merkez bankası ve para politikası

advertisement
1
T.C.
TRAKYA ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSİTİTÜSÜ
İKTİSAT ANA BİLİM DALI TEZLİ YÜKSEK LİSANS
MERKEZ BANKASI VE PARA POLİTİKASI
DANIŞMAN
Yrd.Doç.Fatma CESUR
HAZIRLAYAN
Şahin ELÇİ
1158206151
EDİRNE-2017
2
GİRİŞ
Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası’nın kurulmasıyla siyasi bağımsızlığın
yanında ekonomik bağımsızlıktaki adım da atılmış oluyordu.Merkez Bankası aldığı
kararları hiçbir baskı grubunun etkisi altında kalmadan,kendi yetkileriyle para
politikasını oluşturmalıdır.Fiyat ve finansal istikrarı sağlamak için en uygun
politikaları belirler.Bu çalışmada 2000 sonrasından günümüze kadarki geçen sürede
uygulanan para politikalarını inceleyeceğiz.
Türkiye’de Merkez Bankacılığının Tarihsel Gelişimi
Osmanlı Devleti’nin klasik örgütlenme düzeninde 19. yüzyılın ikinci yarısına kadar; para
miktarının ayarlanması, kredi hacminin düzenlenmesi, altın ve döviz rezervlerinin yönetimi
ile iç ve dış ödemelerin gerçekleştirilmesi gibi ekonomik faaliyetler; hazine, darphane,
sarraflar, vakıflar, bedestenler ve loncalar gibi farklı kesimler tarafından yürütülmüştür.1854
yılında Kırım Savaşı sırasında ilk kez dış borç alan Osmanlı Hükümeti'nin dış borçların
ödenmesi konusunda bir devlet bankasına ihtiyaç duyması üzerine, 1856 yılında merkezi
Londra’da bulunan İngiliz sermayeli “Ottoman Bank (Bank-ı Osmanî)” kurulmuştur. 1863
yılında Ottoman Bank kendini feshederek İngiliz-Fransız ortaklığı şeklinde “Bank-ı Osmanîi Şahane (Osmanlı Bankası)” adını almış ve bir devlet bankası niteliği kazanmıştır
Osmanlı Bankası'nın sermayesinin yabancılara ait olması zamanla tepkilere yol açmış ve
ulusal bir merkez bankası kurulması fikrinin temelini oluşturmuştur. Bu doğrultuda 11 Mart
1917 tarihinde “Osmanlı İtibar-ı Millî Bankası” kurulmuştur. Osmanlı Devleti’nin Birinci
Dünya Savaşı’ndan yenilgi ile ayrılması sonucu, bu banka merkez bankası işlevlerini
görecek bir ulusal banka olma amacına ulaşamamıştır.
Birinci Dünya Savaşı'nın ardından siyasi bağımsızlığını kazanan ülkeler
ekonomik bağımsızlık için merkez bankalarını kurarak para politikalarını bağımsız
olarak belirlemişlerdir. Türkiye' de Kurtuluş Savaşı ile kazanılan siyasi bağımsızlığı
ekonomik bağımsızlıkla güçlendirmek amacıyla bir merkez bankası kurulması
yönündeki çalışmalar hız kazanmış ve 1923 İzmir İktisat Kongresi’nde “millî devlet
bankası” kurulması fikri üzerinde durulmuştur. TCMB yasa tasarısı hazırlanmıştır.
Tasarı, Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde 11 Haziran 1930 tarihinde kabul edilerek
“1715 sayılı Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Kanunu” adı ile 30 Haziran 1930
tarihinde Resmi Gazete’de yayımlanmıştır ve 3 Ekim 1931 yılında faaliyete
başlamıştır.Kuruluş Kanunu’na göre TCMB'nin temel amacı ülkenin ekonomik
kalkınmasını desteklemektir. Bu amaçla para politikası araçlarını kullanarak fiyat
istikrarını sağlamaya yönelik tedbirler almaya yetkili kılınmıştır.1
1
http://www.tcmb.gov.tr/yeni/iletisimgm/dundenbugune_TCMB.pdf
3
T.C. Merkez Bankası’nın Görev ve Yetkileri
Merkez bankalarının temel görevi ulusal paranın iç ve dış değerinin korunmasıdır.
Temel amacın fiyat istikrarı olması durumunda, amaçlanan enflasyonun düşürülmesi
ve düşük tutulmasıdır. Diğer bir ifade ile ulusal paranın satın alma gücünün
korunmuş olmaktadır.Merkez bankalarının banknot ihraç imtiyazına sahip olması,
devletin hazine işlemlerini yapması, bankaların bankası olması, merkez bankalarının
fonksiyonlarının çok yönlü olmasına sebep olmaktadır.TCMB, 4651 sayılı kanunun
dördüncü maddesinde Banka’nın temel görevleri belirtilmiştir. Kanun uyarınca
Banka'nın temel görevleri şunlardır:
• Açık piyasa işlemleri yapmak,
• Hükümetle birlikte Türk Lirası'nın iç ve dış değerini korumak için gerekli tedbirleri
almak ve yabancı paralar ile altın karşısındaki muadeletini tespit etmeye yönelik kur
rejimini belirlemek,
• Bankaların ve Bankaca uygun görülecek diğer mali kurumların yükümlülüklerini
esas alarak zorunlu karşılıklar ve umumi disponibilite ile ilgili usul ve esasları
belirlemek,
• Reeskont işlemleri yapmak,
• Ülke altın ve döviz rezervlerini yönetmek,
• Türk Lirası'nın hacim ve tedavülünü düzenlemek, ödeme ve menkul kıymet
transferi ve mutabakat sistemleri kurmak, kurulmuş ve kurulacak sistemlerin
kesintisiz işlemesini ve denetimini sağlayacak düzenlemeleri yapmak,
• Finansal sistemde istikrarı sağlayıcı ve para ve döviz piyasaları ile ilgili düzenleyici
tedbirleri almak,
• Mali piyasaları izlemektir.
4
2000 SONRASI T.C. MERKEZ BANKASI PARA POLİTİKALARI
Şubat 2001 tarihinde yaşanan ekonomik krizin ardından döviz kuru çıpasının terk
edilmesiyle birlikte, yeni para politikası rejimlerine yönelik bir arayış başlamıştır.
4651 Sayılı Kanun ile fiyat istikrarı olgusunun altı çizilirken, enflasyon
hedeflemesine geçişi kolaylaştıracak yasaldüzenlemeler de yapılmıştır.Yeni Kanun
ile TCMB’nin başlıca görevinin fiyat istikrarı olduğunun belirtilmesi,enflasyon
hedeflemesi rejimine geçilmesinde önemli bir adım olmuştur. Enflasyon
hedeflemesirejimi, merkez bankasına fiyat istikrarını sağlama görevi verilmesi olarak
açıklanmaktadır. Türkiye’de enflasyon hedeflemesi uygulamasına henüz hazır
olunmaması, enflasyon hedeflemesi uygulamasına ilişkin ön koşulların henüz
tamamlanmamış olması nedeniyle tam olarak geçiş yapılamamış, ilk dönemde örtük
enflasyon hedeflemesi tercih edilmiştir. 2002-2005 yılları arasında örtük enflasyon
hedeflemesi uygulanmıştır.Bu durumun nedeni enflasyon oranlarının yüksekliği ve
uygulanan politikalara kamuoyunun güveninin tam olarak sağlanmamış olmasıdır.
TCMB örtülü enflasyon hedeflemesi ile hükümetle birlikte enflasyon hedeflerini
belirlemiş, kısa vadeli faiz oranlarını enflasyonla mücadelede araç olarak kullanıp,
para tabanını da çapa olarak belirlemiştir. Kısa vadeli faiz oranı da denilen, bir diğer
ifade ile politika faizi TCMB' nin temel politika aracıdır. TCMB, enflasyonun
artacağı endişesini taşıyorsa, politika faizini artırmaktadır.Ekonomide durgunluk
tehlikesi görüyorsa, politika faizini düşürerek toplam talebi canlandırmaya
çalışmaktadır.Bu dönemde enflasyon hedeflerinin güvenilirliğinin arttırılmasına
çalışılmış, dolayısıyla açık enflasyon hedeflemesi önündeki engellerin ortadan
kaldırılması öncelikler arasında yerini almıştır2
2002 - 2005 döneminde TCMB yapmak istediklerini fazlasıyla gerçekleştirmiştir.
Finansal piyasaların derinliği artmaya başlamış, finansal kesimin kırılganlığı ise
azalmıştır. Döviz kurundaki ve finansal piyasalardaki volatilite azalmış, risk primi
düşmüştür . 2002 - 2005 döneminde , portföy tercihlerinde TL cinsinden yatırımların
ağırlığı artmaya başlamıştır. Bu durum TL'ye olan güvenin arttığının en büyük
göstergesidir.Örtülü enflasyon hedeflemesi çerçevesinde 2002 - 2005 yılları arasında
enflasyon hep belirlenen hedeflerin altında gerçekleşmiştir. Tahminlerin altında
gerçekleşmesi hedeflenenin gerçekleşmemesi bakımından ilk bakışta olumsuz
görünse de 2002 - 2005 döneminde TCMB’ nin kronik enflasyonist ortamdan tek
haneli rakamlara giderken temel amacı yüksek enflasyonu düşürmek olduğundan,
2
http://www.tcmb.gov.tr/research/yillik/04turkce/bolum_III2004.pdf
5
hedeflerin altında kalınması beklentileri olumsuz etkilememiş, aksine enflasyondaki
düşüşün süreceğine dair algılamaları kuvvetlendirmiştir3
Örtük enflasyon hedeflemesinin başarılı sonuçlar almasının ardından ,uluslararası
piyasalarda Türkiye’nin kredi riskinin tarihsel olarak düşük bir düzeye gelmesi,kamu
kesimi borçlanma gereğinin ortadan kalkması ve kamu borcunun önemli ölçüde
düşmüş olması bankacılık sektörünün sağlıklı bir yapıya kavuşturulmasının
sonucunda,2005 yılı sonlarında enflasyon hedeflemesi rejimine geçilebileceği
düşüncesi oluşmuştur.
TCMB 2006 yılında açık enflasyon hedeflemesi rejimine geçildiğini ilan etmiştir.
Enflasyon hedefi, Tüketici Fiyat Endeksi (TÜFE) üzerinden tanımlanmıştır. TÜFE
üzerinden tanımlanmasının nedeni, ekonomik birimler tarafından kolaylıkla takip
edilebilmesi ve günlük yaşam maliyetini iyi ölçen bir gösterge olmasıdır.Açık
enflasyon hedeflemesi rejime geçilmesiyle birlikte Türkiye'nin yaşadığı ilk ciddi şok,
2006 yılı Mayıs ayından itibaren uluslararası sermaye koşullarının gelişmekte olan
ülkeler aleyhine değişmesiyle Türkiye’nin de dâhil olduğu birçok ülkede sermaye
çıkışları yaşanması olmuştur.
Bu dönemde TL’nin yaklaşık olarak %30 civarında değer kaybı yaşaması,
yaşanan finansal çalkantının yol açtığı güvensizlik ortamı ve gıda fiyatlarındaki sert
artışlarla birlikte enflasyonun yükselmesine ve enflasyon beklentilerinin TCMB’ nin
hedeflerinin üzerine çıkmasına neden olmuştur. Bu durum karşısında TCMB sıkı
para politikası uygulamıştır.2007 yılı ve sonrasını kapsayan dönemde ise
enflasyondaki düşüşü engelleyen temel unsurlar, uluslararası piyasalarda petrol ve
diğer emtia fiyatlarında yaşanan keskin artışlar ile fiyat ayarlamaları
olmuştur.Gelişmekte olan ülkelerin birçoğunda olduğu gibi Türkiye’de de gıda
fiyatlarının TÜFE içindeki ağırlığının yüksek olması, enflasyondaki oynaklığı
arttırmıştır. 2008 yılında yaşanan küresel kriz dünyadaki tüm dengeleri değiştirmiştir.
Tüm bu olumsuzluklar nedeniyle 2006-2008 döneminde enflasyon hedefleri
tutturulamamıştır. 2006-2008 döneminde politika faizi dalgalı bir seyir izlerken,
ekonominin daralmaya doğru gitmesi sonucunda, TCMB Kasım 2008’den itibaren
politika faiz oranını düşürmeye başlamıştır. Ekonomideki küçülme 2009 yılının ilk
dokuz ayında da devam edince TCMB politika faizini düşürmeye devam etmiştir.En
son indirim Kasım 2009 tarihinde yapılmış olup, bu dönemde TCMB politika faiz
oranını yüzde 16,75’ten yüzde 6,5’e kadar düşürmüştür.
3
Çağıl Sözer, Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası Para politikalarının Banka Bilançolarına
Etkisi,Ankara 2013,s.46-48.
6
2008 KRİZİ SÜRECİ VE
POLİTİKALARI
SONRASINDA UYGULANAN PARA
TCMB’nin, kriz sürecinde sahip olduğu amaçların başında toplam talepte ortaya
çıkması beklenen daralmayı sınırlamak yer almıştır. TCMB bu amaç doğrultusunda;
krizin etkisini hissettirdiği 2008 Eylül ayından itibaren temel politika aracı olan
politika faizinde indirime gitmeye başlamıştır.2008 yılının son iki ayında
gerçekleştirilen 175 baz puanlık politika faiz indirimi, 2009 yılında da hızlanarak
devam etmiştir.2009 yılı ikinci yarısında, ekonomik göstergelerde görülen
toparlanmaya rağmen TCMB’nin ekonomik belirsizliğe ilişkin kaygılarının devam
etmesi nedeniyle faiz indirimleri 2009 yılı boyunca devam etmiş ve yıl sonuna
gelindiğinde toplam 850 baz puanlık bir politika faiz indirimi yapılmıştır.TCMB’nin
uygulanan bu politikalarla ulaşmak istediği temel hedef, daralan kredi hacminde
genişleme yaratarak, tüketim ve yatırımlarda canlanma yaratmaktır. Türkiye’de
özellikle 2008 Eylül ayından 2009 Haziran ayına kadar görülen yoğun sermaye
çıkışlarıyla, döviz piyasalarında likidite sıkıntısı yaşayan ülkelerden olmuştur.
TCMB, geçmiş dönemlere kıyasla yüksek olan döviz rezervlerinin verdiği esneklikle,
ülkede döviz sıkıntısı yaşanmaması için doğrudan ve dolaylı müdahalelerde
bulunarak, döviz piyasalarının sağlıklı işlemesine çalışmıştır. TCMB enflasyon
hedeflemesi politikasını başarı ile uygulamış ve 2008 yılının dördüncüçeyreğinden
itibaren derinleşerek küresel sistemin tamamına yayılan etkileri 2009 yılı
boyuncahissedilen kriz döneminde, söz konusu politikanın başarısını test etme
imkanı bulmuştur.Gelişmekte olan ülkelerin merkez bankaları krizin ilk
dönemlerinde finansal istikrarı bozmamak adına temkinli bir duruş sergilemişlerdir.
TCMB’nin başarısı para politikasının finansal değişkenler ve beklentiler
üzerindeki etkinliğini artırmıştır.Türkiye’ye yönelik risk algılamasının değişmesi,
Türk lirasının dayanıklılığını artırmıştır. Piyasa faizlerinin aşağı yönlü eğimi, reel
faizleri de düşürmüştür.Bu gelişmelere paralel olarak, 2009 yılının ikinci yarısında
kredi faizleri de düşmüştür. 2009 yılında enflasyon gelişmeleri, hedeflere uyumlu
olarak seyretmiş, yılsonunda belirsizlik aralığı içerisinde yer alarak hedefin altında
kalmıştır.Sonuç olarak 2002 - 2009 dönemi merkez bankacılığı açısından Türkiye’de
bir dönüm noktası olmuştur. Küresel geçerliliği olan ilkeler benimsenmiş, enflasyon
ve faiz oranları tek haneli rakamlara indirilmiş, finansal sistemde görece bir istikrar
sağlanmıştır.
2010 SONRASI TCMB PARA POLİTİKASI UYGULAMALARI
2010 yılında küresel krizin, finansal piyasalar üzerindeki etkisinin zayıflamasıyla
birlikte TCMB 14 Nisan 2010 tarihinde kriz sırasında alınan likidite önlemlerinin
7
geri alınmasını ve ara politikasının operasyonel çerçevesinde normalleşmeyi içeren
çıkış stratejisini açıklamıştır.Bu doğrultuda TCMB kriz döneminde devreye sokulan
geçici likidite desteklerini geri çekmiştir. Bu kapsamda, piyasaya ihtiyacından fazla
sağlanan likiditeyi kademeli olarak azaltırken zorunlu karşılık oranlarını
artırmıştır.TCMB, para politikası çıkış stratejisinin yanı sıra finansal istikrara katkı
yapmak amacıyla rezerv birikimini hızlandırırken sermaye akımlarının
değişkenliğine uyum sağlayabilmek için döviz alım ihalelerinde daha esnek bir
yöntem tasarlamış ve Ekim 2010 tarihinden itibaren bu yöntemi uygulamaya
koymuştur. Bu çerçevede, bir haftalık repo ihale faiz oranları politika faizi olarak
belirlenirken, gecelik borç verme ve borç alma faizlerinden oluşan faiz koridoru
sistemi muhafaza edilmiştir. Bu sayede, gecelik piyasadaki faiz oynaklığının
kontrollü bir şekilde dalgalanmasının ve dolayısıyla faiz koridorunun daha aktif bir
politika aracı olarak kullanılmasının önü açılmıştır.TCMB, bir yandan kısa vadeli
faizleri düşük tutarak sermaye girişlerini caydırmayı amaçlayan diğer yandan zorunlu
karşılık oranlarını artırarak kredi artış hızını yavaşlatmayı hedefleyen bir strateji
ortaya koymuştur. Politika bileşiminin ilk ayağı, kısa vadeli spekülatif sermaye
girişlerini caydırarak faizlerin indirilmesi olarak belirlenmiştir. Politika bileşiminin
ikinci ayağı ise, kredi genişlemesini sınırlamayı hedeflemektedir.Bu amaçla,
piyasadaki Türk lirasının likiditesini ve kredi arzını kontrol etmek amacıyla zorunlu
karşılık oranlarında kademeli artırımlara gidilmiştir. Bu amaca yönelik olarak
zorunlu karşılıklara faiz ödenmesi uygulanmasına son verilmiş, zorunlu karşılıklara
tabi yükümlülüklerin kapsamı genişletilmiştir.
FAİZ KORİDORU
TCMB, para politikası uygulamalarında piyasa faizlerini ve likiditesini etkilemek
için çeşitli araçlar kullanmaktadır.Bu araçlarla piyasada ihtiyacı olan bankalara kısa
vadeli (günlük, haftalıkveya aylık vadelerde) likidite sağlanmakta; fon fazlası olan
bankalardan gecelik vadede borçalınabilmektedir.TCMB’nin gecelik borç verme ve
borç alma faizinin arasında kalan alan “faizkoridoru” olarak tanımlanmaktadır.
Piyasa faizleri, faiz koridorunun içerisinde oluşmaktadır.TCMB’nin mevcut
sisteminde ise, faiz koridoru aktif bir araç olarak kullanılmaktadır. TCMB gerekli
gördüğünde faiz koridorunun genişliğini ayarlayabilmekte, bunu yaparken de
koridoru politika faizi etrafında asimetrik bir şekilde oluşturabilmektedir. Bu yapıda
faiz koridoru hem kısa vadeli sermaye hareketlerindeki oynaklığa karşı daha hızlı ve
esnek tepki verilebilmesini sağlamakta hem de gerekli görüldüğünde kredi büyümesi
üzerinde etkili bir araç olarak kullanılabilmektedir. TCMB tarafından Mayıs 2010’da
bugünkü temelleri oluşturulan faiz koridoru o dönemde döviz kurunun iktisadi
temellerle daha uyumlu hareket etmesine katkıda bulunmak amacıyla kullanılmıştır.
TCMB kısa vadeli sermaye akımlarını caydırmak amacıyla ve 2010 yılının sonlarına
doğru aşırı değerlenen Türk lirasının finansal istikrarı tehdit etmesi nedeniyle, faiz
koridorunu aşağı yönlü genişletmiştir.Aynı zamanda zorunlu karşılıklar da kredi
8
hacminde gözlenen yüksek artışın sınırlanması amacıyla kademeli olarak
artırılmıştır. 2011 yılının sonlarından itibaren TCMB’nin faiz koridoru üzerindeki
stratejisi değiştirilmiş ve faiz koridorunun üst sınırını oluşturan TCMB gecelik borç
verme faizi daha aktif olarak kullanılmıştır. Bu doğrultuda, TCMB faiz koridorunun
üst sınırını 2011 yılı Ekim ayında yükseltmiş ve dönem dönem likiditeyi
sıkılaştırmıştır.2012 yılında kredi büyümesinin finansal istikrarla uyumlu olarak,
makul seviyelere inmesinde faiz koridoru ve likidite politikasının aktif olarak
kullanılması önemli bir rol oynamış ve faiz koridorunun kredi arzına yönelik makro
ihtiyati bir araç olarak da değerlendirilebileceğine işaret edilmiştir.
2013 yılında ek parasal sıkılaştırmanın etkinliğini artırmak amacıyla gecelik borç
verme faiz oranı artırılarak faiz koridoru yukarı yönlü genişletilmiştir. Ayrıca, etkin
likidite yönetimi ile kısa vadeli faizlerin koridorun üst sınırına yakın gerçekleşmesi
sağlanmıştır.2014 te enflasyon görünümünü orta vadeli hedeflerle uyumlu hale
getirmek amacıyla likidite duruşu sıkılaştırılarak Bankalararası Para Piyasası’ndaki
gecelik faiz oranlarının faiz koridoru üst bandı olan yüzde 12’ye yakın seviyelerde
oluşması sağlanmıştır (TCMB, 2014(c), 50).25 Şubat 2015 tarihli PPK toplantısına
göre; Merkez Bankası borç alma faiz oranını %7.25 ve borç verme faiz oranını
%10.75 olarak belirlemiştir. Politika faizi ise %7.5 olarak belirlenerek tabana yakın
tutulmuştur. TCMB asimetrik bir faiz koridoru sistemi uygulamaktadır.
Rezerv Opsiyon Mekanizması (ROM)
ROM, bankaların Türk lirası zorunlu karşılıklarının belirli bir yüzdesinin döviz ve
altın cinsinden tesis edebilmelerine imkan tanıyan bir uygulamadır. Bu imkanın
hangi ölçüde kullanılabileceği, rezerv opsiyon oranı ile belirlenmektedir. Birim Türk
lirası zorunlu karşılık başına tesis edilebilecek döviz veya altını belirleyen katsayılar
Rezerv Opsiyon Katsayısı (ROK) olarak tanımlanır.Sermaye girişlerinin hızlı olduğu
bir dönemde, bankaların yabancı para kaynaklara daha rahat ulaşabilmeleri ve
yabancı para kaynakların maliyetinin düşük olması nedeniyle, bankalar ROM’u daha
fazla kullanmak eğiliminde olacaklardır. Bu şekilde, sermaye akımlarının yol
açabileceği TL’de aşırı değerlenme baskısı ve hızlı kredi büyümesi, özellikle yabancı
para kredilerde engellenebilecektir.İmkanın daha fazla kullanılmasıyla, bankalar
Türk lirası cinsinden likidite elde edeceklerdir.
Sermaye girişlerinin hızlandığı dönemlerde, genellikle yabancı para kaynakların
maliyeti Türk lirası kaynakların maliyetine göre düşmektedir. Bu durumda bankalar
Türk lirası zorunlu karşılıkların daha yüksek bir oranını yabancı para cinsinden tutma
eğiliminde olmaktadır. Diğer bir ifadeyle, döviz borçlanma maliyetlerinin düşmesi,
9
bankaların ROM’dan daha çok yararlanmalarını teşvik etmektedir.Sermaye
girişlerinin yavaşladığı dönemlerde ise, yabancı para kaynakların maliyeti Türk lirası
kaynakların maliyetine göre artmakta ve yurt dışı fonlara erişim zorlaşmaktadır. Bu
durumda, bankalar ihtiyaç duydukları döviz likiditesinin bir kısmını ROM
kullanımlarını azaltmak suretiyle elde etme yoluna gitmektedir. Sermaye girişlerinin
yavaşlamasının borçlanma kısıtlarını daha da bağlayıcı hale getirmesi nedeniyle de
bankalar rezerv opsiyonu kullanımlarını azaltmaktadır.
TCMB’nin 2010 Yılı Sonrası Para Politikası Uygulamaları
2013 yılının ikinci yarısının başlangıcında yurtiçi talep toparlanma eğilimine
girmiş olup, küresel piyasalardaki para politikalarına ilişkin belirsizlik nedeniyle
sermaye akımlarında zayıflama baş göstermiştir.Kredi artış oranlarının referans
değerin üzerinde seyretmeye devam etmesi üzerine PPK para politikası duruşunun
sıkılaştırılmasının finansal istikrarı destekleyeceği yönünde değerlendirmede
bulunmuştur. İşlenmemiş gıda fiyatları ve petrol fiyatlarında görülen artış, döviz
kurunda görülen oynaklık kısa vadede enflasyonu olumsuz yönde etkileyeceğinden
PPK, ölçülü bir sıkılaştırmaya gidilmesinin gerekli olduğunu belirtmiştir.Fiyat
istikrarının sağlanması ve finansal istikrarın desteklenmesi amacıyla faiz
koridorunun üst sınırının (gecelik borç verme faizi) yüzde 6,5’ten yüzde 7,25’e
yükseltilmesine karar verilmiştir. 2013 yılının son çeyreğinde de, döviz kurundaki
oynaklık, zayıf sermaye akımları nedeniyle, ayrıca kredi büyüme hızlarının kontrol
altında tutulması ve enflasyonun beklentilerin üzerinde oluşması nedeniyle sıkı para
politikalarının sürdürüleceği belirtilmiştir. 2013 yılının son çeyreğinde ayrıca döviz
kuru oynaklığı nedeniyle enflasyon göstergeleri bir süre daha hedefin üzerinde
seyredeceğinden PPK, bu durumun fiyatlama davranışları üzerindeki etkilerini
sınırlandırmak için temkinli duruşun güçlendirilmesine ve para piyasalarındaki faiz
oranlarındaki oynaklığın azaltılmasına karar vermiştir
2014 yılının başında temkinli para politikası duruşu, alınan makro ihtiyati
önlemler ve zayıf seyreden sermaye akımlarının etkisiyle kredi büyüme hızları
kademeli bir yavaşlama eğilme girmiştir. 28 Ocak 2014 tarihinde toplanan PPK, iç
ve dış piyasalarda risk algılamasını olumsuz etkileyen gelişmeleri
değerlendirmiştir.Bu süreçte, Türk lirasında belirgin bir değer kaybı ve risk priminde
kayda değer bir artış gözlenmiştir.TCMB, bu gelişmelerin enflasyon ve
makroekonomik istikrar üzerindeki olumsuz yansımalarını sınırlamak için gerekli
tedbirleri alacağını belirtmiştir. PPK, bu çerçevede fiyat istikrarını sağlamak
amacıyla güçlü bir parasal sıkılaştırma yapmaya ve operasyonel çerçeveyi
sadeleştirmeye karar vermiştir.Bu doğrultuda, bir hafta vadeli repo faiz oranı yüzde
4,5’ten yüzde 10’a yükseltilmiş; önümüzdeki dönemde TCMB fonlaması temel
10
olarak marjinal fonlama oranı yerine bir hafta vadeli repo faiz oranından sağlanacağı
belirtilmiştir.Aynı dönemde gecelik borçlanma faizi yüzde 3,5’tan yüzde 8’e, gecelik
borç verme faizi yüzde 7,75’ten yüzde 12’ye yükseltilmiştir. Enflasyon
görünümünde belirgin bir düzenleme sağlanana kadar para politikasındaki sıkı
duruşun sürdürüleceği belirtilmiştir.
2014 yılının ikinci yarısında, gıda fiyatlarındaki yükselme nedeniyle enflasyon
oranının yüksek seyretmesi ve jeopolitik risklerin olumsuz etkileri nedeniyle para
politikasındaki sıkı duruş sürdürülmüştür.
Bu dönemde petrol ve emtia fiyatlarındaki düşüşün enflasyonda öngörülen düşüşü
desteklemesinin beklendiği görüşü belirtilmiştir. Enflasyon görünümünde iyileşme
sağlanana kadar sıkı para politikasının sürdürüleceğinin altı çizilmiştir. Söz konusu
dönemin başlarında küresel likidite koşullarının iyileşmesi dikkate alınarak
faizlerinde ılımlı bir indirime gidilmiştir. Dönemin sonlarına doğru ise faiz
oranlarında herhangi bir değişikliğe gidilmemiştir.
2015 yılının Ocak ve Şubat aylarında petrol ve emtia fiyatlarındaki düşüşün
enflasyonu düşürmesine yönelik beklentiler yüzünden faiz oranlarında indirime
gidilmiştir. Gıda ve enerji fiyatlarındaki oynaklık nedeniyle söz konusu faiz
indirimlerinin ölçülü bir biçimde yapıldığı belirtilmiştir.2015 yılının Mart ve Nisan
aylarında küresel piyasalardaki belirsizlikler ve gıda fiyatlarındaki artışlar nedeniyle
para politikasındaki sıkı duruş sürdürülmüş ve faiz oranlarında herhangi bir
değişiklik yapılmamıştır.2015 Mayıs ayındaki PPK kararında, temkinli para ve
maliye politikaları ile makro ihtiyati tedbirlerin çekirdek (enerji ve gıda dışı)
enflasyonu olumlu etkilediği belirtilmektedir.Döviz kuru oynaklığı, çekirdek
enflasyondaki düzelmeyi sınırladığından ve küresel belirsizlikler ile gıda ve enerji
fiyatlarındaki oynaklık nedeniyle para politikalarında temkinli duruşun sürdürüleceği
açıklanmıştır. PPK bu dönemde faiz oranlarını sabit tutacağını açıklamıştır.
2016 yılı Para ve Kur Politikası ile ilgili olarak TCMB’den yapılan açıklamalara
göre, Orta Vadeli Program hazırlık sürecinde Hükümet ile varılan mutabakatla
uyumlu olarak 2016 ve 2017 yıllarında yüzde 5 olarak belirlenen enflasyon hedefi,
2018 yılı için de yüzde 5 olarak belirlenmiştir.2015 yılında da fiyat istikrarı odaklı
bir para politikası hedeflenmektedir. TCMB fiyat istikrarının yanında finansal
istikrarı da gözetmeye devam edecektir.Önümüzdeki dönemde de fiyat istikrarı ve
finansal istikrarı sağlamaya yönelik geleneksel politika araçlarının yanında yeni
politika çerçevesinde geliştirilecek araçların kullanımına da devam edilecektir.Ayrıca
para politikasının temel iletişim dokümanları (Para Politikası Kurulu Duyuruları,
Enflasyon Raporu, Finansal İstikrar Raporu) kullanılacaktır (TCMB, 2015, 2). 2016
yılı Para ve Kur Politikası metninde, 2015 yılında uygulanan sıkı para politikası ve
11
makroihtiyati önlemlerin, enflasyondaki yükselişi sınırladığı belirtilmektedir. Ayrıca
2015 yılında başta petrol olmak üzere döviz cinsinde ithalat fiyatlarının da
enflasyonu sınırlayıcı yönde etki yaptığı ifade edilmektedir. Ancak gıda
fiyatlarındaki yükseliş ve döviz kurundaki değer kaybının gecikmeli etkilerine bağlı
olarak yıl boyunca, enflasyonun hedefin belirgin olarak üzerinde seyrettiği
vurgulanmaktadır.
Sıkı para politikası ve makroihtiyati önlemler sonucunda kredilerdeki yıllık büyüme
hızının makul seviyelerde bulunduğu belirtilirken cari işlemler dengesindeki
iyileşmenin de sürmesinin beklendiği ifade edilmektedir. Dış talepteki Avrupa Birliği
kaynaklı toparlanmanın 2016 yılında cari dengeye olumlu yansıyacağı
değerlendirilmektedir.
24 Kasım 2016 da son alınan kararlara göre;Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası,
bir hafta vadeli repo ihale faiz oranını yüzde 7,50'den yüzde 8'e, gecelik marjinal
fonlama oranını (faiz koridorunun üst bandı) yüzde 8,25'ten yüzde 8,50'ye
yükseltirken, gecelik borçlanma faiz oranını (faiz koridorunun alt bandı) yüzde
7,25'te sabit tuttu.Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Para Politikası Kurulu,
toplam talepteki yavaşlamanın enflasyondaki düşüşü desteklediğini belirtilerek,
"Bununla birlikte, yakın dönemde küresel belirsizliklerdeki artış ve yüksek
oynaklıklara bağlı olarak yaşanan döviz kuru hareketleri enflasyon görünümüne dair
yukarı yönlü risk oluşturmaktadır. Söz konusu gelişmelerin beklentiler ve fiyatlama
davranışları üzerindeki olumsuz etkisini sınırlamak amacıyla parasal sıkılaştırma
yapılmasına karar verildi.
SONUÇ
Türkiye ekonomisi 2001 ekonomik krizinden sonra önemli ekonomik
reformlargerçekleştirmiştir. Para politikasıyla ilgili değişen durum ise, enflasyon
hedeflemesi stratejisinin seçilmesidir. 2001-2006 yılları arasında, %60’a ulaşan
enflasyon rakamları başarılı para politikası uygulamalarıyla istikrarlı bir düşüş içine
girmiş ve tek hanelere düşürülmüştür. 2006 sonrasında,finansal krize kadar, küresel
gelişmelerle ilişkili olarak hedeflenen enflasyon oranlarından sapma görülmüştür.
2008 finansal krizi öncesinde, Türkiye ekonomisinin daha önceki dönemleriyle
karşılaştırıldığında, TCMB’nin para politikasını kısıtlayacak unsurların oldukça az
olduğu görülmektedir. Bu ekonomik koşulların verdiği güven küresel krizin
yoğunlaştığı dönemlerde para politikasının fiyat istikrarı dışındaki diğer ekonomik
göstergeleri destekleyici bir tutum sergilemesini sağlamıştır.Kriz sonrası uygulanan
para politikalarında bir takım yeniliklere gidilmiştir.Fiyat istikrarının yanında
12
finansal istikrar sağlama amacıda güdülmüştür.Ayrıca faizkoridoru ve rezerv opsiyon
mekanisması araçları daha etkin kullanılmaya başlanmıştır.
KAYNAKÇA
2008 FİNANSAL KRİZİNDE PARA POLİTİKASIUYGULAMALARI:
TÜRKİYE ÖRNEĞİ . Doç. Dr. Alpaslan SEREL*AraŞ. Gör. Musa
BAYIR**
EKONOMİK İSTİKRARSIZLIK ORTAMINDA MERKEZ
BANKALARININ UYGULADIĞI PARA POLİTİKALARI VE
TÜRKİYE ÖRNEĞİ .Erişah Arıcan*Güçlü Okay **
MAHFİ EĞİLMEZ .KENDİME YAZILAR
http://www.haberturk.com/ekonomi/doviz/haber/1164588-tcmb-2016yili-para-ve-kur-politikasini-acikladi
http://www.ekodialog.com/Makaleler/merkez_bankasi_para_politikasi.ht
ml
http://www.bloomberght.com/haberler/haber/1841021-tcmbnin-2016yili-para-ve-kur-politikasi-sunumu
2008 Küresel Ekonomik Krizi Sonrası Türkiye’de Uygulanan Yeni Para
Politikası Stratejisi ve Sonuçları.SEFA IŞIK
http://www.mahrecler.com/2016/04/para-politikas.html
Download