T.B.M.M. B:53 15.12.19ÎM 0:1 Değerli milletvekili arkadaşlarım, inanç hakkının ve inanç hürriyetinin ne gereğini, ne de ge­ reklerinin tartışılmasını bile çok fazla hatta gereksiz saymak lazımdır, insanı, insan dediğimiz yü­ ce varlığı eşrefi mahlukat, yani yaratıkların efendisi olarak anlatılan ve bunun da sebebini ruh taşı­ ması, ruh sahibi olduğu için diğer yaratıklardan farklı ve onların efendisi olan insanları birbirleri­ ne bağlayan en büyük bağla; ruhla bağlıyorsunuz insanları. İnsanlar menfaatlanyla bağlanır, insan­ lar düşünceleriyle bağlanır; insanlar, şu veya bu şekildeki akideleriyle, menfaatlanyla veyahut da düşünceleriyle birbirlerine bağlanmalarının ötesinde, din dediğimiz o büyük inanç sistemi içerisin­ de ruhlanyla, yani, en kıymetli varlıklarıyla birbirlerine bağlanıyorlar. Onun için, mutlaka, bu yü­ ce kavramın gereği içerisinde yaşamak lazım; onu, insanın kendi içinde yaşatması lazım. Yine, Yüce Kitabımız Kur'an-ı Kerim bir çok yerinde; "sıkıntıdaysanız bir köle affedin" diyor. Burada, İslamın, içinde zor olmayan, büyük hürriyet anlayışını, Islamın hürriyet buyruğunu bulu­ yoruz. İslamda istiklal var. İslam, "eğer bir ülkede istiklal yoksa, eğer bir ülkenin üzerinde istiklal bayrağı dalgalanmıyorsa, orada cuma namazı kılmanız gerekmez" diyor. Yani, bunun manası, "gi­ din, önce istiklalinizi kazanın, hürriyetinizi kazanın ki, ondan sonra bu mescite gelme hakkım kazanasınız" demektir. İslam, işte böyle yüce bir kavram, böyle yüce bir anlayış. Özellikle, bizimki gibi nüfusunun yüzde 99'u Müslüman olan ve Müslüman olarak yaşamaktan da mutluluk duyan bir toplumda, din hizmetlerinin devlet tarafından yürütülmesinin yadırganacak hiç bir tarafının olma­ ması lazım. Bunun gibi, devletin yapmakta olduğu bu hizmetlerin az veya noksan bulunması veya­ hut da o iddialarla, başka türlü siyasî istikametlerde kullanılması da, kesinlikle kabulü mümkün ol­ mayan bir şeydir. Bugün Türkiye'de -değerli eski Diyanet İşleri Başkanımız Sayın Doğan'ın da ifade ettiği gibi70 bin camide ibadet ediliyor. Bu 70 bin camii, devlet siliyor, devlet süpürüyor, ışığını devlet ya­ kıyor, kapısındaki musluğunun veya şadırvanının suyunu, devlet akıtıyor ve devlet, o din hizmet­ lerini yapan insanların maişetini sağlamak için onlara maaş veriyor; bundan öte yapılacak herhan­ gi bir hizmet olmaması lazımdır. Bundan öte yapılacak herhangi bir hizmet olmadığı gibi, bugün bunun, devletin, şu veya bu siyasî kuruluşun, din hizmetlerindeki noksanlığını da, noksanlık iddi­ asını da herhangi bir'şekilde, siyasî bir malzeme olarak kullanmanın da, son derece yanlış olduğu­ nu ifade etmek istiyorum. Burada, değerli hocamızın bir sitemine -izinleriyle, müsamahalarıyla- bende bir sitemle ce­ vap vermek istiyorum. Sitemim kendilerine değil; sitemim, benim bu arz etmeye çalıştığım şeyle­ ri yapanlaradır. Değerli arkadaşlarım, bir siyasî partinin bayrağını, mescidinin kapısına asan kişinin fotoğrafı elimizde.bulunmaktadır. Bunu asan insanın, her şeyden önce, hem o siyasî partiye hem de mensu­ bu bulunmakla hepimizin gurur duyduğu yüce dinimize iyilik değil, kötülük yaptığını kabul etme­ miz lazım. (DYP, ANAP ve RP sıralarından alkışlar) Geçen hafta, 76 müftümüzle bir toplantı yaptım; dedim ki, "Değerli arkadaşlarım, ben sizden tek bir şey istiyorum. Cenabı Hak, sadece size, maişetinizi, ibadet yoluyla sağlamak gibi bir maz­ hariyet vermiş; yani, günde 5 vakit elinizi açarak, hem ibadetinizi yapıyorsunuz hem de bu mille­ tin, size temin ettiği imkânlar içerisinde maişetinizi sağlıyorsunuz. Bununla yetinin, bunun ötesine gitmeyin. Yanınızda çalışan insanları, imamlarınızı, hocalarınızı -başta benim partim olmak üzereherhangi bir partinin, istikametine veyahut kendisini istismar etmesine müsaade etmeyin. O, onla­ ra yapılacak en büyük kötülüktür. Onların ekmekleriyle oynatmayın; çünkü, görevimizi yapmaya mecburuz." -438-