TBMM B: 86 11. 4 . 2006 O: 1 Değerli milletvekilleri, bu ne büyük mesaj, bu ne büyük bir din ve bu ne büyük bir mazhariyet­ tir ki, ümmî, okuma ve yazması olmayan bir Peygambere ilk hitabı "oku" olacak ve o dinin nebisi de "beşikten mezara kadar ilim isteyiniz, öğreniniz, araştırınız, hatta Çin'de de olsa ona ulaşınız" buyuracak. O ne yüce evrensel ve çağlar üstü bir mesaj ki "hiç bilenlerle bilmeyenler bir mi olur" diyecek. O ne kuşatıcı bir değerler silsilesidir ki Allah'ı gerçek anlamda anlayıp tanıyan, O'na hak­ kıyla yönelenlerin alimler, bilginler olduğunu haykıracak. Onun içindir ki şair "Kitapsızlar, kitapsızlar/Kalem ağlar kitapsızlar/Son kitabın ilk em­ rine/Düşman oldu kitapsızlar" derken, ilme, ilim adamına, ilim müesseselerine düşmanlığın, cehaletin, karanlığın eseri olduğunu haykırıyor. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu sınırlı zaman içerisinde Hazreti Muhammed'i benim burada size anlatmam, onun devlet adamlığı, aile reisliği ve nübüvvetine dönük yönlerini ifade et­ mem elbette mümkün değildir. O'nu daha dünyaya gelmeden haber verip, müjdeleyen "ben gideyim ki, o müjdeci ve kurtarıcı gelsin" diyen İsa Mesih'in sözünde olduğu gibi, peygamberler zincirinin en son halkası olarak Kur'an'ın beyan ettiği hatemülenbiyayı nice şairler, nice mütefekkirler, siyaset ve devlet adamları, ister ona inansın ve isterse inanmasın hakkı teslim sadedinde, O'na karşı olan hayranlıklarını giz­ lememiş ve O'nu daima övmüşlerdir. Şair Hasan Bin Sabit'in "ben bu şiirimle Hazreti Muhammed'i övmüş olmuyorum; bilakis onun ismiyle şiirimi güzelleştiriyorum" derken, gönüller sultanı Mevlana, asırlar sonra "ben yaşadıkça Hazreti Kur'an'ın kölesiyim; ben Hazreti Muhammed'in üzerinde yürüdüğü yolun toprağıyım" diyor, Hacı Bektaş Veli ise "muhabbetten Muhammed oldu hâsıl, Muhammedsiz muhabbetten ne hâsıl" derken, her muhabbetin Hazreti Muhammed'le güzelleşeceğini söylüyor. Çağlar boyu O'nu tanıyanlar, anlayanlar, koklayanlar, bir parça olsun insanlıktan nasibi olanlar O'na karşı hep takdir ifadelerini kullanmış, O'nun büyüklüğünü teslim etmişlerdir. Mütevazı kişiliği, bir devlet başkanı değil sıradan bir halk gibi davranması, gerektiğinde keçi sağıp söküğünü dikmesi, batılı birçok mütefekkirin hayranlığını cezbetmiştir. Hiç kimseye hakaret etmemiş, hiçbir değeri aşağılamamış... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Buyurun Sayın Uzunkaya. MUSA UZUNKAYA (Devamla) - ...Allah'ın birliği konusunda bütün insanlığı sevgi, barış ve vahdaniyete çağırmıştır. Nitekim, Kur'an-ı Kerim "onların Allah'ı bırakıp tapındıklarına sövmeyin, sonra onlar da, had­ di aşarak, bilgisizce sizin Rabbinize, Allah'a küfrederler" diyor. Başkalarının inanç ve değerlerine hakaret etmeyi bindörtyüz küsur yıl evvel yasaklarken, çağdaş Batılılar ve özellikle Danimarka'da yaşanan "karikatür krizi" diye isimlendirilen hadisede Hazreti Muhammed'e ve O'nun şahsında birbuçuk milyarlık İslam alemine yapılan hakareti, hem Danimarka'nın hem de çağdaş, sözümona, medenî Avrupa ülkelerinin bir ayıbı olarak sayıyor, protesto ediyor, Taif te ayaklarını ve vücudunu kanlar içerisinde bırakan saldırgan Taif halkı için ancak bir rahmet peygamberinin söyleyebileceği "Ya Rab, bu kavme hidayet et, bunlar, benim hak peygamber olduğumu bilmiyorlar, bilselerdi böy­ le yapmazlardı" dediği gibi, biz de bu toplumu, içinde yaşadığımız coğrafyayı, içinde yaşadığımız bölgeyi, ülkem dahil, kan gölüne çevirmek isteyenlere hidayet diliyoruz, kurtuluş diliyoruz. Muhterem Başkan, değerli milletvekilleri; şimdi, sizlerle Müslüman ve Müslüman olmayan düşünür, mütefekkir, filozof, devlet ve siyaset adamlarının bir Hadisi Kutsî'de "sen olmasaydın âlemleri yaratmazdım" buyurulan Hazreti Muhammed hakkındaki övgü sözlerini, onu takdir ifadelerini kısaca arz ederek konuşmamı bitirmek istiyorum. Gazi Mustafa Kemal "Muhammed'i, bana, cezbeye tutulmuş sönük bir derviş gibi tanıttırmak gayretine kapılan bu gibi cahiller, O'nun yüksek şahsiyetini ve başarılarını asla kavrayamamışlardır, -206-