NKAPAK - SERXWEBÛN

advertisement
Sayfa 4
Nisan 2002
Serxwebûn
Ulusal diriliflten demokratik kurtulufl sürecine
APOCU HAREKET‹N DÖNÜfiÜM B‹LD‹RGES‹
GİRİŞ
Kürt halkının mücadelesi
statüsüz yaşamayı reddetmektedir
ünümüzde dünya sistemi yeniden şekillenirken, Kürt halkının
bu sistem içindeki statüsünün
belirlenmesi de bütün yakıcılığıyla gündemleşmiş bulunmaktadır. Geride bıraktığımız yüzyılda Kürt halkını statüsüz bırakan güçler, bu konuda yoğun bir çelişki ve
çatışma içine girmişlerdir. 20. yüzyılın başında Kürt halkının inkarı ve imhası üzerinde sağlanan ittifakın sürdürülmesi artık
imkansız hale gelmektedir. Kürt halkının
mücadelesiyle aşılan bu ittifakı dayatan
güçler hala var olsa da, Başkan Apo’nun
şahsında Kürt Özgürlük Hareketini bastırmak ve ezmek amacıyla uygulamaya sokulan uluslararası komplonun sonuçsuz
kalmasının ardından, birçok güç inkar ve
imha politikalarının aşılmasını gerekli görmektedir. En önemlisi de Kürt halkının
kendisi ortaya koyduğu mücadelesiyle
statüsüz yaşamayı kesinlikle reddetmekte, bu konudaki iradesini yaşamın her alanında beyan etmektedir. PKK’de somutlaştırdığı iradesini herkese dayatan Kürt
halkı, yeniden şekillenen dünya sisteminde kimlik sahibi ve özgür bir halk olarak
kendisine yer aramaktadır.
Uygarlığın doğuşu için gerekli tüm yaratıcı bilgi ve tekniği geliştiren bir kültürün
sahibi olan ve bu anlamda uygarlığın kökeninde yer alan Kürt halkının, üzerinde
yaşadığı coğrafyanın jeopolitik önemi nedeniyle sürekli ağır saldırılara maruz kaldığı bilinen bir gerçekliktir. Uygarlığın gelişmesinde oynadığı bu role ve insanlığın
ilerlemesindeki tartışılmaz katkılarına rağmen, Kürt halkı her zaman yayılmacı dış
güçlerin yeni saldırılarının hedefi haline
gelmiştir. Bu nedenle Kürt halkının tarihi
işgal, istila ve talanların aralıksız olarak
yaşandığı bir tarih olma özelliğine sahiptir. Son derece zengin bir birikime sahip
olan Ortadoğu uygarlığının kaynağında
Kürt halkı ve onun yarattığı değerler yatmaktadır. Ancak Ortadoğu uygarlığı dışarıdan gelen saldırılar ve bunların yol açtığı kaos ortamında kendisini yeniden üretme yeteneğini giderek kaybederken, uygarlığın merkezi de Avrupa’ya kaymıştır.
16. yüzyıldan bu yana gelişimini sürdüren
G
“Ortado¤u uygarl›¤›
d›flar›dan gelen sald›r›lar ve
bunlar›n
yol açt›¤› kaos ortam›nda
kendisini yeniden üretme
yetene¤ini giderek
kaybederken, uygarl›¤›n
merkezi de Avrupa’ya
kaym›flt›r. 16. yüzy›ldan bu
yana geliflimini sürdüren
Avrupa uygarl›¤›, benmerkezci bir yaklafl›mla
Ortado¤u uygarl›¤›n›
tan›mama, onu hor görme
ve hatta
kötüleme çizgisini
esas alm›flt›r.”
Avrupa uygarlığı, benmerkezci bir yaklaşımla Ortadoğu uygarlığını tanımama,
onu hor görme ve hatta kötüleme çizgisini esas almıştır.
“Avrupa kendini doğru kurumlaştırdıkça ve dünyaya yayıp egemen kıldıkça,
herkese bu realiteyi olduğu gibi kabul etme görevinin düştüğünü hesaplıyordu.
Dünyanın diğer yöreleri için bu görüş doğru olabilirdi. Ama Ortadoğu toplumları için
olduğu gibi yürütmesi zordu. Cüceleşmiş
de olsalar, uygarlık yaratıcıları halen yerindeydiler. Tümüyle öldürülseler bile, her tarafa sinmiş kültürleri kendi özgünlüğünü
dayatacaktı. Bölgeye dalga dalga yüklenen Avrupa istediği hakimiyeti sağlayamayacaktı.” (Demokratik Uygarlık Manifestosu’ndan) Kapitalist uygarlığın gelişimi temelinde Avrupa’nın sağladığı üstünlüğe
rağmen, Ortadoğu uygarlığı direnişini sürdürecekti. İşte bu mücadelenin en trajik
aşaması Birinci Dünya Savaşı yıllarında
Kürt halkı üzerinde yaşandı. Direnişleri
hep başarısızlığa uğrayan Ortadoğu, Kürtlerin feda edilmesi karşılığında Avrupa ile
işbirliğine yöneldi. Lozan Antlaşması’na
giden süreçte tarafların Kürtlere dönük
olarak ulusal inkar ve imha politikasında
mutabık kalmalarının altında bu gerçeklik
yatmaktadır. Kendi ulusal çıkarlarından fedakarlık yapma pahasına Türk ulusal kurtuluş hareketiyle ittifak yapan Kürtler halk
olarak inkar edilip imha sürecine alınacaklardı. Varılan noktada süreç artık Kürtlerin
halk olarak tarihten silinmesi yönünde işlemeye başlayacaktı.
Ya özgür insan ve halk olarak
yaşam yoluna girilecek
ya da ölünecekti
doğru gelindiğinde, tari1970’lere
hin en eski halklarından biri
olan Kürt halkının varlığı tartışılır hale gelmişti. Kürtlerin ne kapitalist ve sosyalist
sistem içinde ne de bloksuz ülkeler arasında bir yeri vardı. Mevcut dünya sisteminin
bu üç ana parçası da Kürtlere yer verme
yaklaşımına sahip değildi. Ulusal kurtuluş
hareketlerinin çığ gibi gelişip zafer üstüne
zafer kazandıkları bir süreçte, Kürtler böylesi trajik bir durumu yaşıyorlardı. Yürürlükteki inkar ve imha politikası kritik bir
noktada seyrediyordu. Ya bu politika sonuca gidecekti ya da birileri bu sürece dur
diyeceklerdi. Dünya siyasal sisteminin ana
güçleri ister dolaylı ister doğrudan ulusal
inkar ve imhaya evet dediklerine göre, hayır cevabı, alabildiğine güçsüz düşürülmüş olsa bile, yine de bu halkın öncüsü
kendisinden çıkabilirdi. Başkan Apo ve
PKK gerçekliği bu noktada devreye girmiş
oluyordu.
“PKK olayında, pek farkında olunmasa
da ama öz itibariyle hep bir köşesinde saklı
ve sağlam tutulmak istenen bu tür bir insanlık iddiası vardır. PKK’nin Kürt olgusunu da
bu iddiasına temel yapması gerçekçi ve yerindeydi. Kürt gerçeği eğer yaratılacaksa,
mutlaka kapsamlı yeni insan olarak kendini
yenilemekle mümkün olacaktı. Kürt denilen
olguda insan, egemen ve sömürücü sınıf temelinde düşürülmenin dip noktasındadır.
Bu, daha aşağısının mümkün olmadığı bir
duruştur. Kaybetmediği hiçbir şeyi kalmamıştır. Kölelik zincirleri bile -çok alışmış olduğu için, zincirleri olmadan da eşek gibi yaşayabilir hükmü elinden geri çıkarılmıştır.
Eğer bu insanla doğru uğraşılırsa, sınıfsal
ve cins kirine, pisliklerine bulaşmamış, bulaşsa bile fazla inat etmeden temizlenmeye
razı bir insan olma ihtimali en yüksek malzeme konumundaydı.
PKK oluşurken; çağdaş hakim gerçeklerle uygarlığın doğuşuna beşiklik etmiş,
ama dipten kurtulamamış bir halk gerçekliğinin tarih boyunca yaşadığı olayları, ilişki
ve çelişkileriyle kendi şahsında somutlaştırmak ve çözmek iddiasındaydı... Ama daha
yakıcı olan, PKK’nin yaşam süresince ortaya çıkacaktı. Tarih ve çağ, Kürt olgusundaki bütün özellikleri, amaç ve uygulamalarını, iyi ve kötü niyetlerini, güzel ve çirkin yüzünü, doğru ve yanlışlarını, dürüstlüğünü
ve komplolarını PKK gerçekliğinde bir kez
daha yaşamak zorunda bırakılacaktı. Ya
özgür insan ve halk olarak yaşam yoluna
girilecek ya da ölünecekti. Başka hiçbir anlayış ve tutum ortadaki leşten beter kirli ve
lanetli yaşamı temizleyemeyecekti.” (Demokratik Uygarlık Manifestosu’ndan)
Başkan Apo’nun kişiliğinde kendi önderliğine kavuşan PKK, büyük olduğu kadar
derin bir insani anlam içeren bu iddianın ruhu, ideolojisi, örgütü ve eylemi oldu. Diriliş
Devrimi olarak adlandırdığımız bu süreç,
Kürt halkını düşürülmenin en dip noktasından alıp olumlulukların egemen olduğu bir
noktaya taşıdı. Kendi içinde çeşitli aşamalar içeren diriliş süreci askeri, siyasal, kültü-
rel ve diplomatik alanlarda yürütülen komple bir mücadeleyle Kürt halkı yeniden yaratıldı. Bağrında ciddi yetersizlikler ve bazı
yanlışlıkları taşısa da, PKK tarihi, Kürt halkının saygınlığını yeniden kazanması, güç
haline getirilmesi ve yeniden yaratılması tarihidir. PKK’nin mucizevi diriliş devrimiyle
yarattığı Kürt halk gerçeği, kendisi için düşünebilen, karar alıp planlayan ve uygulayan halk haline gelme gerçekliğidir.
Başkan Apo’nun önderliğinde mücadelesini geliştiren PKK Kürt halkına düşünce
gücü vermiş; neyin reddedileceğinin yanı
sıra, neyin kabul edilebileceğinin bilincini
bütün topluma mal etmiştir. Bu anlamda
PKK Kürt halkı için bir aydınlanma süreci
olmuştur. En yaşamsal çıkarlarını bile düşünemeyecek konuma düşürülmüş bir
halk için bunun büyük bir kazanım olduğu
kesindir. Öte yandan alabildiğine güçsüz
düşürülen Kürt kişiliği, yoğun çabalar sonucunda örgütlenme ve eylem yeteneğine
kavuşturulmuştur. Ulusal ve toplumsal kişiliğin yeniden oluşturulması temelinde
Kürt halkı her bakımdan kendi çıkarlarını
savunabilecek güce sahip bir halk düzeyine yükseltilmiştir. Bu da tarihsel değerde
olan büyük bir kazanımdır. PKK’nin yarattığı kazanımlar elbette bunlarla sınırlı değildir. Halk olarak parçalanma ve dağılma
hem düşüncede hem de eylemde aşılmıştır. Nerede yaşarsa yaşasın, ruhta, düşüncede ve eylemde Kürt insanının birliği yaratılmıştır. Çürümüş ve tıkanmış toplumsal
yapıyı düzenleyip harekete geçiren diriliş
devrimi, sosyal değişimi toplumun tüm kesimlerini içine alacak temelde hızlandırmıştır. Neolitik devrimle uygarlık için gerekli birikimi yaratan kadına toplumsal etkinlik kazandırılmış ve böylece Kürt halkının çağdaş gelişmesi yenilmez kılınmıştır.
Kadının özgürleşmesi bütün toplumsal kesimlere yaratma ve gelişme gücü vermiştir. PKK’nin mücadelesiyle ortaya çıkardığı
bu sonuçlar herkesin kendi tutumunu yeniden gözden geçirmesine yol açmış; çağdaş uygarlığın merkezi konumunda olan
Avrupa’nın yanı sıra, Ortadoğu’nun da tutumunu gözden geçirmesini sağlamıştır.
Unutulan Kürt olgusu ve sorunu, dünya ve
bölge güçlerini her an uğraştıran bir sorun
olarak gündemdeki yerini almıştır. Denilebilir ki, Kürt sorununun çözümünü olmazsa olmaz kabilinden ilgili bütün güçlerin
gündemine oturtmuştur.
Uluslararası komplo bütün bu gelişmelerin önünü kesme, dağıtma ve eskiyi
yeniden egemen hale getirme hareketi
olarak geliştirilmiştir. Diriliş Devriminin
önderliği konumunda olan Başkan
Apo’nun esir alınmasıyla varılmak istenen nokta, ulusal inkar ve imhanın kesinleştirilmesi olmuştur. Bunun sonucunda
PKK yönetimi, kadrosu ve dayandığı halk
gerçekliği başarılması güç bir sınavla
karşı karşıya getirilmiştir. Geride bıraktığımız üç yıllık komplo sürecinde, yönetim
ve kadro yapısıyla PKK ve dayandığı
halk gerçekliği bu sınavı esas olarak başarıyla vermiştir. Bu süreçte sergilenen
büyük direnişle Diriliş Devriminin kazanımlarının yok edilmesi önlendiği gibi daha da güçlendirilmiş, böylelikle elde edilen kazanımların kalıcı oldukları kanıtlanmıştır. Bu anlamda yenilgi Kürt halkının
kaderi olmaktan çıkarılmış, zafer çizgisinde yürüme kararlılığı pekiştirilmiştir. Buradan hareketle Başkan Apo’nun şahsında somutlaşan PKK gerçekliğinin yenilmez olduğu açığa çıkmıştır.
PKK’nin geliştirdiği Diriliş Devrimi Kürt
halkını çağa taşımış; onu yenilmez kılarak
demokratik kurtuluşun bütün koşullarını hazırlarken, muzaffer bir süreci de tamamlamış olmaktadır. Bu temelde gerçekleşen zafer, PKK’nin tarihsel misyonunu tamamladığının ilan edilmesi anlamına gelmektedir.
1- Ulusal imhanın reddi ve
Diriliş Hareketinin doğuşu
Doğuşundan günümüze gelinceye
dek, Türkiye’de olduğu kadar Ortadoğu’da ve Batı dünyasında da en fazla tartışılan ve oldukça farklı değerlendirmelere tabi tutulan PKK Hareketi, esas olarak
ulusal imhaya karşı bir Diriliş Hareketi
olarak tarih sahnesine çıktı. PKK, yok olmanın eşiğine getirilmiş olan Kürt halkını
çağdaş temellerde yeniden yaratarak özgürlüğe taşımayı amaç edindi. Bu amacının tartışılmaz insani içeriğine ve üstlendiği olumlu role rağmen, daha doğuş
günlerinde iktidarda ve muhalefette olan
sağ ve sol, dinsel ve laik tüm güçlerin çok
yönlü saldırılarıyla karşılaştı. Kürt halkı
bu çıkışa büyük değer biçerek ona sahip
çıkarken, siyaset dünyasında yer alan
güçler kendisiyle çatışma yolunu seçtiler.
Dünyanın değişik alanlarında ezilen halkların çığ gibi gelişen ve öteki halklardan
büyük destek gören ulusal kurtuluş mü-
“Tarih ve ça¤, Kürt
olgusundaki bütün
özellikleri, amaç ve uygulamalar›n›, iyi ve kötü niyetlerini, güzel ve çirkin yüzünü,
do¤ru ve yanl›fllar›n›,
dürüstlü¤ünü ve
komplolar›n› PKK
gerçekli¤inde bir kez daha
yaflamak zorunda b›rak›lacakt›. Ya özgür insan ve halk
olarak yaflam yoluna girilecek ya da ölünecekti. Baflka
hiçbir anlay›fl ve tutum ortadaki leflten beter kirli ve
lanetli yaflam› temizleyemeyecekti.”
Download