Alkali beslenin kanseri yenin! Evet, çok iddialı bir giriş olduğunun farkındayım; ancak Çinlilerin her zaman dediği gibi, en karmaşık sorunların çözümleri en basit olandır. Kanser kesinlikle bir hastalık değildir. Kanser bir uyarı sistemidir. Şimdiye kadarki yaşantımızı gözden geçirmemiz gereken bir uyarı sistemi. Beslenmemizi, iş hayatımızı, aile yaşantımızı, kendimize ve insanlara karşı davranışlarımızı, stresimizi ve pek çok faktörü düzeltip yoluna koymamız için önümüze konulmuş bir fırsattır aslında. Kanserin nedenlerinden yüzde seksen beşini stres oluşturur; beslenme sadece yüzde on dört içindedir. Kanser asidik sıvıdır (mantar). Hücrelerin içerisine yerleşip belirli bir bölgede toplandığında kendisini mantar hastalığı şeklinde gösterir. Kanser, diyabet, MS, arterit, akne, egzama ve diğer bütün hastalıklar ASİDOZDAN KAYNAKLANIR. ALKALİ HALE GELDİĞİNİZDE HASTALIKLARINIZIN HEPSİNDEN (%99) KURTULURSUNUZ! Vücuttaki asidik oluşumu Vücudumuzdaki bütün canlı hücreler atık üretirler. Tüm besinler hücrelere vücudumuzdaki sıvılar yardımıyla taşınırlar ve oksijen ile yanarak enerji haline dönüşürler. Yediğimiz ne olursa olsun bir atık ortaya çıkar. Bu atıklar idrar ve ter yoluyla atılır. Atıklar temel olarak asidiktir. Bunun sonucunda idrarımız düşük bir pH dengesine sahip olur. Bahsi geçen atıkların hepsini vücudun atması mümkün değildir. Yaşam ve beslenme tarzı, besin türleri ve tüm çevresel koşullar bu atıkların oluşumunu hızlandırır. Atılamayan asidik atıklara ne olur? Bu atıklar katılaşmış atıklara dönüşürler, örneğin; kolesterol, yağ asidi, böbrek taşı v.b gibi ve bilemeyeceğimiz başka bir şekilde vücudun içinde herhangi bir yerde birikip yerleşirler. Vücuttan atılamayan ve biriken bu asidik atıkların toplanması yaşlanma sürecini hızlandırır. Alkali besinler ve su, asidik atıkların atılmasını kolaylaştırarak vücudumuza yardımcı olur. İnsan vücudu mükemmel bir mekanizmadır. Gittikçe artan asidin yaşamsal organlarımıza hasar vermesini engellemek üzere vücudumuz savunma mekanizmalarını düzenlemeye başlar. Asidin yağ hücreleri içinde depolandığı bilinmektedir. Bütün bunlara rağmen asit herhangi bir organla temas edecek olursa, dokuyu içinden çürütebileceği bir delik açma şansı da bulur. Bu durum hücrenin mutasyona uğramasına neden olabilir. Bu asidik ortamda oksijen seviyesi düşer ve kalsiyum tüketilmeye başlar. Bu nedenle savunma mekanizması olarak, vücudunuz gerçekte sizi aşırı asidiklikten korumak üzere şişmanlatır/yağlandırır. Asitlerin toparlanıp paketlendiği tüm bu yağ hücreleri ve selüloit birikimleri yaşamsal organlardan güvenli uzaklıkta tutulmaya çalışılır. Bu açıdan şişmanlık yaşamsal organlarınızı zarar görmekten koruyabilir. Birçok insan artık kendisini hiç iyi hissetmiyor. Birçokları da kendilerini soğuk algınlıkları veya çevredeki herhangi bir mikroptan çok daha kolay etkilenir halde buluyorlar. Bundan daha ciddi olan ise lupus, romatoit arterit, multipl skleroz, kronik yorgunluk sendromu ve fibromiyalji sendromu gibi bağışıklık sistemi rahatsızlıklarındaki artışlardır. Özellikle de genç yaşlarda… Kronik hastalıkların iyileşmeye başlaması sadece ve sadece kanımızda mevcut olan pH değerleri normale yakın olursa gerçekleşiyor! Tümden iyileşme ise kan değerlerinin alkali pH değerlerine sahip olmasıyla gerçekleşiyor. Bu sonuçlar hastalıkla mücadele eden, iyileşmekte olan ya da sadece daha iyi ve daha sağlıklı hissetmek isteyen herkes için geçerlidir. İnsan kanındaki değerler çok dar bir pH skalasında (7,3) yer alır. Bu değerlerin altında ya da “fazla üzerinde” yer almak hastalıklara davetiye çıkarır. pH raydan çıkarsa yapıcı enzimler yıkıcı olmaya başlar. Hücrelere yeteri kadar oksijen taşınamaz. Hastalıklar ve kanser kapıya dayanır. Alkali-Asit dengesinin bozulması: Vücudun mineral ve diğer besinleri alma kapasitesini düşürür Hücrelerdeki enerji üretimini olumsuz etkiler Hasarlı hücrelerin onarılma yeteneğini düşürür Vücudun detoks yeteneğini azaltır Vücudu bitkin ve hastalıklara açık hale getirir Asit ne yapar? Atardamarların yüzeylerini erozyona uğratıp kardiyovasküler yapıları zayıflatır. Serbest radikallerin ortalığa saçılmasına neden olur, yaşlanmayı hızlandırır. Kilo almaya, diabete ve obezliğe neden olur. Kollestrol plakaların oluşmasına neden olur. Kan basıncını bozar, düzensizleştirir. Kritik lipid ve yağ asidi metabolizmasını bozar, karıştırır. Hücrelere dağıtılan oksijen miktarında azalmaya neden olur. Asit hangi hastalıklara yol açar? Kardiyovasküler damar setliği, kalp krizi, yüksek kan basıncı Obezite MS, MD, ALS Karaciğer, böbrek sorunları Bunama Bağışıklık sistemi yetersizlikleri Osteoporoz Erken yaşlanma Erkeklerde prostat problemleri Yüksek asit oluşturan duygu ve düşünceler Öfke Kıskançlık Stres Korku ve endişe Şüphe, kaygı, sinir Acı, keder Uykusuzluk, aşırı yorgunluk Aşırı hırs Akciğerden nefes almak Hareketsizlik Huzursuzluk Düşmanlık, kin, nefret Umutsuzluk Yalnızlık duygusu Her türlü olumsuz düşünce Yüksek Alkali Oluşturan Duygu ve Düşünceler Kahkaha Huzur Güven, sadakat, şükran Neşe, sevinç Meditasyon Diyaframdan nefes alma Dostluk, arkadaşlık, kabul görme Egzersiz Affetme İbadet, dua Doğayla münasebet Umut Sevdiğin şeyleri yapmak, şimdiyi yaşamak Tensel zevk Her türlü olumlu düşünce Alkali diyet nedir? Sağlıklı beslenme sonucu vücudun pH dengesi 7,36 ila 7,44 arasında alkali seviyesinde yer alır. Asit oluşumuna neden olan gıdalarla beslenme sonucu bu denge bozulur ve vücut tekrar denge sağlayacağım derken hayati önem taşıyan bazı minerallerin (potasyum, magnezyum, kalsiyum, sodyum) kaybı meydana gelir. Bu dengesizlik asidoza (asidik pH seviyesi) yol açar ve asidoz da ölümle sonuçlanabilecek pek çok hastalığa neden olur. Yediğimiz yemeklerin pek çoğu (hazır gıdalar, fastfood vs) asidoza neden olacak kadar fazla asit içerir. Bunlar pH dengesini bozup kronik hastalıklara davetiye çıkarır. Alkali beslenme, yüksek protein, yüksek yağ ve düşük karbonhidrat diyetlerinin tam tersidir. Diyetin nerdeyse yüzde sekseni alkali besin tüketimine ve yüzde yirmisi de, pH dengesini kuracak kadar asitli besin yemeye dayanır. Meyvelerin çoğu alkali besinlerdir. Kalsiyum, magnezyum ve potasyum bol miktarda yeşil sebzelerde bulunur. Alkali diyetin en önemli faktörü düzenli ama alkali su tüketimidir. Organlarımız çoğu, özellikle de böbrekler düzgün bir pH için önemli rol oynar. Bunun için ise doğru besinlere ihtiyaç duyarlar. Asit fazlalaştığı zaman, vücut dışarıdan alkali takviyesiyle bunu dengelemek ister. Alkali zaten kanda bulunan bir maddedir ancak pH seviyesindeki karmaşaya kan çok fazla tolerans gösteremez, o yüzden alkalinin alınacağı kaynak kan olamaz. En iyi alkali kaynakları iç organlar ve dokulardır. Bunlar yeterli pH seviyesine gelebilmek için gerekli toleransı gösterirler. Lakin iç organlardan ödünç alınan alkalinin bir an önce telafi edilmesi gereklidir ki fazla olan asidi vücuttan atabilelim. Eğer alkali ağırlıklı sağlıklı bir diyetiniz varsa bu sorun değildir; ama pek çoğumuz asidoza neden olacak kadar sağlıksız besleniyoruz. Eğer telafi edilemez ve alkali dengesi sağlanamaz ise vücut pek çok hastalığa karşı savunmasız kalır. Alkali beslenme ipuçları: Tercihen organik olmak üzere bol bol sebze ve meyve yiyin. Kereviz sapı, brokoli, dolmalık kırmızı biber, avokado, salatalık, marul, ıspanak en fazla alkali içeren sebzelerdir. Ara öğünlerde kendinize şekersiz limonata yapın. Alkalin iyonize edilmiş su için. Günde en az iki litre. Kırmızı et yerine beyaz et ya da balık tercih edin. Zeytinyağı kullanın. Alkali yönünden zengin besinler yiyin. Fastfood’dan, işlenmiş gıdalardan, GDO’lu gıdalardan, hazır meyve sularından, asit oluşumuna neden olan gıdalardan kaçının. Kaynak: http://www.kuraldisidergi.com/4934/kanseri-yenmek/