M. Meclisi B : 65 27 . 2 . 1979 O : 1 Türkliye'nıin bu dış ticaret açığının kenldi boylarını aştığını kabul etmediler. Bizliart hüikürnetlerliırKizin, kanaaıtülmce bir dksıiği, Türkiye'nin ödemeler dlenıgesli darboğazını, dış ticaret açıklarını kendi boylarından büyük görmeleridir. Beyefendiler Türkiye büyük bir ülke olma yolun­ dadır. Büyük ülke çok satacaktır, çok alacaktır. Zaman zaman büyük açıklar verecektir, bunu kapa­ mak için büyük muameleler yapacaktır. Alıştırınız kendinizi büyük rakamlara, alıştırınız kendinizi. Türkiye'nin ortalama % 8 kalkınmasını istiyorsunuz bir plan döneminde, ondan sonra filan rakamı ken­ diniz için korkutucu buluyorsunuz. Bu rakamlardan korkmayanlar var, bu rakamlardan korkmayanlar idare ettiği zaman sizin gibi şikâyet etmeyecektir ve çaresini bulacaklardır, şimdiye kadar yaptıkları gibi. (AP sıralarından «Bravoı» sesleri, alkışlar) cü mevki trenlere balık istifi gibi millet biniyordu, balık istifi gibi, sayenizde. Millete bunu reva görme­ yiniz. Türk vatandaşı telefona da layıktır, arabaya da layıktır. Onu idare edenlerin marifeti bunu sağla­ maktır kendisine, bundan mahrum etmek değil. (AP sıralarından «Bravoı» sesleri, alkışlar) Değerli arkadaşlarım, bir rakam vermek istiyorum burada: «Kısa ve orta vadeli borçlanma, fevkalade büyük borçlanma.» Bunu Devletin resmi rakamla­ rından alıyorum. 1975 yılında 666 milyon dolar, bu­ nun yanında 382 milyon dolarlık proje kredisi kulla­ nılıyor, 417 milyon dolarlık da rezerv eksilişi var 1975'te. 1976'da 1 580 000 000 dolar kısa ve orta vadeli borçlanma, 485 milyon dolar proje kredisi kullanımı, 112 milyon dolar rezerv eksilişi var. Efendim ne yapmışız? Çok lüks mal ithal edil­ miş. Türkiye'de neyin ithal edildiği, neyin ithal edile­ ceği belli; geniş geniş istatistikleri var bunun. Hiç bir sene ithalat hacmimizin % 5'in üzerine çıkmamıştır tüketim malı ithalatı. Bu tüketim malı içinde, buğ­ dayınız eksik geldiği zaman, yemeklik buğday ithalatı da var, tüketim malı diye bunu kastediyorum. Yağ da var. Hiç bir zaman bu % 5'in üzerine çıkmamış, i% 3 olmuş, ı%' 2,5 olmuş, bu arada oynamış tüketim malr ithalatı. 1977'de 2 284 000 000 dolar kısa ve orta vadeli kredi kullanımı, 499 milyon, yani 500 milyon dolar proje kredisi kullanımı, 566 milyon dolar da rezerv eksilişi var. İşte son 3 sene böyle finanse edildi. Nerede edildi, nasıl edildi? Bütün kısa ve orta va­ deli kredi kullanımı, proje kredileri hariç, fiilen kul­ lanma 4 530 000 000 dolardır; bu kadar büyütülen. Bunun 1 960 000 000 doları DÇM'dir, dövize çevrilir mevduat hesabı/ Diğer ithalat ne? Diğer ithalat hammadde, ara malı ve yatırım malı. Vazgeçiniz yatırımdan, müm­ kün; yatırımdan vazgeçiniz, takriben senede 2 milyar dolarlık bir tasarrufunuz olur; yolun biri bu. Yatı­ rım malı getirmezsiniz, dış ticaret açığınız 2 milyar dolar eksik olur. Fabrikaları çalıştırmaktan vazgeçi­ niz, yine 2 milyar dolar civarında bir tasarrufunuz olur. Şimdi, Türkiye'de çok fazla lüks araba olduğuna göre, bunları çalıştırmayınca da benzin tasarrufu sağ­ layacaksınız... Elbette ki, Türkiye'de üretilmeyen birtakım mal­ ların, döviz ödeyerek sağladığımız birtakım malların gelişi güzel harcanmasına mani olucu tedbirleri al­ malıyız. Ama Türk Milletine bir asgari hayat çiz­ gisini çok görmemeliyiz. Tüketimi kısacağız diye hangi hayat şartına Türk Milletini mahkûm etmek is­ tiyorsunuz, razı etmek istiyorsunuz; hangi hayat şar­ tına? Bunu ortaya koymanız lazım. Otomobile binmeyiniz. E, şehirlerarası otobüs de savurganlık; ona da binmeyiniz, trene bininiz. Za­ manında biniliyordu, 1930 - 1940 tarihlerinde, üçün— 652 Türkiye için fevkalade kötü olduğu için, zararlı olduğu iddia edilen bu hesap, 1976 yılında Tür­ kiye'ye % 6'ya mal olmuştur, % 6,2; ı976 Tür­ kiye'ye maliyeti. Bulunuz bugün % 6,2'ye, % 10'a dövizi, getiriniz ve Türk ekonomisi kullansın. «Dövize Çevrilir Mevduat hesabında, efendim, Türkiye'nin 98 bin bankaya borcu varmış, 98 bin fir­ maya borcu varmış.» Buna 98 bin firmayla muamele yapıyor derler, borcu varmış da değil, muamele yapıyor denir ve Tür­ kiye 98 bin firmadan daha fazlasıyla muamele yapa­ bilir hâle gelmelidir. 9'8 bin firma az, Türkiye için az. Firmalar kendi aralarında muamele yapıyor. Dün­ yaya açılmış bir ekonomi, elbette ki alacak, satacak, verecek, vadeli alacak, zamanında ödeyecek, temdit ettirecek, bir kısmını ödeyecek. Bu gibi muameleleri yapmayan hangi ülke ekonomisini geliştirebilir? Efendim nasıl olmuş da 98 bin firmaya Türkiye borçlanmış? îyi ya o 98 bin firmanın imkânları Türk ekonomisine kullandırılmasaydı ne olacaktı? Bunun cevabını bulmak lazım. 98 bin firma Türkiye'ye ken­ di imkânlarından bir miktarını aktardı diye, bunu ak­ tarma marifetini gösterenleri takdir etmek lazım, kö-