MAKALAT-I ÖMER NECATİ 1 Ömer Necati - Ankara, 1986 2 AKAİDİN TEMELLERİ Bismillahirrahmanirrahim “Hiç şüphe yok ki Kur’an’ı biz indirdik . Ve muhakkak onu biz koruyacağız.”(Hicr- 9) “Eğer Kulumuza (Muhammede(as))indirdiğimiz Kur’an’dan şüphe ediyorsanız, siz de Onun benzeri bir sure getirin.! Allah’tan (cc) başka şahitlerinizi de getirin!Eğer samimi iseniz.Bunu yapamazsınız ki asla yapamayacaksınız. O halde kafirler için hazırlanan ve yakıtı insanlarla taşlar olan ateşten sakının.!”(Bakara-23-24) “Meryem oğlu İsa (as) da ‘ey İsrail oğulları ! ben size Allah’ın (cc) elçisiyim.Benden önce gelen Tevrat’ı doğrulayıcı, ve benden sonra gelecek Ahmed (as) adında bir peygamberi müjdeleyici olarak geldim ‘ demişti. Fakat İsa’nın (as) müjdelediği elçi apaçık delillerle gelince ‘Bu apaçık bir büyüdür ‘ dediler.” (Saf –6) “De ki ‘ Eğer Allah’ı (cc) seviyorsanız hemen bana uyun ki Allah(cc) da sizi sevsin “ (Ali İmran-31) “Ve biz seni başka değil ancak Alemlere Rahmet olarak göndermişizdir”(Enbiya-107). “Kur’an bütün alemler için uyarıcı bir zikirdir. “ (Kalem 52) “Şüphesiz Allah (cc) ve Melekleri , O Nebi Muhammed’e (sas), salat ve selam ederler. Ey iman edenler! O halde siz de , O’na, salat ve selam ediniz !” (Ahzab-56) Allahümme salli ala Muhammedin ve ala ali Muhammed Allahümme salli ala Muhammedin ve ala ali Muhammed Allahümme salli ala Muhammedin ve ala ali Muhammed 2 3 I-İMAN ve AKAİD İLMİNİN ZARURETİ “Bugün sizin için dininizi kemale erdirdim ve üzerinizdeki nimetimi tamamladım, size din olarak İslam’a razı oldum” (Maide -3). “ Her kim İslam’dan başka bir din ararsa bilsin ki O din kendisinden asla kabul edilmeyecektir.Ahirette de o kimse zarar çekenlerden olacaktır.“ (Ali İmran-85) “O (cc) , Odur ki Peygamberini hidayet ve Hak dinle gönderdi. Ta ki O’nu bütün dinlere üstün kılsın”. (Fetih- 28) “ Ve biz seni başka değil ancak Alemlere Rahmet olarak göndermişizdir” ( Enbiya- 107). “ Sana Kur’an’ı indirdik. Ta ki insanlara kendilerine indirilen emri ve nehyi anlatasın ve ta ki tefekkür etsinler.” (Nahl–44). "Dinini her dinin üstüne çıkarmak için peygamberini hidayet ve Hak Din’le gönderen odur.İsterse müşrikler hoşlanmasınlar."(Saf-9) "Ey iman edenler! Düşmanlarımı ve düşmanlarınızı dostlar edinmeyin. Siz onlara sevgi gösteriyorsunuz.Halbuki onlar Haktan size geleni (Kur’an’ı) inkar ettiler." (Mümtehine-1) “Şüphesiz ki Allahü Teala indinde hak din İslam dinidir.Kendilerine kitap verilenler ancak hakikatı bildikten sonra , hased ve ihtirasları yüzünden ihtilafa düştüler.Kim Allah’ın (cc) ayetlerine küfrederse şüphe yok ki Allahü Teala tez hesap görücüdür.” (Ali İmran –19) Akaid İlmi asıldır, diğer ilimler onun fer’i mesabesindedir. Akaid , Fıkhül Ekberdir. Allahü Teala, ancak doğru bir itikad ile bilinir, bulunur. O’nun (cc) rızası ancak, doğru bir itikad ile celbedilir. ‘İslam’a giriş kapısı olan, ‘Lailahe illellah, Muhammedürresulullah ‘ kelimeyi tayyibesi akaidin de temelidir. Tek gerçek olan İslam Akaid’i, Kur’an’ı kerim ve Hadis-i şeriflere dayanmaktadır. Başka bir ifade ile vahye dayanmaktadır. İnsanların kendi zekalarının mahsulü değildir. Bütün peygamberlerin gönderiliş amacı, tevhidi, yani gerçek Allah (cc) inancını insanlara bildirmektir.Onları , yanlış, sapık inançlardan beri kılmak, Rablerine karşı edeb sahibi yapmak, yegane ma’bud olan Allahü zülcelal vel kemal hazretlerini bütün noksan sıfatlardan tenzih edip, kemal sıfatları ile bilmelerini bulmalarını sağlamaktır. 3 4 Bu gün için dinleri üç kısma ayırabiliriz. Hak Din (İslam) Asılları bakımından Hak olup, sonradan bozulmuş, değiştirilmiş, tahrif edilmiş , ilahi niteliklerini kaybetmiş dinler( Yahudilik, Hristiyanlık.....) Batıl Dinler, Asılları bakımından ilahi olmayıp, insanlar tarafından ortaya konmuş inançlar (Ateşe, yıldızlara, putlara tapanların inançları ...) İman, lügatte, bir şeye inanıp onu doğrulamak demektir. Dini literetürde ise, ‘Allah’ın (cc) dinini kalb ile kabul edip, Peygamber Efendimiz’in (as) bildirdiği şeyleri kesin bir itikad ile doğrulamak’ demektir. İslam, lügatte, teslim olmak , itaat etmek anlamında , literatürde ise ‘Allah’a (cc) ve O’nun Peygamberi Hz.Muhammed Mustafa’ya (as) itaat edip, Onun bildirdiği şeyleri kalb ile kabul etmek, dil ile söylemek ve O’nun(as) her hareketini, davranışını, sözünü güzel görmek, kendisi için rehber bilmektir. Resulullah (as), en son Peygamberdir. Bütün Peygamberlerin özüdür. O’nun (as) dini bütün dinleri içine almıştır. Diğer Peygamberleri sevenler,arzu edenler ancak ve ancak O’nun (as) kapısından girmelidirler. Başka kapı ve yol yoktur. Yunus Emre (ks), “Muhammed bir denizdir, alemi tutup durur Yetmiş bin peygamberler gölünde Muhammedin” dizeleri ile bu manayı ne güzel ifade etmiştir. Hz.İsa(as) da odur, Hz.Musa(as) da...O’nu (as) , sevmeden, O’na (as) , itaat etmeden, tabi olmadan, Hz. İsa’yı(as) , Hz. Musa’ yı(as) seviyorum demek gerçekdışı bir iddiadır.Hayaldir, vehimdir. O’nun (as), mucizesi olan Kur’anı Kerim kıyamete kadar, insanları , O’na (as), itaat etmeye, O’nu(as) herşeyden çok sevmeye çağıracaktır. İslam Akaidi’nin temelleri altıdır. 1– Allah’a (cc) inanmak 2– Allah’ın (cc) meleklerine inanmak 3– Allah’ın (cc) kitaplarına inanmak 4– Allah’ın (cc) peygamberlerine inanmak 5– Ahiret gününe inanmak 6– Kadere inanmak Bunlar doğrulanmadıkça iman gerçekleşmez. Bunların herhangi birini inkar etmek insanı hemen dinden çıkarır,mazalllah. 4 5 Kur’an’ı Kerim’de, “Ey iman edenler Allahü Teala’ya Resulü Muhammed Aleyhisalam’a, O’na indirdiği Kur’an’a ve ondan önce inzal ettiği kitaplara imanınızda sabit ve daim olun. Her kim Allahu Teala’ya, Meleklerine, Kitaplarına , Peygamberlerine, Ahiret gününe,( veya bunlardan birine) inanmazsa Hak’tan uzak bir sapıklıkla sapmış gitmiştir”. ( Nisa-136) buyrulmuştur. Resulullah Aleyhisselam da ; “İman, Allah’a (cc), Meleklerine, Kitaplarına, Peygamberlerine, Ahiret gününe,Kadere yani hayır ve şerrin Allah’tan olduğuna inanmaktır” (Canan,İ.,’Kütübü Sitte’, c2,s.216) “Allah’tan (cc) başka ilah olmadığına ve benim Allah’ın (cc) kulu ve elçisi olduğuma, bütün insanlara Hak’la gönderilmiş bulunduğuma şahadet etmedikçe, ölüme tekrar dirilmeye ve Kadere inanmadıkça kişi mümin sayılmaz” buyurmuştur. (Canan,İ.,’Kütübü Sitte’, c2,s.231) Bu inanç sistemi bir bütündür. Birine inanmamak hepsine inanmamak demektir. Pek çok ayeti celilede ve hadisi şerifte temel esasları ifade buyurulan bu inanç, İslam’ın üç temel ilmi olan “ Akaid, Fıkıh, Ahlak” ilimlerinin birinci ve en önemlisine konu olmuştur. Akaid ilmi, diğer ilimlerden farklı olarak imanı ve iman dairesinin dışını belirler. İman etmek nasıl olur?, İman dairesinin dışına çıkmak nasıl olur?, Nifak nedir?, Küfür nedir?, Allahü Teala’ya inanan bir insanda bulunması gereken vasıflar nelerdir?, Cennetlikler kimlerdir?, Cehennemlikler kimlerdir?, Hangi haller insanı küfre düşürür?, Hangi haller ile kişi mümin olur? Bunlar ve bunlar gibi dinin esasını teşkil eden pek çok konu asırlar boyu, Resulullah (as), Sahabeyi Kiram(ra), binlerce İslam alimi tarafından işlenmiş, binlerce cilt eser yazılmış, konular, üzerlerinde hiçbir tartışmaya mahal bırakmayacak şekilde sabitleşmiş, “ Akaid ilmi” adıyla ilimler içinde , insan oğlu için en önemlisi olan, dünyada huzur ve saadetin, Ahirette Cehennem azabından kurtuluşun yollarını gösteren pek yüce bir ilmi saha ortaya çıkmıştır. Bu sahada İmam Maturidi, İmam Eşari gibi zirve insanlar yetişmiştir. Adı geçen “ Akaid ilmi” nin dayanağı Allahü Teala’nın kelamı Kur’an-ı Kerim ve Onun Resulu Hz. Muhammed Mustafa Aleyhisselam’ın Hadisi Şerifleridir. Gerçek inanç sistemi budur. Vahye dayanmaktadır. Bu inanca yani İslam Akidesine muhalif olan inançlar ise kutsal kitapları elleriyle tahrif edenlerin kendi nefis ve akıllarından kopup gelen düşüncelerdir veya bir kutsal kitaba atıf yapılmadan ortaya atılan felsefi nazariyelerdir. 5 6 " Rabbinin yoluna , hikmetle ve güzel öğütle davet et! Onlarla en güzel şekilde mücadele yap! " (Nahl-125) Hz.Resulullah(as), o zamanın dünyaya hakim güçlerine, İslam’a davet mektupları göndermiş, hiç bir mektubunda, " sizin inancınız da doğrudur. Siz de kurtulmuşlardansınız " buyurmamıştır. Alemlere rahmet olan O büyük nebi (as), Allahü Tealanın (cc), şu emri gereğince herkese , özellikle muharref dinlerin saliklerine , İslam’ı tebliğ etmiştir. " Ya Muhammed (as)! Din hususunda Yahudiler ve Nasara seninle mücadele ederlerse de ki, " Ben bana tabi olanlarla birlikte kendimi Allah’a (cc) teslim etmişimdir.Ya Muhammed (as)! , Kitap verilenlere ve Arabın müşriklerine de ki, " Siz İslam’ı kabul ettiniz mi?" Eğer tevhidde ve Muhammed (as) 'ı tasdikte ihlas ederlerse , dalaletten çıkmış, hidayete ermişlerdir.Eğer İslam’dan yüz çevirirlerse sana vacib olan, ancak risaleti tebliğdir.Allahü Teala , kullarının tasdik ve tekzibini görücüdür." (Ali İmran -20) Resulullah (As), Bizans İmparatoru Heraklius'a gönderdiği mektupta , " Seni tam bir İslam daveti ile İslam’a çağırıyorum.İslam’a gir, sonunda emniyet ve selamet içinde olursun.Ve Allah(cc) sana iki defa sevap verecektir.Şayet bundan kaçınacak olursan emrinin altındakilerin günahı da senin üzerinde toplanacaktır.", Yemen 'de Hemdan Kabilesine gönderdiği mektupta, " Sizler Allah’tan (cc) başka ilah olmadığına , Muhammed’in (as) Allah’ın (cc) elçisi olduğuna şehadet ettiniz,namazı kıldınız, zekatı eda ettiniz mi Allah(cc) ve Resulü’nün (as) üzerinizde garantisi vardır.” İran Kisrası’na gönderdiği mektupta, "Ben kim olursa olsun ,can taşıyan herkese belli bir tehlikeyi haber verip bunları uyandırmak ve inanmayanlar üzerinde Allah’ın (cc) sözünü gerçekleştirmek için istisnasız bütün insanlara gönderilmiş bir Allah Resuluyüm. O halde sen İslam’a gir !Sonunda emniyet ve selamet içinde olursun." Mısır kralı Mukavkıs’a gönderdiği mektupta, "Seni tam bir İslam daveti ile İslam’a çağırıyorum. İslam’a gir, sonunda emniyet ve selamet içinde olursun." buyurmuştur. 6 7 II- ALLAH’A (cc) İMAN Allahü Teala kendisini son kitabı olan Kur’anı Kerimde vasfetmiş, mübarek isimlerini ve sıfatlarını beyan ederek, 99 Esmayı İlahi ile kendisini isimlendirmiştir. Neticede herkesin kendi tasarladığı, belirli özellikler atfettiği bir ilaha inanmak yerine , özellikleri ,sıfatları, isimleri Kur’anı Kerim ile sabit olan , eşi ve benzeri olmayan Halıkı Zülcelale iman etmek kurtuluş için şart olmuştur. Bu sıfatları ve isimleri taşımayan , bunlara az bile olsa muhalif olan bir ilah inancı kabul edilmemiş, bu inanç sahiplerinin küfür içinde olduğu , ebedi azaba dücar olacağı beyan buyurulmuştur. Allahü Teala’nın selbi ve sübuti sıfatları vardır. Selbi sıfatlar; Vücud, Kıdem, Beka, Muhalefetün lilhavadis, Kıyambinefsihi ve vahdaniyyettir.Selbi sıfatlar, Allahü Teala hakkında muhal olan hususları bildirerek onları red eden, onları Zatı Azımüşşan’dan selb eden sıfatlardır. Subuti Sıfatlar; Allahü Teala hazretlerinin kemal sıfatlarıdır. Hayat , İlim, İrade, Kudret, Semi, Basar, Kelam, Tekvin , Ol Zatı Azımüşşanın kemal sıfatlarıdır. Ehli sünnet alimleri bu sıfatları insan aklının ulaşabileceği en son boyutta, çok tafsilatlı olarak ele almış, izah etmiş, yüzlerce cilt eser yazmışlardır. Selbi Sıfatlar; 1-Vücud; Vücud, Allahü Teala’nın varlığı demektir. Yüce Rabbimiz olmasaydı hiçbir şey olmazdı. Kainatta var olan her şey, her atom, her elektron, maddi ve manevi her varlık , O Zatı Azımüşşanın varlığına bir delildir. Hiçbir şeyin kendiliğinden , yokluktan varlığa gelmesi mümkün değildir.Her şeyi yoktan vareden, sonra da yokedecek olan O’dur.(cc) Kainatın her zerresinde, İnsanın yaratılışında ve Kur’an ‘da ,Allah’ın (cc) varlığına ve birliğine dair sonsuz deliller vardır. “Şüphesiz göklerin ve yerin yaratılışında , gece ile gündüzün arka arkaya gelişinde , insana yararlı şeyleri denizlerde götürüp getiren gemilerde, Allah’ın (cc) gökten yağmur indirerek ölümünden sonra yeri diriltmesinde , o arzda her türlü canlıyı yaymasında , rüzgarları her taraftan estirmesinde yer ile gök arasında Allah’ın (cc) emrine tabi bulutlarda akıl ve düşünce sahibi olan bir topluluk için elbette ki Allah’ın (cc) kudret ve yüceliğine delalet eden bir çok alametler vardır.” ( Bakara-164) 7 8 “Şüphe yokki , göklerin ve yerin yaratılışında , gece ile gündüzün değişmesinde,akıl sahipleri için (Allah’ın (cc) varlığını, kudret ve azametini gösteren ) büyük işaretler vardır.” (Ali İmran-190) “Hiç gökleri ve yeri yaratan Allah’ın (cc) birliğinden şüphe edilir mi?” (İbrahim-10) 2-Kıdem; O (cc) un varlığının başlangıcı yoktur.Ondan önce yokluk geçmemiştir. O’nun Ezeli varlığı ile beraber hiçbirşey yoktu. Yalnız O(cc) vardı. Kullar tarafından bilinmekliği murad etti. Bu alemi yarattı. Bu alemler sonradan yaratılmışlardır, yani hadistirler,Kadim sıfatını taşıyamazlar. Kadim yani ezeli olmak, evveli olmamak sıfatı yalnız O’na (cc) mahsustur. O Zatı Azımüşşan, her şeyin başlangıcı, alemin yaratıcısı, yoktan var edicisi, mübdii, muhdisidir. 3-Beka; Ebediyyet, sonu bulunmamak demektir. O Azımüşşan Ebedidir, Bakidir. Beka sıfatı ile sıfatlanmıştır. O’nun (cc) varlığının sonu yoktur. Bütün varlıklar fanidir,son bulucudur, yok olucudur. O cc) bakidir. “O (cc) Evveldir, Ahirdir, Zahirdir, Batındır” (Hadid-3) 4-Muhalefetün lil havadis; O (cc),Yaratılmış olan canlı , cansız hiçbir şeye , hiçbir yönden benzemez. O(cc), bilinmez, anlaşılamaz. Görülebilen, anlaşılabilen, şuhud ve mükaşefe yolu ile belli olan her şey O(cc) değildir. O (cc) , ötelerin ötesi, veraların verasıdır. Hatırlara gelen herşeyden mutlak şekilde başkadır. “Allah (cc) gibi hiçbir şey yoktur.” ( Şura –11) “Allah(cc) , insanların bilgilerine sığmaz” (Taha-110) 5-Kıyam binefsihi; O(cc) nun varlığı kendindendir. Hiçbir şey için hiçbir şeye muhtaç değildir. Varlığı ve durması kendi zatı iledir.Kendi varlığı mukaddes zatının gereğidir. , asla başkasından değildir.O’nun varlığı başka bir varediciye muhtaç değildir. O(cc), kendiliğinden vardır. Kadimdir.Başkasının var etmesine muhtaç değildir. O’na (cc) , ‘VacibulVücud’ denilir, yani varlığı kendinden dolayı gerekli olandır. Ondan (cc) başka olan bütün yaratılmışlar hem var hem de yok olabildikleri için bir varediciye muhtaçtırlar. O var edici de Allahü Teala’dır. “Ey insanlar ! Siz Allah’a(cc) muhtaçsınız.Allah(cc) ise hiçbir şeye muhtaç değildir.” (Fatır-15) 8 9 6-Vahdaniyet; O(cc) birdir. Ortağı yoktur.Yalnız başınadır, benzeri yoktur.Ortaktan eşi benzeri bulunmaktan münezzehtir. Zatında, uluhiyyetinde, mabudiyyetinde, yaratıcı olmasında ve diğer bütün sıfatlarında birdir, eşi ve benzeri yoktur. Yaratılmışlar ise hep eş ve benzere sahiptir. “Eğer yer ile gökte ondan başka ilahlar olsa idi, hiç şüphesiz bunların ikisi de fesada uğrardı ve yok olurdu. O halde Arşın Rabbi olan Allah (cc) , onların vasfetmekte oldukları şeylerden münezzehtir.” ( Enbiya –22) Subuti Sıfatlar; 1-Hayat; O (cc) diridir, Haydır. İlim ve kudreti olan Zatı Azımüşşan elbette Hayat sahibidir. “O (cc) Haydır, Kayyumdur” (Bakara-255) 2-ilim; O (cc) ilmi ile bütün mahlükatı ihata etmiştir. Zerre kadar hiçbir şey O’nun (cc) ilminin dışında değildir. “O (cc) her şeyi hakkıyle bilendir.” (Bakara-29) 3-Semi; O (cc), gizli ve açık herşeyi işiticidir. “O(cc), hakkıyla işiten ve bilendir.” (Bakara-137) 4-Basar; O(cc), gizli ve açık herşeyi görücüdür. “O(cc), herşeyi görendir.” (Mülk-19) 5-İrade; Yapıcı ve yok edici odur.Her mevcut O(cc) nun irade etmesiyle, dilemesiyle var olmuştur. O (cc), dilediğini işler, dilemediği hiçbir şey vücuda gelmez. “Allah(cc) dilediğini yapar” (İbrahim-27) “Şüphesiz Allah(cc) dilediğine hükmeder.” (Maide –1) 6- Kudret; O(cc), her şeye, her şeyi yoktan varetmeye, vardan yoketmeye kadirdir. Kuvvetsiz ve kudretsiz olmaktan münezzehtir. “Allah (cc) her şey üzerinde mutlak kudret sahibidir.” (Maide –120) “Allah (cc) her şeye kadirdir” (Maide –17) 9 10 7-Kelam; O(cc), ses ve harften mürekkeb olmayan bir kelam ile konuşucudur. Bazı peygamberlere vasıtasız söylemiştir. Miraçta , Resulullah (as)’a ve Tur Dağında Musa (as) ‘a söylediği gibi...Bazı Peygamberlere, Cibril (as) vasıtası ile söylemiştir. Kur’anı Kerim de Allahın (cc) kelamıdır ve kadimdir. “ Allah (cc) Musa (as) ile konuştu” (Nisa –164) 8-Tekvin; Ondan (cc) başka yaratıcı yoktur. O(cc), Halıktır., her şeyi yaratıcıdır. Her şey O’nun (cc) dilemesi ile vücüd bulur.Tekvin, varetmek , yaratmak anlamındadır.O(cc), tekvin sıfatı ile dilediği herhangibir şeyi yoktan vareder, vardan da yokeder.Her mümkün varlık üzerinde dilediğini yapmaya kadirdir.Kudret sıfatı ile onları yaratır ve yokeder. O’nun kudretine nihayet yoktur. “Allah (cc) her an bir oluştadır.” (Rahman –29) “Allah (cc) her şeyin yaratıcısıdır.” (Zümer –62) Melekler; Allahü Teala’ya asi olmayan, O(cc) nun mahluku olan, erkeklik ve dişilik vasıfları taşımayan kullardır. Kimi, kıyam , rukü, sücud, ve tesbihat ile kimi de Allahü Teala’nın kendilerini emir buyurdukları vazifeleri yapmakla daim kulluktadırlar. “Melekleri görürsün ki Rablerine hamd ve tesbih ederek, arşın etrafını kuşatırlar” (Zümer –75) “Göklerde ve yerde ne varsa canlı olsun, melek olsun, yalnız Allah’a (cc) secde ederler.Hem o melekler kibirlenmezler.Üzerlerinde Hakim olan Rablerinden korkarlar ve emr olundukları şeyleri yaparlar” (Nahl 49-50) “Doğrusu ,melekler , ikrama erdirilmiş kullardır” (Enbiya-26) “Melekler de , onun korkusundan sübhanellah derler “ (Rad -13) “Bunun üzerine bütün melekler toptan secde ettiler” (Hicr-30) “Her kim Allah’a (cc), meleklerine, peygamberlerine, Cebrail’e, Mikail’e düşman olursa bilsin ki Allah (cc) da bütün kafirlerin düşmanıdır.” (Bakara –98) Kadere İman , imanın şartlarındandır.Allahü Teala kullarına kuvvet , kudret , irade vermiştir. İstediklerini işlerler, Allahü Teala da onları yaratır.O (cc) nun adeti öyledir ki insan bir işi yapmak isteyince , O (cc) da o işi yaratır.Bu iş, insanın kasdı ile , ihtiyarı ile meydana geldiği için, mesuliyeti de , sevabı da insana ait olur. O(cc) nun ezeli ilmi ile bilip takdir etmesi , kulların düşünce 10 11 sahasının dışındadır.Kullar iyiye ve hayra iradelerini kullanmakla mesuldür. Hayır ve şer ve her şey O’nun (cc) bilmesi, dilemesi,yaratması, kazası ve kaderiyledir. Hayrı razı olduğu, sevdiği halde yaratır. Şerri, razı olmadığı , sevmediği halde yaratır. “ Biz her şeyi bir kaderle yarattık” (Kamer-49) “Allah (cc) her şeyi yarattı da ona bir kader tayin etti” (Furkan-2) “Allah(cc) kullarının küfrüne razı olmaz” (Zümer-7) “Şüphesiz Allah(cc) kafirleri sevmez” (Ali imran-32) “Şüphesiz Allah(cc) zalimleri sevmez.” (Ali İmran –57) “Allah(cc), kendinden korkanları sever.” (Ali İmran-76) “Allah(cc) ,iyilik yapanları sever” (Ali imran-134) “Allah (cc) her şeyin yaratıcısıdır” (Zümer –62) Ahiret Gününe iman da İmanın şartlarındandır.Kur’anı Kerimde pek çok Ayeti Celilede Ahiret gününe iman, Allah’a (cc) iman ile beraber zikredilmiştir. Ahiret gününe iman her şeyin başıdır.O güne, kıyametin vuku bulacağına, öldükten sonra dirilmenin vaki olacağına, Mizana ,Sırata, Havzı Kevser’e, cennete, cehenneme, cennette Cemalullah’ı müşahedeye, Cennet veya Cehennemde ebedi hayatın varlığına inanan insan , Allah’a (cc), Peygamberlerine (as), kitaplarına inanmak zorunda kalır ve kendisini ebedi mutluluğa eriştirecek yolu arar, bulur.Dünyası ve ahireti mamur olur. Ölümle birlikte inasan geri dönüşü kesinlikle mümkün olmayan ebedi yolculuğuna çıkacak, Resulullah’ın (as) mübarek ifadeleri ile , kabir, insana ‘ya cennet bahçelerinden bir bahçe yada cehennem çukurlarından bir çukur ‘ olacaktır. Sonra da haşr günü diriltilip huzur-ı ilahiye çıkarılacaktır. Siz Allah (cc) yarattı.Sonra da sizi o öldürecektir. (Nahl-70) Orada ilk ölümden başka ölüm tadmazlar. (Duhan-56) Firavun ailesini azabın en kötüsü kuşattı. Sabah ve akşam onlar, ateşe arzedilirler. Kıyamet koptuğu gün de , Firavun ailesini azabın en şiddetlisine sokarız. (Mü’min-45,46) Nihayet o müşriklerin birine ölüm geldiği zaman, ‘Ey Rabbim ! Beni dünyaya döndür. Ta ki o zayi ettiğim ömürde yararlı işler göreyim. Hayır! Bu sadece onun söylediği boş bir kelimedir. Önlerinde ise taa diriltilecekleri güne kadar bir perde vardır. ( Mü’minun – 99~107) Allah (cc), sizi yaratan , sonra rızkınızı veren sonra sizi öldürüp sonra diriltecek olandır. (Rum-40) Sizden birinize ölüm gelipte ‘Ey Rabbim! Beni yakın bir zaman kadar geciktirsen de , sadaka versem, Salihlerden olsam..’ demezden önce size verdiğimiz rızıklardan harcayın. (Münafikun-10,11) 11 12 Sur’a üfürülür. Bir de bakarsın ki, kabirlerinden kalkıyorlar. Rablerine akın ediyorlar.‘Kim kaldırdı bizi uyuduğumuz yerden , işte Allah’ın (cc) va’di bu imiş. O peygamberler doğru söylemiş’ derler. (Yasin-31) Cennet ve Cehennem hayatı ebedidir. Mü’minler cennette, kafirler de cehennemde ebedi kalacaklardır. “Onlar cennetliktir.Cennette devamlı kalacaklardır.” (Bakara-82) “Onlar cehennemliktir.Orada devamlı kalacaklardır” (Ali İmran-116) Ahirete inanmak nasıl olur? Bir insanın ahirete inandım diyebilmesi için hangi özellikleri taşıması gerekir? “Bir şey hakkında çekiştiğiniz zaman , eğer Allah’a (cc) ve ahiret gününe inanıyorsanız, hemen onu Allah’a (cc) ve Peygamberine (as) döndürün.” ( Nisa59) “Allah’a(cc) ve ahiret gününe iman eden hiçbir insan bulamazsın ki Allah’a (cc) ve Peygamberine (as), muhalefet edenlerle sevişsin” (Mücadele –22) “Andolsun ki Resulullah (as) ‘da sizin için,Allah’ı (cc) ve ahiret gününü ummakta olanlar için, Allah(cc) ‘ı çok ananlar için güzel bir imtisal nümunesi vardır..” (Ahzab –21) “O takva sahipleri ki gaybı tasdik ederler , namazı dosdoğru kılarlar ve onlara verdiğimiz nimetlerden Allah (cc) yolunda sarf ederler, sana indirilen kitaba da , senden önce indirilenlere de inanırlar. Ahirete de kesin olarak ancak onlar inanırlar.” (Bakara-2-4) Bu ayetin tefsirinde , ‘bu vasıfta olmayanların ahiret hakkında bazı kanaatleri bulunsa da yakin olarak inançları yoktur’ buyruluyor. “Onlar ki zekatı vermezler, hem onlar ahireti de inkar edenlerin ta kendileridir.” (Fussılet -7) “O zalimler ki Allah’ın (cc) yolundan men ederler ve onu eğriltmek isterler. Onlar ahireti de inkar eder.” (Hud-19) “Sen onları doğru yola davet ediyorsun. Ahirete iman etmeyenler, muhakkak doğru yoldan meyledip delalette kalanlardır.” (Mü’minun-73-74) “İşte bu da bizim indirdiğimiz bir kitap, mübarek,feyizli, ve kendinden önceki kitapları tasdik edicidir. Ahirete iman edenler O’na da inanırlar. Hem onlar namazlarına da devam ederler.” (Enam-92) “Sen Kur’an’ı okuduğun vakit , biz seninle ahirete inanmayanlar arasına görünmez bir perde çekeriz .Ve kalblerinin üzerine onu anlamasınlar diye örtü de geçiririz.” (İsra-45-46) 12 13 Kur’anı Kerim, Yahudi ve Hristiyanları Allahü Teala’nın şanına ve azametine yakışmayan inançlarını terk ederek, islama girmelerini emir buyurmuş, onlara kurtuluş yolunu göstermiştir. “(Kalbleri ile tasdik etmeden ) iman edenler (Münafıklar), Yahudiler, Hristiyanlar, ve sabilerden kim Allah’a (cc) ve ahiret gününe iman eder, salih amel işlerse elbette onlar için Rableri katında mükafatları vardır.Onlara korku yoktur ve onlar üzülmeyeceklerdir.” (Bakara-62) İnsan mahluktur, yaratılmıştır.Kendisini yaratanı vasıtasız anlaması, tanıması, onu sıfatlandırması mümkün değildir.Cenabı Hak vasıta olarak peygamberlerini ve kitablarını göndermiştir. Peygamberlerin gönderilmesi Allahü Teala’nın kendi sıfatlarını bildirmek içindir. O’na (cc) layık olan şeyler ile uygun olmayanlar Resullerin haberi ile ayrıldı. Akıllarımız yok iken varolmuştur yine yok olacaklardır.O halde bu akıllar , yokluğu bulunmayan ve isimleri, sıfatları, fiilleri sonsuz var olan ebedi hakiki varlığa uygun olanı anlayabilir mi? O Zatı Azımüşşan’ı ancak kendisi vasıflandırabilir. İşte O(cc) kendisini, peygamberleri ve kitapları vasıtası ile bize tanıtmıştır. O büyük Peygamberlerin sonuncusu Hz.Muhammed Mustafa (as) , O Yüce kitapların sonuncusu ve hiçbir tahrifata maruz kalmamış, vahyedildiği gibi muhafaza edilmiş olanı Kuranı Kerimdir.Allah’a (cc) İman , O’nu(cc) , Resulullah (as) ın ve Kur’anı Kerimin vasıflandırdığı, , isimlendirdiği şekilde iman etmektir.Geçmiş bütün semavi kitaplar da O Azimüşşşanı böyle tarif etmişlerdi. Bu inancın dışında kalan inançlar, dayanaksız ve gerçek dışı olup,o Azımüşşana ortak koşmaktır, iftira etmektir. Kur’anı Kerimin pek çok ayeti kerimesinde ortak koşanların ve iftira edenlerin ahvali beyan buyrulmuştur. “Allah (cc), Meryem’in oğlu Mesih’tir diyenler, yemin ederim ki kafir oldular. Halbuki İsa (as) onlara , ‘Ey İsrailoğulları benim ve sizin Rabbbiniz olan Allahü Teala’ya ibadet edin ‘ demişti.” (Maide-72) “Yemin ederim ki ‘Allahü Teala üç ilahtan biridir’ diyenler kafir oldular. Halbuki bir tek İlahtan başka ilah yoktur.” (Maide –73) “Onlar, Allahü Teala’yı bırakıp Yahudi alimlerini , rahipleri, Meryem oğlu Mesih’i rabler edindiler.Halbuki onlara bir tek ma’buda ibadet etmeleri emrolunmuştu.O Allahü Teala’ya ki ondan başka ilah yoktur .O (cc) , müşriklerin O’na (cc) isnad ettiği şeyden münezzehtir.” (Tevbe-31) “Allahü Teala asla oğul edinmedi. Onunla birlikte hiçbir ilah yoktur.Allahü Teala onların isnadlarından münezzehtir.” (Mü’minun-91) “Allahü Teala’ya iftira veya ayetlerini tekzib ve inkar edenden daha zalim kim olabilir? Muhakkakki günahkarlar felah bulmazlar.” (Yunus-17) “Yahudiler, ‘Üzeyr, Allah’ın (cc) oğludur’ dediler.Nasraniler de ‘ Mesih Allahın (cc) oğludur ‘ dediler.Bu onların ağızlarında geveledikleri batıl sözlerdir ki daha evvel ‘ melekler Allah’ın(cc) kızlarıdır’ diyenler gibi küfredenlerin 13 14 sözlerini taklid ediyorlar. Onlara , Allah(cc) lanet etsin ki Haktan batıla nasıl döndürülüyorlar.” (Tevbe-30) “Allahü Teala’ya kizb ve iftira eden veya Hak (Resul ve Kitab ) geldiği zaman Onu tekzib eyleyenden daha zalim kim olabilir? Bu kafirler için cehennemde barınacakları yer mi yok ?( ki bu cüret ve cesareti gösteriyorlar) “ (Ankebut –68) “Allahü tealaya cinleri şerik koştular.Halbuki bunları da yaratan O (cc) dur. Sözlerinin hakikatini bilmeksizin O’na (cc) oğullar, kızlar isnad ve iftira ettiler. Allahü Teala onların vasıflarından münezzeh ve yücedir.” (Enam-100) “Hiçbir insana yaraşmaz ki Allahü Teala Ona kitap, fehim, ilim, ve nübüvvet verdikten sonra , insanlara, ‘Allah’ı (cc) bırakın da , bana kul olun’ desin.Fakat O, öğrettiğimiz, okuduğumuz ve okuttuğumuz kitap sayesinde ,’ dinde , ilim ve amelde, kamil ve sabit olun ‘ der.” (Ali İmran –79) “Kim Allahü Teala ile ,isbatına hiçbir bürhan bulunmayan başka bir ilahı, mabud edinirse, onun hesabı ve cezası ancak Rabbi nezdindedir.Hakikat şudur ki kafirler asla felah bulmazlar.” (Müminun –117) “Sonra (hristiyan ve yahudilerden ) çeşitli fırkalar kendi aralarında ihtilafa düştüler.Artık büyük bir günün görülecek çetin azabından vay o kafirlere..” ( Meryem-37) “Onlar gaflet içinde ve iman etmezlerken, Sen onları her işin bitmiş olacağı o hasret gününün dehşeti ile korkut..” (Meryem –39) “Allahü Tealanın çocuk edinmesi natından değildir ,. O(cc) bundan münezzehtir.” (Meryem –35) “Ve sizin melaike ve peygamberleri Rabler edinmenizi emretmez “(Ali İmran– 80) “Dediler ki Allah(cc) çocuk edindi. O (cc), böyle şeylerden münezzehtir.” (Yunus –68) “De ki Allah’ a (cc) yalan iftira edenler elbette felah bulmazlar” (Yunus –69) Kur’anı Kerim, Hristiyanların Alalhü Teala ve Hz. İsa (as) hakkındaki batıl inançlarını pek çok ayeti kerimede düzelterek, onları islam’ın saf , berrak, tahrif edilmemiş akaidine davet etmiştir. “O (çocuk ) da dedi ki; “haberiniz olsun, ben Allah’ın (cc) kuluyum ve O(cc) bana kitap verdi, ve beni peygamber yaptı “ (Meryem-30) “Hakikat şu ki Allah (cc), benim Rabbimdir, sizin de Rabbinizdir. O halde sadece O’na (cc) ibadet ediniz. İşte yegane doğru yol da budur.” (Meryem –36) “Meryem’in oğlu Mesih, başka bir şey değil ondan önce geçen peygamberler gibi bir peygamberdir.” (Maide –75) “O Meryem oğlu İsa(as), ancak bizim kedisine peygamberlik verdiğimiz ve İsrailoğulları için ibret kıldığımız bir kuldur.” (Zuhruf-59) 14 15 İhlas süresinde Tevhid inancının temelleri , “Deki O Allah (cc) birdir.Büyüklük onda nihayet bulmuştur.(Daim ve Bakidir.O (cc) Samettir. Her muhtacın maksududur. Her şeyden müstağni her dileğin merciidir.) Doğurmamış, doğrulmamıştır. Hiçbir eşi ve benzeri yoktur.” Ayeti Celileleri ile ifade buyrulmuştur. III- KİTAPLARA İMAN Allahu Teala , Hz. Adem’e 10, Hz. Şit’e 50, Hz. İdris’e 30, Hz.İbrahim’e 10 sahife, Hz. Musa’ya Tevrat’ı, Hz. Davut’a Zebur’u, Hz İsa’ya İncil’i, Hz. Muhammed Mustafa’ya da (as) Kur’an-ı Kerim’i göndermiştir. Bu kitapların hepsine iman etmek şarttır. Ancak, bugün elde bulunan Tevrat, Zebur, İncil nüshalarından hiçbiri, Hz. Musa, Hz. İsa ve Hz. Davut (as)’a indirilen kitapların aynı değildir. Tevrat’ın vahyolunduğu dil İbranice’dir. Bu dil yok olmuş arami ve süryani dillerine dönüşmüştür. İncil’in ise hangi dille vahyolunduğu ilk önce hangi dille yazıldığı belli değildir. Eldeki en eski nüsha Yunanca’dır.Hz. İsa (as) zamanında Filistin’de konuşulan dilin yunanca olduğu kesin değildir.Tevrat ve İncil sadece mana yönünden ilahi vahiydir. Kur’an ise hem mana hem lafız yönünden ilahi vahiydir.Tevrat, İncil, Zebur’un ibarelerinin, lafızlarının Kur’an gibi icazları olmadığından ve devamlı tercümeden tercümeye aktarıldığından içlerine pek çok yabancı kelimeler karıştı, yanlış izahlar karıştırılıp ilave ve tahrifatlar yapıldı. Kur’an-ı Kerim kendinden önceki semavi kitapların akaidle ilgili hükümlerini tamamlamış, tahrif edilmiş olan diğer semavi kitapların yerine kaim olmuş, onlardaki muhtevayı ve daha fazlasını da içine almıştır. Fıkıhla ilgili Hükümleri neshetmiştir. Tevrat, Zebur ve İncil’in asıl nüshaları elimizde olsa dahi onlar nesholunmuş kitaplar olduğu için her konuda Kur’an-ı Kerimin esas alınması şarttır.Bununla birlikte semavi kitapların bozulmamış halleriyle hepsinin Allahu Teala tarafından inzal edildiğine inanmak , imanın şartlarındandır. Tevrat bir hükümler kitabıdır. Ahlak ve mevizeleri içine almamaktadır, bir çok haberlerle doludur.İncilde hüküm yoktur, ahlak ve mevizeler vardır.Zebur kalbi münacatları, ilahileri, duaları kapsamaktadır.Kur’an-ı Kerim ise bütün diğer semavi kitapların içeriğini cem etmiş olup, en kuvvetli hitabelere, fikir ve nazarı açacak en geniş ufuklara, hikmetlere, ahlak ve mevizelere, dualara, münacatlara, hükümlere şamildir. Kur’an-ı Kerimde, insan oğlunun uğraş verdiği her sahada Tarihten, Tıbba, Fenden, edebiyata, Astronomiye kadar insanlara rehberlik yapacak, onlara araştırmaya sevk edecek veriler mevcuttur. Kur’an-ı Kerim geçmiş ve gelecek tarihi olayları haber vermiştir. Ancak bu gün yapılabilen fenni keşiflere, 1400 yıl öncesinden ışık tutan ve henüz yapılmamış keşiflere de ışık tutacak olan pek çok Ayet-i Celile mevcuttur. O öyle bir edebi mucizedir ki en büyük edipler bile onun karşısında susmak zorunda kalmıştır. Vahyolunduğu 15 16 asıl lisan ile bu gün elimizde bulunmaktadır ve diğer kitaplar gibi bozulmalara, değişikliklere uğramamıştır.kelime ve cümleleri ile, manası ile, vahyolunduğu dil ile, muhafaza edilmiştir. Ve kıyamete kadar da mahfuz kalacaktır.Oysa,Zebur, Tevrat ve İncil’in ibarelerinde, Kur’an ayetleri gibi icaz yoktu. Tercümelerle pek çok yabancı kelime onlara karıştı. Onları açıklayanların yanlış tefsirleri yanında maksatlı olarak yapılan tahrifatlar bu kitaplara karıştırıldı.Kur’an-ı Kerim de (sebuttuvel) denilen en uzun yedi sure, ayet sayısı yüze yakın veya daha fazla olan (meun) denilen onbir sure, yüzden az ayete sahip olan ve (Mesani ) denilen kırkiki sure , (Mesaniden) daha az ayeti olan (Mufassal) adı verilen sureler mevcuttur. Kur’an-ı Kerim, diğer tüm semavi kitaplara denk ve daha fazlasına şamildir. Resulullah (as.) “Bana Tevrat yerine Sebuttuvel, Zebur yerine Meun, İncil yerine Mesani verildi. Mufassal da fazla olarak verildi.” buyurmuştur. (Köksal, M.A.,’İslam Tarihi, c18, s.215) Kur’an-ı Kerim, Allahu Teala’nın (cc) son kitabıdır. Bir harfi dahi değişmeden kıyamete kadar korunacaktır. “Bu, O kitaptır ki kendinde hiç şüphe yoktur.” (Bakara-2) “O Peygamber kendi hevasından konuşmaz. O Kur’an ,kendisine ilka edilegelen bir vahiyden başkası değildir.” ( Necm-3,4 ) “O Kur’an muhakkak ve muhakkak alemlerin Rabbi tarafından indirilmedir” (Şuara- 192) “Furkanı alemlerin bir korkutucusu olsun diye kuluna indiren Allah’ın(cc) şanı ne yücedir.” (Furkan-1) “Bu da muazzam bir kitap! Onu biz indirdik, çok mübarektir. Artık ona tabi olun ve korunun ki, merhamet olunasınız.” (Enam- 155) “Hiç şüphe yok ki Kur’an’ı biz indirdik . Ve muhakkak onu biz koruyacağız.” ( Hicr- 9) Her peygambere,risaletini tasdik eden bir mucize verilmiştir.Resulullah ‘a (as) verilen mucize de Kur’anı Kerimdir. Resulullah’ın (sav) devri sadetlerinde, Hitabet, şiir, fesahat, belagat, gaibden, geçmişten ve tabi hadiselerden haber verme sahalarında insanlar fevkalade bir seviyeye gelmişlerdi. Kur’an-ı Kerim onlara ümmi bir peygamberin dilinden bütün bu sahalarda meydan okudu, ve Resulullah (sav)’in kıyamete kadar devam edecek, bütün insanlara hitab edecek bir mucizesi olarak, yirmi üç yıl boyunca ayet ayet nazil oldu ve onları tahrik etti. Kıyamete kadar da bu meydan okuma bir mucizenin isbatı şeklinde devam edip gidecektir. “Celalim Hakkı için biz, Kur’an-ı düşünmek için kolay kıldık. Fakat düşünen mi var ?” (Kamer-17 , 22 ) “Biz, sana Kur’an’ı sure sure, ayet ayet tenzil ettik.” (İnsan-23) 16 17 “Muhakkak ki biz bu Kur’an da insanlara her türlü misali çeşitli şekillerde anlattık. Yine de insanların çoğu inkarcılıktan başkasını kabullenmediler.” (İsra-89) “De ki: And olsun, bu Kur’an’ın bir benzerini ortaya koymak üzere insü cin bir araya gelseler, birbirlerine destek de olsalar yine, onun benzerini ortaya getiremezler.”(İsra-88) “Yahut “onu kendisi uydurdu!” mu diyorlar? Hayır, onlar iman etmezler, Eğer doğru iseler onun benzeri bir söz getirsinler.” (Tur-33-34) “Eğer kulumuza (Muhammed (as)’a ) indirdiğimiz Kur’an dan şüphe ediyorsanız, sizde onun benzeri bir sure getirin! Allah’tan başka Şahidlerinizi de getirin! Eğer samimi iseniz! Bunu yapamazsınız ki asla yapamayacaksınız. O halde kafirler için hazırlanan ve yakıtı insanlarla taşlar olan ateşten sakının” (Bakara-23,24) Bu ayet-i celilelerde,“Kur’an-ı Kerimi size tebliğ eden Habibim, ümmi olduğu halde, sizden gayet alim bir zat, ya da bütün alim ve edebiyatçılarınız birlikte daha önce yazılmış ve yazılacak bütün edebi eserlerden de faydalanarak, bütün insanların ve cinleri yardımını da alarak, bu benim kelamıma, onu yapamazsanız ,kelamımın yüzondört suresinden sadece on suresine, onu yapamazsanız, normal bir suresine, onu da yapamazsanız çok kısa bir suresine, nazım ve belagat yönünden bir benzeri yapın. Ancak bunu yapmaya asla gücünüz yetmeyecektir. O halde kitaba inanın. Onu size tebliğ eden açıklayan Habibime inanın ve itaat edin. Aksi halde yakıtı taş ve insanlar olan cehenneme hazır olun.” Buyuruluyor. Kur’an-ı Kerim gelmeden önce ve de geldikten sonra yazılmış milyonlarca arapça edebi, ilmi eser tetkik edilirse görülür ki hiç birisinde onun en küçük bir suresine bile eş olacak bir vasıf bulunamaz. Kur’anı Kerim , edebi bir mucizedir.Bir kelime, ayet içinde ,bir ayet , sure içinde öyle yerleştirilmiştir ki bulunduğu o yer itibarı ile, etrafında bulunan pek çok kelime ve ayetle , mana, belagat, fesahat yönünden büyük bir ilgisi vardır. Bu insan gücünün erişemeyeceği ancak ilmi her şeyi kuşatan Allah Tealanın yapabileceği bir şeydir. Ayetlerdeki kelimeler bir değil pek çok münasebet gözetilerek yerleştirilmişlerdir. Bu hal ,ihata edici bir ilim gerektirir.O ilim sahibi de , her şeyi bilen Allahü Teala’dır.Ayet içinde bir kelimenin, sure içinde bir ayetin yeri değiştirilse veya kaldırılırsa mana bozulur ve bozukluk hemen anlaşılır. Kur’an, öyle bir sonsuz mana denizidir ki meşhur Müfessir Fahreddin Razi (Rha.) Tefsirul Kebirde ; “Yalnız şu Fatiha Suresinin ihtiva ettiği faide ve nefiselerden 10.000 kadar mesele çıkarılabilir” demiştir. Sureler içinde ayetler, ayetler içinde kelimeler öyle yerleştirilmiştir ki bu yerleşim tarzı onu sonsuz mana ummanı yapmış, lafzan ve manen taklit ve tenkidine imkan bırakmamıştır 17 18 Arap edebiyatçısı (cahiz) der ki; “Eğer edebiyatçılar Kur’an-ı Kerime harfler ile karşılık verebilse idiler ona karşı kılıçla mücadele etmelerine gerek kalmazdı.” Kur’anı Kerim , kendisini yalanlayanların akıbetlerini, şu Ayeti Celileler ile beyan buyurmaktadır. “Biz ona (Muhammed’e (as)) şiir öğretmedik. Bu ona yaraşmaz da. Onun getirdiği sade bir zikir ve parlak bir Kur’an’dır, Diriyi uyarmak, nankörlere de azap hak olmak için.” (Yasin-69,70) “İşte bu (Kur’an) da, bizim indirdiğimiz hayırlı ve faydalı bir öğüttür. Şimdi bunu mu inkar ediyorsunuz?” (Enbiya-50) “Bir kitap ki sana indirildi.onunla kafirleri uyarıp Mü’minlere öğüt veresin.”(Araf-2) “Ayetlerimiz hakkında (onları tesirsiz kılmak için ) birbirlerini geri bırakırcasına yarışanlara gelince, işte bunlar, cehennemliklerdir.” (Hac-51) “Bu (Kur’an ), bir hidayettir. Rablerinin ayetlerini inkar edenler var ya! Onlara şiddetlisinden acıklı bir azap vardır. (Casiye-11) “Bu kitabı ve Peygamberimizle gönderdiğimiz şeyleri yalanlayanlar var ya! , Onlar yakında (gerçeği) anlayacaklar! Boyunlarında demir halkalar ve zincirler olduğu halde, sıcak suya sürüklenecekler, sonra da ateşte yakılacaklardır.” (Mü’min- 70,71,72) “Küfredenler ise, yüzüstü yıkılsınlar! Onların amellerini, Allah(cc), boşa çıkarmıştır, bunun sebebi şudur: Çünkü onlar , Allah’ın(cc) indirdiği kitaptan hoşlanmamışlardır. O(cc) da onların amellerini heder etmiştir.” (Muhammed8,9) “Gerçekten biz sana apaçık ayetler indirdik. Onları, fasıklardan başkaları inkar etmez.” (Bakara-99) “Küfredip ayetlerimizi yalanlayanlar yok mu? İşte onlar cehennemliklerdir.Orada ebedi kalacaklardır. O ne fena varılacak yerdir.” (Teğabun-10) “Ayetlerimizi inkar etmiş ve kafir olarak can vermiş olanlar yok mu? İşte Allah’ın, Meleklerin ve bütün insanların laneti onların üzerinedir.” (Bakara-161) “Küfredip ayetlerimizi yalanlayanlar var ya! İşte bunlar için aşağılayıcı bir azap vardır.”(Hac-57) “Ayetlerimizi hükümsüz bırakmak için yarışanlar var ya! Onlar için pek kötü ve acıklı azap vardır.” (Sebe-5) Kur’an ı Kerim bütün insanlığa, bütün alemlere gönderilmiştir. Onun nüzülü, bir bölgeye, bir asra, bir kavme münhasır değildir. “Kur’an bütün alemler için uyarıcı bir zikirdir. “ (Kalem 52) Allahü Teala (cc), Kur’anı Kerime inanıp, onun hükümleri ile kulluk yapanları , en büyük mazhariyet olan afv ile , cennet ile, rızası ile müjdeliyor. 18 19 “Bu kitabın indirilişi, güçlü, hikmet sahibi Allah’tandır, Hiç şüphe yok ki, biz sana bu kitabı hak ile indirdik. Ohalde sen de, halisane Allah’a kulluk et.” (Zümer-1,2) “İman edip yararlı işler yapanların ve Muhammed’e indirilene ( ki o Rableri tarafından gelen haktır) iman edenlerin günahlarını Allah örtmüş ve hallerini düzeltmiştir.” ( Muhammed-2) 19 20 IV-PEYGAMBERLERE İMAN; Allahü Teala,İlk peygamber ve ilk insan Hz.Adem (as) ile, Son Peygamber Hz.Muhammed Mustafa (as), arasında her devirde kullarına kendini tanıtmak, bildirmek için pek çok peygamberler, elçiler göndermiştir. Kur’anı kerimde bunların yirmibeşinin ismi zikredilmiştir.Bunlar, ‘Adem, İdris, Nuh, Hud, Salih, İbrahim, Lut, İsmail, İshak, Yakup,Yusuf, Eyyub, Şuayb, Musa, Harun, Davut, Süleyman, İlyas, Elyesa, Zülkifl, Yunus, Zekeriyya, Yahya, İsa, Muhammed (as) ‘ dır. Sonsuz salat ve selam o seçilmiş, sevilmiş elçilerin üzerine olsun. Peygamberler(as), Sıdk,Emanet,Fetanet,İsmet, Tebliğ gibi mümtaz vasıfların sahipleridir. Peygamberler, doğru sözlü, emin, yüksek anlayışlı,üstün zekalı, her türlü günah ve küçük düşürücü işten masumdurlar ve emrolunduklarını eksiksiz tebliğ ederler. Peyamberler (as) ,kulları Allah’a(cc ) götüren vasıtalardır, elçilerdir. Peygamberlerin sonuncusu , kendisine mucize olarak Kuranı Kerim verilen Hz.Muhammed Mustafa(as ) dır. O (as), bütün insanlığa gönderilmiştir. On’u (as) sevmeden, O’na (as) inanmadan , O’na (as) ümmet olmadan kurtuluş mümkün değildir. “Muhammed (as) , Allah’ın (cc) Resulüdür.” (Fetih-29) “O (as),Allah’ın (cc) elçisi ve peygamberlerin sonuncusudur” (Ahzab–40) O’na (as) ümmet olmak, bu aleme gelmiş olan insan için en büyük şereftir. O’nun (as) peygamber oluşundan sonra , onun risaletini duyduğu halde, O’na (as) tabi olmayan hiç kimse ebedi azabdan kurtulamayacaktır. O (as), Allah’ın (cc) sevgilisidir. Habibullahtır. Kendinden önceki kitapları ve peygamberleri tasdik eden Kuranı Kerim gibi ,kıyamete kadar herkesin ulaşabileceği bir mucize ile gönderilmiştir. Kainat, O’nun (as) hürmetine yaratılmıştır.O’nu (as) inkar , Kur’anı inkardır, bütün peygamberleri ve kitapları inkardır.O’na (as) inanmak, bütün peygamberlere ve kitaplara inanmaktır. Resulullah (as), hakiki anlamda İnsanı Kamil’dir.Bütün güzel ahlak Onda toplanmıştır. “Ve sen elbette yüce bir ahlaka sahipsin.” (Kalem- 4) O’nun (as) peygamberliğini duyup bildikten sonra, O’na (as) ümmet olmadan Allah’a (cc) inandım demek, Allahü Teala tarafından kabul edilmeyen bir imandır.Ahir zamanda Hz. İsa (as) zuhur edip ,O’na (as) ümmet olacaktır. O’nun (as) getirdiği ile hükmedecektir.Hz. İsa (as) gibi Ululazim bir peygamber O’na (as) ümmet olmaya mecbursa , Hz.İsa ‘ya (as) tabi olduklarını iddia 20 21 edenlerin hali nasıl olur? O’na (as) peygamberlik geldikten sonra , Hz İsa da(as) odur, Hz.Musa da (as)....Hz.İbrahim’i de (as), Hz. İsa’ yı da(as), Hz. Musa yı da(as) , Hz. Davud’u (as) da, Onda(as) aramak gerekir. Bu babda Yunus Emre (ks) şöyle der. “ Muhammed bir denizdir Alemi tutup durur Yetmişbin peygamberler gölünde Muhammedin” Allahü Tealanın şanı yüce Peygamberleri arasında ayrım yoktur.Her gelen peygamber kendinden öncekileri tasdik eder ve kendisine tabi olunulması emredilir. “Hatırla ki Allah(cc), vaktiyle peygamberlerden şöyle bir söz almıştı.’ Celalim hakkı için ! Size kitap ve hikmetten her ne verilir de sonra elinizdeki kitabı tasdik eden bir peygamber gelirse , ona mutlaka iman edecek ve mutlaka yardımda bulunacaksınız. Buna ikrar verdiniz mi? Ve bunun üzerine benim ağır ahdimi boynunuza aldınız mı ?’ buyurmuştu. ‘ikrar verdik’ dediler.” (Ali İmran– 81) “Artık bu ikrardan sonra kim yüz dönerse işte onlar fasıkların ta kendileridir.” (Ali İmran-82) “Allah’ın (cc) dininden başkasını mı arıyorlar ? “ (Ali İmran –83) O’na(as), tabi olmadan , Allah’a (cc) kulluk iddiasında bulunmak , mantığa, akla, ve sünnetullaha aykırıdır.Allah’ın (cc) ayetlerini inkar etmektir. Eğer böyle olmasaydı, insanlar, Hz .Adem’e(as) indirilen 10 suhufla yetinirdi ve başka bir peygamberin gelmesine gerek kalmazdı. Bu gün İncil’in hükmü ile , Tevrat’ın hükmü ile kulluk yapılabilir demek , Hz. Adem’e(as) inen 10 suhufla, Hz.Şit’e(as) inen 50 suhufla, Hz. İbrahim’e(as) inen 10 suhufla da kulluk yapılabilir demek olur ki bu düşünce tarzı, Allahü Tealaya ve O’nun (cc) Ululazim Peygamberlerine(as) bir bühtan olur.Hz. İsa (as), İncil ile gönderildiği zaman nasıl ki kendisinden önce gelen Hz. Musa’ya(as) ve Tevrat’a inananlar, bu defa Hz.İsa’ya (as) inanmak ve O’na(as) verilen İncil ile Allah’a(cc) kulluk yapmak ve Ona(as) tabi olmak mecburiyetinde iseler bunun gibi de Hz. Muhammed (as), ebedi muzice olan Kuranı Kerim ile gönderildikten sonra artık O’na (as) uymak, O’nu (as) sevmek, O’na (as) tabi olmak , O’nun (as) sünneti ile, Allah’a(cc) kulluk yapmaktan başka çıkış yolu kalmamıştır. Allah’ın (cc) dini tektir. İslam, O son peygamberle kemale ermiştir.Allah’ın (cc) razı olduğu seçtiği din,O’nun (as) tebliğidir.Kuranı Kerim hiçbir kimseyi ayırmadan , bütün insanları O’nun (as) tebliğine davet etmektedir. Putperesti de, Mecusisi de , kendilerine kitap verilen Yahudiler ve Hristiyanlar da dahil olmak üzere herkes için tek bir yol göstermektedir. ‘Hz. Muhammed Mustafa (as) a tabi olmak, O’nu (as) herşeyden çok sevmek, Kuranı Kerim’in emrettiği şekilde kulluk yapmak... ’ 21 22 “Siz ,Allah’a (cc) , Peygamberine(as) ve indirdiğimiz nura iman edin” (Teğabun-8) Kur’anı Kerim’in bir ayetini bile inkar küfre sebeb olurken , Kitap ehlini , İslam’a, Kur’an’a, Hz. Muhammed Mustafa’ ya (as) ittibaya davet eden sayısız ayetleri görmemezlikten gelmek veya inkar etmek nasıl izah edilebilir? Resulullah’a (as) ümmet olmak bütün peygamberlere inanmayı ve sevmeyi gerektirir.Kuranı Kerim de diğer bütün semavi kitapların içeriğini, cem etmiştir.Bu sebepten Kuranı Kerim ile kulluk aynı anda diğer bütün semavi kitaplarla da kulluğu kapsamaktadır. Kur’anı Kerim, Peygamberler arasında hiçbir fark gözetilmeden hepsini sevmek , onlara ve onlara inen kitaplara iman etmeyi, Resulullah ‘a (as) tabi olup O’nun (as) öğrettiği şekilde Allah’a (cc) kulluk yapmayı emretmekte, aksi halde ebedi azab ile insanları inzar etmektedir. Madem ki Müslümanlar, bütün peygamberlere iman etmeye ve onları sevmeye mecburdurlar, Hristiyan ve Yahudilerin , Hz. Muhammed Mustafa’yı(as) ve kendi peygamberlerinden başkasını kabul etmeyişleri ve onlara inanmadan ve onları sevmeden kurtulacaklarını iddia etmeleri adaleti ilahi ile ne derece mütabık olur.Haşa, Cenabı Hakkın onlara böyle imtiyaz tanıması müslümanlara haksızlık olmaz mı? Neden kendilerine kitap verilenler bütün peygemberlere (as) iman etmeden kurtuluşa erebiliyorlar da Müslümanlar eremiyorlar ? Bütün bunlar en basit mantık kuralları ile bile düşünülse durumun böyle olamayacağı ve olmadığı açıkça anlaşılır. Allah’ın(cc) dini tektir ve O da İslam’dır. İslam’ı kabul etmeyip de kulluk iddiasında bulunanlar, ümmi bir Peygamberin (as) ebedi mucizesi olan Kuranı Kerimin meydan okumasına karşı durabilmelidirler. “Sen bundan önce kitap okur değildin.Hala da elinle yazı yazmazsın. Öyle olsaydı Hakkı iptal için gayret edenler şüphelenirlerdi” ( Ankebut –48) “Eğer Kulumuza (Muhammede(as))indirdiğimiz Kur’an’dan şüphe ediyorsanız, siz de Onun benzeri bir sure getirin.! Allah’tan (cc) başka şahitlerinizi de getirin!Eğer samimi iseniz.Bunu yapamazsınız ki asla yapamayacaksınız. O halde kafirler için hazırlanan ve yakıtı insanlarla taşlar olan ateşten sakının.!”(Bakara-23-24) Yapılması gereken ,Resulullah’ın (as) tebliğ metodu üzere,hikmetle ve güzel öğütle , tüm insanlığı , Hz.Muhammed Mustafa’ya (as) sevgi yoluna , O’na (as) tabi olmaya, O’nun (as) sünnetine ram olmaya, Kur’an’a davet etmek ve böylece bu şekilde kulluk yapmamızı isteyen Halıkı Zülcelalimizin hoşnutluğunu kazanmaktır. 22 23 “Peygamber, kendisine Rabbinden indirilene (Kur’ana ) iman etti. Müminler de iman ettiler. Hepsi Allah‘a (cc) , meleklerine, kitaplarına ve peygamberlerine (as) inandılar. ’Biz Allah’ın (cc) peygamberlerinden hiçbirinin arasını ayırt etmeyiz dediler.” ( Bakara -285) “Ey Peygamber (as) ! Biz seni bir şahid, bir müjdeci, bir uyarıcı olarak gönderdik.Hem Allah’ın(cc) izni ile bir davetçi hem de nur saçan bir kandil..” (Ahzap-45,46) “O Allahü Teala Odur ki ,Peygamberini(as) hidayet ve Hak dinle gönderdi. Ta ki onu bütün dinlere üstün kılsın” (Fetih- 28) “O (cc) , bir peygamber gönderdi, Allah’ın(cc) yasaklarını açıklıyor, ayetlerini size okuyor ki iman edip yararlı işler yapanları, karanlıklardan aydınlığa çıkarsın” (Talak-11) Resulullah (as), bütün insanların ve cinlerin peygamberidir. Kullukla mükellef olan hiçbir varlık , dünyanın neresinde olursa olsun , hangi inançlar içinde bulunursa bulunsun , O’nun (as) tebliğinin dışında değildir.Herkesin O’na (as) ümmet olmak , O’na (as) tabi olmak ve O’nu (as) sevmek zorunluluğu vardır. Dünya ve ahirette insanlığın kurtuluşunun ve mutluluğunun tek yolu, O’nu (as) sevmek ve O’na (as) tabi olmaktan geçer. Kur’anı Kerim, Ehli Kitabı (Yahudi ve Hristiyanları) , pek çok Ayeti Celile’de Resulullah’a(as) inanmaya, ona tabi olmaya çağırmakta, aksi halde kurtuluşlarının mümkün olmadığını ilan etmektedir. “Deki ! Biz ,Allah’a (cc) ve bize indirilene (Kur’an’a ) iman ettik.İbrahim’e , İsmail’e, İshak’a , Yakub’a ve oğullarına indirilene de , Musa’ya(as) ve diğer peygamberlere Rablerinden verilenlere de inandık. Onların hiçbirinin arasında fark gözetmeyiz. Biz, O Allah’a (cc), boyun eğen müslümanlarız. Her kim İslam’dan başka bir din ararsa bilsin ki o din ,kendisinden asla kabul edilmeyecektir.Ahirettte de o kimse zarar çekenlerden olacaktır. Kendilerine apaçık deliller gelmişken ve Peygamberin hak olduğuna şahadet etmişlerken imanlarının arkasından küfre sapan bir kavmi , Allah (cc) nasıl hidayete erdirir. Allah (cc), zalimler gürühuna hidayet vermez. Bu gibilerin cezası , Allah’ın(cc) , meleklerin ve bütün insanların laneti onların üzerine olmaktır. Onlar orada ebedi kalacaklardır. Kendilerinden azab hafifletilmeyecek , mühlet de verilmeyecektir. Ancak bundan sonra tevbe edip hallerini düzeltenler başka. Zira Allah çok bağışlayıcı ve çok esirgeyicidir.” (Ali imran- 84,85,86,87,88,89) “Allah’ı(cc) ve peygamberlerini(as) inkar ederek kafir olan , bir de, Allah (cc) ile peygamberlerinin arasını ayırmak isteyen (Bunlardan kimine inanırız, kimini inkar ederiz diyen) ve böylece arada bir yol tutmaya yeltenen kimseler yok mu? İşte onlar gerçek kafirlerin ta kendileridir. Biz de kafirler için aşağılayıcı bir azab hazırlamışızdır” (Nisa –150,151) 23 24 “Bir de ‘Yahudi ve Hristiyan olun ki hidayet bulasınız ‘dediler. Sen de deki, ‘hayır biz hak yol üzere bulunan İbrahim(as) dinindeyiz.O hiçbir zaman müşriklerden olmadı.’ Ey müminler! Siz şöyle deyin. ‘Biz Allah’a (cc), bize indirilene, İbrahim’e(as), İsmail’e(as) , İshak’a(as) ve Yakub’a (as) ve Yakub’un(as) torunlarına indirilenlere , Musa(as) ve İsa’ya(as) verilen kitaplara ve bütün peygamberlere(as) Rableri tarafından verilene iman ettik. Onların hiçbirini diğerinden ayırt etmeyiz.‘ Şayet sizin iman ettiğiniz gibi iman ederlerse muhakkak doğru yolu bulurlar.” (Bakara-135,136,137) “Ehli kitaptan ve müşriklerden küfredenler, kendilerine açık bir hüccet (peygamber) gelinceye kadar (bulundukları dinden ) ayrılacak değillerdi. Bu hüccet, Allah’tan (cc) bir peygamberdir ki tertemiz birtakım sahifeler okur. O sahifelerde dosdoğru hükümler vardır.Böyle iken ehli kitaptan olanlar ancak kendilerine o hüccet geldikten sonra tefrikaya düştüler.Hiç şüphe yok ki ehli kitaptan küfredenlerle müşrikler ebedi kalmak üzere cehennemde olacaklardır.İşte bütün mahlukatın en kötüsü bunlardır.Hiç şüphe yok ki iman edip yararlı işler görenler de bütün mahlukatın en hayırlısıdır.” (Beyyine -1,2,3,4,7) “Ey Ehli kitap! Bilip dururken niçin Hakkı batıla karıştırıyor ve Hakkı gizliyorsunuz” (Ali İmran-71) Hz. İsa ‘ya (as) indirilen tahrif olunmayan gerçek İncil’de , O’nun (as) geleceği müjdelenmiştir. “Meryem oğlu İsa (as) da ‘ey İsrail oğulları ! ben size Allah’ın (cc) elçisiyim.Benden önce gelen Tevrat’ı doğrulayıcı, ve benden sonra gelecek Ahmed (as) adında bir peygamberi müjdeleyici olarak geldim ‘ demişti. Fakat İsa’nın (as) müjdelediği elçi apaçık delillerle gelince ‘Bu apaçık bir büyüdür ‘ dediler.” (Saf –6) “Onlar ki yanlarındaki Tevrat ve İncil’de yazılı buldukları ,o elçiye , O ümmi Peygambere(as) uyarlar. O’na(as) İnanan, O’nu (as) destekleyerek saygı gösteren, O’na (as) yardım eden ve onunla beraber indirilen Nura uyanlar..İşte kurtuluşa erenler bunlardır.” ( Araf –157) “Ey kitab ehli! Elçilerimizin arası kesildiği ve bir boşluk meydana geldiği sırada size, Elçimiz (Muhammed(as)) geldi. Ve gerçekleri açıklıyor ki yarın kıyamette ‘ bize ne bir müjdeci ve ne de uyarıcı gelmedi’ demeyesiniz.’İşte gerçekten size cennet müjdecisi ve cehennem habercisi gelmiştir. Allah her şeye kadirdir.” (Maide –19) “Ey kitap Ehli! Gerçeği görüp bildiğiniz halde niçin inananları Allah (cc) yolundan çevirmeye çalışıyorsunuz “ (Ali İmran –99) “Yoksa siz, ‘ibrahim(as), İsmail(as) , Yakup(as) ve torunları Yahudi veya Hristiyan dılar mı diyorsunuz. Siz mi daha iyi bileceksiniz yoksa Allah mı? (cc) ‘diye sor” (Bakara- 140) 24 25 “İbrahim(as) ne yahudi idi ne hristiyan. Lakin o dosdoğru müslümandı. O müşriklerden değildi. Gerçekten İbrahim’e(as), insanların en yakını , zamanında ona tabi olanlarla şu peygamber ve ona iman edenlerdir. Allah (cc), müminlerin yardımcısıdır.Ehli kitaptan bir taife sizi şaşırtmayı diledi. Ama onlar ancak kendilerini şaşırtırlar da farkında bile olamazlar. Ey ehli kitap (İncil ve Tevrat’ta Peygamberin(as) vasfını ) görüp dururken niçin Allah’ın(cc) ayetlerine küfredersiniz.” (Ali İmran- 67,68,69,70) “ Dinlerine tabi olmadıkça senden ne Yahudi ne de Hristiyanlar asla razı olmazlar.De ki ‘ gerçek yol ancak Allahın yoludur.’ ” (Bakara –120) “Onlar ki ellerindeki Tevrat ve İncil’de (ismini) yazılı buldukları O Ümmi Peygambere(as) , O Resul’e (as) tabi olurlar, O (peygamber) (as) ,kendilerine iyiliği emreder, fenalıkları yasaklar, onlara temiz şeyleri helal, murdar olanları haram kılar. Sırtlarından ağır yüklerini ve bağlı zincirlerini indirir, atar. İşte ona iman edenler ona tazimde bulunanlar, kendisine yardım edenler,ve onunla indirilen nura tabi olanlar yok mu? Murada erenler bunlardır. De ki ‘ ey insanlar ! Ben sizin hepinize gönderilmiş Allah’ın(cc) bir peygamberiyim.O Allah ki (cc) göklerle yerin mülkü onundur.Ondan başka hiçbir ilah yoktur.Hem diriltir.hem öldürür. Onun için gelin Allah’a (cc) ve O’nun Ümmi Nebisi olan Resülüne (as) iman edin. O(as), Allah’a (cc) ve O’nun kelimelerine iman getirendir. O’na(as), tabi olun ki hidayete eresiniz.” (Araf -157,158) “Şüphesiz ki ehli kitaptan Allah’a (cc), size indirilene (Kurana) ve kendilerine indirilene (Tevrat ve İncil’e ) iman edenler vardır.Onlar Allah’a(cc) boyun eğerler.Onun ayetlerini birkaç paraya satmazlar.İşte bunların Rableri katında mükafatları vardır.” (Ali İmran- 199) “Kendilerine kitap verdiğimiz kimseler Peygamberi(as) kendi oğullarını bildikleri gibi bilirler.Kendilerine yazık edenler var ya işte onlar iman etmezler.” (Enam- 20) “Ey önceki ( peygamberlere ve kitaplara ) iman edenler. Allah’tan (cc) korkun. Ve Resulüne(as) iman edin ki sizlere rahmetinden iki nasib versin ve size bir nur bahş eylesin ki onunla yürüyesiniz hem de sizi mağfiret buyursun.” (Hadid28) “Ey ehli kitap! (İncil ve Tevrat’ta) Peygamberin(as) vasfını görüp dururken niçin Allah’ın(cc) ayetlerini inkar ediyorsunuz.” (Ali İmran –70) “Eğer ehli kitap iman edip Allah’tan(cc) korksalardı kendilerini naim cennetlerine koyardık” (Maide –65) “Kendilerine kitap verdiklerimiz , O’nu (Muhammed (as)) , oğullarını tanıdıkları giibi tanırlar. Böyle iken onlardan bir fırka bile bile hakkı gizlerler.” (Bakara – 146) “Ehli kitaptan birçokları sizi , imanınızdan sonra küfre döndürmek isterler. Kendilerine Hak zahir olduktan sonra bunu içlerindeki hasedden dolayı yaparlar” (Bakara –109) 25 26 “De ki ey ehli kitap ! niçin İman edenleri Allah’ın (cc) yolundan çeviriyorsunuz. Görüp durduğunuz halde niçin Onun eğriliğini istiyorsunuz. Ama Allah(cc) yaptıklarınızdan gafil değildir.” ( Ali İmran -99) “Ey iman edenler eğer siz ehli kitaptan bir fırkaya uyarsanız , sizi imanınızdan sonra çevirip kafir yaparlar” (Ali İmran –100) “Ne ehli kitabdan olan kafir ne, de müşrikler, size Rabbinizden hiçbir hayır indirilmesini istemez ” (Bakara –105) Resulullah (as) bir asra, bir beldeye, bir kavme değil , bütün insanlara gönderilmiştir. “Nitekim size içinizden bir peygamber gönderdik. O(as), size ayetlerimizi okuyor. Sizi şirkten temizliyor. Size kitabı ve hikmeti öğretiyor. Size bilmediğiniz şeyleri öğretiyor” (Bakara –151) “Şüphe yok ki biz seni müjdeci ve bir azab habercisi olarak Hak (Kur’an ) ile gönderdik. Sen cehennemliklerden mesul değilsin” (Bakara –119) “Her kim Allah’a (cc), meleklerine , peygamberlerine , Cebraile, ve Mikaile düşman olursa bilsin ki Allah bütün kafirlerin düşmanıdır.” ( Bakara –98) “Ey habibim! Biz seni bütün insanlara bir müjdeci ve bir uyarıcı Peygamber olarak gönderdik. Lakin insanların çoğu bilmezler” (Sebe –28) “Ey İnsanlar ! Size Rabbinizden bir burhan ( Hz. Muhammed (as)) geldi ve size apaçık bir nur (Kuran) indirdik” (Nisa –174) “Ya Muhammed ! de ki ‘Ey İnsanlar ! Doğrusu ben, Allah’ın (cc) hepiniz için gönderdiği peygamberiyim” (Araf –158) “Aslında onlar seni yalanlamıyorlar fakat o zalimler açıktan açığa Allah’ın(cc) ayetlerini inkar ediyorlar.” (Enam- 33) “Şüphesiz sen apaçık bir hak üzeresin” (Neml -79) “Ve biz seni ancak alemlere rahmet olarak göndermişizdir.” (Enbiya-107) “O hevadan söylemiyor. Söylediği şey bildirilen bir vahiyden başka bir şey değildir.” (Necm 3,4) “Habibim biz dileseydik her beldeye bir uyarıcı gönderirdik ( Yani seni bütün beldelere gönderdik) ( Furkan- 51) “Sen ancak bizim ayetlerimize iman edenlere işittiririsin. Müslümanlar başka değil ancak onlardır.” (Neml -81) “Nasıl küfredebilirsiniz ki. Size Allah’ın (cc) ayetleri okunmakta ve içinizde Resulu(as) bulunmaktadır. Kim Allah’ın(cc) dinine sımsıkı tutunursa , O muhakkak doğru bir yola ulaştırılır.” (Ali imran-101) “Dinini her dinin üstüne çıkarmak için Peygamberini(as) hidayet ve hak dinle gönderen O’dur(cc). İsterse müşrikler hoşlanmasınlar.” ( Saf –9) “İslam’a çağrıldığı halde Allah’a (cc) karşı yalan uyduran kimseden daha zalim kim olabilir. Allah (cc) zalim bir kavme hidayet etmez.” ( Saf –7) “Allah (cc), levhi mahfuzda şöyle yazmıştır.’ Mutlaka hem ben galip geleceğim hem de peygamberlerim “ (Mücadele- 21) 26 27 “Mü’minler ancak O kimselerdir ki Allah(cc) ve peygamberine(as) İman ederler” (Nur-62) “Ey insanlar ! Peygamber(as), size Rabbinizden Hak ile geldi. Hakkınızda hayır olmak için hemen O’na(as) iman edin” (Nisa –170) “Gerçekten biz seni bir şahid bir müjdeci bir uyarıcı olarak gönderdik ki sizler Allah’a (cc) ve Peygamberine(as) iman edesiniz, ona yardım ve ona tazimde bulunasınız, akşam sabah onu tesbih edesiniz.” (Fetih -8,9) “Kim Allah’a (cc) ve Peygamberine(as) iman etmezse bilsin ki biz kafirler için çılgın bir ateş hazırladık” (Fetih –13) “Allah’a(cc) ve Peygamberlerine(as) iman edenler yok mu? Onlar Rableri katında çok doğru olanlar ve şahitlerdir. Onların hem sevapları hem nurları vardır. Küfredip ayetlerimizi yalanlayanlar var ya , onlar da cehennemliklerdir.” (Hadid- 19) “Müminler ancak o kimselerdir ki Allah’a(cc) ve Peygamberine(as) iman ettikten sonra şüpheye düşmemişlerdir” ( Hücurat-15) Kurtuluş için O’na (as) sadece inandım demek de yeterli değildir. O’na (as) itaat etmek , O’nun (as) sünneti üzere hayatı idame ettirmek zarureti vardır. İman edenlerin, O’na(as) tabi olması, isyan etmemesi, O’nu(as) herşeyden, kendi nefsinden dahi çok sevmesi emri ilahidir. O (as) canlı, müşahhas Kur’an’dır. Kur’an’ı anlamak ve yaşamak ancak O’na (as) uymakla O’nun (as) sünnetine ram olmakla mümkündür.Akıl şunu zaruretle kabul eder ki, Allahü Teala’nın Ayeti Celilelerdeki asıl maksadını Ondan (as) daha güzel, hiç kimse anlayamaz. Kur’an’ı tefsir etmeye Ondan(as) daha yetkili kimse yoktur. İşte O’nun (as) , hareket ve tavırları, sözleri, sükutu, konuşması , Kur’anı Kerimin müşahhas, canlı yaşantısıdır. Allahü Teala’nın hoşnutluğu, O’na (as) uymakta, O’nun(as) sünnetini yaşamakta saklıdır. O’na (as) itaat , Allah’a (cc) itaattir. O’na (as) isyan , Allah ‘a (cc) , asi olmaktır. “Biz her peygamberi ancak Allah’ın (cc) izniyle itaat edilsin diye gönderdik” (Nisa –64) “Ey İman edenler! Allah’a (cc) ve Resulune (as) itaat edin” (Enfal-20) “Peygamber(as), size ne getirdi ise onu alın. Size ne yasak ettiyse ondan sakının” (Haşr-7) “Eğer gerçek müminler iseniz ,Allaha (cc) ve Resulüne(as) itaat edin” (Enfal-1) “De ki ‘ Eğer Allah’ı (cc) seviyorsanız hemen bana uyun ki Allah(cc) da sizi sevsin “ (Ali İmran-31) “De ki ‘Allah (cc) ve Peygamberine(as) itaat edin. Eğer yüz çevirirlerse iyi bilsinler ki, Allah (cc) kafirleri sevmez” (Ali İmran –32) “Kim Peygambere itaat ederse Allah’a (cc) itaat etmiş olur.” (Nisa –80) “Kim Allah’a (cc) ve Peygambere(as) isyan ederse ve hududu aşarsa onu dahi ateşe sokar” (Nisa –14) “Ey iman edenler! Allah’a (cc) itaat edin, Peygambere de (as) itaat edin ve amellerinizi boşa çıkarmayın” (Muhammed –33) 27 28 “De ki, ‘Benim işim ancak Allah’tan (cc) ve gönderdiklerinden bir tebliğdir.Kim de Allah’a (cc) ve Peygamberine(as) isyan ederse ona muhakkak cehennnem ateşi vardır.” (Cin-23) “Her kim Allah’a (cc) ve Peygamberine(as) itaat eder, Allah’tan (cc) korkar, ondan sakınırsa işte böyleleri de murada ereceklerin tam kendileridir.” (Nur – 52) “Deki Allah’a(cc) itaat edin, Peygambere(as) itaat edin” (Nur 54) “Kim Allah’a(cc) ve Peygamberine(as) itaat ederse Allah(cc), onu altından ırmaklar akan cennetlere koyar.Kim de yüz çevirirse onu acıklı bir azabla azablandırırız.” ( Fetih –17) “Allah(cc) ve Peygamberi(as) bir işte hüküm verdiği zaman erkek kadın hiçbir mümin için kendi işlerinde seçme hakkı olamaz. Kim Allah’a(cc) ve Peygamberine(as) isyan ederse muhakkak açıkta açığa sapıklık etmiş olur.” (Ahzap –36) “Allah’a (cc) itaat edin , Peygambere(as) de itaat edin. Eğer yüz çevirirseniz bilin ki peygamberimize düşen sadece açık bir tebliğdir.” (Teğabun -12) “Allah’a (cc) ve Peygamberine(as) muhalefet ettiler. Kim Allah’a (cc) muhalefette bulunursa bilsin ki Allah (cc) ,şiddetli azap sahibidir.” (Haşr- 4) “Allah’a(cc) ve Peygamberine(as) muhalefet edenler var ya , onlar en alçaklar arasındadır” (Mücadele- 20) “Allah’a (cc) ve Peygamberine(as) yardım edenler, işte onlar sadıkların ta kendileridir.” (Haşr –8) “Peygamber (as), müminlere kendi nefislerinden evladır” (Ahzab- 6) “Şüphesiz Allah (cc) ve Melekleri , O Nebi Muhammed’e (sas), salat ve selam ederler. Ey iman edenler! O halde siz de , O’na, salat ve selam ediniz !” (Ahzab-56) ALLAHÜMMESALLİ ALA MUHAMMEDİN VE ALA ALİ MUHAMMED KAYNAKLAR Davutoğlu, A. ‘Kur’anı Kerim Meali’, Çile Yay. İstanbul 1988 Köksal , M.A.’İslam Tarihi’, c18, Şamil Yay., İstanbul Zebidi, ‘Sahihi Buhari Muhtasarı Tecridi Sarih Tercümesi’, Müt. Kamil Miras, c11, Ankara, 1981 Canan, İ.’Kütübü Sitte Tercüme ve Şerhi’, c2, Ankara, 1988 Nesefi, Ö.’Metnül Akaid’, Salah Bilici Yay. , İstanbul Taftazani, S.’Şerhul Akaid’, Matbabai Amire, İstanbul Ramazan Efendi,’Haşiyeli Şerhi Akaid’, Salah Bilici Yay., İstanbul. 28 29 FIKIH İLMİ TARİHİ İslamın yaşanmasında yegane ölçü olan ve günümüze kadar bütün evliya, ulema, mü’minler tarafından kabul edilip, varlıkları olmazsa olmaz derecesinde gerekli görülen, ehlisünnet vel cemaat mezheblerine, (Maliki,Hanefi,Şafii,Hanbeli) , varlık sebepleri hiç dikkate alınmadan, Hristiyan Oryantalistlerin İslamı ortadan kaldırmak için ortaya attıkları tezlerin devamı ve savunuculuğu şeklinde gelişen ‘mezhebsizlik’ akımlarının bilhassa 20. yüzyılda tırmanışa geçmesiyle, gereksiz gözüyle bakılmakta, mü’minler, iman zaafiyetine uğratılarak, ibadet ve kulluk vadisinden uzaklaştırılmak istenmektedir. Mezheb, gidilen ve tutulan yol demektir. Daha başka bir ifade ile Allah’a (cc) kullukta , ibadetlerin şeklinde, uyulması gereken kurallar ve hükümlere ait ilmi ekollerdir. Mezhebler , fıkıh ilminin, uygulamadaki tezahürleridir. Fıkıh ilmi ise, İslamın üç temel ilmi olan, Akaid, Fıkıh, Ahlak ilimlerinden birisidir. Mezhebi yok saymak , Fıkıh ilmini yok saymak, fıkıh ilmini yok saymaksa İslamın temeli olan üç ilimden birini yok saymak demektir. Daha açıkçası İslamın üç ayağından birini yok ederek İslamı yıkmak demektir. Bu yazımızda , fıkıh ilminin tarihi seyrini ve onun pratikteki tezahürleri olan mezheblerin doğuşunu öz olarak ele alcağız. 1-Hz.Peygamber(as) ve Fıkıh İlmi; Kur’anı Kerim 23 yılda indi.Kur’an’da bütün hükümler detaylı olarak anlatılmadı.Pek çok ayet mücmel olarak geldi. Hadiseler meydana çıktıkça Hz.Peygamber (as) onları açıkladı. “Biz sana kuranı indirdik.Taki insanlara ,kendilerine indirilen şeyleri açıkça anlatasın “ ( Nahl/44) Hz.Peygamber(as),ayetleri açıklarken kendisine arz edilen hadiseler hakkında fetvasını da veriyordu. O’nun (as) vazifesi, sadece ayetleri tebliğ etmek değildi.Ayetleri açıklıyor, uyguluyor, Ashab-ı Kiram için görünen,canlı bir örnek oluyordu. O(as) , canlı Kur’an’dı. O’nun(as) sünnetleri üç kısma ayrılır. 1-Söz ile olanlar;Bunlar hadis-i şeriflerdir.O (as), çeşitli münasebetlerle bunları ifade buyurmuşlardır. 2-Fiili olanlar ; Beş vakit namazın edası , rukünleri, haccın eda edilmesi gibi fiilen yaptıkları işlerdir. 3-Takriri sünnetler ;Bazı Ashabı Kiramdan söz ve fiil ile,bir hal sadır olduğu zaman , Hz.Peygamber’in (as) sükut etmeleridir. Allah (cc) pek çok ayette ,Hz.Peygamber’e(as) itaat etmeyi emretmiş, O’na(as) itaati, kendine itaat olarak kabul etmiş, Mü’minlerin ,bir meselede münazaa ettikleri zaman ,onu , Allah’a(cc) ve Resulu’ne(as) arzetmelerini, Allah(cc) ve 29 30 Resulu de (as) bir şey emredince , inananlara seçme hakkı bulunmadığını,Hz.Peygamber’in(as) vereceği hüküm ile tatmin olmayanın ve O’na (as) teslim olmayanın iman etmiş olamayacağını, ayet-i celilelerde ferman buyurmuşlardır. “Allah’a(cc) ve Resulüne(as) itaat edin” (Enfal-46) “Kim Resulullaha (as) itaat ederse , Allah’a(cc) itaat etmiş olur.”(Nisa-80) “Ey iman edenler! Allah’a(cc) ,Resulune (as), ve sizden olan emir sahiplerine (alimlere) itaat edin, bir şey hakkında münazaa ettiğiniz zaman, onu Allah’a(cc) ve Resulüne(as) arz edin.” (Nisa-59) “Resulullah’ın(as) size getirdiğini alın. Size yasak ettiğinden uzaklaşın. “(Haşr7) “Allah(cc) ve Resulu(as) bir şeye hüküm verdikleri zaman ,inananlar için işlerinde bir seçim hakkı yoktur.” (Ahzab-36) Ashabı Kiram(ra) sözbirliği ettiler ki; Resulullah’ın(as) hayatında ve mematında ,O’nun(as) sünnetine tabi olmak vacibdir. Resulullah’ın (as) hayatında , O’nun(as) hükümlerini geçerli kıldılar, emirlerine ve yasaklarına , helal ve haram kıldıklarına imtisal ettiler. O’na (as) vahyedilen Kur’an hükmü ile O’nun (as) kendi nefsinden sadır olan hükümlere tabi olmanın vacib oluşunda bir fark gözetmediler.Çünkü O’nun kendi nefsinden sadır olan hükümler de vahyin bir başka çeşiti idi. Bunun için Ashabdan, Muaz b.Cebel (ra) şöyle buyurdu. “Eğer Allah’ın(cc) kitabında bulamazsam, Resulullah’ın(as) sünnetine müracaat ederim” Allah (cc), Kur’an’da pek çok farzı mücmel olarak yani açıklamadan bildirdi.Kuranda onun hükmü tafsilatı ile anlatılmadı. O işin yapılmasının şekli de bildirilmedi. “Namazı ikame edin, Zekatı verin “ (Bakara-110) “Oruç size farz kılındı”(Bakara-183) “İnsanlar üzerine beytullahı hac etmek farz kılındı “ (Ali İmran-97) Bu ayetler ,namazın nasıl ikame edileceğini , zekatın nasıl verileceğini, hac ve orucun nasıl eda edileceğini beyan etmedi.Peygamber (as) efendimiz bu mücmel ayetleri , sözlü ve fiili sünneti ile açıkladı.Çünkü Allah(cc) ,O’na(as) bu açıklama yetkisini bahşetmişti. “Biz sana kuranı indirdik.Taki insanlara ,kendilerine indirilen şeyleri açıkça anlatasın “ ( Nahl/44) Kur’anı ve sünneti anlama ve hüküm çıkarma yönünden ; 30 31 Hz.Ebubekir ,Hz.Ömer, Hz.Osman, Hz.Ali, Hz.Abdullah b.Mesud, Hz.Abdurrahman b. Avf, Hz.Ubey b. Ka’b, Hz.Muaz b.Cebel, Hz.Ammar b.Yasir, Hz.Huzeyfe b.Yeman, Hz.Zeyd b.Sabit, Hz. Ebu Derda, Hz.Ebu Musa el-Eşari, Hz.Selmanı Farisi , Ashab-ı Kiramın önde gelenlerinden idiler. Bu zatlar ,Hz.Peygamber(as) zamanında da fetva veriyorlardı.Hz. Muaz’ı , Yemen’e gönderirken ,Hz.Peygamber(as) , O’na(ra) sordu. “Kitapta ve sünnette bulamadığın bir şeye ne ile hükmedeceksin ?” Hz. Muaz(ra) , “Kendi ictihat ve kıyasımla !” diye cevap verince , Peygamber (as) memnun oldu ve Allah’a (cc) şükretti. 2-Hz.Peygamber’in (as) vefatından sonra fıkıh ilmi Ashabı Kiram, Resulullah’ın(as) vefatından sonra da Kur’an’ da bulamadıkları hükümler için , O’nun(as) sünnetine müracaat etmişlerdir.Hz.Ebubekir (ra), bir konuda , bir sünnet hatırında yoksa, diğer ashaba , “Aranızda bu iş hakkında Peygamber efendimizden(as) bir sünnet hıfzetmiş olan bir kişi var mıdır?” diye sorardı.Hz.Ömer ve fetva veren diğer sahabeler ve onların yolundan giden tabiin ve tabiinin arkasından gelen nesil, sünnete muhalefet etmediler. Ashab-ı Kiramın her biri, Peygamber efendimizden (as) görüp duyduklarını , anlama ve hıfzetme derecesinde aynı değillerdi. Ashab-ı kiramdan ,Medine’de yaşayan bir topluluk , Zeyd b. Sabit’in (ra) mezhebi ile fetva verirlerdi. Hz.Peygamber’den(as) söz hıfzetmemiş oldukları şeylerden bir kısmını ondan almışlardı.Ashabı Kiram ilimde çok önde oldukları halde, kendilerine arzedilen hadiseler hakkında başkasına danışırlardı. Miras ilmi , Hz.Ayşe’den (ra) sorulurdu.Hükm verme konuları Hz.Ebubekir’e (ra) iletilirdi. O ‘da , Kitap ve Sünnetten bildiği şeyler ile onlar hakkında hüküm verirdi. Eğer bulamazsa , yanında bulunan diğer sahabeden sorar, onlardan aldığı bilgiye göre hüküm verirdi. Onlarda da bilgi bulamazsa kendi ictihadı ile hareket ederdi. Dört Halife , bir çok meselede ,Sahabe-i Kiramı toplar kendilerine durumu zor gelen meseleleri onlara arzederdi. Belki onlarda ,bu konuda , Kur’an’dan bir ilim,Hz. Peygamber’den (as) bir Hadis mevcut olabilir düşüncesi ile bu ilmi meşveret yapılırdı. O konuyu tartışırlar , ayrıntılı bilgi elde ederlerdi. Hz.Ömer, Hz.Abdullah b.Mes’ud, Hz.Zeyd b.Sabit; Hz.Ali ,Hz.Ubey b.Ka’b, Hz.Ebu Musa El-Eşari birbilerinden fetva sorarlardı. Ashab-ı Kiramın ençok fetva verenleri yedi kişi idi. Bunlar; Hz.Ömer,Hz.Ali ,Hz.Abdullah b.Mesud, Hz.Ayşe, Hz. Zeyd b. Sabit, Hz. Abdullah b.Abbas ve Hz.Abdullah b. Ömer idi. Bu zatlardan her biri ilmin bir sahasında mütehassıs idiler. Hz.Ayşe ,feraiz ilminde,helal ve haram bilmede , önde gelirdi. Ashab-ı Kiramın alimleri, Mekke, Medine, Küfe, Basra, Şam ve Mısır’da toplandılar. 31 32 1)Mekke’de; Muaz b.Cebel (ra), Abdullah b.Abbas (ra) vardı.. Muaz (ra), sahabe-i kiramın helal ve haram konusunda en alimi ve Kur’anı en iyi kıraat edenlerinden idi.Ondan, Hz.Ömer(ra) , Hz.Abdullah b. Ömer(ra), Hz.Abdullah b. Abbas (ra) , rivayette bulundu.Hz. Abdullah b. Abbas (ra), Mekkede , Mescidi Haramda tefsir , Hadis, Fıkıh ilimlerini öğretti.En meşhur öğrencileri,Ata b. Ebi Rebah,Tavus b. Kaysan 2-Medine’de; Hz.Ömer (ra), Hz. Ali (ra),Hz.Abdullah b. Ömer (ra), Hz.Zeyd b.Sabit (ra) ve diğer Sahabe-i Kiram(ra ) vardı. 3-Mısır’da; Abdullah b. Amr b. El-As (ra). Bu sahabenin , “Sadıka “ Adlı bir hadis kitabı vardı. Peygamberimiz (as) ‘dan duyduğu hadisleri oraya yazardı. 3-Şam’da; Hz.Ömer(ra) , Şam’a, Muaz( ra), Ubade b. Samit (ra), Ebudderda’yı (ra) gönderdi. 4-Küfe’de; Hz.Ali (ra), Hz.Abdullah b. Mesud (ra). Hz.Ömer (ra), hilafeti zamanında, Hz. Abdullah b. Mesud’u (ra) Küfeye gönderdi ve onlara şöyle yazdı. “Size Abdullah b.Mesud’u(ra), muallim ve vezir olarak gönderiyorum.O’nu size göndermekle kendime tercih ettim.O halde siz ondan ilim alınız.” İmam Malik’in “ Muvatta” adlı bir hadis kitabı vardır.Fıkıh ilminde Maliki yolunun sahibidir. Fıkıh ilmindeki diğer iki büyük yol , Şafii ve Hanbeli yollarıdır. Muhammed b. İdris eşşafi (h.93-h.179); Mekke’de Tefsir Ekolünün öncüsü olan Abdullah b.Abbas(ra), Mescid-i Haram’da fıkıh öğretiyordu. Muhammed b. Musa O’nun fetvalarını 20 kitapta topladı. Şafii, ilk derslerini bu ekolün üstadlarından almıştır. Abdullah b. Abbas(ra),Ata b.Ebi Rebah,Tavus b.Kaysan,Ebu Zübeyr elMekki,Abdülmelik b.abdülaziz b.Cüreyc. Abdullah b.Mesud (ra), Küfe’de, insanlara Kur’an öğretiyor, ayetlerin manalarını onlara açıklıyor, Peygamber efendimizden(as) gördüklerini onlara rivayet ediyor.Kendisine arzedilen hadiseler hakkında fetvasını veriyordu. 32 33 Abdullah b.Mesud (ra), Kur’anı ve Sünneti bilme konusunda sahabenin büyüklerinden idi.Devamlı peygamberimizin hizmetinde bulunurdu. Kur’anı hıfzetmeye ve onun manasını anlamaya aşık idi. Ukbe b. Amr (ra) şöyle der. “Hz.Peygamber’e (as) inen şeyi , Abdullah b. Mesud’dan(ra) daha iyi bilen hiç kimseyi görmüyorum.” Hz.Ömer(ra), O’nun reylerini takdir eder, müşkil meselelerin fetvasını ondan alırdı.Peygamber (as) ,O’nun çok bilgili ve muallim olduğuna şehadet etmiştir. Fıkıh ilminde iki ekol mevcuttu.Her bir ekolun belirli bir sistemi vardı . Pek azı müstesna , Fıkıh alimlerinin her biri bu iki ekolün birini takip ettiler. 1-Hadis Ekolü; Merkezi Medine ‘dir 2-Rey Ekolü ; Merkezi Irak’tır. İlimde bir başka ekol , Tefsir Ekolü dür.Bu ekol Kur’anı yorumlar, ayetlerin iniş sebeplerini öğretir. Kur’anı anlamaya çalışır. Bu ekolün Merkezi Mekke ‘dir.Hz.Abdullah b. Abbas (ra), bu Ekolü kurmuştur. 1.Rey Ekolü Hz.Ali b. EbiTalib (ra) (H.40) Hz.Abdullah b.Mesud (ra)(H.32) Şüreyh(H.88) Alkame(H.62) Mesruk(H.63) Esved(H.65) İbrahim Nehai (H.95) Amir b. Şürahbil (H.104) Hammad b. Ebi Süleyman (H.120) İmam-ı Azam Ebu Hanife Numan b. Sabit (H. 80-150) Ebu Yusuf Yakup b. İbrahim (H.113-182) Muhammed b.Hasan (H.132-189) Züfer(H.110-158) Gazali, “ihya” adlı eserinde; “ Ebu Hanife ,abid, zahid, arifi billah, Allah’tan(cc) korkan, ilmi ile Allah’ın(cc) rızasını dileyen bir zattı “ der. Muhammed b.İdris eşŞafi de; “ Kim fıkıh alimi olmak isterse , Ebu hanifenin ashabına devam etsin.Ben , Muhammed b. Hasan ‘ın kitapları ile fakih oldum “ der. Ebu Yusuf ve Muhammed, Ebu Hanife ‘nin öğrencileridir. Ebu Yusuf , Ebu Hanife’nin, Fıkıh kaide ve usülünü inceleyerek bu kaidelerden pekçok hüküm çıkarmıştır.Hanefi Fıkhına dair ilk defa Usulü Fıkıh kitabı yazan, 33 34 Fıkhi meseleleri yazdırıp neşreden odur. Muhammed , aynı zamanda Ebu Yusufun da öğrencisidir.99 kitap yazdı.”El-Cami” adı altında 40 dan fazla eseri bulunmaktadır.”Cami-i Sağır” larda Ebu Yusuf’dan gelen rivayetleri, “Cami-i Kebir” lerde, Ebu Hanife ‘den gelen rivayetleri cem etmiştir. “Hanefi” yolunda, en muteber esasların bulunduğu , en meşhur eserleri şunlardır. El-Mebsut, Ez-Ziyadat, El-Camiül Kebir, El-Camiüs Sağir,El-Siyerül Kebir, ElSiyerüs Sağir. 2-Hadis Ekolü; Hz.Ömer(ra) Hz.Osman (ra) Hz.Ali (ra) Hz.Abdullah b.Ömer (ra) Hz.Ayşe (ra) Hz.Abdullah b. Abbas (ra) Hz.Zeyd b. Sabit (ra) Ubeydulllah (h.99)-Urve b.Zübeyr (h.94) Kasım b.Muhammed (h.106)-Said b.Müseyyeb (h.93) Süleyman b.Yasar(h.100)-Harise b.Zeyd (h.100) Salim b.Abdullah(h.106)-İbni Şihab ez-Zuhri(h.124) Nafi(h.117)-Ebu Zinad(h.131) Rabiatürrey(h.136)-Yahya b.said(h.143) İmam Malik b.Enes (h.96-179) Süfyan b.Uyeyne Müslim b.Halid İmam Muhammed b. İdris eşŞafii Eşşafi, Müslim b. Halid’den ders aldı. “Muvatta” yı ezberledi.Medine’ye gitti.Malik b. Enes’den Hadis ve fıkıh dersleri aldı. İmam Malik Ölünceye kadar onun yanında kaldı.Bağdat’a gitti.İmam-ı Azamın öğrencisi ,Muhammed b.Hasan’ dan ders aldı.Muhammed b.Hasan , kitaplarını ve malını O’na boraktı. Şafii,Mekke’ye gitti.Harem-i şerifte hadis dersleri verdi. Fıkıh meselelerine çözümler getirdi. Fıkıh usulü hakkında 15 ciltlik bir eser yazmıştır.Bu, fıkıh usulü dalında yazılmış ilk eserdir.Seçilmiş eserlerinin toplamı 130 dan fazladır. Ahmet b.Hanbel (h.164-241) İmam-ı Azamın öğrencisi, Ebu Yusuf Yakup b.İbrahim ‘den fıkıh dersi, Huzeym b.Beşir el Vasıti, Umeyr b. Abdullah ve Amr b. Dinar ‘dan hadis dersleri aldı.Hicazda Muhammed b. İdris eşŞafii ile buluştu. Yine Hicazda, 34 35 Tefsir ekolünün üstadlarından Süfyan b. Uyeyne’den ve Yemen ‘de Abdurrezzak b.Haman ‘dan ders aldı. “Müsned “ adlı hadis kitabında 30.000 hadis-i şerifi cem etti.Kendileri hem fıkıhda Hanbeli yolunun sahibi hem de büyük bir muhaddistir. “Sahih-i Buhari” adlı, hadis kitabının müellifi, İmam Buhari(h.194-256) ve kendi öğrencisi , “Sahih-i Müslim “ adlı hadis kitabının müellifi, İmam Müslim (h.204-261) ile aynı devirde yaşamıştır. Bu büyük müctehidler pek yüce bir hizmeti ifa ederek ,Peygamberimiz’den (as) ve Ashab-ı Kiramdan gelen fıkıh ilmini toplamış,sistemli bir hale getirip sonraki nesillere hazır olarak sunmuşlardır. Her mezhep bir sahabeyi kiramın kullukta tuttuğu yolun adıdır. Mesela; İmamı Azam Ebu Hanife , Küfe’de , Hz.İmam Aliyyül Mürteza(ra) ve Hz.Abdullah İbni Mes’ud’un(ra), ekol ve okulunda yetişmiş , O’nun ilminin kaynağı , hüküm ve yorumlarının dayandığı temel, Resulullah’ın(as) bu iki büyük alim sahabesi olmuştur.Ebu Hanife(rh.a), aslında bize Hz. İmam Aliyyül Mürteza’yı(ra) , ehli beyti, Hz. Abdullah ibni Mes’ud’u (ra) anlatmaktadır. Onların ibadet şeklini, namaz kılışlarını, oruçlarını, kullukta takındıkları tavırları, meselelere getirdikleri hüküm ve çözümleri bize ulaştırmakta, kullandıkları mantaliteyi temsil etmektedir. Yaşadığı devir itibarı ile Bu Ashabı Güzine , Resulullah ‘a (as) çok yakındır. Ayrıca daha önemlisi , Resulullah (as) ile her an manevi birliktelik içinde bulunacak kadar takvaca çok üstün, dünya mevki ve muhabbetinden fevkalade uzaktır. Resulullah’a (as), ulaşmak için, O’nun (as) teveccühüne mazhar olmak için, O’nun (as) sahabesinin ekolünden, yolundan, mezhebinden, sevgisinden, yakınlığından daha üstün hangi vasıta olabilir ki! “Ashabım yıdızlar gibidir. Hangisine uyarsanız doğru yolu bulursunuz(”İbni Abdülberr, Camiul İlim) “Ashabım ümmetim için bir emniyettir.Ashabım gittimi ümmetime vaat edeilen şey (fitneler, irtidat hareketleri, bidatlar, kargaşalıklar…) gelir.” (Müslim, Fezailüssahabe) “Bir yerde ölen ashabımdan hiç kimse yoktur ki kıyamet günü oranın ahalisine bir nur ve onlara bir rehber olmasın” (Tirmizi, Menakıb) “Ashabıma dil uzatmayın.Nefsim elinde olan zat-ı zülcelale yemin olsun ki , sizden biri Uhud dağı kadar altın infak etse, onlardan birirnin infak ettiği bir müdd’e bedel olamaz” (Müslim , Fedailüssahabe) “Beni gören veya beni göreni gören bir müslümana ateş değmeyecektir” (Tirmizi, Menakıb) hadisi şerifleri bu manaya ne güzel işaret etmektedir. Diğer bütün Mezheb İmamlarının da herbiri, bir veya birkaç Sahabinin ekolünde yetişmiş olup , O Sahabileri temsil eden, Allahü Teala’nın bu ümmete lutfu olan kamil ve seçkin insanlardır. Resulullah’ın (as) mezhebi 35 36 yoktur. Çünkü O(as), merkezdir. Merkezin yönü yoktur. Bütün yollar merkeze ulaşmak için ortaya konulmuşlardır.Merkeze ulaşmak için de bir yolun gerekli olduğu izahtan varestedir. İslamı ,Allahü Teala’nın razı olduğu biçimde yaşamak ancak şu iki yolla mümkündür.Kişi ya, müctehid olur, Kur’anı Kerim’den ve Hadisi Şeriflerden doğrudan doğruya kendisi hüküm çıkararak bunu hayatına tatbik eder. Ya da, bu sahada müctehid olan bir zatın çıkardığı hükümleri kendisi için rehber bilerek , onları hayatına tatbik eder. Birinci yol ,tarihte çok az sayıda kişiye nasib olmuş , fevkalade zor ve mesuliyeti ağır bir yoldur.Bu makalede adı geçen zevat ki bunlar Ebu Hanife,Eşşafi, Malik ve Ahmet b.Hanbel , ictihadları günümüze kadar ulaşabilmiş ve bütün ulema ve evliyanın üstün ilim ve takvaları konusunda ittifak edip, öndört asırdır kendilerini taklid ederek İslamı yaşadıkları ,kadri yüce insanlardır .Onların yolları şaibelerden uzak, takvaca en üstün,Hz.Resulullah’ı (as) anlayıp bilmede, İslamı onun tarif ettiği gibi yaşamakta en mükemmel yollardır.Asırlardır onların ölçüsünde bir ulema zuhur etmemiş,İslam Alimlerinin büyükleri de onlara tabi olmayı uygun bulmuşlardır.Binlerce örnek içinde, İmam Muhammed Gazali Hazretlerinin, Şafii Mezhebini benimsemesi, Veliler Sultanı Hz. Abdulkadir Geylani’nin Hanbeli Yolunu tercih etmesi bu konuya açıklık getirmesi açısından yeterlidir. Müctehidin, Kur’andaki bütün ayetleri, nüzül sebeblerini,bütün hadisleri, ayetler ve hadisler arasındaki mukayeseyi, akaid ilmini, bütün incelikleri ile Arap Edebiyatını,Ashabı Kiramın görüşlerini, her devirdeki ulemanın ortak görüşlerini, tüm detayları ile bilmesi, ayrıca takva sahibi olup kendisine Allahü Teala tarafından vehbi bir ilim ihsan edilmiş olması zarureti vardır. İkinci yol ise , bütün mü’minlerin asırlardır tuttuğu yoldur. O da bu dört Hak Mezheb(=Resulullah’a(as) ulaştıran yol) den birini kendine rehber edinip, ibadet ve taatını bu şekilde icra etmektir ki başka yol da yoktur .Madem ki Kur’anı Kerim, bütün hükümleri bütün teferruatı ile açıklamamış mücmel olarak bırakmış, ondan hüküm çıkarmak bizim için imkansız olmuş, madem ki, Kur’anı Kerimi açıklayan Resulullah (as) ile aynı devirde yaşamak ve O’nun(as) her yaptığını bizzat ondan görüp , O’nun (as) gibi yaşamak bize nasib olmamış, o halde Resulullah’ın (as) yaşadığı gibi islamı yaşamak, O’na (as) ulaşmaya bir yol, gerçek bir mezheb bulmak, O’nun(as) sözlerini, hal ve tavırlarını , Kur’an’a getirdiği açıklamaları ve bizzat Kur’anı Kerimin kendisini de bize ulaştıran, Sahabeyi Kiramı ve Sahabenin kurduğu ekollerin yetiştirdiği Mezheb İmamlarını taklit etmek, kabul etmek en doğru yoldur. Bu gün Mezhebleri kabul etmeyenlerin ,insanların İslamı yaşaması için bir yol tarif etme zorunlulukları vardır. Bu yol da iki kısımdan hariç değildir. Ya Mezheb imamlarının ve geçmiş Ulema hazeratının ve Sahabeyi Kiramın yaşadığı İslamı anlatacaklardır ya da kendileri Kur’anı Kerim’den ve Hadisi şeriflerden Mezheb İmamlarının hükümlerinden farklı hükümler çıkarıp onları rehber olarak mü’minlere sunacaklardır.Birinci yolun tercih edilmesi halinde 36 37 mesele hallolmuş, mezheblerin gerekliliği kabul edilmiş demektir. İkinci yolun tercihi halinde , mezheblere ne gerek var denilirken yeni bir mezheb kurulmuş yeni bir müctehid zuhur etmiş demektir. Bu ikinci durumda her ilim sahibiyim diyen yeni hükümler çıkarmaya meyyal olacağı için bu gün dörtle sınırlı olan ve bütün mü’minler tarafından kabul edilen mezheb sayısı, ,sayılamayacak şekilde artacak, dört mezhebi bölünme sebebi gibi gösteren anlayış, Kura’nı Kerimi kendi nefsi anlayışına göre yorumlayan, Hz.Resulullah’ı (as) ve O’nun (as) sünnetlerini, Sahabeyi Kiramı, Sahabeyi Kiramın yetiştirdiği tabiini, tabiinin öğrencileri olan tebeeyi tabiini, koskoca bir fıkıh ilminin kök, gövde,dal, yaprak, meyvelerini görmemezlikten gelen bir fikri akım içerisinde sayılamayacak bölünmelere ve kargaşalıklara sebep olacaktır. KAYNAKLAR Hallaf,A.;’ilmü UsulülFıkh’,İstanbul, Eda Neşriyat,1991. Ceziri,A.;’Kitabül Fıkh alel Mezahibil Erbaa’, c.1, Terc.Hasan Ege.,, Bahar Yay., İstanbul Ebu Zehra, M.,’İmam Şafi’,”Ankara,1996 Ünal, İ.H.;’Hanefi Mezhebinde Hadis Metodu’, Ankara ,1994 37 38 ASR-I SAADETTE TASAVVUF I-TASAVVUF NEDİR ? İslami ilimlerin temeli üçtür. 1-Akaid 2-Fıkıh 3-Ahlak Tasavvuf , ahlak ilmidir. Şu açıktır ki, akaid ve fıkıh zahiri hükümlere istinad ettiği halde ahlak, kalble ilgili bir ilimdir. Bu ilmin mütehassıslarının uğraş sahası insanın kalbi ve manevi dünyasıdır. İmam-ı Gazali , ‘İhya’ adlı eserinde bu tasnifi; 1-Tevhid ilmi 2-Fıkıh ilmi 3-Sır ilmi şeklinde yaparak , şöyle der. “Sır ilmi, kalbin yapması ve yapmaması gereken batını taatleri öğretir. Çünkü böylece temiz bir kalb ve ihlasla kulluk edilir. Sır ilminden, ameli bozan kibir, hırs, riya….gibi haller ile ibadete yardımcı olan tevekkül, sabır, ihlas, şükür…..gibi halleri öğrenmek gerekir.” (Gazali,I,’Kitabulilm) Ekseri ulema, “tasavvuf” kelimesinin “safa” kökünden alındığını söylemişlerdir.”Sufi” iç dünyası saf,dışı güzel olan kimsedir. Tasavvuf ilmi,pek önemli bir ilim olup,insana,insanlığın hakikatini,mevcudat arasındaki derecesini,insani muamelelerin mahiyetini bildirir. İnsanları Yüce mertebelere ulaştıran bu manevi yola tasavvuf, o yola girenlere mutasavvıf ve sufi,eserlerine, asar-ı tasavvufiyye, tasavvuf yolunun hallerini bildiren ilme de tasavvuf ilmi denir. Pek çok ulema tasavvufu değişik yönleri ile tarif etmişlerdir. Cüneyd-i bağdadi, ‘“Sufi” yün giyen,”safa” üzerinde bulunan,dünyayı ardına atan, Muhammed Mustafa’ya(as) tabi olan kimselerdir’, Nasrabadi,”Süfi”,iç dünyası saf,dışı güzel olandır’, Muhyiddin-i Arabi,’”Sufi”,kalbiyle Cenab-ı Hakk’a(cc),aklıyla mahlukata karşı safi olandır, Hariri,”tasavvuf” dedikleri hemen güzel ahlaktan ibarettir’, 38 39 Şıbli,’”tasavvuf”,içte ve dışta mahlukatı görmeyi bırakmak,gönülleri safa yelpazesi ile rahatlatmak,hatırları vefa örtüleri ile örtmek,cömertlik ile ahlaklanmak ve karşılaşılan kimselere güler yüzlü olmaktır’, Ruşeni,’tasavvufun esası,kalbin saflığı,ilahi muhabbetin ve Peygamber muhabbetinin her şeyden öne geçirilmesi ve Hakk’a(cc) yönelmektir’ der . Tevhid yani sır ilminin feyzi,bir insan-ı kamilin kanadının altına girmek,seyr-i suluka çalışmakla insanın istidadı miktarınca ele geçer. Tasavvufun neş’esi o zaman ortaya çıkar. Mürşidin temiz feyzi, talibin kalbini kaplamayınca maksada ulaşmak mümkün olmaz. Muhammedi Muhabbet Güneşi’nin nuru ancak mürşidin kalbinden tecelli eder. (Vassaf,I,31-36) Tam manada kamil insan Resulullah (sav) efendimizdir. O, sohbetleriyle, söz ve hareketleriyle, Kur’an-ı Kerim’in müşahhas uygulayıcısı olarak, Ashab-ı Kiram’a(ra) rehberlik etmiştir.Mübarek kalblerinden akseden ilahi feyzler, sohbetinde bulunanları bir anda Hakk’a(cc) vuslat ettirerek ilahi muhabbetin şeyda bülbülleri yapmış, kendilerine ‘Sahabe’ olmak gibi güzide bir rütbeyi bahşeylemiştir. Tasavvufun Mebde ve Menşei Resullerin en kamili olan Hz. Muhammed Mustafa‘nın(sav) saadetli asrında olduğu gibi ondan sonra da, İslam’ın en faziletlilerine, Hz. Resulullah’ın(as) sohbetinden daha üstün fazilet olmadığından “sahabe” denildi.Onları takip edenlere tabiin, onlardan sonra gelenlere etba-ı tabiin denildi. Daha sonra insanlar arasında ihtilaf vakı olunca dini mertebelerde dahi zıdlık ve mugayyirlik vaki oldu.İnsanların haslarından, dini işlerde şiddet ve inayetleri olanlara zühhad denildi. Ve onunla avamdan temyiz hasıl oldu. Daha sonra bid’atler zahir olup fırkalar arasında ayrılık hasıl olmakla her fırka kendi havassına zahid ve abid dedi. Ehl-i sünnetten, kalblerini, gaflet yolundan korumak ,ve nefislerini Allah’a (cc) çevirenlerin şu vasıflarına tasavvuf, kendilerine sufi denilerek bununla temyiz edildi. “Sufi” ve “tasavvuf” isimleri hicretin ikinci asrının nihayetine doğru kullanılmaya başlandı. “Sufi” diye adlandırılanların evveli (Ebu Haşim-i Sufi) dir. Aslen küfeli olup Şam’da kulların irşadı ile meşgul olmuştur.Sufyan-ı Sevri’ye muasırdır.Sufyan, Basra’da hicretin 121. Senesinde vefat etmiştir. Süfyan ,’Ebu Haşim-i sufi olmasaydı, ben Rabbani incelikleri bilmezdim, O’nu görmeden evvel tasavvufun ne olduğunu bilmiyordum’ demiştir. Ebu Haşimden evvel bu ümmetin büyükleri var idi ise de kendi zamanında zühd ve verada , muhabbet ve tevekkül yolunda emsalinden öne geçmişti.Ondan evvel 39 40 kimseye sufi denilmemiştir.Tasavvuf ehlinin yolu, öteden beri sahabe ve tabiinden olan büyüklerin indinde hak yolu ve hidayet yolu idi. Tasavvuf , İslami ilimlerden bir ilimdir. Tasavvuf ehli diğer İslam alimlerden fazla olarak bir nevi ilim ile mümtaz oldular. İslami ilimler, bu cihette iki kısım oldu. Bir kısmı fıkha ve ehli fetvaya mahsustur ki ibadet ve muamelatta olan ahkamı kapsar. Diğer kısmı tasavvuf ehline mahsustur ki bu mücahede, nefs muhasebesine kıyam ile mücahede yolunda hasıl olan zevk ve vecdlerde ve bir zevkten diğer zevke terfinin keyfiyetinde ve bunlara dair, aralarında deveran eden istilahatın şerhindeki kelamdan ibarettir. Vaktaki ulum ve fenler yani fıkıh, usul-i fıkıh, ilm-i kelam, tefsir ve diğer ilimler te’lif ve tedvin olununca, bu yolun ricali dahi kendi yollarının adabını te’lif ettiler. Bazıları tasavvufun edebleri ile sufilerin zevk ve vecd hallerine dair kitaplar yazdılar. Nitekim İmam-ı Kuşeyri Risalesini, Sühreverdi, Avarifü’l maarifi’ni bu minval üzere yazmışlardır.Bazıları vera ve takvaya, muhasebe-i nefse dair kitaplar yazmışlardır. Nitekim Muhasibi, Kitab-ı Riayetinde bu usule uymuştur.İmam-ıGazali, İhya-i ulumunda iki kısmı cem edip, onda ahkam-ı vera ve iktidayı ve sonra adab ve usul-i tarikati beyan ederek aralarında deveran eden usul ve istilahatı şerh ve ayan etmiştir. Bu anlatılanlara göre tasavvufun başlangıcı nübuvvet ve risaletin başlangıcıdır. Tasavvuf diye tabir edilen sıfat , nübuvvet ve risaletle beraberdir. Tasavvufun Mevzuu: İlmi zahir,o ilimdir ki, Sahabe-i Kiram(ra), Resulullah’ın (sav) fiil ve sözlerinden alıp telakki etmişlerdir. Tabiin ,Din imamları, Selef-i Salihin o ilmi incelemiş, öğrenmiş, onunla amel kılmış ve insanları da memur etmiştir. O da kitap, Sünnet, tefsir, ehbar,âsâr ve bunlarda detaylanan itikadi ve fıkhi ilimlerdir.İlmi batın ise şu manaların bilinmesidir ki, vasıtasız, Allamü’l-Ğuyub olan Allahü Teala’dan (makam-ı ev edna) da, mahlukatın en alimi olan Resulullah’ın(sav) ruh-u şerifine ifaza buyurulmuştur. (fe evha ila abdihi ma evha) ayet-i kerimesinin kapsadığı (ma evha) kelimesinden anlaşıldığı vechile yüce bir batını irfandır.(Abdülhakim(ks),17-25) II-ASR-I SAADETTE TASAVVUF Resulullah (sav ) ve Ashabının yaşadığı hayat tasavvufun bizzat kendisi idi. Tasavvufun meyveleri olan zikir, fikr, şükür, fakr, zühd, takva, tevekkül ve bunlar gibi insanı insan yapan pek çok sıfatlar kamil manada Resulullah’da (sav) mevcut idi. Sahabe-i Kiramın herbiri de belirli sıfat ve sahalarda Resulullah’a (sav) yaklaşmışlardı. Bununla birlikte, arka planda diğer sıfatlar ile de muttasıf 40 41 bulunuyorlardı. Hz. Ebu Bekir (ra), sıdkta, Hz Ömer (ra), adlde, Hz Osman (ra), hilmde, Hz Ali (ra), Şecaatta ve diğer Sahabe-i Kiramın her biride ayrı ayrı sıfatlarda zirvede idiler. Resulullah (sav) ise, bu sıfatların hepsinde zirvede idi. O (sav), Allah’ın (cc) ahlakı ile ahlaklanmıştı. O (sav), birinci planda Sahabe-i Kiram için sonra da kıyamete kadar dünya sahnesine adım atacak olan tüm insanlar için, Allah’ın (cc) ahlakı ile ahlaklanmanın yolunu gösteren kamil bir mürşid idi. Sahabe-i Kiram onun sohbetinde ve irşadında yetişmiş oldukları için insanların en üstünleri oldular. O (sav), “Ashabım yıldızlar gibidir. Hangisine uyarsanız doğru yolu bulursunuz” (Canan,XII,418) buyurarak kendisinden sonra, irşad vazifesinin Ashab-ı Kiram(ra) tarafından yerine getirileceğini, doğru yolu bulmak için onların irşadına uymanın gerekliliğini ifade buyurmuşlardır. Gerçekten de böyle olmuş, tabiin, Ashab-ı Kiram’ı(ra), Etbauttabiin , Tabiin’i ,daha sonra gelenler Etbauttabiin’i, mürşid ve muallim ittihaz etmiş, İslam on dört asırdır mürşid-muallim ve öğrenci ilişkileri içinde kamil manada yaşanmış ve yaşatılmıştır. Güzel ahlakla ilgili pek çok ayet-i kerime ve hadis-i şerif vardır.Kalem Suresi, dördüncü ayette;“Hakikaten sen büyük ahlak sahibisin” buyurulur. “Resul-i Ekrem (sav) ,ahlakça insanların en güzeli idi.” “Sizin en hayırlınız ahlakça en güzel olanınızdır.” “Kıyamet gününde mü’minin mizanında güzel ahlaktan daha ağır bir şey bulunmaz.” “İnsanların cennete girmelerine en çok sebep olan nedir Ya Resulellah? dediler, “Allah (cc)’dan korkmak ve güzel ahlaklı olmak, buyurdu.” “İmanı en olgun olan kimseler, en güzel ahlaklılardır.” “Bir mü’min güzel ahlakı ile gece ibadet eden, gündüz oruç tutan kimselerin derecelerine erişir.” “Bana en sevgili olanınız kıyamet gününde meclisime en yakınınız, ahlakı güzel olanıdır “(Nevevi,II,49-54) Zühd ve takva güzel ahlakın birer şubesidir. Zühd ve takva tasavvufun meyvelerindendir. Zühd ve takvanın, Asr-ı Saadette Resulullah (sav) ve Sahabe-i Kiram’ın hayatında çok önemli bir yeri vardır. Bir gün bir adam peygamber (sav)’in yanına gelip -Ya Resulellah! Beni öyle bir amele irşad buyur ki, onu yaptığım takdirde Allah da (cc), kul da beni sevsin, demişti. Bunun üzerine Resul-i ekrem (sav) , -Dünyada zühd ve takvaya iltizam et, Allah(cc) seni sevsin, buyurmuştur.” (Nevevi,I,506) 41 42 İslami ilimlerin temellerinden biri olan sır ilminin bir okulu varmıdır? Bu okulun muallimi kimdir ? Bu ilmi öğrenmek için gerekli eğitim sistemi hangisidir? Resulullah (sav), sohbetleriyle, yaşantılarıyla, fiil ve sözleri ile, Allah’ın (cc) ahlakı ile ahlaklanma yolunda Sahabe-i Kiram’ın biricik mürşidi ve muallimi olmuştu. Onun her sözü, sır ilminin paha biçilmez incileri, her hareketi bu ilmin zahirdeki görüntüsü olan imtisal nümuneleri idi. Bunun yanında, sır ilmi, Asr-ı Saadet’te, Ashab-ı Suffe ile ilk defa ekolleşmiş bulunuyordu. Suffe, bu gün safa diye tabir olunan, eski evlerdeki sed, seki gibi yüksekçe eyvane verilen isimdir. Suffe Ashabı, buna izafe edilmiştir ki, bu sofanın bir tarafı Mescid-i Saadet’e bitişik olup üstü örtülü, etrafı açık bir sundurmadan ibaret idi. Bu suffe, hicret eden, mekan ve menzili bulunmayan bir kısım fakir ashaba mahsus idi. Burada yatarlar ibadet ile, Kur’an kıraati ile hayatlarını imar derlerdi. Aileden ayrı, dünya meşgalesinden uzak ve bütün anlamıyla feragatkar bir hayata sahip olan bu mübarek zümrenin vakitlarinin çoğu Resul-i Ekrem’in(as) huzurunda geçerdi. Daima ,Resül-i Ekrem’den (as) ilim ve feyz alırlar idi.Hz Peygamber (as) tarafından kendilerine tayin edilen muallimler vasıtası ile Kur’an öğrenirlerdi. Bunlardan yetişenler, müslüman olan kabilelere kur’an öğretmek için gönderilirdi.Bu cihetle, bunlara “kurra” denilirdi.Bu sofaya da “Darü’l- kurra” demek pek uygun olur.Kur’an nurunun çok kısa zamanda aleme yayılması bu ilim ocağının yetiştirdiği seçkin insanlar sayesinde olmuştur. Mütevazi fakat çok feyizli olan bu sofada, beşyüze yakın , daima Kur’an ile, icabında gaza ile meşgul olan bir irfan ve Kur’an ordusu bulunurdu. İçlerinde evlenenler kadro haricine çıkar boşalan yerleri yenileri ile doldurulur. Burası tam anlamı ile yatılı ve parasız bir “Darü’l-ilim” idi. Bu mektebin öğrencileri ne ticaretle, ne san’atla iştigal etmezdi.Geçimleri Resulullah (as) ve Ashabın zenginleri tarafından temin edilirdi. (Miras,VII,46-47) Suffe’nin tesisi, sünnetin tesbitinde son derece tesirli olan nebevi tedbirlerden biridir.Ashab-ı suffe devamlı burada kalır, gece gündüz Resulullah’ı (as) dinler, Kur’an ve yazı öğrenir vakitlerini hep ilim ve zikir ile geçirirdi. Suffe mektebi, yazı, kıraat, fıkıh,sünnet gibi her çeşit İslami ilimlerin tedris yeridir. Resülüllah(as) sabah namazlarından sonra Suffa’ya geçip onlarla sohbet eder,onların rüyalarını dinlerdi.Resülüllah (as), namaz saatleri dışında da zaman zaman buraya uğrayıp teftişte bulunurdu. (Canan,I,14,449) 42 43 Elmalı’lı Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an Dili adlı eserinde, Bakara suresinin 273. Ayetinin Ashab-ı suffe hakkında olduğunu belirterek şöyle devam eder. Ashab-ı Suffe dörtyüz kişi kadar vardılar. Medine’de ne bir meskenleri ne aşiret ve akrabaları, hiçbir şeyleri yoktu. Daima Mescid-i Nebevi’ye mülazamet ve mescidin sofasında ikamet ederek Kur’an ilmini tahsil ederlerdi. Resülullah’ın (as) vaazlarını ve öğrettiklerini duyup öğrenerek hep oruçlu bulunurlardı. Hasılı ilim ve ibadete vakitlerini hasreder, her ne zaman bir gaza olursa giderlerdi. Suffe ashabı, Risalet okulunun, Allah(cc) yoluna nefsini vakfetmiş talebeleri idiler.Buna binaendir ki, İslam aleminde medreseler hep camilerin etrafında yapılır, ilim talebelerinden suffe ashabının yoluna girmeleri beklenirdi. (Yazır,II,940-941) En çok hadis riveyet deden sahabe-i kiramdan olan Ebu Hureyre (ra), Suffe ashabından idi. Ebu Hureyre (ra) şöyle buyurmuştur: “Benim çok hadis rivayet edişim size acaip gelmesin. Muhacir kardeşlerimiz çarşıdaki,pazardaki ticaretleriyle, ensar kardeşlerimizde tarlalardaki, bahçelerdeki ziraatlarıyla meşgul bulundukları sırada Ebu Hureyre ,boğazı tokluğuna, Hz Peygamber’in(as) mübarek nasihatlerini hıfz ediyordu.” Resul-i Ekrem, Suffe Ashabı’nın maişetiyle, talim ve terbiyesi ile pek yakından alakadar olurdu. Hatta saadethanelerinin ihtiyaçları ile ikinci derecede meşgul bulunurdu. Bir kere Hz. Fatıma(ra), el değirmeni ile buğday çekmekten usandığından şikayet ederek bir hizmetçi istediğinde, Resul-i Ekrem: Kızım! Sen ne söylüyosun? Henüz suffe ehlinin maişetini yoluna koyamadım, buyurmuştu. Resul-i Ekrem’in(as) hiç bir vaazı, hiçbir hitabeti yoktur ki bunun iradı sırasında Suffe Ashabı(ra) orada hazır bulunmasın, dinleyip hıfz ederek diğer Ashab’a(ra) nakl etmesin. (Miras,VII,47) Ebu Hureyre, Abdullah ibni Ömer,Ebu Said el-Hudri, Ebu Zer, Abdullah ibni Haram, Abdu’l-lah ibni Haram, Abdullah ibni Cebr ,Uveym ibni Saide (ra), gibi zatlar bu mektebe mensubdu. Tasavvufun yani sır ilminin Asr-ı saadette zühd ve takva şeklinde Ashab-ı kiramın hayatında yer aldığını ifade etmiştik. Suffe ashabının ileri gelenlerinden birkaç zatın hayatı bu konuda bize ışık tutacaktır. 43 44 Ebu Hureyre (ra), namaz, zikir ve istiğfarı çok yapardı. Hanımı, oğlu ve kendisi geceyi üçe bölüp sırasıyla uyanık kalırlardı. Ebu Hureyre (ra) gecenin üçte birini ibadete, üçte birini hadis müzakeresine ayırırdı. Kilerinde, odasında, evinin çıkış kapısında birer namazgah vardı. Girerken çıkarken bunların her birinde ayrı ayrı namaz kılardı.”İkrime” onun her gece onikibin kere “sübhanelleh” dediğini haber verir. Abdullah ibni Ömer(ra), Resulüllah (as) anılınca ağlardı. O, şöyle buyurur. Resulüllah (as) sağ iken kim ne rüya görürse anlatırdı. Ben genç ve bekardım.Mescid-i nebevi de yatar kalkardım. Bir gün rüyamda iki melek geldi, beni götürdüler. Ben rüyamı kardeşim Hafsa’ya, O da Resulüllah’a (as) anlattı. Resulullah (as) şöyle buyurdu. “Abdullah ne iyi bir insandır. Bir de gece namazı kılsa.” Ebu Seleme(ra), ‘vera yönünden Abdullah ibni Ömer’den(ra) ileri olanı yoktu’ der. Çok cömert bir zattı. Bir mecliste otuzbin dirhem bağışladığı olmuştu. (Canan,I,70-74,445) Sır ilmini elde etmede, Allah’ı (cc) zikretmenin önemi büyüktür.İstiğfar, Selat ü selam, Kelime-i tevhid, İsm-i Celal ve daha nice ezkar ile zikretmek, Resulüllah (as) ve güzide ashabının takip ettikleri mübarek yollar idi. Ashab-ı Kiram seherlerde istiğfara öyle koyulmuşlardı ki,Rabbimiz (cc) Kur’an-ı Keriminde onları “......seherlerde istiğfar edenler” (Ali İmran-17) buyurarak övmüştür. Amr bin Abse (as), Peygamberimizin “Rabbin kuluna gecenin son yarısındakinden daha yakın olduğu bir zaman yoktur. Eğer o saatte Allah’ı(cc) zikredenlerden olmaya gücün yeterse, ol.” Buyurduğunu, işitmiştir. Cabir bin Semure(ra), “Resulüllah (as) , sabah namazını kıldığı zaman, güneş iyice yükselinceye kadar namazgahında oturur, evine dönmez zikrullah ederdi.” der. Yine bir Hadis-i şerifde, ”ikindi namazından sonra güneş batıncaya kadar Allah’ı zikreden bir cemaatle birlikte oturmam, bana her biri için onikibin dirhem vererek İsmail (as) evladından dört köleyi azad etmemden daha sevgilidir.” buyurulur. Hz Aişe(ra), Resulüllah (as), her vaktinde yüce Allah’ı zikrederdi” buyurmuştur. Rabia bin Ka’b da (ra), “Resulüllah’ın (as), gündüzün hizmetinde bulunur, hacetlerini görür, gözetir,derler, toplardım, O (as) yatsı namazını kılınca, evine girer, ben de kapısının önünde otururdum. Resulüllah’ın (as), ‘Sübhanallah! Sübhanallah! Sübhanellahi vebi hamdihi’ diyerek tesbih edişini dinleye dinleye gözlerimi uyku bürür ve uyuya kalırdım!’ demiştir. 44 45 Peygamberimiz’in (as) , Ashab-ı Kiram’a, Kelime-i Tevhid çektirişi , şöyle rivayet edilir. Şeddat b. Evs (ra) ve Ubade b. Samit (ra) der ki; ‘Peygamberimiz (sav)’in yanında bulunuyorduk. Efendimiz (as) içinizde ‘ Ehl-i Kitap var mı?’ diye sordu. ‘Hayır! Ya Resulellah’ dedik. Bunun üzerine kapının kapatılmasını emretti.’Ellerinizi kaldırınız ve “La İlahe İllellah” deyiniz! Buyurdu. Bir saat, ellerimizi kaldırdık ve birlikte La İlahe İllellah! Dedik.’ ‘İki kelime vardır ki dilde hafif , terazide ağırdır ve Rahman olan Allah’a (cc) pek sevgilidir. Onlar , ‘Sübhanellahi ve bi hamdihi Sübhanellahil Azım’ dir. Resulullah (as), “Hiçbir cemaat yok ki toplansınlar Allah’ı zikretsinler ve bunu da Allah’ın rızasından başkasını istemesinler de, semadan bir seslenici, kendilerine ‘Günahlarınız hasenelere çevrilmiş ve sizler yarlığanmış olarak kalkınız’ diye seslenmiş bulunmasın!” buyurur. Resulullah (as), ’Cennet bahçelerine uğradığınızda yayılınız, yararlanınız! Buyurdu.’Cennet bahçeleri nedir?’ diye sordular. ‘Zikir halkalarıdır’ buyurdu. Resulullah (as), “Zikir meclislerinin ganimeti cennettir cennet! ‘ buyurdu. Allah’ı(cc) zikre oturup güneş doğuncaya kadar onu tekbir, tahmid, tesbih ve tehlil etmekliğim, bana, ismail (as) evladından iki veya daha çok köleyi azad etmemden daha sevgilidir. ‘Sübhanellahi velhamdulillahi ve la ilahe illellahu vellahu ekber” demekliğim, bana, güneşin üzerine doğduğu her şeyden hayırlıdır’ ‘Bir cemaat bir mecliste oturur da ,yüce Allah’ı (cc) zikremeden ve PeygAmber’e (as) salevat getirmeden dağılırlarsa, kıyamet günü bu meclis onlara hasret ve nedametten başka bir şey olmayacaktır.’ ‘Allah’ın(cc), yüzden bir eksik olmak üzere, doksandokuz ismi vardır. Allah(cc) tektir, teki sever. Her kim o isimleri ezberler sayarsa muhakkak cennete girer.’ ‘Zikrin efdal ve üstünü ‘La ilahe illellah’, duanın efdal ve üstünü de ‘Elhamdulillah’ dır. Bir kul, ihlaslı olarak, ‘La ilahe illellah’ derse büyük günahlardan sakındığı müddetçe, gök kapıları kendisine açılır ve o Kelime-i Tevhid arşa ulaşır.’ 45 46 ‘La ilahe illellah’ şehadeti cennetin anahtarıdır. ‘La ilahe illellah’ sözünü çok çok söyleyerek imanınızı yenileyin. Hz. Ali(ra) der ki; ‘Resulüllah (as), ‘bağışlanmış olsan bile söylediğin zaman, Allah’ın(cc) seni yarlığayacağı bir takım kelimeleri sana öğreteyim mi? ‘La ilahe illellahul Halimul Kerim. Lailahe illellahul Aliyyül Azım. La ilahe illellahu Sübhanellahi Rabbissemevatissebi ve Rabbil arşıl azıym. Elhamdulillahi Rabbil alemin’ buyurdu.’ Resulullah (as), Safiye’ye (ra), ‘Subhanellahi adede halkıhi’ tesbihini öğretti. Resulullah (as), Cüveyriyye’ye (ra), ‘ Sübhanellahi adede halkıhi, sübhanellahi rıza nefsihi, sübhanellahi ziynete arşihi, sübhanellahi midade kelimatihi ‘ tesbihini öğretti. Suffe ashabından Ebu said El- Hudri (ra); Peygamberimizin (as) ‘Allah’ı tekbir, tahlil, tesbih, tahmid etmek ve La havle vela kuvvete illa billah’ demeyi çoğaltınız” buyurduğunu bildirir. Resulullah (as) amcasının kızı Ümmehani’ye (ra), yüz kere ‘Sübhanellah ‘,yüz kere ‘Elhamdulillah’, yüz kere ‘Allahuekber’, yüz kere ‘Lailahe illellehu vahdehu la şerikeleh, lehul mulku ve lehul hamdü ve huve ala kulli şey’in kadir ‘ demesini tavsiye etti. Resulullah (as); ‘ Ey mü’min kadınlar! Sizler ‘La ilahe illellah‘ diyerek tehlile, ‘Sübhanellah ‘diyerek, tesbihe, ‘Sübhanel melikil kuddus’ diyerek Allah’ı(cc), takdise devam ediniz’ buyurdu. Resulullah (as); ‘Ey insanlar! Rabbınıza (cc) tevbe ediniz.Ben de O’na(cc) , günde yüz kere tevbe ve istiğfar ediyorum ” buyurur. (Köksal,XVIII,363-380) Asr-ı saadetten verilen bu kısa örneklerden şu neticeleri çıkarabiliriz. I-Asr-ı saadette islami ilimler tasnif edilmemişti. Ancak hayatın içinde yaşanıyorlardı. Resulullah(as), Ashab-ı Kiram’a(ra), tek tek zikir tarif ettiği gibi onlara toplu halde kelime-i tevhid de okutmuştur. II-Sır ilmi, zühd, takva ve diğer güzel ahlaklar olarak bütün Sahabe-i Kiram’ın(ra) hayatında yer alıyordu. 46 47 III-Sır ilmine ulaştıran sohbet, zikir, ibadet, hizmet, muhabbet gibi pek çok unsur Sahabe-i Kiram(ra) tarafından kamil manada ifa ediliyordu. IV-Sır ilminin meyveleri olan zühd, takva, keramet ve daha pek çok haller Sahabe-i Kiram’ın(ra) ahlak-ı hamidesi arasında yer alıyordu. V-Mescid-i Nebevi’ye bitişik olan Suffe, ismi konulmamış olmasına rağmen sır ilminin mektebi, dörtyüz kişilik suffe ashabı, zühd ve takva yolunun öğrencileri, kainatın efendisi ise bu mektebin mürşid ve muallimidir. VI-Resulüllah (as), Ashab-ı Kiram’ın(ra) rüyalarını dinler, tabir eder, neticeye göre onları irşad ederdi. Rüya yoluyla irşad, seyr-u sülukte mutasavvıfların kullandıkları, Efendimiz ‘in (as) uyguladığı bir metoddur. VII-Resulüllah (as), Ashabından her birine kendi halinin icabına göre bir zikir ve tesbih tarif etmiştir. Resulüllah (as), zikir meclislerinde bulunmayı temenni etmiş, zikrullahı en büyük ibadet olarak ashabına tavsiye buyurmuştur. VIII-Resulüllah (as) zikrin efdali ‘La ilahe illellah’ tır diyerek, ashabına toplu halde bir saat kadar Kelime-i Tevhid’i zikrettirmiş, ‘Tevhid kelimesini çok zikretmekle imanınızı yenileyin’ buyurmuştur. IX-Resulüllah (as), zikir halkalarını, cennet bahçeleri olarak nitelendirmiştir. X-Resulüllah (as), her gün yüz kere istiğfar ettğini ifade buyurarak, ashabına da istiğfarı çoğaltmalarını tavsiye etmiştir. KAYNAKLAR Gazali,’ İhya’ , C1, ‘Kitabul İlm’,Merve Yay. İstanbul, 1993 Hüseyin Vassaf, “Sefine-i Evliya” ,C1,Seha Neşr., İst.1990 Esseyyid Abdulhakim, “ Er-Riyazüttesavvufiyye” 1341, Mektebi Harbiye Matbaası. Muhiddin Nevevi,’,Riyazü’s-Salihin tercemesi, , Cilt 1,2, DİB Yay. Ankara 1976 Kamil Miras,Sahih-i Buhari muhtasarı, Tecrid-i Sarih Tercümesi ve Şerhi, C.7,Emel Matb.,Ankara 1982 İbrahim Canan, “Hadis Külliyatı”, , C.1,12, Akçağ yay. Ankara 1988 Elmalılı Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an dili, C.2,Serofset, İstanbul 1971 M.Asım Köksal,”İslam Tarihi,” C.18, Şamil yay., İstanbul İbnu Abdilberr,’El Camiul Beyanil İlmi ve fadlihi’ 47 48 Ebu Muhammed Muhyiddin Abdülkadir Geylani (ks) Gavsül Azam , Gavsüssemedani , Kutburrabbani , Mahbubu Sübhani , Heykelünnurani , Kandilinnürani , Gavsüssekaleyn ,Bazül eşheb Muhyissünneti veddin , Gavsü Rabbul Alemiyn ,Eşşeyh Esseyyid Eşşerif Ebu Muhammed Muhyiddin Abdülkadir Geylani (ks) Hicret-i Nebeviyyenin 470/1077 senesi Ramazan ayının ilk gecesi İran’ın Geylan eyaletinin , Neyf Beldesinde Kademnihade-i alem-i vücud , dünyaya ziynet-bahşa , şeref bahş-i makam-ı şühud olmuşlardır. Şu beyitle O’nun(ks) doğum ve vefatına tarih düşürülmüştür. “Cae fil ‘aşk Ve mate fil kemal “ (aşk ile geldi , kemal ile vefat etti) Bu beytte “aşk” , ebced hesabıyla , doğum tarihi olan 470 yılını, “ kemal” , ebced hesabıyla , şerefli ömürleri olan 91 yılı göstermektedir. Hz. Abdülkadir Geylani (ks), “Ben , Temimi’in (ks) vefatı tarihinde Bağdat’a ayak bastım. Ve o zamanda 18 yaşında idim buyurdular. Temimi’nin (ks) vefatı ise 488 yılındaydı. Buna göre Hz.Abdülkadir Geylani’nin (ks) doğum yılı hicri 470 yılıdır. İbn-i Neccar , Hz.Abdülkadir Geylani’nin (ks) tercüme-i ahvaline dair yazdığı tarihinde , Ebu Fazl Ahmet bin Salih bin Şafi el-Hanbeli el-Cili ‘ den nakil ile, veladetin 471 yılı olduğunu söylemiştir. Geylan Eyaleti , Hazar Denizi’nin güneybatısındadır. Geylan Eyaleti’ne nisbetle , Arapça’da el-Cili , el-Cilani , Farsça’da Gili , Gilani , Türkçe’de Geylani nisbesiyle şöhret bulan Gavsül Azam Seyyid Abdulkadir Geylani’nin (ks) keremli babaları Hz. Hasan (ra) soyundan Ebu Salih Musa (ks) , muhterem anneleri ise Hz. Hüseyin (ra) soyundan Ümmül Hayr Fatıma’dır. Fatıma Hatun , devrin tanınmış zahid ve mutasavvıflarından Ebu Abdullah es-Savmai’nin (ks) kızıdır. Gavsül Azam Seyyid Abdülkadir Geylani’nin (ks) , mübarek babaları cihetinden nesebi; İmam Aliyyül Mürteza (ra) – Fadımatüzzehra (ra) İmam Hasanül Mücteba (ra) İmam Hasanül Müsenna(ra) İmam Abdullah el Mahz İmam Musa el Cevn İmam Abdullah es Sani İmam Davud 48 49 İmam Muhammed İmam Yahya ez Zahid İmam Ebu Salih Musa, mübarek anneleri cihetinden nesebi; İmam Aliyyül Mürteza (ra) – Fadımatüzzehra (ra) İmam Hüseyin (ra) İmam Zeynül Abidin İmam Muhammed Bakır İmam Cafer es Sadık İmam Musa Kazım İmam Ali Rıza İmam Muhammed Cevad Taki İmam Kemalüddin İsa İmam Abdullah İmam Mahmud İmam Cemalüddin Muhammed İmam Abdullah es Savmai Ümmül Hayr Fatıma ‘dır. Gavsül Azam Abdülkadir Geylani (ks) , Babası cihetinden Şerif, Annesi cihetinden Seyyiddir. Şerefli soyları baba tarafından ,Hz. Hasan’a (ra), anne tarafından , Hz. Hüseyin’e (ra) ulaşır. Bu sebepten , hem Şerif hem de Seyyiddir. Bu hususu bizzat kendisi , Vesile Kasidesinde ; “Atam Resulullah’tır (as) , ondan kastım Muhammed (as)” Hamriye Kasidesinde ; “Ben Hasan’a mensubum. Meşhur olan ismim Abdulkadir’dir. Atam , kemal sahibinin ta kendisidir. Aslında ceddim Resulullah (as) , beni terbiye edip büyüttü. “ Şatıh ve tevhid hakkındaki kasidesinde ; “Ceddim Resulullah’tır , Taha Muhammed. Ben Abdulkadir’im , bütün tasavvuf yollarının mürşidi ” Sababe adlı kasidesinde ; “Taha olan Mustafa’ya (as) , nispetim haktır . Dedem Mustafa’dır (as). İmamlık ise bana yeter . Ceddime her vakit selat ü selam olsun.” Bir başka kasidesinde ; “Ben Hasan’a (ra) mensubum . Muhyiddin ile çağrılırım . Ceddim Habib Muhammed’e (as) rahmet eyle yarabbi ! “ cümleleriyle dile getirmektedir. 49 50 O (ks) ,Uzuna yakın orta boylu,geniş sadırlı, nehifü’l-beden, açık alınlı, buğday benizli idi. Saçları omuzlarına erişecek kadar uzundu. Sesleri heybetli idi. Anneleri Fatıma Hatun, hayrat müberrat hasenat , salah ,tevekkül , tefviz’den çok geniş nasipli ve çok haz sahibi idi. Küçük yaşta babasını kaybeden Gavsul Azam, dedesinin himayesinde büyüdü. Mübarek cedleri Es Savmai , duası anında müstecab olan tasarruf sahibi kibar-ı evliyaullahtan idi. Geylan meşayıhının büyüklerinden olan Es Savmai , zahid , abid, kerametler sahibi , daima hakkı zikreden bir zattı. Hz.Pir’in (ks) anne ve babası da , abid , zahid , hal sahibi , çevresinde hürmet gören insanlardı. O (ks) , Anne ve Babasını şöyle tavsif eder. “Ben evvel zamanda gelip geçen büyük zatların çocuğuyum.Peygambere (as) uyduğum ,anama babama iyilik ettiğim için Allah (cc) beni bu işlere ehil kıldı. Babam zengindi, dünyalığı vardı. Fakat ona karşı bir yeterlik duygusuna sahipti.Annem de ona uydu.Yaptığı her işe razı oldu. Hiçbir zaman Babamın yaptığına itiraz etmedi.Babam ve Annem ehl-i din olup daima iyilik ederlerdi.Kalplerinde halka karşı bir şefkat duygusu vardı. Üzerimde gördüğüz iyilik onlardandır. Allah’ın(cc) ve Peygamber’in (as) huzuruna onlarla birlikte varacağım.Onları ben götüreceğim.Her hayrım ve bulunduğum nimet onların sayesinde oluyor.” Dedesi Essavmai (ks), duası kabul edilenlerdendi. Birisine öfkelenince Allahu Teala intikamını mutlaka ondan alırdı. Birisini sevince Allahu Teala , o sevdiği kişinin işini , onun arzu ettiği şekilde yaratırdı. Daima zikrederdi. Huşu içinde olduğu her zaman görünürdü. Pek çok şeyi , daha olmadan önce haber vermişti. Bir gün bir kervan Semerkant sahrasında atlı eşkıyaların hücumuna uğramıştı. Kervan halkı Essavmai’den (ks) manen yardım istemişlerdi. Savmai (ks) orada göründü. ”Subbuhun Kuddüsün Rabbunellah , haydi dağılın gidin buradan ” der demez hepsi kaçıp gittiler. Sonra da Essavmai (ks) ortadan yok oldu. Kervan Halkı , Geylan’a döndüklerinde durumu halka anlattı. Geylanlılar , “Savmai (ks) hep burada idi , hiçbir yere gitmedi” dediler . O’nun (ks), doğumundan önce de , çocukluk ve gençliğinde de harikulade haller meydana gelmişti. O (ks), doğmadan önce , Bağdat’ta Şeyh Abdullah el-Cuni (ks) huzuruna gelenlere , “ nerelisiniz ?” sorup , onlar da Geylan’ dan deyince , “ size müjdeler olsun ki , Cenab-ı Hak memleketinizi Abdulkadir isminde bir zat-ı şerifin doğumu ile aydınlatacak onun velilik derecesi o kadar yükselecektir ki….” buyurdu. 50 51 Daha doğmadan evvel kendilerinin kutb-u Azam olacağına dair müşahedeler mevcuttur. Doğacağı gece Peygamber (as) bütün sahabe-yi kiram, evliya-yı izam ile Ebu Salih Musa’ nın rüyasında zuhur edip saadetli çocuğun doğumunu tebrik etmişler, “Ey Oğul ! Ey Salih’in Babası ! Allah (cc) senin adının baki kalmasını nasip etti. O benim oğlum , Benim ve şanı yüce Allah’ın(cc) sevgilisidir. Onun Allah’ın velileri yanındaki durumu benim nebiler ve resuller arasındaki durumum gibidir “ buyurmuşlardır Mübarek Anneleri şöyle anlatır. “ Ol vakit ki Abdulkadir doğdu , Ramazan gününde süt emmezdi. Hatta bir ramazan evvelinde hava bulutlu idi. İnsanlar hilali göremiyorlardı.O anda Abdülkadir’in hareketi ve duruşu imsak ve iftardan hangisine delalet ettiğini insanların benden sorması üzerine ‘ oğlum bugün süt emmiyor ‘ cevabını verdim. Daha sonra o günün Ramazan olduğu anlaşıldı. Ve o zaman da “eşraftan filanın bir çocuğu oldu ramazanda gündüz süt emmez “ deyu insanlar arasında şöhret buldu. “ O (ks) şöyle anlatır. ”10 yaşındayken evden çıkıp mektebe giderdim. Etrafımda meleklerin benimle beraber yürüdüklerini , beni koruduklarını görürdüm. Ta mektebe kadar bana eşlik ederler mektebe varınca , “yer açın , Allah (cc) velilerinden biri geliyor “ derlerdi. Çocuklarla beraber ne zaman oynamak arzu etsem hemen “bana gel ey mübarek bana gel” diyen bir ses duyar korku ve dehşet içinde anneme koşar , kendimi onun şefkatli kucağına atardım. “Ben gençliğimde Geylan’da idim. Bir kurban bayramı arefesinde şehrin dışına çıktım. Gözüme ilişen bir köylü ve ekinci ineğinin arkasına düşüp ona yaklaştım. O anda inek başını bana çevirdi. “Ya Abdülkadir ! Sen bunu için yaratılmadın ve bununla emr olunmadın” dedi. İnek ismimi açıkça söylemiş , bunun gibi abes şeyle iştigal için yaratılmadığımı , memuriyetimin böyle şeyler olmadığını bana bildirmişti. Bu gönlüme tesir etti. Bende korku hasıl oldu. Hemen dönüp eve koştum. O esnada hacıların Arafat dağında vakfeye duruşlarını müşahade ettim. Artık bende karar kalmadı. Annemin huzuruna gidip ona , “Beni Allah’a (cc) bağışla ve bağdat’a gidip ilim tahsili ile, evliya , etkıya , sülehanın ziyareti ile meşgul olayım bana izin ver” dedim. Annem benim halimi ve yalvarmamı görünce bana neler gördüğümü sordu , ben de anlattım. Birden ağlamaya başladı. Yaşları gömleğini ıslattı. Hemen kalkıp babamdan kalan kırk altını giydiğim hırkanın koltuğu altına dikti, Bağdad’a gitmeme izin verdi. Doğruluk üzere bulunmaklığımı emretti ve benden söz aldı. Veda için benimle beraber çıktı. Ayrılık yerine geldiğimizde , “İşte oğlum seni 51 52 Allah’a (cc) bağışlayarak senden ayrılıyorum ve yaşlı gözlerimin seni kıyamete kadar göremeyeceğini biliyorum “ dedi. Vedalaşarak ayrıldık. Küçük bir kervana karışıp yola çıktım. Hemedan şehrini geçtiğimizde 60 atlı hırsız kafileyi çevirdi. Kervanı soydular. Haraminin biri bana yaklaşıp “sende mal var mı? “ dedi. Ben, “evet koltuğumun altında kırk altın var “ dedim. Bunu haber alan harami başı beni çağırdı. “Oğlum sende altın olduğunu kimse düşünmez niçin söyledin? ” dedi. Ben , “ Geylan’dan çıkarken anneme doğru söyliyeceğime dair söz verdim “ dedim. Bu söz haramibaşının ciğerine tesir etti. “ Eyvah bu günahsız çocuk annesine verdiği söze ihanet etmekten çekiniyor. Ben ise bunca yıldır Allah’ın (cc) emrine muhalefet ederek hırsızlık yapıyorum” dedi. Pişman oldu, hüzünlendi, kervan halkının mallarını geri verdi. Tevbe etti. Bütün haramiler de tevbe ettiler.) 18 yaşına kadar Geylan’da ilim tahsilinin ilk aşamalarını geçiren Gavsül Azam (ks) , 18 yaşında o devrin en büyük ilim ve kültür merkezi Bağdat’a gitti. Bağdat’a vardığı yıl, meşhur mutasavvıf ve alim Temimi’nin (ks) vefat ettiği 1095 yılı idi. Onun Bağdat’ı şereflendirmesini, büyük velilerden İbni Cerir , şu dizeleri ile dile getirir: “Ey gelip de bizlere saadet ve mutluluklar bahşeden göklerin rahmet bulutları ile kaplanmasına sebep olan , hidayet meşalesi yakıp da her tarafı aydınlatan, Irak’ın kalbini dirilten muhterem zat ! Şüphe yok ki , ayak basışınla , bulutlar yağmur boşaltmış , ölü yerleri yeşertmiştir. Taşlar birer inci ve dalgalar bal olmuştur.Irak’ın göğsünden tazelikler fışkırmış , Necd’in kalbinde ziyalar görünmüştür.Nurundan , doğuda şimşekler çakar batıda celadet yıldırımları her tarafı kasıp kavurur. (Kalaid ül Cevahir) O (ks) Bağdat’ta bütün ilimleri tedris etmiş, bu ilimlerde yed-i tula sahibi olmuş , tasavvuf yolunun sonuna ulaşmış, sayısız irşad ehli ve alim yetiştirmiştir. O’nun(ks) sohbetlerinde gayrı müslimler doğru yolu bulup iman etmiş , mü’minler yüce mertebelere ulaşmışlardır. Bütün hayatı ilimle ve irşad ile geçmiştir. O’nun(ks) ahlakı, Resulullah’ın(as) ahlakına tam olarak mutabık olmuştu. Yaşantısı , Kur’an ve sünnetti. Kendisinden zuhur eden kerametler kadar başka hiç bir veliden keramet zuhur ettiği duyulmamıştır. Hayatına ve menkabelerine dair pek çok eser kaleme alınmıştır. Ancak O’nun (ks) hayatı ve ilmi, ciltlerce eserin ihata edemeyeceği kadar geniş ve şumullü, manevi ahvali, hiçbir kalemin izahına kadir olamayacağı kadar yücedir. O’nu (ks) layıkı ile anlayabilmenin belki de anahtarı olabilecek şu malümatla kalbleri mutmain olan biz mü’minler, O’nun (ks) gibi bir zat-ı şerifi kendi zatına vuslata vasıta ve vesile kılıp bize doğru yolu gösterdiği için ne kadar bahtiyarız. 52 53 “İnsanları Allah’a ulaştıran yol ikidir. Birinci yol, kurb-u nübüvvet’e taalluk eden yoldur. Asaleten bu yoldan ulaşanlar enbiyadır. Onlara salat ve selam olsun. Bir de onların ashab-ı kiramı... İkinci yol, kurb-u velayet’tir... Allah-ü Teala’nın umum veli kulları bu yoldan ulaşırlar. Bu yolun muktedası ve reisi Hz. Aliyyül Murteza’dır. Allah (cc) ondan razı olsun. Rasulullah’ın (sav) mübarek ayağı onun mübarek başı üzerinde gibidir. Hz. Hasan ,Hz. Hüseyin ve Hz. Fatıma bu makamda onunla ortaktırlar.Sonra sırasıyla Oniki İmam Hazeratının hayatta olanları bu ulvi vazifeyi yürütmüş, On İki İmam’dan sonra da bu ulvi vazife Abdulkadir Geylani’ye verilmiştir. Şu anlaşılmıştır ki , her kime bir feyz gelirse Hz. Şeyh Abdulkadir Geylani’nin tavassutu ile gelir. Kıyamete kadar bu vazife Hz. Şeyh Abdulkadir Geylani’ye verilmiştir. Kutuplardan olsun, nücebadan olsun, aktab olsun hepsi onun tavassutu ile Allah’a ulaşırlar...” (,Mektubat-Rabbani, 534. Mektup) O (ks), Hicri 561 yılı rebiül ahır ayı 10. cumartesi gecesi Bağdat’ta kendi medresesinde İrci-ı ilahi hitabına icabet ederek bu fani hayatı terk edip hakka yürümekle azm-i gülşensera-yı beka buyurdular. Gasli teçhiz ve tekfini gece icra olunduktan sonra çocukları, ashabı ve öğrencilerinden o anda orada hazır bulunanlar ile cenaze namazları oğlu Abdülvehhab tarafından eda edildikten sonra adı geçen medresenin revakına defnedildiğini ve sabaha kadar medresenin kapısı açılmayıp güneşin doğup yükselişi ile kapı açıldığında Bağdat’ın halkı ve ileri gelenleri, Hz. Pir’in (ks) kabri üzerine salate ve merkadını ziyarete fevc fevc geldiklerini o günün kıyamet gününe benzer bir gün olduğunu, İbn-i Neccar, tarihinde belirtmiştir. Kabr-i Şerifleri, Bağdat’ta Babu’l-Ecz nam mevkide Hz. Gavs-i Azam’a (ks) mensub olan medresedir. Mezkür medrese Şeyh Ebu Sa’id Hazretleri’nin binakerdesi olup zat-ı ali kadrleri , hal-i hayatlarında Hz.Gavs’a (ks) i’ta ve bahş eylemiştir. Hz. Abdülkadir Geylani’nin (ks) çocukları; Şeyh Seyyid Abdü’l-Vehhab Şeyh Seyyid Abdü’r-Rezzak Şeyh Seyyid Şemsü’d-din Şeyh Seyyid Seyfü’d-din Şeyh Seyyid Ebu Bekir Abdü’l-Aziz Şeyh Seyyid Şerafe’d-din İsa Şeyh Seyyid Fazıl Abdü’l-Cebbar Şeyh Seyyid İbrahim Şeyh Seyyid Muhammed Şeyh Seyyid Abdullah Şeyh Seyyid Yahya el-Fakih 53 54 Şeyh Seyyid Musa Şeyh Seyyid İsa Seyide Fatıma Hz. Pir’in (ks) meşhur olan çocuklarının hepsi alim, fakih ve muhaddis idiler. Mübarek babalarından ve devrin en önde gelen ulemasından ilim ahz eden bu zevat-ı kiram, hayatları boyunca, Hz. Pir’in (ks) yüce tasavvuf yolunu neşrederken , O’nun (ks) ilim mirasının da layıkı vechile temsilcisi olup, fıkıh ve hadis ilminde zamanlarının ileri gelen uleması arasında yer aldılar. İnsanlara fıkıh ve hadis ilmi öğrettiler. Tasavvuf tarihçileri , Yüce Kadiri Yolu’nun , ekseriyyetle Hz. Pir’in (ks) çocukları vasıtası ile yayıldığını ifade etmektedirler. Kadiriyye’nin şubeleri bahsinde de izah edildiği gibi, Kadiri Kollarının ekserisi , Hz.Pir’in (ks) çocukları vasıtası ile gelmiştir. Bu alim ve mutasavvıf zatların varlığı , Yüce Kadiri Yolu’nun zahir ve batın ilimlerinin en üst seviyede tedris edildiği ilahi bir medrese olduğunu vazıh bir şekilde göstermektedir. Seyyid Abdülvehhab (ks) (522,Bağdat-593,Bağdat): “Seyyid Abdü’l-Vehhab (ks), ulum-i şer’iyyeyi bizzat valid-i macidleri Abdü’lKadir Hazretleri’nden ve Ebi Galib bin el-Benna ve bunların gayrı meşayıhtan istima ve istifade eyledi. Peder-i vala-güherlerinin , gülşen-sera-yı illiyyine irtihalinden sonra, kuddise sırrahu hazretlerinin, kendi medreselerinde, tedris ü tahdis ve va’az ile evkat-güzar oldukları halde neşr-i ulum ittiler ve ol zat-ı ali kadr, nice nice telamize ulum ve fünündan izin ve icazet verdiler. Hatta Şerif Hüseyin Bağdati ve Şeyh Ahmet bin Abdü’l-Vasi bin Emirgan ve bunların gayrıları dahi ol tilamiz cümlesinden bulundular. Ve müşarun ileyh Şeyh Abdü’l-Vehhab Hazretleri, 522 Salinin şehr-i Şaban-ı Şerifinde, kadem-nihade-i alem-i şuhud olup, 593 Şehr-i Şevvalinin yirmibeşinci gecesi, Bağdat Behişt abadda, terk-came-i hayat-ı müstear iderek, Hılbe nam makberede defn-i hak-i pak oldu.” Seyyid Abdülcebbar (ks) ( - , Bağdat-575,Bağdat) Mübarek Babalarından fıkıh okudu,hadis dinledi. Bağdat’ta medresenin doğu giriş kapısının sağına defn edildi. “Seyyid Abdü’l-Cebbar dahi ulüm-ı şer’iyyeyi bizzat peder-i vala-güherleri Cenab-Şeyh Abdü’l-Kadir ve Ebi Mansur el-Kazaz ve bunun gayrından telemmüz ve teallüm eylemiştir.” Seyyid İbrahim (ks) ( -bağdat, 592,Vasıt) “Seyyid İbrahim (ks) dahi , eb-i ferid-i dehri Abdü’l-Kadir(ks) den ve Şeyh Sa’id bin el-Benna ve bunların gayrısından ulüm-i şer’iyyeyi ahz ve istima eyledi, Ve şehr-i Vasıt’a azimetle 592 sali hilalinde orada vefat eyledi.” Seyyid Muhammed (ks) ( , Bağdat-600,Bağdat) 54 55 “Seyyid Muhammed (ks) dahi, pederleri Hz.Abdü’l-Kadir’den(ks) ve İbnü’lBenna ve Ebi’l-Vakt ve bunların gayrından ahz-ı ulüm etti. Ve ba’de’t-tahdis 600 sali zilkade-i şerifesi yirmibeşinci gününde azım-ı daru’l-karar olup Hilbe nam makbereye defn edildi.” Seyyd Abdullah (ks) (508,Bağdat-589,Bağdat) “Seyyid Abdu’l-lah dahi hal-i suğrunda pederlerinden istima ve İbnü’lBenna’dan ahz-ı ulüm edip tahdis ve rivayeti söylendi. Müşaru’n-ileyh Şeyh Abdullah Hz.Şeyh Abdü’l-Kadir’in (ks) en asgar evladı olup , 589 sali şehr-i Seferi’l-Hayri’nin yirmiyedisinde ruh-ı pür-fütuhu seviy-yi naime revan oldu.” Seyyd Yahya (ks) ( ,Bağdat-600,Bağdat) “Seyyid Yahya el-Fakih (ks) de ulüm-i şer’iyyeyi pederleri Hz. Abdü’lKadir’den (ks) ve Muhammed bin Abdü’l-Baki ve bunların gayrından telakki ve istima edip tahdis ve intifa eyledi. 600 sali Şabanın onbeşinci gecesinde sin-i şerifi hamsiyne baliğ olduğu halde Bağdat’ta vefat itmeğin karındaşı Abdü’lVehhab (ks)’ın yanında defn edildi.” Seyyid Musa (ks) (539-Bağdat-616,Şam) “Seyyid Musa,Ulum-ı şer’iyyeyi ve Sünnet-i Nebeviyyeyi valid-i macidleri Cenab-ı Abdü’l-Kadir’den(ks) ve İbnü’l-Benna ve gayrından tefekkuh ve istima ettikten sonra,Dımaşk’ta tevettun idup, tahdis ve rivayete ve neşr-i ulume muvazabetle müntefi oldular. Ve 539 sali şehr-i rebiyyü’l-evveli sülhunde kadem-nihade-i alem-i şuhud olmuş 618 senesi şehr-i Cemaziye’l-ahiresi ilk gecesinde Dımaşk’ta “Akibe” nam mahalde vefat ittikten sonra Cebel-i Kasyun feshinde defn idildi. Abdü’l-Kadir Hazretleri’nin evladından en sonra terk-i hayat-ı müstear eden bu zat-ı ali-kadr oldu.” Seyyid İsa (ks) ( ,Bağdat-573,Mısır) “Seyyid İsa (ks),dahi ulum-i şer’ıyyeyi bizzat valid-i ali-kadrleri Abdü’l-Kadir Hazretlerinden ve Ebi’l-Hasan Muhammed bin Hırma ve bunun gayrı meşayıhtan telakki ve istima eyleyup, tedris ü tahdis ve va’z ile meşgul oldu. Ve ülum-ı sufiyyeden “Letaifü’l-envar” ve “Cevahirü’l-esrar” nam kitapları te’lif ve tasnif eyledi. Ve Mısır’a azimetle orada dahi va’z ve tahdise muvazebet gösterdi. Hatta Ebu Berar Rabiatü’l-Hasen el-Hadri el-Sin’ani ve Şeyh Müsafir bin Ya’mer el-Mısri el-Mültelefi ve Şeyh Ahmet bin Meysere ve Şeyh Hamid bin Hamdü’l-Erbahi ve bunun ammisi Şeyh Muhammed bin Hamdü’l-fakih elMuhaddis ,ve Şeyh Abdü’l-Halik bin Ebil Beka Salih el-Kureşi el-Emevi elMısri ve bunların gayrıları onun tilamizi ve şakirdanı cümlesindendir.” 55 56 Seyyid Ebubekir Abdülaziz (ks) (532,Bağdat-602,Cibal) “Seyyid Ebu Bekir Abdü’l-Aziz (ks) dahi, bizzat peder-i vala-güherleri Hazreti Abdü’l-Kadir’den ve Ebi Mansur Abdu’r-Rahman bin Muhammed el-Kazaz ve bunların gayrından ulum-ı şer’iyyeyi ahz ve istima edip va’z ü tahdis ve tedrise müdavemet gösterdiler. Ve kendisinden pek çok zevat, iktibas-ı envar-ı ulüm ettiler. Müşarunileyh zatında beyh ve mütevazi olmağın Sincar nevahi ve kurasından bir karyeye rıhlet ve azimet edip orada mütemekkin ve mütevettin oldular.” Seyyid Abdürrezzak (ks) (528,Bağdat-630,Bağdat) “Seyyid Abdü’r-Rezzak (ks) dahi ulüm-i şer’iyyeyi pederlerinden ve Ebi’lHasan Hırma ve bunun gayrından telakki idup tahdis,imla ve tehriç ve tedris ile evkatı güzar oldular. Ve kendisinden birçok zevat istifaza ve tefeyyüz ile zirve-i fazl u kemale reside oldular.Ve hatta Ebu İshak ve Şeyh Ali bin el-Ma’ruf ve bunların gayrıları ol müstefizin cümlesindendir. Ve şöyle naklolunur ki Müşar’n-ileyh Şeyh Abdü’r-Rezzak Kuddise Sırrahu, otuz sene başını ceyb-i murakabesine doğru tutmuş ve haya-i minellah, bu müddette başını semt-i semaya kaldırmamıştır. Bağdat firdevs-abad’da azim-i dar-i beka olmuştur.” Şeyhü’l-Kudve el-Hafız Ebu Bekir Tace’d-din Cemalü’l-Irak Abdur’r-Rezzak (ks), fıkhı , Hz.Pir’den (ks) öğrendi. Hanbeli mezhebinde fakih bir zattı.Hadis ilminde de önde idi. Hadis okuttu ,ilmin çeşitli dallarını öğretti. Fetva verdi. Takva, vera sahibi, cömert, talebelerini seven bir alimdi. Aynı zamanda kuvvetli bir hafızdı. Cumalar hariç, ibadet için evine kapanırdı. Hafız ez-Zehebi,”İslam Tarihi” adlı kitabında O’nu muhaddis,hafız,sıka,zahid olarak tanıtır.Babasından tahsil gördüğünü yazar. Bağdat’ın doğusunda Hilbe şehrine nisbetle kendisine “Hılebi” denir. Bağdat’ta vefat etti.Türbesi Hılep’te “Ahmet” denilen kabristandadır. İbnü’n-Neccar diyor ki, “vefatını takip eden gün sala okundu.Cenazesi şehrin dışına çıkarıldı. Binlerce kişi namazını kıldı. Sonra erRasafe camisine taşındı. Orada namazı kılındı. Sonra halifeler türbesinin kapısında tekrar namazı kılındı. Akabinde Dicle Nehri’nden geçirilerek Bab-ı Harime getirildi ve orada namazı kılındı.Nihayet “Ahmet” denilen kabristanda son kez namazı kılınarak defn edildi. Ebu Bekir Tacuddin Abdurrezzak babasının son hac seferinde kafileyi idare etmiş, çok sayıda talebe yetiştirmiştir. Oğlu Ebu Salih Nasr, Bağdat’ta Katuyul kudatlık yapmıştır. Bugün Rabat ve Sela da bulunan kadri şeriflerinin ceddi bu zattır. Hz.Pir Şah Abdülkadir Geylani (ks) , tasavvuf yolunun en büyük bir Piri olmanın yanında, zamanının en kamil Müderrisi , fıkıh , hadis , tefsir alimi idiler. O’nun (ks) bu mümtaz mevkisini pek çok ulema eserlerinde ifade buyurmuşlardır. Hz.Abdülkadir Geylani (ks) on üç ilim ve fünundan bahs ve 56 57 tekellüm iderlerdi. Medreselerinde tefsîr, hadîs, mezheb, hilafdan ders verirlerdi. Müzakere ederlerdi, talebeleri ile. Akşam ve sabah tefsir, ilmi hadis, mezheb, hilaf, usül ve nahv okunur idi. Öğleden sonra yedi kıraat üzre Kuran-ı Kerim okurlardı. O’na (ks) , Irak’ın muhtelif yerlerinden fetvalar gelir, hiç kitap açmadan hemen eline kalemi alır fetvalarını cevaplandırırdı. Irak alimleri, onun bu kadar çabuk fetva verişine şaşırırlardı. Şeriatın hangi bölümünden olursa olsun o bütün aksanına faikti. Kişi muhtaç olduğu ilmi ondan rahatça tahsil edebilirdi. Zamanında ilim başkanlığı ona verilmiş, büyüklerden birçokları, O’nun (ks) elinde yetişmiş, Irak’ın ileri gelen velileri O’na (ks) intisab etmiştir. Gerek veliler , gerek alimler O’nun (ks) , çok değerli bir Veli ve Alim olduğu konusunda söz birliği etmişlerdir. Alimler her taraftan ziyaretine gelirlerdi. İbn-i Kesir, ‘Tarihinde’ “O (ks) ,Bağdat’ta hadis tahsil etti. Hadis, fıkıh, va’z ve hakikat ilimlerinde yegâne otorite idi” der. En-Neccâr, tarihinde ; “O(ks), zâhid, ilmi ile âmil olan Müslüman imamlardan biri ve kerâmetleri açık bir velidir. O (ks), 488 yılında Bağdat’a geldi. Fıkıh tahsil etti. Usul ve füru kitaplarını iyice öğrendi. Hadis dinledi.” der. İbn-i Receb, ‘tabakatında’; “O (ks) , devrinin allâmesi, ariflerin piridir. Ehl-i sünnet, Onun zuhuru ile zafere kavuşmuştur. Bid’at ehl-i, karşısında tutunamamış, eriyip gitmiştir. Uzak ülkelerden O’na (ks) fetva sormaya gelmişlerdir” der . El-Hafız Ebu Abdullah, ‘Meşihatül Bağdadiyye’ adlı eserinde ; “O (ks) , Bağdat’ta Hanbeli ve Şafilerin fıkıh imamı idi. Büyük bir din âlimi idi. Fukaha nezdinde sözü geçerdi. İlm, ibâdet ve ictihad âşığı bir zattı.” der . Seyyid Abdulvehhâb (ks); “Babamın vaazlarında alimlerden, fakihlerden birçok topluluk bulunur, hepsi onu vecd ile dinlerlerdi. 521-561 yılları arasında 40 yıl bu göreve devam etti. Ders okutması ve halka fetva vermesi de 28 yaşında başladı, 61 yaşına kadar 30 yıl devam etti. Onun huzurunda 400 kadar âlim not tutarlardı.” der. Şeyh Muvaffak (ks) ; “Bizi medresesine yerleştirdi. Bize çok ihtimam gösterdi. Farz namazlarını bize imam olarak kıldırırlardı. Yanında doğru olup olmadıklarını anlamak için kitaplardan ezberlediklerimi okurdum. El-hâfiz Abdulgâni, ondan ‘Hidâye’ kitabını okurdu. Ben ve Hafiz Abdulgâni, onun elinden hırkayı aynı anda giydik. Ondan fıkıh okuduk. Sohbetinden son derece yararlandık.” der. Ebu Muhammed (ks); Gençken nahiv okuyordum. Ve insanlar da dinliyordu. Bir gün Hz.Abdülkadir’in (ks) meclisinde bulunduğum esnada bana “Bizim 57 58 sohbetimizde bulun, seni Sibeveyh yapalım” dedi. O günden sonra yanından hiç ayrılmadım. Ondan akli ve nakli ilimlerden o kadar çok istifade ettim, o kadar çok kavaid bilgileri edindim ki tarif edilmez. Yıllarca başkalarından öğrendiğimi bir sene içinde ondan öğrendim. Başkalarından öğrendiğimin hepsini unuttum” der. İbni Kudame (ks); “561 yılında Bağdat’a girdiğimiz zaman, Hz. Abdülkadir’i (ks) ilmin zirvesine yükselmiş olarak gördük. O bildiğini tatbik ediyor, sorulan çetin soruları doyurucu tarzda cevaplıyordu. Ne kadar güzel huy ve vasıflar varsa sanki onda toplanmıştı. Ondan sonra onun gibisine hiç rastlamadım.” der. O’nun (ks) kasideleri , serapa hakikat zevkleri ile doludur. “ Hiçbir alim yokki benim ilmimle bilgin olmasın Hiçbir sülük eden yokki benim usül ve prensiblerimle hareket etmesin” “Ben Hasam’a mensubum has oda makamımdır. Ayaklarım erenlerin boynu üzerinedir ” “Ben hakikaten varlığın kutuplarının kutbuyum, diğer bütün kutuplar üzerinde izzet ve saygı değerliğim vardır.” “Her veli bir peygamberin izinde bulunuyor. Ben ise ceddim Muhammed (AS) ın kademi üzerinde bulunuyorum.” O(ks) , bütün işlerini Resulullah’ın (as) emri ile O’na (as) danışarak yapar, Ondan (as) aldığı ilhamla hareket ederdi. Her an Resulullah (as) ile beraber idi. Bütün hal ve hareketleri Resulullah’a (as) benzerdi. Ahlakı tam anlamıyla Resulullah’ın (as) ahlakı ile mutabıktı. İhlas ve takva sahibiydi. Resulullah’ın (as) her haliyle hallenmiş idi. Ondan (ks) sadır olan şeyler aslında Resulullah’tan (as) sadır olmuştu. Sayısız irşad ehli yetiştirmişti. Kendisinden sonra gelen Geylani ailesinin kamilleri de sayısız irşad ehli yetiştirdiler ve kıyamete kadar yetiştirmeye devam edeceklerdir. Bu Hz. Pir’e (ks) ,Allahü Teala’nın bir ludfudur. Hz.Abdülkadir Geylani’nin (ks) tasavvuf silsilesi ; Menba-ı feyz u Kemal , Seyyde’l-Evveline ve’L-Ahirin Muhammed Mustafa Sallellahu Aleyhi ve Sellem Hazretleri Ebu’l-Hasaneyn İmam Aliyyü’l-Mürteza bin Ebu Talib Kerremellahu Vecdehu ve Radiyellahu anhu Ebu Abdullah İmam Hüseyin Ebu Muhammed İmam Zeynü’l-Abidin Ebu Ca’fer İmam Muhammed Bakır 58 59 Ebu Abdullah İmam Cafer’üs-Sadık Ebu’l-Hasan İmam Musa Kazım Ebu’l-Hasan İmam Aliyyü’r-Rıza Eşşeyhü’l-Efham Ebu Mahfuz Ma’ruf Ali el-Kerhi Kaddesallahu Sırrahu Ebu’l Hasan Seri es-Sekati Seyyidü’t-Taife-İ Sofiyye Cüneyd-i Bağdati Eşşeyh Ebubekr Delf bin Ca’fer eş-Şibli Ebu’l-Fadl Abdü’l-Vahid bin Abdü’l-Aziz Temini Ebu’l-Fereç Yusuf et-Tarsusi Ebu’l-Hasan Ali bin Muhammed bin Yusuf el-Karşi el-Hakkari Kadiyü’l-Kudat Ebi Said el-Mübarek bin Ali el-Mahzumi el-Bağdati Pir-i Tarikat Muhyi’s-Sünneti ve’d-din Gavsü Rabbi’alemin ebi Muhammet muhyittin Abdülkadir el-Geylani el-Haseni el-Hüseyni Rıdvanullahi aleyhim ve raduanhu İkinci silsile , İmam Aliyyul Murteza’ dan (ra) , Hasan-ı Basri (ks) yolu ile gelen silsiledir. Menba-ı feyz u Kemal , Seyyde’l-Evveline ve’L-Ahirin Muhammed Mustafa Sallellahu Aleyhi ve Sellem Hazretleri Ebu’l-Hasaneyn İmam Aliyyü’l-Mürteza bin Ebu Talib Kerremellahu Vecdehu ve Radiyellahu anhu Ebu Said Hasan bin Yusar el-Basri Eşşeyh Habibi Acemi Eşşeyh Davut-i Tai Ebu’l Hasan Seri es Sekati Seyyidü’t-Taife-İ Sofiyye Cüneyd-i Bağdati Eşşeyh Ebubekr Delf bin Ca’fer eş-Şibli Ebu’l-Fadl Abdü’l-Vahid bin Abdü’l-Aziz Temini Ebu’l-Fereç Yusuf et-Tarsusi Ebu’l-Hasan Ali bin Muhammed bin Yusuf el-Karşi el-Hakkari Kadiyü’l-Kudat Ebi Said el-Mübarek bin Ali el-Mahzumi el-Bağdati Pir-i Tarikat Muhyi’s-Sünneti ve’d-din Gavsü Rabbi’alemin ebi Muhammet muhyittin Abdülkadir el-Geylani el-Haseni el-Hüseyni Rıdvanullahi aleyhim ve radiyallahu anhu 59 60 Hz.Abdülkadir Geylani’nin (ks) Hocaları ; Fıkıh İlminde; Ebu Sa’id el-Muharrimi (Mahzumi), Ebu Hattab, Kadı Ebu Hüseyin, Hadis İlminde; Ebu Galip bin Bakıllani, Cafer es-Serrac, Ebubekir Süsen, Ebu Talip bin Yusuf Edebiyat İlminde; Tebrizli Zekeriyya Tasavvufa İntisabında; Ebu’l-hayr Muhammed bin Müslim ed-Debbas Mürşidlik Hırkasını giymede, Ebu Sa’id el-Muharrimi (Mahzumi) dir. Hz. Abdülkadir Geylani’nin (ks) Mürşidi , Ebu Sa’id Mübarek el-Mahzumi’dir (ks). Mahzumi (ks) , evliyanın ekabiri,esfiyanın bürhanı, Ariflerin kıdvesi, saliklerin zübdesi , ulum-i zahir ve batıneyi cami bir pir-i tarikat ve vakıf-ı raz-ı hakikat olup Şeyh Ebu’l-Hasan Hakkari (ks) hazretlerinin en kamil hulefasından idi. Hz. Hızır aleyhisselam ile çok sohbetleri olup Hanbeli Mezhebine mensubdu. Ebu Said el-Mahzumi’nin (ks) , Bağdat’ta, Babül Ezc denilen yerde bir medresesi vardı. Sonra bu medrese Hz.Gavsul Azama verildi, orada ders vermeye başladı. Medrese, insanlara yeterli gelmeyince dışarıdan bazı yerler ve binalar bu medreseye ilave edilerek genişletildi. Yeni medrese 528 yılında tamamlandı. Ve o’nun ismi ile anılmaya başlandı. Diğer ülkelerden birçok âlimler, Sâlihler gelip ondan ilim dinlediler. Ders aldılar. İlmin her dalında yararlı bilgiler edinip yurtlarına döndüler. Hz.Abdülkadir Geylani’nin (ks) mübarek çocuklarının her biri , babalarının yolunu ayrı ayrı devam ettiren birer yıldız idiler. “Ashabım yıldızlar gibidir, hangisine uyarsanız hidayete erişirsiniz “ Hadis-i Şerifinin , Yüce Ashab-ı Kiram hakkındaki bu beyan-ı nebevisine uygun olarak , ümmet-i merhumenin Resulullah (as) aşığı olan bu yüce velayet önderlerinin her birinin de , birer mürşid-i kamil ve Rehber-i Rah-ı Hak oldukları hususu katidir. 60 61 Hüseyin Vassaf’ın “Sefine-i Evliya “ adlı eserinden ve de Sadık Vicdani’nin “Tomar “ adlı eserinden elde ettiğimiz malümata nazaran , Hz.Abdülkadir Geylani’nin (ks) çocuklarının her birinden ayrı ayrı kolların teessüs ettiği anlaşılmaktadır. Mesela Eşrefoğlu Abdullah Rumi’nin(ks) kurduğu, Eşrefiyye Şube-i Kadiriyyesi ,Hz.Pirin Mübarek evladlarından Seyyid Şemsüddin’e (ks) dayanmaktadır. Seyyid Abdülkadir Geylani (ks) Seyyid Şemsüddin Geylani (ks) Seyyid Hüsamüddin Şefik (ks) Seyyid Ahmed Şihabüdin (ks) Seyyid Alaüddin (ks) Seyyid Hüseyin El Hamavi (ks) Eşrefoğlu Abdullah Rumi (ks) Yine , Mustafa Müştak Kadiri’ye (ks) mensub olan Müştakiyye şubesi , Hz.Pirin Mübarek evladlarından Seyyid Abdülvehhab’a (ks) dayanmaktadır. Seyyid Abdülkadir Geylani (ks) Seyyid Abdülvehhab Geylani (ks) Seyyid Muhammed (ks) Muhyiddin (ks) Seyyid Hasan (ks) ……… Seyyid Abdülcelil Bitlisi (ks) Mustafa Müştak El Kadiri (ks) Yine , Seyyid Dede Osman Avni ‘ye (ks) ulaşan iki koldan birisi , Hz.Pirin Mübarek evladlarından Seyyid Ebubekir Abdülaziz’e (ks) dayanmaktadır. Seyyid Abdülkadir Geylani (ks) Seyyid Ebubekir Abdülaziz Geylani (ks) Seyyid Muhammed el Hattak (ks) Seyyid Şemsüddin (ks) Seyyid Şerafüddin (ks) Seyyid Zeynüddin (ks) ……. Seyyid Süleyman el Bağdadi (ks) 61 62 Seyyid Ali el Bağdadi (ks) Seyyid Eyyüb Urfevi (ks) Seyyid Dede Osman Avni Urfevi ks) Yine, Muhammed garibullah el Hindi ‘ye (ks) mensub olan Garibiyye Şubesi Hz.Pirin Mübarek evladlarından Seyyid Abdürrezzak Geylani’ye (ks) dayanmaktadır. Seyyid Abdülkadir Geylani (ks) Seyyid Abdürrezzak Geylani (ks) Seyyid Abdullah el Hüseyni (ks) ……. Seyyid Muhammed Enis (ks) Muhammed Garibullah el Hindi (ks) Yine , Şuubat-ı Kadiriyyeden olan İseviyye Kolu , Hz.Pirin Mübarek evladlarından Seyyid İsa Geylani’ye (ks) mensubdur. Seyyid Abdülkadir Geylani (ks) Seyyid İsa Geylani’ye (ks) Yine , Şuubat-ı Kadiriyyeden olan Hilaliyye Kolu , Hz.Pirin Mübarek evladlarından Seyyid Muhammed Şemsüddin Geylani’ye (ks) dayanmaktadır. Seyyid Abdülkadir Geylani (ks) Seyyid Şemsüddin Geylani (ks) Seyyid Hüsamüddin Şefik (ks) Seyyid Ahmed Şihabüdin (ks) Seyyid Alaüddin (ks) Seyyid Hüseyin El Hamavi (ks) … Mustafa Latif (ks) Muhammed Hilalürram el hamedani (ks) Yine , Şuubat-ı Kadiriyyeden olan İsmailiyye Kolu , Hz.Pirin Mübarek evladlarından Seyyid Abdürrezzak Geylani ‘ye (ks) dayanmaktadır. Seyyid Abdülkadir Geylani (ks) Seyyid Abdürrezzak Geylani (ks) 62 63 Seyyid Ebu Salih Nasr Geylani (ks) …… Ahmed errumi (ks) İsmail errumi (ks) Hz. Pir’in (ks) yolunu devam ettiren mübarek çocuklarının yanı sıra , başka hulefası da mevcuttur. Bunların en meşhurları; Ebu Medyen Mağribi Ebul Abbas Arif Sıdk Bağdati Beka bin Batu Ali bin Hiti Muhammed bin Evani Ebu Suud bin Şıbli Kadibulban Musuli Yunus Kassab bin Haşimi KAYNAKLAR: Süleyman Hasbi, ‘Kitab-ı Mirkat-ı Meratib-i İlm-i Ledünni Fi Menakıb-ı Abdülkadir Geylani (ks), Matbaatül Osmaniye, İstanbul, 1300 Hocazade Ahmed Hilmi, ‘Hadikatül Evliya ‘, İkinci Kitap, Şirket-i Mürettebiye Matbaası, İstanbul, 1318 63 64 Cemalül Irak Seyyid Abdürrezzak Geylani (ks) Seyyid Abdürrezzak Geylani (ks),Gavsülazam Muhyiddin Seyyid Abdülkadir Geylani’nin (ks) oğlu olup Hicri 528 yılı, Zilkade ayında dünya alemine ziynet verdi. Küçük yaştan itibaren mübarek babalarının manevi terbiyesi altında ve rahle-i tedrisatında maddi ve manevi ilimleri tahsil ile kemale erişmiş, Hz.Şah Abdülkadir Geylani’nin (ks) yolu, ekseriyetle O’nun (ks) ve O’nun(ks) mübarek soyundan gelen Seyyid Şerifler vasıtası ile yeryüzünde yayılmış, nice münkirlerin iman ile şereflenmesine vesile olmuş ,İslam aleminin her tarafında Hak aşıklarını,derya-yı ehadiyyetten kana kana içirmiş , mübarek cedleri Kainatın Efendisi Hz.Muhammed Mustafa’ya (sav) yakınlık ve muhabbet ufuklarında , velayet semasının cihanı aydınlatan güneşleri yapmıştır. Seyyid Abdürrezzak Geylani (ks), mübarek babalarına çok yakındı.Hz.Şah Abdülkadir Geylani’den (ks) pek çok rivayetlerde bulunmuş, O’nun (ks) hayatında geçen pek çok olayı nakletmiştir. O’nun (ks) vaazlarını kendi elyazısı ile kitap haline getirmiştir.Babasının son hac seferinde hac kafilesini idare etmiştir. Bağdat’ın doğusunda bulunan ‘Hilbe’ şehrine nisbetle kendilerine ‘Hilebi’ denmiştir. H.630 Yılı Şevval Ayında Bağdat’ta dar-ı bekaya rıhlet etmiştir. Vefat ettiği günü takip eden gün sala okunmuş, halk her taraftan gelip toplanmış, cenazesi şehrin dışına çıkarılarak ,orada on binlerce kişi tarafından cenaze namazı kılınmıştır.Sonra ‘errasafe’ camisine omuzlarda taşınmış, orada da namazı kılınmıştır. Daha sonra halifeler türbesinin kapısına getirilip orada da tekrar namazı kılınmıştır. Son olarak Dicle nehrinden geçirilip ‘Babı harim’e’ getirilip orada da namazı kılınmış, böylece , O’nu(ks) çok seven ve O’nun(ks) cenaze namazına iştirak etmek isteyen ve Bağdat şehrinin muhtelif yerlerinde bulunan insanların arzusu yerine getirilmiş , neticede ‘ Hilbe’ denilen mevkide ‘Ahmet’ kabristanı’na defnedilmiştir. Tarihçiler, O’nun (ks), Çok doğru, son derece güvenilir, Peygamberimiz’in(as) Hadis-i Şeriflerini son derece iyi kavrayan ve Hadis bilgisi dorukta olan bir Muhaddis , Hanbeli mezhebinde fetva veren kudretli bir fıkıh alimi, Kur’an-ı Kerimin lafzını ve yüce anlamını cem eden kurra bir hafız, kendini Hakk’a kulluğa adamış zühd, vera ve takva sahibi bir zat-ı alikadr olduğunda sözbirliği etmişlerdir. Pek güzel bir el yazısına malikti.Hadis rivayet etmeyi ve talebelerini çok seven Seyyid Abdürrezzak Geylani (ks), Başta Hadis ilmi olmak üzere çeşitli ilim dallarında ders okutmuş, pek çok öğrenci yetiştirmiştir.. 64 65 Şemseddin Abdurrahman Kemal Abdurrahim Ahmet bin eşŞeyban İsmail el Askalani İshak bin Ahmet Ali bin Ali hatib Abdürrezzak’tan(ks) icazet alan alimlerdendir. Eddenisi, İbnünneccar Eddıya Ennecib Abdüllatif Ettaki el Beldani Seyyid Abdürrezzak’tan (ks) rivayet eden alimlerdendir. Vera , Zühd ü Takva , şahsiyet ve izzeti nefis sahibi bir Hak Dostu olan Seyyid Abdürrezzak Geylani (ks), son derece cömert idi. Cumalar hariç , ibadet için evine kapanırdı. Haya ve edebi son derece yüksekti. Her anı ,Cenab-ı zülcelal vel kemal hazretlerinin murakabesi ile geçen, her yönüyle Hz.Muhammed Mustafa’nın (sav) Ahlakı ile ahlaklanmış , fakru zarurete gayet mütehammil, zahid, abid, kanaat ve iffet sahibi, Selefin yolundan giden şerifül menzile yüce bir veli idi. O’nun(ks) mübarek sohbetlerinde pek çok veli yetişmiştir. Bu zat-ı şerifler Hz.Şah Abdülkadir Geylani’nin (ks) manevi iklimini dünyanın her tarafına taşıyan veliler kervanına rehberlik eden güzide şahsiyetlerdir. Seyyid Ebu Salih Nasr Geylani(ks) Seyyid Abdullah elHüseyni (ks) Seyyid Osman Geylani (ks), Seyyid Abdürrezzak Geylani’den (ks) icazet alan büyük velilerden bazılarıdır. Bir gün ,Hz Abdülkadir Geylani (ks) ,mecliste halka ateşli konuşmalar yapıyordu.Bir Ara 'Benim bu söylediklerimi, Kafdağı arkasında, kalbleri Hazretül Kudsün yanında bir topluluk dinlemektedir.Başlarındaki giysileri, 65 66 neredeyse Rablarına olan şevklerinden tutuşup yanmak üzeredir. Mecliste oturanlar arasında bulunan Seyyid Abdürrezzak (ks) başını semaya kaldırıp bakınca durumu müşahade etti.Başlığı tutuşup yanmaya başladı. Hz. Şah Abdülkadir Geylani (ks) kürsiden indi ve onu söndürdü.Ve 'Ey Abdürrezzak! Sen de onlardansın, gördüklerini anlat ' buyurdu. Seyyid Abdürrezzak (ks) biraz düşündükten sonra gördüklerini anlatmaya başladı.'Başımı kaldırıp göğe bakınca birçok kimsenin huşu içinde babamı dinlediklerini gördüm.Kimisinin elbisesi, tutuşmuş yanıyor, kimi feryad ediyor, kimi düşüp bayılıyor, kimi korkudan titriyordu' Ve yine Seyyid Abdürrezzak Geylani (ks ) nakleder ki; 'Babam hacca gittiği sene ben de onunla beraberdim. Zamanın kutuplarından Meşayıhın büyüklerinin şeyhi, Ariflerin önderi,zahiri kerametler, yüce makamlar ve övünülecek haller sahibi Şeyh ibni Merzuk’la, Mağrib meşayıhlerinin önderi, Ariflerin büyüğü, muhakkıkların imamı , yüce makamlar ve haller sahibi, kerametlerin sudur ettiği büyük veli Şeyh Ebi Medyen Mağribi arafatta Babam’la buluştular.Ondan(ks) bereket hırkasını alıp giydiler. Onun önünde diz çöküp pek çok bilgi edindiler.' Seyyid Abdürrezzak (ks), babası Hz.Şah Abdülkadir Geylani’ye (ks) , velayet halinin kendilerine ne zaman nasib olduğundan sual etti.Hz.Şah Abdülkadir (ks), cevaben; ’10 yaşımda iken yolda ve mektebte etrafımda melekleri görürdüm.Melekler beni gördükçe ‘Şu Allah’ın(cc) dostuna yer açın derlerdi. Yine bir gün melekler bu şekilde konuşurlarken, kalb gözü açık bir zat, ‘bu çocuk kimdir?’ diye meleklere sordu, melekler de ‘bu çocuk mertebesi çok yüksek bir veli olacaktır’ diyerek cevap verdiler, o zaman velayete namzed olduğumu anladım’ buyurdular. Seyyid Abdürrezzak Geylani(ks), İslam Tarihinde , ‘Ebu Bekir’, ‘Sıracül Irak’, ‘Cemalül eimme’, ‘Fahrül Huffaz’, ‘Şerefül alam’,’Kıdvetül Evliya’ ,‘Cemalül Irak’, ‘Es sufi’, ‘Tacüddin’, ‘Şeyhul Kıdve’, El Hafız’, gibi isimlerle anılmıştır. Seyyid Abdürrezzak (ks), Reşadet ve kudret-i kerametle temeyyüz etmiştir.Cenab-ı Abdürrezzak (ks) , ‘Cemalül Irak ‘ lakabı ile mahzar-ı tebcil-i ehl-i tariktir. Seyyid Abdürrezzak (ks), Gavsül Azam, Muhyissünneti veddin, Gavsü rabbil alemiyn,Gavsüssekaleyn, Gavsüssemedani, Kutburrabbani, Mahbubu sübhani, Kandilünnurani,Bazül eşheb, Eşşeyh Esseyyid Eşşerif Şah Abdülkadir Geylani’ye (ks) açılan bir büyük kapıdır. Bu yüce kapı öyle bir Muhabbet okyanusuna açılır ki, o gönül okyanusunun sahibi , ‘Önceki güneşlerin hepsi battı ve gitti, bizim güneşimizse batmayacak ebedi’ ve ‘Bu ayağım bütün evliyanın boynu üzerindedir ‘ buyurarak , Seyyid Ahmeterrufai’nin (ks) ifadesi ile bir Rabbani emri yerine getirmiştir. 66 67 Ariflerin önderi Şah-ı Nakşibend Muhammed Bahaeddin-i Buhari (ks), kalbine , ‘Allah(cc)’ ism-i celilini nakşedenin ,alem-i manada Hz. Şah Abdülkadir Geylani (ks) olduğunu, bu sayede gönül aleminin açılıp müşküllerin çözüldüğünü belirtmekle, Hindistan Velilerinin büyüğü, Ariflerin sertacı, İmam-ı Rabbani Ahmed Faruk Serhendi de (ks), Mektubatının 3. cilt 123. mektubunda , ‘Oniki İmamın vazifesinin yani velayet yolunda Hakka vuslat edeceklere ulaşacak feyz, rüşd, hidayete vesile olma işinin ,kıyamete kadar ,Hz.Şah Abdülkadir Geylani’ye (ks) yüklenildiğini’, ifade buyurmakla bu emri rabbaninin delalet ettiği manaya işaret etmişlerdir. ‘El erbeıyne an erbeıyne Şeyhan fil Hadis’ ‘Celayilülhatır min kelami şeyh Abdülkadir.’ Seyyid Abdürrezzak’ın(ks) eserlerindendir. ‘Celayilülhatır’ adlı eser, ‘Keşfüzzünun’da’ zikredilmiştir.İçeriğinde iki meviza vardır. Birinci mevizası Hz.Şah Abdülkadir Geylani’nin (ks) ‘Fethürrabbani’ adlı eserindeki 59. meviza ile ikinci mevizası, ‘Fethürrabbani’nin 57. mevizası ile aynı tarihi taşımaktadır. Eser, Süleymaniye kütüphanesi, Bağdatlı Vehbi, Nr.685 de bulunmaktadır. Seyyid Abdürrezzak(ks) , Hz.Şah Abdülkadir Geylani’nin(ks) vaazlarını yazarak cem etmiş ,onları kitap haline getirmiştir. ‘Fütuhul Gayb ‘ adlı eser, Hz.Şah Abdülkadir’in (ks) 78 vaazının , Seyyid Abdürrezzak (ks ) tarafından yazılıp kitap haline getirilmesi ile oluşmuştur. Fütuhul Gayb’ adlı eser, Hz.Şah Abdülkadir Geylani’nin (ks) menakıbını içeren ‘Behcetül esrar, Kahire,1304’ adlı eserin sayfa kenarlarında yayınlanmış, eserin sonuna , Hz.Şah Abdülkadir’in (ks) , Seyyid Abdürrezzak’a (ks) son vasiyeti, şeceresi, akide-i diniyyesi ve yazdığı kasideler ilave edilmiştir. Futuhul Gayb’ adlı eser, İbni Teymiyye tarafından ‘Şerhu Kelimatı min Fütuhul Gayb ‘ adı altında şerhedilmiş, ‘Camiurresail, Cidde, 1984 ’ adlı eser bünyesinde yayınlanmıştır. Tasavvuf yolu ,Hz. Şah Abdülkadir Geylani’nin (ks) çocukları ve torunları vasıtası ile yayıldığı için , Seyyid Abdürrezzak’ı (ks) anlatırken O’nun (ks) çocuklarını ve torunlarını da zikretmek yerinde olacaktır.Her biri hidayet rehberi olan bu Ehl-i Beyt-i Resulullah’ın (as) İslam’ı tebliğ ve füyuzat-ı muhammediyyeyi , insanların (as) kalblerine nakşetmek için vakf-ı can etmelerinin tarihe düşen kayıtlarının , yeterince araştırılıp ele alındığını söylemek mümkün değildir. 67 68 Bu zevat-ı kiram Cenab-ı Zül Celal’in kullarına özel bir ihsanıdır dense sezadır. Bu Zatlar, hem Seyyid,yani Hz.Hüseyin(ra) soyundan hem de şerif yani Hz.Hasan(ra) soyundan gelmektedirler. Geylaniler ,Ehl-i Beyt-i Resulullah’ın (as) , karabet ve zühd ü takva yönünden Hz.Peygamber’e (as) en yakın olanlarıdır. Hz.Şah Abdülkadir Geylani’nin (ks)( H.470-561) cihanı aydınlatan 10 çocuğu vardır. Seyyid Ebubekir Abdülaziz (Vefatı 602-Cibal), Seyyid Abdülcebbar (V 575-Bağdat), Seyyid İbrahim (V 592- Vasıt) , Seyyid Abdullah (V 598 Bağdat), Seyyid Yahya (V 600- Bağdat) , Seyyid Musa (V 618 Suriye-Şam-Sefhkasyon), Seyyid Abdülvehhab (V 593 Bağdat) , Seyyid İsa (V 573 Mısır) , Seyyid Şemsüddin Muhammed (V 600 Bağdat) , Seyyid Abdürrezzak (V 630 Bağdat) Seyyid Abdülvehhab (ks) babasının medresesinde O’na (ks) vekaleten ders okuttu.Pek çok veli yetiştirdi.Fetvada kalemi eşsiz, edip, fasih, cömert bir zat-ı şerifti. Seyyid Abdürrezzak(ks), Seyyid Muhammed(ks), Seyyid Abdülcebbar (ks) Bağdat’ta ilim öğretmiş, Hadis okutmuş, irşad faaliyetlerini sürdürmüşlerdir. Seyyid İsa (ks), Şam ‘da ve Mısır’da irşad faaliyetlerinde bulunmuş, ilim öğretmiştir. Seyyid Abdülaziz(ks), Askalan’da gazada bulunmuş, Küdsü şerifi ziyaretten sonra Cibale yerlermiş, orada irşad faaliyetlerinde bulunmuştur. Seyyid İbrahim (ks), Vasıt’ta, Seyyid Yahya(ks) Mısır’da, Seyyid Musa (ks) Mısır ve Suriye’de irşad faaliyetitlerinde bulunmuşlardır Bu kadri yüce zatların her biri ve onların torunları , din-i mubin-i islamı , bütün yeryüzüne yaymak , tüm insanlığa , Hz. Muhammed Mustafa’nın (sav) muhabbetini, taşımak için azimle çalıştılar.Her biri , insanların yolunu aydınlatan birer hidayet yıldızı oldular. Seyyid Abdürrezzak Geylani'nin (ks) soyundan gelen zevat-ı kiram , Kalaidül Cevahir adlı eserde belirtildiği kadarı ile aşağıdaki şemada gösterilmiştir. Seyyid Abdürrezzak Geylani’nin (ks) ,çocukları ; Seyyid Ebu Salih Nasr( V 633 Bağdat) Seyyid Abdurrahim (V 606 Bağdat) Seyyid Fadlullah (V 656 bağdat) Seyyid İsmail ( Bağdat) Seyide Aişe Seyide Saadet’ dir 68 69 Seyyid Ebu Salih Nasr (ks) (Ö.633/1235) , Başta Fıkıh ve Hadis olmak üzere diğer ilimlerde de payesi olan , zühd ve takva sahibi bir zat idi. Bağdat’ta ‘kadıyülkudatlık’ vazifesi , halife tarafından kendisine tevdi edildi. Bütün ülkenin kadısı oldu.Dedesi Hz.Şah Abdülkadir’e (ks) çok benzerdi.‘İrşadülmübtedin’ adlı bir fıkıh kitabı yazdı. Seyyid Abdürrezzak’ın (ks) diğer çocukları gibi, kızları da maddi ve manevi ilimleri tahsil ile kemale ermiş, alime, saliha, zahide idiler. Seyide Aişe, hadis-i şerif rivayetinde bulunmuştur. Seyyid Nasr’ın (ks) oğlu Seyyid Muhammed’in (ks) oğlu Seyyid Ahmed’in (ks) soyundan gelen zatlar Suriye’nin ‘Hama’ şehrinde yaşamış, Seyyid Alaadin Ali (ks) hariç, hepsi ‘Hama’ şehrinde vefat etmişlerdir. Seyyid Alaadin Ali(ks) , Kahire’de vefat etmiştir.Bu zatlar Suriye ve Mısır’da irşad faaliyetlerinde bulunmuşlardır. Tarihçiler, tasavvufu Pengal’de neşredenlerden birinin de Seyyid Abdürrezzak’ın(ks) torunlarından ‘Şah Kumeys’ olduğunu yazarlar. Hz.Şah Abdülkadir Geylani’nin (ks) torunlarından Seyyid Seyfeddin’in , Sind ülkesine göç edip 10 yıl süren bir çalışma ile 700 den fazla ailenin İslam’la şereflenmesine vesile olduğu bilinmektedir. KAYNAKLAR TDV İslam Ansiklopedisi, c.1, ‘Abdülkadir Geylani Md.’ Sadi, Muhammed., ‘Gaybın Dili’, Uluçınar Yay.İstanbul, 1981 Bağdatlı İsmail Paşa,‘Esmaül Müelifin’,c.1,’Abdürrezzak Md.’ Maarif Matb.,İstanbul, 1951 Vicdani, Sadık.,’Tomar’,Matbaa-i Amire, İstanbul,1338 EtTadifi,’Kalaidiül Cevahir’, Çev.N.Erdoğan, Sinan Yay. İstanbul. Hocazade, Ahmet Hilmi, ‘Hadikatül Evliya’,İstanbul ,1318 Bağdati, İbrahim Derubi., ‘El Bazül Eşheb’, Uluçınar Yay.İstanbul, 1976 69 70 Ziyaeddin Abdurrahman Halis Kerküki (ks) Ziyaeddin Abdurrahman Halis Kerküki (ks), Kadiriyye yolunda Halisiyye Şubesinin Müessisidir.O’nun biyografisini anlatan çok geniş bir çalışma yapmamıza rağmen , Osmanlı Şeyhulislamlarından Haydarizade İbrahim Efendi’nin Ceride-i tasavvufta kaleme aldığı aşağıdaki veciz biyografiyi sadeleştirerek almayı daha manidar bulduk. “Ziyaeddin Abdurrahman b.Ahmed b. Mahmud (ks) 1212 tarihinde Kerkük’te madde aleminin şerefini artırmış, 63 yıl yaşadıktan sonra değerli bir misafiri olarak bulunduğu şu geçici dünyaya 1275 tarihinde veda ederek yüce cennetlere giriş kapısı olarak kabul ettikleri hakikat feyizlerinin yeri olan dergahında toprağa verilmiştir. Ziyaeddin Abdurrahman (ks), nuru bütün aleme yayılan, Hazreti Resulullah ‘a (as) ait özelliklerden tam anlamıyla pay sahibi olan kamil ve ariflerden olması sebebiyle, sufilerin yüksek ve derin düşüncelerine daldıkları zaman gayretinin büyüklüğü ve manevi halleri o kadar yücelirdi ki, lahut alemine ait hakikatleri anlatan lisanları; Ben öyle bir kuşum ki her akşam ve sabah Benim ıslığımla ( ötüşüme karşı ) arş dile gelir,diyerek ariflere yakışan bir övünme ile şakır, bir olgunluk derecesine ve bir yüce makama yükselirdi.Dostları ile bir mecliste sohbet esnasında dahi o kadar hoşgörülü, tatlı dilli, düzgün ve açık lisanlı olur, fikir ve vicdan hürriyetine o kadar sahip bulunurdu ki ; Ey Urfi! İyi ve kötü insanlarla öyle yaşa ki öldükten sonra müslüman seni zemzemle yıkasın, Hintli yaksın, ahlak kuralını benimsediği her hal ve davranışından anlaşılırdı.Her sabah ve akşam, hakikat yolunun dergahının sofrasında, ihsanlardan kısmetini alan birkaç yüz fakirin arasında müslüman olmayan milletlerden dahi bir çok ihtiyaç sahibi bulunurdu. Hatta bir gün o fakirlerin arasında bulunan bir mecusi gezginin, kendisine ait dini töreni dergahın içinde yerine getirdiği, şeyhin bazı bağlıları tarafından görülerek hakkında dergahtan kovma ve azarlama gibi bir işe girişilmişse de Abdurrahman Hazretleri (ks) buna engel olmuştur. İfadelerimiz çeşitli, senin hüsnün ise tektir. Hepsi bu cemale işaret ediyor. Hele soyluluk ve el açıklığında; Nazar sahiplerinin yanında Süleyman’ ın mülkü hiçtir,belki Süleyman, mülkten azade olan kişidir, sözlerine tam uygun olup, onun yanında dünya ile ilgili mal ve süslerin zerre kadar üstünlüğü ve değeri yoktu. Çok kereler iyilik ve bağış eteğini arayıp bulma ümidi ile yüksek huzurlarına yüz süren ihtiyaç sahiplerine verecek para bulunmadığı zamanlar, dünyaya ilgisine sebep olarak gördüğü elbiseden bile vazgeçerek bağış buyururlardı. Bulunduğu, Hakkı bilme yolunun süslenme sebebi ve belki de tamamlayıcısı olan şiir sanatında dahi son derece güçlü idi. Şiirlerinin toplandığı, ‘Halis Divanı’ adlı kitabın okunup incelenmesinden de 70 71 anlaşılacağı gibi, şiir sanatında en çok, Mevlana Celaleddini Rumi, Nur Ali ve Mağribi gibi tasavvuf ehli şairlerin en büyüklerinin tuttukları yola bağlı kalmayı daha çok tercih etmiş olduklarından dolayı, inciler saçan şiirleri baştan başa hakikatin manevi hazzı ile doludur. Bereket ve mutluluk sebebi olsun diye o nefis şiirlerinden birkaç mısra aşağıda verilmiştir. Her nereye baksam gerçek maksadım senin yüzündür, Fakat gözyaşı ile dolu iki gözümde senin hayalinden başka bir şey bulamam, Hangi toprağa ibadet maksadıyla alnımı koysam Taptığım ve maksadım sen, varlığım ve secde ettiğim sensin, Kısaca sözü, insanlık kitabının hangi bir sayfasına getirirsek, Abdurrahman Hazretlerinin sıfatlanmış oldukları ahlakla ilgili faziletlerini hakkı ile açıklayabilmek imkansız olması nedeniyle, kendilerinin hakikat aleminin ne kadar büyük bir kamil eri olduğunu anlayabilmek için, zamanın alimlerinin en ileride bulunanlarından ve edebiyatçıların en büyüklerinden bulunan Berzençli Kadı Hüseyin’ in, Abdurrahman (ks) hakkında görüş duygularını açıklayıcı olmak üzere, düşüncelerini güzel ve noksansız bir şekilde dile getirdiği bir paragrafını kendime delil olarak alıyorum. Gördüğümüzü Gördük! Tekkenin baş köşesinde bir Pir oturuyordu Dervişlik makamında sanki bir emir idi Cemalinden bir ışık saçılmış, yanındakiler o nurla aydınlanmışlardı. O baştan ayağa Zühre Yıldızı gibi nurdur Sanki bütün sürurun özü odur Derdi olan eğer yüzünü görse can ü gönülden sevince gark olur.." 'Nigara ' Gazeli, O'nun (ks) arifane eş'arındandır. Nigârâ mülk-i cismim kenz-i ‘aşkınçün harâb ettim Anı cânım yerine kalbde nâib-i menâb ettim Derûn-i sînemi pâk eyledim ağyâr nakşından Gönül kâşânesin ‘aşk-ı ruhınçün müstetâb ettim Beyâbân-ı talebde pertev-i hüsnün şuâ’ından Tenim baştan başa cevvâle-i mevc-i serâb ettim Şarâb-ı nâbe ger meyl eylesem ma’zûr tut zâhid Ki ben meyhanede pîr-i mugâna intisâb ettim Cihânın gülşenine gelmemiş hüsnün gibi bir gül Anınçün ‘âlem içre ‘aşk-ı hüsnün intihâb ettim Hubâb-ı sakfı gerdûne ulaşsa himmetim nola Ki ‘ömrüm sarf-ı râh-ı bir şeh-i ‘âli cenâp ettim Medâris içre Hâlis görmedim ben ‘aşk sevdâsın Anınçün ‘ilmimi meyhânede rehn-i şarâb ettim. *Tasavvufi Şiirlerde , Pir-i Mugan: Mürşid-i Kamili ve Meyhane: Aşkın Pazarını, Sembolize eder. 71 72 Seyyid Dede Osman Avni Baba Ruhavi (ks) Seyyid Dede Osman Avni Baba (ks) Urfa’da yetişen büyük mütefekkir ve mutasavıflardandır. Doğum tarihi bilinmemektedir.Babasının adı Ebdal Muhammed (ks), dedesinin adı Eyyub (ks), büyük dedesinin adı Bekir’dir (ks).Seyyid olup, bütün fertleri mutasavvıf olan bir ailenin çocuğu olarak bu şuhud alemini şereflendirmiştir.Hayatını Urfa’da Mevlid-i Halil Dergahında , insanları irşad ile geçirmiştir.O zamanlar Halep vilayetinin Urfa Sancağında bulunan Mevlid-i Halil Tekkesi Vakfından kendilerine senelik 1500 kuruş tahsisat ayrılmıştı. 1814 yılında babası Ebdal Muhammed (ks), bu fani alemden göçtü.Mevlid-i Halil Dergahında bulunan kabirlerin ikisinin, kardeşlerine ait olduğu anlaşılmaktadır. Bunlardan biri, 1814 yılında vefat eden Eyyub Efendi (ks), ikincisi, 1867 yılında vefat eden Sofi Muhammed Efendidir (ks). 1883 yılında bu fenaya veda eden Dede Efendi (ks), cedlerinin de bulunduğu ,Hz.İbrahim (as) Dergahının avlusundaki küçük kabristana defn olunmuştur.Hayatını zühd ve takva ile geçiren Dede Osman Avni’nin (ks) vefat ettiği zaman hayatta çocuğunun bulunmadığı kaynaklardan anlaşılmaktadır. Dede Efendi (ks) ile mübarek cedlerinin ve hulefasının medfun bulunduğu bu küçük kabristan , Hz.İbrahim’in (as) dünyaya teşrif buyurdukları mağara ile dergah hücreleri arasında , Mevlid-i Halil Camisi avlusunun güneyinde yer almaktadır.Bu kabristanda sekiz kabir vardır.İki kabirde mükerrer defin yapılmıştır.Kabristanın girişindeki tarihi kitabede şöyle yazılıdır. “Burası sırrı yüce olsun , bütün evliyanın sultanı Gavsülazam Hz. Abdülkadir Geylani’nin pak dergahıdır” Dede Efendi’nin (ks) Kabri, bu mübarek mekanın önünde ve doğusundadır. Dede Efendi’nin(ks) yaşadığı ve irşad faaliyetlerini sürdürdüğü bu mübarek makam için pek çok mutasavvıf şair ,medhiyeler kaleme almıştır.Urfa’lı Şair Nabi’nin bir nazmı bu makamın kitabesinde ilgi çekicidir.Bu nazmın sadeleştirilmiş hali şöyledir. “Burası Allahu Teala’nın yarattığı beldelerin hayırlısı olan Ruha şehridir.Bu makam Kudsi Hicaz’dan gayrı bütün makamlardan yücedir..Güzellik ve şerefte bu makam gönülleri cezb eder.Burası Enbiyanın ceddi olan Allah’ın(cc) Halili’nin (as) doğduğu yerdir.Burası , Halil e(as) serin ve selamet olan Ruha’dır.” 72 73 Dergah, Tasavvuf Büyüklerinin ikamet edip, irşad faaliyetlerini sürdürdükleri veya kabirlerinin bulunduğu yer anlamına gelen tasavvufi bir deyimdir. Urfa’daki bu makam, konumu ve manası ciheti ile Mekke-i Mükerreme’yi hatırlatmaktadır.Kabe’nin mimarı Hz. İbrahim’in (as) doğduğu mağara , bu kutsal mekanda yer almaktadır.Bu mağaranın batısında Osmanlı dönemi Mimarisi olan Mevlid-i Halil Mescidi vardır. Bu mescidin ön yüzündeki kitabedeki tarihi mısralar bugün hala dergahlarda okunan şu güzel sözleri ihtiva etmektedir. Cirağ-ı mescid , mihrab-ı minber Ebubekir ,Ömer , Osman ü Haydar Mağaranın doğusunda, Dede Osman Avni ‘ye (ks) ait emanetlerin sergilendiği küçük bir hücre vardır.Dede Efendi’nin (ks) günümüze kadar ulaşabilen sancakları,muinleri, tesbihi,külahı,tacı,keşkülü, şamdanları Mevlid-i Halil Medresesine vakfettiği Aşıkpaşa’nın ‘Garibname’ adlı eseri bu hücrede ziyarete açıktır. ‘Garibname’nin’ vakfiyesinde, “Aşıkpaşa ismindeki bu kitabı Ceddülenbiya Makamının hizmetçisi ,Şeyh Dede Osman Er-Ruhavi (ks) Cenab-ı Hakkın rızası için Mevlid-i Halil Medresesine vakfetmiştir.Okumak isteyen bundan men edilmemelidir. Ve buradan dışarı ancak kuvvetli bir rehin ve kefil karşılığında çıkarılabilir ” yazılıdır. Burada aynı zamanda Hz.Resulullah’ın (as) Sakal-ı Şerifleri de bulunmaktadır. Bu hücrenin doğusunda , Dede Efendi’ye(ks) ve diğer Kadiriyye Ricaline ait kabirlerin bulunduğu küçük bir kabristan ile bitişiğinde medrese odaları yer almaktadır. Bütün bu külliyeye dergah adı verilmiştir. Dergahta bulunan kitabeler ile tercüme ve sadeleştirilmiş halleri şöyledir 1-Dede Efendi’nin (ks) Kabri: Kabrin baş dikmesinde, “Haza kabrü el merhum el mağfuru lehu, hadimü hazel makamil mübarek , el mukbilu alellah vel mu’ridu ammen sivahu, Eşşeyh Esseyyid Dede Osman Avni ibni Eşşeyh Esseyyid Ebdal Muhammed Baba, kad intekale min daril fena ila daril beka bi nidai irciı, fi Şehri Zilkade eşşerife, sene 1300” yazılıdır. “Bu Kabir günahları bağışlanmış,hakkın rahmetine kavuşmuş ,bu mübarek makamın hizmetçisi , Allah’a (cc) yönelmiş,Ondan(cc) başka her şeyden i’raz 73 74 etmiş, Eşşeyh Esseyyid Ebdal Muhammed Oğlu Eşşeyh Esseyyid Dede Osman Avni’nindir. irciı nidası ile 1300 senesi Şerefli Zilkade Ayında fena aleminden beka alemine intikal etti .” Kabrin ayak dikmesinde, “Günahım çok mukirrim ya ilahi, ümidim geru sen perverdigare,ilahi red kılma mürüvvetinden,kapına gelmişim ben yüzü kara, günahkarım deyu derviş ümidin kesme, Muhammed Mustafa (as) gibi şefaatkarımız vardır.Katre-i eşkimle Rumi fevt tarihin verdim .Kurb-i Hakkı tuttu menzil-i münevver-i Osmani,Hüvel Hayyül Baki, irham hali ya Munis ya Selam” “Ya İlahi günahım çok, bunu ikrar ediyorum.Ümidim terbiye edip kullarını rızıklandıran sanadır.Kapına yüzüm kara geldim.Beni ihsanından red kılma ! Ey derviş! Günahkarım diye ümidsiz olma ! Hz.Muhammed Mustafa (as) gibi bir şefaatçımız vardır. Gözyaşımın damlası ile rumi vefat tarihini verdim.Osman Efendi’nin nurlu menzili Hak yakınlığını tuttu.O Allahü Teala Hay ve Bakidir. Halime merhamet et.! Ya munis ya Selam!” 2-Bu Derviş Eyyub’un(ks) oğlu, Merhum Ebdal Muhammed’in (ks) kabridir.1129 yılı Rebiülahir Ayında vefat etti 3-Bu ,Bekir’in oğlu, fakirin hizmetçisi merhum ve mağfur Derviş Eyyub el Kadiri’nin(ks) kabridir.Allah(cc) ,kabrini nurlandırsın.1195 yılı şerefli Zilhicce Ayında Allah’ın(cc) rahmetine kavuştu. 4-Bu,Molla Muhammed’in oğlu Merhum Dede İbrahim’in(ks) kabridir.Allah(cc) kabrini nurlandırsın.1120 senesinde vefat etti. 5-Bu, mübarek makamın hizmetçisi Evliya Mustafa’nın(ks) oğlu Merhum Sofi Muhammed’in(ks) kabridir.1304 yılında fena aleminden beka alemine göçmüştür. 6-Bu, Derviş Ebdal Muhammed’in(ks) oğlu Derviş Seyyid Eyyub Efendi’nin(ks) kabridir.Allahü Teala ikisine de rahmet eylesin.sene 1229 İkinci defin, Derviş Esseyyid Ahmet (ks) oğlu Derviş Esseyyid Hafız Süleyman Efendi (ks) , 1272 yılı Zilhicce Ayında vefat etti. Allah(cc) rahmetine gark etsin. 7-Bu Derviş Ebdal Muhammed’in(ks) oğlu Sofi Muhammed’in(ks) kabridir.1282 yılında Allah’ın(cc) rahmetine kavuştu. 8-Bu Müslim’in Oğlu, mübarek makamın hizmetçisi Merhum Esseyyid Derviş Halil Hafız Efendi’nin(ks) kabridir.Allahü Teala (cc), Seyyidel mürselin 74 75 hürmetine kabrini nurlandırsın ve Ondan razı olsun.1325 yılı Zilkade ayında vefat etti. İkinci defin, “Dede Osman Avni Efendi’nin(ks) Halifesi Antep’li Mustafa Baba’nın(ks) kabridir.Sene 1340 Cemaziyelevvel” Seyyid Abdürrezzak(ks) ve Seyyid Ebubekir Abdülaziz (ks) ,Hz. Abdülkadir Geylani’nin (ks) çocuklarıdır.Kadiriyye yolu ,ekseriyetle, Hz.Pirin (ks) çocukları vasıtası ile neşrolunmuştur. Silsilede adı geçen Aliyyül Kadiri (ks) , silsiledeki diğer cedleri gibi,Bağdat’ta Nakibul Eşraf ve Kadiriyye vakfı mütevellisi idi.1289 da vefat etmiştir.Kabir taşında, “Hz.Resululllah (as) efendimize daima bağlı kalmış,ahiret gününün korkusu ile Cenab-ı Hakkı fasılasız düşünmekle geçen ömrünü daima büyük ceddi Gavsül Azam’ın(ks) eserlerini payidar kılmaya harcamıştır.Süleymanül Kadirinin oğlu Aliyyül Kadiri burada medfundur “ yazılıdır. Aliyyül Kadiri’nin(ks) neseb-i alileri şu şekilde belirtilmektedir. “Eşşeyh Esseyyid Abdülkadir Geylani’nin(ks) oğlu, Seyyid Abdülaziz (ks) neslinden, Seyyid Zeynüddin-i Kebir (ks) oğlu Seyyid Veliyüddin Kadiri (ks) oğlu Seyyid Nuruddin Kadiri (ks) oğlu Seyyid Hüsamüddin Kadiri (ks) oğlu Seyyid Muhammed Derviş (ks) oğlu Seyyid Zeynüddin Kadiri (ks) oğlu Seyyid Mustafa Kadiri (ks) oğlu Seyyid Süleyman Kadiri (ks) oğlu Seyyid Aliyyül Kadiri (ks) ..” Dede Efendi’nin(ks) adları tesbit edilebilen üç halifesi vardır.Bunlar , Urfa’lı Halil Hafız (ks), Antep’li Mustafa (ks) ve Kövenk’li Hacı Ömer Hüdayi’dir (ks). Urfalı Halil Hafız (ks) 1832 de doğmuştur. Babasının adı Müslim ,annesinin adı Ümmühan’dır.1907 yılında vefat etmiştir.7 Şubat 1880 tarihinde Dede Efendindin vefatından üç yıl önce Mevlid-i Halil Camiine imama tayin edilmiştir.İmam tayin oluşu ile ilgili berat şöyledir. “Yüce Vakıflar Nezaretine bağlı vakıflardan Urfa’da bulunan Mevlid-i Halilürrahman Cami-i Şerifi ve Vakfından olmak üzere günlük 5 akçe vazife ile imamlık vazifesini yürüten Seyyid Abdullah’ın ve daha sonra da oğlu Abdurrahman’ın dahi çocukları olmadığı halde vefat etmeleri sebebi ile halen bu hizmeti eda eden , salihlerin özü, Hafız Halil’in kusursuz hizmet etmek şartı ile 1397 senesi Sefer Ayı yirmi üçüncü günü bu berat verilmiştir.” 75 76 Hafız Halil’in (ks), Dede Efendi’den (ks) sonra,dergahta resmi irşad yetkisi isteyen ve Dede Osman Avni(ks) hakkında önemli bilgiler ihtiva eden dilekçesi şöyledir. “Hakir duacınızın yüce kapıya arzı şudur ki,Vakıflar nezaretine bağlı , Halep Vilayeti dahilindeki Urfa Şehrinde, Halilürrahman Gölü civarında bulunan , Mevlid-i Halil Aleyhisselam Tekkesi vakfından olmak üzre senelik 1500 kuruş vazife ile beratsız olarak , eskiden beri uygulandığı şekilde, mürşidlik vazifesini yerine getiren, Yüce Kadiri Yolu Halifelerinden , ibadet ve takvada yücelen büyüklerin meşhurlarından , yetmiş seneden beri zühd ve takva yolunda varlığını fena kılmış, Dede Eyyüb Efendi Oğlu Ebdal Muhammed Efendi Oğlu Mevlana Dede Osman Efendi Hazretleri (Allah onların sırlarını mukaddes kılsın) bundan önce çocuğu olmadığı halde vefat etmiş, varlığına ihtiyaç duyulan hizmeti sahipsiz kalmıştır.Bu sebepten işbu dilekçeyi gönderen , Kazancı Mahallesi sakinlerinden olup, Dede Osman Avni Baba Hazretlerinden terbiyesini ikmal ve maarifi tahsil ederek izin ve icazet alıp Yüce Kadiri Yolunda Halife ve Dede Osman Avni Baba’nın vefatından beri bu hizmeti yürütmekte olan Müslim Efendi Oğlu Hafız Halil Efendi duacınızın ,yukarıda geçen Urfa Şer’i Mahkemesinden halen vakıflar müdürü İsmail Efendi oğlu Mustafa Ragıb Efendi hazır bulunduğu halde toplanan yüce şeri mecliste , ulema ve meşayıh tarafından kendisine verilen şahadetname beyan olunmuştur.Bunun üzerine mürşidlik vazifesini hakkıyla ifaya muktedir ve buna hakkı ve liyakatı apaçık belli olduğunu hepsi ihtiyar etmiş, imtihanla da bu husus , mahkemede sabit olmuştur.Adı geçen mahallenin elli birinci hanesinde bir numara ile kayıtlı , yazım tarihinde elli bir yaşında olduğu elinde bulunan evraktan anlaşılan ve bugün askerlik yaşını geçmiş olduğu dahi, beşinci kolordu, redif sınıfı, otuz altıncı fırka yetmiş ikinci sancağına mensub yüz kırk üçüncü alayın birinci Urfa taburunun zabıtları tarafından tanzim edilen resmi evraktan da açıkça anlaşılmaktadır. Bu nedenle adı geçen Halil Hafız Efendi duacınıza kararlaştırılmış şartları tatbik ederek teveccüh etmeniz ve şerefli yüce beratınızı sadaka ve emir buyurulmak ricası ile bu dilekçe yüce huzurlanıza arzedilmiştir.Emir ve ferman Hazreti emir sahibinindir Bu dilekçe 1303 senesi Cemaziyelahir Ayı yedinci günü yazıldı.” Bu Dilekçeye verilen cevapta, “Salihlerin özü Hafız Halil için mahkemede verilen ilam ve Şeyhulislam tarafından kılınan işaret üzerine yüce vakıflar nezaretinden özetle ifade edildiği şekil ve gereğince fermanım olarak, 1313 senesi Cemaziyelevvel ayının ondördüncü günü işbu şanı yüce beratımı verdim ve buyurdum ki; adı geçen Halil Hafız Efendi mürşidlik vazifesini resmi olarak kusursuz hizmet etmek şartı ile icra ede..1313 senesi Cemaziyelahir Ayının onbeşinci günü yazıldı. “ 76 77 Antep’li Mustafa (ks) 1921 yılında , Hafız Halil Efendi’den(ks) ondört yıl sonra vefat etmiş aynı kabre defn olunmuştur.Bu zat vasıtası ile Dede Osman Avni’nin (ks) yolu Antep’te intişar etmiştir.Bu husus şöyle belirtilir. “Antep’teki tarihi Deveci Mescidi’nin İmamı Arap Baba(ks), Dede Osman Avni Baba’ya(ks) bağlıydı. Deveci Mescidi hem cami hem de Kadiri Tekkesi idi. Arap Baba(ks), Kuşadalı İbrahim Halveti’nin(ks) Antep’li Halifesi Aydi Baba’nın(ks) yeğeni idi.” Hacı Ömer Hüdayi (ks), Elazığ'ın Kövenk Köyünde medfundur. Bazı Mutasavvıf Şairler , Dede Efendi (ks) hakkında tasavvufi şiirler kaleme almışlardır. 1845 de Urfa’da doğan ve 1915 yılında vefat eden Şair Şeyh Halid , bir murabbasında, “Genci gamda kaldı bu Halid yine zar u hazin Yetmedi maksuda hayfa kim eder ah u enin Dede gelmiş yüz sürüp dergaha bu kemter kemin Kıl mürüvvet el gıyas ey bahrı eltaf-ı kerem” Diğer bir Mutasavvıf Şair Urfa’lı Bikeszade Hulusi de şu mısraları dile getirmiştir. “Kutb-i alemdir demadem Seyidi Osman Dede Nur-i azamdır demadem Seyyidi Osman Dede Zahir u batın yanında bir kuneydil içredir Ana alemdir demadem Seyyidi Osman Dede Nefsini alemde ahkar gördü öyle zat iken Seyr-i ekremdir demadem Seyyidi Osman Dede Hem keramet hem velayet hırka-yı puşundadır Derde merhemdir demadem Seyyidi Osman Dede Kıl kanaat ey Hulusi sana şefidir o zat Kutb-i alemdir demadem Seyyidi Osman Dede” Hasılı Seyyid Dede Osman Avni Ruhavi (ks) , mutasavvıfların övünç kaynağı,tasavvuf ilminde mütebahhir, evliyaullahın büyüklerinden ,kerametler sahibi bir pir idi.Apaçık kerametlere ve yüce makamlara sahipti.Sırrı açık basireti kuvvetli, duası makbul , himmeti yüce, zamanındaki mutasavvıfların imamı, zühd ve takvada benzersiz,muhakkık bir kamildi.Ariflerin önderi, saliklerin sığınağı, sırların hazinesi,tarikatın delili, hakikatın tercümanı idi.Genç yaşında irfan feyzine mahzar olmuştu. Kalblerin mahbubu , ulema ve sulehanın merğubu idi.Uşşakı Muhammediyyenin terbiyesine yetmiş yıl vakf-ı can 77 78 etmişti.Elinden marifet şarabını içen nice zatlar ,aşk-ı Hüda ile sermest olmuştu.Manevi fütuhatlar ile bezenmiş yüce ruhları ravza-i cinana uçtuktan sonra, Kabr-i Enverleri uşşak-ı İlahinin ziyaretgahı ve iltica mercii olmuştur. Yüce menkıbeleri hala dillerde dolaşmaktadır Kaddesellahu sırrahu ve nefeanellahu bihi. KAYNAKLAR Karakaş,M.’Şanlıurfa Evliya ve Alimleri’, Şanlıurfa 1996, s.10-50 Bağdati İ.D.,’El Bazül Eşheb’,Uluçınar Yay.İstanbul 1976 s.100-200 Şahiner,N.’Gaziantep’in Yok Edilen Camileri’,İstanbul 1995, s.51 Alpay,B.,’Şanlıurfa Şairleri’,Şanlıurfa 1986 ,s.70-110 78 79 Seyyid Hacı Ömer Hüdayi (ks), Seyyid Hacı Ömer Hüdayi (ks),19.Yüzyılda Anadolu’da yetişen Evliyanın Büyüklerindendir. 1821 yılında Elazığ’ın Mürü köyünde doğdu.Babası kaymakamzadelerden İbrahim Efendidir. Askerlik görevini Erzincan’da Kırkserdarlar Askeri Teşkilatında Komutan olarak yaptı. Gördüğü bir rüyasında , kendisine “Zahiri vazifen sona erdi. Artık manevi vazifene başla “ denildi.Rüyasını Erzincan’da bulunan Terzi Baba namıyla meşhur, Erzincan’lı Muhammed Vehbi’ye (ks) anlattı. Muhammed Vehbi (ks) O’nu ,Arapgir’de bulunan halifesi Ömer Ruhani ‘ye (ks) gönderdi. Hacı Ömer Hüdayi (ks) , Arapgir’li Ömer Ruhani ‘nin (ks) ilm-i batın halkasına dahil oldu.Elazığ’ın Perçenç Köyüne yerleşti. Halidiyye kolunun bütün merhalelerini tamamlayan Hacı Ömer Hüdayi (ks) , Urfa’da bulunan kibar-ı meşayıhdan Dede Osman Avni’ye (ks) intisab ile oniki imam hazeratına nisbetle adlandırılan oniki tasavvuf ekolünde de İrşad makamına erişti. Perçenç’den , Elazığ’ın Kövenk Köyüne gelip yerleşti.Kövenk’te nasın irşadı ile meşgul oldu.Güzel huyu, takvası, kerametleri ile şöhret buldu. Hacı Ömer Hüdayi (ks) güleryüzlü, mütevazi, çok cömert bir zattı.Bütün nasa maddi ve manevi ihsanlarda bulunurdu.Mübarek nazarlarına mazhar olanların O’nun cezbesine kapılmamaları mümkün değildi. Devlet Ricali, halli zor müşküllerini gelip O’na danışırdı. Anadolu’nun yetiştirdiği kümmeliynin büyüklerinden olan bu kutsal gönüllü veli, “İhtiyacı olup da bizden yardım istemeyenin yüzü bir kara, istendiğinde eğer biz yardımına yetişmezsek bizim yüzümüz iki kara olsun , biz hayatımızda kındaki kılıç gibi, mematımızda kından çıkmış kılıç gibiyiz “ buyurarak alemşumul olan yüce tasarruflarını izhar buyurmuşlardır. Hacı Ömer Hüdayi’nin (ks) , Memnune, Saadet,Hafize isminde üç kızı, Ahmet isminde bir oğlu dünyaya gelmiştir. Ahmet Visali namı ile tanınan bu zat Hacı Ömer Hüdayi’nin (ks) ali teveccühlerine mahzar olup O’nun (ks) hulefası arasında yer almış ancak genç denecek yaşta, bu fenadan dar-ı bekaya rıhlet buyurmuşlardı. Çok sayıda Hulefası bulunan Hacı Ömer Hüdayi (ks) Hazretlerinin adları tesbit edilebilen hulefaları şunlardır. Ahmet Visali (ks) Kürklü Hacı Muhammed (ks) Göllü Mustafa (ks) Hamza (ks), Şükrü (ks), 79 80 Muharrem Hilmi (ks), Tepecikli Mehmet (ks), Perçençli Mehmet (ks), Boranlı Abdullah (ks), İzolulu Muhammed Emin (ks), Hacı Ömer Hüdayi’nin (ks) irşad ile geçen mübarek ömürleri, Hicri 1322 Miladi 1905 yılında kurban bayramı günü Kövenk Köyünde hitama erip, ruh-u pürfutuhları cenneti ulyaya pervaz eylemiştir . Nurlu kabirleri Elazığ’ın Kövenk Köyünde ziyaretgah-ı enamdır. Kabir taşında şu ifadeler yer almaktadır. Budur kabr-i müniri ol cenab-ı hazreti Şeyhin Hakikat ilmine vakıf şehir-i pir Ömer Baba Ziyaret kıl hulüs ile dilersen feyzyab olmak Olur maksuduna nail iden bir fatiha ihda İdüp rahmetle yad anı iderse her kim istimdat Ulaşır himmeti şeyhin muin olur ana Mevla Diriğa halka-i zikrinden ayrılmış müridanı Firakıyla yanan diller ziyaretle olur itfa Dedim tarih vefatına dü ceşmime dolan kanla Mukim-i cennet-i ulya ola yarab Ömer baba Sene 1322 Hacı Ömer Hüdayi (ks) türbesinin bahçesinde bulunan Oğlu Ahmet Visali’nin (ks) kabir taşında ise “Hulefa-yı Kadiriyyeden Şeyh Ahmet Efendinin Ruhuna Fatiha , 5 şubat 1309 “ yazılıdır. O’nun(ks) bize kadar ulaşan emanetleri arasında tesbihi, tacı,külahı bulunmaktadır. O’nun (ks) yolunu ve manasını temsil eden mübarek taçları dört dilimli olup, her bir diliminde Allah’a (cc) vuslatın merhaleleri olan “şeriat, tarikat, hakikat, Marifet “ yazılıdır. Hacı Ömer Hüdayi Baba ' nın (ks) şiirlerinin toplandığı "Divan-ı Hüdayi " adlı bir eseri bulunmaktadır.Eser , Muharrem Hilmi Efendi (ks) tarafından kaleme alınmıştır. Gel etme sırr-ı Hakk'ı faş, dahi kimseye atma taş Bir gün gidersin dünyadan, işin olur uhrada yaş Sakın dünyaya aldanma, bunu sana kalır sanma Yoktur bakası inanma, ederse ger seni bir baş 80 81 Bir kimseyi incitme gel, hiç verme işine halel Muhtaçlara gel tut bir el anlara daim yedir aş Kimseye kemlik dileme, kibredip ağır söyleme Düşeni azar eyleme hiçbir gönül yıkma adaş Hüdayi gel görme hakir velev ki olsa bir esir Gerek kebir gerek sağır edna görüp oynatma kaş Hacı Ömer Hüdayi Baba ’nın (ks) , tevhid hakkındaki şu manzumesini okuyup da , aşk ile tevhid etmemek mümkün mü? Gel Hakk’ı çok zikredelim , ismini hep vird edelim Leyl u nehar halvet edup ,aşkiyle tevhid edelim Gel derme bu sim u zeri , böyle cifeden ol beri Kamuya ol Hak rehberi aşkiyle tevhid edelim Gel tevhide çalış heman , bülbül gibi eyle figan Maksudunu verir inan , aşkiyle tevhid edelim Döndür Hüda’ya yüzünü , sevdir O’na kendözünü Zikr eyle pak et özünü , aşkiyle tevhid edelim Zikre çalış olma kesel, çek masiva şuğlünden el Hak meydanı açıldı gel , aşkiyle tevhid edelim Çoktur velim Hakk’ın yolu , Tevhid kamunun efdali Ol bu gülzarın bülbülü , aşkiyle tevhid edelim Cümle ezkarın efdali , tevhid buyurmuştur nebi Budur ekmelin mezhebi , aşkiyle tevhid edelim Zikr-i Hüda’ya et devam, çünkü zikreder has u am Bulur gönül aşkta makam , aşkiyle tevhid edelim Gel azmet Hüdayi Baba , düşme bu dar-ı girdaba Olur bütün ömrün heba , aşkiyle tevhid edelim 81 82 O’nun(ks) alim hulefasından olan ve “Mevizayı Hilmiyye Menazilüssalikin Makamat-ı ezkar-ı ilahiye lissalikittarikatil kadiriyye Hediyyetüzzakirin Divan-ı Sırrı” gibi eserlerin sahibi olan,Muharrem Hilmi (ks), “Divan-ı Sırrı” adlı eserinde , Hacı Ömer Hüdayi’yi (ks) şöyle tavsif eder. Serdar-ı şah-ı evliya şeyhim Hacı Ömer Baba Rehber-i habib-i hüda şeyhim Hacı Ömer Baba Pirlerin hünerverisin, aşıkların serverisin Hakikatın gevherisin şeyhim Hacı Ömer Baba Kim sana etse iktida , ana muin olur hüda Çünkü sen oldun hak nüma şeyhim Hacı Ömer Baba Dillerin gevher kanısın aşıkların sultanısın Tarikatın erkanısın şeyhim Hacı Ömer Baba Hakkın ism-i celalinden gül açılmış cemalinden Hiç doyulmaz kemalinden şeyhim Hacı Ömer Baba Eşiğine baş koymuşam nur-i feyzinle dolmuşam Ben mest-i müdam olmuşam şeyhim Hacı Ömer Baba Çün zikreyledin Hüda’yı oldun anınçün Hüdayi Sırrıdır sana fedayi şeyhim Hacı Ömer Baba (Divan-ı Sırri, s.21,22) Mürşidim Hüdayidir himmeti Hüdayidir Girmeyen tarikine zahid-i mürayidir Benim şeyhim velidir veliler serveridir İktida etmeyenler ana mutlak delidir Daim teveccüh eder gönülden hakka gider Kime nazar ederse vasıl-ı Hüda eder Ruküu bağdadedir İmdadı feryadedir Bu kemter Sırrı senin kapında bir gedadır (age s.51) Şeyhimin bahçesinde gül dermeye kim gelir Bülbülveş gül dalında hoş ötmeye kim gelir Şeyhimin hoş illeri açılmış hep gülleri Ötüşür bülbülleri dinlemeye kim gelir Reyhanlı bağları var sümbüllü dağları var Zülfünde ağları var devşirmeye kim gelir Şeyhimin kemalini Ruhundaki alini 82 83 Gül gibi cemalini seyretmeye kim gelir Severim özlerini hususan gözlerini Sitemden gömleğini giyinmeye kim gelir Bana etti bir oyun raz-ı nihanım duyun Şeyh kapısında boyun hoş bükmeye kim gelir Elim var dameninde ululuk var şanında Şeyhimin divanında diz çökmeye kim gelir (age s.52,53) Şeyhimiz Ömer Hüdayi dedi olmayın mürai Sıdk ile zikret Hüda’yı gel gülşeni tevhide gir Olma zahid-i mürai yetişe feyz-i Hüdayi Rehber et aşk-ı Hüda’yi gel gülşeni tevhide gir (age s.58) Ömer Hüdayi ey şahım kasrı cennette bir güldür Muharrem sırrı katibi ana her demde bülbüldür Tarikatte aşıkanı Hüda’ya Şeyhi Kamildir Sahibi hal olan bir mürşid-i kamil arar isen Tariki Kadiride Hüdayi bir doğru delildir (age s.58,59) Afitab-ı aşk doğunca kalbime rahşan eder Ref edüp benlik hicabın varlığın i’lan eder Feyz-i Hüdayi serapa kaplamıştır alemi Nabina görmez bu feyzi ehli dil izan eder Görse vechi batının bir kafir o anda heman Parmağın ref eyleyüp ez dil ü can iman eder Sende hiç yokmu vefa ey şuhi sitemkar acep Gülzara estikçe feyzi andelip nalan eder Hak ana vermiş tasarruf kudretinde etmesin Bir nazar etse dile ger kabil-i irfan eder Gerçi çul puşide bir fakir görünür sureta Alemi batında dü kevne dila ferman eder Sırrıya gel bab-ı dergahına eyle iltica Ser furu eden fakiri aleme sultan eder (age s.68) Enis ü munis-i ruh-i revanım Canım nur-i uyunum valaşanım Nesim-i feyzin eyledikçe zuhur Meserretler bulurdu dil ü canım İşaret-i beşaretler ederdin Ruşen kılar idin dil-i suzanım 83 84 Beni diyar-ı gurbetlere saldın Şeb-i tarikle geçirdin zamanım Meğer guruba çekilmiş ziyaı Sema-i dilden ol mihr-i tebanım Bu ye’s-i pürmelal içinde iken Nasıl terk eyledin beni cananım Bana bu firkatin çok etti tesir Anınçün kesmezem ah u figanım Gönlümün mürğ-i aşkı etti pervaz Hali kalmadı avazdan aşiyanım Ümidim var idi Hüdayi Baba Ede irşad bu dil-i natüvanım Bu sırr-ı nacizin eyleme mahrum Feyz-i nesimine ğark et hakanım Esüp bad-i ecel bahar-ı ömre Takatim bitap etti büktü belim Sema-i cinane eyledi pervaz Ümidim goncasından üzdü elim Sanırsın guruba çekildi mahım Kesildi feyz-i nur-i mey ü mülüm Enis ü munisim gitti cihandan Tarih düştü cerağ-ı cam-ı dilim Firaki yare yokmu, Sırri, çare Ne aceb soldu birden taze gülüm (age s.106,107) Ben bu aşkın mecnunuyam ey benim kamil mürşidim Hak cemalin meftunuyam ey benim kamil mürşidim Aşkım seni arar bulur cemaline hayran olur Nurlara kalbim boyanır ey benim kamil mürşidim Gönül kasrında şahımsın sema-i dilde mahımsın Hüdayi cilvegahımsın ey benim kamil mürşidim Aklımı sahraya saldım aşkın deryasına daldım Didarına hayran kaldım ey benim kamil mürşidim Uludur gayet kemalin ruh verir feyz-i zulalin Nur neşreder gül cemalin ey benim kamil mürşidim Siretin hep şeriattır kelamın dürr-i hikmettir Yolun ayn-ı hakikattir ey benim kamil mürşidim Hakk’ın ismi celalinden gül açılmış cemalinden Hiç doyulmaz kemalinden ey benim kamil mürşidim Her kim sırrına eremez hakikat gülün deremez Didar-ı Hakkı göremez ey benim kamil mürşidim Feda olsun dil ü canım senin yolunda sultanım 84 85 Eriştir derde dermanım ey benim kamil mürşidim Hüdayi Sırrı sübhane ağlayu geldi divane Eriştir hak divanına ey benim kamil mürşidim (age s.107) Destimi tuttu bir pir gönlüm suzane geldi Dedi zikret Hüda’yı unut hep masivayı Adı Ömer Hüdayi nutk-ı irfane geldi Feyzi erişti elhak eylerdim zikri mutlak Açıldı dide-i dil genc-i nihana geldi (age s.146) Ol destgir bu bende-i mücrime Hüdayi Hep feyz-i sünuhun dola kalbime Hüdayi Ref eyle hicab perdesini dide-i dilden Aç bab-ı füyuzatını dilime Hüdayi Bir kez nazar et benliğimin dağını kaldır Vahdet nuru işrak ede sırrıma Hüdayi Senden alıyor feyz ü kemalini bu eşya Bir çare et bu dil-i mecruhuma Hüdayi Çün damen-i irşadını tuttum can ü dilden Feyzin vere nur-i cila ruhuma Hüdayi Dü destini bu sırrı açup geldi divane Der feyzini aç ruh-i fütuhuma Hüdayi (age s.152) Hacı Ömer Hüdayi ‘nin (ks) feyz aldığı zevatı , halifesi Muharrem Hilmi (ks) şöyle ifade eder. “Bu fakir-i pür taksir Muharrem Sırri ibni Ahmed Hüdayi-i Harputi , usul-i zikir ve tarikat-ı aliye-i nakşibendiyyeyi Şeyh Hacı Ömer Hüdayi-i Harputi ‘den (ks) , O da Ömer-i kebir-i Ruhani-i Arapgiri’den (ks), O da Hayyat Muhammed Vehbi-i Erzincani’den (ks) , O da Abdullah-i Mekki’den (ks), O da Mevlana Muhammed Halid-i Bağdati’den(ks) almışlardır. (makamat, s.67) “Bu fakir-i pür taksir dahi usul-i zkir ve tarik-i kadiriyye-i Şeyh Hacı Ömer Hüdayi ‘den (ks), O da Seyyid Dede Osman Ruhavi’den (ks) almışlardır.” (makamat, s.50) O’nun (ks) seyri sülukunu tamamlamış zevata verdiği icazet ,ipek bir kağıttan ibaret olup , icazetnamenin ortasında ‘ilmi Batın’ yazılıdır.Altında da mühürleri bulunmaktadır. 85 86 Tasarrufu halen dahi gün gibi aşikar olan Hacı Ömer Hüdayi (ks), Anadolu’da Türklerin yetiştirdiği ekabir-i evliyanın önde gelenlerindendir.Türk Milleti olarak Böyle bir ulülazim hak dostuna sahip olduğumuz için ne kadar övünç duysak azdır.. KAYNAKLAR Muharrem Hilmi,Divan-ı Sırri, Nş.S.Ateş,Yeni Ufuklar Neşriyat, İstanbul Muharrem Hilmi,Makamat-ı ezkar-ı ilahiye lissalikittarikatil Kadiriyye, Nş.S.Ateş.,Pars Matb., Ankara 86 87 Seyyid Hacı Muhammed Baba Kürki (ks), Evliyanın büyüklerinden ve Kadiriyye Ricalinin önde gelenlerinden olan Hacı Muhammed Baba (ks), Hazar Gölü kenarında bulunan “Kürk” isimli beldede şuhud alemine şeref vermiş, bu sebepten “Kürki” şöhreti ile tanınmıştır.Babası , Gafuroğullarından Ahmed Ağa’dır.Asrının en büyük kutbu Kövenkli Hacı Ömer Hüdayi Baba’nın (ks) cemal alemine göçmesinden sonra manevi bir işaretle Hicaz’a gitmiş, Medine-yi münevverede Hz.Resulullah’a (as) kurbiyetle , kulluk deryasına müstağrak olmuşlardı.Vazifesi bitince tekrar Kövenk’e dönüp, aziz mürşidlerinin yüce dergahında hakikat yolunun feyzlerini neşr buyurmuş, temiz ruhları naim cennetlerine kanat açıncaya kadar burada, nasın irşadı ile meşgul olmuşlardı. Muhammed Baba (ks), 1929 yılında Mevla’nın yakınlık meclisine rıhlet eylemiş, İlahi lutuflara mahzar olmuş yüce ruhları ravza-yı cinana uçmuştur.Kövenk’te mürşidinin yanı başında bulunan nurlu kabirleri , aşk ve muhabbet erbabının ziyaretgahıdır.Ariflerin kamillerinden ve Kadiriyye’nin önde gelen mürşidlerinden olan Hacı Muhammed Baba (ks) , Hz.Abdülkadir Geylani’nin (ks) irfan bahçesinde yetişmiş bir gül-i rana idi. O da (ks), mürşidi Hacı Ömer Hüdayi Baba (ks) gibi on iki tasavvuf yolundan da irşad makamını ahz etmişti. O’nu (ks) koklayan Allah (cc) aşıkları , nurlu meclislerine can atıp, O Hazretin (ks) hakikat kokusundan zevkyab ve sermest olmuşlardır. Kabirlerinin yanındaki kitabede; “Saadetle gelen gelsin bu dergah-ı refi’ şana Maarif şem’ini yaksın , bu lazımdır her insana “ yazılıdır. 87 88 Seyyid Hacı Mustafa Hayri Baba Malatyevi (ks), 1895 yılında Malatya’da doğmuştur. Babası Yüzbaşı Mustafa Hayri'nin, Malatya’nın Akçadağ ilçesinde görevliyken şehit oluşundan üç ay sonra doğan çocuğuna da Mustafa Hayri ismi verilmiştir.Ehl-i Beyti Resulullah'tan (as) olan bu büyük mutasavvıf, Seyyid Battal Gazi neslinden ve Koca Vaizoğulları ailesindendir. Eski Malatya'da, bu gün ki ismiyle Battal Gazi'de yaşamış olan bu aileden pek çok mutasavvıf yetişmiştir. Malatya velilerinin büyüklerinden olan ve kabr-i şerifi Battal gazi'de bulunan Seyyid Koca Vaiz (ks) hazretleri, Hayri Baba (ks) Hazretlerinin ceddidir. Seyyid Koca Vaiz (ks), Sultan IV. Murad devrinde yaşamış, züht ü takvası ve kerametleriyle meşhur olmuş, IV. Murad kendilerine iltifat ve sevgi göstermiştir. Seyyid Koca Vaiz (ks) tasarruf sahibi ve çok güçlü mutasavvıftır. Pekçok menkıbesi hala dillerde dolaşmaktadır. Küçük denilebilecek yaşta tasavvuf'a giren Seyyid Hacı Mustafa Hayri Baba (ks), Elazığ'da meşhur mutasavvıf Hacı Ömer Hüdayi Baba Kövengi'nin (ks) halifelerinden Kürklü Hacı Muhammed Baba'nın (ks) himmet ve tasarruflarıyla kemale ulaşmıştır. Bütün ömrü züht ü takva, taat ü ibadet, zikr ü fikr, sabr u şükr ile geçen bu büyük mutasavvıf, irşad görevini hakkıyla yerine getirmiş, insanlara her zaman "Sabr, şükr ve kanaatı" tavsiye etmiştir. "Gel Allah'a yürü yol kapanmadan, Zikr eyle mevla'yı dilin durmadan" beyti'ni her fırsatta terennüm etmiş, ölüm gelmeden Hak'ka doğru yürümeyi, dil durmadan Hak'kın zikriyle iştigal etmeyi tavsiye ve telkin etmiş, bir ömür boyu bu mana çerçevesinde insanları ikaz ve irşad buyurmuştur. 17 Eylül 1979 pazartesi gün'ü "En yüce dosta" diyerek, ruh-ı pürfütuhları ravza-i cinana pervaz eylemiştir. Rahmetullahi Aleyh Kabr-i şerifleri Trabzon'un Akçaabat ilçesindedir. Manevi feyz menbağı olan bu mübarek makama , Türkiye'nin her tarafından ziyaretçiler gelmektedir. 88 89 EBUL HAKAIK SEYYİD MAHMUD NASURİDDİN B. AHMED EL- HUYİ (ks) (AHİ EVREN) Anadolu’da Ahilik teşkilatının kurucusu olan büyük veli Nasuriddin el Huyi (ks) 1171 yılında İran’ın “Hoy” şehrinde dünya alemini şereflendirmiştir. Babasının adı Ahmed’dir. Ünlü alim Fahreddin Razi’den ilim tahsil etmiştır. İlim ve tasavvuf merkezi olan Bağdat’ta, büyük veli ve alimlerin sohbetinde bulunmuş, Sühreverdi yolunun mürşidlerinden Evhadüddin Hamid Kirmani ‘ye (ks) intisab etmiştir. Sühreverdi yolunun kurucusu, Ebunnecib Ziyaeddin es Sühreverdi (ks) , Bağdat’ta , Hz.Abdülkadir Geylani (ks) ile aynı devirde yaşamış ,O’nun (ks) sohbetlerinden istifade etmiş eazım-ı evliyaullahtandır. Hamid Kirmani (ks) ,1164 de Kirman’da doğmuş,Bağdat’a gelerek eğitimini tamamlamış, “Hankahiye” medresesine müderris tayin edilmiştir.O’nun da mürşidi Rukneddin Sucasi‘dir (ks). Hamid Kirmani (ks) , halifesi Seyyid Mahmud Nasuriddin (ks) ile birlikte Anadolu’da tasavvufu neşretmiş, kendisine” şeyh-i şuyuh-ı Rum “ ünvanı verilmişti. Kayseri’de ikamet buyurmuşlardı. Cezbe ve muhabbet ehli bir Hak dostu idi. 1238 de Konya’da, terk-i alem-i nasut eylemişlerdir. Seyyid Mahmud Nasuriddin’in (ks) tasavvuf silsilesi İmam Aliyyül Mürteza ‘ya ulaşır. Bu mübarek silsile şöyledir. Menba-ı feyz vel kemal Hz.Muhammed Mustafa (as) Şah-ı velayet İmam Aliyyül Mürteza (kv) Hasan el Basri (ks) Habib el-Acemi (ks) Davud et-Tai (ks) Maruf Ali el-Kerhi (ks) Seri es-Sekati (ks) Reis-i sufiyye Cüneyd el-Bağdati (ks) Mümşad ed-Dıneveri (ks) Muhammed ed-Dıneveri (ks) Muhammed el-Bekri (ks) Vecihüddin el-Kadi (ks) Ömer el-Bekri (ks) Ebunnecib Ziyaeddin Sühreverdi (ks) Kutbuddin Ebheri (ks) 89 90 Ruknuddin es Sucai (ks) Evhadüddin Hamid Kirmani (ks) Seyyid Mahmud Nasuriddin el-Huyi (ks) Bağdat’ta Abbasi Halifesi Nasır’a , Selçuklu Hükümdarı tarafından elçi olarak gönderilen , Sadreddin Konevi’nin (ks) babası , Mecdüddin İshak (ks) , Anadolu’ya dönerken Halife Nasır’ın emriyle , Muhyiddin Arabi (ks) , Evhadüddin Kirmani(ks) ve Nasuriddin Mahmud el Huyi (ks) gibi büyük Hak dostlarını da beraberinde Anadolu’ya getirmiştir. Mahmud el Huyi (ks) ve mürşidi, Kayseri ‘ye yerleşmiş , Selçuklu Hükümdarı I.Alaeddin’in büyük desteği ile Anadolu’da tasavvufu neşretmişler, İslami ve tasavvufi ilkelere sıkı sıkıya bağlı bir esnaf teşkilatı olan ahiliğin temellerini atmışlardır. Kendisine Ahi Evren ismi verilmiştir. Mürşidinin kızı Fatma Hatun ile evlenmiş, Fatma Hatun da Anadolu kadınları arasında irşad faaliyetlerinde bulunarak, ahiliğin kadın kolları mahiyetindeki, “Baciyan-ı Rum “ u teşkilatlandırmıştır. Kayseri’de dericilik sanatı ile maişetini temin eden Seyyid Mahmud el-Huyi (ks) “Letaif-i Hikmet “ adlı eserinde şunları söylemektedir. “Allahü Teala , insanı muhtaç olarak yaratmıştır.İnsanın muhtaç olduğu bütün sanat kollarının yaşatılması gerekir. Cemiyyetin bir bölümünün sanata yönelmesi , her birinin, belli bir sanatı icra etmesi gerekir . Ancak bu sayede toplumun ihtiyaçları karşılanabilir.” Kayseri’nin Moğollar tarafından işgalinden sonra Denizli’ye gitmiş, Sadreddin Konevi ‘nin (ks) daveti üzerine Konya’ya gelmiştir. Şemsi Tebrizi’nin (ks) şahadetinden sonra Konya’dan ayrılmış , Kırşehir’e yerleşmiştir. Hacı Bektaşı Veli (ks), ve Mevlana Celaleddin (ks) ile aynı devirde yaşamıştır. Kırşehir’deki Ahi Evren Tekkesi, tasavvuf ve sanat erbabının merkezi konumunda idi . Bu merkeze bağlı olan diğer şehirlerdeki sanat erbabının başında , Ahi Evren’in (ks) halifeleri bulunuyordu. Ahilik pek çok devlet adamını , askeri, müderrisi, kadıyı ve mutasavvıfı bünyesinde toplamıştı. Osmanlı devletinin kuruluşunda Ahiliğin önemli rolü vardı. Edebali (ks) bir ahi şeyhi idi. Osman gazi, Orhan Gazi, I.Murad gibi ilk Osmanlı Devlet adamları ahilik teşkilatına mensubdu . Ahilik ,birliğin, dirliğin, mananın simgesi idi. 90 91 Bu büyük velinin Anadolu’da birliğin sağlanması, Allah (cc) ve Resulu’nun (as) sevgisinin yayılması için sarf ettiği şerefli ömrü ,1262 yılında Kırşehir’de hitam bulmuş, ruh-ı pür fütuhları cennet bahçelerine kanat çırpmıştır. Ahilik hakkındaki 1862 tarihli bir fermanda, Seyyid Mahmud el-Huyi (ks) ile ilgili şu ifadeler yer almaktadır. “Kırşehir Kazasında , defin-i hak-i ıtırnak olan , kibar-ı evliyaullahtan kutbul arifin Ahi Evren Veli kaddesellahu sırrahu el celi Hazretleri…” KAYNAKLAR TDVİA Cilt I, Ahilik Md. Adana Şeriyye Sicilleri nr.76 sh.346 Gülşehri, Ahmed. ‘Keramat-ı Ahi Evren’ Letaif-i Hikmet Bayram, Mikail., Sadruddin Konevi ile Ahi Evren’in mektuplaşması , SÜ Fen Ed. Fak. Dergisi s.2 Vassaf,H.’Sefine-i Evliya,Süleymaniye,Yazma Bağışlar,2305-2309,c.I, Sühreverdiyye Md. 91 92 HACI BEKTAŞ -I VELİ (ks) Büyük Veli Seyyid Muhammed b. İbrahim Ata, Hünkar Hacı Bektaş -ı Veli (ks) , 1210 senesinde Horasan-Nişabur’da dünya alemini ziynetlendirdi. Babası İbrahim Ata , Ehl-i Beyt-i Resulullah ’tandır (as). Mübarek nesepleri İmam Musa Kazım vasıtası ile Hz. İmam Aliyyul Mürteza (ra) efendimize ulaşır. Hacı Bektaş-ı Veli’nin (ks) (1210-1271) , Hz. Şah Abdülkadir Geylani’nin (ks) (1077-1165) oğlu İbrahim Abdülkadir’in kızı Saide Hatun’un çocuğu olduğu da bazı eserlerde belirtilir. Asıl adı Seyyid Muhammed b. İbrahim Ata olan Hacı Bektaş-ı Veli (ks), ulemanın önde gelenlerinden ve tasavvuf ehlinin büyüklerindendir.”Bek” sığınılacak yer ,”daş” = dost, “Bekdaş”, tasavvuf ehlinin melcei ,sığınılacak yeri, dost olan zat demektir. Mürşidi , Hoca Ahmed Yesevi’nin (ks) halifelerinden , zahir ve batın ilimlerinin sahibi , Lokman-ı Perende el Horasani’dir .Tarihçi “Ali” , Lokman-ı Perende ile Hacı Bektaş-ı Veli (ks) arasındaki menkıbelerden bahseder. ”Umdetüttevarih”de de Lokman-ı Perende’nin ,Hacı Bektaş-ı Veli’nin Mürşidi olduğu belirtilir. “Ravzatüssafa” adlı eserde,“Sultan Hüseyin Baykara (1438-1506) devrinin meşhurlarından bahs olunurken Lokman-ı Perende’nin , Herat Şehrinde gayet ma’ruf bir tekkesi ve mezarlığı olduğu belirtilir. Lokman-ı Perende’nin mürşidi ,Hoca Ahmet Yesevi’dir (ks). Bu büyük velinin öğrencilerinin sayısı 99.000’e ulaşmış , içlerinden 12.000 kamil insan yetişmiştir. Vassaf,H.’Sefine-i Evliya,Süleymaniye,Yazma Bağışlar,23052309,c.I.Bektaşiler bl.) Hoca Ahmed Yesevi’nin i mürşidi Yusuf Hamedani’dir (ks). Bu zat, Hz.Şah Abdülkadir Geylani’nin (ks) (1077-1165) “bu ayaklarım bütün evliyanın boynu üzerindedir” sözünü, ‘doğru söylüyorsun ya Abdulkadir!’ diyerek tasdik eden ve boynunu, bulunduğu mahalden uzatan , tasavvuf tarihinin en meşhur simalarından birisidir. Hacı Bektaş-ı Veli (ks) , küçük yaşta Lokman-ı Perende’nin (ks) yanında, maddi ve manevi ilim tahsiline başlamış, kendilerinden çocuk denecek yaşlarda bile pek çok keramet zahir olmuştur. Lokman-ı Perende vasıtası ile kemale eren Hacı Bektaş-ı Veli’nin tasavvuf silsilesi Hoca Ahmed Yesevi ile Hz. Ebubekir Sıddık (ra) efendimize ulaşmaktadır. Bu mübarek silsile şöyledir: Sultanül Enbiya Hz.Muhammed Mustafa (sav) -Hz. Ebubekir Sıddık (ra) -Hz.Selman-ı Farisi(ra) -Kasım b. Muhammed b. Ebubekir Sıddık (ra) -Caferüssadık (ks) -Beyazıd-i Bestami (ks) 92 93 -Ebul Hasan Harakani (ks) -Ebu Ali Farmedi (ks) -Yusuf Hamedani (ks) -Hoca Ahmet Yesevi(ks) -Lokman-ı Horasani (ks) -Seyyid Muhammed b. İbrahim el-Horasani (Hacı Bektaş-ı Veli) (ks) (Vassaf,age.) ‘Sefine-i Evliya’ adlı eserde Hoca Ahmed Yesevi’nin , Hz. İmam Aliyyul Murteza (ra) efendimize ulaşan ikinci bir silsilesi şu şekilde zikredilmektedir: -Hz. İmam Aliyyül Mürteza (ra) -Hz. İmam Hüseyin Şehid-i Deşt-i Kerbela (ra) -İmam Zeynel Abidin (ks) -İmam Muhammed Bakır (ks) -İmam Caferussadık (ks) -İmam Musa Kazım (ks) -İmam Aliyyurrıza (ks) -Muhammed Eslemi Ettusi (ks) -Tahir-i Meşhedi (ks) -Abdullah Vasıti (ks) -Ebu Muhammed Haili (ks) -Rukneddin Cürcani (ks) -Hasan Senceri (ks) -Hoca Ahmed Yesevi (ks) (Vassaf,age.) Hacı Bektaş-ı Veli (ks) , XIII.YY.da (1220-1231) yıllarında Horasan ve Maveraünnehir’de vuku bulan Moğol istilaları devrinde Horasan’dan Anadolu’ya geldi(1234). Bugünkü Hacıbektaş (Sulucakarahöyük) adlı mevkiye yerleşti. Dergahını burada kurdu. Çevredeki Türkmen ve gayri müslimlerle ilgilendi. O dönemin sufileri,ahileri ve medrese mensupları ile münasebetleri oldu. Pek çok kamil insan yetiştirip Anadolu’nun her tarafında Din-i Mubin-i İslam’ı yaymak amacıyla görevlendirdi. Hacı Bektaş-ı Veli (ks) , Meşhur mutasavvıflar Ahmed el-Bedevi (ks) (Ö.Hicri 675),İbrahim ed-Dussuki (ks) (Ö.H. 676) ile aynı devirde yaşadı. Seyyid Ahmed el Bedevi (ks) ile mülakatta bulundu. (Vassaf,age) Hacı Bektaş-ı Veli (ks) ,1271 yılında Kırşehir-Sulucakarahöyük’de Hakka vuslat kıldı. Cenab-ı Hak, Ümmet-i Muhammed’i(as), onun feyziyle feyzyab eylesin. 93 94 Türbesi, Selçuklu Mimarisini yansıtmakta olup Hz.Pirin(ks) vefatından az sonra 1275 yıllarında yapılmıştır.Daha sonra Osmanlılar Döneminde ilaveler yapılarak külliye tamamlanmıştır. Eserleri Hacı Bektaş-ı Veli’nin, Arapça ve Farsça eserler yazması onun iyi bir medrese eğitimi aldığı , kudretli bir alim olduğunu ortaya koyar.En önemli eseri ‘Makalat’ adlı Arapça yazılmış, İslam’ı ve İslam Tasavvufu’nu anlatan eserdir. Bir zamanlar bu eserin 9. ve 10. Hicri Asırda tertip edildiği ve Hacı Bektaş’a isnad edildiği zannedilirdi. ‘Hatipoğlu‘ isminde bir Osmanlı Şairi’nin 1409 yılında yazdığı Türkçe manzum bir “Makalat Tercümesi” elde edilmiştir. Hacı Bektaş hakkında pek ihtiramkarane lisan kullanan mütercim, Hacı Bektaş’ın bu eseri Arapça yazdığını ve kendisinin Tükçeye tercüme suretiyle faydasını yaygınlaştırmak istediğini söyleyerek eserin bir vesika olduğunu ve Hacı Bektaş’a ait olduğunu kesin bir suretle ispat etmiştir. Gerçekten Hacı Bektaş menkıbelerini içine alan “Velayetname”de de Hacı Bektaş’ın Arapça “Makalat” adlı bir eseri olduğu bu eserin “Sa’deddin” adlı bir bağlısı tarafından nesir olarak Türkçe’ye tercüme edildiği açıklanmıştır. “Makalat”ta kullanılan dil, yazıldığı devrin özelliklerini taşımaktadır. Hacı Bektaş’ın (ks) bazı sufiyane sözlerini ihtiva eden Farsça yazılmış küçük bir risalesi vardır ki bu mühim eserin sağlamlığından ve Hacı Bektaş’a (ks) ait olduğundan hiç şüphe yoktur. Ayrıca Hacı Bektaş’ın (ks) “Fatiha Tefsiri” adlı bir eseri bulunmaktadır. (Vassaf,age.) Makalat’ı Türkçe’ye çeviren ,Molla Sadeddin (Said Emre), Hacı Bektaş-ı Veli’ nin (ks) öğrencisi ve Yunus Emre’nin (ks) (1241-1320) çağdaşıdır.Bu tercümenin bir nüshası ,İstanbul Süleymaniye Kütüphanesi,Laleli Bölümü, 1500 numarada kayıtlıdır. Hacı Bektaş-ı Veli’nin tasavvufi şahsiyyeti ortaya koyulurken bu eserden faydalanılmıştır. Molla Sadettin , tecümesine başlarken ,Hacı Bektaş-ı Veli’yi (ks) , “ol esrar sözlü,tatlı ve hoş dilli,güler yüzlü, Makalat sahibi, Şeriat suyu,terbiye ve bilgi dolu hakikat hazinesi,tarikat ehlinin makamı,şeriat kavminin müftüsü, ilimler 94 95 hazinesinin sahibi, o bilinen kutup,el-Hac Bektaş El Horasani (Allah aziz sırrını kutsal kılsın),O dinin ışığı, iman nurunun yağı ve erenlerin durağı şöyle buyurur ki.....” diyerek tavsif eder. Tasavvufi Kişiliği Tasavvufu hal olarak yaşamayıp, ondaki hikmet ve sırları bilmeden, akademik birtakım şahsi yorumlarla, o büyük insanların şahsiyetlerini, inanç ve yaşantılarını kaleme alabileceklerini zanneden müelliflerin idrak edemedikleri çok mühim birkaç noktayı vuzuha kavuşturmak gerekir. Cenab-ı Vacibul Vücud , Kur’an-ı Kerim’de ve Resulü’nün(as) sünnetinde emir buyurduğu kulluk vazifelerini yapmadan yasakladığı şeylerden kaçınmadan, O’na(cc), doğru bir itikadla bağlanmadan, hiçbir kulunu yakınlığına eriştirmez. Bu hem aklen hem de naklen imkansızdır. O’na (cc) yakın olmanın, dost olmanın ve O’nun Resulüne (as) yakın olmanın şartları, Kur’an-ı Kerim’de ve hadis-i şeriflerde kesin olarak belirlidir.Tasavvuf dahi bu naslar içinde yeralmakta, Hakka yakınlığa, kullukta ihlasa ve kullukta doruk noktaya ulaştırmaktadır. Biri olmadan ötekinin kemali mümkün değildir. Yine Kur’an-ı Kerim ve hadis-i şeriflerden zahirdir ki Cenab-ı Hakk’a, güzel bir itikad ve salih amellerle yaklaşıpta sonradan itikad ve amel konusunda zaafa düşenler, O’nun (cc) yakınlık , dostluk ve velilik kapısından uzaklaşmaktadırlar. Tasavvuf yolunun yolcularının bazısında görülmesi mümkün olan nakıslık halleri, onların bu yolun nihayetine erişemediğinin yolun başında veya ortasında olduğunun nişanesidir. Yolun sonuna erişmiş Hak yakınlığında karar kılmış, kemal bulmuş hiçbir Velide bu nakıslık hallerine rastlanmamıştır. Bu mertebeye erişen Kamillerin itikadı, Kur’an-ı Kerimin ve Hadis-i Şeriflerin taa kendisi olup, onlar bu itikad esaslarına, bizzat yaşayarak, görerek bağlanırlar. Tasavvuf Tarihinde , bu yolun zirvesinde olan ,herkes tarafından kabul görmüş olan pirlerden hiçbiri gösterilmez ki itikadında zaafiyet bulunsun. Kullukta ve ibadette nakıs olsun. Mürşid-i kamillik, kulluk makamıdır. Hakka yakınlık, kulluğun zirvesidir. Kulluk ise Kur’an ve sünnetteki emir ve nehiylerin ,O’ nun (cc) rızasına uygun bir şekilde hayata geçirilmesidir.. Evliyalar Sultanı Şah Abdulkadir Geylani (ks) , Ahmeterrufai (ks) , Ahmed el Bedevi (ks), İbrahim-i Dissuki (ks) , Hoca Ahmed Yesevi (ks) , Şah-ı Nakşibend Muhammed Bahaeddin (ks) , Mevlana Celaleddin-i Rumi (ks),... Bu zatlar, 95 96 tasavvuf yolunun pirleridir. Bunların hayatı, itikad ve amelleri tetkik edilirse , Kur’an-ı Kerimden ve Hadis-i Şeriflerden en küçük bir ayrılığın, Kur’an-ı Kerim ve Sünneti Seniyyenin emir ve nehiylerine en küçük bir muhalefetin bulunmadığı çok vazıh bir şekilde zahir olacaktır.Bu zatların elimizde bulunan yüzlerce cilt eseri incelendiğinde, öğrencilerini ve bütün insanları ,hep bu itikada ve bu taat ü ibadete teşvik ettiklerini görürüz. Hünkar Hacı Bektaş-ı Veli Ks) gibi bir kamil-i mükemmilin yolunun da , Resulullah’ın (as), Sahabe-i Kiramın (ra), Hz.Ebubekir Sıddık’ın(ra) ,Hz. İmam Aliyyülmürteza’nın (ra), Hz.Selman-ı Farisi’nin (ra) ,Hz.Caferüssadık’ın (ks) , Hz.Beyazıd-ı Bestami’nin (ks), Hz.Hoca Ahmet Yesevi’nin (ks) yolu olduğu izahtan varestedir. Hem Hz.Pir’in (ks), Makalat gibi söylediklerimizi doğrulayan bir eseri varken, ehl-i dil olan bir müellif için , O yüce zata yakışmayan, O’nu rencide eden yorum ve ifadelerde bulunmak ne derece ilmi ve insaflı olur. Bir velinin şahsiyetini tam olarak anlayabilmek, duygu ve düşünce dünyasına girebilmek için onunla manada görüşüp, konuşabilmek, belki manen ondan daha yüce mertebeye sahip olmak icap eder. Bu ise , bu yolda kemale ermeyi gerektirir. Böyle bir hale sahip olmayanların sırf birbirine muhalif rivayetlere dayanarak kendince yorumlar yapıp O veliyi belli bir kalıpta değerlendirmesi, hele bu veli, Hacı Bektaş-ı Veli (ks) gibi zahiri ve batıni ilimlerde zirve bir şahsiyyet, yüce bir Allah dostu olursa, ağır bir vebali ve mesuliyyeti gerektirir. O’nun (ks) manevi feyzi ile kemale erecek nice insanların önüne set çeker, mani olur.O’nun (ks), yanlış tanınmasına neden olur. Bir velinin şahsiyetini tam olarak anlayabilmek için, duygu ve düşünce dünyasına girebilmek için, eğer varsa eserlerinin de kamil bir gönül gözü ile tetkik edilmesi gerekir. Mutasavvıfların önde gelenleri,bahusus tasavvuf yolunun önderleri,pirleri olan zatlar Ehl-i Beyti Resulullah’tır (as). Bu zevatın her birinin soyu, Oniki İmam Hazeratı’ndan birine muttasıl olmakla, Resulullah’ın(as) hanedanına dahil olmuşlardır. Gavsülazam Şah Abdulkadir Geylani’nin (ks) nesebi (H.470-561 M.1077-1166) İmam Hasan‘a (ra) baba tarafından vasıl olur.Anneleri cihetinden İmam Caferüssadık (ks) vasıtası ile Şehid-i Deşt-i Kerbela İmam Hüseyin’e (ra) ulaşır. Seyyid Ahmeder-Rufai’nin (ks) (H.512-570 M.1118-1176) nesebi İmam Musa Kazım’a (ks) ve Seyyid Ahmed el-Bedevi’nin (ks) (H.596-675 M.1200-1276) nesebi de yine İmam Musa Kazım’a (ks) ulaşmaktadır. 96 97 Bu örnekleri çok daha fazla artırabiliriz.Bu kamil insanlar , Ehl-i Beyti Resulullah’tandır (as) . Mü’minler , zahiri ve batıni mürşid , mutasavvıf ve fıkıh alimleri olan bu zatları , bütün devirlerde , İbadette,itikatta,hal ve yaşayışta örnek almışlardır. Bu kamil veliler, cedleri Hz. Muhammed Mustafa’nın (as), Hz. İmam Aliyyulmürteza’nın (ra), Hz.İmam Hasan’ın (ra), Hz.İmam Hüseyin’in (ra) ve diğer Evlad-ı Resulun (as) hayatını,itikat ve ibadatını en güzel bir şekilde anlamış,hayata geçirmiş,yaşamış,yaşatmış ve eserlerinde izah buyurmuşlardır. Bu şerefli Zatlar, bir taraftan Hz.İmam Aliyyulmürteza’nın (ra) maddi ve manevi evladı olmak,onunla Resulullah’a(as) ulaşmak, onun himayesinde bulunmakla şereflendikleri gibi, diğer yandan yine Hz. İmam Aliyyulmürteza’nın (ra) itikad, ibadet ve hayat tarzını,düşünce yapısını kendilerine rehber edinmek,Hulefa-i Raşidiyni (ra) çok sevmek,birbirinden tefrik etmemek,onların Resulullah’tan (as) aksettirdikleri feyz ve muhabbeti,aşk ve cezbeyi,ilim ve İrfanı,sıddıkiyeti,adaleti,haya ve edebi,fıkıh ve akaid ilmini alıp yaşamak ve yaşatmakla insanlığa örnek olmuşlardır. İşte Hacı Bektaş-ı Veli’nin (ks) mürşidleri Lokmanı-ı Horasani (ks) ve Hoca Ahmet Yesevi (ks) de bu büyüklerdendir. Hz. Resulullah(as) ,ilahi sırlar ve feyzler denizinin sonsuz bir ummanı olup bütün Ashab-ı Kiram o ilahi denizden doyuncaya kadar içmiş, Dört Büyük Halife (ra) de o okyanusun birer büyük nehri, Oniki İmam Hazeratı (ks) , o dört nehrin birer mecraları ve Oniki Büyük Pir (ks) birer çeşmeleri ve bu Oniki Yoldan Hakk’a vuslatını tamamlamış olan mürşid-i kamiller (ks) de o çeşmelerin başında bulunan birer lahuti feyz sakisi gibidir. Hacı Bektaş-ı Veli (ks) , Oniki Büyük Pirden (ks) birisidir. Tasavvuf silsileleri ,esas olarak iki ana yol vasıtası ile neşvu nema bulmuştur. Birincisi, Hz.İmam Aliyyülmürteza (ra), Hz.İmam Hasan (ra), Hz.İmam Hüseyin (ra), İmam Zeynel Abidin,İmam Muhammed Bakır,İmam Caferussadık (ks) ,İmam Musa Kazım (ks) , İmam Aliyyurrıza’dan (ks) , Marufu Kerhi’ye (ks) intikal eden silsiledir.Marufu Kerhi’ye (ks) İmam Ali’den (ra) , Hasan-ı Basri (ks) ile ikinci bir silsile daha ulaşmaktadır. İkincisi Hz. Ebubekir Sıddık (ra), Hz. Selman-ı Farisi (ra) , Muhammed b. Kasım b. Ebubekir Sıddık (ra) , İmam Caferussadık’tan (ks) Beyazıd-i Bestami’ye (ks) ulaşan silsiledir ki Hacı Bektaş-ı Veli (ks) asıl olarak bu ikinci silsileye bağlanmaktadır. 97 98 Hacı Bektaş-ı Veli (ks), böyle bir iklime küçük yaşta girmiş, Horasan’da zahiri ve batıni ilimlerin beşiği olan Hoca Ahmed Yesevi (ks) Dergahında yetişip, kemale ermiş, Anadolu’ya maddi ve manevi sahada zirve bir şahsiyet olarak teşrif buyurmuştur. Tasavvuf yolu bir bütündür.Sahabe-i Kiram Hazeratı bir bütündür.Bu ilmin zirvesinde bulunan zatlar da bir bütündür. Biri olmadan öteki olmaz. Birine itaatsizlik hepsine itaatsizliktir. Birini incitmek hepsini incitmektir. “Ashabım yıldızlar gibidir.Hangisine uyarsanız doğru yolu bulmuş olursunuz” (Hadis-i Şerif) “İnsanları Allah’a ulaştıran yol ikidir. Birinci yol, kurb-u nübüvvet’e taalluk eden yoldur. Asaleten bu yoldan ulaşanlar enbiyadır. Onlara salat ve selam olsun. Bir de onların ashab-ı kiramı... İkinci yol, kurb-u velayet’tir... Allah-ü Teala’nın umum veli kulları bu yoldan ulaşırlar. Bu yolun muktedası ve reisi Hz. Aliyyül Murteza’dır. Allah (cc) ondan razı olsun. Rasulullah’ın (sav) mübarek ayağı onun mübarek başı üzerinde gibidir. Hz. Hasan ,Hz. Hüseyin ve Hz. Fatıma bu makamda onunla ortaktırlar.Sonra sırasıyla Oniki İmam Hazeratının hayatta olanları bu ulvi vazifeyi yürütmüş, On İki İmam’dan sonra da bu ulvi vazife Abdulkadir Geylani’ye verilmiştir. Şu anlaşılmıştır ki , her kime bir feyz gelirse Hz. Şeyh Abdulkadir Geylani’nin tavassutu ile gelir. Kıyamete kadar bu vazife Hz. Şeyh Abdulkadir Geylani’ye verilmiştir. Kutuplardan olsun, nücebadan olsun, aktab olsun hepsi onun tavassutu ile Allah’a ulaşırlar...” (İmam-ı Rabbani,Mektubat, 534.Mektup) Oniki İmam Hazeratı’nın (ks) dördü Ebubekir Sıddık’ın (ra) yolundan ve sekizi de , İmam Aliyyülmurteza’nın (ra) yolundan seyrisuluk gördülerse de her birisi ayrı bir tecelliye mazhar olup saliklerine ol vechile talim ve telkin buyurduklarından Oniki Tarik zuhura gelmiştir. Bu silsilelerde dikkati çeken en önemli husus , İmam Caferussadık’ın (ks) , hem Hz.İmam Aliyyülmurteza’dan (ra), hem de Hz.Ebubekir Sıddık’tan (ra) gelen yolları kendisinde cem etmesidir ki bu sebebten ona iki denizin birleştiği yer denilmiştir. Hacı Bektaş-ı Veli ks) , Lokman-ı Horasani (ks) ve Hoca Ahmet Yesevi (ks) ile bu denizlerin birleştiği yere ulaşmakta oradan bir yönüyle Hz.İmam Aliyyülmurteza’ya (ra) diğer yönüyle Hz.Ebubekir Sıddık(ra) efendimize bağlanmaktadır. İmam Caferussadık (ra) , Oniki İmam’dan biridir. Hem Hz.İmam Aliyyülmurteza’nın (ra) hem de Hz. Ebubekir Sıddık’ın (ra) feyzini 98 99 taşımaktadır. O feyzleri kendisinden sonra gelenlere ulaştırmaktadır. Oniki İmam’ın dördü de Hz.Sıddık’ın (ra) yolundan seyrisüluk etmiştir. Şimdi söyle bakalım! Hz.Ebubekir Sıddık(ra) kimdir? Hz. İmam Aliyyül Mürteza (ra) kimdir? Oniki İmam Hazeratı kimlerdir ? Caferüssadık (ks) kimdir? Hacı Bektaş-ı Veli (ks) kimdir ? Eğer ölçü , Hz İmam Aliyyülmurteza’yı (ra) , Hz. Haticetül Kübra’yı (ra), Hz Fatımatüzzehra’yı (ra), Hz Hasan’ı(ra), Hz Hüseyin’i (ra), Hz Hamza’yı (ra), Hz Abbas’ı (ra), Resulullah’ın (as) Ehl-i Beyti’ni ,İmam Zeynel Abidin’i (ks) , İmam Muhammed Bakır’ı (ks) , İmam Cafesussadık’ı (ks), İmam Musa Kazım’ı (ks) , İmam Aliyyurrıza’yı (ks) , İmam Muhammed Cevad Taki’yi (ks) , İmam Aliyyunnaki’yi (ks) , İmam Hasanul Askeri’yi (ks) , İmam Muhammed Mehdi’yi (ks) sevmek ve canu gönülden onlara bağlı kalmak, onlar gibi inanmak, onlar gibi yaşamak, onlar gibi taatü ibadette bulunmak, soyu onlara mensup olmaksa Seyyid Şerif Abdulkadir Geylani (ks) , Seyyid Ahmed el Bedevi (ks) , Seyyid Ahmed el Rufai (ks) , Seyyid Muhammed Bahaeddin (ks) ,... Bu yolun bütün pirleri ve kamilleri en ileri derecede Hz İmam Ali’ye(ra) bağlıdır ve ölçünün bütün hususiyyetleri en üst derecede onlarda zahir olmaktadır. Nasıl olmasın ki! Hz İmam Aliyyülmürteza (ra) , tasavvufun ve velayetin başıdır. Rasulullah’a (sav) açılan kapıdır. “Ben ilmin şehriyim .Ali (ra), onun kapısıdır.” (Hadis-i Şerif) O kapıdan girmeyince Resulullah’a (sav) ulaşmak imkansızdır.Bu sebeptendir ki, Hz. İmam Aliyyülmürteza (ra), evliyanın şahıdır, gözbebeğidir, sertacıdır, rehberidir ve sığınacak yeridir. “Haberiniz olsun ki Allah’ın(cc) velileri için hiçbir korku yoktur.Onlar mahzun da olacak değillerdir.Onlar iman edip takvaya ermiş olanlardır.” (Yunus-62-63) Hünkar Hacı Bektaş-ı Veli ‘nin (ks), tasavvufi düşüncelerini “Makalat” adlı eserinden öğrenebiliriz. Eser tetkik edildiğinde ,O’nun nasıl gerçek bir mutasavvıf olduğu insanları hak ve hakikate nasıl çağırdığı, Allahü Teala’ya kulluğa, ibadat ü taata ,samimiyet ve ihlasa nasıl davet ve teşvik ettiğini anlamak, Hacı Bektaş-ı Veli’ nin (ks) gerçek kimliği ile tanışmak zor olmayacaktır. 99 100 Tasavvuf, Resulullah’ın (as), Sahabe’nin (ra), tabiinin, tebe-i tabiinin ve bahusus Oniki İmam Hazeratı’nın, büyük velilerin yaşadığı, yaşattığı zühd ve takva hayatıdır ki, bu İslam’ın üç temel ilmi olan Akaid, Fıkıh, Ahlak ilimlerinden üçüncüsünün ,yani “Ahlak ilminin” konusunu teşkil eder. Bu yolun gerçekliği, bu sahada yetişen ve yetiştiren binlerce velinin varlığı, eserleri, etkileri, başarıları, zühd ve takvaları, Hakk’a (cc) kulluktaki samimiyet, ihlas ve ısrarları, Kur’an ve Hadislerdeki emirleri icra ve nehiylerden kaçınmaları, düzgün bir itikat içinde olmaları, Allah’a (cc), Resulullah’a (as), Sahabe-i Kiram’a (ra), Oniki İmam Hazeratı’na, kamil velilere olan aşırı sevgileri ile zahir olmuştur. Ey insaf sahibi Aziz Kardeş! Şimdi ciddi manada tefekkür et ve söyle bakalım! Şanı dünyayı tutmuş olan, O’nun (cc) velisi, sevgili kulu, Resulullah’ın (as), İmam Aliyyulmurteza’nın (ra), İmam Musa Kazım’ın (ra), Gavsul Azam Şah Abdülkadir-i Geylani’nin torunu ,Hoca Ahmet Yesevi Dergahı’nın incisi ,Seyyid Muhammed b. İbrahim el Horasani Hacı Bektaş-ı Veli’yi (ks) ne kadar tanıyorsun? Daha ne zamana kadar bu feyz okyanusunun kenarında durduğun halde, ondan bir kaşık ilahi muhabbet alıp ezeli hasret susuzluğunu gideremeyeceksin? O mübarek zatı ,gerçek kişiliği ile tanıyabilmeni engelleyen düşünce perdelerinin kalbinde oluşturduğu zulmet ne zaman açılacak? Onu ,diğer pirlerin manevi ikliminden ayırmanın vebal ve mesuliyetini daha ne zamana kadar taşıyacaksın ? Hacı Bektaş-ı Veli (ks) ‘Makalat’ adlı eserinde tasavvufi şahsiyyetini , ibadete, zühd ve takvaya ne kadar bağlı olduğunu bütün açıklığı ile ortaya koymuş, bu konuda en ufak bir şüpheye mahal bırakmamıştır. Makalatta, büyük mutasavvıfların, eserlerinde belirttiği gibi , Allahü Teala’ya ulaştıran kırk makamı sıralayarak anlatmış, ilk on makamı İslam dininin zahiri düsturlarına, ikinci on makamı tasavvuf yoluna, üçüncü on makamı marifete, dördüncü on makamı da hakikate tahsis etmiş ve yine makalatta şöyle buyurmuştur ki: ‘bu kırk makamın birisi eksik olursa hakikatlık tamam olmaz.Zira ki şart eksik olur.Mesela diliyle iman getirse gönlü inanmasa, zekat vermese, hacca gitmese veya Allahü Teala’nın hükümlerinden birini batıl tutsa(inkar etse), Hz.Muhammed’e(as) inanmasa, sahabelerden birini nahak tutsa,bu zamana kadar işlediği bütün ameller heba olmuştur. Kırk makamdan biri eksik olsa gerçek olmaz. Zira ki kırk makamda hiç eksiklik yoktur.’ 100 101 Bu suretle ‘Makalat’ın okuyucularına önemli bir bakış açısı kazandıran ve Makalat’taki hassas tasavvufi konuları herkesin kendi arzusuna göre yorumlamasına fırsat bırakmayan Hz.Pir Hacı Bektaş Veli (ks), ilk on makamı şu şekilde izah buyurarak ayeti kerimeler ve hadisi şerifleri delil getirmiştir. 1-İman Getirmek “Ey İnananlar! Allah’a , elçisine, ve elçisine indirdiği kitaba ve daha önce indirdiği kitaba inanın. Kim Allah’ı , meleklerini,kitaplarını,peygamberlerini ve ahiret gününü inkar ederse, o uzak bir sapıklığa düşmüştür.(Nisa-136) 2-İlim Öğrenmek “Peygamberler, ‘Öğrettiğiniz ve okuduğunuz kitap gereğince ,Rabb’e halis kullar olun ‘ derler” (Aliİmran-79) 3-Namaz kılmak, zekat vermek, oruç tutmak ,gücü yetince Hacca gitmek, gaza etmek, Umumi bir sefer olduğu zaman kaçmayıp karşı varmak,cihad etmek,vücüdun bütününü cünüblük halinden yıkayıp temizlemek. “Ramazanda oruç tutun” (Hadis-i Şerif) “Oraya yol bulabilen insanın, Allah(cc) için Ka’be’yi haccetmesi gerekir.”(Ali İmran-97) “Allah (cc) ve Peygamberine (as) inanırsınız. Allah(cc) yolunda, canlarınızla , mallarınızla cihad edersiniz.”(Saff-11) “Namazı kılın, zekatı verin,peygambere itaat edin ki rahmete erdirilesiniz.”(Nur-56) 4-Helal kazanmak ve ribayı haram bilmek “Allah (cc) alışverişi helal , faizi haram kılmıştır.” (Bakara-275) 5-Nikahlanmak “Bir eşin yerine başka bir eş almak istediğiniz takdirde,onlardan birine (evvelkine) yüklerle mal vermiş olsanız dahi verdiğinizden hiçbir şeyi geri almayın”(Nisa-20) 6-Hayzın ve nifasın nikahını haram kılmak “Size şunlarla evlenmeniz haram kılındı.’Anneleriniz, kızlarınız, kızkardeşleriniz,halalarınız, teyzeleriniz, kardeş kızlarınız,kız kardeş kızları, sizi emziren analarınız,süt bacılarınız,eşlerinizin anneleri,birleştiğiniz eşlerden olup evlerinizde bulunan üvey kızlarınız, kendi sülbünüzden gelen oğullarınızın eşleri ve iki kız kardeşi bir arada eş olarak almanız’...” (Nisa-23) 7-Sünnet ve Cemaat “Allah’ın öteden beri süregelen kanunudur bu! Allah’ın kanununda bir değişme bulamazsın”(Fetih-23) 8-Şefkat “Onlar ki söz verip bağlandıktan sonra Allah’a verdikleri sözü bozarlar. Allah’ın birleştirilmesini emrettiği şeyi(İman ve akrabalık bağlarını)keserler ve yeryüzünde bozgunculuk yaparlar.İşte ziyana uğrayanlar bunlardır.”(Bakara27) “Acıma duygusu imandandır” (Hadis-i şerif) 101 102 9-Temiz giymek ve temiz yemek “Elbiseni temizle!” (Müddessir-4) “Size verdiğimiz güzel rızıklardan yiyin’ dedik” (Araf –160) 10-Emri bil ma’ruf nehyi anil münker mucibince, iyilikle emr, kötülüklerden nehyetmek,yaramaz işlerden sakınmak. “İnanan erkekler ve kadınlar birbirinin velisidirler.İyiliği emreder,kötülükten men ederler.Namazı kılarlar, zekatı verirler,Allah’a(cc) ve Resulü’ne(as) itaat ederler.İşte onlara Allah (cc) rahmet edecektir .Allah(cc) daima üstündür, hikmet sahibidir.(Tevbe-71) Hangi bir tasavvuf kitabını hangi bir fıkıh kitabını açarsanız öz olarak bu düsturları bulursunuz. Bunlar ,Allahü Teala’nın (cc) emri ve O’nun Resulü Hz.Muhammed Mustafa’nın (as) sünnetidir. Bu ictihatlar , Hz.Ebubekir Sıddık’ın (ra), Hz.Ömerul Faruk’un (ra),Hz.Osmanüzzünnureynin (ra),Hz.İmam Aliyyülmürteza’nın (ra) , Hz. Fatımatüzzzehra’nın (ra),Hz.İmam Hasan’ın (ra),Hz.İmam Hüseyin’in (ra) ictihatlarıdır. Bunlar, bütün Ashab-ı Kiram’ın (ra) bildirdikleridir. Bunlar Oniki İmam Hazeratı’nın (ks) hayat düsturlarıdır.Bunlar Hz.Abdülkadir Geylani’nin (ks) , Ahmeterrufai’nin (ks) , Ahmetelbedevi’nin (ks) , İbrahimi Dussuki’nin (ks) , Mevlana Celaleddin-i Rumi’nin (ks) , Yunus Emre’nin (ks) , Hacı Bayramı Veli’nin (ks) , Hoca Ahmet Yesevi’nin (ks) , Şahı Nakşibend Muhammed Bahaeddin-i Buhari’nin (ks) ,İmam-ı Rabbani’nin (ks) , hususi ile Hacı Bektaş-ı Veli’nin (ks) inandığı, yaşadığı , yaşattığı ,öğrettiği, tebliğ ettiği ilahi düsturlardır. O halde söyle bakalım ey aziz kardeş! Hacı Bektaş-ı Veli (ks) gibi bir yüce zatı, bu topluluk içinde mi tutmak daha insaflıcadır. Yoksa, O’nu, bu mübarek Topluluktan ayırmak mı? O’nu (ks) , bu Allah(cc) Dostlarının Topluluğu’ndan ayırmak ne azim bir gaflet ne büyük bir günah olur ! Velilerin yüksek düşünceleri ,ancak gönül ehli insanlar tarafından tam olarak anlaşılabilir, söylemek istedikleri şerh ve tefsir edilebilir.Hacı Bektaş-ı Veli (ks) bir gönül ehlidir. Resulullah (as) aşığıdır, Allah(cc) aşığıdır.O aşkın zerresini üzerinde taşımayan onu anlayamaz ve yorumlayamaz. O bir okyanustur. O’nu layıkı vechile tanıyabilmek için , o okyanusun derinliklerindeki incileri 102 103 çıkarabilecek kadar, hakikat bahrının maharetli bir dalgıcı olmak gerekir.Onu doğru anlayabilmek için maddi ve manevi sahada çok çalışmak , Gönül ehli olmak ,Allah’ın (cc), Kur’an’ı Kerimdeki emir ve yasaklarına eksiksiz itaat, Resulullah’ın (as) sünnetine bütün varlık ile ram olmak gerekir. Hünkar Hacı Bektaş -ı Veli ’yi (ks) ve O’nun (ks) yolunu en güzel şekilde anlatan aşağıdaki icazetname , konumuzu aydınlatması açısından son derece öneme haizdir. "Nasrun Minallah ve Fethun Karîb Ve Beşşiru’l-Mü’minîn Ya Muhammed Ya Ali ayru’l-Beşer Bismillahirrahmanirrahim Ariflerin kalplerini ilim hazinesi zineti ile süsleyen Allah’a (CC) Hamd olsun. Şüphesiz O bunu yapmaya kadirdir. Ve Marifeti az ve çok olarak istidada göre taksim etmiştir. Aşıkların gözlerini onlara bir atufet olarak tam bir basiret ile donatmıştır. Kendisine iştiyak duyanların sem’lerini( işitme) açmıştır. Hal ve Sözle maşukun ismini duysunlar diye.. O Allah ki, Ademi Suretinde yarattı. O Allah ki, O’ndan başka ilah yoktur. Gaybı ve Şehadet alemini bilendir. O Rahman ve Rahimdir. Ve lehu’l-ilm bimucib serairi’l-Kulûbi es-Sidreti fi hunnesi’l-Leyli ila tarfi külli bihar ve hiye an tahti avadi sirati’l-emvac. Eşhedü En la ilahe illallah Ve Eşhedü Enne Muhammeden abduhu Ve Resuluhu , Allah Onu Nebi olarak göndermiş ve peygamberlerin önderi kılmıştır. Allah’ın (CC) sonsuz Salat u Selamı o Nebinin, âl ve evladının, ve ashabının üzerine olsun. Hz. Peygamber (SAV) buyurdu: Ashabım, yıldızlar gibidir. Hangisine uyarsanız. Hidayet bulursunuz. Allahu Taala Azze ve Celle Buyurdu: Nasrun Minellah Ve Fethun Karib. (Nusret Allah’ dan ve Fetih yakındır). Hz. Peygamber (SAV) Buyurdu:Bir kul müslüman kardeşinin hacetini karşıladığı müddetçe, Allah (CC) de onun hacetini kabul eder. Hz. Ali bin Ebi Talib (KV.) buyurdu: Olgun bir İnsan üç halde bulunur, makam ve mevki sahibiyken tevazu halinde, iktidar elinde iken affedici ve emaneti ehline verir. Muhakkiklerin Sultanı ve Kutbu’l-aktab olan Hacı Bektaş-ı Veli ( KS) der: Avamın Şeyhi kemal ile olur, Havasın Şeyhi Hal ile olur, havasın havasının şeyhi ise esrar-ı marifet ile olur. Ve şeyhin hakikisi başkasının işinde abd gibi olmakla. Ve aynı zamanda Allah’ın (CC) emrine sarılıp, yasakladıkalarından sakınmakla olur. Allahu Taala’nın (CC) buyurduğu gibi: Resul size ne getirdiyse onu alınız, size neyi nehyettiyse ondan sakınınız. Kalemle ilk yazılan söz Bismillahirrahmanirrahim sözüdür. Kim kazama razı olamazsa, yer ve göğün sahibi, benden başka Rabb aramış olur. Allah (CC) müminler için bir yol vaz’etmiştir. Mümin olan kimse, Allah’a, meleklerine, gönderdiği kitaplara, resullerine, Ahiret gününe, kadere, Kaderin ve hayır ve şerrinin ondan geldiğine iman eden kimsedir. Mümin nefs-i levvameyi mücahede ile öldürüp, nefs-i mutmeinneyi riyazet ile diriltendir. Sonra, yüksek mertebelere ve derecelere yükselir, hakların korunmasına gayret sarfetme ile, dünyada çok yerine aza kanaatla olacağı rivayet edilmektedir. Zenginlğin azlığı ,çokluğundan hayırlıdır. Nitekim Allahu Taala buyurur: Erkek ve kadınlardan Salih amel 103 104 işleyenler büyük fadla nail olanlardır. Güzel hayat kanaatle olur. Bu da, açlığı sevmek, tokluğa buğz etmekle olur. Yükselmenin terki ve hayırlı olana yönelmek ve taat göstermektir.Bu suretle, abdalların safına dahil olacak, afv ve gufran sahibi Aziz u Mennanın fazl ve ihsanına nail olacak. Bu cümleden Fakrın hakikatını ve Fenafillahı arzulayan, hadimu’l-Fukara ve’l-Mesakin İsmail Halife bin Abdülaziz Halife ki, Garip Musa evladındandır, Allah (CC) onu uzun ömürlü ve salihlerden kılsın. Tüm fiillerinde, kavil ve ahvalinde güzellik nasib etsin. Biz onu tam bir yetkiyle icazetli kıldık ki, seccadenişin olacak, farz namazları kılacak,üzerine düşen zekatı verecek, yol bulabildiği takdirde Hacca gidip Beyti ( Ka’be) ziyaret edecek, Ramazan ayı orucunu tutacak, dergaha gelen ve gidenlere hizmet edecek, fukara ve mesakine zikir telkini ve diğer hizmetleri gördükten sonra ahit ve tevbesini tazeleyecek, halkı ve müslümanları konuk edecek, hırka giyecek. Çerağları yakıp, alemleri çıkaracak zenbilleri tehlil ve tekbir ile kaldıracak. Bundan sonra, icazet sahiplerinden büyüklerin iftiharı, eslah-ı suleha Türbedar Feyzullah Baba’nın ( Allah feyz ve ikbalini daim kılsın) varisi( Tarikatta) olmuştur. Ondan sonra, hasib ve nesib olan Hacı Bektaş Veli evladından Ahmed Cemaleddin Efendi’ye( Allah uzun ömür nasib etsin) mures olmuştur. Sonra, ( şeyhlik) Şeyh Mehmed Feyzullah Efendi ( rh.a) den tevarüs etmiş, sonra, Şeyh Ali Celaleddin Efendi, oradan, Şeyh Veliyuddin Efendiye, oradan sırasıyla, Şeyh Muhammed Hamdullah Efendi’ye, oradan, Şeyh Şehid Feyzullah Efendi’ye, Şeyh Abdüllatif Efendi’ye, Şeyh Bektaş Efendi’ye, Şeyh ElHacc Feyzullah Efendi’ye, Şeyh Ali Efendi’ye, Şeyh Ulvan Efendi’ye, Şeyh Şehid Abdülkadir Efendi’ye, Şeyh Hüseyin Efendi’ye, Şeyh El-Hacc Zülfikar Efendi’ye, Şeyh Zernuş Yusuf Efendi, Şeyh Kasım Efendi, Şeyh Hasan Efendi, Şeyh Bektaş Efendi, Şeyh Kalender Efendi, Şeyh Mürsel Bali Efendi, Şeyh Resul Efendi, Şeyh Bektaş Efendi,Şeyh Yusuf Bali Efendi, Şeyh Mahmut Efendi, Şeyh İskender Efendi, Şeyh Genç Kalender Efendi, Şeyh Resul Bali Sultan, Sultanu’l-budela Sahibu’l-Burhan Sırr-ı Yezdan Hz. Hızır Bali Sultan ( KS) , Mürsel Bali Sultan (ks), Şeyh Hızır Lale Sultan (KS) , Şeyhu’l-Kamilu’l-Mükemmel es-Samadani Sahib-i ilm-i ledünni El-Hacc Muhammed Bektaş Veli (KS) ‘ye tevarüsen silsilesi ulaşmaktadır. El-Hacc Bektaş Veli bin Seyyid İbrahim bin Seyyid Hasan bin Seyyid mehdi bin Seyyid Muhammed Sani bin Seyyid Hüseyin bin Seyyid İbrahim Mükerrem Mücab bin Seyyid Muhammed bin Seyyid Musa bin İmam-ı amil u alim Hz. Musa Kazım bin imam-ı Faik bilhak Natık-ı Seyyidu’l-Urefa Cafer es-Sadık bin Hz. İmam Fahir Seyyidu’l-Fuzala Muhammed Bakır bin İmam-ı ehl-I Yakin Seyyiduşşürefa Zeynelabidin bin Hz. İmam-ı Seniy Sıbtu’nNebi Seyyiduşşüheda Hüseyin (RA) bin Hz. İmam-ı Vasi ibn ammi-yi Nebi Varisi Kamil-i ulum-u Nebevi Esdullahi’l-Galib Halife-i Resulullah Aliy ibni Ebi Talib (KV) . Hacı Bektaş-ı Veli’nin mürşidi Sultan Hace Ahmed Yesevi (KS), onun mürşidi Şeyh-i Samadani Hace Yusuf Hemedani, onunki, Ebu Ali Farmidi, 104 105 onunki, Şeyh Ebu’l-Hasan el-Harkani, onunki, Şeyh Bestami,onunki, ruhaniyeten Hz. İmam Cafer es-Sadık, onunki, İmam Muhammed Bakır, onunki, İmam Zeynelabidin, onunki, Seyyidüşşüheda Hz. İmam Hüseyin (RA) ,onun mürşidi, Hz. İmam Ali (KV.), onun mürşidi ise Hz. Mahbubu Rabbi’l-alemin Hatemunnebiyyin Seyidu’l-evvelin ve’l-ahirin Sırru’l-vücud, Sahibu Makamı Mahmud efdalu’l-Halayik Mufiyzuşşerayi’ ve’t-taraik Seyyiduna ve Şefi’una Muhammedu’l-Mustafa Sallallahu Taala aleyhi Vesellem’dir . Ve Onun mürşidi, Hz. Cibril ( aleyhisselam) ve onun mürşidi, Hz. Allah (CC) ve amme nevaluhu vela ilahe gayruhu ve Huve’l- Feyyazu’l-kerim. ( Arapça Bölümün Tercümesinin sonu) Sebeb-i tahrir-i kitabet ve mucib-i tastir-i Hilafet oldur ki, Hazret-i Pir-i Destgirimiz Sultanu’l-Arifin Ve Burhanu’l-Vasılin Hazret-i Hünkar El-Hacc Muhammed Bektaş-ı Veli Kuddise Sirruhu’lâli Efendimiz Hazretlerinin Tarikat-ı Aliyyesi intisabıyla müftehir, Hadimu’l-Fukara İsmail Halife ibn Abdülaziz Halife an evlad-ı Garip Musa edamellahu hidmetehu usul-i saadetmahsul-i Tarikat-ı Aliyye mucibince ahkam-ı şeriat-ı garra ve adab-ı tarikat-ı ulya üzere hareket etmek ve eslaf-ı salihîn sünen-i şerifelerine gitmek ve terbiye-i salikîn ve müridîn kılmak ve Evkat-ı Hamse( Beş Vakit) ve eyyam-ı mahsusada Halifetu’lMüslimîn, Padişah-ı İslampenah Efendimiz Hazretleri’nin dua-yı hayriyelerine müdavemette olmak ve her halde Hilafetnâme ahkamınca amel ve hareket ve hilafından mübaadet etmek üzere yedine Hilafetnâme verildi. Vesselamu ala men ittabaa’l-hüda .Tahriren fi yevmi isna ve aşere min şehri zilhicceti liseneti hamsete ve aşere ve selasemiye ve elf mine’l-hicreti men lehu’l-izzetu veşşeref.. ( 12 Zilhicce 1315) Hadimulfukara Dedebağı Babası Bedergah-ı Hacı Bektaş-ı Veli Hacı Mehmed Baba Hadimulfukara Mihmandar Baba Bedergah-ı Hacı Bektaş-ı Veli Hacı Haydar Baba Hadimulfukara Ekmekçi Baba Bedergah-ı Hacı Bektaş-ı Veli Hacı Salih Baba Hadimulfukara Aşçı Baba Bedergah-ı Hacı Bektaş-ı Veli Hacı Hüseyin Baba Hadimulfukara Türbedar-ı Dergah-ı Hacı Bektaş-ı Veli El-Hacc Feyzullah Baba" (www.alevibektaşi.org ‘Seyyid Garip Musa Ocağına Ait Bir Hilafetname’) 105 106 BALİ SULTAN (ks) ( -1516) Asıl adı Hızır Bali olan Bali Sultan(ks) ,Hünkar Hacı Bektaş –ı Veli’nin(ks) yolunu sistemleştirip bir ekol haline getirmiş, bu yolda pek çok zat yetiştirerek Osmanlı İmparatorluğu’nun genişleme devrindeki fütuhatlarda birinci derecede pay sahibi olmuştur. Doğum tarihi bilinmemektedir. Hızır Bali , türbesinin iç kapısı üzerindeki kitabede, Hacı Bektaş-ı Veli’nin(ks) torunlarından Resul Bali’nin oğlu olarak gösterilmektedir. Hızır Bali , Fatih Sultan Mehmet ve Oğlu II. Bayezid devrinde yaşamıştır. Edirne yakınlarındaki ‘Dimetoka’ şehrinde yetişmiş, Hacı Bektaş-ı Veli’nin(ks) Yolu’nun Dimetoka’taki ‘Seyyid Ali Sultan ‘ dergahında , Fatih Sultan Mehmet Han ve Oğlu II. Bayezid devrinde kamil bir mürşid olarak irşad faaliyetlerinde bulunurken , Sultan II.Bayezid tarafından , 1504 yılında Dimetoka’taki dergahtan alınarak , Kırşehir Suluca karahöyükdeki Hacı Bektaş-ı Veli’nin(ks) kabrinin bulunduğu merkez dergahın başına getirilmiştir. Hızır Bali ,Sultan II.Bayezid tarafından Hacı Bektaş-ı Veli (ks) dergahının başına getirilince , bu yolu yeniden teşkilatlandırmış, bir ekol haline sokmuş, manen dergaha bağlı ancak dağınık halde bulunan derviş zümrelerini merkez dergahın idaresi altında toplamıştır. Sultan Bayezid, Hızır Bali’yi, merkez dergahın başına getirmekle , Hacı Bektaşı Veli’nin (ks) Yolunu resmen devlet himayesi altına almış oluyordu. İbadet ve takvaya son derece düşkün olan ve tarihte Sofu Bayezid olarak bilinen , Fatih Sultan Mehmet’in Oğlu Sultan II. Bayezid, Hızır Bali’ye yakın alaka göstermiş, devletin imkanlarını ona tahsis etmiş, Hızır Bali’nin, Hacı Bektaş-ı Veli’nin(ks) yolunu, ekol haline getirip yaygınlaştırmasına büyük katkıda bulunmuştur. Bazı kaynaklar Sofu Bayezid’in, Hızır Bali’nin bağlısı olduğunu kaydetmektedirler. Hızır Bali’nin , dergahın başına geçirilmesinden sonra , Anadolu ve Rumeli’ndeki yaklaşık 362 civarındaki köy ve çevresindeki binlerce hektarlık tarım arazileri ile birlikte, bu dergaha vakfedilmiş, Bugünkü Hacı Bektaş Kasabası yakınlarındaki Tuzköy’de bulunan kayatuzu madeninin geliri de dergaha bağlanmıştır. 106 107 Dergahın gelirleri arasında , Hacı Bektaş-ı Veli’nin(ks) Yolu’na bağlı Devlet Ricali, Yeniçeri Ocağı’nın ileri gelenleri, ve zenginlerin yaptıkları bağışlar da bulunuyordu. Sultan Bayezid ,Hacı Bektaş Dergahları’nın vakıflarını zenginleştirmiş ve bu yolun bütün vakıflarını Sulucakarahöyükteki vakfın idaresine bağlamış, başta Hacı Bektaş-ı Veli’nin (ks) türbesi olmak üzere, tamire muhtaç bütün dergahları onarmış, yeni dergahlar inşa etmiştir. Rum abdalları Osmanlı Beyliği’nin kuruluşunda önemli rol oynamış, ilk Osmanlı Padişahları, Abdal Musa, Abdal Murad, Geyikli Baba gibi kamil velilere dergahlar açmışlar, bu dergahlar için vakıflar kurmuşlardır. 14.yüzyılın ilk yarısında yani 1300-1350 yılları arasında Yeniçeri teşkilatı, kendilerini Hacı Bektaş-ı Veli’nin(ks) yoluna bağladı.15.yy da yani 1400-1500 yılları arasında bu yol Yeniçeri Ocağı’na tam olarak hakim oldu. Osmanlılar’ın 14,yy. ortalarında yani 1350 yıllarından itibaren Rumeli’nde başlattıkları fetih hareketlerine, devamlı olarak Rum Abdalları , 15.yy.dan yani 1400 yıllarından itibaren de Hacı Bektaş-ı Veli’nin(ks) Yolunun dervişleri mutlaka katılmışlardır. Fetihlerde ifa ettikleri maddi ve manevi hizmetler , bu yolun dervişlerine devlet nezdinde önemli bir mevki sağlamıştır. Hacı Bektaş-ı Veli’nin(ks) Yolu’nun büyüklerinden , Seyyid Ali Sultan , Yıldırım Bayezid devrinde, Dimetoka’nın fethinde bulunmuş, Yıldırım’ın izni ile bu yolun dört büyük dergahından birini Dimetoka’da kurmuştur. Hızır Bali de, Fatih Sultan Mehmet devrinde,Dimetoka’daki bu dergahta yetişmiş ve dergahın mürşidi olmuştur. 15,yüzyılın son çeyreğinde yani 1475-1500 yılları arasında, Hacı Bektaş-ı Veli (ks) Hazretleri’nin mübarek yolu, Safeviler’in Siyasi maksatlarla, Anadolu’ya sızdırdıkları , Hurufilik nazariyelerin hedefi haline geldi. Safeviler, bu yolla ,Osmanlı Devleti’ni kuran, onu ayakta tutan, ona fütuhat kapılarını ardına kadar açan bu mübarek yolun önünü kesmeyi, bu manevi nehrin saflığını bozmayı ve dolayısıyla da Osmanlı Devleti’ni kalbinden vurarak çökertmeyi amaçlıyorlardı. İşte Hacı Bektaş-ı Veli’nin(ks) yoluna 1475-1500 tarihlerinden sonra arız olan her türlü gayrısafi nazariyelerin ana kaynağı bu idi. 107 108 Hızır Bali, böyle bir ortamda, Hacı Bektaş-ı Veli (ks) Dergahı’nın başına getirildi.Bu yolun bozulmaması için gayret gösterdi.Bu Yolu ana esasları ile canlı tutmak ,onu dışardan gelecek tesirlerden korumak için çalıştı. Hacı Bektaş-ı Veli’nin(ks) ‘Makalat ‘ adlı eserinde ifade buyurdukları dört kapı ve kırk makam tasavvufi düşüncesini, dergaha yeniden hakim kıldı. Bütün ulemanın ve mutasavvıfların kabul ve tasvib ettikleri dört kapı olan şeriat ,tarikat , marifet , hakikat kapılarından geçirerek insanları Hakka vuslat ettirdi. Makalat’ta izah buyurulduğu gibi , bu dört kapının her bir kapısında on ayrı makam bulunmaktadır.Böylece , insanın, Hakk’a (cc) vuslatı için bir kamil mürşid terbiyesinde kırk makamı yaşaması ve geçmesi gerekmektedir. Hünkar Hacı Bektaş-ı Veli’nin (ks) Makalat adlı eserinde bütün ayrıntıları ile izah edilen bu kırk makamın ilk onu , İslam Dini’nin zahiri düsturlarına tahsis edilmiştir.Hacı Bektaş-ı Veli’yi(ks) konu alan yazımızda bu ilk on makam, ‘Makalat’tan alınarak aziz okuyucularımıza arzedilmişti.Burada tekrar önemle üzerinde durulması gereken nokta, bu ilk on makamda , sağlam bir itikat üzre bulunulması, namaz, oruç, hac, zekat gibi ibadetlerin ifa edilmesinin farziyyetinin özellikle belirtilmesi ve bu kırk makamın birinin eksik olması durumunda ,diğerlerinin hiç birisinin varolmasının mümkün olamayacağının altının çizilmesidir. Yani kişi hangi makama yükselirse yükselsin ,doğru itikata ve ibadatü taata kayıtsız kalmasının mümkün olamayacağının belirtilmesidir. Makalat’taki kırk makamı yeniden gündem edip sistemleştiren , onların unutulup yok olmasına , bozucu nazariyelerle karışmasına mani olan Hızır Bali, bu kırk makamdan biri olmayınca , yani sağlam bir itikat bulunmayınca, namaz ,oruç, zekat hac gibi ibadetler ifa edilmeyince ,diğer hiçbir makamın varlığının ve öneminin kalmayacağını, ne Hünkar Hacı Bektaş-ı Veli’nin(ks) Yolu’nun ne de kendisinin hiçbir anlamı bulunmayacağını ilan etmiştir. Oniki İmam Hazeratı ile ilgili tasavvufi incelikler yine Hacı Bektaş-ı Veli’yi(ks) konu alan yazımızda bütün detayları ile izah edilmiş olup , Hızır Bali’nin Oniki İmam Hazeratı’nı yüceltmesinin , sağlam bir akidenin varlığına muhalif ve mugayir olmadığı bilakis Ehli Beyti Resulullah’ı (as) sevmenin ve imanın alameti olduğu açıkça anlaşılmıştır. Zaten, Sofu Bayezid gibi , takva sahibi, kendini kulluğa atayan bir padişahın ,bu anlatılanlar dışındaki fikirlere, itikada ve davranış biçimine sahip bir insanı , Hacı Bektaş-ı Veli (ks) Dergahı gibi Devlet açısından hayati öneme haiz bir 108 109 dergahın en üst düzeyine getirmesi, , kendisinin de ona bağlanması aklen ve naklen imkansızdır. Bir başka önemli nokta da, Hızır Bali’nin Fatih Sultan Mehmet Han gibi Resulullah’ın (as) medhine muhatap olmuş , kudretli bir padişahın devrinde , Edirne gibi mühim bir başkentin yakınındaki Dimetoka Şehrinde alenen faaliyet gösteren bir dergahta yetişmiş olması ve o dergaha mürşid olarak atanmasıdır. Sağlam bir Akaide muhalif, ilme ve ulemaya mugayir, ibadetleri önemsiz gören bir anlayışın gelişip yayılmasına , hele bu anlayışın ,peygamber ocağı denilen Yeniçeri Ocağı ile kaynaşıp bütünleşmesine ,ne Fatih’in ne de Sofu Bayezid’in müsaade etmesi düşünülebilir mi? Osmanlı Devlet Ricalinin böyle bir akımın içinde olması , Yeniçeri Ocağı’nın yüzyıllarca böyle bir akımla fetihten fetihe koşması nasıl mümkün olur. Bu gün yazılan makaleler ve ansiklopedi maddelerinin bazıları , bu noktada eksik ve yanlış yorumlarla ,Şarkiyatçı Hristiyan Misyonerlerin yaklaşımını baz alarak insanların kafasını allak bullak etmektedirler. Halbuki gerçek olan şey, Osmanlı Padişahlarının Hacı Bektaş-ı Veli’yi(ks) ve O’nun(ks) Makalat’ta anlattığı gerçek tasavvuf yolunu her zaman yüceltmiş , üstün tutmuş ve baştacı etmiş olmasıdır. Onlar , sadece bu mübarek yola dışarıdan maksatlı olarak sokulmaya çalışılan Hurufilik ve benzeri akımlarla mücadele etmiştir. Çünkü bu akımların asıl maksadı Hacı Bektaş-ı Veli’nin(ks) Yolunu bulandırmak bu vesileyle , insanları Hakkı’n(cc) rızasına muhatap eden , devletine bağlayan , birlik ,dirlik ve beraberliği sağlayan, devlete fütühat kapılarını açan, Allah (cc) muhabbetini , Resulullah (as) muhabbetini, Velilik Yolunun Şahı İmam Aliyyürmürteza’nın (ra) muhabbetini, Şehid-i deşt-i Kerbela İmam Hüseyin’in(ra) muhabbetini , ehl-i beyt muhabbetini kana kana içiren bu mübarek kaynağı kirletmek, ibadetten , doğru itikattan uzaklaştırarak, Allah’ın(cc) ve Resulullah’ın(as) rızası hilafına akide ve davranış tarzları geliştirip , onların yardım ve himayesinden bu mübarek yolu uzaklaştırmak ve , dolayısı ile de , bu yolla irşad olup Hakk’a(cc) vuslat edecek , Osmanlı Devleti’ni yüceltecek şahsiyetlerin yetişmesine mani olmak, sonunda da Osmanlı Devletini çökertmek amaçlanıyordu. Hızır Bali ,bu büyük hizmeti ifa ettikten sonra Miladi 1516 hicri 922 yılında Kırşehir Suluca karahöyükte ,Hakk’a(cc) vuslat etti.Ruhu pür fütuhları cennet bahçelerine pervaz eyledi. 109 110 Hacı Bektaş-ı Veli’nin (ks) yakınında defn olundu. Allah (cc) şefaatlerine nail eylesin. Yavuz Sultan Selim Devri’nde , Dulkadiroğullarının, Osmanlılara tabi son emiri olan Şehsuvar Beyin oğlu Ali Bey, 1519 miladi , 925 hicri yılında üzerinde bir türbe yaptırdı. Aynı zat Hacı Bektaş-ı Veli (ks) Külliyesi içinde bir de mescid inşa ettirdi. Balım sultan türbesinin iç kapısı üzerinde yer alan Arapça mensur kitabede şöyle denilmektedir. ‘Bu mübarek kubbeyi Şehsuvar oğlu Ali Bey , velilerin kutbu , Abdalların özü,Horasanlı Hacı Bektaş’ın (ks) oğlu, Resul Bali’nin Oğlu, Hızır Bali için 925 yılında yaptırdı..Allah (cc) kabrini nurlandırsın.’ 110 111 MUSA B. MAHİN EZ ZULİ EL MARDİNİ (ks) Hz.Abdülkadir Geylani (ks) devrinde yaşamış evliyanın büyüklerinden olan Şeyh Musa Ezzuli (ks), Mardin’de yaşamış, orada vefat etmiştir.Kabri şerifleri, Mardin Şehrine yaklaşık 20 km. mesafede, Diyarbakır yolu üzerinde olup ziyaretgah-ı enamdır.Kabri şeriflerinin bulunduğu makam ,aynı zamanda O’nun(ks) irşad faaliyetlerini sürdürdüğü dergahı idi.Doğum ve vefat tarihleri bilinmemektedir.Ancak ,O’nun (ks) , Hz. Abdülkadir Geylani (ks) ile olan yakınlık ve samimiyeti, yaşadığı devir,hayatı ,tasavvufi kişiliği hakkında sarih bilgiler vermektedir. Hz.Abdülkadir Geylani’nin (ks) menakıbı hakkında telif edilmiş tüm eserlerde , O’nun (ks) ismi zikredilmekte, kişiliği anlatılmakta, Hz.Abdülkadir Geylani’ye (ks) olan bağlılığı , sevgisi ve edebi vurgulanmaktadır. O(ks), heybetli, gayet güzel görünüşlü, cemil, behi, duası kabul edilen , keramet sahibi büyük bir Hak dostu idi.Ulema ,O’nun (ks) büyüklüğünde ittifak etmişti.Irak velilerinin pek çoğu ,O’na(ks) talebelik yapıp feyzyab olmuşlar, Ondan (ks) icazet almışlardır. O (ks), Resulullah’ı (as) çok müşahede ederdi. O’nun (ks) duası bereketiyle hasta iyileşir ,amanın gözü açılır,fakir, zengin olur, ihtiyaç sahiplerinin müşkilleri hallolurdu. Haber verdiği olaylar aynı ile vuku bulurdu. Pek çok kerameti , menakıb kitablarında nakledilmiştir. Mardini adlı müellif ,babasından şu şekilde nakleder ki; Şeyh Musa Ezzuli’nin (ks) , Resulullah’a (as) ru’yet ve müşahedesi çok idi. Bütün hal ve fiilleri , Resulullah’ın (as) siyretine uygundu. O(ks), “ve elenna lehül Hadid” ayet-i celilesinin hükmünce , eliyle demiri tutsa , demir , O’nun (ks) elinde, kerpiç ustası elindeki çamur gibi yumuşak olurdu. Mardin’de çıkan şiddetli bir yangının söndürülmesi için, Halk, Ondan (ks) yardım istedi.O da (ks) ,elindeki asasını ,yangının orta yerine atmaları için , halka verdi. Asayı yangına attıklarında yangın söndü.Yangının hiçbir şekilde tesir etmediği asayı alıp O’na (ks) götürdüler.O (ks) şöyle buyurdular ki: “Allahü Teala , benim elimin değdiği ve tuttuğu nesneyi yakmayacağını bana vaad etti.” Kucağında küçük bir çocukla dua talebi için huzuruna gelen bir hanımefendinin çocuğuna dua buyurdular.Çocuk altı aylık olduğu halde yürümeye başladı.Çocuğa ihlas suresini okuttu. Çocuk fasih bir lisanla ihlas suresini sonuna kadar okudu. O çocuktan ömrü boyunca bu hal gitmedi.Şeyh Musa’nın (ks) huzurundaki fesahatının ziyadesiz ve noksansız aynı ile okumaya, hayatı boyunca devam etti. Kabrine konulduğunda ,kabir içinde namaz kılar gibi ayak üzere kıyam etti.Kabri genişledi. Bu hali gören Mardinliler, kendilerinden geçtiler. O (ks), Evliyalar sultanı, Gavsül Azam Hz.Abdülkadir Geylani’ye yakınlığı ile ma’ruftur. 111 112 Hz.Abdülkadir Geylani (ks) , O’na (ks) çok iltifatta bulunur ve O’nun şanını i’zam ederdi. Bir defasında , Hz.Abdülkadir Geylani (ks), çevresindekilere hitaben, “Ey Bağdat ahalisi! Yakında sizin üzerinize öyle bir maarif güneşi doğar ki , bundan sonra bir daha O’nun (ks) misli zuhur etmez. O(ks) , Musa Ezzuli’dir (ks)” buyurdular ve Hacca gitmek üzere Bağdat’a gelen Şeyh Musa’nın (ks) iki günlük mesafeden karşılanması hususuna tam bir ihtimam gösterilmesini emr eylediler.Şeyh Musa (ks) Bağdat’a gelince , O’na (ks) çok ikram ve ihtiramda bulundular. Tikrit’li Şeyh Yahya şöyle haber vermiştir. “Biz babamla bazen Şeyh Musa’yı (ks) ziyaret için Tikritten Mardin’e , bazan da Hz.Abdülkadir Geylani’yi (ks) ziyaret için Bağdat’a gidiyorduk.Bir keresinde Şeyh Musa (ks) ile birlikte Bağdat’a geldik.Hz.Abdülkadir Geylani’nin (ks) meclisinde hazır bulunduk.Hz.Abdülkadir Geylani (ks) vaaz esnasında , “Bu ayağım bütün evliyanın boynu üzerindedir” dediğinde , Şeyh Musa (ks),boynunu eğip alçalttı.” Yine aynı zat haber vermiştir ki: “Şeyh Musa (ks) hacca gitmek için Bağdat’a gelmişti.Ben de babamla beraber O’nun (ks) yanında idim.O (ks) , Hz. Abdülkadir Geylani (ks ) ile bir araya geldiğinde, Hz.Abdülkadir’e (ks) öyle bir tazim, edeb, tebcil ve ihtiram eyledi ki Hz.Abdülkadir’den başka hiç kimsenin yanında öyle bir hal içinde olduğunu görmedik.Yalnız kaldığımız zaman ,Babam bunun sebebini ,O’na (ks) sordu. O (ks) şöyle cevap verdi. “Abdülkadir (ks) zamanımızdaki nasın hayırlısıdır.Evliyanın sultanı ve ariflerin seyyididir.Meleklerin bile edeb ettiği o zata ,ben nasıl edeb etmeyeyim?” Şeyh Musa Ezzuli’nin(ks) , tasavvufun inceliklerine dair, manalarını ancak kamil velilerin anlayabileceği sözleri mevcuttur.Bu sözler , kaynak olarak kullandığımız eserlerde ifade edilmektedir. Ehlince oradan mütalaa edilmesi mümkün olan bu anlamı yüce ifadelerden örnek bir paragraf aşağıda verilmiştir. “Menazil ü meratib ü makamatın , tafsil-i meanisi vesairlerinin alasıdır.Ve tecmil ü tezyin-i sicillat ve muhadarat-ı makamatın şeair ve alaimidir.Ve bitarikıl keşf cemil-i külliyata nazaran , dekayık müttehide ve muttasıladır.Ve suver-i cüziyyata nazarla dahi mevzı u mevkı-i teşkilden munfasıldır.” KAYNAKLAR: Kitab-ı Mirkat-i Meratib-i ilm-i Ledünni fi Menakıb-ı Abdülkadir Geylani (ks) , Mütercim: Süleyman Hasbi, Osmanlı Matbaası , İstanbul Behcetül Esrar Ma’denül Envar, Nureddin Ebil Hasan Ali b. Yusuf Eş-Şatnufi, Darul kütübil İlmiye , Beyrut, 2002 112 113 MUHYİDDİN -İ ARABİ (ks) HAYATI Marifet ehlinin göz nuru , alimlerin önderi, Endülüs’lü Ebubekir Muhyiddin Muhammed (ks) , 1165 yılında İspanya’nın Mürsiyye kasabasında dünya alemini ziynetlendirmiştir. Sevil Şehrinde , İbni Beşkaval, Muhammed, Ebu Muhammed , Ebu Bekir bin Halef , İbni Zerfun, Ebu Muhammed , Abdülhak gibi mütebahhir alimlerden ilim tahsilini tamamladıktan sonra Mekke-yi Mükerreme’ye gitmiş , bir müddet orada kalmışlardır. Daha sonra Mısır, Şam, Irak’a gitmiş, ardından Anadolu’ya gelerek Konya’yı şereflendirmişlerdir.Konya’da, Sadreddin-i Konevi hazretlerini yetiştirerek , O’na hilafet vermiş, akabinde Şam’a dönmüş, Şam’da, ibadat ü taat ve eser yazmakla meşgul olmuşlardır. Şeri ilimler ve marifetullah hakkında pek çok paha biçilmez eser tasnif ettikten sonra , 1240 senesinde (h.638) cennetler yurduna rıhlet buyurmuşlardır. Vefatına şu mısra ile tarih düşürülmüştür. Mate kutbu hümam (Yüce himmetlerin kutbu vefat etti) Şerefli türbeleri, Şam’da, Salihiyye mevkisinde insanların ziyaretgahıdır. (Vassaf , H., “Sefinetül Evliya , Süleymaniye Yazma Bağışlar, 2305-2309, c.1, Kadiriyye bl.) Yavuz Sultan Selim Han, Şam’a girince yanındaki gönül ehli ulemadan Muhyiddin-i Arabi’nin (ks) kaybolan kabrinin belirlenmesini istemiş, manen gönül ehlinin keşifleri ile , zahiren de , koyunların otlamadığı ve üzerinden geçmediği bir sahanın delaleti ile tesbit edilen bir mekan kazılınca, Hz. Muhyiddin’in mübarek vücudları sanki hayatta imiş gibi bulunmuş, Yavuz Sultan Selim Han , Kasyun dağının eteğinde tesbit edilen bu kabri şerif üzerine türbe ve cami yaptırmıştır. Bu hadise ile Hz. Muhyiddin’in , “ Selim , Şam’a girince , Muhyiddin’in kabri ortaya çıkar” sözünün sırrı aşikar olmuştur. Hz.Muhyiddin’in şehid edilmesine sebep, bir gün Şam’da “ Sizin taptığınız , ayağımın altındadır” sözünü söylemesi olmuştur.Yavuz Sultan Selim Han, Şam’a girdiğinde bu sözün söylendiği yeri kazdırınca orada altınların bulunduğu görülmüştür. 113 114 ESERLERİ Füsusu’l -Hikem ve Fütuhat-ı Mekkiyye başta olmak üzere , her biri sonsuz bir derya olan pek çok kıymetli eser bırakan Hz. Muhyiddin, “bizim ulaştığımız dereceye ulaşmayanlara, eserlerimizi tetkik etmek haramdır” buyurmuştur. Çünkü Onun eserlerinde bazı meseleler vardır ki , keşif ve mana ehli olmayan onları idrak edemez. Bütün eserlerinin ismi, İstanbul Bayazid Kütüphanesinde 1794 Numaralı “Risaletün fi esami-i kütüb-i Şeyhi Ekber” adlı mecmuada zikredilmiştir. MUHYİDDİN -İ ARABİ ’NİN (KS) TASAVVUF YOLU Hz. Muhyiddid, Gavsü’l- Azam Şah Abdülkadir Geylaninin Halifelerinin önde gelenlerinden, Cemalüddin Yunus El-Kassar hazretlerinden tasavvuf hırkası giymiştir. Hz.Gavsü’l- Azam’a ikinci bağlılığı ise , Ebu Medyen Mağribi (ks) vasıtası iledir. Tasavvufta “Ekberiyye” yolunun sahibi olan Hz. Muhyiddin , Tarikat-ı Aliye-yi Kadiriyye’yi neşre himmet etmiş, bu yüce yolda iki büyük kolun daha zuhur etmesine vesile olmuşlardır. Bu kollar, İmam Abdullah ElYafi’ye mensub olan “Yafiyye” ve İmam Abdülgani En-Nablusi’ye mensub olan “ Nablusiyye “ dir. İmam Abdullah El-Yafi, “Hülasatü’l- Mefahir fi Menakıb-ı Şeyh Abdülkadir “ adlı, Hz. Abdülkadir Geylani’nin menkıbelerini anlatan eserin sahibidir. İmam Abdülgani En-Nablusi ise, Ulema-yı İslam’ın sayısız eser tasnif eden ekabirindendir. Mezkur Kolların Hz. Abdülkadir Geylani’ye ulaşan silsileleri eserlerde şu şekilde verilmiştir. Yafiyye Kolu GavsülAzam Şah Abdülkadir Geylani Cemalüddin Yunus El Kassar Şeyhül Ekber Muhyiddin-i Arabi İzzettin Ahmet el Vasıti Necmüddin Abdullah El- İsfehani Radiyüddin İbrahim El- Mekki İmam Abdullah El-Yafi (Vassaf,H., Age) 114 115 Nablusiyye Kolu Gavsü’-l-Azam Şah Abdülkadir Geylani Cemalüddin Yunus El- Kassar Şeyhü’l -Ekber Muhyiddin-i Arabi Sadrüddin Muhammed el - Konevi Şerifüddin Musuli Şemsüddin Afifiüddin Muhammed Hafız Ahmed Zekeriyya Şah Veli Ebu’l -Hasan Şahabeddin El -Kebir İmam Abdülgani En-Nablusi (Süleyman Naim El- Haşimi, Telkinname, 1878) Hz.Muhyiddin’in yoluna girmek isteyen Hak yolcusu, büyük ve küçük bütün günahlarından tevbe ederek dizlerini rehberinin dizine , ellerini onun ellerine verip gözlerini kapatarak , rehberinin üç kere söylediği “ Lailahe illellah” kelimesini dinleyip kendisi de üç kere tekrarlar. Bundan sonra her gün yüz kere “esteğfirullah”, yüz kere “lailahe illellah”, yüz kere “Allah” ism-i celalini, dili ve kalbi ile söyleyip her yapılan zikrin sonunda yüz kere “Allahümmesalli ve sellim ve barik ala Seyyidina Muhammedin Nebiyyil Ümmiyyi, İmamil Hüda, ve ala alihi ve sahbihi vesellim, bi adedi külli zerretin, elfe elfi kerretin” söyleyerek salat ü selam getirir. Talip , kalbi tam huzur buluncaya kadar bu zikirlere devam eder ve her zerresi bu zikirlerin manalarına katılması gerekir. Nefsin kötü ve çirkin duygularından arındırılması , bu zikre devamla ve Resulullah’ın (as) sünnetine uymakla elde edilir. (Gümüşhanevi, A.Z., Camiul Usul Zeyli, Ekberiyye Yolu, Trablusşam, 1276) Nablusiyye kolunda bir başka zikir tarifi şu şekilde yapılmıştır. “Kalben , Bari-i Teala Hazretlerinin ludf u inayet, feyz ü hidayet ve aşk u muhabbetini , sultandan bir şey talep eder gibi ihsanını bekleyip, ve silsilede bulunan zatların sırr-ı ruhaniyyetlerinden , sırren yardım talep eyledikten sonra, bir kerre “bismillahirrahmanirrahim” deyip, huzur-ı kalb ile okuyup, kalabalıkta kendi işiteceği kadar hafi bir sesle, yalnızken cehri olarak (zira cehren olan zikirde safa ve esrar çoktur), yüz kere “esteğfirullah”, otuz üç kere salavatı şerife , ve ikiyüz altmış altı kere kelime-yi tevhid yani “ Lailahe illellah” okuya”..... (Süleyman Naim El Haşimi, Age) 115 116 MUHYİDDİN-İ ARABİ’NİN (KS), HZ. ABDÜLKADİR GEYLANİ’YE (KS) YAKINLIĞI Muhyiddin-i Arabi ,Fütuhat-ı Mekkiyye adlı eserinde , Abdülkadir Geylani’nin duası bereketi ile dünyaya geldiğini anlatır ve şöyle der. “Hz.Abdülkadir Geylani (ks) , Babamı kendisine yaklaştırıp bir müddet sırt sırta vererek oturmuş, sonra da “Vehhab olan Cenab-ı Hak , bizim sülbümüzden gelecek bir evladı size bahşeyledi” buyurmuştur. Gavsü’l –Azam Şah Abdülkadir Geylani, kendisine, cennetten çıkarılıp giydirilen hırkanın ,Hz. Muhyiddin’e verilmesini vasiyet buyurmuşlar, Hırka kendisine teslim edilince, Hz. Muhyiddin , ” bu hırkada cennet kokusu vardır” demiştir. O da hırkayı Sadreddin-i Koneviye hediye etmiştir. Hz. Muhyiddin , Fütühat-ı Mekkiyye’de “Gavslık makamının sahibi Şeyhimiz Bağdat’lı Abdülkadir Geylani idi. O diğer mahluklar üzerine gerçekten güç ve kuvvet sahibi idi. Onun şanı ve yüce menkabeleri meşhurdur” buyurmuştur. Hz.Muhyiddin-i Arabi (ks); “Her asırda belli bir kişi vardır.Bu asırda hayatta olan bu kişi işte benim”, “Zamanın sonunda bizim için güneş gibi açığa çıkan bir devlet vardır ki, o örtülemez.Kim ki bizdendir ve bizim söylediğimizi söylüyordur, Onu müjdele.. O , dünya ve ahirette de müjdelenmiştir.” buyurarak , velayet meydanının ne büyük bir merdi kamili olduklarına işaret etmişlerdir. (Vassaf H.,Age) 116 117 SIVAS’LI MÜR ALİ (KS) Asıl Adı Mehmet olan Mür Ali Baba (ks) 1805 tarihinde , bu dünya alemini şereflendirmiş, 1882 de fani cihana veda ederek , Sıvas Vilayetinde Çayırağzı adlı mevkide , hakikat ilminin kaynağı olan hankah-ı şerifinin bahçesinde defin-i hak-i gufran olmuştur. Halis’ten (ks) feyz alıp , Sıvas’ta irşad görevini yürüten Mür Ali ‘ye (ks) , Sıvas halkı tarafından Çayırağzı denilen yerde bir dergah inşa edilmiştir.Zamanla dergahını genişletip yanına bir cami ve bir mektep ilave etmiştir. Uzun müddet irşad vazifesini icra eden bu kamil insanın Rical-i Devlet ile de ileri düzeyde münasebetleri olmuş, Amasya Mutasarrıfı , Meşhur Şair Ziya paşa , Onun muhibleri arasında yerini alarak enfas-ı kudsiyyelerinden istifade etmiştir.‘Gidemediğin yer senin değildir’ diyen Sıvas’ın Meşhur Valisi Halil Rıfat Paşa’nın mahzar-ı hürmeti olmuş , Paşanın ricası üzerine , heyecanlı bir hitabe ile, halkın , Sıvas’ı çevre illere bağlayan yolların yapımına katılmasını sağlamış ,yola ilk kazmayı da kendisi vurmuştur. Bu sebeple, Halil Rıfat Paşa’ya Karayolcuların zahiri piri denildiği gibi ,Ona da (ks) karayolcuların manevi piri dense sezadır. Zahiri ve batını ilimlerde mütebahhir olan bu Büyük insan, aynı zamanda kudretli bir şair olması hasebiyle , Türkçe ve Farsça şiirler söylemiştir. Divan-ı şerifleri baştan başa hakikatlerle doludur . Şiirlerinde yüksek bir icaz vardır. Anberin rayihası turre-i canan getirir Ludfeder bad-ı saba derdime derman getirir Ben derem nükhet-i zülfün getir ey bad-ı saba O gider başıma sevda-yı perişan getirir Ben derem kast ile git name-yi dildarı getir O gider sürat ile katlime ferman getirir Sabır kıl ‘Aliya’ zillet içinde izzet var Gök yüzü ebri kaçan bağlasa baran getirir ’Tenbihussalikin ‘adlı gayrımatbu tasavvufi bir eseri vardır.Ayrıca , Ziya Paşa’ya yazdığı mektuplar da , tasavvufi ve edebi yönleri ile üzerinde araştırma yapılması gereken pek mühim vesikalardır. 117 118 Kendisi gibi şair ve mutasavvıf olan büyük oğlu Abdülkadir Gulami(H.12731305) , Arap ve Fars edebiyatlarına kuvvetle vakıf , matbu olan bir divanı ve gayrı matbu olan ‘Tacül muhakkıkiyn’, ‘Miracül müştakıyn’ adlı eserleri bulunan bir zattır. Abdulkadir Gulami , Fuzuli ve Cami gibi şairlere de tahmisler yazmıştır. Mür Ali (ks) mehasin-i ahlak ile şöhret bulmuş , edip , mütevazi, mahbubul kulub bir zat-ı ali kadr idi.Uşşak-ı Muhammdiyyenin terbiye ve tesliklerine hayatı boyunca vakf-ı can etmişlerdi.Ol Veliy-yi Kamil, Cenab-ı Ali, gülzar-ı kadiri’de yetişmiş bir gül-i rana idi. Etrafında bulunanlar ol hazretin bu-yi hakikatından zevkyab ve sermest-i aşk-ı tam olmuşlardır. O’nun(ks) muttasıf olduğu ahlaki faziletleri bihakkın tafsil etmek imkansız olduğu cihetle, kendilerinin ne derece kemal ehli bir zat olduğunu anlamak için o devrin ileri gelen devlet adamlarından , Kudretli Şair Ziya Paşa’nın beliğ bir uslupla kaleme alıp O’na gönderdiği iki manzum mektubun dizelerini okumak yeterlidir. Nazım-ı Amasya mutasarrıfı iken illet-i nasuver ile ber keşte hal olmağla Sıvas’ta postnişin-i irşad olan Nur Ali Baba (ks) tarafından Varid olan name tekribi ile ıllet-i mezkure kesb-i hıffet ü zeval itmekle yazılan cevapnamedir. Benim ey nuru çeşm-i iftiharım Medetkarım ,enisim , gamkisarım Surur-ı hatırım şevk-i derunum Ferahbahşi dilzar-ı zebunum Siphr-i feyz u aşkın aftabı Kemalat-ı ilahinin kitabı Füruğ-ı zata mahzardır cemalin Kemalat-ı hüdadandır kemalin Utandırırsan nola hüsnünle mahı Ayan vechinde envar-ı ilahi Harim-i barigah-ı kurb-i haksın Sana merd-i hüda dense ehaksın Değil merd-i hüda belki hüdasın Ki esrar-ı hüdaya aşinasın Bilirsin ey tabib-i mihribanım Neler çekti bu cism-i natuvanım Azizim hemnişinim oldu zillet 118 119 Civanlıkta beni pir etti illet Maraz, sıhhattan etti şöyle teb’ıd Etıbbadan , devadan kestim ümid Değildim muktedir bir iltifata Bakardım dürbin ile hayata Vücudum za’f ile döndü hilale İşim kaldı Cenab-ı layezale Figan ü zar idi her ruz-i garım Bu hal üzre geçerdi ruzgarım İnayetnameniz kim vasıl oldu Gönülde bin meserret hasıl oldu Dahi açmazdan evvel kitabı Bu resme eyledim ana hitabı Didim , ey nüsha-i tehkik u ırfan Nüvid-i yar ve te’vid-i dil u can Sen ol cananın ittin destini bus Heman ben kaldım ancak zar u me’yus Hased ey name-i ferhunde tali’ Sana oldu nigah-ı yar vaki’ Deyub bu nazmı hem gözyaşı saçtım Biraz fikr ettim ahir mihrin açtım Ne gördüm , bir kitab-ı meani Lisanül gaybdır her bir beyanı Sufuf-i varidat olmuş suturu Mezayası ider vala şuuru Celi her nüktesinde bin hakaik Ayan her cümlesinde bin dekaik Zeban-ı alem –i irfan, zebanı Beyan-ı feyzü rabbani, beyanı Yazılmış bir nice bahsi hakikat Ki her harfi değer bin kere dikkat Bakıp ol nüshaya tekrar tekrar Teselli buldu her lahza dil-i zar Nigah ettikçe ben nakş-ı kitaba Medar-ı hıffet oldu iztıraba Vücud-ı natüvane geldi kudret Göründü veche-i asar-ı sıhhat Tağayyür geldi sıhhatle mizaca Mudara kalmadı tıbba , ilaca Surur ve behcetim gelmez beyana Yeniden gelmişim güya cihana Bunun şükründe aczim gerci zahir İşim ancak hülus üzre duadır 119 120 Vücudun görmeye hacet ilaca Tabib ol ehl-i derd ü ihtiyaca Safa üzre geçe ömr ü zamanın Bula feyz-i müebbet hanedanın 25 Cemadiyelula 1281 Şeyh-i müşarun ileyhe Amasya’dan yazılmış olan diğer cevabnamedir Ey Nur Ali vü nur-ı ‘ali Mecmua-yı cümle-i meali Hilal-ı dekayık-ı hakayık Keşşaf-ı hakayık-ı dekayık Meş’alkeş-i şahrah-ı tahkik Padaş-ı tarik , Hızr-ı tevfik Dana-yı bevatın u zevahir Derya-yı muhıyt-ı alem-i sırr Mir’at-ı cihannüma-yı irfan Hurşid-i sipehr-i feyz ü ihsan Seccade nişin –i feyz ü irşad Ferdül ferd, Kürve-i efrad Ey mürşid-i kamil-i İlahi Yok fazl u kemaline tenahi Derd-i dile nüsha-yı şifasın Alemde bir ayet-i Hüdasın Bername-i dilnevazın aldım Ahbar-ı hayatsazın aldım Mefumu vefa meali ihsan Mazmunu kerem, mefadi irfan Her harfi müzil-i çirk-i alam Her lafzı delil-i şevk u aram Ol şevk ile dil cihana sığmaz Dilşadlığım beyana sığmaz Keyfiyet-i mana –i müşahed Verdi dil zare zevk-i bihad Hakka ki garibdir bu rü’ya Encamını ide hayr Mevla Rai, mer’i , müra’i birdir Rü’yet amma acib sırdır Bu bahiste gerci kavl çoktur Tahkikine ihtimal yoktur Tevhidde çünki ğayet olmaz Bir dairede nihayet olmaz 120 121 Men’ eylecekti gördüm eşğal Yazdım bu bir iki satırı derhal Ey hasreti bağrımı iden hun Taksirimi eyle afve mekrun Kıl münkiri feyzin ile iskat Ol mahzarı cümle-i kemalat ğurre, Zilkade 1281 KAYNAKLAR Uraz, Murat., ‘Ziya Paşa Hayatı ve Şiirleri’,İstanbul, 1946 Nazif, Süleyman.,’Külliyat-ı Ziya Paşa’, İstanbul, 1924 Aşkun, Vehbi Cem.,’Sıvas Folkloru’ Sıvas Yıllığı,1973 121 122 Mevzu Sahife Akaidin Temelleri 2 Fıkıh İlmi Tarihi 29 Asr-ı Saadette Tasavvuf 38 Seyyid Abdulkadir Geylani (ks) 48 Seyyid Abdürrezzak Geylani (ks) 64 Ziyaeddin Abdurrahman Halis Kerküki (ks) 70 Dede Osman Avni Baba Rehavi (ks) 72 Hacı Ömer Hüdayi Baba Köğenki (ks) 79 Hacı Muhammed Baba Kürki (ks) 87 Hacı Mustafa Hayri Baba Malatyevi(ks) 88 Ahi Evren Dede Kırşehiri (ks) 89 Hacı Bektaş Veli (ks) 92 Bali Sultan (ks) 106 Musa Zuli El Mardini (ks) 111 Muhyiddin Arabi (ks) 113 122