T ÜRKĠYE B ANKALAR B ĠRLĠĞĠ BANKALARDA KREDĠ KARġILIKLARI SĠSTEMĠ VE VERGĠSEL ĠNCELEMESĠ Yrd. Doç. Dr. Ferhat SAYIM Yayın No: Ocak 2006 ISBN : © Türkiye Bankalar Birliği Kitapta yer alan görüĢler eserin sahibine aittir, Türkiye Bankalar Birliği'nin görüĢlerini yansıtmaz. Aileme... Önsöz Elinizdeki bu kitap Marmara Ün. Sosyal Bilimler Enstitüsü Maliye Anabilim Mali Hukuk Bilim dalında kabul edilmiĢ bulunan doktora tezinin, 5411 Sayılı Bankalar Kanunu yürürlüğe girdikten sonra güncellenmiĢ ve geliĢtirilmiĢ halidir. Bu kitabın amacı bankacılık sektöründe kredi karĢılıkları sistemini ve bu sistemin vergi karĢısındaki durumunu ortaya koymaktır. Birinci bölümde, karĢılıkların ayrılma gerekçesi olan risk kavramı ve teorik bazda karĢılık kavramı ile kredi karĢılıkları incelenmiĢtir. Ġkinci bölümde kredi karĢılıkları konusunda düzenlemelerin dünya örneklerine Dünya Bankasının bir çalıĢması çerçevesinde göz atılmıĢtır. Aynı kriterlerde Türkiye‟deki durum ortaya konmuĢtur. Ayrıca on adet ülke ayrı ayrı incelenmiĢtir. Üçüncü bölümde kredi karĢılıkları, Türk hukuk sistemindeki yeriyle ele alındıktan sonra mevzuattaki son haliyle karĢılık ayırmanın usul ve esasları ayrıntılı olarak incelenmiĢtir. Ayrıca uzun bir hazırlık sürecinden sonra Haziran 2004‟te yayınlanan ve Basel II olarak adlandırılan Yeni Sermaye Yeterliliği UzlaĢısı‟nın kredi karĢılığı mevzuatına muhtemel etkisine değinilmiĢtir. Dördüncü ve son bölümde ise kredi karĢılıklarının algılanıĢı, yedek akçe ve kısaca değerleme, tüm karĢılıkların vergi matrahlarından indirilmesi ile kredi karĢılıklarının matrah indirimindeki durumu iĢlenmiĢtir. Eserin ortaya çıkıĢ sürecinde gerek danıĢmanlık gerekse de değerlendirme aĢamalarında emeği geçen Sayın, Prof. Dr. Ömer Faruk BATIREL, Prof. Dr. Targan ÜNAL, Doç. Dr. Gülsen GÜNEġ, Yrd. Doç. Dr. Veysi SEVĠĞ, Yrd. Doç. Dr. Suat YAVUZ, Yrd. Doç. Dr. Mehmet Ezhan DOĞRUSÖZ, yardımlarını esirgemeyen Marmara Ün. Ġ.Ġ.B.F. Ġktisat bölümünden Sayın, Hamdi GENÇ, Maliye bölümünden Sayın, Yrd. Doç. Dr. Erkan AYDIN ile Sayın, Sinan SARISOY‟a ve eseri yayımlayan Türkiye Bankalar Birliği‟ne teĢekkür ederim. Yrd. Doç. Dr. Ferhat SAYIM Beykent Üniveristesi Ġ.Ġ.B.F. Ġktisat Bölümü BaĢkanı (Eski Banka MüfettiĢi) ĠÇĠNDEKĠLER ĠÇĠNDEKĠLER III TABLO LĠSTESĠ XIII KISALTMALAR XV GĠRĠġ 1 1 . BÖLÜM RĠSK – KARġILIK – KREDĠ KARġILIĞI KAVRAMLARI 5 1.1. RĠSK KAVRAMI 5 1.1.1. Genel Olarak 5 1.1.1.1. Kavram 6 1.1.1.2. Kullanım Altyapısı 7 1.1.1.3. Kullanım Alanı 8 1.1.2. Finansal Riskler 10 1.1.3. Pazar Riski 11 1.1.4. Teknoloji Riski 11 1.1.5. Ġnsan Faktörüne Bağlı Risk 12 1.1.6. Risk Teriminin ġartları Ve Bankacılık ĠĢlemleriyle ÖrtüĢmesi 13 1.1.6.1. Banka ĠĢlemlerinin ġartları Sağlaması 13 1.1.6.2. Finansal Sistem Araçlarının Soyutluğu 14 1.1.7. Bankacılık Sistemi Ġçin Tanımlanan Finansal Riskler 15 1.1.7.1. Faiz Oranı Riski 17 1.1.7.2. Kur Riski 18 1.1.7.3. Menkul Kıymet Fiyat Riski 19 1.1.7.4. Kredi Riski 20 1.1.7.5. Likidite Riski 21 1.1.7.6. Operasyon Riski 22 1.1.8. Kredi Riski 23 1.1.8.1. Kredi Riskinin Ölçümü Ġçin Kriterler 24 1.1.8.1.1. Temel Kredi Riski 25 1.1.8.1.2. Piyasa Riskinden Kaynaklanan Kredi Riski 26 III 1.1.8.2. Kredi Riskini Ölçme Yöntemleri 1.1.8.3. Sermaye Yeterliliğinde Kredi Riski Ölçümü 1.1.8.3.1. Basel I 1.1.8.3.2. Basel II 1.2. KARġILIK KAVRAMI 1.2.1. Genel Olarak 1.2.2. KarĢılıkların Hukuksal Düzeni 1.2.2.1. Türk Ticaret Hukukunda KarĢılıklar 1.2.2.2. Vergi Hukukunda KarĢılıklar 28 30 30 31 36 36 38 39 39 1.3. KREDĠ KARġILIKLARI 40 1.3.1. Kredi Riski Yönetim Sisteminde KarĢılıklar 42 1.3.1.1. Kurulacak Sistemde Kullanılacak Kavramlar 43 1.3.1.2. Muhasebe Sisteminin Temel Özelliği 45 1.3.1.3. Verilerin Sahip Olması Gereken Özellikler 46 1.3.1.4. Kredi Değer DüĢüklüğünün Tespitinde Temel Kriterler 47 1.3.1.5. Kredi Portföyünün Ġzlenmesinde Ġstatistik 49 1.3.2. Kredi KarĢılıklarının Yeterliliği 49 1.3.2.1. Denetlenmesi Gereken Hususlar 50 1.3.2.2. Yeterlilik Kriterleri 50 1.3.3. Kredi KarĢılıklarında Kamuoyunun Bilgilendirilmesi 51 1.3.3.1. Muhasebe Politikaları ve Yöntemleri 52 1.3.3.2. Varsayımlar ve KarĢılık Belirlemede Kullanılan Yöntemler 53 1.3.3.3. Risk Yönetimi Kontrol ve Uygulamalar 53 1.3.3.4. Vadesi DolmuĢ Kredilerin Bölge Dağılımı 54 1.3.3.5. Vadesi DolmuĢ Kredilerin Borçlu Dağılımı 54 1.3.3.6. Kredi Riski YoğunlaĢması 55 1.3.3.7. Anapara ve Faiz Bilgisi 55 1.3.3.8. KarĢılık Bakiyelerinin ġeffaflığı 55 1.3.3.9. Yeniden Yapılandırma Bilgisi 56 1.3.3.10. Bilançoda Görülmeyen Taahhütler 56 1.3.4. Kredi KarĢılıklarının Umumi Disponibilite ve Mevduat Munzam KarĢılığından Farklılığı Ġle Kredi Maliyetlerine Etkisi 56 1.3.4.1. Farklılık 56 1.3.4.2. Banka Karlılığına ve Kredi Maliyetlerine Etkisi 57 1.3.4.3. Karlılığa ve Sermaye Gereksinimine Etkisi Üzerine AraĢtırma 59 IV 1.3.5. Kredi KarĢılığı Türleri 1.3.5.1. Genel Kredi KarĢılığı 1.3.5.2. Özel Kredi KarĢılığı 1.3.6. Kredi KarĢılığı Ayırmanın Etkileri 1.3.7. Serbest Kalan KarĢılıkların Durumu 2 . BÖLÜM KREDĠ KARġILIĞI DÜZENLEMELERĠNDE DÜNYA UYGULAMALARI 59 60 62 62 64 65 2.1. GENEL OLARAK 2.1.1. Kredi Sınıflandırması 2.1.2. Kredi KarĢılıklarının Amacı 2.1.3. Ülkeler Arasında Farklılık 2.1.4. Basel Temel Prensipler UzlaĢma Grubu 67 67 68 68 69 2.2. TEMEL DÜZENLEMELERDE ÜLKELERĠN DURUMU 2.2.1. Düzenleme ve Denetim Otoritesi 2.2.1.1. Yabancı Ülkelerde Durum 2.2.1.2. Türkiye‟de Durum 2.2.2. Kredi Sınıflandırması 2.2.2.1. Yabancı Ülkelerde Durum 2.2.2.2. Tahsili GecikmiĢ Alacaklar Kavramı 2.2.2.3. Türkiye‟de Durum 2.2.3. Grup Kredilerin Sınıflandırılması 2.2.3.1. Yabancı Ülkelerde Durum 2.2.3.2. Türkiye‟de Durum 2.2.4. Garanti ve Teminatların Ele Alınması 2.2.4.1. Yabancı Ülkelerde Durum 2.2.4.2. Türkiye‟de Durum 70 70 70 73 74 74 76 77 77 77 79 80 80 83 2.3. DĠĞER DÜZENLEMELER 84 2.3.1. Kredilerin Bankalar Tarafından Gözden Geçirilmesi 84 2.3.1.1. Yabancı Ülkelerde Durum 84 2.3.1.2. Türkiye‟de Durum 86 2.3.2. Yeniden Yapılandırılan Sorunlu Kredilerin Sınıflandırılması 86 2.3.2.1. Yabancı Ülkelerde Durum 87 2.3.2.2. Türkiye‟de Durum 91 2.3.3. Ġzleme ve Yaptırım 91 V 2.3.3.1. Yabancı Ülkelerde Durum 2.3.3.2. Türkiye‟de Durum 2.3.4. Kamuoyu Bilgilendirmesi 2.3.4.1. Yabancı Ülkelerde Durum 2.3.4.2. Türkiye‟de Durum 2.3.5. Bağımsız Denetçilerin Rolü 2.3.5.1. Yabancı Ülkelerde Durum 2.3.5.2. Türkiye‟de Durum 91 95 95 95 98 100 100 102 2.4. KARġILIK UYGULAMASI 2.4.1.1. Yabancı Ülkelerde Durum 2.4.1.2. Türkiye‟de Durum 104 104 119 2.5. ÇEġĠTLĠ ÜLKELERDE 2.5.1. G-10 Ülkeleri 2.5.1.1. Amerika BirleĢik Devletleri 2.5.1.2. Fransa 2.5.1.3. Almanya 2.5.1.4. Japonya 2.5.2. G-10 DıĢı Ülkeler 2.5.2.1. Arjantin 2.5.2.2. Çin 2.5.2.3. Brezilya 2.5.2.4. Hong Kong 2.5.2.5. Hindistan 2.5.2.6. Rusya Federasyonu 120 121 121 123 124 125 127 127 128 129 131 132 133 2.6. BÖLÜMÜN GENEL DEĞERLENDĠRMESĠ 134 3 . BÖLÜM TÜRKĠYE’DE KREDĠ KARġILIKLARI 137 3.1. KREDĠ KARġILIKLARINDA TÜRK BANKACILIK MEVZUATI 137 3.1.1. Türk Ticaret Kanunu 137 3.1.1.1. Ġlkesel Olarak Özel Kredi KarĢılıklarının Yasaklanmaması 138 3.1.1.2. Ġhtiyatlılık Ġlkesinin Gereği Olarak Genel Kredi KarĢılığı 138 3.1.2. Bankalar Kanunu 139 VI 3.1.2.1. 3182 Sayılı Kanunda 3.1.2.2. 4389 Sayılı Yasanın Ġlk Halinde 3.1.2.3. 4491 Sayılı Yasayla Yapılan DeğiĢiklik 3.1.2.4. 4672 Sayılı Yasa Ġle Yapılan DeğiĢiklik 3.1.2.5. 5411 Sayılı Yeni Bankalar Kanunu 3.1.3. Bakanlar Kurulu Kararnameleri 3.1.4. BDDK Yönetmeliği 3.2. TÜRKĠYE’DE KREDĠ KARġILIĞININ AYRILMASI 3.2.1. Tanımlar 3.2.2. Alacakların Sınıflandırılması 3.2.2.1. Birinci Grup 3.2.2.2. Ġkinci Grup 3.2.2.3. Üçüncü Grup 3.2.2.4. Dördüncü Grup 3.2.2.5. BeĢinci Grup 3.2.3. Kredilerin Sınıflandırılmasında Kriterler 3.2.3.1. Temel Kriter 3.2.3.2. Diğer Kriterler 3.2.3.3. Temel Kriterin Uygulanmasında Ortaya Çıkabilecek Sorunlar 3.2.3.4. Subjektif Değerlendirmelerin En Aza Ġndirilmesi 3.2.4. Bankaların Sınıflandırma Yetkileri 3.2.5. Donuk Alacaklar 3.2.5.1. Donuk Alacak Tanımına Giren Kredi ve Alacaklar 3.2.5.2. Grup Kredilerin Durumu 3.2.5.3. Sorunlu Olan Kredinin Tamamen Geri Ödenmesi 3.2.5.4. Vade Kaydı Bulunmayan Krediler 3.2.5.5. BileĢik Faizin KarĢılığa Yol Açması 3.2.6. Kredilerin Sınıflandırılmasına Yönelik Ġlave Açıklamalar 3.2.6.1. Yöntem ve Kriterler 3.2.6.2. Kredinin Kayıtlı Değeri 3.2.6.3. Kredi Değerliliğinin Zayıflaması 3.2.6.4. Kredinin Zafiyete Uğraması 3.2.6.5. Kredi Zafiyetinin Ölçülmesi 3.2.6.6. Zafiyetin Ölçülmesinde Fer‟ilerin Durumu 3.2.6.7. Nakit Akımına ĠliĢkin Değerlendirmeler 3.2.7. Bankaların Genel KarĢılık Ayırması 3.2.7.1. Genel Olarak VII 140 141 142 143 143 144 145 147 147 148 148 149 150 150 151 152 152 152 153 154 154 155 156 156 156 157 158 159 159 160 160 161 161 162 162 163 163 3.2.7.2. Genel KarĢılığa Tabi Olacak Tutarlar 163 3.2.7.3. Vadeli ĠĢlem ve Opsiyon SözleĢmeleri 164 3.2.7.4. Genelgedeki Düzenlemeye Ġtiraz 165 3.2.7.5. Genel KarĢılığa Tabi Gayrinakdi Krediler 166 3.2.7.6. Genel KarĢılıkların MuhasebeleĢtirilmesi 166 3.2.7.7. Genel KarĢılık Ayrılmayacak Krediler 166 3.2.8. Bankaların Özel KarĢılık Ayırması 168 3.2.8.1. Asgari Oran Tespitinin Sonucu 168 3.2.8.2. Gayrinakdi Kredinin Donuk Alacak Kapsamına Alınması 169 3.2.8.3. Türev Ürünlerin Donuk Alacak Kapsamına Alınması 169 3.2.9. Özel KarĢılık Hesaplamasında Teminatların Durumu 170 3.2.9.1. Birinci Grup Teminatlar 171 3.2.9.2. Ġkinci Grup Teminatlar 171 3.2.9.2.1. Türk Bankalarının Kefaleti 172 3.2.9.2.2. Kamu Kurumu Nezdindeki Alacağın Rehni 173 3.2.9.2.3. Emtia ve Menkul Rehni-Hisse Senedi-Emtia Üzerine Kıymetli Evrak 173 3.2.9.2.4. Ġpotek 175 3.2.9.2.5. Gerçek Kambiyo Senedi 176 3.2.9.3. Üçüncü Grup Teminatlar 178 3.2.9.3.1. Ticari ĠĢletme Rehni 179 3.2.9.3.2. TaĢıt Rehni 179 3.2.9.3.3. Uçak veya Gemi Ġpoteği 179 3.2.9.3.4. Kredibilitesi Yüksek Kefalet 180 3.2.9.3.5. Diğer Senetler 181 3.2.9.4. Dördüncü Grup Teminatlar 181 3.2.10. Teminatların Hesaba Katılması 181 3.2.10.1. Teminatların Değerlemesi ve MuhasebeleĢtirilmesi 182 3.2.10.2. Teminatların Donuk Alacak Tutarından Ġndirilmesi 183 3.2.10.3. Donuk Alacağın Tamamı Kadar Özel KarĢılık Ayırma Yetkisi 183 3.2.11. Alacakların Yeniden Yapılandırılması 184 3.2.11.1. Yeniden Yapılandırılan Alacakların Sınıflandırılması185 3.2.11.2. BDDK‟nın Açıklaması 186 3.2.12. Değerleme, MuhasebeleĢtirme, Raporlama ve Atıflar 187 3.2.12.1. Hesap Planının Kullanımı 187 3.2.12.1.1. Kullanılacak Düzenlemeler 187 3.2.12.1.2. Hesap Ġsimleri 188 VIII 3.2.12.1.3. Tasfiye Olunacak Ġbaresi 189 3.2.12.1.4. Faiz Tahakkuku ve Reeskont 189 3.2.12.2. Tek Düzen Hesap Planı Ġzahnamesinde Yapılan Atıflar 190 3.2.12.3. YurtdıĢı ġubelerinden Verilen Kredilerin Durumu 190 3.2.12.4. Sermaye Piyasası Araçları ve Ortaklık Paylarının Durumu 191 3.2.12.4.1. Sınıflandırma Ġle KarĢılık Yükümlülüğü 191 3.2.12.4.2. Kredi Kullanan KuruluĢun Ortaklık Payı 191 3.2.12.4.3. Değer DüĢüĢ KarĢılıklarının Durumu 192 3.2.12.4.4. Piyasa Değerinde DüĢüĢ 192 3.2.12.5. Raporlama 192 3.2.12.6. Kredi Değerlendirmelerinin Sıklığı 192 3.2.13. Ġstisnalar 193 3.2.14. Özel Finans Kurumlarınca Kullandırılan Fonlar 194 3.2.15. Mevduat Kabul Etmeyen Bankaların Durumu 195 3.2.16. Yaptırım 196 3.2.17. Basel II Sonrasında OECD Ülkesi Olma Kriteri 197 3.2.18. Türk Bankalarında Kredi Riski Ölçüm Anketi 198 4 . BÖLÜM KREDĠ KARġILIKLARININ VERGĠSEL BOYUTU 201 4.1. KREDĠ KARġILIKLARININ ALGILANMA BĠÇĠMLERĠ 202 4.1.1. Sağlıklı Portföy Göstergesi 202 4.1.2. Hisse Sahipleri ve Yatırımcı Algılaması 203 4.1.3. Kredi Zararlarının Farklı Tanımlamayla Gösterimi 204 4.1.4. Vergi Gecikmesi veya Sübvansiyon 204 4.1.5. Amortisman Kaydına Benzetilmesi 205 4.1.6. Mali Bilançoda Farklı Hesaplama 205 4.2. MUHASEBE VE FĠNANSMAN TERĠMĠ OLARAK KARġILIKLAR 4.2.1. Yedek Akçe Kavramı 4.2.2. Yedek Akçelerin Sınıflandırılması 4.2.3. Yedek Akçe Türleri 4.2.4. TTK‟Nda Yedek Akçe Ġle Ġlgili Maddeler 4.2.4.1. Kanuni(Zorunlu) Yedek Akçe 4.2.4.2. Ġsteğe Bağlı Yedek Akçe IX 206 208 209 211 212 213 214 4.2.4.3. Gizli Yedek Akçeler 4.2.4.4. Kar Payı Ġle Yedek Akçeler Arasındaki Münasebet 4.2.5. KarĢılıkların Yedek Akçe Kapsamında Değerlendirilmesi 4.2.6. KarĢılık Türleri 4.2.7. Yedek Akçe Olarak Kredi KarĢılıkları 215 215 216 218 219 4.3. VERGĠ MEVZUATIMIZ AÇISINDAN KARġILIKLAR 220 4.3.1. Değerleme 220 4.3.2. VUK‟nda Değerleme 222 4.3.3. VUK‟ nda KarĢılık Ayırma ġartları 223 4.3.4. KVK‟ nda KarĢılıklar 224 4.3.5. Vergi Mevzuatında Ayrılmasına Olanak Bulunan KarĢılıklar 224 4.3.6. Konuya ĠliĢkin Yargı Kararları ve Düzenleme Önerisi 225 4.3.6.1. Özellikli Durumlar 227 4.3.6.2. Düzenleme Önerisi 229 4.3.7. ġüpheli Ticari Alacaklar ve KarĢılık Ayrılması 229 4.3.7.1. Yasal Düzenleme 229 4.3.7.2. ġüpheli Alacak KarĢılığı Ayırma ġartları 230 4.3.7.2.1. Alacağın Kaynağı 230 4.3.7.2.2. Alacağın Dava veya Ġcra Safhasında Bulunması 231 4.3.7.2.3. BaĢvurulması Gereken Tahsil Süreci 231 4.3.7.2.4. Alacağın Teminatlı Olmaması 232 4.3.7.2.5. ġüpheli Alacak KarĢılığının Bilançoda Gösterilmesi 233 4.3.7.2.6. ġüpheli Alacak KarĢılığının Ayrılabileceği Dönem 234 4.3.7.3. ġüpheli Alacak KarĢılığı Ayrılmasında Tereddüt Edilen Noktalar 235 4.3.7.3.1. KDV Alacağı 235 4.3.7.3.2. Avanslar 237 4.3.7.3.3. Ödemeden Aciz Vesikası 238 4.3.7.3.4. Konkordato Hali 239 4.3.7.3.5. Holdinglerin ĠĢtiraklerinden Alacakları 239 4.3.8. Sigorta Teknik Ġhtiyatları 240 4.3.8.1. Muallak Hasarlara Mahsus Tazminat KarĢılıkları 241 4.3.8.2. Cari Muhataralara Mahsus Ġhtiyatlar 241 4.3.8.3. Hayat Sigortaları Riyazi Ġhtiyatları 242 4.3.9. Değersiz ve Vazgeçilen Alacaklar 243 X 4.3.9.1. Yasal Düzenleme ve Açıklamalar 243 4.3.9.2. Borçlunun Kullanacağı KarĢılık Hesabı 245 4.3.9.3. Konkordatoda Vazgeçilen Alacak Ġçin ġüpheli Alacak KarĢılığı Ayrılması 246 4.3.10. Vergi Mevzuatı Bakımından Alacak KarĢılıklarının Amacı ve Sonucu 248 4.4. VUK VE KVK’ NA GÖRE BANKA KREDĠ KARġILIKLARI 249 4.5. ġÜPHELĠ ALACAK KARġILIKLARININ KREDĠ KARġILIKLARINI KAPSAMASI 4.5.1.1. Alacağın Kaynağı 4.5.1.2. Alacağın Dava veya Ġcra Safhasında Bulunması 4.5.1.3. Küçük Alacaklar Ġçin BaĢvurulması Gereken Tahsil Süreci 4.5.1.4. Alacağın Teminatlı Olmaması 4.5.1.5. ġüpheli Alacak KarĢılığının Bilançoda Gösterilmesi 4.5.1.6. Genel Değerlendirme 250 250 251 252 253 253 253 4.6. KREDĠ KARġILIKLARININ VERGĠDEN ĠNDĠRĠLMESĠNDE DÜNYA UYGULAMALARI 254 4.7. KREDĠ KARġILIKLARININ VERGĠDEN ĠNDĠRĠLMESĠNDE TÜRKĠYE 261 4.8. VERGĠ KANUNU DIġINDAKĠ VERGĠSEL DÜZENLEMENĠN VERGĠLEME ĠLKELERĠ AÇISINDAN DEĞERLENDĠRMESĠ 4.8.1. Kanunlardaki ÇeliĢki 4.8.2. Verginin Yasallığı Ġlkesi ve BDDK 4.8.2.1. Esas ve Usullerin BDDK Tarafından Belirlenmesi ve Vergisel Düzenlemede BDDK‟nın Etkisi 4.8.2.2. Bankalar Kanunu Hükmünün EleĢtirisi ve Öneriler 4.8.2.2.1. Diğer KuruluĢların Ayırdıkları KarĢılıklar Ġçin Talepleri 4.8.2.2.2. Kapsamlı Değerlendirme ve DeğiĢiklik Önerisi 263 263 264 269 272 273 275 4.9. ALT DÜZENLEMELERDEKĠ ÇELĠġKĠ VE SONUÇLARI 275 XI 4.9.1. Yönetmelikteki Düzenleme 4.9.2. Genelgedeki Düzenleme 4.9.3. Farklılık 4.10. BÖLÜMÜN GENEL DEĞERLENDĠRMESĠ 276 277 277 281 SONUÇ 285 KAYNAKLAR 295 XII TABLO LĠSTESĠ Sayfa No. Tablo 1 Banka Denetim Otoritesinin Kredi Sınıflandırma Kurallarını Çıkarma Yetkisi ........................................................................... 71 Tablo 2 Aynı Borçluya Tahsis Edilen Grup Kredi Ġçin Sınıflandırma YaklaĢımları ................................................................................ 78 Tablo 3 Kredi Sınıflandırması ve KarĢılık Ayrılması Ġçin Teminatların Değerlemesine ĠliĢkin Ġlkeler ...................................................... 81 Tablo 4 Kredi Ġnceleme Prosedürleri ........................................................ 85 Tablo 5 Yeniden Yapılandırılan Sorunlu Krediler Ġçin Sınıflandırma Kuralları....................................................................................... 89 Tablo 6 Yaptırım Güçleri.......................................................................... 93 Tablo 7 Kredi Sınıflandırmasına ĠliĢkin Kamuoyu Bilgilendirmesi......... 97 Tablo 8 Bağımsız Denetçilerin Rolü, Sorumlulukları ve Uygulanan Cezalar ....................................................................................... 101 Tablo 9 Kredi Sınıflandırması ve Krediler Ġçin Ayrılan KarĢılıklar....... 108 Tablo 10 Kredi Zararları Ġçin Genel KarĢılıklar ....................................... 112 Tablo 11 Genel KarĢılıkların 1.Sıra(Ana) ve Katkı Sermayeye Eklenme Limitleri ..................................................................................... 114 Tablo 12 Ülke ve Bireysel Kredi Riski..................................................... 115 Tablo 13 Teminatların Değerleme Oranları ............................................. 182 Tablo 14 Kullanılacak Hesap Ġsimleri ...................................................... 188 Tablo 15 Özel ve Genel KarĢılıklar Vergiden DüĢülebilir mi? ................ 257 XIII Tablo 16 Genelgeye Göre Donuk Alacaktan Teminatların Ġndirilmesi.... 278 Tablo 17 Yönetmeliğe Göre Donuk Alacaktan Teminatların Ġndirilmesi 279 Tablo 18 Ġncelenen Ülkelerle Türkiye‟nin Uyumu .................................. 289 XIV KISALTMALAR age. : Adı geçen eser agm. : Adı geçen makale AMKD : Anayasa Mahkemesi Kararları Dergisi Ays. Mahk. : Anayasa Mahkemesi Basel II Basel Committee on Banking Supervision, International Convergence of Capital Measurement and Capital Standards, Bank for International Settlements Press & Communications, Basel, Switzerland, Haziran 2004 BDDK : Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu Bkz./bkz. : Bakınız C. : Cilt E. : Esas numarası K. : Karar numarası KVK : Kurumlar Vergisi Kanunu MK : Medeni Kanun S. : Sayı s. : Sayfa SPK : Sermaye Piyasası Kanunu TBMM : Türkiye Büyük Millet Meclisi TCMB : Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Tebliğ : 31 Mart 2000 tarih ve 24006 (Mükerrer) sayılı Resmi Gazetede yayımlı Bankalarca KarĢılık Ayrılacak Kredilerin ve Diğer Alacakların Niteliklerinin Belirlenmesi ve Ayrılacak KarĢılıklara ĠliĢkin Esas ve Usuller Hakkında Karara ĠliĢkin 1 Sayılı Tebliğ THP : Tek Düzen Hesap Planı TTK : Türk Ticaret Kanunu Uygulama Genelgesi / Genelge : BDDK tarafından yayınlanıp 6 ġubat 2002 tarih, 545 sayılı yazı ekinde bankalara, 6 ġubat 2002 tarih, 646 sayılı yazı ekinde bankalarda denetim yapma yetkisi almıĢ olan Bağımsız Denetim KuruluĢlarına gönderilen “Bankalarca KarĢılık Ayrılacak Kredilerin ve Diğer Alacakların Niteliklerinin Belirlenmesi ve Ayrılacak KarĢılıklara ĠliĢkin Esas ve Usuller Hakkında Yönetmeliğin Uygulanmasına ĠliĢkin Genelge” vb. : Ve benzeri vd. : Ve devamı VUK : Vergi Usul Kanunu Yönetmelik : 30.06.2001 tarih ve 24448 sayılı Resmi Gazete‟de Yayımlı“Bankalarca KarĢılık Ayrılacak Kredilerin ve Diğer Alacakların Niteliklerinin Belirlenmesi ve Ayrılacak KarĢılıklara ĠliĢkin Esas ve Usuller Hakkında Yönetmelik” XV XVI GĠRĠġ Krediler ile diğer alacaklardan doğmuĢ veya doğması beklenen ancak miktarı kesin olarak belli olmayan zararların karĢılanması amacıyla mali tablolarda hesaben ayrılarak gider yazılan tutarlara kredi karĢılığı denmektedir. Bankalar karĢılık ayırmak suretiyle kredi portföylerindeki değer kayıplarını mali tablolarına yansıtmaktadırlar. Bu Ģekilde bankalar tespit veya tahmin edebildikleri kadarıyla alacaklarındaki kayıpları ortaya koymaktadırlar. Bu yönüyle, karĢılık uygulaması, bankanın piyasada alım satımı yapılamayan aktiflerinin değerlenmesinde, gerçeğe en yakın fiyatların tespitine yönelik bir çaba niteliği taĢımaktadır. Bankaların ihtiyatlı yönetimi açısından bakıldığında da karĢılık ayrılmasının gerekliliği konusunda kuĢku duyulmamaktadır. Bankaların aktifinde bulunan krediler kalemi aslında birer alacaktan ibarettir ve bu kalemden elde edilecek gelir ancak bu kredi geri döndüğünde gerçek bir gelir olmaktadır. Borçlu cari hesap Ģeklinde çalıĢan kredilerde kredinin belli bir vadesi yoktur yada sürekli ertelenmektedir. Diğer kredi türlerinde de vadeler uzun olabilmektedir. Üstelik geri dönen krediler de yeni krediler verilmesi için kullanılmaktadır. Bir anlamda banka iĢletmesi, sermayesini kiraya vermekte, kiraladığı firmaları da sürekli değiĢtirmektedir. Kiracılarından gelir elde etse de bazı kiracılar aldıkları sermayeyi geri vermeyerek yada eksik vererek sağladıkları gelirden fazla zarara yol açabilmektedir. Bankalar anaparasını geri almadıkları bu kredilerden tahsil ettikleri faiz gelirleri ve henüz tahsil etmedikleri reeskont faizleri üzerinden bilanço hazırlayarak vergi vermekte, yeni yatırımlara giriĢmektedirler. Bankalar yaĢadıkları tecrübelerden ve somut bazı geliĢmelerden dolayı aktiflerinde gözüken bir kısım kredinin varlık olma niteliğini kaybettiğini görmektedirler. Zararın boyutu kredilerin vadesi henüz gelmediği ya da uzun takip süreci bitirilemediği için hemen netleĢmez. Bu durumda bankaların kredi karĢılığı ayırması, ilerde netleĢecek zararlara hazırlık yapmalarını sağlayacak ayrıca elde edecekleri Ģüpheli olan kazançların, boĢ yere vergisini vermelerini engelleyecektir. Ancak, konunun vergisel boyutu tartıĢmalıdır. Vergi matrahından indirilebilecek karĢılık miktarının belirlenmesinde vergi otoritesinin vergi kaybı endiĢesiyle ayrılacak karĢılık miktarına gereğinden fazla sınırlama getirmesi bankanın karĢılık ayırma yönünde isteksiz davranmasına sebep olabilecektir. Bu ise, bankanın ihtiyatlı yönetiminde önemli yer tutan karĢılık politikasından istenen sonucun alınamaması neticesini doğurabilecektir. Bu noktada vergisel düzenlemelerin sınırlayıcılığı, açıkladıkları kar ve zararı etkilemenin yanı sıra bankaların, kredi portföylerindeki kötüleĢmelerin raporlanmasının ertelenmesi yönünde teĢvik edilmelerine de yol açabilecektir. Ayrıca bankaların karĢılık ayırırken izledikleri yöntem ve sınıflandırma ölçülerinin sistemdeki bütün bankalarda aynı olmasının önemi tartıĢılmaz boyuttadır. Bu ise bu konuda yapılacak düzenlemelerin bankalar arasında uygulama birliği sağlayabilecek düzeyde ayrıntı içermesi zorunluluğunu getirmektedir. Ayrılan kredi karĢılıklarının vergi matrahından düĢürülmesinde gereğinden fazlaya izin verildiğinde ise bankaların vermeleri gereken verginin sürekli ertelenmesi dolaysıyla vergi kaybı sonucunu doğuracaktır. Ayrıca böyle bir uygulama diğer sektörlerden farklı bir ayrıcalık sağlayacağı için vergi eĢitliği ilkesini de zedeleyecektir. Konunun vergisel boyutunun büyüklüğü de önem arz etmektedir. Bu büyüklüğü gösterebilmek için 2002 yılını örnek alalım. 31.12.2002 tarihinde Bankaların aktif büyüklüğü 212.675.488 Milyar TL‟ dir. Aynı tarihte krediler toplamı ve ayrılan özel karĢılıklar toplamı sırasıyla 63.061.176.-Milyar TL ile 6.690.905.-Milyar TL‟dir. Ġleriki bölümlerde iĢleyeceğimiz üzere Özel KarĢılıklar Kurumlar vergisi matrahından düĢülebilmektedir. Kurumlar vergisi oranını %33 olarak kabul ettiğimizde 6.690.905.-Milyar TL özel karĢılık miktarının ödenen vergiye etkisi ()2.207.999.-Milyar TL olmaktadır. Aynı yıl tahsilatı sağlanan kurumlar vergisi toplamının ve tüm vergi gelirleri toplamının sırasıyla 5.575.495.Milyar TL ve 59.631.868.-Milyar TL olduğunu hesaba kattığımızda oransal büyüklük te ortaya çıkacaktır. Bankaların ayırdıkları özel karĢılığın vergi etkisinin tüm ülkeden toplanan kurumlar vergisine oranı %39,6 tüm vergi gelirlerine oranı ise %3,7 olmaktadır. Diğer bir deyiĢle Bankalar Kanunu‟nun, 53. maddesi tüm ülke vergi gelirlerinin %3,7 sini etkilemektedir. Tabi bu etki mutlak kayıp anlamında bir etki değildir. KarĢılık konusu zararın gerçekleĢmemesi durumunda bu miktar verginin sonraki yıllara ertelenmesi anlamına gelmektedir. Üstelik bu büyüklükteki bir erteleme Vergi Kanunlarında yapılan bir düzenleme ile değil pek örneği görülmeyecek Ģekilde bir Sektörel kanunda yapılan düzenleme ile sağlanmaktadır. Kanunda yetki verilen Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu(BDDK), yayımladığı Yönetmelikte asgari karĢılık oranlarını belirlemekle kalmayıp Donuk Alacakların tamamına kadar Özel KarĢılık ayrılabilmesine dolayısıyla Donuk Alacakların tamamı kadar vergi matrahında indirim yapılmasına olanak tanımaktadır. 2 Bu düzenlemenin vergi kanunları dıĢında yapılmıĢ olması ile esas ve usulleri belirleme iĢinin BDDK‟na verilmesi, vergileme ilkelerinin düzenlemede gözetilmediği yönünde tartıĢmalara sebep olmaktadır. Konuyla ilgili eserler incelendiğinde, bir çoğunda ayrıntılara girilmeden sadece düzenlemenin içeriğinden bahsedildiği, çok az kitapta ayrıntılı olarak ele alındığı görülmektedir. Yayınlanan makaleler ele alındığında ise bunların daha çok Maliye Bakanlığı teĢkilatı çalıĢanları tarafından yazıldığı ve çoğunlukla Yönetmelikteki düzenlemelerin içeriğine yer verildiği görülmektedir. Bu düzenlemelerin yeterliliği ve yerindeliği hususunda yapılan yorum ve çalıĢmaların azlığında, konunun ileri bankacılık bilgisi de gerektirmesi ve teknik detaylar içermesi de etkili olmaktadır. Az önce konunun vergisel boyutunun büyüklüğünü Gelir Ġdaresi cephesinden ortaya koyduk. Tabi ki bu büyüklüğün birde bankalar cephesindeki etkisi mevcuttur. Ayrılan bu karĢılıklar kurumlar vergisi matrahından indirilmemiĢ olsaydı karĢılık konusu zararların gerçekleĢmesi durumunda elde edilmemiĢ bir gelir için bu büyüklükteki vergi banka kasasından çıkacaktır. Üstelik uzun takip süreçlerinden dolayı bu zararın bilançoya yansıtılması yıllar alabilecektir. Kaynak maliyetlerinin son derece yüksek olduğu ülkemizde haksız yere ödenecek bu büyüklükteki bir verginin banka bilançolarına aĢındırıcı etkisi büyük olacaktır. Konu iki yönlüdür vergi idaresi ve bankacılık sektörünün tezleri çakıĢmaktadır. Vergi idaresi tahakkuk esası çerçevesinde hesaplanan verginin tümünü tahsil etmek isterken bankalar ise yaĢanmıĢ örneklerden ve ortaya çıkan verilerden yola çıkarak tahakkuk eden gelirlerin bir kısmının tahsil edilemeyeceği gerçeğinin daha fazla dikkate alınmasını istemektedir. Ayrıca bankacılık sektörünün sağlamlığının artmasını isteyen ekonomi yönetimi de karĢılık ayrılmasını ve bu karĢılıkların vergiden indirilmesini savunabilmektedir. Bu arada ayrılan karĢılık miktarının artmasının banka hissedarlarına dağıtılacak olan kar rakamını azaltacağı, bunun da hissedarlar açısından istenmeyen durum oluĢturacağı unutulmamalıdır. KarĢılık kavramının Bankalar ve Gelir idaresi için önemine kısaca bu Ģekilde iĢaret ettikten sonra çalıĢmanın planı ortaya konabilir; Birinci bölümde, KarĢılıkların ayrılma gerekçesi olan risk kavramı ve teorik bazda karĢılık kavramı ile kredi karĢılıkları incelenecektir. Ġkinci bölümde Kredi KarĢılıkları konusunda düzenlemelerin dünya örneklerine Dünya Bankasının bir çalıĢması çerçevesinde göz atılacak ve aynı kriterlerde Türkiye‟deki durum ortaya konacaktır. Ayrıca on adet ülke ayrı ayrı incelenecektir. 3 Üçüncü bölümde kredi karĢılıkları, Türk hukukundaki yeriyle ele alındıktan sonra mevzuattaki son haliyle karĢılık ayırmanın usul ve esasları ayrıntılı olarak ortaya konacaktır. Ayrıca uzun bir hazırlık sürecinden sonra Haziran 2004‟te yayınlanan ve Basel II olarak adlandırılan Yeni Sermaye Yeterliliği UzlaĢısı‟nın kredi karĢılığı mevzuatına muhtemel etkisine değinilecektir. Dördüncü ve son bölümde ise karĢılıkların algılanıĢı, yedek akçe ve kısaca değerleme, tüm karĢılıkların vergi matrahlarından indirilmesi ile kredi karĢılıklarının matrah indirimindeki durumu iĢlenecektir. Sonuç bölümünde de bütün çalıĢma boyunca ortaya çıkan bazı tespitlere dikkat çekilerek konuyla ilgili önemli noktalar belirlenecektir. 4 1 . BÖLÜM RĠSK – KARġILIK – KREDĠ KARġILIĞI KAVRAMLARI 1.1. RĠSK KAVRAMI 1.1.1. Genel Olarak Risk kavramını çalıĢma konumuzdaki yeri ile ele almadan önce bu kavramın yaygın kullanımının nelerden kaynaklandığını ve kökenini ortaya koymamız faydalı olacaktır. Ġnsanoğlu varolduğu günden bu yana sürekli olarak çeĢitli risklerle karĢı karĢıyadır. Ve risk olgusu, yakın bir dönem kadar olumlu ve olumsuz olmak üzere iki anlama sahip olmuĢtur. "Bazı dönemlerde risk alma saygıdeğer bir giriĢim olarak görülmüĢtür." Fakat modernleĢme süreçlerinin etkisiyle birlikte risk kavramı sadece olumsuz anlamda ele alınmaya baĢlamıĢtır. Son birkaç on yıldır ise risk kavramı olumsuzlama çerçevesinde, gerek medyada gerek gündelik yaĢamda oldukça sık kullanılır olmuĢtur. Nihayetinde 21. yüzyıl toplumu tanımlamaları arasında "risk toplumu" kavramlaĢtırması da yer almıĢtır1. Risk kavramı gerçekten, içinde bulunduğumuz sosyal çevrelerde de son derece yaygın olarak kullanılan bir kavram halini almıĢtır. Toplumun duyduğu her yeni olumsuzluğu kendi baĢlarına gelme korkusuyla risk kavramı ile özdeĢleĢtirdiği gözlenebilmektedir. Bu gözlemlemenin çok olduğu çevrelerde poliçesi hazırlatılan sigorta türleri daha çok olsa gerek. Bilgi toplumunda risk, büyük bir sektör hâlini almıĢtır. ġirket yönetimi danıĢmanları, sigortacılar, siyasî danıĢmanlar, sosyologlar, psikologlar ve benzerleri, “risk analizi”, “risk yönetimi” ve “risk iletiĢimi” gibi pek çok baĢlık altında öneri ve 1 Elif KARAKURT, “Risk Toplumunda Birey”, ĠĢ, Güç http://www.isguc.org/arc_view.php?ex=154 (EriĢim: Nisan 2004) 5 Dergisi, C.5, S.2, strateji kurguları geliĢtirmektedirler. Medyanın da konuya ilgisi giderek artmakta, içinde “risk”, “kaos” gibi kelimeler geçen manĢetler, haberler, makaleler, programlar sıkça yayınlanmaktadır2. 1.1.1.1. Kavram Risk; Portekizce "cesaret" demektir. Mekan bağımlı bir sözcüktür. 'Kader, tehlike, tehdit' kavramları riskten önce var olan ve geleneksel toplumlara özgü olan kavramlardır. Risk ise modern toplumun bir kavramıdır. GeçmiĢ deneyimlerden sağlıklı, yönlendirilmiĢ bir gelecek var etme ile ilgilidir. Sürekli önünü daha fazla görme ve toplumsal paradigmalarla geleceği kurmadır. Bir baĢka kaynağa göre ise; 'Risk' sözcüğünün Ġngilizce'ye on yedinci yüzyıl içinde girdiği sanılmaktadır ve bir olasılığa göre, tehlikeye girmek ya da kayalıklara doğru gitmek anlamındaki bir denizcilik teriminden gelmektedir. Geleneksel kültürlerin bir risk kavramı yoktu, çünkü böyle bir Ģeye ihtiyaçları yoktu. Risk, gelecekteki olasılıklar düĢünülerek etkin bir biçimde değerlendirilen tehlikeleri anlatır. Dolayısıyla, ancak geleceğe yönelmiĢ (geleceği kesinlikle fethedilebilecek ya da sömürgeleĢtirilecek bir bölge olarak gören) bir toplumda geniĢ bir kabul görecektir. Risk, modern sanayi uygarlığının gerçekten temel karakteristik özelliği olarak geçmiĢten kopmak için fiili uğraĢ veren bir toplumu varsayar3. Toplumun riskli olarak öngördüğü haller genelde yaĢantı ve tarih kaynaklı olarak öğrenilen durumlarla ilgili olmaktadır. Kendine, yeni risk alanlarını bulma yada tahmin etmeyi görev yada iĢ alanı edinen bazı kurum, Ģirket ve akademisyenler ise topluma henüz yaĢamadıkları tehlikeli durumları da risk kavramı ile önemsetmeye çalıĢmaktadırlar. Bu yönüyle ince düĢünüldüğünde, riskli alan tanımlamalarının yeni bir Ģey keĢfetmekten ziyade var olan bir durumun toplum tarafından ortak bir anlayıĢ Ģekliyle ve kaygıyla izlenmesini sağlamaya yönelik çabalar olduğu da söylenebilecektir. Risk tanımlamasında, 'risk' ve 'tehlike' kavramları birbirine karıĢtırılabilmektedir. Risk terimi, belirli bir tehlikeyle bağlantılı olarak hasar, yaralanma, hastalanma, ölüm ve baĢka olumsuzlukların meydana 2 Timuçin YALÇINKAYA ve Esin ÖZSOY, “Risk Toplumu: Bilgi Toplumunun Evriminde Yeni Boyut”, http://www.bilgiyonetimi.org/cm/pages/mkl_gos.php?nt=251 (EriĢim:Mayıs 2004) 3 Karakurt, agm. 6 gelme olasılığını ifade ederken tehlike ise genelde insanlara ve onların değer verdikleri varlıklara yönelik bir tehdit olarak tanımlanmaktadır4. Tehdit olması muhtemel tehlike noktalarının tespiti ile gerek hizmet üretimi gerekse de mal üretimi alanında gerçekleĢmesinden korkulan bu tehlikelerin önlenmesi için çeĢitli kontrol sistemleri ve protokoller oluĢturulmaktadır. Dolayısıyla tehlike kavramının içeriği üzerinde analiz yapılan alanın özelliklerine göre değiĢmektedir. Örneğin “Kritik Kontrol Noktalarında Tehlike Analiz Sistemi” adı verilen sistemde bahsedilen tehlike kavramı, insan tüketimi için güvenli olmayan bir gıdanın neden olabildiği, biyolojik, kimyasal ve fiziksel özellikler anlamındadır5. Risk kavramı baĢka bir tanımla, bir tehlikenin gerçekleĢme olasılığının toplumsal düzeyde niceliksel olarak ifade edilmesi olarakta ortaya konabilir6. 1.1.1.2. Kullanım Altyapısı Gerçekten de “risk” terimi günlük kullanımımızda daha çok tehlike olasılığı Ģeklinde kullanılmaktadır. Ancak bu olumsuz çağrıĢımına karĢın, “istenilen bir neticeye yada kazanca ulaĢılması için risk almanın gerektiği” ni ifade eden toplumsal ve akademik öğreti düĢünüldüğünde “risk” kavramı içinde “istenilen durum” ve “hedeflenen kazanç”ın da, olumlu netice olasılığı olarak yer aldığını fark ederiz. Özellikle riskli ekonomik faaliyetlerde çoğu zaman bir kiĢinin kazancı bir diğerinin kaybı anlamına gelmektedir. Dolayısıyla biri için olumlu beklenti olasılığı gerçekleĢmiĢken diğeri için olumsuz beklenti yanı gerçekleĢmiĢtir. Risk tanımlamasında riski ikiye ayırmak mümkündür; "doğal olan risk" ve "imal edilmiĢ risk". Doğal olan yani doğal güçlerin etkisiyle meydana gelebilecek riskleri hesaplamak mümkün iken ikinci kategoride yer alan imal edilmiĢ riskleri hesaplamak mümkün değildir. "YaĢadığımız modern toplum, doğadan ve gelenekten gelen dıĢsal tehlikeleri belli ölçülerde kontrol altına almıĢtır ama bilgilerimizin dünya üzerindeki etkisiyle kendi imal ettiğimiz riskler, çevresel sorunlar, silahlanma, nükleer tehlike ve oynak finans piyasaları gerçekten de bir anda büyük felaketlere yol açma olasılığını taĢımaktadır." ĠĢte risk toplumu olarak adlandıran toplumsal yapıyı geçmiĢ dönemlerden ayıran en önemli özellik burada yatar. GeçmiĢ 4 Karakurt, agm. Mustafa TAYAR, “HACPP”, Ders Notu, http://homepage.uludag.edu.tr/~mtayar/haccp.htm (EriĢim: 11 Haziran 2005) 6 Tahir ÖNGÜR, “Siyanürle Altın İşletmeciliği ve Halk Sağlığı”, http://www.jmo.org.tr/jmogundem/altin/altin_halk.asp (EriĢim: 11 Haziran 2005) 5 7 dönemlerde insanlık doğadan kaynaklanan tehlikelerle karĢı karĢıyaydı. Ġnsanoğlu tarih boyunca doğadan gelen bu tehditlerle mücadele etmiĢ ve çözüm bulmaya çalıĢmıĢtır. Bu mücadele günümüzde de devam etmektedir. Doğadan gelecek tehlikelerin neler olduğu bilindiği için ne gibi önlemler alınması gerektiği de bilinmektedir. Oysa insanlığın teknolojik geliĢmelere bağlı olarak kendi ürettiği tehlikelerin neler olduğu henüz tam olarak bilinememektedir7. Kanaatimize göre “doğal risk” olarak tanımlanan durumların tahmin edilebilirliği; toplum üyelerinin çoğunluğunun bu olayların yaĢandığı süreçte benzer tepkiler verebilmesinden ve benzer değerlendirmeler yapabilmesinden kaynaklanmaktadır. Yani bir deprem olasılığına karĢı toplumun büyük çoğunluğu aynı çerçeveden bakabilmekte ve ona göre önlemler peĢinde koĢabilmektedirler. Tabi tarihçiler baĢta olmak üzere bir kısmımızın olaylara farklı bakıp farklı değerlendirmeleri de mümkündür. Kanaatimizce “imal edilmiĢ” denilen risk türünde ise toplumun genelinde aynı bakıĢ açısı olmamaktadır. Yani çoğunlukla, bir kısım topluluğun “kaybettik” psikolojisine mukabil, bir kısım topluluk ta “kazandım” psikolojisi içine girmekte, bir kısmı ise bu iki psikolojinin arasında çeĢitli varyansları yaĢayabilmektedir. Bu durumda toplumun genelinde aynı bakıĢ açısı olmamakta ve benzer tepkilerle, benzer önlemler alınamamaktadır. Bu tür imal edilmiĢ risk tanımları ne zaman ki toplumun hakim çoğunluğu için aynı sonuçları vermeye baĢlarsa o zaman, bir tür bilinçlenme açıklamasıyla, benzer tepkiler verilmeye baĢlanmaktadır. 1.1.1.3. Kullanım Alanı “Bugünün Ģirket yönetimlerinde de artık risk kaçınılmaz bir olgu haline gelmiĢtir. .... KüreselleĢen dünyamızda artık süprizler arasında geçen süre oldukça kısalmıĢtır. Dünyanın her yerinde her an siyasal, ekonomik, sosyolojik bir olay olmakta ve tüm ülkeleri bir anda etkisi altına alarak krizler yaratabilmektedir. Uluslararası arenada oynayan bir Ģirket yöneticisinin bütün bu süprizlerin dıĢında kalması mümkün değildir. Önemli olan bu süprizleri ve riskleri fırsata dönüĢtürebilmektir. Gözü kapalı risk alarak baĢarılı olmak, sadece kumarbazın aldığı riske eĢdeğerdir. Sonunda kaybedersiniz. 7 Karakurt, agm. 8 Bugün matematik bilimi , kaos teorileri , oyun teorileri gibi karmaĢık teorileri yönetim biliminin hizmetine sunmuĢtur. Stokastik ve ihtimal hesapları, pareto analizleri, swot analizleri risk yönetiminin ayrılmaz birer parçası olmuĢlardır. Bilimi, içgüdü ve deneyimleri ile birleĢtirebilen yöneticiler baĢarılı olur. En iyisi hiç risk almamaktır diyenler de vardır. Ancak bu günün dünyasında hiç risk almayan tutucu yönetimler sadece küçülürler. Büyümek için risk, ama hesaplanmıĢ risk almak gereklidir”8. Yukarıdaki alıntıda da ifade edildiği yada çağrıĢtırıldığı gibi çağımız, bilgiyi kullanma ve risk alma çağı olarak ta algılanmaktadır. Buna göre risk alınacak ve daha fazla vakit kaybedilmeden kazanmaya çalıĢılacaktır. Risk almak, çoğumuzun zaman zaman çevremizde ve belki de kendi içimizde hissettiğimiz bir yaĢantı ve yönetim Ģeklini alabilmektedir. Yönetim kelimesini özellikle kullanıyorum çünkü hemen herkesin az veya çok, kendisini sorumlu hissettiği bir yaĢam alanı olmaktadır. Bu bazen çok büyük bir Ģirket, banka, bakkal, aile yaĢantısı, kendi hayatı v.b. Ģeklindedir. Bireyler kendilerini sorumlu hissettikleri varlıklarını geliĢtirmek için çabalarken bazen kazanma dürtüsüyle bazen de iĢin akıĢıyla riskli gördükleri alanlarda faaliyet yürütmektedirler. Bir baĢka deyiĢle risk almaktadırlar. Tabi insan topluluklarının oluĢturmuĢ olduğu devlet, Ģirket, kurum ve kuruluĢlar da kendi faaliyet alanlarında risk almaktadırlar. Alıntıda da ifade edildiği gibi küreselleĢen dünyamızda artık sürprizler arasında geçen süre oldukça kısa olmakta ve dünyanın her yerinde her an siyasal, ekonomik, sosyolojik bir olay tüm ülkeleri bir anda etkisi altına alarak krizler oluĢturabilmektedir. ġimdi kendi çalıĢma alanımıza yaklaĢmak adına risk faktörü Ģirket yönetiminde ele alınacaktır. Günümüzde Ģirket yönetimleri yukarıda bahsettiğimiz hızlı değiĢikliklerden zarar görmemek hatta kazanç sağlamak için mevcut risklerin tanımlanıp yönetilmesine büyük önem vermektedir. Çünkü hiçbir riski almam diyen yönetimler için bile bazı risklerin tanımlanabileceği mantığımızın gereğidir. Bu noktada risk için genel bir tanımlama yapabiliriz. Günümüzde riski, istenmeyen durumu ifade eden ve tehlike olarak tanımlanan olayın gerçekleĢme ihtimali olarak tanımlayabiliriz. Daha çok ekonomik anlamada bir baĢka tanımla “gerçekleĢen gelirler ile beklenen gelirler arasındaki fark 8 Tanju ARGUN, “Risk Yönetimi”, http://www.bilgiyonetimi.org/cm/pages/mkl_gos.php?nt= 13, Ocak 1999, (EriĢim:Nisan 2004) 9 sonucu zararın doğma olasılığı”9 olarak ta tanımlanmaktadır. Ne kadar yeni risk almanın optimum düzeyi oluĢturacağı tartıĢmasına girmeden risk kavramında daha da somutlaĢabilmek için genel olarak Ģirket yönetiminde karĢılaĢılabilecek tanımlanmıĢ risk türlerine deyinelim. Yönetimde sınıflandırabiliriz10; karĢılaĢtığımız risk alanlarını Ģu Ģekilde 1)Finansal Riskler 2)Pazar Riski 3)Teknoloji Riski 4)Ġnsan Faktörüne Bağlı Risk 1.1.2. Finansal Riskler Döviz kurlarının değiĢiminden dolayı ortaya çıkabilecek kar veya zarar, kur riski; faizlerin değiĢimi, faiz riski; ödemeler için gerekli nakitin zamanında bulunamaması, likidite riski; fiyatların değiĢiminden kaynaklanan kar ve zarar, fiyat riski; karĢı tarafın taahhüdünü yerine getirmemesi, kredi riski olarak tanımlanmaktadır. Para piyasalarında uzun vadeli borç verip bunları kısa vadede fonlamak ve döviz piyasalarında bir para cinsinden çok büyük pozisyon taĢımak, borsalara yapılan yatırımlarımız, hesaplamamız gereken finansal risklerdendir11. Risk çeĢitlerini arttırmak veya tanımlarını değiĢtirerek kapsamını geliĢtirmemiz de mümkündür. Yukarıda saydığımız finansal riskler konusunda doğru tahminler ve zamanında önlemler almak konusunda sergilenen baĢarı riski kavramak veya yönetmek olarak tanımlıyoruz. Ayrıca bu noktada 1970‟li yılların ikinci yarısında ekonomik büyüme ve ticaret hacminde geniĢleme neticesinde, artan uluslar arası Ģirketlerin de etkisiyle farklı para birimlerinin dolaĢımının artmasından, özellikle geliĢmekte olan ülkelerin ödemeler dengesi finansmanına yönelik fon talebinin arttığından, getirilen serbestilerin de etkisiyle yeni iĢ olanakları 9 ġenol BABUġÇU, Bankacılıkta Risk Derecelendirmesi (Rating) ve Türk Bankacılık Sektörüne Uygulanması, Sermaye Piyasası Kurulu: 94 nolu Yayın, Ekim 1997, s.60 10 Argun, agm. 11 Argun, agm. 10 ve risk alanlarının doğduğundan bahsedilebilir12. Yine, Bretton Woods sabit kur sisteminin bozulması ile birlikte döviz kurları ile oynayan spekülatörlerin yeni arayıĢlar içine girmesi ve bu çerçevede bu tür risklere karĢı “Finansal Türevler”in ortaya çıkarak; Forward, future, swap, option, gibi finansal türevlerin birer risk yönetim ürünü haline geldiğinden de bahsedilebilir13. 1.1.3. Pazar Riski* Dünya üzerinde, özellikle de uluslararası Ģirketler, hitap ettikleri pazarların ürettikleri mal ve hizmetlere doymasıyla, elde ettikleri üretim teknolojisi ve gücünü düĢürmemek ve daha da büyümek için yeni pazar arayıĢlarına girmektedirler. Özellikle de üretim teknolojileri açısından yeterli güce sahip olmayan ancak yaptıkları yatırımın karĢılığı olarak elde edebilecekleri çeĢitli potansiyelleri olan ülkeler için, çeĢitli yatırımlarda bulunurlar. Fabrikalar kurar, pazarlama faaliyetlerine giriĢirler, dağıtım kanalları oluĢtururlar. Bütün bu yatırımların büyüklüğü yatırım sonucunda elde edilecek ticari karın yatırımı karĢılayıp kara geçirme süresine de doğrudan etki etmektedir. Ancak büyüklüğüne ve baĢarısına göre geri dönüĢ süreci değiĢecek olan bu yatırımın sekteye uğraması, pazarın yeterince tanınmaması, yatırım yapılan yerde ani siyasal, ekonomik ve toplumsal değiĢikliklerin olması olasılığı da her zaman mevcuttur. ĠĢte bu noktada hedef pazarda olabilecek ani değiĢikliklerle yapılan yatırımların boĢa çıkmasını ya da pazarın kaybedilmesini pazar riski olarak tanımlayabiliriz. Sovyetler Birliği‟nin dağılması ve rejimin çökmesi ile ortaya çıkan bağımsız devletler bir çok iĢ adamı için birer fırsat oluĢturdu. Gerek Rusya dahil bu ülkelerde, gerekse de büyük bir pazar olarak ortaya çıkan Çin‟de yeni yatırımlar bir yönüyle bu tür riskler taĢıyordu ve zaman zaman bu yeni pazarların değiĢen Ģartları arasında etkilenen büyük ölçekli firma ve sektörler görülmektedir. Bu noktada daha belirgin bir örnek olması için Türkiye‟de Laleli piyasası olarak adlandırılan bölge esnafının ve bu esnafa mal satan üreticilerin 1999 yıllarından itibaren Pasifik ülkeleri ve Rusya‟da oluĢan krizden çok kısa bir süre de etkilenmelerini hatırlatabiliriz. 1.1.4. Teknoloji Riski* Piyasaya yeni ürünlerle çıkmak teknolojik yenilikleri herkesten önce pazara sokup piyasa doyana kadar, tabir uygunsa bunun kaymağını yemek birçok kiĢi ve kurumun hatta ülkenin isteğidir. Nitekim bu tür 12 13 BabuĢçu, s.59 Argun, agm. 11 yeniliklerle ortaya çıkıp hem insanlığa büyük atılımlar kazandıran hem de büyük ticari kazanımlar elde eden kiĢi ve kurumlar vardır. Dolayısıyla yeni teknoloji ve ürünler için müthiĢ bir rekabetin yaĢandığı ve bu iĢ için devasa boyutlarda para, emek ve zamanın harcandığı da bir gerçektir. Ancak biraz düĢündüğümüzde bu yatırım türündeki riskleri de görmemiz mümkün olacaktır. Ar-Ge faaliyetlerine yatırım yaptınız ekip kurdunuz her türlü altyapıyı sağladınız ancak bütün bu harcamaların sonunda harcamalarınızın geri dönüĢünü sağlayacak bir ürün garantisi yoktur elinizde, yada elde ettiğiniz ürünün önemini yitirmesine yarayacak yeni bir teknolojinin çok kısa zamanda üretilip yatırımlarınızı boĢa çıkarması olasıdır. Bu çerçevede Ģu da aklımıza gelecektir; Ar-Ge faaliyetlerine girmeksizin mevcut teknolojileri kullanarak bir fabrika, bir Ģirket bir yatırım kurdunuz. Ya da süregelen bir iĢletmeyi devralarak yatırım yaptınız. GeliĢen teknoloji ile birlikte üretilen yeni ürün ve hizmetlerin sizin ürün ve hizmetlerinize olan talebi azaltması ya da tamamen durdurması olasıdır. Dolayısıyla geliĢen ve değiĢen teknolojinin süregelen talepleri değiĢtirmesi yada beklenen talebin önünü kesmesini mal ve hizmet üreten kurumlar için Teknoloji Riski olarak tanımlayabiliriz. 1.1.5. Ġnsan Faktörüne Bağlı Risk** Aslında varolan her Ģeyin ve üretilen her bir ürün ve hizmetin neticede insanoğlu için olduğunu düĢündüğümüzde bu baĢlık biraz garip gelebilecektir. Bu yüzden bu baĢlığı, çalıĢan riski olarak ta değiĢtirebiliriz. Ġnsan bir kurumun en değerli varlığıdır. Çünkü yapılan bütün planlamalar ve organizasyonlar iĢletmede çalıĢan insanlarla değer bulacaktır veya bir baĢka değiĢle gerçekleĢtirilebilecektir. Tabi bu yüklemin tersi de kullanılabilecektir. Yani hazırlanan bütün planlamalar ve organizasyonlar çalıĢan insanlarla değer kaybedebilecek veya boĢa çıkabilecektir. Ġnsana güvenerek, bir riske girer ve onun sorumluluğunu arttırır, terfi ettirerek çok önemli bir görev verebilirsiniz. ĠĢte bu noktada bir tehlike olasılığı, yani risk baĢlamıĢtır. KiĢi vereceği kararlarla ve yapacağı eylemlerle beklentilerinizi karĢılayıp sizin baĢarı olarak tanımladığınız pozisyona da gelebilir. Tam tersi de olabilir. Ġnsan Faktörüne Bağlı Riski‟ de çalıĢan faktörünün mal ve hizmet üreten kurumlarda beklenen sonucu olumsuz yönde etkileme tehlikesi olarak tanımlayabiliriz. 12 1.1.6. Risk Teriminin ġartları ve Bankacılık ĠĢlemleriyle ÖrtüĢmesi* Yukarıda Risk kavramını tanımlamaya çalıĢtık. Risk türlerinden örnekler vererek kavramın pratik hayatımızdaki yerini belirginleĢtirdiğimizi zannediyorum. ġimdi ise biraz da teorik bir yaklaĢımla risk teriminin kullanım Ģartlarına bakalım; bu terim için kullanım Ģartları; Henüz neticelenmemiĢ Neticelenme süresi belli veya belli olmayan En fazla faydanın umulduğu BaĢlatılan veya baĢlayan bir olay ya da iĢlemde Umulan faydanın en fazla olup olmayacağının belirsizliği ya da; Olay ya da iĢlemin neticelenmesi durumunda umulan faydanın dıĢında, olması ihtimal dahilinde, ölçülebilir ya da ölçülemez zararlar için risk terimini kullanmaktayız. Bu çerçeve de çalıĢma alanımız olan bankacılık sektörünün çalıĢma Ģartlarını irdelediğimizde yukarıda sıraladığımız risk teriminin kullanım alanları ile örtüĢmesini de aĢağıda ifade ediyoruz. 1.1.6.1. Banka ĠĢlemlerinin ġartları Sağlaması** Henüz neticelenmemiĢ(Her türlü borç-alacak iliĢkisi) Neticelenme süresi belli veya belli olmayan(Vadeli ya da vadesiz) En fazla faydanın umulduğu(Getirisi en çok olacağı düĢünülen) BaĢlatılan veya baĢlayan(Kredinin verilmesi ya da mevduatın yatırılması) bir olay ya da iĢlemde(kredi yada mevduat sözleĢmesi) ** Kendi Değerlendirmelerim 13 Umulan faydanın en fazla olup olmayacağının belirsizliği (tercih edilmeyen diğer kaynak yada yatırım seçeneklerinin getirisinin daha fazla olması) ya da; Olay ya da iĢlemin neticelenmesi durumunda umulan faydanın dıĢında, olması ihtimal dahilinde, ölçülebilir ya da ölçülemez zararlar(SözleĢme Ģartlarına uyulmaması neticesinde zarar edilmesi) 1.1.6.2. Finansal Sistem Araçlarının Soyutluğu* Yukarıda “Bankacılık Sektörünü diğer sektörlerden ayrı tutarak her türlü iĢleminin risk kavramı ile örtüĢtüğü” Ģeklinde bir sav ortaya koymaktayız. Bu sav için bir destek noktası ifade edebiliriz; Günümüzde sektör olarak ifade edilen iĢ kollarının geneline baktığımızda çoğu iĢ kolunun bir üretim konusu olduğu ve insanoğlunun somut olarak bünyesel bir ihtiyacını karĢılamaya yönelik bir ürün ya da hizmet ürettiği ve bunu pazarlamaya çalıĢtığı bir gerçektir. Bankacılık sektörüne baktığımızda ise bu sektörün üretiminin insanoğlunun fiziki ihtiyacını karĢılamaya yönelik nihai bir ürün değil bu ürünlerin üretiminde değiĢ tokuĢ ve dağıtımında aracılık faaliyeti gören para ve benzerlerinin depolanması, değiĢ tokuĢ ve ticaretinin organizesi olduğunu görmekteyiz. Yani bir banka insanoğluna nihai bir ürün değil nihai ürünün eline geçmesini kolaylaĢtıran bir araç olan ve bir devlet yada benzer bir prestij kurumunun kefaletini ifade eden üzeri imzalı bir kefalet senedi(para) yada benzerini sunmaktadır. Bu durumda diğer bir çok iĢkolu, aktifinde bulunan fabrika, makine teçhizat, hammadde, ürün stokları ile bireyler için somut ve her zaman ölçülebilir bir değer taĢırken bankalar ise aktiflerinde tuttukları para ve benzeri araçlarla kendileri dıĢında bir kısım devlet yada kurumların söz ve imzalarını aktiflerinde bulundurmakta ve bireylerin fiziksel yada ruhsal ihtiyaçları için bir çok yönüyle soyut bir malvarlığı taĢımaktadırlar. Birey olarak tek insanın yada toplumun fiziki ve ruhsal ihtiyaçlarını karĢılayan mal ve hizmetlerin miktarı çok hızlı bir Ģekilde değiĢmemektedir. Ġhtiyaç duyulan ürün ve hizmetlerin miktarı ancak birey yada toplumların beğeni ve beklentilerinin değiĢmesiyle yada nüfusun artmasıyla zaman içinde ve yavaĢ yavaĢ değiĢecektir. Dolayısıyla bu ürün ve hizmetler ne Ģekilde üretilmiĢ yada elde edilmiĢ olursa olsun ihtiyaçlar kadarı mutlaka insan için değerli olacaktır. Ürün ve hizmetlerin üretimin artması yada azalması bunları * Kendi Değerlendirmelerim 14 elde etmek için gösterilen çabanın artması ya da azalması bir baĢka ifade fiyatlamanın(insan emeğine dayalı bir fiyatlamadan bahsetmekteyiz-birim çalıĢma süresi) değiĢmesi sonucunu ya da ikame etkisini doğurabilecektir. Ancak bu değiĢimler mutlaka belli üretim süreçleri ve yatırımlara bağlı olacağından hareketlenmeler çok ani olmayacaktır ve fiziki yada ruhsal ihtiyaç sürdüğü için değer sıfırlanmayacaktır. Finansal araçlara baktığımızda ise bu araçların daha çok birey yada toplumların inanç ve güvenine bağlı olarak değer kazandığı görülmektedir. Duyulan bu güven ve ortaya çıkan toplumsal yönlendirmeler, bazı finansal araçlara kayıtlı değerinin yada fiziki değerinin çok üstünde bir fiyatlama(birim çalıĢma süresi) getirebilmektedir. ĠĢte bu noktada fiziki değerin üstünde olan fiyatlamanın soyut bir nitelik taĢıdığını ifade ediyoruz. Ġnsanlar bir kurum yada devlete olan inancını bazen toplumun yönlendirmesi ile çok çabuk arttırabildikleri gibi bu güveni çok çabuk yitirebilmektedirler de. Dolayısı ile çoğu finansal ürünün fiyatlaması(birim çalıĢma süresi) soyut olan güven kavramı ile olmaktadır. Mali sektörde olan dalgalanmaları, ani iniĢ ve yükseliĢleri düĢündüğümüzde bu soyutluğun daha somut anlaĢılacağını düĢünüyoruz. Ayrıca üretime dönük iĢ alanları için kullandığımız “Reel Sektör” tanımının da Mali Sektörün soyutluğu karĢısında somut ve gerçekliği ifade ile bu betimlemeyi aldığından bahsedebiliriz. Bankacılık sektörünün aktifinde ve pasifinde bulunan kıymetlerin değerliliklerinin ve yaptığı iĢlemlerin risk kavramı ile ne kadar örtüĢtüğünü ifade etmeye çalıĢtıktan sonra Ģimdi de Bankacılık Sistemi için tanımlanan Risk türleri sıralanıp asıl konumuz olan kredi riski açıklanacaktır. 1.1.7. Bankacılık Sistemi Ġçin Tanımlanan Finansal Riskler Bankaların karĢılaĢacağı risk için “bir muamelenin önceden görülüp düĢünülmesi mümkün olmayan nedenlerle belli bir süre sonunda ve umulduğu Ģekilde sonuçlanmamıĢ olması”14 yada “planlanan ve arzu edilen baĢarının gerçekleĢmemesi”15 Ģeklindeki bir tanımlama bizim yukarıdaki risk teriminin Ģartları ve bankacılık iĢlemleri eĢleĢtirmemize yakınlık arzetmektedir. 14 Mesut EREZ, Bankalar Sistemi ve Devlet Kontrolü, Ankara: EskiĢehir Bankası Yayını, 1975, s.198 15 Nazım DEMĠRTAġ, “Bankacılıkta Kredi Değerliliğnin Tespiti ve Kredi Riski Yönetimi” Konulu Yetki Etüdü Raporu, Ġstanbul: Aralık 2000, s.46 15 Bankalar kendilerine has kanunları olsa da birer Ģirket olarak kurulur, Ticaret ve Vergi Kanunlarına tabi olur, büyüme stratejileri güder, diğer Ģirketlerde olduğu idari organizasyonlar içinde bulunurlar. Sermaye artırımında bulunurlar, temettü dağıtırlar, belli düzenlemelere tabi olarak hisse devirlerine konu olurlar. BirleĢip bölünebilirler. Bankalar hukuki yönden kendi kanunlarındaki bazı sektörel düzenlemeler dıĢında, kanunlar önünde diğer Anonim ġirketlerle birlikte eĢit haklara ve ödevlere sahiptirler. Sektörel bazı düzenlemelerden bahsettik ancak unutmamak lazımdır ki kendine has düzenlemeleri olan tek sektör Bankacılık Sektörü değildir. Ülkemizde Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu benzeri birçok sektöre ait üst kurulun kanunlarıyla birlikte aynı dönemlerde kurulduğunu hatırlamamız bunu anlamamız için yeterli olacaktır. Dolayısıyla Bankacılık Sektörü için tanımlayacağımız riskler, diğer anonim Ģirketler için tanımlanan risklerden çok ta farklı olmayacaktır. Ġsimler çoğunlukla aynı olacak ancak önem dereceleri sektöre göre değiĢiklik gösterebilecektir. Bizim burada bu riskleri ayrıntılarına kadar incelememiz, konumuz dıĢına çıkmak olacağından genel bir çerçeve çizdikten sora çalıĢma konumuzu yakından ilgilendiren kredi riski ve buna bağlı riskler üzerine eğilinilecektir. Ancak bu noktada bankacılık sektörünün tabi olduğu risklerin sektörün genel ekonomiyi etkileme gücü çerçevesinde ayrıca değerlendirilmesi gerekliliği de gözardı edilmemelidir. Bankacılık sektörünün çalıĢma sisteminde az sermaye ile çok büyük risklerin alınması en temel gerçeklerden biridir. Buna, bankacılık sisteminin sermayesinin, sistemin bilançosu içerisindeki payının sanayi iĢletmelerinin sermayelerinin, bilançoları içindeki payları ile karĢılaĢtırılması neticesinde de ulaĢılabilecektir. Yine bankacılık sisteminin dinamik bir yapıda olduğu unutulmamalıdır. Faaliyet alanı itibariyle bütün ekonomik faaliyet türlerine hitap edebilecek çeĢitlilikte enstrümanlar ve uzmanlık alanları oluĢturmak zorunda olmaları unutulmamalıdır. Buna karĢın herhangi bir sanayi veya hizmet üretim iĢletmesi ise daha çok kendi ürün veya hizmet hattındaki operasyonel risklerle karĢı karĢıyadır. Ellerindeki hammadde, makine teçhizat, stok vb. varlıkların ise fiziki değerleri itibariyle kısa sürede büyük değer değiĢimlerine konu olamayacakları aĢikardır. Bankacılık sektörü ise gerek, genel ekonomideki hemen hemen bütün sektörlere hitap etmesi sebebiyle kullanmak zorunda olduğu enstrümanların çeĢitliliği, gerekse de kullandığı enstrümanların çok kısa sürede büyük değer kayıplarına maruz kalabilme durumu sebebiyle çok daha büyük çaplı risk ile karĢı karĢıyadır. 16 Ayrıca bankacılık sektörü genel ekonomi içinde üretim faktörlerinin izlenmesi, vergilendirilmesi, makroekonomik politika ve planlamaların uygulanmasında da rol oynamaktadır. Üstlendiği bu rol ve ekonomik faaliyetlerdeki belirleyici gücünün, her türlü risk değerlendirmesinde gözönüne alınması gerekmektedir. Daha önce bahsettiğimiz ve genel bir çerçevede finansal riskler, pazar riski, teknolojik riskler ve insan faktörüne bağlı riskler baĢlıkları altında sıraladığımız risklerin her biri bir anonim Ģirket olarak bankalar için de geçerlidir. Ancak yine söylediğimiz üzere önem dereceleri sektörlere göre farklılık arz edecektir. Bunlardan bankacılık sektörü için çok daha önemli ve çoğu zaman güncel olarak Finansal Riskler olarak ifade ettiğimiz baĢlık altındaki riskleri ortaya koyuyoruz. Nitekim Finansal Risk adı altında tanımlanan riskler literatürde de çoğu zaman banka kaynaklı olarak gösterilmektedir. Finansal Riskler gerçekleĢmeye baĢladığında bütün ekonomiyi kriz ortamına alacak güçte olabilmektedir. Ayrıca finansal Ģokların tetikleyici etkisi ile derinleĢen ekonomik krizlerin ilk olumsuz etkileri de finansal sistemde faaliyet gösteren kurumlarda ortaya çıkmaktadır16. Bu ise bir kısır döngüye sebep olmakta ve tüm ekonomi çok kısa bir sürede dengesini yitirmektedir. Banka riskleri için riskin tek bir müĢteride mi yoksa genel müĢteri portföyü içinde mi gerçekleĢtiğine dair olarak risklerin “özel risk” ve “genel risk” olarak sınıflandırılması17nın da söz konusu olduğunu kısaca belirtelim. Bankaları öncelikli etkileyecek finansal riskleri iki ana gruba ayırmak mümkündür. Birinci olarak sistemik diye de adlandırılan ve kurum dıĢında geliĢen değiĢikliklerden kaynaklanan riskler(Faiz, Kur, Menkul Kıymet Fiyatları Riski); ikinci olarak ta piyasaya bağlı değiĢkenlerden çok kurumun bilançosundan kaynaklanan ve borç-alacak portföyünün yapısından kaynaklanan riskler(Kredi, Likidite, Operasyon Riski) incelenecektir. 1.1.7.1. Faiz Oranı Riski Son on yıldaki kriz dönemlerinde aniden yükselen faizlerin bize sık sık gösterdiği bu riski kısaca Ģu Ģekilde tanımlayıp açıklayabiliriz. 16 Targan ÜNAL, “Düzenleme ve Denetim Kalitesinin Finansal ve Ekonomik Sonuçları, Sürdürülebilirliğe Etkisi”, Active Academy 2.Uluslararası Finans Zirvesi- 7. Oturum AçılıĢ Sunumu, Ġstanbul, 3 Aralık 2004, http://www.iubam.org/zirvemetin.doc EriĢim:15.06.2005, s.2 17 Erez, s.198 17 Faiz riskini oluĢturan en önemli unsur kredilerle mevduatın vade yapılarının birbirinden farklı oluĢudur. Kredilerin uzun vadeli verilip mevduatın kısa vadeli olarak toplanması faiz riskinin temelini oluĢturur. Bu durumda banka uzun vadeli olarak verdiği krediyi fonlamada kullandığı kısa vadeli kaynağı, kredinin vadesi bitip dönene kadar ne maliyetle olursa olsun elinde tutmak zorunda kalmaktadır. Bankanın, herhangi bir kriz anında yükselen faizler sebebiyle, mevduatını çekip yüksek faiz alacağı bankaya götürmek isteyen mudilere, uzun vadeli olarak dağıttığı kredilerden dolayı verecek yeterli parası olmayacaktır. Bu yüzden mevduatın istenmesini engellemek için faizlerini yükselterek, krediden elde edeceği faizin üstünde faiz vermek zorunda kalabilecektir. Yakın zamanlarda portföyünde bol miktarda hazine bonosu bulunduran Demirbank‟ın aniden yükselen mevduat maliyetleri sebebiyle yükümlülüklerini karĢılayamaz duruma gelmesini ve fonlama maliyetlerindeki artıĢı kredilerine yansıtamayarak zora giren diğer bankaları örnek gösterilebiliriz. Bu riske karĢı kurumlar türev ürünlerle bir nevi koruyucu önlem almaya çalıĢmaktadırlar. Bu açıklamalar çerçevesinde faiz riskini bir banka için; verdiği kredi için bulduğu kaynağa, zaman içinde krediden elde ettiği faiz gelirinden daha fazla faiz gideri yapmak zorunda kalması Ģeklinde tanımlayabiliriz. 1.1.7.2. Kur Riski Yine özellikle son on yılda iki kere yaĢanan örneğiyle bir çok kiĢi ve kurumun zarara uğramasına sebep olmuĢ bu riski bankalar içi kısaca Ģöyle ifade edebiliriz. Bankanın bir para cinsinden varlıkları ve yükümlülükleri arasında fark olması durumunda kurdaki değiĢim yönünün, bankanın yükümlülüklerinde artıĢ, varlıklarında ise azalıĢ meydana getirme tehlikesi olarak tanımlayabiliriz. Farklı para birimlerinin değer kazanım ve yitirim oranlarının zaman içinde farklılık arzetmesi ve değiĢkenliğin artması bu risk türünün önemli kaynaklarından birisi olarak görülmektedir18. Bu risk, türü itibariyle, dövizli alıĢveriĢler ve artan dıĢ ticaret hacminden dolayı banka dıĢı kurum ve kiĢileri de sıkça etkilemektedir. Bir bankanın borçları ve alacakları farklı para cinsinden olabilmektedir. Örneğin döviz tevdiat hesaplarıyla Amerikan Doları cinsinden mevduat toplayıp (borçlanıp), Türk Lirası kredi dağıtabilir (alacaklanır). Ancak bu riskli bir iĢlemdir. Alacaklı olduğu para biriminin borçlu olduğu para birimine göre değer kaybetmesi durumunda alacakları değer yitirecek borçları ise büyüyecektir. Bu da zarara yol açacaktır. Tabi tersi durumda alacakları değer kazanıp borçları değer kaybedeceğinden kar 18 BabuĢçu, s.74 18 oluĢacaktır. Tabi her iki durumda bir kazanan bir de kaybeden vardır. Bankalar faaliyet alanları gereği olarak çoğu zaman bu riski fazlaca üstlenebilmektedirler. Banka iĢletmesi için önemli miktarda kar imkanı sağlayan kur değiĢimleri büyük ve ani kayıp olasılığı ile de önemli bir risk niteliği taĢımaktdaır. Sistemdeki çoğu bankanın kur değiĢimlerine karĢı aynı yönde pozisyon almaları bankaların ku beklentilerinin aynı yönde olduğunu gösterecektir. Ancak çok sayıda bankanın aynı yönde aldığı bu pozisyon beklentinin tersinin çıkması durumunda genel ekonomiyi derinden sarsacak Ģekilde krize de yol açabilir. Bu yüzdendir ki Merkez Bankaları ve Merkezi Yönetimler ile ekonomi bilimi, kur riskinin alınmasında bankalarla birlikte tüm kiĢi ve kurumları uyarmaktadır. Bir para biriminden borçların aynı para biriminden alacaklara göre fazla olması o para birimi için “açık pozisyon” olarak adlandırılmaktadır. Tersi durum ise “kapalı pozisyon olarak tanımlanmaktadır. 1994 yılı ve 2001 yıllarında ülkemizde, dövizde açık pozisyon taĢıyan banka, kiĢi ve kuruluĢlar bu zararı yüklenmek durumunda kalmıĢlardır. Döviz varlıkları ile yükümlülüklerinin eĢit olduğu duruma ise “kare”(Square position) denmektedir19. 1.1.7.3. Menkul Kıymet Fiyat Riski Bankaların yanı sıra borsa da iĢlem yapan kiĢi ve kurumlar ile devlet yada özel sektör tahvili alanların da maruz olduğu bu risk için Ģunlar söylenebilir. Bankanın hisse senetlerine ve özel veya kamu kesimi borçlanma senetlerine yatırım yapmasından kaynaklanır. Borsada hisse senedi fiyatları büyük dalgalanmalar gösterebileceğinden bankaların yatırımları büyük zarar görebilir. Faiz riskinin bir uzantısı olarak borçlanma araçlarına yapılan yatırımdan bankaların zarar görmeleri söz konusu olabilir20. yazılı 19 Ayrıca, hisse senedi yatırımlarında genellikle senedin üzerinde itibari değerin üstünde bir bedel ödenmektedir. Piyasadaki BabuĢçu, s.74 Pınar Evrim MANDACI, “Türk Bankacılık Sektörünün Taşıdığı Riskler ve Finansal Krizi Aşmada Kullanılan Risk Ölçüm Teknikleri”, Dokuz Eylül Ün.Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, http://www.sbe.deu.edu.tr/Yayinlar/dergi/2003sayi1PDF/pmandaci.pdf , Cilt:5; Sayı 1; 2003(EriĢim:Mayıs 2004)‟den, Ali Ġhsan KARACAN, Bankacılık ve Kriz, Tütünbank Yayınları, 2002, s.19 20 19 dalgalanmalar aktifteki bu kalemin önemli ölçüde değer yitirmesine sebep olabilir. ġirket bu senetleri elden çıkarmak istediğinde satamayabilir. Hisse senetlerine yapılan yatırımda banka kendi yönetiminde olmayan bir Ģirkete finansman sağlamıĢ olduğundan bir nevi kredi vermiĢ olacaktır. Banka Menkul Değerler Cüzdanında bulundurduğu tahvil ve bonolarla da bunları çıkartan kurum yada ülkenin bu borçlarını ödememe riskinin dıĢında fonlama faizlerinin artıĢına bağlı olarak faiz riskini taĢıyacaktır. Ancak devlet tarafından yada devlet garantisi verilerek bir kamu kurumu tarafından çıkarılan menkul kıymete(borçlanma kağıdı) bağlı borcun ödenmeme riski oldukça düĢük kabul edilmektedir. Sistemik risklerden sonra Ģimdi de sistemik olmayan (kuruma özgü) risklere kısaca değinilecektir. Bunlar “kredi riski, likidite riski ve operasyon riski” olarak21 sıralanacaktır. 1.1.7.4. Kredi Riski Kredi riskini, verilen kredinin tahsil edilememesi, eksik tahsil edilmesi ya da zamanında tahsil edilememesi olarak tanımlayabilir veya bir baĢka Ģekilde “Kredi riski, ödenmeme veya geç ödemeden dolayı net kar ve öz varlığın piyasa değerindeki olası değiĢimdir”22 diye ifade edebiliriz. Özellikle geliĢmiĢ ülkelerde ticari bankaların aldıkları en önemli riskin kredi riski olmasına karĢın Türkiye‟de, bankaların kredi portföylerinin küçük olmasının ve az sayıda bilinen müĢteriyle çalıĢılmasından dolayı kredi riskinin en büyük risk olmadığı söylenebilmektedir23. Ancak bunun doğruluğu kabul edilecek olsa bile Türkiye örneğinde bankaların kredileri çeĢitli yollardan kendi grup Ģirketlerine kullandırmaları, riskin dağılmasını engellediği için kredi riskinin yine artmasına sebep olmaktadır. Türkiye‟de daha çok Bankaların kendi gruplarına verdikleri limit üstü krediler ve devlet kontrolündeki bankalardan verilen usulsüz kredilerin yol açtığı zararlar kredi riskine konu olmaktadır. Nitekim 2001 yılında ortaya çıkan krizlerde bunlar daha da su yüzüne çıkmıĢ, grup kredilerinin etkisiyle yükümlülüklerini karĢılayamayan bir çok bankaya Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonunca el konulmuĢtur. Kamu bankalarında yeniden yapılanmaya gidilmiĢtir. 21 Mandacı, s.71 Mandacı, s.71 23 H.Uğur KÖYLÜOĞLU, “Risk Yönetimi! Zaman Geçirmeden Neden! Nasıl!”, Active Finans, Mart-Nisan 2001, S.17 22 20 1990‟ların ikinci yarısında bankaların bünyesinde oluĢturulmaya çalıĢılan risk yönetim departmanlarının (departmanın yöneticisi doğrudan yönetim kuruluna bilgi verecek bir konuma sahip) amacı, bir yandan bankacılık risklerinin yönetiminde banka yönetiminin sağladığı baĢarıyı ölçmek diğer yandan söz konusu risklerin kamu otoritesi tarafından sağlıklı bir Ģekilde izlenmesini sağlamak. Bu düzenleme, bir anlamda Basel kriterlerinin uygulanmasına zemin oluĢturmak amacıyla gerçekleĢtirildi. Ayrıca mevzuat gereği bankalar 2001 yılında itibaren Risk Ġzleme Birimleri ve buna bağlı olarak Ġç Kontrol Birimleri kurmuĢlardır. Bu birimler 1990‟ların ikinci yarısında bankaların bünyesinde oluĢturulmaya çalıĢılan ve amacı bir yandan bankacılık risklerinin yönetiminde banka yönetiminin sağladığı baĢarıyı ölçmek diğer yandan söz konusu risklerin kamu otoritesi tarafından sağlıklı bir Ģekilde izlenmesini sağlamak olan risk yönetim departmanlarının24 kanunla ĢekillendirilmiĢ son hali olarak ta görülebilir. Yine bu dönemde dikkati çeken bir baĢka geliĢme ise özellikle kredi kartları olmak üzere Bireysel Kredilerde oluĢan büyümedir. Bankalar bireysel kredilere ve de özellikle kredi kartı yoluyla kullandırılan kredilere büyük önem vermektedir. Buna sebep olarak ta yukarıda ifade etmeye çalıĢtığımız kredinin geri dönmeme riskinin; bireysel kredilerde riskin fazlaca müĢteri üzerine yayılmasından dolayı az olmasını gösterebiliriz. Tabi bu stratejinin yeni riskleri doğurmayacağını kimse garanti edemeyecektir. 1.1.7.5. Likidite Riski Bankalar kendilerine duyulan güven sayesinde fon toplamaktadırlar. Bu güveni de bilançolarının, her zaman için vadesi gelen yükümlülüklerini karĢılar vaziyette olması hatta olağanüstü durumlarda iĢe yarayacak nakit paranın olması yada bu parayı kolayca temin edebilmesiyle sağlayabilecektir. Dolayısıyla borç ve alacakların vadelerinin birbiriyle uyumlu olması ve nakit dengesinin her zaman için sağlanmıĢ olması bir banka için hem mudileri hem de gerektiği zaman para bulabilmesi için hayati önem taĢımaktadır. Bu çerçevede likidite riskini Ģu Ģekilde ifade edebiliriz. Likidite riski bankanın menkul kıymet satıĢı veya yeniden borçlanma yoluyla uygun maliyetli nakit sağlama zorluğu içerisine girmesi durumudur. Bu risk banka müĢterilerinin 24 Targan ÜNAL, “Bankacılık Sisteminin Yapısal Sorunları Henüz Çözümlenmiş Değil” , Röportaj - Active Finans Interview 2003, Ġstanbul, 17-18 Ekim 2003, http://www.iubam.org/F%C4%B0NANS%20R%C3%96PORTAJLARI.pdf EriĢim:15.06.2005, s.10 21 hesaplarındaki paralarını çekmesi ve bankanın nakit kaynaklarının yer aldığı interbank piyasalarına ve/veya uluslar arası finans piyasalarına gidip kaynak sağlayamaması durumunda büyür25. Likidite sıkıntısı içine giren bankanın acilen kaynak bulma ihtiyacının da etkisiyle kaynak maliyeti büyüyecektir. Maliyetlerin artması zararı getirecek; durumun belli noktada düzeltilememesi ise bankanın iflas etmesine bile sebep olabilecektir. 1.1.7.6. Operasyon Riski Bütün kurumlar gerek kendi faaliyet alanlarıyla ilgili olsun gerekse de ticari yaĢamın ortak gerekleri olarak çeĢitli faaliyetlerde bulunurlar. Bu faaliyetler kurumun içinde bulunduğu sektörle ilgili olarak piyasada yapacağı iĢlemler olabileceği gibi kurumun Ġnsan Kaynakları Biriminden Muhasebe Birimine, lojistik hizmetlerini sağlayan Ġdari Sosyal ĠĢler Birimine kadar iç bünyede yapılan iĢlemler olabilir. ĠĢte kurumun bütün bu sistemiyle ve iç bünyesi ile yaptığı faaliyetler ayrı bir risk oluĢturmaktadır. Bunu operasyonel risk olarak tanımlayabiliriz. Bu risk banka özelinde de Ģöyle ifade edilebilir. Bir bankanın maliyetlerinin gelirlerini aĢan bir biçimde faaliyette bulunması ve bu nedenle öz kaynaklarını yitirmesi anlamına gelmektedir. Bankaların ödeme sisteminde yeterli kontrolün olmaması ya da bilgisayar teknolojisinin yarattığı olanaklar nedeniyle müĢterileri tarafından dolandırılması bir tür operasyon riskidir. Günümüz ATM, EFT, on-line sistemlerinin teknoloji yoğun yapısı ile bankaların çok sayıda ülkede faaliyette bulunması bu riski son derece önemli bir risk haline getirmiĢtir26. Bankaların müĢterileri ya da üçüncü Ģahıslar dıĢında bizzat çalıĢanları tarafından da dolandırılmaları yada hatalı iĢlemler yoluyla zarar ettirilmeleri mümkündür. Bu yüzden Bankadaki idari yapılanmadan, sistemin iĢleyiĢine kadar her türlü organizasyon, operasyonel risklere karĢı sıkıca denetlemeli, gerekli değiĢiklik ve önlemler zamanında alınabilmelidir. Bankalar sürekli yeni teknoloji ve sistemler geliĢtirmelerine karĢın banka teftiĢ kurullarına, polis ve mahkemelere bu türden suistimaller intikal etmektedir. Nitekim dünyada da özellikle Japonya da örnekleri görülen olaylarda banka görevlilerinin yaptığı hatalı ve riskli iĢlemler neticesinde 25 26 Mandacı, s.72 Mandacı‟dan Karacan, s.19 22 oluĢan zararların bir kısmı uzun süre fark edilememiĢ, ancak devasa boyutlara ulaĢtıktan sonra ortaya çıkarılmıĢtır. Risk çeĢitleriyle ilgili bu ifadelerimizle özellikle Bankaların, iĢlemleri yönünden büyük ölçekli finansal risklere maruz bulunduğunu ortaya koymaya çalıĢtık. Bunun sonucu olarak Ģunu da eklememizde fayda olacağı kanaatindeyiz. Bu kadar yüksek riskli faaliyet alanları olan bankaların, riskli faaliyetleri oranında fazlaca sermayeye sahip olması beklenir. 1.1.8. Kredi Riski Yukarıda risk çeĢitleri arasında kısaca değinilen kredi riski; çalıĢma konumuzla yakından ilgili olması sebebiyle burada daha ayrıntılı olarak yeniden tanımlanıp ele alınacaktır. Daha ayrıntılı bir tanım ve açıklama için Ģu alıntıya bakmamızda fayda var; Kredi riskini, verilen kredinin tahsil edilememesi, eksik tahsil edilmesi ya da zamanında tahsil edilememesi olarak tanımlamıĢtık. Kredi Riski, bir borçlu kurum veya muadil tarafın, daha önceden imzalanan karĢılıklı anlaĢmanın Ģartları doğrultusunda ödemesi beklenen tutarı beklenen zamanda ödeyememe durumudur. Aynı zamanda borçlu kurumun kredi derecesinde meydana gelebilecek ani düĢüĢler de kredi riskini artırıcı etki gösterir27. Kredi riski, ödenmeme veya geç ödemeden dolayı net kar ve öz varlığın piyasa değerindeki olası değiĢimdir28. ġeklindeki ifadeler de kredi riskini tanımlamaktadır. Son tanım kredi riskini muhasebe kavramlarıyla ve bilanço kalemleri ile ifade etmektedir. Varlığını tanımladığımız riskin gerçekleĢmesi durumunda dağıtılan kaynak kayba uğrar. Banka anapara kaybının yanı sıra kredinin geri dönüĢü ve teminatları nakde çevirmeye yönelik masraf ve iĢgücü kaybı ile pasifteki yükümlülüklerini karĢılamak için yeni maliyetlere katlanma durumu ile karĢı karĢıya kalır. “Temerrüde düĢme(ödeme zorluğuna düĢme=default) riski veya muadil tarafın kredi kalitesinde görülen bozulma bir çok risk tipini içerir: Borçlunun ödeyememe riski, ticari iĢlem sırasında muadil taraf riski, müĢteri bazında kredilerin 27 Kaan H. AKSEL, “Kredi Risklerine Karşılık Ekonomik Sermayenin Hesaplama Metodları”, Active,, Ocak-ġubat 2002, s.68 28 Mandacı, s.71 23 yoğunlaĢma riski, endüstri ve coğrafi bölge bazında risklerin yoğunlaĢması, menkul kıymetleri piyasaya sürme riski ve iĢlem riski. Kredi riskini oluĢturan ikinci unsur olan kaybın Ģiddeti (severity) yalnızca temerrüt halinde söz konusu olur. Temerrüt halinde oluĢan kaybın boyutunu pek çok faktör belirler: (-)Borç senedinin aynı Ģirket tarafından piyasaya sunulmuĢ diğer enstrümanlar arasındaki kıdemi(seniority), (-)Garantiler, (-)Teminatlar ve bunların piyasa değerleri”29 Kredi riskinin kredi veren kuruluĢ için tahmin edilmeye çalıĢılması çok önemlidir. Bu tahmin yapılırken geçmiĢ tecrübelerden ve bu çerçevede tespit edilen metotlardan faydalanılacaktır. 1.1.8.1. Kredi Riskinin Ölçümü Ġçin Kriterler Diğer risklerle birlikte kredi riskinin de zaman, coğrafi bölge, konjonktürel geliĢmeler yada sektörel özellikler v.b. değiĢkenlere göre ölçülebilmesi yada diğer bir ifadeyle tahmin edilebilmesinin aslında risk kavramının temel unsuru olduğunu söyleyebiliriz. Bir riski tanımlarken kullandığımız ifadelerin doğruluğu ve de yeterliliğini, riske maruz kıymet için tanımladığımız risklerin oluĢma yüzdelerinin ileride oluĢturulabilecek gerçek istatistiki verilere uygun olması belirleyecektir. Bu yüzdelerin bir bütün olarak maksimum doğruluğu ifade edebilmesi bizim ele aldığımız kıymet için her türlü riski tanımlamıĢ olmamızdan geçmektedir. Biraz ince düĢündüğümüzde de bunun için gelecekte meydana gelebilecek her yeni riski önceden bilebilmemiz gerektiği, dolayısıyla da bunun imkansız olduğu sonucuna ulaĢılmaktadır. Bu çerçevede risk ölçümünde temel olan riski sıfıra indirmek değildir. Temel olanın, yeni geliĢebilecek risklere kapı bırakarak yaĢanılandan iyi ders almak, kredi politikası oluĢturulurken mevcut durumun ve geçmiĢ örneklerin çok iyi taranarak ölçütleri ve verileri sürekli güncellemek olduğunu ifade edebiliriz. Bu noktada kredi riski iki Ģekilde ele alınacaktır. 29 Aksel, “Kredi Risklerine KarĢılık Ekonomik Sermayenin Hesaplama Metodları” , s.68 24 1.1.8.1.1. Temel Kredi Riski Kredi riski deyince tanımda da gördüğümüz üzere asıl aklımıza gelen risk verilen kredinin geri dönmemesi bir baĢka ifadeyle kredi alan tarafın borcunu ve fer‟ilerini ödememesi yada eksik ödemesidir. Bu risk kredilerin her türü için geçerli olup karĢı tarafın, bir Ģekilde krediyi ödemeden cayma yada ödeyememe ihtimalini ifade eder. Kredi alan tarafın güven tesis etmiĢ bir kiĢi, kurum yada devlet olması bu ihtimalin az görülmesi ile belirlenir. Kredi alan gerçek kiĢi yada tüzel kiĢi firmanın kredi değerliliğinin azalmasına sebep olabilecek etmenlere Ģu an yürürlükte olmayan “31 Mart 2000 tarih ve 24006 (Mükerrer) sayılı Resmi Gazetede yayımlı Bankalarca KarĢılık Ayrılacak Kredilerin ve Diğer Alacakların Niteliklerinin Belirlenmesi ve Ayrılacak KarĢılıklara ĠliĢkin Esas ve Usuller Hakkında Karara ĠliĢkin 1 Sayılı Tebliğ (Bundan sonra “Tebliğ” olarak anılacaktır.)” den örnekler verebiliriz. Bu örnekler aynı zamanda Temel Kredi Riski için ölçüm kriterleri olarak ta kullanılabilecektir. “Bu çerçevede, kredi kullananların ve kullanacak olanların, diğer alacaklarla ilgili olarak bankaya borçlu olanların kredi değerlilikleri hususunda bankalarca değerlendirme yapılırken ya da bu değerlendirmelerde dikkate alınacak kriterler belirlenirken, sadece bunlarla sınırlı olmamak kaydıyla, kredi kullanan veya kullanacak olan kiĢinin/teĢebbüsün; 1-Faaliyet riskleri ve zararları, 2-ĠĢletme sermayesi yetersizliği, 3-Nakit akımı düzensizliği ve yetersizliği, nakit açığının niteliği, 4-ĠĢ düzeninin bozulması, kesintiye uğraması, 5-Kredi teminatlarının henüz pazarlanabilir veya satılabilir nitelik taĢımaması, 6-Kredi teminatlarının niteliğinin ve bu çerçevede belirlenen rayiç değerinin bir değer azalıĢına karĢı hassas bulunması, 7-Ülkesindeki veya faaliyette bulunduğu endüstrideki ekonomik istikrarsızlık, 8-Yetersiz kredi dökümantasyonu ve kredi Ģartlarına uyumsuzluk raporu, 25 9-Kendisinin ve kefillerinin finansal bilgilerinin yetersiz ve eksik olması, 10-Kefillerinin ya da garantörlerinin mali ve ekonomik gücünün yeterli olmaması, dikkate alınır.”( Madde3/3-a) 1.1.8.1.2. Piyasa Riskinden Kaynaklanan Kredi Riski Bunu bir iĢlemin vadesi gelmeden taraflardan birinin ödeme zorluğu içine girerek sözleĢme Ģartını vadesinde yerine getiremeyecek duruma düĢmesiyle diğer tarafın kendi finansal yükümlülüklerini karĢılamak için aynı iĢlemi yeniden yeni piyasa fiyatlarıyla gerçekleĢtirmek zorunda kalması Ģeklinde ifade edebiliriz. Bu durumda kayıp, piyasa fiyatlarının ilk sözleĢmedeki fiyatın üstünde olması halinde gerçekleĢir. Riske maruz miktar, ilk sözleĢme fiyatı ile ortaya çıkan piyasa fiyatı arasındaki negatif değerdir30. Piyasa Riskinden Kaynaklanan Kredi Riskinin Ölçümünde kulanılabileceği gibi Toplam Kredi Riskinin belirlenmesi için de kullanılabilecek ölçüm kriterleri de diyebileceğimiz değiĢkenleri bazı tanımlarla ortaya koymamız gerekecek. ġimdi, bu risk ile ilgili ortaya konan temel değiĢken tanımlarına aĢağıda31 değinilecektir. Kredi Tutarı: Kredi tutarı ödenmesi beklenen tutar olup vade sürecinin herhangi bir noktasında kayıp riskine maruzdur. Ana para, rayiç değer veya yerine yenisini koyma değeri olarak finansal ürün veya risk tipi olarak gösterilebilir. Temerrüde DüĢme Oranı: Bu oran herhangi bir karĢı tarafın ödeme zorluğuna girme ihtimalini gösterir. Bunlar her risk derecesi için ayrı hesaplanmakta ve piyasalara bilgi sağlayan büyük çaplı reyting kuruluĢlarının verileri temel olarak kabul edilebilmektedir. Temerrüde DüĢme Halinde Kredinin Geriye Dönme Oranları:Bu oran eğer karĢı taraf ödeme zorluğuna girmiĢse kaybın boyutunu gösterir. Bunlar da risk dereceleri bazında hesaplanır ve hem piyasa içi hem de piyasanın üstünde araĢtırma yapan güncel bilgi kaynaklarından sağlanabilirler. 30 31 Kaan H. AKSEL, “Kredi Riski Yönetimi”, Active, Mayıs-Haziran 2001, s.71 Aksel, “Kredi Riski Yönetimi”, s.71 26 Beklenen Kredi Kayıpları: Mevcut kredi tutarları ve bu kredilere iliĢkin temerrüde düĢme oranları ile geriye dönme oranları bir organizasyonun(Konumuzda Bankanın) oluĢması muhtemel kredi kayıplarını gösterir. Uzun vadede kredi kayıplarından dolayı organizasyonu korumak amacıyla beklenen kredi kayıplarına, karĢılık ayrılması gerekir. Beklenen kredi kayıpları sermayeden ayrılan karĢılıklar sayesinde, kredi fiyatlandırmasında ve riske göre ayarlanmıĢ performans ölçümlerinde beklenen getirilerle iliĢkilendirilir. Beklenmeyen Kredi Kayıpları: Bu kaybın, bir organizasyonun beklenen kayıplar üzerine ek olarak maruz kalacağı, daha önceden belirlenmiĢ bir güven aralığı için(örneğin %95 güvenle) beklenen kayıplar ölçümünün dağılımındaki belirsizliği ve sapmayı göstereceğini söyleyebiliriz. Buna sebep olarak ta gerçekleĢen kayıpların beklenen kayıplardan az veya çok olabilmesini gösterebiliriz. Beklenmeyen kayıp ölçümleri, kısa vadede oluĢabilecek kayıplara karĢı alınan bir önlemdir ve beklenen kredi kayıplarını aĢabilir. Böyle bir durumdan korunmak için önceden tahmin edilemeyen kayıpları karĢılamak amaçlı bir miktar risk sermayesinin ayrılması ihtiyat açısından önem arz etmektedir. Bu noktada “beklenen kayıp” ve “beklenmeyen kayıp” kavramlarının etki alanına dair belirlemelerde bulunulabilir. Banka karĢılık ayırmak suretiyle oluĢması muhtemel zararın kar üzerindeki etkisini önceden kavrayabilecektir. Dolayısıyla karĢılık ayırma suretiyle temelde bankanın açıklayacağı kar rakamı etkilenmektedir. Yani karĢılık ayırmanın doğrudan etkisi karlar üzerinedir. KarĢılıklar daha çok beklenen zararı kavramaya yönelik olarak değerlendirileceğinden, özellikle “beklenmeyen zarar” için önemli bir değerlendirme kriteri olan “sermaye yeterliliği” ile iliĢkisinin doğrudan olmadığını söyleyebiliriz. Kredi karĢılıkları konusu risk yönetimi kavramlarıyla ele alındığında bu karĢılıkların(özellikle ağırlık teĢkil eden özel kredi karĢılıklarının) “beklenen kayıp(beklenen zarar)” ile ilintili olduğu ve bankanın brüt gelirleri üzerinden tesis edildiği, “beklenmeyen kayıp(beklenmeyen zarar)” için ise doğrudan sermaye tahsisi gerektiği ifade edilebilecektir. 27 1.1.8.2. Kredi Riskini Ölçme Yöntemleri* Bankalar kredilerinden bekledikleri kayıpları, önlem alabilmek için ölçmek, dolayısıyla tahmin etmek isteyeceklerdir. Bu konu üzerine eğilen banka görevlileri bu tahmini en sağlıklı Ģekilde yapabilmek için çeĢitli yöntemler geliĢtirmektedirler. Bu yöntemlerde, genellikle geçmiĢte yaĢanan kayıplar ve bunların oluĢma Ģartları bir sistematik çerçevesinde bir araya getirilip istatistiki sonuçlara ulaĢılmaya çalıĢılmaktadır. Bu Ģekilde geçmiĢte yaĢanan kayıplarda, ortak kredi kaybı sebepleri ile kredi kaybının yaĢandığı müĢterilerin ortak özellikleri belirlenmeye çalıĢılmaktadır. Belirlenen bu özelliklerden oluĢan veriler bir nevi değerlendirme tablosu niteliği taĢımaktadır. Kredi kaybının yaĢandığı kredi türleri ve kredi müĢterilerinin ortak özellikleri Ģu faktörlere dair olabilir. Kredinin verildiği zamanki makroekonomik göstergeler Toplumdaki beklentilerin seyri Kredinin verildiği zamanki siyasi konjonktür Krediyi alan kiĢi ve kurumların faaliyet gösterdikleri iĢ alanları Kredilerin tüketim yada yatırım amacıyla alınıyor olması Talep edilen kredi veya bilançosundaki kalemlere oranları miktarlarının talep edenin Krediyi talep eden kiĢi kurumların yaĢadığı yerlerin coğrafi ve kültürel Ģartları Krediyi talep eden kiĢi ve kurumların yaĢları Krediyi talep eden kiĢinin mesleği, Krediyi talep eden kiĢinin medeni durumu, çocuk sayısı, eğitim seviyesi, ilgi alanı, bu zamana kadarki ödemelerinin seyri v.b. * Kendi Değerlendirmelerim 28 Bu faktörlerin sayısını arttırmak mümkündür. Faktörleri tespit etmede önemli olan, kredi türleri yada müĢterilere ait verilerin, yukarıda bahsettiğimiz temel ve piyasa riskinden kaynaklanan kredi riskinin gerçekleĢen verileri üzerinde, arttırıcı ya da azaltıcı bir korelasyon veya yoğunlaĢma sağlayıp sağlamadığıdır. Diğer bir ifade ile istatistiklere göre bu faktörlerdeki değiĢimler, risk gerçekleĢmesi üzerinde doğru ya da ters orantıyla yansıyabiliyorsa bu faktör, kredi riskinin ölçümünde kullanılabilecek bir faktördür. Çoğumuzun kredi kartı baĢvurusu sırasında ya da benzer bir baĢvuruda doldurduğumuz formlardaki soru alanları aslında bu tür bir ölçüm için belirlenmiĢ alanlardır. Bankalarımızın kullandıkları kredi riski ölçme yöntemine göre müĢterilerinden istedikleri bilgi ve belgeler değiĢebilmektedir. Kredi riskinin ölçümü, yapılan kredi baĢvurusunun kabul veya red edilmesinde kullanılabileceği gibi aynı zamanda kredi talep edene sunulacak kredi Ģartları konusunda da kullanılabilecektir. Ölçüm sonrasında elde edilen verilere göre riskli kabul edilen müĢteri için yada zaman dilimi için yüksek faiz ve ağır Ģartlar ile daha fazla teminat, tersi durumda da düĢük faiz, ağır olmayan Ģartlar ve normal miktarda teminat talep edilebilmektedir. Ayrıca ölçülen kredi riski ayrılacak karĢılıklara esas teĢkil edecektir. Kredi riski ölçüm yöntemleriyle iki tür kayıp ölçülmeye çalıĢılmaktadır. Bunlar Beklenen Kayıp ve Beklenmeyen Kayıp Ģeklinde adlandırılmaktadır. Kullandığımız ölçme yöntemi ve değerlendirmelerimize göre belli bir yüzdeyle ortaya çıkacağını tahmin ettiğimiz kredi kayıplarını, beklenen kayıp olarak nitelendirmekteyiz. Bankaların kendi iĢleyiĢlerinde ölçüp önlem almaları gerekliliğinin yanısıra ileride inceleyeceğimiz üzere “Özel KarĢılık” ayırma yükümlülüğü, kanunlarda düzenlenen Ģekliyle, bir tür ölçme yöntemi olarak bankalar için zorunlu tutulmuĢtur. Beklenmeyen Kayıplar ise kullanılan ölçme yöntemleriyle, ortaya çıkacağına dair yeterli yüzdeye ulaĢılamadığı için Beklenen Kayıp çerçevesinde nitelendirilemeyecek olan, ancak, beklenen kayıp ölçümünün standart sapması, veya belirsizliğin meydana getirdiği öngörülemezlik Ģeklinde ortaya çıkabilecek riskleri ifade eden bir terim olarak kullanılmaktadır. Yine bankaların kendi iç iĢleyiĢlerinde tahmin edilip önlenmesi gereken beklenmeyen kayıp için ise ileride inceleyeceğimiz, “Genel KarĢılık” ayırma yükümlülüğü, kanunlarda düzenlenen Ģekliyle bir tür ölçme yöntemi olarak bankalar için zorunlu tutulmuĢtur. 29 1.1.8.3. Sermaye Yeterliliğinde Kredi Riski Ölçümü Bankanın bütün kredileri için ölçülen Kredi Riski yukarıda saydıklarımızın ve ayrılacak karĢılıklara esas teĢkil etmesinin yanı sıra bir yerde daha kullanılmaktadır. Bankaların Sermaye Yeterliliğinin hesaplanmasında kredi riski kullanılmaktadır. 2004 yılı haziran ayında yayınlanan Yeni Sermaye Yeterliliği UzlaĢısında(Basel II) 1998‟ deki Basel I‟den farklı olarak kredi riskinin ölçümünde bazı yenilikler getirilmektedir. 1.1.8.3.1. Basel I 1988 de G10 ülkeleri Merkez Bankaları baĢkanları, Dünya çapında faaliyet gösteren bankaların sermayelerinin yeterli olmadığı ve bunun finans piyasalarında tehlike oluĢturduğu düĢüncesinden hareketle uluslararası piyasalarda faaliyet gösteren bankalar için riskli varlıklarına karĢılık yeterli özkaynak bulundurmalarını öngören bir düzenleme yapmıĢlardır*. * Basel Komitesi kuruluĢundan bu yana bankacılık alanında çalıĢmalar yapan ve esas itibariyle Dünya Bankası'nın gözetimi altında bulunan bir uluslararası komisyondur. Bu komite, 1974 yılında, girdiği döviz krizi nedeniyle iflas eden Bankhaus Herstatt'ın çöküĢ nedenlerini incelemek, bu çöküĢün ulusal ve uluslararası piyasalarda meydana getirebileceği olası etkileri araĢtırmak üzere Dünya Bankası tarafından G-10 ülkelerinin (bu ülkelere ilave olarak Lüksemburg ve Ġsviçre de Komite'de temsil ediliyor) merkez bankaları ya da bankalarla ilgili gözetim iĢlevini yerine getiren kuruluĢların temsilcilerinin katılımı ile oluĢturulmuĢtur . Bu komisyon, 1975 yılında bankaların yurt dıĢı birimlerinin faaliyetleri ile sermaye ve likidite koĢulları konusunda üye ülkeler arasında uyulması gereken ortak koĢulları belirlemiĢ ve bu konuların gözetimine karar vermiĢtir. Zaman içinde ortaya çıkan diğer banka krizleri nedeniyle, komisyon 1983 ve 1992 yıllarında bankaların asgari sermaye Ģartları ve gözetimleri konusunda yeni ilkeler belirlemiĢ ve söz konusu ilkelerin ülkeler açısından uygulamalarının izlenmesini karara bağlamıĢtır. Basel Komitesi, Dünya Ticaret Örgütü (WTO) ve OECD'nin içinde bulunduğu liberalizasyon çalıĢmalarından ziyade, uluslararası faaliyet gösteren bankaların ve genel olarak bankacılık sisteminin doğurabileceği riskleri minimize etmek için gerekli düzenlemeler ve bu düzenlemelerin izlemesini yapan bir komisyondur . Komisyon iĢlevini yerine getirirken, üye ülkeler arasında bilgi alıĢ veriĢinde bulunmakta, ulusal düzenleyici otoriteler arasında iĢbirliğini geliĢtirmekte ve bankalarla ilgili olarak belirlenen minimum standartları üye ülkelerin düzenleyici otoritelerine tavsiye etmektedir. Basel Komitesi, aynı zamanda, uluslararası faaliyet gösteren bankalar açısından faaliyet koĢullarını tek düze hale getirme (level the playing field) konusunda çalıĢmalar yapmaktadır. 1988 yılında belirlenmiĢ olan sermaye Ģartları, uluslararası faaliyet gösteren bankaların sermaye yeterliği ve asgari sermaye Ģartları ile ilgili esasları ortaya koymuĢtur. Basel Komitesi, son yıllarda bankaların piyasa koĢulları ve bilanço dıĢı iĢlemlere iliĢkin olarak karĢılaĢabilecekleri risklerin minimize edilmesi konusundaki esasları belirlemeye çalıĢmaktadır. 30 Düzenlemede nelerin özkaynak olarak kabul edileceği tanımlanmıĢtır. Bankaların varlıklarının ortaya çıkarabileceği risk oranları da tasnif edilerek aktifler yüzde 0-20-50 ve 100 oranlarında dört risk katagorisinde ağırlıklandırılmıĢ, teminat mektupları, avaller, cirolar, repolar, vadeli iĢlemler gibi nakdi olmayan riskler için de benzeri sınıflandırmaya gidilmiĢtir32. Basel I bankacılığın regülasyonu ve risk yönetimi alanında, ilk ve kapsamlı bir çalıĢma olması nedeniyle bunca yıl varlığını sürdürebilmiĢtir33. Günümüzde Basel I olarak bilinen bu uzlaĢıda bazı değiĢiklikler yapılsa da yeni bir uzlaĢı arayıĢları baĢlamıĢtır. Basel II adı verilen Yeni Sermaye Düzenlemesi UzlaĢısı için belli bir takvim doğrultusunda çalıĢmalar yürütülmüĢ ve yeni uzlaĢı takvimdeki gecikmeye karĢın 26 Haziran 2004‟ te yayınlanmıĢtır34. 1.1.8.3.2. Basel II Yeni Basel Sermaye UzlaĢısı (Basel-II), bankaların sermaye yeterliliklerinin ölçülmesine ve değerlendirilmesine iliĢkin olarak Basel Bankacılık Denetim Komitesi (Basel Committee on Banking Supervision – BCBS) tarafından yayımlanan ve yakın tarihte birçok ülkede yürürlüğe girmesi beklenen standartlar bütünüdür35. Sermaye yeterliliği, denetim ve piyasa disiplini temellerine oturan Basel-II prensipleri ve bu prensipler ile uyumlu Avrupa Birliği‟nin sermaye yeterliliği direktifi (Capital Adequacy Komisyon, bankalarla ilgili düzenleme ve gözetim konularında standartlar belirleyip bunların uygulanıp uygulanmadığını izlemektedir. Ancak komisyon toplantılarında alınmıĢ olan kararlar hem sınırlı bir ülke grubu tarafından alınmakta, hem de alınan kararlar anlaĢmayı imzalamıĢ olan ülkeler arasında aynı derecede uygulanmamaktadır. Bununla birlikte, son yirmi yıl içinde, G10 (Group of ten- önde gelen 10 sanayileĢmiĢ ülkeden oluĢmaktadır) ülkelerince düzenlemeler, gözetim ve sermaye standartları açısından önemli adımlar da atılmıĢtır . Zaman içinde, bu konularda ülkeler arasındaki yakınlaĢmalar, faaliyet gösteren kurumlar açısından Ģartları eĢit hale getirecek ve bu kurumların gözetimi daha etkin hâle gelecektir. (Kaynak: Ali Alp; “UluslararasılaĢan Finans ve Finansal Düzenlemelere Yeni YaklaĢımlar”, Liberal DüĢünce Dergisi, C.5, S.17, KıĢ 2000, http://www.liberal-dt.org.tr/dergiler/ldsayi17/1715.htm (EriĢim:15.05.2004)) 32 Servet TAġDELEN, Bankalar Kanunu ġerhi, Ankara: Özbay Ofset, Nisan 2002, s.47 33 Turgay GEÇER, “Basel II ve Kredi Riski: Kaos İçindeki Düzen”, Active Banka, EylülEkim 2004, s.78 34 Basel Committee on Banking Supervision, International Convergence of Capital Measurement and Capital Standards(Bundan sonra Basel II olarak anılacaktır), Bank for International Settlements Press & Communications, Basel, Switzerland, Haziran 2004 35 Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu, “10 Soruda Yeni Basel Sermaye UzlaĢısı(Basel II)”, Ocak 2005, s.1, www.bddk.org.tr (EriĢim 24.02.2005) 31 Directive – CAD) bankacılık sistemine iliĢkin temel referans düzenlemeler olarak görülmektedir36. Basel II‟de bankalara ve düzenleyici kurullara, kredi ve operasyonel riskleri için bankacılık operasyonlarına ve yerel finansal piyasalarının durumuna göre, sermaye hesaplamasında kullanacakları en uygun yaklaĢımları tercih etme olanağı tanınmaktadır. Sermaye hesaplamasında benimsenecek temel yaklaĢımlarda uygulamaya geçiĢ için en son tarih 2006 yıl sonu, geliĢmiĢ ölçüm yaklaĢımları için ise 2007 yıl sonu öngörülmektedir37. Basel II ekleri ile birlikte 250 sayfayı bulmaktadır. Dort bölümden oluĢan metinde ilk bölümde UzlaĢının Uygulama alanı ortaya konmaktadır. Asıl yenilikler getiren ve ayrıntılı açıklamalar bulunan bölüm ise ikinci bölümdür. Asgari Sermaye Yeterliliği baĢlığındaki bu bölümde ayrıntılı Ģekilde Kredi Riski (Standart YaklaĢım ve Ġçsel Derecelendirmeye Dayalı YaklaĢım çerçevesinde ayrı ayrı), Operasyonel Risk ele alınmakta ölçüm yöntemleri ortaya konmaktadır. Üçüncü bölüm Denetimsel TeftiĢ Sürecini dördüncü bölüm ise Pazar Disiplinini ele almaktadır. Bizim ilgi alanımıza özellikle ikinci bölümdeki kredi riski ve ölçümleme yöntemleri girmektedir. Zira bu yöntemlerin ülkemizde de kullanılmaya baĢlaması durumunda belli bir süre sonra mevzuatımızın da bu yöntemlere göre dizayn edileceğini ve karĢılık ayırmaya esas kredi riskinin bu Ģekilde tespit edileceğini öngörmekteyiz. Yeni düzenlemede mevcut sermaye tanımı ve asgari sermaye yeterlilik oranının yüzde 8 olması koĢulu aynı kalmıĢ ancak rasyonun paydasında önemli değiĢiklikler yapılmıĢtır38. Kredi riski daha detaylı tanımlanmıĢ ve büyük ölçüde değiĢiklik yapılmıĢtır. Piyasa riskinde pek bir değiĢiklik yapılmamıĢ operasyon riski eklenmiĢtir39. 36 Ünal, 3 Aralık 2004, s.3 Operasyonel Risk ÇalıĢma Grubu-Türkiye Bankalar Birliği, “Operasyonel Risk Dış Veri Tabanı”, Bankacılar Dergisi, S.50(Eylül 2004), s.85 38 Türkiye Bankalar Birliği, “Basel Komite Yeni Sermaye Yeterliliği Düzenlemesi”, Özet Sunum, Ekim 2002, s.4,http://www.tbb.org.tr/turkce/arastirmalar/Basel%20Komite%20Yeni%20Sermaye%20Yete rlili%C4%9Fi%20D%C3%BCzenlemesi(Ekim%202002).doc (EriĢim:15.05.2004) 39 Ayhan YÜKSEL, “Yeni Basel Sermaye Yeterliliği UzlaĢısı(Basel II)”, BDDK AraĢtırma Dairesi Sunumu, Aralık 2004, s.6, http://www.bddk.org.tr/turkce/basel/basel/Pillar-1.pdf EriĢim:14.06.2005 37 32 Sermaye Yeterlilik Rasyosu : Toplam Sermaye ----------------------------=Banka Sermaye Katsayısı (en az yüzde 8) (Kredi +Piyasa +Operasyon Risk(i) Bu oranın hesabında paydadaki kalemler arasında yer alan kredi riskinin Basel Komite‟ye göre iki farklı yöntemi vardır. Bunlar; Basel I‟ de belirlenen hususların revize edilmiĢ hali olan40 Standart YaklaĢım Yöntemi (standardized approach) ve Dahili Derecelendirmelere Dayalı YaklaĢım Yöntemi (internal rating based-approaches - IRB)‟dir. Ġçsel Derecelendirme YaklaĢımı ise kendi içerisinde “Temel” ve “GeliĢmiĢ” olarak ikiye ayrılmaktadır. Bu düzenleme önem taĢımaktadır çünkü birçok ülkede olduğu gibi ülkemizde de bankalar, mevcut durumda yasal zorunluluk olmasa da, bu düzenlemeleri takip etmekte ve çalıĢma sistemlerini buna göre kurmaktadırlar. Bu düzenlemenin 2-3 yıl içerisinde kararları uygulayıcı ülkelerde yürürlüğe girmesi öngörülmektedir. Ülkemizde son birkaç yılda ve özellikle Basel II yayınlandıktan sonra yaygın olarak tartıĢılan bu yöntemlere kısaca değinmemizde fayda olacaktır. 1.1.8.3.2.1 Standart YaklaĢım-BasitleĢtirilmiĢ Standart YaklaĢım Basel II‟de öngörülen Standart yaklaĢım; 1988 tarihli düzenlemedeki mevcut uygulama ile içerik olarak aynı kalmakta ancak risk hassasiyeti daha yüksektir. Bireysel risk ağırlıkları halihazırda borçlunun dahil olduğu kategoriye (ülkeler, bankalar ya da kurumlar) dayalı iken, yeni düzenleme ile uluslararası bir derecelendirme kuruluĢunun (daha katı) kriterlerine göre belirlenecektir41. Basel-II‟deki Standart YaklaĢımın Basel-I‟e göre getirdiği en önemli yenilik, ilgili risk ağırlıklarının belli edilmesinde bağımsız derecelendirme kuruluĢları (External Credit Assesment Institutions-ECAI) (Standard & Poors, Moody‟s, ve Fitch gibi)tarafından ülke, bankalar ve Ģirketlere verilen derecelendirme notlarının kullanılmasıdır. BasitleĢtirilmiĢ Standart YaklaĢımda ise risk ağırlıklarının belirlenmesinde ihracat kredi kuruluĢları (Export Credit Agencies-ECA) tarafından verilen notlar kullanılacaktır. Örneğin, piyasa riskinin hesaplanmasında kamu menkul 40 41 Geçer, s.80 Türkiye Bankalar Birliği, “Basel Komite Yeni Sermaye Yeterliliği Düzenlemesi”, s.4-6 33 kıymetleri mevcut mevzuat gereği yüzde sıfır risk ağırlığına tabii iken, BaselII çerçevesinde kullanılan yönteme göre (Satandart YaklaĢım-SA veya BasitleĢtirilmiĢ Standart YaklaĢım-SSA) söz konusu menkul kıymeti ihraç eden ülkeye ECA veya ECAI tarafından verilen derecelendirme notuna göre farklı risk ağırlıkları kullanılmaktadır42. Ayrıca Basel II ile birlikte kredi riskini hesaplanmasında borçlu ülkenin OECD ülkesi olup olmamasının(klüp kuralı) önemi kalmamaktadır. Riskin hesaplanmasında tamamen derecelendirme notları kullanılmaktadır. 1.1.8.3.2.2 Ġçsel Derecelendirme YaklaĢımı Ġçsel derecelendirmeye dayalı temel yaklaĢımda banka her bir borçlunun ödememe olasılığını (PD) tespit etmekte, denetim otoritesi ödememe durumunda maruz kalınacak risk (EAD) ve doğacak zarar tahminlerine (LGD) iliĢkin veriyi sağlamaktadır. Ġleri yaklaĢımda, geliĢmiĢ bir sermaye tahsis yapısına sahip olan bankaya her iki veriyi de sağlama izni verilmektedir43. Temel Ġçsel Derecelendirme Yöntemi, kurumların portföylerinin basit risk kategorilerine göre ayrılacağı ve bu risklerin reytinglerinin temerrüde düĢme ihtimallerine göre (Potential of Default-PD) belirleneceği Ģeklinde özetlenmektedir. GeliĢmiĢ yöntemde ise Temel yöntemde olduğu gibi temerrüde düĢme ihtimalinin (PD) yanında temerrüt halinde kayıp (Loss Given Default-LGD) ve temerrüt halindeki riski(Exposure at Default-EAD) kurumlar kendileri belirleyecektir44. Ġçsel derecelendirme yönteminde, kredi türü ve müĢteriye içinden uygun derece notunun verilebileceği bir veritabanın kurulması esas olmaktadır. Süreci Ģu Ģekilde ifade edebiliriz45; -Banka, her borç alan kredi müĢterisine bir “kredilendirme derecesi” verir 42 Münür YAYLA ve Yasemin Türker KAYA, “Basel-II, Ekonomik Yansımaları ve GeçiĢ Süreci”, BDDK ARD Çalışma Raporları, No:2005/3, Mayıs 2005, s.6, http://www.bddk.org.tr/turkce/basel/basel/calismaraporu_2005_3.pdf EriĢim:13.06.2005 43 Türkiye Bankalar Birliği, “Basel Komite Yeni Sermaye Yeterliliği Düzenlemesi”, s.4-6 44 Ahmet CoĢkun YILDIRIM, Bankalar Kanunu‟nda Yer Alan Kredi Sınırlamaları ve YurtdıĢı Uygulamaların Ġncelenmesi „Yetki Etüdü Raporu‟, Ġstanbul: BDDK Bankalar Yeminli Murakıpları Kurulu, 24.02.2003, s.16 45 Emine ÇETĠNADA, “Bankalarda Sermaye Yeterliliğinin Ölçülmesi ve Değerlendirilmesi”, Türkiye Bankalar Birliği Eğitim Semineri BasılmamıĢ Notları, Ankara, 22-24.05.2002, s.27 34 -Banka, her borç alan kredi müĢterisi için “temerrüde düĢme oranı” bulur -Ġstatiksel olarak belirlenen sonuçlar her derece içinde; “gelecekte beklenen(potansiyel) KAYIP ORANI” na çevrilir. 1.1.8.3.2.3 Derecelendirme Sisteminde Aranacaklar Kurulacak derecelendirme sisteminin belli standartları taĢıması gerekmektedir. Satandardize özellikler taĢıyan derecelendirme sitemleri arasında da sonuçlar arasında paralellikler görülebilecektir. Bu paralellikler benzer riski taĢıyan krediler için benzer oranda karĢılık ayrılması neticesini verebilecektir. Basel II UzlaĢısı‟nın bir derecelendirme sisteminde aradığı önemli kaltitatif taleplerin özetine aĢağıda yer veriyoruz46. Derecelendirme bütün (aktüel) önemli kalitatif ve kantitatif müĢteri verileri analizine dayalı olmalıdır. Bunlardan özellikle: Karlılık, sermaye yapısı, gelirlerin kalitesi, borçlu hakkındaki bilgilerin kalitesi ve ulaĢılabilirliği, dıĢ kaynaklardan sermaye finansmanının derecesi, finansal esneklik, yönetimin niteliği, piyasadaki durum ve büyüme Ģansı, ülke/çevrenin risk karakteri, ismen tayin edilmiĢtir. Toplanan ve kullanılan veriler istatistiksel modelle bağdaĢmalıdır. Bu model aracılığıyla ortadan kaldırılamayan etki faktörlerinin uzmanlar tarafından ortadan kaldırılması gerekmektedir. Derecelendirme mümkün olduğunca objektif kriterlere dayanmalıdır. Özellikle kiĢi ve zaman itibariyle bağımsızlık söz konusu olmalıdır. Derecelendirme kararı bağımsız bir birim tarafından verilmelidir. Bağımsızlık, hem borçluyla olan iliĢkiye, hem de hesaplanan derecelendirmeyi veren kimseye finansal yönden tabi olmamayı içerir. Bütün derecelendirmelerin en azından yılda bir güncellenmesi gereklidir. Bunun dıĢında banka, derecelendirmeyi borçlu hakkındaki yeni bilgilere 90 gün içinde uyarlayabilecek süreçlere sahip olmalıdır. Uyarlama süresi müĢterinin kredibilitesinin kötüleĢmesi durumunda 30 gün ile sınırlıdır. 46 Guide GĠESE, “Basel II Çerçevesinde İçsel Derecelendirme Sürecine Giriş”, Çeviren: Melek Acar BOYACIĞLU, Bankacılar Dergisi, S.46(Eylül 2003), s.79 35 Derecelendirme konusunda kredilerle ilgili komisyonlara aylık rapor verilmesi gereklidir. Raporun bölümleri; münferit derecelendirme sınıfının risk profili, sınıf baĢına PD(Temerrüde düĢme olasılığı) tahminleri ile gerçekleĢen temerrütler arasında bir karĢılaĢtırma ve derecelendirme sınıfları arasında müĢteri geçiĢlerinden oluĢmalıdır. PD (Temerrüde düĢme olasılığı) bir yıllık zaman dilimi için Basel II UzlaĢısı‟nda önerilen temerrüt tanımına dayalı olarak hesaplanmalıdır. Temel veri tarihçesi en az beĢ yıllık olmalıdır (uygulamanın baĢlangıcı açısından, iki yılın üzerinde depolanmıĢ veri demetleri yeterlidir.) GeliĢmiĢ IRB-yaklaĢımı altında LGD(Temerrüt halinde kayıp) tahminleri için yedi yıl gereklidir. Derecelendirme sürecinin: özellikle uygulanan metot, istatistiksel modeller ve bunların sınırları ile zaman içerisinde süreçte meydana gelebilecek değiĢiklikler açısından açıkça belgelendirilmesi. Verilen derecelerin tutarlılığı. 1.2. KARġILIK KAVRAMI Yukarıda değindiğimiz risk kavramıyla sebep sonuç iliĢkisi içinde olan kredi karĢılıkları, çalıĢmamızın ana konusunu teĢkil etmektedir. Ancak kredi karĢılıklarına geçmeden önce sadece bankalardaki kredi karĢılıkları değil, bütün iĢletmeler için karĢılık kavramına değinilerek karĢılık kavramının teorik altyapısın ortaya konulmasına çalıĢılacaktır. 1.2.1. Genel Olarak ĠĢletmelerin aktifinde bulunan iktisadi kıymetlerde zaman içinde karĢılaĢılan durum ve maruz kalınan olaylarla değer azalıĢı meydana gelebilmektedir. Aktiflerin bir kısmı kullanıma ve zamana bağlı bir aĢınma yada değer kaybına maruz kalmaktadır. Bunların kullanım süresi ve değerlerini yitireceği süreler, ortalamalara bağlı olarak büyük oranda bellidir. Bu tür kullanıma bağlı aktiflerde değer kaybının amortisman ayrılması yoluyla bilançoya yansıtılması bilinen bir yoldur. Ancak diğer bazı iktisadi kıymetler vardır ki bunlardaki değer azalıĢları zamana bağlı bir düzenlilik arz etmezler. Bu yüzden de amortisman ayırma ile değer azalıĢlarının tespiti mümkün olmaz. 36 “ĠĢletmenin sahip olduğu iktisadi kıymetlerde düzensiz bir Ģekilde meydana gelen ve miktarı kesin olarak bilinemeyen değer azalıĢları, karĢılık ayırma suretiyle muhasebeleĢtirilir. Öte yandan, bazı hallerde iĢletmeler, belli olayların meydana gelmesi ya da bir iĢlemin yapılması sonucu, bir borç ya da yükün altına girdikleri halde, bilançonun düzenlendiği anda, bu borç veya yükümün tutarı kesinlikle bilinemez. Bu gibi durumlarda da hesap dönem sonuçlarının doğru olarak saptanması için, doğması olasılığı bulunan ve fakat miktarı kesinlikle bilinemeyen borç ya da yükümlerin, karĢılık ayırma yolu ile sonuç hesaplarına atılması gerekir. Bu açıklamaların tanımlayabiliriz. ıĢığı altında karĢılığı Ģöyle ĠĢletmenin sahip olduğu iktisadi kıymetlerde meydana geldiği halde miktarı kesin olarak saptanamayan değer azalıĢları ile, bir zarar meydana getirmesi olasılığı bulunan yükümleri karĢılamak üzere ayrılan fonlara karĢılık denir”47. KarĢılıklar baĢka bir ifadeyle “bilançoya dinamik karakterini veren, iĢletmenin henüz gerçekleĢmemiĢ yükümleri veya ihtilaflı olmaları sebebiyle kesin miktarı ile bilinemeyen borçları ile Ģüpheli alacakların tahsil edilememesi muhtemel olan kısımları için ayrılan miktarlar”48a denmektedir. Ayrıca KarĢılıkları daha genel bir ifade ile “iĢletmede ortaya çıkmıĢ veya çıkması beklenen belli bazı zararları karĢılamak için pasifte hesaben ayrılan tutarlar”49 olarak ta tanımlayabiliriz. Vergi Usul Yasası'nın 288. maddesi hükmü gereği olarak tanımlamak istediğimizde de "Hasıl olan veya husulü beklenen fakat miktarı katiyetle kestirilmeyen ve teĢebbüs için bir borç mahiyetini arzeden belli bazı zararları karĢılamak maksadıyla hesaben ayrılan meblağlara karĢılık denir.” KarĢılıklar mahiyet olarak amortisman ve ihtiyatlardan farklıdır. KarĢılıkların olası zarar ve giderler için ayrılmasına karĢın, amortismanlar dönem içinde gerçekleĢen kesin kayıpları 47 RüĢtü ERĠMEZ, Muhasebe Değerleme ve Mali Tablolar, Ġstanbul:Üçer Matbaacılık, Nisan 1975, s.204 48 Ünal TEKĠNALP, Anonim Ortaklığın Bilançosu ve Yedek Akçeleri, Ġkinci Baskı, Ġstanbul:Ġst. Ün.Hukuk Fak, 1979, s.251 49 Baki MERĠÇ, Tic.ve Mal. Bil.ĠĢlet. Ġktisadi.Değerleme, Ġstanbul:Maliye Hesap Uzmanları Derneği Yayını, 1982, s.255 37 ifade eder. Ayrıca karĢılıkların belli zararlar için ayrılması, bunları genel nitelikteki ihtiyatlardan ayırır50. Buna karĢın muhasebe tekniği kurallarına göre, karĢılıklar da amortismanlar gibi, iĢletme bakımından fiilen doğmuĢ bir zarar niteliği taĢıdıklarından, bilanço döneminin giderleri arasında yer alırlar. Bu bakımdan, karĢılığın ayrılması için, bilanço döneminin karla kapanmıĢ olması koĢulu yoktur. ĠĢletme, hesap dönemini zararla kapatsa bile, karĢılık ayrılmasını gerektiren olaylar varsa, karĢılık ayırmak zorundadır. 1.2.2. KarĢılıkların Hukuksal Düzeni KarĢılıkları Ticaret Hukuku ve Vergi Hukukunda ayrı ayrı ele almak zorundayız. Çünkü Ģirketlerimiz iki türlü bilanço hazırlamaktadır. Ticaret Kanunundaki hükümlere göre düzenlenen bilançoya ticari bilanço, vergi kanunlarındaki hükümlere uygun olarak hazırlanan bilançoya ise mali bilanço denilmektedir51. Bilançolar iĢletmenin o andaki aktif pasif durumunu ortaya koymaktadır. Durum böyle iken iĢletmenin ticari esaslara uygun olarak hazırlanan bilançosunun(ticari bilanço) yanında ikinci bir bilançodan sözedilmesinin temel sebebi iĢletmenin ticari bilançosu hazırlanırken kullanılan kayıtların, vergi matrahının hesaplanması kurallarına uygun olarak yeniden sıralanması iĢlemi neticesinde hesaplanan vergi matrahının ticari bilançodaki kar rakamından farklı çıkmasıdır. Dolayısı ile her iki bilonçonun esas aldığı kayıtlar aynı olmakla birlikte mali bilançoyla hesap edilen vergi matrahı ticari bilançodaki kar rakamından farklı olabilmektedir. Ancak mali bilançonunda kendine ticari bilançoyu esas aldığını da vurgulamamız lazımdır52. Bu yönüyle mali bilanço için ayrı bir bilançodan söz edilemeyeceği ve bunun vergi matrahının tespitinden ibaret olduğundan53 ya da sadece vergilendirilecek karı saptamak amacını güden çalıĢmalar sonunda düzenlenen belge için kullanılan, alıĢılmıĢ bir kavram54 olduğundan sözedilebilir. Ancak ayırımları ortaya koymak adına Ģimdilik mali bilanço terimini kullanmaya devam edilecektir. TTK çerçevesinde iĢletmeler tüm değer azalıĢları ile yüküm ve zararları için karĢılık ayırıp dönem sonundaki değerlemede bu karĢılıkları 50 M.Emin AKYOL, “Ticari ve Mali Kar Yönünden Karşılıklar”, Vergici ve Muhasebeciyle Diyalog Dergisi, S.158, Haziran 2001 s.7 51 Erimez, 1985, s.87 52 Tekinalp, s.61 ; Erimez, 1985, s.87 53 Tekinalp, s.61-62 54 Erimez, 1985, s.87 38 dikkate alırlar. Vergi hukukunda ise, spesifik olarak sayılan karĢılıklar dıĢında kalanlar, değerlemede dikkate alınmaz ve matrahtan da indirilmez55. 1.2.2.1. Türk Ticaret Hukukunda KarĢılıklar KarĢılıklar Ticaret Kanunumuza(TTK) göre serbestçe ayrılmasına karĢın kanun metninde karĢılıklar ifadesi geçmemektedir. KarĢılıkların 75. maddede yer alan değerleme ile ilgili hüküm ve 458. maddede ifade edilen gizli yedek akçe çerçevesinde değerlendirileceği düĢünülmektedir. TTK‟nun 75.* ve 458.** maddelerinde ayrılacak karĢılıklara herhangi bir sınırlama getirilmemiĢtir. Dolayısı ile bu maddelerdeki tanıma göre iĢletmeler kendilerinin belirleyeceği ihtiyatlı yönetim ilkeleri çerçevesinde istedikleri kadar karĢılık ayırabileceklerdir. KarĢılıklar kanunda yedek akçe ifadesi çerçevesinde yapılan genel tanımlamalara uygun olarak bilançoda yer almaktadır. Yedek akçeler, bunların sınıflandırılması ile karĢılıkların yedek akçe kapsamında değerlendirilmesi konularına son bölümde değineceğimiz için burada yeniden ele almıyoruz. 1.2.2.2. Vergi Hukukunda KarĢılıklar VUK‟nun 288. maddesine göre, “Hasıl olan veya husulu belirlenen fakat miktarı kesin olarak kestirilemeyen ve teĢebbüs için bir borç mahiyeti arz eden belli bazı zararları karĢılamak maksadıyla hesaben ayrılan meblağlara karĢılık denir. KarĢılıklar mukayyet değerleriyle pasifleĢtirilmek 55 Erimez, 1985, s.95 Madde BaĢlığı: Açıklık ve doğruluk esasları Madde 75 - Ġlgililerin; iĢletmenin iktisadi ve mali durumu hakkında mümkün olduğu kadar doğru bir fikir edinebilmeleri için, envanter ve bilançoların ticari esaslar gereğince eksiksiz, açık ve kolay anlaĢılır bir Ģekilde memleket parasına göre tanzimi lazımdır. Bütün aktifler, en çok bilanço gününde iĢletme için haiz oldukları değer üzerinden kaydolunur. Borsada kote edilen emtia ve kıymetler o günün borsa rayicine göre ve tahsil edilemiyen veya ihtilaflı bulunanlar müstesna olmak üzere, bütün alacaklar da itibari miktarlarına göre hesab edilir. Pasifler, hususiyle bütün borçlar, Ģarta bağlı veya vadeli olsa bile, itibari değeri üzerinden hesaba geçirilir. Ticaret Ģirketleriyle ticaret kurumlarının envanter ve bilançoları hakkındaki hususi hükümler mahfuzdur. ** Madde BaĢlığı:Gizli yedek akçe: Madde 458 - ġirket iĢlerinin devamlı inkiĢafını veyahut mümkün mertebe istikrarlı kar payları dağıtılmasını temin bakımından münasip ve faydalı olduğu takdirde, aktiflerin bilanço günündeki kıymetlerinden daha aĢağı bir kıymetle bilançoya konması Ģeklinde veya baĢka suretle gizli yedek akçe ayrılması caizdir. Ġdare meclisi, gizli yedek akçe ve sarf yerleri hakkında murakıplara malümat vermekle mükelleftir. * 39 suretiyle değerlenir. Amortisman kayıtları hakkındaki özel hükümler mahfuzdur.” Madde lafzının sadece borçtan sözedip yüküme yer vermemesi ve zarar kelimesinin kullanılması tanım açısından eleĢtiri alsa da tanım kavramın anlamını uygun olarak vermektedir56. VUK‟un diğer maddeleri ile diğer vergi kanunlarında yer alan, karĢılıklar konusundaki vergi uygulamalarını ve karĢılıkların vergi matrahından hangi Ģartlarda indirilebileceğini son bölümde ayrıntılı olarak inceleyeceğimiz için burada daha fazla açıklama yapmıyoruz. 1.3. KREDĠ KARġILIKLARI Finansal piyasalar ve finansal kurumlar, piyasa mekanizmasının geçerli olduğu ekonomilerde önemli iĢlevlere sahiptir. Finansal sektörün temel iĢlevi finansal tasarrufları toplamak ve bunları vadesinde ödemek üzere borçlanmak yoluyla kullanmak isteyenlere kullandırmaktır. Bu sektörün sağlıklı olarak çalıĢması en küçük mali tasarrufların dahi ekonomik faaliyetin finansmanına kazandırılmasına, etkin olarak sunulmasına, kaynakların doğru yerde ve verimli kullanılması da yatırımları ve üretimin artırılmasına imkan verecektir. Böylece, sürekli ve istikrar içinde büyümeye katkı sağlanabilecektir57. Yukarıdaki alıntıda Türkiye Bankalar Birliği, finansal sektörün temel iĢlevinin, toplanan tasarrufları kredi yoluyla kullandırması olduğunu söylemektedir. Böyle bir iĢlevin sürekli ve istikrar içinde büyümeye hizmet edeceğini de belirtmekte ancak dağıtılan kredilerin vadesinde geri ödenmek üzere dağıtıldığı da hatırlatılmaktadır. Bu vurgu muhtemelen, finansal sistemin devamlılık hedefi çerçevesinde yapılmaktadır. Bankanın krediyi tahsil edememe olasılığı varsa veya tahsil edeceğine dair makul bir teminatı yoksa, kredi anlaĢmasındaki sözleĢme vadelerine göre tutarların vadesi dolmuĢsa kredideki verimsizleĢmeyi teĢhis etmeli ve tanımalıdır. VerimsizleĢmenin tanınması taĢınan tutarın karĢılık veya zarar 56 Tekinalp, s.254 Türkiye Bankalar Birliği, “GeliĢmiĢ ve GeliĢmekte Olan SeçilmiĢ Ülkelerde Kredi Sınıflandırması ve KarĢılık Ayırma Uygulamalar” adlı Dünya Bankası ÇalıĢmasına ĠliĢkin Türkiye Bankalar Birliğinin Değerlendirmesi, www.tbb.org.tr, (EriĢim:Nisan 2004) 57 40 yazma ile azaltılması ve verimsizleĢmenin oluĢtuğu dönemde gelir tablosuna zarar yazılması ile olmalıdır58. Yukarıda Bankacılık Sistem Ġçin Tanımlanan Riskler bölümünde bankalar için riskleri Sistemik (Faiz, Kur, Menkul Kıymet Fiyat Riski) ve sistemik olmayan riskler (Kredi, Likidite, Operasyon Riski) diye ikiye ayırmıĢtık. Birinci grup kurum dıĢında geliĢen riskler ikinci grup ise bankanın bilançosundan ve borç-alacak yapısından kaynaklanan risklerdir. Sistemik olmayan risklerden olan kredi riskinde, kaçınılmaya çalıĢılan tehlike yani kredinin geri dönmemesi riskinin bir çok kredi için gerçekleĢmesi durumunda bu durumdan etkilenen bankalar diğer bankaları da etkileyebilecektir. Zora giren bankaların etkisiyle faizlerin artması, bankaların kredi koĢullarının ağırlaĢması, bundan bankacılık sisteminin ve bütün ekonominin etkilenmesi söz konusu olabilecektir. Bu yüzden kredi riski, gerek bir anonim Ģirket olarak banka kurumu için, gerekse de bankacılık ile buna dayalı ekonomik sistem için hazırlıklı olunması ve çok ciddi önlem alınması gereken bir risk türüdür. Bahsettiğimiz bu hazırlık ve önlem alma, banka muhasebesinde ve bankacılık literatüründe kredi karĢılıkları olarak ayrılan fonlar vasıtasıyla yapılmaktadır. Bankalar kredi kullandırırken, kredilerin geri dönebilirliği için, tasarruf sahiplerinin tercihlerini yakından izlemek ve davranıĢlarındaki muhtemel değiĢikliklerin neden olabileceği olumsuzluklar için önceden gerekli önlemleri almak durumundadırlar. Alacakların zamanında tahsil edilememesi bir banka açısından ciddi sıkıntılara yol açar, banka sistemi açısından ise sistemik krizlerin ana nedenidir. Bankalar vadesinde tahsil edemedikleri alacakları için karĢılık ayırmak zorundadırlar59. Eğer temel kayıp olasılıkla görülebiliyorsa kredi kayıp karĢılığı kaydedilerek kredi kayıpları için olan tahsisat arttırılıp cari gelirler azaltılır60. Bankalar karĢılık ayırmak suretiyle tahsil edemedikleri veya vadesini erteledikleri kredileri, portföylerinin nominal değerinden düĢmek suretiyle 58 Basel Komite, “Kredi Muhasebesi, Kredi Riskine ĠliĢkin Kamuoyu Bilgilendirilmesi ve Ġlgili Konularda Güvenilir Uygulamalar”, s.3, KarĢılık Ayırma Ne Zaman ve Ne Kadar, Türkiye Bankalar Birliği Çevirisi, www.tbb.org.tr/turkce/basle/muhasebe.doc, (EriĢim: Mayıs 2004) 59 Türkiye Bankalar Birliği, “GeliĢmiĢ ve GeliĢmekte Olan SeçilmiĢ Ülkelerde Kredi Sınıflandırması ve KarĢılık Ayırma Uygulamalar” adlı Dünya Bankası ÇalıĢmasına ĠliĢkin Türkiye Bankalar Birliğinin Değerlendirmesi 60 James M. WAHLEN, “The Nature of Information in Commercial Bank Loan Loss Disclosures”, The Accounting Review, Vol.69, No.3 (Jully 1994), s.457 41 kredi portföylerindeki cari kayıpları raporlamaktadırlar61. KarĢılık ayırma Ģartları çerçevesinde, henüz kesinleĢmemiĢ ancak yaĢanan tecrübelerden ve belirtilerden, var olduğu tespit edilen kredi zararları, çeĢitli yöntemlerle tahmin edilip karĢılık hesabı tesis edilmektedir. Muhasebe açısından bakıldığında, kredi sözleĢmesinde belirtilen koĢullar uyarınca vadesi geldiğinde kredinin anaparası ve faizinin tahsil edilemeyeceği muhtemel hale gelen krediler tahsili Ģüpheli krediler (impaired loan) olarak tanımlanmalı ve bu krediler için karĢılık ayrılmalıdır. Böylelikle kredi zarar karĢılıkları bankaların kredilerinin değerlerinde gerçekleĢen azalmaların tanınmasında kullanılan bir yöntem olmaktadır62. 1.3.1. Kredi Riski Yönetim Sisteminde KarĢılıklar Yukarıda ilgili bölümde tanımladığımız ve az önce de önemini vurguladığımız kredi riskine karĢı Bankacılık faaliyetlerinin en karmaĢık alanı olan kredi süreci, önemi oranında göz önüne alınmalı ve bu çerçevede iyi bir sistemle yönetilmelidir. Kredi sürecini Ģu Ģekilde ortaya koyabiliriz*. AKredi verilebilecek sağlam kredi müĢterisinin bulunması yada baĢvurusunun alınması, BGerekli istihbarat ve mali analiz raporlarının hazırlanması, CTeminatların alınması, DKredinin kullandırılması, EKredinin geri dönmemesi veya eksik dönmesi(zarar) tehlikesine karĢı ve kredinin geri ödenmesine yönelik olarak, firmanın ve teminatların izlenmesi, 61 Pelin Ataman ERDÖNMEZ ve Özgür ACAR, “Kredi Karşılıklarına İlişkin Düzenlemeler ve Vergi Uygulamaları”- Uluslararası Para Fonu (IMF) Tarafından Yayınlanan ÇalıĢma Raporundan Derleme“Regulatory and Tax Treatment of Loan Loss Provisions by Claudia Dziobek – June 1996”, s.2, Türkiye Bankalar Birliği(http://www.tbb.org.tr/turkce/arastirmalar/Provisioning_and_taxation.doc EriĢim:Haziran 2004) 62 The World Bank, “Bank Loan Classification and Provisioning Practices in Selected Developed and Emerging Countries”, GiriĢ, Çeviri: Türkiye Bankalar Birliği, Ocak 2004, www.tbb.org.tr, (EriĢim:Nisan 2004) * Kendi Değerlendirmelerim 42 FZarar tehlikesinin ölçülerek yeterli karĢılık ayrılması, GZararın gerçekleĢmesi durumunda kredi karĢılığının giderleĢtirilmek suretiyle kapatılması-Kredinin geri ödenmesi durumunda konusu kalmayan kredi karĢılığının kar/zarar hesabına intikali, Kanaatimize göre kredi riskini yönetmek için kurulacak sistemin yukarıda sıraladığımız bütün bu süreçleri kapsaması gerekmektedir. ġimdi bu sürecin sonlanmasını sağlayan son iki basamak uluslararası literatür çerçevesinde ele alınacaktır. 1.3.1.1. Kurulacak Sistemde Kullanılacak Kavramlar Daha sonra ikinci bölümde de aktaracağımız üzere “Bankalarda Kredi KarĢılıkları” konusunda oturmuĢ standartlar bulunmamaktadır. Ancak konuya verilen önem giderek artmakta ve standart oluĢumu konusunda çalıĢmalar çoğalmaktadır. Hepimizin tahmin edeceği üzere standart oluĢumunda en önemli öncelik, kavram birliğinin oluĢturulmasıdır. Basel Komitenin kredi muhasebesi tebliğinde, kullanılan belli baĢlı kavramlar konusunda tanımlama yapılması bu amaca hizmet edebilecektir. Bu noktanın aynı zamanda Basel Komitenin Kredi Muhasebesi ile ilgili tebliğinin amaçları** arasında olduğu da söylenebilir. Kredi muhasebesi konularında ülkelerarası kavramların farklılığından dolayı yanlıĢ anlaĢılmalar meydana gelebilmektedir. Bu sebeple kullanılan kavramların açıklamaları aĢağıda verilmektedir63: Kredi (Loan) ; Nakit veya diğer aktiflerin belirlenmiĢ bir tarih veya tarihlerde, veya istenildiğinde, genellikle faiziyle birlikte borç alan tarafından borç verene teslim edildiği finansal bir aktiftir. Krediler arasında ; a)tüketici taksitleri, muhabir açıkları (overdraft), kredi kartı Ģeklinde verilen krediler b)ikamete mahsus ipotekler, ** Tebliğin yayınlanmasında üç amaç hedeflenmiĢtir ( s.5) Bankalara, gözetim kuruluĢlarına ve muhasebe standartları belirleyicilerine güvenilir uygulamalarda rehberlik sağlamak. G-10 ülkeleri ve G-10 dıĢında kalan ülke bankalarının etkin risk yönetimi uygulamaları ile tutarlı olarak geliĢmiĢ politika ve uygulamaları teĢvik etmek. Ülkelerin politika ve uygulamalarının yakınlaĢtırılmasını teĢvik etmek 63 Basel Komite, age., s.8-9 43 c)ticari ipotekler, proje finansmanı, ve iĢletmelere, mali kuruluĢlara, hükümetlere ve teĢkilatlarına verilen borçlar gibi kiĢisel olmayan krediler, d)kiraların doğrudan finansmanı e)diğer finansman düzenlemeleri yer almaktadır. Kayıtlı yatırım (recorded investment); Tahakkuk etmiĢ ama tahsil edilmemiĢ faizleri, zarar kayıtlarını, amortisman ayrılmamıĢ prim veya iskontoları, (örneğin anapara ile elde edim maliyeti arasındaki fark) ve amortisman ayrılmamıĢ ücret ve maliyetleri de gözönünde bulunduran ana para tutarıdır. TaĢınan tutar (carrying amount); KarĢılıklar düĢüldükten sonra kalan kayıtlı yatırım tutarıdır. (Pekçok ülkede, krediler bilançonun aktif tarafında karĢılıklar ile netleĢtirilip gösterilmektedir. Ancak, bazı ülkelerde kayıtlı yatırım aktif tarafında ve kredi zararı karĢılıkları pasif tarafında gösterilmektedir.) VerimsizleĢme (impairment); Kredi anlaĢma veya anlaĢmalarında belirtilen tutarların bankanın tahsil edememe olasılığının doğmasından dolayı kredi kalitesinde görülen bozulmadır. (Borç veren vadesi gelmiĢ tutarları tahsil edebileceğine dair makul beklentiler içerisinde ise ödemelerde görülen önemsiz gecikmeler kredide donuklaĢma olduğu anlamına gelmemektedir.) KarĢılık (allowance); Kredinin bilançoda kayıtlı yatırım tutarını taĢınan tutara indirgeyen miktardır. (KarĢılıklar sık sık provizyon ve değerleme rezervleri olarak görülmektedir. Muhasebecilerin ikraz aktiflerinin birikmiĢ değer düzenlemelerinden bahsetmek isterken provizyon ve rezerv kelimelerini uygunsuz bulduklarını belirtmek gereklidir. IASC(Uluslararası Muhasebe Standartları Komitesi) provizyonu bir tür pasif olarak nitelendirirken rezervi varlık sermayesinin bir bölümü olarak değerlendirmektedir (Mali Tabloların Hazırlanması ve Sunumu için IASC Altyapısı)) Özel KarĢılık (spesific allowance); Tek bir kredide belirlenmiĢ zararlar için oluĢturulmuĢ karĢılıktır. Örneğin kredi kartı bakiyeleri gibi ortak özellikleri olan küçük bakiyeli kredilerin tek bir havuzda toplanması özel karĢılık kapsamına 44 girer. (DüĢük bakiyeli kredilerin ortak bir havuzda toplanıp grup bazında değerlendiği karĢılıklar özel karĢılık olarak görülmektedir.) Genel KarĢılık (general allowance); mevcut olduğu bilinen ama tekil baza indirgenemeyen kredilere karĢı oluĢturulmuĢ karĢılıktır. (Bazı ülkelerde kredi portföyündeki zararın tutarı yüksek bakiyeli kredilerin tek tek ve düĢük bakiyeli kredilerin havuz bazında toplanması ile hesaplanır.) Zarar Yazma (charge-off veya write-off); Verilen kredinin geri dönmeyeceği anlaĢıldığında yapılmaktadır. Zarar yazma borcun kayıtlı değerini ve eğer karĢılık ayrılmıĢsa karĢılık tutarını azaltmaktadır(Zarar yazmanın zamanlaması yasal, mali ve diğer nedenlerden ötürü ülkeler arası önemli farklılıklar gösterebilmektedir. Bazı ülkelerde, karĢılık ayırmak yerine doğrudan zarar yazılmaktadır. Bununla birlikte bankalar borçluların borç tutarları ile ilgili kayıt tutmalıdırlar.) 1.3.1.2. Muhasebe Sisteminin Temel Özelliği Basel Komitenin tebliğinin çeĢitli yerlerinde kredinin ve karĢılığının muhasebeleĢtirilmesi ile ilgili kurulacak sistemin sahip olması gereken özelliklere değinilmektedir.Buna göre64, Bankaların, kurum tarafından veya denetçi tarafından oluĢturulabilecek bir sistem dahilinde kredileri değerleyip uygun karĢılıkları ayırması gerekmektedir. Amacı verilen kredilerin risk bazında sınıflandırılması olan sistem, kredileri sorun derecelerine göre, örneğin standart altı krediler, tahsili Ģüpheli krediler, ve idari takipteki geri dönmeyecek krediler olarak sınıflayabilecektir. Sistem normal olarak krediyi alanın cari mali durumunu ve ödeme kapasitesini, teminatların cari değerini, ve anapara ile faiz ödemesini etkileyebilecek her türlü faktörü göz önüne alacaktır. Muhasebe ve değerleme iĢlemleri etkin içsel kontrollerle tamamlanmalıdır. Yönetim Kurulu‟nun borç verme iĢlemlerinin doğru olarak kaydedildiğine, kredi dökümantasyonunun tamam olduğuna ve kurum içi kredi tekrar prosedürlerinin etkin olduğuna dair etkin bir iç denetim sistemi oluĢturma ve sağlama sorumluluğu verilmektedir. Basel Komite kredi riski yönetimi ile ilgili ilkeleri ayrıntılarıyla ayrı bir raporda inceleyecektir. 64 Basel Komite, age., s.9 45 1.3.1.3. Verilerin Sahip Olması Gereken Özellikler AĢağıda, bankanın seçtiği ve uyguladığı muhasebe politikalarının muhasebe verilerinin güvenilirliğini sağlaması için verilerin sahip olması gereken özellikler65 sıralanmaktadır. “Göstermesi gereken veya göstermesi beklenen her Ģeyi göstermelidir; Olayların ve iĢlemlerin sadece hukuki boyutunu değil ekonomik boyutunu da yansıtmalıdır; Doğrulanabilir olmalıdır; Tarafsız olmalıdır ; önyargıdan veya maddi hatadan bağımsız olmalıdır; Basiretli olmalıdır; Tüm maddi konuları yansıtmalıdır. Bankanın mali tabloları her kalemi ayrı olarak sunmalı veya göstermelidir. (maddesellik). Bilginin eksikliği veya atlanması o bilgiyi kullanan kiĢinin verdiği kararı veya vardığı yargıyı etkiliyorsa o bilgi maddeseldir. Bilginin önemi, kalemin niteliğine ve yargının varıldığı koĢullara bakılmaksızın maddesel olduğu yolunda yeterli temel sağlamaz. Banka dönemler itibariyle tutarlı muhasebe ve ölçüm politika ve prosedürleri kullanmalıdır (tutarlılık). Daha uygun olduğuna karar verilmeden değiĢiklik yapılmamalıdır, örneğin standart koyucu tarafından yayınlanan muhasebe standartlarında revizyon. Tutarlılık Ģartı kalemlerin yeniden sınıflandırılmasını önlemez. ĠĢlemler ve olaylar nakit veya benzerinin tahsil edildiği veya ödendiği zaman değil, ait olduğu dönemlerde, yani oluĢtuğu dönemlerde kaydedilmelidir, (muhasebenin tahakkuk temeli). Giderler oluĢtuğu, ve gelirler kazanıldığı dönemlerde muhasebeleĢtirilmelidir. Net gelirin doğru olarak hesaplanabilmesi için giderler ait olduğu gelirlerle iliĢkilendirilmelidir. 65 Basel Komite, age., s.10 46 Bankanın seçtiği ve uyguladığı muhasebe politikaları muhasebe verilerinin genellik, zaman ve uygunluğunu teĢvik edecek Ģekilde olmalıdır”. 1.3.1.4. Kredi Değer DüĢüklüğünün Tespitinde Temel Kriterler Kredi karĢılığı ihtiyacı kredide geri dönmeme tehlikesinin baĢ göstermesiyle ortaya çıkacaktır. KarĢılığın zamanında ve yeterli ayrılabilmesi için kredi müĢterilerinin sürekli olarak takip edilip durumlarının değerlendirilmesi gerekmektedir. Takip ve verilerin değerlendirilmesinde en zor kısım karar verme süreci olacaktır. Çünkü kredilerin geri dönüp dönmeyeceği veya bir tehlike olup olmadığı kredi kalitesinde ilk bozulmaların yaĢandığı dönemde tam olarak belli olmaz. Banka yönetiminin değerlendirme sürecinde çok hassas davranması erkenden ve fazlaca karĢılık ayrılmasına sebep olabilir. Bu da hem kar dağıtımını ve kredi politikasını etkileyecek hem de vergi kaybına yol açabilecektir. Yönetimin gereğinden daha az hassas davranması ise karĢılıkların zamanında ve yeterli Ģekilde ayrılamaması sonucunu doğuracak banka zora girebilecektir. Basel komite tebliğinde kredideki değer düĢüklüğünün tespitinde kullanılabilecek bazı kriterler yer almaktadır66. Kredilerdeki verimsizleĢmenin zamanında belirlendiğini garanti altına almak için krediler raporlama tarihindeki ekonomik ve diğer durumları gözönüne alarak kredi kalitesi açısından yıllık ve ara raporlarda tekrar gözden geçirilmelidir. Dahası kredi verimsizleĢmesinin değerlendirmesi kredi portföyünün tamamı veya bir kısmında kredi kalitesinin bozulduğuna dair maddi bir bilgi mevcut olduğunda raporlama tarihleri arasında yapılmalıdır. Kredilerin değerlendirilmesi borçlunun kredibilitesine dayandırılmalıdır. Değerlemenin odak noktası borçlunun krediyi geri ödeyebilme gücüdür. Anapara ve faizin geri alınabilmesini etkileyen tüm faktörler değerlendirme tarihinde hesaba katılmalıdır. Bu faktörler arasında borçlunun ödeme kayıtları, mali durumu ve kaynakları, borç servis kapasitesi, mali performansı, net varlığı ve gelecekte olabilecek değiĢimler, mali olarak sorumlu garantörlerin destek olasılığı, cari ve durağanlaĢmıĢ nakit akımı ve teminatlar tarafından sağlanmıĢ olan koruma derecesi ile ülke riski sayılabilir. Teminat değeri 66 Basel Komite, age., s.13-14 47 gibi sadece tek bir faktörün gözönüne alınması zararın derecesini anlamada yeterli değildir. Yine de, diğer ödeme kaynakları zamanla yetersiz kalınca, teminat değerinin analiz içindeki önemi artmaktadır. Teminatlar basiret esasına göre değerlenmelidir. Örneğin, ticari emlak kredilerinde, bankalar teminatların o günkü adil değeri hakkında profesyonellerin değerlendirmelerini almalıdır. Yönetim her değerlemenin varsayımlarını ve sonuçlarını zamansallık ve mantığa uygunluk açısından gözden geçirmelidir. Genelde, değerleme varsayımları teminat veya benzerinin o günkü performansı temel alınarak yapılmaktadır. Pekçok denetçi bu değerlemelerin desteklenebilir varsayımlara dayanarak indirgenmiĢ bazda gelir yaratma kapasitesinin de hesaba katılmasını beklerler. VerimsizleĢmenin tanınması, tahmini gerçekleĢebilir tutarın taĢıma tutarından daha düĢük olacağına yönelik belirsizliklerin ortaya çıkması durumunda gözönüne alınmalıdır. Yönetim borçlunun anapara veya faiz ödemelerinde bir gecikme olması gibi içsel bilgilerle borçlunun likidite, nakit akımı projeksiyonlarında bozulma olduğunu gösteren mali raporlarının kamuya açıklanması, bir kredi derecelendirme kuruluĢunun notunu düĢürmesi, teminat ve garantilerin değerlerinde düĢme görülmesi gibi dıĢsal bilgileri kullanmalıdır. Kredinin kredi kalitesinde bozulma olduğunun bir göstergesi vadesi geldiği halde anapara veya faiz ödemelerinin yapılmamıĢ olmasıdır(Önemli oranda bir iskonto veya prim ile elde edilmiĢ bir kredideki eksilmenin değerlemesinde elde etme tarihindeki beklenen getiri gözönüne alınmalıdır. Beklenen getiri kredinin beklenen nakit akımlarına göre hesaplanır ve asıl kredi sözleĢmesinde belirtilen getiri oranından farklıdır). BaĢlangıç noktası olarak ödeme tarihi 30-90 gün gibi belli bir süreyi aĢan krediler sorunlu olarak tanımlanabilir. Bir istisna olarak, krediler tam olarak güvence altında ise ve gecikme tazminatı dahil olmak üzere anapara ve faiz ödemelerinin yapılabileceğine dair güvence var ise kredi verimsizleĢmiĢ olarak tanımlanmayabilir(Normal olarak, bu istisnanın kullanımı teminatın pazarlanabilir olmasını gerektirmektedir). Açık olarak, borç ödemede görülen aksaklıklar sorun olduğunun pek çok göstergesinden sadece bir tanesidir. Vadesi gelmediği halde borçlunun mali durumundaki bozulma nedeniyle tam olarak geri ödenmesi beklenmeyen krediler, provizyonu aĢan nakit çekmeler kredi kalitesinde bozulmanın 48 göstergesi olarak ele alınmalıdır(Örneğin, geri ödemesi birkaç sene sonra vade bitiminde olacak bir kredi eğer borçlunun mali durumu tam tahsilatı imkansız kılacak kadar bozuksa vade bitimi beklenmeden de verimsizleĢmiĢ kredi olarak nitelendirilebilir). Özel bir durum, bankanın borçluya faiz veya anapara ödemelerini yapması için ek borç vermesidir. Böylesi bir durum borçlunun ödeme gücü kredinin verimsizleĢmiĢ olarak sınıflandırılmasını haklı çıkarmaz. 1.3.1.5. Kredi Portföyünün Ġzlenmesinde Ġstatistik Kredi portföyünün yapısının ve kalitesinin sıklıkla kontrol edilmesi ve raporlanması kredi riskinin tespitinde önem arz etmektedir. Bu tür bir kontrol ve tespit riskin erkenden kavranmasına yardımcı olacaktır. Kredi portföyünün kalitesi çeĢitli istatistiki trendler tarafından da izlenebilir. Bunlar aĢağıda sıralanan unsurları içermektedir67. 1 Suçluluk Oranı; GeçmiĢte müĢterinin ödemelerini geciktirme durumu (Bunlar 30,60 ve 90 günlük bölümlere ayrılabilir), 2 Toplam varlıklar içerisinde performans dıĢı varlıkların 3 Krediler içerisinde masraf yüklenmeyen kısmın oranı, 4 Bir önceki yıl yapılmayan ödemelerin geriye dönme oranı, yüzdesi, 5 Kredi kayıplarının karĢılanması. (Kredi zararlarından önceki gelir/kredi zarar karĢılığı) Bu kurumun kredi zararlarını cari gelirlerden karĢılayabilme oranını gösterir. 6 Toplam krediler içerisindeki kredi zarar karĢılıklarının oranı. Bu oran kredi kayıpları için tahsis edilen kısmı gösterir. 1.3.2. Kredi KarĢılıklarının Yeterliliği KarĢılıkların yeterliliğinin ölçülmesi tartıĢmalı bir konudur. Çünkü karĢılık ayırırken hedef, oluĢması muhtemel zararlar için hazırlık yapmak bir 67 Güler ARAS, Ticari Bankalarda Kredi Portföyünün Yönetimi, 2.Baskı, Ankara: Sermaye Piyasası Kurulu Yayın No:30, Nisan 1996, s.185‟den Fred C.YEAGER, Neil E.SEĠTZ; Financial Institution Management, Third Edition Prentice – Hall Englewood Clifts, New Jersey, 1989, s.287 49 diğer değiĢle önlem almaktır. Hemen her konuda alınan önlemin korkulan tehlikeyle baĢ edebilecek düzeyde olması beklenir. Bu düzeyde alınmayan önlem kiĢi veya kurumun tahmin ettiği tehlikeye karĢı yeterince duyarlı olmadığı, daha çok dıĢa karĢı önlem almıĢ görünmek veya sadece muhasebe kuralları gereği asgari oranları yerine getirdiği anlamını taĢıyacaktır. 1.3.2.1. Denetlenmesi Gereken Hususlar Yukarıda ülkelerin karĢılık politikalarındaki temel yaklaĢımları ortaya koyduk. Bu farklılıklara karĢın, kredi kayıp karĢılıklarının oluĢturulmasına yönelik her iki yaklaĢımda da doğru uygulamalar aĢağıda belirtildiği gibi formüle edilebilir. Bu iĢle ilgili denetçilerin önem verdiği ana konular Ģunlar olmalıdır68. a) KarĢılıkların belirlenmesinde kurum prosedürlerinin yeterliliği b) Toplam karĢılıkların yeterliliği c) Özel karĢılıklar veya zarar yazılması belirlenmiĢ kayıpların zamanında tanınması yoluyla 1.3.2.2. Yeterlilik Kriterleri Basel Komite ayrılacak karĢılıkların yeterliliğinin tespitinde kullanılmak üzere bazı yol göstermelerde bulunmaktadır69. “Banka, kredi portföyünde oluĢabilecek tahmini kredi zararını karĢılayacak ölçüde yeterli karĢılık ayırmalıdır. Genel ve özel karĢılıkların yeterliliği ara ve yıllık raporlarda veya karĢılıkların toplam tutarının ikrazların* tahsil edilebileceğine dair mevcut bilgilerle tutarlı olup olmadığını garanti etmek için gözden geçirilmelidir. Kredi zararı tahminleri değerlendirme tarihi itibariyle kredi portföyünün tahsilatını engelleyen her önemli etkeni gözönünde bulundurmalıdır. KarĢılıkların uygun tutarının değerlemesi bir derece öznellik içermektedir. .... Değerlemeler sistematik ve tutarlı bir Ģekilde, nesnel kriterlerle uyum içerisinde yapılmalı ve belgeler ile desteklenmelidir. 68 Basel Komite, age., s.12 Basel Komite, age., s.16-17 * Ġkraz: Verilen Borç veya Kredi anlamındadır. 69 50 KarĢılıkların belirlenme yöntemi kredi zararlarının zamanında belirlenmesini sağlamalıdır. GeçmiĢte yaĢanan zararlar ve zararlardaki yeni eğilimler kurumun analizinde bir baĢlangıç noktası oluĢturmakla birlikte tek baĢlarına uygun karĢılık tutarını belirlemede yeterli değildir. Yönetim geçmiĢte yaĢadığı zarar tecrübesinden ayrı olarak zarar oluĢturabilecek aĢağıda belirtilen türden her tür yeni etkeni de gözönüne almak zorundadır: Underwriting(Aracılık Yüklenimi) standartları ve tahsilat, zarar yazılma ve iyileĢtirme uygulamaları dahil olmak üzere borç verme politika ve prosedürlerindeki değiĢiklikler ÇeĢitli piyasa bölümlerinin durumu dahil olmak üzere ulusal düzeyde ve yerel ekonomi ve iĢ durumlarındaki değiĢmeler Vadesi dolmuĢ ve sınıflandırılmıĢ kredilerin eğilim, hacim ve Ģiddetindeki değiĢmeler ile birlikte tahakkuk etmemiĢ kredilerin, sorunlu borç yeniden yapılandırmalarının ve diğer kredi düzenlemelerinin hacminde gözlenen eğilimler Kredi yoğunluklarının varlığı ve etkisi, bu yoğunlukların seviyesindeki değiĢmeler Kurumun mevcut portföyündeki tahmini kredi zararlarının seviyesi üzerindeki yasal ve düzenleyici gereklilikler ile rekabet gibi dıĢsal faktörlerin etkileri.” ġüphesiz yukarıdaki yol göstermeler somut sayılabilecek türden değildir. Ancak bu noktaların ortaya konmasının banka yönetimlerine kendilerinin yaĢamadığı tecrübeler konusunda da fikir verebileceğini söyleyebiliriz. 1.3.3. Kredi KarĢılıklarında Kamuoyunun Bilgilendirilmesi Kredi karĢılıklarıyla ilgili olarak kamuoyunun bilgilendirilmesi günümüze kadarki uygulamalarda pek te kabul gören bir kavram değildir. Basel Komite yayınladığı rapor ve çalıĢmalarında Banka ġeffaflığının sağlanması üzerinde durmaktadır. Kredi KarĢılıkları ile ilgili olarak kamuoyunun bilgilendirilmesini istemektedir. Basel Komite yayınladığı tebliğde bu konuyla ilgili oldukça uzun ve ayrıntı içeren maddelerin bu çerçevede kamuoyu ile paylaĢılmasını istemektedir. Bu maddelerin içeriğine 51 baktığımızda Türkiye için Bankacılık sektörünün bu tür bir kamuoyu bilgilendirmesi yaklaĢımından çok uzak olduğu anlaĢılmaktadır. Ġleride Dünya uygulamaları bölümünde incelenen 23 ülkede de aslında bu konuda çok ta ilerleme olmadığını görülecektir. ġimdi Basel Komite Tebliğinde Kamuoyunun bilgilendirilmesi istenen maddeler açıklamalarıyla birlikte verilecektir70. 1.3.3.1. Muhasebe Politikaları ve Yöntemleri Banka kredilerinin muhasebeleĢtirilmesi, kredi verimsizleĢmesi ve ilgili karĢılıklar (bu politikalardaki değiĢmelerin etkileri dahil olmak üzere) gibi tüm önemli muhasebe politikaları ve bu politikaları uygularken kullandığı yöntemler ile ilgili bilgi vermelidir. Politikaları ile ilgili verdiği bilgiler Ģu amaçlara yönelik olarak önemlidir: VerimsizleĢmemiĢ kredilerde ölçümün esası VerimsizleĢmemiĢ kredilerde gelirin tanınması Kredide nasıl ve ne zaman verimsizleĢme olduğunun ve verimsizleĢmiĢ krediler için ölçüm esaslarının belirlenmesi Özel ve genel karĢılıkların belirlenmesi Muhasebe ve bilgilendirme için kredilerin ne zaman vadesinin dolmuĢ olarak ele alınacağı (ödenmemiĢ borçların gün sayısı) Kredilerin hesaba kaydedilmesi ĠyileĢmelerin muhasebeleĢtirilmesi Krediye tahakkuk eden faizin ne zaman kesileceğinin belirlenmesi VerimsizleĢmiĢ kredilerde gelirin nasıl tanınacağı(faiz tanınması ve harç ve masrafların muamelesi) Yukarıdaki liste çok detaylı olarak düĢünülmemelidir. Muhasebe politikalarının ayrı beyanatını gerekli kılabilecek diğer kalem ve durumlar Ģunları içerir: Ülke riski karĢılığı 70 Basel Komite, age., s.19-23 52 Faizin devam ettiği menkulleĢtirme iĢlemleri veya menkulleĢtirilmiĢ kredilerin kapsanması Üçüncü kiĢilerden alınmıĢ kredilerdeki prim veya iskontolar Kredilerin ölçülmesini etkileyen hususları bertaraf etmek SatıĢ amacıyla tutulan krediler (eğer uygulanabiliyorsa) 1.3.3.2. Varsayımlar ve KarĢılık Belirlemede Kullanılan Yöntemler Banka özel ve genel karĢılıklarını hesaplarken kullandığı yöntemleri açıklamalıdır. Farklı ikraz kategorileri için kullandığı temerrüt tecrübesini, mevcut durumları, portföy oluĢumundaki değiĢimler, hata ve iyileĢmelerdeki eğilimler gibi ana varsayımlar hakkında bilgi vermelidir. Dahası diğer ilgili faktörler hakkında bilgi vermelidir.(örneğin kredi yoğunluklarının varlığı ve etkisi ve bu tür yoğunlukların seviyesindeki değiĢimler, borç alanların faaliyet alanındaki değiĢimler, underwriting standartları ve tahsilat ve iyileĢme uygulamaları gibi borç verme politika ve prosedürlerindeki değiĢmeler) 1.3.3.3. Risk Yönetimi Kontrol ve Uygulamalar Banka kredi portföyündeki kredi riskini kontrol etme ve yönetmedeki amaç ve stratejileri hakkında aydınlatıcı bilgi vermelidir(KuruluĢların borç verme, alım-satım ve yatırım gibi çeĢitli türden aktivitelerinden kredi riskine maruz kaldıkları düĢünüldüğünde tüm risk yönetim ve kontol politikalarının beyanatının bir parçası olarak kredi portföylerine ait risk yönetim ve kontrol politikalarını beyan etmeleri de uygun olabilir.). Kamuoyunun bilgilendirilmesi bankanın kredi riskini hafifletme ile ilgili risk yönetimi ve denetim politikaları ve alıĢtırmaları ile ilgili bilgileri içermelidir. Bu politika ve alıĢtırmalar Ģunlar olabilir: Teminat ve garanti gereksinimleri Ġkraz ve teminatların dönemler itibariyle gözden geçirilmesi Kredi riski sınıflandırma sistemleri (ikraz derecelendirme sistemleri) Kredi riski yönetiminde organizasyonel yapı (örneğin kredi komiteleri) Vadesi dolmuĢ kredilerin takibi 53 Risk limitlerinin sınırlandırılması ve kontrolü Yasal yoldan icra edilebilir netleme düzenlemelerinin risk limitlerini azaltma; Kredi türevleri ve kredi sigortasının kullanımı 1.3.3.4. Vadesi DolmuĢ Kredilerin Bölge Dağılımı Banka yurtiçi ve uluslararası krediler ile ilgili bilgileri bu kategorilere ayırdığı karĢılıklar ile birlikte vermelidir. Maddesellik ilkesi doğrultusunda kredilerin bölge bazında tutarını ve uygun olduğu takdirde ülkeleri gibi ayrıntılar sağlamalıdır. Bölge bazında eksilmiĢ ve vadesi dolmuĢ kredilerin tutarı hakkında ek bilgi de ayrıca verilmelidir. Pratik olduğu takdirde, bir banka her coğrafi bölge için ayrılmıĢ olan özel ve genel karĢılık tutarlarını da vermelidir. 1.3.3.5. Vadesi DolmuĢ Kredilerin Borçlu Dağılımı Banka borçluları anlamlı bir Ģekilde kategorize ederek kredi portföyünün bileĢimi hakkında bilgi vermelidir (örneğin ticari ikrazlar, tüketici ikrazları, ilgili taraflar). Borçluların her ana kategorisi ve bütün ikraz portföyü için aĢağıda belirtilen baĢılıklarda ayrı bir açıklama olmalıdır. KarĢılıklar öncesi ve sonrası kredilerin tümü, Vadesi dolmuĢ olanları ayrı göstererek eksilmiĢ kredilerin tümü (örneğin 90 gün ve fazlası)(Dipnotu: KuruluĢların vadesi dolmuĢ krediler için analiz yapmaları teĢvik edilmelidir. (30-89 gün, 90-179 gün, 180 gün ve fazlası)) VerimsizleĢmemiĢ vadesi dolmuĢ krediler (örneğin 90 gün ve fazlası) Özel karĢılıklar Genel karĢılıklar Borçlular ana kategorilere ayrıldığında ayrılmayan genel karĢılıklar tutarları ayrı olarak gösterilmelidir. Kurumlar kredi portföyündeki kredi kalitesinin bozulmasına iliĢkin diğer anlamlı ölçümleri de vermeye teĢvik edilmelidir. Banka ticari kredilerini ana sektör bazında vermelidir (örneğin emlak, madencilik) 54 Kredinin türü bazında da kredi portföyünün bileĢimi hakkında özet bilgi vermek uygun olabilir (örneğin ipotek kredileri, kredi kartı türü krediler, mali kontratlar), teminatın cinsi (örneğin ikamet edilebilir mülkiyet, ticari mülkiyet, hükümet garantisi, teminatsız), ve/veya kredi değeri (örneğin iç veya dıĢ derecelendirmelere dayandırılarak). 1.3.3.6. Kredi Riski YoğunlaĢması Önemli kredi riski yoğunlaĢmaları bireysel borçlulara, ilgili borçlulara veya borçlu gruplarına, kısmi bir ekonomik sektöre veya kısmi bir ülke veya bölgeye iliĢkin olarak artabilir. Benzer kredi riski taĢıyan ve benzer ekonomik veya diğer olaylardan etkilenebilecek krediler birlikte sınıflandırılacak Ģekilde gruplandırılır. Banka yoğunlukları belirleme politikasını ve her yoğunluğun risk limitinin büyüklüğünü belirleyen ortak özellikleri beyan etmelidir. Bu açıklamalar gizlilik gereksinimi ile tutarlı Ģekilde düzenlenmelidir. 1.3.3.7. Anapara ve Faiz Bilgisi Banka tahakkuk etmemiĢ kredilerin bakiyeleri ve tahakkuk etmemiĢ faizin gelir tablosu üzerindeki etkisi üzerinde bilgi vermelidir. 1.3.3.8. KarĢılık Bakiyelerinin ġeffaflığı Banka dönem boyunca genel ve özel karĢılıklarda oluĢmuĢ olan hareketlerin detaylarını ayrı olarak vermelidir. Verilen bilgi Ģunları göstermelidir: KarĢılığın açılıĢ bakiyesi Dönem kapatmalar) süresince yazılan zararlar (veya hesap Dönem süresince yazılan kapatmalar) ile ilgili iyileĢmeler zararlar (veya hesap Dönem süresince tahmini olası ikraz zararlarına karĢılık tutulan miktarlar KarĢılık ile ilgili diğer düzenlemeler (örneğin kur farklılıkları, iĢ kombinasyonları, birleĢmeler ve iĢtiraklerin elden çıkartılması) KarĢılığın bakiyesini kapatma Gelir tablosuna doğrudan yazılmamıĢ zarar ve masraflar ve iyileĢmeler de açıklanmalıdır. 55 1.3.3.9. Yeniden Yapılandırma Bilgisi Banka yeniden yapılandırılmıĢ sorunlu kredilere tanıdığı imtiyazların büyüklüğü ve doğası hakkında bilgi vermelidir. Yeniden yapılandırılmıĢ bir kredideki kayıtlı yatırım tutarındaki indirimi ölçmek için kullanılan yöntem de beyan edilmelidir. Tam geri ödeme bekleniyor ise, yeniden yapılandırılmıĢ ikraz düzenlenmiĢ vadeler ile uygunluk içerisinde makul bir dönem için açıklanmayabilir. 1.3.3.10. Bilançoda Görülmeyen Taahhütler Rücu düzenlemeleri borçlunun iflası durumunda bankanın kredinin ödenmesi sorumluluğunda olduğu iĢlemlerdir, örneğin kredinin üçüncü bir tarafa teminat ile satılması. Bu düzenlemeler bankayı ciddi kredi riskine maruz bırakabilir, ama genelde bilançoda görülmezler. 1.3.4. Kredi KarĢılıklarının Umumi Disponibilite ve Mevduat Munzam KarĢılığından Farklılığı Ġle Kredi Maliyetlerine Etkisi Bankaların bazı taahhüt kalemleri ile bu taahhütlere karĢılık olarak aktiflerinde hazır bulunduracakları nakit veya nakit benzeri kıymetler arasındaki oran olarak tanımlanabilecek umumi disponibilite oranı, bankaların zorunlu olarak nitelendirilebilecek likiditesini düzenleyen araçtır71. Bu türde diğer bir araç ta Mevduat Munzam KarĢılığı uygulamasıdır. Bu uygulamada genel prensip ve amaç mevduatın belli bir yüzdesinin bloke bir hesapta nakit olarak emre hazır tutulması yoluyla bankalardan mevduatın çekilmeye baĢlaması halinde kısa vadeli plasmanlar tahsil edilip gerekli para elde edilinceye kadar taleplerin karĢılanmasının sağlanması Ģeklinde açıklanabilir72. 1.3.4.1. Farklılık Kredi KarĢılıkları, Bankacılık Sektörü veya muhasebeye fazla aĢina olmayanlarca Mevduat Munzam KarĢılıkları ve Umumi Disponibilite* ile karıĢtırılabilmektedir. Bankaların uyacakları Mevduat Munzam KarĢılığı ve 71 Ġlkay KARAKOÇ, Bankalarda Umumi Disponibilite, Zorunlu KarĢılıklar Sistemi ve Türkiye Uygulaması, Türkiye Bankalar Birliği Yayın No:95, s.17 72 Erez, s.69 * Burada kullanılan Disponibl Değer ve Disponibilite hazır değeri ifade etmektedir. Bu terimi “hemen kullanılabilecek” veya “el altında olan” aynı zamanda da kolayca paraya çevrilebilecek olan kıymet olarak ifade edebiliriz. 56 Umumi Disponibilite oranları Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası(TCMBBundan sonra bu Ģekilde anılacaktır) Kanununu 4.maddesinin 1.fıkrasının (c) bendi ve 40. maddesinin II numaralı fıkrasında düzenlenen görevlendirme ve yetkilendirme çerçevesinde TCMB tarafından belirlenecektir. Bu oranlarla ilgili esas ve usuller TCMB‟nın yayınladığı Tebliğlerle belirlenmektedir. Mevduat munzam karĢılıkları ve disponibl değerler pasifte belirlenmiĢ bazı yükümlülükler için aktifte bulundurulmaktadır. Kredi alacakları için ayrılan, gerek pasifte yer alan Genel Kredi KarĢılıkları ile gerekse de aktifte Kredilerin değerinden düĢülen özel kredi karĢılıklarıyla ilgisi söz konusu değildir ve konumuz dıĢındadır. Ayrıca genel olarak karĢılıklar yedek akçe kavramı içinde değerlendirilebilirken Mevduat munzam karĢılığı ve umumi disponibilite yedek akçe kavramı kapsamına da alınmamaktadır73. Ancak farkı daha iyi gösterebilmek için bu iki tür karĢılığın, bankanın karlılık ve dolayısıyla dağıttığı kredilerin fiyatlaması üzerindeki olumlu ve olumsuz etkisine de yer vermemizde fayda var. 1.3.4.2. Banka Karlılığına ve Kredi Maliyetlerine Etkisi** Banka mevduat munzam karĢılığı ve disponibilite yükümlülüğü için bulundurmak zorunda olduğu meblağları ancak sınırlı sayıdaki yatırım enstrümanına yatırabilecektir. Bu kaynakları daha iyi getirili yatırım araçlarında tutma imkanı olması durumunda, bu yükümlülüklerin karlılığa olumsuz etkisi olacak ve dolayısı ile dağıtacağı kredilerin fiyatlamasının da daha yüksek tutulması sonucu ortaya çıkabilecektir. Çünkü banka, aktifinde bulunmasına karĢın karĢılık miktarı kadar meblağı istediği gibi değerlendirememekte, sözgelimi oransal olarak daha yüksek getirili, kredi verme veya baĢka yatırım enstrümanlarının alımında kullanamamaktadır. Dolayısı ile banka bu kaynaktan beklediği getiriyi elde edemediği için karlılık hedeflerini tutturabilmek ve mevduat için katlanmak zorunda olduğu giderleri karĢılamak maksadıyla dağıtacağı kredilerin fiyatlamasını daha yüksek yapmak durumunda kalacaktır. Pasifteki yükümlülükler için aktifte tutulan bu değerlerin(Mevduat munzam karĢılığı ve umumi disponibilite) banka karlılığına etkisi yukarıda bahsettiğimiz Ģekilde olumsuz iken pasifte ayrılan kredi karĢılıklarının durumu farklılık arzetmektedir. Banka ayırdığı kredi karĢılığı meblağları karĢısında herhangi bir varlığını atıl veya az getirili yatırım araçlarında tutmak zorunda değildir. Pasifte ayrılan bu karĢılıklar hesaben ayrılmakta ve sadece bankanın açıklanan kar rakamları ile, eğer banka dönemi karla 73 ** Tekinalp, s.275 Kendi Değerlendirmelerim 57 kapatmıĢsa, dağıtabileceği kar miktarını azaltmaktadır. Bu durum bankadan maksimum kar payı almayı uman banka ortakları için istenmeyen durum oluĢturmakta banka ayırdığı kredi karĢılığı miktarı kadar meblağı kardan düĢtüğü için ortaklar bu kardan mahrum kalmaktadır. Bu durum banka tüzel kiĢiliğinin mali durumuna ise olumsuz değil olumlu olarak yansımaktadır. Çünkü ayrılan karĢılık miktarı kadar kar rakamı dağıtılmayıp bünyede kalmakta dolayısı ile bankanın daha güçlü mali yapıda olmasını sağlamaktadır. Zaten kredi karĢılıklarının en önemli amacıda budur. Banka karĢılık miktarları hariç tutulduğunda bile zaten zarar durumunda ise yada baĢa baĢ durumunda ise bu durumda kar payı uman ortaklar için bir Ģey değiĢmemekte ancak banka daha fazla zarar açıklamak durumunda kalmaktadır. Bu durum bankanın dıĢa karĢı itibarını biraz sarsabilecek olsa da, ihtiyatlılık prensibi çerçevesinde bu karĢılıklar, bankanın ileride oluĢması muhtemel daha büyük zararları için önlem almasını yönünden olumlu bir etki yapabilecektir. Yani bu durumda maliyetler açısından olumlu bir tesiri olmasa da olumsuz tesiri de söz konusu değildir. Ancak bilançonun kredi karĢılıklarının etkisiyle zarara dönmesi yada zararın artması özkaynak miktarının azalması sonucunu doğuracağından Bankalar Kanununa göre özkaynak miktarına bağlı olarak üst sınırı belirlenen bankanın verebileceği kredi(Madde 54), edinebileceği iĢtirak(Madde 56) ve iktisap edebileceği gayrimenkul(Madde 57) limitlerini aĢağıya çekecektir. Bankanın bu azalmadan dolayı kaynaklarını daha verimsiz alanlarda kullanmak durumunda kalması durumunda kredi karĢılıklarının banka karlılığına olumsuz etkisi olabilecektir. Banka karda iken kredi karĢılıklarının banka karlılığına reel olarak olumsuz etki yapabilmesi ancak Ģu koĢullarda düĢünülebilir. Eğer banka kar ettiğinde bu karı ortaklarına dağıtmayıp bir yedek akçe hesabında tutma yada sermayeye ekleme kararı alıyorsa, bu Ģekilde özkaynak miktarını arttırmıĢ olmaktadır. Bu ise Bankalar Kanunu‟nun 54.maddesinin gereği olarak verebileceği kredi sınırını ve diğer özkaynak sınırlamasına bağlı alanlara yatırım yapabileceği maksimum sınırı arttıracaktır. Ayrılacak kredi karĢılığı özkaynak miktarındaki artıĢa engel olacağından; bankanın özkaynak sınırlamasına bağlı yatırım alanlarından maksimum sınıra ulaĢtığı ve de kaynaklarını daha verimli Ģekilde kullanamadığı bir durumda, bankanın daha fazla kredi verme yada karlı iĢtiraklerini arttırma imkanından mahrum kalması sebebiyle kredi karĢılıklarının karlılığa olumsuz etkisinden dolayısıyla da kredi fiyatlamasında bir yükseliĢten söz edilebilecektir. Ayrıca kredi karĢılıklarına getirilen vergi indirimi imkanının maliyetlere olumlu etkisi olacağı unutulmamalıdır. 58 Burada, bu karĢılık türlerinin gerekliliği konusuna değinmediğimiz ve sadece maliyetler açısından değerlendirmeye çalıĢtığımız unutulmamalıdır. 1.3.4.3. Karlılığa ve Sermaye Gereksinimine Etkisi Üzerine AraĢtırma Yukarıda Kredi KarĢılıklarının Banka karlılığına ve kredi maliyetlerine olan etkisinin bilanço kalemleri üzerinden yorumlamaya çalıĢtık. 1971-1991 yıllarını kapsayan 13 yıllık verilerin kullanıldığı bir istatistiki araĢtırmada da araĢtırmadaki ismi ile Kredi Kayıp KarĢılıklarının (Loan Loss Provisions) banka karlılığı ve sermaye gereksinimi üzerindeki etkisi ortaya konmaktadır74. Buna göre de Kredi KarĢılıkları ile Kazanç arasındaki iliĢki(Z1=6.51, Z2=4.61) doğru orantıyı sermaye gereksinimi ile arasındaki iliĢki ise(Z1=4.78, Z2=2.76) ters orantıyı göstermektedir. Yani ayrılan Kredi KarĢılığı arttıkça karlılığın da arttığı asgari sermaye gereksiniminin de azaldığı gözlemlenmektedir. Ayrılan Kredi KarĢılığı azaldıkça ise tersi durum gerçekleĢmektedir. Bu sonuç bizim yukarıda ortaya koyduğumuz teorik incelemeyle de uyuĢmaktadır. 1.3.5. Kredi KarĢılığı Türleri Banka bilançolarında kredi alacakları için karĢılık ayrılmasında iki farklı hesap kalemi kullanılmaktadır. Mevzuatta belirtilen kriterlere göre sınıflandırmaya tabi tutulan kredi alacakları kredi karĢılıkları hesaplanırken içinde oldukları kredi sınıfına göre birbirinden farklı iki yönteme tabi olmaktadır. Mevzuatta hesaplama Ģekilleri de Genel ve Özel KarĢılıklar olarak ayrı ayrı ele alınan bu iki kredi karĢılığı hesabı aĢağıda kavramsal olarak ifade edilip, mevzuattaki hesaplama Ģekilleri, ilgili yönetmelik incelenirken ortaya konulacaktır. Sınıflandırma kriterleri, Genel ve Özel KarĢılık uygulamaları ülkeden ülkeye faklılık göstermektedir. Bu konuda Ģu an için oluĢmuĢ standartlar yoktur. Ülkelerin bu konudaki durumları Dünya Uygulamaları bölümünde incelenmiĢtir. 74 Julie H.COLLĠNS, Douglas A.SHACKELFORD ve James M. WAHLEN, “Bank Differences in the Coordination of Regulatory Capital, Earnings, and Taxes”, Journal of Accounting Research, Vol.33, No.2(Autumn,1995), s.279-280 59 1.3.5.1. Genel Kredi KarĢılığı Bu hesap kalemi bilançoda pasifte karĢılıklar ana hesap kalemi altında yer almaktadır. Genel Kredi KarĢılıkları bilanço gününe kadar herhangi bir sorun yaĢanmayan ve diğer kredi sınıflandırması kriterlerine göre de sorunlu kredi olarak nitelendirilemeyecek krediler için ayrılmaktadır. Bu yönüyle Genel Kredi KarĢılığı henüz geri ödemesinde bir sorun beklenmeyen krediler için bu kredilerin toplam tutarı üzerinden, mevzuatla belirlenen oranda, bankacılık sektöründe verilen kredilerin bir kısmının dönmeme riskinden hareketle ayrılmaktadır. Bu yönüyle yedek akçelere de benzetilebilecek olan Genel Kredi KarĢılığı sorun ortaya çıkmıĢ belli krediler için ayrılmamakta ülkeden ülkeye ve ekonomik dönemin özelliklerine göre ağırlığı değiĢebilecek oranlarla kredi riskinin ufak bir kısmını kavrayabilmektedir. Basel Komite de tebliğinde Genel KarĢılıkların ayrılma gerekçelerini ve ayrılırken göz önünde tutulmasını tavsiye ettiği kriterleri sıralamaktadır75. “Zararın oluĢtuğu bilindiği halde hangi krediden kaynaklandığı saptanamıyorsa genel karĢılıklar oluĢturulmalıdır. Genel karĢılıklar bir havuz içerisinde toplanmıĢ olan ortak özellikler taĢıyan kredilerde oluĢabilecek hasarlar için ayrılmıĢ karĢılıkları kapsamaktadır. Bazı ülkelerde, genel karĢılıklar portföy içindeki tüm önemli tutarlardaki ikrazların tek tek gözden geçirilmesini de kapsar. Genel karĢılıklar yeterli özel karĢılıkların ayrılmasını veya uygun zarar yazmaların yerini tutmaz. Genel karĢılıklar verimsizleĢmiĢ kredilerdeki zararların belirlenmesinde ara bir adımdır. Bir zarar olayının oluĢumu banka tarafından hemen bilinmeyebilir. Ancak bu olayların etkisi kredinin sınıflandırılmasını gerektiren baĢka bir bilginin veya yeni mali tabloların alınmasıyla makul bir zaman içerisinde ortaya çıkarılmalıdır. VerimsizleĢmiĢ kredilerdeki zararları tek tek belirlemede yeterli bilgi mevcut olduğu sürece, genel karĢılıkların yerini özel karĢılıklar (veya zarar yazma) alacaktır. Genel karĢılıkların belirlenmesinde geçmiĢ deneyimler ve kredi politikasındaki değiĢmeler, portföyün yapısı ve hacmi, en son belirlenmiĢ verimsizleĢmiĢ kredilerin önemi, miktarı ve kredi yoğunlukları gibi değerlendirme tarihindeki ekonomik ve diğer olaylar hesaba katılmalıdır”. 75 Basel Komite, age., s.14-15 60 Basel Komite Tebliğinde Genel KarĢılıkların Belirlenmesinde kullanılmak üzere çeĢitli metodlar tavsiye etmektedir. Ancak bu metodların kullanılması için belli bir deneyime ihtiyaç olduğu ve ancak bu deneyime sahip bankaların bunları kullanmaları gerektiği vurgulanmaktadır. Bunlar76; “Genel KarĢılıklar aĢağıda belirtilen türden bir veya birkaç farklı metodoloji kullanılarak belirlenmelidir. Vaktinde ödenmemiĢ borçların bakiyesi, geçmiĢ zarar deneyimleri, o günün ekonomik durumları ve diğer faktörler gibi analizleri hesaba katan bir formülün uygulanması, Dağılım analizi (migration analysis)(Dağılım analizi her kredi sınıfı için zarara karĢı kredi sınıflandırmasındaki değiĢimleri izleyen istatistiki bir araçtır. Genel olarak, daha önce yaĢanılmıĢ zarar oranları her kredi sınıfı için gelecekte beklenen zarar oranını tahmin amacıyla kullanılır. Ekonomik ortamdaki değiĢimleri ve kredi zararı konusundaki yeni eğilimleri yansıtmak amacıyla düzeltmelere ihtiyaç duyulabilir. Kredi sınıflarına ek olarak, dağılım analizleri kredinin oluĢtuğu coğrafi ve diğer özellikleri de analiz edebilir.) ÇeĢitli istatistiksel metodolojiler, Bozulmanın varlığına iĢaret eden ekonomik durumdaki değiĢmeler ve son olayları hesaba katan banka yönetiminin yargısına dayalı olarak gruptaki bozulmanın öneminin tahmini Banka raporlama dönemi boyunca varsayımları düzenli aralıklarla gözden geçirmelidir. kullandığı Ġstatistiksel metodolojiler her durumda uygun değildir. Örneğin, bu yaklaĢımları kullanma becerisine sahip olmayan bankalar için uygun değildir. Dahası, istatistiksel metodolojilerin yeterlilik, doğruluk ve güvenilirliği uygun olarak oluĢturulmalıdır. KarĢılıklar pek çok kredi zararı tahmininde mevcut bulunan hata payını örtecek biçimde muhafazakar bir ölçüde hesaplanmalıdır”. Basel Komitenin tebliğinde üçüncü sıradaki “çeĢitli istatiksel metodolojiler”‟in dipnotunda bu metodların oran ve grup analizlerini içerdiği ancak bankanın genel karĢılıkları belirlerken, sadece banka karĢılaĢtırmaları 76 Basel Komite, age., s.15 61 ve kısmi oranlara dayanmaması gerektiği de belirtilmektedir. Kredi portföyü ve tahsilatını etkileyen faktörlerin yoğun bir analizine ihtiyaç olduğuna değinilmektedir77. 1.3.5.2. Özel Kredi KarĢılığı Bu hesap kalemi ise aktifte, Kullandırılan Krediler ana hesap kalemi altında pasif karakterli olarak yer almaktadır. Kredi Sınıflandırması sonucunda donuk alacak tanımlamasına giren kredi sınıfları için Özel KarĢılık ayrılacaktır. Mevzuattaki sınıflandırma kriterleri çerçevesinde donuk alacak kapsamına giren herbir sınıf kredi için yine mevzuatla belirlenen Özel KarĢılık Oranı uygulanacaktır. Bu Ģekilde hangi kredilerde ne kadar değer düĢüklüğü yaĢandığına dair objektif tahmin yapılmıĢ olacaktır. Özel KarĢılıklar aktifte (-) bakiyeli olarak yer almaktadır. Böylece, “Kullandırılan Krediler” ana kalemi, ayrılan özel karĢılık kadar az gösterilmiĢ olmaktadır. Bu Ģekilde muhtemelen tahsil edilemeyecek olan rakamlarla aktif ve pasif gereksiz yere ĢiĢirilmemiĢ olmakta ayrıca değeri düĢen ancak henüz tam olarak değer düĢüklüğü tespit edilemediği için zarar yazılamayan aktif kalemindeki aĢınma, mevzuattaki objektif kurallara göre tahmin edilen kadarıyla kaynağında gösterilmektedir. Sınıflandırma Kriterleri ile Genel ve Özel Kredi KarĢılık oranları ülkeden ülkeye farklılık göstermektedir. Türkiye‟deki durum üçüncü bölümde incelenmektedir. Diğer ülke uygulamaları ise Dünya Uygulamaları bölümünde incelenmektedir. 1.3.6. Kredi KarĢılığı Ayırmanın Etkileri Bankacılık mevzuatı bakımından karĢılıkların en önde gelen amacı bankacılık sisteminin istikrarlı bir Ģekilde güven içinde çalıĢmasını temin etmektir. KarĢılıkların diğer bir amacı ise bankaların sabit varlıkları gibi algılanan kredi ve alacakların gerçek tutarları ile değerlenmesine imkan vermek, değerde herhangi bir aĢınma olmuĢ ise bunu ortaya koyarak sistem katılımcılarına doğru bilgi akıĢını temin etmek ve katılımcıların sistemi denetlemesine yardımcı olmaktır78. Krediler için karĢılık ayırmanın kurum üzerindeki etkilerini ve meydana getirdiği sonuçları birkaç madde olarak Ģöyle sıralayabiliriz. 77 Basel Komite, age., s.17 Bülent TAġ, “Bankaların Kredi ve Diğer Alacaklar için Ayıracakları Karşılıkların Vergi Karşısındaki Durumu ve Diğer Ülke Uygulamaları”, Vergi Dünyası, S.232, Aralık 2000, s.81 78 62 1 KarĢılıklar, bankaların muhasebe kayıtlarında, üç aylık hesap özetlerinde ve bilançolarında yer alacak, ayrılan karĢılık nispetinde bankaların karlılığı azalacak dolayısı ile ortaklara dağıtılabilecek kar payı miktarı sınırlandırılmıĢ olacaktır. 2 Ayrılan karĢılık nispetinde kaynak bünyede kalacağından bankaların mali bünyesi oluĢabilecek zararlara karĢı güçlü ve hazırlıklı olacaktır. 3 Ayrılan karĢılıkların bankanın özkaynaklar arasında yer alması söz konusu olmayacak; bu nedenle özkaynağa bağlı sınırlamaları içeren verebileceği kredi(5411 Sayılı Bankalar Kanunu, Madde 54), edinebileceği iĢtirak(5411 Sayılı Bankalar Kanunu, Madde 56) ve iktisap edebileceği gayrimenkullerin(5411 Sayılı Bankalar Kanunu, Madde 57) tutarında artıĢa yol açmayarak risk artıĢına neden olmayacaktır. 4 Ayrılan karĢılık bankanın bilançosunu zararla kapamasına da yol açabilecektir. Bu durumda bankanın öz kaynakları da düĢecek, bundan özkaynağa bağlı sınırlamaları olan; bankanın verebileceği kredi, edinebileceği iĢtirak ve iktisap edebileceği gayrimenkullerin tutarları negatif yönde etkilenecektir. Buna karĢılık bankalar, muhasebe kayıtlarına göre ayırdıkları karĢılıklar üzerinde özkaynak sınırlaması olmayan alanlarda serbestçe tasarruf edebileceklerdir. 5 Muhasebe uygulamaları yönünden Özel Kredi KarĢılıkları amortismanlara benzetilebilir. Genel Kredi KarĢılıkları ise olağan üstü yedek akçelere benzetilebilmekte ve bankanın güven içinde çalıĢmasını sağlayan bir fon gibi değerlendirilebilmektedir79. Ancak gerek, Özel Kredi KarĢılıklarının amortismanlardan farklı Ģekilde ayrıldığını, gerekse de Genel Kredi KarĢılıklarının bilançoda, olağanüstü yedeklerden farklı olarak, Özkaynaklar içinde yer almadığını, unutmamak lazımdır. 6 Bankalar Kanunu kapsamındaki düzenlemede bir krediye karĢılık ayrılması hukuksal açıdan o kredinin zarar 79 TaĢ, s.82 63 niteliği kazandığı anlamına gelmeyecek, onun likiditesini kaybettiği ve yükümlülüklerin yerine getirilmesinde kullanılamayacağı demek olacaktır80. 1.3.7. Serbest Kalan KarĢılıkların Durumu Özel karĢılıklar ilgili bulunduğu muhtemel zararın gerçekleĢmemesi durumunda gelir olarak muhasebeleĢtirilmek suretiyle ortaklara dağıtılabilecek bir kar haline gelmektedir. Banka alacağının ödenmesi sonucu serbest kalan Özel Kredi KarĢılığı, kar ve zarar hesabına aktarılacaktır. Geçen dönemden serbest kalan karĢılıkların, bilanço karına intikal ettirilmeden banka yönetim kurulu kararı ile doğrudan fevkalade (olağanüstü) yedek akçelere aktarılması mümkün değildir. Serbest kalan karĢılığın o(cari) yıl için bir kar unsuru teĢkil etmesinden dolayı çözülen karĢılıkların o yıl karına intikal ettirilmesi sonucunda bulunacak toplam kar üzerinden ve genel kurulun tasvibi ile fevkalade (olağanüstü) yedek akçelere aktarılmaları ancak mümkün olabilmektedir81. Genel Kredi KarĢılıkları ise herhangi bir beklenen zararla ilgili olarak ayrılmadıkları için, zararın gerçekleĢip gerçekleĢmemesi durumuna bağlı olarak bir iĢlem gerektirmemektedir. Her dönem alacak tutarının belirli bir oranı olarak ayrıldığı için alacak tutarının bir önceki döneme nazaran artıp azalmasına göre pasifteki Genel Kredi KarĢılığı tutarı da artıp azalmakta dolayısı ile yeni bir iĢleme gerek kalmaksızın kar zarar hesabını etkilemektedir. 80 TaĢdelen, s.399 A. Naci ARIKAN, “Bankaların Ayırmış Oldukları “Muhtemel Zararlar Karşılığı‟nın” Esasları ve Bu Karşılığın Vergi Kanunları Karşısındaki Durumu”, Vergi Dünyası Dergisi, S.210, ġubat 1999, s.122-123 81 64 2 . BÖLÜM KREDĠ KARġILIĞI DÜZENLEMELERĠNDE DÜNYA UYGULAMALARI Sorunlu kredilere karĢılık ayrılması için yapılacak ilk iĢlem kredilerin sınıflandırılması olacaktır. Dolayısı ile karĢılık ayırma prosedürünün baĢlangıcı kredilerin sınıflandırılabilmeleri ile baĢlamaktadır. Bu nedenle Kredi KarĢılıkları konusunda dünya düzenlemelerine yer vermemiz ancak, bu karĢılıklara esas teĢkil edecek kredi sınıflandırmalarını da incelememizle mümkün olacaktır. Zaten konunun içine girdikçe konunun odak noktasında bu sınıflandırmanın olduğu görülecektir. Kredi Sınıflandırması ve KarĢılıkları konusunda yaptığımız araĢtırma neticesinde Ģu tespitlere varmıĢ bulunuyoruz. 1 Konu bulunmamaktadır. ile ilgili netleĢmiĢ Muhasebe Standartları 2 Sınıflandırma ve KarĢılık ayrılması konusunda kavramlar ülkeden ülkeye farklılık gösterebilmektedir. 3 Sınıflandırma ve KarĢılık Ayırma mevzuunda uygulama birliği de bulunmamakla birlikte muhasebe kuralları çerçevesinde benzer yapılar mevcuttur. 4 Sınıflandırma ve KarĢılık ayırma mevzuunda standartların henüz ortaya konulamamıĢ olması bütün dünya da bir eksiklik olarak algılanmakta ve bu eksikliğin giderilmesi için çalıĢmalar yapılmaktadır. 5 Standartların ortaya konması için yapılan çalıĢmalar yakın yıllar özellikle olmak üzere son 10 yılda artmıĢtır. 6 Standartlar olmasa da muhasebe kuralları, mantıksal çıkarımlar ve kendi tespitlerimiz doğrultusunda ortaya koyabileceğimiz uygulama çeĢitlerinin; seçilmiĢ ülkelerde varolup olmamasına bağlı olarak bir karĢılaĢtırma ve durum tespiti yapmamız mümkündür. 65 Bahsettiğimiz karĢılaĢtırma ve durum tespitini ortaya koymak adına elimizdeki kaynakları gözden geçirdiğimizde; hem yeni bir çalıĢma olması, hem bu konuda yetkili ve referans bir kuruluĢun raporu olması, hem de içinde sunduğu karĢılaĢtırmalı analizlerin yeterli titizlikle hazırlanmıĢ olduğu kanaatini vermesi sebepleriyle Dünya Bankası‟nın “Bank Loan Classification and Provisioning Practices in Selected Developed and Emerging Countries” (GeliĢmiĢ ve GeliĢmekte Olan SeçilmiĢ Ülkelerde Kredi Sınıflandırması ve KarĢılık Ayırma Uygulamaları) adlı raporundaki* sonuçlara burada yer vermenin çalıĢmaya değer katacağını düĢündük. Bu raporun içeriği, çalıĢmamızın ana konusu olan kredi karĢılık düzenlemelerinin geniĢ bir coğrafi ve iktisadi alandaki karĢılaĢtırmasına yöneliktir. Tabi bu karĢılaĢtırma ortak standartların oluĢturulmasında çok önemli bir temel oluĢturabilecektir. Raporda, yedisi G-10 ülkesi olmak üzere 23 ülkenin bu konudaki karĢılaĢtırması yapılmıĢ ve bu karĢılaĢtırmalar tablolanmıĢtır. “Bu raporda, büyüklükleri, coğrafi konumları ve finansal geliĢim seviyeleri farklı ülkelerdeki kredi sınıflandırma ve karĢılık ayırma uygulamaları incelenmektedir. Raporun hazırlanması için yapılan araĢtırmada, geliĢmiĢ ve geliĢmekte olan ülkelerde uygulanan düzenlemeler karĢılaĢtırılmakta ve yalnızca geliĢmiĢ ve geliĢmekte olan ülkelere odaklanarak bu konudaki diğer bilgi kaynakları tamamlanmaya çalıĢılmaktadır. AraĢtırmada, Basel Core Principles Liason Group 2001 yılı toplantısında sunulan 23 bölge içerisinde sistem baĢarısı ile ilgili bilgi sağlanmaktadır. AraĢtırma kapsamlı bir liste içermektedir. Listenin içeriğini, bireysel ve grup (çoklu kredilermultiple loans) kredilerin sınıflandırılması, garanti ve teminatların nasıl ele alındığı, bankaların kredi gözden geçirme uygulamaları, yeniden yapılandırılan sorunlu krediler, kredi zarar karĢılıkları, kredi zararları için ayrılan karĢılıklara vergi uygulamaları, bilgilendirme standartları ve bağımsız denetçilerin rolleri oluĢturmaktadır. Yasal düzenlemeler ve bunlara iliĢkin yaptırımlar arasındaki tutarsızlıkları tespit etmeye çalıĢmak anlamsızdır, zira yasal düzenlemelerin etkinliği ülkeden ülkeye değiĢiklik göstermektedir. KarĢılık ayırma ve sınıflandırma yaklaĢımları arasındaki faklılıklar, banka ve bankacılık sistemlerinin zayıflıklarının düzenleyici mevzuat çerçevesinde karĢılaĢtırılmasını zorlaĢtırmıĢ ve bu farklılıklar piyasa disiplinin etkinliğini azaltmıĢtır. Bazı * Çeviri: Türkiye Bankalar Birliği, http://www.tbb.org.tr/turkce/arastirmalar/Provisioning.pdf EriĢim:Nisan 2004 ve Kendi Çevirim 66 durumlarda kredi sınıflandırma ve karĢılık ayırma uygulamalarının zayıf kalması, borç ödeme gücü konusunda yanlıĢ anlaĢılmalara neden olarak 1990‟larda sermaye yeterliliği yüksek olan mali sistemlerin iflasına yol açmıĢtır. Bu nedenle düzenlemelerin uyumunun sağlanması için risk yönetimi uygulamalarına dayanan kredi sınıflandırması için asgari standartların oluĢturulması, fakat bunu yaparken de ulusal ekonomiler ve hukuki altyapı arasındaki farklılıkların göz ardı edilmemesi gerekmektedir”82. Bu yayında karĢılaĢtırmalar, konu bazında baĢlıklar altında her bir ülkenin durumunun ortaya konduğu tablolarla yapılmıĢtır. Bu bölümde uluslararası durum öncelikle Dünya Bankası yayınındaki gibi, karĢılıklar ile ilgili kavram baĢlıkları altında incelendikten sonra bizim seçtiğimiz on ülke ayrı baĢlıklarla ele alınacaktır. Bu ülkeler arasında Türkiye yoktur. Bir sonraki paragraftan itibaren bazı kavramları ve dünya düzenlemelerini bu yayın kaynaklı olarak özetleyecek sonra aynı karĢılaĢtırma kriterlerinde Türkiye‟deki duruma kısaca değinilecektir. Seçtiğimiz on ülkeyi ayrı olarak ortaya koyduktan sonra genel bir değerlendirme ile ikici bölüm bitirilecektir. Türkiye‟deki düzenleme ve uygulamalar üçüncü bölümde etraflıca ele alınacaktır. 2.1. GENEL OLARAK 2.1.1. Kredi Sınıflandırması Kredi sınıflandırması; bankaların, kredi portföylerini gözden geçirmeleri ve kredilerini kategorilendirme ya da derecelendirilme süreçlerini ifade etmektedir. Bankaların sürekli olarak takip edeceği, kredileri inceleme ve sınıflandırma süreci, kredi portföylerinin kalitesini izlemede ve kredi portföyünde meydana gelebilecek kötüleĢmede gereken çözümü üretebilmelerini sağlayacaktır. Bankalar, hem daha geçerli bir gözlem yapabilmek, hem de bankalar arası karĢılaĢtırma kriterlerini karĢılamak amacıyla genelde yasa koyucuların banka raporlamaları için aradığı standart sınıflandırma kriterlerinden daha karmaĢık bir sınıflandırma sistemi 82 The World Bank, s.VII 67 kullanmaktadırlar. AĢağıda ilgili bölümde genellikle yasalarla belirlenmiĢ genel sınıflandırma kriterleri esas alınmıĢtır. 2.1.2. Kredi KarĢılıklarının Amacı Muhasebe açısından bakıldığında, kredi sözleĢme koĢulları uyarınca vadesi geldiğinde tahsil edilemeyeceği muhtemel hale gelen krediler, tahsili Ģüpheli krediler (impaired loan) olarak tanımlanmalı ve karĢılık ayrılmalıdır. Bu Ģekilde kredi zarar karĢılıkları, bankaların kredilerinin değerlerinde gerçekleĢen azalmaların tanınmasında kullanılan bir yöntem olmaktadır. Banka yöneticilerinin kredi portföylerindeki kredi zararlarını mevcut bilgileri temel alarak değerlendirmeleri beklense de karĢılıkların banka karlılığı ve hissedarlara dağıtılan temettüler üzerindeki olumsuz etkisi nedeniyle, zararın tümünü hesaplamakta isteksiz davranabilmektedir. Banka kredi zarar karĢılıklarının vergiden düĢülebildiği durumlarda ise sorumlu olunan vergi miktarını azaltmak amacıyla kredi zarar karĢılıklarının olduğundan fazla gösterilmesi suretiyle avantaj sağlanmaya çalıĢılmaktadır. 2.1.3. Ülkeler Arasında Farklılık Gerek kredi sınıflandırması gerekse de karĢılık ayrılması bir çok ülkede hem kavramsal yapıda hem de uygulamada farklılık göstermektedir. Uluslararası kabul görmüĢ tanımların bulunmamasının sorun oluĢturmasına rağmen belli kavramlarda benzerlikler de mevcuttur. Örneğin özel ve genel karĢılık kavramları birçok düzenlemede mevcutken, birçok ülkede farklı Ģekilde ele alınmaktadır. Kavramlar arasındaki bu farklılıkların sonucu olarak düzenleyici sermayenin(sermaye yeterliliğinde dikkate alınan) tanımı farklı kurumsal yapılarda değiĢkenlik göstermekte, bu durum özellikle bankanın mali performansının uluslararası karĢılaĢtırmasında temel mali rasyoların yorumlanmasını zorlaĢtırmaktadır. Ayrıca bir kredinin “tahsili gecikmiĢ ” tanımına girmesi için ne kadar zaman geçirilmesi gerektiği ile aynı risk profilindeki tahsili Ģüpheli kredilere (impaired loan) ne kadar karĢılık ayrılması gerektiği konularında farklılık bulunmaktadır. Bu farklılıkların bilinmesi, bankaların mali ve sermaye rasyolarının yorumlanmasında çok büyük öneme sahiptir. Kredi sınıflandırma ve karĢılık ayrılması süreci mevcut kurallar ne olursa olsun çoğunlukla yöneticilerin karar verme süre ve bakıĢ açılarına bağlı olarak ortaya çıkmaktadır. Bu nedenle yapılan değerlendirmeler, banka yöneticileri, bağımsız denetçiler ve gözetim otoriteleri ile ülkeler arasında farklılık gösterebilmektedir. Ayrıca yasal altyapı, kredi sözleĢmesi 68 hükümlerinin zamanında uygulanmasını da etkilemektedir. Örneğin, güçlü yasal altyapıya sahip olan ülkelerde krediler, borçlu, ödemesini geciktirdikten nispeten kısa bir süre sonra, “tahsili gecikmiĢ kredi”olarak sınıflandırılırken yasal altyapısı zayıf olan ülkelerde, kredinin ödemesinin gecikmesi ile, kredi sınıflandırmasının gözden geçirilmesi arasındaki süre uzayabilmektedir. Kredilerin sınıflandırılmasında ve uygun karĢılıkların belirlenmesinde teminatın göz önüne alınıp alınmayacağı ve ya nasıl alınacağı konusunda da çeĢitli yaklaĢımlar mevcuttur. Bütün yasal çerçeveler aynı tür teminatları tanımadığı gibi rehin edilmiĢ aktiflerle ilgili kriterlerin örneğin pazarlanabilirliklerine göre- değerlendirilmesi konusunda da görüĢ birliği mevcut değildir. Bütün bu unsurlar kredi sınıflandırması ve karĢılıkları konusunda ülkelerin birbirleriyle karĢılaĢtırılmasını zorlaĢtırmaktadır. Uluslararası Muhasebe Standartları Kurulu (International Accounting Standarts Board) aktif değerlemesi ve bilgilendirme hususlarında standartları belirlemiĢse de, krediler için karĢılık ayrılması konusunda detay içeren kılavuzlar yayınlamamıĢtır. Bu nedenle, Uluslararası Muhasebe Standartları‟nı uygulayan ülkelerde hala farklı karĢılık ayırma düzenlemeleri bulunmaktadır. 2.1.4. Basel Temel Prensipler UzlaĢma Grubu AĢağıda Basel Temel Prensipler UzlaĢma Grubu ‟nda * temsil edilen ülkelerin kredi sınıflandırma ve karĢılık uygulamaları ile ilgili olarak yapılan Dünya Bankası araĢtırma bulguları sunulacaktır. Bu araĢtırma geliĢmiĢ ve geliĢmekte olan ülkelerin konuyla ilgili yasal düzenlemelerinin karĢılaĢtırılması yönüyle önem taĢımaktadır. KarĢılık ayırma ve kredi sınıflandırması uygulaması arasındaki farklılıklar her zaman denetim otoriteleri arasındaki yetersiz koordinasyondan kaynaklanmamaktadır. Bazen bu farklılıklar farklı geliĢmiĢlik düzeylerindeki mali sistemlerin özel gereksinimlerinin neticesidir. Bu nedenle düzenlemelerin uyumunun sağlanması için risk yönetimi uygulamalarına * Basel Temel Prensipler UzlaĢma Grubu 1996 yılında Basel üyeleri ile G –10 dıĢı ülkelerin evrensel olarak uygulanabilir banka düzenleme standartları ile ilgili görüĢlerini paylaĢma amacıyla kurulmuĢtur. Bu giriĢim 1997 yılında Etkin Düzenlemeler Ġçin Temel Prensiplerin benimsenmesiyle sonuçlanmıĢtır. O zamandan beri Basel Temel Prensipler UzlaĢma Grubu banka düzenleme konularını tartıĢmak üzere düzenli olarak toplanmaktadır. Bu grup Arjantin, Avustralya, Brezilya, ġili, Çin, Çek Cumhuriyeti, Fransa, Almanya, Hong Kong, Hindistan, Ġtalya, Japonya, Kore, Meksika, Hollanda, Rusya, Suudi Arabistan, Singapur, Güney Afrika, Ġspanya, Ġngiltere, A.B.D., Doğu Afrika Parasal Birliği, Avrupa Komisyonu, Finansal Ġstikrar Enstitüsü, IMF ve Dünya Bankası‟ndan oluĢmaktadır. 69 dayanan kredi sınıflandırması için asgari standartların oluĢturulması, fakat bu sağlanırken de ulusal ekonomiler ve hukuki altyapı arasındaki farklılıkların göz ardı edilmemesi gerekmektedir. 2.2. TEMEL DÜZENLEMELERDE ÜLKELERĠN DURUMU Bu kısımda kredi karĢılığı düzenlemelerine esas teĢkil edeceğini söyleyebileceğimiz alanlara dair, seçilmiĢ 23 ülke ve Türkiye‟deki durumun ortaya konulmasına çalıĢılacaktır. Bu alanlar Ģu Ģekilde sıralanabilir. Düzenleme ve Denetim Otoritesi Kredi Sınıflandırması Grup Kredilerin Sınıflandırılması Garanti ve Teminatların Ele Alınması 2.2.1. Düzenleme ve Denetim Otoritesi 2.2.1.1. Yabancı Ülkelerde Durum Ulusal otoriteler ve banka denetim otoriteleri herhangi bir uluslararası standart olmaksızın, Kredi Sınıflandırması ve KarĢılık ayırma konusunda kendi düzenlemelerini oluĢturmaktadırlar. Bazı ülkelerde bu kurallar özel sektör hesap uzmanlarının standart belirleme prosedürüne göre, bazı ülkelerde kabine, maliye bakanlığı ya da bankacılık düzenleme otoriteleri tarafından oluĢturulmaktadır. Muhasebe kurallarının banka düzenleme otoriteleri tarafından oluĢturulmadığı ülkelerde söz konusu otoriteler süreçte danıĢman olarak yer almakta, ya da kurallarda yapılan değiĢiklikler hakkında görüĢleri istenmektedir.(Tablo 1) Banka denetim otoriteleri kredi sınıflandırma düzenlemelerini yayınlamakta bağımsız olarak davranabilecekleri gibi, maliye bakanlığından (Güney Afrika örneği)ya da hem maliye bakanlığı temsilcilerinden ve hem de denetim otoritelerinden oluĢan bir komiteden onay almak zorunda olabilir. Ayrıca denetim otoriteleri genellikle bu kuralların uygulanmasını denetlemek konusunda da yetkilidir. 70 Sınıflandırma düzenlemelerinin çoğu son on yıl içinde yasalaĢmıĢtır. Bu; banka denetim otoritelerinin, sınıflandırma sisteminin kredi karĢılıklarının doğru olarak ayrılması için ne kadar önemli olduğunun farkına varmalarının bir sonucu olarak değerlendirilebilir. Ayrıca son dönemde bilgilendirme standartlarına ilave hükümler getirilmiĢ (Brezilya, Çin, Ġspanya), teminatlara iliĢkin kurallar daha kısıtlayıcı hale gelmiĢ (Çek Cumhuriyeti) ya da sınıflandırma ve karĢılıklara iliĢkin düzenlemeler güncelleĢtirilmiĢtir (Hindistan, Ġtalya, Japonya, Ġspanya). Tablo 1 Banka Denetim Otoritesinin Kredi Sınıflandırma Kurallarını Çıkarma Yetkisi Grup/Ülke Denetim kurulu kredi sınıflandırmasına iliĢkin ihtiyatlı düzenlemeleri çıkarma yetkisine sahip midir ? Kredi Sınıflandırması için özel bir düzenleme mevcut mudur ? Ne zaman yürürlüğe konmuĢtur ? Düzenlemenin yürürlüğe girmesinden itibaren büyük bir revizyon yapılmıĢ mıdır ? Fransa Hayır, ama kuralların oluĢturulmasında doğrudan iliĢkilidir. 1994 Hayır, uluslararası bir uzlaĢı beklenmektedir. (Basel) Almanya Evet 1994 Hayır Ġtalya Evet 1989 Evet,„standart altı ‟ve „yeniden yapılandıran ‟ kategorileri eklenmiĢtir. Japonya Evet 1989 Hayır Hollanda Evet Özel düzenleme bulunmamaktadır.a - Ingiltere Evet Evet b Hayır G-10 Amerika Evet c 1979 d Hayır, fakat sorunlu ticari gayrimenkul ve bireysel krediler için ilave sınıflandırma ilkeleri yayınlanmıĢtır. G-10 DıĢı Arjantin 71 Evet 1994 Evet,sınıflandırma sistemi değiĢtirilmiĢtir. Grup/Ülke Denetim kurulu kredi sınıflandırmasına iliĢkin ihtiyatlı düzenlemeleri çıkarma yetkisine sahip midir ? Kredi Sınıflandırması için özel bir düzenleme mevcut mudur ? Ne zaman yürürlüğe konmuĢtur ? Düzenlemenin yürürlüğe girmesinden itibaren büyük bir revizyon yapılmıĢ mıdır ? Evet 1995 Evet, düzenleme 2000‟de banka dıĢı mevduat toplayan kurumları da içermek üzere geniĢletilmiĢtir. Evet, ancak Ulusal Para Konseyi‟nin onayı gerekmektedir. 1999 Bilgilendirme politikalarında değiĢiklik yapılmıĢtır. ġili Evet 1982 1997 ‟de yapılmıĢtır. Çin Evet 1988 1988 ve 2002 ‟de yapılmıĢtır. Çek Cumhuriyeti Evet 1994 1998‟de teminatlara iliĢkin kurallarda değiĢiklik yapılmıĢtır e Hong Kong Evet 1994 Evet, sınıflandırma sistemi değiĢtirilmiĢtir. Hindistan Evet 1993 Evet, Ģüpheli aktiflerin sınıflandırılması için yeni kurallar getirilmiĢtir. Aktif Sınıflandırması için 90 günlük gecikme normuna iliĢkin yeni bir düzenleme 31 Mart 2004‟den itibaren geçerli olacaktır. Kore Cumhuriyeti Evet 1999 Hayır Meksika Evet 2000 Hayır Rusya Federasyonu Evet 1997 Bir çok değiĢiklik yapılmıĢtır. Suudi Arabistan Evet 1994 Çerçeve yeniden gözden geçirilmiĢtir. Singapur Evet 1983 Evet, Sınıflandırma ve KarĢılık ayırmaya iliĢkin düzenleme yapılmıĢtır. Avustralya Brezilya 72 Grup/Ülke Denetim kurulu kredi sınıflandırmasına iliĢkin ihtiyatlı düzenlemeleri çıkarma yetkisine sahip midir ? Kredi Sınıflandırması için özel bir düzenleme mevcut mudur ? Ne zaman yürürlüğe konmuĢtur ? Düzenlemenin yürürlüğe girmesinden itibaren büyük bir revizyon yapılmıĢ mıdır ? Güney Afrika Evet, fakat Maliye Bakanlığı‟nın da onayının alınması gerekmektedir. 2001 Evet, karĢılıklarla ilgili düzenleme yapılmıĢtır. Evet 1981 Hayır, fakat birçok değiĢiklik yapılmıĢtır. Ġstatistiksel KarĢılık ve bilgilendirme zorunluluğu 2000 yılında ilave edilmiĢtir. Hayır, bu yetki bölgesel merkez bankasında olmakla birlikte Bankacılık Komisyonu kuralların çıkarılmasında yer almaktadır. 1991 Evet (1996 ve 1999) Ġspanya Batı Afrika Para Birliği Kaynak: The World Bank, “Bank Loan Classification and Provisioning Practices in Selected Developed and Emerging Countries”, Working Paper 1, Mart 2003 http://wwwwds.worldbank.org/servlet/WDS_IBank_Servlet?pcont=details&eid=000094946_0306110402 4591, 27.04.2004, s.6 aDenetim otoriteleri Bankaların, sorunlu kredileri tanımlayan prosedürleri, sürekli olarak uygulamalarını Ģart koĢmaktadır. Ġhtiyat açısından ülke risklerinin tanımlanması gerekmektedir bĠngiltere‟de firmaların kredilerini nasıl sınıflandıracaklarına iliĢkin herhangi bir düzenleme bulunmamakla birlikte denetim otoriteleri firmaların tahsili Ģüpheli aktiflerini (impaired assets) tanımlayan ve karĢılıklarının yeterli olduğunu gösteren bir mekanizmaya sahip olmalarını beklemektedir cAmerikan banka temsilcilikleri kredi sınıflandırma standartlarını baĢlı baĢına düzenlemek yerine inceleme prosedürlerinin bir bölümü olarak görmektedir. dĠnceleme prosedürlerinin revizyonu 1938‟de yapılmıĢ ve 1949‟da değiĢtirilmiĢtir e2003‟de yeni bir düzenleme yapılması gerekmektedir. 2.2.1.2. Türkiye’de Durum Türkiye‟de Bankacılık denetim otoritesi 4389 sayılı kanunla kurulan Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu‟dur. Yalnızca piyasalarda yaĢanan krizlerle birlikte uluslararası geliĢmelerin de bir ürünü olarak kurulan83 üst kurulların en önemlisi olduğunu söyleyebileceğimiz bu kurul finans piyasalarında geliĢebilen ve tüm ekonomiyi krize sokan 83 Targan ÜNAL, “Finans Sektöründe Üst Kurulların Rolü ve Fonksiyonu”, Active Academy 1.Uluslararası Finans Zirvesi Sunumu, Ġstanbul, 18 Ekim 2003, http://www.iubam.org/FSUKR.pdf EriĢim:15.06.2005, s.1 73 geliĢmelere karĢın geniĢ önlem ve müdahale yetkileriyle donatılmıĢtır. BDDK‟nın çıkarmıĢ olduğu “Bankalarca KarĢılık Ayrılacak Kredilerin ve Diğer Alacakların Niteliklerinin Belirlenmesi ve Ayrılacak KarĢılıklara ĠliĢkin Esas ve Usuller Hakkında Yönetmelik” ve bu Yönetmeliğin Uygulama Genelgesi kredi sınıflandırmasını da düzenlemektedir. Bu yönetmelik 30.06.2001 tarih ve 24448 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girmiĢtir. Kredi KarĢılıklarıyla ilgili esas ve usullerin düzenlenmesi görevi BDDK‟ya verilmeden önce bu düzenleme Bakanlar Kurulu kararnameleriyle yapılıyordu. KarĢılıklarla ilgili olarak ilk defa 85/10128, daha sonra 88/12937, 97/10497 ve 99/13761 sayılı KarĢılık Kararnameleri yürürlüğe girmiĢtir*. 2001 yılındaki son düzenlemeden itibaren büyük bir revizyon yapılmamıĢtır. Sadece Uygulama Genelgesi çıkarılmıĢtır. 2.2.2. Kredi Sınıflandırması 2.2.2.1. Yabancı Ülkelerde Durum Kredi sınıflandırma yaklaĢımlarında uluslararası bir fikir birliğinden bahsedilememektedir. Kredilerin sınıflandırılması ile ilgili yaklaĢımlar ya yönetimsel bir sorumluluk ya da yasal olarak düzenlenmesi gereken bir durum olarak düĢünülmektedir. G-10 ülkelerindeki banka düzenleme otoritelerinden ABD ve belli ölçüde Almanya‟da belirli bir kredi sınıflandırma yöntemi kullanılmaktadır. Detaylı kredi sınıflandırma düzenlemesi olmayan ülkelerde genelde banka yöneticileri, kredilerin sınıflandırılması için gerekli iç politika ve prosedürleri geliĢtirmekten sorumlu olmaktadır. Bu ülkelerdeki yaygın görüĢe göre, denetim otoriteleri ve bağımsız denetçiler dahil olmak üzere üçüncü taraflar sadece, bankalar tarafından geliĢtirilen politikaların yeterliliği ve bu politikaların tutarlı bir Ģekilde uygulanıp uygulanmadığı konularında görüĢ bildirmek suretiyle bu süreçte yer almalıdır. Ġngiltere‟de denetim otoritesi bankaların belirli bir kredi sınıflandırma düzenine bağlı olmasını zorunlu kılmamaktadır. Yine de denetim otoriteleri, bankaların basiretli kredi değerlendirme kurallarını da içeren ve düzenli olarak güncellenen düzgün risk yönetim sistemlerinin bulunmasını beklemektedir. Bankaların kullanması gereken sınıflandırma kategorilerinin sayısı ile ilgili herhangi bir öneri bulunmamakta, bununla birlikte denetim otoriteleri bankaları sınıflandırma sistemlerini değiĢtirmeleri konusunda uyarabilmektedir. * Bkz., Bu kitapta, 3.1.3. Bakanlar Kurulu Kararnameleri 74 Hollanda‟da benzer bir yaklaĢım izlenmektedir; tek fark düzenleyicilerin bankaları, sorunlu kredileri sürekli bir Ģekilde belirleme, ölçme ve izleme, prosedür ve sistemlerinin oluĢturulmasından sorumlu ve mecbur tutmasıdır. Bankaların uyguladıkları prosedür ve sistemler, düzenleyici tarafından yapılan periyodik gözden geçirmelere tabidir. Bazı G-10 ülkeleri, piyasa disiplini ve banka yönetiminin değerlendirmelerine önem vermekle birlikte, daha kuralcı bir yaklaĢım seçmiĢtir. Örneğin Amerikan sistemi, kredileri değerlendirirken borçlunun ödeme alıĢkanlıklarından, borç iliĢkisinin geliĢtiği ortama kadar uzanan değiĢik kriterlere dayanan beĢ değiĢik kategori kullanmaktadır. Bu sistemin birçok ülke tarafından uygulanması, denetim otoritelerinin banka kredi portföylerini analiz etme ve karĢılaĢtırmalarını kolaylaĢtırmaktadır. Böyle bir sistem aynı zamanda banka ve denetim otoritelerine yeterli KarĢılık ayrılıp ayrılmadığının belirlenmesi hususunda yardımcı olmaktadır. Ancak, bu tür sistemlerin uygulanması benzer çerçevelerin ortaya çıkması sonucunu getirmemektedir, çünkü denetim otoriteleri söz konusu yaklaĢımları uyguladıkları düzenlemelere benzetmeye çalıĢmaktadır. Örneğin Alman bankalarının belli kredileri dört kategoride sınıflandırması gerekmektedir (görülebilir riski olmayanlar, artan oranda gizli risk taĢıyanlar, tahsili gecikmiĢ alacaklar ve batık krediler). Japonya denetim ve düzenlemeyi kolaylaĢtırarak ülkenin mali sisteminin kredibilitesini artıracak yeni kredi sınıflandırma yöntemleri geliĢtirmiĢtir. G-10 ülkelerine dahil olmayan birçok ülke, artan risk ve firmaların iyileĢme imkanlarının azalması nedeniyle kredi kategori adedi üçten dokuza kadar değiĢen kredi sınıflandırma sistemleri benimsemiĢtir. Sınıflandırmanın yetersiz olduğu durumlarda, banka denetim otoriteleri basiretli davranıĢı teĢvik edecek detaylı kurallar oluĢturmaya çalıĢmıĢtır. Brezilya dokuz kategorili bir sistem benimsemiĢ ve Bankaların kredi sınıflandırmalarında göz önünde bulundurmaları gereken faktörlerle ilgili bir liste oluĢturmuĢtur. Liste her krediye, borçluya ve borçlunun faaliyet gösterdiği ortama iliĢkin nicel ve nitel faktörleri içermektedir. Çek Cumhuriyeti kredi bakiyesi ve borçluyla ilgili güncellenmiĢ bilgilere dayanan beĢ kategorili bir sistem benimsemiĢtir. 2003 yılında yürürlüğe girecek yeni bir uygulamaya göre belirli gruplardaki krediler için portföy bazında karĢılık ayrılmasıyla ilgili gereklilikler belirlenecektir. Ġspanya çok basamaklı gözden geçirme prosedürü öngören altı kategorili bir sınıflandırma sistemini benimsemiĢtir. 75 Meksika‟nın sistemi ise birkaç basamaktan oluĢmaktadır; bu sistem borçlunun yedi kategoriden hangisinde sınıflandırılacağını belirleyen bir değerlendirme ile baĢlar. Bankalar önceki sınıflandırmalarını, daha sonra teminatların kredilerdeki iyileĢme oranını artırmasına bağlı olarak değiĢtirmektedir. Singapur‟un sınıflandırma sistemi beĢ dereceden oluĢmaktadır. Bazı ülkeler bu tür kredilerin değiĢik özellikleri sebebiyle, konut kredileri (ġili ve Meksika) ve kredi kartı borçları(Meksika) için özel kurallar geliĢtirmiĢtir. 2.2.2.2. Tahsili GecikmiĢ Alacaklar Kavramı „Tahsili gecikmiĢ alacaklar‟ birçok kredi sınıflandırma düzenlemesinde kullanılan bir kavramdır. Öte yandan bu kavram baĢka anlamlarda da kullanılmaktadır. Bazı ülkelerde tahsili gecikmiĢ alacak, kredinin değerinin düĢtüğü anlamına gelirken, bazı ülkelerde de ödemelerin zamanında yapılmadığını ortaya koymaktadır. Bir ödemenin gecikmiĢ sayılması için kaç gün geçmesi gerektiği konusunda da uyum bulunmamaktadır. Özellikle bireysel krediler için genel uygulama, ödemenin 90 günü geçmesi halinde kredinin tahsili gecikmiĢ alacak olarak kabul edilmesidir. Bir kredinin tahsili gecikmiĢ olarak değerlendirilmesi kararının bankalara bırakıldığı durumlarda, tahsili gecikmiĢ alacakların karĢılaĢtırılması, bankalarca yapılan farklı tanımlar sebebiyle zorlaĢmaktadır. (Tahsili GecikmiĢ Alacak kavramının netleĢmesinde temerrüt halinin tanımlanması da önemlidir. Temerrüdün tanımı noktasında Basel II uzlaĢısı Denetim Otoritelerine görev vermektedir. Buna göre ülke denetim otoriteleri referans temerrüt tanımının kendi yetki ve görev sahası içinde ne Ģekilde ifade edileceğine iliĢkin bir rehber yayınlayacak, her bir bankanın referans temerrüt tanımı konusundaki uygulamalarını ve bunun sermaye gereksinimleri üzerine etkisini değerlendireceklerdir84.) Kredi sınıflandırma kriterleri genellikle kredi kalitesine iliĢkin beklenen ve gerçekleĢen iĢaretlere dayalı ise de, ikisi arasındaki dengenin belirlenmesi oldukça güçtür. GerçekleĢen kriterler kredi ödemesinin geciktiği gün sayısı ile borçlunun mevcut durumunu içermektedir. AraĢtırma kapsamındaki birçok ülkede ödemenin geciktiği gün sayısı kredi sınıflandırmada minimum bir Ģart olmakla birlikte, bazıları daha ileriye 84 Basel II, Çeviri: BDDK AraĢtırma Dairesi, Ġkici Yapısal Blok-Denetim Otoritesinin Ġncelenmesi, Paragraf 766, http://www.bddk.org.tr/turkce/basel/basel/Pillar2-Turkceson_000.pdf EriĢim:14.06.2005 76 dönük özellikleri içeren baĢka kriterler de göz önüne almaktadır. Ġleriye dönük yaklaĢımda temerrüde düĢme olasılığının çok iyi değerlendirilmesi önemlidir, çok yaygın değildir. 2.2.2.3. Türkiye’de Durum Türkiye kredi sınıflandırmasını zorunlu tutan ülkeler arasında yer almıĢtır. Bakanlar Kurulu kararnameleri ve son olarak BDDK yönetmeliği ile sınıflandırma düzenlenmiĢtir. BDDK, Yönetmelik çerçevesinde bankalardan kredilerini 5 grupta sınıflandırmasını ve hesap planında bu Ģekilde izlemesini istemektedir. Bu sınıflandırmanın esasları ilgili bölümde açıklanmaktadır *. Temerrüde düĢme olasılığı sınıflandırma kriterleri arasındadır. Farklı uygulamalara sebep olabilecek bu kriter için Yönetmelik ve Uygulama Genelgesindeki detaylı açıklamalarla uygulamaya birliği getirilmeye çalıĢılmıĢtır. 2.2.3. Grup Kredilerin Sınıflandırılması Bir bankanın bireysel müĢterisi ya da ilgili diğer taraflara karĢı maruz kaldığı riskler, değiĢik risk profilleriyle birlikte kısa dönemli kredi tesisleri ve kredili mevduatları da kapsayan çeĢitli kredi türlerini içermektedir. Aynı borçluya tahsis edilen farklı kredilerin farklı performanslar göstermesi normal olsa da, bunlardan birinde yaĢanan zorluklar borçlunun finansal durumunun güçleĢmesinin habercisi olduğu için diğer borçları da etkileyebilmektedir. Bu gibi durumlarda, denetim otoritelerinin yasal boĢluklar meydana getirmekten kaçınmaları ve bankalara grup kredilerle (Çoklu krediler- multiple loans) nasıl baĢ edecekleri konusunda yol göstermeleri önem kazanmaktadır. 2.2.3.1. Yabancı Ülkelerde Durum Tek müĢteriye verilen grup kredilerin sınıflandırılma yöntemleri ülkeden ülkeye çeĢitlilik göstermekte ve değiĢik yöntemler karĢılık ayrılmasında farklılıklara yol açmaktadır. AĢağıdaki tablo incelendiğinde genel anlamda 3-4 farklı uygulama gözükse de düzenlemelerin uygulamasında seçilen yöntemlerin esnek veya katı olması da farklılıklara yol açmaktadır. Bazı ülkelerde (Brezilya, Çek Cumhuriyeti, Fransa, Hindistan ve Güney Afrika gibi) bir kredi, tahsili Ģüpheli kredi (impaired loan) olarak sınıflandırıldığı anda aynı müĢterinin diğer tüm kredilerinin de aynı * Bkz., Bu kitapta, 3.2.2. Alacakların Sınıflandırılması 77 kategoride sınıflandırılması gerektiğine inanılmaktadır. Avustralya, aynı gruptaki ilgili taraflara verilen tüm kredilere de aynı kuralların uygulanması gerektiği görüĢü ile daha da katı bir tavır izlemektedir. Öte yandan, bu hüküm sadece çapraz teminatı olan krediler için geçerlidir. Tablo 2 Aynı Borçluya Tahsis Edilen Grup Kredi Ġçin Sınıflandırma YaklaĢımları Grup/Ülke Çapraz kredisi olan bir borçlunun takipte kredisinin olmasının diğer krediler üzerindeki etkisi nedir ? G-10 Fransa Diğer krediler benzer Ģekilde yeniden sınıflandırılmaktadır. Almanya Bu tür kararlar bireysel Bankaların takdirine bırakılmıĢtır. Ġtalya Takipteki krediler toplam riske göre küçük olmadıkça veya yeniden yapılandırmadıkları taktirde diğer krediler benzer Ģekilde sınıflandırılmaktadır. Japonya Diğer kredilerin yeniden sınıflandırılmasına gerek bulunmamaktadır. Hollanda Diğer krediler üzerindeki etkisi olay bazında değerlendirilmektedir. a Ġngiltere Denetime iliĢkin rehber bulunmamaktadır. Amerika Diğer krediler birinin veya daha fazlasının benzer Ģekilde sınıflandırılması gerekip gerekmediğini belirlemek üzere değerlendirilmelidir. G-10 DıĢı Arjantin Aynı müĢteriye olan bütün krediler aynı kategoride sınıflandırılmaktadır. Avustralya Diğer krediler benzer Ģekilde yeniden sınıflandırılmaktadır. Brezilya Diğer krediler benzer Ģekilde yeniden sınıflandırılmaktadır.b ġili Diğer krediler benzer Ģekilde sınıflandırılmaktadır. Çin Bankaların takdirine bırakılmaktadır. Çek Cumhuriyeti Diğer krediler benzer Ģekilde yeniden sınıflandırılmaktadır. Hong Kong Bu tür kararlar bireysel Bankaların takdirinde olmakla birlikte aĢağı yönlü derecelendirme tavsiye edilmektedir. Hindistan Diğer krediler benzer Ģekilde yeniden sınıflandırılmaktadır. Kore Cumhuriyeti Diğer krediler benzer Ģekilde yeniden sınıflandırılmaktadır. Yüksek kaliteli krediler için istisnalar belirlenmiĢtir. Meksika Diğer kredilerin yeniden sınıflandırılması gerekmemektedir. Ancak, üç üst kategoride sınıflandırılamamaktadır. Rusya Federasyonu Diğer krediler benzer Ģekilde yeniden sınıflandırılmaktadır. 78 Grup/Ülke Çapraz kredisi olan bir borçlunun takipte kredisinin olmasının diğer krediler üzerindeki etkisi nedir ? Suudi Arabistan Diğer krediler benzer Ģekilde yeniden sınıflandırılmaktadır. Singapur Diğer krediler asil borçlular için benzer Ģekilde sınıflandırılmaktadır. MüĢterinin müĢterek borçlu olduğu ve geri ödemenin, krediyi geri ödeme kapasitesine sahip olduğunu gösteren diğer borçluya bağlı olduğu durumlarda istisnalar mevcuttur. Güney Afrika Ġspanya Batı Afrika Para Birliği Bireysel krediler dıĢında herhangi bir etki yoktur. Aynı müĢteriye ait ödenmeyen kısmın toplam riskin yüzde 25‟ni geçmesi halinde aynı müĢteriye açılan bütün krediler riskli sayılmaktadır. Diğer krediler benzer Ģekilde yeniden sınıflandırılmaktadır. Kaynak:The World Bank, 2003, s.12 aAynı borçluya veya bir grup bağlı borçluya olan diğer kredilerin daha yüksek risk kategorisinde sınıflandırılabileceğine iliĢkin bir kanı bulunmaktadır. bKredinin yapısına, teminatın likiditeye çevrilebilirliğine, değerine ve hacmine bağlı olarak istisnalar olabilmektedir. Diğer tarafta, baĢka ülkeler (örneğin, Kore, Meksika ve Suudi Arabistan) daha esnek bir yaklaĢım izlemektedir. Bankaların kararları borçlunun diğer kredilerinin nasıl derecelendirildiğine bakılmaksızın her kredinin performansı ile ilgili inceleme yapılarak verilmektedir. Ġspanya‟da, tüm kredilerin ödenmemiĢ bakiyelerinin toplamı toplam limitin yüzde 25‟ini aĢması durumunda, bütün krediler Ģüpheli olarak sınıflandırılmaktadır. Almanya‟da ise, bankalardan borçlunun durumu üzerine konsantre olmaları beklenmekle birlikte bütün krediler homojen bir Ģekilde sınıflandırılmamaktadır. 2.2.3.2. Türkiye’de Durum Kredi sınıflandırması çerçevesinde “donuk alacak” kavramı getirilmiĢtir. Buna göre ödemede 90 günden fazla gecikmeden dolayı 3.,4. ve 5. gruba alınan kredi ve alacaklar donuk alacak sayılırlar. Kredisi bu gruba alınan borçluların diğer kredileride ödemelerinde bir gecikme olmasa dahi aynı gruba alınırlar. Dolayısıyla 90 günden fazla ödememe sebebiyle yasal takibe uğrayan kredi borçlularının diğer kredileri de donuk alacak kapsamında aynı grupta sınıflandırılır*. * Bkz., Bu kitapta, 3.2.5. Donuk Alacaklar 79 2.2.4. Garanti ve Teminatların Ele Alınması Tahsili Ģüpheli krediler için karĢılık ayrılmasında teminatların değerlemesi sorun oluĢturmaktadır. Teminatlara değerlerinden çok yüksek değer belirlenmesi durumunda ayrılan karĢılık yetersiz kalabilmektedir. Teminat alım satımı yapılabilecek durumda olsa bile, bankalar ve bir dereceye kadar denetim otoriteleri, teminatları değerinden daha az hesaplayabilmekte ya da zayıf yasal sistemin yaratacağı engelleri göz ardı edebilmektedir. 2.2.4.1. Yabancı Ülkelerde Durum Ülkeler garanti ve teminatların sınıflandırma sürecinde nasıl ele alınacağı konusunda farklı yaklaĢımlar benimsemektedir. Birkaç ülke otoritesi (Çek Cumhuriyeti, Fransa, Ġspanya ve Batı Afrika Para Birliği) garanti ve teminatı, sınıflandırma yaparken dikkate almamaktadır. Bunun sonucu olarak sınıflandırmalar teminat, dolayısıyla kredinin iyileĢme imkanından bağımsız olarak sadece kredinin kalitesini göstermektedir. Giderek daha çok ülke kredi sınıflandırmasında teminatların değerini göz önünde bulundurmaktadır. Avustralya‟da faiz ve anapara ödemesi 90 gün geciken bir kredinin teminatının piyasa değerinin, kredinin anapara ve tahakkuk eden faiz ödemelerini karĢılamaya yetmemesi durumunda kredi, tahakkuk etmemiĢ kalem (nonaccrual item) olarak kaydedilmektedir. Teminatın piyasa değeri yeterli olduğu durumda kredi tahsili gecikmiĢ kredi olarak sınıflandırılmalıdır. Meksika‟da, baĢlangıçtaki kredi derecesi belli Ģartlar oluĢtuğunda periyodik olarak bir derece arttırılır bu Ģartlardan biri garantörün kredi derecesinin borçludan daha yüksek olmasıdır. Singapur‟da, ödemesi gecikmiĢ kredinin teminatlandırılmıĢ kısmı standart altı olarak tanımlanırken, teminatlandırılmamıĢ kısmı da Ģüpheli alacak ya da zarar olarak tanımlanmaktadır. Çin‟de ise teminatın değerindeki düĢüĢ, ya da garantörün mali durumunun bozulması normal kredilerin aĢağı doğru derecelendirilmesine neden olurken kredinin değiĢik bölümleri için alınan teminatlar, teminatın krediyi karĢılayabilme gücüne göre değiĢik sınıflandırmaya tabi tutulmaktadır. 80 Japonya‟da en güvenilir teminatla güvence altına alınan aktifler, bankanın zarar yapma olasılığı arttığında müĢteriler problem yaĢadıklarında dahi tekrar sınıflandırılmazlar. Birçok ülkede, garanti ve teminatlar kredi zararları için karĢılık ayrılmasında dikkate alınmaktadır. Bu durum bankanın makul bir sürede teminata el koyup elden çıkarması ile ilgilidir. Teminatlarla ilgili olarak, rehinin paraya çevrilmesinin uygulanabilir olması ve teminatların tahsil edilme imkanı olması önem taĢımaktadır. Avustralya‟nın düzenlemelerinde karĢılıklarda garantilerin haczedilebilir olması dikkate alınmaktadır. Çek Cumhuriyeti teminatların tahsil edilmesinin bankanın sağlamlığı üzerinde yaratacağı olumsuz etkiyi ortadan kaldırmak için, bankaların teminat olarak aldıkları gayri menkulleri vadesi geçen krediler için amorti etmelerini, ödemelerin gecikmesinin üzerinden bir yıl geçmesi durumunda teminatın değerini, sıfıra düĢürmelerini Ģart koĢmuĢtur. Hindistan kredilerdeki gecikmiĢ ödemeler arttıkça, ilk 3 yıl içinde, Ģüpheli krediler için karĢılık miktarının yüzde 20‟den yüzde 50‟ye arttırılması Ģartını getirmiĢtir. Batı Afrika Para Birliği‟nde bankalar kredinin gayrimenkul gibi fiziksel teminat altına alinmiĢ kısmı için ilk iki yıl karĢılık ayırmadan muaf tutulmuĢlar, fakat bankalara üçüncü yılda en az yüzde 50 karĢılık ve değerine bakılmaksızın dördüncü yılın sonunda da kredinin tamamı için karĢılık ayırmaları Ģart koĢulmuĢtur. Tablo 3 Kredi Sınıflandırması ve KarĢılık Ayrılması Ġçin Teminatların Değerlemesine ĠliĢkin Ġlkeler Grup/Ülke Ġlkeler G-10 Fransa a Teminatlar, kredilerin sınıflandırmasında değil ama, karĢılık ayırmada bir rol oynamaktadır. Gayrimenkul değerlemeleri için detaylı ilkeler sağlanmıĢtır. Almanya KarĢılık ayırmada teminatların değerlemesi için genel ilkeler getirilmiĢtir. Ġtalya 81 Teminat sınıflandırmada bir rol oynamamakta, kredi karĢılıklarının ölçülmesinde etkili olmaktadır. Grup/Ülke Ġlkeler Japonya Teminatlar, hem kredi sınıflandırmasında ve hem karĢılık ayırmada rol oynamaktadır. Değerleme için genel ilkeler mevcuttur. Hollanda Teminatlar karĢılık ayırmada dikkate alınmaktadır.b Ġngiltere Teminatlar karĢılık ayırmada dikkate alınmaktadır. Amerika Bankalar teminatları piyasa değerinden satıĢ maliyetini çıkararak değerlemelidir. Bankalar kredi sınıflandırmasında bütün garanti ve teminatları göz önünde bulundurmalıdır. Bununla birlikte, garantörün performans geçmiĢi ile beklenen gelecek performansı aynı Ģekilde dikkate alınmalıdır. G-10 DıĢı Arjantin Teminat sınıflandırmada değil ama, karĢılık ayrılmasında bir rol oynamaktadır. Gayrimenkul değerlemeleri için detaylı ilkeler sağlanmıĢtır. Avustralya Değerlemeye iliĢkin genel ilkeler getirilmiĢtir, fakat kredi sınıflandırması teminata bağlıdır.c Brezilya Değerlemeye iliĢkin genel ilkeler getirilmiĢtir. KarĢılıklar ise sadece sınıflandırmaya bağlıdır. ġili Bilgi mevcut değildir. Çin Teminat ve garantilerin borçlunun riskini azaltmadaki önemi göz önüne alınarak, bankaların teminatların belirlenmesi ve değerlemesi için gerekli politika ve prosedürleri oluĢturmaları talep edilmektedir. Çek Cumhuriyeti Bankalar değerlemelerde kendi takdir yetkilerini kullanmaktadır. Kredi zararları için faiz ödemesi bir yıldan fazla gecikmiĢse gayrimenkul teminatı göz önünde bulundurulmamaktadır. Hong Kong Değerlemeye iliĢkin olarak özel kurallar bulunmaktadır. Bankalar özelliklerine bağlı olarak teminatlar üzerinde ıskonto marjinleri oluĢturmaktadır. Hindistan Kore Cumhuriyeti Meksika Teminatlar karĢılık ayrılmasında dikkate alınmaktadır. Değerlemeye ancak tasdik edilmiĢ muhamminlerce izin verilmektedir. Değerleme için genel ilkeler getirilmiĢtir. Kredi Ģüpheli alacak veya zarar niteliğinde ise kredinin teminatlandırılmıĢ kısmı „standart altı ”(substandart)‟ olarak nitelendirilebilir. Kredinin teminatlandırılmıĢ kısmı gayrimenkul veya emtia ile teminatlandırılmıĢsa bir derece, menkul kıymet ile teminatlandırılmıĢ ise iki derece seviyesi yükseltilmekte, kredi kamu borcu formunda ise standart olarak sınıflandırılmaktadır. 82 Grup/Ülke Rusya Federasyonu Suudi Arabistan Singapur Güney Afrika Ġspanya Batı Afrika Para Birliği Ġlkeler Resmi kritere göre, teminatlar, kredi sınıflandırılmasında ve karĢılık ayrılmasında dikkate alınmalıdır. Ayrıca, banka yöneticileri teminatsız ve yeterli oranda teminatlandırılmamıĢ kredileri teminatlı olarak sınıflandırmaya karar verebilmektedir. Değerleme için sınıflandırmada değil, karĢılık ayırmada kullanılan genel ilkeler getirilmiĢtir. Takipteki krediler net gerçekleĢen değerin kredinin değerini aĢması halinde düĢük riskli olarak değerlendirilmektedir. Değerleme ve takipteki kredileri için genel ilkeler getirilmiĢtir. Değerleme için genel ilkeler getirilmiĢtir. Teminatlandırılan kredilerin karĢılıklarını tahmin etmek için özel kurallar getirilmiĢtir. Teminat kredi sınıflandırmasında bir rol oynamamaktadır. KarĢılıklarda sadece likit mali aktifler ve gayrimenkullar göz önünde bulundurulmaktadır. Fiziksel teminatların değeri iki yıl sonra yüzde 50 oranında, üçüncü yıldan sonra ise tamamen ıskonto edilmiĢtir. Kaynak:The World Bank, 2003, s.14 aCommission Bancaire özel ilkeler çıkarmamıĢtır. bYasal uygulanabilirlik ve likidite gerekli karĢılığın seviyesinin ne kadar azaltılacağını belirlemektedir. cTeminatın piyasa değeri tahsili gecikmiĢ anapara ve faiz ödemesini karĢılamaya yeterli değilse, 90 gün faiz ödemeli bir kredi tahakkuk etmemiĢ kalem olarak kaydedilmektedir. Teminatın piyasa değerinin yeterli olduğu durumda kredi vadesi geçmiĢ alacak olarak kaydedilmelidir. 2.2.4.2. Türkiye’de Durum Türkiye‟de de teminatlar, kredilerin sınıflandırmasında değil ama Fransa, Ġtalya, Arjantin ve diğer bir çok ülkedeki gibi karĢılık ayırmada rol oynamaktadır. KarĢılıklarla ilgili yönetmelikte teminatlar da kendi içinde sınıflandırmaya tabi tutulmuĢtur. Türlerinin değerliklerine göre özel karĢılığa esas kredi bakiyesini düĢürmektedirler. Teminatların değerlemesi için Yönetmelik ve Uygulama genelgesinde genel ilkeler getirilmiĢtir*. * Bkz., Bu kitapta, 3.2.9. Özel KarĢılık Hesaplamasında Teminatların Durumu, 3.2.10. Teminatların Hesaba Katılması 83 2.3. DĠĞER DÜZENLEMELER Bu kısımda ise daha çok izleme ile uygulamaların güncel ve güvenilirliğine iliĢkin düzenlemelerdeki durum ele alınacaktır. Bu düzenlemeleri de Ģu Ģekilde sıralayabiliriz. Kredilerin Bankalar Tarafından Gözden Geçirilmesi Yeniden Yapılandırılan Sorunlu Kredilerin Sınıflandırılması Ġzleme ve Yaptırım Kamuoyu Bilgilendirmesi Bağımsız Denetçilerin Rolü 2.3.1. Kredilerin Bankalar Tarafından Gözden Geçirilmesi 2.3.1.1. Yabancı Ülkelerde Durum Sınıflandırma ve KarĢılık amacıyla kredi kalitesinin düzenli olarak gözden geçirilmesi, yönetimin kredi portföyünün kalitesini güncellemesi açısından önemlidir. Muhasebe düzenlemelerinin, sadece yıllık finansal raporların açıklamasından önce kredilerin gözden geçirilmesini zorunlu tuttuğu ülkelerde, denetim otoriteleri kredilerin daha sık gözden geçirilmesi Ģartının getirilmesine gerek görebilir. Bütün G-10 ülkelerindeki denetim otoriteleri (Ġngilteredekiler hariç) bankaların kredilerini ne zaman ve nasıl gözden geçirmeleri gerektiği konusunda kurallar yayınlamıĢtır. Ġngiliz bankaları karĢılık politikaları gereği, değiĢik iĢ alanları için yaptıkları gözden geçirmelerin çerçevesini çizmek durumundadır. Böylelikle denetim otoriteleri her tür kredi için derinlik ve sıklık değerlendirmesi yapabilmektedir. (Buradaki “derinlik” terimini bir türdeki kredilerin sayısı olarak, “sıklık” terimini ise tüm krediler içinde, o kredi türünün oranı olarak algılayabiliriz.) Hollanda‟da bankalar ayırdıkları karĢılıkları yılda iki kez rapor etmek zorundadır. Bu raporlama zorunluluğuna ek olarak denetim otoriteleri bankaları, sistematik bazda maruz kalabilecekleri kredi riskleri ile ilgili analiz 84 yapmaya ve sorunlu kredileri izleyebilecekleri gerekli oluĢturmaya zorunlu kılmaktadır. prosedürleri Birçok G-10 dıĢı ülke de benzer alıĢılagelmiĢ karĢılık ayırma düzenlemeleri mevcuttur. Çin ve Çek Cumhuriyeti‟nde, kredi gözden geçirmeleri üç ayda bir yapılmak zorundadır. Batı Afrika Para Birliği altı ayda bir gözden geçirme yapılmasını tavsiye etmektedir. Avustralya‟da da, Ġngiltere‟de olduğu gibi bireysel kredilerin dönemsel olarak gözden geçirilmesini Ģart koĢan resmi bir düzenleme bulunmamakta, fakat bireysel olarak bankalar iç ve dıĢ denetim süreçlerinin bir parçası olarak kredilerini gözden geçirmektedir. Tablo 4 Kredi Ġnceleme Prosedürleri Grup/Ülke Krediler hangi sıklıkta gözden geçirilmektedir? G-10 Fransa Almanya Ġtalya Üç ayda bir Yılda bira Ölçüm amacıyla yılda iki defa; sınıflandırma amacıyla ayda bir Japonya Yılda iki defa Hollanda Sürekli Ġngiltere Yılda bir defab Amerika Bireysel incelemelere tabi krediler için en az yılda bir; kredi portföylerinin tamamı için ise üç ayda bir G-10 DıĢı Arjantin En az yılda bir Avustralya Yılda bir Brezilya Ayda birc ġili En az yılda bir Çin Üç ayda bir Çek Cumhuriyeti Üç ayda bir Hong Kong Üç ayda bir 85 Grup/Ülke Krediler hangi sıklıkta gözden geçirilmektedir? Hindistan Üç ayda bir Kore Cumhuriyeti Üç ayda bir Meksika Üç ayda bir Ayda bir Rusya Federasyonu Suudi Arabistan Singapur Güney Afrika Ġspanya Batı Afrika Para Birliği Sınıflandırma amacıyla üç ayda bir Düzenli olarak. Bankalar en az yılda bir defa kredileri gözden geçirmektedir. Devamlı olarak, sınıflandırma amacıyla ayda bir Devamlı olarak,sınıflandırma amacıyla ayda bir ve karĢılık ayırmak için ise üç ayda bir. Yılda iki defa;sınıflandırma amacıyla ise ayda bir Kaynak:The World Bank, 2003, s.18 aRiski büyük krediler için üç ayda bir değerlendirme yapılmalıdır. bBireysel kredilerin en az yılda bir, sorunlu kredilerin ise daha sık gözden geçirilmesi beklenmektedir. Ancak bu Ģekilde yapılmasını öngören bir düzenleme bulunmamaktadır. cVadesinde ödenmemiĢ krediler ayda bir gözden geçirilmelidir. Tek bir müĢteri ve ekonomik grubunun toplam banka sermaye tabanının yüzde 5‟ini aĢan kredi operasyonları için değerlendirmeler mümkünse altı ayda bir ve bütün durumlarda yıllık olarak yapılmalıdır. 2.3.1.2. Türkiye’de Durum Yönetmeliğe göre, Türkiye‟de bankalar, Özel ve Genel KarĢılıkların hesaplanmasında etkili olan Kredi Sınıflandırmasını aylık olarak ve süreye bağlı olmaksızın risk doğuran herhangi bir geliĢme ortaya çıktığında yeniden gözden geçirip değerlendirirler. Aylık olarak yapılacak bu gözden geçirme, sınıflandırılan krediler ve diğer alacaklar toplamının en az 4/5‟ini ve her halde ilk 100 krediyi kapsayacaktır*. 2.3.2. YENĠDEN YAPILANDIRILAN SORUNLU KREDĠLERĠN SINIFLANDIRILMASI Basel Komite‟nin 1999 Kredi Muhasebesi Raporuna (Loan Accounting Paper) göre; “alacaklının, ekonomik ya da yasal nedenlerle borçlunun içinde bulunduğu mali zorlukları göz önünde bulundurarak, baĢka bir durumda uygulanmayacak olan, borçlu lehine bazı ödünlerde bulunduğu * Bkz., Bu kitapta, 3.2.12.6. Kredi Değerlendirmelerinin Sıklığı 86 zaman” bir kredi dönüĢmektedir. “yeniden yapılandırılan sorunlu kredi” haline Kredinin yeniden yapılandırılması, tahsili Ģüpheli bir kredinin iyileĢtirilmesi sonucunu getirebilmektedir. Ancak yeterli güvenlik çemberinin bulunmadığı ülkelerde bankanın yeniden yapılandırma çalıĢmalarından beklenen aktif iyileĢmesi, gerçekçi olmayabileceğinden hatta yanlıĢ olabileceğinden dolayı aktiflerdeki kötüleĢmenin derecesi gizlenebilmektedir. Bu nedenle düzenlemelerin, özellikle kredilerin sürekli olarak vadelerinin değiĢtirildiği ülkelerde yukarıda belirtilen konuya iliĢkin yol gösterici olması önemlidir. Bankalar, örneğin; borçlunun, kredi anlaĢması gereğince borcunu ödemediği durumlarda, genellikle kredilerin ön Ģartlarını değiĢtirmek zorundadır. Bankalar borçluya, kredisini ödemesi için daha düĢük faiz oranı veya vade uzatımı sağlayarak (ya da her ikisi de) kolaylık sağlarken, böylelikle aktiflerini güvence altına almaktadır. Aynı Ģekilde borçlular için piyasa koĢullarında iyileĢmeye bağlı olarak kredi koĢulları karĢılıklı olarak tekrar gözden geçirilebilir. Bu gibi yeniden gözden geçirmeler ihtiyatlı düzeltmeler için zorluklar ortaya çıkarmasa da, örneğin, Bankaların müĢterinin zararlarını dikkate almalarının gerekli olup olmadığı gibi bazı Ģüpheli durumlar oluĢturabilir. Sorunlu kredilerin tekrar yapılandırılması çok daha karmaĢık bir konudur. Bankalar ödeme güçlüğü içerisindeki müĢterilerine yeni Ģartlar önerebilir. Bu gibi durumlarda, yeni koĢullar müĢterilere geçici bir rahatlama sağlamakta ve ek imtiyazların yolunu açabilmektedir. Bankalar imtiyazların boyutlarını gizlemeye çalıĢabilir. SözleĢmedeki faiz oranı iyileĢtirilmeksizin verilen kredi imkanlarındaki artıĢları kapsayan bu tip sürekli uygulamaların, düzgün çalıĢan bir raporlama sisteminin yokluğunda ve konunun banka denetim otoriteleri tarafından yerinde incelenmesi olmaksızın takip edilmesi güçtür. 2.3.2.1. Yabancı Ülkelerde Durum G-10 ülkelerindeki birçok denetim otoritesi yeniden yapılandırılan sorunlu kredilere iliĢkin herhangi bir tanımlama getirmemekte ve bu tür kredilerin nasıl sınıflandırılacağına iliĢkin kılavuzlar yayınlamamaktadır(Tablo 5). Ġtalyan denetim otoriteleri tarafından, yeniden yapılandırılan krediler; daha önceki 12 aylık müzakerede geri ödeme için moratoryum verilen borçlunun kredilerinin, piyasa oranının altında bir faiz oranı ile 87 yeniden yapılandırılması olarak tanımlanmaktadır. Bir yıldan uzun bir süre geçmesi durumunda; Bankaların krediyi standart-altı veya zarar niteliğindeki krediler (bad debt) olarak tekrar sınıflandırması zorunlu kılınmıĢtır. ABD‟de denetim otoriteleri, genel kabul görmüĢ muhasebe prensiplerinde yer alan, yeniden yapılandırılan kredi tanımını kullanmaktadır. Bu tanım çerçevesinde; alacaklının, ekonomik ya da yasal nedenlerle borçlunun içinde bulunduğu mali zorlukları göz önünde bulundurarak borçlu lehine baĢka bir durumda uygulanmayacak olan bazı ödünlerde bulunması halinde kredi yeniden yapılandırılan sorunlu kredi olarak öngörülmektedir. G-10 dıĢındaki ülkelerdeki denetim otoriteleri ise aksine, bankalara kredilerin yeniden yapılandırılan kredi olarak sınıflandırılması için özel kriterler getirmektedir. Buna göre yapılan tanımlamalar çoğunlukla kredinin vadesinin tekrar düzenlenmesi veya faiz oranının düĢürülmesi (ya da ikisinin birlikte ele alınması) üzerinde odaklanmaktadır. Her ikisinde de amaç, borçlunun yükümlülüklerini yerine getirebilme kabiliyetini arttırmaktır. Avustralyalı denetim otoritelerine göre, bir kredinin “yeniden yapılandırılmıĢ” kabul edilmesi için ana parasında, vadesi gelen tutarda, faiz oranında (piyasa değerlerinin altına) veya tahakkuk etmiĢ faizde (anapara halini almıĢ faiz dahil) bir indirim olmalı veya benzer riskte yeni kredi için mevcut piyasa faizinin altında bir faiz oranı indirimi yapılarak vade uzatımına gidilmesi gerekmektedir. Çek Cumhuriyeti‟nde ise, bir kredi, tahsili Ģüpheli bir kredinin geri ödenmesi için banka tarafından yeni kredi açılması halinde, yeniden yapılandırılan bir kredi sayılmaktadır. Yeniden yapılandırılan bir kredinin üzerinden ancak 2 yıl geçmesi halinde söz konusu kredi, standart kredi olarak kabul edilebilmektedir. Avustralya‟da yeniden yapılandırılan bir kredi bankanın ortalama fonlama maliyetine eĢit getiri sağlamadığı takdirde tahakkuk etmemiĢ sayılmaktadır. Brezilya‟da da, yeniden yapılandırılan krediler tahakkuk etmemiĢ ya da yüksek risk taĢıyan kategorilerde sınıflandırılmakta ve hali hazırdaki kredinin kayda değer bir Ģekilde amortismanı sağlanmadıkça ve bunu kanıtlayacak yeterli veri olmadıkça kredi notunda bir iyileĢtirilme yapılamamaktadır. 88 Batı Afrika Para Birliği‟nde ise, yeniden yapılandırılan kredi, borçlu bütün büyük alacaklıları ile yeniden yapılandırma anlaĢması yapana kadar Ģüpheli alacak olarak değerlendirilmektedir. Singapur‟da, yeniden yapılandırılan krediler standart altı olarak sınıflandırılmakta, ancak bir sene yeni yapılandırılan koĢullara uyulduğu takdirde, kredi notunda bir iyileĢtirme yapılmaktadır. Rusya Federasyonu dıĢındaki ülkelerde bir kredinin sınıflandırılması için kaç kere tekrar yapılandırıldığından daha çok kaç kere tekrar vade değiĢikliği yapıldığı daha önemli bir ölçüttür. Değerlendirmeler kredinin performansı ve iyileĢme imkanı baz alınarak yapılmaktadır. Tablo 5 Yeniden Yapılandırılan Sorunlu Krediler Ġçin Sınıflandırma Kuralları Grup/Ülke Düzenlemelerde Yeniden Yapılandırılan Sorunlu Krediler TanımlanmıĢ mıdır? Yeniden Yapılandırılan Sorunlu Krediler Ġçin Sınıflandırma Kuralları G-10 Fransa Hayır Almanya Hayır Ġtalya Evet Geri ödeme için moratoryum verilen ve piyasa oranının altında bir faiz oranı ile yeniden yapılandırılan krediler Japonya Evet Kredi verme koĢullarının esnetilmesi veya değiĢtirilmesi halinde “özel izlemede (special attention)” kredi olarak sınıflandırılmaktadır. Hollanda Hayır Ġngiltere Hayır Amerika a Hayır Diğer kredilerin sınıflandırılmasındaki kurallar geçerlidir. G-10 DıĢı Arjantin Hayır Avustralya Evet Kredinin getirisi fonların ortalama maliyetinden daha düĢük olması halinde kredi “tahakkuk etmeyen (nonaccrual)” olarak sınıflandırılmalıdır. Brezilya Evet Aynı risk seviyesi veya daha yüksek ġili Evet Özel kurallarla ayrı analiz 89 Düzenlemelerde Yeniden Yapılandırılan Sorunlu Krediler TanımlanmıĢ mıdır? Yeniden Yapılandırılan Sorunlu Krediler Ġçin Sınıflandırma Kuralları Çin Evet Yeniden yapılandırılan krediler “standart altı” veya daha alt kategoride sınıflandırılmaktadır. Çek Cumhuriyeti Evet Yeniden yapılandırılan krediler yeniden yapılandırma süreci son 6 ay içinde gerçekleĢtiyse “standart altı” veya daha alt kategoride sınıflandırılmaktadır. Son 6 ay ile 3 yıl arasında yapılandırılanlar “özel izleme”, 3 yıldan daha önce yeniden yapılandırılanlar “standart” kategorilerde sınıflandırılmaktadır. Hong Kong Evet Yeniden yapılandırılan krediler “standart altı” veya daha alt kategoride sınıflandırılmaktadır. Hindistan Evet Yeniden yapılandırılan kredilerde uğranılan zararlar için tam karĢılık ayrılmalıdır. Kore Cumhuriyeti Evet Yeniden yapılandırılan krediler ayarlanan faiz oranlarına göre ıskonto edilen Ģimdiki değere ve revize edilen sözleĢme koĢulları göz önünde bulundurularak sınıflandırılmaktadır. Meksika Evet Yeniden Yapılandırılan kredilerin vadesinin geçmesi halinde bankalar ödemeler düzenli hale gelince değiĢtirecekleri bir ön derecelendirme yapmalıdır. Rusya Federasyonu Evet Krediler uzatmalara ve teminatın kalitesine bağlı olarak 1‟den 4‟e kadar olan risk grubunda sınıflandırılmalıdır. Suudi Arabistan Hayır Singapur Hayır Yeniden yapılandırılan krediler “standart altı” Ģüpheli veya zarar olarak sınıflandırılmaktadır. Fakat, en az bir yıl yeni koĢullarla uyumlu olmaları halinde “değeri düĢmemiĢ ” (unimpaired) kategorisine yükseltilebilir. Güney Afrika Evet Yeniden Yapılandırılan krediler makul bir dönem içerisinde anapara ve faiz ödemelerinin düzenli olarak yapılmaları halinde en üst iki kategoride sınıflandırılmaktadır. Ġspanya Evet Ġlave kabul edilen teminat ve faiz ödemesi dıĢında, Ģüpheli alacak olarak kalmalıdır. Batı Afrika Para Birliği Evet Bütün büyük mali kreditörleri de içermek üzere yeniden yapılandırılan krediler “standart altı” olarak nitelendirilmektedir. Grup/Ülke Kaynak:The World Bank, 2003, s.20 90 a Muhasebe standartlarında ve düzenleyici raporlama talimatnamelerinde tanımlanmıĢtır. 2.3.2.2. Türkiye’de Durum Yönetmelikte yeniden yapılandırılan veya yeni bir itfa planına bağlanan krediler tanımlanmıĢtır. Bu iĢlemin Yönetmelikte belirtilen esaslara uygun olarak yapılması durumunda bu krediler en az 6 ay bulundukları grupta izlenmeye devam olunur. Bu süre içinde herhangi bir sorun çıkmaz ise ve asgari ödeme Ģartları yerine getirilirse kredi yeniden sınıflandırılabilir*. 2.3.3. Ġzleme ve Yaptırım Bu baĢlık altında, denetim otoritelerince raporlanan yaptırımlar incelenmektedir. Düzenlemelere iliĢkin yaptırımlar denetim otoritelerinin günlük olarak karĢılaĢtıkları hassas bir konudur. Yönetim sadece idari kuralların uygulanmasından ibaret değildir, banka denetim otoritelerinin süreçte etkin bir Ģekilde rol alması gerekmektedir. Denetimin etkin olması için sözlü ikna (moral suasion) ile müeyyide ve cezalar dahil olmak üzere denetimsel gücün doğru bileĢiminin yapılması gerekmektedir. Denetim otoritelerinin kuralların uygulamasında esnek davranmaları, kendi kredibilitelerinin ve piyasa disiplininin azalmasına neden olabilmektedir. 2.3.3.1. Yabancı Ülkelerde Durum Bir çok ülkede, kredi sınıflandırması ve karĢılık ayırma süreci, sübjektif değerlendirmelere tabidir. Özellikle bankaların kendi sınıflandırma ve karĢılık ayırma kriterlerini kullandığı durumlarda söz konusu sübjektif değerlendirmeler daha çok yapılmaktadır. Bankalara tanınan bu esneklik, uygun olmayan kredi sınıflandırması yapıldığı ve kredi zararları için doğru karĢılık ayrılmadığı durumlarda müeyyide ve cezaların kısıtlı olarak uygulanmasına neden olmaktadır. Denetim otoriteleri bu durumda sınıflandırma ve karĢılık ayırma kurallarının yürütülmesinde ceza ve müeyyide uygulamak yerine daha çok sözlü ikna ya da yaptırım uygulayacaklarına dair tehditle yetinmektedir. Yine bir çok ülkede, denetim otoriteleri kredi sınıflandırması ile karĢılıkların yeterli düzeyde ayrılıp ayrılmadığı hususlarını değerlendiren ve izleyen mekanizmalara sahiptir. Bazı düzenlemelerde yıllık denetim yapılması öngörülürken, çoğu düzenlemede bankanın büyüklüğüne veya ekonomik koĢullara göre daha esnek hükümler mevcuttur. * Bkz., Bu kitapta, 3.2.11. Alacakların Yeniden Yapılandırılması 91 Ġngiltere gibi ülkelerde, denetim otoriteleri bankaların manuellerini, iç kontrol sistemini, operasyonel politikaları ile kredi kontrol ve izleme sistemlerini periyodik olarak gözden geçirmektedir. Değerlendirme aĢamasında genellikle Çek Cumhuriyeti, Almanya, Ġngiltere‟de olduğu gibi bağımsız denetçiler de yer almaktadır. Arjantin, Brezilya, Fransa ve Ġspanya‟da uygulanan bir baĢka ilginç yaklaĢım ise, örneğin, kredi kayıtlarının, kredi portföylerinin izlenmesi ve takibinde kullanılmasıdır. Bir örnek vermek gerekirse, Arjantin bankaları kredi portföylerinin geliĢimi ve içeriği hakkında her ay kredi kayıtlandırılması için raporlama yapmak zorundadırlar. Ġspanya merkez bankası da, toplam 76,000 peso üzerinde iĢlem yapan bütün müĢterilerin kredi operasyon bilgilerini aylık bazda toplamak için bir kredi risk merkezini kullanmaktadır. Fransa ve Ġtalya‟da hem iç hem de bağımsız denetim için kredi kayıtları bir denetim aracı olarak kullanılmaktadır. Kredi sınıflandırması ve karĢılık ayrılmasının doğru Ģekilde yapılmaması denetim otoritelerinin, hissedarların ve genel olarak piyasanın yanlıĢ bilgilendirilmesine neden olmaktadır. Bir çok düzenlemede söz konusu duruma karĢı özel yaptırımların bulunmadığı görülmektedir. Bundan dolayı denetim otoriteleri Bankalar Kanunu, Ticaret Kanununda yer alan hükümler uyarınca yanlıĢ yapılan eylemlerin düzeltilmesine yönelik olarak belli yaptırımlar uygulayabilmektedir. ġirketler Kanuna göre, müdürlere ve denetçilere, mali bilançoların bankanın mali durumunu açıklıkla yansıtıp yansıtmadığını belirlemek için belli haklar tanınmaktadır. Bankacılık ve mali sektörle ilgili mevzuatta ihtiyatlı düzenlemelerin ihlal edilmesi halinde belirli müeyyideler getirilmiĢtir(Tablo 6). Fransa‟da, karĢılıkların gerekenden az ayrılması, 1966 Ticari ġirketler Yasasında yer alan hükümler uyarınca kamuoyuna adil ve doğru bilgilendirme yapılmasını etkilediğinden suç teĢkil etmektedir. Meksika, Rusya, Suudi Arabistan ve Batı Afrika Para Birliği Ticaret Kanunu ve Bankalar Kanununda benzer hükümler yer almaktadır. Denetim otoriteleri tarafından uygulanacak cezalar suçun ağırlığına göre belirlenmekte ve çeĢitlilik göstermektedir. Eğer suç küçük kabul edilirse sadece sözlü ikna ile yetinebilinirken, özellikle, bankanın varlığını sürdürmesine iliĢkin bir tehdit içeren daha büyük suçlarda bankanın lisansı 92 iptal edilebilir. Diğer cezalar; para cezaları, sermaye hesaplamasında bankanın genel karĢılıklarının ayrı tutulması(Fransa), düzeltilmiĢ bilançonun tekrar yayınlanması, zorunlu sermaye miktarının yükseltilmesi, bankanın lisansının dondurulması, bankanın koruma altına alınması olarak sıralanabilir. Bazı ülkelerde, cezalar banka yöneticileri ve müdürlerine de uygulanmaktadır. Bu gibi durumlarda cezalar, para cezaları, geçici yetki alımı, rütbe indirimi, iĢten çıkarma veya tutuklama olabilmektedir. Buna ek olarak nihai mali bilançonun hazırlanmasını etkileyen bir ihlal meydana geldiğinde denetçinin de sorumluluğu olduğu kabul edilmektedir(Almanya‟da olduğu gibi). Bu gibi durumlarda, para cezası ve denetçilerin ileriki tarihli iĢlerden ihracı söz konusudur. Tablo 6 Yaptırım Güçleri Ülke/Ekonomi Kredilerin tam olarak Kanun ihlali mali Bu tür cezalar son sınıflandırılamamasından cezalara yol 5 yılda veya karĢılıkların doğru açmakta mıdır? uygulanmıĢ tahmin edilmeyiĢinden Yöneticilerin iĢten mıdır? dolayı hangi tür yasal atılmasına yol cezalandırmalar açmakta mıdır? a Diğer cezalar mevcuttur? nelerdir? G-10 b Genel Evet Evet Hedeflenen Evet Hayır Ġtalya Genel Evet (sadece mali cezalar) Evet Japonya Genel Evet Hayır Hollanda Genel Hayır Hayır Ġngiltere Hedeflenen Hayır Mali ceza yoktur. Amerika Genel Evet, kanun ihlali güvenilir ve emin olmayan uygulamalara yol açacak kadar önemli ise. Evet Fransa Almanya 93 c Ülke/Ekonomi Kredilerin tam olarak Kanun ihlali mali Bu tür cezalar son sınıflandırılamamasından cezalara yol 5 yılda veya karĢılıkların doğru açmakta mıdır? uygulanmıĢ tahmin edilmeyiĢinden Yöneticilerin iĢten mıdır? dolayı hangi tür yasal atılmasına yol cezalandırmalar açmakta mıdır? a Diğer cezalar mevcuttur? nelerdir? G-10 DıĢı Arjantin Genel Evet Hesabı mevcut değil. Avustralya Genel Evet Hayır Brezilya Genel Evet Evet ġili Genel Evet Hayır Çin Genel Evet Evet Hedeflenen Evet Evet Hong Kong Genel Evet Hayır Hindistan Hiç Hesabı mevcut değil Hesabı mevcut değil Hiç Hesabı mevcut değil Hesabı mevcut değil Meksika Genel Evet Evet Rusya Federasyonu Genel Evet Evet Suudi Arabistan Genel Evet Evet Hedeflenen Evet Hayır Genel Evet Hayır Hedeflenen Evet Hayır Genel Evet Evet Çek Cumhuriyeti Kore Cumhuriyeti Singapur Güney Afrika Ġspanya Batı Afrika Para Birliği d Kaynak:The World Bank, 2003, s.35 aGenel cezalar yanlıĢ bilgilerden, hedeflenen cezalar sınıflandırma ve karĢılık ayırma hatalarından kaynaklanmaktadır. bFransa‟da denetim otoritesi gerekli gördüğünde bankadan, önce sınıflandırma ve karĢılık ayırma uygulamasını düzeltmesini isteyebilir. Banka isteksiz davrandığında Bankacılık Komisyonu sağlam bankacılık kurallarına uyulmamasının sonucu olarak disipline edici ceza uygulamasını(para cezası alanı) devreye koyar cĠngiltere‟de doğru yapılmayan sınıflandırmalar 1 Aralık 2001‟den geçerli olmak üzere para cezasına tabidir. 94 d- Bankalara Haziran 2001‟den itibaren, Bankacılık Düzenleme Kanunu çerçevesinde yanlıĢ sınıflandırma ve karĢılık oranlarının yanlıĢ tahmin edilmesinden kaynaklanan para cezalarının Hindistan Rezerv Bankası tarafından uygulanacağını belirtilmiĢtir. 2.3.3.2. Türkiye’de Durum Bankaların, 5411 sayılı Bankalar Kanunu‟nun 53. maddesine göre ayırması gereken karĢılıkları tesis etmemeleri halinde cezalandırılmaları öngörülmektedir. Bu cezalandırma Bankalar Kanunu‟nun “KuruluĢlara iliĢkin idarî para cezaları” baĢlığı altında düzenlenen 146 maddesinin “i” fıkrasında düzenlemiĢtir. Fıkrada karĢılık ayırmama fiili ayrıca iĢlendiği için bu ceza türünü Tablo 6‟daki kriterlere göre “Hedeflenen” olarak niteleyebiliriz. Fıkrada öngörülen ceza sadece mali ceza niteliğindedir. BDDK‟nın internet sitesi incelendiğinde sitede yayımlanan kurul kararları arasında bankalara uygulanan para cezalarına iliĢkin bir karara rastlanılmamıĢtır85. Ancak kesilen idari para cezalarının gelir kaydedildiği Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonunun 2002 ve 2003 yılları Gelir Tabloları incelendiğinde TMSF‟nin 2002 yılında 3.235.361.613.000.-TL, 2003 yılında ise 2.188.217.325.000.-TL para cezası geliri elde ettiği görülmektedir86. 2.3.4. Kamuoyu Bilgilendirmesi Bankalara aldıkları riskler, gerçekleĢtirdikleri faaliyetlerinin sonuçları ve gelecekteki projeleri için bilgilendirme zorunluluğu getirilmesinin, bankaların daha ihtiyatlı davranmalarını sağlayacağı düĢünülmektedir. Bununla birlikte bilgilendirmelerin kapsamı ve piyasa disiplini, ekonominin derinliğine ve piyasa kurallarına açık olmasına bağlıdır. 2.3.4.1. Yabancı Ülkelerde Durum Ġncelenen ülkelerde kredi kalitesine iliĢkin yapılan bilgilendirmelerde farklılıklar olduğu görülmektedir. Çoğu G-10 ülkesinde bankaların, kredi portföylerinin nitelikleri hakkında kamuoyuna detaylı bilgilendirme yapma sorumluluğu bulunmamaktadır. 85 BDDK Ġnternet Sitesi, Kurul Kararları, http://www.bddk.org.tr/turkce/duyurular/kurulkararlari/bddk/kurulkararlari.htm 26.05.2004) 86 BDDK Ġnternet Sitesi, TMSF Aylık Mali Tablolar, http://www.bddk.org.tr/turkce/yayinlarveraporlar/yayinlarveraporlar.htm#4 26.05.2004) 95 . (EriĢim: . (EriĢim: G-10 dıĢı ülkelerde, kredi kalitesine iliĢkin yapılan bilgilendirmeler çeĢitlilik göstermektedir. Halen bankalar kredi portföylerine iliĢkin bazı bilgileri kamuoyuna açıklamakla yükümlü olmakla birlikte, söz konusu bilgilendirmelerin içeriği denetim otoritelerine yapılan raporlamalar kadar kapsamlı değildir. Örneğin, Çek Cumhuriyeti‟nde bankaların 3 ayda bir kredi portföylerindeki standart ve sınıflandırılmıĢ krediler ile bunlar için ayrılan karĢılıklar hakkında bilgilendirme yapmaları zorunludur. Hindistan ve Suudi Arabistan‟da ise bankaların takipteki krediler hakkında bilgilendirme yapmaları zorunlu tutulmuĢtur. Singapur‟da bankaların takipteki kredileri de kapsamak üzere sınıflandırılmıĢ krediler ile canlı, ancak borçlunun mali durumu ve para akıĢındaki zayıflıklara bağlı olarak sınıflandırılmıĢ krediler hakkında bilgilendirme yapmaları zorunludur. Ġspanya‟da kredi sınıflandırması ve karĢılıklar hakkında 2000 yılı bilançolarında açıklama zorunlulukları getirilmiĢtir. Diğer düzenlemelerde (Rusya Federasyonu, Batı Afrika Para Birliği) bilgilendirme yapılmasına iliĢkin bir zorunluluk getirilmemiĢtir. Avustralya ve Kore‟de muhasebe standartlarında, bankaların kredi portföylerinin dağılımının açıklanması zorunlu olarak öngörülmüĢtür. Genellikle, kredi portföyleri hakkında banka denetim otoritelerine yapılan bilgilendirmeler piyasa ile paylaĢılmamaktadır. KarĢılıklara iliĢkin yapılması öngörülen bilgilendirmelere iliĢkin düzenlemelerin daha homojen bir yapıda olduğu gözlemlenmektedir. Çoğu ülkede bankaların, ayırdıkları karĢılık ve gözden geçirmelerde yıl içinde tahakkuk eden miktarlar hakkında bilgi sağlamaları istenmiĢtir. Bankaların ayrıca zarar yazdıkları kredilerin detayları ile zarar yazılan kredilerden geçen yıla göre iyileĢme miktarları hakkında bilgilendirme yapmaları talep edilmektedir. Güney Afrika‟nın bilgilendirme hakkındaki muhasebe standartlarında -bankalar dahil bütün Ģirketleri içermektedir-muhasebe politikaları ve kredi nitelikleri hakkında kapsamlı ve detaylı bilgilendirme yapılması zorunlu kılınmıĢtır. Banka denetim otoritelerine banka bilgilendirmelerini düzenlemeleri için yetki verilmediği halde, bu otoriteler bilgilendirmelerin yeterliliği ve kredi kalitesi hakkındaki bilginin doğruluğunun incelenmesi 96 sürecinde yer almaktadır. Bağımsız denetçiler bankanın mali bilgilendirmelerinin yapılmasında önemli bir rol oynamalarına rağmen, banka denetim otoriteleri de bankanın gerçek mali durumunun bilgilendirmede yansıtılmasını sağlamaktadır. G-10 ülkeleri arasında sadece Fransa, BirleĢik Devletler ve Japonya‟da düzenleyiciler bankaların bilgilerini periyodik olarak kontrol etme yetkisine sahiptir. Ayrıca Fransa‟da düzenleyiciler bankaları, hataları düzelttikten ve eksiklikleri tamamladıktan sonra düzeltilmiĢ bilançolarını tekrar yayınlamaya zorlayabilir. Çek Cumhuriyeti ve Ġspanya‟da banka denetim otoriteleri sadece bankanın muhasebe standartlarıyla uyumunu kontrol etmekle kalmayıp, bilgilendirme için gereken hususları da düzenlemektedir. Ayrıca Ģeffaflığın sağlanmasına iliĢkin hususların düzenlenmesinden de sorumludur. Tablo 7 Kredi Sınıflandırmasına ĠliĢkin Kamuoyu Bilgilendirmesi Grup/Ülke Kredi sınıflandırmasına iliĢkin kamuoyu bilgilendirmesi gerekli midir? Eğer gerekli ise,ne kadar sıklıkta yapılmalıdır? Fransa Evet Yılda bir kere Almanya Hayır - Ġtalya Evet 6 ayda bir Japonya Evet 6 ayda bir Hollanda Hayır - Ġngiltere Hayır - Amerika Hayır n.a(Hesabı mevcut değil) Arjantin Evet Ayda bir Avustralya Evet 6 ayda bir Brezilya Evet 6 ayda bir ġili Hayır - Çin Evet, seçmeli olarak yapılmaktadır ve bilgilendirme yapılması için önemli teĢvikler mevcuttur. - G-10 G-10 DıĢı 97 Grup/Ülke Kredi sınıflandırmasına iliĢkin kamuoyu bilgilendirmesi gerekli midir? Eğer gerekli ise,ne kadar sıklıkta yapılmalıdır? Çek Cumhuriyeti Evet 3 ayda bir Hong Kong Hayır - Hindistan Evet 3 ayda bir Kore Cumhuriyeti Evet 3 ayda bir Meksika Evet n.a(Hesabı mevcut değil) Rusya Federasyonu Hayır - Suudi Arabistan Evet 3 ayda bir Singapur Evet DeğiĢmektedir. Güney Afrika Evet Yılda bir kere Ġspanya Evet Yılda bir kere Batı Afrika Para Birliği Evet Yılda bir kere a Kaynak:The World Bank, 2003, s.42 a. Yerel olarak bankalar bu tür bilgiyi yılda iki kere raporlarken, yabancı banka Ģubeleri yıllık bazda yapmaktadır. Ayrıca, bölgesel ülkelere ait toplam risk ile yerel bankaların takipteki kredi rasyolarına iliĢkin bilgilendirmeler üç ayda bir yapılmaktadır. Bir çok ülkenin Bankalar Kanununda (Kore, Meksika, Rusya Federasyonu) banka denetim otoriteleri doğru olmayan bilgilendirmeleri yapanlar hakkında ceza uygulayabilmektedir. Pratikte bir çok G-10 veya G10 dıĢı ülkedeki banka denetim otoriteleri bilgilendirme zorunluluklarını ihlal edenlere ceza uygulamamaktadır. Temelde diğer yasal otoriteler bankaları yükümlülüklerini yerine getirmemekten dolayı dava edebilmektedir. 2.3.4.2. Türkiye’de Durum Kredi sınıflandırması ve kredi karĢılıklarına iliĢkin kamuoyunun bilgilendirilmesi konusunda Türkiye‟de BDDK tarafından yayınlanan Muhasebe Uygulama Yönetmeliğine ĠliĢkin 17 Sayılı Tebliğ*‟deki hükümlere bakabiliriz. Bu tebliğ “Kamuya Açıklanacak Mali Tablolar ile Bunlara ĠliĢkin Açıklama ve Dipnotlar Standardı” ile ilgilidir. Tebliğin Muhasebe politikalarına iliĢkin açıklanması gereken baĢlıca hususların gösterildiği * 22.06.2002 tarih ve 24793(Mükerrer) sayılı Resmi Gazete‟de yayımlı tebliğ, (31Aralık 2002 tarih ve 24980 sayılı Resmi Gazete‟de yayımlanan tebliğ ile değiĢikliğe uğramıĢtır.) http://www.bddk.org.tr/turkce/mevzuat/duzenlemeler/17_sayili_teblig.zip (EriĢim:Haziran 2004) 98 ikinci bölümde “Banka kaynaklı krediler ve alacaklar ve ayrılan özel karĢılıklar” baĢlıklı 15. maddeye göre; 1. Banka kaynaklı kredilerin iskonto edilmiĢ maliyetleri üzerinden muhasebeleĢtirilip muhasebeleĢtirilmediği, bunların teminatı olarak alınan varlıklarla ilgili olarak ödenen harç, iĢlem gideri ve bunun gibi diğer masrafların iĢlem maliyetinin bir bölümü olarak kabul edilip edilmediği, 2. Kullandırılan nakdi kredilerin muhasebeleĢtirilme esaslarının genel bir özeti, 3. Kullandırılan kredilerin tahsil edilemeyeceğine iliĢkin bulguların varlığı halinde, bunların ilgili düzenlemelerde öngörüldüğü Ģekilde sınıflandırılıp sınıflandırılmadığı ve ayrılması gerekli özel karĢılıkların ayrılıp ayrılmadığı, özel karĢılıkların kâr/zarar hesabına aktarılıp aktarılmadığı, yapılan tahsilatların gelir tablosunun hangi kalemine intikal ettirildiği, 4. Serbest kalan karĢılık tutarının intikal ettirildiği hesaplar açıklanacaktır. Yine aynı bölümde “KarĢılıklar ve Ģarta bağlı yükümlülükler” baĢlıklı 19. maddeye göre; Krediler ve diğer alacaklar için ayrılan özel ve genel karĢılıklar dıĢında kalan karĢılıklar ve Ģarta bağlı yükümlülüklerin ilgili muhasebe standartlarına uygun olarak ayrılıp ayrılmadığı, karĢılıkların geçmiĢ olayların bir sonucu olarak ortaya çıktığı anda muhasebeleĢtirilip muhasebeleĢtirilmediği, bununla ilgili olarak bankalarca yükümlülük tutarının tahmininin yapılıp yapılmadığı açıklanır. Ayrıca yine BDDK tarafında yayınlanan Muhasebe Uygulama Yönetmeliğine ĠliĢkin 8 Sayılı Tebliğ*‟deki ilgili hükme de bakmamızda fayda var. Tebliğ “KarĢılıklar, ġarta Bağlı Yükümlülükler ve Varlıkların MuhasebeleĢtirilmesi Standardı” baĢlığıyla yayınlanmıĢtır. Bu tebliğin “Açıklama ve dipnotlar” baĢılıklı 16. maddesine göre; Mali tablo dipnotlarında karĢılıklar ile ilgili aĢağıdaki hususlar belirtilmelidir: * 22.06.2002 tarih ve 24793(Mükerrer) sayılı Resmi Gazete‟de yayımlı tebliğ, http://www.bddk.org.tr/turkce/mevzuat/duzenlemeler/08%20Sayılı%20Tebliğ%20%20KarĢılıklar,%20ġarta%20Bağlı%20Yükümlülükler%20ve%20Varlıkların%20Muhasebele Ģtirilmesi%20Standardı.zip (EriĢim: Haziran 2004) 99 a) Raporlama dönemi için; dönem baĢı bakiyesi, dönem içinde ayrılan karĢılık tutarı, geri çekilen karĢılık tutarı, gerçekleĢen karĢılık tutarı ve dönem sonu karĢılık tutarını içeren karĢılık hareket tablosu, b) KarĢılıkların niteliğinin kısa açıklaması, beklenen ödemenin zamanı ve miktarının belirsizliklere iĢaret ederek açıklanması. BDDK‟nın internet sitesinde yayınlanan haftalık bültenlerde87 ise “Bankacılık Sektöründe Krediler” bölümünde o haftaya ait toplam “TL ve YP” kredi tutarları “Kamu-Özel, Mevduat-Yatırım” Bankaları adı altında gruplandırılmıĢ olarak “Spot Krediler ve Diğer Krediler” ayrımında sunulmaktadır. 2.3.5. Bağımsız Denetçilerin Rolü 2.3.5.1. Yabancı Ülkelerde Durum Ġncelenen ülkelerin çoğunda bağımsız denetçilerin kredi portföyleri ve Ģüpheli aktifler için ayrılan karĢılıkların yeterliliğini incelemeleri yasal bir zorunluluktur. Genellikle bankalar bağımsız denetçiler tarafından yılda bir defa denetimden geçmektedir. Bağımsız denetçiler tarafından yapılan denetimler her düzenleyici sistemin çok önemli bir unsuru olmasına rağmen, bunların niteliği ve güvenirliliği giderek daha çok sorgulanmaya baĢlamıĢtır. Bağımsız denetçilerin müĢterilerinden hizmetleri karĢılığı aldıkları ödemeler nedeni ile gerektiği Ģekilde bağımsız davranamadıkları düĢünülmektedir. Bu durum özellikle bankacılık krizinin yaĢandığı dönemde bağımsız denetçilerin müĢterilerini ihtiyatlı bir Ģekilde kredi sınıflandırması yapmaya ve kredi zararları için yeterli karĢılık ayırmaya yöneltmelerine engel olmaktadır. Bağımsız denetimlerin doğru bir Ģekilde yapılmaması ihtimalinin bulunması nedeniyle bir çok ülkede cezai yaptırım uygulandığı sanılmaktadır. Oysa son 5 yıllık dönemde, sadece bir kaç ülkede (Brezilya, Çek Cumhuriyeti, Fransa, Batı Afrika Para Birliği) kredi sınıflandırmalarına iliĢkin yapılan hatalı bağımsız denetimlere karĢı cezalandırma yapılmıĢtır.(Tablo 8). Yine de bir çok ülkede bağımsız denetçilerin kredi sınıflandırması ve karĢılık ayırma incelemelerinde gereği gibi hareket etmediklerine dair kanıt ortaya çıkması durumunda cezalandırılabileceklerine 87 BDDK Ġnternet Sitesi, BDDK Haftalık Bülteni, http://www.bddk.org.tr/turkce/yayinlarveraporlar/haftalikbulten/haftalikbulten.asp (EriĢim:26.05.2004) . 100 dair iĢaretler vardır(bu durum bağımsız denetim standartları ile uyumlu değildir). Bazı ülkelerde ise bağımsız denetime çok daha fazla güven duyulmakta; bağımsız denetçilerin unvanlarına olan güveni korumak ve ticaret hayatının getirdiği profesyonellik çerçevesinde daha kaliteli denetimler gerçekleĢtirileceklerine inanılmaktadır. Ġngiltere gibi ülkeler, denetim veya zorunlu karĢılık ayırma kuralları oluĢturmak yerine muhasebe ve denetim kurallarına güvenmektedir. Tablo 8 Bağımsız Denetçilerin Rolü, Sorumlulukları ve Uygulanan Cezalar Grup/Ülke Bağımsız Bağımsız denetçiler Herhangi bir denetçilerin kredi karĢılıkların yanlıĢ bağımsız denetçi son zarar karĢılıklarının denetiminden dolayı beĢ yılda yeterliliklerini cezalandırılabilir karĢılıkların yanlıĢ değerlendirmelerine mi? denetiminden dolayı yasal olarak gerek cezalandırıldı mı? var mıdır? G-10 Fransa Evet Evet Evet Almanya Evet Evet Hayır Evet n.a(Hesabı mevcut değil) a Ġtalya Hayır Japonya Evet Hollanda Hayır a Ġngiltere Hayır a Evet b n.a(Hesabı mevcut değil) Amerika Hayır a Evet b n.a(Hesabı mevcut değil) c Evet d Evet Hayır Hayır G-10 DıĢı Açık değil n.a(Hesabı mevcut değil) Evet Hayır Evet Evet Evet ġili - - - Çin Hayır Açık değil Hayır Çek Cumhuriyeti Evet Evet Evet Arjantin Avustralya Brezilya 101 Evet Evet b Grup/Ülke Bağımsız Bağımsız denetçiler Herhangi bir denetçilerin kredi karĢılıkların yanlıĢ bağımsız denetçi son zarar karĢılıklarının denetiminden dolayı beĢ yılda yeterliliklerini cezalandırılabilir karĢılıkların yanlıĢ değerlendirmelerine mi? denetiminden dolayı yasal olarak gerek cezalandırıldı mı? var mıdır? Hong Kong Evet Evet Hayır Hindistan Evet Açık değil n.a(Hesabı mevcut değil) Kore Cumhuriyeti Hayır n.a(Hesabı mevcut değil) n.a(Hesabı mevcut değil) Meksika Evet Açık değil Hayır Rusya Evet Evet n.a(Hesabı mevcut değil) Suudi Arabistan Evet Evet Hayır Singapur Evet Evet Evet Güney Afrika Evet Evet Hayır Ġspanya Evet Evet n.a(Hesabı mevcut değil) Batı Afrika Para Birliği Evet Evet Evet-Onayın reddi Kaynak:The World Bank, 2003, s.46 aKanunda belirtilmemekle birlikte dıĢ denetimin gerekli bir parçası olarak görülmektedir. bProfesyonel denetçilerin profesyonel yöntemleri kullanması zorunludur. cĠlgili kanunlarda bağımsız denetçilerin rolü özel olarak belirtilmemekle birlikte kredi zarar karĢılıklarının doğru bir Ģekilde değerlendirilmesi kanunun genel bir zorunluluğu olarak belirtilmektedir. dBağımsız denetçiler belli durumlarda cezalandırılmaktadır.(örneğin, kasten yanlıĢ bir fikrin kullanılması) 2.3.5.2. Türkiye’de Durum Türkiye‟de de Bankalar Kanunu‟nda Bağımsız Denetçilerin bankaları denetlemeleri öngörülmüĢtür. Bu bağımsız denetim kuruluĢlarının sorumluluğu 4389 sayılı kanunun “Hesap ve Kayıt Düzeni” baĢlıklı 13.maddesinin 2.fıkrasında ifade edilmekteydi. 5411 sayılı kanunu incelediğimizde ise banka bilançolarının gerçeği yansıtmasının sağlanmasında bağımsız denetim kurumlarına daha fazla sorumluluk yüklendiğini görebiliriz. Kanunun birçok yerinde bağımsız denetim kurumlarına atıflar bulunmakta, ayrıca yetkilendirilecek “Bağımsız Denetim Kurumları”na yükümlülükler getirilmektedir(Madde 15-24-33-36-39-40-9596-156-Geçici Madde 4). 102 Kanunun 39. maddesinin ikinci fıkrasına göre, bankaların genel kurullarına sunacağı yıllık finansal raporların bağımsız denetim kuruluĢlarınca onaylanması Ģarttır. Dolayısıyla bilançoda yer alan kredi karĢılıkları kalemlerinin de bu kuruluĢlarca incelenmesi yasal zorunluluk halini almaktadır. Kanunun 15. maddesine göre de, Bankaların bağımsız denetim, değerleme, derecelendirme ve destek hizmeti faaliyetlerini gerçekleĢtirecek olan kuruluĢların yetkilendirilmesine, yetkilerinin geçici veya sürekli olarak kaldırılmasına Bankacılık Düzenleme ve Denetlem Kurulunca karar verilecektir. Buna iliĢkin usûl ve esasların belirlenmesinde ilgili meslek birliklerinin görüĢü alınacaktır. 36. maddeyle de bu kruluĢlara, verdikleri hizmetlerden doğabilecek zararları karĢılamak amacıyla sorumluluk sigortası yaptırma zorunluluğu getirilmekte geçici dördüncü madde ile Bağımsız Denetim KuruluĢlarına 31.12.2006 tarihine kadar bu konuda süre tanımaktadır. 5411 sayılı kanun henüz yeni olarak nitelendirilebilecektir. 4389 sayılı kanundaki uygulamayı ele almamızda fayda vardır. Bu kanunun 13. maddesinin 2. fıkrası aĢağıdaki Ģekilde idi. Bankaların genel kurullarına sunacağı yıllık bilançoları ile kâr ve zarar cetvellerinin bağımsız denetim kuruluĢlarınca onaylanması Ģarttır. Bağımsız denetim kuruluĢlarının kurulmasına, çalıĢmalarına, faaliyetlerinin geçici veya sürekli olarak durdurulmasına iliĢkin esaslar Merkez Bankası ve Türkiye Serbest Muhasebeci Mali MüĢavirler ve Yeminli Mali MüĢavirler Odaları Birliği‟nin görüĢü alınarak Kurulca düzenlenir. Bağımsız denetim kuruluĢları, bu Kanun uyarınca yaptıkları faaliyetler dolayısıyla üçüncü kiĢilere verecekleri zararlardan sorumludurlar. Fıkrada bağımsız denetçiler bankalar kanunu uyarınca yaptıkları faaliyetler sebebiyle üçüncü kiĢilerin zarar görmeleri halinde bu zararlardan sorumlu tutulmaktadır. Bu durumda kanaatimizce Bağımsız Denetim KuruluĢunca onaylanan Bilançoya bakarak bu bankaya yatırım yapan bir hisse senedi yatırımcısı Bilançodaki verilerin yanlıĢ çıkması neticesinde zarara uğraması durumunda mahkemeye baĢvurabilecektir. Tabii hakkaniyet gereği bağımsız denetim kuruluĢunun sorumlu tutulabilmesi için raporundaki yanlıĢın Bağımsız Denetim Ġlkeleri ve ilgili düzenlemeler çerçevesinde kendi hatasından kaynaklanmalıdır. Fıkra incelendiğinde BDDK‟nın bankalarda denetim yapacak bağımsız denetim kuruluĢlarının kurulmasına, çalıĢmalarına, faaliyetlerinin geçici veya sürekli olarak durdurulmasına iliĢkin esaslarını Merkez Bankası ve Türkiye Serbest Muhasebeci Mali MüĢavirler ve Yeminli Mali MüĢavirler Odaları Birliği‟nin görüĢünü alarak belirleyebileceği öngörülmektedir. 103 BDDK bu konudaki yetkisini kullanarak bu esasları belirlemek üzere “Bağımsız Denetim Yapacak KuruluĢların Yetkilendirilmesi ve Yetkilerinin Geçici veya Sürekli Olarak Kaldırılması Hakkında Yönetmelik”* yayımlamıĢtır. Bu yönetmeliğin 12. maddesindeki esaslara göre BDDK yanlıĢ denetim sebebiyle bu kuruluĢların denetim yetkisini kaldırabilecektir. BDDK‟nın internet sitesi incelendiğinde sitede yayımlanan kurul kararları arasında bu kuruluĢların cezalandırılması veya yetkilerinin kaldırılması ile ilgili bir karara rastlanılmamıĢtır88. 2.4. KARġILIK UYGULAMASI 2.4.1.1. Yabancı Ülkelerde Durum ġimdi de bu ülkelerin Kredi KarĢılıkları için, kredi kategorilerinin sayısı, özel ve genel karĢılık oranları, kredilerin sınıf değiĢtirmesi için gerekli gecikme süreleri, genel karĢılıkların vergi karĢısındaki durumu ve asgari sermaye yeterliliğinde hesaba katılıp katılmaması, ülke riski ile bireysel kredi riskinin sınıflandırma ölçütü olarak kullanılması durumlarına bakılacaktır. Birçok ülkede, kredi zararları için karĢılık ayırma kuralları ile, zararların baĢlangıçta belirlenmesi amaçlanmamaktadır. Bunun yerine, mali otoritenin kayda değer gördüğü „nesnel‟ etkenler dikkate alınmaktadır. Bazı ülkelerde, sadece karĢılıkların yeterli düzeyde ayrılmasını sağlayacak genel bir rehberi kapsayan ilkesel kurallar oluĢturulmuĢtur. Bu yaklaĢım Avrupa Topluluğu‟nda yaygındır (Tablo 9). Kredi sınıflandırılmasında detaylı düzenlemelere sahip ülkelerde ise çoğunlukla ayrılması gereken asgari karĢılık oranları belirlenmiĢtir. GeliĢmekte olan birçok piyasa bu yaklaĢımı benimsemiĢtir. KarĢılık ayrılması konusunda detaylı düzenlemelerin yapılmasının en önemli sebebi bankacılık faaliyet alanının düzenlenmesi ve düzenlemelerin uygulanmasını sağlamaktır. * 31 Ocak 2002 Tarih ve 24657 Mükerrer Sayılı Resmi Gazetede Yayımlı Yönetmelik, http://www.tbb.org.tr/turkce/mevzuat/Ba%C4%9F%C4%B1ms%C4%B1z%20Denetim%20Y apacak%20Kurulu%C5%9Flar%C4%B1n%20Yetkilendirilmesi.doc (EriĢim:27.05.2004) 88 BDDK Ġnternet Sitesi, Kurul Kararları, . http://www.bddk.org.tr/turkce/duyurular/kurulkararlari/bddk/kurulkararlari.htm (EriĢim: 26.05.2004) 104 G-10 dıĢındaki ülkelerde, zorunlu karĢılıklar genellikle 4 veya 5 kategoride belirlenmiĢtir; Brezilya (9) ve Meksika‟da (7) sınıflandırma için daha fazla sayıda kategori kullanılmaktadır. Avustralya‟da Bankaların, „dahili bir model‟ e dayanarak karĢılıkları belirlemelerine izin verilirken, mevduat kabul etmeyen kurumların denetim otoritesi tarafından tanımlanan parametrelere göre davranmaları zorunlu kılınmıĢtır. KarĢılık ayırma zorunluluğu birçok nedenden dolayı farklılık gösterebilmektedir. Birinci neden, karĢılık ayırma zorunluluğunun kavramsal temelidir. Bu çerçevede karĢılık ayrılmasında somut olaylar sonrasında meydana gelen zararlara göre mi ya da meydana gelmesi muhtemel zararlara göre mi karĢılık ayrılacağı hususunun belirlenmesi önemlidir. Diğer bir neden, sadece özel karĢılıkların mı kullanılacağı, yoksa genel karĢılıklara da gerek olup olmadığına iliĢkindir. Ayrıca kredinin tahsili gecikmiĢ sayılması için hangi nakit akıĢının (indirgenmiĢ*/indirgenmemiĢ nakit akıĢı) dikkate alınacağı konusunda da farklılıklar bulunmaktadır. Bir diğer önemli husus ise, bankaların teminatları değerleme yöntemi ile ilgilidir. Birçok ülkede, ayrılması gereken gerçek karĢılık miktarı teminatın değerinin, zorunlu karĢılıklardan çıkarılmasıyla belirlenmektedir. Ġkinci yaklaĢımda, kredinin sınıflandırılmasında teminatlar dikkate alınmakta, ayrılacak karĢılık miktarı buna göre belirlenmektedir. AraĢtırma sonucunda her iki yaklaĢımdan herhangi birine belirli yakınlıkta bir sonuç elde edilmemiĢtir. TeminatlandırılmıĢ aktifler için zorunlu özel karĢılık belirleyen ülkeler Arjantin, Hong-Kong, Hindistan, Ġspanya ‟dır. Basel Sermaye UzlaĢıĢı, belirli koĢullar altında, genel karĢılıkların katkı II (Tier II) sermayeye dahil edilmesini öngörmektedir **. Avrupa ülkelerini kapsayan araĢtırmada, Fransa ve Ġngiltere‟nin genel karĢılıkları * Gelecekteki faaliyetlere iliĢkin nakit akıĢı projeksiyonları ile hazırlanan nakit akıĢı, Türkiye‟de de bankaların özkaynakları, “Esas, unsur ve oranları, uluslararası standartlar da dikkate alınmak suretiyle Kurulca belirlenmek üzere, anasermaye ve katkı sermaye toplamı ile bu toplamdan sermayeden indirilecek değerlerin düĢülmesi sonucu bulunacak tutar” Ģeklinde tanımlanmıĢ olup, 27.06.2001 tarih ve 24445 sayılı Resmi Gazete‟de yayımlanarak yürürlüğe giren Bankaların KuruluĢ ve Faaliyetleri Hakkında Yönetmelikte, anılan madde hükmü uyarınca bankaların özkaynak unsurları düzenlenmiĢ bulunmaktadır. Sözkonusu düzenlemeye paralel olarak, Bankalarca Uygulanacak Muhasebe Standartları, Tek Düzen Hesap Planı ve Ġzahnamesi‟nin “Kamuya Açıklanan Bilanço ile Kar ve Zarar Cetveli” baĢlıklı 6 ncı bölümünün “Ek:3–II. Bilanço ve Nazım Hesaplara ĠliĢkin Dipnot ve Açıklamalar” kısmında yer alan ve yasal özkaynak ile muhasebesel özkaynak hesaplarını içeren (16) numaralı bilanço dipnotunda Genel Kredi KarĢılıkları Katkı Sermaye içinde yer almıĢtır. ** 105 sermayeye dahil ettikleri, Ġtalya ve Hollanda‟nın ise dahil etmedikleri görülmektedir(Tablo 10). Birçok G-10 dıĢı ülke –Arjantin, Avustralya, Brezilya ve Güney Kore hariç- genel karĢılıkları katkı II sermayeye dahil etmektedir. Bazı ülkeler, standart krediler için ayrılması gereken asgari karĢılıkları belirlemiĢlerdir. Bir çok ülkede -Hong Kong, Hindistan, Meksika, Rusya, Güney Afrika ve Ġspanya- genel karĢılıklar için zorunlu seviyeler belirlenmiĢtir. Genel olarak, bu karĢılıklar kredi kalitesini yansıtmak yerine gelecekte oluĢabilecek olumsuzlukları önlemeye yönelik olarak ayrılmaktadır. 1988 ‟de Basel Sermaye UzlaĢıĢı‟nın yayınlamasıyla kredilerin sınıflandırılması ve kredi zararları için karĢılık ayrılmasının önemi daha da artmıĢtır. UzlaĢı‟da genel karĢılıkların katkı II sermayeye dahil edilmesine izin verilmiĢtir. Ancak, ülkelerin bir çoğu Sermaye UzlaĢı‟sında belirtilen düzenlemeden daha sıkı bir yaklaĢımı benimsemiĢtir. Örneğin, Brezilya, Hollanda ve Ġspanya genel karĢılıkların katkı II sermayenin bir parçası olarak sayılmasını kabul etmemiĢtir(Tablo 11). Genel karĢılıkların katkı II sermayeye dahil edilmesine izin verildiği durumlarda limit, Sermaye UzlaĢı‟nda belirtildiği üzere genellikle risk ağırlıklı aktiflerin yüzde 1,25‟idir. Sadece Arjantin normal ve standardize edilmiĢ aktifler için ayrılan karĢılıkları yarısından fazla olmamak Ģartıyla düzenleyici sermayenin bir kısmı olarak saymaktadır. Birçok düzenlemede -Avustralya, Çek Cumhuriyeti, Fransa, Hong Kong ve Batı Afrika Para Birliği- özel karĢılıkların ödeme gücü rasyolarının paydasında yer alan risk ağırlıklı aktiflerin miktarını azalttığı açıkça belirtilmektedir. BaĢka hangi ülkelerin düzenlemelerinde, sermaye yeterliliğini hesaplarken özel karĢılıkların aktiflerden düĢülmesine imkan tanıyacağı kesin değildir. KarĢılık düzenlemelerinin temel özelliği daha önceden maruz kalınmıĢ veya gerçekleĢmesi kesin zararları dikkate almasıdır. KarĢılık ayırma uygulamalarının belirlenmesi genellikle zordur. Kredi zarar karĢılıkları ile ilgili açık bir referansın mevcut olmadığı durumlarda, denetim otoritelerinin desteklemesi, mali ve muhasebe alt yapısının iyi oluĢturulmasıyla bankacılar ileriye dönük bir yaklaĢım benimseyebilecektir. Genel olarak, diğer unsurların eĢit kabul edildiği durumlarda standart krediler için asgari gereklilikler(karĢılıklar), ekonomik büyümenin gerilediği dönemlerde daha çok kaynak ayrılmasını gerektiren ileriye dönük bir yaklaĢımın minimum gereklilikleri olarak kabul edilmektedir. Ġleriye 106 dönük yaklaĢım sadece Ġspanya‟da uygulanmaktadır. Ġspanya asgari düzeyde ayrılması gereken genel karĢılıklara “Ġstatiksel” KarĢılık zorunluluğu getirmiĢtir. Ġstatistiksel karĢılıklar kredi kalitesinin bozulması durumunda kullanılmak üzere Ġspanyol bankalarının AB düzenlemeleri ile uyumlu olarak karĢılık ayırmalarına imkan tanımaktadır. 107 Tablo 9 Kredi Sınıflandırması ve Krediler Ġçin Ayrılan KarĢılıklar Grup/Ülke Ġhtiyati Özel Ġzlemede Kredi Kategorilerinin Sayısı KarĢılıklar Tahsili Gecikme Süresi (Ay) Standart Altı KarĢılıklar ġüpheli Tahsili Gecikme Süresi (Ay) KarĢılıklar Zarar Tahsili Gecikme Süresi (Ay) KarĢılıklar Tahsili Gecikme Süresi (Ay) G- 10 Fransa a Evet 3 - 3 aya kadar - - 100 - - - Evet 4 - - - - - - - - Evet 5c - - - - - - - - Japonya Evet 5 - 100 - Hollanda Evet - Ġngiltere Evet - Almanya b Ġtalya - f d 70 d 3 aya kadar 15 6 aya kadar e - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - Evet 5 Arjantin g *Teminatlı Hayır 5 3 - 12 - 25 - 50 - *Teminatsız Hayır 5 5 - 25 - 50 - 100 - Avustralya Evet h - - - - - - - - Brezilya Hayır 9 - - - - - - - - ġili Hayır 5 0-5 - 5- 39 - 40-79 - 80-100 - Amerika G- 10 DıĢı i 108 Grup/Ülke Ġhtiyati Kredi Kategorilerinin Sayısı Özel Ġzlemede KarĢılıklar Çin Evet j 5 3 Çek Cumhuriyeti Hayır 5 5 5 Tahsili Gecikme Süresi (Ay) Standart Altı KarĢılıklar ġüpheli Tahsili Gecikme Süresi (Ay) KarĢılıklar Zarar Tahsili Gecikme Süresi (Ay) KarĢılıklar Tahsili Gecikme Süresi (Ay) 25 3 75 6 100 1-3 20 3-6 50 6-12 100 12 aydan fazla - 12 aya kadar - 12 aydan fazla - - - - Hong Kong *Tam teminatlı Evet *Yari tem. ı/ teminatsız Evet 5 - 3 aya kadar 20- 25 k 3-6 50- 75 k 6 aydan fazla 100 - Hindistan *Teminatlı Hayır 4 - - 10 6-18 20-50 l 18 aydan fazla 100 Hesabı yok *Teminatsız Hayır - - - - 100 - - - Kore Cumhuriyeti Hayır 5 2 - 20 - 50 - 100 - Meksika Hayır 7m - - - - - - - - Rusya Federasyonu Hayır 4 - - 20 - 50 - 100 - Suudi n Arabistan Evet - - - - - - - - - Hayır 5 - - En az 10 3 ay veya daha fazla En az 50 3 ay veya daha fazla 100 3 ay veya daha fazla Singapur 109 o Grup/Ülke Ġhtiyati Kredi Kategorilerinin Sayısı Özel Ġzlemede KarĢılıklar Tahsili Gecikme Süresi (Ay) Standart Altı KarĢılıklar Güney Afrika Hayır 5 2 - 20 Ġspanya Hayır 6 - 3 aya kadar 10 Batı Afrika s Para Birliği Hayır 3 - - - Tahsili Gecikme Süresi (Ay) ġüpheli KarĢılıklar 50 25-100 100 p Zarar Tahsili Gecikme Süresi (Ay) KarĢılıklar Tahsili Gecikme Süresi (Ay) - 100 - 6 aydan r fazla 100 36 aydan fazla 6 aydan fazla - - Kaynak:The World Bank, 2003, s.24 aKrediler, bankanın kredinin geri ödemesinde muhtemel risk görmeleri halinde Ģüpheli olarak sınıflandırılmakta veya kredi yasal prosedürlere tabi tutulmaktadır. Özel izlemedeki krediler vadesi geçmiĢ krediler olarak nitelendirilmektedir. bFark edilebilir riski olmayan krediler, artan gizli riskli krediler, takipteki kötü kredi olarak sınıflandırılan kredi. ( örneğin zararlar) cTakipteki krediler kötü krediler, standart altı krediler, yeniden yapılandırılmakta olan krediler ve yeniden yapılandırılan krediler olmak üzere azalan derecede risk gruplarına göre sınıflandırılmaktadır. Yüksek riskli ülkelerde teminatsız olarak verilen krediler takipteki kredi olarak nitelendirilmektedir. Kötü krediler ödeme güçlüğü içinde olan borçlulardan olan alacaklardır. Standart altı krediler riskinin en az yüzde 20‟si 6-12 ay ‟dan fazla vadesi geçmiĢ kredileri olan, geçici ödeme güçlüğü içinde bulunan borçlulardan olan alacaklardır. Yeniden yapılandırılmakta olan krediler birçok bankaya borcu olan ve geçen yıl borç ertelemesi için baĢvurmuĢ olan borçlulara ait kredilerdir. Yeniden Yapılandırılan krediler geri ödeme için moratoryum verilen ve yeniden müzakere edilen kredilerdir. dHer kategoride son üç yıldan fazla sürede gerçekleĢen gerçek zararlara dayanmaktadır. eSınıflandırmanın kullanılması kanunen bağlayıcı değildir ancak denetimsel bir tavsiyedir. fAsgaride, bankalar bu 5 sınıflandırma kategorilerini kullanmalı, fakat baĢta vadesi geçen kredilerin sınıflandırılmasında olmak üzere daha fazla kategori olması için bankalar teĢvik edilmelidir. gKamu sektörü kredilerini hariç tutmaktadır. Bankalar kredileri değil, borçluları sınıflandırmaktadır. 110 h- Değeri düĢen aktifler, tahakkuk etmemiĢ ve yeniden yapılandırılan kalemler olmak üzere gruplandırılmaktadır. Ayrıca anapara veya faizi 90 gün içinde ödenmemiĢ ancak çok iyi teminatlandırılmıĢ krediler vadesi geçmiĢ krediler kategorisinde sınıflandırılmaktadır. i9 kategori AA (yüzde 0) , A (yüzde 0,5) B (yüzde 1) , C, (yüzde 3) , D(yüzde 10) , E (yüzde 30) , F(yüzde 50) , G (yüzde 70) ve H(yüzde 100) jġu anda yüzde 1‟den yüzde 100‟e kadar bankalar tarafından karar verilmektedir. Denetim otoritesi muhasebe prensipleriyle uyumlu olarak yapılmıĢ kredi sınıflandırmasına dayalı olarak karĢılık ayırmalarını bankalardan istemektedir. Rakamlar yeni müfettiĢ yol göstermesine göre oluĢturulur. kSınıflandırılan kredilerin teminatlandırılmamıĢ kısmı için Özel KarĢılık ayrılmaktadır. lKredinin teminatlandırılmıĢ kısmı için ayrılan karĢılıklar, eğer kredi bir yıla kadar olan süre için tahsili Ģüpheli kredi ise yüzde 20 oranındadır, bir ila 3 yıl arası ise yüzde 30 ve 3 yıldan fazla süre için ise yüzde 50‟dir. m7 kategori ülke riski, mali risk, sektör riski, ve ödeme tecrübesine dayanmaktadır. TeminatlandırılmamıĢ A-1 krediler için yüzde 0,5 , A-2 krediler için yüzde 0,99 , B-1 krediler için yüzde 20, C-1 krediler için yüzde 20-40, C-2 krediler için yüzde 40-60, D krediler için, yüzde 60-90, ve E krediler için yüzde 100 karĢılık ayrılması gerekmektedir. nBankalara, bağımsız denetçilere danıĢmak suretiyle karĢılık politikasını belirlemelerine imkan tanınmıĢtır. oBankaların borçlunun mali gücü, kredi değerliliği, ve/veya geri ödeme kapasitesine dayanarak hesapları sınıflandırması zorunludur. Anapara veya faiz ödemeleri üç ay veya daha fazla geciken krediler takipteki kredi olarak sınıflandırılmaktadır. pSadece geciken ödemeler değil, bütün aktifler 12 ay gecikmesi halinde Ģüpheli olarak sınıflandırılmaktadır. rġüpheli aktifler için 3 ay geciken ödemelerde yüzde 10, 6 ayı geçen ödemelerde yüzde 25, 12 ayı geçen ödemelerde yüzde 50, 18 ayı geçenler için yüzde 75, ve 21 ayı geçenlerde yüzde 100 oranında KarĢılık ayrılmalıdır. Ġpotekler üzerinde geciken ödemeler daha fazla bir zamana tabidir. sġüpheli krediler bir kredinin en az bir ödemesinin vadesinin 6 ay geçmesi Ģeklinde tanımlanmaktadır. TeminatlandırılmamıĢ kısmı derhal tam karĢılığa tabi tutulmalı ve geri kalan Tablo 3 ‟de yer alan kurallara göre ayrılmalıdır. 111 Tablo 10 Kredi Zararları Ġçin Genel KarĢılıklar Grup/Ülke Genel KarĢılıklar Vergiden Muaf mıdır? Genel KarĢılıklar Düzenleyici Sermayeye Dahil Edilmekte midir? Zorunlu Asgari KarĢılıklar Hayır Evet Yok G-10 Fransa a Almanya Evet b Evet Yok Ġtalya Evet c Hayır Sınıflandırılan kredilerin yüzde 1‟i Japonya Evet Evet Son 3 yıl üzerinden gerçek zarara dayanmaktadır. Hollanda Hayır Hayır Yok Ġngiltere Hayır Evet Yok Evet Banka kredi portföyü ile iliĢkili olarak tahmin edilen kredi zararlarını ortadan kaldıracak Ģekilde yeterli KarĢılık ayırmalıdır. Amerika Hayır d G-10 DıĢı Arjantin Hayır Evet Normal (standart)kredilerin yüzde 1‟i Avustralya Evet Evet Risk ağırlıklı kredilerin yüzde 0,5 ‟i bankanın kredi riski için ayırdığı genel karĢılıkların yeterliliği konusunda kriter olarak kullanılmaktadır. Brezilya Hayır Hayır Yok ġili Evet Hayır Yok Çin Evet,sadece zarar niteliğindeki krediler zarar yazıldığında Kredi stokunun yüzde 1‟i Çek Cumhuriyeti Evet Evet Hiç Hong Kong Hayır Evet Vadesi geciken kredilerin yüzde 1‟i, özel izlemedeki kredilerin yüzde 2‟si 112 Grup/Ülke Genel KarĢılıklar Vergiden Muaf mıdır? Genel KarĢılıklar Düzenleyici Sermayeye Dahil Edilmekte midir? Zorunlu Asgari KarĢılıklar Evet Evet Standart kredilerin yüzde 0,25‟i Kore Cumhuriyeti Hayır Evet Normal (standart)kredilerin yüzde 0,5 ‟i ve özel izlemedeki kredilerin yüzde 2‟si Meksika Hayır Evet Standart kredilerin yüzde 0,5‟i Rusya Federasyonu Hayır Evet Standart kredilerin yüzde 1‟I Suudi Arabistan Evet Evet Bilgi mevcut değildir. Singapur Evet Evet Vergisel nedenlerle bankalar sınıflandırılan kredi ve yatırımlarının yüzde 3'ü oranında KarĢılık ayırmaya teĢvik edilmektedir. Güney Afrika Hayır Evet Normal kredilerin yüzde 0,5‟i Evet Yüzde 0,5-1,0 oranında jenerik(genel) KarĢılık acz hali için istatiksel karĢılık ile tamamlanmaktadır. Evet Bankaların takdirine bırakılmıĢtır. Hindistan e Ġspanya Batı Afrika Para Birliği Kısmen Evet f Kaynak:The World Bank, 2003,s.26 aÜlke riski için ayrılan genel karĢılıklar hariçtir. bÖzel KarĢılıkları aĢmamak kaydıyla sadece gerçek zararlar için ayrılan karĢılıklar vergiden düĢülmektedir. Gerçek zararların yüzde 40‟ı net out ve bakiye; krediye karĢı ayrılan özel karĢılıkla veya zarar yazılan kredinin bir kısmı ile karĢılaĢtırılmaktadır. cGenel ve özel karĢılıklar kredi portföyünün yıllık yüzde 0,6 ila kümülatif yüzde 5‟i sınırları arasında vergiden düĢülebilmektedir. dKüçük bankalar vergi kanununda belirtildiği üzere “rezerv yöntemi”ni kullanabilirler. Bu yöntemde takipteki kredi vergi rezervi, vergiden düĢülebilmektedir. Takipteki kredi vergi rezervi, kredi zararlarının kredilere oranının 6 yıllık ortalamasına dayanmaktadır. Rezerv metodunu kullanmayan bankalar gerçek zararlarını bireysel kredilerden çıkarabilirler. eKarĢılıklar toplam gelirin yüzde 5‟inden ve kırsal bankaların ortalama avanslarının yüzde 10 ‟undan fazla olamaz. Düzenleyici çatı genel karĢılıkları hesaba katmamaktadır. Ancak muhasebe yasası ve vergi yasası genel ve özel karĢılıkları ayrıĢtırmaktadır. fSadece yüzde 1 jenerik(genel karĢılık), vergiden düĢülmektedir. 113 Tablo 11 Genel KarĢılıkların 1.Sıra(Ana) ve Katkı Sermayeye Eklenme Limitleri Grup/Ülke Genel KarĢılıklar 1.Sıra(Anasermaye) Sermayeye Dahil midir? Genel KarĢılıklar Katkı Sermayeye Dahil midir? Basel Sermaye UzlaĢısı’nda Öngörüldüğü Üzere Genel KarĢılıkların Katkı Sermayeye Eklenmesi Risk Ağırlıklı Aktiflerin Yüzde 1,25 ’i ile mi Sınırlıdır? Fransa Hayır Evet Evet Almanya Hayır Evet Evet Ġtalya Hayır Evet Evet Japonya Hayır Evet Evet Hollanda Hayır Hayır Uygulanabilir değil Ġngiltere Hayır Evet Evet Amerika Hayır Evet Evet Arjantin Hayır Evet Hayır Avustralya Hayır Evet Evet Brezilya Hayır Hayır Uygulanabilir değil ġili Hayır Evet Evet Çin Hayır Evet Hayır Çek Cumhuriyeti Hayır Evet Evet Hong Kong Hayır Evet Evet Hindistan Hayır Evet Evet Kore Cumhuriyeti Hayır Evet Evet Meksika Hayır Evet Evet Rusya Federasyonu Hayır Evet Evet Suudi Arabistan Hayır Evet Evet Singapur Hayır Evet Evet Güney Afrika Hayır Evet Evet Ġspanya Hayır Hayır Uygulanabilir değil G-10 G-10 DıĢı 114 Grup/Ülke Genel KarĢılıklar 1.Sıra(Anasermaye) Sermayeye Dahil midir? Genel KarĢılıklar Katkı Sermayeye Dahil midir? Basel Sermaye UzlaĢısı’nda Öngörüldüğü Üzere Genel KarĢılıkların Katkı Sermayeye Eklenmesi Risk Ağırlıklı Aktiflerin Yüzde 1,25 ’i ile mi Sınırlıdır? Evet Hayır Uygulanabilir değil Batı Afrika Para Birliği Kaynak:The World Bank, 2003, s.28 Özel zorunlu karĢılıklar çoğunlukla küçük krediler (tüketici kredileri ve kredi kartları) veya ülke riskine maruz kalan krediler gibi özel kredi portföyleri için ayrılmaktadır. Bir çok ülke (Avustralya, Fransa, Güney Kore, Hollanda, Suudi Arabistan, Singapur) küçük krediler için karĢılık ayrılmasını ve sınıflandırılmasını Ģart koĢmamakta, bunun yerine toplulaĢtırılmıĢ bazda ele alınmasını gerektirmektedir(Tablo 12). Avustralya‟da, düzenlemeler yönetimin küçük tüketici kredilerinin portföy bazında ele almalarına izin vermektedir. Genel mevcut uygulama,180 günü geçen vade aĢımında zarar yazılması ve dolayısıyla özel karĢılık ayırma uygulamasına gidilmemesidir. Az sayıda ülkede (Arjantin, Fransa, Almanya, Ġtalya, Hollanda, Ġspanya) ülke riski için ayrı karĢılık uygulamaları bulunmaktadır. Hollanda‟da ülke riski için özel karĢılık uygulaması ve sermaye zorunluluğu bulunmaktadır. Tablo 12 Ülke ve Bireysel Kredi Riski Grup/Ülke Ülke ve Bireysel Kredi Riski Ġçin Kriterler Mevcut mudur? Kriteri Yapısı (Ülke Riski Ġle Ġlgili) Diğer Portföy Bölümleri(Bireysel Kredi Riski) Evet 1995‟den beri ihtiyari; karĢılık ülke riskinin yüzdesi olarak ayrılmaktadır. Tüketici ve küçük krediler toplu olarak incelenmiĢtir. G-10 Fransa 115 Grup/Ülke Ülke ve Bireysel Kredi Riski Ġçin Kriterler Mevcut mudur? Kriteri Yapısı (Ülke Riski Ġle Ġlgili) Diğer Portföy Bölümleri(Bireysel Kredi Riski) Almanya Evet Ülke riskini hesaplamak için özel standardize edilmiĢ risk karĢılığı ayrılmaktadır. Benzer tüketici kredileri için toplu olarak standardize edilmiĢ karĢılık ayrılmaktadır. Ġtalya Evet Düzenleyici sermayeden çıkarılacak ülke riskinin değerini tahmin etmek için iki yöntem kullanılmaktadır. BasitleĢtirilmiĢ yöntem riskli ülkelerde küçük riskleri bulunan bankalarda uygulanmakta olup, bu yöntemde riskli ülkelerdeki muhabirlerinde teminatlandırılmamıĢ bilanço içi ve dıĢı risklerin nominal değeri üzerinden standart bir indirimi öngörmektedir. Analitik yöntem ülkeleri sıralama prosedürlerine dayanarak 7 kategoriye ayırmakta ve her kategori için değer ayarlama yüzdesi belirlenmektedir. Japonya Evet KarĢılıklar beklenen kredi zararına göre hesaplanmaktadır. Krediler bireysel olarak sınıflandırılmaktadır. Hollanda Evet Ülkeler dört risk grubunda sınıflandırılmakta ve karĢılıklar yüksek risk kategorisine göre ayrılmaktadır. Bireysel krediler toplu bazda (pooled basis) değerlendirilirken, ticari krediler bireysel bazda değerlendirilmektedir. Ġngiltere Hayır 116 Grup/Ülke Ülke ve Bireysel Kredi Riski Ġçin Kriterler Mevcut mudur? Kriteri Yapısı (Ülke Riski Ġle Ġlgili) Diğer Portföy Bölümleri(Bireysel Kredi Riski) Evet Bir ülkenin politik,sosyal ve ekonomik durumu borçluların borçlarını ödemesinde engel teĢkil ediyorsa veya ödemelerde kesinti olması halinde Amerikan bankacılık otoriteleri, kredileri Diğer Transfer Risk Problemleri olarak göstermekte ve standart altı, değeri düĢürülen veya zarar olarak sınıflandırmaktadır. Acentalar DağıtılmıĢ Transfer Risk Rezervi‟nin (Allocated Transfer Risk Reserve) özel uluslar arası krediler için gerekli olup olmadığını belirlemektedir Bireysel krediler (tüketici kredileri,kredi kartları ve gayrimenkul teminatlı krediler dahil olmak üzere) vadesinde ödenmemenin (delinquency)statüsüne dayanarak sınıflandırılmaktadır. Arjantin Evet Yatırım için derecelendirilmeyen (Noninvestment grade countries) ülkeler için yüzde 100 sermaye zorunluluğu; yatırım için derecelendirilen (investment grade countries)ülkeler için normal kurallar bulunmaktadır. Bütün finansman bireysel olarak sınıflandırılmakta, toplu bazda bir uygulama bulunmamaktadır. Avustralya Hayır Brezilya Hayır ġili Evet Çin Evet Çek Cumhuriyeti Hayır Amerika G-10 DıĢı 117 Tüketici kredileri ve gayrimenkul rehni için özel kurallar bulunmaktadır. Bankalar bir krediyi sınıflandırırken dıĢ politik ve ekonomik faktörleri göz önünde bulundurmalıdır. Ülke riski de sermaye zorunluluğu için risk ağırlıklarında gösterilmektedir. Grup/Ülke Ülke ve Bireysel Kredi Riski Ġçin Kriterler Mevcut mudur? Kriteri Yapısı (Ülke Riski Ġle Ġlgili) Diğer Portföy Bölümleri(Bireysel Kredi Riski) Hong Kong Hayır Bankalar tüketici kredileri için toplu bazda yaklaĢım benimsemektedir.Örneğin kredi kartları. Hindistan Hayır Merkezi hükümet tarafından garanti verilen krediler için karĢılık ayrılmamaktadır. Kore Cumhuriyeti Hayır Küçük krediler (tüketici ve kalkınma kredileri) toplu bazda a değerlendirilmektedir. Meksika Hayır Gayrimenkul rehni ve tüketici kredileri toplu (pooled)bazda değerlendirilmektedir. Rusya Federasyonu Evet Ülke riski için özel bir zorunluluk bulunmamaktadır. Sendikasyon kredilerinde karĢılıklar garanti altına alınmamıĢ kısım için ayrılırken, garanti altındaki kısım için yüzde 20 oranında karĢılık ayrılmaktadır. Suudi Arabistan Hayır Singapur Hayır Güney Afrika Hayır Bazı bankalar bireysel ve kredi kartları da dahil olmak üzere tüketici kredileri için toplu bazda yaklaĢımı benimseyebilmektedir. Bölgesel bankalar bölge ekonomilerinden kaynaklanan potansiyel risklere karĢı karĢılık ayırmaktadır.Singapur‟da faaliyet gösteren yabancı bankalar ülke riskine göre karĢılıkları genellikle genel merkezlerinin politikalarına göre belirlemektedir. Bankalar genellikle bireysel krediler için genel karĢılıkları toplu bazda ayırmaktadır. 118 Grup/Ülke Ülke ve Bireysel Kredi Riski Ġçin Kriterler Mevcut mudur? Kriteri Yapısı (Ülke Riski Ġle Ġlgili) Ġspanya Evet Yüksek derecede Ģüpheli olarak sınıflandırılan ülkeler için karĢılıklar ilk yıl yüzde 50‟den, ikinci yıl için yüzde 75‟den ve üçüncü yıl için yüzde 90‟dan az olmamalıdır. ġüpheli olarak sınıflandırılan ülkeler için ilk yıl için yüzde 20, ikinci yıl için yüzde 35‟den az olmamalıdır. Geçici zorluklarla karĢılaĢılan ülkelerdeki riskler için yüzde 15‟den az olmamak koĢulu ile karĢılık ayrılmaktadır. Batı Afrika Para Birliği Evet Yerel ülke riski için karĢılık ayrılması ancak, belli koĢullar altında isteğe bağlıdır. Diğer ülke risk karĢılık ayırma kriterleri bankalara bırakılmıĢ, ancak 3 aydan fazla gecikmiĢ tahakkuk etmiĢ faizler için mutlaka tam karĢılık ayrılmalıdır. Diğer Portföy Bölümleri(Bireysel Kredi Riski) ġüpheli müĢterilere ait bilanço dıĢı yükümlülükler için de karĢılık ayrılmalıdır. Kaynak: The World Bank, 2003, s.30 aMerkezi ve yerel hükümetlere açılan krediler, geri çağrılabilir krediler (call loans,) geri satın alım anlaĢmaları kapsamındaki tahviller ve bankalar arası krediler. 2.4.1.2. Türkiye’de Durum Tablo 9‟ daki baĢlıkları incelediğimizde Türkiye‟de Kredi Sınıflandırması ve KarĢılık Ayırmanın ihtiyati değil zorunlu olduğunu söyleyebiliriz. Krediler 5 gruba ayrılmaktadırlar. Ġlk iki grup krediler sorunlu olarak görülmeyen ve sadece Genel karĢılık ayrılan kredi gruplarıdır. 3., 4. ve 5. grup krediler ise özel karĢılık ayrılmasını gerektiren gruplardır. Kredilerin bu gruplarda sınıflandırma kriterleri gecikme sürelerinin yanı sıra yönetmelikte sıralanan diğer hallerdir. Bu gruplar için ödemede gecikme gün sayıları sırasıyla Ģöyledir. (91-180 gün), (181gün-1 yıl), (1 yıldan fazla). Bu gruplar için asgari özel karĢılık oranları ise Ģöyledir. 3.Grup: %20, 4.Grup: %50, 5.Grup: %100* * Bkz., Bu kitapta, 3.2.2. Alacakların Sınıflandırılması 119 Tablo 10‟daki baĢlıkları incelediğimizde ise Türkiye‟de son düzenlemeye göre Genel KarĢılıklar vergiden muaf değildir. Genel KarĢılıklar Asgari Sermaye Yeterliliğinin ölçülmesinde, Tasfiye Olunacak Alacaklar Hesabının net bakiyesi düĢüldükten sonra sermaye hesabına katılmaktadır**. Zorunlu tutulan Genel KarĢılık Oranları 1. ve 2. grup nakdi krediler için binde beĢ, aynı gruplarda izlenen gayrinakdi krediler için ise binde birdir***. Tablo 11‟deki baĢlıklara baktığımızda, Türkiye‟de Genel KarĢılıklar 1.Sıra(Anasermaye) Sermayeye dahil edilmemekte ancak katkı sermayeye katılmaktadır. Genel KarĢılıklarla ilgili, katkı sermayeye katılmasında risk ağırlıklı aktiflerin %1,25‟i ile sınırlı olduğuna dair bir kısıtlama bulunmamaktadır****. Tablo 12‟de bahsedilen “ülke ve bireysel kredi riski için kriterler”e Yönetmelik‟te yer verilmemiĢtir. Ülkemizde karĢılıklara esas bu tür sınıflandırma kriterleri mevcut değildir. Sadece Genel KarĢılık hesabında ve teminatların sınıflandırılmasında OECD ülkeleri Merkez Yönetimleri, Merkez Bankaları, Bankaları ve Avrupa Merkez Bankası teminat unsurlarına özel yer verilmektedir*****. 2.5. ÇEġĠTLĠ ÜLKELERDE Bu baĢlık altında Dünya Bankası çalıĢmasında89 incelenen ülkelerden on ülke ele alınıp bu ülkelere ait raporda geçen veriler bir araya toplanıp özetlenecektir. Bu ülkelerden ABD‟nin kredi sınıflandırması ve karĢılıklara iliĢkin uygulamaları model olma özelliği de taĢımaktadır. ** BDDK‟nın 4 Temmuz 2001 tarih ve 2238 sayılı yazı ekinde bankalara gönderdiği değiĢiklik bildirisi ile değiĢen Bankalarca Uygulanacak Muhasebe Standartları, Tek Düzen Hesap Planı ve Ġzahnamesi‟nin “Kamuya Açıklanan Bilanço ile Kar ve Zarar Cetveli” baĢlıklı 6. bölümünün “Ek:3-II. Bilanço ve Nazım Hesaplara ĠliĢkin Dipnot ve Açıklamalar” kısmında yer alan ve yasal özkaynak ile muhasebesel özkaynak hesaplarını içeren (16) nolu dipnotu, www.tbb.org.tr/turkce/tdhp/bddk_04072001_5422.doc (EriĢim: Mayıs 2004) *** Bkz., Bu kitapta, 3.2.7. Bankaların Genel KarĢılık Ayırması **** Bkz., Bu kitapta, “2.4.1.1. Yabancı Ülkelerde Durum” kısmındaki açıklama dipnotu ***** Bkz., Bu kitapta, 3.2.7.7. Genel KarĢılık Ayrılmayacak Krediler, 3.2.9.1. Birinci Grup Teminatlar ve 3.2.9.2. Ġkinci Grup Teminatlar” 89 The World Bank, age. 120 2.5.1. G-10 ÜLKELERĠ 2.5.1.1. Amerika BirleĢik Devletleri Bu ülkedeki yetkili denetim kurulu, kredi sınıflandırmasına iliĢkin ihtiyatlı düzenlemeleri çıkarma yetkisine sahip olmakla birlikte, Amerikan banka temsilcilikleri kredi sınıflandırma standartlarını baĢlı baĢına düzenlemek yerine inceleme prosedürlerinin bir bölümü olarak görmektedir. Sınıflandırma için yapılan ve 1979‟ da yürürlüğe giren düzenlemelerden önce de 1938 ve 1949‟da da düzenlemeler vardır. Bu tarihten sonra da sorunlu ticari gayrimenkul ve bireysel krediler için ilave sınıflandırma ilkeleri getirilmiĢtir. Kredi Sınıflandırmasında Amerikan sistemi piyasa disiplini ve banka yönetiminin değerlendirmelerine önem vermekle birlikte, daha kuralcı bir yaklaĢım seçmiĢtir. Kredileri değerlendirirken borçlunun ödeme alıĢkanlıklarından, borç iliĢkisinin geliĢtiği ortama kadar uzanan değiĢik kriterlere dayanan beĢ değiĢik kategori kullanmaktadır. Bu sistemin birçok ülke tarafından uygulanması, denetim otoritelerinin banka kredi portföylerini analiz etme ve karĢılaĢtırmalarını kolaylaĢtırmaktadır. Böyle bir sistem aynı zamanda banka ve denetim otoritelerine yeterli KarĢılık ayrılıp ayrılmadığının belirlenmesi hususunda yardımcı olmaktadır. Ayrıca asgaride, bankaların 5 sınıflandırma kategorisini kullanması gerekmekte ancak baĢta vadesi geçen kredilerin sınıflandırılmasında olmak üzere daha fazla kategori olması için bankaların teĢvik edilmesi söz konusu olmaktadır. Tek müĢteriye verilen grup kredilerin sınıflandırılmasında bir kredi, tahsili Ģüpheli kredi (impaired loan) olarak sınıflandırıldığı anda aynı müĢterinin diğer tüm kredilerinin de aynı kategoride sınıflandırılması gerekip gerekmediğinin değerlendirmeye tabi tutulması önerilmektedir. Garanti ve teminatların ele alınmasında Amerikan Sistemi bankaların teminatları piyasa değerinden satıĢ maliyetini çıkararak değerlemelerini ve kredi sınıflandırmasında bütün garanti ve teminatları göz önünde bulundurmalarını öngörmektedir. Bununla birlikte, garantörün performans geçmiĢi ile beklenen gelecek performansı aynı Ģekilde dikkate alınmalıdır. Sınıflandırma ve KarĢılık amacıyla kredilerin gözden geçirilmesinde ülkedeki düzenlemeye göre bireysel incelemelere tabi krediler için en az yılda bir; kredi portföylerinin tamamı için ise üç ayda bir gözden geçirme yapılmalıdır. 121 ABD‟de denetim otoriteleri, genel kabul görmüĢ muhasebe prensiplerinde yer alan, yeniden yapılandırılan kredi tanımını kullanmaktadır. Bu tanım çerçevesinde; alacaklının, ekonomik ya da yasal nedenlerle borçlunun içinde bulunduğu mali zorlukları göz önünde bulundurarak borçlu lehine baĢka bir durumda uygulanmayacak olan bazı ödünlerde bulunması halinde kredi yeniden yapılandırılan sorunlu kredi olarak öngörülmektedir. Bununla birlikte, sistemde yeniden yapılandırılan sorunlu krediler için ayrı sınıflandırma kuralları getirilmemekte diğer kredilerin sınıflandırılmasındaki kurallar geçerli olmaktadır. Kredilerin tam olarak sınıflandırılamamasından veya karĢılıkların doğru tahmin edilmeyiĢinden dolayı özellikle bu konuya iliĢkin ceza sistemi bulunmamakta ancak genel olarak yanlıĢ bilgilendirme cezalarına tabi olmaktadır. Bu cezalar kanun ihlalinin durumuna göre mali cezalar Ģeklinde de olabilmektedir. ABD‟de bankaların sadece, tahakkuk ettirilemeyen kredilerin miktarını açıklama zorunluluğu bulunmaktadır. Kredilerin nitelikleri ile ilgili yapılan detaylı bilgilendirmeler gizli olarak kabul edilmekte sadece piyasa koĢullarının zorlaması halinde yatırımcılara ve piyasaya daha fazla bilgi verilmektedir. Bağımsız denetçilerin kredi zarar karĢılıklarının yeterliliklerini değerlendirmelerine yasal olarak gerek olmasa da bu iĢ dıĢ denetimin gerekli bir parçası olarak görülmektedir. Bu iĢle ilgili denetçilerin profesyonel yöntemleri kullanmaları gerekmekte ve cezai sorumlulukları bulunmaktadır. Ülkede genel karĢılıklar vergiden düĢülememekte ancak küçük bankalar vergi kanununda belirtildiği üzere “rezerv yöntemi”ni kullanabileceklerdir. Bu yöntemde kredi zararlarının kredilere oranının 6 yıllık ortalamasına dayanan takipteki kredi vergi rezervi, vergiden düĢülebilmektedir. Ülkede Genel karĢılıklar düzenleyici sermayeye dahil edilebilmekte ancak ana sermaye hesabında değil katkı sermaye hesabında gösterilebilmektedir. Bu ekleme Risk Ağırlıklı Aktiflerin Yüzde 1,25 ‟i ile sınırlı olmaktadır. Zorunlu asgari karĢılık seviyesi için banka kredi portföyü ile iliĢkili olarak tahmin edilen kredi zararlarını ortadan kaldıracak Ģekilde yeterli KarĢılık ayrılması öngörülmektedir. Sistem Ülke ve Bireysel kredi riskleri için kriterler belirlemiĢtir. Buna göre; bir ülkenin politik,sosyal ve ekonomik durumu borçluların borçlarını ödemesinde engel teĢkil ediyorsa veya ödemelerde kesinti olması 122 halinde Amerikan bankacılık otoriteleri, kredileri Diğer Transfer Risk Problemleri olarak göstermekte ve standart altı, değeri düĢürülen veya zarar olarak sınıflandırmaktadır. Bireysel krediler ise (tüketici kredileri,kredi kartları ve gayrimenkul teminatlı krediler dahil olmak üzere) vadesinde ödenmemenin (delinquency)statüsüne dayanarak sınıflandırılmaktadır. 2.5.1.2. Fransa Bu ülkedeki yetkili denetim kurulu, kurallarının oluĢturulmasıyla yakından iliĢkili olsa da kredi sınıflandırmasına iliĢkin ihtiyatlı düzenlemeleri çıkarma yetkisine sahip değildir. Kredi Sınıflandırması için en son 1994 yılında yürürlüğe giren düzenleme vardır. Yeni bir düzenleme için ise uluslar arası bir uzlaĢı gözlenmektedir. Fransa sınıflandırma ile ilgili herhangi bir rehber düzenleme sunmamakla birlikte, kredilerin “Ģüpheli alacak ”(impaired) olarak sınıflandırılmasına imkan tanıyan, minimum Ģartlara dayalı bir sistem kurulmuĢtur. Ġç sınıflandırma konusu Bankaların inisiyatifine bırakılmıĢtır. Krediler, bankanın kredinin geri ödemesinde muhtemel risk görmeleri halinde Ģüpheli olarak sınıflandırılmakta veya kredi yasal prosedürlere tabi tutulmaktadır. Özel izlemedeki krediler vadesi geçmiĢ krediler olarak nitelendirilmektedir. Kullanılan kredi kategori sayısı üçtür. Tek müĢteriye verilen grup kredilerin sınıflandırılmasında bir kredi, tahsili Ģüpheli kredi (impaired loan) olarak sınıflandırıldığı anda aynı müĢterinin diğer tüm kredileri de benzer Ģekilde sınıflandırılmaktadır. Teminatlar, kredilerin sınıflandırmasında değil ama, karĢılık ayırmada bir rol oynamaktadır. Gayrimenkul değerlemeleri için detaylı ilkeler sağlanmıĢtır. Fransa‟da Bankaların, düzenli olarak risk profillerini yeniden değerlendirebilmeleri için kredilerini en az üç ayda bir gözden geçirmeleri gerekmektedir. Sistemde yeniden yapılandırılan sorunlu krediler için tanımlama, dolayısıyla ayrı bir düzenleme bulunmamaktadır. Kredilerin tam olarak sınıflandırılamamasından veya karĢılıkların doğru tahmin edilmeyiĢinden dolayı özellikle bu konuya iliĢkin ceza sistemi bulunmamakta ancak genel olarak yanlıĢ bilgilendirme cezalarına tabi 123 olmaktadır. Fransa‟da denetim otoritesi gerekli gördüğünde bankadan, önce sınıflandırma ve karĢılık ayırma uygulamasını düzeltmesini isteyebilir. Banka isteksiz davrandığında Bankacılık Komisyonu sağlam bankacılık kurallarına uyulmamasının sonucu olarak disipline edici ceza uygulamasını(para cezası alanı) devreye koyar. Ülkede kredi sınıflandırmasına iliĢkin kamuoyu bilgilendirmesi gerekliliği mevcut olup yılda bir tekrarlanması gerekmektedir. Bağımsız denetçilerin kredi zarar karĢılıklarının yeterliliklerini değerlendirmelerine yasal olarak gereklilik bulunmaktadır. Bu bağımsız denetçilerin karĢılıkların yanlıĢ denetiminden dolayı cezalandırılmaları da söz konusudur. Ülke riski için ayrılan genel karĢılıklar hariç olmak üzere genel karĢılıklar vergiden düĢülememektedir. Özel karĢılıklar vergiden düĢülebilmektedir. Genel karĢılıklar düzenleyici sermayeye dahil edilebilmekte ancak ana sermaye hesabında değil katkı sermaye hesabında gösterilebilmektedir. Bu ekleme Risk Ağırlıklı Aktiflerin Yüzde 1,25 ‟i ile sınırlı olmaktadır Ülke ve Bireysel kredi riskleri için kriterler belirlenmiĢtir. Tüketici ve küçük krediler toplu olarak incelenmektedir. 2.5.1.3. Almanya Bu ülkedeki yetkili denetim kurulu, kredi sınıflandırmasına iliĢkin ihtiyatlı düzenlemeleri çıkarma yetkisine sahiptir. Kredi Sınıflandırması için en son düzenleme 1994 yılında yürürlüğe girmiĢtir. Alman bankalarının belli kredileri dört kategoride sınıflandırması gerekmektedir. Bunlar Görülebilir riski olmayanlar, Artan oranda gizli risk taĢıyanlar, Tahsili gecikmiĢ alacaklar ve Batık krediler olarak sıralanmaktadır. 124 Tek müĢteriye verilen grup kredilerin sınıflandırılmasında borçlunun takipte kredisinin olmasının diğer kredileri etkilemesine dair kararlar bireysel bankaların takdirine bırakılmıĢtır. Düzenlenen genel ilkeler çerçevesinde karĢılık ayırmada teminatların değerlemesi yapılmaktadır. Alman bankaları bütün kredilerini yılda bir kez gözden geçirmektedir. Ancak riski büyük krediler için bu süre üç ayda birdir. Düzenlemelerde tanımlanmamaktadır. yeniden yapılandırılan sorunlu krediler Kredilerin tam olarak sınıflandırılamamasından veya karĢılıkların doğru tahmin edilmeyiĢinden dolayı ülkede, özellikle bu konuya iliĢkin ceza sistemi bulunmaktadır. Bu cezalar mali yada yöneticilerin iĢten çıkarılması Ģeklinde olabilecektir. Düzenlemelere göre kredi sınıflandırmasına iliĢkin kamuoyu bilgilendirmesi zorunluluğu yoktur. Bağımsız denetçilerin kredi zarar karĢılıklarının yeterliliklerini değerlendirmelerine yasal gereklilik bulunmaktadır. Bu bağımsız denetçilerin karĢılıkların yanlıĢ denetiminden dolayı cezalandırılmaları da söz konusudur. Özel KarĢılıkları aĢmamak kaydıyla sadece gerçek zararlar için ayrılan karĢılıklar vergiden düĢülmektedir. Genel karĢılıklar düzenleyici sermayeye dahil edilebilmekte ancak ana sermaye hesabında değil katkı sermaye hesabında gösterilebilmektedir. Bu ekleme Risk Ağırlıklı Aktiflerin Yüzde 1,25 ‟i ile sınırlı olmaktadır. Ülke ve Bireysel kredi riskleri için kriterler belirlenmiĢtir. Ülke riskini hesaplamak için standardize edilmiĢ risk karĢılığı ayrılmaktadır. Benzer tüketici krediler için toplu olarak standardize edilmiĢ karĢılık ayrılmaktadır. 2.5.1.4. Japonya Yetkili denetim kurulu, kredi sınıflandırmasına iliĢkin ihtiyatlı düzenlemeleri çıkarma yetkisine sahiptir. Kredi Sınıflandırması için en son düzenleme 1989 yılında yürürlüğe girmiĢtir. 125 Tek müĢteriye verilen grup kredilerin sınıflandırılması ile ilgili olarak; borçlunun takipte kredisinin olması diğer kredilerin yeniden sınıflandırılmasını gerektirmemektedir. Sistemde teminatlar, hem kredi sınıflandırmasında ve hem karĢılık ayırmada rol oynamaktadır. Değerleme için genel ilkeler mevcuttur. Japon bankaları bütün kredilerini yılda iki kez gözden geçirmektedir. Düzenlemelerde yeniden yapılandırılan sorunlu krediler tanımlanmaktadır. Bu krediler kredi verme koĢullarının esnetilmesi veya değiĢtirilmesi halinde “özel izlemede (special attention)” kredi olarak sınıflandırılmaktadır. Kredilerin tam olarak sınıflandırılamamasından veya karĢılıkların doğru tahmin edilmeyiĢinden dolayı özellikle bu konuya iliĢkin ceza sistemi bulunmamakta ancak genel olarak yanlıĢ bilgilendirme cezalarına tabi olmaktadır. Bu cezalar mali cezalar yada yöneticinin iĢten çıkarılması Ģeklinde olabilecektir. Ülkede kredi sınıflandırmasına iliĢkin kamuoyu bilgilendirmesi gerekliliği mevcut olup 6 ayda bir tekrarlanması gerekmektedir. Ġlgili kanunlarda bağımsız denetçilerin rolü özel olarak belirtilmemekle birlikte kredi zarar karĢılıklarının doğru bir Ģekilde değerlendirilmesi kanunun genel bir zorunluluğu olarak belirtilmektedir. Bağımsız denetçiler kasten yanlıĢ bir fikrin kullanılması gibi belli durumlarda cezalandırılabilecektir. Sistemde kredi sınıflandırması 5 kategori Ģeklindedir. KarĢılıklar her kategoride son üç yıldan fazla sürede gerçekleĢen gerçek zararlara dayanmaktadır. ġüpheli kredi sınıflandırmasının kullanılması kanunen bağlayıcı değil ancak denetimsel bir tavsiye Ģeklindedir. Genel karĢılıklar vergiden düĢülebilmektedir. Ayrılacak zorunlu asgari karĢılıklar son üç yıl üzerindeki gerçek zarara dayanmaktadır. Genel karĢılıklar düzenleyici sermayeye dahil edilebilmektedir ancak ana sermaye hesabında değil katkı sermaye hesabında gösterilebilmektedir. Bu ekleme Risk Ağırlıklı Aktiflerin Yüzde 1,25 ‟i ile sınırlı olmaktadır. Ülke ve Bireysel kredi riski için kriterler belirlenmiĢtir. KarĢılıklar beklenen kredi zararına göre hesaplanmaktadır. Ayrıca krediler bireysel olarak sınıflandırılmaktadır. 126 2.5.2. G-10 DıĢı Ülkeler ġimdi de yine Dünya Bankası çalıĢmasında incelenen ülkelerden beĢ G-10 dıĢı ülke ele alınacaktır. 2.5.2.1. Arjantin Ülkede yetkili denetim kurulu, kredi sınıflandırmasına iliĢkin ihtiyatlı düzenlemeleri çıkarma yetkisine sahiptir. Kredi Sınıflandırması için en son düzenleme 1994 yılında yürürlüğe girmiĢ ancak bu tarihten sonra da sınıflandırma sisteminde değiĢiklik yapılmıĢtır. Sınıflandırmada 5 kategori belirlenmiĢtir. Kamu sektörü kredileri hariç tutulmaktadır. Bankalar kredileri değil, borçluları sınıflandırmaktadır. Tek müĢteriye verilen grup kredilerin sınıflandırılması ile ilgili olarak; borçlunun takipte kredisinin olması diğer kredilerin yeniden sınıflandırılmasını gerektirmektedir. Aynı müĢteriye olan bütün krediler aynı katagoride sınıflandırılmaktadır. Teminatlar sınıflandırmada değil ama, karĢılık ayrılmasında rol oynamaktadır. Gayrimenkul değerlemeleri için detaylı ilkeler sağlanmıĢtır. Sistem, bankaların kredilerini en az yılda bir kez gözden geçirmelerini öngörmektedir. Sistemde tanımlanmamaktadır. yeniden yapılandırılan sorunlu krediler Ülkede kredi kayıtları kredi portföylerinin izlenmesi ve takibinde kullanılmaktadır. Arjantin bankaları kredi portföylerinin geliĢimi ve içeriği hakkında her ay kredi kayıtlandırılması için raporlama yapmak zorundadırlar. Kredilerin tam olarak sınıflandırılamamasından veya karĢılıkların doğru tahmin edilmeyiĢinden dolayı özellikle bu konuya iliĢkin ceza sistemi bulunmamakta ancak genel olarak yanlıĢ bilgilendirme cezalarına tabi olmaktadır. Bu cezalar mali cezalar yada yöneticinin iĢten çıkarılması Ģeklinde olabilecektir. Ülkede kredi sınıflandırmasına iliĢkin kamuoyu bilgilendirmesi gerekliliği mevcut olup ayda bir tekrarlanması gerekmektedir. 127 Bağımsız denetçilerin kredi zarar karĢılıklarının yeterliliklerini değerlendirilmesi konusunda yasal zorunluluk mevcuttur. Bağımsız denetçilerin karĢılıkların yanlıĢ denetiminden dolayı cezalandırılabilmeleri ise açıklığa kavuĢturulamamıĢtır. Genel karĢılıklar vergiden düĢülememektedir. Ayrılacak zorunlu asgari karĢılıklar Normal(standart) kredilerin yüzde 1‟i olarak belirlenmiĢtir. Genel karĢılıklar düzenleyici sermayeye dahil edilebilmektedir ancak ana sermaye hesabında değil katkı sermaye hesabında gösterilebilmektedir. Bu ekleme Risk Ağırlıklı Aktiflerin Yüzde 1,25 ‟i ile sınırlı olma Ģartına bağlı değildir. Ülke ve Bireysel kredi riski için kriterler belirlenmiĢtir. Yatırım için derecelendirilmeyen (Noninvestment grade countries) ülkeler için yüzde 100 sermaye zorunluluğu; yatırım için derecelendirilen (investment grade countries)ülkeler için normal kurallar bulunmaktadır. Bütün finansman bireysel olarak sınıflandırılmakta, toplu bazda bir uygulama bulunmamaktadır. 2.5.2.2. Çin Ülkede yetkili denetim kurulu, kredi sınıflandırmasına iliĢkin ihtiyatlı düzenlemeleri çıkarma yetkisine sahiptir. Kredi Sınıflandırması için en son düzenleme 1988 yılında yürürlüğe girmiĢ ancak bu tarihten sonra da 2002 yılında revizyon yapılmıĢtır. Çin, bankalarını, düzgün kredi sınıflandırma sistemi kullanmaları ve kredileri beĢ kategoride sınıflandırmaları için teĢvik etmektedir. KarĢılık oranına yüzde 1‟den yüzde 100‟e kadar bankalar tarafından karar verilmektedir. Denetim otoritesi muhasebe prensipleriyle uyumlu olarak yapılmıĢ kredi sınıflandırmasına dayalı olarak, karĢılık ayırmalarını bankalardan istemektedir. Rakamlar müfettiĢ yol göstermesine göre Ģekillenecektir. Tek müĢteriye verilen grup kredilerin sınıflandırılmasında borçlunun takipte kredisinin olmasının diğer kredileri etkilemesine dair kararlar bankaların takdirine bırakılmıĢtır. Teminat ve garantilerin borçlunun riskini azaltmadaki önemi göz önüne alınarak, bankaların teminatların belirlenmesi ve değerlemesi için gerekli politika ve prosedürleri oluĢturmaları talep edilmektedir. Çin‟de teminatın değerindeki düĢüĢ, ya da garantörün mali durumunun bozulması normal kredilerin aĢağı doğru derecelendirilmesine neden olurken kredinin 128 değiĢik bölümleri için alınan teminatlar, teminatın krediyi karĢılayabilme gücüne göre değiĢik sınıflandırmaya tabi tutulmaktadır. Sistem, bankaların kredilerini üç ayda bir gözden geçirmelerini öngörmektedir. Sistemde yeniden yapılandırılan sorunlu krediler için tanımlama bulunmaktadır. Yeniden yapılandırılan krediler “standart altı” veya daha alt kategoride sınıflandırılmaktadır. Kredilerin tam olarak sınıflandırılamamasından veya karĢılıkların doğru tahmin edilmeyiĢinden dolayı özellikle bu konuya iliĢkin ceza sistemi bulunmamakta ancak genel olarak yanlıĢ bilgilendirme cezalarına tabi olmaktadır. Bu cezalar mali cezalar yada yöneticinin iĢten çıkarılması Ģeklinde olabilmektedir. Ülkede kredi sınıflandırmasına iliĢkin kamuoyu bilgilendirmesi gerekliliği olduğu ve bilgilendirme yapılması için bankaların teĢvik edildiği raporlanmakta ancak bu bilgilendirmenin ne kadar sıklıkla yapılması gerektiğine dair bilgi bulunmamaktadır. Bağımsız denetçilerin kredi zarar karĢılıklarının yeterliliklerini değerlendirilmesi konusunda yasal zorunluluk bulunmamaktadır. Ayrılacak zorunlu asgari karĢılıklar kredi stokunun yüzde 1‟i olarak belirlenmiĢtir. Sadece zarar olarak yazılan krediler vergiden düĢülebilmektedir. Genel karĢılıklar düzenleyici sermayeye dahil edilebilmektedir ancak ana sermaye hesabında değil katkı sermaye hesabında gösterilebilmektedir. Bu ekleme Risk Ağırlıklı Aktiflerin Yüzde 1,25 ‟i ile sınırlı olma Ģartına bağlı değildir. 2.5.2.3. Brezilya Ülkede yetkili denetim kurulu, kredi sınıflandırmasına iliĢkin ihtiyatlı düzenlemeleri, ancak Ulusal Para Konseyi‟nin onayı ile çıkarma yetkisine sahiptir. Kredi Sınıflandırması için en son düzenleme 1999 yılında yürürlüğe girmiĢ bu tarihten sonra da bilgilendirme politikalarında değiĢiklik yapılmıĢtır. Brezilya kredi sınıflandırması için 9 kategorili bir sistem kullanmaktadır. Bu sisteme göre kategori ve karĢılık oranları; AA (yüzde 0) , A (yüzde 0,5) B (yüzde 1) , C, (yüzde 3) , D(yüzde 10) , E (yüzde 30) , F(yüzde 50) , G (yüzde 70) ve H(yüzde 100) olarak Ģekillenmektedir. 129 Sistemde bir kredi, tahsili Ģüpheli kredi (impaired loan) olarak sınıflandırıldığı anda aynı müĢterinin diğer tüm kredilerinin de aynı kategoride sınıflandırılması gerekmektedir. Ancak kredinin yapısına, teminatın likiditeye çevrilebilirliğine, değerine ve hacmine bağlı olarak istisnalar olabilecektir. Düzenlemelerde teminatların değerlemesi için genel ilkeler mevcuttur. Ayrılacak karĢılıklar sadece sınıflandırmaya dayalıdır. Sistem bankaların, vadesinde ödenmemiĢ kredilerini ayda bir gözden geçirmelerini öngörmektedir. Tek bir müĢteri ve ekonomik grubunun toplam banka sermaye tabanının yüzde 5‟ini aĢan kredi operasyonları için değerlendirmeler mümkünse altı ayda bir ve bütün durumlarda yıllık olarak yapılmalıdır. Yeniden yapılandırılan sorunlu krediler için tanımlama bulunmaktadır. Bu tür krediler aynı risk seviyesi veya daha yükseğinde sınıflandırılacaktır. Kredilerin tam olarak sınıflandırılamamasından veya karĢılıkların doğru tahmin edilmeyiĢinden dolayı özellikle bu konuya iliĢkin ceza sistemi bulunmamakta ancak genel olarak yanlıĢ bilgilendirme cezalarına tabi olmaktadır. Bu cezalar mali cezalar yada yöneticinin iĢten çıkarılması Ģeklinde olabilmektedir. Ayrıca kredi kayıtları kredi portföylerinin izlenmesi ve takibinde kullanılmaktadır. Merkez bankası, en az 2500$ yükümlülüğü bulunan bütün banka müĢterilerinin kredi operasyon bilgilerini aylık bazda toplamak için bir kredi risk merkezi kullanmaktadır. Ülkede kredi sınıflandırmasına iliĢkin kamuoyu bilgilendirmesi gerekliliği mevcut olup 6 ayda bir tekrarlanması gerekmektedir. Bağımsız denetçilerin kredi zarar karĢılıklarının yeterliliklerini değerlendirmelerine yasal gereklilik bulunmaktadır. Bu bağımsız denetçiler karĢılıkların yanlıĢ denetiminden dolayı cezalandırılabilmektedir. Düzenlemelerde genel karĢılıklar vergiden muaf edilmemektedir. Ayrıca genel karĢılıklar düzenleyici sermayeye de katılmamaktadır. Dolayısıyla genel karĢılıkların hem 1.sıra(Anasermaye) hem de katkı sermayeye eklenmeleri söz konusu değildir. Sistem ülke ve bireysel kredi riskleri için kriter belirlememiĢtir. 130 2.5.2.4. Hong Kong Ülkede yetkili denetim kurulu, kredi sınıflandırmasına iliĢkin ihtiyatlı düzenlemeleri çıkarma yetkisine sahiptir. Kredi Sınıflandırması için en son düzenleme 1994 yılında yürürlüğe girmiĢ bu tarihten sonra da sınıflandırma sisteminde değiĢiklik yapılmıĢtır. Hong Kong kredi sınıflandırması için 5 kategorili bir sistem kullanmaktadır. Ancak kredinin teminatlı olup olmaması kredinin yeniden sınıflandırılması için gerekli olan gecikme sürelerini değiĢtirmektedir. Dolayısıyla kredi sınıflandırması için teminatlı ve teminatsız kredilere farklı süreler uygulanmaktadır. Tek müĢteriye verilen grup kredilerin sınıflandırılmasında, birden fazla kredisi olan bir borçlunun takipte kredisi olmasının diğer kredileri etkileyip etkilemeyeceğine dair kararlar bireysel Bankaların takdirine bırakılmıĢtır. Ancak bu tür durumlarda aĢağı yönlü derecelendirme tavsiye edilmektedir. Düzenlemelerde, teminatlarda değerlemeye iliĢkin olarak özel kurallar bulunmaktadır. Bankalar özelliklerine bağlı olarak teminatlar üzerinde ıskonto marjinleri oluĢturmaktadır. Hong Kong ‟da bütün krediler yılda bir, büyük riske maruz krediler ise üç ayda bir gözden geçirilmektedir. Yeniden yapılandırılan sorunlu krediler için tanımlama bulunmaktadır. Yeniden yapılandırılan krediler “standart altı” veya daha alt kategoride sınıflandırılmaktadır. Kredilerin tam olarak sınıflandırılamamasından veya karĢılıkların doğru tahmin edilmeyiĢinden dolayı özellikle bu konuya iliĢkin ceza sistemi bulunmamakta ancak genel olarak yanlıĢ bilgilendirme cezalarına tabi olmaktadır. Hong Kong‟da diğer bir çok yerde olduğu gibi, Bankalar Kanununun herhangi bir hükmünün ihlalinde para cezası, hapis cezası veya her ikisi birlikte uygulanabilecektir. Ülkede kredi sınıflandırmasına iliĢkin kamuoyu bilgilendirmesi gerekliliği yoktur. Bağımsız denetçilerin kredi zarar karĢılıklarının yeterliliklerini değerlendirmelerine yasal gereklilik bulunmaktadır. Bu bağımsız denetçiler karĢılıkların yanlıĢ denetiminden dolayı cezalandırılabilecektir. 131 Genel karĢılıklar vergiden düĢülememektedir. Ayrılacak zorunlu asgari karĢılıklar vadesi geciken kredilerin yüzde 1‟i, özel izlemedeki kredilerin yüzde 2‟si olarak belirlenmiĢtir. Genel karĢılıklar düzenleyici sermayeye dahil edilebilmektedir ancak ana sermaye hesabında değil katkı sermaye hesabında gösterilebilmektedir. Bu ekleme Risk Ağırlıklı Aktiflerin Yüzde 1,25 ‟i ile sınırlı olmaktadır. Sistem ülke ve bireysel kredi riskleri için kriter belirlememiĢtir. Ancak bankalar tüketici kredileri için toplu bazda yaklaĢım benimsemektedir. 2.5.2.5. Hindistan Yetkili denetim kurulu, kredi sınıflandırmasına iliĢkin ihtiyatlı düzenlemeleri çıkarma yetkisine sahiptir. Kredi Sınıflandırması için en son düzenleme 1993 yılında yürürlüğe girmiĢ bu tarihten sonra da Ģüpheli aktiflerin sınıflandırılması için yeni kurallar getirilmiĢtir. 31 Mart 2004‟den itibaren geçerli olmak üzere aktif sınıflandırması için 90 günlük gecikme normuna iliĢkin yeni bir düzenleme yapılmıĢtır. Hindistan kredi sınıflandırması için 4 kategorili bir sistem kullanmaktadır. Sistemde bir kredi, tahsili Ģüpheli kredi (impaired loan) olarak sınıflandırıldığı anda aynı müĢterinin diğer tüm kredilerinin de aynı kategoride sınıflandırılması gerekmektedir. Teminatlar karĢılık ayrılmasında dikkate alınmaktadır. Değerlemeye ancak tasdik edilmiĢ muhamminlerce izin verilmektedir. Hindistan‟da krediler üç ayda bir gözden geçirilmektedir. Yeniden yapılandırılan sorunlu krediler için tanımlama bulunmaktadır. Yapılan düzenleme ile Haziran 2001‟den itibaren, Bankacılık Düzenleme Kanunu çerçevesinde yanlıĢ sınıflandırma ve karĢılık oranlarının yanlıĢ tahmin edilmesinden dolayı para cezası uygulaması getirilmiĢtir. Bu cezalandırma Hindistan Rezerv Bankası tarafından yapılacaktır. Ülkede kredi sınıflandırmasına iliĢkin kamuoyu bilgilendirmesi gerekliliği mevcut olup 3 ayda bir tekrarlanması gerekmektedir. Bağımsız denetçilerin kredi zarar karĢılıklarının yeterliliklerini değerlendirmelerine yasal gereklilik bulunmaktadır. Ancak bağımsız 132 denetçilerin karĢılıkların yanlıĢ denetiminden dolayı cezalandırılmaları konusu açık değildir. Genel karĢılıklar vergiden düĢülebilmektedir. Ayrılacak zorunlu asgari karĢılıklar standart kredilerin yüzde 0,25‟i olarak belirlenmiĢtir. Genel karĢılıklar düzenleyici sermayeye dahil edilebilmektedir ancak ana sermaye hesabında değil katkı sermaye hesabında gösterilebilmektedir. Bu ekleme Risk Ağırlıklı Aktiflerin Yüzde 1,25 ‟i ile sınırlı olmaktadır. Düzenleyici çatı genel karĢılıkları hesaba katmamaktadır. Ancak muhasebe yasası ve vergi yasası genel ve özel karĢılıkları ayrıĢtırmaktadır. Sistem ülke ve bireysel kredi riskleri için kriter belirlememiĢtir. Merkezi hükümet tarafından garanti verilen krediler için karĢılık ayrılmamaktadır. 2.5.2.6. Rusya Federasyonu Yetkili denetim kurulu, kredi sınıflandırmasına iliĢkin ihtiyatlı düzenlemeleri çıkarma yetkisine sahiptir. Kredi Sınıflandırması için en son düzenleme 1997 yılında yürürlüğe girmiĢ bu tarihten sonra da bir çok değiĢiklik yapılmıĢtır. Rusya‟da da kredi sınıflandırması için 4 kategorili bir sistem kullanmaktadır Tek müĢteriye verilen grup kredilerin sınıflandırılmasında, birden fazla kredisi olan bir borçlunun takipte kredisi olması diğer kredileri etkilemektedir. Diğer krediler de benzer Ģekilde sınıflandırılmaktadır. Resmi kritere göre, teminatlar, kredi sınıflandırılmasında ve karĢılık ayrılmasında dikkate alınmalıdır. Ayrıca, banka yöneticileri teminatsız ve yeterli oranda teminatlandırılmamıĢ kredileri teminatlı olarak sınıflandırmaya karar verebilmektedir. Rus denetim otoriteleri kredilerin aylık olarak gözden geçirilmesini zorunlu kılmaktadır. Rusya Federasyonu‟nda bir kereden fazla yeniden yapılandırılan bütün krediler standart altı veya riskli olarak sınıflandırılmaktadır. Ġlk kredi anlaĢmasında yapılan değiĢiklikle 2 kere vade değiĢikliği yapılan krediler ise Ģüpheli olarak sınıflandırılmaktadır. Düzenleme bu tür kredilerin, uzatmalara ve teminatın kalitesine bağlı olarak 1‟den 4‟e kadar olan risk grubunda sınıflandırılmasını öngörmektedir. 133 Kredilerin tam olarak sınıflandırılamamasından veya karĢılıkların doğru tahmin edilmeyiĢinden dolayı özellikle bu konuya iliĢkin ceza sistemi bulunmamakta ancak genel olarak yanlıĢ bilgilendirme cezalarına tabi olmaktadır. Bu cezalar mali cezalar yada yöneticinin iĢten çıkarılması Ģeklinde olabilmektedir. Ülkede kredi sınıflandırmasına iliĢkin kamuoyu bilgilendirmesi gerekliliği yoktur. Bağımsız denetçilerin kredi zarar karĢılıklarının yeterliliklerini değerlendirmelerine yasal gereklilik bulunmaktadır. Bu bağımsız denetçiler karĢılıkların yanlıĢ denetiminden dolayı cezalandırılabilecektir. Genel karĢılıklar vergiden düĢülememektedir. Ayrılacak zorunlu asgari karĢılıklar standart kredilerin yüzde 1‟i olarak belirlenmiĢtir. Genel karĢılıklar düzenleyici sermayeye dahil edilebilmektedir ancak ana sermaye hesabında değil katkı sermaye hesabında gösterilebilmektedir. Bu ekleme Risk Ağırlıklı Aktiflerin Yüzde 1,25 ‟i ile sınırlı olmaktadır. Ülke ve Bireysel kredi riski için kriterler belirlenmiĢtir. Ülke riski için özel bir zorunluluk bulunmamaktadır. Sendikasyon kredilerinde karĢılıklar garanti altına alınmamıĢ kısım için ayrılırken, garanti altındaki kısım için yüzde 20 oranında karĢılık ayrılmaktadır. 2.6. BÖLÜMÜN GENEL DEĞERLENDĠRMESĠ KarĢılıklar ve bunun temelini sağlayan kredi sınıflandırması konusunda, seçilmiĢ 23 ülkedeki uygulamalar ortaya kondu ve Türkiye ile birlikte karĢılaĢtırıldı . Bu ortaya koyma ve karĢılaĢtırma 23 yabancı ülke için bölümün baĢında belirtilen Dünya Bankası Raporuna iliĢkin yayındaki verilere sadık kalınarak yapılmaya çalıĢılmıĢtır. Son kısımda seçtiğimiz ülkeleri belli kriterlere göre belirlemeye çalıĢtık. G-10 ülkeleri geliĢmiĢ ekonomileri ile bankacılık düzenlemeleri yönüyle de diğer ülkeler tarafından yakından izlenmektedir. Düzenlemeleri bir model olarak kabul edilen ABD, Avrupa ülkelerinden Fransa ve Almanya ile 90‟lı yılların sonuna doğru bankacılık sektöründe sorunlar yaĢayan Japonya‟yı ayrı olarak inceledik. G-10 dıĢı ülkeleri belirlerken ise, yapı ve ekonomik seviyesi itibariyle Türkiye‟ye benzeyen ülkeler ile taĢıdıkları potansiyel ve hızlı büyümeleri ile dikkat çeken ülkeleri seçmeye çalıĢtık. 134 Ġncelenen ülkelere bakıldığında geliĢmiĢ ülkeler ile geliĢmekte olan ülkelerin kredi karĢılıkları ile ilgili düzenlemelerinde önemli farklılıklar olduğunu rahatlıkla gözlemlemekteyiz. Sanılanın aksine bu konuda da geliĢmekte olan ülkelerde geliĢmiĢ ülkelere oranla bu konuda da katı düzenlemeler mevcuttur. G-10 ülkelerinde bankaların insiyatifine bırakılan bir çok konu diğer ülkelerde düzenleme otoritesi tarafından yasalarla belirlenmektedir. Bu ayırıma sebep teĢkil edebilecek ayırımları Ģu Ģekilde sıralayabileceğimizi düĢünüyoruz*. Toplam bankacılık sektörü içinde kamu payının geliĢmekte olan ülkelerde fazla olması, düzenlemelerin de devlet otoritesi tarafından yapılması sonucunu getirebilir. GeliĢmekte olan ülkelerde piyasaların henüz sağlam bir yapıya kavuĢamamıĢ olmasından dolayı yaĢanan krizlere karĢı daha fazla önlem alma isteği bu konuda bir kısırdöngü oluĢturmaktadır. Sürekli yeni önlemler alınmakta ancak sorunların çok boyutlu olmasından dolayı yeni sorunlar türemektedir. Etik kuralların henüz tam yerleĢmemiĢ olması suistimallerin önlenmesine yönelik olarak daha fazla düzenleme yapılmasına neden olmaktadır. Banka büyüklüklerinin fazla olmadığı ülkelerde bankaların grup içi Ģirketlerle olan kredi iliĢkilerinin oransal büyüklüğü risk oluĢturmaktadır. Bu durum daha sağlam ve objektif kurallar içeren karĢılık politikası gerektirmektedir. Ayrıca bir noktaya daha değinmemiz gerektiğini düĢünüyorum. Bu bölümde incelenen ve ele alınan ülkelerin bir kısmının yapı itibariyle hala kapalı denebilecek bir ekonomik ve bürokratik sisteme sahip oldukları unutulmamalıdır. ġeffaflık ilkesinin oturmadığı ülkelerde her ne kadar katı kurallar konsa da bu kurallara uyma ve suistimallerin önüne geçilebilmesi noktasında yeterli baĢarı sağlanamamaktadır. Dolayısıyla ekonomik sistemini henüz rayına oturtamamıĢ ülkelerin ortaya koyduğu verilerle uygulamaları arasında farklılıklar olabileceği göz önünde bulundurulmalıdır. * Kendi Değerlendirmelerim 135 136 3 . BÖLÜM TÜRKĠYE’DE KREDĠ KARġILIKLARI Bu bölüm iki alt bölümde incelenecektir. Birinci bölümde Kredi KarĢılıkları ile ilgili mevzuatın geliĢimine değinilecek, ikinci alt bölümde ise 2001 yılında yürürlüğe giren ve aĢağıda bahsi geçecek olan BDDK Yönetmeliğine göre Kredi KarĢılığı ayırmanın usul ve esasları ortaya konacaktır. 3.1. KREDĠ KARġILIKLARINDA TÜRK BANKACILIK MEVZUATI Kredi KarĢılıklarını diğer karĢılık türlerinden ayrı olarak ele alınmaktadır. Bu konu bankalar için önem taĢımaktadır ve Bankalar Kanunu ile bu kanuna dayalı diğer yasal düzenlemelerle ayrıntılı olarak ele alınmaktadır. Kredi KarĢılıkları Türk Ticaret Kanunu‟nda özel olarak düzenlenmemiĢtir. Bu yüzden Türk Ticaret Kanunu‟nda kredi karĢılıklarının hukuki altyapısıyla ilgili olarak kanunun kredi karĢılıklarına cevaz veren maddelerini belirtmekle yetinilecektir. Hukuki altyapı, Bankalar Kanunu ile bu kanunun ilgili maddesine dayanarak yapılan düzenlemelerle ortaya konacaktır. 3.1.1. Türk Ticaret Kanunu Kredi karĢılıklarının Türk Ticaret Kanunundaki alt yapısı bu kanunun 75 ve 458. maddelerinde yer alan ve sadece kredi karĢılıklarına değil diğer karĢılık türlerine de cevaz veren genel ifadelerde oluĢmaktadır. Daha önce Türk Ticaret Kanununda KarĢılıklar baĢlığı altında incelediğimiz üzere karĢılıkları (burada kredi karĢılıklarını) ihtiyatlardan ve amortismanlardan farklı olarak ele almaktayız. 137 3.1.1.1. Ġlkesel Olarak Özel Kredi KarĢılıklarının Yasaklanmaması 75. maddede iĢletmenin bütün alacaklarının borsa rayici yada itibari değerine göre bilançoya kaydedileceği belirtilirken, tahsil edilemeyen veya ihtilaflı bulunan alacaklar itibari değer ile kaydedilmekten müstesna tutulmaktadır. Bu Ģekilde tahsil sürecinde sorunlar yaĢanan alacakların tahsil edilememe olasılığı göz önüne alınmakta ve alacağın itibari(yazılı) değerinden daha düĢük kayda geçirilmesine imkan verilmektedir. Bu Ģekildeki bir değer düĢüklüğüne izin verilmesi aktifteki kredi alacaklarının değerinden düĢülen Özel Kredi KarĢılıklarına izin verildiği anlamını taĢıyabilecektir. Türk Ticaret Kanunundaki bu düzenleme sınırlama koyarken bu sınırlamalarda amacın gerçek durumu yansıtma olduğu göz ardı edilmemektedir. Düzenleme yasaklayıcı bir düzenleme yerine bilançonun gerçek durumu yansıtabilmesi için istisnai durumları göz önüne almakta ve değerlemede farklı muhasebe yöntemlerine imkan tanımaktadır. 3.1.1.2. Ġhtiyatlılık Ġlkesinin Gereği Olarak Genel Kredi KarĢılığı 458. madde de ise Ģirket iĢlerinin sürekli büyümesi ve istikrarlı Ģekilde kar payı dağıtılması açısından gerekli görüldüğü takdirde aktiflerin bilanço günündeki kıymetinden daha düĢük kıymetle bilançoya konması ya da baĢka bir Ģekilde gizli yedek akçe ayrılabileceği ifade edilmektedir. Bizce bu Ģekilde, Ģirketin istikrarlı olarak büyüme ve kar payı dağıtmasının önemine iĢaret edilmekte ve bunu teminen aktif kalemlerinde ileride oluĢabilecek değer düĢüklüklerinin erkenden kavranması, dolayısı ile karĢılık ayrılması teĢvik edilmektedir. Bunun ihtiyatlılık ilkesinin de gereği olduğuna inanıyoruz. Bu yöndeki bir izin ve teĢvik ise pasifte yer alan Genel Kredi KarĢılıklarına izin verildiği anlamını taĢıyabilecektir. Genel Kredi KarĢılıkları Özkaynaklar içinde ve yedek akçeler arasında yer almamasına karĢın kredi alacaklarının kalitesinde herhangi bir bozulmaya bağlı olmaksızın belli bir oranda ayrılması sebebiyle yedek akçelere benzetilebilecektir. Bu çerçevede kredi karĢılıklarını, Ticaret Kanunun ilgili maddelerindeki amaca hizmetle; Banka Kurumunun aktifinde yer alan ve bir kısmı sorunlu hale geldiği halde tahsil süreci tamamlanmadığı için tahsil edilemeyecek miktarı netleĢmeyen, bir kısmı için ise yaĢanmıĢ örneklerden yola çıkılarak belli bir oranda zarar oluĢma olasılığı yüksek olan, ve tam olarak gerçekleĢtiği anda Ģirketin büyümesini, karlılığını ve sağlamlığını bir 138 anda bozabilecek olan kredi alacaklarındaki kesinleĢmemiĢ zararı, karĢılamak üzere ayrılan fonlar olarak tanımlayabiliriz. 3.1.2. Bankalar Kanunu Bankalarda kredi karĢılıklarını konu alan bu çalıĢma hazırlanırken 4389 sayılı Bankalar Kanunu yürürlükteydi. Bu kanunun yerini almak üzere hazırlanan 19.11.2005 kabul tarihli 5411 sayılı yeni Bankalar Kanunu, 01.11.2005 tarihinde resmi gazetede yayınlanarak yürürlüğe girmiĢtir. ÇalıĢma konumuz olan “Kredi KarĢılıkları” yeni kanunun koruyucu hükümlerinin yer aldığı dördüncü kısmının “Krediler ve Risk Grubu” na iliĢkin ikinci bölümündeki 53. maddede düzenlenmektedir. “KarĢılıklar ve teminatlar” baĢlıklı maddeye göre, “Bankalar, krediler ve diğer alacaklarla ilgili olarak, doğmuĢ veya doğması muhtemel zararların karĢılanması ve bunlar dıĢında kalan varlıkların değer azalıĢları için yeterli düzeyde karĢılık ayrılmasına, aktiflerin kalitesine ve sınıflandırılmasına, garantilerin ve teminatların alınmasına, bunların değerinin ve güvenilirliğinin ölçülmesine, takibe alınan kredilerin izlenmesine ve vadesi dolmuĢ kredilerin geri ödenmesine iliĢkin politikaları oluĢturmak ve uygulamak, bunları düzenli olarak gözden geçirmek, tüm bu hususları icra edebilecek gerekli yapıları tesis etmek ve iĢletmek zorundadır. Bu fıkra hükmünün uygulanmasına iliĢkin usûl ve esaslar Kurulca belirlenir. Bu madde uyarınca krediler ve diğer alacaklarla ilgili olarak ayrılan özel karĢılıkların tamamı, ayrıldıkları yılda kurumlar vergisi matrahının tespitinde gider olarak kabul edilir”. 5411 sayılı kanundan önce yürürlükte olan 4389 sayılı Bankalar Kanunu‟nun 11. maddesinin 12. bendi ise yeni kanunla yürülükten kalkmadan önce son olarak Ģu Ģekildeydi, Bankalar kredileri ile diğer alacaklarından doğmuĢ veya doğması beklenen, ancak miktarı kesin olarak belli olmayan zararlarını karĢılamak amacıyla karĢılık ayırmak zorundadırlar. KarĢılık ayrılacak kredi ve alacakların nitelikleri ve karĢılıklara iliĢkin esas ve usuller Kurulca(Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu) belirlenir. Bankaların bu fıkra uyarınca ayırdıkları özel karĢılıkların tamamı, ayrıldıkları yılda Kurumlar Vergisi matrahının tespitinde gider olarak kabul edilir. 139 4389 sayılı kanun 18.06.1999 tarihinde kabul edilmiĢ ve çoğu maddesiyle birlikte 11.maddesi de 23.06.1999 tarihinde yürürlüğe girmiĢtir. 4389 sayılı Bankalar Kanunu yürürlüğe girdikten sonra, yeni kanunla yürülükten kaldırılıncaya kadar 5 defa değiĢikliğe uğramıĢtır. Bu değiĢikliklerden ikisi konumuzu ilgilendiren 11. maddenin 12. fıkrasında değiĢiklik öngörmüĢtür. ġimdi, kredi karĢılıkları konusunda Bankalar Kanunu‟ndaki düzenlemeleri takip etmek amacıyla; 3182 sayılı kanunun 32. maddesinden baĢlayarak, 5411 sayılı Bankalar Kanunu‟nun 53. maddesindeki son halini alana kadar, konuyla ilgili gerçekleĢen değiĢiklikler ortaya konacaktır. 3.1.2.1. 3182 Sayılı Kanunda Kredi KarĢılıkları 4389 sayılı kanundan önce yürürlükte bulunan 25.4.1985 tarihli 3182 sayılı Bankalar Kanunu‟nun 32. maddesinde Muhtemel zararlar karĢılığı olarak tanımlanmaktaydı. Maddede; Bankalar Türk Ticaret Kanunu‟nun ve ana sözleĢmelerinin ayrılmasını zorunlu kıldığı hallerde yedek akçelerden baĢka yıllık safi karlarının %5‟ini ödenmiĢ sermayeleri tutarına ulaĢıncaya kadar “Muhtemel Zararlar KarĢılığı” olarak ayırmak zorundadırlar. Bu karĢılıklar ancak zararların mahsubunda kullanılır. Mahsup sonucu ortaya çıkan noksanlık giderilinceye kadar karĢılık ayrılmasına devam olunur. Bakanlar Kurulu 1.fıkra dıĢında, bankalarca verilen kredilerin durum ve özelliklerini göz önünde bulundurarak doğabilecek muhtemel zararlar için karĢılık ayrılmasına ve bunlara iliĢkin usul ve esasları tespite yetkilidir. Bankaların Bakanlar Kurulu kararı uyarınca ayırmak zorunda kaldıkları karĢılıkların teminatsız kalan kredilere tekabül eden kısımları ayrıldıkları yılda kurumlar vergisi matrahlarının tespitinde gider olarak kabul edilir. denmekte idi. Birinci fıkradaki ödenmiĢ sermayeleri tutarına ulaĢıncaya kadar yıllık safi karlarının %5‟inin “Muhtemel Zararlar KarĢılığı” olarak ayrılması hükmü 4389 sayılı kanunla kaldırılmıĢtır. Bu fıkradaki karĢılık bankaların iyi geçen yıllarının karlarını, kötü geçen yıllarının zararları ile mahsup 140 etmelerine olanak sağlayan bir oto finansman aracı olarak görülebileceği 90 gibi bu tanıma uygun olarak yedek akçe olarak ta tanımlanabilecektir. 4389 sayılı yasanın 11.maddesinin 12. fıkrası 3182 sayılı yasadan alıntıladığımız 32. maddedeki 3 fıkradan 3. süne karĢılık gelmektedir. 3182 sayılı eski Bankalar Yasasının 32/3 fıkrasındaki düzenleme konusunda ek bilgi vermenin burada faydalı olacağı kanaatindeyiz. Bu fıkradaki düzenleme ilk olarak 70 sayılı KHK‟nin Plan ve Bütçe Komisyonunda görüĢülmesi sırasında verilen bir önerge ile eklenmiĢtir91. Önergenin gerekçesine göre92, “Bilindiği gibi Bankalar Kanunu‟nun amacı halkın tasarruflarını korumak ve bunların yatırıma kanalize edilmesini sağlamaktır. Bunun gerçekleĢmesi bankaların emin ve mali bünyelerinin sağlıklı bir Ģekilde çalıĢmasına bağlıdır. Bankaların mali bünyesi ise kredilendirmede ana prensiplerden biri olan seyyaliyet ilkesine sıkı sıkı bağlıdır. Bu itibarla seyyaliyetini yitiren ve donuklaĢmaya doğru giden kredilerin zamanında teĢhisi ve bunların tahsiline çalıĢılması; bunun mümkün olmadığı hallerde bu tür krediler için zarara dönüĢmesi beklenmeden kısa bir süre içerisinde karĢılık ayrılmasına baĢlanması banka mali bünyesi açısından önemli ve zorunlu olmaktadır. Böylece, tahsili gecikmiĢ krediler için karĢılık ayrılmak suretiyle, bankaların gerçek mali yapılarının muhasebe ye ve neticede mali tablolara yansıması da sağlanacaktır. Hangi kredilerin, hangi oranda ve ne zaman karĢılığa tabi tutulması gerektiği, bankacılık sektörünün o günkü ekonomik Ģartlara paralel olarak içinde bulunacağı duruma göre değiĢik olabileceğinden, bunun usul ve esaslarını tespitinin Bakanlar Kuruluna bırakılması, meseleye pratik bir çözüm getirmesi bakımından yararlı olacaktır”. 3.1.2.2. 4389 Sayılı Yasanın Ġlk Halinde 3182 sayılı yasadaki 32/3 fıkrası 4389 sayılı yasanın 11/12 fıkrasında ilk olarak Ģu Ģekilde ifade edilerek yürürlüğe girmiĢtir. 90 TaĢdelen, s.801 Reisoğlu, 2000, s.487; TaĢdelen, s.384 92 TaĢdelen, s.384-385; Reisoğlu, 2000, s.487‟den 5.4.1985 Esas No. 1/16-1/17 Karar No.107 91 141 Bankalar, kredileri ile diğer alacaklarından doğmuĢ veya doğması beklenen ancak miktarı kesin olarak belli olmayan zararlarını karĢılamak amacıyla karĢılık ayırmak zorundadırlar. KarĢılık ayrılacak kredi ve alacakların nitelikleri ile karĢılıklara iliĢkin esas ve usuller Kurulun önerisi üzerine Bakanlar Kurulu Kararıyla düzenlenir. Bu karĢılıklardan, bakanlar Kurulunun belirlediği esaslar çerçevesinde teminatsız kalan kredilere tekabül eden kısmı, ayrıldıkları yılda kurumlar vergisi matrahının tespitinde gider olarak kabul edilir. 3182 sayılı yasadan farklı olarak karĢılık ayırıp ayırmama bu yasada Bakanlar Kurulu yada Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulunun yetkisine bırakılmamıĢ, bankalar için zorunluluk olarak öngörülmüĢtür. Fıkranın ilk halinde, karĢılık ayrılacak kredi ve alacakların nitelikleri ile karĢılıklara iliĢkin esas ve usulleri düzenleme iĢinin Bakanlar Kurulu kararnamesi ile yapılacağı hükmü korunurken yeni kurulan Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulunun bu düzenleme için öneri getirmesi istenmiĢtir. Yeni düzenlemede ilk olarak krediler dıĢında, bankaların diğer alacakları için de karĢılık ayırmaları öngörülmüĢtür. Bankanın verdiği kredi dıĢındaki alacaklar varlıkların vadeli satıĢı, bankanın hizmetleri nedeniyle hak kazandığı ücret, komisyon ve sınırlı da olsa bankaya karĢı yapılan haksız fiillerden sebepsiz zenginleĢmelerden veya doğrudan bankanın kanundan doğan alacakları olabilir. Bankanın kredileri teminen aldığı Ģahsi teminatlar -kefalet, teminat mektubu, aval gibi- de bankaya alacak hakkı sağlarlarsa da, bu teminatlarla sağlanmıĢ krediler için karĢılık ayrılması yeterli olacak, aksi takdirde banka iki kere karĢılık ayırmıĢ duruma düĢecektir93. 3182 sayılı Yasa kanunlaĢırken verilen önergede de belirtilen amacın 4389 sayılı yasadaki bu bentle de uyuĢtuğu söylenebilir. Fıkranın bankaların gerçek mali yapılarının muhasebeye ve neticede mali tablolara yansımasına hizmet etmeyi amaçladığı söylenebilir. 3.1.2.3. 4491 Sayılı Yasayla Yapılan DeğiĢiklik 4389 sayılı Bankalar Kanunu‟nda 17.12.1999 tarihinde 4491 sayılı yasayla yapılan değiĢiklikle 11/12 fıkrası Ģu halini almıĢtır. 93 Reisoğlu, 2000, s.488-489 142 Bankalar, kredileri ile diğer alacaklarından doğmuĢ veya doğması beklenen, ancak miktarı kesin olarak belli olmayan zararlarını karĢılamak amacıyla karĢılık ayırmak zorundadırlar. KarĢılık ayrılacak kredi ve alacakların nitelikleri ile karĢılıklara iliĢkin esas ve usuller Kurulca belirlenir. Bu karĢılıklardan Bakanlar Kurulunun belirlediği esaslar çerçevesinde teminatsız kalan kredilere tekabül eden kısmı, ayrıldıkları yılda kurumlar vergisi matrahının tespitinde gider olarak kabul edilir. Bu değiĢiklikle sadece KarĢılık ayrılacak kredi ve alacakların nitelikleri ile karĢılıklara iliĢkin esas ve usulleri düzenleme iĢi Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulunun yetkisine bırakılmıĢ artık bu iĢin düzenlenmesi için Bakanlar Kurulu kararnamesine gerek bırakılmamıĢtır. Ancak ayrılan karĢılıklar Kurumlar vergisi matrahından indirilirken Bakanlar Kurulunun tespit ettiği esasların belirleyiciliği bu değiĢiklikle de korunmuĢtur. 3.1.2.4. 4672 Sayılı Yasa Ġle Yapılan DeğiĢiklik 12.05.2001 tarihinde 4672 sayılı yasayla 4389 sayılı Bankalar Kanunu‟nda yapılan değiĢiklikle fıkra yeniden değiĢmiĢ ve konunun baĢında belirttiğimiz halini almıĢtır. Bu değiĢiklikle de, Bakanlar Kurulunun belirlediği esaslar çerçevesinde sadece teminatsız krediler için ayrılan karĢılıkların gider yazılması görüĢü terkedilmiĢ, bankaların karĢılık kararnamesine göre ayırdıkları özel karĢılıkların tümünün, kurumlar vergisi açısından gider yazılması kabul edilmiĢtir. Bu durumda Bakanlar Kurulunun konuyla ilgili herhangi bir esası belirlemesine ihtiyaç kalmamıĢtır. Ancak değiĢiklikle birlikte fıkrada gider olarak yazılabilecek karĢılık olarak sadece özel karĢılık ibaresi geçmektedir. Kurulca belirlenen genel karĢılıklar kurumlar vergisi açısından gider yazılamayacaktır. 3.1.2.5. 5411 Sayılı Yeni Bankalar Kanunu 5411 sayılı yeni Bankalar Kanunu 01.11.2005 tarihinde resmi gazetede yayınlanarak yürürlüğe girmiĢtir. ÇalıĢma konumuz olan “Kredi KarĢılıkları” 53. maddede “KarĢılıklar ve teminatlar” baĢlıklı maddede düzenlenmiĢtir. Konunun baĢında alıntıladığımız madde metnine bakıldığında yeni yasa maddesinin 4389 sayılı yasanın ilgili fıkrasına göre daha geniĢ kapsamlı olduğu görülmektedir. Uygulamaya iliĢkin usul ve esasların belirlenmesi iĢi 4389 sayılı kanundaki gibi doğal olarak BDDK‟ya bırakılmaktadır. 5411 sayılı kanunun geçici birinci maddesine göre, 4389 sayılı kanuna dayalı olarak çıkarılan 143 düzenlemelerin yeni kanunun hükümlerine aykırılık içermeyen hükümlerinin uygulanmasına devam olunacaktır. Dolayısıyla güncel uygulamalar 4389 sayılı yasanın ilgili maddesine göre hazırlanmıĢ yönetmelik çerçevesinde yapılmaya devam olunacaktır. Ayrıca yeni yasa maddesi, kredi karĢılıklarının ayrılması ve bunların Kurumlar Vergisi matrahından indirilmesine iliĢkin herhangi bir sınırlama ve önemli değiĢiklik getirmediğinden mevcut yönetmelikteki hükümlerin yeni kanuna aykırılık taĢımadığını söylemek mümkündür. Zira mevcut yönetmelik karĢılık ayrılacak kredilerin ve diğer alacakların nitelikleri ile ayrılacak karĢılıklara iliĢkin esas ve usulleri belirlemektedir. Yeni yasanın ayrılacak kredi karĢılıklarına iliĢkin sınırlandırıcı bir yaklaĢımı yoktur. BDDK‟nın çalıĢma konumuzdaki kredi karĢılıklarına iliĢkin çıkardığı yönetmelik ve uygulama genelgesi çalıĢmamızda ayrıntılı olarak incelenmektedir. Yeni yasa maddesinde karĢılık ayrılacak alacaklar kavramının yanında “bunlar dıĢında kalan varlıkların değer azalıĢları için” de yeterli düzeyde karĢılık ayrılması öngörülmektedir. Yeni yasa ile getirilen ve aktifteki diğer bütün kalemleride içine alacak yeni düzenleme ise konumuz dıĢında ve ayrı bir çalıĢma konusu olabilecek düzeydedir. Yeni yasa maddesi bu maddeye istinaden ayrılacak kredi karĢılıklarının Kurumlar Vergisi matrahından düĢürülmesinde de herhangi bir değiĢikliğe gitmemiĢtir. Ġkinci paragraftaki ifadesiyle bankaların sadece “krediler ile diğer alacaklarla ilgili” ayrılan özel karĢılıkların vergi matrahından indirilebileceği belirtilmiĢtir. Ġlk paragrafta ifadesini bulan “bunlar dıĢında kalan varlıkların değer azalıĢları için” ayrılacak karĢılıkların vergi matrahından indirilmesi sözkonusu edilmemiĢtir. Dolayısı ile 5411 sayılı yeni Bankalar Kanunu bankaların muhtemel kredi kayıpları için karĢılık ayrılmasında ve hangi karĢılıkların Kurumlar Vergisi matrahından indirileceği konusunda bir önceki kanunla aynı doğrultudadır. 3.1.3. Bakanlar Kurulu Kararnameleri KarĢılık ayrılacak kredi ve alacakların nitelikleri ile karĢılıklara iliĢkin esas ve usulleri düzenlenmesi 3182 sayılı kanuna göre ve 17.12.1999 tarihinde yapılan değiĢikliğe kadar 4389 sayılı kanuna göre Bakanlar Kurulunun yetkisindeydi. Bu yüzden yeni düzenleme ile Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu‟nun konu ile ilgili yönetmeliği, 30.06.2001 tarih 24448 sayılı Resmi Gazetede yayımlanıp yürürlüğe girene kadar bir dizi Bakanlar Kurulu Kararnamesi, Kredi KarĢılığı ayrılmasını düzenlemiĢtir. 144 KarĢılıklarla ilgili olarak ilk defa 85/10128, daha sonra 88/12937 ve 97/10497 sayılı KarĢılık Kararnameleri yürürlüğe girmiĢ, 97/10497 sayılı kararname ve ekleri de 99/13761 sayılı bu konudaki son Bakanlar Kurulu kararnamesi ile yürürlükten kaldırılmıĢtır. Buna karĢılık 99/13761 sayılı Kararnamenin geçici 1 inci maddesi gereği, kararname ve ekleri 1 Ocak 2000 tarihinden itibaren kullandırılan kredilere uygulanmıĢ olup 1 Ocak 2000‟e kadar kullanılan krediler ise 97/10497 sayılı karĢılıklar kararnamesine tabi olmaya devam etmiĢtir. 99/13761 Sayılı KarĢılık Kararnamesinin 10. maddesinde “Kurul, bu kararın amaç ve ilkeleri çerçevesinde uygulamaya iliĢkin usul ve esasları tespite yetkilidir” ifadesi ile BDDK yetkilendirilmiĢ olmasına karĢın 4389 sayılı Yasanın geçici 1. maddesinin “c” fıkrasına göre, Kurul faaliyete geçinceye kadar yetkilerin ilgili bakan tarafından kullanılması öngörüldüğünden, bu konuda yetkili olan Hazine MüsteĢarlığının bağlı bulunduğu Devlet Bakanlığı “Bankalarca KarĢılık Ayrılacak Kredilerin ve Diğer Alacakların Niteliklerinin Belirlenmesi ve Ayrılacak KarĢılıklara ĠliĢkin Esas ve Usuller Hakkında Karara ĠliĢkin” 1 sayılı Tebliği yürürlüğe koymuĢtur. 4389 sayılı Bankalar Kanunu‟nun 4491 ve 4672 sayılı kanunlarla değiĢik 11. maddesinin 12 numaralı fıkrasında KarĢılık ayrılacak kredi ve alacakların nitelikleri ile karĢılıklara iliĢkin esas ve usullerin artık Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulunca belirleneceği hükme bağlanmıĢtır. Bu değiĢiklikten itibaren Bakanlar Kurulunun bu konuda Kararname hazırlamasına ihtiyaç kalmamıĢtır. Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu yetkisini kullanarak “Bankalarca KarĢılık Ayrılacak Kredilerin ve Diğer Alacakların Niteliklerinin Belirlenmesi ve Ayrılacak KarĢılıklara ĠliĢkin Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmelik”i hazırlamıĢtır*. Yönetmeliğin yayımı ile birlikte 99/13761 sayılı karĢılıklarla ilgili Bakanlar Kurulu Kararı ve ilgili tebliğ de hükümsüz kalmıĢtır. 3.1.4. BDDK Yönetmeliği 4389 sayılı Bankalar Kanunu‟nun 4491 sayılı kanunla değiĢik 11. maddesinin 12 numaralı fıkrasına göre “KarĢılık ayrılacak kredi ve alacakların nitelikleri ile karĢılıklara iliĢkin esas ve usuller Kurulca belirlenir” ifadesi mevcuttu. 5411 sayılı yeni kanunda da konuyla ilgili fıkra hükmünün uygulanmasına iliĢkin usûl ve esasların Kurulca belirleneceği ifade * 30.06.2001 Tarih 24448 Sayılı Resmi Gazete‟de Yayımlı Yönetmelik, www.tbb.org.tr (EriĢim:Kasım 2002) 145 edilmektedir. Ayrıca yukarıda da belirttiğimiz üzere, geçici birinci maddeye göre, 4389 sayılı kanuna dayalı olarak çıkarılan düzenlemelerin uygulanmasına yeni kanunun hükümlerine aykırılık teĢkil etmemek Ģartıyla devam olunacaktır. Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu tarafından “Bankalarca KarĢılık Ayrılacak Kredilerin ve Diğer Alacakların Niteliklerinin Belirlenmesi ve Ayrılacak KarĢılıklara ĠliĢkin Esas ve Usuller Hakkında Yönetmelik”(Yönetmelik-Bundan sonra bu Ģekilde anılacaktır.) hazırlanmıĢ ve 30.06.2001 tarihinde yürürlüğe girmiĢtir. Yine aynı kurul tarafından bu yönetmeliğin uygulanmasına iliĢkin bir genelge hazırlanmıĢ ve 06.02.2002 tarihinde bankalara ve bankalarda denetim yetkisi almıĢ Bağımsız Denetim KuruluĢları‟na gönderilmiĢtir(Uygulama Genelgesi-Bundan sonra bu Ģekilde anılacaktır). Yönetmeliğin amacı birinci maddede “bankaların kredileri ile diğer alacaklarının niteliklerine göre sınıflandırılması ve bunlar için ayrılacak karĢılıklara iliĢkin esas ve usullerin belirlenmesi” Ģeklinde açıklanmıĢtır. BDDK‟nın yönetmeliğin uygulanmasına iliĢkin genelgesinde de yönetmeliğin amacı daha geniĢ Ģekilde ele alınmıĢ karĢılıkların hizmet ettiği muhasebe ilkelerine vurgu yapılmıĢtır. Yönetmelik ile getirilen uygulamanın amacı, temel muhasebe ilkelerinden olan ihtiyatlılık ve tam açıklama ilkeleri gereğince mali tabloların gerçek durumu tam ve doğru olarak yansıtmasını teminen, kredi ve diğer alacakların niteliklerine göre sınıflandırılmasının ve kredi ve diğer alacaklardan doğmuĢ veya doğması beklenen ancak miktarı kesin olarak belli olmayan zararları karĢılamak amacıyla yeterli karĢılığın * bulundurulmasının sağlanmasıdır . * BDDK tarafından yayınlanıp 6 ġubat 2002 tarih, 545 sayılı yazı ekinde bankalara, 6 ġubat 2002 tarih, 646 sayılı yazı ekinde bankalarda denetim yapma yetkisi almıĢ olan Bağımsız Denetim KuruluĢlarına gönderilen “Bankalarca KarĢılık Ayrılacak Kredilerin ve Diğer Alacakların Niteliklerinin Belirlenmesi ve Ayrılacak KarĢılıklara ĠliĢkin Esas ve Usuller Hakkında Yönetmeliğin Uygulanmasına ĠliĢkin Genelge”, I- Krediler ve Diğer Alacakların Sınıflandırılmasına ĠliĢkin Esaslar 146 3.2. TÜRKĠYE’DE KREDĠ KARġILIĞININ AYRILMASI Yukarıda Türk Bankacılık sisteminde kredi karĢılıklarına iliĢkin mevzuatın geliĢimini ortaya koymuĢ olduk. Yukarıda da belirtildiği son durumda kredi karĢılıklarının esas ve usullerini yeni Bankalar Kanunu‟nun 53.maddesinde (4389 sayılı eski Bankalar kanununun 11/12 fıkrası) tanınan yetkiye istinaden BDDK belirlemektedir. BDDK çıkardığı yönetmelikle bu konuyu düzenlemiĢtir. Dolayısıyla Türk Bankacılık Sisteminde KarĢılık ayırma iĢleminin nasıl ve nelere dikkat ederek yapıldığını, bu yönetmelik ve bu yönetmeliğin uygulamasına iliĢkin olarak çıkarılan genelge çerçevesinde ele almamız gerekmektedir. Yönetmeliğin 1. maddesi çıkarılıĢ amacını ifade etmekteydi ve yukarıda buna değinmiĢtik. 2.madde ise Bankalar Kanunu‟nun BDDK‟ya tanımıĢ olduğu bu konuyu düzenleme ve yönetmelik çıkarma yetkisini ifade etmektedir. ġimdi 3.maddedeki tanımlardan baĢlayarak uygulamaya iliĢkin esaslar ortaya konacaktır. 3.2.1. Tanımlar 3.madde karĢılık ayrılacak alacaklar, karĢılıklar ve teminat kavramlarını tanımlamaktadır. Bu Yönetmeliğin uygulanmasında Krediler ve diğer alacaklar: bankalarca kullandırılan ve mali tabloların aktifinde kredi hesapları altında izlenen nakdi kredileri, aktifte izlendikleri hesaba bakılmaksızın bankacılıkla ilgili mevzuat çerçevesinde nakdi kredi sayılan alacakları, tazmin edilen veya nakde dönüĢmüĢ gayrinakdi kredi bedellerini, bunlar dıĢında kalan diğer tüm alacakları ve nazım hesaplarda izlenen gayrinakdi kredileri, KarĢılıklar: Krediler ile diğer alacaklardan doğmuĢ veya doğması beklenen ancak miktarı kesin olarak belli olmayan zararların karĢılanması amacıyla mali tablolarda hesaben ayrılarak gider yazılan tutarları, Teminat: Borcun geri ödenememesi riskine karĢılık banka alacağının tamamen veya kısmen güvence altına alınmasını sağlayan her türlü varlık, garanti ve kefaletler ile sözleĢmeden doğan hakları, ifade eder. 147 3.2.2. Alacakların Sınıflandırılması Yönetmeliğin 4.maddesi karĢılık ayrılmasına esas teĢkil edecek kredi sınıflandırmasını düzenlemektedir. 99/13761 sayılı kararname ile getirilen beĢli sınıflama yönetmelikte de korunmuĢtur buna karĢın Yönetmelik yürürlükten kaldırdığı kararnameye göre daha açık hükümler ihtiva etmektedir94. Grupları belirleyen temel kriterler olan ana para ve/veya faizlerin ödenmesinde temerrüde düĢülmesi sürelerine göre grupları Ģu Ģekilde belirlenmektedir. 1 Standart Grup(Gecikme Yok) 290 güne kadar temerrüt, 390 günden çok 180 günden az temerrüt, 4180 günden çok bir yıldan az temerrüt, 5Bir yıl ve daha fazla temerrüt. Maddenin 1.fıkrasında Bankalar, yurtdıĢı Ģubeleri dahil, kredilerini ve diğer alacaklarını, tahsil kabiliyetine ve borçluların kredi değerliliğine göre Yönetmelikte yer alan kriter ve açıklamaları dikkate almak suretiyle, belirtilen gruplar itibariyle sınıflandırarak izlemek konusunda yükümlü kılınmaktadır. Yönetmeliğin uygulanmasına iliĢkin genelgede de sınıflandırma kriterlerinin önemine ve yönetmeliğin 6.maddesindeki açıklamalara atıfta bulunulmaktadır. ġimdi yönetmeliğin sınıflandırmasına göre beĢe ayrılan kredi gruplarını sıralayalım. 3.2.2.1. Birinci Grup Standart Nitelikli Krediler ve Diğer Alacaklar Birinci Grup (Md 4/1-a): Bu grupta, 94 Seza REĠSOĞLU, Bankalar Kanunu ġerhi ve Bankacılık Uygulamalarında Diğer Hukuki Kavramlar, Ankara: 2002, s.636 148 1. Kredilendirilebilir nitelikte finansman yapısına sahip gerçek ve tüzel kiĢilere kullandırılan, 2. Anapara ve faiz ödemeleri, borçlusunun ödeme gücüne ve nakit akımına göre yapılandırılan, 3. Ödemeleri süresinde yapılan, gelecekte de geri ödeme sorunları beklenmeyen, tamamen tahsil edilebilecek nitelikte olan, 4. Borçlusunun kredi değerliliğinde zayıflama tespit edilmemiĢ olan ve zaafıyet belirtisi bulunmayan, krediler ve diğer alacaklar sınıflandırılır. 3.2.2.2. Ġkinci Grup Yakın Ġzlemedeki Krediler ve Diğer Alacaklar - Ġkinci Grup (4/1b): Bu grupta; 1. Kredilendirilebilir nitelikte finansman yapısına sahip gerçek ve tüzel kiĢilere kullandırılmıĢ olan ve anapara veya faiz ödemelerinde halihazırda herhangi bir sorun bulunmayan, ancak, borçlunun ödeme gücünde veya nakit akımında olumsuz geliĢmeler gözlenmesi ya da bunun gerçekleĢeceğinin tahmin edilmesi veya krediyi kullananın önemli ölçüde finansal risk taĢıması gibi nedenlerle yakından izlenmesi gereken veya, 2. Anapara veya faiz ödemelerinin kredi sözleĢmesinde yeralan Ģartlara uygun olarak yapılmasında sorunlar doğması muhtemel olan ve bu sorunların giderilmemesi durumunda borcun tamamının veya bir kısmının geri ödenmeme riski bulunan veya, 3. Geri ödenmesi kuvvetle muhtemel bulunmakla beraber, mazur görülecek çeĢitli nedenlerle anapara veya faiz ödemelerinin tahsili, vadelerinden veya ödenmesi gereken tarihlerden itibaren 90 günü geçmeyen Ģekilde geciken veya, 4. Borçlusunun kredi değerliliği zayıflamamıĢ olmakla birlikte düzensiz ve kontrolü güç bir nakit akımı yapısına sahip olması nedeniyle zafiyete uğrama ihtimali yüksek olan, krediler ve diğer alacaklar sınıflandırılır. 149 Bu gruptaki bir kredide temerrüt tarihinden itibaren doksan günlük süre aĢılmamalıdır. 90 gün geçmeden banka müĢterisi ile anlaĢarak muacceliyeti kaldırsa bile bu anlaĢma yönetmelikteki yenileme koĢulları yoksa 90 günün bitiminden itibaren bankanın karĢılık ayırmasını etkilemeyecektir95. Doksan gün içinde ödeme yapılmaması durumunda ise kredi 3.Grub kredi Ģartlarını taĢımaya baĢlayacağından bu grupta sınıflandırılamaz. 3.2.2.3. Üçüncü Grup Tahsil Ġmkanı Sınırlı Krediler ve Diğer Alacaklar-Üçüncü Grup (Madde 4/1-c): Bu grupta; 1. Borçlusunun özkaynaklarının veya verdiği teminatların borcun vadesinde ödenmesini karĢılamada yetersiz bulunması nedeniyle tamamının tahsil imkanı sınırlı olan ve gözlenen sorunların düzeltilmemesi durumunda zarara yol açması muhtemel olan veya, 2. Borçlusunun kredi değerliliği zayıflamıĢ olan ve kredinin zafiyete uğramıĢ olduğu kabul edilen veya, 3. Anaparanın, faizin veya her ikisinin tahsili vadesinden veya ödenmesi gereken tarihlerden itibaren 90 günden fazla geciken, ancak 180 günü geçmeyen veya, 4. Borçlusunun iĢletme sermayesi finansmanında veya ilave likidite yaratmada sıkıntılar yaĢaması gibi nedenlerle anaparanın veya faizin veya her ikisinin bankaca tahsilinin vadesinden veya ödenmesi gereken tarihten itibaren 90 günden fazla gecikeceğine kanaat getirilen, krediler ve diğer alacaklar sınıflandırılır. 3.2.2.4. Dördüncü Grup Tahsili ġüpheli Krediler ve Diğer Alacaklar - Dördüncü Grup (Madde 4/1-d): Bu grupta; 95 Reisoğlu, 2002, s.637 150 1. Mevcut koĢullarda geri ödenmesi veya tasfiyesi muhtemel görünmeyen veya, 2. Vadesi gelen veya ödenmesi gereken kredi tutarlarının tamamının kredi sözleĢmesinde yer alan hususlar çerçevesinde banka tarafından tahsilinin sağlanamayacağı kuvvetle muhtemel olan veya, 3. Borçlusunun kredi değerliliğinin önemli ölçüde zayıfladığı ve zafiyete uğradığı kabul edilen, ancak birleĢme, yeni finansman bulma imkanı veya sermaye artırımı gibi olanakların borçlunun kredi değerliliğine ve kredinin tahsil kabiliyetine yapması beklenen katkı nedeniyle henüz tam anlamıyla zarar niteliği taĢımadığı düĢünülen veya, 4. Anapara veya faizin ya da her ikisinin vadesinden veya ödenmesi gereken tarihten itibaren tahsilinin gecikmesi 180 günü geçen, ancak 1 yılı geçmeyen, krediler ve diğer alacaklar sınıflandırılır. 3.2.2.5. BeĢinci Grup Zarar Niteliğindeki Krediler ve Diğer Alacaklar -BeĢinci Grup (Madde4/1-e): Bu grupta; 1. Tahsilinin mümkün olmadığına kanaat getirilen veya, 2. Ana paranın veya faizin veya her ikisinin vadesinden veya ödenmesi gereken tarihten itibaren tahsili 1 yıldan fazla gecikmiĢ olan veya, 3. Üçüncü ve Dördüncü Gruplarda belirtilen özellikleri taĢımakla birlikte, vadesi gelen ve ödenmesi gereken alacak tutarlarının tamamının 1 yılı aĢacak bir sürede tahsilinin sağlanamayacağının kuvvetle muhtemel olması nedeniyle zafiyete uğramıĢ olduğuna ve borçlusunun kredi değerliliğini tam anlamıyla yitirdiğine banka tarafından kanaat getirilen, krediler ve diğer alacaklar sınıflandırılır. 151 3.2.3. Kredilerin Sınıflandırılmasında Kriterler Yönetmelikte sınıflandırma ile ilgili bazı ifadelerin tasnif bakımından son derece yumuĢak ve takdir hakkı yüksek kriterler olduğu, kamu hukukunda emsali görülmeyen tasnif esasları konulduğu yönündeki eleĢtiriye96 yer vermekle birlikte daha net ve standartlaĢmıĢ kriterlerin kullanılmasının ancak bankalar arasında uygulama birliği ile bunun da ancak ekonomimizin büyük oranda kayıt altına alınmasından sonra gerçekleĢebileceğini ifade ediyoruz. Yönetmeliğin sınıflandırmaların ele alındığı maddesi olan 4. maddesinin 2. bölümünde sınıflandırmanın uygulanmasında kriterler belirtilmiĢ ve temel bir kriter belirlenmiĢtir. 3.2.3.1. Temel Kriter Madde 4/2-a‟da ilk cümlede temel kriter ifade edilmektedir. “Yönetmelikte belirtilen sınıflandırma sistemi bakımından fiilen gerçekleĢtiği kabul edilen temel kriter, krediler ve diğer alacakların tahsillerinin, gruplara iliĢkin tanım ve açıklamalarda belirtilen süreler kadar gecikmesidir” Fıkranın kalanında temel kriter dıĢında bankaların hesaba katacakları kanaatlerinin hangi konularda ve ne derece olması gerektiği ifade edilmektedir. 3.2.3.2. Diğer Kriterler Yönetmeliğe göre, A Söz konusu gruplara iliĢkin diğer hususların gerçekleĢmesinin ya da B gerçekleĢmesinin kuvvetle muhtemel olmasının veya C borçlunun kredi değerliliğinin zayıflamasının veya D kredinin zafiyete uğramasının veya E tahsil edilemeyeceğinin 96 TaĢdelen, s.393-394 152 tespit edilmesi ya da bu konuda kesin bir kanaate sahip olmanın gerekeceği, Madde 4/2-a‟ da temel kriterin yanı sıra belirtilmiĢtir. Diğer kriterlerde ortaya konduktan sonra Ģu söylenebilecektir. Bir krediyi veya diğer bir alacağı, bu kriterlerin varlığı tespit edilmeden veya kesin bir kanaat edinmeden bir gruptan diğer bir gruba aktarma söz konusu olmayacak; temel kriter olan gecikme süreleri beklenecektir97. Yönetmeliğin uygulanmasına iliĢkin Genelgeye göre; kredinin zafiyete uğramasının tespitine iliĢkin olarak Yönetmelikte öngörülen ölçütlerin yanısıra, ihtiyatlılık ilkesi çerçevesinde daha basiretli yaklaĢımlar içeren finansal ölçüm yöntemlerinin kullanılmasına da imkan tanımaktadır. (1-Kredilerin ve Diğer Alacakların Sınıflandırılmasına ĠliĢkin Esaslar) 3.2.3.3. Temel Kriterin Uygulanmasında Ortaya Çıkabilecek Sorunlar Temel kriter olarak belirlenen, gecikme kriterinin sözleĢme yenilenmesi durumunda nasıl iĢleyeceğini sorgulamamız gerekmektedir. Ödemenin vadesi gelmeden sözleĢme Ģartlarında yapılan değiĢiklikle ödeme vadelerinin daha geniĢ periyotlar halinde belirlenmesi mümkün olabilecektir. Örneğin 3 ayda bir ödemeli krediyi 6 ayda bir yada yılda bir ödemeli hale getirme, yada yapılan değiĢiklikle ödemenin tek ödeme Ģeklinde daha ileri bir tarihe bırakılması durumlarında bu tür değiĢikliklerin Türk hukukunda geçerli olmamasını gerektirecek bir sebep bulunmamaktadır. Bu tür değiĢiklikler kredinin vadesi gelmiĢ olsa bile yine yapılabilir. Böyle durumlarda karĢılık ayırmada göz önüne alınacak sürelerin ilk sözleĢmedeki vadeye göre mi yeni sözleĢmedeki vadeye göre mi hesaplanacağı hususu duraksama meydana getirmektedir. Bu durumda da karĢılık yükümlülüğünün ilk sözleĢme Ģartlarına bağlı olarak hesaplanacak sürelere bağlı olarak doğacağını savunan görüĢe98 katılıyoruz. Ancak henüz sorun oluĢmadığından dolayı sorunlu kredi statüsünde izlenmeyen bu tür kredilerdeki sözleĢme değiĢiklikleri iĢlemi yapanların belirtmemesi halinde, ancak çeĢitli incelemeler ve teftiĢ prosedürleri ile tespit edilebilecektir. Bu yüzden denetim otoritelerinin karĢılık ayrılması gereken kredileri tespit ederken bankanın grup Ģirketlerine kullandırdığı kredilerde bu tür 97 98 Reisoğlu, 2002, s.641 Reisoğlu, 2002, s.639-640 153 değiĢikliklerin yada kredi yenilemelerinin* olup olmadığını kontrol etmeleri gerekmektedir. 3.2.3.4. Subjektif Değerlendirmelerin En Aza Ġndirilmesi Yukarıda açıkladığımız kriterler, büyük çoğunluğunun subjektif değerlendirmelere açık olduğu ve bankadan bankaya, hatta bankaları denetleyen yeminli murakıplardan birinden diğerine göre değiĢebilecek nitelikte99 olduğuna dair eleĢtirilebilecektir. Biz bu eleĢtiriye katılmakla birlikte subjektif değerlendirmelerin daha da aza indirilmesinin, tecrübelerimize bağlı olarak bazı Ģartlara bağlı olduğunu düĢünüyoruz. Bunlar**; A Bankacılıkla uğraĢan personelinin etik değerlere verdiği önemin artması, B Ġzlemede kullanılacak bankalar arası otomasyon sisteminin daha da ileri düzeylerde teknolojik altyapı ve yazılımlarla desteklenmesi, C Kredi karar verme süreçlerinin ve izleme birimlerinin mümkün olduğunca az merkezde ve profesyonel elemanlarca gerçekleĢtirilmesi, D Kredi karar verme süreçlerinde ve izleme esnasında, daha ayrıntı içeren ve bankalar arasında ortak olan dokümanların kullanılması, E Ġzleme birimlerinin kredinin bulunduğu sınıfı değiĢtirecek muhasebe iĢlemini yapmaya yetkili kılınması, F Banka üst yönetiminin izleme birimine etki etmesini önleyecek mekanizma ve düzenlemelerin oluĢturulması, 3.2.4. Bankaların Sınıflandırma Yetkileri Yönetmelik ve genelge, yukarıda saydığımız kriterlerin mevcut bulunması durumunda kredilerin özel karĢılık gerektiren gruplara alınmasını Ģart koĢarken, karĢılık ayırmayı teĢvik eder mahiyette bankalara kredileri, gerekli gördüklerinde 3.4.5. gruplarda sınıflandırabilme yetkisini vermektedir. Madde 4/2-b‟deki düzenlemeye göre bankalar, Krediler ve diğer * Vadesi dolan bir kredinin açılan yeni bir kredi ile kapatılması. Reisoğlu, s.639 ** Kendi Değerlendirmelerim 99 154 alacaklara iliĢkin ödemelerin tahsilindeki gecikme ilgili gruplarda belirtilen süreleri geçmemiĢ olsa dahi bankalar, Yönetmelikte belirtilen kriterleri ve risk yönetim ilkelerini dikkate almak suretiyle, kredilerini ve diğer alacaklarını Üçüncü, Dördüncü ve BeĢinci Grup içinde sınıflandırabileceklerdir. Bankaların bu yetkilerini kullanırken Yönetmelikte belirtilen kriterleri ve risk yönetim ilkelerini gözönünde tutacakları belirtilerek bankaların keyfi uygulamalardan kaçınmaları öngörülmüĢ olsa gerek. Uygulamaya iliĢkin genelgede Kredilerin ve Diğer Alacakların Sınıflandırılmasına ĠliĢkin Esaslar bölümünde bu bende atıfta bulunulmuĢtur. Gecikme ilgili gruplarda belirtilen süreleri geçmemiĢ olsa dahi, Yönetmelikte belirtilen diğer kriterler ve risk yönetim ilkeleri çerçevesindeki değerlendirmeye bağlı olarak, kredilerin ve diğer alacakların Ġkinci, Üçüncü, Dördüncü veya BeĢinci Grup içinde sınıflandırılmaları Ģart koĢulmuĢtur. Bankalara bu konuda tanınan serbestlik, benzer nitelikler taĢıyan krediler için bankadan bankaya değiĢen farklı uygulamalara sebep olabilecektir. Ayrıca Yönetmelikte bankalara tanınan bu imkanın bu Yönetmeliğe göre ayrılacak özel karĢılıkların kurumlar vergisi matrahında gider olarak kabul edileceği hatırlandığında vergisel açıdan büyük önem taĢıyacağı anlaĢılacaktır. Bankalar Yönetmeliğin 4/2-b bendindeki yetkilerini kullanarak 3.4. ve 5. gruba aldıkları krediler için ayırdıkları özel karĢılıkların tamamını, kurumlar vergisi matrahından indirebileceklerdir100. 3.2.5. Donuk Alacaklar Yönetmeliğin 4.maddesinde alacaklar beĢ sınıfa ayrıldıktan sonra 5.maddesinde bir üst tanımlama getirilmiĢ. 5 sınıf alacakların bir kısmı Donuk Alacak olarak tanımlanmıĢtır. Madde 3 fıkradan oluĢmakta olup 1.fıkrada Donuk alacak tanımına giren kredi ve alacaklar, 2. fıkrada müĢterinin bir kredisinin donuk alacak niteliği kazanmasının müĢterinin diğer kredilerini etkilemesi ve Donuk alacak haline gelen ilk kredinin tamamen geri ödenmesi, 3. fıkrada Borçlu cari hesap Ģeklinde kullandırılan nakdi veya herhangi bir vade kaydı bulunmayan kredilerin donuk alacağa dönüĢmesi halleri açıklanmıĢtır. 100 Reisoğlu, 2002, s.642 155 3.2.5.1. Donuk Alacak Tanımına Giren Kredi ve Alacaklar Yönetmelikte Madde 5/1 göre, Üçüncü, Dördüncü ve BeĢinci Gruplarda sınıflandırılan ve ana paranın ve/veya faizin, vadesinden veya ödenmesi gereken tarihlerden itibaren tahsili 90 günden fazla geciken alacaklar, tahakkuk ettirilen faizlerin ve borçlu üzerindeki faiz benzeri yüklerin ana paraya ilave edilip edilmediğine veya yeniden finanse edilip edilmediğine bakılmaksızın, Yönetmeliğin uygulanmasında donuk alacak olarak kabul edilecektir. Bu tanımlamaya göre bir kredinin donuk alacak halini alması için ödemede gecikme nedeniyle 3., 4. ve 5. gruplarda bulunması gerekmektedir. Ödemede gecikme olmadığı halde diğer kriterler nedeniyle 3., 4. ve 5. gruplarda sınıflandırılan alacaklar donuk alacak olarak tanımlanmamaktadır101. 3.2.5.2. Grup Kredilerin Durumu Bu konuya da Yönetmelikte Madde 5/1 açıklama getirmektedir. Buna göre; kredi müĢterisinin aynı banka tarafından verilmiĢ birden çok kredisinin mevcut bulunması ve bu kredilerden herhangi birinin yapılan sınıflandırma gereği donuk alacak olarak kabul edilmesi durumunda, söz konusu kredi müĢterisinin bankaya olan tüm borçları donuk alacak olarak aynı grupta sınıflandırılacaktır. Bankanın bir müĢterisine iliĢkin kredisinin veya alacağının donuk alacağa dönüĢmesi (örneğin bir kredisinde 90 günden fazla gecikme meydana gelmesi durumunda) bankanın borçlu firmadan olan 1 nci ve 2 nci gruptakiler de dahil diğer kredi ve alacaklarını da donuk alacak haline getirecektir. 3.2.5.3. Sorunlu Olan Kredinin Tamamen Geri Ödenmesi Yönetmelikte aynı fıkranın ikinci cümlesine göre; Donuk alacak haline gelen ilk kredinin tamamen geri ödenmesi durumunda, kredi müĢterisinin diğer kredileri bu Yönetmeliğin 4 üncü maddesi çerçevesinde değerlendirilerek yeniden sınıflandırılabilir. Ancak bu durumda da müĢterinin diğer kredilerinin gruplara göre yeniden sınıflandırılabilmesi için, bu dönemde 101 Reisoğlu, 2002, s.643 156 diğer kredilerin kendilerinin de -temerrüt nedeniyle- donuk alacak niteliği kazanmaması gerekir102. 3.2.5.4. Vade Kaydı Bulunmayan Krediler Borçlu cari hesap kredilerin ve vade kaydı bulunmayan kredilerin donuk alacağa dönüĢme Ģartlarını açıklayan 3.fıkraya geçmeden önce Reisoğlu‟nun Ģerhinde bu tür kredilerle ilgili olarak hatırlatmasına yer veriyoruz103. Cari hesap sözleĢmeleri belli bir vade ihtiva edebileceği gibi, müddet kararlaĢtırılmamıĢ ise taraflardan birinin feshi ile sona erdirilebilmektedir(TTK. Madde 96). Borçlu cari hesap Ģeklinde kullandırılan nakdi kredilerde, cari hesabın özelliği nedeniyle; T.Ticaret Kanununa göre üç aydan aĢağı olmamak üzere, faizin ana paraya eklenerek birlikte faiz yürütülmesi, bileĢik faiz uygulanması mümkündür(TTK. Madde 8). O takdirde bu kanuna göre -özkaynakların % 25‟i kredi sınırları* içinde kalmak suretiyle üç ayda bir faizin ana paraya eklenmesi suretiyle cari hesap çalıĢtırılabilecek ve ne ana para, ne de faizin ödenmesinde gecikme -vadelerinde veya ödenmesi gereken tarihlerde gecikme- söz konusu olmayacaktır. Oysa karĢılık Kararnamesi faizlerin vadelerinde -cari hesaplarda üç ayda birödenmemesi halini gecikme olarak kabul etmekte ve bu gecikmenin 90 günden fazla sürmesi halinde karĢılık ayırma zorunluluğu getirmektedir. Bu kısa açıklamadan sonra Yönetmeliğe döndüğümüzde Madde 5/3‟e göre; Borçlu cari hesap Ģeklinde kullandırılan ve herhangi bir vade kaydı bulunmayan nakdi kredilerde, dönem faizleri ile ferilerinin 90 günden fazla sürede ödenmeyerek ana paraya ilave edilmesi, 102 Reisoğlu, 2002, s.644 Reisoğlu, 2002, s.644 * 4389 Sayılı Eski Bankalar Kanunun 4491 sayılı kanun ile değiĢik 11.maddesi 2.fıkrası “Bir banka gerçek veya tüzel bir kiĢiye doğrudan veya dolaylı olarak öz kaynaklarının yüzde yirmi beĢinden fazla kredi veremez, aval ve kefaletlerini kabul edemez.” Ģeklindeydi. 5411 sayılı yeni kanunda konu 54. maddede iĢlenmektedir. Bu maddenin birinci fıkrasın göre de bankalarca bir gerçek ya da tüzel kiĢiye veya bir risk grubuna kullandırılabilecek kredilerin toplamı özkaynakların yüzde yirmibeĢini aĢamayacak, bu oran, 49 uncu maddenin ikinci fıkrasında tanımlanan risk grubu bakımından yüzde yirmi olarak uygulanacaktır. 103 157 borcun hesabın kat edilmesini izleyen 90 günden fazla sürede ödenmemesi Yönetmeliğin 9. maddesi hükmüne uygun olmayan bir Ģekilde kredi borçlusuna bir baĢka kredi açılarak tahsili gecikmiĢ olan faizlerin ve ana paranın finanse edilmesi, hesap limitinin 90 günden fazla sürekli olarak aĢılması durumunda alacak donuk alacak kabul edilerek ilgili grupta tasnif edilecektir. 3.2.5.5. BileĢik Faizin KarĢılığa Yol Açması Yukarıdaki madde hükmüne göre cari hesap kredilerin dönem faizleri -üç aylık altı aylık, yılda bir- banka ile müĢteri arasında (Türk Ticaret Kanununa uygun olarak) serbestçe kararlaĢtırılabilecektir. Ancak dönem faizleri ana paraya eklenerek bileĢik faiz yürütülmeyecek; veya bileĢik faiz yürütülmesi karĢılık ayrılması açısından dikkate alınmayıp ödenmesi gereken tarihten itibaren 90 gün geçtiğinde karĢılık ayrılacaktır. Bu noktada TTK. ile çeliĢiyor gibi gözüken Yönetmeliğin bu fıkrasının kastı hakkında Reisoğlu‟nun açıklamasına104 yer vermemiz faydalı olacak. “KarĢılıklarla ilgili Yönetmelikte açıkça ifade edildiği gibi, bankanın cari hesabı T. Ticaret Kanununa uygun olarak çalıĢtırması -faizin ana paraya ilavesi ile faiz yürütülmesi de-, kredinin baĢka bir kredi açılarak tasfiye edilmesi, yeni kredi açılması, kredinin süresinin uzatılması engellenmemekte, ancak bu hallerde bu krediler donuk alacağa dönüĢmekte ve karĢılık ayrılması zorunluluğu ortaya çıkmaktadır. Vadeli bir kredinin ve/veya faizin vadesinden önce baĢka bir kredi ile tasfiyesi halinde, yeni kredinin de tasfiye ettiği ana para ve/veya faizin vadesi tarihinden itibaren 90 gün içinde ödenmemesi, bu yeni krediyi de donuk alacak haline dönüĢtürmektedir. Keza bir cari hesabın dönem faizinin ödenmesi gereken tarihten 90 gün geçtikten sonra ödenmemesi halinde sadece bu faizin değil, fakat borçlunun tüm kredilerinin donuk alacak sayılıp karĢılık ayrılması gerekecektir. 104 Reisoğlu, 2002, s.645-646 158 Karz akdi Ģeklinde kullandırılan bir kredi -istisnai de olsa vadesiz ise ana parada temerrüde düĢme söz konusu olmayacak; faizlerin kararlaĢtırılan vadelerde ödenmemesi temerrüde yol açacaktır”. 3.2.6. Kredilerin Sınıflandırılmasına Yönelik Ġlave Açıklamalar Yönetmelikte 6.madde ile birlikte kredi ve alacakların sınıflandırılmasına ilave açıklamalar getirilmekte ve daha sonra 7.madde ile birlikte sınıflandırma konusundan çıkılarak ayrılacak karĢılıkların oranlarının belirlenmesine geçilmektedir. Ġlave açıklamalarda, kredinin sınıflandırmasında kullanılan bazı terim ve kavramların tanımlaması yapılmıĢ subjektif değerlendirmelere sebep olabilecek konularda uygulama ve kavrama birliği getirilmeye çalıĢılmıĢtır. 3.2.6.1. Yöntem ve Kriterler Yönetmelik Madde 6/1-a‟da, Bankaların, kredilerin ve diğer alacaklarının niteliklerini değerlendirerek bu konuda kesin kanıya varabilmeleri hususunda kullanmaları gerekli yöntem ve kriterler, mevzuat bankacılık ilke ve teamülleri banka yapılarına uygun olarak belirlenen kredilendirme politika ve kuralları ve ve kriterler risk izleme süreçlerinde yer alan yazılı ve yazılı olmayan araç olarak belirlenmiĢtir. Banka içi kriter ve uygulamaların süreçte etkili olmasının önü açılmıĢtır. Bankaların, kredilerini ve diğer alacaklarını tahsil kabiliyetlerine ve borçluların kredi değerliklerine göre sınıflandırabilmelerini teminen yönetmelikte bazı tanımlamalar ve yol göstermeler yapılmıĢtır. Kanaatimize göre bu tanım ve yol göstermeler bankalarda krediler konusunda izleme ve 159 istihbarat birimlerinin içermektedir. raporlarında yer alabilecek ortak kavramları 3.2.6.2. Kredinin Kayıtlı Değeri Yönetmelik Madde 6/1-b‟de yapılan tanımda Kredinin Kayıtlı Değeri, “Kredinin, bankanın muhasebe defterlerinde görünen ve özel karĢılık düĢülmeden önceki hesap değeri” olarak ifade edilmiĢtir. Özel karĢılık hesap kalemi, aktifte krediler hesap kaleminin hemen altında (-) bakiye olarak yer alarak, alacağın değerindeki tahmini aĢınmayı ifade etse de kredinin kayıtlı değerinde herhangi bir mahsuplaĢmaya gidilmeyecek kredinin kayıtlı değeri karĢılık ayırmaya bağlı olarak değiĢmeyecektir. 3.2.6.3. Kredi Değerliliğinin Zayıflaması Yönetmelik Madde 6/1-b‟de yapılan tanımda, Kredi Değerliliğinin Zayıflaması; Borçlunun, varlıklarının yükümlülüklerini vadesinde ve tam olarak karĢılamada yetersiz hale gelmesi, finansal kaldıraç oranının bankaca kredi değerlendirilmesinde kullanılan standart kriterlere göre kabul edilebilir seviyede olmaması, borç ödeme gücünden önemli ölçüde yoksun hale gelmesi, iĢletme sermayesinin ve/veya özkaynaklarının kredinin tahsil kabiliyetini zaafa uğratacak ölçüde yetersiz kalması durumlarından herhangi birinin varlığını ifade eder. Bu ifadede bankada kredi borçlusu firmanın durumunu izlemekle görevli birimlerin raporlarına yansıtabilecekleri türde kritikler sıralanmıĢtır. Madde 6/2-a‟da ortaya konan yol gösterme ile zayıflamanın nasıl ölçüleceği belirlenmeye çalıĢılmıĢtır. Buna göre Yönetmeliğin uygulanmasında kredi değerliliğinin zayıflamıĢ olup olmadığı, kredi riskini etkileyen tüm Ģahsi, finansal ve ekonomik faktörlerin finansal, sektörel ve firma değeri ile ölçeğine ve firma yönetiminin niteliğine iliĢkin analizleri içeren, yöntemlerin kullanılarak sürekli değerlendirilmesi suretiyle belirlenir. Tüm kredi müĢterilerinin izlenmesi için sürekli yapılan bir denetimde aĢağıdaki temel noktalara önem verilmesi yerinde olacaktır105. 105 Aras, s.187 160 1Zaman ve tutar yönünden belirlenmiĢ taksit ödemelerinin uygunluğu, 2Maddi güvence unsurlarının değerleri ve değerlerde beklenen olası geliĢmeler, 3Kredi limitlerinin aĢılması, 4Kredi kullanımına iliĢkin sözleĢmelere bağlı kalma, 5Gelir ve baĢarı durumundaki geliĢmeler, 6Likidite durumundaki geliĢmeler. 3.2.6.4. Kredinin Zafiyete Uğraması Madde 6/1-b‟de yapılan tanımda Kredinin Zafiyete Uğraması, yapılan değerlendirmelerde cari Ģartlar ve olayların esas alınması kaydıyla, kredi sözleĢmesinde yer alan bağlayıcı Ģartlar çerçevesinde vadesi gelen kredi tutarının banka tarafından tahsilinin sağlanamayacağının kuvvetle muhtemel olması durumunu ifade eder. 3.2.6.5. Kredi Zafiyetinin Ölçülmesi Yine Madde 6/1-b‟de ikinci kısımda ise kredinin zafiyete uğraması ile ilgili olarak daha belirgin esaslar belirlenerek bankalara, bu konuda kullanabilecekleri yöntemler sıralanmıĢtır, Bankalarca krediler ve diğer alacakları bakımından gerçekleĢmesi kuvvetle muhtemel bir durumun tespiti, makul ve desteklenebilir varsayımlar ve hesaplamalar kullanılarak yapılacak tahminlere dayandırılmalıdır. Bir kredinin zafiyete uğrama düzeyinin ölçülmesi bankanın bu Ģekilde tahminde bulunmasını ve durumu bir bütün olarak değerlendirerek karar vermesini gerektirir. Bankalar, kredilerinin ve diğer alacaklarının niteliklerinin belirlenmesinde ve bunların tasnif edilmesinde belirlenen diğer kriterlere ilave olarak, kredinin zafiyete uğramıĢ olup olmadığının tespiti için; -Geleceğe iliĢkin tahmini nakit akımlarının bugünkü değerinin, faizin fer‟ileri dikkate alınmak suretiyle kredinin içsel getirisini ifade eden etkin faiz haddi ile iskonto edilerek, 161 -Kredinin değerinin gözlenebilir piyasa fiyatına/rayicine göre, -Teminata dayalı kredilendirmelerde veya kredinin geri ödemesinin ya da tasfiyesinin tamamen teminatın nakde çevrilmesine bağlı olduğu durumlarda, nakde çevrilme kuvvetle muhtemel ise kredinin zafiyete uğramıĢ olup olmadığının teminatın rayiç değerine göre, ölçülmesi yöntemlerinden birini kullanabilirler. Verilen krediyle ilgili olarak geleceğe iliĢkin tahmini nakit akımlarının bugünkü değeri veya kredinin gözlenebilir piyasa fiyatı/rayici veya kredinin teminatının rayiç değeri, söz konusu kredinin kayıtlı değerinin altında ise banka, kredinin, tahsilinin sağlanamayacağının kuvvetle muhtemel olması nedeniyle zafiyete uğradığına kanaat getirerek, diğer faktörleri de dikkate almak suretiyle, krediyi ilgili grup altında sınıflandırır. 3.2.6.6. Zafiyetin Ölçülmesinde Fer’ilerin Durumu Zafiyetin büyüklüğünün ölçülmesinde, sadece kayıtlı değerin mi ele alınacağı yoksa fer‟ileri ve diğer masraflarında mı dahil edileceği sorusu Madde 6/2-c‟de cevabını bulmaktadır. Kredi zafiyetinin ölçülmesinde, kredinin kayıtlı değerine, tahakkuku ve reeskontu yapılan faizler, ertelenen komisyonlar, diğer yükler ile kredinin tutarını etkileyen tüm gelir ve gider unsurları dahil edilir. 3.2.6.7. Nakit Akımına ĠliĢkin Değerlendirmeler Yönetmelik Madde 6/2-d‟de, bankaların yaptığı, firmaların nakit akımlarını ölçümleme iĢinin faydalı olabilmesi için nasıl yapılması gerektiği, geleceğe iliĢkin tahmini nakit akımı ile gerçekleĢen fiili nakit akımı arasında önemli farklar gözlenmesi durumu ve hangi türler için bu ölçümlerin firma bazında değil de toplu olarak yapılabileceği belirtilmektedir. Buna göre nakit akımlarına iliĢkin bankanın elde ettiği fiili sonuçların söz konusu ölçümlemede esas alınan tahminlerden farklı olması doğaldır. Bu farklılığın büyük olması durumunda ölçümleme iĢinin yeniden yapılması gündeme gelmektedir. Banka, kredi borçlusunun kredi değerliliğinin saptanmasında ve derecelendirilmesinde kullanılacak verileri esas alarak tahmini nakit akımının 162 miktarını ve zamanlamasını, münferit krediler bazında en iyi Ģekilde ortaya koyacak bir değerlendirme yapmalıdır. Küçük bakiyeli ve aynı ortak özelliğe sahip büyük gruplar oluĢturan tüketici kredileri, kredi kartları alacakları, ipotekli ev kredileri gibi zafiyete uğramıĢ bazı bireysel kredilerin risk özelliklerinin, zafiyete uğramıĢ diğer kredilerin risk özellikleri ile benzerlik taĢıması durumunda, banka zafiyete uğrama durumunu ölçmek için ortalama tahsil süresi, ortalama tahsil miktarı ve fiili faiz oranları gibi istatistikleri kullanabilecek ve bu kredileri birlikte ve bir bütün olarak değerlendirebilecektir. 3.2.7. Bankaların Genel KarĢılık Ayırması 3.2.7.1. Genel Olarak Genel KarĢılık teriminin neyi ifade ettiğini birinci bölümde incelemiĢtik. Yönetmeliğin uygulanmasına iliĢkin genelgenin “KarĢılık Ayrılmasına ĠliĢkin Esaslar” bölümünde genel karĢılığın taĢıdığı nitelik “Belirli varlıkların toplamı üzerinden, tutarı tam olarak saptanamayan ancak ileride gerçekleĢebileceği varsayılan risklerin telafisi için ayrılması gereken bir karĢılık” olarak ifade edilmektedir. Bankalar Yönetmelik Madde 7/2-a‟da; 5 grup içinde 1. ve 2. grupta tasnif ettikleri nakdi krediler* ile gayrinakdi kredileri için sırasıyla binde 5 ve binde 1 oranlarında genel karĢılık ayırmakla yükümlü kılınmaktadır. 3.2.7.2. Genel KarĢılığa Tabi Olacak Tutarlar Yönetmelik Madde 7/2-a ‟da karĢılık ayrılacak krediler nakdi ve gayrinakdi krediler olarak belirtilmiĢtir. Genel karĢılık ayrılacak nakdi kredilerin sayılan hesap kalemleri („Tasfiye Olunacak Alacaklar Hesabı‟, „Tahsili ġüpheli Ücret, Komisyon ve Diğer Alacaklar Hesabı‟ ve „Zarar Niteliğindeki Krediler ve Diğer Alacaklar Hesabı‟) dıĢında izlendikleri hesaba bakılmaksızın bankacılık mevzuatında kredi sayılan bütün alacakları kapsayacağı ifade edilmiĢtir. Genelgede “KarĢılık Ayrılmasına ĠliĢkin Esaslar” bölümünde kredi tanımı açılmaya çalıĢılmıĢ Birinci ve Ġkinci gruplar * Nakdi Krediyi; Bankanın kredi sözleĢmesindeki veya belli koĢullarla teminatlı veya teminatsız olarak belli bir miktar parayı kredi müĢterisine yahut onun göstereceği bir üçüncü Ģahsa kullandırması, Gayri nakdi krediyi ise; ĠĢlemin yapılması sırasında nakit kullanımı olmayan, bir akdin taahüt edilen edimi yönünden bankanın garantisini sağlayan hukuki iĢlem olarak tanımlayabiliriz(Cengiz KOSTAKOĞLU, Banka Kredi SözleĢmelerinden Doğan UyuĢmazlıklar ve Akredetif ‘Yeni Bankalar Kanunu- Ġtirazın Ġptali ve Menfi Tespit Davaları’, Üçüncü Baskı, Beta Yayınları, Ocak 2001, s.213-216). 163 altında izlenen kredilerin yanı sıra 4389 sayılı Bankalar Kanunu‟nun 11 inci maddesi hükümlerine göre kredi sayılan iĢlemler kapsamında bulunan aĢağıdaki tutarların Genel KarĢılığa tabi olacağı belirtilmiĢtir(5411 sayılı yeni Bankalar Kanunu‟nda kredi sayılan haller 48.maddede belirtilmiĢtir). ASatın alınan tahvil ve benzeri sermaye piyasası araçları kapsamında değerlendirilmesi gereken Menkul Değerler Cüzdanı, Vadesi GelmiĢ Menkul Değerler ve Bağlı Menkul Değerler hesaplarında izlenen hisse senetleri dıĢındaki borçlanmayı temsil eden tüm menkul kıymetlere iliĢkin net tutarlar, BTevdiatta bulunmak suretiyle ya da herhangi bir Ģekil ve surette verilen ödünçler kapsamında değerlendirilmesi gereken Yurtiçi Bankalar, YurtdıĢı Bankalar, Özel Finans Kurumları, Bankalararası Para Piyasası ĠĢlemleri hesapları altında izlenen tutarlar, COrtaklık Payları kapsamında değerlendirilmesi gereken Menkul Değerler Cüzdanı ve Bağlı Menkul Değerler hesaplarında izlenen hisse senetleri ile ĠĢtirakler, Bağlı Ortaklıklar hesaplarında izlenen net tutarlar, DDiğer Alacaklar kapsamında değerlendirilmesi gereken, Satın Alınan Banka Çekleri, Altın Deposu ile Muhtelif Alacaklar hesapları altında yer alan kalemlerden banka tarafından yapılan bir gider ve harcama ile ilgili olmayan ya da aktifleĢtirilmiĢ gider olmayan ve alacak niteliği taĢıyan kalemler, EVadeli iĢlem ve opsiyon sözleĢmeleri de Genelge‟de kredi sayılacak iĢlemler arasında sayılmaktadır. Ancak bunlar için krediye dönüĢtürme oranları söz konusudur. Bu yüzden bu sözleĢme ve benzerleri için ayrı bir baĢlık kullanıyoruz. 3.2.7.3. Vadeli ĠĢlem ve Opsiyon SözleĢmeleri Bu tür sözleĢmeler de Genelgede “KarĢılık Ayrılmasına ĠliĢkin Esaslar” bölümünde sıralanmaktadır. Buna göre Vadeli iĢlem ve opsiyon sözleĢmeleri ile benzeri diğer sözleĢmeler kapsamında değerlendirilmesi gereken, Döviz ve Faiz Haddi ile Ġlgili ĠĢlemlerden Alacaklar hesaplarında izlenen kalemlerin, Bankaların KuruluĢ ve Faaliyetleri Hakkında Yönetmeliğin 21 inci maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen krediye 164 dönüĢtürme oranlarıyla* çarpılması suretiyle bulunacak tutarları da genel karĢılık hesaplanmasında dikkate alınacaktır. Vadeli iĢlem ve opsiyon sözleĢmeleri ile benzeri diğer sözleĢmeler için yukarıdaki Ģekilde bulunacak tutarlar üzerinden genel karĢılık hesaplanmasında, nakdi krediler için uygulanan genel karĢılık oranı dikkate alınacaktır. 3.2.7.4. Genelgedeki Düzenlemeye Ġtiraz Genelgede gösterilen bu geniĢ uygulama alanı yönetmelikten farklılık taĢıdığı yönünde bizim katılmadığımız bir itiraza uğramaktadır. Yönetmelikte genel karĢılıkların sadece nakdi, gayrinakdi krediler için ayrılması öngörülmüĢ iken, karĢılıklarla ilgili genelgede Bankalar Kanunu‟nun 11. maddesi hükümlerine göre kredi sayılan iĢlemler için de ayrılacağı öngörülmüĢtür. Kredi sayılan iĢlemler nakdi ve gayrinakdi kredi oluĢturmadığından genelge Yönetmeliğe ve kanuna aykırıdır. 12. fıkra genelge ile karĢılık ayrılmasına olanak tanımamaktadır107. Ġtiraz, yönetmelikte “mevzuat çerçevesinde nakdi kredi sayılan” ifadesindeki “nakdi kredi” betimlemesinin Bankalar Kanunu‟nda, sayılan haller için kullanılan “kredi sayılır”( Bankalar Kanunu, Madde 11/1) ifadesindeki “kredi” betimlemesini kapsayamayacağı yönünde oluĢmaktadır. Kanaatimizce Yönetmelik Madde 7/2-a‟ nın son kısmındaki “aktifte izlendikleri hesaba bakılmaksızın bankacılık mevzuatı çerçevesinde nakdi kredi sayılan alacakları kapsar” ifadesi ile Bankalar Kanunu 11.madde 1. fıkrasındaki kredi sayılan hallere atıf vardır(Kredi sayılan iĢlemler 5411 sayılı yeni Bankalar Kanunu‟nun 48. maddesinde belirtilmektedir). * Fıkraya göre bu tür sözleĢmelerde, karĢı taraftan olan alacak tutarı, sözleĢmenin cinsine ve anlaĢmanın baĢlangıç vadesine göre aĢağıda belirtilen krediye dönüĢtürme oranlarında dikkate alınır. BAġLANGIÇ VADESĠ Faiz Oranına ĠliĢkin Döviz Kuruna ve Altına (SözleĢme Üzerindeki Vade) SözleĢmeler ĠliĢkin SözleĢmeler Ġki Haftaya Kadar Vadeli %0 %0 Bir Yıl ve Daha Az Vadeli % 0,5 %2 Bir Yıldan Ġki Yıla Kadar %1 %5 Ġki Yıldan Sonraki Her Ġlave Yıl %1 %3 Ġçin 107 Reisoğlu, 2002, s.649 165 3.2.7.5. Genel KarĢılığa Tabi Gayrinakdi Krediler Yönetmelikte Genel KarĢılığa tabi gayrinakdi krediler; “Teminat mektupları, kabul kredileri, akreditif taahhütleri, cirolar gibi bankayı bir Ģartın ifa edilememesinden dolayı ileride doğabilecek bir borç yükümlülüğü altına sokarken, aynı zamanda da diğer Ģahıslardan alacaklı duruma getiren her türlü cayılamaz gayrinakdi kredilerdir.” olarak ifade edilmiĢtir. Sayılan dört adet gayrinakdi kredi örnek olarak verilmiĢ olup “gibi” ifadesiyle fıkradaki Ģartları içeren bütün gayrinakdi kredi türlerinin kapsandığı kastedilmiĢtir. 3.2.7.6. Genel KarĢılıkların MuhasebeleĢtirilmesi Yönetmelik, Madde 7/2-c‟ de Genel KarĢılıkların hesaplanma aralığı 1 ay olarak tespit edilmiĢ, ancak yönetmeliğin tek geçici maddesiyle 01.01.2002 tarihine kadar bu süre üç ay olarak belirlenmiĢtir. Aylık olarak, her ayın son günü itibariyle hesaplanan karĢılık miktarları gider yazılarak pasifte “Genel Kredi KarĢılıkları Hesabı”nda muhasebeleĢtirilecektir. 3.2.7.7. Genel KarĢılık Ayrılmayacak Krediler Genel KarĢılık hesaplamasında bankanın bütün kredileri hesaba katılmayacaktır. Genel karĢılık ayrılmayacak krediler Yönetmelik, Madde 7/2-b‟ de sıralanmıĢtır. AĢağıda sıralanan varlıkları aktiflerinde bulunduran bankalar, bu aktifleri Yönetmelikte öngörülen Ģekilde sınıflandıracak, ancak genel karĢılıkların hesaplanmasında hesaba katmayacaklardır. 1Hazine, ÖzelleĢtirme Ġdaresi BaĢkanlığı ve Toplu konut Ġdaresi BaĢkanlığınca veya bunların kefaletiyle çıkarılan bono ve tahviller, 2OECD ülkelerinin merkezi yönetimleri ve merkez bankalarına açılacak krediler, 3OECD ülkeleri merkezi yönetimleri ile merkez bankalarınca ya da bunların kefaletiyle ihraç edilen menkul kıymetler veya bunlarca verilen diğer garantiler karĢılığında kullandırılacak krediler, 4Avrupa Merkez Bankasına açılacak krediler ile bu Bankaca ihraç edilen menkul kıymetler veya verilen diğer garantiler karĢılığında kullandırılacak krediler, 5Hazineye doğrudan kullandırılan krediler ile Hazine garantisi ile kullandırılan krediler, 166 6TCMB ile ya da bu Banka nezdindeki piyasalarda yapılan iĢlemler, 7Teminat, rehin veya belirli bir gerçek ya da tüzel kiĢiye veya risk grubuna kullandırılmak amacıyla verilenler hariç olmak üzere, bankaların* birbirlerine verdikleri, vadesiz ve temdite konu olmamıĢ bir aya kadar vadeli krediler, 8Türkiye Ġhracat Kredi Bankası A.ġ.‟ne kullandırılan krediler, 9Nakit ve mevduat karĢılığı kullandırılan krediler, 10Devlet tahvili ve hazine bonosu karĢılığı kullandırılan krediler, Nakit veya mevduat karĢılığı kullandırılan kredilerde nakit veya mevduatın hangi Ģartlarda Bankada tutulacağı konusunda tereddütler oluĢabilmektedir. Mevduatın mudi adına açılan hesapta mı tutulacağı yoksa Banka hesap planındaki bir borçlu geçici hesapta mı tutulacağı, vadeli hesapta mı yoksa vadesiz hesapta mı tutulacağı, mevduatın kullandırılan kredinin para biriminden baĢka bir para biriminden oluĢması zaman zaman tereddütlere yol açmaktadır. Burada karĢılık ayırma açısından bu tereddüt noktalarını gözden geçirmemizde fayda olacaktır. Reisoğlu108 gibi biz de nakdin veya mevduatın -kredi alan kiĢi veya üçüncü kiĢi tarafından krediyi karĢılayacak miktarda krediyi açan bankaya yatırılması ve bu nakit ve mevduatın krediyi açan bankaya rehnedilmesi durumunda bu kredi için karĢılık ayrılmayacağını düĢünüyoruz. KarĢılık açısından önemli olanın kredinin nakit teminatla güvece altına alınmıĢ olması düĢünüldüğünde hesabın kimin adına bulundurulduğu önemli olmayacaktır. Mudi adına bulunan hesabın rehnedilmiĢ olması hukuki açıdan, bloke konması ise hesabın kredi ödenmeden çekilmesini engellemesi yönünden yeterli olacaktır. Rehnedilen hesabın vadeli ya da vadesiz olması da karĢılık açısından önemli olmayacaktır. * Yönetmeliğin Uygulanmasına ĠliĢkin Genelgede “bankalar” ifadesinden Bankalar Kanununun(4389 sayılı eski Bankalar Kanunu) 2.maddesinde tanımlanan bankaların anlaĢılacağı hatırlatılmıĢtır. “Bankalar Kanununa göre banka adı altında Türkiye‟de kurulan kuruluĢlar ile yurt dıĢında kurulu bankaların Türkiye‟deki Ģubeleri” kastedilmektedir. 5411 sayılı yeni Bankalar Kanunun‟da ise 3.maddede Banka olarak mevduat bankaları ve katılım bankaları ile kalkınma ve yatırım bankaları sıralanmıĢ bunlar ayrı ayrı tanımlanmıĢtır. 108 Reisoğlu, 2002, s.652 167 Kredinin tam teminatlı sayılabilmesi için bu meblağ banka tarafından, üçüncü kiĢi alacaklılar tarafından el konulamayacak biçimde rehin olarak alınmıĢ olmalıdır. Diğer ifadeyle teminat olarak bulundurulan nakit üzerinde bankanın öncelikli hakkı yoksa kredi tam teminatlı sayılmaz109. Rehnedilen paranın krediden farklı bir para biriminde olması ise marj meselesini gündeme getirmektedir. Bankalar kur riskinden dolayı bu tür durumlarda teminatın yeterliliğinin bozulmaması için müĢteriye, genelde kredi miktarının üstünde bir meblağın rehnedilmesini, Ģart koĢmaktadırlar. Ancak kurlardaki değiĢmenin seyrine bağlı olarak alınan bu marjın da yetersiz kalması olası olmaktadır. Ayrıca bankalar kendi iĢtirak yada gruplarına kredi kullandırırken marj uygulamasına yeterince önem vermeyebilirler. Kredinin teminatının farklı para biriminde olması durumunda karĢılık ayrılıp ayrılmayacağı hususu teminatın karĢılık hesaplama anında kredi tutarını karĢılamasına bağlı olacaktır. 3.2.8. Bankaların Özel KarĢılık Ayırması Yönetmelik Madde 7/1‟ de özel karĢılık oranları Ģu Ģekilde belirlenmiĢtir. Kredi ve alacağın; Üçüncü Gruba alındığı tarihten itibaren en az yüzde yirmisi, Dördüncü Gruba alındığı tarihten itibaren en az yüzde ellisi, BeĢinci Gruba alındığı tarihten itibaren yüzde yüzü, oranında özel karĢılık ayrılır. 3.2.8.1. Asgari Oran Tespitinin Sonucu Yönetmelikte 3. ve 4.grup krediler için özel karĢılık oranlarının asgari oran Ģeklinde tespit edilmesi farklı neticeler doğuracaktır. Yönetmelikte 3,4 ve 5. gruplarda tasnif edilen donuk alacaklar için öngörülen oranda karĢılık ayrılmasında “en az” ifadesi kullanılması sebebiyle bankalar Yönetmeliğe göre daha çok karĢılık -örneğin 3 üncü grup için % 20 109 Ahmet BATTAL, Bankalar Kanunu ġerhi Sorularla Banka Hukuku, 2.Baskı, Gazi Kitapevi, Nisan 2004, s.120 168 yerine % 50- ayırabilecekler ve Yönetmeliğe uygun olarak ayrılan bu özel karĢılıklar kurumlar vergisi matrahında gider kabul edilecektir110. 3.2.8.2. Gayrinakdi Kredinin Donuk Alacak Kapsamına Alınması Uygulama Genelgesine göre Yönetmeliğin 5 inci maddesinin (1) numaralı fıkrası uyarınca, bir kiĢinin herhangi bir nakdi kredisinin donuk alacak haline dönüĢmesi nedeniyle gayri nakdi kredisinin de donuk alacak kapsamına alınması durumunda, söz konusu gayrinakdi kredinin Bankaların KuruluĢ ve Faaliyetleri Hakkında Yönetmeliğin 21 inci maddesinin birinci fıkrasında belirtilen oranlarla* çarpılması suretiyle bulunacak tutar üzerinden özel karĢılık yükümlülüğü doğacaktır. Ancak, gayrinakdi kredi nakde dönüĢtüğü andan itibaren tutarın tamamı dikkate alınacaktır. (KarĢılık Ayrılmasına ĠliĢkin Esaslar, Son Paragraf) 3.2.8.3. Türev Ürünlerin Donuk Alacak Kapsamına Alınması Yine Yönetmeliğin Uygulama Genelgesine göre; bir kredi borçlusunun herhangi bir nakdi kredisinin donuk alacak haline dönüĢmesi nedeniyle vadeli iĢlem, opsiyon sözleĢmeleri ile benzeri diğer sözleĢmelerinden kaynaklanan alacakların da donuk alacak kapsamına alınması halinde, vadeli iĢlem, opsiyon sözleĢmeleri ile benzeri diğer sözleĢmelerden kaynaklanan alacaklar, Bankaların KuruluĢ ve Faaliyetleri Hakkında Yönetmeliğin 21 inci maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen oranlarla** çarpılmak suretiyle bulunacak tutar üzerinden özel karĢılığa tabi tutulacaktır. Ancak, vadeli iĢlem, opsiyon sözleĢmeleri ile benzeri diğer sözleĢmelerden kaynaklanan alacaklar nakite dönüĢtüğü andan itibaren banka için alacak hakkı doğuran tutarın tamamı dikkate alınacaktır.(KarĢılık Ayrılmasına ĠliĢkin Esaslar, Son Paragraf) 110 * Reisoğlu, 2002, s.652 Fıkrada bu oranlar Ģu Ģekilde belirlenmiĢtir. a) Türkiye‟de faaliyette bulunan bankalarca ihraç olunan veya ödemesi garanti edilen menkul kıymetler karĢılığında veya bu bankaların mukabil kefaletlerine dayanılarak verilen ve (b) bendi kapsamına girmeyen gayrinakdi krediler yüzde yirmibeĢ oranında, b) Nakit temini amacıyla verilen diğer teminat ve garantiler yüzde yüz oranında, c) Diğer gayrinakdi krediler yüzde elli oranında, ** Bkz., Bu kitapta “3.2.7.3. Vadeli ĠĢlem ve Opsiyon SözleĢmeleri” kısmındaki açıklama dipnotu 169 3.2.9. Özel KarĢılık Hesaplamasında Teminatların Durumu Özel karĢılıklar, her bir grup itibarıyla belirlenen karĢılık oranlarının, kredi ve alacağın toplam tutarından teminatların değerlenmiĢ tutarlarının düĢülmesi sonucu bulunacak tutara uygulanması suretiyle hesaplanacaktır. (KarĢılık Ayrılmasına ĠliĢkin Esaslar, Sondan Dördüncü Paragraf) KarĢılık uygulaması daha önce açıkladığımız üzere kredinin geri dönmeme riskine bağlı olarak ve miktar olarak ta riskin büyüklüğüne oranla ayrılmaktadır. KarĢılık ayırmadan önce kredinin verilmesi aĢamasında bu riske karĢı önlem alınması gerekmektedir. Bu önlem de kredi talep eden firmadan teminat talep etmek Ģeklinde gerçekleĢmektedir. Alınan teminatlar bankanın uhdesinde bulunmaz yani mülkiyeti bankanın eline geçmez. Teminat, kredi alan firmanın bir Ģekilde, borcunu ödeyemediği veya ödemek istemediği durumlarda bankanın uhdesine geçirilerek ya da satılarak alacağın tahsil edilmesine yarayan varlıklardır. Teminat alma iĢlemi genelde üçüncü bir firma yada kurumun garanti yada kefaleti veya kredi alan firma yada kefilinin aktifinde bulunan menkul/gayrimenkulun bir malın ipotek yada rehnedilmesi suretiyle olur. Kredi borçlusundan teminat alırken amaç, kredi riskinin düĢürülmesi olmaktadır. KarĢılık ayırırken amaç ise kredi riskinin kavranması olmaktadır. Dolayısı ile riski ölçerken ve buna bağlı olarak karĢılık ayırırken riski düĢüren unsurların yani teminatların hesaba katılması gerekmektedir. Bankalar için teminatların tümü aynı değerlilikte değildir. Amaç, gerektiğinde kredi borcunun kapatılabilmesi olacağından kredi için bir teminatın değeri, bu teminatın kredinin verildiği para biriminden nakte dönüĢme kabiliyeti ile belli olur. Bunda da nakde dönüĢme süresi ve bu esnada yapılan masrafların büyüklüğü en önemli etkenlerdir. Bu etkenler her bir teminat için farklı olmakta ancak türleri itibariyle bazı ortalamalar hesaplanabilmektedir. ĠĢte bu noktada kredi riskinden düĢürülecek, dolayısı ile, karĢılık ayrılmasına gerek görülmeyecek kısmı doğru tahmin edebilmek için, teminatların yukarıda belirttiğimiz etkenler çerçevesinde gruplara ayrılması gerekmektedir. Zaten Yönetmelik te sınıflandırmayı zorunlu kılmaktadır. Ayrılacak karĢılık hesaplanırken, gruplara ayrılan bu teminatlar, ortalamalar ile tahminler doğrultusunda belirlenen oranlarda dikkate alınarak karĢılık hesaplamaya esas kredi bakiyesinden düĢülecektir. Bu Ģekilde 170 hesaplanan teminat değeri indirildikten sonra kalan kısım için karĢılık ayrılacaktır. AĢağıda, teminatların sınıflandırılarak takip edilmesini zorunlu kılan Yönetmelik Madde 8/1‟e göre gruplandırma ortaya konmaktadır. 3.2.9.1. Birinci Grup Teminatlar Bu gruptakiler; 1-Nakit ve Mevduat Nakit ve mevduat krediyi alan veya 3. kiĢi tarafından krediyi veren bankaya yatırılmıĢ ve rehnedilmiĢ olmalıdır. BaĢka bankaya yatırılan nakit veya mevduatın rehni 1 inci grup teminat sayılmaz111. 2-Hazine, ÖzelleĢtirme Ġdaresi BaĢkanlığı, Toplu Konut Ġdaresi BaĢkanlığınca veya bunların kefaletiyle ihraç edilen bono ve tahviller, 3-OECD ülkeleri merkezi yönetimleri ile merkez bankalarınca ya da bunların kefaletiyle ihraç edilen menkul kıymetler, 4-Avrupa Merkez Bankasınca ya da bu Bankanın kefaletiyle ihraç edilen menkul kıymetler, den oluĢmaktadır. Kefalet garanti anlamında kullanılmaktadır. Ġhraç edilen menkul kıymetlerin teminatlar arasında yer alması için krediyi veren bankaya rehin ve teslim edilmesi gerekir112. 3.2.9.2. Ġkinci Grup Teminatlar Bu gruptakiler 1-Altın ve diğer kıymetli madenler 2-Borsaya kote edilmiĢ hisse senetleri 3-Varlığa dayalı menkul kıymetler* 111 Reisoğlu, 2002, s.654 Reisoğlu, 2002, s.654 * Bunlar Sermaye Piyasası Kanununun 13/A maddesi çerçevesinde ihraç edilen menkul kıymetlerdir. 112 171 4-Özel sektör tahvilleri 5-Türkiye‟de faaliyette bulunan bankaların kendi kredi sınırları dahilinde verecekleri kefaletler ve teminat mektupları. 6-OECD ülkelerinde faaliyet gösteren bankaların garantileri 7-OECD ülkeleri merkezi yönetimleri ile merkez bankalarının kefaletleri Burada “kefalet” ibaresine diğer garanti yükümlülüklerinin de gireceği yönünde görüĢ mevcuttur113. 8-Avrupa Merkez Bankasınca verilecek garanti ve kefaletler 9-Kredi riskine karĢı koruma sağlayan kredi türev anlaĢmaları 10-Firmaların kamu kurumları alacaklarının temlik veya rehni nezdindeki doğmuĢ teminat 11-Paraya tahvili kolay menkul kıymetler ile emtiayı temsil eden kıymetli evrak, piyasa değerini aĢmayan tutarda rehinli her türlü emtia ile menkuller 12-Ekspertiz kıymeti yeterli olmak kaydıyla tapulu gayrimenkullerin ipotekleri ile tahsisli araziler üzerine yapılan gayrimenkul ipotekleri 13-MüĢterilerden alınan gerçek kambiyo senetleri olarak sıralanmaktadır. Bu on üç teminat türünden bir kısmı için ek açıklama gerektiğini düĢünüyoruz. 3.2.9.2.1. Türk Bankalarının Kefaleti Yönetmelikte sadece bankalarca verilen teminat mektupları ve kefaletler öngörülmektedir. Reisoğlu Ģerhinde bankalar kelimesine ve bu konuya ek açıklama getirmekte ayrıca bu teminat türünün içinde sınıflandırıldığı gruba eleĢtiri getirmektedir.114 113 114 Reisoğlu, 2002, s.655 Reisoğlu, 2002, s.655 172 “Türkiye‟de faaliyette bulunan bankalar Türkiye‟de kurulu bankalarla, yabancı bankaların Türkiye‟deki Ģubeleridir. Bankaların verecekleri teminat mektuplarına akreditif teminatları (stand/by letter of credit) de girecektir. ....Oysa diğer Ģahsi garantilerde -aval ve kabuller- bu kapsam içinde yer alacaktır. Genel olarak bankaların kendi kredi sınırları dahilinde verecekleri garantilerin 1. grup teminatlar arasında sayılması uygun olurdu”. Reisoğlu‟nun görüĢüne biz daha ihtiyatlı yaklaĢıyoruz. Ayrıca bu durumun aynı zamanda Denetim Otoritesinin (BDDK‟nın); en azından bu düzenleme yapıldığı anda, sektör üzerindeki denetiminden emin olmadığı ve sektörün stabilitesine de güvenmediği Ģeklinde yorumlanabilecektir. Nitekim 2001 yılı öncesinde baĢlayan ve bankaları derinden etkileyen ekonomik krizin sonuçları da hem denetim açısından hem de sağlamlık açısından görüĢümüze destek olacak niteliktedir. 3.2.9.2.2. Kamu Kurumu Nezdindeki Alacağın Rehni Uygulamada firmalar kamu kurumları nezdindeki doğmuĢ ve doğacak alacaklarını bankalara temlik edebilmektedir. Dolayısı ile firmalar henüz kesinleĢmemiĢ alacaklarını da temlik edebilmektedirler. Bununla beraber bu alacaklar ancak kesinleĢtiği yani doğduğu anda banka için II. sınıf teminat oluĢturacaktır, Firmanın kamu kurumu nezdindeki alacaklarını bankaya rehnetmesi, uygulaması yaygın olmamakla beraber mümkündür115. 3.2.9.2.3. Emtia ve Menkul Rehni-Hisse Senedi-Emtia Üzerine Kıymetli Evrak Ġkinci grup teminatların on birinci sırasındaki “Paraya tahvili kolay menkul kıymetler ile emtiayı temsil eden kıymetli evrak, piyasa değerini aĢmayan tutarda rehinli her türlü emtia ile menkuller” teminat türü hakkında ek açıklamalara yer vermek faydalı olacaktır. Yönetmeliğin Uygulanmasına ĠliĢkin Genelgede Teminatlara ĠliĢkin Esaslar Bölümünde bu tür teminatların değerlemesi iĢlenmektedir. Buna göre; Emtia ve iĢletme rehni niteliğindeki teminatların değerlemesinde rayiç bedelin tespitinde ikinci el piyasa fiyatlarının veya ekspertiz değerinin veya sigortaya tabi olanlar için ilgili kurum ve kuruluĢlarca yapılan değer tespitlerinin 115 Reisoğlu, 2002, s.656 173 kullanılması, tespit edilen bedelin rehne konu tutardan düĢük çıkması halinde, teminat hesaplamalarında düĢük çıkan bedel üzerinden iĢlem yapılması, Borçlanmayı temsil eden menkul kıymet niteliğindeki teminatların, Bankalarca Uygulanacak Muhasebe Standartları THP ve Ġzahnamesi ile söz konusu düzenlemeye iliĢkin olarak yapılan açıklamalarda belirtilen esaslara göre değerlenmesi, Borsalarda veya teĢkilatlanmıĢ piyasalarda iĢlem gören hisse senetlerinin rayiç değer tespitinde Bankalarca Uygulanacak Muhasebe Standartları THP‟ ve Ġzahnamesinin esas alınması, gerekmektedir. Ayrıca Reisoğlu‟nun konu ile ilgili açıklamalarına116 yer veriyoruz. “Medeni Kanunun(Bundan sonra MK olarak anılacaktır.) 957. maddesine göre “emtiayı temsil eden evrakın teslimi meĢrut* Ģekilde rehnedilmesi, o eĢya üzerinde rehin hakkını hasıl eder. Emtiayı temsil eden senetten müstakil olarak hususi bir rehin senedi (varant) tanzim edildiği halde, asıl senet üzerinde temin edilen meblağ ile vade iĢaret edilmek Ģartıyla varantın rehnedilmesi teslimi meĢrut Ģekilde rehne muadil olur. Makbuz senedi ve varant umumi mağazalara teslim edilen emtia için çıkartılmakta olup, taĢıma senetleri TTK. 768-772. maddelerinde düzenlenmiĢtir. Bankalarca açılan akreditifler nedeniyle, konĢimento üzerine (TTK. 1097) banka lehine tesis edilen rehin, emtia üzerine tesis edilmiĢ olur. Bankalar çeĢitli emtia ve menkulleri -tütün, pamuk, iplik, otomobil rehni- Medeni Kanunun teslimi meĢrut rehin hükümlerine göre (MK. Madde 939 vd.) rehin almaktadırlar. Bunların piyasa değeri bankalarca yaptırılacak ekspertizlere göre belirlenecek; bunlar ekspertiz değerine kadar II. grup teminat oluĢturacaktır. Keza; alacak rehinleri -alacağın bulunması halindemenkul rehni hükümlerine tabi olacaktır. Uygulamada yaygın olan banka mevduatlarının rehni bunun tipik bir örneğidir. MK. alacak rehni ile ilgili maddesinin “Hilafına hüküm olmadıkça 116 * Reisoğlu, 2002, s.656-657 Teslim ġartlı 174 bunlar hakkında teslimi meĢrut rehin hükümleri uygulanır” hükmü de bunu teyit etmektedir”. 3.2.9.2.4. Ġpotek Teminata alınan gayrimenkul ipoteğinin değerlemesi ile ilgili, Yönetmeliğin Uygulamasına ĠliĢkin Genelgede (Teminatlara ĠliĢkin Esaslar) açıklama getirilmiĢtir. Buna göre, Gayrimenkul değerlemesinde: ipoteği cinsinden teminatların a) Ġpotek değerinin varlığın gerçek değerini yansıtıp yansıtmadığının gayrimenkulün rayiç değeri (aynı yerde, benzer vasıflı gayrimenkullerin satıĢ fiyatının tespiti ve belgelendirilmesi) veya cari ekspertiz değeri veya söz konusu gayrimenkul sigortalanmıĢ ise sigortaya esas bedel ile karĢılaĢtırılarak tespit edilmesi b) Rayiç değenin veya cari ekspertiz değerinin ipotek değerinin altında kalması halinde, kredinin teminatını oluĢturan tutarın hesabında ipotek miktarı yerine rayiç değenin veya cari ekspertiz değerinin esas alınması, c) Faiz ve ferileri ile birlikte krediler ve diğer alacaklar portföyünün % 1 ve üstünü teĢkil eden ve herhalde 1 trilyon lirayı aĢan kredi ve alacakların teminatları için mutlak surette yukarıda belirtildiği Ģekilde iĢlem yapılması, d) Ġpotek tutarı 1 trilyon liranın üzerinde olan gayrimenkullerin rayiç bedel tespitinin ise lisanslı gayrimenkul değerleme Ģirketlerine yaptırılması, yapılacak tespitte, bedelin ipotek değerinden düĢük çıkması halinde teminat hesaplamalarında düĢük çıkan bedel üzerinden iĢlem yapılması, gerekmektedir. Ġpoteklerde derece sistemi geçerli olduğundan dolayı alınmıĢ olan ipotek ancak önceki derecelerdeki ipotek miktarlarının toplamının taĢınmazın değerinden küçük olması durumunda 2.Grup teminat niteliği taĢıyacaktır. Elde bulunan ipoteğin değeri taĢınmazın değerinden, önceki ipotek miktarlarının toplamının düĢülmesi suretiyle bulunacaktır. Bu konu ile ilgili Reisoğlu‟nun görüĢüne biz de katılmaktayız117. 117 Reisoğlu, 2002, s.657-658 175 “Medeni Kanuna göre ipoteklerde derece sistemi geçerlidir. TaĢınmazın değeri ile bağlı olmaksızın istenilen miktarda ipotek tesisi de mümkündür. Ancak alınan ipoteğin teminat değerinin bulunup bulunmadığını ipotek derecesi değil, fakat taĢınmazın değeri ve daha önceki derecelerdeki ipoteklerin ve diğer kısıtlamaların toplamı belirleyecektir. Örneğin birinci derecedeki 20 milyar TL.lik ipotek, eğer taĢınmazın değeri sadece 5 milyar ise tam bir teminat oluĢturmadığı halde, 7. derecedeki 1 milyarlık ipotek, taĢınmazın değeri 15 milyar ve ilk altı derecedeki ipotekler toplamı 12 milyar ise tam olarak teminat değeri taĢıyacaktır. Bankalar, taĢınmazın yaptırdıkları ekspertiz değerine ve ipotek derecelerine göre, aldıkları ipoteğin II. grup teminat oluĢturup oluĢturmayacağını veya sadece belli miktar için II. grup teminata girdiğini tespit edeceklerdir. TaĢınmazların ekspertiz değerleri devamlı artabileceğinden -para değerinin düĢmesi, taĢınmaz üzerinde bina yapılması gibi- bankalar zaman zaman yaptıracakları ekspertiz değerlerine göre karĢılık açısından yeni düzenlemeler yapabileceklerdir”. 3.2.9.2.5. Gerçek Kambiyo Senedi Banka uygulamalarında gerçek müĢteri senetleri ile, kiĢilerin ticari iliĢkilerinde borçlandıkları meblağlar için alacaklılarına verdikleri senetler kastedilmektedir. Bunlar genelde vadeli bonolar ve ileri tarihli çeklerden oluĢmaktadır. Özellikle çeklerin damga vergisine tabi olmamaları ve bonolardan farklı olarak karĢılıksız çıkmaları halinde keĢideci için ağır yaptırımlarının öngörülmesi, çeklerin tercih nedeni olmaktadır. Ġleri tarihli olarak keĢide edilen çeklerin keĢide tarihinden önce ibraz edilmedikleri de gözlenmektedir. Gerçek müĢteri senetleri arasında bankalara rehin cirosuyla verilen bonolar ve teminat amacıyla temlik cirosu ile ciro edilen çekler ikinci grup teminatları oluĢturacaktır118. Buradaki gerçek betimlemesi ile hatır bonoları dıĢarıda bırakılmak istenmiĢtir119. Ayrıca Yönetmelik Madde 8/5d‟ye göre teminat olarak verilen senetlerin değerlemesinde bu senetlerin borçlularının kredi değerlilikleri ve ödeme güçleri rayiç değer tespitinde dikkate alınacaktır. 3.2.9.2.5.1 Gerçek Kavramı Burada kavram karmaĢasına yol açabilecek bir noktaya açıklık getirmek istiyoruz. MüĢterilerden alınan kambiyo senetlerinin ikinci grup 118 119 Reisoğlu, 2002, s.659 TaĢdelen, s.400 176 teminatlar arasında sayılabilmesi için “gerçek” olması Ģartı getirilmiĢtir. Bunun anlamı Ģudur. Uygulamada banka Ģubelerinden kredi kullanan kredi müĢterileri çalıĢma sistemleri içinde vadeli satıĢ yapıyorlarsa müĢterilerinden alacaklarını tespit eden çek yada senet almak durumundadırlar. Ancak gerçekleĢen bu tür bir ticari alıĢveriĢ neticesinde kredi boçlusu firmanın portföyünde bulunan, alacak senedi yada çekler gerçek kambiyo senedi olarak vasıflandırılacak ve 2.grup teminatlar arasında yer alabilecektir. 3.2.9.2.5.2 Gerçek Niteliği TaĢımayan Senetler* Firmanın çalıĢma sisteminde vadeli satıĢ yoksa, firmanın mali durumunun iyi olmaması sebebiyle gerçek çek ve senetleri diğer alıĢveriĢlerinde kullanmak durumundaysa yada firmanın aldığı kredinin teminatını karĢılayacak büyüklükte çek senet akıĢı yoksa kredi borçlusu firmalar baĢka yollara sapabilmektedir. Bunları yaĢanan olaylardan yola çıkarak Ģöyle sıralayabiliriz. Firma ödeme gücü olan ve kendisine güvenen diğer bir firma yada kiĢiden ticari iliĢkiye dayanmayan hatır nitelikli(teminata konması için hatıra binaen alınan ve ticari bir iliĢkiye dayanmayan) olarak aldığı çek yada senedi(ciro ederek) teminata verir. Lehine verilen firmanın bu çek yada senedi finansman sağlamada kullanmasından ötürü “finansman senedi” yada “hatır bonosu” olarak ta nitelenen çek yada senet vadesi gelmeden önce daha ileri vadeli olanları ile değiĢtirilerek kredinin teminat Ģartı sürekli olarak sağlanmıĢ olur. Firma yine kendisinin veya ortak olduğu baĢka bir firmanın çek yada senedini teminata koyar. Çoğunlukla yenilenmiĢ vadelilerle değiĢtirilerek süreklilik sağlanır. Firmanın kendi çalıĢanı veya tanıdığı, ödeme gücü olmayan biri tarafından imzalanan çek yada senedi teminata koyar. Vade için aynı iĢlem tekrarlanır. Firma müĢterisi gibi gösterdiği, gerçek olmayan Ģahıslar ya da ölüler üzerine düzenlemiĢ(mezarlık senedi diye tabir edilir) çek yada senedi teminata verir. Vade için aynı iĢlem tekrarlanır. Firma gerçek Ģahıslar adına sahte imza ile tanzim edilmiĢ çek yada senedi teminata verir. Vade için aynı iĢlem tekrarlanır. * Kendi Değerlendirmelerim 177 Bütün bu ve burada sıralanmayan ihtimallerden dolayı kredi veren banka Ģubesinin bir görevi de teminata aldığı unsurların istihbaratını yaparak gerçek olup olmadığını, bankanın Ģart koĢtuğu Ģekilde ticari iliĢkiye dayanıp dayanmadığını araĢtırmaktır. Ancak baĢta Ģube baĢında bulunan yönetici olmak üzere kredi komitesi üyeleri istenen nitelikleri sağlayan kredi müĢterisi bulmada zorlanmaları, kendilerine verilen plasman(kredi verme) hedeflerinin büyüklüğü, kredi müĢterilerinin istek ve ricalarını kıramama veya baĢka türlü sebeplerle teminat unsurlarının sağlamlığı, güvenilirliği ve nitelikleri hususunda esnek davranabilmektedirler. Hatta bazen yukarıda saydığımız usule aykırı iĢlemlere göz yumabilmektedirler. ġube yönetimi üstüne hesap verememe korkusuyla da bu tür senetleri ticari iliĢkiye dayanan nitelikli senetler olarak hesap planındaki nazım kayıtlarına iĢlemekte ve bu Ģekilde raporlayabilmektedir. Bu noktada kredi borçlusu firmanın durumu daha da kötüye gitse bile, Ģube yönetimi, kanuni takip ile tasfiye sürecinde usulsüz iĢlemlerin açığa çıkması endiĢesiyle ve düzelir umuduyla firmanın kredisini kanuni takip hesabına almayıp usulsüz iĢlemlere devamla daha da içinden çıkılmaz bir duruma girebilmektedir. Yukarıda sıralamaya çalıĢtığımız ve gerçek ticari iliĢkiden kaynaklanmayan bu tür teminat unsurlarının azımsanamayacak kısmında çek yada senedin geçerliliğini yitirmesine sebep olabilecek eksiklik, düzeltme ve kazıntı da olabilmektedir. Ayrıca vadesi yaklaĢan senetlerin, değiĢtirilmesi yerine vade kısmı; gerektiğinde tükenmez kalemle yazılmak üzere, kurĢun kalemle yazılmak suretiyle, vade yaklaĢtıkça sadece vadesinin kurĢun kalemle değiĢtirilerek yeniden sisteme giriĢleri sağlanabilmektedir. ĠĢte bu sebeplerden dolayı 2.grupta sınıflandırılacak çek veya senedin vasfının doğru tespit edilip gerçek ticari iliĢkiye dayanıyorsa 2.grubta sınıflandırılması lazımdır. Bu niteliği taĢımamakla birlikte Ģekil Ģartları tam olan hatır nitelikli çek senetler ise 3.grupta sınıflandırılacaktır. 3.2.9.3. Üçüncü Grup Teminatlar Yönetmeliğe göre bu grupta, 1-Ticari iĢletme rehni 2-Ġhracat vesaiki 3-TaĢıt rehni 4-Uçak veya gemi ipoteği 178 5-Kredibilitesi yüksek gerçek ve tüzel kiĢilerin kefaletleri 6-MüĢterilerden alınan diğer senetler 3.2.9.3.1. Ticari ĠĢletme Rehni Yönetmelikte 2.grup teminatlar arasında yer alan emtia ve menkul rehninden farklı olarak “piyasa değerini aĢmayan tutarda” ibaresi ticari iĢletme rehni için kullanılmamaktadır. Uygulamaya iliĢkin Genelge‟ye göre bu nitelikteki teminatın rayiç bedelinin tespitinde ikinci el piyasa fiyatlarının veya ekspertiz değerinin veya sigorta Ģirketlerinin değer tespitlerinin kullanılması gerektiği ifade edilmektedir(Teminatlara ĠliĢkin Esaslar). Burada yine 2.grup teminatlar arasında yer alan taĢınmaz ipotekleri için kullanılan “ekspertiz kıymeti yeterli olmak kaydıyla” ifadesinin kıyasen ticari iĢletme rehni için de kullanılabileceği düĢünülebilir120. 3.2.9.3.2. TaĢıt Rehni Kredi faizlerinin düĢtüğü dönemlerde, tüketici kredileri ile araç alımı artıĢına bağlı olarak taĢıt rehninin teminat olarak kullanımı artmıĢtır. Tüketici kredileri dıĢında diğer kredi türlerinde de firma taĢıtlarının rehnedilmesi teminat olarak kullanılmaktadır. Rehin kaydı ilgili trafik Ģubesi tarafından sicile iĢlenmektedir. Uygulamada, taĢıt rehinlerinde kredi kullanan kiĢinin araçtan faydalanmaya devam etmesi Ģu Ģekilde sağlanmaktadır: Rehnedilen araç yeddiemin sıfatıyla firma kefili yada firmanın getirdiği baĢka birine teslim edilmekte araç sahibi de bu aracı kullanmaya devam etmektedir. Bu Ģekilde kredide sorun yaĢandığında teminat olarak alınan aracın kanuni takip sürecinden kaçırılması durumunda yeddiemin sıfatıyla teslim belgesini imzalayan kiĢi de sorumlu olmaktadır. Bu yüzden yeddiemin sıfatıyla imzası alınacak kiĢinin firma kefilleri dıĢında farklı bir kiĢi olması güvenlik unsurunu arttırmaktadır. Ayrıca trafik kazalarına karĢı rehnedilen ancak kullanımda olan aracın kasko sigortasının yaptırılması ve kredi geri ödeninceye kadar, süre bitimlerinde sigortanın yenilenmesi ve poliçeye, masraf ödemelerinin bankanın onayı ile araç sahibine ödenebilmesini sağlayan ibarenin konulması, krediyi veren banka Ģubesi tarafından takip edilmektedir. 3.2.9.3.3. Uçak veya Gemi Ġpoteği Uçak ipoteği Türk Sivil Havacılık Kanununda (Madde 50 ve 66) düzenlenmekte olup; UlaĢtırma Bakanlığı nezdinde tutulan uçak siciline 120 Reisoğlu, 2002, s.659 179 tescil edilmektedir. Gemi ipoteği ise Türk Ticaret Kanununda (Madde 875 ve 876)düzenlemekte olup gemi siciline tescil ile tesis olunur. 3.2.9.3.4. Kredibilitesi Yüksek Kefalet Burada da kefaletin geniĢ anlamda garanti olarak değerlendirilmesi düĢünülebilir121. Gerçek ve tüzel kiĢilerin kredibilitesinin ölçülerek yüksek olup olmadığı konusu bankanın ölçüm kriterlerine dolayısıyla takdirine göre belirlenecektir. Bankaların uyguladıkları ölçme yöntem ve kriterleri farklı olabileceğinden bu konuda bankalar arasında faklılıklar oluĢabilecektir. Yönetmelik Madde 8/5-c‟ ye göre, üçüncü grup teminatlar arasında yer alan kredibilitesi yüksek gerçek ve tüzel kiĢilerin kefaletlerinin teminat olanak değerlenmesi, söz konusu kefillerin ya da garantörlerin mali ve ekonomik gücünün parasal olarak ölçülmesi suretiyle yapılır. Bu tür bir teminatın değerlemesinde kiĢilerin vermiĢ oldukları kefaletlerin tutarı ya da yükümlü oldukları tutarlar yerine bu kiĢilerin yükümlülüklerini ödeme güçleri dikkate alınacaktır. Uygulamaya ĠliĢkin Genelgeye (Teminatlara ĠliĢkin Esaslar) göre de, Üçüncü grup teminatlar arasında yer alan “Kredibilitesi yüksek gerçek ve tüzel kiĢilerin kefaletlerinin” ve teminat olarak verilen senetlerin değerlemesinde, kredi borçlusunun ödeme gücü kadar kefilin ödeme gücünün de banka açısından aynı derecede önemli olacağı esasından hareketle, kefalet verenlerin kredi değerliliğinin ölçülmesi için Yönetmeliğin 6 ncı maddesinde* belirtilen yöntemlerin kullanılması ve bankaların kredi istihbarat birimlerinin değerlendirmelerinden ve TCMB nezdindeki risk merkezi kayıtlarından faydalanılması, Kredi değerliliği bulunmayan gerçek ve tüzel kiĢilerden alınan kefalet ve garantiler ile bu kiĢilerce keĢide edilen senet ve çek niteliğindeki kıymetlerin Yönetmelik uygulamasında teminat olarak değerlendirilmemesi, ve teminatların değerlemesi ile ilgili belgelerin saklanması ve ilgili kayıtların tutulması gerekmektedir. 121 Reisoğlu, 2002, s.660 Bu madde yukarıda “3.2.6. Kredilerin Sınıflandırılmasına Yönelik Ġlave Açıklamalar” baĢlığı altında incelenmiĢtir * 180 3.2.9.3.5. Diğer Senetler 2.grup teminatlar içinde yer alan “MüĢterilerden alınan gerçek kambiyo senetleri” ne değinirken açıkladığımız üzere teminata verilen bütün çek ve senetler ticari bir iliĢkiden doğan senetler olmamaktadır. Açıkladığımız üzere bunların bir kısmı eğer borçlusunun ödeme gücü varsa “hatır yada finansman” senedi olarak nitelendirilmektedir. Gerçek ticari iliĢkiye dayanmayan bu çek veya senetlerden Ģekil Ģartlarını tam olarak ihtiva eden ve borçlusu ödeme gücüne sahip olanlar 3.grupta sınıflandırılır. Yönetmelik Madde 8/5-d‟ ye göre teminat olarak verilen senetlerin değerlemesinde bu senetlerin borçlularının kredi değerlilikleri ve ödeme güçleri rayiç değer tespitinde dikkate alınacaktır. Yönetmeliğin bu hükmü hatır senetleri için gerçek ticari iliĢkiye dayanmadıkları için daha da fazla önem arz etmektedir. Zaten Uygulamaya ĠliĢkin Genelgede de(Teminata ĠliĢkin Esaslar-Son ayrım) kredi değerliliği bulunmayan gerçek ve tüzel kiĢilerce keĢide edilen senet ve çek niteliğindeki kıymetlerin Yönetmelik uygulamasında teminat olarak değerlendirilmemesi gerektiği ifade edilmektedir. Teminata kaydedilecek senetler hususunda bir ince nokta daha mevcuttur. Bankalar uygulamada müĢterilerinden teminat için çek senet almanın dıĢında, müĢterilerin tahsil edilmesi için bankaya ibraz ettikleri çek yada senetleri belli bir ücret karĢılığında kabul edebilmektedirler. Bu çek ve senetler tahsil edildiğinde müĢterinin kredi hesabına değil, ya nakit olarak kendilerine yada mevduat hesaplarına yansıtılmaktadır. Tahsil için alınan çek ya da senetler, hesap planında teminat senetlerinden farklı bir nazım hesapta izlenir. Teminata kabul edilen çek yada senetlerde bunları veren kredi borçlusu, bunu borcuna karĢılık verdiğine dair ciro eder. 3.2.9.4. Dördüncü Grup Teminatlar Yönetmelik Madde 8/1-d‟ ye göre ilk üç grubun dıĢında kalan teminat türleri dördüncü grup teminat olarak sınıflandırılmıĢtır. Hukuken bankanın baĢvurabileceği ekonomik bir değer taĢıyan tüm diğer teminatlar bu grupta sınıflandırılacaktır122. Buradan hareketle örnek olarak, henüz borsaya kote edilmemiĢ hisse senetleri bu grupta sınıflandırılacaktır. 3.2.10. Teminatların Hesaba Katılması Hesaplamada teminatlar, özel karĢılıklara esas teĢkil eden kredi alacaklarının bakiyesinin düĢürülmesinde kullanılmaktadır. 3., 4. ve 5. 122 Reisoğlu, 2002, s.661 181 gruptaki donuk alacaklardan, yönetmelikteki esaslara göre teminatlarının değeri düĢürülerek Özel KarĢılığın hesaplamasına esas meblağ bulunacaktır. Yapılan teminat sınıflandırması çerçevesinde sağlam kabul edilen teminat türleri daha yüksek, zayıf kabul edilen teminat türleri daha düĢük bir oranla çarpılarak anaparadan düĢürülecektir. Bu hesaplama iĢlemi her bir borçlu için bankanın münferit alacağı ve o borçlunun teminatlarının değerlenmiĢ tutarları esas alınarak ayrı ayrı yapılacaktır. Yönetmelik Madde 8/2-a‟ ya göre, bu iĢlem yalnız donuk alacaklar için yapılacaktır. Yönetmelik Madde 8/2-a‟ da bu oranlar Ģu Ģekilde belirlenmiĢtir. Tablo 13 Teminatların Değerleme Oranları Teminatın Ġçinde Bulunduğu Grup Dikkate Alınma Oranı (Teminat Tutarı X oran) Birinci grup % 100 Ġkinci grup % 75 Üçüncü grup % 50 Dördüncü grup % 25 3.2.10.1. Teminatların Değerlemesi ve MuhasebeleĢtirilmesi Hesaba katılacak “teminatların değerlemesi ve muhasebeleĢtirilmesi, Bankalar Kanununa göre uygulamaya konulan “Bankalarca Uygulanacak Muhasebe Standartları, THP‟ ve Ġzahnamesi”nde yer alan varlıkların değerlemesine iliĢkin usul ve esaslara göre” yapılacaktır(Yönetmelik, Madde 8/5-a). Uygulamaya iliĢkin genelgede bu Ģekildeki değerleme sırasında ortaya çıkabilecek sorunlara çözüm yolları sunulmuĢtur(Teminatlara ĠliĢkin Esaslar, Ġlk Paragraf). Buna göre yönetmelikte sözü edilen “Bankalarca Uygulanacak Muhasebe Standartları, THP‟ ve Ġzahnamesi” adlı düzenlemede açıklık bulunmayan durumlarda teminat için öncelikle varsa borsa veya teĢkilatlanmıĢ diğer piyasalardaki fiyatları, böyle bir fiyat oluĢmamıĢsa değerleme günündeki normal alım satım fiyatları dikkate alınarak rayiç değerleri esas kabul edilecektir. Ayrıca Yönetmeliğin “8/5-c” ve “d” fıkralarıyla genelgede, rayiç değerin tespitinin, bazı teminat türleri için nasıl ve nelere dikkat edilerek yapılacağı sıralanmıĢtır. Bu yol,yöntem ve dikkat edilecek hususlar yukarıda teminat grupları açıklanırken ilgili teminat türünün altında belirtilmiĢti. 182 Teminatların değerleri tespit edildikten sonra yapılacak iĢlem teminatın bankanın tasarrufunda olan kısmının tam olarak tespit edilip yukarıda tabloladığımız oranlar nispetinde alacak tutarından indirilmesidir. Teminat üzerinde banka dıĢında bir baĢka tarafın hakkı veya tasarrufu mevcut ise bankanın tasarrufunda bulunmayan tutar, özel karĢılığa tabi olan alacak tutarının belirlenmesinde dikkate alınmayacaktır(Yönetmelik Madde 8/5-b). 3.2.10.2. Teminatların Donuk Alacak Tutarından Ġndirilmesi Özel karĢılık hesabında dikkate alma oranıyla çarpılacak değerlenmiĢ teminat tutarı için üst sınır donuk alacak miktarı olacaktır. DeğerlenmiĢ tutarın donuk alacak miktarını aĢması durumunda sadece donuk alacak tutarı kadarı dikkate alınma oranı ile çarpılıp indirime esas olacaktır(Yönetmelik Madde 8/2-b). Böyle bir düzenleme bankanın gizli yedek akçe ayırması ve vergi kaybı sonucunu doğuracağından123 böyle bir düzenlemeye ancak bankaların karĢılık ayırmasının teĢvik edilmesi yönünde bir politika olarak bakılacaktır. Ayrıca Yönetmeliğin 8/2-b fıkrasında yukarıda bahsettiğimiz sınır konulurken bu sınırın teminatların tümünün toplam değerlenmiĢ tutarını mı kapsadığı yoksa her bir teminat türünün değerlenmiĢ tutarı için mi geçerli olduğu hususu açıklanmamıĢtır. Yönetmeliğin 8/3-b fıkrası incelendiğinde bu sınırın her bir teminat türü için ayrı ayrı inceleneceği anlaĢılırken uygulamaya iliĢkin genelgede verilen örnekte bu sınırın tüm değerlenmiĢ teminatların toplamı olarak kabul edildiği anlaĢılmaktadır. Bu durumda Uygulama genelgesinin Yönetmelikten farklı bir düzenleme getirdiğinden bahsedilebilecektir. Bu farklılığın Kurumlar Vergisi matrahına etkisi de olacaktır. Bu etkiden dolayı çeliĢkiyi ayrıntılı Ģekilde ele almamız gerekmektedir. Bu konu ayrıntılı örnekleri ile birlikte son bölümde incelenecektir. 3.2.10.3. Donuk Alacağın Tamamı Kadar Özel KarĢılık Ayırma Yetkisi Yönetmelikte yer alan ve yukarıda belirttiğimiz özel karĢılık oranları, teminatların sınıflandırılması ve dikkate alınma oranlarının hepsi özel karĢılık ayrılacak asgari miktarı tespit etmek içindir. Yönetmeliğin 8/4 fıkrası bu oranları dikkate almadan donuk alacağın tamamı için özel karĢılık ayırma imkanı tanımaktadır. Buna göre; Banka tarafından, teminat tutarı dikkate alınmaksızın donuk alacağın sınıflandırıldığı grup için geçerli olan 123 TaĢdelen, s.401 183 özel karĢılık oranlarından az olmamak kaydıyla, söz konusu donuk alacak tutarının tamamına kadar özel karĢılık ayrılabilecektir. Bu imkan Kurumlar Vergisi matrahının belirlenmesi açısından bankalara büyük bir imkan tanımaktadır. Bankalar istediklerinde özel karĢılık ayırmak suretiyle Donuk Alacakların tamamı kadar kurumlar vergisi matrahını o yıl için azaltabilecektir. Ancak Kurumlar vergisi matrahından düĢülebilen Özel KarĢılıkların sadece Donuk Alacaklar için ayrılabildiği unutulmamalıdır. Dolayısıyla Donuk Alacak niteliği taĢımayan alacaklar için ayrılan serbest karĢılıklar matrahtan indirilemeyecektir124. Böyle bir hüküm gizli yedek akçe ayrılmasını teĢvik niteliğinde değerlendirilebilecektir125. 3.2.11. Alacakların Yeniden Yapılandırılması Yönetmeliğin 9. maddesinde Kredilerin ve Diğer Alacakların Yeniden Yapılandırılması veya Yeni Bir Ġtfa Planına Bağlanmasına ĠliĢkin Usul ve Esaslar düzenlemiĢtir. Bu madde 31.01.2002 tarihinde değiĢikliğe uğramıĢtır. Bu madde ile aldığı krediyi geri ödemede zorlanan firmalardan bir kısmına(geçici likit sıkıntısı yüzünden ödemede bulunamayanlar) yeni ödeme vadeleri ya da taksit miktarları içeren bir kredi yeniden yapılandırması imkanının verilmesi amaçlanmıĢtır. Ayrıca borcun yenilenmesi sırasında borçlunun ödeme gücünün olup olmadığı konusundaki değerlendirme bankaya ait olacaktır126. Yönetmelik Madde 9/1-a‟da belirtilen bu imkana, 9/2-b fıkrasında belirtilenler hariç ilave kredi verilmesi de dahildir. Bu Yönetmeliğin 4. maddesinde belirtilen sınıflandırma esasları kapsamında kredilere ve diğer alacaklara iliĢkin olarak bankaya olan ödeme yükümlülüğünün yerine getirilmemesinin geçici likidite sıkıntısından kaynaklanması halinde, borçluya likidite gücü kazandırmak ve banka alacağının tahsilini sağlamak amacıyla gecikmiĢ faizler de dahil olmak üzere alacağın, bu maddede belirlenen esas ve usullere uyulmak kaydıyla, gerektiğinde ilave kredi açılmak suretiyle yeniden yapılandırılması ya da yeni bir itfa planına bağlanması bir defaya mahsus olmak üzere mümkündür. 124 Reisoğlu, 2002, s.665 TaĢdelen, s.402 126 TaĢdelen, s.404 125 184 Bu imkanın tanınma sebebi olan geçici likidite sıkıntısı durumunun, istismar edilerek daha geniĢ yorumlanmasını engellemeye yönelik olarak, Yönetmelik, Madde 9/1-b‟de geçici likidite sıkıntısı tanımlanmaya çalıĢılmıĢtır. Buna göre; Yönetmeliğin uygulanmasında, geçici likidite sıkıntısı, yükümlülüklerini zamanında ve eksiksiz olarak yerine getirebilecek ödeme gücüne sahip olan bir kredi borçlusunun normal faaliyetlerden kaynaklanan fon giriĢ ve çıkıĢlarının, satıĢ gelirlerinin veya faaliyet gelirlerinin beklenmedik ve geçici bir nedene bağlı olarak dalgalanmasından dolayı düzensiz hale gelmesinden kaynaklanan yönetilebilir bir nakit açığını ifade edecektir. 3.2.11.1. Yeniden Yapılandırılan Alacakların Sınıflandırılması Özel karĢılığa tabi kredilerin yeniden yapılandırılmak suretiyle hemen bu yükümlülük dıĢına çıkarılmaları mümkün olmamaktadır. Belli süreyle bulundukları grupta sınıflandırılmaya devam edilen krediler bu süreyi sorunsuz tamamlarlarsa farklı bir hesaba alınabileceklerdir.( Yönetmelik Madde 9/2-a-b) 2. a) Yeniden yapılandırılan ya da yeni bir itfa planına bağlanan krediler, o tarihe kadar sınıflandırılarak izlendikler Üçüncü, Dördüncü ve BeĢinci Grup krediler ve diğer alacaklar içinde en az 6 ay süreyle takip edilmeye devam olunur. Bu süre içinde söz konusu alacaklar için, izlendikleri gruba uygulanan özel karĢılık oranlarında karĢılık ayrılmasına devam edilir. b) Yeni bir itfa planına bağlanan krediler için toplam alacak tutarının en az %15 inin, ilave kredi kullandırılmak suretiyle yeniden yapılandırılan krediler için ise toplam alacak tutarının % 30 unun geri ödenmiĢ olması ve en az 6 ay süreyle izlendikleri grupta takip edilmesi Ģartıyla ve ödemelerin aksatılmaması kaydıyla, söz konusu alacaklar, 6 aylık süreden sonra “Yenilenen ve Ġtfa Planına Bağlanan Krediler Hesabı”na aktarılır. “Bankaların KuruluĢ ve Faaliyetleri Hakkında Yönetmelik”te yer alan “bankanın dahil olduğu risk grubu tanımı” kapsamında bulunanlardan olan alacaklar, bu maddede belirtilen esaslar dahilinde ilave kredi açılmaması kaydıyla yeni bir itfa planına bağlanabilir. Bankalar, “Yenilenen ve Ġtfa Planına Bağlanan Krediler Hesabı”na intikal eden alacakları, bu Yönetmeliğin 4 üncü maddesinde belirtilen sınıflandırma esasları çerçevesinde niteliklerini yeniden değerlendirmek suretiyle belirlenecek gruplar altında yeniden sınıflandırabilirler. 185 “Bankanın da dahil olduğu risk grubu”* kapsamında ve geçici likidite sıkıntısı içinde bulunan firmaların kredileri de yeniden yapılandırılabilecek ancak bu firmalar diğer firmalardan farklı olarak ilave kredi kullanamayacaklardır. Bankanın dahil olduğu risk grubuna yeni kredi açılması durumunda madde hükmünün geçerli olup olmayacağı konusu tereddüt doğurmaktadır128. Kanaatimize göre bu durum maddedeki Ģartların dıĢına çıkmak olacağından bu Ģekildeki bir yenileme dokuzuncu maddedeki yenileme çerçevesinde değerlendirilemez. Ġlave kredi kullanmadan yeniden yapılandırılan krediler en az 6 ay ödemelerinde sorun olup olmadığı izlendikten ve kredi meblağının %15‟i geri ödendikten sonra içinde bulunduğu kredi sınıfı gözden geçirilip 1. veya 2. gruba alınabilecektir. Ġlave kredi kullanan firmaların kredilerinde ise yeniden sınıflandırılması için geri ödeme Ģartı, kredinin %30‟u olarak belirlenmiĢtir. Yönetmelikte belirtilen %15 ve 30‟luk geri ödemenin yeniden yapılandırma veya itfa planına bağlama için ön Ģart olduğu dolayısı ile bu ödemelerin yapılmadan yeniden yapılandırma veya itfa planına bağlamanın yapılamayacağını öne süren görüĢte mevcuttur129. Ancak kanaatimizce bu yanlıĢtır. Yönetmelikte bu ödemeler için kastedilen, yeniden yapılandırma veya itfa planına bağlama iĢlemi yapıldıktan sonra bu miktar ödeme yapılmadan karĢılık yönünden krediye sınıf değiĢtirilemeyeceği Ģeklindedir. 3.2.11.2. BDDK’nın Açıklaması Yeniden yapılandırılan kredinin sınıflandırmasının gözden geçirilebilmesi için Ģart koĢulan %15 ve 30 luk ödemelerin, birden fazla kredisi donuk alacak kapsamında olan firmalar için, sadece ödemesinde gecikme olan ve yeniden yapılandırılan kredileri üzerinden mi yoksa o tarihe kadar ödemelerinde gecikme olmadığı halde firmanın diğer kredisi donuk alacak kapsamına alındığı için donuk alacak olarak sınıflandırılan kredileri de * Bu risk grubu “Bankaların KuruluĢ ve Faaliyetleri Hakkında” Yönetmeliğin 20. maddesi 2‟de tanımlanmıĢtır. 2. a) Bir bankanın sermayesinin doğrudan ya da dolaylı olarak yüzde 10 ve daha fazlasına sahip olan pay sahipleri, b) (a) bendinde belirtilenler ile bankanın doğrudan ya da dolaylı olarak ayrı ayrı veya birlikte sermayesini veya yönetimini kontrol ettikleri ya da bunların sınırsız sorumlulukla katıldıkları veya (a) bendinde belirtilenlerden gerçek kiĢi olanların yönetim kurulu baĢkanı, üyesi veya genel müdürü oldukları ortaklıklar, c) (a) veya (b) bentlerinde belirtilenlerle veya bankayla aralarında, kefalet veya birinin ödeme güçlüğüne düĢmesinin diğer bir veya birkaçının ödeme güçlüğüne düĢmesi sonucunu doğuracak boyutta iliĢkiler bulunan gerçek ve tüzel kiĢiler, bu bankanın da dahil olduğu risk grubu olarak kabul edilir. 128 TaĢdelen, s.404 129 Reisoğlu, 2002, s.667 186 dahil edilerek bulunacak toplam tutar üzerinden olacağı hususunda ne yönetmelikte ne de uygulama genelgesinde açıklama getirilmemiĢtir. Bu husus tarafımızdan BDDK‟na sorulmuĢtur. Alınan cevapta %15 ve %30‟luk ödemelerin sadece yeniden yapılandırılan krediler için geçerli olacağı belirtilmiĢtir. Ayrıca yeni bir itfa planına bağlanmayan/yeniden yapılandırılmayan kredilerin de altı ay süreyle izlendikleri grupta takip edilmesi gerekeceği ifade edilmiĢtir. 3.2.12. Değerleme, MuhasebeleĢtirme, Raporlama ve Atıflar Yönetmelikte karĢılıkların değerlenmesi muhasebe hesaplarına kaydı ve raporlanmasına iliĢkin esas ve usuller 10. maddede düzenlenmiĢtir. Madde beĢ kısma ayrılmıĢtır. Ayrıca Yönetmeliğin yürürlüğe girmesiyle birlikte, “Bankalarca Uygulanacak Muhasebe Standartları, THP Ġzahnamaesi”nde 99/13761 sayılı KarĢılıklar hakkındaki Bakanlar Kurulu Kararnamesine yapılan atıfların durumunun ele alındığı 13.madde hükmü burada ele alınacaktır. 3.2.12.1. Hesap Planının Kullanımı Onuncu maddenin birinci kısmında sınıflandırılan alacakların hangi esaslara göre muhasebeleĢtirileceği ifade edilmektedir. Birinci kısım beĢ fıkra halinde düzenlenmiĢtir. Fıkralar genelde açıklamaya gerek bırakmayacak açıklıktadır. Ancak bazı noktalarda ek açıklama yapma gereği duyulacaktır. 3.2.12.1.1. Kullanılacak Düzenlemeler 1. ve 2. fıkrada iĢlemlerin hangi kanuni düzenlemelere uygun olarak yapılacağı ifade edilmektedir. Buna göre; Yönetmelikte belirtilen gruplarda sınıflandırılan krediler ve diğer alacakların değerlemesi ve muhasebeleĢtirilmesi ile ayrılan karĢılıkların muhasebeleĢtirilmesi ve bunlara iliĢkin hesapların bankaların mali tablolarında gösterilmesi, Bankalar Kanunu‟na göre uygulamaya konulan “Bankalarca Uygulanacak Muhasebe Standartları, THP ve Ġzahnamesi”nde yer alan esas ve usullere göre yapılır. Bankalar kredileri ve diğer alacaklarını, Yönetmeliğin 4 üncü maddesinde belirtilen sınıflandırma Ģekline uygun olarak servis kayıtlarına almak, gruplandırmak, izlemek ve değerlendirmek zorundadır. “Standart Nitelikli Krediler ve Diğer Alacaklar -Birinci Grup ” ve 187 “Yakın Ġzlemedeki Krediler ve Diğer Alacaklar - Ġkinci Grup” altında izlenecek krediler ve diğer alacakların, ana muhasebe hesapları ile uyumunun sağlanabilmesi için, formatı “Bankalarca Uygulanacak Muhasebe Standartları, THP ve Ġzahnamesi”nde yer alan “Birinci ve Ġkinci Grup Krediler ve Diğer Alacaklara ĠliĢkin Bilgiler” tablosunda verilen yardımcı defter bazında detaylandırılarak izlenmesi gereklidir. 3.2.12.1.2. Hesap Ġsimleri 3. ve 4. fıkralarda ise sınıflandırılan kredilerin hangi hesaplarda izleneceği hesap kalemlerinin ismi verilerek ifade edilmektedir. Buna göre bankalar sınıflandırdıkları kredileri tabloladığımız hesaplara aktarmak zorundadır. Tablo 14 Kullanılacak Hesap Ġsimleri Kredi Sınıfı Kullanılacak Hesap Tahsil Ġmkanı Sınırlı Krediler ve Diğer Alacaklar Tasfiye Olunacak Alacaklar Hesabı Tahsili ġüpheli Krediler Tahsili ġüpheli Diğer Alacaklar Tahsili ġüpheli Ücret, Komisyon ve Diğer Alacaklar Hesabı Zarar Niteliğindeki Krediler ve Diğer Alacaklar Zarar Niteliğindeki Krediler ve Diğer Alacaklar Hesabı Tasfiye Olunacak Alacaklar Hesabı”na aktarma zorunluluğu, gayrinakdi kredilerin tahsil edilmeyen; nakit krediye dönüĢmüĢ ya da tazmin edilmiĢ bedelleri için de geçerli olacaktır. Üçüncü, Dördüncü veya BeĢinci Grup krediler ve diğer alacaklar altında sınıflandırılan gayrinakdi krediler tazmin edilmeden ya da nakde dönüĢmeden “Tasfiye Olunacak Alacaklar Hesabı”nda izlenmeyecektir. Üçüncü, Dördüncü veya BeĢinci Grup krediler ve diğer alacaklar altında sınıflandırılmakla birlikte henüz tazmin edilmeyen ya da nakde dönüĢmeyen gayrinakdi krediler için ayrılacak özel karĢılıkların banka bilançolarının pasifinde muhasebeleĢtirilmesine iliĢkin iĢlemler de “Bankalarca Uygulanacak Muhasebe Standartları, THP ve Ġzahnamesi”nde yer alan usul ve esaslara göre yapılacaktır. 188 3.2.12.1.3. Tasfiye Olunacak Ġbaresi Hesap kalemlerinin isminde kullanılan “Tasfiye Olunacak” ifadesiyle ilgili olarak Reisoğlu, Ģerhinde bir açıklama getirmektedir. Bu açıklama kanaatimize göre de yerindedir. Ek bilgi içermesi yönüyle de buraya almamızda fayda olacaktır130. “Donuk Alacakların Tasfiye Edilme Veya Ġdari, Kanuni Takibe Geçme Zorunluluğunun Bulunmaması: III. ve IV. gruplarda tasnif edilmiĢ kredilerin ve diğer alacakların aktarılacak hesabın “tasfiye olunacak alacaklar hesabı” olarak adlandırıldığı görülmektedir (Madde 5). Bu adlandırma yanıltıcıdır. Ne bu Kanunda, ne de KarĢılık Kararnamesinde(ġu an için Yönetmelikte), III, IV veya V. gruba aktarılan kredilerin tasfiye edilmesi; cari hesapların kat edilmesi, idari veya kanuni takibe geçilmesi konularında yasal bir zorunluluk bulunmamaktadır. 12 nci fıkrada Kurula verilen yetki bankaların, kredilerinden ve diğer alacaklarından doğmuĢ veya doğması beklenen, ancak miktarı kesin olarak belli olmayan zararlarını karĢılamak amacıyla karĢılık ayırmalarından ibarettir. Yoksa kararnamede(ġu an için Yönetmelikte) öngörülen gruplarda tasnif edilen kredilerin tasfiye edilmesi -kredi müĢterileri hakkında idari ve/veya kanuni takibe geçilmesi- zorunluluğu yoktur. Bankalar karĢılık ayırdıkları kredileri için dilerlerse takibe geçerler, dilerlerse müĢterilerinin yeniden durumlarını düzeltecekleri ümidini taĢıyorlarsa beklemeyi tercih ederler, hatta özkaynaklarının elverdiği ölçüde yeni kredi açabilirler veya bu karĢılık ayırdıkları kredileri açacakları yeni kredilerle tasfiye edebilirler. Ancak o takdirde bankalar açtıkları yeni krediler için de karĢılık ayırma zorunda kalabileceklerdir”. 3.2.12.1.4. Faiz Tahakkuku ve Reeskont 5.fıkrada ise Donuk alacak haline gelen alacaklar için faiz tahakkunun ve reeskontunun yapılıp yapılmayacağı ile daha önce yapılan tahakkuk ve reeskontların durumu açıklığa kavuĢturulmaktadır. Bu Yönetmeliğin 5 inci maddesine göre, donuk alacak haline gelen tutarlar için döneme iliĢkin faiz tahakkuku ve reeskontu yapılmaz. Donuk alacak haline dönüĢen tutarlar için 130 Reisoğlu, 2002, s.665 189 daha önce yapılmıĢ bulunan ve tahsil edilmediği halde gelir yazılan faiz tahakkukları ve reeskontları, ilgili faiz geliri hesabı aynı tutarda borçlandırılarak muhasebe kayıtları üzerinde ters kayıtla düzeltilir veya iptal edilmesi suretiyle kapatılır. Tahakkuk ettirilen faizler borçludan nakden tahsil edilmiĢ ise bu tutarlar iptal edilmez. Yapılan faiz tahakkuk ve reeskontları dahil olmak üzere kayıtlı donuk kredi tutarı tamamen birinci grup teminatlar ile karĢılanabilmekte ise ve donuk alacak haline dönüĢen tutar için nakden tahsil edilmediği halde gelir yazılan faiz tahakkukları ve reeskontları mevcutsa, bankalar bu gelir tutarını gelir hesaplarından çıkararak doğrudan diğer pasifler altında izlenecek “Kredi ve Diğer Alacaklar Değerleme Fonu” hesabına aktarmak zorundadır. Anılan Fona aktarılarak gelir yazılmayan söz konusu tutarlara iliĢkin faiz tahakkukları ve reeskontları iptal edilmez. Donuk alacak haline gelen tutarlar için döneme iliĢkin faiz tahakkuku ve reeskont yapılmasını yasaklayan hükmün bu yönetmelik için yetki aĢımı meydana getirdiği ve böyle bir düzenlemenin tek düzen hesap planında yer alması gerektiği yönündeki eleĢtiriye131 biz de katılıyoruz. 3.2.12.2. Tek Düzen Hesap Planı Ġzahnamesinde Yapılan Atıflar Yönetmeliğin hükümsüz bıraktığı düzenlemelerin bildirildiği 13. maddesindeki bir hükümde “Bankalarca Uygulanacak Muhasebe Standartları, THP Ġzahnamaesi”nde 99/13761 sayılı KarĢılıklar hakkındaki Bakanlar Kurulu Kararnamesine yapılan atıfların Yönetmeliğe yapılmıĢ sayılacağını ifade etmektedir. 3.2.12.3. YurtdıĢı ġubelerinden Verilen Kredilerin Durumu Bankaların yurtdıĢındaki Ģubeleri vasıtasıyla kullandırdıkları kredilerde yönetmelik hükümlerine tabi olmaktadır. Ancak bankaların aynı kredi için iki kere karĢılık ayırmak zorunda kalmamaları için dıĢ ülke mevzuatına göre ayırdıkları karĢılıklar göz önüne alınıp açık varsa karĢılık ayırmaları öngörülmektedir. 131 TaĢdelen, s.406 190 3.2.12.4. Sermaye Piyasası Araçları ve Ortaklık Paylarının Durumu Yönetmelikte 10. maddenin üçüncü kısmında tahvil ve benzeri sermaye piyasası araçları ile ortaklık paylarının karĢılık uygulaması karĢısındaki durumu incelenmektedir. Bu kısım 4 fıkradan oluĢmaktadır. ġimdi bunları ayrı baĢlıklar altında özetleyelim. 3.2.12.4.1. Sınıflandırma Ġle KarĢılık Yükümlülüğü Birinci fıkrada bu alacak çeĢitlerinin yeniden sınıflandırma gereksinimlerinin ortaya çıkıĢı ve karĢılık yükümlülüğü ortaya konmaktadır. Buna göre, bankanın sahip olduğu ve değerlemeye tabi tutulan tutarları elde etme maliyetlerinin altına düĢtüğünde “Menkul Değerler Değer Azalma KarĢılığı” ile “ĠĢtirakler, Bağlı Ortaklıklar ve Bağlı Menkul Değerler Değer Azalma KarĢılığı” ayrılması zorunlu olan Tahvil ve benzeri sermaye piyasası araçları ile ortaklık paylarının, Yönetmeliğin krediler ve diğer alacakların sınıflandırılmasına iliĢkin hükümleri gereğince yeniden değerlendirilerek Üçüncü, Dördüncü veya BeĢinci Grup krediler ve diğer alacaklar içinde sınıflandırılması halinde, bunlar özel karĢılık yükümlülüğüne tabi olur. Bu varlıkların yeniden sınıflandırılması gereği bu varlıkları çıkaranların kredi değerliliklerinde ve risk özelliklerindeki değiĢime ve bunların kullandıkları kredilerin durumuna bağlı olarak geliĢebilecektir. 3.2.12.4.2. Kredi Kullanan KuruluĢun Ortaklık Payı Ġkinci fıkrada ise ortaklık payı çıkaran kuruluĢun bu payı aktifinde bulunduran bankadan kredi alması durumunda kredi ve payın sınıflandırılacağı kredi grubu açıklanmaktadır. Buna göre, Ortaklık payını çıkaran kuruluĢ, ortaklık payını aktifinde bulunduran bankadan kredi kullanmıĢ ise sözkonusu ortaklık payı da bu kredi ile aynı grupta sınıflandırılacak, aksi takdirde, ortaklık paylarının sınıflandırılmasında Yönetmeliğin 6 ncı maddesindeki kriterler esas alınacaktır. 191 3.2.12.4.3. Değer DüĢüĢ KarĢılıklarının Durumu Bu varlıkların ilgili menkul kıymet hesaplarında izlendikleri sürede ayrılmıĢ bulunan değer düĢüĢ karĢılıklarının özel karĢılığa çevriliĢi ve hesaplanan tutarlar arasında fark olması durumunda yapılacak iĢlem üçüncü fıkrada anlatılmaktadır. Buna göre; bu varlıkların ilgili menkul kıymet hesaplarında izlendikleri sürece ayrılmıĢ bulunan değer düĢüĢ karĢılıkları, söz konusu varlıkların Üçüncü, Dördüncü veya BeĢinci Grup krediler ve diğer alacaklar içinde sınıflandırılması halinde ayrılması gereken özel karĢılıklara iliĢkin hesaplara aktarılır. Menkul kıymet değer düĢüĢ karĢılıklarının tutarı, ayrılması gereken özel karĢılık tutarından az ise ilave özel karĢılık ayrılır. Menkul kıymet değer düĢüĢ karĢılıklarının tutarı ayrılması gerekli özel karĢılık tutarından fazla ise bu karĢılık tutarı özel karĢılık olarak korunur. Ġzlendiği hesaplara bakılmaksızın, anılan menkul kıymetlerin değerlemeye tabi tutulması sonucu ayrılması gereken değer düĢüĢ karĢılığı, ayrılması gereken özel karĢılık tutarından daha fazla ise özel karĢılık daha yüksek olan tutar üzerinden ayrılır. 3.2.12.4.4. Piyasa Değerinde DüĢüĢ Dördüncü fıkrada ise bu varlıkların değerlerinde, çıkaranların kredi değerliliğine bağlı olmaksızın makro ekonomik denge ve genel piyasa arz talep trendlerine bağlı olarak, maliyet bedelinin altına düĢme görülmesi durumunda yeniden sınıflandırmaya ihtiyaç olup olmadığı konusu açıklanmaktadır. Bu durumda Yönetmelikte saptanan Ģekilde yeniden sınıflandırılma gerekmeyecektir. 3.2.12.5. Raporlama Yönetmelik Madde 10/4‟ de belli kriterleri taĢıyan alacaklar için sınıflandırma öncesi rapor hazırlama yükümlülüğü getirilmiĢtir. Buna göre; bankalar Yönetmelik hükümleri kapsamında yapılacak sınıflandırma öncesinde, tutarı 50 milyar TL‟nı aĢan kredileri ve diğer alacakları ile her halde tutar olarak en büyük ilk 100 kredi veya diğer alacağa iliĢkin olarak ulaĢtıkları kanaatleri, gerekçeleri ile beraber münhasıran rapora bağlamak ve söz konusu raporları denetime hazır bulundurmak zorundadır. 3.2.12.6. Kredi Değerlendirmelerinin Sıklığı Sınıflandırmaya tabi tutulan kredilerin durumlarının izlenebilmesi ve belli aralıklarla gözden geçirilerek güncellemelere gidilmesi önem 192 taĢımaktadır. Bu değerlendirmenin güncel değiĢiklikleri fazla gecikmeden muhasebeye yansıtabilmesi ve uygulanabilir bir sıklıkta yapılması gerekmektedir. Yönetmelik Madde 10/5‟ de kredi ve alacakların ekserisini kapsayacak Ģekilde bu değerlendirmeler için rutin bir süre öngörülmüĢ ayrıca ani değiĢiklikler vukuunda süreye bağlı olmaksızın yeniden değerlendirmeye gidilmesi salık verilmiĢtir. Bankalar, aylık olarak veya bu süreye bağlı kalmaksızın risk doğuran herhangi bir geliĢme ortaya çıktığında, kredi verilmeden önce yapacakları kredi ve risk analizinden bağımsız Ģekilde kredi müĢterilerinin veya borçluların niteliklerini bu Yönetmeliğin 4 üncü maddesinde belirtilen hususlar ve kredi değerliliği bakımından inceleyerek krediler ve diğer alacakların tamamen veya kısmen yeniden sınıflandırılıp sınıflandırılmayacağına karar verirler. Aylık olarak yapılacak değerlendirme, bu Yönetmeliğin 4 üncü maddesinde yer alan gruplar altında izlenen krediler ve diğer alacaklar toplamı tutarının en az 4/5‟ini ve her halde tutar olarak en büyük ilk 100 kredinin tamamını kapsayacaktır. Yönetmeliğin Uygulanmasına iliĢkin genelgede yönetmelikteki bu fıkraya vurgu yapılmıĢ fıkradaki Ģartların vukuunda alacakların 4.madde çerçevesinde ve kredi değerliliği bakımından incelenerek, alacağın tamamen veya kısmen yeniden sınıflandırılıp sınıflandırılmayacağının tespit edilmesi Ģart koĢulmuĢtur(Krediler ve Diğer Alacakların Sınıflandırılmasına ĠliĢkin Esaslar, Son Paragraf). Kanaatimizce Yönetmelikteki fıkranın ve genelgedeki vurgunun denetlenebilmesi için bankaların, alacakların sınıflandırıldıkları grupları değiĢtirmeseler bile, kredinin durumunu yeniden değerlendirdiklerini bir Ģekilde ispat etmeleri gerekecektir. Bu yüzden ilgili birimlerin bu değerlendirmeleri yazılı yapmaları ve kayıt altına almaları gerekecektir. 3.2.13. Ġstisnalar Yönetmelik Madde 11‟ de bankaların özel ve genel karĢılık ayırmayacağı alacakları sıralanmıĢtır. aĠlgili kanun, kararname ve tebliğlerle teĢkil edilmiĢ fonlardan yetkili mercilerin talimatı ile tahsis olunan ve riski aracı bankalara ait bulunmayan krediler, bBankaların özel görev hesaplarında izlenen özel görev alacak tutarları, 193 c Mülga 70 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Mülga 3182 sayılı Bankalar Kanunu‟nun ilgili maddelerine göre tasfiye yoluyla baĢka bir bankaya intikal eden alacaklar (83/7242 sayılı kararname ile Ziraat Bankasınca kendi bünyesinde tasfiyesi kararlaĢtırılan Ġstanbul Bankası, Hisarbank ve Ortadoğu Ġktisat Bankası dolayısıyla bir zarar doğarsa bu zararın hazinece karĢılanmsı sözkonusudur132)ile d25/3/1987 tarihli ve 3332 sayılı Kanun* çerçevesinde yapılan iĢlemler için özel ve genel karĢılık oranları yüzde sıfır olarak dikkate alınır. (Uygulaması sınırlı olan bu yasa kapsamında Devlet Yatırım Bankasının bir dıĢ ticaret bankasına dönüĢtürülmesi ve kaynaklarının bankalardan aktarılması dahil, temin edilmesi konusunda Bakanlar Kuruluna yetki verilmiĢ, finansman güçlüğü içinde bulunan ortaklıklara bankalarca verilen krediler sermayeye dönüĢtürüldüğü takdirde uygulanacak hükümler belirtilmiĢ, bu teĢebbüs konulan sermaye ve verilecek krediler hakkında Bankalar Kanununun ilgili hükümlerinin uygulanmayacağı hükme bağlanmıĢtır133) Bu alacaklarda esasın, riskin bankaya ait olmaması veya alacağın devletten olduğu söyleyebiliriz. 3.2.14. Özel Finans Kurumlarınca Kullandırılan Fonlar Bankalar Kanunu‟na tabi olarak faaliyet gösteren Özel Finans Kurumları da kullandırdıkları fon ve diğer alacakları için karĢılık ayıracaklar ve Yönetmelik hükümlerine tabi olacaklardır. Ġlgili 12.madde ilk halinde; Özel Finans Kurumlarınca kullandırılan fonlar ve diğer alacaklar da bu Yönetmelik hükümlerine tabidir. Ģeklinde iken yapılan değiĢiklikle bu metne aĢağıdaki metin de eklenmiĢtir. Katılma hesaplarında kullandırılan fonlar ve diğer alacaklar için bu Yönetmelik hükümleri uyarınca ayrılan özel ve 132 TaĢdelen, s.407-408 Sermaye Piyasasının TeĢviki,sermayenin Tabana YaygınlaĢtırılması Ve Ekonomiyi Düzenlemede Alınacak Tedbirler ile 5422 Sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu, 213 Sayılı Vergi Usul Kanunu Ve 3182 Sayılı Bankalar Kanununda DeğiĢiklik Yapılması Hakkında Kanun 133 TaĢdelen, s.408 * 194 genel karĢılıklar gider hesapları ile katılma hesaplarına, Özel Finans Kurumlarının KuruluĢ ve Faaliyetleri Hakkında Yönetmelik hükümlerine göre belirlenen kara ve zarara katılma oranlarına göre yansıtılır. DeğiĢikliği yapan yönetmeliğin geçici maddesine* göre değiĢikliğin yürürlüğe girdiği tarih olan 01.01.2003 itibarıyla özel finans kurumlarınca katılma hesaplarından kullandırılan fonlar ve diğer alacaklardan Yönetmelik (Bankalarca KarĢılık Ayrılacak Kredilerin ve Diğer Alacakların Niteliklerinin Belirlenmesi ve Ayrılacak KarĢılıklara ĠliĢkin Esas ve Usuller Hakkında Yönetmelik) hükümleri gereğince donuk alacak olarak sınıflandırılmıĢ olanlar için ayrılması gereken karĢılıkların 31/12/2004 tarihine kadar ilgili hesaplara yansıtılması gerekmekteydi. 3.2.15. Mevduat Kabul Etmeyen Bankaların Durumu 4389 sayılı Bankalar Kanunu‟nun 20/2 fıkrasına göre Mevduat Kabul Etmeyen Bankalar, içlerinde 11 maddenin 12. fıkrasının da bulunduğu bir dizi kanun hükmünden muaf tutulmuĢlardı. Dolayısıyla bu bankalar, Bankalar Kanunu‟nun 11/12 fıkrası uyarınca karĢılık ayırma yükümlülüğünden ve karĢılıklarla ilgili BDDK yönetmeliğinden de muaf durumdaydılar. Yönetmeliğin Uygulanmasına iliĢkin genelgede de bu bankaların Yönetmelik hükümlerinden muaf olduğu hatırlatılmakla birlikte tavsiye niteliğinde olarak bu bankaların da kredilerini Yönetmelik hükümlerine göre sınıflandırmalarının ve karĢılık ayırmalarının mümkün olduğu ifade edilmiĢtir. 5411 sayılı Bankalar Kanunu‟nda ise Kalkınma ve Yatırım Bankalarıyla birlikte Finansal Holding ġirketleri de tanımlanmaktadır. 5411 sayılı kanunda 77 ve 78. maddelerde bunların muaf oldukları kanun maddeleri sıralanmakta, kanunun geri kalan maddelerine tabi oldukları ifade edilmektedir. Buna göre bu kuruluĢlar da 53.madde hükümlerine tabidirler. Dolayısıyla yeni kanuna göre Kalkınma ve Yatırım Bankalarıyla Finansal Holding ġirketlerinin de kredi karĢılığı ayırma yükümlülüğü vardır. * Bankalarca KarĢılık Ayrılacak Kredilerin ve Diğer Alacakların Niteliklerinin Belirlenmesi ve Ayrılacak KarĢılıklara ĠliĢkin Esas ve Usuller Hakkında Yönetmelikte DeğiĢiklik Yapılmasına ĠliĢkin Yönetmelik, 31 Aralık 2002 tarih ve 24980 sayılı Resmi Gazetede yayımlı, Geçici madde, http://www.tbb.org.tr/turkce/mevzuat/kar%FE%FDl%FDklar%20y%F6netmeli%F0i%20de% F0i%FEiklik%2D3112.doc (EriĢim:26.05.2004) 195 3.2.16. Yaptırım Bankaların 5411 sayılı Bankalar Kanunu‟nun 53. maddesine göre ayırması gereken karĢılıkları tesis etmemeleri halinde cezalandırılmaları öngörülmektedir. Bu cezalandırma Bankalar Kanunu‟nun “KuruluĢlara iliĢkin idarî para cezaları” baĢlığı altında düzenlenen 146. maddesinin “i” fıkrasında düzenlemiĢtir. Buna göre; Kurul kararıyla ve gerekçesi belirtilmek suretiyle, bu Kanun kapsamındaki kuruluĢlara, bu Kanunun; ..... i) 53 üncü maddesine göre ayrılması gereken karĢılıkların tesis edilmemesi hâlinde, beĢbin Yeni Türk Lirasından az olmamak üzere, ayrılması gereken karĢılık tutarının binde ikisine kadar; üç aydan az olmamak üzere Kurumca verilecek süre içinde aykırılığın giderilmemesi hâlinde ise, tesis edilmeyen karĢılık tutarının yüzde üçü tutarında, .... Ġdarî para cezası uygulanır. Kurul bu madde uyarınca verilecek cezaları bu Kanunun 68, 69 ve 70 inci maddeleri uygulanan bankalar için yüzde ellisine, 71 inci maddesi uygulanan bankalar için ise yüzde yüzüne kadar indirmeye yetkilidir. Ġdari para cezası uygulamasına iliĢkin “Savunma hakkı” ise 149. maddenin birinci fıkrasında düzenlenmiĢtir. Buna göre; Ġdarî para cezalarının uygulanıp uygulanmayacağına ilgilinin savunması alındıktan sonra karar verilir. Savunma istendiğine iliĢkin yazının tebliğ tarihinden itibaren bir ay içinde savunma verilmemesi hâlinde savunma hakkından feragat edildiği kabul edilir. 196 3.2.17. Basel Iı Sonrasında Oecd Ülkesi Olma Kriteri Basel I‟de, devletler, merkez bankaları ve bankalar için OECD üyesi ülke ayrımı yapılmakta, OECD üyesi olan ülkeler ile bu ülkelerde kurulu bankalar daha az riskli olarak değerlendirilmektedir134. Mevcut durumda Türkiye‟de de, OECD ülkelerinin merkezi yönetimleri ve merkez bankalarına açılacak krediler ile bunların kefaletiyle ihraç edilen menkul kıymetler veya bunlarca verilen diğer garantiler karĢılığında kullandırılacak krediler Genel Kredi KarĢılığı yükümlülüğü dıĢında bırakılmaktadır. Ayrıca Özel KarĢılık Hesaplamasında dikkate alınacak teminatların içerisinde bu ülke merkezi yönetimleri ve merkez bankalarınca ve Avrupa Merkez Bankasınca ya da bunların kefaletiyle ihraç edilen menkul kıymetler bulunması durumunda bu menkul kıymetlerin tamamı karĢılığa esas kredi bakiyesinden düĢülebilecektir. Basel-I ‟de yer alan, kredi riski açısından sermaye yükümlülüğünün OECD ülkesi olup olmama kriterine göre belirlenmesi prensibine dayanan “kulüp kuralı (club rule)” Basel-II ile birlikte kaldırılmaktadır*. Basel II de kredi riskinin tespitinde derecelendirme notları devreye girmektedir. Bu durumda karĢılık uygulamalarına esas teĢkil eden kredi riskinin tespitinde kredi açılacak kurumun OECD ülkelerinin merkezi yönetimleri ve merkez bankaları olması veya açılacak kredilerde bunların kefaletinin olup olmamasının önemi kalmamaktadır. Bu noktada, riskleri içeriği geniĢ gruplarda ele alıp ortak ölçüm metotları uygulamak yerine, daha küçük birimlerin hatta kredi bazında firmaların risklerinin, ayrı ayrı ölçülmesinin hedeflendiği de söylenebilecektir. Basel-II ‟ye uygun kredi riskinin belirlenmesinde, krediyi alan tarafların derecelendirme notlarının tespiti önem kazanmaktadır. Basel-II ‟de yer alan bu tespite yönelik bazı yöntemler, bağımsız derecelendirme Ģirketleri (ör. Standard&Poors, Fitch, Moodys, vb) tarafından verilen derecelendirme notlarını kullanırken, bazı ileri yöntemlerde - bankacılık denetim otoritesi iznine tabi olmak üzere - bankaların kendi değerlendirmelerine dayanarak verdikleri derecelendirme notları dikkate alınmaktadır. Sermaye yeterliliğinde kredi riskinin ölçülmesinde kullanılan Standart YaklaĢım ve 134 Geçer, s.78 Basel-I ‟i temel alan bir sermaye yeterliliği ölçüm yöntemi,1989 ‟da yayımlanan (3182 Sayılı Bankalar Kanununa ĠliĢkin Tebliğ -No:6 (26.10.1989 tarih ve 20324 sayılı Resmi Gazete)) ve üç yıllık bir geçiĢ sürecini de içeren düzenleme ile ülkemizde de uygulanmaya baĢlanmıĢtır. BDDK, Ocak 2005, s.1 * 197 Dahili Derecelendirmeye Dayalı YaklaĢım hakkında daha önce bilgi vermiĢtik. Basel II düzenlemelerinin ülkemiz düzenlemelerinin altyapısına yerleĢmesi ile kredi karĢılığı ayrılmasında OECD ülkesi kriteri kaldırılacaktır. Bunun yerine kredi alan kuruluĢun ve teminatı veren kuruluĢun derecelendirme notları karĢılık yükümlülüğünün belirlenmesinde ana unsur olacaktır. Ayrıca kredi sınıflandırması sistemi de derecelendirme sistemi ile ilintili olacaktır. Basel II‟de 380. paragrafta; Ġçsel Derecelendirmeye Dayalı (IRB)YaklaĢımda KarĢılıkların Hesaplanmasında; toplam geçerli karĢılıklar IRB yaklaĢımı altında riskli görülen muamelelerle ilgili sayılan tüm karĢılıkların toplamı olarak tanımlanmaktadır(Özel karĢılık, kısmi zarar yazma, üke riski karĢılıkları yada genel karĢılıklar gibi potföy-özel karĢılıkları). Bundan baĢka toplam geçerli karĢılıklar sorunlu aktiflerde herhangi bir indirim içerebilir. Hukuka uygunluk ve risk seküritizasyonu(kanaatimize göre bunları yedek akçe ve benzerleri olarak algılayabiliriz) için bir kenara konan özel karĢılıkların toplam geçerli karĢılıklar arasında yer almaması gerektiği ifade edilmektedir. 3.2.18. Türk Bankalarında Kredi Riski Ölçüm Anketi Türkiye Bankalar Birliği nezdindeki Risk Yönetimi ve Uygulamaları Esasları ÇalıĢma Grubunca 30 Eylül 2003 tarihi itibariyle düzenlenen ve 25 bankanın* katıldığı anketin sonuçlarında kredi riskinin ölçümünde Türk Bankalarının durumu ortaya konmaktadır. Bu sonuçlardan Basel II uygulamalarının Ģu anki durumunun da ortaya konmasına yardımcı olacak bazı verileri135 görmemizde fayda olacaktır. Bankaların yüzde 88‟i kredi riskini ölçmede bir derecelendirme sistemi kullanmaktadır. Kullanılan derecelendirme sistemleri çoğunlukla kurumsal ve ticari müĢteri gruplarına yöneliktir. * Ankete katılan bankaların 12‟si özel sermayeli, 7‟si Türkiye‟de faaliyet gösteren yabancı sermayeli, 3‟ü kamu sermayeli mevduat ve 3‟ü de mevduat kabul etmeyen banka kapsamında değerlendirilen banka olduğu; söz konusu bankaların aktif toplamlarının, anket tarihi itibariyle toplam sektörün, yüzde 78‟ini oluĢturduğu bildirilmektedir. 135 Risk Yönetimi ve Uygulamaları Esasları ÇalıĢma Grubu-Türkiye Bankalar Birliği, “Bankaların Risk Yönetimi Çalışmaları Hakkında Değerlendirme”, Bankacılar Dergisi, S.48(Mart 2004), s.23-24 198 Çoğu sistem derecelendirenin kanaatine de yer vermektedir. Derecelendirmeye iliĢkin prosedür çoğu bankada yazılı olarak mevcuttur. Tayin edilmiĢ derecelerin gözden geçirilmesinde çoğu bankanın periyodik bir uygulaması bulunmamaktadır. Derecelendirme sistemi bulunan bankaların yüzde 55‟inin sistemleri Basel II düzenlemelerine paralellik gösterecek Ģekilde kredi ürünü derecelendirmesini de kapsamaktadır. Çoğunluğu oluĢturan bir grup bankada kredinin temerrüde düĢme olasılığını tahmine yönelik bir model kullanılmakta ya da bu konuda çalıĢma sürdürülmektedir. Kredi riski derecelendirme sistemleri en çok, kredi tahsisi ile davam ve tasfiye kararlarında etkili olmakta, önemli sayıda banka fiyatlama ve karĢılık ayrılmasında da yararlanmakta, bazı bankalar derecelendirme sonuçlarını, ayrıca, teminat koĢullarını belirleme, kredi riski limitlerini saptama ve kredi portföyü riskinin raporlama hususlarında da kullanmaktadırlar. Ankete katılan 25 bankadan üçünde “default”(temerrüde düĢme) tanımının yapılmamıĢ olduğu, bankaların çoğunluğunun temerrüde düĢmüĢ kredide geri dönmeme oranı bilgisine sahip olmadığı, büyük çoğunluğun temerrüt durumları arasındaki korelasyonu ve kredilere iliĢkin beklenen ve beklenmeyen zararları hesaplayamadığı anlaĢılmaktadır. Bankaların kullandıkları kredi riskine maruz değer modellerinin neredeyse tamamı banka dahilinde geliĢtirilmiĢ modellerdir. Bankaların büyük çoğunluğunda kredi riski ölçüm sonuçları bankanın kredi politikalarının oluĢturulmasında kullanılmaktadır. 199 200 4 . BÖLÜM KREDĠ KARġILIKLARININ VERGĠSEL BOYUTU Bankaların alacakları ile ilgili olarak ayırdıkları karĢılıkların iki boyutu bulunmaktadır. Bunlardan birisi bankacılık faaliyetlerinin düzenlenmesi ve gözetimi diğeri ise bankacılık faaliyetlerinin vergilendirilmesidir. Bu iki boyut, bu konuda yasal düzenlemelerin yapılması ve uygulanması aĢamalarında sıkıntılar yaratabilmektedir. Ayrı hareket noktaları olan bu iki boyutun en önemli çeliĢki yaratan yönü, bir boyutun mümkün olduğunca karĢılık ayırma fikrinden hareket ediyor olmasına rağmen diğerinin ayrılacak karĢılıkların mümkün olabildiğince sınırlandırılması ve böylece vergi matrahlarının aĢınmasının engellenmesi fikrinden hareket ediyor olmasıdır136. Sınırlayıcı vergi düzenlemeleri, bankaların vergi matrahından düĢürülecek olan kredi karĢılıklarını gereğinden fazla sınırlayarak bankaların ihtiyatlı bir Ģekilde yönetilme etkinliğinin düĢmesine neden olabilir137. Kredi karĢılıklarının ortaya çıkıĢ ve kanunlarda yer alıĢ amacı için, kurumun vergi matrahının saptanması, karlılığının tespit edilmesi ve kar dağıtımının sağlıklı yapılmasının yanında bankaların gerçek mali yapılarının muhasebeye ve neticede mali tablolara yansıtılması iĢlevini de söyleyebiliriz. Ancak çalıĢmanın giriĢ kısmında da ortaya koyduğumuz üzere konunun vergisel boyutu da küçümsenmeyecek düzeydedir. Ayrıca üçüncü bölümde belirtildiği gibi Özel Kredi KarĢılıkları konusunda bankalara tanınan geniĢ yetki aynı zamanda vergi matrahlarını da ayarlama imkanı vermektedir. Bu, vergi kanunlarının genel yapısıyla bağdaĢmamaktadır. Zaten çok önemli bir nokta da Özel Kredi KarĢılıklarının Kurumlar Vergisi matrahından düĢürüleceğine dair hükmün vergi kanunlarında değil Bankalar Kanunu‟nda getirilmiĢ olmasıdır. Kredi KarĢılıklarının vergisel boyutunun niye önem arz ettiğini anlamamız adına kredi karĢılıkları özeline girmeden önce, genel olarak bütün 136 137 TaĢ, s.78 Erdönmez ve Acar, s.2 201 Ģirketler için vergisel açıdan mevzubahis olan karĢılıkları incelememizde fayda olacaktır. Birinci bölümde karĢılık kavramının hukuki yerini incelerken vergi hukukunda karĢılıklar için sadece VUK‟nun 288. maddesinde bahsedildiğini belirtmiĢ ve ayrıntılı incelemeyi bu bölüme bırakmıĢtık. Bu bölümde kredi karĢılıklarının algılanma biçimlerine baktıktan sonra öncelikle vergi kanunlarına göre vergi matrahından indirilmesine olanak bulunan karĢılık kavramı incelenecek, vergi kanunlarında özel olarak kredi karĢılıklarının yer bulup bulmadığına bakılacak, kredi karĢılığının yeri tespit edilmeye çalıĢılacaktır. Daha sonra kredi karĢılıkları konusunda vergi kanunları dıĢındaki bir kanunda yapılan vergisel düzenlemeyi ele alınacak son olarak ta bu düzenlemenin vergi kanunları dıĢında yapılmıĢ olmasının olası sakıncaları incelenecektir. 4.1. KREDĠ KARġILIKLARININ ALGILANMA BĠÇĠMLERĠ 4.1.1. Sağlıklı Portföy Göstergesi Kredi karĢılıkları ayrılma sebebine bağlı olarak banka bilançosunu izleyenlere kredi portföyünün yapısına dair iĢaretler taĢımaktadır. Bu yansıma olumlu yada olumsuz olacaktır. Piyasa kredi kayıp karĢılıklarının iyi yada kötü haber taĢıma fonksiyonuna bağlı olarak tepki vermektedir138. Bankaların ayırdığı genel kredi karĢılıkları sorunsuz krediler üzerinden ayrıldığından Genel KarĢılıklar bu Ģekilde algılanmazlar. Ancak banka Genel KarĢılık ayırırken varsa kanuni oranların(yada piyasadaki diğer bankaların ayırdığı oranların) üzerine çıkıyor olabilir. Bu durum bankanın ihtiyatlı yönetim esaslarına uymasının yanı sıra, kredi portföyünde bir takım sıkıntılar gördüğüne ya da bir takım olumsuz geliĢmeler beklediğine iĢaret edebilir. Kredi karĢılıklarının iyi yada kötü haber taĢıma fonksiyonu asıl Özel Kredi KarĢılıklarında ortaya çıkacaktır. Her bir kredi bazında yapılan değerlendirme neticesine göre oluĢan sınıflandırma ve buna bağlı karĢılık miktarları Bankanın beklediği kredi zararı için bir gösterge niteliği taĢıyacaktır. Büyük miktarda karĢılık ayırma ihtiyacı Bankanın büyük miktarda kayıp beklediğine dair kamuoyunu bilgilendirmektedir. 138 Chi-Chun LIU ve Stephen G.RYAN, “The Effect of Bank Loan Portfolio Composition on the Market Reaction to and Anticipation of Loan Loss Provisions”, Journal of Accounting Research, Vol.33, No.1(Spring, 1995), s.79 202 4.1.2. Hisse Sahipleri ve Yatırımcı Algılaması Bankaların hisse senetlerini elinde bulunduran ve bu senetlere yatırım yapmayı düĢünen borsa yatırımcıları bankanın mali durumunu yakından takip ederler. Aktif yapısının kalitesini ve sağlamlığını test etmek isterler. Bu tür yatırımcılar için Banka bilançosu ve iç yönetimden elde edilecek haberler önemlidir. Banka yöneticilerinin kredi portföyündeki kredinin doğuĢundan itibaren olan ödenmeme riski konusunda özel bir bilgiye sahip olduğu kabul edilmektedir139. Ticari bankalarda genellikle, ayrılan kredi kayıp karĢılıklarının yöneticilerin gelecek kredi kayıp beklentilerini yansıttığına inanılır140. Bu tür bir yaklaĢım kredi karĢılığı ayırma amacıyla da örtüĢür. Ayrılan karĢılıklar bankanın dağıtacağı temettü miktarını da direkt olarak ilgilendireceğinden hisse senedi yatırımcısı için ölçü olarak kullanılabilecektir. Fazla karĢılık ayırma ihtiyacında olan banka mali yapısını güçlü tutmak için karĢılığı ayıracak olmasına karĢın kısa vadede dağıtacağı kar miktarını düĢürmek zorunda kalacaktır. Bu durum ise kısa ve uzun vadede yatırım yapmak isteyen yatırımcıların tercihini ayrı ayrı etkileyecektir. Ayrıca bir araĢtırma gelecekte nakit akıĢının artacağının tahmin edildiği durumlarda yöneticilerin karĢılıkları arttırdığını söylemektedir141. Böyle bir yaklaĢım bizce karĢılıkların yedek akçe fonksiyonunun ürünüdür. BaĢka bir araĢtırma da ise Sermaye piyasasının, donuk kredilerdeki bir değiĢikliğe olumsuz baktığını ancak daha sonraki kredi kayıp karĢılığına dair açıklamayı olumlu bulduğunu ortaya konmaktadır142. Ayrılan karĢılık miktarının hisse senedi sahipleri tarafından nasıl karĢılandığı hususunda yapılan bir araĢtırmada Ģu sonuçlar elde edilmektedir143. 139 Wahlen, s.457 Chi-Chun LIU, Stephen G.RYAN ve James M. WAHLEN, “Differantial Valuation Implications of Loan Loss Provisions Across Banks and Fiscal Quarters”, The Accounting Review, Vol.72, No.1(Jan.,1997), s.134 141 Wahlen, s.477 142 Paul A.GRĠFFĠN ve Samoa J.R. WALLACH, “Latin American Lending by Major U.S. Banks: The Effects of Disclosures about Nonaccrual Loans and Loan Loss Provisions”, The Accounting Review, Vol.66, No.4 (Oct.,1991), s.844 143 Liu, Ryan ve Wahlen, s.145 140 203 Önceki güvenilir araĢtırmalar artan kredi karĢılıklarının hisse senedi sahipleri tarafından algılandığını ortaya koymaktadır. Bu algılamanın hangi banka grubu için hangi çeyreklerde geçerli olduğu hususunda ise; Risk taĢıyan bankalar için dördüncü çeyrekte ayrılacak kredi karĢılıkları olumlu algılamaya sebep olmaktadır. Riskli görülmeyen bankalar için ise, ilk üç çeyrekte ayrılacak kredi karĢılıkları olumsuz algılamaya sebep olmaktadır. 4.1.3. Kredi Zararlarının Farklı Tanımlamayla Gösterimi Özellikle Özel kredi karĢılıkları bankanın kredi portföyündeki belli iĢaretlere dayanarak zararın tahmin edilmesinde kullanılmaktadır. Yani tespit edilen zarar karĢılık adıyla bilançoya yansıtılmaktadır. Nitekim bazı ülkelerde(Avusturalya, Kore, ABD) vergiden indirilecek kredi kayıpları için karĢılık ayırmak yerine direkt zarar yazma yaklaĢımı mevcuttur. Bu ülkelerde ancak zarar kabul edilen kayıplar vergiden düĢülebilmektedir.144 Ancak diğer Ģirketlere göre daha fazla güven unsuruna ihtiyaç duyan bankalar kayıplarını fazla olarak göstermek istemezler. Bir de uzun takip sürecinde geri dönme ihtimali bulunan kayıpları için bu takip süreci neticelenmeden zarar ifadesini kullanmak istemezler. Bu noktadaki bir deneysel çalıĢma145 da piyasa tepkisinin zarar yazma karĢısında olumsuz olduğunu ortaya koymaktadır. Banka hisselerine yatırım yapmak isteyenler olumsuz fikir sahibi olabilecektir. Bu durumda zarar yazma, vergi ve sermaye indirimine karĢın daha az akıllıca görülmektedir146. Ayrıca zarar yazma eğilimi kurumun baĢarılı olduğu yılda daha az vergi indirimi daha az karlı olduğu yılda ise daha fazla vergi indirimi neticesini doğuracaktır. KarĢılık ayırma yoluyla kaybın kavranması hem olumsuz bir ifade olarak algılanan “zarar” ifadesinin bertaraf edilmesini hem de takip süreci boyunca banka alacağının bilançoda gösterilmesini sağlamaktadır. 4.1.4. Vergi Gecikmesi veya Sübvansiyon Kısıtlayıcı vergi politikaları uygulayan otoriteler, kredi karĢılıklarının vergi ertelemesi anlamına geldiğini belirtmektedir. Bu durum 144 The World Bank, s.37 Wahlen, s.476-477 146 LIU ve RYAN, s.79 145 204 vergi ödemelerinde meydana gelen gecikme sebebiyle bankalara sübvansiyon olarak ta yorumlanabilmektedir147. Yalnızca bankalara tanınan Kredi KarĢılıklarını vergi matrahından indirme imkanının vergi karĢısında sektörlerarası eĢitsizlik oluĢturduğuna dair bir kanı meydana gelmektedir. Zira hemen her sektör için sektöre özel risk taĢıyan aktifler bulunabilmektedir. Ancak vergi düzenlemeleri genel olarak karĢılıkların vergiden indirilmesinde sınırlayıcı bir yaklaĢım benimserken bankalara tanınan geniĢ imkan bu yorumlara sebep olmaktadır. 4.1.5. Amortisman Kaydına Benzetilmesi Kredi karĢılıklarının duran varlıklar için ayrılan amortisman paylarına da benzetilebildiğini daha önce ifade etmiĢtik. Ancak amortisman kayıtları varlıklardaki aĢınmayı belli aralıklarla ve düzenli olarak ifade ederken kredi karĢılıkları bankanın en önemli aktif kalemi olan krediler kalemindeki aĢınmayı belli ölçme yöntemleri ve ihtiyatlılık prensibi çerçevesinde ortaya koymaya çalıĢırlar. Amortisman kayıtları düzenli ve daha çok zamana bağlı olarak iĢlerken kredi karĢılıkları ekonomik olaylar ve karĢılaĢılan durumlara göre kayıtlara alınır. Ayrılan amortismanlar zararın gerçekleĢip gerçekleĢmediğine bakılmaksızın vergiden düĢülebilirken çoğu amortisman modelleri ile karĢılaĢtırıldığında kredi portföyünün cari değerini daha net gösterdiği söylenebilecek olan148 kredi karĢılıkları sistemi için, vergiden indirilmesinde yaĢanan tartıĢmaların haksız olduğu ifade edilebilir. 4.1.6. Mali Bilançoda Farklı Hesaplama Bankaların ihtiyatlı yönetim esasları çerçevesinde kredi karĢılığı için uyguladıkları hesaplama ve ölçme yöntemleri vergi indiriminde aynı esaslara tabi olmamaktadır. Amaçları genellikle aynı olsa da kötüleĢmiĢ krediler için vergi indirimi koĢulları ile kredi karĢılığı ayırma koĢulları birbiriyle uyuĢmamaktadır149. Netice olarak finansal raporlama ve yasal düzenlemeler için kredi kayıp karĢılığı hesaplamaları ile vergi indirimi hesaplamaları arasında önemli farklılıklar bulunması aynı kavramın aynı amaçlarla faklı algılanması neticesini doğurmaktadır. 147 Erdönmez ve Acar, s.8 Erdönmez ve Acar, s.10 149 Collins; Shackelford ve Wahlen, s.269‟dan Arthur Andersen& Co. Tax Reform 1986 – Analysis and Planning. Chicago, 1986, s.265 148 205 Bu çeliĢkinin Türk Vergi ve Bankacılık mevzuatındaki yansımaları, bölümün ilerleyen kısımlarda kendini gösterecektir. 4.2. MUHASEBE VE FĠNANSMAN TERĠMĠ OLARAK KARġILIKLAR Muhasebe tekniği açısından karĢılık hesapları yedek akçelere benzetilebilmektedir. KarĢılık hesapları bir yandan; firma varlıklarında ortaya çıkan ancak henüz miktarı kesin olarak tespit edilemeyen kayıpları belirterek vergi kanunlarında tanımlanan karĢılık hesaplarının vergi matrahından indirilmesini sağlamakta, bir yandan da Ģirketin bilanço dönemindeki gerçek durumunun ortaya konulmasını sağlayarak firma kayıplarının kar olarak gözükmesini engellemektedir. Bu Ģekilde büyüklüğü ileride ortaya çıkacak zararın önceden tahmin edilerek finansman dengesinde belirecek dengesizliklerin önüne geçilmesi hedeflenmektedir. Zaten daha sonra ayrıntılı açıklayacağımız üzere Vergi Kanunlarımıza göre mali bilançoda sınırlı sayıda karĢılık hesabı gösterilebilmesine karĢın firmalar, ticari bilançolarında daha fazla karĢılık hesabı kullanabilmektedirler. Ticari bilançoda kullanılan karĢılık hesapları Ticaret Kanunumuzun, 75. ve 458. maddelerinde geçen yedek akçe ayrılmasına iliĢkin düzenleme çerçevesinde bilançolarda yerini almaktadır. KarĢılıkların belli zararlar için ayrılması, bunların yedek akçelerden ayrılmasını sağlasa da belki bir alt bölümleme olarak kanundaki yedek akçe genel tanımını içine alınabilmektedir. Bu ifadelerden sonra Ģunu söyleyebiliriz: Vergi mevzuatı dıĢında; karĢılıklar, muhasebe prensipleri açısından ihtiyatlılık ve dönemsellik prensiplerine hizmet etmekte olup firmanın durumunun cari dönemde ihtiyatlı ve gerçeğe yakın olarak ortaya konmasını sağlamaktadır. Tek Düzen Muhasebe Sistemine göre ihtiyatlılık; “muhasebe olaylarında temkinli davranılması ve iĢletmenin karĢılaĢabileceği risklerin göz önüne alınması gereğini ifade eder. Bu kavramın sonucu olarak iĢletmeler, muhtemel giderleri ve zararları için karĢılık ayırırlar, muhtemel gelir ve karları için ise gerçekleĢme dönemlerine kadar herhangi bir muhasebe iĢlemi yapmazlar. Ancak bu kavram gizli yedekler veya gereğinden fazla karĢılıklar ayrılmasına gerekçe oluĢturmaz”150. 150 Sakıp ġEKER, Dönem Sonu ĠĢlemleri, Ankara: YaklaĢım Yayınları, 1999, C.2, s.1402 ve Ahmet DEMĠR, Tekdüzen Muhasebe Sistemi, Ġstanbul:ÇağdaĢ MüĢavirlik Pazarlama ve Tic. Ltd.ġti., Ekim 1998, s.14 206 Dönemsellik prensibi ise muhasebe olaylarının, gelir ve gider rakamlarının ait olduğu dönemde gösterilmesini ifade eder. KarĢılıklar Uluslar arası yedincisinde de açıklanmaktadır. Muhasebe Standartlarının otuz KarĢılıklar muhasebe açısından, Türk Ticaret Kanununa göre yedek akçelerden sayılabilecek, bir tür geçici gider hesabı sayılırken Türk Vergi Mevzuatında ise ancak kanunlarda sayılmıĢ sınırlı sayıda Ģirket varlıkları için kullanılabilecek bir gider hesabı niteliğindedir. Bu ayırım zaman zaman yargıya yansıyan davalarda danıĢtay tarafından ifade edilmektedir. Nitekim DanıĢtay Üçüncü Dairesi “Garanti kapsamında yapılan satıĢlar nedeniyle üstlenecek giderlerden ertesi yıla sarkanlar için karĢılık ayrılamayacağı”‟na dair bir kararının151 içeriğinde Ģu ifadeleri kullanmaktadır. “Türk Ticaret Kanunun 465 ve 466. maddelerinde belirtilen yedek akçeler karĢılıklara benzemekle birlikte tam anlamı ile karĢılık değildirler. Yedek akçeler Türk Ticaret Kanununa göre safi kardan ayrılmakta olup, karĢılıklar ise mali bilançoda gösterilebilen ve kardan indirilebilen türde bilançonun pasifinde yer alan hesaplardır” AĢağıda, karĢılıkların Tek Düzen Hesap Planı(THP)‟ndaki hesaplar kullanılarak muhasebeleĢtirilmeleri ve karĢılık ayrılmasını müteakiben sonraki dönemde, ayrılan karĢılık konusu zararın gerçekleĢmemesi durumunda yapılacak kayıt gösterilmektedir. Ayrıca Sermaye Piyasası Kanunu(SPK)na göre karĢılıkların kayıt yeri tarif edilmektedir152. “THP‟nda karĢılıklar aĢağıdaki kayıtla muhasebeleĢtirilir. ________________________ / ______________________ 654 KARġILIK GĠDERLERĠ XX 119,129,139,158,199,229,239,241,244, 247,249 veya 298 no lu HESAPLAR XX _______________________ / _______________________ KarĢılık giderlerinin dönem sonucuna intikali için de aĢağıdaki kaydın yapılması gerekir. 151 DanıĢtay Üçüncü Dairesinin 26.05.1999, E.1999/730, K.1999/2238 (http://www.alomaliye.com/danistay_kararlari20.htm (EriĢim:Mayıs 2004)) 152 Akyol, s.13 207 kararı, ________________________ / ______________________ 690 DÖNEM KARI VEYA ZARARI 654 KARġILIK GĠDERLERĠ XX XX ________________________ / ______________________ Ayrılan karĢılıklardan daha sonra iptal edilenler için 644Konusu Kalmayan KarĢılıklar Hesabına alacak, ilgili karĢılık hesabına borç kayıt yapılır ve 644 no.lu hesap 690 no.lu Dönem Kar Zararı hesabına aktarılarak kapatılır. Sermaye Piyasası Kurumu mevzuatına göre düzenlenecek gelir tablosu kalemleri arasında karĢılık giderlerine yer verilmemiĢtir. Bu nedenle SPK mevzuatında ayrılacak karĢılıkların genel yönetim giderleri, pazarlama satıĢ dağıtım giderleri veya diğer faaliyetlerden giderler ve zararlar arasında gösterilmesi öngörülmüĢtür”. Ayrıca vergi matrahından indirilme imkanı olmayan karĢılıklar için zararın gerçekleĢmemesi durumunda yeni bir gelirmiĢ gibi yeniden vergilendirilmemeleri için mali karın tespitinde bunların dikkate alınmamaları gerekmektedir153. 4.2.1. Yedek Akçe Kavramı Genel olarak yedek akçeleri, iĢletmenin dönem sonu karından dağıtılmayıp, kanuni zorunluluk, esas sözleĢme hükmü, veya ihtiyatlı yönetim anlayıĢı çerçevesinde iĢletme genel kurulu kararı gereği olarak, ileride vuku bulabilecek zararlar ile büyük giderleri karĢılamak ve de istikrarlı kar payı dağıtımını sağlamak üzere, iĢletme bünyesinde bırakılan fonlar olarak tanımlayabiliriz. Ancak literatürdeki diğer tanımlara da yer vermemizde fayda var. Yedek akçeler daha kısa bir tanımla “kurum kazancının dağıtılmayıp iĢletmede alıkonan kısmı” ya da “sermayeye eklenmeksizin iĢletme emrinde tutulan her türlü kar”olarak da ifade edilebilecektir154. Veya “herhangi bir amaca tahsis nedeniyle, pay sahipleri ve diğer ilgililere 153 Akyol, s.13 ġükrü KIZILOT, Kurumlar Vergisi Kanunu ve Uygulaması, YaklaĢım Yayınları, C.5, s.1170 154 208 dağıtılmayan (kar), ortaklık sermayesine ek olarak ayrılmıĢ malvarlığı parası” Ģeklinde tanımlanmaktadır155. Yedek akçeler “genellikle sermaye Ģirketlerinin, bilanço dönemi karlarından dağıtmayarak, çeĢitli amaçları gerçekleĢtirmek üzere Ģirkette tuttukları karlar”156 ve “öz varlığın itibari sermayeyi aĢan kısmı”157 ya da “öz sermayenin nominal sermaye ve dönem karının toplamını aĢan kısmı”158 olarak ta tanımlanmaktadır. Yedek akçelerin Anonim ortaklıklar hukukunda saf malvarlığı Ģeklinde tanımlanabildiğini de burada belirtelim159. 4.2.2. Yedek Akçelerin Sınıflandırılması Yedek akçeler için yaptığımız genel tanımdan da anlaĢılacağı üzere yedek akçelerin ayrılma gerekliliği yada ayrılmasındaki amaçlar farklı olabilmektedir. Yedek akçeler ayrılma gerekliliği ya da ayrılmasındaki amaçlara göre farklı Ģekillerde sınıflandırılabilmektedir. Bu sınıflandırma genel olarak kuramsal yönden ve ülkemizdeki uygulamalar yönünden olmak üzere iki Ģekilde yapılmaktadır160. Yedek Akçeler kuramsal olarak sınıflandırmaya tabi tutulurken göz önünde tutulan sınıflandırma kriterlerini Ģu Ģekilde sıralayabiliriz. 1-)Ayrılan yedek akçenin bilançoda ayrı bir hesap kaleminde gösterilip gösterilmemesi yönünden, Açık, Gizli, yedek akçe 2-)Ayrılan yedek özgülenmemesi yönünden, akçenin belirli bir amaca özgülenip 155 Kızılot, Kurumlar Vergisi Kanunu ve Uygulaması’ ndan E.Bos sard, Zur Reform des Bilanz, Publızitats-Und Profug srchts, Zürish, 1966, s.1920 156 RüĢtü ERĠMEZ, ġirketlerde Kar Dağıtımı Yedek Akçeler ve Vergileme, Üçüncü Baskı, Ġstanbul:Temel Yayınları, 1985, s.283 157 Erimez, 1985‟den Pierre Lasseque: Gestion de l‟enterprise et comptabilitė s:366 ġükrü KIZILOT ve Saygın EYÜPGĠLLER, ġirketler Muhasebesi, BeĢinci Baskı, Ankara: YaklaĢım Yayınları, 1995, s.515 159 Tekinalp, s.245 160 Kızılot, Kurumlar Vergisi Kanunu ve Uygulaması, s.1172-1173; Erimez, 1985, s.284285 158 209 Genel, Özel, yedek akçe Bu ayrıma “amaç hükmüne sahip olmayan” yedek akçe adı altında üçüncü bir tür de eklenebilmektedir161. Ancak biz bu türü de “genel” kavramı içinde değerlendiriyoruz. 3-)Yedek akçenin ayrılmasını isteyen merci yada düzenlemenin türüne göre, Kanuni, Ġhtiyari, AnlaĢmalı, Olağanüstü, yedek akçe Literatürde genellikle kuramsal sınıflandırma kriterleri yukarıdaki üç kriter çerçevesinde yapılmaktadır. Biz burada, özellikle banka bilançolarında önem arz edecek yeni bir sınıflandırma kriteri eklemek istiyoruz. 4-)Yedek akçe hesabının bilançoda özkaynaklar içinde gösterilip gösterilmemesine göre, Özkaynak, Özkaynak olmayan, yedek akçe Yedek akçeler ülkemizde uygulaması görülen türlerine göre de Ģu Ģekilde ayrıma tabi tutulmaktadır162. Kanuni, Ġhtiyari veya sözleĢmeye göre ayrılan, AnlaĢmalar gereği ayrılan, Olağanüstü, 161 162 Tekinalp, s.280 Kızılot, Kurumlar Vergisi Kanunu ve Uygulaması, s.1173; Kızılot ve Eyüpgiller, s.515 210 Özel yedek akçeler ve fonlar, Yeniden değerleme sonucu doğan, yedek akçeler 4.2.3. Yedek Akçe Türleri ġimdi yukarıda yaptığımız sınıflandırma çerçevesinde ortaya çıkan yedek akçe türlerini kısaca tanımlayalım. Açık Yedek Akçe: Bilançonun pasifinde yedek akçe ismi altında ya da genel olarak yedek akçe terimi çerçevesinde değerlendirilebilecek bir hesap kalemi altında gösterilen tutarlardır. Gizli Yedek Akçe: Bu türü, pasifte ayrı bir hesap kalemi olarak yer almamasına karĢın iĢletmenin aktifinde herhangi bir varlığın olduğundan daha düĢük değerle bilançoda gösterilmesi suretiyle ayrılan yedek akçe olarak tanımlayabiliriz. Bu tür yedek akçelerin, genellikle yetkili organın isteğinin yani bilerek hareket etmesi neticesinde oluĢtuğu söylenebilir163. Gizli yedek akçe aktif varlığın değerinin bilançoda düĢük gösterilmesi suretiyle ayrılabileceği gibi, değer düĢüklüğünü sağlamak üzere bilançonun aktif tarafında varlığı belirtir hesap kaleminin altında (-) bakiyeli olarak yer alan tutarlar yoluyla da ayrılabilir. Ġkinci tipteki gösterim amortismana tabi varlıklar için ayrılan BirikmiĢ Amortismanlar hesabının, bilançonun aktif tarafında (-) bakiye olarak gösterimine benzetilebilecektir. Ancak gizli yedek akçe ayrımında varlığın değerindeki düĢüĢün oransal veya belli bir meblağla ifade edilmesi iĢletmenin belirleyeceği esaslara göre yapılabilecektir. Gizli yedek akçe; yetkili organın gizli yedek akçe ayırma niyetiyle hareket etmesi sonucu mu yoksa mevcut Ģartların sonucu mu oluĢtuğuna, bilançoyu teĢkil eden kiĢiler dıĢındakilerin incelemesi sırasında tespit edilip edilememelerine göre, ayrılan gizli yedek akçe varlığından yönetim kurulu dıĢında bir organın veya bir ortaklık ilgilisinin haberi olması veya olmaması kriterine göre ve muhasebe iĢlemlerindeki kolaylık ile tasarruf edilecek miktarın kolay realize edilip edilememesine göre sınıflandırmaya tabi tutulabilmektedir164. Genel Yedek Akçe: Belirgin bir amaca yönelik olmayıp ihtiyaç duyulduğunda kullanılmak üzere ayrılan yedek akçe olarak tanımlanabilir. 163 164 Tekinalp, s.282 Tekinalp, s.282-284 211 Özel Yedek Akçe: Belirgin bir amaca özgülenerek iĢletme bünyesinde bırakılan fonlar olarak tanımlanabilir. Kanuni Yedek Akçe: ĠĢletmenin tabi olduğu genel ve özel nitelikli kanunlardaki hükümler gereği ayrılma zorunluluğu bulunan yedek akçelerdir. Ġhtiyari Yedek Akçe: ĠĢletmenin esas sözleĢmesindeki hükmüne göre ayrılan yedek akçelerdir165. AnlaĢmalı Yedek Akçe: Yatırım yapma maksadıyla kredi kullandıran kreditör kuruluĢ kullandırdığı kaynağın geri dönüĢümünü sağlama almak adına firmanın bir süre kar dağıtmamasını veya belli bir miktarı aĢmamasını isteyebilir. Böyle bir durumda iĢletme ile bir kreditör kuruluĢ arasındaki anlaĢma gereği olarak ayrılacak yedek akçeler için anlaĢmalı terimi kullanılabilecektir. Olağanüstü Yedek Akçe: Bu ifade Ģirket veya ortaklar genel kurulu tarafından ayrılmasına karar verilen yedek akçeler için kullanılmaktadır166. BaĢka bir ifade ile iĢletmenin kanuni düzenleme, sözleĢme ya da esas sözleĢmesi hükümleri dıĢında genel kurulu kararıyla ayırdığı yedek akçelere olağanüstü yedek akçe denilecektir. Özkaynak Yedek Akçe*: Bu terimi özkaynağın hesaplanmasında dikkate alınan yedek akçeler için kullanabiliriz. Bankalarda yedek akçenin bu hesaba katılması özkaynak miktarına bağlı sınırlamaları değiĢtirecektir. Özkaynak Olmayan Yedek Akçe*: Bu terimi de özkaynağın hesaplanmasında dikkate alınmayan yedek akçeler için kullanabiliriz. 4.2.4. TTK’nda Yedek Akçe Ġle Ġlgili Maddeler TTK‟nda 458.,466.,467.,469. ve 472. maddeler yedek akçeleri ele almaktadır. TTK‟na göre yedek akçeler “Kanuni, Ġsteğe Bağlı ve Gizli Yedek Akçe” olarak ayrıma tabi tutulmaktadır. 165 Erimez, 1985, s.284 Kızılot, Kurumlar Vergisi Kanunu ve Uygulaması, s.1174 * Kendi Değerlendirmem 166 212 4.2.4.1. Kanuni(Zorunlu) Yedek Akçe TTK’nun 466. maddesine göre, her yıl safi karın yirmide birinin ödenmiĢ sermayenin beĢte birini buluncaya kadar umumi yedek akçe olarak ayrılması mecburidir. Ayrılan yedek akçe kanunda belirlenen sınıra ulaĢsa bile bu akçeye aĢağıdaki paralar eklenir: 1-) Hisse senetlerinin çıkarılmasında, çıkarma masrafları indirildikten sonra, itibari kıymetten fazla olarak elde edilen hasılatın itfalara veya yardım ve hayır iĢlerine sarf edilmiyen kısmı; ( emisyon primi ) 2-) Ġptal edilen hisse senetlerinin bedellerine mahsuben yapılan ödemelerin, bunların yerine çıkarılan senetlerden elde edilen hasılat noksanı kapatıldıktan sonra, artan kısmı; 3-) Safi kardan, birinci fıkrada yazılı yedek akçeden baĢka pay sahipleri için % 5 kar payı ayrıldıktan sonra, pay sahipleriyle kara iĢtirak eden diğer kimselere dağıtılması kararlaĢtırılmıĢ olan kısmın onda biri. Umumi yedek akçe esas sermayenin yarısını geçmedikçe, sadece zararların kapatılmasına yahut iĢlerin iyi gitmediği zamanlarda iĢletmeyi idameye, iĢsizliğin önüne geçmeye veya neticelerini hafifletmeye elveriĢli tedbirler alınması için sarf olunabilir. Özel kanunlara tabi olan anonim Ģirketlerin yedek akçeleri için tabi olduğu özel kanun hükümleri uygulanır. 466. maddede düzenlenen kanuni yedek akçe literatürde de Birinci Tertip ve Ġkinci Tertip167 yada Birinci Ayrım ve Ġkinci Ayrım168 baĢlıklarında ikiye ayrılmaktadır. Bazı eserlerde bu baĢlıklara “Özel Kanuni Yedek Akçeler” baĢlığı da eklenmektedir169. Bu baĢlık altında da 466. maddenin 2.fıkrasının 1 ve 2 numaralı bentlerinde ifade edilen “emisyon primlerinden teĢkil edilen yedek akçe” ve iptal kararlarından teĢkil edilen yedek akçe”‟ler sıralanmaktadır170. Buna göre maddenin birinci fıkrası gereği ödenmiĢ sermayenin beĢte birini buluncaya ayrılması zorunlu tutulan her yıl safi karın 167 Kızılot ve Eyüpgiller, s.517; ġeker, C.1, s.464-465; Kızılot, Kurumlar Vergisi Kanunu ve Uygulaması, s.1175-1176 168 Tekinalp, s.293-304 169 Kızılot ve Eyüpgiller, s.517; Kızılot, Kurumlar Vergisi Kanunu ve Uygulaması, s.1178 170 Kızılot, Kurumlar Vergisi Kanunu ve Uygulaması, s.1178 213 yirmide biri kadar olan yedek akçe Birinci tertip yada ayrım baĢlığında incelenmektedir. Maddenin ikinci fıkrasının üçüncü bendinde düzenlenen birinci tertip yedek akçeden baĢka, pay sahipleri için % 5 kar payı ayrıldıktan sonra, pay sahipleriyle kara iĢtirak eden diğer kimselere dağıtılması kararlaĢtırılmıĢ olan kısmın onda biri oranındaki yedek akçe ise ikinci tertip yada ayrım baĢlığı altında incelenmektedir. 4.2.4.2. Ġsteğe Bağlı Yedek Akçe Türk Ticaret Kanununun 467. maddesine göre; esas sözleĢmeye, yedek akçe için safi karın yirmide birinden fazla bir meblağın ayrılacağı ve yedek akçenin ödenmiĢ sermayenin beĢte birini aĢabileceği hakkında hüküm konabilir. Ayrıca yine aynı maddeye göre baĢka akçelerin ayrılması ve bu akçelerin harcanabileceği yerler esas sözleĢmede belirlenebilir. Türk Ticaret Kanunu 467. maddenin baĢlığında Ġhtiyari Yedek Akçe tanımını kullanmaktadır. Madde içeriğinde ise kanunen ayrılması gereken oranları aĢabilecek düzenlemenin esas sözleĢmede yapılabileceği hükmü getirilmektedir. Maddenin baĢlığındaki ihtiyarilik ifadesi esas sözleĢmede ek yedek akçe için karar alma hakkı tanımaktadır. Ġhtiyarilik esas sözleĢmeye, bu Ģekilde bir maddenin konması noktasındadır. Sermaye Ģirketlerinin, ana sözleĢmelerine kanuni yedek akçeden baĢka, yedek akçe ayrılmasını öngören hükümler konması durumunda bu hükme uymak zorunda olacaklarından dolayı bunun teorideki ihtiyari yedek akçe tanımına uymadığı söylenebilecektir171. Ancak kanundaki ibare asıl olarak kabul edilmektedir. Dolayısıyla Ģirketlerin esas sözleĢmeleri gereği olarak kanuni yedek akçe dıĢında ayırdıkları yedek akçeler ihtiyari yedek akçe olarak adlandırılmaktadır. Ayrıca kanunun 469. maddesi hükmüne göre izin verilen yedek akçeler de ihtiyari yedek akçe baĢlığı altında görülebilecektir172. Maddenin ikinci fıkrasına göre Ģirketin devamlı büyümesi veya istikrarlı kar payı dağıtımının temini gerekli olduğu takdirde genel kurul kar payının tespiti sırasında kanun ve esas mukavelede belirtilenlerden baĢka yedek akçeler ayrılmasına ve yedek akçelerin kanun ve ana sözleĢme ile belirlenen haddinin artırılmasına karar verilebilecektir. 469. maddenin gerek ikinci ve üçüncü fıkrası hükmüne uygun ayrılacak yedek akçeler “Olağanüstü Yedek Akçeler” 171 172 Erimez, 1985, s.287 ġeker, C.1, s.465; Kızılot ve Eyüpgiller, s.521 214 ve “Özel Yedek Akçeler incelenebilmektedir173. ve Fonlar” baĢlıkları altında da 4.2.4.3. Gizli Yedek Akçeler Türk Ticaret Kanunun 458. maddesine göre; ġirket iĢlerinin devamlı büyümesi veya mümkün mertebe istikrarlı kar payı dağıtılmasını temin için uygun ve faydalı olduğu takdirde, aktiflerin bilanço günündeki kıymetlerinden daha aĢağı bir kıymetle bilançoya konması Ģeklinde veya baĢka suretle gizli yedek akçe ayrılmasına izin verilmektedir. Yine aynı maddede Yönetim Kurulu, gizli yedek akçe ve sarf yerleri hakkında murakıplara malümat vermekle mükellef kılınmaktadır. Türk Ticaret Kanunu bu maddeyle varlıkların değerinin düĢük gösterilmesi suretiyle gizli yedek akçe ayrılmasını uygun görse de Vergi Usul Kanunu varlıkların dönem sonu değerlerinin düĢük değer üzerinden değerlendirilmesini uygun görmemektedir174. ÇalıĢmada incelediğimiz karĢılıklar konusu da gizli yedek akçeler kapsamında değerlendirilebilmektedir. Bu yüzden çalıĢmanın ileriki konularında da bu maddeye değinilecektir. 4.2.4.4. Kar Payı Ġle Yedek Akçeler Arasındaki Münasebet Türk Ticaret Kanununun 469. maddesine göre; kanuni ve ihtiyari yedek akçelerle kanun ve ana sözleĢme hükmünce ayrılması gerekli diğer paralar safi kardan ayrılmadıkça kar payı dağıtılamaz. ġirketin devamlı büyümesi veya mümkün mertebe istikrarlı kar paylarının dağıtılmasını temin bakımından uygun ve faydalı olduğu takdirde genel kurul, kar payının tesbiti sırasında kanun ve ana sözleĢmede sayılanlardan baĢka yedek akçeler ayrılmasına ve yedek akçelerin kanun ve esas sözleĢme ile belirli haddinin artırılmasına karar verebilir. Esas sözleĢmede hüküm olmasa bile genel kurul, Ģirket çalıĢan ve iĢçileri için yardım sandıkları vesair yardım teĢkilatı kurulması ve idamesi maksadiyle veya diğer yardım maksatlarına hizmet etmek üzere safi kardan aidat tefrik edebilir; bu aidat esas sözleĢme ile belirli yardım akçeleri hakkındaki hükümlere tabidir. 173 174 Kızılot ve Eyüpgiller, s.516-517; Erimez, 1985, s.289-290 ġeker, C.1, s.465 215 Türk Ticaret Kanunu'nun 472. maddesine göre; yönetim kurulu üyelerinin kazanç payları, sadece safi kardan ve ancak kanuni yedek akçe için muayyen para ayrıldıktan ve pay sahiplerine yüzde dört nispetinde veya esas sözleĢme ile belirlenmiĢ daha yüksek bir nispette bir kar payı dağıtıldıktan sonra verilebilir. 4.2.5. KarĢılıkların Yedek Akçe Kapsamında Değerlendirilmesi KarĢılıklar, nitelikleri itibariyle amortismanlardan ve ihtiyatlardan farklıdır. KarĢılıklar muhtemel zararlar için ayrılmakta, amortisman payları ise dönem içinde gerçekleĢen kesin kayıpları ifade itmektedir. Diğer taraftan karĢılıkların belli zararlar için ayrılması, bunları genel nitelikteki ihtiyatlardan ayırır175. KarĢılıkların yedek akçelere benzetildiği hatta zaman zaman yedek akçe olarak değerlendirildiğini ifade etmiĢtik. Gerçekten karĢılıklar özgülendiği giderin gerçekleĢmemesi sonucunda serbest kaldıklarında yedek akçe kavramı içinde değerlendirilebilmektedir. Çünkü bu durumda ayrılan karĢılığın konusu kalmamıĢ ve yedek akçelere benzetilebilecek bir fon halini almıĢlardır. Ancak karĢılıklar ayırma aĢamasında ve de özgülendiği giderin gerçekleĢip gerçekleĢmemesinin belli olmasına kadar yedek akçe kavramından bazı noktalarda ayrılmaktadır. Ancak kanaatimize göre bu ayrılık noktaları yedek akçe kavramının geniĢ yorumlanması durumunda çok belirgin bir ayırımı sağlamamaktadır. Bu tespitten sonra, karĢılıklar ile yedek akçelerin farkları ve benzerliklerine iliĢkin bir karĢılaĢtırma tablosundan176 bu farklılık ve benzerliklerden uygun gördüklerimize, daha sade bir dille yer veriyoruz. Farkları 1-)Ġlk farklılık tanımlarında ortaya çıkmaktadır. Yedek akçe tanımında teĢebbüs emrinde bırakılan kar meblağı olması ağır basarken karĢılıkların tanımında tespit edilmiĢ bazı riskler için tedbir olması ağırlık kazanmaktadır. 2-)Yedek akçeler mahiyeti ve miktarı bilinmeyen geleceğe dair zararları telafi etmek ve iĢ görme imkanlarını arttırmak maksadıyla ayrılırlarken, karĢılıklar kesin miktarı tespit edilememekle birlikte 175 176 Meriç, s.255 Tekinalp, s.256 216 gerçekleĢeceği muhtemel olan bir zararı veya net aktifteki bir azalmayı telafi etmek için ayrılırlar. 3-)Yedek akçeler pasif bir hesabın(kar) azaltılması ve diğer pasif bir hesabın (yedek akçe) çoğaltılması suretiyle tesis edilmekte ve iĢletme emrinde kalmak üzere biriktirilen kar kalemleridir. KarĢılıklar da benzer Ģekilde pasif bir hesabın (kar) azaltılıp diğer bir pasif hesabın(karĢılık) çoğaltılması suretiyle tesis edilmekte ancak aktifin bir hesap bölümü ile iliĢki halinde bulunan örtülü bir taahhüttür. 4-)Yedek akçeler bilançonun tanzimi ve neticelerinin tespitinden sonra kar ve zarar hesabı vasıtasıyla tesis edilirken; teĢebbüsün aktifinde vuku bulan kıymet azalmalarına ait karĢılıklar kar ve zarar hesabından, buna mukabil maliyetler arasında mütalaa edilen karĢılıklar ise ilgili masraf hesapları vasıtasıyla tesis edilmektedir. 5-)Yedek akçeler hesap dönemi karla kapatıldığı zaman ayrılmasına karĢın karĢılıklar hesap dönemi neticelerine bakılmaksızın ayrılır. 6-)Yedek akçelerde kanun ve mukavele gereği ayrılanlar hariç olmak üzere tesisi mecburi değildir. KarĢılıklar ise ihtiyari olmakla birlikte riskin ortaya çıkması durumunda ayrılmaması halinde bilançonun doğruluğu ihlal edilecektir. 7-)Yedek akçe bir tasarruf olarak kabul edilebilecekken karĢılıklar tahmine dayalı risklerin giderilmesi ile ilgili bir tedbirdir. KarĢılıklar masraf niteliğindedir177. 8-)Yedek akçeler kapanan hesap döneminin karlarına istinaden tesis edilmeleri yönüyle hissedarların sermaye paylarına dahil oldukları halde karĢılıklar sermaye paylarının bir unsuru değildir. Benzerlikleri 1-)Bilançonun özellikle pasifinde yer alan iki hesaptan birisinde azalmaya diğerlerinde çoğalmaya sebep olmakla birlikte bilanço yekununu değiĢtirmezler. 2-)Meblağları arttırılıp azaltılabilir. 177 Tekinalp, s.255 217 4.2.6. KarĢılık Türleri KarĢılıkları üç ana grup altında toplamak mümkündür178. 1 Değer azalıĢı karĢılıkları: 2 Ödeme ve yüküm (Risk) karĢılıkları; 3 ġüpheli alacak karĢılıkları. Değer azalıĢı karĢılıklarını; aktifteki kalemlerde meydana gelen fakat miktarı kesin olarak bilinemeyen değer azalıĢlarını, sonuç hesaplarında göstermek üzere ayrılan karĢılıklar olarak ifade edebiliriz. Değer azalıĢı karĢılıklarına Ģu hesapları örnek gösterebiliriz179. Stok Farkı KarĢılıkları Sabit kıymet değer azalıĢı karĢılıkları SatıĢ indirimi karĢılıkları Bloke döviz alacakları karĢılıkları Menkul kıymetler değer azalıĢı karĢılıkları Kambiyo Dalgalanmaları KarĢılıkları Risk ya da ödeme ve yüküm karĢılıklarını; “hesap döneminde meydana gelen olaylar ya da yapılan iĢlemler sonucu doğdukları halde, kesin miktarları bilanço gününe kadar belli olmamıĢ bulunan yüküm, zarar ve borçları karĢılamak amacı ile ayrılan karĢılıklar” olarak tanımlayabilir ve Ģu hesapları örnek gösterebiliriz180. Zarar ziyan ve yüküm karĢılıkları Sigorta ġirketleri tazminat karĢılıkları Sabit kıymetler yenileme fonları Hizmetlilere ödenecek emeklilik ve iĢten çıkma tazminatı karĢılıkları Ücretli tatil tazminatı karĢılıkları 178 Erimez, s.204 Erimez, s.204-206 180 Erimez, s.204-208 179 218 Kefaletten doğan borçlar karĢılıkları Ġhtilaflı vergi ve sigorta primi karĢılıkları MüĢterilere verilen garanti karĢılıkları, ġüpheli alacak karĢılıklarını; ise “vadesi geçtiği halde, ticari teamüllere uygun olarak istendiği halde vade sonu itibariyle tahsil edilemeyen alacaklar”181 için veya “iĢletmenin alacaklarından tahsili kuĢkulu hale gelenlerin sonuç hesaplarına atılmasını sağlamak için”182 ayrılan karĢılıklar olarak tanımlayabiliriz. 4.2.7. Yedek Akçe Olarak Kredi KarĢılıkları Genel olarak karĢılık kavramını ele alırken karĢılıkların Yedek Akçe olarak ta değerlendirilebildiğini ifade etmiĢtik. Genel Kredi KarĢılıklarının 7397 sayılı eski Bankalar Kanunundaki karĢılığı olan Muhtemel Zararlar KarĢılığı ile ilgili bir yorumda183 da maksatlarının tam anlamıyla tespit edilmesi dıĢında tam anlamı ile yedek akçe niteliğine sahip olmalarından bahsedilmektedir. Yedek akçe tanımlamasını yapıp türlerini ifade ettik. Ayrıca genel olarak karĢılıkların yedek akçelerden farklarını ve benzer yanlarını belirttik. ġimdi bankaların ayırmıĢ olduğu kredi karĢılıklarının geniĢ bir yorumla yedek akçe olarak kabul edilmesi durumunda hangi türlerdeki yedek akçeler kapsamına alınabileceğini ortaya koyalım*. Ayrılan yedek akçenin bilançoda ayrı bir hesap kaleminde gösterilip gösterilmemesi yönünden, Kredi karĢılıklarını yedek akçe kavramı içinde değerlendirdiğimizde banka bilançosunun pasifinde yer alan “Genel Kredi KarĢılığı” açık yedek akçe kapsamı içine girecektir. Banka bilançosunun aktifinde (-) bakiyeli olarak yer alan “Özel Kredi KarĢılığı” ise gizli yedek akçe kapsamı içine girecektir. 181 ġeker, C.2, s.1451 Erimez, s.204 183 Tekinalp, s.271 * Kendi Değerlendirmelerim 182 219 Ayrılan yedek özgülenmemesi yönünden, akçenin belirli bir amaca özgülenip Kredi karĢılıkları bankanın karĢılığa tabi alacaklarında meydana gelecek değer kayıplarını karĢılamaya özgülendiği için özel yedek akçe kapsamına girecektir. Yedek akçenin ayrılmasını isteyen merci yada düzenlemenin türüne göre, Bankaların ayırdığı genel kredi karĢılığı hukuki düzenleme ile belirlenen oranlarda ayrılmak zorunda olunduğundan kanuni nitelik taĢımaktadır. Özel kredi karĢılığında ise hukuki düzenleme alt sınırları belirtip bu sınırların üstünde karĢılık ayrımını bankanın takdirine bırakmıĢtır. Bu durumda asgari oranlardaki özel kredi karĢılığı kanuni, bu oranların üstündeki kısım ise ihtiyaridir. Yedek akçe hesabının bilançoda özkaynaklar içinde gösterilip gösterilmemesine göre, Bankaların ayırmıĢ olduğu kredi karĢılıkları özkaynak hesabında dikkate alınmadığından yedek akçe olarak özkaynak olmayan yedek akçe olarak değerlendirilecektir. Bu Ģekilde 5411 sayılı Bankalar Kanunu‟nun 54. maddesine göre verebileceği kredi, 56. maddesine göre edinebileceği iĢtirak ve 57. maddesine göre iktisap edebileceği gayrimenkullerin tutarı ayrılan özel ve genel kredi karĢılığı sebebiyle artmayacaktır. 4.3. VERGĠ MEVZUATIMIZ AÇISINDAN KARġILIKLAR Öncelikle, vergilerin hesaplanmasında önemli bir iĢlem olan ve karĢılık ayırmanın da amaçladığı sonuç olan değerleme konusuna kısaca değinmemizde fayda olduğu kanaatindeyiz. 4.3.1. Değerleme Değerleme kavramını, bir iktisadi varlığın veya bir arada hesaba katılmayı gerektirecek bir sahiplik noktası bulunan birden fazla iktisadi varlığın belli bir tarihteki kıymetlerini bir ölçme birimi üzerinden ortaya koyma faaliyeti olarak tanımlayabiliriz. 220 ĠĢletmenin varlıklarına değer biçme iĢlemi, bir varsayım, tahmin veya takdiri ifade edecektir184. Bunun nedeni bir varlığın değerinin, ancak bu varlığın kendisinin gerçek bir satıĢa konu olduğunda ortaya çıkacak olmasıdır. Yukarıda yaptığımız genel tanımın dıĢında değerleme kavramına daha farklı tanımlar da getirilmektedir. Bir baĢka ifadeyle de “bir iĢletmenin varlığını meydana getiren aktif ve pasif elemanların, belli bir tarihteki değerini saptama iĢi” olarak tanımlanmaktadır185. Bu tanım muhasebe terimleri kullanılarak yapılmaktadır. Bizim değerleme ile ilgili, üzerinde duracağımız nokta da yine muhasebe ile ilgili terimlerden olan bilançonun düzenlenmesi sırasında değerlemeye ihtiyaç duyulması olmaktadır. Değerleme için muhasebe terimleri kullanılarak genel bir tanım yapılabilse de düzenlenecek bilanço ile hedeflenen amaçların farklı olması değerleme esas ve usullerinin de farklılığını meydana getirmektedir. Bu farklılığın net olarak gözüktüğü iki bilanço türü mali ve ticari bilançodur. Mali ve Ticari bilanço ayrımının amaçlar arasındaki ayrılığa dayandığı ifade edilebilir186. Ticaret Hukuku kurallarına göre hazırlanan bilançolara ticari bilançolar, vergi hukuku kurallarına göre hazırlanan bilançolara ise mali bilançolar adı verilmektedir. Ticari ve mali bilanço ayrımına daha önce değinmiĢtik. O yüzden burada bu ayrıma neden gerek duyulduğu konusuna yeniden değinmiyoruz. Ġki bilanço türü arasındaki en önemli fark iktisadi kıymetlerin değerlenmesi noktasından çıkmaktadır. Mali bilanço kamu yararı sebebiyle dar bazı istisnalar dıĢında emredici bir özellik taĢımakta187 ve iktisadi kıymetlerin bilançodaki değerini belirlemek için daha kesin ifadeler kullanmaktadır. Bir baĢka değerlendirmeye göre ise Vergi Hukuku ve Ticaret Hukuku açısından değerleme kurallarının farklılığı, Ticaret Hukukunun tutuculuğu ve özellikle gizli yedekler teĢkili gibi tedbirlerle, iĢletmenin finansal yapısını güçlendirmeyi amaçlamasından doğmaktadır188. TTK‟da değerleme ile ilgili genel hükmün 75. maddede olduğunu ve sermaye Ģirketleri hakkında kanunda özel değerleme hükümleri olduğunu kısaca belirttikten189 sonra biz vergi hukukunda değerleme konusuna eğilelim. 184 Ömer Faruk BATIREL, Teoride ve Türk Vergi Sisteminde Değerleme(YayınlanmıĢ Doktora Tezi), Ġstanbul:Ġstanbul Matbaası, 1974, s.6 185 Erimez, 1985, s.39 186 Tekinalp, s.61 187 Tekinalp, s.61 188 Batırel, s.11 189 Kazım METĠN ve Hüseyin YALÇIN, ĠĢletmeye Dahil Ġktisadi Kıymetlerde Değerleme, Ġstanbul:Klavuz Yayıncılık ve Dağ., Kasım 1996, s.23 221 4.3.2. VUK’nda Değerleme VUK‟nun 258. maddesinden 330. maddesine(dahil) kadar olan maddeleri değerleme baĢlığı altında üçüncü kitap olarak adlandırılmıĢtır. Bu ad altında üç kısım tanımlanmıĢtır. Birinci kısım(Madde 258-298 arası) “Ġktisadi Kıymet Değerleri”, ikinci kısım(Madde 299-312 arası) “Vergi Değerleri”, üçüncü kısım(Madde 313-330 arası) ise “Amortismanlar” baĢlığı altında yer almaktadır. Vergi Usul Yasası, Madde 269 ve Mükerrer Madde 298 arası bilanço düzenlenirken uyulması gereken mutlak kurallar olarak belirlenmektedir190. “Değerleme,iktisadi kıymetlerin vergi yasalarında gösterilen gün ve zamanlarda haiz oldukları kıymetler esas alınarak yapılır. Bir baĢka anlatımla, bilançoda yer alan iktisadi kıymetlerin parasal değerleri VUK‟nun ilgili bölümünde yer alan kurallar çerçevesinde belirlenir. Ġktisadi iĢletmelere dahil değerler iktisadi kıymetlerin niteliklerine göre farklı olmaktadır. Bu anlamda tespit edilen dönemler itibariyle dönem sonlarında yapılacak, mevcutların, alacakların ve borçların değerlenmesi iĢlemleri dönem faaliyet sonuçlarının tespiti açısından özellik arz etmektedir”191. ĠĢletmenin yöneticilerinin karlılık ve baĢarı seviyelerini ölçmek ve uzun dönemli kararlar alabilmek için değerleme yaparken, devletin de alacağı vergilere temel olacak matrahın doğru tespiti için bazı yasal kurallar koyma gereğini duyulduğundan ve bu yüzden VUK‟nda değerlemeye iliĢkin birçok düzenleme bulunduğundan bahsedilebilir192. VUK‟nun 258. maddesine göre Değerleme, vergi matrahlarının hesaplanması ile ilgili iktisadi kıymetlerin takdir ve tespitidir. 259. maddede iktisadi kıymetlerin vergi kanunlarında gösterilen gün ve zamanlardaki haiz oldukları kıymetlerin ele alınacağı belirtilerek değerleme günü açıklanmakta, 260. maddede değerlemenin iktisadi kıymetlerden her biri için ayrı ayrı mı yoksa toplu olarak mı yapılacağı açıklanmaktadır. Buna göre değerlemede, iktisadi kıymetlerin her biri tek baĢına nazara alınacak ancak teamülen aynı cinsten sayılan mallar ve düĢük 190 Veysi SEVĠĞ, “Hukuksal Açıdan „Muhasebe Sistemi Uygulaması‟nda Karşılıklar”, YaklaĢım, Haziran 1993, S.6, s.17 191 A.Naci ARIKAN, “Vergi Usul Kanunu ve Sermaye Piyasası Kanunu Açısından Karşılıklar”,Vergi Dünyası Dergisi, Aralık 2000 , S.232 s.169 192 ġeker, C.2, s.1599 222 kıymetli müteferrik eĢya toplu olarak değerleme iĢlemine tabi tutulabilecektir. 261. madde de ise esas alınabilecek değerleme ölçüleri sayılmakta ardından gelen maddelerde de bu ölçüler tanımlanmaktadır. Bizim incelemeye çalıĢtığımız konu olan “karĢılıklar” VUK‟da değerlemenin ele alındığı Üçüncü Kitabın “Ġktisadi ĠĢletmelere Dahil Kıymetlerin Değerleme”nin iĢlendiği birinci kısmın ikinci bölümünde 288. maddede ele alınmaktadır. Ticari karın tespitinde dikkate alınabilecek karĢılıklar, mali karın tespitindekilere göre çok daha geniĢ kapsamlıdır. Ticari kar yönünden karĢılık ayrılmasında herhangi bir sınırlama bulunmazken, vergi kanunları karĢılık ayrılmasını oldukça sınırlamıĢtır193. 4.3.3. VUK’nda KarĢılık Ayırma ġartları VUK‟nun 288. maddesinde yer alan düzenlemeyi incelediğimizde bu düzenlemeye göre karĢılık ayrılabilmesi için, aĢağıdaki üç koĢulun bir arda bulunması gerekmektedir. GerçekleĢen veya gerçekleĢeceği beklenen muhtemel bir zararın olması, Bu zararın miktarının kesin olarak tespit edilememiĢ olması, Bu zararın iĢletme için bir borç mahiyetinde olması, Tanımdan çıkardığımız bu sonuçlar genel nitelikte olup bu genel tanımı sağlayan her durum için ayrılacak karĢılıkların, vergi kanunlarına göre gider sayılıp sayılamayacağı sorusu akla gelmektedir. Bu noktada iki görüĢ ortaya çıkmaktadır194 ve bu durum tartıĢma konusu olabilmektedir. Birincisi VUK‟nun 288. maddesindeki tanım ve Ģartları sağlayan konular için karĢılık ayrılabileceğidir. Ġkincisi ise VUK‟nun 288. maddesindeki tanım ve Ģartların bir genelleme olup sadece bu maddedeki genel tanıma uyup Ģartları sağlayarak, karĢılık ayrılmasının mümkün olmadığı ve karĢılık ayrılacak konuyla ilgili vergi kanunlarında özel bir düzenlemenin yer alması gerektiğidir. Bu noktada ortaya konan yargı kararları uygulamalar ve görüĢler195 göz önüne alındığında mevcut durumda ikinci görüĢün geçerli 193 Akyol, s.7 Kemal UZUN, “Karşılıklar-Dönem Sonu İşlemleri”, Vergi Dünyası Dergisi, S.209, Ocak 1999, s. 34 195 Erimez, 1985, s.214 ve Meriç, s.256-257 194 223 olduğu ve Vergi Kanunlarına göre karĢılık ayrılabilmesi için 288. maddedeki genel tanıma uygun olmanın dıĢında vergi kanunlarında, karĢılık ayrılacak konuyla ilgili bir düzenlemeye ihtiyaç olduğu söylenebilir. 4.3.4. KVK’ nda KarĢılıklar KarĢılıklarla ilgili olarak VUK dıĢında KVK‟nda hüküm bulunmaktadır. KVK 14.maddesi uyarınca. sigorta Ģirketlerinin muallak hasarlar, cari muhataralar ve hayat sigortaları için ayıracakları karĢılıklar gider olarak kazançtan indirilebilir. VUK 323. ve 324. maddeleri uyarınca ayrılmalarına izin verilen “ġüpheli Alacaklar KarĢılığı”, “Vazgeçilen Alacaklar KarĢılığı” türlerinden sonra bu tür karĢılıklar da incelenecektir. 4.3.5. Vergi Mevzuatında Ayrılmasına Olanak Bulunan KarĢılıklar KarĢılıkların, mali kazancın tespitinde esas alınabilmesi için, VUK‟nda veya diğer vergi kanunlarında yer alan özel bir hüküm uyarınca ayrılmıĢ olmaları gerektiği konusunda fikir ve uygulama birliği oluĢtuğunu yukarıda belirttik. Vergi mevzuatı dıĢındaki kanunlardaki hükmü dıĢarıda tuttuğumuzda, Türk vergi hukukunda gider olarak indirilmesi kabul edilen karĢılıklar sadece: ġüpheli Alacak KarĢılıkları(VUK Madde 323) ve Sigorta Ģirketlerinin; muallak hasarlar, cari muhataralar ve hayat sigortaları için ayıracakları karĢılıklardan (K.V.K. Madde 14)oluĢmaktadır. Ayrıca vergi kanunlarının, gerçekleĢen bir gider olarak doğrudan zarar yazılması olanağı tanıdığı bir kısım giderler için de, iĢletmelerin, karĢılık hesabı kullanmalarına bir engel bulunmamaktadır196. Bu çerçevede; değersiz alacaklar ve satıĢ bedelleri %10‟dan fazla düĢüklük gösteren değeri düĢen emtiadan zarar kaydedilen kısımlar karĢılık hesaplarında izlenebilecektir. Bunların dıĢında, vergi kanunlarında özel olarak belirlenmemiĢ değer azalıĢları ve zararlar için karĢılık ayrılamayacaktır. Ancak kesin olarak 196 Meriç, s.256 224 belli oldukları yılda zarar yazılabilecek ve de sonraki dönemde de izlenebilmek için karĢılık ayrılabilecektir. Son türdeki bir karĢılık hesabı ise miktarı belli olmuĢ bir kaybı ifade ettiğinden çalıĢma konumuzdaki karĢılık tanımına uymamaktadır. Bu tür bir karĢılık hesabı olsa olsa ortaya çıkan bir zararın gider kalemleri arasında unutulmasını önlemek ve dönem sonuna kadar takip edilerek tazmin edilmesine çalıĢılması amacını güdecektir. Bu noktada konuyla ilgili yargı kararlarına göz attıktan sonra, vergi mevzuatımızda hüküm bulunan ve ayrılmasına izin verilen karĢılıklar ile Konkordato ilan eden kredi müĢterileri yönünden bankaları da ilgilendirebilecek “Vazgeçilen Alacaklar”a kısaca bakılacaktır. 4.3.6. Konuya ĠliĢkin Yargı Kararları ve Düzenleme Önerisi Yukarıda ifade ettiğimiz gibi vergi idaresi karĢılıkların vergiden düĢülebilmesi için düĢülecek karĢılık türünün vergi kanunlarında düzenlenmiĢ olması Ģartını aramaktadır. Buna mukabil mükellefler de VUK 288. maddedeki genel tanıma uygun olarak ayırdıkları tüm karĢılıkların vergi matrahından indirilmesini talep etmektedirler. Konu yargıya yansımakta yargı ise verdiği kararlarla idarenin görüĢü yönünde kararlara imza atmaktadır. DanıĢtay‟ a yansıyan davalarda genellikle mükellefler ileride iĢten ayrılması muhtemel iĢçileri için ayırdığı karĢılık hesaplarının vergi matrahından düĢürülmesini talep etmekte DanıĢtay‟ da vergi idaresinin talebi red etmesini haklı bulmakta ve sadece VUK 288.madde hükmüne dayanılarak vergi matrahından düĢürülecek karĢılık ayrılmasının mümkün olmadığını vurgulamaktadır197. Bu konuyla ilgili olarak bulduğum nispeten yeni bir danıĢtay kararında198 da konu etraflıca ele alınmaktadır. “Garanti kapsamında yapılan satıĢlar nedeniyle üstlenecek giderlerden ertesi yıla sarkanlar için karĢılık ayrılamayacağı” hakkındaki bir kararın temyiz istemi red edilirken, gerek savcı tarafından yapılan savunmada gerekse de mahkeme kararında, ayrılacak 197 DanıĢtay Dördüncü Dairesinin 11.04.1984 tarih, E.1983/1491, K.1984/1583, 24.01.1984 tarih, E.1984/1030, K.1985/346, 12.01.1978 tarih, E.1977/1834, K.1978/40 ve 14.12.1977 tarih, E.1977/3450, K.1977/3331 kararları(ġükrü KIZILOT, DanıĢtay Kararları ve Özelgeler(Muktezalar), Ankara: YaklaĢım Yayınları, 1993, C.2, s.2563-2566) 198 DanıĢtay Üçüncü Dairesinin 26.05.1999, E.1999/730, K.1999/2238 kararı, (http://www.alomaliye.com/danistay_kararlari20.htm (EriĢim:Mayıs 2004)) 225 karĢılıkların vergi edilmektedir. matrahından indirilmesinde aranan Ģartlar ifade Temyiz isteminde firma garanti giderleri için ayırdığı karĢılığın vergi matrahından düĢürülmesini talep etmektedir. Tetkik Hakimi ve DanıĢtay Savcısı ise ilk mahkeme kararının haklılığını savunarak bu tür bir karĢılığın vergi matrahından düĢürülemeyeceği yönünde görüĢ bildirmektedir. Mahkeme heyeti savcı görüĢü ve tetkik hakiminin görüĢlerini benimser Ģekilde temyiz istemini oy birliği ile reddetmektedir. “KarĢılıklar, 213 sayılı VUK‟nun 288. maddesinde "Hasıl olan veya husulü beklenen fakat miktarı katiyetle ve teĢebbüs için bir borç mahiyetini arz eden belli bazı zararları karĢılamak maksadıyla hesaben ayrılan meblağlara karĢılık denir." ġeklinde tanımlanmıĢ olup maddede karĢılıkların mukayyet değerleri ile pasifleĢtirilmek suretiyle değerleneceği belirtilmiĢtir. Maddede karĢılıkların genel olarak tanımı yapılmıĢ olup, sadece bu maddeye dayanarak karĢılık ayrılmasına olanak bulunmamaktadır. ÇeĢitli vergi kanunlarında, ayrılacak karĢılıklar tek tek sayılmıĢtır. Türk Ticaret Kanununun 465 ve 466. maddelerinde belirtilen yedek akçeler karĢılıklara benzemekle birlikte tam anlamı ile karĢılık değildirler. Yedek akçeler Türk Ticaret Kanununa göre safi kardan ayrılmakta olup, karĢılıklar ise mali bilançoda gösterilebilen ve kardan indirilebilen türde bilançonun pasifinde yer alan hesaplardır. Dolayısıyla doğması muhtemel herhangi bir zarar nedeniyle karĢılık ayrılabilmesi için mutlaka bir kanun hükmüne ihtiyaç vardır. Kaldı ki, kanun maddesinde hasıl olan veya husulü beklenen "zarar"lardan bahsedilmiĢ olup, garanti kapsamında yapılacak tamir, bakım ve değiĢtirme giderleri zarar kapsamına girmemektedir. Ayrıca garantili olarak satılan mallar için ileride ne tür ve ne miktar da bir gider yapılacağı belli olmadığı gibi, henüz tahakkuk etmiĢ bir giderden de bahsetmek mümkün değildir. Bu durumda, garanti kapsamında yapılan satıĢlar nedeniyle üstlenilecek giderlerin, cari yıldan sonraya sarkması muhtemel kısımları için mali bilançoda karĢılık ayrılacak kardan indirilmesine olanak bulunmamaktadır.” 226 Yukarıdaki kararda görüldüğü üzere DanıĢtay, ayrılan karĢılığın vergi matrahından indirilebilmesi için vergi kanunlarında karĢılık türü için özel bir düzenleme aramaktadır. Mükellefin kendi iĢ alanı ile ilgili ihtiyatlı yönetim esasına göre ayırmak zorunda kaldığı “ileride ortaya çıkabilecek garanti gideri” karĢılığının vergi matrahından düĢürülmesi talebi vergi idaresi tarafından dikkate alınmamaktadır. 4.3.6.1. Özellikli Durumlar DanıĢtay 4. Dairesi verdiği bir baĢka kararında VUK 288.maddedeki hükmü esas almıĢ ve kaybolduğu güvenlik kuvvetlerince yapılan araĢtırmalarla belirlenen mal bedeli için karĢılık ayrılabileceğini belirterek vergi idaresi ve alt mahkemenin kararının tersi istikamette karar vermiĢtir199. DanıĢtay bu kararında açıklanan olaylar neticesinde kaybolan malların bedelinin VUK‟nun 288. maddesi hükmüne uygun olarak kayıtlı değerleri üzerinden aktif geçici hesaplarda karĢılık ayrılarak izlenmesine ve bu değerlerin KVK‟nun 13. maddesinin atıfta bulunduğu Gelir Vergisi Kanunu‟nun 38. maddesine göre öz sermayede olumsuz bir azalmaya neden olması yani zarar niteliği taĢıması sebebiyle de, tarh döneminde kar-zarar hesabına zarar olarak kaydedilebileceğine karar vermektedir. DanıĢtay kararında vergi kanunlarında bu karĢılık türünün vergi matrahından indirilebileceğine dair özel bir hüküm aramamakta ancak konunun gerçekleĢmiĢ bir zarar niteliği taĢıdığına vurgu yapılmaktadır. Kanaatimize göre de bu karar yerindedir, zira bu Ģekildeki bir karĢılık hesabında amaç gerçekleĢmesi muhtemel bir zarar değil, gerçekleĢmiĢ ancak yapılacak tahkikat sonucu gerçekleĢen zararın giderilmesi ihtimali olan bir durumun izlenmesidir. Bu karar kanaatimizce, ayrılan karĢılığın vergi matrahından indirilebilmesi için vergi kanunlarında özel bir hükmün bulunmasına gerek olmayacak özellikli durumların olabileceğini göstermektedir. Bu durum gerçekleĢtiği yönünde kuvvetli deliller bulunan zararların karĢılık ayırmak yoluyla vergiden indirilebileceğini de ortaya koymaktadır. Ayrıca toplu sözleĢme görüĢmelerinin devam ettiği sırada, yapılan teklifler doğrultusunda karĢılık ayrılabileceğine dair idarenin bir muktezasına dayanan yargı kararları vardır200. Bunlardan 31.05.1988 tarihli olan kararda aĢağıdaki ifadeler yer bulmaktadır. 199 DanıĢtay Dördüncü Dairesinin 27.10.1988 tarih, E.1987/5929, K.1988/3647, (ġükrü KIZILOT, DanıĢtay Kararları ve Özelgeler(Muktezalar), C.2, s.2560-2561) 200 DanıĢtay Dördüncü Dairesinin 31.05.1988 tarih, E.1987/5676, K.1988/2196 ve 28.09.1987 tarih, E.1985/783, K.1987/2644 kararları(ġükrü KIZILOT, DanıĢtay Kararları ve Özelgeler(Muktezalar), C.2, s.2561-2563) 227 “...213 sayılı VUK‟nun 288. maddesindeki hasıl olan veya husulü beklenen fakat miktarı katiyetle kestirilemeyen ve teĢebbüs için bir borç mahiyetini arz eden belli bazı zararları karĢılamak maksadıyla hesaben karĢılık ayrılacağına dair hüküm uyarınca ve Maliye ve Gümrük Bakanlığının 16.04.1980 günlü ve 27668 sayılı muktezasında aynen „toplu iĢ sözleĢmesinin ilgili döneme ait beyanname verme süresi içinde imzalanmaması durumunda, kanıtlanmıĢ bulunması Ģartıyla, iĢverenin veya iĢçi sendikalarının toplu iĢ sözleĢmesi müzakerelerinin devamı sırasında en son teklif ettiği ek ücretin, ilgili dönemde o iĢyerinde çalıĢtırılan iĢçi sayısı ila çarpımı sonucu bulunacak miktarın, ilgili dönem kazancından karĢılık olarak ayrılması uygun görülmüĢtür‟ denilmek suretiyle ilgili dönem için karĢılık ayrılmasının kabul edildiği gibi, iĢverence teklif edilenden daha fazla karĢılık ayrıldığının vergi dairesince iddia edilmemiĢ olması sebebiyle, toplu sözleĢme görüĢmeleri sonuçlandığında, Ģirket tarafından iĢçi ücretleri toplu sözleĢmeye oturulduğu tarihten itibaren ödenmeye baĢlanacağının açık olması karĢısında, yükümlü Ģirketin bu nedenle pasifte karĢılık ayrımında isabetsizlik görülmediği gerekçesiyle, vergi dairesi temyizini red...” DanıĢtay‟ın bu kararı da ayrılacak karĢılıkların vergi matrahından indirilmesinde genel tanımın dıĢında vergi kanunlarında özel bir hüküm olması gerektiği yönündeki hükmün mutlak olmadığını göstermektedir. Zira burada vergi idaresinin açıklamıĢ olduğu bir görüĢüne dayanılarak ta karĢılık ayrılabileceğine karar verilmektedir. Kanaatimizce gerek DanıĢtay gerekse de Vergi Ġdaresi ayrılacak karĢılıkların vergi matrahından indirilmesinde genel tanımın dıĢında vergi kanunlarında özel bir hüküm aranmasına gerek olmayacak özellikli durumların olabileceğini kabul etmektedir. Ancak mevcut durumda mükellefler böyle özellikli karĢılık hesaplarını matrahtan indirebilmek için, yazıĢmalarla vergi idaresini ikna ederek mukteza yayınlamasını sağlamak yada yargı yoluna baĢvurmak zorundadır. “BaĢka bir deyimle, vergi uygulaması yönünden, gerçekleĢmiĢ(kesinleĢmiĢ) zararlar ve özel hükümlere dayanarak muhtemel zararlar için karĢılık ayrılabilir. Kısaca, VUK veya diğer kanunlarda özel bir hükme dayanmaksızın ayrılan karĢılıkların vergi matrahından düĢülmesine olanak bulunmamaktadır. ......... 228 Bu uygulama son yıllarda iĢletmeler tarafından sık sık eleĢtiri konusu edilmektedir. Ancak bu konuda vergi idaresinin kesin uygulaması ve DanıĢtayın istikrarlı kararları karĢısında söylenecek fazla bir söz kalmamaktadır. Konunun, VUK‟nda yapılacak yeni bir düzenlemede ele alınması yönünden tartıĢılması mümkündür” 201. 4.3.6.2. Düzenleme Önerisi* Kanaatimizce VUK‟na “gerçekleĢtiği yönünde kuvvetli deliller bulunan ve miktarı da büyük olasılıkla tahmin edilebilen gider kalemleri için matrahtan indirilebilecek karĢılık hesabının tesis edilebileceğine dair” bir hükmün konulması belirsizliğin kalkmasına ve mükellef Ģikayetlerinin azalması ile daha hakkaniyetli bir vergi düzenlemesinin gerçekleĢtirilmesine yarayabilir. Bu noktada düzenlemedeki kuvvetli delillerin neler olabileceği Ģeklinde bir soru akla gelebilir. Kanaatimizce bunlar, Yetkili makamlarca düzenlemiĢ kanaat belgeler(yukarıdaki örnekte emniyet tahkikatı esas alınmıĢtır) sağlayıcı Maliye Bakanlığı GörüĢü Mesleki birlik ve odaların vergi kanunlarındaki düzenlemelere uygun olarak düzenleyeceği belgeler, olabilecektir. 4.3.7. ġüpheli Ticari Alacaklar ve KarĢılık Ayrılması 4.3.7.1. Yasal Düzenleme VUK‟nun Ģüpheli alacakları düzenleyen 323. maddesi aĢağıdaki Ģekildedir. “Ticari ve zirai kazancın elde edilmesi ve idame ettirilmesi ile ilgili olmak Ģartıyla; 1.Dava veya icra safhasında bulunan alacaklar, 201 * Meriç, s.256-257 Kendi Değerlendirmem 229 2.Yapılan protestoya veya yazı ile bir defadan fazla istenilmesine rağmen borçlu tarafından ödenmemiĢ bulunan dava ve icra takibine değmeyecek derecede küçük alacaklar ġüpheli alacak sayılırlar. Yukarıda yazılı Ģüpheli alacaklar için değerleme gününün tasarruf değerine göre pasifte karĢılık ayrılabilir. Bu karĢılığın hangi alacaklara ait olduğu karĢılık hesabında gösterilir. Teminatlı alacaklarda bu karĢılık teminattan geri kalan miktara inhisar eder. ġüpheli alacakların sonradan tahsil edilen miktarları tahsil edildikleri dönemde kar zarar hesabına intikal ettirilir.” ġimdi maddede sıralanan koĢulları incelemeye çalıĢalım. 4.3.7.2. ġüpheli Alacak KarĢılığı Ayırma ġartları 4.3.7.2.1. Alacağın Kaynağı Kanun metni Ģüpheli alacak karĢılığı ayrılabilmesi için bir ön Ģart koymaktadır. Ancak ticari veya zirai kazanç sahipleri bu kazançlarıyla ilgili olmak Ģartıyla ve diğer Ģartları da sağlamasıyla bu tür bir alacak için karĢılık ayırabileceklerdir. Bu ön Ģartın sağlanabilmesi için bazı kriterler mevcuttur. Bu ön Ģartla alacağın, iĢletmenin faaliyetiyle ilgili olması ticari veya zirai faaliyetin normal iĢleyiĢiyle ilgili bulunması ve alacağın daha önce kar-zarar hesaplarına intikal etmesi, kar-zarar teĢekkülü ile ilgili olması gerektiği düĢünülmektedir202. Bu durumda müteĢebbisin diğer özel iĢlemlerinden doğan veya kayıt dıĢı faaliyetinden doğan alacaklar için karĢılık ayrılamayacağı sonucuyla, bu çerçevede, esas faaliyetleri borç para vermek olan kredi müesseseleri hariç ödünç veya borç olarak verilen para için Ģüpheli alacak karĢılığı ayrılamayacak, Ģüpheli alacak haline geldiği iddia edilen bir alacağın mal satıĢı veya hizmet ifasından meydana geldiğini kanıtlamak için fatura ile tevsik edilmesi gerekecektir203. Bu noktada belirtilecek diğer bir konu, diğer bir Ģahsın borcuna kefaletten dolayı ya da 202 Maliye Hesap Uzmanları Derneği, Denetim Ġlke ve Esasları, Ġstanbul: Maliye Hesap Uzmanları Derneği Yayını, 1996, C.1, s.312 203 ġeker, C.2, s.1458 230 hatır senetleri sebebiyle oluĢacak alacaklar için de bu çerçevede Ģüpheli alacak karĢılığı ayrılamayacağı hususudur204. Literatürde, karĢılık ayırmak suretiyle, zarara intikal ettirilecek alacağın ticari ve zirai faaliyetin idame ettirilmesi ile ilgili olmasının, ticari ve zirai kazançlarda tahakkuk esasının geçerli olmasının sonucu olarak, alacağın daha önce hasılat hesaplarına intikal ettirilmiĢ bulunmasını gerektirdiği yönünde görüĢ bulunmaktadır205. Bu görüĢe göre, örnek olarak mal alımları için verilen avanslardan Ģüpheli alacak haline gelenler için karĢılık ayrılamayacaktır. Ancak bizim bu tür bir yorumlamayı uygun görmediğimizi, Ģüpheli alacak karĢılığı ayrılmasında yaĢanan sorunlar bölümünde değinilecek diğer görüĢe katıldığımızı belirtmemiz gerekmektedir. 4.3.7.2.2. Alacağın Dava veya Ġcra Safhasında Bulunması Alacak için karĢılık ayırmanın ikinci koĢulu olarak, bu alacağın tahsilini sağlamaya yönelik olarak, hukuki sürecin baĢlatılmıĢ olması gerekmektedir. Bu Ģartın sağlanması, aynı zamanda karĢılığa konu alacağın gerçek bir ticari iliĢkiye dayandığının ispatında da kullanılabilecektir. Bu hüküm ile ilgili dikkat edilen bir diğer nokta da dava ve icra sürecinin ciddi biçimde yürütülmesi gerektiğidir. Sırf Ģüpheli alacak karĢılığı ayırabilmek için Ģekli bir baĢvuru yapılıp daha sonra takipsizlik nedeniyle dosyanın takipten kaldırılması hallerinde Ģüpheli alacak karĢılığı ayrılamayacağı yönünde görüĢ belirmiĢtir206. 4.3.7.2.3. BaĢvurulması Gereken Tahsil Süreci Alacak için kanuni takip süreci baĢlatılmamıĢ olsa bile alacağın; Dava ve icra takibine değmeyecek derecede küçük alacak olması, Yapılan Protestoya veya yazı ile bir defadan fazla istenilmesine rağmen borçlu tarafından ödenmemesi, hallerinde de bu alacak için Ģüpheli alacak karĢılığı ayrılabilecektir. 204 Maliye Hesap Uzmanları Derneği, s.313; ġeker, C.2, s.1458; Soner ÜLGEN, “Dönem Sonu İşlemler Açısından Karşılıklar”, Vergi Dünyası Dergisi, S.220, Aralık 1999, s.347 205 Maliye Hesap Uzmanları Derneği, s.312; Ülgen, s.347 206 ġeker, C.2, s.1458; Maliye Hesap Uzmanları Derneği, s.313-314; Ülgen, s.347-348 231 Alacağın miktarının dava ve icra takibine değmeyecek büyüklükte olmasının ölçümünde kullanılacak kesin bir kriter belirlenmemiĢtir. Ancak dava ve takip için yapılacak masrafların alacak miktarından büyük olması genel kabul görmektedir207. Biz ise bu tür bir takipte borçluya yükletilemeyecek takip giderlerinin ve iĢ gücü kaybının alacak miktarından fazla olması halinde bu ölçünün sağlanmıĢ olacağını düĢünüyoruz. Bu arada, Ģüpheli alacak karĢılığı ayırabilmek için gerekli olan “protesto veya yazı ile bir defadan fazla istenmesi” halinin vergi idaresine kanıtlanması gerekliliği de ortaya çıkmaktadır. Nitekim bulduğumuz DanıĢtay kararlarında208 istemenin birden fazla yazı ile yapılmıĢ sayılması için “PTT taahhüt ilmühaberi ya da protesto örnekleri ve tebliğ alındıları” nın varlığı aranmıĢ ve bir örnek olayda, inceleme elemanına sunulan 14 adet mektubun bu Ģekilde gönderilmemesinden dolayı, ayrılan Ģüpheli alacak karĢılığının matraha eklenmesine onay verilmiĢtir. 4.3.7.2.4. Alacağın Teminatlı Olmaması Maddeye göre ġüpheli Alacak KarĢılığı, teminatlı olan alacaklar için ayrılamamaktadır. Nitekim madde hükmünde teminatı bulunan alacaklarda ayrılacak karĢılığın teminatı olmayan kısımla sınırlı olacağı belirtilmektedir. Maddede hangi teminat türlerinin dikkate alınacağı hususuna değinilmemiĢtir. Bu konuda, Nakit para, hazine bonosu ve devlet tahvili, gelir ortaklığı senedi, altın ve benzeri madenlerin yanısıra 6183 sayılı kanunun onuncu ve onbirinci maddesindeki kıymetlerin(Gayrimenkul Ġpoteği-Banka teminat mektubu-ġahsi kefalet-Menkul rehni) teminat olarak kabul edileceği görüĢü benimsenmiĢtir209. Alacak için haciz tatbik edilmesinin teminat kabul edilerek Ģüpheli alacak karĢılığı ayrılamayacağı konusunda farklı görüĢler vardır. Haciz uygulamasının alacağın teminatlı sayılması için yeterli olmayacağı görüĢünün altında, Ġcra yoluyla alacağın takibinde yaĢanılan zorluklar, satıĢ iĢlemlerindeki gecikmeler, haczedilen malın satıĢı sonunda beklenen getirinin çoğunlukla sağlanamaması, aynı mala birden fazla alacaklının haciz koydurması gibi durumlarda alacağın ne kadarının teminatlı olduğunun kolay belirlenememesi benzeri, sebepler yatmaktadır210. Alacak miktarı kadar haciz uygulaması durumunda alacağın teminatlı sayılması gerektiği yönündeki 207 Maliye Hesap Uzmanları Derneği, s.314; ġeker, C.2, s.1460 DanıĢtay Dördüncü Dairesinin 25.12.1984 tarih, E.1982/4982, K.1984/4669 ve DanıĢtay Onüçüncü Dairesinin 24.01.1978 tarih, E.1976/3483, K.1978/139 nolu kararları (ġükrü KIZILOT, DanıĢtay Kararları ve Özelgeler(Muktezalar), C.2, s.2632-2633) 209 ġeker, C.2, s.1459 210 ġeker, C.2, s.1459 208 232 görüĢ211 bizce, pratikte yaĢanan bu tür sorunları göz ardı etmektedir. GörüĢ farklılığı DanıĢtay kararlarına da yansımıĢtır. DanıĢtay Dördüncü Dairesi bir kararında212 açılan davanın reddine karar verirken haciz altına alınan alacaklar için karĢılık ayrılamayacağı hükmüne uymuĢtur. DanıĢtay Üçüncü Dairesi ise bir baĢka kararda213 karar bozulması istemini reddederken, haciz altına alınan alacaklar için karĢılık ayrılabileceği yönünde karar vermiĢtir. Teminatında kefalet bulunan bir alacak söz konusu olduğunda ise Ģüpheli alacak karĢılığı ayırabilmek için esas borçlunun yanında kefil hakkında da takibat yapılması ve her iki takibatın da sonuçsuz kalması gerekmektedir214. Düzenlemenin bu haliyle teminatın, alacağın ne kadarını karĢıladığı, kayıtlı değeri üzerinden anlaĢılacaktır. Bu durumda teminatın nakte çevrilmesi sırasında yapılacak masraflar ve teminatın kayıtlı değerinden daha düĢük olması halleri hesaba katılmamaktadır. 4.3.7.2.5. ġüpheli Alacak KarĢılığının Bilançoda Gösterilmesi VUK‟nun 323. maddesinde Ģüpheli alacaklar için değerleme gününün tasarruf değerine göre pasifte karĢılık ayrılabileceği ve bu karĢılığın hangi alacaklara ait olduğunun karĢılık hesabında gösterileceği belirtilmektedir. Buna göre Ģüpheli alacaklar doğrudan gider yazılamayacak, ancak değerleme gününün tasarruf değerine göre pasifte karĢılık ayrılabilecektir. Yine bu maddeyle Ģüpheli alacak karĢılığının bilanço esasına göre defter tutan ticari veya zirai kazanç sahipleri tarafından ayrılabileceği, ĠĢletme hesabı esasına göre defter tutan mükellefler ile serbest meslek kazanç sahiplerinin Ģüpheli alacak karĢılığı ayıramayacaklarına hükmedilmektedir215. Bulduğumuz bir DanıĢtay kararı216 da bu yöndedir. 211 Maliye Hesap Uzmanları Derneği, s.314-315; Ülgen, s.348 DanıĢtay Dördüncü Dairesinin 17.01.1984 tarih, E.1983/679, K.1984/204 nolu kararı (ġükrü KIZILOT, DanıĢtay Kararları ve Özelgeler(Muktezalar), C.2, s.2635) 213 DanıĢtay Üçüncü Dairesinin 22.05.1990 tarih, E.1989/4580, K.1990/1491 nolu kararı (ġükrü KIZILOT, DanıĢtay Kararları ve Özelgeler(Muktezalar), C.2, s.2629-2630) 214 Maliye Hesap Uzmanları Derneği, s.316; Ülgen, s.348 215 Maliye Hesap Uzmanları Derneği, s.311; Ülgen, s.348 216 DanıĢtay Dördüncü Dairesinin 11.04.1974 tarih, E.1973/4688, K.1974/1473 nolu kararı (ġükrü KIZILOT, DanıĢtay Kararları ve Özelgeler(Muktezalar), C.2, s.2639) 212 233 ġüpheli alacaklar tahsil edildikleri dönemde, tahsil edilen kısmı kar hesabına nakledilerek karĢılık hesabından düĢülecektir. Ayrılan karĢılıkların tek bir karĢılık hesabında toplu olarak izlenmesi yeterli olmamaktadır. KarĢılık konusu alacakların her biri için ayrı Ģekilde ne kadar karĢılık ayrıldığının izlenebilmesi ve tahsilat yapılması durumunda muhasebe ilkeleri çerçevesinde karĢılık hesabına da gerekli kayıtların yapılması gerekmektedir. 4.3.7.2.6. ġüpheli Alacak KarĢılığının Ayrılabileceği Dönem KarĢılık ayırmanın alacağın Ģüpheli hale geldiği yılda mı yoksa sonraki yıllarda da gerçekleĢtirilip gerçekleĢtirilemeyeceği konusunda farklı görüĢler vardır. ġüpheli Alacak KarĢılığının alacağın Ģüpheli hale geldiği dönemde ayrılabileceği, daha sonraki dönemde ayrılamayacağı yönünde, Maliye Bakanlığı TeĢkilatında da yaygın olan görüĢün217 yanı sıra alacağın, Ģüpheli alacak vasfını almasına diğer Ģartlar sağlandıktan sonra tacirin karar vereceği ve dolayısıyla alacağın “ġüpheli Ticari Alacaklar” hesabına hangi yılda alınırsa o yılda karĢılık ayrılabileceği yönünde de görüĢ218 mevcuttur. KarĢılığın ayrılacağı dönemle ilgili katı bir tutum izleyen birinci görüĢ, her hesap döneminin vergileme açısından ayrı ayrı ele alınması ve her gelirin ilgili olduğu dönemde vergilendirilmesi gereğinden hareketle alacak ne zaman Ģüpheli hale gelmiĢse ancak o dönem Ģüpheli alacak karĢılığı ayrılabilineceğini savunmaktadır. Bu konuda böyle katı bir tutuma gerek olmadığını ortaya konan görüĢe göre ise; uygulamada iĢletme yöneticilerinin borcun normal koĢullar içinde ödenebilmesi için bazen zorunlu olarak vadeyi uzattıkları, icra takibinin bazı durumlarda borcu ödenmesini kolaylaĢtırmak yerine daha da güçleĢtirebildiğini ve vade uzatımının her zaman yazılı olmadığı gibi sebeplerle alacağın Ģüpheli hale gelip gelmediğinin takdirinin iĢletme yöneticisine ait olduğunu öne sürmektedir. Ayrıca alacağa sonraki yıllarda karĢılık ayrılmasının mükellefin lehine değil aleyhine olduğu 217 Maliye Hesap Uzmanları Derneği, s.317-318; Ülgen, s.349; Tezcan ATAY, Dönem Sonu ĠĢlemleri, Ġstanbul:Vergi Sorunları Dergisi Özel Ek, S.171, Aralık 2002, s.43; Mahmut VURAL. “Şüpheli Alacak Karşılığı Uygulaması” Vergi Dünyası, S.232, Aralık 2000, s.72 218 ġeker, C.2, s.1462-1463 234 vurgulanmaktadır219. Kanaatimize göre bu görüĢ daha doğru bir yaklaĢım sergilemektedir. Bulduğumuz bazı DanıĢtay kararları220 da Ģüpheli alacak ayırabilmek için Ģartların devam etmesi kaydıyla, Ģartların sağlandığı dönemde değil de müteakip dönemlerde karĢılık ayrılmasında sakınca olmayacağı yönündedir. Ancak DanıĢtayın bu konuda diğer görüĢü savunan kararlarından221 da bahsetmek lazımdır. 4.3.7.3. ġüpheli Alacak KarĢılığı Ayrılmasında Tereddüt Edilen Noktalar ġüpheli Alacak KarĢılığı ayırırken uygulamada belirsizlik oluĢturan durumlar ortaya çıkmaktadır. ÇalıĢmamızın ana konusu ile çok fazla ilgisi olmayan bu hususlara, 323. maddedeki ġüpheli Alacak KarĢılığı düzenlemesinin nasıl uygulandığını görebilmek adına kısaca yer verilecektir. 4.3.7.3.1. KDV Alacağı ġüpheli alacak karĢılığı ayrılmasında belirsizlik oluĢturan bir durum tahsil edilemeyen alacağın bir kısmının katma değer vergisinden oluĢmasıdır. Vadeli satıĢ yapan bazı iĢletmeler, satıĢ sırasında mal ve hizmet teslimi neticesinde doğan Katma değer vergisini peĢin olarak tahsil etmekte, bazı iĢletmeler ise hiç peĢin almaksızın satıĢ yapabilmektedir. Bu noktada farklı görüĢler ortaya çıkmaktadır222. Bunların bir kısmı, vadeli satıĢta tahsil edilmeyen Katma Değer Vergisi‟nin için de Ģüpheli alacak karĢılığına konu olamayacağı, bir kısmı ise Katma Değer Vergisi nin karĢılığa konu olabileceği yani gider yazılabileceği yönündedir. Uygulamada, bu Ģekilde Katma Değer Vergisi tutarını peĢin tahsil etmeyen iĢletmelerin, Katma Değer Vergisi tutarını mal bedelinden ayırmaksızın alacağın tamamını ticari alacakmıĢ 219 ġeker, C.2, s.1462-1463 DanıĢtay Dördüncü Dairesinin 10.11.1992 tarih, E.1992/719, K.1992/4809 nolu ve 02.05.1991 tarih, E.1988/4658, K.1991/1627 nolu kararları (ġükrü KIZILOT, DanıĢtay Kararları ve Özelgeler(Muktezalar), C.2, s.2625-1926, 2628-2629) 221 DanıĢtay Dördüncü Dairesinin E.1970/3842, K.1973/584 nolu kararı (Ahmet ÇAKIR, Vergi UyuĢmazlıklarıyla Ġlgili DanıĢtay Kararları, Ġstanbul: Temel Yayın Dağıtım, 1984, s.595-596) 222 M.Ezhan DOĞRUSÖZ, “Şüpheli Alacaklar Kavramı ve Katma Değer Vergisinde Şüpheli Alacak Uygulaması”, YaklaĢım, S.117, Eylül 2002, s.138-139; ġeker, C.2, s.1465 220 235 gibi kabul ederek Ģüpheli alacak karĢılığı ayırma yoluna gittikleri sıkça görülmektedir223. Uygulama bu Ģekilde olduğunda ise ayrılan karĢılık, gelir veya kurumlar vergisi matrahlarının hesaplanan Katma Değer Vergisi kadar azalması sonucunu verecektir. Daha önce belirttiğimiz üzere bir alacağın karĢılık ayrılarak zarar yazılabilmesi için aranan Ģartlardan biri de alacağın daha önce hasılat hesaplarına aktarılmıĢ olması gerektiği yönündedir. Birinci görüĢte; Katma Değer Vergisinin hasılat hesaplarına intikal ettirilemeyeceği düĢünüldüğünde, Ģüpheli alacak karĢılığının katma değer vergisine isabet eden kısım için ayrılmayacağı, sonucuna ulaĢılacaktır. Ġkinci görüĢte olanlar ise KDV konusunda devletin ücretsiz tahsildarı durumunda olan mükellefin, bu tür bir alacağı gider olarak yazamamasının hakkaniyetli olamayacağı noktasından hareket etmektedirler. “Buna karĢılık doktrinde, KDV ile ilgili alacaklarda Ģüpheli alacak karĢılığı ayrılabilmesinin mümkün olduğunu belirten görüĢler de mevcuttur. ......... Katma Değer Vergisi sisteminde mükellefin devletin ücretsiz tahsildarı durumunda olduğu, tahsili olanaksız hale gelen bir alacağı bu alacak vergi olsa bile, tahsildardan istemenin adalet kavramıyla bağdaĢmayacağı belirtilmiĢ, ayrıca Katma Değer Vergisi‟nin asıl yüklenicisinden tahsil edilememesi durumunda, iadesinin de mümkün olmaması karĢısında, tahsildar durumundaki mükellefin bu alacağı amortisman yoluyla gider yazmasını da engelleyerek kendisine yüklemenin mantığı olmadığı”224. Kanun gerekçesinde yer alan “hasılat” tan, alacağın iĢletmenin mal veya hizmet satıĢı ile ilgili olup olmadığının vurgulanması amacını taĢıdığı, ayrıca kanunda “ticari ve zirai kazancın elde edilmesi ile ilgili alacaklar” için Ģüpheli alacak karĢılığı ayrılabileceğinin açık bir Ģekilde kabul edilmesi sebebiyle, gerekçeye baĢvurmanın gereksiz olduğu zira Katma Değer 223 A.Murat YILDIZ, “Şüpheli Alacak Karşılığı Ayrılmasında Uygulamada Ortaya Çıkan Sorunlar”, Vergi Sorunları, S.159, Aralık 2001, s.138 224 Doğrusöz, s.139-140 236 Vergisinin ticari ve zirai kazancın elde edilmesi ve idame ettirilmesinden ayrı düĢünülemeyeceği Ģeklindeki görüĢ225 te bu konuda açıklayıcıdır. Ġhtilaflı olan bu konuya sonunda Maliye Bakanlığı 31.10.2000 tarih ve 49864 sayılı özelgesiyle açıklık getirmek istemiĢtir226. “Ekonomik faaliyetlerinin doğal bir sonucu olarak ortaya çıkması iĢletme alacaklarının bir unsuru teĢkil etmesi ve doğrudan doğruya mal veya hizmetin satılmasından kaynaklanan bir alacak olması nedeniyle Katma Değer Vergisi için de Ģüpheli alacak karĢılığı ayrılabilecektir.” 4.3.7.3.2. Avanslar ĠĢletmeler mal veya hizmet satın alırken mal veya hizmeti almadan önce avans olarak bir takım ücretler ödeyebilmektedir. ĠĢletmeler bu ücretlerin karĢılığında henüz mal veya hizmeti almadıkları için bunlar iĢletmenin alacakları arasındadır. Bu tür alacaklardan Ģüpheli hale gelenler için ġüpheli Alacak KarĢılığı ayrılıp ayrılmayacağına iliĢkin olarak iki farklı görüĢ ortaya çıkmaktadır. Yapılan değerlendirmede bu ücretlerin daha önce hasılat hesaplarına aktarılmasının söz konusu olmamasından dolayı Ģüpheli alacak karĢılığının ayrılamayacağı yönünde görüĢ227 ifade edilmektedir. Ayrıca Ģüpheli alacak karĢılığı ayırmak için alacağın bir mal teslimi veya hizmet ifasından doğması gereği ve karĢılığın gelirle ilgili bir alacaktan kaynaklanması gereğinden dolayı verilen avanslar için karĢılık ayrılamayacağını ifade edenlerde vardır228. Ancak kanaatimize göre iĢletmenin alım satım faaliyetlerini bir bütün olarak değerlendirilmesi durumunda iĢletmenin faaliyet alanına giren ve alması gerek bir hizmet veya malın alımı sırasında ortaya çıkabilecek sorundan kaynaklanan bu tür bir alacak için ġüpheli Alacak KarĢılığı ayrılabilmesi gerekmektedir. Zira iĢletme bu avansı faaliyetine konu mal veya hizmetin üretimi için vermekte, hasılat elde etmeye yönelik faaliyetin bir basamağı olarak alacaklanmaktadır. 225 ġeker, C.2, s.1465 Doğrusöz, s.140 227 Maliye Hesap Uzmanları Derneği, s.311; Ülgen, s.349 228 ġeker, C.2, s.1461 226 237 “Birinci GörüĢ: Alacağın, ġüpheli Alacak Uygulamasına Konu Edilebilmesi için Daha Önce Hasılat YazılmıĢ Olması Gerekli Değildir: ...... Bir görüĢe göre bir firma avans vermiĢ, fakat avansa konu malı veya hizmeti alamadığı gibi verdiği avansı da geri almakta zorlanarak dava açmak veya icra takibine baĢlamak zorunda kalmıĢsa ve söz konusu aksama dolayısıyla avans niteliğini kaybederek alelade alacak haline dönüĢmüĢ bulunan iĢle ilgili bu meblağın Ģüpheli alacak olmaması için sebep göremiyoruz”229. Maliye Bakanlığı‟nın bir muktezasında konuya yaklaĢımı da olumlu yöndedir. “Maliye Bakanlığınca verilen yakın tarihli bir muktezada da verilen avanslar için Ģüpheli alacak karĢılığı ayrılabileceği ifade edilmiĢtir.(Maliye Bakanlığının 6.1.1999 tarih ve 29/2923323-150/316 sayılı muktezası) „Ġleride teslim alınmak üzere taahhüt edilen mal mukabilinde sipariĢ avansı niteliğindeki ödemeler ticari faaliyetin devamı için yapılan ödemelerdir. Bu nedenle ticari bir alacak niteliği kazanan bu tür ödemeler için Vergi Usul Kanununun 323. maddesinde belirtilen diğer Ģartların da yerine getirilmesi halinde karĢılık ayrılması mümkündür‟”230. 4.3.7.3.3. Ödemeden Aciz Vesikası Kanuni takip yoluyla alacağın tahsil edilmesine gayret gösterilmesine karĢın her durumda alacağın tahsili mümkün olmamaktadır. Eğer borçlunun ödeme gücü yoksa ve borcunu ödemeye yarayacak malvarlığı da yoksa yapılacak bir Ģey kalmamaktadır. Bu durumda kanuni takip sürecinin sonucunda alacaklıya borçlunun Ģu an için borcunu ödemekten aciz durumda olduğunu belirtir bir belge verilmektedir. Bu belgenin en önemli iĢlevi ise borçlu kiĢi veya kurumun Ģu an için ödeme gücü ve mal varlığı olmasa da ileride ödeme gücü veya malvarlığı edinmesi durumunda yada takip sürecinden kaçırılmıĢ bir malvarlığına rastlanması durumunda icra sürecinin hızlı bir Ģekilde iĢleyerek borcun ifasını sağlamaya yönelik adımların atılabilmesini sağlamaktır. YaĢanan takip süreci sonunda Borç Ödemeden Aciz vesikasına bağlanan alacakların doğrudan gider olarak mı 229 230 Atay, s.44 Vural, s.71 238 yoksa ġüpheli Alacak KarĢılığı yoluyla mı bilançoya yansıtılacağı konusunda tereddüt oluĢabilmektedir. Aciz vesikasına bağlı alacaklarda tahsil imkanı tamamen ortadan kalkmadığı için Ģüpheli alacak olarak karĢılık ayrılması gerekir. Yani bu belgeye dayanarak doğrudan gider yazılamaz. Ancak karĢılık yoluyla gider yazılır231. Maliye Bakanlığı‟nın 16.06.1969 gün ve 24458-323-1823971 sayılı muktezasında bu konu açıklanmıĢtır. Bu muktezaya göre; Aciz vesikası kanaat verici bir vesika olmakla beraber, mahiyeti itibariyle alındığı tarihte borçlunun ödeme kabiliyetinin olmadığını göstermekte olup, borçlu bilahare mal iktisap ettiğinde, hakkında tekrar takibat yapılarak yeniden alacağın tahsili yoluna gidileceği tabidir...232 Bu noktada aciz vesikasına bağlanmıĢ alacağın “değersiz alacak” sayılmayacağı, ancak Ģüpheli alacak karĢılığı ayrılabileceği söylenebilir. 4.3.7.3.4. Konkordato Hali ġirketlerin, konkordato yoluna giden borçludan olan alacaklarından, vazgeçtikleri kısım için VUK‟nun 324. maddesi kapsamında ve maddedeki esaslara göre gider yazmaları mümkün olmaktadır. Bu tür bir alacak için ġüpheli Alacak KarĢılığı ayrılıp ayrılmayacağı hususunda da tereddüt doğmaktadır. Bu husus aĢağıda, Vazgeçilen Alacaklar kısmında ayrı bir baĢlık altında incelenecektir. 4.3.7.3.5. Holdinglerin ĠĢtiraklerinden Alacakları Holdinglerin iĢtiraklerinden olan alacakları için Ģüpheli alacak karĢılığı ayırıp ayıramayacaklarına dair tereddüt yaĢanmıĢtır. Ancak bu konuda; holdinglerin iĢtiraklerinden olan alacaklarının, iĢtiraklerinin müĢterilerinden olan alacaklarından hiçbir farkının olmadığına dair görüĢ birliği mevcuttur233. DanıĢtay Dördüncü Dairesinin konuyla ilgili kararı234 da bu yöndedir. Dolayısı ile holdingler de diğer Ģartların sağlanması kaydıyla bu tür alacakları için karĢılık ayırabileceklerdir. 231 Ülgen, s.349 Yıldız, s.136 233 Maliye Hesap Uzmanları Derneği, s.323, ġeker, C.2, s.1464 234 DanıĢtay Dördüncü Dairesinin 25.11.1992 tarih, E.1992/839, K.1992/5015 nolu kararı (ġükrü KIZILOT, DanıĢtay Kararları ve Özelgeler(Muktezalar), C.2, s.2624-1925 232 239 4.3.8. Sigorta Teknik Ġhtiyatları KVK‟nun 14.maddesinin 4 numaralı bendinde Sigorta Ģirketlerinde bilanço gününde hükmü devam etmekte olan poliçelerden dolayı Ģirketin yüklenmek durumunda olduğu risklere karĢı ayrılan karĢılıkların vergi matrahından düĢürülmesine izin verilmektedir. 4 numaralı bentte KVK-Madde 14-) Ticari kazanç gibi hesaplanan kurum kazancının tesbitinde, mükellefler aĢağıdaki giderleri de ayrıca hasılattan indirebilirler: ....... 4. Sigorta Ģirketlerinde bilanço gününde hükmü devam eden sigorta mukavelelerinin (Poliçe veya geçici ilmühaber) istilzam ettiği teknik ihtiyatlar (Hayat sigorta Ģirketlerinde riyazi ihtiyatlardan temettü ve faizleri vergiden istisna edilmiĢ olan menkul kıymetlere yatırılan kısma ait faizler, giderler meyanında gösterilemez). Sigorta teknik ihtiyatları: 1. Muallak hasarlara mahsus tazminat karĢılıkları; 2. Cari muhataralara mahsus ihtiyatlar; 3. Hayat sigortaları riyazi ihtiyatlarından ibarettir. Teknik ihtiyatlar bilanço gününde geçici pasif hesaplara geçirilmek suretiyle aĢağıdaki esaslara göre hasılattan indirilir: a) Muallak hasarlara mahsus tazminat karĢılığı, tahakkuk etmiĢ ve hesaben tesbit edilmiĢ fiili tazminat bedellerinden veya bu hesap yapılmamıĢsa, muhammen değerlerinden müteĢekkildir. b) Cari muhataralar için ayrılan ihtiyatlar, ulaĢtırma sigortalarında beyannamenin taalluk ettiği yıl içinde prim hasılatının % 25'inden, diğer sigortalarda % 33,5'undan fazla olamaz. c) Hayat sigortalarında riyazi ihtiyatlar her mukavele üzerinden ayrı ayrı hesaplanır. d) Bir yıl ayrılan sigorta teknik ihtiyatlarının ertesi yıl baĢında aynen kâra nakledilmesi Ģarttır. 240 ġimdi değinilecektir. maddede belirtilen Sigorta Teknik Ġhtiyatlarına 4.3.8.1. Muallak Hasarlara Mahsus Tazminat KarĢılıkları Sigorta Ģirketlerince ödenecek tazminatlar, bilanço gününden önce kesin miktarları ile tespit edildiği takdirde, tazminatlar doğrudan gider yazılabilecek ve giderler arasına dahil edilebilecektir235. Ancak ödenecek tazminatın miktarının bilanço gününe kadar kesin olarak tespit edilemediği durumlar olabilir. Hasarın veya olayın dönemin son günlerinde oluĢması sebebiyle ekspertiz v.b. iĢlemlerin tamamlanamamıĢ olması, Sigortalı kiĢilerin gerekli bilgileri zamanında Ģirkete bildirememiĢ olmaları; Ģirket ile sigortalı arasında anlaĢmazlık çıkması ve iĢin hakeme ya da mahkemeye intikal ettirilmiĢ olması v.b. nedenlerle dönem içinde gerçekleĢen hasarların ödemesi ve de ödenecek meblağın kesinleĢmesi bilanço gününe yetiĢmeyebilir. Ancak bu durumda dahi dönem içinde Ģirketin tazmin borcu doğmuĢ durumdadır. Muhasebe ilkelerinden dönemselliğin gereği olarak bu durumda dahi ödenecek bu tazminatların hasarın oluĢtuğu döneme ait olması gerekecektir. Bu da ancak karĢılık ayırmak suretiyle gerçekleĢebilecektir. KVK‟nun 14/4-1 maddesi hükmü uyarınca dönem sonunda karĢılık ayrılarak gider yazılan muallak hasarlara mahsus tazminat karĢılıkları, ertesi yıl baĢında aynen kara nakledilecek, hasarın ödenmesi sırasında ise uygun muhasebe kayıtlarıyla ödemenin yapıldığı dönemin giderleri arasında gösterilecektir236. 4.3.8.2. Cari Muhataralara Mahsus Ġhtiyatlar Bu türdeki karĢılıklar dönem sonu iĢlemleri yapılırken geçerlilik süresi devam eden poliçeler için, Ģirketin yüklenmek durumunda kalması muhtemel hasar ve ödemeler nedeniyle ayrılan karĢılıklardır. Ancak maddede bu tür karĢılıklar için bir üst sınır belirlenmiĢtir. Buna göre bu karĢılıklar, hükmü ertesi yıla taĢan sözleĢmeler dolayısı ile alınmıĢ olan primlerin, ulaĢtırma sigortalarından %25 diğer sigortalarda %33,5‟unu aĢamayacaktır. Dolayısıyla bu sınırı aĢan miktar “kanunen kabul edilmeyen gider” vasfında vergi matrahından düĢürülemeyecektir. Sigorta sözleĢmelerinin, bir sonraki hesap dönemini ilgilendiren kısmı, her sözleĢmede değiĢiktir. Örneğin, hesap 235 236 Ülgen, s.352 Ülgen, s.353 241 döneminin birinci ayında yapılan sözleĢmenin ertesi hesap dönemine sarkacak kısmı bir ay, buna karĢılık son aydaki sözleĢmelerde on-bir aydır237. Yukarıda tanımını verdiğimiz Cari Muhataralara Mahsus Ġhtiyatlar Sigorta mevzuatında ayrıca düzenlenmektedir. 7397 sayılı Sigorta Murakebe Kanunu‟nun 25.maddesi ile 26 Aralık 1994 tarih ve 22153 sayılı Resmi Gazete‟de yayımlanan Sigorta ve Reasürans ġirketlerinin KuruluĢ ve ÇalıĢma Esasları Yönetmeliği‟nin 23.maddesi hükmü uyarınca, sigorta ve reasürans Ģirketleri bir yıldan uzun süreli hayat sigortaları ile deprem teminatları dıĢındaki taahütleri için cari rizikolar karĢılığı ayırmak zorundadırlar238. 4.3.8.3. Hayat Sigortaları Riyazi Ġhtiyatları Sigorta Ģirketleri tarafından hazırlanan Hayat Sigortaları, Ģirketlerin çoğunlukla hazırladıkları yıllık ve ortaya çıkabilecek değer kaybını tazmine yönelik poliçelerden çok farklı yapıda olmaktadır. Hayat sigortalarında diğer sigorta türlerinden farklı olarak belli Ģartların oluĢumunda ve belli bir sürenin sonunda sigortalıya sürekli bir gelir veya toplu bir ikramiye vaat edilmektedir. Sigortalı uzunca bir süre pirim yatırmak durumunda kalmakta ve bu uzun süre sonunda prim yatırdığı sigorta Ģirketinin yükümlülüklerini sağlar vaziyette olmasından endiĢe etmektedir. Bu yüzden çeĢitli düzenlemelerle sigorta Ģirketlerinin bu yükümlülüklerini yerine getiremez duruma düĢmelerinin engellenmesine çalıĢılmaktadır. Riyazi ihtiyatlar, hayat sigortalarında, tahsil edilen primlerden ayrılan karĢılıklarla, bu karĢılıklara yürütülen faizlerden meydana gelir. Riyazi ihtiyatlar, her sigorta sözleĢmesi üzerinden ayrı ayrı olmak üzere, sigorta matematiği esaslarına göre ve belli istatistiki veriler esas alınarak hesaplanır239. Konu teknik detaylar içerse de asıl konumuz olmaması sebebiyle bu detaylara yer vermeye gerek görmüyoruz. Ancak konunun sigorta mevzuatındaki yerine ve bir baĢka tanımına yer veriyoruz. 237 A.Murat YILDIZ ve Cem TEKĠN, Kurumlar Vergisi Rehberi, Ġstanbul:Vergi Sorunları Dergisi Özel Ek, S.163, Nisan 2002, s.72-73 238 Ülgen, s.352 239 Yıldız ve Tekin, s.73 242 “Sigorta Murakebe Kanunu‟nun 25.maddesi ile 26.Aralık 1994 tarih ve 22153 sayılı Resmi Gazete‟de yayımlanan Sigorta ve Reasürans ġirketlerinin KuruluĢ ve ÇalıĢma Esasları Yönetmeliği‟nin 24.maddesi hükmü uyarınca, hayat branĢında faaliyet gösteren sigorta ve reasürans Ģirketleri, Hazine MüsteĢarlığı‟nın uygun göreceği genel kabul görmüĢ aktüerya hesaplarına göre matematik karĢılık ayırmak zorundadırlar. Hayat sigorta Ģirketlerinin hayat dalında yaptıkları sigorta mukaveleleri uyarınca sigortalılara karĢı yüklenmiĢ oldukları taahhütlerin, belirli hallerin meydana gelmesi halinde, anında yerine getirilebilmesi için sigorta veya reasürans Ģirketinin tahsil ettiği primlerden belli bir oranda ayırdığı karĢılıklara riyazi ihtiyatlar denir”240. 4.3.9. Değersiz ve Vazgeçilen Alacaklar 4.3.9.1. Yasal Düzenleme ve Açıklamalar Konu VUK‟nun 322. ve 324. maddelerinde düzenlenmektedir. 322. maddede Değersiz Alacağın tanımı yapılmaktadır. Bu tanım çerçevesinde bir alacağın Değersiz Alacak sayılabilmesi için içinde bulunması gereken durum gösterilmiĢtir. “Kazai bir hükme veya kanaat verici bir vesikaya göre tahsiline artık imkan kalmıyan alacaklar değersiz alacaktır. Değersiz alacaklar, bu mahiyete girdikleri tarihte tasarruf değerlerini kaybederler ve mukayyet kıymetleriyle zarara geçirilerek yok edilirler. ĠĢletme hesabı esasına göre defter tutan mükelleflerin bu madde hükmüne giren değersiz alacakları, gider kaydedilmek suretiyle yok edilirler.” Madde hükmüne göre bir alacağın Değersiz Alacak sayılabilmesi için gerekli koĢulları da Ģu Ģekilde sıralayabiliriz. Değersiz alacaklar bilanço ve iĢletme hesabı esasına göre defter tutan ticari ve zirai kazanç sahiplerince gider olarak kaydedilebilecektir. 240 Ülgen, s.354 243 Maddeye göre alacağın tahsili kazai bir hükme veya kanaat verici bir vesikaya göre imkansız hale gelmiĢ olmalıdır. Bu noktada kanaat verici vesika için mükellefin durumu ispatlamasını sağlayan ve tahsil imkanının ortadan kalktığını ispat eden her türlü delil, kanaat verici vesika olarak genel bir tanım getirebilir örnek olarak ta Ģunları verebiliriz241; Konkordato anlaĢma belgeleri, Alacaktan vazgeçildiğini gösteren mahkeme tutanakları, Borçlunun varlık bırakmadan öldüğünü ve mirasçıların mirası reddettiğini gösteren resmi belgeler, Borçlunun kesin olarak yurt dıĢına çıktığını ve haczi kabil malı olmadığını gösteren belgeler, Sulh anlaĢması ile alacaktan vazgeçildiğini gösteren belgeler, Borçlunun gaipliğine iliĢkin mahkeme kararı ve buna bağlı olarak herhangi bir malvarlığının bulunmadığına dair resmi belgeler, Alacaklı tarafından alacakla ilgili olarak açılan davayı, borçlunun kazandığına dair resmi evrak ve diğer belgeler, Borçlunun adresinin saptanamaması nedeniyle icra takibat dosyasının iĢlemden kaldırıldığına dair icra memurluğu yazısı, Ticari iĢlemler dıĢındaki sebeplerle düzenlenen senetlerden olan alacakların değersiz alacak kapsamında değerlendirilip değerlendirilemeyeceği hususunda tereddüt görülmemektedir. Bu tür alacak değersiz alacak olarak kabul edilmemektedir. “....Bu meyanda, DanıĢtay‟ın değiĢik dava dairelerinin ticari iĢlemle ilgisi bulunmayan alacaklar için karĢılık ayrılmayacağı konusunda verilmiĢ kararları bulunmaktadır. Dolayısıyla Ģüpheli alacak karĢılığı olarak ayrılan gider yazılması kabul edilmeyen ticari mahiyette olmayan alacaklar için, değersiz 241 Atay, s.154 244 alacak yöntemiyle doğrudan gider yazılması da mümkün değildir”242. 324. maddede ise konkordato veya sulh yoluyla tahsilinden vazgeçilen alacaklar için borçlusunun yapması gerekenler sıralanmaktadır. Konkordato veya sulh yoluyla alınmasından vazgeçilen alacaklar, borçlunun defterlerinde özel bir karĢılık hesabına alınır. Bu hesabın muhteviyatı alacaktan vazgeçildiği yılın sonundan baĢlayarak 3 yıl içinde zararla itfa edilmediği takdirde kar hesabına naklolunulur. 4.3.9.2. Borçlunun Kullanacağı KarĢılık Hesabı Vazgeçilen Alacaklar mahiyeti itibariyle alacaklısı için direkt gider hesaplarına aktarılabilecektir. Bu yönüyle 322.maddedeki hükme göre Vazgeçilen Alacak kapsamında değerlendirilebilecek bir gider için karĢılık hesabı kullanmaya gerek olmayacaktır. Alacaklı Vergi mevzuatına göre bu miktarı giderleri arasında gösterir. Konkordato veya sulh yoluyla alınmasından vazgeçilen alacaklar için borçluya VUK‟nun 324.maddesi gereği olarak 3 yıl boyunca bir karĢılık hesabında izleme imkanı getirilmiĢtir. Ancak bu tür bir karĢılık hesabı çalıĢma konumuzdaki karĢılık hesaplarından farklıdır. Zira biz iĢletme için gider mahiyetinde olan ve henüz miktarı tam olarak kesinleĢmemiĢ kayıplar için olan karĢılık türleriyle ilgilenmekteyiz. Halbuki borçlunun ödemekten kurtulduğu için kullanacağı karĢılık hesabı gelir mahiyetinde ve miktarı bellidir. Bu karĢılık hesabının tesis amacı, anlaĢma yoluyla ödemesinden vazgeçilen alacağın hepsinin cari yılda gelir hesabına alınması durumunda, firmanın bilanço dönemini karla kapatarak vergi ödemek zorunda kalmasının önüne geçmektir. Zira firmanın zor durumda olduğu göz önünde tutulmaktadır243. Vergi idaresi bu durumda olan bir firmaya ödemekten kurtulduğu borcundan dolayı bilançonun kara dönmesini üç yıl boyunca engelleme imkanı sunmaktadır. Ancak ödemekten kurtulunan borcun üç yıl boyunca oluĢacak zarar miktarından fazla olması durumunda, bu meblağ bilançonun kar göstermesine veya oluĢan karın artmasına sebep olabilecektir. Ġfade ettiğimiz üzere Vazgeçilen Alacaklar muhasebeleĢtirilirken borçlunun kullandığı karĢılık hesabının bizim çalıĢma konumuzdaki gider 242 DanıĢtay Dördüncü Dairesi‟nin 25/11/1976 gün ve 1976/1927 Esas ve 1976/3085 Sayılı kararı (Ömer DUMAN, “Değersiz Alacaklar ve Vazgeçilen Alacaklar” Vergi Dünyası, S.244, Aralık 2001, s.88) 243 Atay, s.153 245 mahiyetli karĢılık hesaplarıyla ilgisi yoktur. Vazgeçilen Alacak için borçlusunun kullandığı karĢılık hesabı gelir niteliğindedir. THP‟na göre Vazgeçilen Alacaklar için borçlunun yapacağı muhasebe kayıtları aĢağıdaki gibidir244. “Örnek : 1999 takvim yılında (Y) A.ġ. (L) A.ġ.‟ye olan 25.000.000.000.-TL‟lik borcunu ödemede güçlüğe düĢmüĢ, kalan kısmın ödenmesi Ģartıyla 10.000.000.000.-TL‟lik kısmını aralarında noter aracılığı ile yaptıkları anlaĢma çerçevesinde ortadan kaldırılmıĢtır. Borçlu (Y) A.ġ.‟nin yapacağı kayıt aĢağıdaki gibidir. __________________________ / __________________________ 320 SATICILAR H. 10.000.000.000.-TL 546 VAZGEÇĠLEN ALACAKLAR KARġILIĞI H. 10.000.000.000.-TL __________________________ / __________________________ (Y) A.ġ.‟nin 2000 takvim yılı 12.000.000.000.-TL zararla sonuçlanmıĢtır. Bu durumda söz konusu firmanın yapacağı yevmiye kaydı aĢağıdaki gibi olacaktır. __________________________ /__________________________ 546 VAZGEÇĠLEN ALACAKLAR. KARġ.HES 690 DÖNEM K/Z HES. 10.000.000.000.-TL 10.000.000.000.-TL __________________________ / __________________________” 4.3.9.3. Konkordatoda Vazgeçilen Alacak Ġçin ġüpheli Alacak KarĢılığı Ayrılması Yukarıda da ifade ettiğimiz üzere Ģirketler konkordato yoluna giden borçludan olan alacaklarının bir kısmından vazgeçebilmektedir. Bu yolla vazgeçilen alacakların için VUK 324. madde kapsamında ve maddedeki esaslara göre gider yazılması mümkün olmaktadır. Bu tür bir alacak için 244 Ülgen, s.351-352 246 ġüpheli Alacak KarĢılığı ayrılıp ayrılmayacağı hususunda ise tereddüt doğmaktadır. “...konkordato anlaĢması ile alacaklı bir kısım alacağının tahsilinden zorunlu olarak vazgeçeceği için bu kısım. VUK‟ nun 322. maddesine göre değersiz alacak sayılmak suretiyle doğrudan gider yazılacak, alacağın vazgeçilmeyen kısmı ise konkordato anlaĢmasıyla teminata bağlanacağından Ģüpheli alacak olarak kabul edilmeyecektir”245. Alacaklı kurumun konkordato talebinde bulunan borçludan olan alacağını tespit etmek için konkordato komiserine baĢvurarak alacağını konkordato defterine kaydettirmesinin olayın gerçek mahiyetini belirlemeye yönelik bir iĢlem olup; VUK‟nun 323. maddesinde belirtilen ve alacağın Ģüpheli sayılması için gerekli dava veya icra safhasıyla iliĢkisinin olmadığı yönünde değerlendirme yapılmaktadır246. Bu değerlendirmenin aksine bu tür bir alacak için ġüpheli Alacak KarĢılığı ayrılabileceği yönünde de görüĢ mevcuttur. Bu çerçevedeki bir DanıĢtay kararına bakmamızda fayda var. “Bu durumda, konkordato kapsamında bulunan bir alacak, Vergi Usul Kanunu‟nun 323 üncü maddesi uyarınca Ģüpheli alacak niteliğinde bulunduğundan bu alacak için karĢılık ayrılmasında kanuna aykırılık yoktur. Konkordato mühleti içerisinde yapılan icra takibinin batıl olduğu ve alacağın ancak konkordato talebinin reddi veya konkordato koĢulları gereğince ödeme yapılmaması üzerine Ģüpheli hale gelebileceği görüĢüyle yapılan tarhiyatta ve bu tarhiyata karĢı açılan davayı cezayı azaltmak suretiyle reddeden mahkeme kararında isabet görülmemiĢtir”247. Kanaatimize göre konkordato çerçevesindeki alacakların; tahsilinde sorunlar yaĢandığı ve gecikmeler meydana geldiği Ġcra Ġflas Kanunu çerçevesinde yapılan iĢlem ve düzenlenen vesikalarla tespit edilen alacaklar olması sebebiyle, bu alacaklar için ġüpheli Alacak KarĢılığı ayrılabileceği yönündeki görüĢ daha isabetli bir yaklaĢım sergilemektedir. 245 Yıldız, s.139 Maliye Hesap Uzmanları Derneği, s.321-322 247 Vural, s.70-71 246 247 4.3.10. Vergi Mevzuatı Bakımından Alacak KarĢılıklarının Amacı ve Sonucu Alacak karĢılıklarına vergi kanunlarında yer verilmesi ve bu suretle vergi matrahlarından indirilme imkanı getirilmesi hususunda vergisel açıdan bir iki Ģey söylenebilecektir. Yasa koyucu bu indirimi sağlarken ticari hayatın gereklerinden yola çıkmaktadır. Tahakkuk esasına göre kiĢi veya kurum henüz uhdesine geçmese de tahakkuk etmiĢ bir alacaktan dolayı gelir elde etmiĢ sayılmaktadır. Teoride bu Ģekilde kabul edilse de ticari hayatta tahakkuk eden her alacak mükellefin kasasına tam olarak girmemektedir. Vergisel olarak tahakkuk esası kabul edilmiĢ olsa da gelir esasına dayalı vergilerde bu durum gözardı edilmemeli ve mükellef reel olarak kazanamadığı gelirin vergisini vermek zorunda bırakılmamalıdır. Bankalar için ise bu nokta çok daha fazla önem arz etmektedir. Bunun sebeplerini birinci bölümde ortaya koymuĢtuk. Ancak bu birinci bölümde daha çok kredi karĢılıklarının bankanın sağlıklı çalıĢmasına katkısı ve bankanın mali bünyesinin sağlamlığına etkisi çerçevesinde ele alınmıĢtır. Ayrılan karĢılıkların vergi matrahından indirilmesi ise diğer Ģirketlerle birlikte bankaların da ihtiyaç duyduğu ve arzu ettiği bir uygulama olmaktadır. “Gelir üzerinden alınan vergilerde verginin gerçek kazanç üzerinden hesaplanıp alınması en önemli vergilendirme ilkelerinden birisidir. Alacaklar ile ilgili olarak ayrılan karĢılıkların amacı da bir tür amortisman yöntemi ile teĢebbüslerin alacaklarının gerçek değerlerini belirlemek, tıpkı duran varlıklarda olduğu gibi alacağın değerinde meydana gelen aĢınmaları teĢebbüsün kazancının elde edilmesinde katlanılan bir gider olarak dikkate almak suretiyle gerçek kazancın vergilendirilmesini sağlamaktır. Bu bakımdan sadece bir takım objektif ölçütlere göre doğma ihtimali yüksek olan zararlar için karĢılık ayrılmasına imkan verilmektedir. Vergi mevzuatı bakımından karĢılıkların yarattığı sonuçları ise Ģu Ģekilde özetleyebiliriz. Sadece oluĢma ihtimali yüksek olan zararlar için ayrılan karĢılıkların kurum kazancından gider olarak indirilmesine imkan verilerek vergiye tabi matrah azaltılmaktadır. Eğer beklenen zarar gerçekleĢmez ise vergilendirilmeyen bu tutarın vergilendirilmesi sağlanmak suretiyle kazancın gerçek esasta vergilendirilmesi ilkesi korunmaktadır”248. 248 TaĢ, s.82-83 248 Bankalar da diğer kiĢi ve kurumlarla benzer Ģekilde, vergi mevzuatına uygun olarak ayırdığı karĢılıkların vergi matrahından indirilmesi sayesinde henüz kazanmadıkları gelirin vergisini vermekten kurtulacaktır. Ancak bankalar faaliyet alanları gereği kredi veren kurumlar oldukları için bankaların karĢılık ayırmak zorunda olduğu alacaklarının boyutları diğer sektör Ģirketlerine göre çok daha büyük boyutta olmaktadır. Ayrıca diğer Ģirketlerin karĢılık ayırmaları çoğunlukla ihtiyari iken bankaların kendi kanunları gereği belirlenen usul ve esaslara göre karĢılık ayırma mecburiyetleri bulunmaktadır. 4.4. VUK VE KVK’ NA GÖRE BANKA KREDĠ KARġILIKLARI Bankaların ayırmıĢ oldukları kredi karĢılıkları vergi kanunlarında özel olarak sadece KVK‟nun 15.maddesinin dördüncü fıkrasının açıklama parantezinde geçmektedir.Buna göre; Kurum kazancının tespitinde aĢağıda yazılı indirimlerin yapılması kabul edilmez. .... 4.Her ne Ģekilde ve isimle olursa olsun ayrılan ihtiyat akçeleri (Türk Ticaret Kanununa, kurumların özel kanunlarına veya esas mukavele ve nizmnamelerine göre safi kazançlardan ayırdıkları bilumum ihtiyatlar ile Bankalar Kanununa müsteniden bankaların ayırdıkları karĢılıklar dahil) Bu Ģekilde KVK Bankaların Bankalar Kanunu‟na göre ayırdıkları Kredi KarĢılıklarını kavramakta ve bu karĢılıkların vergi karĢısındaki durumunu açıklığa kavuĢturmaktadır. Kanunun bu hükmü ele alındığında Bankaların ayırmıĢ olduğu Kredi KarĢılıkları vergi matrahından indirilemeyecektir. Bankaların Bankalar Kanunu‟na göre ayırmıĢ oldukları kredi karĢılıkları için vergi kanunlarında baĢkaca bir hükme rastlanılmamaktadır. VUK‟nun 323. maddesinde ġüpheli Alacak KarĢılıkları düzenlenmektedir. 249 4.5. ġÜPHELĠ ALACAK KARġILIKLARININ KREDĠ KARġILIKLARINI KAPSAMASI* Kredi KarĢılıkları bankalar için getirilen bir düzenlemedir. Vergisel açıdan tüm Ģirketleri ele alarak düĢündüğümüzde, VUK‟nun 323. maddesinde düzenlenen ġüpheli Alacak KarĢılıklarının Kredi KarĢılıklarını da içine alabileceği akla gelmektedir. Bütün Ģirketlerin müĢterilerinden yada çalıĢtığı diğer firma veya kiĢilerden bir takım alacakları olabilmekte Ģartları taĢıyan alacaklar için Vergi Usul Kanunun 323. maddesine göre karĢılık ayırabilmektedirler. Bu çerçevede Bankalar Kanunu‟ndaki ilerde bahsedeceğimiz hüküm olmasaydı bankalar da diğer Ģirketler gibi aktifinde Ģüpheli hale gelen alacakları için Vergi Usul Kanununun ilgili maddelerini araĢtıracak ancak bu maddelerdeki Ģartları taĢıyan karĢılıkları vergi matrahlarından indirebilecekti. ġartları taĢımayan karĢılıkları ise ancak ticari bilançolarında gösterebilecekti. Biz Ģimdi Kredi KarĢılıkları ile ilgili olarak Bankalar Kanunu‟nda yapılan vergisel düzenlemeyi ele almadan önce karĢılık ayrılmasına izin verilen ġüpheli Alacakların tanımlandığı VUK 323. maddedeki Ģartların Bankaların ayırdığı Genel ve Özel KarĢılıkları kapsayıp kapsamadığına bakıyoruz. 4.5.1.1. Alacağın Kaynağı KarĢılıklara konu banka alacaklarının nelerden oluĢtuğu ilgili bölümde açıklanmıĢtı, bunların büyük kısmı kredilerden oluĢtuğu için krediler üzerinden konuyu Ģekillendirmemiz yerinde olacaktır. Ticari veya zirai kazanç sahipleri bu kazançlarıyla ilgili olmak Ģartıyla bir alacak için karĢılık ayırabileceklerdir. Bu alacağın iĢletmenin faaliyetiyle ilgili olması ticari veya zirai faaliyetin normal iĢleyiĢiyle ilgili bulunması ve alacağın daha önce kar-zarar hesaplarına intikal etmesi, kar-zarar teĢekkülü ile ilgili olması koĢullarının Banka sektöründe kredi alacakları için söz konusu olduğunu söyleyebiliriz. Dolayısıyla alacağın çıkıĢ noktası açısından kredi karĢılıklarının ġüpheli Alacak KarĢılığı olarak kabul edilmesinde engel görülmemektedir. * Kendi Değerlendirmelerim 250 4.5.1.2. Alacağın Dava veya Ġcra Safhasında Bulunması Krediler banka ile borçlu arasında yapılan bir kredi sözleĢmesine istinaden verilmekte ve bu sözleĢmedeki süre ve Ģartlara uyulmadığında taraflara dava ve icra takibi hakkı doğmaktadır. Yani temerrüde düĢmüĢ bir kredi için banka isterse kredinin geri ödenmesini sağlamak için icra takibine geçebilir, gerekirse dava açabilir. Banka hemen icra takibine geçmeyi kredinin geri dönüĢü açısından gerekli görmüyor veya sakıncalı görüyorsa bu durumda VUK‟nun 323. maddesi kapsamında herhangi bir karĢılık ayırması söz konusu olmayacaktır. Ayrıca banka firmanın durumunda herhangi bir kötüye gidiĢ hissetse bile alacağı için istediği anda icra takibine geçemeyecektir. Ġcra yoluna baĢvurabilmesi için kredi borçlusu firmanın sözleĢme Ģartlarına aykırı davranması ve temerrüde düĢmesini beklemek durumundadır. Bu durumda Kredi KarĢılıklarından sadece dava konusu olan veya icra takibine baĢlanılmıĢ bulunan krediler için olanlar vergiden indirilebilecektir. Bu Ģartın sağlanmasında Genel ve Özel KarĢılıklar arasında bariz bir farklılık vardır. Genel Kredi KarĢılığı, bankanın kredileri sınıflandırmaya tabi tutulduktan sonra sınıflandırma zamanı itibariyle kredinin geri dönüĢünde sıkıntı olacağına dair önemli bir emare olmayan ve geri ödeneceği düĢünülen ve genelde standart nitelikli krediler olarak adlandırılan krediler için ayırmak zorunda olduğu karĢılıklardır. Bu karĢılık türü Genel karĢılığa tabi grupların toplam tutarı üzerinden belli bir oranda ayrılmaktadır. ġüpheli Alacak karĢılığı ayrılması için gerekli bulunan dava veya icra takibi bu tip krediler için söz konusu değildir çünkü bu krediler genel karĢılığa tabi iken, geri ödenmesinde henüz önemli bir sorun görülmemiĢ kredilerdir. Özel Kredi KarĢılıkları ise alacakların sınıflandırılması sonucunda geri ödemlerinde sorun yaĢanan veya yaĢanması muhtemel gözüken alacakların sınıflandırıldığı gruplardaki krediler için ayırma zorunluluğu bulunan karĢılıklardır. Bu karĢılıklar her bir kredi için içinde bulunduğu grup için belirlenen oranlar üzerinden ayrı ayrı hesaplanır. Kredilerin teminat unsurları da kendi içinde nakde dönüĢme ve sağlamlık durumlarına göre gruplandırılarak içinde bulunduğu teminat grubunun dikkate alınma oranıyla çarpılarak özel karĢılığa esas bakiyeden düĢürülür ve düĢürülmüĢ bakiye üzerinden Özel KarĢılık hesaplanır. ġüpheli Alacak karĢılığı ayrılması için gerekli bulunan birinci durumdaki dava veya icra takibi bu tip krediler için söz konusu olabilmektedir. Çünkü kredilerin bu gruplarda sınıflandırılmasında genel kriter ödemede gecikme kriteridir. Belli sürelerdeki gecikmelere bağlı olarak krediler bu gruplara alınmaktadır. Bankalar, kanuni takip sürecine tabi 251 tutmanın kredi borçlusu firmanın kredisini geri ödeme imkanlarını daha da zorlaĢtıracağını düĢündüğü istisnai durumlar dıĢında bu gruplardaki temerrüde düĢmüĢ krediler için kanuni takip baĢlatmaktadır. Ancak kredilerin bu gruplarda sınıflandırılması için tek kriter gecikme kriteri değildir. Bankalar için, henüz temerrüde düĢmediği halde borçlusu firmanın durumunda ani değiĢim bozulma yaĢanan krediler için de bu gruplarda sınıflandırma yükümlülüğü vardır. Temerrüde düĢmediği halde bu grupta sınıflandırılan krediler için temerrüt gerçekleĢmeden veya sözleĢme Ģartları ihlal edilmeden kanuni takip baĢlatılması söz konusu olmamaktadır. Ayrıca bankalar bir kısım temerrüde düĢmüĢ krediler için yukarıda belirttiğimiz sebepten dolayı, bir kısmı için ise kendi sermaye grupları olması veya diğer herhangi bir sebeple kanuni takibe geçmeyi erteleyebilmektedirler. Bankalar, Bankalar Kanunu‟na göre, kanuni takip sürecini baĢlatsın veya baĢlatmasın özel karĢılığa tabi gruplardaki krediler için Özel Kredi KarĢılığı ayırmak zorundadırlar. Bu durumda Bankalar bu karĢılıkları ġüpheli Alacak KarĢılığı olarak mali bilançolarına yansıtmak istediklerinde ancak kanuni takip sürecini baĢlattıkları krediler için olan Özel KarĢılıkları VUK‟nun 323. maddesindeki diğer koĢulları da sağlamak Ģartıyla yansıtabileceklerdir. 4.5.1.3. Küçük Alacaklar Ġçin BaĢvurulması Gereken Tahsil Süreci Bu maddeye göre karĢılık ayrılabilmesi için alacağın içinde bulunabileceği ikinci durum olan bankanın karĢılık ayırmak istediği kredi miktarının icra takibine değmeyecek derecede küçük olması durumu, banka kredileri için çok nadir olarak rastlanabilecek bir durumdur. Maddedeki icra takibine değmeme kriterini düĢündüğümüzde, kriter, icra takibine konu olacak meblağın bu iĢ için harcanacak iĢ gücü değerinden düĢük olması olacaktır. Ġcra takibi boyunca yapılacak masraflarında bu kriter için önemli olacağı da düĢünülebilir ancak yapılan masrafların genelde borçlu tarafa yansıtıldığı unutulmamalıdır. Bu durumda bir banka, miktarı, icra takibinde kullanılacak iĢgücü değeri ve borçlu tarafa yansıtılamayan takip masraflarını aĢmayan alacakları için kanuni takip sürecine girmeden karĢılık ayırabilecektir. Genel KarĢılığa tabi krediler kanuni takip sürecine tabi tutulmamasına karĢın takibe değmeyecek kadar küçük meblağlı krediler de değildir. Ayrıca geri ödemelerinde önemli bir sorun yaĢanmadığı için genelde protesto veya yazıyla geri istenmeleri de söz konusu değildir. Özel karĢılığa tabi olan krediler içinde kanuni takibe değmeyecek kadar küçük meblağlı olan yok denecek kadar azdır. Belki taksitlerinin çoğu ödenip küçük meblağlı bir veya iki taksidi kalan tüketici kredileri için bu 252 durum söz konusu olabilir. Bankalar, miktarı, icra takibinde kullanılacak iĢgücü değeri ve borçlu tarafa yansıtılamayan takip masraflarını aĢmayan alacakları için protesto yapmak veya en az iki defa yazıyla alacağı borçludan istemek kaydıyla kanuni takip sürecine girmeden ġüpheli Alacak KarĢılığı ayırabilecektir. Ancak az önce de belirttiğimiz gibi ayrılan Özel Kredi KarĢılıklarında bu koĢula uyan meblağlar yok denecek kadar azdır. 4.5.1.4. Alacağın Teminatlı Olmaması ġüpheli Alacak KarĢılığı, teminatsız olan alacaklar yada teminatsız kalan kısım için ayrılmaktadır. Genel KarĢılık ayrılmasında teminatların dikkate alınması söz konusu değildir. Özel KarĢılık ayrılmasında sınıflandırılan kredilerin teminat unsurları daha önce belirttiğimiz gruplara ayrılarak her bir grubun dikkate alınma oranıyla çarpılarak bakiyeden düĢürülmektedir. Mevcut teminatların tümü değil dikkate alınma oranıyla bulunan miktarı hesaba katılmaktadır. VUK‟nun 323. maddesinde ise teminatların gruplandırılması söz konusu değildir. Ayrıca ġüpheli Alacak KarĢılığı ayrılabilmesi için teminatların tümünün bakiyeden indirilmesi gerekmektedir. Bu noktada mukayyet değerlerinin tamamı dikkate alınan 1.Grup teminatlar dıĢındaki teminatlarla indirilmiĢ olan Özel Kredi KarĢılığı bakiyeleri bu haliyle ġüpheli Alacak KarĢılığına konu olamayacaktır. 4.5.1.5. ġüpheli Alacak KarĢılığının Bilançoda Gösterilmesi VUK‟nun 323. maddesinde Ģüpheli alacaklar için ayrılacak karĢılığın hangi alacaklara ait olduğunun karĢılık hesabında gösterileceği belirtilmektedir. Genel Kredi KarĢılığı karĢılığa tabi olan alacak gruplarının toplam bakiyesi üzerinden bir orana tabi olarak ayrıldıkları için karĢılık hesabında toplu olarak gösterilir. Özel Kredi KarĢılığı, karĢılığa tabi olan alacakların her biri için teminat durumları da göz önüne alınarak hesaplanmaktadır. Bu yönüyle, hesaplanan Özel Kredi KarĢılıkları ġüpheli Alacak KarĢılığı olarak kabul edilmeleri için gerekli olan diğer Ģartları taĢımaları halinde “ayrılan karĢılığın hangi alacağa ait olduğunun karĢılık hesabında gösterilmesi” Ģartını da sağlamaktadır. Zira bu kredilerin her biri bilançonun ana kalemleri arasında gösterilemezse de yayınlanacak bir ekle her biri için ayrılacak karĢılık gösterilebilecektir. 4.5.1.6. Genel Değerlendirme Yukarıda görüldüğü üzere Bankalar için Genel ve Özel KarĢılık ayırma esas ve usulleri VUK‟nun 323. maddesindeki Ģartları ekseriyetle 253 karĢılamamaktadır. Bankalar bu maddeye göre sadece, ayırdıkları Özel Kredi KarĢılıklarının ufak bir kısmını ġüpheli Alacak KarĢılığı kapsamına alabileceklerdir. Genel Kredi KarĢılıklarının ġüpheli Alacak KarĢılığı kapsamında değerlendirilmesi ise söz konusu olmayacaktır. “Dikkat edileceği üzere bankaların ayıracakları karĢılıklar ile ilgili olarak Yönetmelikte, VUK‟na nazaran özellikle teminatlar bakımından, çok daha ayrıntılı düzenlemeler bulunmaktadır. ġüpheli alacaklarla ilgili olarak en önemli farklılık ise, VUK‟unun alacağın dava ve icra safhasında olması (yani alacağın vadesinin gelip geçmiĢ olması) Ģartını arar iken bankacılık mevzuatı, söz konusu alacaklar için değerleme gününde vadesinin gelip gelmediğine bakmaksızın Yönetmelikte belirtilen Ģartların oluĢması halinde, karĢılık ayrılmasına imkan vermekte ve alacağın dava veya icra safhasında olup olmadığını araĢtırmamaktadır”249. 4.6. KREDĠ KARġILIKLARININ VERGĠDEN ĠNDĠRĠLMESĠNDE DÜNYA UYGULAMALARI Kredi zararlarının vergiden düĢülebilmesi kredi zararları için yeterli düzeyde karĢılık ayrılmasında teĢvik edici olmaktadır. Buna bağlı olarak kredi zararlarının vergiden düĢebilmesine bağlı olarak ayrılan karĢılıklarda büyük artıĢ olması ile çok kısıtlayıcı vergi kuralları getirilmek suretiyle kredi zararları için düĢük karĢılık ayrılması arasındaki dengenin iyi kurulması gerekmektedir. Sermaye düzenlemeleri için banka kredilerinin risk sınıflandırması konusunda uluslararası entegrasyonun artması, daha etkin muhasebe ve kredi karĢılıklarının vergilendirmesi ile ilgili düzenlemelere uygun ortamı hazırlamaktadır. Banka denetim otoriteleri ve maliye yetkililerinin banka portföylerindeki kötüleĢmeyi doğru bir Ģekilde değerlendirme konusundaki ortak çıkarları kredi zarar 249 Murat DAYANÇ, “4672 Sayılı Kanun ile Bankalar Kanununda Yapılan Değişiklikler Çerçevesinde Bankalarca Ayrılacak Özel Karşılıklarda Son Durum”, Vergi Dünyası, S.240, Ağustos 2001, s.99 254 değerlemesine iliĢkin ihtiyatlı ve yapılmasına imkan tanımaktadır250. mali düzenlemelerin Kredi karĢılıklarının vergi matrahlarından indirilmesi konusunda da kredi karĢılıklarının düzenlemesi mevzuunda olduğu gibi dünyada belirgin bir standart bulunmamaktadır. Bu konuda dünya ülkeleri için ele alacağımız veriler için en yeni kaynak olarak Dünya Bankasının 2003 tarihli çalıĢması isabetli olacaktır251. ÇalıĢmada 23 ülke için Kredi KarĢılıklarının vergi karĢısındaki durum ele alınmıĢtır. Bu veriler uygulamaya yönelik olduğundan dünya ülkeleri için, uygulanan düzenlemelerin hangi kanunlarla yürürlüğe konduğu inceleme alanı dıĢında tutulmuĢtu. Zira vergi karĢısındaki durumun karĢılaĢtırılabilmesi için uygulamanın ne olduğunun ortaya konması yeterli olmaktadır. Bu rapora göre; Ġncelenen ülkelerde kredi zararlarının vergiden düĢülebilmesi için genel olarak 3 yaklaĢım mevcuttur: “zarar yazma yaklaĢımında”, kredilerin tahsil edilemeyeceği kesinleĢtiğinde ve banka hesaplarına zarar olarak kaydedildiğinde vergiden düĢülebilmektedir. “özel karĢılık yaklaĢımında” özel karĢılıklar tam ya da kısmen vergiden düĢülebilmektedir. “genel karĢılık yaklaĢımında” bankalar seçilmiĢ krediler üzerinden daha önceden belirlenmiĢ oranlar kapsamında ayırdıkları genel karĢılıklar için vergi indirimi alabilmektedir. Zarar yazılması yaklaĢımı, düzenlemelerin bankalara, bütün prosedürler bitirilmeden kredilerini zarar yazmalarına izin vermediği durumlarda çok kısıtlayıcı bir yaklaĢım olabilmektedir. Çoğu ülkede yargı sistemlerinin etkin olarak iĢlemeyiĢi zararların gelir tablolarında yansıtılmasını erteleyebilmektedir. Kısmi zarar yazmaya izin verilmesi bu düzenlemenin özel karĢılık yaklaĢımına benzemesine neden olacaktır. Zarar yazma ve özel karĢılık yaklaĢımları en yaygın kullanılan yaklaĢımlardır. Zarar yazma yaklaĢımı Avustralya, Kore ve ABD‟de kullanılmaktadır (Tablo 15). Özel karĢılık yaklaĢımı incelenen ülkelerin hemen hemen tamamında kullanılmaktadır. KarĢılıkların vergiden düĢülmesini sınırlayan düzenlemelerin olduğu bir kaç ülke dıĢında 250 251 The World Bank, s.37-40 The World Bank, s.37-40 255 karĢılıkların miktarı konusunda esneklikler mevcuttur. KarĢılıkların vergiden düĢülmesini sınırlayan ülkeler arasında Hindistan, yıllık gelirin yüzde 5‟ine kadar ve Hindistan Merkez Bankası tarafından Ģüpheli görülen veya zarar olarak kaydedilen aktiflerin yüzde 5‟inin vergiden düĢülmesine imkan tanımaktadır. Kore‟de asgari düzenleyici rasyo kadar, Güney Afrika‟da sermayenin ve Ģüpheli kredilerin faizlerinin toplamının yüzde 25‟i vergiden düĢülebilmektedir. Çin‟de toplam kredilerin yüzde 1‟i vergiden düĢülebilirken bu oran tekrar gözden geçirilmektedir. Genel karĢılık yaklaĢımı çok yaygın değildir. Bu yaklaĢım Çek Cumhuriyeti‟nde, Almanya‟da, Ġtalya‟da ve Singapur‟da kullanılmaktadır. Genel karĢılıkların vergiden düĢülebilmesi için her zaman limitler tanımlanmaktadır. Almaya özel karĢılıklar için bir limit belirlemezken, genel karĢılıklar için son 5 yıldaki ortalama kredi zararlarının yüzde 60‟ini geçmeme Ģartını getirmiĢtir. Ġtalya kredi zarar rezervinin toplam kredilerin yüzde 5‟inden az olması kaydıyla özel ve genel karĢılıkların vergiden düĢülmesi için yıllık bazda toplam kredilerin yüzde 0.5‟ine eĢit kümülatif bir limit belirlemiĢtir. Fransa‟da ülke riski kategorisinde yer alan yabancılara verilen krediler için ayrılan karĢılıkların vergiden düĢülmesine imkan tanınırken genel karĢılıklar hariç tutulmuĢtur. Genel olarak anlaĢıldığı üzere tahakkuk etmemiĢ aktiflerin gelirleri vergilendirilmemektedir. G-10 ülkeleri dıĢında, Çek Cumhuriyeti‟nde kredi toplamının ve kredi garantisinin yüzde 2‟si tavan olarak kabul edilip kredi sınıflandırmasına bağlantılı olarak özel karĢılıklar için bir vergi indirimi cetveli kullanılır (Tablo 15). Genel karĢılıklar için vergi indirimi yoktur. Singapur‟da banka kredileri ve yatırım portföylerinin yüzde 3‟ü oranında, genel karĢılıklar için vergiden düĢebilme limiti mevcutken, özel karĢılıklar tümüyle vergiden düĢülebilmektedir. Suudi Arabistan ve Ġspanya‟da özel ve genel karĢılıklar için banka denetim otoriteleri tarafından verilen herhangi bir limit bulunmamaktadır. Banka denetim otoritelerinin talebi üzerine kredi zarar karĢılıkları artıĢları her zaman vergiden düĢülememektedir. ...KarĢılıkların vergiden düĢme limitleri genel olarak banka denetim otoritelerinin ilave karĢılık ayırma taleplerine bakılmaksızın belirlenmektedir. 256 Tablo 15 Özel ve Genel KarĢılıklar Vergiden DüĢülebilir mi? Grup/ Ülke Özel karĢılıklar vergiden düĢülebilir mi? Bu tür indirimler için limit var mıdır? Genel karĢılıklar vergiden düĢülebilir mi? Fransa Evet Hayır Ülke riski dıĢında hayır Almanya Evet Hayır Evet Ortalama kredi zararlarının kredilere oranı son 5 yıl üzerinden yüzde 40 oranında azaltılır. Evet fakat sadece yüksek düzeyde belli kayıplar için Hayır Evet KarĢılıkların indirilen miktarı her bir yıl kredi portföyünün % 0,6‟sını aĢamaz. % 5‟lik tavan(Genel limit) içinde son dokuz yılda indirilebilen miktar üzerinden. Evet Evet Evet Son üç yıl üzerindeki gerçek zararlar üzerinden hesaplanmaktadır. Ġtalya Japonya 257 Bu tür indirimler için limit var mıdır? Diğer karĢılıklar vergiden düĢülebilir mi? Evet Evet, eğer ilave özel karĢılıklar gerekirse. Evet Grup/ Ülke Özel karĢılıklar vergiden düĢülebilir mi? Bu tür indirimler için limit var mıdır? Genel karĢılıklar vergiden düĢülebilir mi? Hollanda Evet, sadece iyileĢme imkanı olmayan vaka‟alar için Hayır Hayır Ġngiltere Evet a Hayır d Bu tür indirimler için limit var mıdır? Diğer karĢılıklar vergiden düĢülebilir mi? Hayır Hayır n.a(Hesabı mevcut değil) n.a(Hesabı mevcut değil) n.a(Hesabı mevcut değil) n.a(Hesabı mevcut değil) n.a(Hesabı mevcut değil) n.a(Hesabı mevcut değil) n.a(Hesabı mevcut değil) Evet Evet Hayır Hayır Avustralya Evet, fakat sadece zarar yazmak için Hayır Hayır Hayır Brezilya Evet, fakat sadece yasal Ģekilde ve süreçte Teminatsı krediler için karĢılıklar geçmiĢte hak edilmiĢ düzey üzerinden vergiden düĢülebilir. Teminatlı krediler için olan karĢılıklar üzerinden iki yıl geçince vergiden düĢülebilir. Hayır Evet ġili n.a(Hesabı mevcut değil) n.a(Hesabı mevcut değil) n.a(Hesabı mevcut değil) Amerika G- 10 DıĢı Arjantin n.a(Hesabı mevcut değil) n.a(Hesabı mevcut değil) 258 Grup/ Ülke Çin Özel karĢılıklar vergiden düĢülebilir mi? Bu tür indirimler için limit var mıdır? Genel karĢılıklar vergiden düĢülebilir mi? Bu tür indirimler için limit var mıdır? Diğer karĢılıklar vergiden düĢülebilir mi? Kredi ve kredi garantilerinin yüzde 2‟sine kadar Hayır Sadece krediler zarar yazıldığı zaman. Yeni politikalar incelenmektedir. Çek Cumhuriyeti Evet Özel karĢılıklar, özel tanımlı krediler için % 1‟e kadar, standart altı krediler için % 5‟e kadar, Ģüpheli krediler için % 10‟a kadar, zarar nitelikli krediler için % 20‟ye kadar düĢülebilir. Toplam özel karĢılıklar toplam kredilerin % 2‟sine kadar düĢülebilir. Evet Hong Kong Evet Hayır Hayır Hayır Hindistan Evet Gelirlerin yüzde 5‟ine, aktiflerin yüzde 3‟üne kadar Hayır Evet, sınırlamalara tabidir. Kore Evet Asgari düzenleyici rasyoya kadar Hayır Hayır Meksika Evet Ortalama kredi portföyünün % 25‟i yıllık limit. AĢan karĢılıklar son 10 mali yıl üzerinden düĢülebilir. Hayır Evet Hayır Hayır Hayır Evet Rusya Federasyonu Suudi Arabistan 259 Evet b Evet c Vergi kanunlarına tabidir. Evet Grup/ Ülke Özel karĢılıklar vergiden düĢülebilir mi? Bu tür indirimler için limit var mıdır? Genel karĢılıklar vergiden düĢülebilir mi? Bu tür indirimler için limit var mıdır? Diğer karĢılıklar vergiden düĢülebilir mi? Singapur Evet Hayır Evet Hak kazanılmıĢ kredilerin ve yatırımların % 3‟üne kadar. Hayır Güney Afrika Evet ġüpheli kredilerin faiz ve anapara dahil olmak üzere yüzde 25‟ine kadar, Hayır Ġspanya Evet Hayır Kısmen Batı Afrika Para Birliği Evet Vergi otoritelerinin kontrolüne tabidir. Evet Ġstatiksel karĢılıklar vergiden düĢülemez. Jenerik(genel) karĢılıklar sınırlanmıĢtır. Olay bazında Genel karĢılıklarda limit vardır. n.a(Hesabı mevcut değil) Evet, eğer ilave özel karĢılıklar bankacılık komisyonu tarafından gerekli görülürse Kaynak:The World Bank, 2003, s.38 aKüçük bankalar vergi kanununda tanımlandığı üzere rezerv metodunu seçebilirler. b2. 3 ve 4. Kategoride sınıflandırılan zarar karĢılıkları vergiden düĢülebilmektedir. cGrup 1‟deki karĢılıklar (genel karĢılıklar), emre yazılı senetler üzerinden ayrılan karĢılıklar, devlet, Maliye Bakanlığı, Rusya Federasyonunun üyeleri, yerel otoriteler tarafından garanti verilen krediler ve teminatlandırılmamıĢ krediler (interbank kredileri ve mevduatları hariç) vergiden düĢülmemektedir. dAĢırı olmamak kaydıyla. 260 4.7. KREDĠ KARġILIKLARININ VERGĠDEN ĠNDĠRĠLMESĠNDE TÜRKĠYE Kredi KarĢılıkları konusu Bankalar Kanunu‟nda ele alınmaktadır. Bankalar bu kanundaki hükme göre kredileri için karĢılık ayırmaktadırlar. KarĢılıkların ayrılmasında geçerli olan esas ve usullerin belirlenmesi iĢi ise BDDK‟ya bırakılmıĢtır. KarĢılıkların ayrılmasına iliĢkin esas ve usuller ile uygulamaya iliĢkin yaĢanan sorunlardan bazılarına üçüncü bölümde etraflıca değindik. Kredi KarĢılığı kavramına ve bu karĢılıkların gerekliliğine iliĢkin açıklamalara ise birinci bölümde yer vermiĢtik. Bankalar Kanunu‟nda KarĢılıkların ayrılacağına iliĢkin düzenleme içerisinde bir de vergisel düzenleme bulunmaktadır. Burada ise kanundaki bu vergisel düzenleme ele alınacaktır. Bankalar Kanunuyla getirilen bu hükümle KVK‟nun 15. maddesindeki hükme aykırı olarak bankalara, ayırdıkları Kredi KarĢılıklarını vergi matrahından indirme imkanı verilmektedir. KVK‟nun onbeĢinci maddesi açıkça bu karĢılıkların vergi matrahından indirilemeyeceğini söylerken bu yasa değiĢtirilmeksizin Bankalar Kanunu‟na eklenen bir cümle bu karĢılıkların matrahtan indirilebilmesi sağlanmıĢtır. Ġki kanunun birbiriyle çeliĢmelerine karĢın yasanın uygulayıcısı olan Maliye Bakanlığı yetkililerinin istemeyerek te olsa bu karĢılıkların vergi matrahından indirilmesine cevaz vermek durumunda kaldığını, konunun KVK‟daki hüküm sebebiyle vergi idaresince kolay kabul edilmediğini ifade edebiliriz. 25.04.1985 tarih 3182 sayılı Bankalar Kanunu‟nun 32.maddesinin üçüncü fıkrasında vergiden indirilecek karĢılıkların tespitinde Bakanlar Kurulu‟na yetki tanınıyordu. Konuya iliĢkin çeĢitli tarihlerde Bakanlar Kurulu Kararnameleri çıkarılmıĢtır. 1988/12397 sayılı Bakanlar Kurulu Kararnamesinden sonra Maliye Bakanlığı‟nın Türkiye Bankalar Birliği‟ne gönderdiği 14.03.1989 tarihli yazıda teminatlı alacaklar için ayrılacak karĢılıkların vergi yasaları açısından gider yazılamayacağını bildirmiĢ ve bankaların bu konuda uyarılmasını istemiĢtir252. Buna göre, Maliye Bakanlığı bu yazıyla; sadece Bakanlar Kurulu kararında sayılan teminatların(nakit, hamiline yazılı mevduat sertifikası, Devlet iç borçlanma senedi, gelir ortaklığı senedi, borsaya kote edilmiĢ hisse senedi ve tahvil) için ayrılan karĢılıkların gider yazılamayacağı, gayrimenkul ipoteği karĢılığında verilen 252 Hasan YALÇIN ve Selçuk YÜCEL, Gelir ve Kurumlar Vergisi Uygulamasında Giderler, Ġstanbul:Maliye Hesap Uzmanları Derneği, 1996, s.300-302 261 kredilerin “teminatsız” olarak kabul edilmesi gerektiği, yönündeki görüĢe karĢı çıkmıĢtır. Maliye Bakanlığı karĢılık ayırmanın usul ve esaslarını anlattığı yazıda Ģüpheli alacak ayırmanın Ģartlarını belirtmiĢ Bankalar Kanununa istinaden ayrılacak karĢılıkların ise ancak teminatsız kalan kısımlarına tekabül eden kadarının gider yazılabileceğini belirtmiĢtir. Konuyla ilgili bir ihtilafta DanıĢtay 05.12.1990 gün ve E. 1990/251; K. 1991/3503 sayılı kararıyla, Ġstanbul 6. Vergi Mahkemesinin kararını bozarak, gayrimenkul ipoteği ve kararnamede yer almayan sair teminatları teminattan saymayarak, bunlara iliĢkin karĢılıkların gider yazılabileceğini hükme bağlamıĢtır253. Ancak KVK‟ndaki hüküm yerini koruduğundan dolayı Kurumlar Vergisini iĢleyen kaynaklarda da hüküm bu haliyle yer almaktadır254. Ancak bazı kaynaklarda bu hüküm belirtildikten hemen sonra Bankalar Kanunu‟ndaki hükme de yer verilmekte ve bu tezat ortaya konmaktadır255. Ayrıca Bankalar Kanunundaki düzenlemenin özel bir düzenleme olduğu dolayısıyla genel bir düzenleme karĢısında uygulanma önceliğine sahip olacağı ve özel düzenleme bulunan hallerde öncelikle özel düzenlemenin esas alınıp burada yer almayan hükümler için genel düzenlemelere baĢvurulacağı çerçevesindeki anlayıĢ, daha sonra düzenlenen Bankalar Kanunu‟nun uygulanmasını gerekli kılmaktadır. En son 5411 sayılı Bankalar Kanunu‟nun 53. maddesinin ikinci fıkrasına göre bankaların ayırdıkları özel karĢılıkların tamamı kurumlar vergisi matrahından indirilecektir. Özel karĢılıkların hangi esaslar göre ayrılacağını üçüncü bölümde incelemiĢtik. Bu esaslar uygun olmayan karĢılıklar ile Genel Kredi KarĢılıkları matrahtan indirilemeyecektir. 253 ġeker, C.2, s.1471, Yalçın ve Yücel, s.302 Murat SEMERCĠGĠL, En Son DeğiĢikliklerle Kurumlar Vergisi Kanunu ve Açıklamaları, Ankara: Feryal Matbaacılık, 1995, s.298; Selahattin PAKLAR, Kurumlar Vergisi Kanunu Yorum ve Uygulaması, Ġkinci Baskı, Ġstanbul: Ġstanbul Matbaası, 1987, s.401; Yılmaz ÖZBALCI, Kurumlar Vergisi Kanunu Yorum ve Açıklamaları, Ankara: OluĢ Yayıncılık, Aralık 1998, s.410; Abdurrahman AKDOĞAN, Vergilerin Ġncelenmesi ve Değerlendirilmesi, Ankara:Gazi Ün.Yayın No:165, 1991, s.340; Kızılot, Kurumlar Vergisi Kanunu ve Uygulaması, s.1170 255 Yalçın ve Yücel, s.299; ġeker, Birinci Cilt, s.466-468 254 262 4.8. VERGĠ KANUNU DIġINDAKĠ VERGĠSEL DÜZENLEMENĠN VERGĠLEME ĠLKELERĠ AÇISINDAN DEĞERLENDĠRMESĠ 4.8.1. Kanunlardaki ÇeliĢki KVK‟nun 15. maddesi hükmü ile Bankalar Kanunu‟nun 53 maddesinin ikinci fıkrası hükümleri birbiriyle zıt istikamettedir. Kurumlar Vergisi Kanununun indirimi kabul edilmeyen giderlerle ilgili 15 inci maddesinde her ne Ģekilde ve ne isimle olursa olsun ayrılan ihtiyat akçelerinin gider olarak indiriminin kabul edilemeyeceği ve Bankalar Kanununa müsteniden bankaların ayırdıkları karĢılıkların da bunlara dahil olduğu belirtilmektedir. Ayrıca KVK‟nun mükerrer 45. maddesi hükmüne göre uluslar arası antlaĢma hükümleri dıĢında “Kurumlar vergisine iliĢkin istisna, muafiyet ve kurum kazancının tespitinde indirimleri düzenleyen hükümler, ancak bu Kanun, Gelir Vergisi Kanunu ve Vergi Usul Kanunu'na hüküm eklenmek veya bu kanunlarda değiĢiklik yapılmak suretiyle” düzenlenecektir. Buna karĢın bir üst baĢlıkta belirttiğimiz üzere Bankalar Kanununda getirilen düzenleme ile Özel Kredi KarĢılıkları için vergiden indirilme imkanı getirilmiĢtir. Her iki kanun da Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) tarafından yapılmıĢ olmasına karĢın sonradan yapılan Bankalar Kanunu‟ndaki düzenlemenin KVK‟ndaki hükme olan aykırılığını gidermek için yeni bir düzenleme yapılması yoluna gidilmemiĢtir. Kanunun uygulayıcısı birimlerin ise uygulamayı daha yeni olan Bankalar Kanunu‟ndaki hükme göre sürdürmesiyle KVK‟ndaki hükümler adeta unutulmuĢtur. Ġki yasa arasında hiyeraĢik bir iliĢki bulunmaması bu durumla ilgili yasa koyucunun sınırlandırılmasını içeren bir anayasal hüküm bulunmaması ve Anayasanın yasa yapmayı Ģekil koĢullarına bağlamamıĢ olması sebepleriyle Kurumlar Vergisi Kanununda yer alan değiĢikliklerin ancak vergi yasaları ile yapılacağı hükmü, Bankalar Kanundaki hükmü geçersiz kılmamaktadır256. Her iki kanundaki hüküm de özel bir düzenlemedir ve biri biriyle taban tabana zıt Ģeyleri söylemektedir. Bu durumda hangi kanunda yer alan hükmün uygulanacağı sorun yaratmaktaysa da 256 TaĢdelen, s.398 263 Maliye Bakanlığı Bankalar Kanununda yer alan hükmü esas almak suretiyle uygulamayı yönlendirmiĢ bulunmaktadır. En son yapılan Kanunun daha önce çıkarılmıĢ olan ve bu yeni kanuna aykırı hükümleri içeren kanunların bu hükümlerini uygulamadan kaldıracağı düĢüncesinden hareketle bu yönlendirmenin yerinde olduğu söylenebilir257. Ġstisna, muafiyet ve indirimlerin vergi yasaları yoluyla yapılması Ģeklindeki görüĢü savunan Maliye Bakanlığı‟nın Vergi Usul Kanunu‟nda yapılacak bir değiĢiklik için adım atmaması Maliye Bakanlığı‟nın kredi karĢılıkları ile ilgili VUK‟ndaki tutumunun sürdüğü Ģeklinde de yorumlanabilecektir258. Ancak yasa yapma yetkisinin Yasa Koyucunun elinde olduğu bu noktada hatırlanmalıdır. Yürürlükte bulunan kanunların uygulanabilir olması ve karmaĢaya yol açmayacak açıklıkta ve belirginlikte olması, kanunlarda birbirine zıt hükümlerin bulunmaması temel esastır. Bu esasların gözardı edilmesi yapılan kanunların ciddiyetten uzak ve önemsenmeden hazırlandığı izlenimini verecektir. Böyle bir etki ise kanunlara uymakla yükümlü kiĢi ve kurumların güveninin sarsılmasına yol açacaktır. Ayrıca belirgin ve açık olmayan, çeliĢkiler içeren kanunların herkes tarafından farklı yorumlanmasına ve açıklarından faydalanılmasına sebep olunacaktır. 4.8.2. Verginin Yasallığı Ġlkesi ve BDDK Bankalar Kanunu sektörel faaliyetleri düzenleyen bir kanun durumundadır. Bu kanunun bir fıkrasındaki hüküm ile getirilen matrah indirimi hükmünün de, bu kanun her ne kadar vergi kanunu olarak adlandırılmasa da, getirdiği hükme uygun genel ilkeleri sağlamak durumundadır. Böyle bir düzenlemenin vergi düzenlemelerinin taĢıması gereken özelliklerin ne kadarını taĢıdığını tespite yönelik olarak Verginin Yasallığı ilkesinin irdelenmesi gerekecektir. “Bu ilke vergi düzenlemelerinin yapılırken adaletin ve eĢitliğin sağlanmasına yönelik olarak kanunla yapılması gereğinden ortaya çıkmaktadır. Yasallık hem Ģekli hem de maddi anlamda sağlanacaktır. Maddi ve ġekli ayrımını yasallık ilkesinin birbirinden ayrı olarak değerlendirilebilen iki yönü olarak görebiliriz. 257 258 TaĢ, s.82 TaĢdelen, s.398 264 ġekli anlamda kanun, Anayasada belirlenen kanun koyma usulüne uygun olarak, yasama organı tarafından çıkartılır. Maddi anlamda kanun ise genel, soyut, kiĢisel olmayan hukuk kurallarını içeren bir iĢlemdir”259. Anayasa Mahkemesinin bir kararında da maddi anlamda kanun, dolaylı bir biçimde, .. kamu yararına geleceği düzenleyici, mücerret, Ģahsi olmayan genel hukuk kuralları olarak tanımlanmaktadır260. ġekli Anlamda Yasallık ilkesini vergisel düzenlemelerin kanunla yapılmıĢ olması ve bu düzenlemelerin verginin ana ögelerini içermesi olarak tanımlıyoruz. Bu bir anlamda kanun yapma tekniği çerçevesinde Ģekil Ģartlarına uyulması gerektiği Ģeklinde de yorumlanabilecektir. Yasalar ile belirlenecek ana ögelere iliĢkin olarak yürütmeye ve vergi yönetiminin takdirine iliĢkin açık nokta bırakılmaması esas olmalıdır. Bir vergi düzenlemesinin Ģekli anlamda yasallık ilkesinin gereklerine uyduğunu söyleyebilmemiz için Ģu ögeler yasayla belirlenmiĢ olmalıdır261. Verginin konusu, Vergi yükümlüsü, Vergiyi doğuran olay, Matrah, Oran (tarife), Ġstisnalar, BağıĢıklıklar, Ġndirimler ile Vergi ödevine ve vergi yöntemine iliĢkin tüm düzenlemeler Düzenlemeye iliĢkin sınırlar yasayla belirlenmedikçe, yürütme organı tüzüklerle olduğu gibi, yönetmeliklerle de vergilendirmenin ana ögelerine iliĢkin düzenlemelerde 259 Nami ÇAĞAN, Vergilendirme Yetkisi, Ġstanbul: Kazancı Hukuk Yayınları, 1982, s.103 Çağan, 1982, s.103‟den Ays. Mahk., E.1963/124, K.1963/243, 11.10.1963(AMKD., S.1, s.430) 261 Gülsen GÜNEġ, Verginin Yasallığı Ġlkesi, 1.Baskı, Ġstanbul:Alfa Yayınları, 1998, s.120 260 265 bulunamayacaklardır. Ayrıca bu tür düzenlemeler bireyin çıkarlarına uygun olsalar ve birey yönünden bir tehdit oluĢturmasalar dahi, her an yönetim tarafından kaldırılma ve değiĢtirilme olasılıkları nedeniyle, yasa derecesinde kuvvetli, yerleĢmiĢ ve istikrarlı bir güvence oluĢturamayacaklardır262. Vergi Kanunları getirdikleri düzenleme ile salınan vergi türüne ait ögeleri belirlemektedir. Kanundaki bu ögelere ait düzenlemeler her bir vergi türü için ayrı ayrı olduğu için salınan bir vergiye ait yasanın yukarıdaki öğelerden sonuncusu hariç hemen hepsini içermesi beklenecektir. Son ögenin ise her bir vergi için farklı olarak belirlenmesi hem bürokrasiyi arttırarak vergi ödevinin yerine getirilmesini zorlaĢtıracak hem de mükelleflerin vergisel olayları anlamasını güçleĢtirecektir. Vergisel Sistemin içereceği ve tüm vergilerde ortak olarak düzenlenebilecek alanlar olarak; Vergiyi toplayacak birimler, Mükelleflerin baĢvuru Ģekilleri, ZamanaĢımı süreleri, Verginin tahsiline kadar olan süreçler, Tespit ve inceleme Ģekilleri, Kayıt düzeni, vb. sayabiliriz. Vergiyi kurucu temel ögeler özel vergi yasalarında yer alırlarken ödevsel ve yöntemsel iliĢkilerin temel ögeleri ise genel vergi yasalarında ya da genel hukuka iliĢkin yasalarda yer almaktadırlar263.Bu tür genel düzenlemeler tüm vergiler için VUK. da olabileceği gibi Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Yasa, Ceza Yasası, Tebligat Yasası gibi, Ġcra ve Ġflas Yasası vb. yasalarda vergisel ödev ve yönteme iliĢkin hükümler bulunabilecektir. Bu durum ġekli Anlamda Yasallık Ġlkesini zedelememektedir. Maddi anlamada yasallık için ise, çıkarılan kanunun taĢıması gerekli olduğuna inanılan özellikler incelenecektir. Genel bir ifade ile maddi anlamda kanunun, genel, soyut, kiĢisel olmayan hukuk kurallarını içeren iĢlem olduğu söylenebilecektir264. Bu özelliklerin sağlanması aĢamasında ise devreye genellik ve eĢitlik ilkeleri girmektedir. Verginin Yasallığı ilkesinin gereği olarak ortaya çıkan vergi yasalarıyla konulan vergi normlarının soyut ve gayriĢahsi olması genellik ilkesinin gerçekleĢmesine de hizmet edecektir265. Vergilemede genellik ilkesi bir toplumda yaĢayan herkesin 262 GüneĢ, s.120 GüneĢ, s.120 264 Çağan, 103 265 GüneĢ, s.99 263 266 maddi gücüne göre göre vergi yükümlüsü olmasını gerektirmektedir266. EĢitlik ilkesi bireylerin yükümlülüklere de eĢit oranda katılmalarını öngörerek, vergileme yönünden benzer durumda (örneğin gelir, gider, servet, aile durumu gibi) bulunan kiĢilerin eĢit iĢleme tabi tutulmasını gerektirir. Bu tür eĢitlik anlayıĢında vergilerin tutarı ve oranı, durumları her bakımdan aynı olan (gelir, servet, kiĢisel durum gibi) kimseler için eĢit olacaktır267. EĢitlik ilkesi kavramsal olarak ayrımcılık kavramına zıt bir tavırla adlandırılmaktadır. EĢitlik ilkesi yoluyla, ayrımcılığın engellenerek bireylerin yasalar karĢısında eĢit kılınması öngörülür. EĢitlik ilkesinin bu yönü yatay eĢitlik olarak adlandırılabilir ve hukuk devletinin yasa önünde eĢitlik anlayıĢını yansıtır. Buna göre vergi yasası önünde kiĢiler Ģeklen eĢittir. Vergi yasası önünde eĢitlik, verginin yasallığı ilkesindeki yasaların soyut ve genel olması boyutu ile özdeĢleĢmektedir. ġöyle ki bazı kiĢilere yasa olmaksızın ya da temel kıstaslara bağlamaksızın yasa ile mali yüküm koymak, o kiĢilere, aynı hukuksal durumda bulunan diğer kiĢiler karĢısında keyfi tutum takınmak farklı vergi almak anlamına gelir. Bu durum hem yasaların soyut ve genel olması olgusu ile bağdaĢmaz, hem de eĢitlik ilkesini zedeler. Gerçekten de verginin yasallığı ilkesine, „vergilerin yasaya uygun doğru olarak alınması‟ anlamında geniĢ ve somut bir yorumla yaklaĢınca verginin yasallığı ve anayasal eĢitlik ilkeleri vergi konusunda yine birleĢmekte, özdeĢleĢmektedir268. Hukuk devleti ilkesi, kiĢilerin temel haklarını etkileyen yasaların genel olmasını zorunlu kılmaktadır. Bu anlamda vergilendirmenin genel olması, eĢit olmasının da ön koĢulu olacaktır. Ancak vergilendirmede eĢitlik ilkesi daha geniĢtir269. Uygulanacak olan eĢitliğin, mutlak bir genellik ve eĢitlik anlayıĢı içerisinde, her kiĢi ve kuruma aynı kuralların aynı oranlarda uygulama zorunluluğu gerektirip gerektirmediği sorusu akla gelebilir. EĢitlik ilkesi sağlanırken adalet kavramı da iĢin içine girmektedir. Adaleti sağlama sorununda da “aynı Ģartlarda olanlara eĢit muamele yapılması” ve “değiĢik Ģartlarda olan kiĢilerin nispi durumlarına uygun olarak farklı Ģekilde ele 266 Mualla ÖNCEL, Ahmet KUMRULU ve Nami ÇAĞAN, Vergi Hukuku, Ankara:Turhan Kitabevi Yayınları, Ekim 1998, s.40 267 GüneĢ, s.112 268 GüneĢ, s.112 269 Öncel, Kumrulu ve Çağan, s.41 267 alınması” Ģeklinde ifade edilebilecek iki önemli yön olduğu söylenebilir270. Farklılıkların gözetilmesi Yatay ve Dikey EĢitlik kavramlarının belirmesine yol açar. Yatay adalet vergilendirme yönünden benzer durumda (gelir, gider, servet, aile durumu vb.) olan kiĢilerin eĢit iĢleme tabi tutulmasını, dikey adalet ise benzer durumda olmayan, farklı koĢullar altındaki kiĢilerin, farklılıkları ölçüsünde, değiĢik iĢlemlere tabi tutulmasını gerektirir. AngloAmerikan yazınında vergilendirmede eĢitlik ilkesi yatay adalet-dikey adalet ayırımı içinde incelenir271. Vergilendirme yönünden kiĢilerin durumlarının hangi koĢullar altında eĢit, benzer, özdeĢ veya aynı olduğunu belirlemek kolay değildir ve bakıĢ açısına göre değiĢebilir. Yasa koyucu vergi yükümlüleri veya vergi yasaları bakımından ortaya çıkan eylemsel eĢitsizlikleri göz önüne alarak farklı düzenlemeler yapar. Bununla beraber yasa koyucunun eylemsel eĢitsizliklerin tümünü göz önünde bulundurabilmesi hemen hemen imkansız olacaktır. Zira bu; yasaların her farklı durumu ayrı bir basamakla kavraması demek olacaktır. Bu konuda yasa koyucu anayasal sınırlara uymak koĢulu ile Anayasa Mahkemesinin yargısal denetimine tabi olan takdir yetkisine sahiptir272. Vergi kanunlarına Anayasa Mahkemesinin bakıĢ açısını görmemizde de fayda olacaktır. Anayasa Mahkemesi bir çok kararında vergilerin yasallığı ilkesine atıfta bulunmaktadır. Ġlkeyi algılama Ģeklini ortaya koymakta ancak bu ilkeye uygun olarak vergilemenin yapılabileceğini belirtmektedir. Mali yükümlülük getiren vergisel düzenlemelerin; yükümlüler, matrah ve oranlar, tarh ve tahakkuk, tahsil usulleri, yaptırımlar ve zamanaĢımı gibi çeĢitli yönlerinin olduğu vurgulanarak salınan vergi yada getirilen benzeri mali yükümün bu yönlerinin, kanunla yeterince çerçevelenmemesinin, kiĢilerin sosyal ve ekonomik durumlarını, hatta temel haklarını etkileyecek keyfi uygulamalara yol açma tehlikesini ortaya koymaktadır. Bu ilke çerçevesinde yürütme organına devredilebilecek yetkilerin de sınırı çizilmektedir. Ayrıca Anayasa Mahkemesi kararlarında, vergi oranında değiĢiklik yapma kavramının da vergi koyma kavramının içinde değerlendirerek, vergiyi artırma ve indirmenin de vergi koymak gibi büyük önem taĢıdığını vurgulamaktadır. 270 John F. DUE, Maliye, Çevirenler.Sevim GÖRGÜN ve Ġzzettin ÖNDER, Üçüncü Baskı, Ġstanbul: Ġstanbul Üniversitesi Yayın No.1241, 1967, s.113 271 Öncel, Kumrulu ve Çağan, s.41 272 GüneĢ, s.112 268 Gerek teorik öğreti gerekse de Anayasa Mahkemesi kararları, vergiden indirim yapma ya da bağıĢık tutma iĢinin de vergi koyma kadar önemli bir iĢ olduğundan hareketle bu iĢinde vergi koyma gibi yasa ile yapılma zorunluluğu olduğunu vurgulamaktadır. Bu vurgu ve bu çerçevedeki yasa yapma gerekliliği birlikte düĢünüldüğünde, vergi muaflık, istisna ve indirimlerinin oransal düzenlemelerinin de yasaya dayanma ile yasanın amaç ve ruhuna uygunluk gereği karĢımıza çıkmaktadır. “...vergi veya resim koyma kavramı içine, konulan vergi veya mali yükümden bağıĢık tutma, kanunda belirtilmiĢ vergi oranında değiĢiklik yapma kavramı da girmektedir”273. “...vergiden indirim yapma ya da bağıĢık tutma iĢi en az vergi koyma iĢi ölçüsünde büyük bir önem taĢımaktadır. Anayasa‟nın eĢit önemde bulunan iki konudan birisi için yasa hükmünü zorunlu sayarken öteki için zorunlu saymamıĢ olması düĢünülemez”274. 4.8.2.1. Esas ve Usullerin BDDK Tarafından Belirlenmesi ve Vergisel Düzenlemede BDDK’nın Etkisi Kurumlar Vergisi mükellefleri de ödevsel ve yöntemsel ögeler için diğer vergi mükellefleri gibi VUK kapsamında hareket etmekte, dönem sonu iĢlemleri, değerleme, tebliğ usulleri, cezalar vb. bir çok konuda VUK‟ndaki genel hükümlere tabi olmaktadır. Bankaların ayırmıĢ olduğu Özel Kredi KarĢılıklarının vergi matrahından indirilmesini öngören düzenlemede ayrılacak karĢılıklar hakkındaki esas ve usullerin BDDK tarafından belirleneceği ifade edilmektedir. 4389 sayılı Bankalar Kanunu‟ndaki 17.12.1999 tarihindeki değiĢiklikten önce esas ve usullerin düzenlenmesi iĢinin Bakanlar Kurulu tarafından yapılması öngörülmekteydi. Ayrılacak karĢılıkların esas ve usullerinin belirlenmesi ayrılacak karĢılık miktarına dolayısıyla da vergi matrahına etki edecektir. Verginin Yasallığı ilkesi çerçevesinde yürütme erkinin ve son düzenlemeden sonra da bir kamu kurumunun vergi matrahını da etkileyecek değiĢiklikler konusundaki yetkisini görmek adına Anayasa Mahkemesi kararlarınada bakmak gerekmektedir. Ġncelediğimiz Anayasa Mahkemesi kararlarından bulduğumuz yeni ve aynı zamanda da teorik yaklaĢımı da sunan iki ifadeyi buraya almamız konunun anlaĢılması açısından faydalı olacaktır. 273 Çağan, s.107 Ays. Mahk., E.1967/41, K.1969/57, 23, 24, 25.10.1969, Çağan, s.107‟den AMKD., S.8, s.18,49 274 269 Yasama organı, vergi alanına giren konuları ayrıntılarıyla düzenlemesinin olanaklı bulunmadığı hallerde, vergilendirmenin temel ögelerini belirleyerek, uygulamaya, tekniğe ve uzmanlığa iliĢkin konularda yürütme organına düzenleyici idarî iĢlemlerde bulunma yetkisi verebilir. Yürütme organına verilen yetki, vergilendirmenin temel ögelerine iliĢkin olmayıp yasayla getirilen düzenlemeyi açıklayıcı ve tamamlayıcı niteliktedir. Yürütme organı, vergilendirme tekniğine ve ayrıntılara iliĢkin konuları düzenlerken vergi yasalarının sınırları içinde kalmak zorundadır275. Özel Kredi KarĢılıkları kararda belirtilen türde teknik ve uzmanlığa dayalı ayrıntılar içermektedir. Bu yönüyle bu tür bir düzenlemenin idareye verilmesi karardaki hususlara aykırılık içermemektedir. “Ġdarenin objektif düzenleyici tasarruflarına iliĢkin kurallar Anayasa'nın 115. ve 124. maddelerinde düzenlenmiĢtir. Anayasa'nın 115. maddesinde, kanunların uygulanmasını göstermek veya emrettiği iĢleri belirtmek üzere Bakanlar Kurulu'na tüzük çıkarma yetkisi verilmiĢtir. 124. madde ile de yasa ve tüzüklerin uygulanması sağlanmak üzere BaĢbakanlık, Bakanlıklar ve kamu tüzel kiĢilerine yönetmelik çıkarma yetkisi tanınmıĢtır. Ġdarenin genel düzenleme yetkisi kuĢkusuz tüzük ve yönetmelikle sınırlı değildir. Uygulamada yürütme organı ve idare, tüzük ve yönetmelik dıĢında kararname, talimat, yönerge, genelge, sirküler, karar, tebliğ gibi değiĢik adlar altında idari düzenlemeler yapmaktadır. Tüzük ve yönetmeliklerin biçimsel özellikleri saklı kalmak koĢuluyla bütün idari düzenlemelerin anayasal ve hukuksal temelleri aynıdır. Anayasa'nın 73. maddesinin üçüncü fıkrasına göre vergi, resim, harç ve benzeri mali yükümler yasa ile konulabilir. Bu konuda maddenin son fıkrasında belirtilen ayrık durumlarda Bakanlar Kurulu'na yetki devrinde bulunulabilir. Ancak, vergi ve mali yükümlülüklere iliĢkin yasalarda uygulamaya yönelik kuralların idari düzenleyici metinlere bırakılması yasama organının takdir alanı içindedir. Yasa koyucu bu tür kuralları 275 Ays. Mahk., E.1996/49, K.1996/46, 11.12.1996, http://www.anayasa.gov.tr/KARARLAR/IPTALITIRAZ/K1996/K1996-46.htm (EriĢim: Haziran 2004) 270 vergi yasalarında ayrıntılı düzenleyebileceği gibi, çerçevesini belirleyerek idari düzenlemelere de bırakabilir”276. Bu çerçevede yasa koyucunun genel çerçevesini belirleyerek uygulamaya yönelik kuralları idari düzenlemelere bırakması olanaklıdır. Özel Kredi KarĢılıkları bankaların ve dolayısıyla bankaların etkilediği oranda ekonominin ihtiyatlı yönetimi ve muhasebe ile ilgili bir uygulamadır. Kurumlar vergisi matrahının tespitinde bu karĢılıkların düĢürülmesi vergi matrahını etkilemektedir. Vergi matrahından düĢürülmesi gereken kalemlerin belirlenmesi daha önce de incelediğimiz üzere gerçek gelirin kavranmasına yönelik olmaktadır. Dolayısıyla Yasa koyucunun Özel Kredi KarĢılıklarının vergi matrahından düĢürülmesi gerektiğine inanması ve bu konudaki ayrıntı içeren düzenlemeleri yürütmeye bırakması normal karĢılanabilecek bir durumdur. Burada kafa karıĢtıran durum yine yasa koyucunun kabul ettiği ve daha genel düzenlemeler içeren VUK‟nun bu konuda farklı hükmüdür. Zira vergi matrahlarının tespitinde vergi yasaları belirleyici olmakta ve vergiyle ilgili düzenlemelerde yürütmeye yetki verilirken vergi yasalarındaki hükümler çerçeveyi çizmektedir. ġekli olarak Bankalar Kanunu‟ndaki yetkilendirme için yukarıda ifade ettiklerimizden baĢka bir Ģey söyleyemesek te bu yasadaki hüküm ve yetkilendirme için yasa koyucunun iradesini yansıtırken, vergi konusundaki bürokrat ve kurumların yönlendirmesine göre değil bankacılık alanını düzenleyen bürokrat ve kurumların yönlendirmesine göre hareket ettiğini söyleyebiliriz. Nitekim aynı yönlendirme 2004 yılının sonuna doğru kamuya sunulan Yeni Bankacılık Yasasına ait taslak metinde de kendini göstermektedir. Taslak metinde277 karĢılıklar “KarĢılıklar ve teminatlar” baĢlığı altında müstakil olarak 53. maddede* ortaya konmuĢtur. Taslakta karĢılıkların vergiden indirilmesi ile ilgili kısım Ģu anki düzenlemeden farklılık içermekte ve oldukça geniĢletilmekteydi. Mevcut durumda karĢılıklar sadece “krediler ile diğer alacaklarından” doğan veya doğması 276 Ays. Mahk., E.1996/5, K.1996/26, http://www.turmob.org.tr/mevzuat/rg/24448.htm (EriĢim:Haziran 2004) 277 www.bddk.gov.tr, EriĢim:23.02.2005 * KarĢılıklar ve teminatlar Madde 53-Bankalar,krediler ve diğer alacaklarla ilgili olarak,doğmuĢ veya doğması muhtemel zararların karĢılanması ve bunlar dıĢında kalan varlıkların değer azalıĢları için yeterli düzeyde karĢılık ayrılmasına, aktiflerin kalitesine ve sınıflandırılmasına, garantilerin ve teminatların alınmasına,bunların değerinin ve güvenilirliğinin ölçülmesine,takibe alınan kredilerin izlenmesine ve vadesi dolmuĢ kredilerin geri ödenmesine iliĢkin politikaları oluĢturmak ve uygulamak,bunları düzenli olarak gözden geçirmek,tüm bu hususları icra edebilecek gerekli yapıları tesis etmek ve iĢletmek zorundadır.Bu fıkra hükmünün uygulanmasına iliĢkin usûl ve esaslar Kurulca belirlenir. Bu madde uyarınca ayrılan karĢılıkların tamamı ayrıldıkları yılda kurumlar vergisi matrahının tespitinde gider olarak kabul edilir. 271 beklenen zararları kapsarken taslak metin bunların yanına “bunlar dıĢında kalan varlıkların değer azalıĢları” nı da katarak bilançonun bütün aktif kalemlerini kapsar hale gelmiĢtir. Bu hükmün hemen ardından gelen hüküm ile de bu karĢılıkların tümünün vergi matrahından indirilmesi öngörülmüĢtür. Böyle bir düzenleme banka bilançolarının bütün aktif kalemleri için, vergi mevzuatına alternatif olarak yeni değerleme usullerinin tesisi anlamına gelebilecekti. Taslak metinde yer alan böylesine önemli hüküm muhtemelen Maliye Bakanlığı yetkililerinin de müdahelesiyle değiĢtirilmiĢtir. Üçüncü bölümde de belirttiğimiz üzere yeni kanun, bankaları, karĢılık ayırma yükümlülüğü açısından aktifde bulunan bütün kalemlerdeki değer azalıĢlarının kavranması konusunda yükümlü tutmuĢtur. Ayrılacak karĢılıkların kurumlar vergisi matrahından indirilmesi noktasında ise sadece “özel kredi karĢılıkları” sözkonusu edilmesi suretiyle 4389 sayılı kanuna paralel bir düzenlemeyle çıkmıĢtır. 4.8.2.2. Bankalar Kanunu Hükmünün EleĢtirisi ve Öneriler Bankalar Kanunundaki hükümle, VUK. hükmüne aykırı olarak bankaların ayırdıkları özel karĢılıkların vergiden indirilmesi eleĢtiriye uğramaktadır. Kanunun “Maddi Anlamda Yasallık”ı ilkesinde aradığımız kriter, temel olarak getirilen düzenlemenin yerindeliği veya kamu yararı sağlayıp sağlamadığı değildir. Aranan nokta benzer durumda olan kiĢi ve kurumlara aynı hak ve yükümlülüklerin konup konmadığıdır. Bu nokta da bankaların ayırmıĢ olduğu Özel Kredi KarĢılıklarının vergi matrahından indirilmesi eleĢtiri almamaktadır. Ancak Bankalar Kanunu‟ndaki düzenleme ile diğer Ģirketlerden ayrı Ģekilde ve VUK‟nun hükmünün tam tersi istikamette bankaların ayırdıkları Özel Kredi KarĢılıklarının vergi matrahından indirilmesi eĢitlik ve genellik ilkeleri çerçevesinde eleĢtiriye uğramaktadır. “Olayın esasına inildiğinde ise yukarıdan beri anlatılan hususların, Vergi Kanunlarının uygulandığı diğer tüm sektörler için eĢitsizlik yarattığı ve Vergi Kanunları dıĢında yer alan Kanunlarda da vergilendirmeye iliĢkin hükümlerin düzenlenmesi, çok baĢlı ve karmaĢık bir sistem yaratarak, olayı içinden çıkılamaz noktalara getirmek sonucunu doğurmaktadır. Halbuki olması gereken, tek tip vergilendirme sistemi belirleyerek karmaĢıklığa son vermek ile rekabet ve eĢitlik sağlamak için, her kesime aynı kuralları uygulamaktır”278. 278 Dayanç, s.100-101 272 Bu durumda vergi kanunlarının anayasanın öngördüğü Ģekilde ve biçimde Yasama organı tarafından yapılması “ġekli Manada Yasallık” ilkesini sağlarken yapılan yasaya kiĢi ve kurumların içtenlikle uyması için adalet ilkesi çerçevesinde “Maddi Anlamda Yasallık” ilkesinin mutlaka gözetilmesi ve bu ilkeden sapılmaması için değiĢikliklerin de bu ilke gözetilerek yapılması gerekmektedir. Zira her iki manada yasallık ilkesine uygun olarak hazırlanmıĢ bir yasanın sonradan yapılan değiĢikliklerle bu ilkelerden sapmasına sebebiyet verilebilmektedirler. Ayrıca bu durumda eĢitlik ve genellik ilkesine de aykırı davranılmıĢ olunur. Genellik ilkesinin bir gereği olarak; tanınan istisna ve bağıĢıklıkların, matrahtan yapılacak indirimlerin o verginin bünyesine ve anayasal doğrultulara uygun olması ve nesnel gerekçelere dayanması gerekmektedir. Bu sağlanamadığı takdirde vergi yasaları öznel ve somut hale gelip yasa niteliği taĢımaktan uzaklaĢacak ve belli bir kesime hitap eder olacaklardır279. Yapılan değiĢikliklerin adalet ilkesini zedelemesi yapılan düzenlemenin gerekli olsa bile sadece bir kesim için avantaj getirmesi diğer kiĢi ve kurumların unutulması yasanın eksiklik ve boĢluklar içerdiği kanısına da sebep olabilecektir. 4.8.2.2.1. Diğer KuruluĢların Ayırdıkları KarĢılıklar Ġçin Talepleri Kanunlar ülkemizde TBMM tarafından kabul edilmektedir. Kanunların hazırlanıĢı sırasında her ne kadar bürokrasi ve siyasi irade hakim olsa da bu taslaklar kabul edilmeden önce değiĢime uğramakta ve halkın iradesinin yansıtılmasını teminen oylanmaktadırlar. Bu yönüyle çıkarılan kanunları TBMM vekilleri hazırlamasa da kanunlaĢmıĢ bir metnin yasa koyucunun görüĢünü ve tutumunu sergilediği kabul edilmektedir. Bu durumda farklı tarihlerde birbirine zıt hükümler ifade eden kanunların kabul edilmiĢ olması durumunu Yasa koyucunun tutum değiĢikliği Ģeklinde yorumlamamız yerinde olacaktır. Kurumlar Vergisi Kanununun indirimi kabul edilmeyen giderlerle ilgili hükümde Yasa koyucunun çok katı bir tutum izlediği görülmektedir. 15 inci maddesinde her ne Ģekilde ve ne isimle olursa olsun ayrılan ihtiyat akçelerinin gider olarak indiriminin kabul edilemeyeceği belirtilmektedir. Bu hükümde ısrarcı olduğunu ortaya koyabilmek adına da istisnai durumlara da yer vermekte, Bankalar Kanununa müsteniden bankaların ayırdıkları karĢılıkların da bunlara dahil olduğu belirterek bu konudaki tutumunun bütün sektörler için katı olduğunu belli etmektedir. 279 GüneĢ, s.99 273 Yasa koyucunun daha sonra çıkarttığı baĢka bir kanunla bankaların ayırdıkları kredi karĢılıklarına vergiden indirme imkanını getirmesi Bankacılık sektörüne bir takım haklar vermesinin yanı sıra kanaatimizce baĢka anlamda da yorumlanabilecektir. Bize göre bu tutum değiĢikliğidir. Kanaatimize göre Yasa koyucu bu Ģekilde Kurumlar Vergisi kanununun 15. maddesindeki görüĢ ve katı tutumunu da değiĢtirmiĢ daha önce istisna kabul etmediği noktada istisnalar olabileceğini kabul etmiĢtir. Bu noktada Bankacılık Sektörü gibi diğer sektörlerin de Vergiden Ġndirilmesi gereken karĢılık kalemleri olduğu bir Ģekilde Yasa Koyucunun önüne getirilmelidir. Bu noktada oda ve meslek birliklerinin yanı sıra mükellefin sorunlarını araĢtıran ve çözümüne çalıĢan bir Vergi Ġdaresi‟nin, bu konuda daha çok sektörü içine alan bir vergi düzenlemesinin önünü açabileceğini düĢünüyoruz. Ayırdıkları alacak ve yüküm karĢılıklarının vergi matrahından düĢürülmesi yönünde diğer sektörlerin de talepleri vardır. ġimdi aĢağıda Bankalara tanınan bu matrah indiriminin diğer sektörlerdeki Ģirketler için de bir ihtiyaç olabileceğine dair kanıyı kuvvetlendirmek üzere örgütlü iki sektörün 2004 yılındaki Ġzmir Ġktisat kongresine sunulan taleplerini alıntılıyoruz. ..... Faktoring ġirketleri ise ancak Vergi Kanunları çerçevesinde herhangi bir anonim Ģirket gibi karĢılık ayırma imkanına sahiptir ve bu konudaki hükümlerin yargı kararlarına bağlı oluĢu, yargı kararlarının ise uzun bir zamana gerek göstermesi yüzünden nerede ise karĢılık ayıramaz durumdadırlar. Yaptıkları iĢler açısından bankalara benzerlik gösteren Faktoring ġirketlerinin de, çıkarılacak bir kanunla, Ģüpheli alacak karĢılıklarının vergi kanunlarınca kabul edilebilir gider yazılmasının sağlanması, bu konudaki haksiz rekabeti ortadan kaldıracağı gibi, kurumlar arasında fırsat eĢitliği yaratılması açısından da yerinde olacaktır280. Sigorta Ģirketlerinin mali bünyelerinin güçlü tutulabilmesinin önemli Ģartlarından birisi de AB normlarına uygun karĢılıkların ayrılabilmesidir. Ancak bunu sağlamak üzere, bu tür karĢılıkların Kurumlar Vergisi matrahının tespitinde gider olarak kabul edilmesinin sağlanması gerekmektedir281. 280 Factoring Derneği, www.tbb.org.tr/turkce/duyurular/ iktisat_kongresi/Ek%207%20Factoring.pdf (EriĢim:Haziran 2004) 281 Ġzmir Ġktisat Kongresi, Mali Sektör Raporu, s.16 www.tbb.org.tr/turkce/duyurular/ iktisat_kongresi/Mali%20Sektor%20%20Raporu.pdf (EriĢim:Haziran 2004) 274 Tabi ki sadece iki sektörün taleplerinden alıntı yapmamız diğer sektör Ģirketlerinin bu düzenlemeye ihtiyaç duymadıkları manasına gelmemektedir. Aslında bu tür düzenlemelerin yapılarak mükelleflerin aleyhlerine gerçekleĢen durumların düzeltilmesi ve mükelleflerin bu noktada rahatlatılması hem sağlıklı bir ekonomik yapı hem de mükelleflerin yasalara uymama gerekçelerinin ortada kaldırılarak kayıt dıĢı ekonominin azaltılması için büyük önem arz etmektedir. 4.8.2.2.2. Kapsamlı Değerlendirme ve DeğiĢiklik Önerisi “....Öte yandan, yasa koyucu bir vergi ya da vergi muaflığı hükmü getirirken bu hükmün kapsamına girebilecek kiĢiler arasında eĢitlik ilkesine aykırı düĢebilecek ölçüde bir ayırım yapmıĢsa vergi yasasında bir boĢluktan veya eksiklikten sözedilebilir”282. Zaman zaman yasalar bir takım boĢluk ve eksiklerle çıkabilse de bu durumun en kısa zamanda ve makul bir sürede düzeltilmesi esas olmalıdır. Bu noktada Bankalar Kanunu ile getirilen bu düzenlemenin KVK‟nda yer alması gerektiği yönündeki görüĢe283 katılmakla birlikte daha geniĢ bir değerlendirmenin de gerekliliğini savunmaktayız. Bankalar Kanunu‟ndaki düzenlemenin gerekliliğine inanılsa da bu düzenlemenin vergi kanunlarındaki bir düzenlemeyle ve de zıt hüküm kaldırılarak yapılması ve bankalar için gerekliliği ortaya çıkan bu düzenlemenin baĢka kurumlar için de gerekli olup olmadığı hususunun sağlıklı bir Ģekilde değerlendirilerek daha genel bir düzenlemenin Ģimdiye kadar yapılmıĢ olması gerektiği açıktır. Bu değerlendirmenin bir an önce yapılması ve kanunlar arasındaki bu çeliĢkinin giderilmesi önem arz etmektedir. 4.9. ALT DÜZENLEMELERDEKĠ ÇELĠġKĠ VE SONUÇLARI Birden fazla teminatı bulunan ve değerlenmiĢ tutarları toplamı donuk alacak miktarını aĢan alacaklar için Genelgedeki örneğe göre hareket edildiğinde dikkate alınacak(indirilecek) teminat tutarı Yönetmelikte kastedilen yönteme göre daha az hesaplanabilecektir. Bu da daha fazla karĢılık ayrılması dolayısıyla da Kurumlar Vergisi matrahının daha fazla 282 Öncel, Kumrulu ve Çağan, s.42 Ahmet BATTAL, Bankalar Kanunu ġerhi, Türkiye Bankalar Birliği Yayın no:234, Eylül 2003, s.125 283 275 düĢmesi demek olacaktır. Gerçi Yönetmelikteki Madde 8/4 bankalara teminatları dikkate almaksızın donuk alacakların tamamına kadar karĢılık ayırma imkanı vermektedir. Ancak asgari miktarın tespitinde teminatların değerlemesi önemini sürdürmektedir. Genelge getirdiği yeni hesaplama Ģekliyle bu asgari miktarı yukarı çekmektedir. Konuya üçüncü bölümde kısaca değinmiĢ ayrıntılı açıklamayı bu bölüme bırakmıĢtık. ġimdi Genelge ile getirilen, vergi matrahını da etkileyen düzenlemeyi ortaya koymak için iki düzenleme de ayrı ayrı ele alınacaktır. Aynı örnek iki düzenleme için ayrı ayrı hazırladığımız tablolara yerleĢtirilecektir. 4.9.1. Yönetmelikteki Düzenleme Yönetmelik Madde 8/3‟ de birden fazla grupta izlenen teminat türlerine sahip donuk alacaklar için teminatları hangi sırayla alacaktan indirileceği sorusu cevap bulmaktadır. a) Bir donuk alacak tutarı birden fazla grupta izlenen türde teminatla teminatlandırılmıĢ ise özel karĢılığa tabi olan alacak tutarının belirlenmesinde dikkate alınacak teminatların hesaplanmasına, grup sıralamasına göre en likit kabul edilen birinci gruptan baĢlanır. b) Birden fazla türde teminata sahip, donuk alacak niteliğini haiz bir kredi için ayrılacak özel karĢılığın hesaplanmasında, öncelikle her bir teminat türünün ayrı ayrı değerlenmiĢ tutarlarının, donuk alacak tutarını aĢıp aĢmadığı kontrol edilir. Hesaplamada birinci olarak ele alınan teminat türünün değerlenmiĢ tutarının, en fazla, donuk alacak tutarına eĢit olan kısmı, bu teminata ait dikkate alınma oranı ile çarpılarak donuk alacak için özel karĢılığın uygulanmayacağı kısım bulunur. Ġkinci teminat türü ve varsa üçüncü teminat türü için de aynı iĢlem ayrı ayrı ve sırasıyla tekrarlanır. Bu iĢlemlerin sonucunda, donuk alacağa iliĢkin olarak özel karĢılık uygulanacak bir tutar kalırsa, bu artan tutar üzerinden özel karĢılık ayrılır. Bu durumda alacaktan indirilecek teminatlara en likit grup olarak kabul edilen birinci gruptan baĢlanacak, hangi teminat türleri varsa içinde bulundukları gruba göre sırayla dikkate alınacaktır. 276 4.9.2. Genelgedeki Düzenleme Teminatların donuk alacak tutarından indirilmesi iĢlemi uygulamaya iliĢkin genelgede de ayrıntılı olarak ele alınmıĢtır. Ancak yukarıda bahsettiğim üzere Uygulama genelgesinde değerlemiĢ teminat tutarlarının dikkate alınmasındaki üst sınır, yönetmelikte kastedilenden farklı olarak, tüm teminatların toplamı için ele alınmıĢtır. Farklılığı ortaya koymak için genelgede konunun iĢleniĢini ve verilen örneği ele alalım(KarĢılık Ayrılmasına ĠliĢkin Esaslar, Sondan 2. Paragraf). Yönetmeliğin 8 inci maddesinin üçüncü fıkrasının (b) bendinde de belirtildiği üzere, bir donuk alacak tutarının birden fazla grupta izlenen teminatla teminatlandırılması durumunda, özel karĢılığa tabi olan alacak tutarının belirlenmesinde dikkate alınacak teminatların hesaplanmasına grup sıralamasına göre en likit kabul edilen birinci grup teminatlardan baĢlanacaktır. Hesaplamada en likit olarak kabul edilen teminatın değerlenmiĢ tutarının, en fazla donuk alacak tutarına eĢit olan kısmı, bu teminata ait dikkate alınma oranı ile çarpılarak, kalan donuk alacak tutarı bulunacaktır. Ġkinci teminat ve varsa üçüncü teminat için de aynı iĢlem sırasıyla kalan donuk alacak tutarı üzerinden tekrarlanarak bu iĢlemlerin sonucuna göre uygulanacak özel karĢılık tutarı tespit edilecek ve bu tutar üzerinden özel karĢılık ayrılacaktır. Örneğin, 100 milyar lira tutarında bir alacak için ikinci teminat grubunda yer alan ve dikkate alınma oranı yüzde yetmiĢbeĢ olan 125 milyar lira tutarında bir ipotek ile üçüncü grup teminatlar içinde yer alan ve dikkate alınma oranı yüzde elli olan 150 milyar lira tutarında kefalet alınmıĢsa, bu durumda, öncelikle ipoteğin sadece alacak tutarı kadar olan, yani 100 milyar liralık kısmının yüzde yetmiĢbeĢi indirim olarak dikkate alınacak ve kalan 25 milyar lira özel karĢılık oranına esas tutarı oluĢturacaktır. Alınan 150 milyar lira tutarındaki kefaletin ise kalan donuk alacak tutarına eĢit olan 25 milyarlık kısmının yüzde ellisi dikkate alınacak, kalan 12.5 milyar liralık donuk alacak tutarı üzerinden özel karĢılık ayrılacaktır. 4.9.3. Farklılık Hesaplamanın daha net anlaĢılabilmesi için amortisman ayrımı ve yeniden değerlemenin hesaplanmasında kullanılan tablo benzeri bir tablo hazırlamamızda fayda olacaktır. Verilen örneği de bu tabloya yerleĢtirelim. 277 Örnek: Kredi Tutarı:100 milyar TL. Teminat 1(Ġpotek):125 milyar TL.(Ġpotek 2.grup teminattır. Dikkate alınma oranı %75) Teminat 2(Kefalet):150 milyar TL.(Kefalet 3.grup teminattır. Dikkate alınma oranı:%50) Tablo 16 Genelgeye Göre Donuk Alacaktan Teminatların Ġndirilmesi (1) (2) Özel Teminat KarĢılık Ġçin Devreden Meblağ (3) Miktarı (1)= Bir Önceki Satırdaki(7) (4) (5) (6) Dikkate Dikkate Ġndirilecek Alınacak Alınma Meblağ Tutar(En Oranı(Teminat (4)x(5) fazla Türünün Kredi Grubunun Tutarı Oranı) Kadar) (7) Özel KarĢılık Ġçin Kalan Meblağ (1)-(6) (3)<(1) ise (4)=(3), (3)>(1) ise (4)=(1) (Ġlk Satırda Donuk Alacak Tutarı ) 100 milyar Ġpotek 125 milyar 100 milyar %75 75 milyar 25 milyar 25 milyar Kefalet 150 milyar 25 milyar %50 12,5 milyar 12,5 milyar Kendi Hazırladığım Tablo Yukarıda ortaya koyduğumuz tablo, genelgede ortaya konan uygulama esasına ve örneğe göre hazırlanmıĢtır. Ancak daha önce de dediğimiz gibi, kanaatimizce genelgede ortaya konan uygulama Yönetmelikte kastedilenden farklıdır. Faklılık değerlemiĢ teminat tutarlarının dikkate alınmasındaki üst sınırın her bir teminat için ayrı ayrı mı ele alınacağı yoksa teminatların toplamı için mi ele alınacağı noktasındadır. Kanaatimizce Yönetmelikte kastedilen her bir teminat için ayrı ayrı ele alınacağıdır. ġimdi aynı örnek için, bu sınırın her bir teminata ayrı ayrı uygulandığı bir tablo hazırlayalım. 278 Tablo 17 Yönetmeliğe Göre Donuk Alacaktan Teminatların Ġndirilmesi (1) (2) (3) (4) (5) (6) (7) (8) Donuk Alacak Özel KarĢılık Ġçin Devreden Meblağ Teminat Miktarı Dikkate Alınacak Tutar(En fazla Kredi Tutarı Kadar) Dikkate Alınma Oranı (Teminat Türünün Grubunun Oranı) Ġndirilecek Meblağ Özel KarĢılı k Ġçin Kalan Meblağ (2)= Bir Önceki Satırdaki( 8) (5)x(6) En fazla (2) kadar (2)-(8) (4)<(1) ise (5)=(4), (4)>(1) ise (5)=(1) (Ġlk Satırda Donuk Alacak Tutarı) 100 milyar 100 milyar Ġpotek 125 milyar 100 milyar %75 75 milyar 25 milyar 100 milyar 25 milyar Kefalet 150 milyar 100 milyar %50 25 milyar 0 (Ġndirilecek Meblağ 50 milyar hesaplandığı halde özel karĢılığa tabi alacak miktarını sıfıra indiren 25 milyar yeterli olmaktadır. Kendi Hazırladığım Tablo Görüldüğü gibi aynı örnek Uygulamaya iliĢkin genelgeyle getirilen farklı sınırlama olmaksızın Yönetmelikteki ifadeye göre hesaplandığında mevcut teminatların dikkate alınan değeri donuk alacak miktarını aĢtığından özel karĢılık ayrılmasına gerek kalmamaktadır. Genelgede öngörülen hesaplama türünde 1.grup teminatların riski tamamen karĢılaması durumu dıĢında, diğer gruptaki teminatlar ne kadar fazla alınırsa alınsın özel karĢılık ayrılacak miktarın sıfıra indirilmesi mümkün olmamaktadır. Reisoğlu da Ģerhinde bu noktaya dikkat çekmektedir. 279 Genelge hükümlerine göre birinci grup teminatlar dıĢında, ne kadar teminat alınırsa alınsın, tüm borç tahsil edilerek tasfiye edilinceye kadar, azalan miktarlarla da olsa özel karĢılık ayrılması gerekecektir. Verilen örnekte görüldüğü gibi 100 milyar tutarındaki bir alacak için ne kadar yüksek değerde taĢınmaz ipotek alınırsa alınsın, -örneğin 500 milyar değerinde ipotek alınmıĢ olsun- yine de 25 milyar için karĢılık ayrılacaktır. Oysa 500 milyar değerindeki bir ipoteğin bankanın alacağı için tam güvence oluĢturacağı kuĢkusuzdur. 100 milyar lira için alınan kefalet ise, Yönetmelikte öngörüldüğü gibi kredinin % 50 oranında değil, fakat karĢılık ayrılacak bakiyenin % 50 oranında hesaba katılmaktadır284. BDDK hesaplamada teminatların düĢülmesiyle ilgili uygulamada yaĢanan farklılıkların giderilmesine yönelik bir yazı yayımlamıĢtır. Ġlgili Yönetmelik hükmü gereğince, özel karĢılığa tabi donuk alacak tutarının hesaplanmasında, teminatların öncelikle en likit olandan baĢlamak üzere dahil oldukları gruplara göre ayrıĢtırılması, her bir grubun içinde yer alan hisse senetleri, tahviller, gayrimenkul ipotekleri, ticari iĢletme rehni ve gerçek ve tüzel kiĢilerin kefaletleri gibi farklı türdeki teminatların, türleri itibariyle toplanarak tek bir teminat olarak hesaplamalarda dikkate alınması gerekmektedir*. Ancak bu açıklama yukarıda değindiğimiz farklılığı gidermemektedir. Hesaba katılacak teminatların farklı gruplarda olması hallerinde genelge hükümleri uygulandığı müddetçe değindiğimiz çeliĢki devam edecektir. Konu tarafımızdan BDDK yetkililerine tespit ettiğimiz diğer hususlarla birlikte sorulmuĢ ve görüĢleri alınmıĢtır. Ancak BDDK bu konuyla ilgili cevabında çeliĢki ile ilgili herhangi bir hususa değinmemiĢ Yönetmelik ve Genelgenin ilgili hükümlerinin dikkate alınması gerektiği ifade edilerek konu geçiĢtirilmeye çalıĢılmıĢtır. Yazılı görüĢ istemeden önce yapılan telefon görüĢmesinde ise konu ile ilgili BDDK yetkilisi bazı düzenlemelerin BDDK‟nın o an için belirlediği karĢılık politikası ile ilgili olduğu belirtilmiĢtir. Ancak yazılı cevaplarında, bu tür bir gerekçeyi kullanmayacaklarına iĢaret etmiĢtir. Netice itibariyle teminatların düĢürülmesinde genelge ile getirilen ve vergisel sonuçları da bulunan farklı uygulamanın BDDK tarafından 284 Reisoğlu, 2002, s.664 11.04.2002 tarih ve 4250 nolu BDDK yazısı, http://www.bddk.org.tr/turkce/mevzuat/ karsilikaciklamatbb_11042002_4250.doc (EriĢim: Haziran 2004) * 280 bilinçli olarak yapıldığı kanaatini taĢıyoruz. BDDK, sektörün derin bir kriz içinde olduğu 2002 yılında yayınladığı genelge ile bankaların stabilitesini arttırmayı amaçlayan önlemleri uygulama genelgesine de yansıtmıĢ bulunmaktadır. Ancak vergisel sonuçlar ortaya çıkaran bir düzenlemenin Verginin Yasallığı ilkesi çerçevesinde ancak yasayla yada yasanın verdiği yetkiye istinaden yönetmelikle yapılması gerekirken BDDK bu durumu göz ardı etmiĢtir. 4.10. BÖLÜMÜN GENEL DEĞERLENDĠRMESĠ Bu bölümde bankaların ayırmak zorunda olduğu kredi karĢılıklarının vergi hukukumuzdaki yerinin tespitine çalıĢılmıĢtır. Bunun için de öncelikle tüm Ģirketlerin tabi olduğu ġüpheli Alacak KarĢılığı düzenlemesi VUK‟ndaki Ģekliyle ele alınmıĢ, bankaların da diğer Ģirketlerle aynı çerçevede vergi mevzuatına tabi tutulması durumunda ayıracakları kredi karĢılıklarının ne kadarının vergi matrahından indirilebileceği ortaya konmuĢtur. Kredi karĢılıklarının esas ve usullerinin ġüpheli Alacak KarĢılığı ayrılmasına iliĢkin Ģartların ne kadarını sağladığına iliĢkin incelememizde, ayrılan kredi karĢılıklarının ancak çok ufak bir kısmının ġüpheli Alacak KarĢılığı kapsamında matrah indirimine konu olabileceği, kredi karĢılıklarının büyük oranda ġüpheli Alacak KarĢılığı kapsamına giremeyeceği ortaya çıkmıĢtır. Bunun sebebi kredi karĢılıklarının ayrılma sebebi ile ayrılma esas ve usullerinin vergi mevzuatındaki ġüpheli Alacak KarĢılığı ayırma gerekçesi ile esas ve usullerinde farklı olmasıdır. “Tahmin edileceği üzere bankacılık mevzuatı bakımından ön planda olan ihtiyatiliktir. Bu nedenle bu mevzuat zararın doğma ihtimalini çok daha geniĢ ölçütleri esas almak suretiyle düzenlemekte ve hatta zararın doğma ihtimalinden bağımsız olarak ekonomik bir birimin karĢılaĢabileceği bir takım genel riskler için ihtiyaten karĢılık ayrılmasını talep edebilmektedir. Vergi mevzuatı bakımından ön planda olan, kazancı gerçek tutarıyla tespit ederek vergiye tabi tutmaktır. Bu tespit yapılırken ancak zarar oluĢturma olasılığı yüksek olan konularla ilgili olarak karĢılık ayrılmak suretiyle gerçek kazacın 281 belirlenmesi sağlanmaktadır. Zarar oluĢturma ihtimali de çok daha objektif unsurlara göre belirlenmektedir”285. Aslında her sektörün kendine özgü kuralları, Ģartları ve ekonomik gerekleri bulunmaktadır. Sektörel kanunlar bu kural ve gereklilikleri yansıtıp piyasa düzenini ve kaynakların etkin kullanımına imkan verirler. Vergi toplanmasında ise, mükellefler içinde bulunduğu iĢ koluna göre değil kiĢi veya kurum olmalarına, elde ettikleri gelir tipine göre ayrıma tabi tutulmaktadır. Kanunların konulmasındaki amaç hitap ettikleri kiĢi ve kurumlar arasında dengelerin gözetilmesi, yaĢamsal ve ekonomik faaliyetlerin sağlanmasıdır. Yapılan düzenlemelerde bu amaçlara aykırı hareket edilmemelidir. Vergi kanunlarının yapılması, diğer kanunlardan özellikle de sektörel kanunlardan farklı yönler taĢımaktadır. Vergi düzenlemelerinin yasalarla yapılması gerektiği ve bu gerekliliğin boyutları ile düzenlemenin sahip olması gereken ilkelere de bölümde kısaca değinilmiĢtir. Vergisel düzenlemeler yapılırken gözetilmesi gereken Verginin Yasallığı Ġlkesi hem Ģekli hem maddi anlamda ayrı ayrı değerlendirilmelidir. Bankalar Kanundaki VUK‟na zıt vergisel düzenleme özellikle EĢitlik ve Genellik ilkeleri çerçevesinde eleĢtiriyi hak etmektedir. Ayrıca yapılan düzenlemelerin yasa uygulayıcılarının keyfi uygulamalarını engelleyecek Ģekilde belirgin olması esas olmalıdır. “Vergi mevzuatı kendi sistematiği içerisinde herkese aynı Ģekilde uygulanmak zorundadır. Bankaların alacakları ile diğer herhangi bir teĢebbüsün alacaklarını vergi matrahının belirlenmesi bakımından farklı muameleye tabi tutmanın vergilendirme mantığı bakımından hiçbir anlamı yoktur. TeĢebbüslerin faaliyet gösterdikleri sektörler esas alınmak suretiyle belirlenecek ölçütlere göre kazançlarının belirlenip vergiye tabi tutulması verginin genelliği ve eĢit uygulanması gereği ile bağdaĢmayacak bir durumdur. ...Her mevzuat kendi uygulama yöntemleri ve yaptırımlarını içerecek Ģekilde düzenlenmelidir. Aynı amaca yönelik mevzuatın paralel düzenlemeler içermesi kabul edilebilir olsa bile farklı amaçlarla düzenlenmiĢ iki ayrı mevzuattan birisinin sistematiği ve ilkeleri yok edilerek diğer mevzuata iĢlerlik kazandırma fikrini kabul etmek mümkün değildir”286. 285 286 TaĢ, s.83 TaĢ, s.82-84 282 Zaman içerisinde değiĢen ekonomik sistem ve farklı ivmelerle büyüyen sektörlerin ihtiyaçları da farklılaĢabilmektedir. Bu farklılaĢma çerçevesinde Yasa Koyucunun vergisel düzenlemelere bakıĢ açısının değiĢmesi normal karĢılanabilir. Ancak değiĢen tutum çerçevesinde yapılan düzenlemelerde istisnai durumların ayrı ayrı ele alınarak sadece güncel meselelerin halledilmesi yanlıĢtır. Bunun yerine yaĢanan sorunların kaynağı tespit edilerek köklü değiĢiklerle henüz kamuoyunun önünde tartıĢılmaya baĢlanmamıĢ olsa bile büyüme potansiyeli olan sorunların önüne geçilmesi hedeflenmelidir. Bu çerçevede Kredi KarĢılıkları ile ilgili olarak Bankalara tanınan hak, geniĢ bir çerçevede ele alınmalı ve diğer sektörlerin de ihtiyaç ve talepleri karĢılanmalıdır. Ayrıca kanunun verdiği yetkiye dayanarak çıkarılan yönetmeliğin kanunun amacına aykırı düzenlemeler içermemesi önemli olduğu gibi çıkarılan uygulama genelgelerinde de bu hususun gözetilmesi esastır. KarĢılıklarla ilgili incelediğimiz “Yönetmeliğin Uygulama Genelgesi”nde yönetmelikle uyuĢmayan uygulamalar tespit etmiĢ bulunuyoruz. BDDK genelge hazırlarken bu hususlara dikkat etmelidir. Tüm bu anlatılanlar çerçevesinde konu vergisel açıdan ele alındığında, bankaların ayırdığı kredi karĢılıklarının diğer Ģirketlerden ayrı tutularak vergi kanunları dıĢındaki bir kanundaki düzenlemeyle ve alt düzenlemelerle vergi matrahından indirilmesi, vergileme ilkeleri açısından uygun görülmemektedir. Bu düzenlemenin sadece bankalar için gerekli olduğuna inanılacak olunsa bile tüm Ģirketleri içine alacak bir değerlendirmenin vergi otoritelerince yapılmasından sonra, düzenlemenin vergi kanunlarında yapılması gerekirdi. 283 284 SONUÇ TTK‟ nda karĢılıklar ve kredi karĢılıkları konusu ayrı olarak düzenlenmese de 75. ve 458. maddelerde yer alan ifadelerin Genel ve Özel karĢılıkların tanım ve ayrılma Ģekillerini ifade ettiği söylenebilir. 75. maddede iĢletmenin bütün alacaklarının borsa rayici yada itibari değerine göre bilançoya kaydedileceği belirtilirken, tahsil edilemeyen veya ihtilaflı bulunan alacaklar itibari değer ile kaydedilmekten müstesna tutulmaktadır. Bu Ģekilde tahsil sürecinde sorunlar yaĢanan alacakların tahsil edilememe olasılığı göz önüne alınmakta ve alacağın itibari değerinden daha düĢük kayda geçirilmesine imkan verilmektedir. Bu Ģekildeki bir değer düĢüklüğüne izin verilmesi, aktifteki kredi alacaklarının değerinden düĢülen Özel Kredi KarĢılıklarına izin verildiği, anlamını taĢıyabilecektir. 458. maddede ise, Ģirket iĢlerinin sürekli büyümesi ve istikrarlı Ģekilde kar payı dağıtılması açısından gerekli görüldüğü takdirde aktiflerin bilanço günündeki kıymetinden daha düĢük kıymetle bilançoya konması ya da baĢka bir Ģekilde gizli yedek akçe ayrılabileceği ifade edilmektedir. Bizce bu Ģekilde, Ģirketin istikrarlı olarak büyüme ve kar payı dağıtmasının önemine iĢaret edilmekte ve bunu teminen aktif kalemlerinde ileride oluĢabilecek değer düĢüklüklerinin erkenden kavranması, dolayısı ile karĢılık ayrılması teĢvik edilmektedir. Bu yöndeki bir izin ve teĢvik ise pasifte yer alan Genel Kredi KarĢılıklarına izin verildiği anlamını taĢıyabilecektir. Genel Kredi KarĢılıkları Özkaynaklar içinde ve yedek akçeler arasında yer almamasına karĢın, kredi alacaklarının kalitesinde herhangi bir bozulmaya bağlı olmaksızın, belli bir oranda ayrılması sebebiyle yedek akçelere benzetilebilecektir. Bu çerçevede kredi karĢılıklarını TTK‟nun ilgili maddelerindeki amaca hizmetle; Banka Kurumunun aktifinde yer alan ve bir kısmı sorunlu hale geldiği halde tahsil süreci tamamlanmadığı için tahsil edilemeyecek miktarı netleĢmeyen, bir kısmı için ise yaĢanmıĢ örneklerden yola çıkılarak belli bir oranda zarar oluĢma olasılığı yüksek olan, tam olarak gerçekleĢtiği anda Ģirketin büyümesini, karlılığını ve sağlamlığını bir anda bozabilecek olan, kredi alacaklarındaki kesinleĢmemiĢ zararı karĢılamak üzere ayrılan fonlar olarak tanımlayabiliriz. 285 Türkiye‟de kredi karĢılıkları konusunda son 20 yılda bir çok düzenleme yapılmıĢtır. Son durumda konu Bakanlar Kurulunun konuyla ilgili herhangi bir esası belirlemesine ihtiyaç olmaksızın BDDK tarafından düzenlenmektedir. Ancak son durumda fıkrada gider olarak yazılabilecek karĢılık olarak sadece özel karĢılık ibaresi geçmektedir. Bu durumda Kurulca belirlenen genel karĢılıklar kurumlar vergisi açısından gider yazılamayacaktır. 2005 yılında türürlüğe giren 5411 sayılı yeni Bankalar Kanunu‟ndaki 53.madde, karĢılıklara verilen önemin arttığını göstermektedir. Yapılan değiĢiklikle, bankaların bütün aktif kalemlerindeki değer düĢüklüğü için karĢılık ayırması istenmektedir. Maddede, kurumlar vergisi matrahından indirilecek karĢılıklar ise “özel kredi karĢılıkları” ile sınırlı olmaya devam etmektedir. Kurumlar Vergisi Kanununun indirimi kabul edilmeyen giderlerle ilgili hükümde Yasa Koyucunun çok katı bir tutum izlediği görülmektedir. Yasa Koyucunun daha sonra çıkarttığı baĢka bir kanunla bankaların ayırdıkları kredi karĢılıklarına vergiden indirme imkanını getirmesi, Bankacılık sektörüne bir takım haklar vermesi dıĢında da anlamı vardır. Kanaatimize göre Yasa Koyucu bu Ģekilde Kurumlar Vergisi kanununun 15. maddesindeki görüĢ ve katı tutumunu da değiĢtirmiĢ, daha önce istisna kabul etmediği noktada istisnalar olabileceğini kabul etmiĢtir. Bu noktada Bankacılık Sektörü gibi diğer sektörlerin de Vergiden Ġndirilmesi gereken karĢılık kalemleri olduğu, bir Ģekilde Yasa Koyucunun önüne getirilmelidir. Ödemenin vadesi gelmeden sözleĢmede değiĢiklik olsa dahi, bu değiĢikliğin ödeme vadesini geciktirmek yönünde olması durumunda, gecikme süresine bağlı olan sınıflandırma kriterleri ilk sözleĢmedeki sürelerle iĢlemeye devam edecek, karĢılık ayrılması gerekliliği ertelenemeyecektir. Buna göre anapara ve/veya faiz ödemelerinde sözleĢme değiĢikliği niteliğinde yeni bir düzenlemeye gidilmesi durumunda, vadelerinde veya ödenmesi gereken zamanda ödenmeyen ana para ve/veya faizler için ilk sözleĢmeye göre 90 gün geçtikten sonra karĢılık ayrılacaktır. Vadesi gelmiĢ olan faizlerin ertelenmesi, örneğin taraflarca üç aylık faiz ödeme dönemi yerine yılda bir faiz ödemenin kararlaĢtırılması Türk 286 Hukukunda geçerli olmakla beraber; bir yandan da vadesi gelmiĢ ana para ve/veya faiz için karĢılık ayrılması gerekecektir. Bankaların Borçlu Cari Hesap Ģeklinde kullandırdıkları kredileri sabit faizli kredilerine göre hem faiz yönünden hem de ödeme vadeleri yönünden çeĢitli farklılıklar arz etmektedir. Özkaynakların % 25‟i kredi sınırları içinde kalmak suretiyle üç ayda bir faizin ana paraya eklenmesi suretiyle kredi limiti dahilinde cari hesap çalıĢtırılabilmekte ve ne ana para, ne de faizin ödenmesinde gecikme söz konusu olmamaktadır. Oysa Yönetmelik faizlerin vadelerinde (cari hesaplarda üç ayda bir) ödenmemesi halini gecikme olarak kabul etmekte ve bu gecikmenin 90 günden fazla sürmesinde karĢılık ayırma zorunluluğu getirmektedir. Bu durumda Yönetmelik TTK‟da tanımlanan bu hakkın kullanımını ilk 90 gün için tanımakta, ikinci 90 günde özel karĢılık yükümlülüğü getirmektedir. Kurumlar vergisi matrahından indirilen özel karĢılıkların vergisel boyutu büyük denebilecek çaptadır. 2002 yılı rakamlarına göre özel karĢılıklar yoluyla vergi matrahından indirilen meblağın kurumlar vergisi oranıyla hesaplanan vergi miktarının, tahsilatı yapılan toplam vergiler içindeki payı %3,7‟ ye, tahsilatı yapılan kurumlar vergisi içindeki payı %39,6‟ ya ulaĢmaktadır. Kanaatimizce bu düzenlemenin vergi kanunları dıĢında yapılmıĢ olması ve de son durumda esas ve usulleri belirleme iĢinin, BDDK‟na verilmesi, konunun vergi otoritelerinin dikkat alanı dıĢına çıkması neticesini de doğurmaktadır. Özel karĢılık hesaplamasına esas tutarın tespitinde, teminatların riskten indirilme iĢlemi Yönetmelik ve Uygulama Genelgesinde birbirinden farklı Ģekilde ele alınmıĢtır. Yönetmeliğin 8/2-b fıkrasında hesaplamaya esas teminat tutarı için sınır konulurken, bu sınırın teminatların tümünün toplam değerlenmiĢ tutarını mı kapsadığı yoksa herbir teminat türünün değerlenmiĢ tutarı için mi geçerli olduğu hususu açıklanmamıĢtır. Yönetmeliğin 8/3-b fıkrası incelendiğinde bu sınırın her bir teminat türü için ayrı ayrı inceleneceği anlaĢılırken, uygulamaya iliĢkin genelgede verilen örnekte, bu sınırın tüm değerlenmiĢ teminatların toplamı olarak kabul edildiği anlaĢılmaktadır. Bu durumda Uygulama genelgesinin Yönetmelikten farklı bir düzenleme getirdiğinden bahsedilebilecektir. Bu farklılığın Kurumlar Vergisi matrahına etkisi de olacaktır. Birden fazla teminatı bulunan ve değerlenmiĢ tutarları toplamı donuk alacak miktarını aĢan alacaklar için, Genelgedeki örneğe göre hareket 287 edildiğinde dikkate alınacak(indirilecek) teminat tutarı Yönetmelikte kastedilen yönteme göre daha az hesaplanabilecektir. Bu da daha fazla karĢılık ayrılması dolayısıyla da Kurumlar Vergisi matrahının daha fazla düĢmesi demek olacaktır. Genelgede verilen örneği Yönetmelikte ifade edildiği Ģekliyle hesapladığımızda mevcut teminatların dikkate alınan değeri donuk alacak miktarını aĢtığından özel karĢılık ayrılmasına gerek kalmamaktadır. Yönetmeliğin 4 üncü maddesinin (2) numaralı fıkrasının (b) bendine göre, krediler ve diğer alacaklara iliĢkin ödemelerin tahsilindeki gecikme, ilgili gruplarda belirtilen süreleri geçmemiĢ olsa dahi, Yönetmelikte belirtilen diğer kriterler ve risk yönetim ilkeleri dikkate alınmak suretiyle yapılacak değerlendirmeye bağlı olarak, kredilerin ve diğer alacakların Ġkinci, Üçüncü, Dördüncü veya BeĢinci Grup içinde sınıflandırılmaları Ģarttır. Yönetmelikte bankalara tanınan bu imkanın, bu Yönetmeliğe göre ayrılacak özel karĢılıkların kurumlar vergisi matrahında gider olarak kabul edileceği hatırlandığında, vergisel açıdan büyük önem taĢıdığı anlaĢılacaktır. Bankalar Yönetmeliğin 4/2-b bendindeki yetkilerini kullanarak 3.4. ve 5. gruba aldıkları krediler için ayırdıkları özel karĢılıkların tamamını, kurumlar vergisi matrahından indirebileceklerdir. Kredi karĢılıklarının esas ve usullerinin ġüpheli Alacak KarĢılığı ayrılmasına iliĢkin Ģartların ne kadarını sağladığına iliĢkin incelememizde, ayrılan kredi karĢılıklarının ancak çok ufak bir kısmının ġüpheli Alacak KarĢılığı kapsamında matrah indirimine konu olabileceği, kredi karĢılıklarının büyük oranda ġüpheli Alacak KarĢılığı kapsamına giremeyeceği ortaya konmuĢtur. Bunun sebebi, kredi karĢılıklarının ayrılma sebebi ile ayrılma esas ve usullerinin, vergi mevzuatındaki ġüpheli Alacak KarĢılığı ayırma gerekçesi ile esas ve usullerinden farklı olmasıdır. Bankalar Kanunu‟ndaki düzenleme ile, diğer Ģirketlerden ayrı Ģekilde ve KVK‟nun hükmünün tam tersi istikamette, bankaların ayırdıkları Özel Kredi KarĢılıklarının vergi matrahından indirilmesi, Genellik ile Maddi Anlamda Yasallık ve buna bağlı olarak eĢitlik ilkeleri çerçevesinde eleĢtiriyi hak etmektedir. Diğer birçok sektör de kendi iĢ alanlarına iliĢkin ayırmak durumunda oldukları karĢılıkların, vergi matrahından düĢürülmesini talep etmektedir. 288 Aslında bu tür düzenlemelerin yapılarak mükelleflerin aleyhlerine gerçekleĢen durumların düzeltilmesi ve mükelleflerin bu noktada rahatlatılması hem sağlıklı bir ekonomik yapı hem de mükelleflerin yasalara uymama gerekçelerinin ortada kaldırılarak kayıtdıĢı ekonominin azaltılması için büyük önem arzetmektedir. Konu vergisel açıdan ele alındığında, bankaların ayırdığı Özel Kredi KarĢılıklarının diğer Ģirketlerden ayrı tutularak ve vergi kanunları dıĢındaki bir yasal düzenlemeyle vergi matrahından indirilmesi, vergileme ilkeleri açısından uygun görülmemektedir. Bu düzenlemenin sadece bankalar için gerekli olduğuna inanılacak olunsa bile, düzenlemenin, vergi otoritelerince tüm Ģirketleri içine alacak bir değerlendirmenin yapılmasından sonra, vergi kanunlarında yapılması gerekirdi. Ġncelediğimiz on ülkede Türkiye ile karĢılaĢtırabileceğimiz 14 düzenleme konusunda Türkiye‟deki düzenlemelerle uyumlarını istatiksel olarak Ģu Ģekilde ortaya koyabiliriz. Tablo 18 Ġncelenen Ülkelerle Türkiye’nin Uyumu Grup/Ülke 14 Düzenleme Konusunda Türkiye Ġle Uyumlu Olunan Düzenleme Sayısı G-10 Amerika 6 Fransa 8 Almanya 7 Japonya 8 G-10 DıĢı Arjantin 10 Çin 6 Brezilya 9 Hong Kong 10 Hindistan 10 Rusya Federasyonu 10 Kaynak:Kendi Hazırladığım Tablo Türkiye‟nin uyguladığı karĢılık düzenlemeleri incelediğimiz G-10 ülkeleriyle farklılık göstermektedir. Türkiye karĢılık konusundaki düzenlemeleri ile geliĢmekte olan ülkelerle daha fazla uyum içindedir. 289 G-10 ülkelerinde bankaların insiyatifine bırakılan birçok konu Türkiye‟de yasalarla ya da denetim otoritesi tarafından düzenlemektedir. Kanaatimize göre bu durumun sebeplerini; Toplam bankacılık sektörü içinde kamu payının fazla olması, piyasaların henüz sağlam bir yapıya kavuĢamamıĢ olmasından dolayı yaĢanan krizlere karĢı daha fazla önlem alma isteği, Etik kuralların henüz tam yerleĢmemiĢ olmasından dolayı suistimallerin önlenmesine yönelik olarak daha fazla düzenleme yapılmasına gereksinim duyulması, bankaların grup içi Ģirketlerle olan kredi iliĢkilerinin oransal büyüklüğünün risk oluĢturması olarak sıralayabiliriz. Saydığımız bu Ģartların değiĢmesi ve sağlam bir piyasa yapısına kavuĢulmasıyla kredi karĢılıkları konusunda daha fazla düzenlemenin bankaların takdirine bırakılabileceğini düĢünmekteyiz. Basel II olarak bilinen yeni Sermaye Yeterliliği UzlaĢısının, hukuki düzenlemelerde yerini almasıyla birlikte bizim mevzuatımızda ve banka uygulamalarında da değiĢiklikler görülecektir. Uygulamaya yönelik en önemli değiĢiklik yeni kredi riski ölçüm sistemleri olacaktır. Bunun için ülkemizde de sağlıklı ve mümkün olduğunca geçmiĢe uzanan bir veri tabanı gereksinimi doğacak ayrıca yeni istatistiki çalıĢmalar gerekecektir. Mevzuatımızda beklenecek ilk değiĢiklik ise kredi borçlularının karĢılık oranlarının belirlenmesine esas teĢkil eden, risk ve teminat değerlendirmesinde OECD ülkesi olma kriterinin, kaldırılması olacaktır. Temerrüde düĢme olasılığı Türkiye‟de sınıflandırma kriterleri arasındadır. Bu kriter için Yönetmelik ve Uygulama Genelgesindeki detaylı açıklamalarla uygulama birliği getirilmeye çalıĢılsa da bu kriter, bankalar arasında farklı uygulamalara sebep olabilecektir. KarĢılık ayırma zorunluluğu değerlendirme çeĢidine göre farklılık gösterebilmektedir. Bu değerlendirmelerden biri, karĢılık ayırma zorunluluğunun kavramsal temeline iliĢkindir. Bu noktada karĢılık ayrılmasında somut olaylar sonrasında meydana gelen zararlara göre mi yoksa meydana gelmesi muhtemel zararlara göre mi karĢılık ayrılacağı hususunun belirlenmesi önemlidir. Kanaatimize göre karĢılıklar kavram itibariyle, tahmine dayalı olarak, meydana gelmesi muhtemel zararları kavramaya çalıĢmaktadır. Ortaya çıkmıĢ somut veriler ise daha isabetli tahminlerin yapılmasını sağlayacaktır. Diğer bir değerlendirme, karĢılık ayrılması için sadece özel karĢılıkların yeterli olup olmadığı, dolayısıyla genel karĢılıklara da gerek 290 olup olmadığına iliĢkindir. Bizce genel karĢılıkların; genel ekonomik durum ve beklentiler çerçevesinde geçmiĢe yönelik istatistiki veriler kullanılarak ayrılması durumunda, karĢılık yönü ağır basacaktır dolayısı ile gereklidir. Bu veriler yerine sadece düzenleme gereği olarak ve güncellenmeyen oranlarla ayrılması durumunda ise, ayrılan genel karĢılık, tamamen yedek akçe niteliği taĢıyacaktır. Genel olarak, diğer unsurların eĢit kabul edildiği durumlarda, standart krediler için genel karĢılıklar, ekonomik büyümenin gerilediği dönemlerde, daha çok kaynak ayrılmasını tavsiye eden ileriye dönük bir yaklaĢımın minimum gerekliliği olarak kabul edilmektedir. Ġleriye dönük yaklaĢım Ġspanya‟da uygulanmaktadır. Ġspanya asgari düzeyde ayrılması gereken genel karĢılıklarda “Ġstatiksel” KarĢılık zorunluluğu getirmiĢtir. Mevcut durumda Türkiye‟de uygulanmayan, ileriye dönük kredi karĢılığı ayırma yaklaĢımı, Türkiye‟de de mali piyasaların stabilizasyonunun sağlandığı yönünde görüĢ birliğine varıldığında, bu durumun devamlılığının sağlanması için uygulamaya konabilir. Kredi sınıflandırması yapılırken zafiyetin büyüklüğünün ölçülmesinde, sadece kayıtlı değerin mi ele alınacağı yoksa fer‟ileri ve diğer masraflarında mı dahil edileceği sorusu Yönetmelikte cevabını bulmaktadır. Düzenlemeye göre bu ölçümde, kredinin kayıtlı değerine, tahakkuku ve reeskontu yapılan faizler, ertelenen komisyonlar, diğer yükler ile kredinin tutarını etkileyen tüm gelir ve gider unsurları dahil edilecektir. Kredi riski ölçüm yöntemleriyle iki tür kayıp ölçülmeye çalıĢılmaktadır. Bunlar Beklenen Kayıp ve Beklenmeyen Kayıp Ģeklinde adlandırılmaktadır. Kullandığımız ölçme yöntemi ve değerlendirmelerimize göre belli bir yüzdeyle ortaya çıkacağını tahmin ettiğimiz kredi kayıplarını, beklenen kayıp olarak nitelendirmekteyiz. Bu kayıp türünde “Özel KarĢılık” ayırma yükümlülüğü, kanunlarda düzenlenen Ģekliyle, bir tür ölçme yöntemi olarak, bankalar için zorunlu tutulmuĢtur. Beklenmeyen Kayıplar ise kullanılan ölçme yöntemleriyle, ortaya çıkacağına dair yeterli yüzdeye ulaĢılamadığı için Beklenen Kayıp çerçevesinde nitelendirilemeyecek olan, ancak, beklenen kayıp ölçümünün standart sapması, veya belirsizliğin meydana getirdiği öngörülemezlik Ģeklinde ortaya çıkabilecek riskleri ifade eden bir terim olarak 291 kullanılmaktadır. Bu kayıp türünde de “Genel KarĢılık” ayırma yükümlülüğü, kanunlarda düzenlenen Ģekliyle bir tür ölçme yöntemi olarak, bankalar için zorunlu tutulmuĢtur. Bankaların tümü krediler için karĢılık ayrılmasında aynı duyarlılık ve görüĢ birliği içinde bulunmayabilirler. Bu farklılık bankanın içinde bulunduğu durumdan da kaynaklanabilir. Bankalar karĢılıkların banka karlılığı ve hissedarlara dağıtılan temettüler üzerindeki olumsuz etkisi nedeniyle, meydana gelen zararın tümünü hesaplamakta isteksiz davranabilmektedir. Banka, kredi zarar karĢılıklarının vergiden düĢülebildiği durumlarda ise ödenecek vergi miktarını azaltmak amacıyla, kredi zarar karĢılıklarını olduğundan fazla göstermek suretiyle kar oranları üzerinde avantaj sağlamaya çalıĢabilir. Yasal düzenlemeler yapılırken bu iki yaklaĢım birden göz önünde bulundurulmalıdır. Özel karĢılıklar konusunda uluslararası standartların oluĢmasında en önemli basamak “Tahsili gecikmiĢ alacak” tanımlamasının bir çok ülkede aynı veya benzer kriter ve sürelerle anılmasını sağlamak olacaktır. “Tahsili gecikmiĢ alacaklar” kavramı birçok kredi sınıflandırma düzenlemesinde kullanılmaktadır. Ancak bu kavram baĢka anlamlarda da kullanılmaktadır. Bazı ülkelerde tahsili gecikmiĢ alacak, kredinin değerinin düĢtüğü anlamına gelmekte, bazı ülkelerde ise ödemelerin zamanında yapılmadığı anlamına gelmektedir. Bir ödemenin gecikmiĢ sayılması için gerekli olan gecikme gün sayısı konusunda da uyuĢmazlık bulunmaktadır. Bir kredinin tahsili gecikmiĢ olarak değerlendirilmesi kararının bankalara bırakılması durumunda, bankalarca yapılan farklı tanımlardan dolayı tahsili gecikmiĢ alacakların karĢılaĢtırılması güçleĢmektedir. Kredi sınıflandırma kriterleri genellikle kredi kalitesine iliĢkin beklenen ve gerçekleĢen iĢaretlere dayalı olsa da, ikisi arasındaki dengenin belirlenmesi oldukça güçtür. GerçekleĢen kriterler, kredi ödemesinin gecikme gün sayısı ile borçlunun mevcut durumunu içermektedir. Ġncelenen birçok ülkede ödemenin gecikme gün sayısı kredi sınıflandırmada asgari bir Ģart olmakla birlikte, bazıları daha ileriye dönük özellikleri içeren baĢka kriterleri de göz önüne almaktadır. Ġleriye dönük yaklaĢımda temerrüde düĢme olasılığının çok iyi değerlendirilmesi dolayısıyla belli yöntemlerle ölçülmesi önemlidir. Uzmanlık ve de iyi bir veri 292 tabanı gerektiren bu uygulama bir çok ülke gibi ülkemizde de henüz yasal zorunluluk halini almamıĢtır. Uluslararası çapta kredi karĢılıklarına verilen önem her geçen gün daha da artsa da bu konuda henüz ülkeler arasında genel kabul görmüĢ standartlar oluĢturulamamıĢtır. KarĢılık ayırma ve kredi sınıflandırması arasındaki farklılıklar, piyasa disiplininin etkinliğini azaltmakta ve bankacılık sistemindeki zayıflıkları düzenleyici çerçeve bağlamında karĢılaĢtırmayı zorlaĢtırmaktadır. Bazı durumlarda zayıf sınıflandırma ve karĢılık uygulamaları, borç ödeme oranlarında yanılsama oluĢturarak görünürde sermayesi yeterli olan mali kuruluĢların batması sonucunu doğurmaktadır. Öte yandan bu farklılıklar her zaman denetim otoriteleri arasındaki yetersiz koordinasyondan kaynaklanmamakta, bazen de bu farklılıklar farklı geliĢmiĢlik düzeylerindeki mali sistemlerin özel gereksinimlerini göstermektedir. Bu nedenle düzenlemelerin uyumunun sağlanması için, risk yönetimi uygulamalarına dayanan kredi sınıflandırması asgari standartlarının oluĢturulması gerekmektedir. Ancak bu oluĢturulurken ulusal ekonomiler ve hukuki altyapıları arasındaki farklılıklar göz ardı edilmemelidir. Mevduat munzam karĢılıkları ve disponibl değerler pasifte belirlenmiĢ bazı yükümlülükler için aktifte bulundurulmaktadır. Bunlar; kredi alacakları için ayrılan ve gerek, pasifte yer alan Genel Kredi KarĢılıkları, gerekse de aktifte kredilerin değerinden düĢülen Özel Kredi KarĢılıklarından tamamen farklıdır. Kredi karĢılıklarının kredi maliyetlerine, mevduat munzam karĢılığı ve disponibilite yükümlülüğünde olduğu gibi, olumsuz etkisinden bahsedemeyiz. Kredi karĢılıklarında durum farklıdır. Vergi indirimi ve karın dağıtılmayarak bünyede bırakılmasından dolayı maliyetlere olumlu etkisinden söz edebiliriz. Kredi karĢılıklarının maliyetlere olumsuz yansıması, ancak, karĢılık ayrılmasa da banka karının bünyede bırakılması ve bankanın bütün kredi limitlerini doldurması hallerinin bir arada gerçekleĢmesi durumunda mümkün olabilecektir. Özel karĢılık hesap kalemi, aktifte krediler hesabının hemen altında (-) bakiye olarak yer alarak, alacağın değerindeki tahmini aĢınmayı ifade etse de kredinin kayıtlı değerinde herhangi bir mahsuplaĢmaya 293 gidilmeyecek, kredinin kayıtlı değeri karĢılık ayırmaya bağlı olarak değiĢmeyecektir. Özel karĢılığa tabi kredilerin yeniden yapılandırılmak suretiyle hemen, karĢılık ayırma yükümlülüğü dıĢına çıkarılmaları mümkün olmamaktadır. Belli süreyle bulundukları grupta sınıflandırılmaya devam edilen krediler bu süreyi sorunsuz tamamlarlarsa yeniden sınıflandırılabileceklerdir. Yeniden yapılandırılan kredinin sınıflandırmasının gözden geçirilebilmesi için Ģart koĢulan %15 ve 30 luk ödemelerin, birden fazla kredisi donuk alacak kapsamında olan firmalar için sadece, ödemesinde gecikme olan ve yeniden yapılandırılan kredileri üzerinden mi, yoksa o tarihe kadar ödemelerinde gecikme olmadığı halde, firmanın diğer kredisi donuk alacak kapsamına alındığı için donuk alacak olarak sınıflandırılan kredileri de dahil edilerek bulunacak toplam tutar üzerinden mi olacağı hususunda ne yönetmelikte ne de uygulama genelgesinde açıklama getirilmemiĢtir. BDDK bu husustaki sorumuza verdiği cevabında %15 ve %30‟luk ödemelerin sadece yeniden yapılandırılan krediler için geçerli olacağını belirtmiĢtir. Yönetmelikte yer alan ve ilgili bölümde belirtilen özel karĢılık oranları, teminatların sınıflandırılması ve dikkate alınma oranlarının hepsi, özel karĢılık ayrılacak asgari miktarı tespit etmek içindir. Yönetmeliğin 8/4 fıkrası bu oranları dikkate almadan donuk alacağın tamamı için özel karĢılık ayırma imkanı tanımaktadır. Bu imkan Kurumlar Vergisi matrahının belirlenmesi açısından bankalara büyük bir avantaj getirmektedir. Bankalar istediklerinde özel karĢılığı arttırmak suretiyle o yıl için, donuk alacakların tamamı kadar kurumlar vergisi matrahını azaltabilecektir. Ancak Kurumlar Vergisi matrahından düĢülebilen Özel KarĢılıkların sadece donuk alacaklar için ayrılabildiği unutulmamalıdır. Dolayısıyla Donuk Alacak niteliği taĢımayan alacaklar için ayrılan serbest karĢılıklar matrahtan indirilemeyecektir. 294 KAYNAKLAR Kitaplar AKDOĞAN, Abdurrahman. Vergilerin Ġncelenmesi ve Değerlendirilmesi, Ankara:Gazi Ün.Yayın No:165, 1991 ARAS, Güler. Ticari Bankalarda Kredi Portföyünün Yönetimi, 2.Baskı, Ankara: Sermaye Piyasası Kurulu Yayın No:30, Nisan 1996 ATAY, Tezcan. Dönem Sonu ĠĢlemleri. Ġstanbul:Vergi Sorunları Dergisi Özel Ek, S.171, Aralık 2002 BABUġÇU, ġenol. Bankacılıkta Risk Derecelendirmesi (Rating) ve Türk Bankacılık Sektörüne Uygulanması, Sermaye Piyasası Kurulu: 94 nolu Yayın, Ekim 1997 BATIREL, Ömer Faruk. Teoride ve Türk Vergi Sisteminde Değerleme (YayınlanmıĢ Doktora Tezi), Ġstanbul:Ġstanbul Matbaası, 1974 BATTAL, Ahmet. Bankalar Kanunu ġerhi Sorularla Banka Hukuku, 2.Baskı, Gazi Kitapevi, Nisan 2004 BATTAL, Ahmet. Bankalar Kanunu ġerhi, Türkiye Bankalar Birliği Yayın No:234, Eylül 2003 ÇAĞAN, Nami. Vergilendirme Yetkisi. Ġstanbul: Kazancı Hukuk Yayınları, 1982 ÇAKIR, Ahmet. Vergi UyuĢmazlıklarıyla Ġlgili DanıĢtay Kararları, Ġstanbul: Temel Yayın Dağıtım, 1984 DEMĠR, Ahmet. Tekdüzen Muhasebe Sistemi. Ġstanbul:ÇağdaĢ MüĢavirlik Pazarlama ve Tic. Ltd.ġti., Ekim 1998 DUE, John F. Maliye, Çevirenler.Sevim GÖRGÜN ve Ġzzettin ÖNDER, Üçüncü Baskı, Ġstanbul: Ġstanbul Üniversitesi Yayın No.1241, 1967 EREZ, Mesut. Bankalar Sistemi ve Devlet Kontrolü, Ankara: EskiĢehir Bankası Yayını, 1975 295 ERĠMEZ, RüĢtü. Muhasebe Değerleme ve Mali Tablolar. Ġstanbul: Üçer Matbaacılık, 1975 ERĠMEZ, RüĢtü. ġirketlerde Kar Dağıtımı Yedek Akçeler ve Vergileme, Üçüncü Baskı, Ġstanbul:Temel Yayınları, 1985 GÜNEġ, Gülsen. Verginin Yasallığı Ġlkesi. 1.Baskı, Ġstanbul:Alfa Yayınları, 1998 KARAKOÇ, Ġlkay. Bankalarda Umumi Disponibilite, Zorunlu KarĢılıklar Sistemi ve Türkiye Uygulaması, Türkiye Bankalar Birliği Yayın No:95 KIZILOT, ġükrü. DanıĢtay Kararları ve Özelgeler(Muktezalar), Ankara: YaklaĢım Yayınları, 1993, C.2 KIZILOT, ġükrü. Kurumlar Vergisi Kanunu ve Uygulaması, YaklaĢım Yayınları, C.5 KIZILOT, ġükrü. ve EYÜPGĠLLER, Saygın. ġirketler Muhasebesi, BeĢinci Baskı, Ankara: YaklaĢım Yayınları, 1995 KOSTAKOĞLU, Cengiz. Banka Kredi SözleĢmelerinden Doğan UyuĢmazlıklar ve Akredetif ‘Yeni Bankalar Kanunu- Ġtirazın Ġptali ve Menfi Tespit Davaları’, Üçüncü Baskı, Beta Yayınları, Ocak 2001 Maliye Hesap Uzmanları Derneği, Denetim Ġlke ve Esasları, Ġstanbul: Maliye Hesap Uzmanları Derneği Yayını, 1996, C.1 MERĠÇ, Baki. Ticari ve Mali Bilançolarda ĠĢletmeye Dahil Ġktisadi Kıymetlerde Değerleme. Ġstanbul: Mali Hesap Uzmanları Deneği Yayını, 1982 METĠN, Kazım. ve YALÇIN, Hüseyin. ĠĢletmeye Dahil Ġktisadi Kıymetlerde Değerleme, Ġstanbul:Klavuz Yayıncılık ve Dağ., Kasım 1996 ÖNCEL, Mualla, KUMRULU Ahmet ve ÇAĞAN Nami. Vergi Hukuku. Ankara:Turhan Kitabevi Yayınları, Ekim 1998 ÖZBALCI, Yılmaz. Kurumlar Vergisi Kanunu Yorum ve Açıklamaları, Ankara: OluĢ Yayıncılık, Aralık 1998 PAKLAR, Selahattin. Kurumlar Vergisi Kanunu Yorum ve Uygulaması, Ġkinci Baskı, Ġstanbul: Ġstanbul Matbaası, 1987 296 REĠSOĞLU, Seza. Bankalar Kanunu ġerhi ve Bankacılık Uygulamalarında Diğer Hukuki Kavramlar. Ankara: 2002 REĠSOĞLU, Seza. Bankalar Kanunu ġerhi. Ankara: DoğuĢ Matbaacılık, 2000 SEMERCĠGĠL, Murat. En Son DeğiĢikliklerle Kurumlar Vergisi Kanunu ve Açıklamaları, Ankara: Feryal Matbaacılık, 1995 ġEKER, Sakıp. Dönem Sonu ĠĢlemleri, Ankara: YaklaĢım Yayınları, 1999, C.1 ve 2 TAġDELEN, Servet. Bankalar Kanunu ġerhi, Ankara: Özbay Ofset, Nisan 2002 TEKĠNALP, Ünal. Anonim Ortaklığın Bilançosu ve Yedek Akçeleri, Ġkinci Baskı, Ġstanbul:Ġst. Ün.Hukuk Fak, 1979 The World Bank, “Bank Loan Classification and Provisioning Practices in Selected Developed and Emerging Countries”, Working Paper 1(Edited by. Alain: Laurin-Giovanni Majnoni), Mart 2003 http://wwwwds.worldbank.org/servlet/WDS_IBank_Servlet?pcont=details&eid=000 094946_03061104024591, EriĢim:27.04.2004, s.6, Çeviri: Türkiye Bankalar Birliği, http://www.tbb.org.tr/turkce/arastirmalar/Provisioning.pdf EriĢim:Nisan 2004 ve Kendi Çevirim YALÇIN, Hasan. ve YÜCEL, Selçuk. Gelir ve Kurumlar Vergisi Uygulamasında Giderler, Ġstanbul:Maliye Hesap Uzmanları Derneği, 1996 YILDIZ, A.Murat ve TEKĠN Cem. Kurumlar Vergisi Rehberi. Ġstanbul:Vergi Sorunları Dergisi Özel Ek, S.163, Nisan 2002 Makaleler ACAR, Özgür. “Bankalarca Ayrılan Karşılıklar:Teorik Yaklaşımlar ve Uluslararası Uygulamalar” Bankacılar, S. 34(Eylül 2000), s. 32-48 AKSEL, Kaan H. “Kredi Riski Yönetimi” Active, Mayıs-Haziran 2001, s. 67-77 AKSEL, Kaan H. “Kredi Risklerine Karşılık Ekonomik Sermayenin Hesaplama Metodları” Active, Ocak-ġubat 2002, s. 68-76 AKYOL, M.Emin. “Ticari ve Mali Kar Yönünden Karşılıklar” Vergici ve Muhasebeciyle Dialog, S. 158(Haziran 2001), s. 7-13 297 ALP, Ali. “Uluslararasılaşan Finans ve Finansal Düzenlemelere Yeni Yaklaşımlar” Liberal DüĢünce Dergisi, C:5, S.17(KıĢ 2000), http://www.liberal-dt.org.tr/dergiler/ldsayi17/1715.htm (EriĢim:15.05.2004)) ARGUN, Tanju. “Risk Yönetimi”, http://www.bilgiyonetimi.org/cm/pages/ mkl_gos.php?nt=13, Ocak 1999, (EriĢim:Nisan 2004) ARIKAN, A.Naci. “Bankaların Ayırmış Oldukları "Muhtemel Zararlar Karşılığının" Esasları ve Bu Karşılığın Vergi Kanunları Karşısındaki Durumu” Vergi Dünyası, S. 210(ġubat 1999), s. 119-137 ARIKAN, A.Naci. “Vergi Usul Kanunu ve Sermaye Piyasası Kanunu Açısından Karşılıklar” Vergi Dünyası, S. 232(Aralık 2000), s. 169-186 Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu, “10 Soruda Yeni Basel Sermaye UzlaĢısı(Basel II)”, Ocak 2005, s.1, www.bddk.org.tr (EriĢim 24.02.2005) Basel Committee on Banking Supervision, International Convergence of Capital Measurement and Capital Standards(Basel II), Bank for International Settlements Press & Communications, Basel, Switzerland, Haziran 2004 www.bis.org (EriĢim: Temmuz 2004) COLLĠNS, Julie H.; SHACKELFORD, Douglas A. ve WAHLEN, James M. “Bank Differences in the Coordination of Regulatory Capital, Earnings, and Taxes”, Journal of Accounting Research, Vol.33, No.2(Autumn,1995), s.263-291 http://links.jstor.org/sici?sici=00218456%28199523%2933%3A2%3C263%3ABDITCO%3E2.0.CO%3B26 DAYANÇ, Murat. “4672 Sayılı Kanun ile Bankalar Kanununda Yapılan Değişiklikler Çerçevesinde Bankalarca Ayrılacak Özel Karşılıklarda Son Durum” Vergi Dünyası, S. 240(Ağustos 2001), s. 92-101 DOĞRUSÖZ, M.Ezhan. “Şüpheli Alacaklar Kavramı ve Katma Değer Vergisinde Şüpheli Alacak Uygulaması” YaklaĢım, S.117(Eylül 2002), s.134-140 DUMAN, Ömer. “Değersiz Alacaklar ve Vazgeçilen Alacaklar” Vergi Dünyası, S.244, Aralık 2001, s.87-94 298 ERDÖNMEZ, Pelin Ataman ve ACAR Özgür. “Kredi Karşılıklarına İlişkin Düzenlemeler ve Vergi Uygulamaları” Uluslararası Para Fonu (IMF) Tarafından Yayınlanan ÇalıĢma Raporundan (Regulatory and Tax Treatment of Loan Loss Provisions by Claudia Dziobek – June 1996) Derleme,(http://www.tbb.org.tr/turkce/arastirmalar/Provisioning_and_ taxation.doc EriĢim:Haziran 2004), GEÇER, Turgay. “Basel II ve Kredi Riski: Kaos İçindeki Düzen”, Active Banka, Eylül-Ekim 2004, s.78-85 GĠESE, Guide “Basel II Çerçevesinde İçsel Derecelendirme Sürecine Giriş”, Çeviren: Melek Acar BOYACIĞLU, Bankacılar Dergisi, S.46(Eylül 2003), s.69-80 GRĠFFĠN, Paul A. ve WALLACH, Samoa J.R. “Latin American Lending by Major U.S. Banks: The Effects of Disclosures about Nonaccrual Loans and Loan Loss Provisions”, The Accounting Review, Vol.66, No.4 (Oct.,1991), s.830-846 http://links.jstor.org/sici?sici=00014826%28199110%2966%3A4%3C830%3ALALBMU%3E2.0.CO%3B2 -O KARAKURT, Elif. “Risk Toplumunda Birey” ĠĢ, Güç Dergisi, C.5, S.2, http://www.isguc.org/arc_view.php?ex=154 (EriĢim: Nisan 2004) KÖYLÜOĞLU, H.Uğur. “Risk Yönetimi! Zaman Geçirmeden Neden! Nasıl!” Active Finans, S.17 (Mart-Nisan 2001) LIU, Chi-Chun, RYAN, Stephen G. ve WAHLEN, James M. “Differantial Valuation Implications of Loan Loss Provisions Across Banks and Fiscal Quarters”, The Accounting Review, Vol.72, No.1(Jan.,1997), s.133146 http://links.jstor.org/sici?sici=00014826%28199701%2972%3A1%3C133%3ADVIOLL%3E2.0.CO%3B2N LIU, Chi-Chun. ve RYAN, Stephen G. “The Effect of Bank Loan Portfolio Composition on the Market Reaction to and Anticipation of Loan Loss Provisions”, Journal of Accounting Research, Vol.33, No.1(Spring, 1995), s.77-94 Yayınlayan:The Institute of Professional Accounting, Graduate School of Businnes, University of Chicago. http://links.jstor.org/sici?sici=00218456%28199521%2933%3A1%3C77%3ATEOBLP%3E2.0.CO%3B2-T 299 MANDACI, Pınar Evrim. “Türk Bankacılık Sektörünün Taşıdığı Riskler ve Finansal Krizi Aşmada Kullanılan Risk Ölçüm Teknikleri”, Dokuz Eylül Ün.Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, http://www.sbe.deu.edu.tr/Yayinlar/dergi/ 2003sayi1PDF/pmandaci.pdf , C.5; S.1; 2003(EriĢim:Mayıs 2004) Operasyonel Risk ÇalıĢma Grubu-Türkiye Bankalar Birliği, “Operasyonel Risk Dış Veri Tabanı”, Bankacılar Dergisi, S.50(Eylül 2004) Risk Yönetimi ve Uygulamaları Esasları ÇalıĢma Grubu-Türkiye Bankalar Birliği, “Bankaların Risk Yönetimi Çalışmaları Hakkında Değerlendirme”, Bankacılar Dergisi, S.48(Mart 2004) SEVĠĞ, Veysi. “Hukuksal Açıdan „Muhasebe Sistemi Karşılıklar”, YaklaĢım, Haziran 1993, S.6, s.16-20 Uygulaması‟nda TAġ, Bülent. “Bankaların Kredi ve Diğer Alacakları İçin Ayıracakları Karşılıkların Vergi Karşısındaki Durumu ve Diğer Ülke Uygulamaları” Vergi Dünyası, S. 232(Aralık 2000), s. 78-87 UZUN, Kemal. “Karşılıklar-Dönem Sonu İşlemleri” Vergi Dünyası, S. 209(Ocak 1999), s. 33-44 ÜLGEN, Soner. “Dönem Sonu İşlemleri Açısından Karşılıklar” Vergi Dünyası, S. 220(Aralık 1999), s. 346-363 VURAL, Mahmut. “Şüpheli Alacak Karşılığı Uygulaması” Vergi Dünyası, S.232, Aralık 2000, s.64-73 WAHLEN, James M. “The Nature of Information in Commercial Bank Loan Loss Disclosures”, The Accounting Review, Vol.69, No.3 (Jully 1994), s.455-478 http://links.jstor.org/sici?sici=00014826%28199407%2969%3A3%3C455%3ATNOIIC%3E2.0.CO%3B2A YALÇINKAYA, Timuçin ve Esin ÖZSOY. “Risk Toplumu: Bilgi Toplumunun Evriminde Yeni Boyut”, http://www.bilgiyonetimi.org/cm/pages/ mkl_gos.php?nt=251 (EriĢim:Mayıs 2004) YILDIZ, A.Murat. “Şüpheli Alacaklar Karşılığı Ayrılmasında Uygulamada Ortaya Çıkan Sorunlar” Vergi Sorunları, S. 159(Aralık 2001), s. 127140 300 Ulusal ve Uluslararası Tebliğ ve Sunumlar Basel Komite, “Kredi Muhasebesi, Kredi Riskine ĠliĢkin Kamuoyu Bilgilendirilmesi ve Ġlgili Konularda Güvenilir Uygulamalar”, Türkiye Bankalar Birliği Çevirisi, www.tbb.org.tr/turkce/basle/muhasebe.doc, (EriĢim: Mayıs 2004) Factoring Derneği, Ġzmir Ġktisat Kongresi Rapor Eki, www.tbb.org.tr/turkce/ duyurular/iktisat_kongresi/Ek%207%20Factoring.pdf (EriĢim:Haziran 2004) Ġzmir Ġktisat Kongresi, Mali Sektör Raporu, s.16 www.tbb.org.tr/turkce/duyurular/ iktisat_kongresi/Mali%20Sektor%20%20Raporu.pdf (EriĢim:Haziran 2004) Türkiye Bankalar Birliği, “Basel Komite Yeni Sermaye Yeterliliği Düzenlemesi”, Özet Sunum, Ekim 2002, http://www.tbb.org.tr/turkce/arastirmalar/ Basel%20Komite%20Yeni%20Sermaye%20Yeterlili%C4%9Fi%20D% C3%BCzenlemesi(Ekim%202002).doc (EriĢim:15.05.2004) Türkiye Bankalar Birliği, “GeliĢmiĢ ve GeliĢmekte Olan SeçilmiĢ Ülkelerde Kredi Sınıflandırması ve KarĢılık Ayırma Uygulamalar” adlı Dünya Bankası ÇalıĢmasına iliĢkin Türkiye Bankalar Birliğinin Değerlendirmesi, http://www.tbb.org.tr/turkce/arastirmalar/Provisioning.pdf ÜNAL, Targan, “Düzenleme ve Denetim Kalitesinin Finansal ve Ekonomik Sonuçları, Sürdürülebilirliğe Etkisi”, Active Academy 2.Uluslararası Finans Zirvesi- 7. Oturum AçılıĢ Sunumu, Ġstanbul, 3 Aralık 2004, http://www.iubam.org/zirvemetin.doc EriĢim:15.06.2005 ÜNAL, Targan. “Finans Sektöründe Üst Kurulların Rolü ve Fonksiyonu”, Active Academy 1.Uluslararası Finans Zirvesi Sunumu, Ġstanbul, 18 Ekim 2003, http://www.iubam.org/FSUKR.pdf EriĢim:15.06.2005 ÜNAL, Targan. “Bankacılık Sisteminin Yapısal Sorunları Henüz Çözümlenmiş Değil” , Röportaj - Active Finans Interview 2003, Ġstanbul, 17-18 Ekim 2003, http://www.iubam.org/F%C4%B0NANS%20R%C3%96PORTAJLARI. pdf EriĢim:15.06.2005 YÜKSEL, Ayhan. “Yeni Basel Sermaye Yeterliliği UzlaĢısı(Basel II)”, BDDK AraĢtırma Dairesi Sunumu, Aralık 2004, http://www.bddk.org.tr/turkce/basel/basel/Pillar-1.pdf EriĢim:14.06.2005 301 Ġnternet Site ve Yayınları Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu Ġnternet Sitesi, www.bddk.org.tr Kurul Kararları, http://www.bddk.org.tr/turkce/duyurular/kurulkararlari/bddk/ kurulkararlari.htm (EriĢim: 26.05.2004) TMSF Aylık Mali Tablolar, http://www.bddk.org.tr/turkce/yayinlarveraporlar/ yayinlarveraporlar.htm#4 (EriĢim: 26.05.2004) Haftalık Bülten, http://www.bddk.org.tr/turkce/yayinlarveraporlar/haftalikbulten/ haftalikbulten.asp (EriĢim:26.05.2004) Ekonomi Sözlüğü, http://www.ekonomist.com.tr/apps/dictionary.app/dictionary.php (EriĢim 16.05.2004) Gelirler Genel Müdürlüğü Ġnternet Sitesi, www.gelirler.gov.tr 2002 yılı vergi tahsilatları, http://www.gelirler.gov.tr/gelir2.nsf/faalrap2002 tatasonuc?OpenPage (EriĢim:25.05.2004) Türkiye Bankalar Birliği Ġnternet Sitesi, www.tbb.org.tr TAYAR, Mustafa. “HACPP”, Ders Notu, http://homepage.uludag.edu.tr/~mtayar/haccp.htm (EriĢim: 11 Haziran 2005) ÖNGÜR, Tahir. “Siyanürle Altın ĠĢletmeciliği ve Halk Sağlığı”, http://www.jmo.org.tr/jmogundem/altin/altin_halk.asp (EriĢim: 11 Haziran 2005) YAYLA, Münür. ve KAYA, Yasemin Türker. “Basel-II, Ekonomik Yansımaları ve GeçiĢ Süreci”, BDDK ARD Çalışma Raporları, No:2005/3, Mayıs 2005, http://www.bddk.org.tr/turkce/basel/basel/calismaraporu_2005_3.pdf EriĢim:13.06.2005 YayınlanmamıĢ Kaynaklar ÇETĠNADA, Emine. “Bankalarda Sermaye Yeterliliğinin Ölçülmesi ve Değerlendirilmesi”, Türkiye Bankalar Birliği Eğitim Semineri BasılmamıĢ Notları, Ankara: 22-24.05.2002, s.27 302 DEMĠRTAġ, Nazım. „Bankacılıkta Kredi Değerliliğnin Tespiti ve Kredi Riski Yönetimi‟ Konulu Yetki Etüdü Raporu, Ġstanbul: BDDK Bankalar Yeminli Murakıpları Kurulu, Aralık 2000 ERÇEL, Gazi. “Bankacılıkta Son GeliĢmeler”, Türk Bankacılık Sisteminin Swot Analizi ve 2000 Yılındaki Muhtemel Profili” Semineri, Ġstanbul: 8 Eylül 1999, http://www.tcmb.gov.tr/yeni/evds/konusma/tur/1999/iav.html (EriĢim:Mayıs 2004) YILDIRIM, Ahmet CoĢkun. Bankalar Kanunu‟nda Yer Alan Kredi Sınırlamaları ve YurtdıĢı Uygulamaların Ġncelenmesi „Yetki Etüdü Raporu‟, Ġstanbul: BDDK Bankalar Yeminli Murakıpları Kurulu, 24.02.2003 Mahkeme Kararları Ays. Mahk., E.1967/41, K.1969/57, 23, 24, 25.10.1969, Çağan, s.107‟den, AMKD., S.8, s.18,49 Ays. Mahk., E.1970/55, K.1971/57, 15.6.1971, Çağan, s.107‟den, AMKD., S.9, s.533,538 Ays. Mahk., E.1977/109, K.1977/131, 29.11.1977; E.1976/54, K.1977/8, 3.2.1977, Çağan, s.106-107‟den, AMKD., S.15, s. 138,141,142,568,574 Ays. Ays. Mahk., E.1996/49, K.1996/46, 11.12.1996 Ays.Mahk.Kararı,http://www.anayasa. gov.tr/KARARLAR/IPTALITIRAZ/K1996/K1996-46.htm Haziran 2004) tarihli (EriĢim: Mahk., E.1996/5, K.1996/26,http://www.turmob.org.tr/mevzuat/rg/ 24448.htm (EriĢim:Haziran 2004) DanıĢtay Dördüncü Dairesi‟nin 25/11/1976 gün ve 1976/1927 Esas ve 1976/3085 Sayılı kararı (Ömer DUMAN, “Değersiz Alacaklar ve Vazgeçilen Alacaklar” Vergi Dünyası, S.244, Aralık 2001, s.88) DanıĢtay Dördüncü Dairesinin 10.11.1992 tarih, E.1992/719, K.1992/4809 nolu ve 02.05.1991 tarih, E.1988/4658, K.1991/1627 nolu kararları (ġükrü KIZILOT, DanıĢtay Kararları ve Özelgeler(Muktezalar), C.2, s.26251926, 2628-2629) DanıĢtay Dördüncü Dairesinin 11.04.1974 tarih, E.1973/4688, K.1974/1473 nolu kararı (ġükrü KIZILOT, DanıĢtay Kararları ve Özelgeler(Muktezalar), C.2, s.2639) 303 DanıĢtay Dördüncü Dairesinin 11.04.1984 tarih, E.1983/1491, K.1984/1583, 24.01.1984 tarih, E.1984/1030, K.1985/346, 12.01.1978 tarih, E.1977/1834, K.1978/40 ve 14.12.1977 tarih, E.1977/3450, K.1977/3331 kararları(ġükrü KIZILOT, DanıĢtay Kararları ve Özelgeler(Muktezalar), Ankara: YaklaĢım Yayınları, 1993, C.2, s.2563-2566) DanıĢtay Dördüncü Dairesinin 17.01.1984 tarih, E.1983/679, K.1984/204 nolu kararı (ġükrü KIZILOT, DanıĢtay Kararları ve Özelgeler(Muktezalar), C.2, s.2635) DanıĢtay Dördüncü Dairesinin 25.11.1992 tarih, E.1992/839, K.1992/5015 nolu kararı (ġükrü KIZILOT, DanıĢtay Kararları ve Özelgeler(Muktezalar), C.2, s.2624-1925 DanıĢtay Dördüncü Dairesinin 25.12.1984 tarih, E.1982/4982, K.1984/4669 ve DanıĢtay Onüçüncü Dairesinin 24.01.1978 tarih, E.1976/3483, K.1978/139 nolu kararları (ġükrü KIZILOT, DanıĢtay Kararları ve Özelgeler(Muktezalar), C.2, s.2632-2633) DanıĢtay Dördüncü Dairesinin 27.10.1988 tarih, E.1987/5929, K.1988/3647, (ġükrü KIZILOT, DanıĢtay Kararları ve Özelgeler(Muktezalar), C.2, s.2560-2561) DanıĢtay Dördüncü Dairesinin 31.05.1988 tarih, E.1987/5676, K.1988/2196 ve 28.09.1987 tarih, E.1985/783, K.1987/2644 kararları(ġükrü KIZILOT, DanıĢtay Kararları ve Özelgeler(Muktezalar), C.2, s.2561-2563) DanıĢtay Dördüncü Dairesinin E.1970/3842, K.1973/584 nolu kararı (Ahmet ÇAKIR, Vergi UyuĢmazlıklarıyla Ġlgili DanıĢtay Kararları, Ġstanbul: Temel Yayın Dağıtım, 1984, s.595-596) DanıĢtay Üçüncü Dairesi 1999/730 esas ve1999/2238 karar no lu 26.05.1999 tarihli kararı, http://www.alomaliye.com/danistay_kararlari20.htm (EriĢim:Mayıs 2004) DanıĢtay Üçüncü Dairesinin 22.05.1990 tarih, E.1989/4580, K.1990/1491 nolu kararı (ġükrü KIZILOT, DanıĢtay Kararları ve Özelgeler(Muktezalar), C.2, s.2629-2630) 304 MEVZUAT Kanun, Yönetmelik, Genelge, Tebliğ,YazıĢma Kurumlar Vergisi Kanunu Medeni Kanun Sermaye Piyasası Kanunu Türk Sivil Havacılık Kanunu Türk Ticaret Kanunu Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası Kanunu Vergi Usul Kanunu 3182 sayılı eski Bankalar Kanunu 4389 sayılı eski Bankalar Kanunu 5411 sayılı Bankalar Kanunu 25.03.1987 tarihli ve 3332 sayılı, Sermaye Piyasasının TeĢviki,sermayenin Tabana YaygınlaĢtırılması ve Ekonomiyi Düzenlemede Alınacak Tedbirler ile 5422 Sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu, 213 Sayılı Vergi Usul Kanunu Ve 3182 Sayılı Bankalar Kanununda DeğiĢiklik Yapılması Hakkında Kanun 31 Mart 2000 tarih ve 24006 (Mükerrer) sayılı Resmi Gazetede yayımlı “Bankalarca KarĢılık Ayrılacak Kredilerin ve Diğer Alacakların Niteliklerinin Belirlenmesi ve Ayrılacak KarĢılıklara ĠliĢkin Esas ve Usuller Hakkında Karara ĠliĢkin 1 Sayılı Tebliğ” 27 Haziran 2001 tarih ve 24445 sayılı Resmi Gazete‟de yayımlı “Bankaların KuruluĢ ve Faaliyetleri Hakkında Yönetmelik” 30.06.2001 tarih ve 24448 sayılı Resmi Gazete‟de yayımlı“Bankalarca KarĢılık Ayrılacak Kredilerin ve Diğer Alacakların Niteliklerinin Belirlenmesi ve Ayrılacak KarĢılıklara ĠliĢkin Esas ve Usuller Hakkında Yönetmelik” 305 BDDK‟nın 4 Temmuz 2001 tarih ve 2238 sayılı yazı ekinde bankalara gönderdiği değiĢiklik bildirisi, www.tbb.org.tr/turkce/tdhp/bddk_04072001_5422.doc (EriĢim: Mayıs 2004) BDDK tarafından yayınlanıp 6 ġubat 2002 tarih, 545 sayılı yazı ekinde bankalara, 6 ġubat 2002 tarih, 646 sayılı yazı ekinde bankalarda denetim yapma yetkisi almıĢ olan Bağımsız Denetim KuruluĢlarına gönderilen “Bankalarca KarĢılık Ayrılacak Kredilerin ve Diğer Alacakların Niteliklerinin Belirlenmesi ve Ayrılacak KarĢılıklara ĠliĢkin Esas ve Usuller Hakkında Yönetmeliğin Uygulanmasına ĠliĢkin Genelge” TC Merkez Bankası 2002/2 nolu tebliğ, 29 Mart 2002 Tarihli Resmi Gazete, S. 24710 11.04.2002 tarih ve 4250 nolu BDDK yazısı, http://www.bddk.org.tr/turkce/mevzuat/ karsilikaciklamatbb_11042002_4250.doc (EriĢim:Haziran 2004) 22.06.2002 tarih ve 24793(Mükerrer) sayılı Resmi Gazete‟de yayımlı “Muhasebe Uygulama Yönetmeliğine ĠliĢkin” BBDK‟nın 8 Sayılı tebliği, http://www.bddk.org.tr/turkce/mevzuat/duzenlemeler/08%20Sayılı%20T ebliğ%20%20KarĢılıklar,%20ġarta%20Bağlı%20Yükümlülükler%20ve%20Varlı kların%20MuhasebeleĢtirilmesi%20Standardı.zip (EriĢim: Haziran 2004) 22.06.2002 tarih ve 24793(Mükerrer) sayılı Resmi Gazete‟de yayımlı “Muhasebe Uygulama Yönetmeliğine ĠliĢkin” BDDK‟nın 17 Sayılı tebliği, (31Aralık 2002 tarih ve 24980 sayılı Resmi Gazete‟de yayımlanan tebliğ ile değiĢikliğe uğramıĢtır.) http://www.bddk.org.tr/turkce/mevzuat/ duzenlemeler/17_sayili_teblig.zip (EriĢim:Haziran 2004) 31 Aralık 2002 tarih ve 24980 sayılı Resmi Gazetede yayımlı Bankalarca KarĢılık Ayrılacak Kredilerin ve Diğer Alacakların Niteliklerinin Belirlenmesi ve Ayrılacak KarĢılıklara ĠliĢkin Esas ve Usuller Hakkında Yönetmelikte DeğiĢiklik Yapılmasına ĠliĢkin Yönetmelik, http://www.tbb.org.tr (EriĢim:26.05.2004) 31 Ocak 2002 Tarih ve 24657 Mükerrer Sayılı Resmi Gazetede yayımlı “Bağımsız Denetim Yapacak KuruluĢların Yetkilendirilmesi ve Yetkilerinin Geçici veya Sürekli Olarak Kaldırılması Hakkında Yönetmelik” Bankalarca Uygulanacak Muhasebe Standartları Tek Düzen Hesap Planı ve Ġzahnamesi 306 307