B : 98 29 . J.1953 te çekilmesi ye konuşma diliyle elin ayağın çe­ kilmesidir. Bu andan suiiniyetli kimselerin is­ tifade etmemesi ve insanların hakikaten istira­ hat edebilmelerini teminen geceleyin suç işle­ me hali için ayrı hükümler vaz'edilmiş ve onun için ayrı müeyyideler konmuştur. Hareket nok­ tasını böyle alacak olursak bunun dışındaki mütalâalara yer verilmemek lâzımgelir. Elayak çekilmeden işlenen suç gündüz muamele­ sine tâbi tutulmalıdır. (Fiilî olarak güneş battı­ ğı zaman) deniliyor, halbuki güneşin batması da, arkadaşımızın buyurduğu gibi her tarafta aynı olan bir hâdise değildir. Meselâ, vadideki bir köyde güneş daha çabuk kaybolur, yamaç­ taki bir köyde daha geç kaybolabilir, yani gurub ve tulu da izafîdir, yerden yere, hattâ birkaç metre arasında değişen bir şeydir. Ama, umumi bir güneş batma zamanı mevcuttur. Kaldı ki güneş batar batmaz gece hâsıl olmaz. Nasıl ki sabahleyin güneş doğmadan bir saat evvel etraf aydınlanmaya başlar. Binaenaleyh gece güneşin batmasından bir saat sonra baş­ lar ve güneşin doğmasından bir saat evvele ka­ dar devam eder. Bu aradaki zamanda, insanlar istirahat halinde bulunduğu sırada işlenen suç­ lara daha ağır ceza vermek adalete uygun dü­ şer. Fakat bunun dışında fiilî olmıyan bir za­ manı, gece karanlığı mevcut imiş gibi kabul etmek ve suçluya böyle muamele yapmak asla doğru olmaz. Bu bakımdan Necip Bilge arka­ daşımızın teklifine iştirak etmiyoruz. Esasen 502 nci maddenin tadil teklifi bendenizin idi. Ben teklifimden Mecliste beliren menfi hava neticesinde bizzat vazgeçtim ve komisyonun mütalasma bizzat iştirak ettim. Bir sözcü ola­ rak ifade ediyorum ki fiilî gece güneş battıktan bir saat sonra başlar, güneş doğmasından bir saat evvel sona erer. Bu fiilî gecedir, bunun dışında zorluklar olur mülâhazasiyle hakiki olmıyan bir geceyi varmış gibi göstermek asla doğru olmaz. Bu bakımdan komisyon raporunun aynen kabulünü istirham ediyorum. REİS — Burhanettin Onat. BURHANETTİN ONAT (Antalya) — Muh­ terem arkadaşlar, geçen oturumda olduğu gi­ bi bu sefer de yine kısaca arzı malûmat edece­ ğim ve yine Necip Bilge arkadaşımın noktai nazarımı teyit mahiyetinde konuşacağım: Arkadaşlar, komisyonun aydınlık, karanlık mevzuundaki noktai naazrı doğrudur. Fakat O:1 bunu teyidetmek için ileriye sürmüş oldukları saat meselesi bizim memleketimizde ihticaca salih, kuvvetli bir mesnet ıpilmak kıymetinden çok uzaktır. Şimdi tasavvur (buyurum, Itulûdan evvel ve gurulbdan (bir saat sonra. Bugün­ kü şu saatte Heyeti Velinle bir kararla yaz sa­ ati tatbik etti mi bu işler bir saat daha aksryacak demektir. (Bir ses: öyle saat değişikliği ile alâkası yoktur). Ondam sonra saat mefhu­ munun bizdeki vaziyetti şudur: Meselâ köylüımüze sorarsanız filân Iköy bir saatlik yerdir derler, gidersiniz ancak üç saatte varırsınız. Bunun tatbikattaki güçlüğünü de tasavvur bu­ yurun. Bir hâdise olacak, hâkim şahitleri dinliyecelk... Birine soruyor, «Efendim güneş bat­ madan bir saat evveldi.» der.. Öbürü, «İki sa­ at sonra oldu.» diye ifadede bulundu mu, bu sefer hâkim şahitlerin ifadelerinde müibayenet olduğundan filân diye bir hüküm verecek. 0nun için saat meselesi tatbikatta çok mühimdir. Bu itibarla tabiatın gündüz ve geceyi nasıl ayırdetmişse bizim de tulü iıle gurub esasını kabul etmekten başka bir çaremiz yoktur. Ve'bunu kabul etmekte büyük bir isabet olacaktır. Arkadaşlar, bu münakaşalar niçin? Suçlu vsuçu bir saat evvel işlerise daha az, bir saat son­ ra işlerse daha çok ceza görecek. Suçlu efendiler lütfetsinler de hiç suç işle­ mesinler, hiç de cezaya çarpılmasınlar... (Alkış­ lar, gülüşmeler). REİS — Komisyon. ADALET KOMİSYONU ADINA NÜSRET KİRİŞCİOĞLU (Çanakkale) — Efendim, el­ hamdülillah memleketimiz medeni bir memle­ kettir, bazan alaturka da olsa bir saat kulla­ nılmaktadır. Alafranga saatin kullanılması Ibelki köylü bakımından bir müşkülât doğurur­ sa da, güneşin batmasından bir saat sonra ve­ ya evvel denmesi müşkülât çıkarmaz. Saatsiz bir .millet olarak bizi tavsif eden mü­ talâaya iştirak edemiyoruz. Güneşin batmasın­ dan bir saat sonrası pekâlâ tesbit edilebilir. Bir şahit bir saat sonra bir şahit iki saat son­ ra dermiş. Olabilir. Hâkimliğin zorluğu da işte buradadır. Hangi şahidin daha doğru söyliyebileceğini, hangisinin saatten daha iyi an­ ladığını tetkik ederek, takdir ederek bir ka­ rara varır. Yoksa bu memlekette ibir saatlik zaman fasılasını ilmî olarak tâyin edemeyiz dersek bu olmaz.