TÜRKİYE’DE DEMOGRAFİK DEĞİŞİM Lütfi Sunar Nüfus Sorunu • Son zamanlarda aile ve doğurganlık konuları artarak ülkedeki siyasi tartışmaların merkezini oluşturmakta. • Çocuk sayısı sorunu ve tartışması? Demografik Dönemler • Doğum ve ölüm oranlarındaki değişime göre Türkiye’deki demografik dönüşüm üç döneme ayrılabilir – Osmanlı İmparatorluğu’ndan 1945’lere kadar olan dönem – Doğum teşvik politikaları – 1945-2010 arası dönem • 1945-1965: Doğum teşvik dönemi • 1960-1983: İlk doğum karşıtı dönem • 1983-2010: İkinci doğum karşıtı dönem – 2010 sonrası dönem: Yeniden doğum teşvik politikaları Kavramlar • Nüfus artış hızını ve doğal olarak nüfusu etkileyen doğum ve ölüm olmak üzere iki temel demografik süreç vardır. Doğum ve ölüm miktarları arasındaki fark doğal nüfus artışını verir. • Kaba doğum oranı (hızı) belirli bir yıl ve bölgede gerçekleşen canlı doğum sayısının yıl ortasındaki toplam nüfusa bölünmesidir. • Benzer bir şekilde kaba ölüm oranı (hızı) ise bir yıl ve bölgede gerçekleşen ölü sayısının yıl ortasındaki toplam nüfusa bölünmesiyle bulunur. • Toplam doğurganlık oranı nüfusun kendini ikame ettirebilmesi için gerekli olan yenilenme düzeyinin (2,1 değeri) de altına düştüğünde nüfus artış hızı azalır, nüfus belli bir süre sabit kaldıktan sonra azalmaya başlar ve demografik geçiş bu aşamada tamamlanmış olur. • Bu iki oran nüfusun doğal yollarla artış veya azalışını gösterir. • Bu iki temel dinamiğe ek olarak göç de nüfusu etkileyen üçüncü önemli unsurdur. Göç ülkeler arası olunca uluslararası veya dış göç olarak tanımlanırken, bir ülkenin bölgeleri arasında olursa iç göç olarak tanımlanır. Demografik Dönüşüm Kuramı Demografik Dönüşüm Kuramı’na göre bütün toplumlar kaçınılmaz olarak doğurganlık ve ölümlülük hızlarının yüksek olduğu bir aşamadan her ikisinin de düşük olduğu bir aşamaya dönüşüm yapacaklardır. Nüfusun Yaş Yapısının Değişimi • 1935 yılından başlayarak 1975 yılına kadar sürekli olarak yüksek doğurganlık seviyesine işaret eden geniş tabanlı nüfus piramitleri olan Türkiye’nin, 1980’li yıllardan itibaren doğurganlık seviyesinde azalmayı işaret eden, tabanı gittikçe daralan nüfus piramitlerine sahip olduğu görülmektedir. • 1985 yılı ve sonrasında 0‐4 yaş grubunun toplam nüfus içindeki payı 5‐9 yaş grubundan; 5‐9 yaş grubunun payı da 10‐14 yaş grubundan belirgin şekilde daha azdır. Bu durum, doğurganlık seviyesinin hızlı bir şekilde azaldığına işaret etmektedir. • İkibinli yıllardan itibaren ise genç yaş gruplarının toplam nüfus içindeki paylarının birbirine oldukça yakın olduğu görülmektedir. • Cumhuriyet’in 100. yılının kutlanacağı 2023 yılında ise Türkiye nüfusunun yaş yapısının, durağan nüfusların yaş yapısına benzer olacağı görülmektedir. Bu durum, nüfus büyüklüğünün bu yıllardan başlayarak tedrici olarak durağanlaşacağına işaret etmektedir. • Nüfusun yaş yapısının değişimi, 1935‐2023 Fırsat Penceresi • Geçmiş yıllardaki yüksek doğurganlık seviyesinin bir sonucu olarak bugün de artış eğilimi gösteren çalışma çağı nüfusunun artışı gelecekte de devam edecektir. Yüksek doğurganlık seviyesinin ürünü olan kuşaklar çalışma çağından çıkana kadar, yaklaşık olarak 2035‐2040 yıllarına kadar bu artışın devam etmesi beklenmektedir. Bu süreç fırsat penceresi olarak isimlendirilmektedir. • Doğurganlığın düşmekte olduğu, yaşlanmanın henüz tam olarak gerçekleşmediği toplumlarda sürekli artan işgücü arzının istihdam politikaları ile desteklendiği durumlarda demografik yapının ekonomik kalkınma için fırsat sunduğunu vurgulayan bu yaklaşıma göre Türkiye’nin bu fırsatı kullanması için yaklaşık bir nesil boyu yani 25‐30 yıllık bir zamanı bulunmaktadır. Demografik Değişim ve Toplumsal Yapı • Türkiye’nin yaşadığı demografik dönüşüm süreci tüm yerleşim yerlerinde ve bölgelerde homojen bir şekilde değil heterojen bir şekilde yaşanmaktadır. • Türkiye demografik geçişi daha önce yaşamış ülkelere benzer olarak yaşlanmaktadır. • Doğurganlıktaki düşüş ve beraberinde nüfusun yaşlanması ülke ekonomisinin ve sosyal refahın olumsuz etkilenmesine neden olacağı düşünülmektedir. • Türkiye demografik geçişi Avrupa ülkelerinden çok daha geç tecrübe etmenin avantajını yaşamakta. Yaşlanan Avrupa devletlerinin yaşadığı sorunlardan dersler alarak geliştirilebilecek önemli nüfus ve ekonomi politikaları vardır. • Her ne kadar doğurganlık artışını teşvik eden politikalar uygulansa da, değişen aile, artan eğitim seviyesi ve yeni ekonomik dinamikler, çocuk sahibi olmayı engellemektedir. Bu noktada Türkiye’nin 1980 ve 1990’lardaki gibi 3-4 çocuk seviyelerini yakalaması oldukça zor gözükmektedir. • Bundan ötürü düşük doğurganlık ve yaşlanan nüfus Türkiye için de kaçınılmaz bir durumdur.