FA R A B İ ( M S . 8 7 2 - M S . 9 5 0 ) . Aristo mantığını benimseyen akılcı, metafizik bir mantık kurarak, ilk islam felsefesi ansiklopedisi sayılan “ Et-TalimÜssani” yi de kaleme almıştır. *Aristo’ya benzer yanı: bilinenden yola çıkarak bilinmeyene ulaşılması fikri *Aristo’dan farklı yanı ise: Antik Yunan’daki atom ve boşluk teorisini değil, madde ve formu benimsemesidir. Felsefeyi şöyle tanımlar; “ Varlıkların bilgisini elde ediyor ve akılla kavrayıp ispat edebiliyorsak felsefe yapıyoruz demektir.” Onun için bilgi 3 çeşittir. 1- Doğrudan ve zorunlu bilgi: Duyular aracılığıyla kavranır. 2- Dolaylı ve akıl yürütmeye dayalı bilgi: Düşünceyle kavranır. Matematik ve metafizikte kullandığımız bilgilerdir. 3- Sezgisel bilgi: İnsana dış dünyayı ve nesneleri tanıtan duyulardır. Akıl yürütmeler teorisini kurar ve aklı; Eylemsel akıl; yetenek örnek olarak gösterilebilir. Kazanılmış akıl; soyut alanda kullanılan akıldır. Etkin akıl; her iki tür aklınbir arada bulunmasını sağlayan akıldır. Farabi’nin Aristo mantığından farklılaştığı temel nokta ise; mahiyet ve kimlik kavramlarını netleştirmesi ile bilimlere yaptığı kategorileştirmedir. Bilimleri de daha önce tanımlanan şeklinden farklı bir biçimde kategorileştirir. Buna ona bilimler; Teorik Pratik A- Metafizik A- Siyaset A- Dil B- Fizik B- Kelam B- Mantık C- Fıkıh C- Matematik Üçüncü grup H U K U K V E D E V L E T A N L AY I Ş I : İnsan sosyopolitik bir canlıdır, yetkinliğe ulaşmak için toplum içinde yaşamalıdır. İnsanların bir arada yaşama zorunluluğu toplumu doğurmuştur ve iradi olarak da devlet doğmuştur. Toplumsal yaşam olgunlaşır ve böylece köy toplumundan Şehir Devleti’ne ( Medinet’ül Fazıla) geçiş mümkündür. Üstün iyi kavramına götürücü bir toplum öngören Platon’a yakındır ki İslam için de uygun olanın bu olduğu görüşündedir. Toplumları (bilgi esasına dayanan ve bilgelerce yönetilen) erdemli ve erdemsiz olarak ikiye ayırır. Toplumların ortaya çıkış sebebini bilinen yöntemlerle açıkladıktan sonra, insanlar arası hiyerarşide olduğu gibi ideal devlette de aynısı olması gerektiğini savunur. Ona göre yönetici özel yeteneklerle donatılmalıdır. Devleti organizmacı bir yaklaşımla anlatan Farabi için devlet başkanı toplumun kalbidir. İlk başkan peygamberdir ve peşine gelen tüm iktidarlar da sünneti izleyen yöneticilerdir. Kendi yasalarını da onunla uyumlu olmalıdır. Onun için devlet yönetiminde güçlü bir merkezi anlayış ve hukukun, onun kesin iradesine bağlanması açısından hukuksal pozitivist diyebiliriz. Toplumlar insanı iyiye ulaştırmasına göre de ikiye ayrılır; 1- Tam Toplumlar 2- Eksik Toplumlar Bir köy veya mahalle Küçük Orta Tek bir şehir Büyük Tek bir millet kusurlu bir toplumdur. Tüm milletler bir arada İdeal olmayan devlet ayrımlarından bahsederken, demokratik devletleri cahil devlet olarak nitelemesi de önemlidir. Ona göre, insanın mutluluğu en yüksek iyi’ye bağlıdır ve bu nedenle devletler erdemli-erdemsiz olarak ayrılır. RÖNESANS DÖNEMİ Ortaçağ sonrası bilim, saat ve felsefedeki yenilikleri içeren bu dönem, özellikle matbaanın geliştirilmesi ile insanın özgürlük taleplerinin doğduğu bir dönemdir. Tüm Avrupa’yı kapsamasına rağmen asıl gelişimi İtalya’da olmuştur. En ayırıcı niteliği Hümanizm fikrinin gelişmesidir. Bu fikir, insanın özünü ve evrendeki yerini araştıran, metafiziğin değil bireyci dünya görüşünün ve insan aklının temel alındığı bir akımdır. Bu dönemde dogmatizmden çıkılmış, Latince kitapların yaygınlaşması ulusal bilincin yayılmasına imkan sağlamıştır. Hümanizmin etkisi Reform’a da öncülük etmiştir, fakat Reform daha çok dinsel yeniden düzenleme girişimidir. MODERN DÜŞÜNCE: YENİÇAĞ Bireycilik alanında esas gelişimin yaşandığı dönemdir. Ekonominin değişmesi, bağımsız kentlerin ortaya çıkışı, keşif ve icatlarla ufku genişleyen insanın atılımı bu dönemin temel taşlarıdır. 17. yy bilim açısından önemli gelişmelere sahne oldu. Galilei, Descartes, Newton bilimin bu dönemde yeni bir geleneğini başlatmışlardır. Newton’un varlığın dilinin matematik olduğuna ilişkin fikirleri, kendinden sonra gelenleri de etkilemiştir. Yine bu dönemde Descartes, kartezyen felsefeyi geliştirmiş, kesin, açık bilginin olanaklılığını belirtmiştir. Bilgiye kuşku duyarak ulaşabileceğini ve kuşku duyan ben’in varlığı kesin olduğuna göre «Düşünüyorum(Kuşku duyuyorum), öyleyse varım.» olarak ifade ettiği meşhur cümlesine ulaşır. Mekanik bir evren tezahür eden Descartes, insanın özgür olduğunu dolayısıyla bir iradesinin olduğundan bahseder. Aklın üstünlüğü fikri, Modern batı fikrini ve Batı felsefesini de beraberinde getirir. Batı felsefesi, Ortaçağ sonrasında iki temel yön çizer; Kıta Avrupası Felsefesi Analitik Felsefe YENİÇAĞ FELSEFESİ VE HUKUK: Yeniçağ felsefesinin hukuka yansıması; insanın sosyallik duygusu ve toplumsal yaşam için akla uygun araçlar kullanması gerektiğinden hareket eder. Bu araçlardan bazıları; Pacta Sund Servanda Başkasının hakkına saygı Cezanın adilliği Kusur tazmini Pacta sund servanda ilkesi, modern devletin bugünkü temellerinden de biridir. Toplumsal sözleşme yani anayasa varolduktan sonra bu ilke gereği ona uyulması da zorunludur. Hukuki anlamda bir diğer husus ise uluslararası hukuka ilişkindir. Bu alanda, artık ulusun da bir süje olarak tanınması zorunluluğu doğmuştur. Grotius «Pacta sund servanda» ilkesini uluslararası hukuka taşımış ve anlaşmalara dayalı yeni bir çözüm yolu öngörmüştür. «Pacta Sund Servanda» ilkesi ile birlikte hukukun üstünlüğü, özgürlük, eşitlik ilkelerine dayalı laik temelli bir doğal hukuk anlayışı olsa da bu ilkelerin yasa haline gelmesi ile artık pozitif hukuka dönüşmüştür. THOMAS HOBBES(1588-1679) « Homo homini lupus » Orta halli bir ailenin çocuğu olarak İngiltere’de dünyaya gelmiştir. Ülkesinde yaşanan iç savaş onun erken doğumuna neden olmuş, bu durumu da “Korku ve ben ikiziz.” diyerek dile getirmiştir. Devletin kökeninden ziyade zorunluluğuna işaret eden Hobbes’un en önemli eseri “Leviathan” dır. GENEL FELSEFESİ : Yaşadığı dönem bilimsel gelişmelerden, özellikle Galilei’nin fikirlerinden oldukça etkilenmiştir. Dünyadaki her şeyin, hareket ilkesine dayanarak açıklanabileceği fikri ve güneş merkezli değil, dünya merkezli bir evren anlayışı onun fikirlerini de salt, mekanik bir sistem olarak ortaya koymasına neden olmuştur Bu mekanik, ayrıştırıcı-birleştirici anlayış Hobbes’ta toplum için de söz konusudur ve bundan hareketle insanı; Kendini koruyan Hep hazza yönelen Bencil bir varlık olarak tanımlamıştır. Böyle bir toplumda ahlaki değerler de göreceli olacağından, herkesin dinlediği bir otoritenin varlığı zorunludur. HUKUK VE DEVLET ANLAYIŞI: Toplum sözleşmesi kuramının ilk sistemli savunucusudur. Onun doğa durumu tasvirinde insan, doğuştan toplumsal değildir ve doğal yapıları gereği birbiriyle ilişki içindedir. Otoritenin yokluğunda insan yığını olan bu toplum, sürekli bir ölüm tehlikesi ve korku duyar. Devletin olmadığı, insan yığını olarak ifade edilen bu duruma “doğa durumu” denir. Doğa durumunda yaşayan insanlar aslında savaş halindedir (çünkü, herkes aynı şeyi talep edebilir.) ve bu savaşın nedeni de; aralarında eşitliğin olmasıdır. Bu çatışmanın bir diğer açıklaması da doğa durumunda herkesin doğal hakkı’nın olmasıdır. doğasını/hayatını korumak için güç kullanabilir. Yani kendi Ancak bu hakkın koruyucusu olmadığı için hukuki bir anlamı da yoktur. (Otorite yoksa, yasa da yok adalet de.) Gelecek korkusunun yaşandığı bu ortamda “İnsan, insanın kurdu” haline gelir ve doğa durumunun aşılıp, toplumun barışa yönelmesi gerekir. Ölüm korkusu içinde geleceği düşünebilen (aklını kullanan) ve konuşabilen bir varlık olarak hayvandan ayrılan insan barış ortamında güvende olacağını öngörebilir. Tüm bu nedenlerden ötürü, korkutan ve karşı konamayan bir Leviathan (ölümlü tanrı) zorunludur. Ölümlü çünkü bireyler yaratmıştır, tanrı çünkü mutlak güç sahibidir. Eşitler arasında yapılan sözleşme ile de Leviathan kurulmuş olur. Bu sözleşmeye göre doğa durumundaki insanlar güç kullanma haklarından devlet lehine vazgeçerler. Sözleşmeyi yapanlar yurttaş statüsü kazanan bireylerdir; yani egemen sözleşmenin tarafı değildir. Güç tekeli egemene verilerek, eşitlik yerini durağan bir eşitsizliğe bırakır. Oluşan siyasal toplumun devamı, bireylerin devlet ile kendini özdeşleştirmesine bağlıdır. ( Siyasal Temsil ) Siyasal temsil bakımından yurttaşlar siyasal birlikteliklerini egemenin şahsında bulurlar. Bu fikirlerden hareketle Hobbes üç devlet biçimi kabul eder. Monarşi Demokrasi Aristokrasi Mutlakiyetçi bir anlayışı olduğundan monarşiyi savunur, fakat bu kez egemenlik Tanrıdan değil sözleşmeden kaynaklanır. Fikirlerinde özel alan özgürlüğü, kilisenin devlet organı olması gibi modern devlete ilişkin ipuçları da onu önemli kılan noktalardandır.