gündem Bulgaristan Müslümanlarının Dinî Hayatı Prof. Dr. H. Mehmet Günay Sakarya Üniv. İlahiyat Fak. Oldukça uzun bir süre devam eden komünist dönemde ise, Bulgaristan Türklerinin tarih içinde uzun uğraşlarla elde ettikleri dinî kazanımları tedrici bir şekilde birer birer ellerinden alındı. 1949’da çıkarılan Dinler Yasası ile dinî faaliyetler tamamen devletin denetimi altına alındı, din dersleri kaldırıldı, dinî okullar kapatıldı. Böylece Müslüman çocukların din eğitimi alma imkanı tamamen ortadan kaldırıldı. Bugünkü Bulgaristan yaklaşık beş asır boyunca Osmanlı hakimiyetinde kaldıktan sonra, 1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı’ndan sonra Osmanlı’ya vergi veren özerk bir Prenslik hâline geldi; 1908 yılında da tam bağımsızlığını ilan etti. II. Dünya Savaşı’na kadar Çarlıkla (Krallıkla) yönetilen ülke, bu savaştan sonra Sovyetler Birliğinin nüfuz alanına girdi ve ülkede komünist bir sistem kuruldu. Bu sistem 1989’da halk ayaklanması sonucu yıkıldı ve bugün hâlen devam etmekte olan demokratik yönetim biçimine geçildi. Prenslik döneminden itibaren burada yaşayan ve savaşlar- dan, katliamlardan, göçlerden, soğuk ve açlıktan arta kalan Müslüman-Türk nüfusu birden bire bu ülkede hakim konumdan azınlık durumuna düştüler. Onlar için artık gayrimüslim bir ülkede acı, gözyaşı ve ızdırap dolu bambaşka bir hayat başlamıştı. Ancak onlar önce Osmanlı Devleti’nin sonra da Türkiye Cumhuriyetinin yakın ilgi ve desteği ile kısa zamanda toparlanıp yeni hayatlarına ayak uydurmaya çalıştılar. Yirminci yüzyılın başlarında Bulgaristan’da okulları, müftülükleri, vakıfları, hayır kurumları ve basınıyla yepyeni ve örgütlü bir Müslüman-Türk topluluğu meydana geldi. Ağustos 2009 - 124 5 gündem sağlam esaslara bağlanmıştı. 1945’lerde ülkede komünist rejim egemen oluncaya kadar Bulgaristan Türklerinin dinî ve toplumsal örgütlenmesi genel olarak dinî kurumlar, yani müftülükler etrafında şekillenmişti. Hemen her bölgede topluluğun başında müftülükler ve müftü vekaletleri vardı. Müftü ve müftü vekilleri Müslüman topluluğun hemen her türlü meseleleriyle ilgileniyorlardı. Prenslik döneminden itibaren Bulgar kanunları, Müslüman halkın vasiyet, miras, evlenme, boşanma, nafaka gibi daha çok özel hukuk kapsamına giren uyuşmazlıklara bakma yetkisini, şer’iye mahkemelerine vermişti. Bu mahkemeler, 1945 yılına kadar Müslüman topluluğun aile hukuku ile ilgili davalarına bakmaya devam etmişlerdi. Prenslik ve Çarlık döneminde Bulgaristan’daki Müslüman vakıfları, hemen her köy ve kasabada teşekkül eden cemaat-i islamiyeler tarafından yönetiliyordu. Bütün cemaat-i islamiyelerin faaliyetlerinin usulüne uygun yürütülmesi, denetlenmesi ve malî durumlarının iyileştirilmesi 6 Ağustos 2009 - 124 Hemen her yıl Ramazan ayında Bulgaristan’a Türkiye Cumhuriyeti Diyanet İşleri Başkanlığının görevlendirmesiyle yirmiden fazla vaiz gelmekte, her biri farklı bölgelere dağılarak vaaz ve irşat faaliyetine katkıda bulunmaktadırlar. için Başmüftülük bünyesinde bir Müessesât-ı Diniye ve Vakfiye Müdürlüğü kurulmuştu. Müftüler görev çevrelerindeki camilerden, okullardan, cemaat-i islamiyelerden ve vakıflardan da sorumlu idiler. Fakat 1895 yılına kadar bu kurumları düzenleyen kurallar sürekli değişikliğe uğramış, hiçbir zaman uzun vadeli ve kalıcı bir sistem kurulamamıştı. Ancak 1895’ten sonra Bulgaristan Türkleri’nin dinî yönetimini ve kurumlarını düzenleyen kurallarda az çok istikrar sağlanabilmiş, Bulgaristan’ın bağımsızlığını kazandığı 1908’den sonra, bu kurallar ve kurumlar yerli yerine oturmaya başlamış, giderek Bu tarihlerden sonra Sofya’da bütün Müslümanların dinî açıdan bağlı olduğu bir Başmüftülük kuruldu ve gerek Başmüftünün gerekse müftülerin seçimle işbaşına gelmesi ilkesi getirildi. Bununla birlikte Bulgaristan Müslümanlarının İstanbul’daki Meşihatla olan organik bağları da garanti altına alındı. Bu durum Türkiye’de rejim değişip Saltanat’ın kaldırıldığı 1924 yılına kadar devam etti. Özellikle 1919 yılında çıkarılan Müslüman Müessesat-ı Diniye İdare ve Teşkilatı Nizamnâmesi, Bulgaristan Türkleri’nin dinî yönetimini esaslı ve kalıcı temellere oturttu. Çarlık döneminde Bulgaristan Müslümanlarının ülke sathına yayılmış yerel mektep ve medreselerinden başka bir de 1922’de Şumnu’da açılmış olan Nüvvab Medresesi vardır. Tâlî ve âlî kısımdan meydana gelen ve 1947 yılına kadar kuruluş amacı ve esasları doğrultusunda faaliyet gösteren bu okulda yüksek dinî eğitim yapılıyordu. Okulun tâlî kısmından mezun olanlar imam, hatip, öğretmen ve şer’iye kâtibi olma hakkını kazanırlarken, âlî kısmından mezun olanlar müftü ve müftü vekili olarak görev alıyorlardı. Oldukça uzun bir süre devam eden komünist dönemde ise, Bulgaristan Türklerinin tarih içinde uzun uğraşlarla elde ettikleri dinî kazanımları tedrici bir şekilde birer birer ellerinden alındı. 1949’da çıkarılan Dinler Yasası ile dinî faaliyetler tamamen devletin denetimi altına alındı, din dersleri kaldırıldı, dinî okullar kapatıldı. Böylece Müslüman çocukların din eğitimi 90’lı yıllarda başlayıp bugüne kadar devam eden çoğulcu demokratik Bulgaristan döneminde ise Türkler dinî açıdan tekrar nefes almaya başladılar. Türkiye’nin de çok yakın ilgi ve desteği ile kısa zamanda dinî hayatlarında çok hızlı gelişmeler oldu. Bulgaristan’ın Avrupa Birliğine üyelik süreci de bu konuda Türk azınlığı adına önemli avantajlar sağladı. Bugün Bulgaristan’da Türk, Pomak, Tatar, Çingene gibi farklı etnik unsurlardan oluşan ve Türk üst kimliği altında birleşen bir buçuk milyon civarında Müslüman yaşamaktadır. Bulgaristan Türk topluluğunun dinî yönetimi ve kurumları kendi milli konferanslarında kabul edilen ve Bulgar hükümetleri tarafından da onaylanan özel tüzük hükümlerine göre düzenlenmektedir. Topluluğun dinî organizasyonu ve faaliyetleri tüzük uyarınca, Başmüftülük ve ona bağlı bölge müftülükleri eliyle yürütülmektedir. Başmüftü yaklaşık üç yılda bir düzenlenen milli konferanslarda seçimle işbaşına gelmektedir. Ülke geneline yayılmış on altı bölge müftülüğü kapsamında binden fazla ve iki yüz civarında mescitte serbestçe dinî görevlerini yerine getirmekte ve buralarda binden fazla resmî din görevlisi görev yapmaktadır. Komünist dönemde yıkılan pekçok cami ve mescit başta Türkiye olmak üzere Müslüman ülkelerin yardımıyla onarılmaya ve yenilerinin inşaasına çalışılmaktadır. Camilerin birçoğunda ezanlar hoparlörlerle okunmaktadır. Bununla birlikte bütün camilerde beş vakit namazın cemaatle kılındığını söylemek zordur. Bazı camilerde Cuma namazı da kılınamamaktadır. Fakat hemen bütün camilerde, hatta camisi olmayan birçok yerde bayram namazı kılınmaktadır. Komünizm döneminde birçok dinî vecibeye olduğu gibi, Müslüman ahalinin cenaze törenleri ve âdetlerine de yasaklama getirilmişti. Bugün ise herkes arzu ettiği merasim ve âdetleri yerine getirebilmektedir. Bazı bölgelerde dinî bilgisizlik ve bazı batıl inançların etkisiyle, farklı kültürlerin cenaze âdetlerinin uygulandığına da rastlanmaktadır. Öte yandan Bulgaristan’da geçmiş iktidarlar döneminde kamulaştırılan veya özel şahıslara verilen İslam vakıfların geri alınması için yoğun çaba harcanmaktadır. Ancak Bulgar hükümetlerinin, bunların iadesini prensip olarak kabul etmekle birlikte, Parlamento’da gerekli yasaları çıkartmakta isteksiz davranması ve tek tek takip edilen davaların mahkemelerde uzun yıllar sürüncemede kalması sebebiyle, şimdiye kadar bu konuda pek fazla ilerleme sağlandığı söylenemez. Bu yüzden Bulgaristan Müslümanları, Başmüftülüğün ihtiyaçlarının karşılanması, din görevlilerinin maaşları, İslamî okulların ve dinî yayınların finansmanı ile camilerin tamir ve inşaası için büyük maddi zorluklarla karşılaşmakta ve bunları aşabilmek için başta Türkiye olmak üzere İslam ülkelerinin yardımına bağımlı halde bulunmaktadırlar. Kaydetmek gerekir ki, bu konuda özellikle Türkiye Diyanet Vakfı’nın Bulgaristan Müslümanlarına büyük katkıları olmaktadır. Bulgaristan’da yürürlükte olan Dinler Kanunu; Başmüftülüğe, ihtiyaçları için dinî okullar açma yetkisi vermektedir. 1990’da açılan üç yıllık Yarı Yüksek İslam Enstitüsü 1994’de dört yıllık Yüksek İslam Enstitüsü’ne yükseltilmiş ve 1999-2000 eğitim öğretim yılında ilk mezunlarını vermiştir. Rusçuk, Şumnu ve Mestanlı’da açılan ve ayrı ayrı erkek ve kız bölümleri bulunan üç ayrı imamhatip okulunda azımsanmayacak miktarda Müslüman öğrenci dinî eğitim almakta ve öğrenci sayısı ve imkanları günden güne artmaktadır. 1995 yılında Milli Eğitim Bakanı’nın emriyle bu okulların öğretim süresi dört yıla çıkarılmış ve genel öğretim veren dinî lise statüsü verilerek üniversitelere girme hakkını da Ağustos 2009 - 124 7 gündem alma imkanı tamamen ortadan kaldırıldı. Bununla da kalınmayıp, “İslam’ın fundamentalizme ve softacılığa karşı olduğu” maskesi altında İslam dinine karşı açık cephe alındı ve yoğun bir kampanya başlatıldı. Birtakım merkez köylerde camiler bölge camisi ilan edilerek cuma namazının yalnız bu camilerde kılınmasına izin verildi, diğer camiler kapatıldı. Evlerde topluca ibadet, mevlit yasaklandı, duaların camilerde ve yalnızca Bulgarca okunması emredildi. Sünnet yasaklandı, çocuklarını sünnet ettirenler mahkemeye verildi. Müslüman ve Hıristiyan mezarlıkları birleştirildi, eski mezar taşları kırıldı veya üzerindeki Türkçe yazı ve semboller kazındı. Düğünlerde dinî âdet ve Türkçe şarkılar yasak edildi. Çocuklara Müslüman ismi koyma da yasaklandı. Direnenler katledildi, tutuklandı veya sürgüne gönderildi. gündem içeren tam yetkili lise statüsüne kavuşturulmuştur. Bu okullarda eğitim dili Bulgarca ve Türkçedir. Genel dersler Bulgarca, İslamî dersler ise genellikle Türkçe okutulmaktadır. Bulgaristan’daki dinî okulların özellikle Yüksek İslam Enstitüsü ve imam-hatip okullarının malî finansmanın ve kısmen öğretim kadrosunun Türkiye Diyanet Vakfı tarafından karşılandığını da burada belirtmekte yarar vardır. Ülkede ayrıca sürekli ve örgün eğitim veren birkaç Kur’an kursu yanında hemen her yıl birçok köyde yaklaşık üç yüzden fazla Kur’an kursları düzenlenmektedir. Bu kurslara her yıl üç-dört bin öğrencinin katıldığı söylenmektedir. Ayrıca Madan kasabasında bir de Hafız Yetiştirme Kursu faaliyet göstermektedir. Öte yandan çoğunluğunu Türklerin oluşturduğu bölgelerdeki devlet/belediye okullarında 2000 yılından itibaren, “İslam dini dersi” “seçmeli” ve “zorunlu seçmeli” din dersi olarak okutulmaya başlanmış ve Yüksek İslam Enstitüsü mezunlarına buralarda din dersi öğretmeni olma hakkı tanınmıştır. Bu derslerde okutulacak din dersi kitaplarının hazırlanması ve basılması çalışmaları devam etmektedir. Başmüftülüğün yayın organı olarak 1990’da Sofya’da yayımlanmaya başlayan Müslümanlar gazetesi zaman zaman kesintiye uğramakla birlikte yayımını hâlâ sürdürmektedir. Yüksek İslam Enstitüsü öğrencileri tarafından çıkarılmaya başlanan Kalem Dergisi de dinî yayınlar olarak faaliyetlerine devam etmektedir. Bulgaristan Müslümanları genel 8 Ağustos 2009 - 124 Bulgaristan’da geçmiş iktidarlar döneminde kamulaştırılan veya özel şahıslara verilen İslam vakıfların geri alınması için yoğun çaba harcanmaktadır. Ancak Bulgar hükümetlerinin, bunların iadesini prensip olarak kabul etmekle birlikte, Parlamento’da gerekli yasaları çıkartmakta isteksiz davranması ve tek tek takip edilen davaların mahkemelerde uzun yıllar sürüncemede kalması sebebiyle, şimdiye kadar bu konuda pek fazla ilerleme sağlandığı söylenemez. olarak Sünnî/Hanefî çizgisindedir. Son zamanlarda bölgede faaliyet yürüten Arapların da etkisiyle özellikle Pomak gençleri üzerinde Selefilik akımının yaygınlaşmaya başladığı görülmektedir. Bu arada ülkede özellikle de Deliorman bölgesinde ve Karadeniz sahilinde azımsanmayacak sayıda Alevî Müslümanlar da yaşamaktadır. Bunların daha çok Bektaşî eğilimli olduğu görülmektedir. Alevîlerin ağırlıkta olduğu hemen her köyde birkaç yatır mevcut olup bunların içinin Hz. Ali resimleri ve elişi nakışlarla süslendiği dikkati çekmektedir. Özellikle Deliorman’daki Demir Baba Tekkesi, Hasköy’de Otman Baba Tekkesi ve Varna’nın Kuzeyindeki Akyazılı Sultan Baba Tekkesi hem Alevîlerin hem de Sünnîlerin önemli ziyaret merkezlerinden olup buralarda her yıl binlerce kişinin toplandığı dinî içerikli şenlikler düzenlenmektedir. Bulgaristan’da Türklerin yoğun olarak yaşadığı bölgelerde özellikle Ramazan ayı bir hayli coşkulu yaşanmaktadır. Çoğunluk orucunu tutmakta, cami ve mescitlerde cemaatle teravih namazı kılınmaktadır. Hemen her yıl Ramazan ayında Bulgaristan’a Türkiye Cumhuriyeti Diyanet İşleri Başkanlığının görevlendirmesiyle yirmiden fazla vaiz gelmekte, her biri farklı bölgelere dağılarak vaaz ve irşat faaliyetine katkıda bulunmaktadırlar. Ayrıca yerli vaiz ve imamlar da daha aktif olarak çalışmalarını sürdürmektedir. Kurban Bayramında da birçok kişi kurban kesmekte ve Türkiye’de olduğu gibi akraba, eş-dost arasında sıcak bayramlaşma ziyaretleri yapılmaktadır. Birçok yerde özel bayram programları organize edilmekte, folklor gösterileri, müzik şölenleri düzenlenmektedir. Bulgaristan’da kutlu doğum haftaları da fevkalade canlı ve coşkulu bir şekilde kutlanmaktadır. Dünyanın birçok bölgesinde olduğu gibi Türkiye Diyanet İşleri Başkanlığının öncülüğünde birçok farklı bölgede Kutlu Doğum programları düzenlenmektedir. Türkiye’den gelen seçkin hatiplerin, Başmüftülük yetkililerinin ve yerel yöneticilerin de katıldığı bu programlar, Müslüman halkın çok yoğun ilgisiyle karşılanmaktadır. Bulgaristan Türklerinin dinî duygu ve bilincinin tazelenmesi adına, bu programların çok önemli fonksiyonlar icra ettiğinde kuşku yoktur. Bulgaristan’da Gündelik Hayatta Dinî Motifler İslam Beytullah Erdi 1990’lı yılların başında açılan Sofya Yüksek İslam Enstitüsüyle, Şumen (Şumnu), Ruse (Rusçuk), Momçilgrad (Mestanlı) liselerinde yetişen genç nesillerin Bulgaristan'da yaşayan Müslümanların kendi dil, din, gelenek ve göreneklerini yaşatabilmelerine yaptıkları katkıları takdirle karşılanmaktadır. 1877-1978 Osmanlı-Rus Savaşından sonra Berlin Antlaşmasıyla Bulgar Prensliği kurulmuş, 1885’te Doğu Rumeli’de Güney Bul­garistan adıyla yeni yapı prensliğe katılmış ve 1908 yılında 2. Meşrutiyetin ilanı üzerine Bulgaristan bağımsızlığını ilan etmiştir. O yıllardan bugünlere dek burada yaşayan Müslüman Türklere bazan hoşgörülü ve eşit haklı birer vatandaş muamelesi görmüş, bazen de şovence davranışlara maruz kalmışlardır. Farklı dönemlerde yüzlerce Türk okulu, medrese kapatılmış, onlarca cami yıkıl­mış, değerli eğitimciler ve kültür adamları Türkiye’ye göçe zorlanmışlarsa da Türk - İslam topluluğu dil, din, gelenek ve göreneklerini muhafaza ederek millî kimliklerini korumayı başarabilmişlerdir. Bir topluluğun millî benliğini, dinî mensubiyetini ko­ ruyabilmesi, o topluluğun bağrından kopan münevverlerin toplum bilinciyle ilintilidir. Şumen’de (Şumnu) 1922-1923 eğitim-öğretim yılında Âli ve Tâli bölümleri olan Medresettü’nNüvvab adıyla açılan din okulu Türk halkına reh­berlik edecek aydınların yetişmesinde önemli rol oynamıştır. Okulun Tâli bölümüne rüştiye ve medrese mezunları kabul ediliyor, 5 yıllık öğrenim görüyorlardı. Burada Kur'an-ı Kerim, Fıkıh, ayrı ayrı Türk, Arap, Fars, Fransız, Bulgar Ağustos 2009 - 124 9 gündem dili ve edebiyatları, Coğrafya, Tarih-i İslamî ve Umumî Tarih, Ulumî Riyaziye, Fizik, Kimya, Ulumî Terbiye, Mantık ve Adab, Kelâm, Fenni Tedris ve Terbiye, İlmi Ahlâk, Bulgar Tarihi ve Coğrafyası, Pedagoji, Jeoloji, Hüsnühat, Müzik ve Resim dersleri okutuluyordu. Mezunlar, öğretmen, imam-hatip, mahkeme-i şerriye (müftülük) katibi olarak çalışabiliyorlardı. âdetle­rini muhafaza etmeye devam edegelmiştir. Nüvvab’ın Âli bölümü ise 3 yıllık olup öğrenciler Fıkıh, Mecelle, Usûlü Fıkıh, Usûlü Muhakemat, Ahkâmı Evkaf, Bulgar Kanunları, Devletler Hukuku, İktisat gibi dersler alıyordu. Bu bölümü bitirenler müftülük hakkı kazanıyordu. Farklı dönemlerde Türkiye’ye göç eden Yusuf Ziyaeddin, Osman Keskioğlu, Ahmet Davutoğlu, Hasip Ahmet Aytuna, Hafız Nazif Konur, Muharrem Develioğlu, Halil Ali Osman, Mehmet Halil Öztürk, İsmail Akdere, Osman Kılıç vb. Diyanet İşleri, Milli Eğitim, Dışişleri Bakanlıkları bünyesinde önemli görevler ifa etmişlerdir. Gerek Bulgaristan’da hayatlarını sürdüren gerekse Türkiye’ye yerleşen onlarca Nüvvablı’nın hemen hemen her biri İslam dini ve ahlakı ve dilimiz Türkçe üstüne birçok değerli eser kaleme almışlardır. Burada Kahire El Ezher mezunu Ahmet Davutoğlu, Osman Keskioğlu, Yusuf Ziyaettin, onlarla birlikte Emrullah Feyzullah, Süleyman Sırrı, Ali Rıza Efendi, Vidinli Rüstem Efendi, Osman Nuri Balkanlı, Beytullah Şişman, İbrahim Halil Tanır gibi ünlü eğitimciler ders vermişlerdir. İşte bu irfan ocağında yetişen müftülerin, Türkçe öğretmenlerinin, imamlarının, vaizlerin sayesinde Bulgaristan Türkleri dilini, dinini, örf ve Yıllarca kapalı ya da “bakımsız kalmış onlarca cami ve mescit 1990’lı yılların başında demokrasiye geçişle birlikte tekrar kullanılır duruma getirilerek ibadete açılmıştır. Şimdi bu kutsal mekanlarda Müslümanlar beş vakit namazlarını kıla­bilmektedir. Ayrıca cuma namazları Müslümanların yaşadığı köy­lerde ve kentlerde bayram havası içerisinde eda edilmektedir. Bu mübarek gün, onların arasında birliği ve beraberliği güçlendirmeye de vesile olmaktadır. 10 Ağustos 2009 - 124 Geçmişten günümüze toplum hayatımızda önemli yer tutan Mevlit Kandili, Regaib, Mi’rac, Berat ve Kadir geceleri, Aşure günleri büyük bir coşku ile kutlanır. Peygamberimiz Hz. Muhammedin (s.a.s) doğum yıl dönümü günlerinde mevlitler okunur, mübarek gecelerde dualar edilir. Ramazan ve Kurban bayramları birer sevinç günü gibidir. Halkın çoğunluğu; Ramazan ayında oruç tutarak, Kurban bayramında kurban keserek bayram namazlarını cemaatle kılarak dinî vecibelerini yerine getirmiş olmanın mutluluğunu yaşamaktadır. O günlerde mezarlar da ziyaret edilmektedir. Bulgaristan Türkleri geleneğe bağlı olmakla beraber şartlara da uymaya özen göstermektedir. Aile düzeninde baba ailenin ve evin düze­nini korur ve aileyi temsil eder. Anne de eşit haklı olup ailenin sıkıntılarını, anlaşmazlıklarını gidermeye, çıkması mühtemel anlaşmazlıkları ya da dargınlıkları yumuşatmaya çalışır. Geleneklerde ev yapana, ev alana, evlenen gençlere yardım etmenin sevap olduğuna inanılır ve bu durumlarda dayanışmaya özen gösterilir. Görücü usulü evlilik mazide kalmış olup, evleneceklerin birbirlerini tanımış olmalarına dikkat edilir. Çocuk dünyaya geldiğinde uygulanan “Kırk çıkarma”, “Kırklanma” gibi gelenekler özel birer tören niteliğindedir. Bebeğin doğumundan sonra birkaç gün içinde adı konur; nesep bağlarını koparmamak amacıyla çoğu kez bebeklere uzak annenin, uzak dedenin, dedenin, ninenin, amca­ların, dayıların, teyzelerin adları konur. İslam dinine ait olmanın bir nişanesi olarak sünnet 5-12 yaşları arasında yapılır. Bayram havasında geçen sünnet düğünlerinde mevlit okutulup yemekler verilir. Bulgaristan Türklerinin hayatında büyüklere saygı, küçüklere sevgi göstermek, misafirlerini en iyi şekilde ağırlamak önemli yer tutar. Bu arada sofra adabına da dikkat edilir. Yemeğin sonunda dua okunarak Yüce Allah’a verdiği nimetlerden dolayı şükredilir. Ramazan ayında akrabalara, komşulara, dostlara, fakirlere iftar yemekleri verilir. Adağı gerçekleşenler akraba ve dostlarına yemek verirler. Hıdırellez, resmi ve dinî bayram olmasa da Bulgaristan Türkleri arasında özel bir gün niteliğini korumakta olup, bahar bayramı olarak coşkuyla kutlanmaktadır. 1990’lı yılların başında açılan Sofya Yüksek İslam Enstitüsüyle, Şumen (Şumnu), Ruse (Rusçuk), Momçilgrad (Mestanlı) liselerinde yetişen genç nesillerin Bulgaristan'da yaşayan Müslümanların kendi dil, din, gelenek ve göreneklerini yaşatabilmelerine yaptıkları katkıları takdirle karşılanmaktadır. Bulgaristan’da Bir Türk Köyü: Çufalar Selami Kurt Vaiz - Akseki/Antalya Yaşlı amcalar yüzlerindeki hasret tebessümleriyle, gönüllerindeki buruk duygularla bizleri hem uğurluyorlar hem de sıkı sıkı tembihte bulunuyorlar: - Hocam! Bizleri yalnız bırakmayın! Bizi unutmayın! Seneye yine gelin, yine bekleriz! Memleketinize selam söyleyin! Bulgaristan’ın Şumen ili. Ramazanın yirminci günü. Arkadaşım Bayram Hoca ile birlikte geziyoruz Şumen’in ıhlamur ağaçları altındaki sakin çarşısını... Oruçlu olmak farklı bir duygu yaşatıyor insana... Kişi kendini daha bir yakın hissediyor Allah’a... Çay bahçelerinde, kahve önlerinde insanlar oturmuşlar kahvelerini yudumluyorlar... Orucun hikmetlerini, Peygamberimizin müjdelediği Reyyan cennetlerinin de mükâfat olarak verileceğini daha iyi anlıyoruz burada. Böyle bir ortamda oruçlarını tutan, namazlarını kılan soydaşlarımız, Türk ve Müslüman kardeşlerimiz de var. Biz de zaten onlara hizmet için gelmiştik bu ülkeye din görevlisi olarak. Onları ziyaret etmeye, hâl ve hatırlarını sorup, gönüllerini almaya gelmiştik. Bu ziyaretlerden birisi için hazırlık yapıyoruz. Akşam oluyor, Müftü Mesut Bey'le beraber Çufalar köyüne arabamızla hareket ediyoruz. Ezana az bir zaman kalmış, yolumuz uzun... Arabamız köyün, yanları ağaçlarla süslenmiş yolunda hızla ilerliyor. Köye varıyoruz. Küçük, güzel, kibar bir cami, önünde ışıklandırılmış “Hoş Geldiniz” yazısıyla bizi karşılıyor. İçeri giriyoruz. Cami odasında üç-beş yaşlı amca var. Selam veriyoruz amcalara. Onlar da sevgiyle, muhabbetle, yüzlerindeki tebessümlerle alıyorlar selamımızı... Kısa bir muhabAğustos 2009 - 124 11 gündem betten sonra ezan vakti geliyor. Bayram Hocam o güzel sesi ve makamıyla okuyor akşam ezanını. Namaz kıldıktan sonra cami odasına hazırlanmış olan büyükçe yer sofrasının etrafına oturuyoruz. Adı Ahmet olan bir abi yemekleri servis yapıyor. Anadolu’nun eski âdeti burada hâlâ canlı. Ortaya büyükçe bir tabakla önce çorba konuyor, sonra tavuk yahnisi... Yanında başka bir tabakta lahana salatası var. Hepimiz kaşıklarımızı çalıyoruz aynı tabaklara... Sonunda bir tepsi, pide dedikleri bir çeşit börek, üzerine helva kıyılmış. Misafir ev sahibine tabidir kuralından hareketle oranın usulüyle yiyoruz böreğimizi... Yaşlı amcalar bizden bir sohbet yapmamızı istiyorlar. Sohbete başlıyorum. Yedi, sekiz yaşlı amca, birkaç genç, bir o kadar da caminin üst katında yaşlı teyzeler var... Sözlerimi dikkatle seçip konuşuyorum. Hatalı bir sözün, bu insanlarda kalıcı olabileceğini, hatanın düzeltilmesinin de zor olacağını biliyorum. Ağzımdan çıkan her kelimeyi pür dikkat dinliyorlar. Yılların verdiği hasretle, özlemle dinliyorlar. Onlara, imanın şartlarını, İslam'ın şartlarını kısaca anlatmaya çalışıyorum. Biraz da helal, haram ve ahlaki kurallardan anlatıyorum. Belki de yaşlı amcalar bu gibi vaazları, birkaç yıldır Ramazan ayında Türkiye’den gelen görevli arkadaşların haricinde, elli-altmış sene önce, babalarından, dedelerinden dinlemişlerdi. Kamet getirilince Ahmet Abi'nin ses vermesi ile koro hâlinde söylüyorlar niyeti. Teravih namazını kıldırmaya başlıyorum. Dört rekâtta bir selam veriyorum. Aradaki salâvatları farklı bir yorumla okuyorlar. Bu yorum, 12 Ağustos 2009 - 124 Itri'nin yorumundan çok uzak. Farklı bir yorum. Bitiriyoruz bu güzel salâvatlarla namazı. Müftü Bey kısa bir konuşmadan sonra; - Var mı soru sormak isteyen? Diye cemaate söz hakkı veriyor. Yaşlı amcalar çekine çekine soruyorlar, o anda akıllarına gelen sorularını: - Hocam! Ezan vaktinin girmesiyle namaz vakti de girmiş oluyor mu? - Ben Latince harflerle sureleri ezberledim. Onlarla namaz kıldırıyorum olur mu? - Hocam! Türkçe olarak dua edebilir miyim? -... -... Cemaatin sorularına uygun cevaplar veriyoruz. İçlerinden yaşı yetmiş beş civarında olan, çevresinde doktor olarak anılan amca bizden, önemli icatlar gerçekleştirmiş Müslüman bilginlerinin hayatını anlatan kitap istiyor. Belli ki amcanın ilgi alanına giriyor bu gibi konular. Konuşuyoruz doktor amca ile. Meğer kendisi bu konularda Bulgar komşuları ile münazara ediyormuş, ama bir türlü onları ikna edemiyormuş. Kitap konusunda kendisine yol gösteriyoruz. Sonra tekrar cami odasına geçiyoruz. Bostan dedikleri karpuzdan bir-iki dilim, caminin bahçesindeki asmadan kopardıkları üzümden bir-iki salkım yiyoruz. Sohbetimizi bitirdikten sonra şehre gitmek için izin istiyoruz. Yaşlı amcalar yüzlerindeki hasret tebessümleriyle, gönüllerindeki buruk duygularla bizleri hem uğurluyorlar hem de sıkı sıkı tembihte bulunuyorlar: - Hocam! Bizleri yalnız bırakmayın! Bizi unutmayın! Seneye yine gelin, yine bekleriz! Memleketinize selam söyleyin! Biz de: - İnşallah unutmayız, Allah’a ısmarladık, deyip, el sallayarak ayrılıyoruz Çufalar köyünden... Diyanet İşleri Başkanlığı’nca Bulgaristan’a Sunulan Hizmetler Kemal Hakkı Kılıç DİB Avrasya Ülkeleri Şubesi Müdürü 1396 yılından 1878 yılına kadar Osmanlı hakimiyetinde kalan Bulgaristan’da çok miktarda tarihî Osmanlı eseri bulunmakta, ancak bunların hemen tamamı, bakımsız ve harabe durumda olup onarılmayı beklemektedir. Vakıf eserleri ise, asliyetine döndürülmeyi ve hayri hizmetlerin canlandırılmasını hizmet ehlinden mahzun bir şekilde beklemektedir. Doğu bloğunun dağılmasından sonra bağımsızlığına kavuşan ve 80’li yıllarda Todor Jivkov’un baskısından (özellikle Türkler) 1990 yılında kurtulan Bulgaristan’ın nüfusu 7.710.000, yüzölçümü 110.912 km² ve başkenti Sofya’dır. Bulgaristan, oldukça farklı (Rus, Ermeni, Yunan, Romen ve Türk) bir etnik yapıya sahip olup, toplam nüfusun % 80’i Bulgar, % 20 civarı da Türk’tür. Ancak, Türklerin 1949-51 yılları arasında 200.000’i ve 1989 yılında da 200.000 kadarı ve 1908 yılındaki bağımsızlığından bu yana beş defa meydana gelen 900.000 kadar Türk zoraki ola- rak Türkiye’ye göç ettirilmemiş olsaydı, bugün belki de Bulgaristan nüfusunun en az % 50’si Türk olabilirdi. Çünkü, Dr. Ekrem Hakkı Ayverdi’nin verdiği bilgiye göre, 19. Asırda 1.407.500 Bulgar, 1.799.000 Müslüman nüfus vardı ve nüfusun %57’sini Müslümanlar, %43’ünü ise Bulgarlar oluşturuyordu. Aslında Bulgarlar, Volga sahillerinden Kırım yoluyla Bulgaristan’a geçen Türk soyu Bulgarlardan gelmiştir. (Avrupa’da Osmanlı Mimari Eserleri: C. IV s. 5) 1396 yılından 1878 yılına kadar Osmanlı hakimiyetinde kalan Bulgaristan’da çok miktarda tarihî Osmanlı eseri bulunmakta, ancak bunların hemen tamamı, Ağustos 2009 - 124 13 gündem bakımsız ve harabe durumda olup onarılmayı beklemektedir. Vakıf eserleri ise, asliyetine döndürülmeyi ve hayri hizmetlerin canlandırılmasını hizmet ehlinden mahzun bir şekilde beklemektedir. Başkent Sofya, Rusçuk, Şumnu, Mestanlı, Hasköy, Burgaz, Kırcaali, Varna, Plevne, Dobriç, Pazarcık vb. olmak üzere 28 il bulunmaktadır. Bulgaristan nüfusunun büyük çoğunluğu Hıristiyan ve Ortodoks’tur. % 20 civarında da Müslüman nüfus bulunmaktadır. Geçmişte yaşanan bütün olumsuzluklara rağmen bugün Avrupa Birliğine girmiştir. Günümüzde Bulgaristan Cumhuriyeti ile Türkiye Cumhuriyeti arasında siyasi, ekonomik, kültürel ve dinî alanda çok güzel gelişmeler yaşanmakta ve işbirliği yapılmaktadır. Buna, Cumhurbaşkanı Sayın Georgi Pirvanov’un ev sahipliğinde 28 Eylül 2008 Cuma akşamı Balkan Ülkeleri Diyanet İşleri Başkanları’na “Boyana” Cumhurbaşkanlığı Rezidansı’nda iftar yemeği vermesi güzel bir örnektir. 14 Ağustos 2009 - 124 Komşumuz Bulgaristan ile ilişkilerimiz her alanda olduğu gibi, dinî alanda da gelişmekte ve bazı olumsuzluklara rağmen güzel bir seyir izlemektedir. Bununla bağlantılı olarak bu ülkede asırlardır Bulgar halkıyla birlikte yaşayan soydaşlarımızın barış ve huzurunu bozacak olayların bir daha yaşanmaması için Bulgar yöneticilerin üzerine düşeni yapacaklarına inanıyor, 21. Yüzyılın iki topluma barış, huzur ve mutluluk getirmesini Cenab-ı Hak’tan niyaz ediyorum. Bulgaristan Müslümanları Başmüftülüğü: Bulgaristan Müslümanlarının en yüksek dinî idaresi Bulgaristan Müslümanları Başmüftülüğü olup, kuruluşu Bulgaristan ile Türkiye arasında 19 Nisan 1909 tarihli İstanbul Protokolü’ne dayanmaktadır. Bu anlaşma ile Müslümanlar kendi dinî idarelerini kurma ve din hizmetlerini yürütme hakkına sahip olmuşlardır. Bu antlaşma çerçevesinde 8 Aralık 1910 tarihinde Sofya’da toplanan Müslümanlar , ilk Başmüftüyü seçmişler ve 23 Mayıs 1919 tarihinde de ilk Başmüftülük Tüzüğü kabul edilmiştir. O tarihten beri Başmüftülük makamı günümüze kadar mevcudiyetini kesintisiz korumuştur. 23 Ekim 1997 tarihinde Bulgaristan Müslümanları Ulusal Birleştirici Kongresi, “Bulgaristan Müslüman Cemaati Tüzüğü’ nü kabul etmiş, 28 Ekim 1997 tarihinde de anılan tüzük Bulgaristan makamlarınca tescil edilmiştir. Bugün Başmüftülük ve diğer seçimler bu tüzüğe göre yapılmaktadır. 19 Nisan 2008 tarihinde alınan kararla tüzükte bazı değişiklikler yapılmıştır. Komünist dönemde Müftülük makamına Nedim Gencev getirilmiş, o dönemden sonra Fikri Salih, Mustafa Hacı Aliş, Selim Mehmet ve 21 Mart 2005 tarihinde yapılan seçimde de Musafa Hacı Aliş tekrar Başmüftülüğe seçilmiş ve adı geçenin Başmüftülüğü Sofya Şehir Mahkemesince de onaylanmıştır. Mustafa Hacı Aliş tebrik edilmek amacıyla Diyanet İşleri Başkanımızın daveti üzerine 05-07 Temmuz 2005 tarihleri arasında ülkemize gelmiştir. Mustafa Hacı Aliş, 19 Nisan 2008 tarihinde Sofya Ulusal Kültür Sarayı’nda 1800 delegeden oluşan Bulgaristan Müslümanları Cemaati Kongresinde ittifakla yeniden Başmüftülüğe seçilmiş olup, hâlen görevine devam etmektedir. Anılan Kongrede 12 olan Bölge Müftülüğü de 16 ya çıkarılmıştır. Bulgaristan Müslümanları Başmüftülüğü’nün kurumsal bir yapıya kavuşturulması amacıyla yönetmelik çalışmalarına yardım- Diyanet İşleri Başkanlığınca Sunulan Hizmetler a) Din Hizmetleri: -Bulgaristan’a götürülecek hizmetlerin daha etkin ve verimli sunulabilmesi amacıyla T.C. Sofya Büyükelçiliği nezdinde bir Din Hizmetleri Müşavirliği Kadrosu ihdas edilmiş ve ilk olarak Mersin Müftüsü Mazhar Bilgin atanarak 21.02 2008 tarihinde görevine başlamıştır. -Her yıl Ramazan ayında, gelen talepler doğrultusunda bu ülkeye din görevlileri gönderilmektedir. Bu çerçevede 1993 yılından 2008 yılına kadar gönderilen din görevlisi sayısı toplam 227’dir. 2008 yılı Ramazan ayında ise bu ülkeye 20 din görevlisi gönderilmiştir. b)Eğitim Hizmetleri: Bulgaristan’da yaşayan soydaşlarımızın ileriye yönelik nitelikli din görevlisi ihtiyacının karşılanması amacıyla 1998-1999 eğitim- öğretim yılında Rusçuk, Şumnu ve Mestanlı’da İlahiyat Lisesi ve Sofya’da ise Yüksek İslâm Enstitüsü açılmıştır. Bu okullarda mahallinden görevlendirilen öğretmenlerle birlikte ülkemizden gönderilen öğretmenler de görev yapmaktadır. Yüksek İslâm Enstitüsünden mezun olan başarılı öğrencilerden bir kısmı Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesinde 2 yarı yıl eğitime alınarak İlahiyat Fakültesi mezunu olmaları sağlanmaktadır. Ayrıca her sene bir kısım öğrenciye Yüksek Lisans ve Doktora yapma imkanı sağlanmaktadır. 2008-2009 Eğitim-öğretim yılı itibariyle 9 öğrenci ülkemizde doktora öğrenimi görmektedir. Bu okullarda okuyan ve başarılı olan öğrenciler her yıl ülkemize getirilmekte ve 1-2 ay süreli yaz kurslarına alınmakta, ülkemizi görmeleri ve tanımaları sağlanmaktadır. Bu sene de bu amaçla gruplar hâlinde 250 civarında öğrencinin ülkemize getirilmesi planlanmıştır. Sofya Yüksek İslam Enstitüsü ve İlahiyat Liseleri Bulgaristan’daki soydaşlarımızın uzun vadede din görevlisi ihtiyacının karşılanması amacıyla 1998-99 öğretim yılında Sofya Yüksek İslam Enstitüsü ile Rusçuk, Şumnu ve Mestanlı şehirlerinde İlahiyat liseleri açılmıştır. Söz konusu okulların binaları Başbakanlık ve Türkiye Diyanet Vakfı tarafından tamir ettirilmiş olup, malzeme, ders, araçgereçleri ve kırtasiye ihtiyaçları karşılanmakta, öğretmen gönderilmekte, ayrıca maddi destek sağlanmaktadır. Söz konusu Yüksek İslam Enstitüsünden bugüne kadar 133 öğrenci mezun olmuş olup, hâlen 62 öğrenci öğrenim görmektedir. Rusçuk İlahiyat Lisesinden bugüne kadar 282, Şumnu İlahiyat Lisesinden 228 ve Mestanlı İlahiyat Lisesinden ise 377 öğrenci mezun olmuş, bu liselerde bu öğretim yılı itibariyle toplam 246 öğrenci öğrenim görmektedir. Yıllar İtibariyle Ülkemize Getirilen Öğrenciler Ağustos 2009 - 124 15 gündem cı olmak için Başkanlığımız’dan bir Hukuk Müşaviri 2003 yılında bir ay süreyle bu ülkede görevlendirilmiştir. gündem c) Yayın Hizmetleri: Başta Kur’an-ı Kerim olmak üzere bugüne kadar 250.000 civarında Bulgarca çeşitli dinî yayın, 1.000 adet Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar ile 2003 senesinden beri de talep edilen miktarda Diyanet Takvimi ve Bulgarca’ya tercüme edilen Öğreniyorum serisinden yeterli sayıda dinî yayın gönderilmiştir. Kur’an-ı Kerim’in Bulgarca basılması için maddi destek sağlanmış, ayrıca Başmüftülükçe her yıl mahallinde bastırılan takvimler için yardımcı olunmaktadır. ses cihazları, muhtelif tarihlerde çeşitli camilere inşaat ve tamir malzemesi, halı, Yüksek İslam Enstitüsü ve İmam-Hatip Liseleri için ihtiyaç duyulan ranza, dolap, sıra, sandalye, masa ve muhtelif malzemeler, mahalli din görevlileri için sarık ve cübbe gönderilmiştir. Şehir ve köylerde bulunan yaklaşık 50 caminin tamirine inşaat malzemesi, su ve elektrik tesisat malzemesi gönderilmiş, Başkanlığımızca yapılan nakdi yardımlara ek olarak bazı camilerin yapımı ve onarımı için Kardeş Şehir sünnet ettirilmiştir. e) Gelen-Giden Heyetler: Bulgaristan’da her 2-3 yılda bir yapılan müftülük seçimleri nedeniyle ülkemizden temsilciler ve Türkiye Diyanet Vakfı yetkililerinden müteşekkil heyetler gönderilmektedir. Bulgaristan’dan da çeşitli vesilelerle zaman zaman Başmüftülük yetkilileri ülkemize gelmektedir. Başkanlığımızca Bulgaristan’a götürülen hizmetler için ihtiyaçların belirlenmesi ve yerinde inceleme yapmak, okulların mezuniyet törenleri, Başmüftülük Yıllar itibariyle gönderilen dinî yayınlar: d) Ayni ve Nakdi Yardımlar: Bulgaristan Müslümanları Başmüftülüğüne 2001 yılında hizmet binası ile bir hizmet aracı satın alınmıştır. Alınan bina TİKA Başkanlığınca 2008 yılında restore edilmiştir. Çeşitli camilerin onarımı için çok miktarda nakdi yardım yapılmıştır. Okulların iaşe-ibate, elektrik, su, gaz vb. ihtiyaçları ile öğretmenler, öğrenciler, Başmüftülük personeli ile müftülerin maaşları ve vekalet yoluyla kurban, sünnet organizasyonu vb. hizmetler için ise her yıl bu ülkeye para aktarılmaktadır. Bulgaristan Başmüftülüğü ve Bölge Müftülüklerine daktilo, fax cihazı, çeşitli büro malzemeleri, fotokopi makinesi, camiler için 16 Ağustos 2009 - 124 Müftülüklerimizce temin edilen yardımlar Bulgaristan’a gönderilmiştir. İhtiyaç sahiplerine dağıtılmak üzere 1997 yılında 60 ton gıda maddesi gönderilmiştir. seçimleri vb. faaliyetler amacıyla Başkanlığımız ve Türkiye Diyanet Vakfı yetkililerinden 1992-2009 yılları arasında 19 ayrı heyet olarak toplam 68 kişi Bulgaristan’ı ziyaret etmiştir. Bulgaristan’ın Filibe şehrinde çeşitli üniversitelerde eğitim gören Türk öğrencilerin kurdukları derneğin sosyal etkinliklerinin maddi açıdan desteklenmesi için Türkiye Diyanet Vakfı’nca bir miktar nakdi yardım yapılmıştır. Ülkemizi ziyaret veya görüşmeler yapmak amacıyla 1995-2009 yılları arasında Bulgaristan Başmüftülüğü, Din İşleri Direktörü, okul yetkilileri, televizyon ekiplerinden oluşan 17 ayrı heyet Türkiye’ye davet edilmiştir. Etleri ve yan ürünleri fakir soydaşlarımıza dağıtılmak üzere bugüne kadar 2520 adet Vekalet Yoluyla Kurban kestirilmiştir. 21 Mart 2005 tarihinde Başmüftülüğe seçilen Mustafa Hacı Aliş ile Yüksek İslâm Şûra Başkanlığı’na seçilen Basri Pehlivan, 05-07 Temmuz 2005 tarihlerinde Diyanet İşleri Başkanımız Sayın Prof. Dr. Ali Bardakoğlu’nun davetlisi olarak 2001 yılında toplam 300, 2000 yılında ise 266 çocuk, 2004 yılında 730 çocuk Başkanlığımızca düzenlenen bir sünnet şöleninde gündem ülkemize gelmiş, adı geçenin Başmüftülüğünün Sofya Şehir Mahkemesince tescil edilmesi tebrik edilerek kendisine Diyanet İşleri Başkanı’nca özel bir cübbe hediye edilmiştir. Avrasya İslam Şûrası Teşkilatı Toplantılarına yetkililerin katılmaları sağlanmakta olup, VI. Avrasya İslam Şûrası Teşkilatı Toplantısı’na Başmüftü Mustafa Hacı Aliş ile Yüksek İslam Şûra Başkanı Basri Pehlivan katılmışlardır. 12-15 Mayıs 2009 tarihleri arasında İstanbul’da gerçekleştirilen VII. Avrasya İslam Şûrası Teşkilatı Toplantısı’na ise Başmüftü Mustafa Hacı Aliş katılmıştır. 17-19/03/2006 tarihlerinde Sofya Yüksek İslam Enstitüsü ile Rusçuk, Şumnu ve Mestanlı’da bulanan İlahiyat Liselerinde incelemelerde bulunmak üzere Başkan Yardımcılarından Doç. Dr. Mehmet Görmez ve Diyanet İşleri eski Başkanlarından Dr. Tayyar Altıkulaç ile birlikte ziyarette bulunmuşlardır. Bulgaristan Müslümanları Başmüftülüğü’nün davetlisi olarak 28/09/2007 tarihinde Sofya’da “Boyana” Cumhurbaşkanlığı Rezidansı’nda gerçekleştirdikleri iftar yemeği için Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Bardakoğlu ve Dış İlişkiler Dairesi Başkanı Prof. Dr. Ali Dere 2 gün süre ile Bulgaristan’a gitmişlerdir. Bulgaristan’ın Kırcaali Belediye Başkanı Hasan Aziz beraberinde Kırcaali Bölge Müftüsü Şabanali Ahmet ve Encümen Başkanı Abdullah Şefik olduğu halde, 06/02/2008 tarihinde Diyanet İşleri Başkanı Sayın Prof. Dr. Ali Bardakoğlu’nu ziyaretlerinde Kırcaali’de yeni inşa edilecek cami hakkında görüşmelerde bulunmuşlardır. Bulgaristan Müslümanları Başmüftülüğü seçimi nedeniyle 19 Nisan 2008 tarihinde Şûraya katılmak üzere Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Mehmet Görmez ve Avrasya Ülkeleri Şubesi Müdürü K. Hakkı Kılıç, 18-20 Nisan 2008 tarihleri arasında Bulgaristan’ı ziyaret etmişlerdir. Bulgaristan Müslümanları Başmüftü Yardımcısı Birali Mumin 16-20/02/2009 tarihleri arasında TV Programı Yapımcılığı ile ilgili Başkanlığımız Dini Yayınlar Dairesi Başkanlığı’nda, Din Hizmetleri Müşavirliği Sekreteri Murat Pingov ise, 15-27 Haziran 2009 tarihleri arasında Vakıf çalışmaları ve Başkanlığımız çalışmaları hakkında bigilendirilmek üzere seminere alınmıştır. Komşumuz Bulgaristan ile ilişkilerimiz her alanda olduğu gibi, dinî alanda da gelişmekte ve bazı olumsuzluklara rağmen güzel bir seyir izlemektedir. Bununla bağlantılı olarak bu ülkede asırlardır Bulgar halkıyla birlikte yaşayan soydaşlarımızın barış ve huzurunu bozacak olayların bir daha yaşanmaması için Bulgar yöneticilerin üzerine düşeni yapacaklarına inanıyor, 21. Yüzyılın iki topluma barış, huzur ve mutluluk getirmesini Cenab-ı Hak’tan niyaz ediyorum. Ağustos 2009 - 124 17 Bir Balkan Şehri; Silistre ve Kurşunlu Camii Selami Kurt Vaiz - Akseki/Antalya Silistre’nin caddelerinde gezmeye başlıyoruz... Tam merkezde zarif, kibar bir cami... Kurşunlu Camii... Balkanların en eski camisi... Sultan tipi bir cami... Mimar Sinan’ın orijinal tek kubbeli, tek şerefeli camiler silsilesinden... 1570 yılında hizmete açılmış... Belkide o zamanlar orada Osmanlı’nın ihtişamını, hâkimiyetini temsil ediyordu... Belkide Kurşunlu Camii Silistre’nin Osmanlılara ait olduğunu ispat eden bir tapu belgesinin mührünü ifade ediyordu... 2008 yılı Ramazan ayında Bulgaristan’ın Şumnu ilinde din görevlisiyiz. Ramazanın son günlerine yaklaşıyoruz. Yirmi ikinci gün... Şumnu Bölge Müftüsü Mesut Bey'le beraber başka bir ile gitmek için yola çıkıyoruz... Şumnu’ya kadar gelip de Silistre’yi görmeden, Tuna’nın akışını seyretmeden dönmek olmazdı. Akıyoruz, Deli Orman bölgesinden, yer yer ağaçlarla çevrili, düz arazide, bir pisti andıran yoldan Silistre’ye doğru... Şehre girmeden önce Mecidiye tabyalarını ziyaret ediyoruz. Tabyalar geniş bir araziye kurulmuş, tarihi özelliğinden hiçbir şey kaybetmemiş. Ziyaretçilerini 18 Ağustos 2009 - 124 hayrete düşüren güzel bir Osmanlı yapısı... Burayı gezince insan sanki tarihe doğru yolculuğa çıkıyor. Bu güzel eserler, Osmanlının, o ihtişamlı hâlini ortaya koyuyor... O zamanda, bu kadar muhteşem bir eserin yapılması, ecdadımızın çalışkanlığını, kararlılığını, cesaretini, ciddiyetini, bir de devlet olma, millet yönetme üstünlüğünü ayan beyan ortaya koyuyor. Kim bilir, orada ne yiğitler, ne ana kuzuları, hangi zorluklarla çalıştılar... O taşları taşırken, kim bilir kaç kişinin sırtında yaralar açıldı, elleri nasır bağladı... Kaç usta, taşları yontarken çekici ellerine vurdu da canı yandı, acı çekti... Aynı isimle bir tabyanın Erzurum Silistre’nin caddelerinde gezmeye başlıyoruz... Tam merkezde zarif, kibar bir cami... Kurşunlu Camii... Balkanların en eski camisi... Sultan tipi bir cami... Mimar Sinan’ın orijinal tek kubbeli, tek şerefeli camiler silsilesinden... 1570 yılında hizmete açılmış... Belkide o zamanlar orada Osmanlı’nın ihtişamını, hâkimiyetini temsil ediyordu... Belkide Kurşunlu Camii Silistre’nin Osmanlılara ait olduğunu ispat eden bir tapu belgesinin mührünü ifade ediyordu... Silistre bölge müftüsü ve görevli birkaç kişiyle camiye giriyoruz. Caminin içerisi tam bir harabeyi da, bir tabyanın da Çanakkale de olduğunu konuşuyoruz arkadaşlarla... hep söylerdik bu marşı. Ama bilmezdik Tuna nerde, Plevne nerde... Bulgarlar bu eseri güzel korumuşlar. Herhangi bir yerinde yıkılma, bozulma yok. Orijinal hâliyle duruyor. İçerisinde kendilerine ait bir takım eserleri sergiliyorlar. Tabyayı baştan başa gezdikten sonra, görevliye ziyaret ücretini verip ayrılıyoruz bu güzel yapıdan... “Tuna nehri akmam diyor/Etrafımı yıkmam diyor, Devam ediyoruz yolumuza... Hafif bir rampadan sonra aşağı Silistre’ye giriyoruz. Silistre, Balkanlarda Osmanlı tahtının ilk kurulduğu şehir. Stratejik bir öneme sahip. Bu şehrin ismini Namık Kemal’in “Vatan Yahut Silistre” adlı piyesinden biliyoruz. Şehri güzel yapan en önemli unsur Tuna nehrinin kenarına kurulmuş olması ve karşı kenarda da Romanya’nın bulunması... Tuna nehrini de, o meşhur marştan biliyoruz. İlkokulda iken Şanı büyük Osman Paşa/ Plevne’den çıkmam diyor.” Ancak Tuna nehri salına salına akıyor, Osman Paşa da hayatta değil. Zaten aradan yıllar geçmiş. Çok az eser kalmış Osman Paşa'dan, tebaasından... (Daha sonra Osman Paşa'nın türbesinin Plevne de olduğunu öğreniyoruz.) Zamanında Osmanlı'ya otağlık yapan, sokaklarında fesli, cübbeli insanların gezdiği, semalarında ezan seslerinin yankılandığı Silistre'de, yeni inşa edilmiş bir camiye giriyoruz. Mihrapta yine Türkiye'den gelen bir din görevlisi arkadaşımız mukabele okuyor. Halkasında yalnızca beş kişi var Ağustos 2009 - 124 19 gündem hatmi dinleyen... Biz de biraz buruk bir eda ile dinliyoruz hoca efendinin yanık sesiyle okuduğu mukabeleyi... gündem andırıyor. Kürsüye bakıyorum, sadece bir taşı kalmış. İçimden türlü türlü duygular geçiyor. Kim bilir, bu yıkık kürsüde nice hoca efendiler vaazlar ettiler, insanlara dini, İslam'ı, Allah’ı, Peygamberi anlattılar. Bu dökük mihrapta kaç kurra hafız kıraatiyle gönülleri mest etti... Minberde nice hatipler hitap etti cemaate... Kim bilir Kurşunlu Camiinde belkide binlerce mümin Rabbine rükû etti, secde etti de, Rabbini tenzih etti, tespih etti... Kim bilir kaç mümin bu camide dua etti, gözyaşı döktü de Rabbinin rızasını kazanarak ahirete intikal etti... Ama Kurşunlu Camii şimdi ibadete kapalı... Kurşunlu Camii şimdi mahzun, minare mahzun, kubbenin suratı asık, minbe- 20 Ağustos 2009 - 124 Kurşunlu Camii şimdi ibadete kapalı... Kurşunlu Camii şimdi mahzun, minare mahzun, kubbenin suratı asık, minberin alemi yok, kürsünün çevre duvarları yıkık, mihrabın sahibi yok... Boyalar kazınmış, sıvalar dökülmüş... Taşları sökmüşler, duvarları delik deşik etmişler... Sultan camii, koca caddede öksüz kalmış, kimse bakmamış, duvarlarına bir el sürülmemiş, yetim kalmış... rin alemi yok, kürsünün çevre duvarları yıkık, mihrabın sahibi yok... Boyalar kazınmış, sıvalar dökülmüş... Taşları sökmüşler, duvarları delik deşik etmişler... Sultan camii, koca caddede öksüz kalmış, kimse bakmamış, duvarlarına bir el sürülmemiş, yetim kalmış... Padişah camiine tek sahip çıkan, ön yüzünü kaplamış olan sarmaşık olmuş... Belki de bir hikmete binaen büyümüş sarmaşık orada... Belki de kendince koruyor kimsesiz sultan camiini... Ve sultan camii, kalabalık kaldırımların bir kenarında, boynu bükük, elbisesi yırtık, yaşlı, yoksul bir garip gibi kendisine uzanacak bir yardım eli bekliyor... Hangi hayır sahibi ezansız (sessiz) caminin çığlığını duyar da, oraya bir yardım eli uzatır... onu bekliyor. Belki de orada tekrar ezan sesinin yankılanmasına sebep olan, o camiyi oraya yaptırandan daha çok sevap alır. Ve orada sadece kendilerinin Müslüman olduğunu bilen birkaç yüz insan var. Unutmuşlar onlar da dinlerini, dinlerini hatırlatıcı ezan seslerini işitmeye işitmeye... İçimiz buruk bir şekilde, ecdadımızı yâd ederek, bizden şikâyetçi oldukları zaman ne cevap vereceğimizin muhasebesini yaparak ayrılıyoruz Kurşunlu Camiinden... Biraz da Osman Paşa zamanında akmamaya inat eden Tuna nehrini izliyoruz... Ama Tuna da vazgeçmiş artık inadından. Akıyor Tuna, bazen ibret, çoğu zaman zevk nazarı ile bakanların gözleri önünde, bütün ihtişamıyla, bütün büyüleyici manzarasıyla... Sonra İkinci Mahmut tarafından Tuna'nın kenarına dikilmiş olan asırlık dev meşe ağacının yanında bir hatıra resmi çekilerek ayrılıyoruz... Ayrılıyoruz, belki de bir daha göremeyeceğimiz, bu güzel şehir Silistre’den, bu güzel nehir Tuna’dan... Nüvvab Okulu ve Gözü Yaşlı Kadın 2008 yılı Ramazan ayının on beşi, aynı zamanda eylül ayının da on beşi. Bulgaristan'da okullar yeni eğitim-öğretim dönemine başlıyorlar. Okullarda açılış törenleri yapılıyor. Şumen’de de bir İmam-Hatip Lisesi var. Ahmed Davudoğlu, Osman Keskioğlu ve daha birçok hoca efendilerin yetiştikleri mektep. (Allah onlardan razı olsun.) Esas adı Nüvvab. Bu okulda da açılış töreni var. Biz de Türkiye’den gelen din görevlileri olarak katılıyoruz bu törene. Bulgaristan’ın marşı okunuyor. Ayakta dinliyoruz. Sonra açılış için Kur’an’dan; “Yaratan Rabbinin adıyla oku! O, insanı bir kan pıhtısından yarattı. Oku insana bilmediklerini öğreten ve kalemle yazdıran Rabbin kerem sahibidir (en cömerttir).” (Alak, 1-5) Ayet-i kerimelerini okuyor, Beyhan öğretmen. Bu ayetlerin manasını daha yakinen hissediyoruz burada. Rabbimiz öyle kerem sahibi ki, Bulgaristan’daki kullarına “Kerim” ismi celilesiyle bir ikramda bulunmuş, onlara bir imam-hatip lisesi (Burada adına Ağustos 2009 - 124 21 gündem ilahiyat lisesi diyorlar.) ikram etmiş. Okulun müdürü Şerif Bey bir konuşma yapıyor. Yeni eğitim yılında öğrencilerine başarılar diliyor. Sonra eğitim bakanının mesajı okunuyor öğrencilere. Öğrencilerden bir grup Yunus Emre'nin ilahilerinden seslendiriyorlar koro hâlinde. Gözlerimiz dolarak dinliyoruz o güzel ilahileri. Eğitim dolayısıyla çok güzel bir şiir okuyor bir öğrenci. Açılış töreni bitiyor. Başarıları için dua ediyoruz, öğretmenlerin, öğrencilerin yeni eğitim yıllarını kutluyoruz. Bu okul Şumen’de, bir Osmanlı eseri olan Şerif Halil paşa camiinin yanında bulunuyor. (Cami, Tombul Camii olarak meşhur) İlahiyat lisesi olarak kullanılan iki katlı bu küçük bina vaktiyle kilise olarak yapılmış. Kilisenin çan kulesi hâlâ mevcut. Ama şimdi bu bina İlahiyat Lisesi olarak kullanılıyor. Lisenin ortalama yüz öğrencisi var. Okulun açılış töreni bitince biz de öğle namazından önce Tatar Camiin'deki mukabelemizi okumak için camiye gidiyoruz. Mukabeleyi bitirince teyzenin birisi yaklaşıyor yanımıza. Bir derdi olduğu her hâlinden belli. Ağlıyor, gözlerini siliyor. Titrek bir sesle: - Hocam affedersiniz! Size bir şey sorabilir miyim? Bana yardımcı olabilir misiniz? diyor. - Estağfirullah ne demek, buyurun, diyoruz. - Hocam benim bir kızım var, on sekiz-yirmi yaşlarında. Ben camiye, mukabeleye, teravih namazına geliyorum diye, beni dövmeye kalkışıyor, ağzıma gözüme sövüyor, küfrediyor. Ne yapayım? Bana bir akıl verin, 22 Ağustos 2009 - 124 bana bir yol gösterin, diyor. Yaşlı kadının sıkıntısı her hâlinden belliydi. Haklıydı ızdırabında. Kendi öz kızı, kendisini dövmeye kalkışıyor, ağzına, gözüne sövüyor. Yüce kitabımız Anne- babaya, “öf” bile demeyi yasaklarken, (İsra, 23) bir evladın bunu yapması, anne-baba için en kabul edilemez bir durumdur. Aman Allah’ım ne büyük bir imtihan... Sen çocuğunu bin bir güçlüklerle karnında taşıyacaksın, doğurunca kulağına Ezan-ı Muhammediyi okuyacaksın, güzelde bir Müslüman ismi koyacaksın, bin bir güçlüklerle büyüteceksin. Sonra belli bir yaşa gelince, o evladın seni dövmeye kalkışacak, seni tanımamaya başlayacak. Çocuklarımızın bu durumlara düşmemeleri için gerekli ta’limi, terbiyeyi, din eğitimini en güzel şekilde vermeliyiz. Aksi olursa sonu çoğu zaman hüsranla biter. (Rabbim evlatlarımızı hayırlı evlatlar, hayırlı nesiller eylesin.) Yaşlı kadına; - Teyzeciğim! İş işten geçmeden önce çocuklarımıza gerekli eğitimi vermeliydik. Öğretmeliydik kitabımızı, dinimizi, Allah’ımızı Peygamberimizi... Bizi biz yapan değerlerimizi öğretmeliydik... Ama yine de geç değil. Sen kızınla oturup güzel güzel konuşmaya çalış. Bildiğin kadar anlatmaya çalış caminin ne olduğunu, namazın, mukabelenin ne olduğunu, annebabaya nasıl davranılacağını... Onu ikna etmeye çalış. Ama bunları yaparken sakın sert ve kaba davranma. Yoksa evladını iyice soğutursun. Bir de dua etmeyi sakın ihmal etme. Şu yaşlı gözlerinle, titrek, samimi yakarışlarınla Rabbine yalvar. Çocuğuna hidayet vermesi için Rabbine yalvar, gibi tavsiyelerde bulunuyoruz. Teyzeye, “Allah yardımcın olsun” deyip, ayrılıyoruz oradan da... Akşam iftardan sonra yola çıkıyoruz, bizi bekleyen birkaç cemaate vaaz edip, teravih namazı kıldırmak için. Yine kenarlarındaki ağaçların tünel oluşturduğu yollardan geçip Hostiç köyüne varıyoruz. Bu köyde de eski, kibar, güzel bir cami mevcut. Cemaat olarak yedi yaşlı amca var camide. Türkiye’den geldiğimizi söylüyoruz. Kısa bir vaazdan sonra teravih namazını bitirip tespihleri çekmeye başlıyoruz... Amcanın birisi dikkatimi çekiyor. Tespih çekmesini bilmiyor. Belli ki yeni yeni öğreniyor. Yanındaki kişiye bakarak çekiyor tespihini. Duaları bitirip fatiha dedikten sonra birkaç kelam daha ediyoruz amcalarla. Amcalar ilmihal bilgilerinin eksik olduğunu söylüyorlar. - Hani bayanlar nerede, neden camiye gelmiyorlar? Diyoruz. Biraz çekinerek cevap veriyorlar: - Onlar hiçbir şey bilmiyorlar, onun için gelmiyorlar. Biz: - Ama olsun yine de gelmeleri lazım ki, burada hiç olmazsa namazın nasıl kılındığını görürler, sonra yavaş yavaş öğrenirler, diyoruz. Sonra onlara yardımcı olmak için yol gösteriyoruz. Müftülüğe yönlendiriyoruz. Bir gün hep beraber toplanın, bizi çağırın tekrar gelip vaaz edelim, sohbet edelim diyoruz. Oradan da ayrılıyoruz... Bir sonraki günün hazırlıklarını yapmak üzere evimize geliyoruz...