DAVRANIŞLARIN BİYOLOJİK TEMELİ ÜNITE III HAZIRLAYANLAR G100210004 MERVE YEŞİLYURT G100210007 ESEN MALLI G100210011 ÖZLEM BAYAT G100210063 SERCAN ÇAKICI G100210071 ŞEYMA AKÇAY B070210024 SEVİLAY TOPAL DAVRANIŞLARIN BİYOLOJİK TEMELLERİ Davranışların Karmaşıklığı; U-T U-O-T DAVRANIŞLARIN BİYOLOJİK TEMELİ İnsan ve çevresi arasında sürekli bir etkileşim,hemen hiç kesilmeyen karşılıklı bir alışveriş vardır. Psikolojinin konusunu oluşturan davranışlar ve iç yaşantılar karşılıklı alışverişten meydana gelir. Arkadaş İnsan davranışlarının anlaşılması ve yorumlanması kolay değildir. Çünkü her davranışı ve yaşantıyı etkileyen çok çeşitli etmenler vardır. Düşünsel, duygusal, sosyal nedenler DAVRANIŞLARIN KARMAŞIKLIĞI İnsan davranışlarının en önemli özelliklerinden birisi, bunların çok nedenli ve karmaşık oluşudur. Psikolojide davranışların önkoşullarına uyarıcı ve uyarıcılara karşılık meydana gelen davranışlara tepki denir. Böylece psikolojiden neden-sonuç ilişkileri, yani önkoşullar ve bunları izleyen olaylar, uyarıcı-tepki (U-T) formülü ile açıklanır. Psikolojik olayların nedenlerini bulmak kolay olmaz. DIŞARIDAN VE İÇERİDEN Sadece dıştan gelen uyarıcıları bilmekle bir insanın davranışlarını yordamak, önceden tahmin etmek zor olur. Bireyin davranışlarını daha iyi anlayabilmek için onun iç durumunu, yani organizma içinden gelen etkileride bilmek gerekir. Bu bakımdan ruhsal olayları U-T formülüne göre, U-O-T formülü daha iyi açıklar. U=uyarıcı O=Organizma T=Tepki Durumu göre bir uyarıcı çeşitli tepkilerden birine yol açabilir. Örneğin, burnumuza tavada kızarmakta olan bir balık kokusu geldiği zaman karnımız aç ise ağzımız sulanır. Tok isek tiksinti duyarız. Eğer o anda zihnimiz bir işle meşgul ise bu koku bizde hiçbir tepki yaratmayabilir; bunun farkında bile olmayız. U U T1 T2 T3 T4 T5 Duruma göre bir tepki, çeşitli uyaranlardan birinin organizmayı etkilemesinden ileri gelmiş olabilir. Örneğin, yolda giderken bir tanıdığımızın selam vermeden başını çevirip gittiğini gördüğümüz zaman, bunun sebebini kestirmek kolay olmaz. Bu kişi, ya o sırada dalgın olduğu için bizi görmeyip gitmiştir; yahut da daha önce herhangi bir sebepten dolayı bize gücenip, kırılmıştır; belki de utangaç ya da kibirli olduğu için selam vermeden geçtiği de hatıra gelebilir. Böylece herhangi bir uyaran organizmanın iç durumuna göre çeşitli tepkilere neden olabileceği gibi, herhangi bir tepki de çeşitli, uyarıcılardan ileri gelmiş olabilir. Herhangi bir uyarıcı karşısında bireyin nasıl davranacağını kestirebilmek için onun hakkında bazı bilgilere sahip olmak gerekir. Bu etmenler şöyle özetlenebilir: DAVRANIŞI KESTİREBİLMEK 1.Önce, organizmanın biyolojik özellikleri dikkate alınmalıdır. Bireyin çocuk, genç veya yetişkin, kadın veya erkek, ileri veya geri zekalı olması gibi.Bireyin kendine özgü ilgi ve yetenekleri de bu kategoriye girer. 2.Organizmanın geçmiş yaşamı önemlidir. Bireyin köylü ya da şehirli olması, öğrenim ve eğitimi, başından geçmiş olaylar, edinmiş olduğu bilgi ve alışkanlıkları gibi. 3.Organizmanın o andaki içsel durumu da davranışı etkiler. Yani bireyin, aç veya tok oluşu, yorgun veya dinlenmiş olması, istekli veya isteksiz olması gibi. 4. İçinde bulunulan fiziksel ya da sosyal çevresel koşulların etkisi de dikkate alınmalıdır. Isı, ses ve ışık etkileri, insanın yalnız veya grup içinde bulunması koşullar da insanın davranışlarını belirler. AYNI UYARANA FARKLI TEPKİLER T1 T2 U O T3 T4 Tn FARKLI UYARANLARA AYNI TEPKİ U1 U2 O U3 U4 T FARKLI UYARANLARA FARKLI TEPKİLER U1 T1 U2 T2 O U3 T3 Un Tn Canlı varlık ve çevresi arasında hiç kesilmeyen bir alış veriş vardır. Uyarılma Dış çevreden duyu organlarına gelen bütün uyarıcılara uyaran denir. Tepkide Bulunma Çeşitli uyarıcıların etkisi altında kalan organizma farklı ve türlü tepkilerde bulunur. Bu tepkiler, fiziksel, fizyolojik ve psikolojik olayların iç içe oluşumundan meydana gelir. Birleştirici İç oluşumlar Uyarıcılar ve gözle görülebilir açık tepkiler arasında beyinde olagelen birleştirici birtakım düşünsel ve bilişsel iç oluşumlar vardır. DAVRANIŞLAR VE UYARICILAR U U T1 T2 T3 T4 T5 U1 U1 U1 U1 O T DAVRANIŞLAR VE UYARICILAR U1 U2 U3 U4 U5 O T1 T2 T3 T4 T5 UYARICILAR, ORGANİZMA VE TEPKİLER Organizma (hayvan ya da insan) çevreden gelen etkilere duyarlıdır ve bu etkilere karşılık tepkide bulunur. Uyarıcılar, organizma ve tepkiler(U-O-T) psikolojik yaşamın belli başlı öğeleridir. UYARILMA Uyarıcılar, organizma (Duyu organları) Dış çevreden duyu organlarına gelen bütün uyarıcılara uyaran denir. Bunlar duyu organlarını etkileyen ışık, ses, koku ve tat gibi çeşitli fiziksel ve kimyasal değişikliklerdir. Organizma, açlık susuzluk, diş ağrısı, karın tokluğu gibi bedenden gelen fizyolojik uyarıcılarında etkisi altındadır. Bunlara iç çevre uyarıcıları denir. Dıştan veya içten gelsin, uyarıcılar davranışların önemli nedenleri arasındadır. Çevrenin bireyi etkilemesini, bireyin çevresini tanımasını mümkün kılan mekanizmaya duyum mekanizması denir. TEPKİDE BULUNMA Çeşitli uyarıcıların etkisi altında kalan organizma türlü tepkilerde bulunur. Bu tepkiler fiziksel, fizyolojik ve psikolojik olayların iç içe oluşumundan meydana gelir. Bunlar bazen konuşma, gülme, yumruk atma gibi daha çok fiziksel; bazen yorulma, terleme, kızarma, sararma gibi daha çok fizyolojik; bazen ise, düşünme, hayal kurma, kuşkulanma ve sevinme gibi daha çok psikolojik bir nitelik gösterir. Bu tepkiler açık ve kapalı olmak üzere de iki bölüme ayrılabilir. Açık tepkiler konuşma, yürüme, yazı yazma ve bir iş görme gibi çoğu zaman çevrede birtakım değişikliklere yol açan ve başkaları tarafından gözlenebilen devimler biçimindedir. Organizma böylece çevreden aldığı uyarımlar sonucu çevreyi etkileyecek birtakım tepkilerde bulunur. Bireyin tepkileri kapalı iç yaşantılar biçiminde de belirir. Buna örnek olarak sevinmeyi, kıskanmayı ve umutlanmayı ileri sürebiliriz. Bu gibi durumlarda dıştan bakılınca insan hareketsiz gibidir. Gerçekte ise, hareket insanın içinde olagelmektedir. Kapalı tepkiler, başkaları tarafından doğrudan doğruya gözlenemez; bunlar, ancak davranışların gözlenmesi sonunda kısmen vardanabilir. BİRLEŞTİRİCİ İÇ OLUŞUMLAR Uyarıcılar ve gözle görülebilir açık tepkiler arasında beyinde olagelen birleştirici birtakım düşünsel ve bilişsel iç oluşumlar vardır. Bu oluşumların fizyolojik ve psikolojik yanları vardır. İç oluşumların psikolojik yanına bilinç olayları da denir. Davranışçılar adı verilen psikologlar, organizmanın içinde bulunduğu koşulları (uyaranları) ve organizmanın eylemlerini gözlemek yoluyla organizma içinde olagelen olayları vardayabileceğimizi ileri sürerler. Onun için bu birleştirici iç oluşumlara bazen vardanık oluşumlar, bazen de ara değişkenler denilmektedir. Organizma, bir yandan çevresel uyarıcılar, öteki yandan da içsel etmenler sonucu davranışlarda bulunur. Bu davranışların hem gözle görülebilen açık eylemler şeklinde belirenleri hem de sadece zihinde olagelen kapalı türleri vardır. SİNİR SİSTEMİ Psikolojik olayların biyolojik yanı hakkında daha esaslı bir fikir sahibi olabilmek için duyum ve tepki mekanizmalarını mümkün kılan sinir sisteminin anatomisi ve fizyolojisi hakkında bilgi edinmek gerekir. İnsan çevresiyle ilişkide bulunduran ve bedenin çeşitli organları,dokuları ve hücreleri arasında iş birliğini sağlayan aygıta, sinir sistemi denir. Birey bu sayede dış çevresiyle alış verişte bulunur.Bedenin çeşitli kısımlarını birbirine bağlayan sinir iplikçileri, organizmanın bir bütün halinde ahenkli olarak çalışmasını sağlar.İnsan böylece çevresine uyumsal tepkilerde bulunabilir. SİNİR SİSTEMİ İnsanda duyum ve devim mekanizmalarının çalışması ancak sinir sistemiyle mümkün olur. Örneğin, göz bir duyu organıdır. Renk, ışık ve biçimleriyle dış alemi bu organ sayesinde görürüz. Görme olayı, göz merceklerinin, göz ağsı tabakanın, görme sinirlerinin ve beynin bir bölümünün faaliyetiyle meydana gelmektedir. Ancak gözde en önemli olgu,bu organın bir sinirle beyne bağlanmış olmasıdır. Bu sinir zedelenir ve kesintiye uğrarsa, görme olayının meydana gelmesine imkan yoktur. Kulak, burun, dil, deri gibi öteki duyuları içinde aynı şey söylenebilir. SİNİR SİSTEMİ Devim (hareket) mekanizmasını ele alalım; insan konuşabilmektedir.Onun nasıl konuştuğunu incelediğimiz zaman, bir takım kas hareketleri ile bunu yapabilmekte olduğunu görürüz. Konuşma eyleminde çalışan her kas, beyinden veya omurilikten gelen bir devimsel (motor) sinire bağlıdır. Eğer bu sinir arızalanacak olursa, kas hareketsiz kalır, yani paralize olur ve kişi konuşamaz duruma girer. Psikolojik yönden kaslardaki en önemli olguda bunların birer sinirle beyne bağlanmış olmasıdır. Konuşmada olduğu gibi yürümede, ayakta durmada, herhangi bir hareketi yapmada aynı durum söz konusu olur. Sinir sistemini gösteren bir diyagramı inceleyecek olursak ,ilk bakışta dikkatimizi çeken şey, sinirlerin bedenin en uzak köşelerine kadar yayılmış olduklarıdır. Bütün bu sinirler ya beyinden, veya omurilikten çıkar, ya da beyne ve omuriliğe doğru gider, bu durum, beyin ve omuriliğin birbirinin tamamlayıcısı olup bütün sinir sistemlerinin merkezi oluşturduğunu gösterir. NÖRONLAR Sinir sistemini meydana getiren hücrelere nöron denir. Nöronlar sinir sisteminin ana öğeleridir. Bir nöronda en önemli özellik bunun herhangi bir yerinin etkilenmesiyle meydana gelen uyarımın öteki kısımlara yayılmasıdır. Bu hücreler bir yandan uyarıldılar mı, bu uyarımı bir saniyeden çok daha kısa bir zamanda öteki uçlarına iletirler. Ayrıca bu uyarılmalar hücrelerin değinik bulundukları başka nöronlara da geçer. NÖRONLAR Nöronlar bir hücre ile onun uzantılarından ibarettir. Bazen yumurta, bazen piramit biçiminde bir ip düğümüne benzeyen sinir hücrelerinin içi, protoplazma ile doludur. Bunların çapları bir milimetrenin onda biri ile iki yüz de biri arasında değişir. Bunların bazılarının boyları kısa, bazılarının ki ise bir buçuk metreye kadar uzanır. Sinir hücresinden çıkan bir takıp protoplazma iplikçiklerine uzantı denir. Bunlar iki türlü olur. (a)uzantıların bir kısmı sinir hücresinden çok miktarda, fakat kısa ağaç dalları biçiminde çıkar. Bunlara dandrit denir. Dandritler nöronun alıcı organlarıdır. (b) uzantıların öteki kısmı ise sinir hücresinden çıkar çıkmaz dal budak vermeksizin uzayıp gider, sonunda bir takıp iplikçiklere ayrılır. Bunlara akson denir. Aksonlar miyelin adı verilen bir kılıfla kaplıdır. Bunlar nöronun sinir akımının iletici kısımlarıdır Bedenin uzak kısımlarını birbirine bağlayan uzantılar bazen bir ya da bir buçuk metre uzunlukta olur. Bir nöronun herhangi bir noktadan uyarılması etraftaki kaslara (kol ve bacaklara) yayılabilecek etkiler meydana getirir. Böylece bir takım kasların büzülmesine ya da gevşemesine yol açar. Örneğin, kol ya da bacak gibi organların hareketleri sağlanır. Bütün sinir sistemi böylece milyonlarca nörondan meydana gelir. Nöronlar gördükleri vazifelere göre üç kısma ayrılır. (1) Duysal nöronlar, çevreden gelen uyarımları sinir merkezlerine götürür. (2) (2) Devimsel(motor) nöronlar, sinir merkezlerinden çıkan emirleri kaslara iletir. (3) (3) Birleştirici nöronlar, bunlar da duysal ve devimsel nöronlar arasındaki ilişkiyi sağlar. SİNAPS Nöronlar uzantılar aracılığıyla birbirine değinir. Bir nöronun başka bir nöronla olan ilişkisine sinaps denir. Bir nöronun aksonunun ucundaki sinir iplikçikleri ile bir başka nöronun dandritleri o kadar sıkı birbirine örülmüş durumdadır ki, birinci nörondaki uyarılma ikinci nörona geçebilir. Sinir akımı dandritlerden sinir hücresine, buradan da aksonun uçlarına geçer. Bu olayda dandritler, nöronun alıcı organları olarak vazife görür. SİNAPS Dandritler ile akson uçları arasında birleştirici bir kanal yoktur. Her aksonun uç ipliklerinde sinaptik torbalar adı verilen içi (epinephrin, acetylcholine gibi) uyarıcı kimyasal madde dolu torbacıklar vardır. Sinir akımı aksonun uçlarına varınca bu torbalarda ki uyarıcı maddenin bir kısmı akson ile başka nöronun dandritleri arasındaki aralığa akan ve öteki nöronun dandritlerini uyarır. Bir aksonun uçları birkaç nöronun dandritlerini uyarabileceği gibi, bir çok aksonun uçları başka bir nöronun tek bir dandrtini uyarabilir. Uyarılmalar sonucu meydana gelen sinir akımları nöronun yapısındaki geçici değişiklikler meydana getirir. Bu kimyasal ve elektriksel değişiklikler zincirleme olarak birbirini izler. Sinir akımının saniyede 60-90 metre hızla ilerlediği hesaplanmıştır. Buna göre bir uyarımın ayak ucundan kafaya ulaşması saniyenin otuzda birinden daha kısa zamanda meydana gelmektedir. SİNİR SİSTEMİNİN BÖLÜMLERİ 1) Merkez sinir sistemi: Kafatası ve omurganın içini dolduran sinir merkezleri 2) Çevresel sinir sistemi: Etrafta kalan kısım 3) Otonom sinir sistemi MERKEZİ SİNİR SİSTEMİ A)Kafatasının içini dolduran sinir merkezleri B)Omurganın içini dolduran sinir merkezleri KAFATASI IÇINDEKI SINIR MERKEZLERI ÜÇ KABUKLA KORUNUR. Sırasıyla: 1) Katı kabul denilen DAVUL ZARI GİBİ dayanıklı bir kılıf 2) Dokunuşu örümcek ağına benzeyen başka bir zar 3) En sonda ince kabuk denilen zar vardır İnce kabukla örümcek ağı kabuğu arasında tuzlu ve saydam bir sıvı vardır. Buna beyin suyu denir. Kafatasını; a)Arkabeyin: Omuriliğin üst kısmından başlamak üzere beyne kadar olan kısmına denir. Burada omurilik soğanı ve beyincik bulunur. b)Ortabeyin: Öteki canlılara göre insanda çok ufaktır. Görme ve işitme ile ilgili önemli bir fonksiyondur. Bütün duysal ve devimsel sinirler buraya girip çıkar c)Önbeyin: Diğer canlılara göre insanda en gelişmiş olan bölümdür. Beyin denildiği zaman bu kısım akıla gelir BEYNİN FARKLI AÇILARDAN GÖRÜNÜŞÜ 1.BEYİN Beyin sinir merkezlerinin en büyüğüdür. İnsanda beyin tüm sinir merkezlerinin ağırlığının yarısı kadardır. Beyin birbirinin ayna görüntüsünde iki yarımküreye ayrılmıştır Yüzeyinde girintiler çıkıntılar vardır. Beynin üst tabakası kül rengindedir ve sinir hücrelerinden oluşur. Beynin alt tabakası beyazdır ve sinir hücrelerinin uzantılarından meydana gelmiştir. Görme işitme gibi duysal algıların; duygulanma düşünme hatırlama gibi eylemlerin yerine getirildiği yerdir. Beynin yarımkürelerinden birinin arızaya uğraması halinde zekayı, belleği,düşünerek ve istemli davranma gücünü yok edebilir 2.TALAMUS VE HİPOTALAMUS Omurilik soğanının üst kısmı ile beynin iki yarımküresi arasında gömülü durumda bulunan talamus organı vardır. Burası omurilikten gelip beynin bazı merkezlerine giden ve beyinden gelip omuriliğe giden sinirlerin gelip geçtiği yerdir. Talamusun hemen altında hipotalamus vardır. Beynin %1 inden daha küçük bir kısmını oluşturduğu halde önemli görevleri vardır. Hipotalamus metabolik çalışmanın beden ısısını düzene koyan otonom fonksiyonların merkezi olduğu anlaşılır. Vücudun besin ve su ihtiyaçlarına da duyarlıdır. Bu türlü viseral ve somatik eylemlerin düzene konması mekanizmasına homeostasis denir. Beden ısısı, kandaki şeker ve su miktarı, en elverişli seviyede tutulur. Hipotalamus, güdülenme durumu, öfke, korku, cinsel heyecan gibi duygusal tepkiler üzerinde tesirlidir. 3.BEYİNCİK(CEREBELLUM) Beynin arkasında kafatası boşluğunun alt ve arka kısmında bulunan beyincik, beynin %25i kadardır. a) Bedenin dengesini, hareketler arasındaki denge ve işbirliğini sağlamaktır. (Hayvan uçamaz, dengeli yürüyemez.) b) Devimsel öğrenme anılarının saklandığı merkezdir. (Richard F. Thompson) 4)BEYİN SOĞANI Omuriliğin beyin içine girmiş bir kısmıdır 2 çift kafatası siniri son 7 çift ile solunum aygıtına ait sinirler, beyin soğanından çıkar. Bir kısmı burada çaprazlaşır. Bedenin sol kısmındaki felcin, neden beyinin sağ tarafındaki arızadan geldiğini açıklar. Beyin soğanının nefes alma, yutma, sindirim ve kalp çarpması gibi eylemler üzerinde önemli etkileri olduğu saptanmıştır. Uyku ve uyanıklık hali de bu kısımdadır. Bu bölgeye şiddetli bir vuruş insanı derin uyku veya komaya sokar. 5)OMURİLİK Omurga halkalarının meydana getirdiği oluk içinde beyinden 45 cm kadar aşağı doğru uzanır. Beyindeki gibi beyaz ve kül rengi kısımlar vardır. Külrengi madde omuriliğin içerisinde X harfine benzer bir biçimdedir. Duyusal sinirler ilettikleri uyarımı buraya bırakır devimsel sinirler de kasları ya da bezleri harekete geçirecek emirleri buradan alır. Omurilik hem sinir merkezi hem de iletici bir organdır. Duysal ve devimsel uyarımların beyne ya da kaslara gitmesini sağlar. SİNİRLER Genellikle sinir iplikçikleri bir ipte olduğu gibi birleşerek kalın kordonlar meydana getirir. Bunlara sinirler denir. Sinirler kaynaklarına göre ikiye ayrılır. 1)Kafatası sinirleri: 12 çift olup beyinden çıkarlar.Bunların bazıları gözler,kulaklar,yüz,burun,dil ve bedenin yukarı kısmındaki akciğer,kalp,mide gibi organlarla bağıntıyı sağlar. 2)Omurilik sinirleri: Omurga halkalarının çift deliklerinden çıkıp kollara,bacaklara ve gövdenin muhtemel kısımlarına dağılır.hepsi 31 çifttir. Sinirler gördükleri vazifelere göre de ikiye ayrılır. 1)Duysal sinirler: Duyu organlarından sinir merkezlerine doğru gider. Bunlar organizmanın çevresinden gelen uyarımları bir sinir akımı halinde sinir merkezlerine ulaştırır. 2)Devimsel sinirler: Merkezden verilen harekete geçme emirlerini kaslara ve bezlere iletir. OTONOM SİNİR SİSTEMİ Birbirine sinir iplikçikleriyle bağlı düğüm gibi sinir yığınlarından meydana gelir. Otonom sinir sisteminin görevi, irademizin kontrolünde olmayan kan damarları, kalp, mide, bağırsak gibi iç organların, yani bitkisel yaşamın çalışmalarını düzene koymaktır. Bu sistem aslında devimsel bir sistemdir. Bu sistemden çıkan sinir iplikçileri düz kaslara ve iç bezlere gider. OTONOM SİNİR SİSTEMİ OTONOM SİNİR SİSTEMİ PARASEMPATİK SİSTEM Kafatasından kuyruksokumuna yakın kısma) SEMPATİK SİSTEM PARASEMPATİK VE SEMPATİK SİSTEM Parasempatik Sistem: Salgı bezlerinin, sindirim sisteminin (mide ve bağırsakların) damarların iç zarlarını meydana getiren düz kasalrın faaliyetleri ile ilgilidir. Beslenme, nefes alıp verme, bedenden lüzumsuz maddeleri dışarı atma, büyüme, çoğalma gibi bedenin biktisel faaliyetini düzene koyar. Sempatik Sistem: Bu sistem aşırı heyecan ve stres hallerinde, ani bir tehlike karşısında organizmada meydana gelen kalp çarpıntısı, bez faaliyetleri gibi değişikliklerle ilgilidir. TEPKİ MEKANİZMALARI Endokrin Sistemi: Sinir sisteminin sağlıklı olması bedendeki öteki organ ve sistemlerin iyi çalışmasına bağlıdır.Bu sistemin beslenmesi için lüzumsuz maddelerin dışarı atılması gerekir. Bedendeki fizyolojik tepkiler üzerinde bez salgılarının da rolü olur.Bezler ya birtakım kanallara ya da doğrudan doğruya kana kimyasal maddeler salgılar sağlar.Örneğin, ter, salya, gözyaşı, midede hazmı kolaylaştıran salgılar bez faaliyeti sonunda meydana gelir.Bedendeki fizyolojik faaliyetlerin büyük kısmı, sinir sistemi ve bez faaliyetlerinin iş birliği ile meydana gelir. Endokrin sistemi, doğrudan doğruya kana ya da lenfatik sisteme akıtan kanalsız iç bezlerden oluşur.Endokrin sistemi ile sinir sistemi sıkı bir şekilde birbirine bağlıdır.Bu iç bezler hormon adı verilen kimyasal maddelerin kana salma yoluyla sinir sistemindeki hücreleri etkiler.Her bezin kendine mahsus görevleri vardır. BEZLER TİROİD ADRENALLER GONADLAR HİPOFİZ 1.TİROİD (KALKAN BEZI) Boğazın ön ve üst kısmında bulunan tiroit, tiroksin ad verilen bir hormon salgılar.Bunun heyecan haliyle bir ilişkisi olduğu sanılmaktadır.Tiroit bezi çok faal ise , insan, çok etkin, kaygılı ve kararsız olur.Böyle bir insan önemsiz nedenlerle çabuk heyecanlanır ve sinirleri gergin bir durumda bulunur.Tiroit bezi salgılarının beyin soğanındaki retiküler sistemi de etkilediği sanılmaktadır.Tiroit salgılarının azlığı ise insanda genel bir duygusuzluk ve dalgınlık haline yol açar.Böyle bir insanın davranışları yavaştır. 2.ADRENALLER (BÖBREKÜSTÜ BEZLERİ) Bedenin arkasında ve böbreklerin üstünde bulunan bu iç bezlerin iki türlü salgısı vardır.Adrenallerin iç kısımlarından gelen ve adrenalin adı verilen salgı, kuvvetli heyecan durumlarında bedende bazı fizyolojik tepkilere yol açar. Örneğin, korku uyandıran bir durum karşısında sempatik sinir sisteminden gelen bir uyarılma ile adrenaller , kana fazla miktarda adrenalin salgılar. Bunun sonucu olarak kalp daha hızlı çalışmaya başlar, karaciğer kana daha çok miktarda şeker verir ve kaslara daha çok kan gider.Böylece birey daha yoğun bir çalışma temposuna girer. 3.GONADLAR Erkek ve dişi cinslik gonadlar denir. Bunlar çocuklukta çok faal olmayıp, özellikle erinlik çağında etkin bir duruma girer. Gonadlar cinsel duygu ve gelişmelerle ilgilidir. 4.HİPOFİZ Beynin arka ve alt kısmında bulunan hipofiz, iç salgı bezlerinin en önemlisi sayılır.Çünkü bütün öteki bezerin faaliyetini düzene koyar.Hipofizin salgıları öteki iç bezlerini salgılarını çoğaltmak yada azaltmak yoluyla denge durumunu sağlar.Bu iç bezi zayıflayacak ve faaliyetini azaltacak olursa, heyecanlanma durumunda olduğu gibi, insanın kişiliğinde de bazı bozukluklar görülür.Hipofiz bütün öteki iç bezlerle çok sıkı bir şekilde ilişkili olduğu için bunun özgül görevlerini saptamak çok güçtür… DEVİM SİSTEMİ (KASLAR) Çevreyi etkilememizi mümkün kılan el, kol hareketleri ve yürüme gibi fiziksel davranışlar, bedendeki çizgili kasların çalışması ile meydana gelir. Örneğin; yürürken, konuşurken, eğilip kalkarken, yazı yazarken iskeletin bu çeşitli hareketleri çizgili kaslarla mümkün olur. Herhangi bir davranışın meydana gelebilmesi için bir grup kas muhtelif derecelerde büzülür, başka bir grup kas ise gene değişik ölçülerde gevşer. İç organlardaki fizyolojik değişimleri sağlayan düz kaslardır. Örneğin, kusmada mide duvarlarındaki düz kaslar şiddetle büzülür, mide küçülür ve böylece midenin içindekiler dışarı çıkar. Organizmanın dış çevre ile etkileşiminin büyük bir kısmı çizgili kaslarla; beden içindeki fizyolojik eylemler ise daha çok düz kaslar ve bez faaliyeti ile meydana gelir. Mide ve bağırsakların çalışmasını, gözbebeğinin küçülüp büyümesini mümkün kılan düz kaslardır. Yüzün kızarması ya da sararması da deri yakınında bulunan küçük kan damarlarındaki düz kasların, çaplarını değiştirmesi ile meydana gelir. Bu eylemlerde kanalsız içbezlerin de rolü olur. Böylece tepkiler çizgili kasların, düz kasların ve çeşitli bezlerin çalışması ile meydana gelir. REFLEKS Sinir sistemi bulunan canlılarda davranışların en yalın ünitesi olarak tanınan reflekste, davranışların biyolojik temelini daha açıkça görmek mümkündür. Bu mekanizma, organizmada kendi yaşamını koruyucu en uygun davranışları meydana getirir. Örneğin ağza alınan bir şeyin yutulması, aksırma, göz kırpma, el sıcak bir nesneye değdiği zaman onu aniden çekme, refleks hareketlerinin örnekleridir. Refleks dışardan gelen bir uyarana karşılık yapılan ani ve istemsiz bir tepkinin zincirlenmesinden meydana gelir. Reflekslerin merkezi omuriliktir. Refleks otomatik bir harekettir. Reflekslerde uyaran ne kadar kuvvetli olursa, tepki de o kadar kuvvetli olur. Dıştan bakınca refleks bir uyaran ve bir tepkinin birbirini izlemesinden meydana gelir. Bu otomatik bir harekettir. Reflekslerde uyaran ne kadar kuvvetli olursa, tepki de o kadar kuvvetli olur. Uyarıcılar bazen o kadar hafif olur ki, bunlar bir tepki meydana getirmez. Örneğin, bir bardak suya o kadar az limon suyu konur ki, bunu içen birçok kimsede ekşilik duyumu meydana gelmez. Bir tepkiye yol açacak, en hafif yeğinlikteki uyarılmaya eşik denir. TROPIZM OLAYI Canlılarda davranışın refleksten de daha yalın ve ilkel bir şekil tek hücreli hayvanlarda görülmektedir. Örneğin, amipler, havuz gibi yerlerde birikmiş sularda yaşayan küçük tek hücreli hayvanlardır. Bunlar o kadar küçüktür ki, ancak mikroskopla görülebilir. Amip, çevresinde zararlı bir madde ile karşılaştiğı zaman, onda bu maddenin aksi istikametine doğru bir kaçınma hareketi görülür. Çok ilkel canlılarda görülen bu olaya tropizm denir. Tropizm ,dış uyarıcılar karşısında bir hücrenin ya da bir hücre grubunun bütününde meydana gelen biyokimyasal bir değişikliktir. Canlılarda görünen bu ilkel davranış (a) ya uyarana doğru, yani yanaşma şeklinde olur (b) ya da uyaranın ters yönüne doğru kaçma şeklinde olur. Yıllarca psikolog ve fizyolojistler, nörofizyoloji ve nöroanatomi ile o kadar meşgul olmuşlardır ki, davranışların bu biyokimyasal etmenleri gözden kaçmıştır. Yüzyılımızın başından beri davranışların biyokimyasal temelleri konusunda yoğun araştırmalara girilmiştir. HAZIRLAYANLAR G100210004 MERVE YEŞİLYURT G100210007 ESEN MALLI G100210011 ÖZLEM BAYAT G100210063 SERCAN ÇAKICI G100210071 ŞEYMA AKÇAY B070210024 SEVİLAY TOPAL