T.B.M.M. B : 105 19 . 6 .1998 O:2 Bu madde, iktisadî işletmelere dahil kıymetlerin değerlendirilmesi meyanında,' yabancı para­ ların değerlendirilmesini düzenlemektedir. Mevcut uygulamada, yabancı paraların borsa rayiciyle değerlendirilmesi hükmü uygulanmaktadır. Borsa rayicinin tespitinde muvazaa olduğu anlaşılırsa, bu rayiç yerine, alış bedeli esas alınmaktadır. İkinci fıkrada ise "yabancı paranın borsada rayici yoksa, değerlemeye uygulanacak kur Mali­ ye Bakanlığınca tespit edilir" denilmektedir. Burada, üçüncü fıkra değiştirilmekte ve bir dördüncü fıkra getirilmektedir. Mevcut üçüncü fıkrada "bu maddenin hükmü yabancı para ile olan senetli veya senetsiz ala­ caklar ve borçlar hakkında da caridir" denilmektedir. Getirilen yeni hükümde ise "bu madde hükmü yabancı para ile olan senetli veya senetsiz ala­ caklar ve borçlar hakkında da caridir" şeklinde, aynen ifade edilmekte ve "bunlardan vadesi gelme­ miş senede bağlı alacak ve borçlar, bu Kanunun 281 ve 285 inci maddeleri uyarınca değerleme gü­ nü kıymetine irca edilebilir. Ancak, senette faiz oranının yazılı olmadığı durumlarda değerleme gü­ nünde geçerli olan Londra Bankalar Arası Faiz Oranı (LİBOR) esas alınır" denilmektedir. Tabiî, burada bir tereddüt var; o da şu: Elimde, LİBOR'Ia ilgili, günlük yayımlanan faiz oranı var; LİBOR'a bakıyorum... Burada çeşitli faiz oranlarını vermiş; dolarda, pound'ta, markta... Tabiî, bizim iç faiz oranları LİBOR'a göre daha yüksek; yani, bunun manası, firmalar, bu senetleri düzen­ leyenler, senet üzerine, nerenin faizi yüksekse, onu esas alan bir faiz haddi yazabilirler. Acaba, biz, burada, bunun yerine, Merkez Bankası reeskont hadlerini koyabilir miyiz -ki, bazı uygulamalar var; bu yeniden değerleme prosesi içerisinde, bazı maddelerde o kullanılmaktadır- o uygulanabilir mi veya tabiî, enflasyon ile kur arasındaki makas paralel gitmemekte ve zaman zaman açılmaktadır, zaman zaman birbirine yaklaşmaktadır; ama, mesela, toptan eşya fiyatlarındaki gelişmeleri, son bir yıldaki ortalamayı alabilir miyiz; yani, tercihi bir tarafa bırakıp, düzenleme bakımından daha istik­ rarlı bir şey getirebilir miyiz. Yani, senet üzerinde ne yazılırsa yazılsın, birtakım şeylere sebep ol­ mamak için, Hazinenin aleyhine veya mükellefin aleyhine olabilecek böyle bir düzenleme yapabi­ lir miyiz diye üzerinde düşünmekte fayda var. Maddeye ilave edilen bir diğer fıkrayla da, 3096 sayılı Türkiye Elektrik Kurumu Dışındaki Kuruluşların Elektrik Üretimi, İletimi, Dağıtımı ve Ticareti ile Görevlendirilmesi Hakkında Kanun ve 3996 sayılı Bazı Yatırım ve Hizmetlerin Yap-İşlet-Devret Modeli Çerçevesinde Yaptırılması Hakkında Kanunda tanımlanan şirketlerin sermaye olarak koydukları yabancı paraların sarf edil­ dikleri veya Türk Lirasına çevrildikleri tarihe kadar lehlerine oluşan kur farkları bilançoda, pasifte özel bir karşılık hesabında gösterilerek bunların gelir olarak addedilmemesi, vergilendirilmemesi düzenlenmekte veya aleyhte olanlar da aktifte biriktirilmekte ve birbirinden mahsup edilmektedir; sonunda da tesisi terk etmesi halinde yap-işlet-devret, devretme noktasına geldiğinde de lehte kur farkıyla kapatılamayan tutarlar, işi bırakma halinde zarar addolunur deniliyor bilançoda ve onu da kârdan mahsup etme imkânı getirmektedir. Maddeyle ilgili tereddütlerimiz üçüncü fıkrada yapılan düzenlemeyle ilgili; yani, bunu Lİ­ BOR'a bağlamak yerine -biraz evvel ifade ettiğim gibi- başka bir esasa endeksleyebilir miyiz? İkincisi, yeni getirilen fıkrada da bu düzenleme gerekli midir diye düşünüyorum. Zira, bu yapişlet-devrette veya 3096 sayılı Türkiye Elektrik Kurumu dışındaki enerji üretimi, iletimi, dağıtımı, ticaretiyle görevlendirilen firmalarda -yerli sermaye olur; yani, Türk Lirası sermaye olur, döviz ser­ mayesi olur; yani, biz, burada farklı muamele yapıyoruz; bu, bir ticarî faaliyettir, nihayet, kârıyla zararıyla kendi içinde mütalaa edilecek bir husustur- TL'yle ortak olanlar ile TL dışı ortak olanlar arasında farklılık doğuruyoruz. Zaten, bu firmalar, genellikle, bu kaynaklarını, nakitlerini, fonları- 271 -