SÛFİ YAKLAŞIM / Ali SEYYAR* M Nefsin Tuzaklarına Karşı Tedbirler “Nefsine uyup da dinen yasak olan bir şeyi bilerek yapan kişi, günah işlemiş olmaktadır. İslâm âlimleri, Allah’ın indirdiğiyle hükmetmemek, namaz kılmamak gibi hususları, amelî bir küfür, yani dinden çıkarmayan itikadî küfür olarak görmüşlerdir.” anevî sapkınlıklar, haddizatında nefse uymanın bir sonucu olarak ortaya çıkan tehlikelerdir. Her insan, bu gibi manevî risklerin ve tehlikelerin kurbanı olabilir. Manevî sapmalar, nefsin değişik tuzak ve vesveselerine düşme ve nefs-i emmarenin talep ettiklerini sorgusuz ve sualsiz olarak yerine getirmenin bir eseridir. Manevî sapmalar, iman, itikat, ibadet gibi dinî ve manevî esaslarla ilgili olarak zihne ve kalbe girdiği andan itibaren gün ışığına çıkar. Manevî sapmalar sebebiyle kişinin kalbinde imana, hakikate ve kulluk görevlerine dair inkâr arzuları kuvvetlenir ve kişi manevî karanlıkların içine düşer. Onun için günah ile küfür arasında birbirini kamçılayan karşılıklı bir bağ mevcuttur. Onun için fark etmeden küfür bataklığına saplanmamak için, günah işleme risklerine karşı Müslüman tedbirli olmalıdır. Nefsine uyup da dinen yasak olan bir şeyi bilerek yapan kişi, günah işlemiş olmaktadır. İslâm âlimleri, Allah’ın indirdiğiyle hükmetmemek, namaz kılmamak gibi hususları, amelî bir küfür, yani dinden çıkarmayan itikadî küfür olarak görmüşlerdir. Her ne kadar günahlar, kişiyi dinden ve imandan çıkarmasa da, kişinin dünyevî ve(ya) uhrevî cezalara uğramasına sebebiyet vermektedir. Son Peygamber (s.a.v.); şirk koşmama, hırsızlık yapmama, zina etmeme, evlatları diri diri gömmeme, iftira atmama üzere biat alırken günahlarla ilgili olarak şunları dile getirme ihtiyacı duymuştur: “Bunlara kim riayet ederse onun mükâfatı Allah’a aittir. Bunlardan birini işleyen olur da dünyadayken cezalandırılırsa, o ceza kefâret olur. Kim de bir günahı işler ve Allah onu örterse durumu Allah’a kalır. Dilerse af, dilerse ceza ile karşılık verir.”1 Günahlara dalan Müslümanlar, tevbe edip kendilerini manevî yönden rehabilite etme- 54 MAYIS 2014 dikleri sürece tıpkı bedevilerin “İman ettik (inandık)” dedikleri duruma düşerler.2 Hâlbuki iman, sözlü bir eylemin ötesinde kalbî duygulara bağlı olarak ahlâk-fıtrat dışı bütün çirkin işlerden uzaklaşıp güzel ve faydalı amellerde bulunmaktır. Her Nimet Gizli Manevî Riskler Barındırır Mısır evliyasından olan Hz. Ali Havâs Berlisî, insanların değişik olay ve durumlar karşısında değişik sosyal ve manevî riskler (âfetler) ile karşılaşabileceğini söyledikten sonra her bir unsurun (nimetin) kendine has bir riski olabileceğini şu cümleleriyle açıklamıştır: 3 • “Aklın âfeti, devamlı ve lüzumsuz çekişme yapmasıdır. • İmanın âfeti, inkârdır. • Amelin âfeti, tembelliktir. • İlmin âfeti, iddia sahibi olmaktır. • Sevginin âfeti, şehvet yolunu tutmasıdır. • Tevazunun âfeti, aşağılanacak derecede kendini aşağı tutmaktır. • Sabrın âfeti, Allahu Teâlâ’dan başkasına şikâyette bulunmaktır. • Zenginliğin âfeti, hırstır. • Azizliğin, büyüklüğün âfeti, böbürlenmektir. • Cömertliğin âfeti, israftır. • Arkadaşlığın âfeti, kavgadır. • Anlayışın âfeti, münakaşadır. • Allahu Teâlâ’ya dua etmenin âfeti, baş olmaya meyilli olmaktır. • Zulmün âfeti, yayılmasıdır. somuncubaba 55 • Adaletin âfeti, intikam hâlini almasıdır. • Hürriyetin âfeti, sınırları aşmaktır.” Bireysel alanda ortaya çıkan her manevî risk, toplumda aynı zamanda başka sosyal risklere de yol açabilmekte ve toplumsal dengeyi bozabilmektedir. Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v.)’e göre, manevî bir riskin tahakkuku, yani işlenmiş olan herhangi bir günahın sonucunda sosyal çevrede olumsuz bazı yeni manevî ve sosyal sonuçlar ortaya çıkabilmektedir. Şu hadis-i şerif bu duruma işarettir: “Günah, yalnız işleyen için değil, başkaları için de kötülüktür. Onu ayıplarsa kendisinin de başına gelir. Gıybet ederse günahkâr olur. Rıza gösterirse ortak olur.”4 Manevî Risklere Karşı Tasavvufî Sosyal Hizmet Sosyal hizmete gönül vermiş sûfîler, oluşabilecek bu katmerli risk yansımalarını bildikleri için, günah işleyenlerin şahsî tutum ve davranışlarını tasvip etmemekle birlikte onlar hakkında ne dedikodu yaparlar, ne de onları ayıplayıp kınarlardı. Tam tersine manevî danışmanlık hizmetleriyle onların manevî risk alanlarına girip, günah işlemelerini engellemeye yönelik koruyucu manevî sosyal hizmetlerde bulunurlardı. İnsanları değişik manevî risklere karşı korumak, İslâmî terminoloji ile “sedd-i zerâyi” yaklaşımı ile ancak mümkündür. “Sedd” kelimesi, kapatmak veya engellemek ve “zerîa” kelime- 56 MAYIS 2014 si ise sebep veya vesile anlamlarına gelmeketdir. Bu yaklaşım, manevî tehliklerin ve kötülüklerin vasıtalarını ortadan kaldırmayı ve harama vesile olan şeylerin engellenmesini içermektedir. Bu noktada manevî risklerin önüne geçmek aynı zamanda bazı manevî hastalıkların (sapmaların) oluşumuna da engellemek anlamına geldiği için, kişileri erken safhada manevî yönden korumak ve kollamak önem arz etmektedir. Bu bağlamda manevî koruma hizmetleri, kişilerin kalplerinde imanî esaslarla ilgili şüphe ve inkâr arzularının uyanmasını engelleyen tedbirlerin bütünüdür. Manevî koruma faaliyetleri, kişilerin iç dünyalarında gerçek manevî değerlerin ortaya çıkarılması, bu değerlere esas teşkil eden duyguların korunması ve geliştirilmesi yönünde yapılan manevî rehberlik hizmetleridir. İslâm’ın dünya-ahiret dengesini esas alan tasavvufî sosyal hizmet, bütüncül sosyal hizmet yaklaşımı çerçevesinde sadece manevî risklerle değil aynı zamanda sosyal risklerle de mücadele etmektedir. Maddî ihtiyaçların yeterince karşılanmadığı bir ortamda manevî alanda yapılacak müdahalelerin etkinliği sınırlı kalacağı için, sosyal tasavvuf, manevî koruma hizmetlerini sosyal koruma hizmetleri (koruyucu sosyal hizmetler) ile bir bütünlük içinde yürütülmesini öngörmektedir. Koruyucu manevî sosyal hizmetler, insan veya toplum hayatında doğabilecek olası sosyo-kültürel ve ekonomik sorunların gün ışığına çıkmasına fırsat vermeden önleyici tedbirleri öngören bir uygulama alanıdır. Örneğin, hastalıklara karşı koruyucu sağlık hizmetleri, yoksulluğa bağlı muhtemel iç ve dış çatışmaları önlemeye yönelik maddî destek hizmetleri bu kapsamda akla gelebilen tedbirlerdir. Böylece manevî ve sosyal koruma hizmetleri, birden fazla sorunun giderilmesine yönelik olarak çok fonksiyonlu bir etkinliği icra edebilmektedir. Tasavvufî sosyal hizmetin geliştirdiği sosyal hizmet anlayışı, insanların ruh dünyalarına hitap ettiği için, bütünüyle manevîdir. Tasavvufun geliştirdiği manevî sosyal hizmet yaklaşımında değişik manevî ve sosyal risklere karşı üstün ahlâklı insan yetiştirmeye yönelik bireysel manevî eğitim önemlidir. Manevî eğitim programlarında ruh, kalp, vicdan, akıl ve irade gibi manevî kaynaklara müracaat edilmektedir. Böylece hem manen, hem de maddeten insanın saadetini ve huzurunu temin etmeye çalışan tasavvufî sosyal hizmet, insanlara maddî üstünlükten ziyade manevî zenginlikler kazandırmak istemektedir. Sosyal tasavvufa göre sosyal (dünyevî) sorumlulukların yanında manevî (dinî, uhrevî) görevlerini de yerine getiren insan, Allah katında makbul ve yüce bir varlıktır. Böyle bir insan, uhrevî kaygılarla Allah’ın gazabına uğramaktan ve O’nun sevgisinden mahrum kalacağından korkan züht ve takva sahibi bir insandır. Âyet, manevî üstünlük ile Allah korkusu arasında bağı açıkça şöyle ifade etmektedir: “Allah katında en üstün olanınız Allah’tan en çok korkanınızdır.”5 Hz. Peygamber (s.a.v.)’in hadisi de, bu âyeti destekler mahiyette insanın manevî özelliklerinin önemine şöyle işaret etmektedir: “Allah sizin suretlerinize ve mallarınıza bakmaz, lakin sizin kalplerinize ve amellerinize bakar”.6 Dipnot * Prof. Dr. Ali SEYYAR 1. Buhari, Ubade b. Samit’den. 2. “Bedeviler, ‘iman ettik’ dediler. De ki: ‘İman etmediniz (Öyle ise iman ettik demeyin). Fakat İslâm’a girdik deyin’. Henüz iman kalplerinize girmedi.” Bkz. 49/Hucurat, 14. 3. İslam Âlimleri Ansiklopedisi; Türkiye Gazetesi Yayınları; C. 13; 1985; s. 267. Abdülvehhâb-ı Şa’rânî; Tabakât-ülkübrâ; Cilt 1-2; Mısır; 1954; s. 150. 4. Câmiü-s-Sağir; Yeni Asya Neşriyatı; Cilt 3-4; İstanbul; 2002; No. 2229. 5. 49/Hucurat, 13. 6. Ahmed b. Hanbel; Müsned; V; İstanbul. Çağrı Yayınları; 1982; s. 285, 539. somuncubaba 57