َﻻ َﻦ ِ اَو َنﻮُﻤَﻠْﻌَﻳ َﻦ ِ ا يِﻮَﺘ ْ ﺴَ ْﻞَﻫ ْﻞ ُﻗ ُُُ اﺳ ﺘﻌ

advertisement
İlimle meşgul olanların fazileti,
20 Rebîulevvel 1434
(1 Şubat 2013)
‫ﻮن َوا ِ َﻦ َﻻ‬
َ ‫ ﻗُ ْﻞ ﻫ َْﻞ َْﺴ َﺘ ِﻮي ا ِ َﻦ ﻳ َ ْﻌﻠَ ُﻤ‬: ‫اﺳ ﺘﻌﻴﺬ‬
(۹ ‫ اﻳﺖ‬، ‫ﻮن ) زﻣﺮ ﺳﻮرﻩ ﳼ‬
َ ‫ﻳ َ ْﻌﻠَ ُﻤ‬
‫ﻮن َﻣﺎ ِﻓﳱَﺎ ِاﻻ‬
ٌ ‫ ﻧْ َﻴﺎ َﻣﻠْ ُﻌﻮﻧ َ ٌﺔ َﻣﻠْ ُﻌ‬67‫ﻗﺎل رﺳﻮل ﷲ )ﺻﻠﻌﻢ ا‬
ِ ‫ِذ ْﻛ ُﺮ‬
‫ﷲ َو َﻣﺎ َو َاﻻ ُﻩ َو>َﺎ ِﻟ ًﻤﺎ َا ْو ُﻣ<َ َﻌ ِﻠ ّ ًﻤﺎ‬
Muhterem Mü'minler,
Hutbemiz İLİMLE MEŞGUL OLANLARIN FAZİLETİ
hakkındadır.
İslam Dini ilim öğrenmeye çok büyük
ehemmiyet vermiş, bilhassa dini ilimlerin
öğrenilmesi hususunda müminleri hep teşvik
etmiştir. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) Eshab-ı
Suffe'yi yetiştirerek İslamiyeti seçen yeni
beldelere
gönderdiği
İslam
Muallimleri
vasıtasıyla, İslami ilimlerin tervîci hususunda
ümmetine numune olmuştur. Peygamber
Efendimiz (s.a.v.)’in varisleri olan hakiki alimler
de ehl-i imanın istifadesi için gecelerini
gündüzlerine katarak gayret göstermiş ve İslami
İlimler'in öğrenilmesi, yaşanması ve başkalarına
öğretilmesi hususunda büyük çalışmalar
yapmışlardır.
Cenab-ı Hak Zümer Suresi’nin 9. Ayet-i
Kerimesi’nde, ilim ehlinin faziletinden ve
dolayısıyla da ilmin kıymet ve ehemmiyetinden
şöyle bahsediyor: “Habibim; de ki: hiç
bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?”
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) bir hadîs-i
şerîflerinde şöyle buyurmuşlardır: "Dünya ve
onun içindeki şeyler değersizdir. Sadece
Allah'ı zikretmek ve O'na yaklaştıran
şeylerle, ilim öğreten alim ve öğrenen talebe
bundan müstesnadır"1
Bu dünyada en büyük şeref ve en büyük
nimet İslamî ilimleri öğrenmek ve öğretmektir.
Başka hiçbir ilim, bilim ne ondan daha büyük ne
de ona eşittir. Zira dinin ayakta kalması bu
ilimlerle mümkündür. Kendisine bu nimetin
nasip olduğu insanlar elde ettikleri bu nimeti
kaybetmemek ve gün-be-gün ziyadeleştirmek
için gayret göstermelidirler. Evvela kendileri
bildikleri ile amel etmelidir. Çünkü ilim amelden
önce lazımdır; ancak, tek başına ilim yeterli
olmadığı gibi amele çevrilmediği için de
sahibinin aleyhine delil olur. Ebul Faruk Silistrevî
(k.s.) Hazretleri bu hususu şöyle ifade
etmişlerdir: “Yine iyi bilinmelidir ki ilim, amel
için lazımdır. Amelsiz ilim, menfaat
vermeyen ilim musibetin en şiddetlisi ve en
büyüğüdür. Yarın huzurullah’ta sahibi
aleyhine delil olacaktır. Onun için Cenab-ı
Fahr-i Âlem menfaat vermeyen ilimden
Allah’a sığınmıştır. ”2
Yine ilim tahsili esnasında da bu ilimlerle
amel ederken de ihlastan asla ayrılmamalıdır.
Amelsiz ilim nasıl menfaat vermiyorsa, ihlassız
yapılan ameller de sahibine fayda vermez, bilakis çok zarar verir. Yapılan ameller ancak ihlas
ile, yani sadece Allah Rızası gözetilerek yapılırsa
değer kazanır. İhlasın, Allah ve Rasülünün arzu
ettiği manada meydana gelmesi ise ancak ve
ancak maneviyat ve kalbî zikir ile mümkün olur.
Bu hususta Peygamber Efendimiz (s.a.v.) “Azîz
ve Celîl olan Allah’ın rızasını kazanmaya
yarayan bir ilmi, sırf dünyalık elde etmek
için öğrenen kimse, kıyamet günü cennetin
kokusunu bile alamaz”3 buyurmuşlardır.
Muhterem Mü'minler,
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) hadîs-i
şerîflerinde ilimle meşgul olan kimselerin
kazanacakları
dereceleri
şöyle
ifade
buyurmuşlardır: "Bir kimse ilim elde etmek
arzusuyla bir yola girerse Allâhü Teâlâ o
kişiye Cennet'in yolunu kolaylaştırır.
Muhakkak melekler yaptığından memnun
oldukları için ilim öğrenmek isteyen
kimsenin üzerine kanatlarını indirirler.
Göklerde ve yerde bulunanlar, hatta suyun
içindeki balıklar dahi âlim kişiye Allah'tan
mağfiret dilerler. Âlim’in ibadet eden
üzerine üstünlüğü, ayın diğer yıldızlar
üzerine
üstünlüğü
gibidir.
Âlimler
Peygamberlerin
vârisleridir.
Çünkü
peygamberler ne bir dinar, ne bir dirhem
mîras bırakmadılar. Ancak ilmi mîras
bıraktılar. O halde kim onu alırsa çok nasîb
almış demektir.”
2
1
Sünen-i Tirmizî, Zühd 14
3
Mektuplar Risalesi, sayfa 29
Sünen-i Ebî Dâvud, İlim 12; Sünen-i İbn-i Mâce, Mukaddime 23
Download