BİDAT VE HURAFELER

advertisement
BİDAT VE HURAFELER
Pek muhterem Müslümanlar,
Bu sohbetimizde dini yaşantımızda olmaması gereken ancak
maalesef varlığı hala tazeliğini koruyan içtimai bir rahatsızlığımızdan
bahsetmek istiyorum. Bu insanların dinden sapma gösterip kendiliklerinden
ortaya koydukları bid’at ve hurafelerdir.
Geniş kapsamlı tarife göre bid’at Hz. Peygamber’den (s.a.v.) sonra
ortaya çıkan her şeydir. Bid’at, Asr-ı Saadet’ten sonra ortaya çıkan şer’i bir
delile dayanmayan inanç, ibadet, fikir ve davranışlar hakkında kullanılan bir
terimdir.
Rasul-i Ek-rem(s.a.v):
“İslam’da güzel bir çığır(sünnet-i hasene)açana o çığıra uyanlar
bulunduğu sürece sevap verileceğini, kötü bir çığır(sünneti seyyie)açana da
aynı şekilde günah yazılacağını ifade etmiştir.”1
Bid’atı sonradan ortaya çıkan her şeyi içine alacak şekilde geniş
kapsamlı olarak kabul eden alimler, onu, yapılmasında mahzur bulunmayan
“iyi bid’at” (bid’at-ı hasene) ile yapılması yasaklanan “kötü bid’at”(bid-at-ı
seyyie,)diye ikiye ayırmayı uygun bulmuşlardır.
Kur’an’ı bir mushafa toplamak, teravih namazını cemaatle kılmak, minare
ve medrese inşa etmek iyi bid’ate örnektir. Hz. Ömer, Übey b. Ka'b'in, (r.a.)
sekiz rekât olan terâvih namazını yirmi rekât olarak kıldığını ve Rasûlüllah
(s.a.s.) döneminde münferiden kılınan bu namazın cemaat halinde
kılındığını gördüğünde: "Bu ne güzel bid ât" demiştir.
Kabirlerin üzerine türbe yapmak ve buralara mum dikmek de kötü bid’ata
örnek olarak gösterilebilir. Bu anlayışa göre hadislerde reddedilen kötü
bid’attıır.2
1
2
Müsned, 4/357. 359, 360, 361; Nesai, Zekat, 64; İbn Mace, Mukaddime, 14
Buhari, Teravih 1
Mesela; Ölüleri hayırla anmak ve onlara dua etmek sünnette vardır.
Ama ölüler için mevlit okutup, kırkıncı, elli ikinci geceleri tertip etmek
İslâm'ın hangi hükmüne dayanır. Allah için sadaka vermek, zekât ve fitre
dağıtmak Allah'ın emri gereğidir. Ama ölen birisi için devir, yani ölünün
ibadet borcunu düşürmek için mal ve para taksimi yapmak, sabun, iğne,
iplik dağıtmak kimin emridir?
Bid’atı dar kapsamlı olarak anlayanlar ise onu, “Hz Peygamber’den
sonra ortaya çıkan ve dinle ilgili olup ilave veya eksiltme özelliği taşıyan her
şey” diye tarif etmişlerdir. Bunlara göre dinle ilgisi ve dini mahiyeti
bulunmayan şeyler bid’at sayılmaz; bu bakımdan örf ve adet türünden olan
davranışlar bid’at kısmının dışında kalır.
Bidatte önemli ve ayırıcı olan özellik bir şeyin dine sonradan dahil
edilmesi ve bunun dinin özüne aykırı olmasıdır.
Değerli Kardeşlerim,
Bir de hurafeler vardır. dinle alakası olmayan Uydurulmuş hikâye ve
rivayetler. Bunlar aslında bidatlerin teorik kısmını teşkil etmektedir.
Bunlardan bir örnek sunalım: Yahya b. Main ile Ahmet b. Hanbel birlikte bir
mescide girerler. Mescide girdiklerinde kıssacının birinin vaazına tanık
olurlar. Ancak işin ilginç yanı vaiz rivayetini Ahmet b. Hanbel ve İbn
Main’den yapmaktadır. Bu sırada ikisi de birbirine bakakalırlar. Namazın
sonunu sabırsızlıkla bekleyen iki alim cami çıkışında mezkur iki kişinin
kendileri olduğunu ancak kendilerinin ise böyle bir şey nakletmediklerini
kaydederler. Vaiz bunun üzerine ilim dünyasında on yedi tane aynı isme
mensup şahsın olduğunu ifade eder.
Mesela tefsir ilmine damgasını vuran İsrailiyat hurafelerin başında
yer alır. Ne Kur’an’da ve ne de hadiste olmasına rağmen bazı insanlar İslam
düşüncesine birçok israili haberi sokmuştur. Bu da İslam alimlerini çok
uğraştırmış ve hala da uğraştırmaya devam etmektedir. Hurafeler hikaye
olarak maalesef kalmamaktadır. Din hakkında sağlam bir birikime sahip
olan insanlar duymuş oldukları bu kulaktan dolma şeylerle dini alanda
hüküm vermeye kalkışıyorlar ki yapmış oldukları şey tamamen yanlıştır.
Mesela dünyanın öküzün sırtında olması, şeytanın da gelip
insanlığın yok oluşu için öküze silkinmesini telkin etmesi, öküz silkinmek
isteyince de Allah’ın ona aduvv olsun diye bir sinek yarattığı ve bu sineğin
hala o öküzün karşısında pusuda beklediği hurafesi bunlardan bir tanedir.
Yine insanın cennete girdiğinde yiyeceği ilk taam balık ciğeridir hurafesine
ne denmelidir. Yani niye başka bir şey değil de balık ciğeri. Bu tip hurafeler
bizim kültürümüzde çoktur.
Hem ictimai ve hem de ferdi olmak üzere bidat ve hurafelerin bir
çok zararları vardır. Güneş nasıl ki bulutların arkasına girdiğinde ziyasını
kaybediyorsa hurafelerle bulanmış bir zihin de düşünme safiyetini
kaybetmektedir. Bu durumdaki zihinler gerçekleri gördüklerinde gözlerini
kapatır ve hakikati kabullenmek istemezler.
Değerli Cemaat!
Hz. Peygamber bid’at hakkında: “Dinde sonradan ortaya çıkan her
şey bidattir; her bidat sapıklıktır ve sapıklık insanı ateşe
sürükler.”buyurmuştur. (Buharî, “İ’tisam”, 2, Müslim, Cuma, 43);
Kardeşlerim Peygamberimiz demiştir ki: “Helâl olan şeyler bellidir.
Haram olanlar da bellidir. Fakat helâl ile haram arasında bir takım şüpheli
şeyler vardır. Kim şüpheli şeylerden sakınırsa, şerefini, haysiyetini ve dinini
kurtarır. Kim de şüpheli şeylere dalarsa, yasak bölge etrafında koyunlarını
otlatan çoban gibi, koruya dalıvermeğe yaklaşmış demektir. İyi biliniz ki,
her hükümdarın ilan ettiği bir yasak bölgesi olduğu gibi, Allah’ın da
yeryüzündeki koruluğu, haram ettiği şeylerdir” (Buharî, “İman”, 39; Müslim,
“Müsakat”, 107).
Hz. Peygamberin vefatından itibaren insanlar bid’atlere temayül
göstermişlerdir. bazı inanç ve âdetleri yeniden canlandırmışlardır. Tevhid
inancından saparak eski batıl inançlarına dönmüşlerdir. Peygamberin
izinden giden gerçek din âlimleri yanlış inanç ve hurafelerle mücadeleye
devam etmişlerdir.
Bunlardan bir örneğini sizlere sunmak istiyorum: Hz. Peygamber
darü’l-bekaya intikal ettiğinde insanlar Seyyidü’l-Mürselin’in irtihalini
kabullenmek istemediler. O sevgili insanın vefatı insanları, ona ait olan
şeylere, onun anılarına saygı göstermeye yöneltti. Bunlardan biri de
Hüdeybiye müsalahasının altında icra edildiği Rıdvan ağacıdır. Hz.
Peygamber vefat edince insanlar akın akın o ağacı ziyaret etmeye
başladılar. Ondan medet umar hale geldiler. Bunu gören Hz. Ömer gidip
ağacı kesiverdi. Nur-u risaletin daha parıldadığı bir dönemde bu olayda çok
enteresandır.
Değerli Kardeşlerim,
Kabe’ye putların geliş şeklini incelediğimizde onda da aynı şeye vakıf
oluruz. Kabileler arası yapılan savaşlarda yenilen Cürhümlüler Kabe’nin
anısını gelecek nesillere aktarabilmek için sürgüne gittikleri yerlere
Kabe’den aldıkları taşları da beraber götürdüler. Bu tamamen saf bir
niyetle yapılan bir hareketti. Ancak bu davranışı yapan birinci neslin
ardından gelen diğer nesiller bu saf niyeti kaybedip bu taşlarda bir ruh
olduğuna inanmaya başladılar. Sonra da onlara tapmaya başladılar.
Kabileler barıştıklarında ise Mekke’ye dönen bu kabile bu bidatlerini oraya
da taşıdılar. Yerli halk bunların ananenelerini görerek taklit etmeye
başladılar. İşte Mekke putçuluk akımı böyle başladı.
Değerli Kardeşlerim,
Toplumuzda maalesef bir kişinin yaptığı hatayı birçok kişi tekrar
etmektedir. Bir yöremizde bir çeşit hastalığa yakalanan çocukların o yörede
meşhur olan soğuk bir suda banyo yaptırılarak iyeleşeceklerine inanılıyor.
Bir başka yöremizde mevcut bir mağaramızda erkekler ve hanımlar küçük
küçük çamur parçacıkları alarak mağaranın duvarlarına tutturmaya
çalışıyorlar niye İlk atışta tutturan kişinin dileği kabul olurmuş.
Bid’at ve hurafelerin çeşitli çıkış sebepleri vardır. Bunlardan biri
önceki inanışlara ait bazı davranışların İslam toplumuna yansıması; Mesela,
türbelerde kandil yakmak adeti Fenikelilerden geçmiş bir adettir.
Fenikeliler Sur şehrinin hâmisi, servet, ticaret ve denizciliğin ilahı olan
Melkares’in heykeli önünde sürekli kandil yakarlardı.3 Bu adet, Müslüman
Türklere Mecusilerden ve Hıristiyanlardan geçmiştir.4
Çaput Bağlamak: Bu hurafe, kuzey ve Orta Asya uluslarının eski
dinleri olan Şamanizm’e mahsus bir unsurdur. Yani Türklerin İslam’dan
önceki inanışlarıdır. Türkler müslüman olduktan sonra da bu inançlarını
tamamıyla bırakmamışlardır.5
Kurşun Dökmek: Halkımız arasında, göz değmesi, göze gelme diye
adlandırılan bir nazar inancı vardır. İşte nazardan korunmak için kurşun
dökme yoluna başvurulur. Bazen de nazar boncuğu takılır. Bunların da aslı
yoktur.
Nazara, İslam’ın bakışı şudur, Nazar haktır. Hakikaten vuku bulur.
Sevgili Peygamberimiz sav. şöyle buyurmuştur: “ ‫“ ” العين حق‬Nazar, göz
değmesi haktır...”6
Nazardan nasıl korunulur? Hz. Peygamber sav: “Nazardan Allah’a
sığınırım, çünkü nazar haktır.”7 Demiş ve nazara karşı, Ayete’l-Kürsi ile İhlas
ve Muavezeteyn /Felak ve Nâs sürelerini okumuş ve okunmasını tavsiye
buyurmuştur.8
Değerli mü’minler,
İslam’da dilek ve istekler sadece Allah’a arz edilir. Allah’tan
başkasına sığınmak, O’ndan gayrisinden mağfiret dilemek – Allah korusun-
3
Kemalettin ERDİL, “Yaşayan Hurafeler”, T.D.V. Yay. s.11
Erdil, age., s.57
5 Erdil, age., s.54
6 Müslim, Selam,42
7 İbn Mace, Tıp 32, h.no: 3508
8 İbrahim Canan, K. Sitte Terc. Ve Şerhi, Akçağ yayınları, c.11, s. 371
4
şirktir. Her gün günde en az kırk defa okuduğumuz Fatiha Suresi’nde ne
diyoruz.
ِ
‫ين‬
ُ ‫َّاك َن ْستَع‬
َ ‫َّاك َن ْعُب ُد وِإي‬
َ ‫ِإي‬
“Ey rabbimiz, ancak sana kulluk eder ve yalnız senden yardım dileriz.
Dua etmek için kabir başına, yatır taşına, türbelere gitmeye gerek
yoktur. Allah’a dua her yerde edilir. Allah her zaman, her yerde işitendir.
Ayrıca kabirde yatan ölüler insanların dileklerini yerine getirmezler. Dua
eden kişi ile Allah arasında vasıta olamazlar. Zira İslam’da Allah’a sığınmak,
O’na dua etmek için bir aracıya ihtiyaç yoktur.
Kur’an’da bakınız ne buyruluyor:
ِ ٌ ‫ك ِعب ِادي َعِني َفِإِني َق ِر‬
ِ ‫إلدإ ِع ِإ َذإ َد َع‬
َّ ‫يب َد ْع َوَة‬
‫ان‬
َ َ ‫َوِإ َذإ َسأََل‬
ُ ‫يب أُج‬
“Kullarım sana beni sorarlarsa (onlara söyle), ben onlara yakınım.
Dua edenin bana dua ettiği zaman duasına karşılık veririm. Bakara 2/186
Değerli Mü’minler!
Allah’tan başkası adına kurban da kesilemez. Bu hususta Nebi
(s.a.v.): “Allah’tan başkası adına kesene Allah lanet etsin.”9demiştir.
Türbelere, yatıra, kabre, tekkeye veya bir devlet adamına kurban
adamak, kurban kesmek caiz değildir. Çünkü kurban, yalnız Allah rızası için,
Allah adıyla kesilir. Bir Müslüman kurban adarken dileğinin olmasını,
Allah’tan değil de bir kabirden veya türbeden beklerse küfre girer. Adak,
evde de kesilir. Kabre veya türbeye gitmeye gerek yoktur. Türbeye yüz
sürmek, ona doğru secde etmek, öpmek vs. kesinlikle yasaktır.
Peki kabirlere niçin gidilir? Kabirler, ölümü düşünmek, ahireti
hatırlamak, ibret almak için ziyaret edilir. Nitekim Allah Rasûlü:
“ ‫” كنت نهيتكم عن زيارة القبور فزوروها فأنها تزهد في الدنيا و تذكر اآلخرة‬
“Ben size kabir ziyaretini yasaklamıştım, şimdi onları ziyaret edin.
Çünkü bu, dünya bağını kırar, ahireti hatırlatır” buyurmuştur. (Kütübü Sitte,
terc.İ. Canan, c.17, s.138)
9
Müslim, Edâhi 43; Nesai, Dahaya 34
Diğer taraftan bazı nesnelerde uğur ve uğursuzluk olduğuna inanma
âdeti de Romalılarla putperest Arapların miraslarındandır. Bugün uğursuz
kabul edilen baykuş, Romalılar tarafından aynı şekilde kabul edilirdi.
Halbuki Peygamber sav. şöyle buyurmuştur:
“Safer ayının uğursuzluğu yoktur. Baykuş ötmesinde uğursuzluk yoktur.
Herhangi bir şeyde uğursuzluk da yoktur. 10
"Rasûlullah,buyurdular ki:
َ‫ت إَّل‬
ِ ‫ َولَ يَدْفَ ُع السَّيت‬، َ‫ت إلَ أ ْنت‬
ِ ‫ اللَّ ُه َّم َ لَ يَأتِي بِ ْال َح َسنَا‬:‫ فَإذَا َرأى أ َحد ُ ُك ْم َما يَ ْك َرهُ فَ ْليَقُ ِل‬.ً‫َوآل ت َُردُّ ُم ْس ِلما‬
. َ‫أ ْنتَ َولَ َ َح ْْ ََ َولَ َ ُُ َََّْ إ َّلَ بِك‬
(Uğursuzluk inancı) bir müslümanı yolundan alıkoymasın. Biriniz,
hoşlanmadığı bir şey görecek olursa şu duayı okusun: (Allahım! Hayrı ancak
sen verebilirsin, kötülüğü de ancak sen defedebilirsin. Güç ve kuvvet de
ancak sendendir.)"11
Eski Şamanist kavimlerin bazı ağaçları kutsal sayma âdeti
hristiyanlara geçerek “Noel Ağacı” olmuştur. Ne yazık ki bu âdet
yılbaşlarında Hristiyanlarınkine benzer şekilde, şimdi de bizim bazı
Müslüman evlerine ve vitrinlerine girmiştir. Oysa Hristiyanlar bu ağacı
kutsal sayma âdetini Hz. İsa’nın doğumu hakkındaki bir efsaneye
dayandırarak kitaplarına uydurmuş ve ona dinî bir kimlik
kazandırmışlardır.12
Günümüzde cinlerle ilgili çeşitli inanışlar da yaygındır. Cinlerin
özellikle kadınları etkilediği, insanları çarptığı ve ruh hastalıklarına sebep
olduğuna inanılır. Cinlerin tasallutundan korunmak için cinlere başvurup
muska yazdırmanın ve bunu taşımanın gerektiğini kabul etmek de bu
inancın bir devamıdır. Bu telakkinin eski Mısır ve Roma inançlarına
dayandığı bilinmektedir. 13
Günümüzde muska, tılsım ve sihir yapma işleriyle uğraşan bazı inanç
sömürüsü yapan kişilerin ellerinde bulunan kitaplar, eski Babil, Asur, Mısır
müşriklerinin, eski budist ve şamanist Türklerin kullandıkları kitaplardan
yararlanılarak yazılmıştır. Bu kitaplara inandırıcılığı kuvvetlendirmek için
Kur’an’dan ayetler ve bazı dualar ilave edilmiştir.14
10
14
11
15
Buhari, Selam, 102,107,110; Müslim, Selam, 102, 109
Ebu Dâvud, Sünen, Tıbb 22/24, (IV, 230-235)
12 Erdil, a.g.e., s.12,13
13 Yavuz, a.g.e., c.18. s.383
Değerli Mü’minler,
Sevgili Peygamberimiz (sav) sihir’in de şirk olduğunu bildirmiştir.
“Kim sihir yaparsa şirke düşer.”buyurmuştur15
Sevgili Peygamberimiz (s.a.s.), insanı felâkete ve helâke sürükleyen
"yedi büyük günahtan" biri olarak "sihri" bildirmiştir.
Sihir vardır, fakat tevhid inancına zarar verdiği, kontrolü mümkün
olmadığı ve genellikle kötüye kullanıldığı için yasaklanmıştır. Kur’an’da
sihirbazın felah bulamayacağı belirtilmiştir.
ِ ‫إلس‬
‫اح ُر َح ْي ُث أَتَى‬
َّ ‫َوََل ُيْفلِ ُح‬
“Büyücü, nereye varsa iflah olmaz.”16
Allah’a sığındıktan ve Allah’tan korktuktan sonra hiçbir sihirbazın
sihri etkili olamaz. Çünkü Kur’an’da şöyle buyruluyor:
ِ‫وما هم ِبض ِآرين ِب ِه ِمن أَح ٍد ِإَلَّ ِبِإ ْذ ِن للا‬
َ َ ُ ََ
َ ْ
“ Sihirbazlar, büyücüler Allah’ın izni olmadan büyü ile hiç kimseye
zarar veremezler.”17
Muhterem Mü’minler,
Kehanet ve falcılık da İslamiyetin mücadele ettiği hurafelerdendir.
Kehanet gaybdan haber verme işidir. Gaybı ancak Allah bilir. Hz. Aişe
ra.’den rivayet edilen bir hadisde şöyle anlatılır: Hz. Aişe validemiz soruyor:
Ya Rasulellah, kahinler bir konuda haber veriyor, biz de onu doğru
buluyoruz. Ne dersin? Rasul-i Ekrem sav. şöyle cevap veriyor:
“ ‫” تلك الكلمة الحق يخطفها الجني و يقذفها في أذن وليه و يزيد فيها مائة كذبة‬
Erdil, age., s.22
Nesai, Tahrim, 19
16 Taha 20/69
17 Bakara 2/102
“ Bu doğru bir kelimedir. Cinler bu bilgiyi alırlar ve ona yüz yalan
katarak dostlarının kulağına fısıldarlar.”18
“ ‫” من أتى عرافا فسأله عن شىء فصدقه و لم تقبل له صالة أربعين يوما‬
“Kim bir kahine gelir, bir şeyler sorar ve söylediklerine de inanıp onu
tasdik ederse, kırk gün namazı kabul edilmez.”19
Tabiat olaylarını da Allah’tan başka bir şeye bağlamak da çok
tehlikelidir.
Peygamberimiz:
‫صبَ َح ِم ْن ِعبَادِي ُمؤْ ِم ٌن بِي‬
ُ ‫ اّللُ َو َر‬:‫ ه َْل تَد ُْرونَ َماذَا َُا ََ َربُّ ُك ْم؟ َُالُْا‬:ََ‫فَقَا‬
ْ ‫ أ‬:ََ‫ َُا‬،ََ‫ َُا‬.‫سْلُهُ أ ْعلَ ُم‬
‫ ُم ِط ْرنَا‬:ََ‫ب؛ َو َم ْن َُا‬
ْ َ‫ ُم ِط ْرنَا بِف‬:ََ‫َوكَافِ ٌر؛ فأ َّما َم ْن َُا‬
ِ ‫ض ِل اّللِ َو َرحْ َمتِ ِه فذلِكَ ُمؤْ ِم ٌن بِي كَافِ ٌر بِ ْالك َْْ َك‬
ْ
‫ب‬
ِ ‫بِن َْْءٍ َكذَا َو َكذَا فذلِكَ كَافِ ٌر بِي ُمؤْ ِم ٌن بِالك َْْ َك‬
“Zeyd İbnu Halid (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah
(aleyhissalâtu vesselâm) Hudeybiye'de, bize geceleyin yağan yağmurun
peşinden sabah namazı kıldırmıştı. Namazı bitirince cemaatın önüne geçti
ve: "Rabbiniz ne dedi biliyor musunuz?" buyurdu. Cemaat: "Allah ve Resulü
bilir!" dediler.
"Allah Teala hazretleri: "Kullarımdan bir kısmı bana mü'min, bir
kısmı da kâfir olarak sabahladı. "Allah'ın fazlı ve rahmetiyle bize yağmur
yağdırıldı" diyen bana inanarak, yıldızları da inkar ederek sabahladı. Kim
de: "Falanca falanca yıldız sayesinde bize yağmur yağdırıldı" dediyse o da
bani inkar ederek, yıldıza inanarak sabaha erdi" dedi!" buyurdular."20
Fal Açmak: yaygın hurafelerden biri de fala bakmaktır. Dinimize
göre hangi şekilde olursa olsun, fal baktırmak ve falcıların söylediklerine
inanmak yasaktır. Rabbimiz:
ِ َّ ‫يا أَي‬
ِ
َّ ِِ ‫اب وإأل َْزَلَم ِر ْج ٌس ِم ْن َعم‬
ِ
‫اجتَِنُبوهُ َل َعَّل ُك ْم‬
َ ‫إلَّ ْي‬
َ ‫ُّها إلذ‬
ْ ‫َا ِن َف‬
َ
َ ُ ‫َنص‬
َ ‫آمُنوْإ إَّن َما إْل َخ ْم ُر َوإْل َم ْيس ُر َوإأل‬
َ ‫ين‬
َ َ
ُ
‫تُْفلِ ُحو َن‬
18
Müslim, Selam, 122
Müslim, Selam, 125
20 Buharî, Sahih, Ezan, 10/156, (I, 205); İstiska, 15/28, (II, 23); Megazi, 64/35, (5/61) Tevhid, 97/35, (VIII,
196); Müslim, Sahih, İman, 1/125, (I, 84); Malik b. Enes, Muvatta, İstiska, 13/4, (I, 192); Ebu Davud, Sünen,
Tıbb, 22/22, (IV, 227); Nesâî, Sünen, İstiska, 17/ 16, (III, 165)
19
“Ey inananlar, şarap, kumar, fal ve şans okları birer şeytan işi
pisliktir. Bunlardan uzak durun ki felaha erişesiniz.”buyuruyor. (Maide 5/90)
Bu ilahi emirden açıkça anlaşılıyor ki, fal yasak bir davranış olup,
haram kılınmıştır. Haram olan bir hükmün şakası olmaz. Bunun için eğlence
için dahi olsa, falcıların dediklerine ve fala inanmak caiz değildir.
Günümüzde fal kafeler, astroloji merkezleri açılıyor. Umut
arayanları, teselli arayanları kendine çekiyor. Evlilik kriterleri arasına şimdi
birde burçlar girdi. Burşla anlaşıp anlaşamayacağına bakıyor gençlerimiz.
Yok yükseleni yok alçalanı diyerek. Kahve günlerinde kahve falları, şimdi
kahvenin kırk yıl hatırı falan kalmadı. Kahve fal aracı oldu. Bir kamyonun
almayacağı yalanı kahve fincanına sığdırıp kahve telvesinden çıkarıyorlar.
İnsan okuyor, zengin oluyor, makam sahibi oluyor fakat huzuru bulamıyor.
Huzuru ararkan İslamı da bulamıyor, gidiyor kahve falından, nohut falından,
fasülye falından, el falından meded umuyor. Kardeşim aradığın huzur orada
değil İslam’da.
Ay ve Güneş Tutulması: Ay ve güneş tutulmasını hurafeye
karıştıranlar çıkmıştır. Nitekim bazı yörelerimizde; Ay ve Güneşin şeytanlar
tarafından tutulduğuna inanılmaktadır. Bu nedenle tutulma olayı
başlayınca teneke ve davul çalınmakta, bazı yerlerde de silah atılmaktadır.
Sebebi ise; şeytan gürültü ve silah sesinden korkarmış. Böylece Ay ve
Güneş tutulmaktan kurtulurmuş.
Bir başka inanışa göre de "Ay ve Güneşi melekler götürüp bir
danaya teslim ederlermiş, o dana da denize batırırmış. Denize batırılan ay
ve güneşi de balıklar yutarmış.
Ayrıca ay ve güneş tutulması ile ilgili olarak şu inançlar da yaygın olarak
söylenmektedir.
Ay ve güneş tutulması kıyamet alâmetidir.
Ay ve güneş tutulursa o yıl kıtlık olur.
Ay ve güneş tutulursa savaş ve karışıklıklar çıkar.
Ay ve güneş tutulması büyük ve ünlü kişilerin ölümüne işarettir.
Hz. Muhammed (s.a.s.)'in oğlu İbrahim, 18 aylık iken ölmüştü.
İbrahim'in öldüğü gün Güneş tutulmuştu. Bunu gören halktan bazı
kimseler, "Güneş, İbrahim öldüğü için tutuldu" demişlerdi. İşte bu inanç, bu
olaya dayanarak ileri sürülmüştür. Oysa ay ve güneş tutulmasının yukarıda
iddia edilen olaylarla hiçbir ilgisi yoktur. Muğire İbn Şu'be (r.a.)'den gelen
bir rivayette şöyle denilmiştir.
"Rasûlullah (s.a.s.) zamanında (Peygamberimizin oğlu) İbrahim (r.a.)
vefat ettiği gün güneş tutuldu. Halk: «Güneş İbrahim’in ölümünden dolayı
tutuldu» dediler. Bunun üzerine Peygamberimiz (s.a.s.): "Güneş ile ay hiçbir
kimsenin ne ölümünden ne de hayatından dolayı tutulmuştur. Bunu
görünce hemen namaza durup Allah'a duaya koyulun" buyurmuştur. (Tecrid-i
Sarih, c. 3, Hadis No: 547)
Kıymetli kardeşlerim
Bazen öyle inanışlarımız oluyor ki; Peygamberimiz gelmeden önceki
cahiliye araplarının durumuna benziyoruz. Tarihte kadına en büyük değeri
veren bir dinin mensupları olan bizler din dışı inanışlarla kadını aşağılıyoruz.
Kadın tarih boyunca hep aşağılanmıştır. İran, çin, hint kültürlerinde, eski
yunanda, eski romada, ortaçağda bizansta, İslamdan önce arap
yarımadasında kadına değer verilmemiş, bir mal gibi görülmüştür. İslam
gelmiş kadın hak ettiği değere kavuşmuştur. Peki şimdi biz ne yapıyoruz.
Yine kadını alçaltıyoruz. Ona uğursuzluk atfediyoruz. Birinin önünden kadın
geçerse on gün işi rast gitmez diyoruz. Kimi yerlerde gelin kocasının evine
girerken "kaynanasının iki bacağı arasından geçerse saygılı olur", diye
inanılıyor, dolayısıyla insan onuru ayaklar altına alınıyor.
Bunlar benzer çok yanlış inanışımız var. Mesela;
Akşam ve yatsı ezanları okunurken köpek ulursa o civarda biri ölür.
Tavşan, tilki ve kara kedi yolu keserse, uğursuzluk gelir.
Baykuş kimin evinde öterse o haneden cenaze çıkar.
Kurbağalar sesini yükseltirse yağmur yağar.
Salı günü yeni elbise giyilirse yanar, işe başlanırsa bitmez sallanır.
Çarşamba günü süt içmek, ev satın almak iyi değildir.
Perşembe çamaşır yıkanırsa zengin olunur (Kıbrıs).
Cuma akşamı ve cuma günü ev temizlemek günahtır.
Cumartesi günü çamaşır yıkamak uğursuzluk getirir.
Pazar günü çalışmak uğursuzluktur.
Arefe günü dikiş dikmek günahtır.
Zifaf gecesi gelin ve damat sabunla yıkanırsa, sabun acı olduğundan
aralarına acı ve ayrılık girer.
Gece tırnak kesilirse ömür kısalır (Kıbrıs),
Başı ağrıyan bir kadın camiye gider; yazması ile camiyi süpürür ve yazmayı
tekrar başına örterse ağrısı geçer.
Cenaze yıkanırken teneşirin altına dökülen su, bir şişeye konup habersiz
sarhoşa içirilirse içkiyi bırakır.
Yeni doğan çocuğun ilk dışkısı yattığı odanın eşiğine veya beşiğinin altına
konursa cadı zarar vermez, nazar da değmez.
Makas ağzı açık kalırsa kefen biçmeye yarar.
Ölü yıkandıktan sonra kazan ters çevrilmezse bir başkası daha ölür.
Ayakkabı çıkarılırken ters çevrilirse o haneden cenaze çıkar. Cenaze çıkan
evde 40 gün ışık yakılır. Ruh geldiğinde odasını aydınlık bulsun diye.
Bir genç askere giderken evden çıkmadan önce bir dilim ekmeğin yarısını
yer, yarısını da geri bırakırsa, artık ekmek onu, çağıracağı için kazaya belaya
uğramadan geri dönermiş.
Biri gurbete giderken arkasından su dökülürse hem kazaya uğramaz, hem
de gurbetten çabuk dönermiş.
Gök gürlerken buğday ambarlarına el ile vurulursa hasat çok olurmuş.
Soğan kabuğuna basılırsa fakirlik gelirmiş.
Nar taneleri yere düşürülmeden yenilirse cennete girilirmiş.
At nalı asılan yere nazar isabet etmezmiş.
Gece sandık açmak, kendi mezarını açmaktır. Yani ölümü çağırmaktır.
Siftah olarak alınan parayı çeneye sürmek,ve bereket beklemek
Kulak çınlamasını, göz seğrimesini uğursuz görmek, istenmeyen bir şey
anıldığında kulağı çekip sert bir yere vurmak. Vb.
Kardeşlerim hayatımızda o kadar çok kısıtlamamız, kendimizin
çıkardığı zorluklar var ki dinimiz bunların binde birini getirmediği halde dini
yaşamayı zor kabul ediyoruz. Bunlara harfiyyen uyuyoruz.
Bu batıl inançların yaygınlaşmasında inançsızlığın, çıkarın bilgisizliğin
rolü elbette büyüktür. Kimileri de işine öyle geldiği için inanırlar. Mekkeli
müşrikler:
ِ
ِ
ِ ‫اءنا وللا أ‬
‫ْم ُر ِباْلَف ْح ََّاء‬
ُ ‫َم َرَنا ب َها ُق ِْ إ َّن للاَ َلَ َيأ‬
َ ُ َ َ ‫َوِإ َذإ َف َعُلوإ َفاح ََّ ًة َقاُلوْإ َو َج ْدَنا َعَل ْي َها َآب‬
Onlar bir kötülük yaptıkları zaman: "Babalarımızı bu yolda bulduk.
Allah da bize bunu emretti" derler. De ki: Allah kötülüğü emretmez. Araf 28
Onlar atalarını bilinçsizce taklit ediyorlar ve yaptıklarının
doğruluğunu savunuyorlar. Şimdi biz de öyleyiz; falan nine böyle yapardı
benim bir dedem vardı böyle yapardı deyip yanlışta ısrar ediyoruz.
Bugün peşinden gittiklerimiz yarın bizi yüzüstü bırakabilir. Rabbimiz:
ِ َّ ِ ِ ‫ال الَّ ِذين اتَّب عواْ لَو أ ََّن لَنا َكَّرف ًة نَن ب ب َّرأَ ِمْن مم الْع َذاب وتَ َقطَّعت ِبِِم األَسباب إِ ْذ تَب َّرأَ الَّ ِذ‬
ْ‫ين اتَّبَ ُعواْ َوَرأ َُوا‬
َ ْ ُ َ َ َ َ‫َوق‬
َ ُ َْ ُ ْ َ َ َ َ
ْ ُ َََ
َ ‫ين اتُّب ُعواْ م َن الذ‬
َ
ِ
ِ ِ
‫اّللُ أ َْع َما ََلُْم َح َسَرات‬
َ ‫ني ِم َن النَّا ِر َك َما تَبَ َّرُؤواْ ِمنَّا َك َذل‬
َ ‫َعلَيْ ِم ْم َوَما ُهم ِبَا ِرج‬
‫ك يُِري ِم ُم ه‬
İşte uyulanlar, uyanlardan uzak durdular; azâbı gördüler,
aralarındaki bağlar kesildi. Uyanlar, şöyle dediler; "Âh keşke bir daha
dünyâya gitmemiz mümkün olsaydı da şimdi onların bizden uzak durdukları
gibi biz de onlardan uzak dursaydık!"
Bugün zengin olan, sözde gelişmiş olan kültürleri taklit de bizi
Kur’an ve sünnet çizgisinden dışarıya çıkarıyor. Mesela dövme yaptırma,
erkeklerin küpe takması, teşhircilik, müstehcenlik, burçlara inanma,
medyumlara kanma hep batı toplumunu taklitten kaynaklanan hatalardır.
Bizler hep şu yanlış mı? Bu uygun mu? Diye dinimizi sorguluyoruz. Aslında
sorgulamamız gereken şeyler bunlardır.
Her şeyde mantık arayan modern insan nedense batıl inançlar,
hurafeler söz konusu olduğunda hemen inanıyor. Sen burada ayet
okuyorsun umurunda değil, birileri uydurma şeyleri din diye pazarlıyor
etrafı hep kalabalık. Namazdaki hareketleri, başörtüsünü, dinin hükümlerini
sorgulayan modern insan nedense kahve falına, nazar boncuğuna,
muskaya, anlamsız hareketlere inanmakta hiç tereddüt etmiyor.
Halbuki inanılması gereken Kur’andır. Allah (cc) diyor ki:
‫ب‬
ِ ‫} ت َِنزي ٌل ِمن َّر‬42{ َ‫} َو َل ِبقَ ْْ َِ كَاه ٍِن َُ ِليالً َما تَذَ َّك ُرون‬41{ َ‫َو َما ه َُْ ِبقَ ْْ َِ شَا ِع ٍر َُ ِليالً َما تُؤْ ِمنُْن‬
}43{ َ‫ْالعَالَ ِمين‬
“O, bir şâirin sözü değildir. Ne de az inanıyorsunuz! Bir kâhinin sözü
de değildir. Ne de az düşünüyorsunuz! O, âlemlerin Rabbi tarafından
indirilmedir.”21
Ama biz Kur’an’I sorguluyor, sapıklıklara inanıyoruz
Peki bütün bunların sebebi nedir? Kur’an gerçek din önümüzde
durmasına rağmen yüce dinimize bu hurafeler niçin sokulmuştur? Bunun
sebepleri vardır: mesela Cehalet :
En önemli sebep budur. Her şeyde önce halkımız dinine yabancıdır.
İslamı ana kaynaklarından öğrenip halkı aydınlatacak yeterli sayıda gerçek
alimin yetiştirilmesiyle orantılı olarak müslüman halk arasında hurafeler
yayılmıştır.
Değerli Mü’minler,
İslam insanı düşünmeye davet eder. Düşünmek suretiyle inançlarını
temellendirmeye davet eder. İslam bilgiye önem verir.
Rabbimiz:
ِ َّ
ِ َّ
‫ين ََل َي ْعَل ُمو َن‬
َ ‫ين َي ْعَل ُمو َن َوإلذ‬
َ ‫ُق ِْ َه ِْ َي ْستَ ِوي إلذ‬
“…de ki: hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?” buyurmuştur.(Zümer 39/ 9
Hurafeleri bertaraf etmenin en önemli yolu tatmin edici bir din
eğitimi ve öğretiminin olmasıdır. Yüce dinimiz İslam, onun ana kaynağı
olan Kur’an ve Sünnet’ten öğrenilmelidir. Zira Kur’an kendine uyanları
doğru yola götürür.
21
Hâkka, 69/41-43
‫آن ِي ْه ِدي لَِّلِتي ِهي أَ ْق َوُم‬
َ ‫ِإ َّن َهـ َذإ إْلُق ْر‬
َ
“ Şüphesiz Kur’an (insanları) öyle bir yola doğrultup götürür ki, o en
adil ve en doğru bir yoldur...” (İsra 17/ 9)
Hz. Peygamber sav.’in sünneti de dinimizin ikinci önemli kaynağıdır.
Sünnetsiz bir İslam olamaz. Sünnet Kur’an’ın açıklayıcısı, bizzat hayata
geçirilişidir. Müslümana düşen Kur’an’a ve Sünnet’e birlikte sarılmaktır.
İnsanlar iç dünyalarındaki din duygusunu tatmin etmek isterler bu
tatmini gerçek dini argümanlarla yapamazlarsa kendi uydurdukları veya
duydukları şeylere yönelirler. Boşlukta olan bu insanları da istismarcılar
kolayca yönlendirirler.
O halde biz dinimizin gerçek bilgisiyle donanacağız. Allah’ın kulu
olacağız başkalarının oyuncağı değil. Bid’atlardan, hurafelerden uzak
duracağız. Peygamberimiz buyurmuş ki: “Allah bidat sahibinin, orucunu,
namazını, sadakasını, haccını, umresini, cihadını, hayır yolunda
harcamasını, şahitliğini kabul etmez. O kılın yağdan çıktığı gibi dinden
çıkar.” (İbn Mace, Mukaddime, Hadis No: 49)
Başka bir hadiste şöyle buyrulur: "Allah, bid'at sahibinin amelini,
bid'atından vazgeçinceye kadar kabul etmez." (İbn Mâce, Mukaddime, 7/50).
Vaiz
Bilal Gündüz
Download