efsane güzellik - Sağlik Ve insan Dergisi İnsan sağlığı Ve sağlığın

advertisement
analiz
cinsi için çok önemli bulunmakta ve
onun değerini ifade eden en önemli
ölçüt olarak algılanabilmektedir. Güzel olanın ne olduğunu belirleyen
niteliklerin tanımlanması ve güzelliğin algılanması hakkında toplumsal
ve bireysel farklılıklar olsa da, güzel
her zaman değerli, iyi ve hoş bulunmaktadır. Güzelliğin felsefe tarihinde
iyilik, doğruluk, dürüstlük erdemli
davranış gibi etik değerlerle birlikte
algılandığı ve ifade edildiği dönemler
olmuştur. Ben bu sunumda güzelliği,
niceliksel açıdan üzerinde uzlaşılan
altın oranlar ve sağlıklı olmanın bileşiminde hoş, çekici olarak algılanan
kadın güzelliği olarak ele alacağım.
Güzellik, estetik bir değer olarak anlamlı ve bu yönüyle iyidir. Etik açıdan
kaygı uyandıran yönü kadının kimliğinin tümüyle güzellik / çirkinlik
ekseninde değerlendirilmeye indirgenmesi ve onun tüm niteliklerini
maskelemesidir. Günümüzde kadın
güzelliği onun birey olarak varolan
potansiyelini kullanarak, eğitim aracılığıyla kendini geliştirmesi ve insan olarak kendi değerini toplumsal
açıdan ifade edebilmesinin önünde
engel oluşturan politik bir silaha dönüştürülebilmekte ve toplumsal cinsiyet ayrımcılığının araçlarından birisi
olarak yansıyabilmektedir. Bu konuda siyaset ve toplumbilim açısından
en çok kaygı uyandıran yön, bu etik
– estetik - politik savrulmadır.
TIP ETİĞİ IŞIĞINDA KADIN GÜZELLİĞİ;
“EFSANE GÜZELLİK”
Prof. Dr. Nesrin ÇOBANOĞLU
Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi
Tıp Etiği ve Tıp Tarihi Anabilim Dalı Başkanı
Giriş
Geçtiğimiz yıl içinde katıldığım bir
toplantıda İsveçli bir kadın televizyoncu yaptıkları bir araştırmadan söz
etmişti. TV de gözüken erkekler, toplumdaki erkek fiziksel görüntüsün
dengeli bir dağılımıyla yansıyormuş.
Şişman, zayıf, genç, yaşlı, göbekli, kel
vb fiziksel özellikler toplumdaki temsil edildiği oranda ekranda da görünüyormuş ama kadınlara gelince büyük oranda 20-40 yaş aralığında, ince,
uzun saçlı, uzun boylu kadınlar ekrandaki kadın tipini oluşturuyormuş.
44
SAĞLIK ve İNSAN / NİSAN 2016
Bu konuyu saptayan araştırmayı öğrendiklerinde bununla ilgili bir haber
yapmak üzere mikrofon ve kamera
eşliğinde halka fikirlerini sormuşlar.
Fikrini sordukları kadın o anda kendini bakımlı hissetmiyorsa, konuşmayı
reddediyormuş ya da yanındakine
yönlendirerek geçiştiriyormuş. Her
görünümdeki erkekeler ise rahatlıkla
konuşuyorlarmış. Bu ilginç anekdot,
kadınların toplumda görünür olmasında dış görüntüsünün belirleyiciliğiyle ilgili önemli ipuçları veriyor. Bu
durum kadınlar tarafından benimsenmiş gözükmekle birlikte, kadınlara toplumsal bir değer yargısı olarak
dayatıldığı da söylenebilir. Yine TV
de bir dizi de zengin kariyer sahibi
erkeklerin havuz kıyısında genç güzel kadınları izlediği bir otele yaşlı ve
zengin bir kadının gelerek güneşlen-
mek istemesiyle otel yönetiminin zor
durumda kalması (!) irdeleniyordu.
Güzellik kavramı, değişen zamanlarda ve hemen tüm toplumlarda kadın
Prof. Dr. Nesrin ÇOBANOĞLU
Güzellik orantılı ve sağlıklı olmakla birlikte algılanan çekicilik olarak
değerlendirilirken, sağlığı bozacak
uygulamaların güzellik uğruna normalleştirilmesi tıp etiği açısından
tartışılmaktadır. Öncelikle zarar vermeme ilkesi, güzellik adına ve hastalığın olmadığı bir durumda, bazen
bir dizi komplikasyonlarla hastalık
oluşturacak biçimde gözardı edilebilmektedir. Bu konuda aydınlatılmış
onam alınması hekim sorumluluğu
açısından yeterli midir? Günümüzde
güzellik ölçütlerinin ırk, yaş, kilo ayrımcılığıyla uç noktalara savrulduğu,
beyaz, genç, ince görünerek değerini
artırmak uğruna sağlığını tehlikeye
atmanın normalleştirildiği bir ortamda; tıp etiğinin estetik alanındaki
önemli ilerlemelerle sınırları nereye
kadar zorlayacağı da önemli bir tartışmadır.
Güzellik
Güzellik: Görme ve işitme duyuları
aracılığıyla, hoşumuza giden ve bizde hayranlık duygusu uyandıran biçim ve ölçülerin oluşturduğu uyumlu
bütün.
Kadın Güzelliği: 1. Estetik bir zevk,
coşku, hoşlanma duygusu uyandıran
nitelik, hüsün.
2. Güzel olan bir kimsenin niteliği
(Türk Dil Kurumu).
Güzellik konusunda Türk Dil Kurumu
sözlüğünde bulduğumuz tanımlarla
başlayarak, güzelliğin iyilikle, yani estetiğin etikle birlikteliğine değinelim.
Güzellik ve iyilik çoğu zaman birlikte
anılırlar. Güzel olanın iyi algılanması
geçmişten günümüze pek değişmemiştir. Bu bağlamda güzel olan iyidir
algısı yerleşik bir değer olarak benimsenir. Güzel olanın niteliği kadar,
“güzel” olarak tanımlayan öznenin
niteliği de belirleyicidir. “Güzelliğin on
para etmez / Bu bendeki aşk olmasa”
(Âşık Veysel)
Güzel (Kalόn )
“Güzel” olarak tercüme edilmesi pek
doğru olmayan Kalόn sözcüğü bile
bizleri dikkatli olmaya yönetmeye
yeter. Kalόn hoşa giden her şeydir,
hayran bırakan, çekici olan’dır. Güzel nesne, en başta görme ve işitme olmak üzere, duyulan biçimiyle
okşayan bir şeydir. Ancak duyularla
algılanan bu özellikler, tek başına
bir nesnenin Güzelliğini ifadeye yetmez: insan vücudunda, gözden çok,
zihin gözüyle algılanabilir nitelikler,
ruhun ve kişiliğin niteliği önemli bir
rol oynar. Buradan hareketle, Güzelliğin ilk kavramından söz edebiliriz;
ne var ki bu Güzellik kendine özgü
ve bağımsız olmayan, onu sergileyen
çeşitli sanatlarla bağlantılı bir Güzelliktir: ilahiler, kozmosun ahengiyle,
şiirler insanları keyiflendiren sihirli,
heykeller parçaların uygun ölçü ve
simetrisiyle ve güzel konuşma doğru
ritimle Güzelliği ifade eder (Umberto,
2006:41).
“Oran ve Uyum Olarak Güzellik”
Güzelliği soyut bir kavramdan somut
bir esere dönüştüren sanatçıların
eserlerinde oran ve uyum açısından
bizi cezbeden bir güzelliğe rastlarız.
İlk Pitagoraçılar için, uyum sadece
tek-çift arasındaki zıtlıktan değil, aynı
zamanda sonlu-sonsuz, tekli-çokluk,
sağ-sol, dişi-erkek, doğru-eğri vb.
arasındaki zıtlıktan kaynaklanıyordu,
ama Pitagoras ve tilmizler için iki zıtlığın karşıtlığında içlerinden sadece
biri kusursuzluğu temsil ediyordu:
tek sayı, doğru kare iyiyi ve güzeli;
onlara zıt konumdaki gerçeklikler ise
yanlışı, kötüyü ve uyumsuzluğu temsil ediyordu (Umberto, 2006: 72-77).
MÖ VI. yüzyıl sanatçıları tarafından
yapılan genç kız heykellerine bir göz
atalım. Bunlar Anakreon ve Safo’nun
SAĞLIK ve İNSAN / NİSAN 2016
45
başlarını döndüren kızlar mıdır, onların gülümseyişlerinde, bakışlarında,
yürüyüşlerinde, saç örgülerinde buldukları güzellik nedir? Herhalde Pitagoraçılar kızların güzelliklerini, mizaçlarındaki dengenin çekici bir ten
oluşturmasına, kollarının ve bacaklarının gezegenler arasındaki uzaklıklar ölçüsünde net kurallara uyan
doğru ve uyumlu bir bağla birleşmesinde bulurlardı. MÖ VI. yüzyıl sanatçısı, ozanların yücelttiği, kendisinden
de bir ilkbahar sabahı sevgilisinin
yüzüne bakarken gördüğü ölçüsüz
güzelliği yaratmak zorunda hisseder
kendini; ne var ki bu güzelliği taştan yontması, kızın görüntüsünü bir
biçimde somutlaştırması gerekir. İyi
biçim için gerekli şeylerin ilki işte bu
doğru oran simetri koşuluydu. Bu
yüzden sanatçı gözleri eşit yontmuş,
saç örgülerini eşit dağıtmış, göğüsleri aynı büyüklükte göstermiş, kollara
ve bacaklara eşit doğruluğu vermiştir. Aynı zamanda da genç kızın elbisesinin kat yerlerini eşit ve simetrik
yontarken, aynı kuralı o dönem heykellerinin tipik özelliği olan belli belirsiz tebessümle kıvrılan dudakların
uçlarına da uygulamıştır (Umberto,
2006: 72-77).
Göründüğü kadarıyla, Ortaçağ sanatçısı insan vücudunun ifadesini
değerlendirirken, oranlar matematiğinden yararlanmamıştır. İnsan bu
ilgisizliğin nedenlerinden birinin ruh
güzeliği karşısında bedenselliğin değersizliği olduğunu düşünebilir. Elbette ki Ortaçağ dünyasının son dönemi, Aquino’lu Aziz Tommaso’nun
insan vücudunun bir Yaratılış harikası
oduğu değerlendirmesiyle henüz tanışmamıştı. Yine de çoğu durumda,
homo quadratus sembolizminde olduğu gibi, ahlaki güzelliği belirlemek
için Pitagorasçı oran kullanılmıştır
(Umberto, 2006: 72-77).
Güzel-İyi (Kalokagathia)
Güzellik ve estetikle, iyilik ve etiğin en
çok birlikte anıldığı dönem 18. yüzyıl
İngiltere’sidir. N. Arat, Etik ve Estetik
Değerler kitabında “18. Yüzyıl İngiliz
Felsefesinde Etik ve Estetik Değerler
Arasındaki İlgi Sorunu” başlığıyla bu
konuyu her yönüyle tartışır.
18. yüzyılda iyi ve güzel, etik ve estetik çok yakın bir ilgi içinde ele alı46
SAĞLIK ve İNSAN / NİSAN 2016
nıyordu. 18. Yüzyılın özgün iç-duygu
anlayışının iyiliğe vegüzelliğe doğru
bir eğilim göstemesi için hemen hemen hiçbir zorlamaya gerek yoktu.
Örneğin, Shaftesbury ve Berkeley’in
yalnızca ustaları Platon’a geri gidip
Onda erdem ve güzelliği ikiz değerler olarak bulmaları yeterliydi. Ama,
Onların ahlaksal ve estetik değerler
arasına açık seçik bir çizgi çizmemelerine Platon’un etkisi kadar, içinde
bulundukları genel düşünce ortamı
da neden olmuştur. Bu dönemde
tinsel incelik ve özyapı, özdeksel nesnelerin inceliği ve özyapısından daha
değerli tutuluyordu. Ama ikisi aynı
cinsin türleriydiler ve birinde uzman
olan bir kimsenin ötekinde de uzman
olması doğaldı. “Güzel sanatlardaki
bir beğeni, gerçekten çok yakını olduğu ahlaksal-duyu ile elele yürür”
diyor Lord Kames yahut gerçek adıyla Henry Home (1696-1782). (Arat,
1996: 135, 153).
Felsefedeki Etikten Tıp Etiğine; İyi Nedir?
Felsefe, Yunanca “bilgi sevgisi” anlamındadır. İlk dönemlerde bilgi
sevgisi olarak tanımlanan felsefe,
Sokrates’de “neyi bilmediğini, bilme” şeklinde tanımlanmıştır. İlk kez
Pythagoras kendisi için “ben bir
philosophos’um” demiş. Ama bu
günkü anlamında felsefenin babası
sayılan, Herakleitos tarafından kullanılmıştır. Felsefe, insanın evrenle
ilişkisini kavramsal olarak açıklayan
sistematik, bilimsel bilgidir. Etik ise
felsefenin alt dalı olarak, kısaca, ahlaki değerler felsefesidir. Etik, insan
eylemlerine ilişkin değerler felsefesi
olarak ortaya çıkmıştır. Etik, insan insan ilişkilerinde açık uçlu sorulara
“iyi- kötü” değerlendirmeleri ile yanıtlar bulmaya çalışır.
Etik kavramı, Yunanca ethos sözcüğünden türetilen “davranış biçimini
ifade eden karakter” anlamına gelir
ve “ahlaki değerler statüsü” olarak tanımlanır. (Keleş ve Ertan, 2002) Etik,
Aristoteles’ten bu yana bir felsefi
disiplin olarak tanımlanır. Etik’in Yunanca’daki kullanımına ilişkin iki farklı anlamı söz konusudur. İlk kullanımı
alışkanlık, töre, görenek anlamlarını
taşır; eylemlerini antik sitede geçerli
olan töreye uygun olarak eğitim yoluyla düzenlemeye alışkın kişi, genel
kabul gören “ahlak yasası” normlarını
izlediği sürece “etiğe” göre davranmaktadır. Ama dar anlamda ve asıl
anlamına göre, etiğe göre eylemde
bulunan ve davranan kişi, aktarılan
eylem kurallarını ve değer ölçülerini
sorgulamadan uygulamayıp; aksine,
kavrayarak ve üzerinde düşünerek
talep edilen iyiyi gerçekleştirmek için
onları alışkanlığa dönüştüren kişidir.
Alışkanlık, töre ve görenek karakter
anlamını da almakta, erdemli olmanın temel tavrı olarak pekişmektedir.
Yunanca ethos kavramının Latince
karşılığı mos sözcüğüdür. Hem töre
hem de karakter anlamına gelir. Ahlak, bir insan topluluğunda karşılıklı
ilişkilerde gelişen saygı ve birbirini
benimseme süreçlerinden oluşan ve
kendilerine norm olarak geçerlilik
tanınan geneli bağlayan eylem modellerini içerir. Olgunlaşmış yaşam biçimlerini temsil eden düzen kurumlaşmalarını; bir topluluğun değer ve
anlam anlayışlarını yansıtan yaşam
biçimlerini gösterir. (Pieper, 1999: 2931, 86)
İyi ile kötü arasındaki ayrım, evrimsel süreçte mistisizme dayandırılarak
Tanrı’nın ve onun yarattığı doğal düzeni temsil etmiş, daha sonra yerini,
daha iyi bir dünya ve evrene sahip
olma yolunda birey ve toplumsal
davranış biçimlerini sorgulayan bir
etik anlayışa bırakmıştır. Etik değerler, eskiden metafizik kavramlarla
temellendirilirken, günümüzde insanların daha iyi yaşamalarını ve
dünyanın bir bütün olarak ileriye gitmesini sağlamaya yönelik kavramlarla temellendirilmelidir. Geçmişte değerler felsefesi dar bir mekânda, dar
bir zaman diliminde oluşan ikilemleri
irdelerken, teknolojideki sınırsız ve
hızlı gelişmenin yansımasıyla günümüzde, gelecek kuşaklar ve evren
kavramları da ikilemlerde belirleyen
olarak önem kazanmıştır. Etik genel
olarak, her konuyla ilgili normların
yapısına ilişkin düşünceler oluşturur,
değerlendirmeler yapar. Yeni ortaya
çıkan sorunsala ilişkin çözüm önerileri oluşturur, tartışır. Etik, genellikle
bilimin ve hukukun yolunu açan bir
nitelik de taşımaktadır (Çobanoğlu,
2009: 10).
Felsefe’nin etik alanında irdelediğimiz “iyi eylemlerin niteliğini” insanların öteki insanlarla en yoğun biçimde
iletişim ve etkileşim içinde oldukları
meslekleri açısından ele aldığımızda,
“meslek etiği” kavramıyla karşılaşırız.
Tıp, meslek, sanat olması yanında bilimsel uygulamalı bir etkinliktir. Amacını gerçekleştirmek için bilimin bütün dallarındaki bilimsel bilgileri ve
bilimin yöntembilgisini kullanan bir
teknik disiplindir. Etiğin uygulamalı
etiğe yansıyan farklılaşmış uzantısı
olarak tanımlayabileceğimiz tıp etiği,
tıp uygulaması sırasında hekim-hasta, hekim-hekim, hekim-kurum, hasta-sağlık politikası, denek -araştırmacı hekim, vb. ilişkilerinde belirlenen
değer sorunlarıyla ilgilenmektedir.
Etik, insan eylemleri ile uğraştığı, hekimlik mesleği de insan odaklı olduğu için tıbbi etiği meslek etiklerinin
başlangıcı sayabiliriz. En yüksek uzmanlık gerektiren mesleklerin bilimler değil, uygulamalı bilimler, dolayısı
ile sanatlar olduğu söylenmektedir
(Koslowski, 2000: 38-40). Hekimlik
mesleği özel olarak sanattır çünkü
onun yöneldiği “şey” hasta olarak
insan, genel olmayan, standartlaştırılamayan eylem nesnesidir. Bundan
dolayı meslek etikleri hareketinin tıp
etiği ile başlaması ve daha sonra diğer mesleklere doğru uzanması akla
yatkındır.
Ayrıca bugün tıp etiğinden beklenen, bir bilim adamının, ilgili alanda
araştırma yaparken veya mesleğini
icra ederken genel olarak neleri yapması ve neleri yapmaması gerektiği
sorusunu ve bir bilim adamının belirli bir durumda karşılaştığı bir sorunu
nasıl çözmesi gerektiği sorusunu yanıtlamasıdır (Kuçuradi, 2000).
Etiğin felsefenin alt dalı olarak tıp
uygulaması içindeki farklılaşmış
uzantısını “Tıbbi Etik” olarak tanımlıyoruz. Tıp etiği, tıbbi uygulamalar
içinde “iyi”nin ne olduğunu irdelerken bazen önemli sorun kümelerinde gündeme gelen olumsuz olayları
tanımlar ve yorumlar böylece, kötünün karşıtı olan iyi eylemlerin de sınırlarını tanımlanmış olur. Bu alanda
yapılan, yapılacak olan tartışmalar,
etik açısından sorun olan durumların saptanması ve çözüm önerilerinin geliştirilmesini sağlayacaktır.
Genel olarak tıp etiği konusunda
bilgilenme ve bilgilendirme arttıkça,
etik dışı olarak nitelenen olaylar azalacaktır.
Her gün yenilenen tıp bilgileri, uygulamaları değer sorunlarının da
değişmesine ve yenilenmesine yol
açmaktadır. Bu nedenle Tıp etiği alanı
sürekli kendini yenilemek zorundadır. Her yeni buluş, yarattığı olumluolumsuz etkileriyle tıpta yeni değer
sorunları tartışmasına yol açmakta ve
dolayısıyla akademik olarak hemen
tıp etiğinin konusu olmaktadır. Günümüzde Tıp uygulamalarında, hekimlik, hasta hakları ve bilimsel etik
açısından “en iyi” sonuca ulaşabilmek
için, konuyla ilgili değişik uzmanlık
alanlarının hep birlikte interdisipliner çalışması, uzmanlık bilgi birikimi
ve etik alanının akademik eleştirel
değerlendirmesinin
etkileşimiyle
“doğru” kararlar alınması bir zorunluluktur.
Tıp Etiği hekimin görevleri ve sorumluluklarını işleyen akademik bir
disiplindir. Bu bakımdan tıp eğitimindeki yeri ve önemi büyüktür. Zamanla gelişen ve değişen teknolojiyle
uyumlu olarak yeni boyutlar kazanan
tıp uygulamalarının ortaya çıkardığı
sorun kümelerinin hukuki yönlerinin incelenmesi, değer sorunlarının
tartışılması ve bu boyutlar ışığında
bazı sonuçlar çıkarılması bu branşın
görevleri arasındadır. Gelinen noktada bazı bilimsel araştırma ve uygulamaların (örneğin insan klonlama)
yapılabilirliği değil, yapılma(ma)sının
deontolojik, hukuki ve etik yönleri
önem taşımaktadır.
Özellikle tıp alanında teknolojik gelişmeler ve bilimsel bilgilerin logaritmik artışı sonucu hekimin kendini
yenileme ve niteliğini yükseltme uğraşı ona, araştırma ve bilimle uğraşan
insan olarak sorumluluk yüklemektedir.
Olumlu ve tıbbı geliştiren katkıları yanında, teknoloji, kendisiyle ilgili soru
işaretlerini de artırmaktadır. Teknolojinin kullanımı arttıkça, diyebiliriz ki
etiğin ve tıbbi etiğin sorumluluk alanı
da genişlemektedir (Selsam, 1995).
Hekimin seçim yapmak zorunda kaldığı ikilemler tıbbi etiğin konusudur.
İkilem yaşatan olayların, aynı tıbbi
sorun çerçevesinde kümelenmesi ise
etiksel sorun kümelerini oluşturur.
Bilimsel bilgileri ve bilimin yöntem
bilgisini kullanan uygulamalı bir etkinlik olarak tıp alanında; hekim has-
ta ilişkisi, hasta hakları, tanının söylenmesi, ölümcül hastalarla iletişim,
araştırma ve yayın etiği, bilim etiği,
araştırma etik kurulları, bilimsel araştırmalarda dürüstlük, editoryal etik,
akademik etik, bilimsel araştırmaların değerlendirilmesi tıbbın farklı boyutları bağlamında tıbbi etik sorun
kümeleridir.
Kadın güzelliği olarak tanımlanan
estetik değer, en fazla plastik ve
rekonstriktif cerrahi alanının konusu içinde yer almakla birlikte tıp
uygulamalarının birçok türünde
farklı biçimlerde karşılaştığımız bir
kavramdır. Bu kavramın tıp uygulamalarındaki yeri ve önemi birçok
kez tıp etiği açısından ikilemler yaratmaktadır. İleri düzeyde yanıklarla
kurtarılarak, yoğun bakımda yaşatılmaya çalışılan 6 aylık kız bebek için
ailesinin yanıklarla kızın değerinin
bittiğini, bu durumda yaşamasının
anlamı olmadığı için tedavisine onay
vermedikleri ve belgeleri imzalayarak
yoğun bakımdan çıkarıp, eve götürmek istedikleri vakada; hekimlerin
yaşadıkları etik ikilem ve mahkemeye başvurarak tedaviyi sürdürme yönündeki kararlarını hatırlıyorum. Bu
vakada, kadın güzelliği kavramının
kız bebeğin yaşam hakkından önce
algılandığı bir değer sistemiyle karşılaşıyoruz. Üstelik yetişkin bir kadın
değil, kendisiyle ilgili karar verme
yeterliliği olmayan bir bebek için ailenin verdiği karar birçok yönüyle bir
etik sorundur. Yaşatılan bu bebeğin
ailesiyle ilişkileri ve sonraki bakımı
sosyal pediatri vakası olarak birçok
etik ikilemle birlikte sürmüştür.
Bir eylemin etik değerini irdelerken,
etik yaklaşımlara göre temellendiririz. Burada evrensel olarak kabul gören dört ana yaklaşımdan söz etmek
olasıdır. Bunlar Kant’cı, Utilitaryen
(yararcı), Komunitaryen, Liberal yaklaşımlardır. Tıbbi Etik alanında en çok
Kant’cı ve Utilitaryen görüşler dikkate
alınır. Hangi yaklaşım temel alınırsa
alınsın, Tıbbi Etik açısından olayları ve
olguları değerlendirirken etik ilkelerin ne oranda ve nasıl kullanıldıklarına bakarız. Tıp alanında benimsenen
temel etik ilkeler; aydınlatılmış onam
ve özerkliğe saygı ilkesi, sır saklama
ilkesi, adalet ve eşitlik ilkesi, yararlılık
ilkesi... olarak sıralanabilir.
SAĞLIK ve İNSAN / NİSAN 2016
47
Tip Etiğinde Kuramlar ve Ilkeler
Tıp Etiğinde Kuramlar
Evrensel “iyi”yi tanımlamak
mümkün mü?
Günümüzde en çok bilinen dört etik
kuramı burada tartışacağız. Bunlardan özellikle ilk ikisi tıbbi etik alanında yaygın olarak kullanılmaktadır
(Beauchamp ve Childress, 1994).
Tarih boyunca, felsefeciler etik kurallarına uygun “iyi” yaşamın sistemli
ve geniş kapsamlı bir çözümlemesini yapmağa çalışmışlardır. Böylece
geçmişten günümüze çeşitli etik kuramlar (ya da daha doğru bir deyişle
“etik yaklaşımlar”) oluşturulmuştur.
Bu etik kuramlar etik kurallara uygun
davranışları anlamak, çözümlemek,
değerlendirmek ve yönlendirmek
için bir temel oluşturmuşlardır (Jardins; 1997).
Etik kuramları, etik sorunları tartışmak ve anlayabilmek için ortak bir
dil işlevi görür. Felsefi etik, akla dayalı bir diyalog için gerekli olan ortak
dilin gelişmesine katkıda bulunur.
İkinci olarak, türlü etik kuramları geleneklerimizde önemli roller oynadıklarından, pek çoğumuzun düşünme biçimlerine de yansırlar. Böylece,
düşüncelerimizin biçimleri ve varsayımlarını daha iyi tanıyabilir, görüşlerimizi daha iyi yansıtabilir ve onları
daha iyi savunabiliriz. Bunlar kadar
önemli olan bir nokta da, düşünme
yöntemlerimizin eleştirel bir incelemesini yapabilecek felsefi bir bakış
açısı kazanmamızdır. Bunları açıklığa
kavuşturarak, sorunları etik sorunlar
olarak daha iyi görüp anlayabilecek
bir konuma geliriz. Üçüncü olarak,
bir etik kuramın geleneksel işlevlerinden biri rehberlik ve değerlendirme
yapmasıdır. Kuramları özgül durumlara uygulamakta ve özgül tavsiyelerde bulunmakta onlardan yararlanırız.
Etik, uzun tarihi çözümlemeler yapmak ve tavsiyelerde bulunmak için
yararlanabileceğimiz ussal bir temel
sağlamaktadır (Jardins, 1997).
Etik açısından eylemlerin “iyilik” değeri tartışılırken, görüşleri bir sistem
içinde dile getirerek, eylemi bu görüşe uygun temel değerler açısından
ele almak gerekir. Bu görüşlerin hepsinde eylemin ahlaki değerinin “iyi”
olması istenir. Bu amacı sağlamak
için, amacın kendi niteliği, ona ulaşmak için kullanılan araçlar, eylemin
sonuçları, sonuçların etkilediği kişi
(ya da kişiler) değişik kuramlara (yaklaşımlara) göre değerlendirilebilirler.
48
SAĞLIK ve İNSAN / NİSAN 2016
Kantiyen Kuram Bireyin sorumluluk
duygusu ve özgür istenciyle, içsel
değerleri doğrultusunda tutum alışı
önemlidir. İyiyi “iyi”, olduğu için bir
ödev yaklaşımıyla istemelidir. Araç amaç ilişkisi eylemin niteliğine ilişkin
bir değerlilik yaratmaktadır. Eylemin
sonucu ne olursa olsun yola çıkarken
saptanan amacın niteliği eylemin
değerini belirler. Bireyin sorumluluk
duygusu ve iyiye yönelik içsel değerleri güçlendirilerek yapılmayan,
özgür istenç olmaksızın gerçekleştirilen eylem sonucu ne olursa olsun
değersizdir. Ayrıca, insan, gerekçesi
ne olursa olsun hiçbir amaç için araç
olarak kullanılmamalıdır (Kant, 1982,
s. 36-38) (Beauchamp ve Childress,
1994: 56).
Yararcı “Utilitaryen” Kuram Bu görüşte en fazla kişinin iyiliğini sağlayan eylem en iyisidir. Bireyin içsel
değerleri önemsenmez. Az sayıda
olan insanların daha çok zarar görecek olması da, iyiliği çok olanların
yanında ihmal edilebilir. Burada dar
anlamda alındığında araç - amaç
ilişkisi eylemin değerini belirlemez.
Gerçekleşen eylemin sonuçları eylemin değerini belirler. (Beauchamp
ve Childress, 1994, s. 47-55) Burada
eylemin değeri açısından, eylemden
etkilenen bireylerin sayısı ve eylemden etkilenme dereceleri önemlidir.
Komunitaryen Kuram Toplumu oluşturan her bir birey değerlidir. Tüm
toplumun hep birlikte daha iyiye gitmesine yol açacak eylem en iyisidir.
Burada da eylemin değerini tüm bireyleri daha iyi konuma hep birlikte
ulaştıracak eylemin sonuçları önemlidir. Bireylerin içsel niyeti ve eylemin
amacı önem taşımaz (Beauchamp ve
Childress, 1994: 77-84).
Liberal Kuram “Bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler” sözüyle ekonomide
tanımlanan liberal görüş için özgür
davranabilme ve bireyin kendi istenci doğrultusunda eylemde bulunabilmesi ve bu eylemin iyiye ulaşması
değerlidir. Bu görüş, her bir bireyin
kişisel özellikleri ve yeterliliği oranın-
da “hak ettiği iyi”ye ulaşmasından
yanadır (Beauchamp ve Childress,
1994: 69-76).
hastalar ve toplum açısından problem doğuracak şekilde eylemlere yol
açıyorsa, bu noktalarda özerkliğin sınırları çizilmelidir.
Tıbbi Etik İlkeler
Araştırma ve yayın etiği açısından,
araştırmacı /hekim-denek/hasta/katılımcı ilişkisinde katılımcıya bilgi verildikten sonra araştırmaya /önerilen
tedaviye katılımı için onayı alınmalıdır. Buna Tıbbi Etik alanında aydınlatılmış onam diyoruz.
Akademik bir alan olarak Tıbbi Etik
alanında, uygulamalar sırasında tıbbi
etik ilkeler göz önünde bulundurulur. Eylemin değerini hangi yaklaşıma göre sorgularsak sorgulayalım,
evrensel olarak geçerliliği olan dört
temel etik ilkeye uygun davranılmalıdır. Bazen ilkelerin birbiriyle karşıtlık ilişkisi taşıdığı olaylarda, koşullar
bağlamında en uygun ilke kullanılmalı ve en az değer kaybıyla en fazla
ilke kullanılarak tıbbi eylem gerçekleştirilmelidir. Şimdi bu ilkeleri kısaca
irdeleyelim (Beauchamp ve Childress, 1994).
Aydınlatma ve özerkliğe saygı ilkesi
Aydınlatma; Hekim hastasını hastalığı hakkında bilgilendirmekle yükümlüdür. Bu bilgilendirme açık, anlaşılabilir bir dille ve hastanın kültür
düzeyine uygun şekilde sevecen bir
yaklaşımla anlatılmalıdır. Hekim yargılayıcı değil hastalık hakkında bilgilendirici olmaya özen göstermelidir.
Özerklik ilkesi; Hasta yeteri kadar
bilgilendikten sonra kendisiyle ilgili, bağımsız olarak düşünüp karar
verebilme ve bu karar doğrultusunda eylemde bulunma yeterlik ve
yetkinliğine sahipse özerklik ilkesi
gündemdedir. Gelişen hasta hakları kavramıyla orantılı olarak özerklik
ilkesi hekimlik uygulamalarında yer
almaktadır.
Özerklik ilkesinin yaşama geçirilmesinde hekim-hasta arasındaki bilgisel
eşitsizliğin gereken oranda giderilmesi ve hastanın düşünüp, karar verip kendisi için uygun gördüğü eylemi uygulayabilmesi gereklidir. Hekim
bilgilendirme ve hastasının kararına
saygı gösterme şeklinde bu ilkenin
yaşama geçmesine yardımcı olur.
Özerklik ilkesi, uygulamada özerkliğe
saygı ilkesine dönüşür.
Tanı ve tedavi sürecinde hastanın
alacağı kararların yaşama geçirilmesi ve alınacak kararlara katılımına
bu ilke doğrultusunda davranarak
olanak tanımalıdır. Bununla birlikte
hastaların limitsiz bir özerkliği diğer
Hekimler bilgisel üstünlükleri nedeniyle özerklik ilkesini, yararlık ilkesi
lehine göz ardı edebilmektedirler.
Burada hasta yeterliliği söz konusuysa, hastanın özerkliğine saygı göstermeye özen gösterilmelidir. Bireyin
yararını, en iyi kendisinin değerlendireceğinden yola çıkılarak bu konudaki karşıtlık giderilebilir.
Adalet ve eşitlik ilkesi; Adalet ilkesinin yaşama geçirilmesinde ülkelerin sağlık sistemleri önemli bir belirleyen olmaktadır. Sağlık, kişiden
kişiye değişen bir olgudur. Mutlak
eşitlik mümkün değildir. Doğumsal
nedenlerle başlayan, bireysel yaşam
alışkanlıkları, yapısal faktörler, çevresel etkilerle süren sağlık düzeyi bir
insandan diğerine değişmektedir.
Sağlık gereksinimleri de, insandan
insana ve toplumdan topluma sosyokültürel olarak değişebilmektedir. Sağlıkta eşitlik, bütün insanların
eşit sağlık durumunda olması değil,
bir ülkedeki ilgili yurttaşlara sağlık
hizmetlerine eşit ulaşma olanağının
sağlanmasıdır.
Sağlığın düzeyinin korunmasında
ve yükseltilmesinde bireysel ve toplumsal sorumluluklar vardır. Sağlık
düzeyinin yükseltilmesi, sağlığı geliştirme olarak değerlendirilebilir. Sağlık politikaları bireyin ve toplumun
sağlık düzeyini geliştirmek amacıyla
oluşturulurlar. Sağlıkta “eşitsizlik”
kavramının ahlaki ve etik bir boyutu
vardır. Sosyal devlet, bireyin haklarına ve toplumun tümüne değer veren
bir anlayış gereği, tüm yurttaşlarına
eşitlik ve adalet ilkesi doğrultusunda temel gereksinimleri karşılayacak
oranda hizmet sunumundan sorumludur. Sağlık hizmetleri bireysel bir
sorun değil toplumsal bir sorumluluktur. Bu sorumluluğu devlet hukuki
ve yönetsel düzenlemelerle yerine
getirir. Sağlıklı yaşatmak için, devle-
Foto 1
tin bireylere, gereksindikleri oranda,
sağlık hizmeti sunumunu sağlık politikası olarak hukuki yönden düzenlemesi ve bunu yurttaşlarına temel
düzeyde, eşit ulaşabilecekleri adil bir
sistemle iletmesi gerekmektedir (Çobanoğlu, 2009: 19).
Pahalı ve sürekli bakım gerektiren
hastalıklarda tedaviye ulaşma şansı
çok boyutlu eşitsizlikler yaratabilmektedir. Tedaviye ulaşma şansını bir
araştırmaya katılmakla bulan hastalar, korku ve endişe ile kaygılanmaktadır. Bunlara araştırmaya katılmayı
bıraktıklarında, başlanan tedavinin
sürdürüleceği garantisinin verilmesi,
aydınlatılmış onamı anlamlı kılacaktır.
Zarar vermeme ilkesi; Tıp etiğinin
eski ve önemli ilkelerinden birisidir.
Hastanın teşhis ve tedavisini yapabilmek ve iyileştirmek için öncelikle
zarar vermemek ilkesi tüm süreç bo-
yunca özenle uygulanmalıdır.
Yararlılık ilkesi; Başkalarına yardımcı
olma anlamına gelen yararlılık terimi, hekimlik uygulamalarında hasta
bireylerin yararını artırmaya yönelik
eylemler olarak, “her tür koşulda hasta yararına öncelik verilmelidir” şeklinde yükümlülük haline getirilerek
yararlılık ilkesine dönüştürülmüştür.
Mutlak yararlı olmak ve yararla zararın dengelenmesi diye iki grupta
değerlendirilebilir. Günümüzde, hiç
zarar vermeden mutlak yararlı olan
bir uygulama pek mümkün gözükmemektedir. Bu nedenle “yarar ve
zararın dengelenmesi” ve yarar lehine ağırlıklı kararların, yararlılık ilkesi
uyarınca yaşama geçirilmesi daha
doğru gözükmektedir.
Son yıllarda artan hasta hakları ve
aydınlatılmış onam kavramlarıyla
hastanın özerkliğine saygı ilkesiyle
SAĞLIK ve İNSAN / NİSAN 2016
49
hekim tarafından değerlendirilen yararlılık ilkesi zaman zaman çatışmaktadır. Koşullara göre değişen biçimde
temellendirilmek koşuluyla uygun
olan ilke kullanılmalıdır.
Toplumsal Cinsiyet Ayrımcılığı
Kişileri gruplamak ve farklılaştırmak
için kullanılan ölçütlerden biri, cinsiyettir. İnsanların eşit doğduğuna
inanılmasına ve kanun karşısında eşit
olmalarının savunulmasına rağmen
toplumsal cinsiyet ayrımı hep yapılmıştır. Toplumsal cinsiyet, sosyal, politik ve tarihsel olarak içselleştirilmiştir.
Günümüzde biyolojik farklılıktan öte
kendini toplumsal, ruhsal ve kültürel yapılanmaya bağlı olarak göstermektedir. Toplumlarda kadın-erkek
farklılığı boyutlarını değiştirmiştir;
özellikle mesleki açıdan farklılık kendini göstermektedir. Birçok meslekte
kadınların yer alması istenmez. Bu
tür mesleklerde yer alan kadınlarda
toplumsal cinsiyet koşullanmasıyla,
erkekçe değerlerle bezenerek görev
üstlenirler. Böylece, son zamanlarda
artan sayıda kadınlar erkek egemen
mesleklerde de yer almaya başlasa
da, bu durum genel olarak değişmemektedir. Hemşirelik, öğretmenlik
gibi meslekler genel olarak kadınlara
uygun görülürken yönetim kademelerinde genellikle erkekler vardır. Her
yıl yayınlanan Dünyanın en önemli ilk
500 yöneticisi arasına son yıllarda da
ilk kez kadın girmiştir.
farklılıkla açıklanamayacağını, erkeklik ve kadınlıkla ilgili kültürel açıdan
egemen olan fikirlerin gerçekliğe ancak kabaca denk düşen stereotipleri
temsil ettiklerini kanıtlamaya yönelik
sosyolojik ve psikolojik çabalar olmuştur. Bunlar, toplumsal cinsiyetle
ilgili düşünceler ve erkeklerle kadınların rolleri söz konusu olduğunda
çeşitli kültürler arasında büyük değişiklikler bulunduğunu ortaya koymuştur.
Toplumsal cinsiyet ayrımcılığı kendini toplumun her alanında hissettirirken bu tıp alanında ne durumdadır?
Kadınlara özellikle belli uzmanlık dalları uygun görülmektedir. Kadınlar,
erkeklerin dominant olduğu uzmanlık alanlarında desteklenmemektedirler. Böylece tıpta toplumsal cinsiyete bağlı olarak uzmanlık dalları
arasında mesleki ayrışma olmaktadır.
1970’lerde toplumsal cinsiyetin varlığını, erkekler ile kadınlar arasındaki farklılıklar ve ayrılıkların biyolojik
Bununla birlikte, kız ve erkek çocukların, yetiştirilme biçimi, gençlik kültürü, istihdam kalıpları ve aile ideolojisi alanlarındaki toplumsallaşma
süreciyle yetişkin kadın ve erkeklere
dönüşmelerini kapsayan araştırmalar
yapılmıştır. Yapısal düzeydeki araştırmalar ise, ev içindeki eşitsiz işbölümüne, ayrıca iş türleri ile terfi olanaklarının belirlenmesinde cinsiyetin
büyük rol oynadığı işe alma kalıbındaki ayrımcılıklara eğilmekteydi. “Benim güzel kızım!” ya da “ benim akıllı
oğlum!”
Günümüzde yapılan araştırmalarda,
doğumlarından itibaren kız ve erkek
çocuklara davranışları için hala baskı
yapıldığı görülmektedir.
Biyolojik etken ile toplumsal etken
arasında ikilemler bulunmaktadır.
Sosyoloji, toplumsal öğeyi, toplumsal bilinç ve eylem üretmek amacıyla
bedensiz bir şey olarak görmeye eğilimlidir. Bununla eleştiriler almaktadır.
Foto 2
50
SAĞLIK ve İNSAN / NİSAN 2016
Son yıllarda sosyologlar, bedeni
tartışmadan kabul edilen olgu saymaya daha gönülsüz oldukları gibi,
toplumsal anlamının tarih içinde değiştiğini kabul ettikleri için, bedeni
toplumsal analizin bir nesnesi olarak
görmeye daha az eğilimlidirler. Bu bir
bakıma biyolojinin devre dışı bırakılmasına neden olabilir. Bu durumda
gerçekte varolan ama yok sayılan bir
toplumsal cinsiyet ayrımcılığı farklı
göstergelerle yansıyabilir. Böylece
kadın güzelliği kavramının davranışsal bir ayrımcılık olarak, çocukluktan
itibaren kadının değerini belirleyen
etkisinin onun tüm varoluşunu kaplamasının yarattığı engellenme de
gözden kaçmaktadır. Güzel olmak en
önemli değer olarak benimsenirken,
“güzel kız çocuğu” bu güzellikle niye
okuyacak, niye çalışacak ki? Daha
güzel olmak daha değerli bir hedef
olabilir! Böylece gençlik ile eşdeğer
bulunan ve anılan güzellik kaybolduğunda kadının değeri ne olacak?
Burada toplumsal değerin kaybınıda
engellemeyi içeren bir yeniden yapılandırma ve gençlik tutkusu tıpta
estetik alanının çabalarına haklı bir
etik zemin kazandırmak için yeterli
olabilir. Bununla birlikte sınırlar nerede çizilmelidir; alt kaburgaların aldırılmasıyla daha ince belli görünmekten, kırışıklık önlemek ve daha genç
gözükmek üzere embriyonik kök
hücre uygulanması, daha ince gözükmek için geçirilen operasyonlar
ve genç kızların ergenlik döneminde
açlık sınırında yaşamaları, ayakların
küçük gözükmesi için operasyonlar
vs. Ya da daha ileri bir noktada bunların hepsinin yerine, “Surrogates”
filminde olduğu gibi herkesin genç
ve güzel robotlarının kullanıldığı bir
dünyada, yaşamadan yaşarmış gibi
yapmak!
Cinsiyet-toplumsal cinsiyet ayrımına
yönelik eleştirilerden birincisi, toplumsal düzeyin dışındaki anlamlarda biyolojik bir farklılık bulunduğunu reddeden, eleştirel yaklaşımdır
(Foucault’cu). Öte yandan biyolojik
farklılığın toplumsal-ötesi bir olgu
olduğunu savunan ve bedenin gerçek anlamını sakladığını ileri süren
bir toplumsal cinsiyet görüşüne karşı
çıkan eleştiriler de vardır. Bu ayrımın;
adet, gebelikten korunma, üreme
teknolojileri, kürtaj ya da çocuk doğurmakla ilgili biyolojik politikayla
birlikte diğer feminist ilgi konularına
fırsat bırakmayan özel türden bir feminist politikayla bağlantılı olduğu
söylenmektedir. İkinci türdeki bir
eleştiri, toplumsal cinsiyet kavramının kadınlar ile erkekler arasındaki,
gücün (iktidarın) ve tahakkümün
aleyhine işleyen farklılıklarda odaklanmasıyla bağıntılıdır. Bazı yazarlar,
güç (iktidar) sorununu hem analitik
hem de siyasal bakımdan ön planda
tutma çabasında başlıca düzenleyici kavram olarak ataerkillik terimini
kullanmayı tercih ederler. Ataerkilliğin çıkardığı bir sürü problem vardır; yalnız burada dikkat çekilmesi
gereken nokta, biyolojik bir kategoriyi toplumsal bir kategori gibi değerlendirerek cinsiyet ile toplumsal
cinsiyetin aynı kefeye konulmasıdır.
Kadınlara ve erkeklere ataerkilliğin
açıklanmasında yardımcı olan önceden oluşturulmuş gruplar gözüyle
bakılmaktadır. Toplumsal cinsiyet,
cinsiyet sözcüğünü kullanmaktan
kaçınmanın ahlakçı bir yolu olduğu
gerekçesiyle eleştirilmiştir. Sosyolojide, bu terim, doğru anlamda kullanılınca sorun çıkmamaktadır ancak
gündelik anlamda “karşı cins”ten
bahsedilirken problemler oluşmaktadır. Toplumsal cinsiyet eşitliği üzerine odaklanmama dünya üzerindeki
insani gelişmenin de geride kalmasına yol açar. Bununla birlikte cinsler
arasındaki eşitsizlik özellikle yoksul
ülkelerde kendini göstermektedir.
Belirgin göstergelerin ve ölçülebilir
verilerin bulunduğu ortamlarda, cinsiyetler arasında önemli farklılıklar
olduğu gözlenir. (Çobanoğlu-Aydoğdu, 2004)
Kadın Güzelliği
Kadın Güzelliği Estetik Bir Değer mi?
Bedensel Bir Şiddet mi?
Şiddet, sahip olunan güç veya kudretin, yaralanma ve kayıpla sonlanan
veya sonlanma olasılığı yüksek bir biçimde bir başka insana, kendine, bir
gruba veya bir topluma karşı tehdit
yoluyla veya bizzat uygulanmasıdır.
Bir varlığa bedensel ve ruhsal olarak
zarar veren her edim şiddettir (WHO,
1996).
Şiddet tüm insanlığı ilgilendirmektedir. Uzun yıllardır yasalar, uygulamalar ve eğitimle çözülmek için uğraşılan ama bir türlü baş edilemeyen bir
konudur. Bireyin en temel hakkı fiziksel ve biyolojik çevresinin yanı sıra
sosyal çevresinin de sağlıklı olmasıdır. Ancak sağlıklı bir sosyal çevrenin
oluşması ve devamındaki en büyük
engel; bireysel ve toplumsal şiddettir.
Şiddet konusu en fazla kadın ve çocuklar üzerinde yoğunlaşmaktadır..
Kadına yönelik şiddet ve tacize, yaşamın her alanında, işyerinde, okulda,
ailede, savaşta, rastlanılmaktadır. Kadına yönelik şiddet ve taciz, zaman,
kültür ve topluma göre değişkenlik
göstermektedir. Günümüzde çalışan ve eğitimli kadınlar bile evde ve
hatta işyerlerinde tacize maruz kalmaktadır. Çalışanların temel hakkı
sağlıklı koşullarda ve güvenli ortamlarda çalışmak; din, dil, etnik köken,
kilo, güzellik gibi bedensel nitelikler
ve cinsiyete dayalı olarak bir ayırıma
tabi tutulmamaktır. İş başvurularında
fotoğraf istenmesi ya da işle doğrudan ilgili olmayan fiziksel niteliklere
göre seçim yapılması bu ayırımcılıktan birisi olarak kabul edilmektedir.
Bu durumun yaygın olması eşitsizlik
ve ayrımcılık ruhunu göstermektedir.
Böylece kadın güzelliği bir ayrımcılık olarak yansıyabilmekte ve kadın
bedeni üzerinde bir tür şiddete dönüşebilmektedir. Mesleki başarısı yanında, fiziksel görünümünü de iyileştirerek daha iyi çalışma koşulları elde
edebilmek uğruna liposuction, yüz
germe vb operasyon yaptıran birçok
kadın olduğuna ilişkin araştırmalar
yayınlanmaktadır. Eşitsizlik ve ayrımcılık kavramının her biçiminin ahlaki
ve etik bir yönü vardır.
Birleşmiş
Milletler
Kalkınma
Kurumu’nun (UNDP) geliştirdiği indekse göre tüm dünya üzerinde genel olarak insani gelişme yönünden
kadın ve erkekler arasında bir eşitsizliğin olduğu söylenebilmektedir.
Bu eşitsizlik az gelişmiş ülkelerde çok
daha belirgindir. Gelişmiş ülkelerde
ise kadın ve erkekler arasında insani
gelişme yönünden eşitsizlik var olmakla birlikte, bu eşitsizlik çok ileri
boyutlarda değildir. Bunun yanında
kadınların siyasal ve ekonomik yaşama ne kadar katıldıklarına bakıldığında, özellikle yönetici konumundaki
kadın oranı ve mesleki ve teknik işgücü içerisinde kadınların oranı açısından bir çok ülkede eşitsizlik açık
bir şekilde kendini göstermektedir.
UNDP’nin geliştirdiği GEM (Gender
Empowerment Measure) adlı indekslerden bakıldığında mesleki ve
teknik personel içerisinde yer alma
Norveç’te % 58, 5, Türkiye’de % 33, 9,
Nijer’de % 8’dir.
Kadınların toplumsal yaşamda erkeklere oranla insani gelişim ölçütleri
açısından daha geride olmalarının
birçok toplumsal / siyasal nedeni vardır. Bunlar sonucunda, olumlu bir nitelik olan “kadın güzelliği”ni, kadının
değerini sadece güzelliğe indirgeyen
toplumsal değer yargıları ve davranış
kalıplarıyla biçimlendirilerek, toplumsal cinsiyet ayrımcılığı ekseninde
“kötü” etkilerini görebiliriz. Kadının
kendini geliştirmesi için dayatılan
ve “meta”olarak yaratılan güzellikten
öte değerlerle de bezeli bir “kadın
SAĞLIK ve İNSAN / NİSAN 2016
51
ları ve çıkarlarının çatışmalı olduğu
yerde, değerler bilgisi ve eylemleri
arasında koşutluk yok olacaktır (Reichenbach, 2000). Tıp etiği hekimliğin
bütün uygulanma biçimlerini kapsamalıdır. Klinikte alanına özgü iletişim
becerisini geliştirmesi, etik ilkelere
uygun muayene ve tedavi konusunda özenli olması tek başına yeterli
değildir. Hekimin üstlendiği sorumluluklarının tamamında (araştırma,
bilimsel yayınlar, hayvan deneyleri,
medya ile ilişkiler...) tıp etiği açısından özenli olması gerekir.
Foto 3
güzelliği” kavramının algılanması açısından etik-estetik bir güzellik kavramının toplumsal değer olarak benimsenmesi önemlidir. Bu bağlamda
günümüzün ünlü modellerinin yanısıra, yaptıkları ve yarattıklarıyla toplumsal etkileri olan kadınların (Mary
Curi, Halet Çambel, Rachel Carson,
Rahibe Teresa..) model olarak olarak
değerlendirilmesi önemlidir.
Tıp Etiği Açısından Estetik Uygulamalar
Tıp etiği açısından, dayatılan güzellik
ölçütlerine uygun bedenler yaratmak
konusunda önce zarar vermeme ilkesi özenle uygulanmalıdır. Estetik tıbbi
uygulamalar cok değerli ve önemlidir. İnsanın varoluşuna estetik ve etik
açıdan değer katar. Sır saklama ve
mahremiyet ilkeleri gözetilerek yapılmalıdır. Tıp, insanın fiziksel, ruhsal
ve toplumsal açıdan tam bir iyilik hali
için gerekli olan her tür bilimsel ve
teknolojik gelişmeyi uygulamalıdır.
Burada güncel sorunların çözümünde etik kuramlar ve evrensel tıp etiği
ilkelerinin ışığında çalıştığımızda bireysel ve toplumsal “iyi”liği sağlayabileceğimize inanıyorum. Ve kadın
güzelliğinin sınır tanımaz biçimde
bir çok açıdan kötüye kullanılmasının
önünde, tıp etiği açısından özenli bir
hekimliğin birçok durumda sağlıklı
bedenlerde ve “iyi” güzelliğin yaratılmasını sağlayacağına inanıyorum.
Tıp etiği açısından estetik uygulamaların geldiği noktada ilginç bir
ikileme de dikkat çekmek isterim.
Hipokrat And’ında “hastalarıma zehir vermeyeceğim” biçiminde bir söz
verilir. Buradaki zehir vermemenin
52
SAĞLIK ve İNSAN / NİSAN 2016
başka anlamları da içerdiği açıktır.
Günümüzde bakteri toksini vebir tür
olan zehir olan Botox uygulaması oldukça yaygındır. Nöroloji, Nöroşirürji
ve estetik tıpta botox uygulanmaktadır. Güncel gelişmeleri eski normlarla
çözümlemek zordur. Bu bağlamda
evrensel etik ilkeler ışığında güncel
bilgileri değerlendirerek etik kararlar
vermeliyiz.
“Bir kişinin doğal bilme yeteneklerinin geliştirilmesi, genel temel eğitimiyle ilgilidir. Etik değerlendirme ve
değerler konusunda eğitim görmesiyse, insan ilişkileriyle ilgili deney
kazanması demektir. Çünkü değerler
bilgisinin kaynağını bulduğu yer, yaşanan insanlar arası ilişkilerdir” (Kuçuradi, 1988). Güncel olaylara yön
verecek doğru çıkarsamalar yapmak
için, koşulların doğru bilgisi yanında,
değerler bilgisi de gereklidir. Ayrıca,
o eylemin yapıldığı koşullar da seçeneklerin oluşturduğu ayrılıklar, başka
eylem olanaklarının bulunması da,
eylemin değerini belirleyici özellikler taşır. Kişi değer sistemiyle uyumlu eylemlerde bulunduğu dönemler
de kendini daha güvenli hisseder.
Önderlik, iletişim ve toplumsal uyum
sağlayabilme yeteneklerine ek olarak
bilginin, istençsel amaçları sürdürmekte katkısı olabilir. İnsanlar arasında uyumun önemli olduğu, bireyin
istençlerinin toplumla dengelenerek
etik yönelimi belirlediği gözlenmektedir. Kişinin bütünlüğüne yönelik
etik değerler tortusu, o kişinin yaşamının değerler bütünlüğü ile etkileşir
ve yaşantı ortaya çıkar. Kişi normatif
kurallar bütünü ve istencinin itkisiyle
bir eylemde bulunur. Değer yargı-
Türkiye’nin önde gelen estetik cerrahlarından birinin, bir TV programında, kendisinin bu alandaki başarılarından söz ederken ameliyat ettiği
ünlü kişilerin eski ve şimdiki durumlarını fotoğrafları ile sunmasının tıp
etiği ve mahremiyet hakkıyla uyuşmadığı kanısındayım.
Bireyin grupla etkileşimi hem grubun
hem bireyin davranışında değişikliğe
yol açar. Toplumun etik yönelimi kişilerin birbiriyle uyum sağlama çabasının ortak sonucudur. Bu bağlamda,
dengeyi sağlamada etkin güçler,
toplumsal örgütlenmeler, Dünya Tabipler Birliği’nin mesleki bildirgeleri,
Türk Tabipleri Birliği, sınıfsal birleşmeler (sendikalar ve sağlık hakkı),
hasta hakları dernekleri, uzmanlık
dernekleri, etkili bilimsel kurumlar,
seçkin bireylerin örnek yönlendirici
tavırlarının... oluşturduğu sosyal ilişkilerin denetimindeki iktidar ilişkilerini etkileyecek etik yönelimi biçimlendirmek üzere, aktif bir tutumla,
hekimin çalışma yaşamında tıp etiği
ilkeleri vurgulanmalıdır.
SONUÇ
Kadının kendini geliştirmesi ve varolan potansiyelini üretken kullanabilmesinin önünde engel oluşturabilen
güzellik söylencelerinin çocuk eğitiminden başlayarak dikkatle kullanılması gereklidir. Sadece “benim güzel
kızım !” yerine “benim akıllı kızım,
doktor olup, …kansere çare bulacak” diyebildiğimizde; “sanatçı, doktor, mühendis, pilot, arkeolog…”gibi
mesleklerle değerini ifade edecek
güzel ve iyi çocukları yetiştirmeye
çalışmalıyız. Üretken ve mesleğinde
yükselmiş bir kadının başarısını salt
güzelliğine bağlı görmek de bir ay-
rımcılıktır. Bu yine kadın güzelliğinin
öteki tüm niteliklerinin önünde algılanması ve ürettiklerinin değersizleştirilmesinin farklı bir yöntemidir.
Sağlık kavramının bedensel, psikolojik ve toplumsal iyilik hali olduğunu
unutmadan; kadın güzelliği değerinin temelinde de sağlık algısının yer
aldığını bilerek insanları iyileştirmeye
yönelik bilgi, beceri ve değer sistemimizle tıbbi bilimsel uygulamalarımızı
estetik amaçlarla da sürdürmek Tıp
Etiği açısından bu alanda iyi hekimliğin temelini oluşturacaktır.
Güzelliği ölçüsünde değer biçilen
kadınlar değil, geliştirdikleri nitelikleri ve ürettikleriyle insanlığa değer
katan ve değerlenen kadınların yaratacağı; etik açıdan iyi, sağlıklı ve
güzel bir gelecek kuşak hedeflemeliyiz. Kadınların eğitiminin önündeki
tüm engelleri kaldırmamız, gelecek
nesillerde toplumsal cinsiyet ayrımcılığının giderilmesini sağlayacaktır
umuduyla!
Kaynakça
1. Arat, N. (1996) Etik ve Estetik Değerler,
Telos Yayıncılık, İkinci baskı, İstanbul,
135, 153.
2. Beauchamp, T .L. Chıldress J F, Principles of Biomedical Ethics, 4. Ed., Oxford
Universty Press, New York, 1994.
3. Çobanoğlu, N. (2009) Kuramsal ve Uygulamalı Tıp Etiği, Eflatun Yayınevi, 9,
10, 19.
4. Çobanoğlu, N. Aydoğdu, İ. B. (2004)
“Tıp Alanında Toplumsal Cinsiyet Kavramının Tıbbi Etik Boyutları”, Kadın ve
Tıp, Yeditepe Üniversitesi, Kadın Çalışmalarında Disiplinlerarası Buluşma,
1-4 Mart, İstanbul.
5. Des Jardins J R, Environmental Ethics,
Wadsworth Publishing Company, Second Edition, 1997.
6. Kant I, Ahlak Metafiziğinin Temellendirilmesi, 1. Bas. Meteksan yay., Ankara, 1982.
7. Keleş R, Ertan B, Çevre Hukukuna Giriş,
İmge Kitapevi Yayınları, 2002.
8. Kesselman A., McNair L., D., Schniedewind N., Women Images & Realities,
2003.
9. Kuçuradı I., Etik, Meteksan yay., 1988.
10.Kuçuradı I, Etik ve Meslek Etikleri, Türkiye Felsefe Kurumu, Ankara, 2000.
Foto 4
11.Koslowski P, “Etik ve Hekimlik Sanatı”,
Yay Haz. Harun Tepe, Etik ve Meslek
Etikleri, Türkiye Felsefe Kurumu, 1.
Baskı, Ankara, 2000, s. 38-40.
12.
Reichenbach H, Bilimsel Felsefenin
Doğuşu, Remzi Yayınevi, 3. Basım,
2000. Pieper A, Etiğe Giriş, çev. Atayman, V., Sezer, G., Ayrıntı Yayınları, İstanbul, 1999, s. 29-31, 86.
13.Selsam H, Etik, Çev. Yüksel Demirekler,
Yaba Yay., Ankara, 1995.
14.Tepe H, Etik ve Meslek Etikleri, Türkiye
Felsefe Kurumu, Ankara, 2000.
15.Türk Dil Kurumu, Güncel Türkçe Sözlük, Yazın Terimleri Sözlüğü, Büyük
Türkçe Sözlük, http://tdkterim.gov.tr/
bts/?kategori=verilst&kelime=G%FCz
ellik&ayn=tam, Erişim: 27.9.2010.
16.Umberto, E., Güzelliğin Tarihi, Doğan
Kitapçılık, Çeviren: Ali Cevat Akkoyunlu, 2006, 41.
17.Violence Against Women, WHO Consultation, Geneva, FRH/WHD/96.27,
5-7 February, 1996.
Fotoğraflar
Karikatur 1. http://www.bei-uns.de/gruppe/eifersuchtluegenliebeskiller/
erişim: 1.3.2010
Foto 1. Umbororo Kabilesi, Sudan, 2009.
Fotoğraf: İrge Şatıroğlu,
Foto 2., Umbororo Kabilesi, Sudan, 2009.
Fotoğraf: İrge Şatıroğlu
Foto 3. Güzellik Uğruna, http://haber.mynet.com/detay/magazin/
juriyi-saskina-cevirdi/527177?utm_
source=mynet&utm_
medium=www&utm_
campaign=home_haber_thumbnail_11, erişim: 15.8.2010.
Foto 4., Umbororo Kabilesi, Sudan, 2009.
Fotoğraf: İrge Şatıroğlu
SAĞLIK ve İNSAN / NİSAN 2016
53
Download