T.C. EGE ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ İŞLETME ANABİLİM DALI PAZARLAMA YÜKSEK LİSANS PROGRAMI YÜKSEK LİSANS TEZİ TÜKETİCİLERİN ÇEVREYE DUYARLI ÜRÜN SATIN ALMA TERCİHLERİNDE MARKA DEĞERİNİN ETKİSİ BEGÜM YETİŞER TEZ DANIŞMANI DOÇ. DR. AYLA ÖZHAN DEDEOĞLU İzmir, 2009 YEMİN METNİ Ege Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğüne sunduğum “Tüketicilerin Çevre Dostu Ürün Tercihlerinde Marka Değerinin Etkisi” adlı yüksek lisans tezinin tarafımdan bilimsel, ahlak ve normlara uygun bir şekilde hazırlandığını, tezimde yararlandığım kaynakları bibliyografyada ve dipnotlarda gösterdiğimi onurumla doğrularım. Begüm YETİŞER i ii ÖNSÖZ ‘Tüketicilerin Çevre Dostu Ürün Tercihlerinde Marka Değerinin Etkisi’ adlı çalışmamda bana yol gösteren ve desteğini esirgemeyen sayın hocam Doç. Dr. Ayla ÖZHAN DEDEOĞLU’na, yoğun çalışma sürecinde destek ve anlayışını hep hissettiğim sevgili aileme, anketlerimin dağıtım ve toplama esnasında bana yardımcı olan sevgili dostlarıma sonsuz teşekkürlerimi sunarım. iii İÇİNDEKİLER YEMİN METNİ i TUTANAK ii ÖNSÖZ iii ŞEKİL LİSTESİ vii TABLO LİSTESİ viii KISALTMALAR xi GİRİŞ xii 1. BÖLÜM YEŞİL PAZARLAMA 1. Tüketicilerin Çevre Bilinci ve İşletmelerin Sosyal Pazarlama Kavramı 1 2. Yeşil Pazarlama 5 2.1. Tanımı Ve Önemi 5 2.2. Tarihsel Gelişimi 9 2.3. İşletmelerin Yeşil Pazarlamayı Seçme Nedenleri 13 2.3.1. Fırsatlar 14 2.3.2. Rekabet Avantajı 14 2.3.3. Çeşitli Baskı Unsurları 16 2.3.4. Sosyal Sorumluluk 17 2.3.5. Maliyet Ve Kar Unsurları 17 2.4. Aşamaları 18 2.5. Yeşil Pazarlama İle İlgili Karşılaşılan Sorunlar 20 3. Yeşil Pazarlama Karması 21 3.1. Yeşil Ürün 21 3.2. Yeşil Fiyat 28 3.3. Yeşil Dağıtım 29 3.4. Yeşil Tutundurma 31 4. Yeşil Tüketici 33 4.1. Çevre Bilinçli Tüketici Profili 34 iv 4.1.1. Demografik Özellikler 34 4.1.2. Psikografik Özellikler 35 4.2. Yeşil Tüketici Pazar Bölümlendirilmesi 36 5. Yeşil Tüketici Satın Alma Davranış Modeli 39 2. BÖLÜM MARKA DEĞERİ 1. Marka Değeri Kavramı ve Önemi 45 2. Marka Değerinin Oluşturulması ve Marka Değeri Bileşenleri 52 3. Tüketici Odaklı Marka Değeri Kavramı ve Kavramsal Modelleri 54 3.1. Keller Modeli 58 3.2. Biel Modeli 61 3.3. Milward Brown 62 3.4. Young&Rubicam Modeli 62 3.5. Total Research Metodu 63 3.6. Mckinsey Marka Değerleme Sistemi 64 4. Aaker Modeline Göre Marka Değeri Bileşenleri 64 4.1. Marka Bağlılığı 67 4.2. Algılanan Kalite 72 4.3. Marka Çağrışımı 74 4.4. Marka Farkındalığı 77 5. Marka Değeri ve Pazarlama Kararları 79 5.1. Fiyat Promosyonlarının Marka Değerine Etkisi 80 5.2. Dağıtım Kanalı Faaliyetlerinin Marka Değerine Etkisi 81 5.3. İletişimin Marka Değerine Etkisi 82 6. Tüketicilerin Çevre Dostu Ürün Tercihlerinde Marka Değerinin Etkisi 83 3. BÖLÜM UYGULAMA - TÜKETİCİLERİN YEŞİL ÜRÜN SATIN ALIM TERCİHLERİNDE MARKA DEĞERİNİN ETKİSİ, İZMİR İLİ ÖRNEĞİ 1. Araştırmanın Konusu ve Amacı 88 2. Araştırmanın Kısıtları 89 v 3. Araştırmanın Metodolojisi 90 4. Araştırmanın Modeli ve Hipotezler 92 5. Bulguların Analizi ve Yorumlar 94 SONUÇ VE ÖNERİLER KAYNAKÇA EKLER ÖZET ABSTRACT ÖZGEÇMİŞ vi ŞEKİL LİSTESİ Şekil 1: Dünyadan Çeşitli Eko-Etiket Örnekleri 27 Şekil 2: Markalar, Fonksiyonlar, Değer ve Yönetim 50 Şekil 3: Tüketici Temelli Marka Değeri İlişkileri 57 Şekil 4: Müşteri Odaklı Marka Değeri Piramidi 60 Şekil 5: Biel Marka Değeri Modeli 61 Şekil 6: Y&R Hipotezi 63 Şekil 7: Marka Bağlılığı Piramidi 69 Şekil 8: Marka Çağrışım Çeşitleri 75 Şekil 9: Aaker Marka Farkındalığı Piramidi 78 Şekil 10: Araştırmanın Modeli 93 vii TABLO LİSTESİ Tablo 1: İki ayrı bakış açısı ile pazarlama stratejileri: Yeşil pazarlamanın güncel ve geçmiş alanları ve geleneksel pazarlama anlayışına 7 eklenebilecek pazarlama ifadeleri. Tablo 2: Yeşil Tüketici Pazar Bölümlemesi 37 Tablo 3: Oglivy ve Mather’e göre Tüketici Tipolojisi 39 Tablo 4: Yeşil Satın Alım Algısı Matrisi 41 Tablo 5: Tüketici Temelli Marka Değerinin Kavramsal Yapısı 56 Tablo 6: Keller Marka Değeri Modeli 59 Tablo 7: Aaker Marka Değeri Modeli 66 Tablo 8: Katılımcıların Cinsiyeti 94 Tablo 9: Katılımcıların Eğitim Düzeyi 94 Tablo 10: Katılımcıların Gelir Düzeyleri 95 Tablo 11: Katılımcıların Meslekleri 96 Tablo 12: Katılımcıların Yaş Grupları 97 Tablo 13: Katılımcıların Çevre Dostu Ürün Satın Alarak Çevrenin Korunmasına İnanma Durumları Tablo 14: Katılımcıların Çevre Dostu Ürünler İçin Fazladan Ücret Ödeme Durumları Tablo 15: Katılımcıların Ödeyebilecekleri Fazladan Yüzde Tablo 16: Katılımcıların Satın Alınan Ürünün Üretici Firmasının Çevre Dostu Olmasına Verdikleri Önem Tablo 17: Çevre Dostu Ürünlerin Satın Alınma Sıklığı viii 98 98 99 99 100 Tablo 18: Çevreye Daha Az Zararlı Ürünleri Satın Almak İçin Katılımcıların Fazladan Çaba Harcama Durumları Tablo 19: Katılımcıların Bir Çevre Koruma Kuruluşuna Üye Olma Durumları Tablo 20: Katılımcıların Çevreye Duyarlı Hareketleri Konusunda Tek Örneklem T Testi Tablo 21: Marka Değeri İfadeleri Konusunda Tek Örneklem T Testi Tablo 22: Katılımcıların Çevre Dostu Olmasına Özen Göstererek En Son Satın Aldıkları Ürün Kategorisi Bakımından Sıralaması Tablo 23: Katılımcıların Cinsiyetleri ile Bir Çevre Koruma Kuruluşuna Üye Olma Durumları Arasındaki İlişki Analizi 100 101 103 112 118 119 Tablo 24: Katılımcıların Çevre Dostu Ürünler İçin Ödeme Durumları ile Çevreye Duyarlı Tutumları Hakkındaki İfadeler Hakkında Grup 123 İstatistikleri ve T Testi Tablo 25: Katılımcıların Çevre Dostu Ürünler İçin Ödeme Durumları ile Marka Değeri Hakkındaki İfadeler Hakkında Grup İstatistikleri ve T Testi Tablo 26: Gelir Düzeyi ile Çevre Dostu Ürünler İçin Ödenebilecek Fazladan Yüzde Arasında İlişki Analizi 131 135 Tablo 27: Katılımcıların Çevre Dostu Ürün Satın Alarak Çevrenin Korunmasına İnanma Durumları ile Çevreye Duyarlı Hareketleri 140 Hakkında Grup İstatistikleri ve T Testi Tablo 28: Katılımcıların Çevre Dostu Ürün Satın Alarak Çevrenin Korunmasına İnanma Durumları ile Marka Değeri Hakkındaki İfadeler Hakkında Grup İstatistikleri ve T Testi ix 146 Tablo 29: Katılımcıların Eğitim Düzeyleri ile Satın Aldıkları Ürünün 153 Üretici Firmasının Çevre Dostu Olup Olmamasına Verdikleri Önem Arasındaki İlişki Analizi Tablo 30: Katılımcıların Çevreye Daha Az Zararlı Ürünleri Satın Almak İçin Fazladan Çaba Harcama Durumları ile Çevreye Duyarlı Hareketleri 157 Hakkında Grup İstatistikleri ve T Testi Tablo 31: Katılımcıların Çevreye Daha Az Zararlı Ürünleri Satın Almak İçin Fazladan Çaba Harcama Durumları ile Marka Değeri Hakkındaki 163 İfadeleri Hakkında Grup İstatistikleri ve T Testi Tablo 32: Katılımcıların Satın Aldıkları Ürünlerde Dikkat Ettikleri Unsurlar Bakımından Sıralamaları Tablo 33: Katılımcıların Yaş Grupları ile Çevre Dostu Olmasına Özen Gösterdikleri Markaları Alım Sıklığı Arasındaki İlişki Analizi Tablo 34: Katılımcıların ‘Çevreye Duyarlı Ürünleri Satın Almayı Tercih Ederim’ ifadesi ile Marka Değeri İfadeleri Arasında Korelasyon Tablosu 168 171 176 Tablo 35: Katılımcıların Eğitim Seviyelerinin ‘Çevreye Duyarlı Ürünleri Satın Almayı Tercih Ederim’ ifadesi ile Marka Değeri İfadeleri Arasındaki İlişkiye Olan Etkisini Gösteren Kısmi Korelasyon Tablosu x 182 KISALTMALAR Sayı s. no. Numara std. Standart ort. Ortalama sd. Serbestlik Derecesi Anlamlılık Derecesi p Bakınız bkz. xi GİRİŞ 1970’li yıllardan beri süregelen bir olgu olan yeşil pazarlama, ülkemizde son zamanlardaki çevresel değişimlerle sesini daha çok duyurmaya başlamış; bilinçlendirme çalışmaları, yaptırımlar ve çeşitli kurumların özel çabaları ile desteklenerek artan bir ivme içerisine girmiştir. Yeşil pazarlama, bu artan ivme doğrultusunda işletme faaliyetlerinin doğaya en az zarar verecek şekilde oluşturulmasını sağlayan çabalardır. Gerek dünyada gerekse ülkemizde çevresel sorunlara ve konulara giderek daha çok ilgi duyan ve katkıda bulunmak isteyen bilinçli tüketiciler, işletmelerden bu konuda ekolojik atılımlar beklemektedir. İçinde bulundukları pazara göre değişen, ancak konu ekoloji olduğunda sürekli dinamizmini koruyan çeşitli konumlardaki işletmeler, tüketicilerin giderek artan sesine kulak verme ve bu istekleri karşılama durumundadırlar. İşletmelerin artık sadece çeşitli yaptırımları uygulama zorunluluklarından çok yeşil stratejileri tüm işletme kültürüne yaymaları bu bağlamda son derece olumlu bir gelişme olmaktadır. Tüketicilerin ihtiyaçlarını karşılarken doğaya en az zarar verecek şekilde stratejilerini geliştirmeleri, işletmeler açısından hem tüketicilerin gözünde saygın konuma ulaşmalarını sağlamakta, hem de rakiplerine karşı farklılaşarak öne geçme fırsatını yakalamada yardımcı olmaktadır. Yeşil pazarlama faaliyetlerini yerine getiren işletme, tüketicilere ürün veya hizmetlerini ulaştırdıktan sonraki süreçte, tüketicilerin o ürün veya hizmetleri tercihlerinde bir takım faktörler etkili olmaktadır. Bu faktörlerin başında gelen marka ve marka değeri, işletmelerce güçlü bir şekilde uygulanmış ise tüketicilerin ilgisini rakiplere göre daha çok çekerek satın alım eylemine dönüşmektedir. Günümüzde marka değeri denilince akla ilk gelen finansal değerin dışında markanın başarısı için yapılan tüm çalışmalar anlaşılmalıdır. Markanın hem kurumsal hem de tüketicilerin gözündeki itibarı, anlık ve gelecekteki konumu ve başarısı açısından büyük önem taşımaktadır. Bu sebeple hedef tüketicilerin istek ve ihtiyaçlarını iyi bir şekilde algılayarak duruma uygun güçlü bir marka değeri oluşturmak işletmelerin uzun vadeli başarıları için vazgeçilmez bir unsur olmaktadır. Çevre dostu ürünleri tercih eden ve literatürde ‘yeşil tüketici’ olarak adlandırılan tüketicilerin satın alım davranışlarında marka değerinin etkisi, bu çalışmanın esas amacı xii olmaktadır. Hangi ürün grubundan bahsedilmiş olunursa olunsun, tüketicilerin satın alım davranışları belirli kalıpların içerisine konulamayacak kadar değişken ve çok boyutlu bir kavram olmaktadır. Bu çalışmada amaçlanan, bahsedilen bu çok boyutlu satın alım davranış biçimlerine etki eden pek çok faktörün yanı sıra önemli bir faktör olarak yer alan marka değeri kavramının etkisini sorgulamaktır. Çevreye duyarlı ürünlerin Aaker (2009) tarafından oluşturulmuş marka değeri bileşenlerinin tüketiciler açısından çevreye duyarlı ürünün başarısı ile elbette doğru orantılı olarak etkisi, çevreye duyarlı markaların genel yapısına ışık tutabilmektedir. Ayrıca genel amacın dışında katılımcıların çevreye duyarlı davranış kalıpları genel olarak ortaya konulmuş, marka değeri ifadeleri hakkında da benzer şekilde katılımcıların genel tutumları gözlemlenmiştir. Çalışma, üç bölüm halinde hazırlanmıştır. İlk bölüm yeşil pazarlamayı ele almakta, son yıllarda ülkemizde de etkisini göstermeye başlayan konu hakkında ayrıntılı bilgi vererek yeşil pazarlama karması, yeşil tüketici ve yeşil tüketici satın alım davranışlarını irdelemiştir. İkinci bölümde ise marka değeri konusu esas alınmıştır. Bu bölüm, marka değeri unsurlarından tüketici temelli marka değerini inceleyerek özellikle Aaker’in marka değeri modelini ayrıntılarıyla açıklamış, tüketicilerin çevreye duyarlı ürün tercihlerinde marka değerinin etkisini yoruma açık şekilde literatür çalışmaları baz alınarak irdelemiştir. Son bölüm olan uygulama bölümünde ise araştırmanın amacı ve modeli belirlenmiş, çevre dostu ürün satın aldığını beyan eden 400 tüketiciye anket çalışması yapılmış, sonuçlar incelenmiş ve yorumlanmıştır. xiii 1. BÖLÜM YEŞİL PAZARLAMA 1. TÜKETİCİLERİN ÇEVRE BİLİNCİ VE İŞLETMELERİN SOSYAL PAZARLAMA KAVRAMI Dünya genelinde çevrenin korunmasına ilişkin bilincin ortaya çıkması ve benimsenmesi yıllar içerisinde önem kazanarak artmış, dünyanın gözle görülür bir biçimde alarm vermesi, çeşitli kuruluşların ve politikacıların da vurgulamaları ile birlikte medyada adeta bir moda haline gelen ‘küresel ısınma’ konusu sayesinde günümüzde en çok konuşulan olgulardan biri haline gelmiştir. Bu gelişmeler işletmeleri ve pazarlama stratejilerini de etkilemiş, sosyal pazarlama ve yeşil pazarlama kavramlarını benimseme süreçlerini hızlandırmıştır. Günümüzün dinamik çevrecilik anlayışı, her kesime olduğu gibi, işletmelere de büyük sorumluluklar yüklemektedir. Buna göre, 21. yüzyılın işletmeleri, yeşil olmayı bir felsefe, hatta bir yaşam biçimi haline getirmekten ve gelecek kuşaklara yaşanabilir bir dünya bırakmaktan öncelikle sorumlu olacaktır. Çevre koruma ile ilgili kaygılar, bugün artık bir moda olmanın çok ötesindedir. Her alanda çevre ile ilgili yeni değerler oluşmakta ve bu değerler, her türlü faaliyete yeni yönler vermektedir (Emgin ve Türk, 2004). İşletmelerin de çevresel sorunları bir kültür olarak benimsemeleri işletmenin ait olduğu sektöre ve pazar yapısına göre değişim göstererek çeşitli benzetmeler ile açıklanabilmektedir. ‘Kirlilik yeryüzünün kanseriyse, kirliliği azaltmak da kemoterapidir’. Bu benzetme, kirliliği ortaya çıkardıktan sonra gidermeye çalışmayı ifade etmektedir. Çevreyi düşünerek tasarım yapmak ise sigarayı bırakıp doğru beslenmeye başlamakla eşdeğer olmaktadır. Her riski ortadan kaldıramasa da çevre kaygılarını ürün tasarımında göz önünde tutmak suretiyle ciddi bir mesafe kaydedilmesini sağlamaktadır (Esty ve Winston, 2008: 317). Çevreye karşı ilginin ve ilk çevrecilik akımlarının Amerika Birleşik Devletleri’nde ve Avrupa’da, doğaya ve doğanın korunmasına gösterilen ilgi şeklinde 19. yüzyılın ikinci yarısında ortaya çıktığı görülmektedir (Ay ve Yılmaz, 2004: 1). 1 19. yüzyıldan günümüze uzanan bu uzun süreçte işletmelerin teknolojik gelişmelere ayak uydurma hızları yeşil faaliyetlere katılım sayılarını ve kalitelerini artırmıştır. Ancak teknolojik altyapı çoğu zaman işletmeler için genel geçer bir çözüm olmamaktadır. Yasal düzenlemeler ve yenilikler, doğal kaynakların korunması ve kirliliğin azaltılması gibi dikkate değer faydalar yaratsa da, birçok bilim adamı ve çevreci, çevresel problemlere yönelik çözümlerin sadece teknolojik gelişme ile olamayacağını düşünmektedir (Maineri ve Barnett, 1997). Bu sebeple bireyleri uyaracak ve farkındalıklarını artıracak nitelikteki birtakım yaptırımların işletmelere benimsetilmesi konusu gündeme gelmiştir. 1863 yılında İngiltere, kirliliği önlemek üzere ilk yasayı gündeme getirmiş, takibi yıllarda Amerika’da gönüllü çevre kuruluşları faaliyete geçmeye başlamışlardır. Ticaretin artması ve dolayısıyla tüketimin artması sayesinde doğanın tehlikeye girdiğini vurgulayan bu gönüllü kuruluşlar, zaman içerisinde milyonlarca bireyi bir araya getirmeyi başarmışlardır. İşletmelerin toplumda kabul görmelerinin önem kazanması, toplumsal pazarlama ve yeşil pazarlama gibi kavramların gelişmesine yol açmaktadır. Uzun vadede işletmeler dahil, tüm ilgililerin çıkarına olan toplumsal pazarlama ya da diğer adıyla sosyal pazarlama anlayışında; işletmeler bir yandan tüketicileri, diğer yandan toplumsal öncelikleri desteklemek ve öte yandan da kar sağlamaktadırlar (Ekinci, 2007: 16). Sosyal pazarlama terimine genel olarak bakıldığında; tanımının içerisinde sosyal programların düzenlenmesi, uygulanması ve elbette kontrolünü içerdiği görülmektedir. Sosyal konuların değişken ve tek veya birden çok değişmez madde ile yorumlanamayacak ve çözümlenemeyecek olması, (AIDS, uyuşturucu ve alkol bağımlıları, sigara kullanımı, çevre kirliliği, vs) gerekli esnekliğin sağlanması gerektiği gerçeğini ortaya çıkarmaktadır. Çeşitli problemlere çeşitli bakış açıları ile yaklaşılarak sosyal faaliyetlerin oluşturulması, sosyal pazarlama kavramının ne derece yaygın, kontrolü zor ve bir o kadar da önemli olduğunu göstermektedir. Toplumsal pazarlama kavramı pazarlayıcılardan, pazarlama faaliyetlerinde sosyal ve ahlaki düşünceler üzerinde durmalarını da istemektedir. 2 Çok defa, şirketler birbirleri ile çatışmalı olan kararları, müşteri arzularının tatmin edilmesi ve halkın çıkarları ölçütlerini birbirleriyle birleştirip bir denge sağlanacak tarzda hareket etmelidirler (Emgin ve Türk, 2004). Toplumsal pazarlama; özellikle de gelişmiş toplumlarda modern pazarlamayı da aşan ileri bir gelişmeyi temsil etmektedir. Toplumsal pazarlama anlayışı belirli tüketici ve tüketici gruplarının spesifik isteklerinden çok, daha geniş bir tüketici kitlesinin daha ortak, genel ve mümkün olduğunca uzun vadeli gereksinim ve isteklerine de cevap vermeye çalışmaktadır. Yani firma karlılığı ile birlikte tüketici tatmini ve toplumsal refah ile doğanın korunması amaçlarının bir arada sağlanması gerekmektedir (Ay ve Yılmaz, 2004: 20). İş dünyası ile doğa birbirinden ayrılmaz bağlarla bağlıdır. Ekonomimiz de, toplumumuz da doğal kaynaklara bağımlıdır. Çok basit bir dille ifade etmek gerekirse bildiğimiz bütün ürünler ya bir yerden kazılarak ya da toprakta yetiştirilerek elde edilmektedir. Çevremiz, ekonomik sistemimize büyük destek sağlamaktadır. Para formunda bir sermaye değil ama doğal bir sermaye temin etmektedir. Ancak durum göstermektedir ki varlıklarımızın temelini oluşturan kaynağı sistematik olarak tahrip etmekte ve yaşam destek sistemlerimizin bazılarını zayıflatmaktayız (Esty ve Winston, 2008: 19). Bu sebeple işletmelerin çevreci bir gözlükten faaliyetlerine yeniden bakmaları doğanın kirletilmesi, doğal kaynakların en verimli şekilde kullanılması gibi önemli konularda aktif rol oynamaktadır. Çevresel işletmecilik; işletmelerin taktıkları bu gözlükten vazgeçmemelerini (yani toplumsal pazarlamayı bir kültür olarak benimsemeleri) ve böylelikle hem doğaya hem de tüketicilere sayısız faydalı olanaklar sunmalarını sağlamaktadır. Çevresel işletmecilik; karar alma sürecinde (üretim, tasarım, paketleme, vs) ekolojik çevreyi dikkate alan, böylelikle çevreye verilen zararı en aza indirgemeyi ve en önemlisi sosyal sorumluluk kapsamında topluma ve çevreye karşı görevlerini eksiksiz tamamlamayı amaçlayan bir fikir, anlayış olmaktadır. Bu anlayışı pek çok işletme benimseyerek kendi alanlarında birer fark yaratma yoluna gitmişlerdir. 3 Örnek olarak 1975 yılında 3M’de çevreyle ilgili bütün konuların yöneticisi olan Joe Ling, toprakla ilgili görece yeni yasalara uyumu gerçekleştirmek için hummalı bir çalışma yürüterek bugüne kadar süregelen ‘Kirlilik Önleme Ödüllendirir’ (Pollution Prevention Pays – 3P) adı altında bir program başlatmıştır. 1999 yılında İsveçli elektrikli cihaz üreticisi Electrolux ise, çevrenin korunmasına yönelik küresel ölçekli katı yasaların çıkarılacağını beklediklerini, buradan hareket ederek Japon elektrik firması Toshiba ile işbirliğine gidip enerji tasarrufu sağlayan bir teknoloji geliştireceklerini duyurmuştur (Esty ve Winston 2008:146, 163). Benzer şekilde Body Shop, BP, Nokia, Unilever gibi dünyanın sayılı başarılı işletmeleri çevresel uygulamalar ile hem doğayı korumuş, hem de tüketicilerin dikkatlerini çekmeyi başarmışlardır. Son yıllarda dünya genelinde hızla artan çevreci hassasiyet işletmeleri, tüketicileri ve ülkelerin politikalarını etkilemektedir. Doğal çevreyle ilgili olarak yapılan bilimsel çalışmalarda ve sivil toplum örgütlerinin sayılarında fark edilir bir artış gözlenmektedir. Çevreyle ilgili bu gelişmelere paralel olarak bireyler de gelecekteki yaşam standartları ve gelecek nesillerin içinde bulunacakları doğal çevrenin durumu gibi konularda önemli kaygılar taşımaktadırlar (Zinkhan ve Carlson, 1995:1). Müşterilerin özellikle çevre konusundaki değişen arzularını bilme ve sürekli takip etme yeteneği işletmeleri bir adım öne taşıyabilmektedir. Bu durum da tüketicilerdeki çevre bilincinin iyi bir şekilde analizine dayanmaktadır. Yasal düzenlemeler, medyanın son zamanlardaki konu üzerinde sıkça durması, çeşitli kamuoyu bilinçlendirme çalışmaları tüketicilerde çevre bilincini oluşturmaktadır. Tüketicilerde oluşan çevre kaygısı ve ardından hissedilen bilinçli olma isteği ile satın alım davranışlarının zaman içerisinde farklı şekillenmeye başlaması, işletmeler için bir fırsat olarak görülmektedir. Bu durumda işletmelerin hangi uygun stratejiyi belirleyecekleri önem taşımaktadır. Kimi işletmeler içerisinde bulundukları pazar yapısına ve ürün/hizmet çeşidine göre tasarım, üretim gibi konularda daha çevreci bakış açısı yakalamaya çabalarken, kimi işletmeler ise dağıtım, paketleme gibi konularda çevreci faaliyetleri daha yoğun bir şekilde uygulamaktadır. Ayrıca hava, su, toprak kirliliği konusunda işletmelerin en uygun fayda sağlayabilecek alana yönelmeleri de faaliyetlerin etkinliği açısından faydalı olabilmektedir. 4 İşletmelerin uygun stratejiyi/stratejileri seçmeleri kendi pazarlarının iyi analizi ve müşterilerini doğru okumaları ile doğru orantılı olarak gelişmektedir. Bütün bu seçim yoğunluğunun arasında, işletmelerin yeşil pazarlama kavramını bir bütün olarak tüm faaliyetlerine uygulamaları, daha sonra daha çok önem gösterecekleri faaliyetleri irdelemeleri önemli bir unsur olarak görülmektedir. 2. YEŞİL PAZARLAMA 19. yüzyıldan sonra artan, günümüzdeki çeşitli doğa problemleri ile gündeme yerleşen ve git gide adeta bir moda haline gelen çevrecilik akımı, tüketicilerin bilinçlenmeleri ve aynı zamanda işletmelerin çevreci hareketleri benimsemeleri ile birlikte yeşil pazarlama uygulamalarını gündeme getirmiştir. Bu bölümde yeşil/çevreci pazarlamanın tanımı, tarihsel gelişimi, işletmelerin bu pazarlama şeklini seçme nedenlerinin üzerinde durulmaktadır. 2.1. Tanımı ve Önemi Tüketicilerin çevre bilinçlerinin artması ve dolayısıyla oluşan çevreye duyarlı ürünleri satın alma eğilimleri ile birlikte işletmeler, pazarlama stratejilerini yeniden gözden geçirmek durumunda kalmaktadır. İşletmelerin toplumda çevreye duyarlı olarak hareket etmeleri, hem toplumda kabul görmelerini sağlamakta, hem de çevreye duyarlı ürün satın alan/almak isteyen tüketicilere ulaşmakta kolaylıklar sağlamaktadır. Yeşil pazarlama; tüketicilerin ihtiyaç ve isteklerini yerine getirirken işletmelerin de hedeflerine ulaşmasını sağlayacak doğa ile dost ürünlerin üretilmesini, fiyatlandırılmasını, dağıtımını ve tutundurulmasını içeren ve ürününün kullanım sonrasını da kapsayan pazarlama faaliyetleridir (Çabuk, Nakıboğlu ve Keleş, 2008: 87). Ne yazık ki tüketicilerin çoğunluğu yeşil pazarlama kavramını sadece ürünlerin yeşil özelliklerinin reklam ve promosyonlarının yapılması şeklinde algılamakta; geri dönüşüm, ozon ile dost, fosfat içermeyen, yeniden doldurulabilme gibi terimler bu tip tüketiciler için yeşil pazarlamayı en çok çağrıştıran terimler olmaktadır. Oysa yeşil pazarlama tüm bu algıların ötesinde tüketici ürünleri, endüstriyel ürünler ve hatta çeşitli 5 hizmet faaliyetlerini de kapsayan oldukça geniş bir kavram olmaktadır (May 1991, Ingram ve Durst 1989, Troumbis 1991 aktaran Polonsky, 1994: 1). Yeşil pazarlama kavramı, klasik pazarlama kavramına göre literatürde farklı şekilde izah edilmektedir. Klasik anlamda pazarlama; tüketicinin gereksinimlerini makul fiyatlandırma yapılan ürünlerle karşılamayı amaçlayan ve ürünlerin tüketici yaşamında bir değer taşımasını destekleyen bir kavram olarak karşımıza çıkmaktadır. Yeşil pazarlama klasik pazarlama anlayışına kıyasla daha karmaşık bir yapıya sahip olmaktadır. Klasik pazarlama sadece ürünün özelliklerinin belli kısımlarını tüketicilere aktarmada sorumlu tutulmakta iken, yeşil pazarlama ürünlerin yapılış tarzlarını ayrıntılı irdeleyerek ve çeşitli stratejilerle de bu durumu vurgulayarak tüketicilere ulaşmak durumundadır. Geleneksel pazarlama anlayışında talep analizi yapıldığında bu süreç, yeşil tüketici sayısının belirlenmesinin yanı sıra güncel ve gelecekteki pazar fırsatlarının da belirlenmesini kapsamaktadır. Yeşil literatürde ise tüketicilerin istek ve ihtiyaçlarının önemi belirtilirken, esas olarak üzerinde durulan konu yeşil pazarın büyüklük ve karakteristik özelliklerinin araştırılması şeklindedir (Rex ve Baumann, 2006: 572). Tablo 1, yeşil ve geleneksel pazarlama anlayışlarını Kotler’in (1999) pazarlama stratejisine bağlı kalarak karşılaştırmaktadır. Tablo 1’den anlaşılacağı üzere yeşil pazarlama faaliyetlerine odaklanan anlayışta segmentasyon ve hedef kitle yeşil tüketicilerden oluşmakta, dolayısıyla talep ölçütü sadece pazarın büyüklüğü ile sınırlı kalmaktadır. Yeşil tüketicilere ulaşmaya çalışan bu bakış açısı; birçok yönden bu anlayışı uygulamaya niyetli işletmelere kısıtlar getirirken, sadece eko-etiketleme yolu ile benimsetilen ürünler ile yapılabilecek bir konumlandırma stratejisi rekabet avantajını şüpheli bir hale getirebilecek ve bu uygulamanın başarısını riske atabilmektedir. Geleneksel pazarlamaya farklı bir bakış açısı ile yaklaşan anlayış ise talep ölçütü olarak pazarın istek ve ihtiyaçlarını göz önünde bulundurmaktadır. Ancak bu durum da pazarın ihtiyacı olmayan ancak çevreyi korumak adına gerekli görülen çevre ile dost ürünlerin tüketicilere benimsetilmesi konusunda şüpheler doğurabilmektedir. Hedef kitle olarak tüm tüketiciler seçilirken, konumlandırmada pazarlama karmasının öğeleri olan fiyat, yer ve promosyon ön plana çıkmaktadır. Ürünün bu anlayışta yer almaması çevreci 6 özelliklerini tüketicilere duyuramama sorununu oluşturabilmekte, sonuç olarak olasılığı daha yüksek ama yine de tam oturtulamayan bir anlayış ortaya çıkabilmektedir. Erbaşlar’ın (2007: 3) tanımına göre yeşil pazarlama, çevreyi koruma ilkelerine uygun olarak ürün üretimiyle ilgilenmekte ve çevresel sorumlulukla üretime odaklanmaktadır. Ancak sadece ürün üretimi ile ilgilenen bir anlayış tüketicileri çevreci ürünler hakkında bilinçlendirme aşamasında başarısız olabilme riskini de taşımaktadır. Tablo 1: İki ayrı bakış açısı ile pazarlama stratejileri: Yeşil pazarlamanın güncel ve geçmiş alanları ve geleneksel pazarlama anlayışına eklenebilecek pazarlama ifadeleri. Pazarlama Talep Stratejisi Ölçümü Segmentasyon / Konumlan- Hedefle-me Yeşil dırma Rekabet Eko - Avantajı Pazarlama Pazar Yeşil etiketleme Odaklı büyüklüğü tüketici (ürün) Şüpheli Anlayış Geleneksel Pazarlamaya Farklı Bir Bakış Açısı Getiren Pazarın istek ve ihtiyaçları Tüm Yer, fiyat, tüketiciler promosyon Olanaklı Anlayış Kaynak: Rex, Emma ve Henrikke Baumann (2006), ‘Beyond Ecolabels: What Green Marketing Can Learn From Conventional Marketing’, Environmental Systems Analysis, Chalmers University Of Technology, s: 573 Özetle yeşil pazarlama anlayışı sadece yeşil ürüne ve bu ürün için kullanılması muhtemel eko-etiketleme eylemlerine odaklanmışken, geleneksel pazarlamaya farklı bir ifade ile yaklaşan anlayış, tüm pazarlama karması öğelerini benimsemektedir. Bahsi geçen geleneksel pazarlama anlayışına farklı bir bakış açısı getiren ifadenin yeşil 7 pazarlama anlayışı ile harmanlanması durumunda rekabet avantajı sağlama konusunda yeni fırsatların işletmeler için doğabilmesi mümkün olmaktadır. Yeşil pazarlamanın içerisinden çıkabilecek anlamlar sayıca fazla iken, Amerikan Pazarlama Birliği’nin (AMA) ortaya koyduğu yeşil pazarlama anlayışı kendi içerisinde üç ifadeye yer vermektedir. Bu ifadelerden ilki yeşil pazarlamanın tüm pazarlama aktivitelerinin bir alt kümesi olduğu, ikincisi yeşil pazarlamanın hem pozitif hem de negatif aktiviteleri içerdiği, üçüncüsü ise çevresel konuların dar bir alanda incelendiğidir. Bu ifadeler seti ilk başta faydalı gibi görünse de yeşil pazarlamaya daha geniş bir bakış açısı ile yaklaşılması gerektiği aşikârdır. Polonsky’nin (1994: 2) bakış açısı ile yeşil ya da çevreci pazarlama bireylerin istek ve ihtiyaçlarını en iyi şekilde tatmin edebilmek için şekillenecek, çevreye minimum düzeyde zarar verebilecek tüm aktiviteleri kapsamaktadır. Bu tanımda bireylerin istek ve ihtiyaçlarını tatmin etme, yazar açısından takibi cümlelerle desteklenmekte ve vurgulanmaktadır. Tüketicilerin istek ve ihtiyaçlarını giderirken aynı zamanda çevreye duyarlı olabilmek işletmeler için zor; ancak marka bağlılığı, imajı gibi çeşitli önemli geribildirim sağlayabilecek başlıklar açısından bakıldığında faydalı olarak görülmektedir. Yeşil pazarlama; düzgün bir şekilde uygulandığında müşteriler ile markalar arasında duygusal bir bağ kurmaya yardımcı olabilmektedir. Yeşil bir anlayışa sahip işletme, daha pozitif bir toplum imajı yaratır; bu durum da satış ve hisse senedi fiyatlarının artışı ile işletmeye geri fayda sağlamakla birlikte tüketicilerin işletmeye karşı ya da belirli bir ürüne karşı kendilerini daha yakın hissetmelerini sağlamakta, böylelikle marka bağlılığını artırmaktadır (Ginsberg ve Bloom, 2004: 84). Yeşil pazarlama aktiviteleri işletmeler açısından kendi geribildirimlerini yaratma ve değer oluşturma açısından son derece önemli iken, aynı zamanda çevreye verilen zararı minimum düzeye indirme açısından da oldukça faydalı rol oynamaktadır. Polonsky’e (1994:2) göre yeşil pazarlamanın önemi ekonominin tanımından gelmektedir: Ekonomi; bireylerin sınırsız isteklerinin tatmin edilebilmesi için sınırlı kaynakların kullanılmasıdır. İşletmelerin de tüketicilerin sınırsız ihtiyaçlarını giderebilmek adına yeni yollar geliştirmekte ve yeşil pazarlamanın da kıt kaynakların nasıl verimli bir 8 şekilde kullanıldığı esasına dayandığı düşünüldüğünde, ekonomiyi tanımlayan kıt kaynak kullanımının yeşil pazarlamayı benimseyen işletmelerce uygulanmakta olduğu görülmektedir. Ekonominin amacı kıt kaynakların en verimli şekilde kullanılması esasına dayanır. İşletmeler sınırlı doğal kaynaklarla karşılaştıklarında bireylerin sınırsız ihtiyaçlarını karşılayabilmek için yeni yollar geliştirmelidirler. Yeşil pazarlama; genel pazarlama aktivitelerinin kıt kaynakları nasıl kullandığı ile ilgilenmekte, bu esnada tüketicilerin ve endüstrinin ihtiyaçlarını karşılarken işletmenin kendisinin amaçları doğrultusunda hareket etmektir. Bu tanıma bakılacak olursa işletme hem kendi bünyesini kar, satış oranları, marka değerinin yükselmesi gibi konularda memnun etmeli, hem çevreye duyarlı olarak doğayı memnun etmeli, hem de tüketicileri sınırsız ve sürekli değişen istek ve ihtiyaçlarının arasında memnun etmelidir. Bütün bu memnuniyet zincirini oluşturan halkaların birbiri ile uyumlu bir biçimde çalışabilmesi, işletmelerin kararlılığına ve performansına bağlıdır. İşletmelerin yeşil pazarlama aktivitelerini başarılı bir şekilde uygulamaları ait oldukları pazarda fark yaratmalarına büyük katkılar sağlayacaktır. Uygulamanın başarı düzeyi ise işletmelerin bu anlayışı ne kadar iyi anlayıp uyguladıkları ile doğru orantılı olarak gelişebilmektedir. İşletmelerin yeşil pazarlamayı uygulama şekilleri tarihsel süreç içerisinde sürekli gelişen ve dinamizmini koruyan aktif bir rol oynamaktadır. İşletmelerin bu durumda yapmaları gereken bulundukları pazara göre gerek değişen topluma gerekse değişen tüketici istek ve ihtiyaçlarına göre tarihteki başarı veya başarısızlıklardan ders alarak faaliyetlerini şekillendirmeleridir. 2.2. Tarihsel Gelişimi Yeşil pazarlama tarihte adını duyurduktan bu yana gerek tüketicilerin bilinçlenmeleri ve dolayısıyla işletmeleri de bilinçlendirmeleri, gerek dünyanın günbegün çeşitli doğa vakalarıyla yaptığı imdat çağrıları ile bu kavramın çeşitli aşamalardan geçerek gelişmesine neden olmuştur. 9 Peattie’e (2001) göre, yeşil pazarlama üç evre halinde tarihsel gelişime uğramıştır. İlk evre olan ekolojik pazarlama 1960 ila 1970’li yıllar arasında seyretmiş, daha sonra gelen çevresel pazarlama ekolojik pazarlamanın bir adım önüne geçerek ‘yeşil’ olmayı işletmeler açısından gerekli kılmış, en son karşımıza çıkan sürdürülebilir pazarlama ise radikal değişimler yaratmak amacıyla gelişim sürecine dahil olmuştur. 1960’larda ve 1970’lerde yayınlanan Rachel Carson’un “Silent Spring” ve Club of Rome’nin “Limits to Growth” kitaplarında sosyal ve çevresel endişelerin kökleri yayılmaya başlamıştır. Bu yayınlar, sonu olan sınırlı bir dünyada yaşadığımızı, er geç tükenecek olan doğal kaynakların ve bağlı olduğumuz sistemlerin kontrol edilemeyen bir gelişme içinde olduğu gerçeğine dikkat çekmektedir (Aslan, 2007: 2). Yeşil pazarlama kavramının literatürde ilk olarak yer alması 1975 yılında AMA’nın (Amerikan Pazarlama Birliği) düzenlediği ‘ekolojik pazarlama’ konulu bir seminerde gerçekleşir. Bu tanıma göre yeşil pazarlama; kirlilik üzerine yapılan pazarlama çalışmalarını, enerji tüketimiyle ilgili konuları ve yenilenemeyen kaynakların tüketiminin olumlu ve olumsuz yanlarını inceleyen bilim dalıdır (Uydacı, 2002: 82). Böylece yeşil pazarlamanın ilk evresi olan ekolojik pazarlama evresi başlamış olur. Ekolojik pazarlama evresi; tarım, petrol gibi çabuk tüketimin oluştuğu sektörlerde, sektörlere bağlı olarak telaffuz edilebilen böcek ilaçları, petrol rezervlerinin durumu ve hava kirliliği konularına odaklanmıştır. Odak çevresi diğer evrelere göre daha dar olan bu evrede bahsi geçen sorunlara neden olan ve çözüm oluşturabilecek ürün ve şirketlerin belirlenmesine çalışılmıştır. Pazarlama alanını en çok ilgilendiren konu ise, yasal çevrede değişiklik yaratan çevresel düzenlemeler olmuştur. Ancak, pazarlama uzmanları yasal çevredeki bu değişimi, işletmenin teknik ve hukuki personeli tarafından çözümlenecek konular olarak algılamışlardır. Çevresel kirlenmeye sebep olmakla suçlanan çoğu büyük işletme bile çevreyi pazarlama açısından bir kısıt, maliyetleri arttırıcı bir unsur olarak görmüşlerdir (Ekinci, 2007: 21). Yeşil pazarlamanın ikinci evresi 1980’lerin sonlarında ortaya çıkmıştır. Yaşanan bir dizi olay ve keşif, çevrenin ve içinde yaşayan insanın savunmasızlığına dikkatleri çekmiştir. 1984’de tarihin en büyük kimyasal felaketi olarak adlandırılan Bhopal felaketi, 1995’de keşfedilen ozon tabakası deliği, 1986 Çernobil faciası ve 1989’da Exxon-Valdez 10 tankerinin neden olduğu çevre kirliliği bu değişimi başlatan olaylar içinde yer almıştır. Medyanın bu olayları manşetlere taşıması, halkın çevresel endişelerini harekete geçirmiş ve konu kitlesel bir önem kazanmıştır (Aslan, 2007). İlk evrede sadece farkındalık yaratan çevresel sorunlar bu evrede felaket olarak adlandırılan çok boyutlu sorunlar haline gelmiştir. Bu sebeple ilk evrede fark edilemeyen çevre bilinci medyanın da desteği ile birlikte artmış, bu evredeki olayların dünyadaki tüm bireylerle paylaşılmasını ve bilincin üst düzeylere çıkarılmasını sağlamıştır. Aynı zamanda kitlesel akımların başlangıcı olan bu evre, bireylerle birlikte işletme yetkililerini de konu hakkında düşünme yoluna sevk ettirmiştir. 1992’de Rio de Janerio’da yüzlerce CEO’nun katıldığı, binlercesini de düşünmeye sevk eden Dünya Zirvesi öncesinde iş dünyasının liderleri, çevre sorunlarına daha önce hiç göstermedikleri kadar yoğun bir ilgi göstermeye başlamış, İsviçreli milyarder Stephan Schmidheiny tarafından örgütlenen 50 büyük şirket sürdürülebilir kalkınma için İş Konseyi’ni oluşturmuştur. Eş zamanlı olarak Schmidheiny ve ortakları Changing Course adı altında bir kitap yazarak ve kirliliği azaltmak suretiyle elde edilecek ekonomik kazanımlarla doğal kaynakların daha iyi yönetilmesini kapsayan eko-verimlilik kavramını dünyaya tanıtmışlardır (Esty ve Winston, 2008: 13). Bu dönemde ayrıca çevre örgütleri tarafından küresel CFC (kloroflorokarbon) iticili aerosollara karşı boykot düzenlenmesi tüketicilerin bu konulardaki bilinçlerinin artarak geliştiğinin kanıtı niteliğindedir. Yeşil pazarlamadaki ikinci evre pazarlama uzmanları ve pazarlama adına çok daha anlamlı olmuştur. Bu durum kısmen, çevresel konuların sadece belli başlı endüstriler için değil tüm pazar için önemli bir hale gelmesi ile ilgilidir. Ekolojik pazarlama, ağırlıklı olarak çevresel kirlenmeye sebep olan endüstriler ve ürünlerle ilgilenmiştir. Sürdürülebilirliğe ilişkin endişeler ise, çevre hakkındaki tartışmaları türlerin soylarının tükenmesi, bazı ekosistemlerin tahribatı ve gelişmekte olan ülkelerdeki yoksulluk gibi konuları da içine alacak şekilde genişletmiştir. İşletmeyi bütünsel bir fiziki sistem olarak görme ihtiyacı, bu evrenin pazarlamaya etkilerini de arttırmıştır (Peattie, 2001:129-146). Değişen pazarlama stratejileri ile birlikte işletmelerin yeşil pazarlama anlayışını bir kültür olarak bünyelerinde barındırmaları, çevreci tüketicilere ulaşabilmeleri için bir rekabet avantajı da sağlamaktadır. Bu evrede ilk evreye kıyasla 11 işletmelerin çevre konusundaki duyarlılıklarının bir rekabet unsuru olarak kullanabilecekleri bilinci oluşmuştur. Rekabet avantajı, tüketicilerin bilinçlerinin artması gibi konular yeşil pazarlama isminin bu evrede parlamasını sağlarken, bir sonraki evreye geçiş sürecinde bu durumun kalıcılığı tartışılmaya başlanmıştır. Kıt kaynakların sınırsız ihtiyaçları olabildiğince az zararla karşılamaya çalışması durumu bahsi geçen ‘kıt’ kaynakların olabildiğince uzun sürdürülebilmesi bilincini doğurmuştur. Üçüncü evre olan ‘Sürdürülebilir Kalkınma’; doğal kaynakları tüketmeyen, ekonomi ve eko-sistem arasındaki dengeyi koruyan ‘Ekolojik Ekonomi’ olarak tanımlanabilir. Sürdürülebilir yaşam ortamı; su kaynaklarının nesiller boyu yeterli olması, havanın nesiller boyu temiz tutulması, doğanın sunduklarından nesiller boyu yararlanabilme, sağlıklı, ulaşılabilir ve özel yaşamın korunduğu barınma olanaklarına nesiller boyu sahip olunabilme, kültürel kimliği meydana getiren unsurların varlığının ve kullanımının sürekli olabilmesi, mevcut kullanımın sürekli olabilmesi demektir (Avrupa Çevre Sorunları (http://europa.eu.int) aktaran Ekinci, 2007). Sürdürülebilirlik dünya üzerinde yaşayan bireyler ve onların ihtiyaçlarını karşılamakla sorumlu işletmeler için istenen bir koşul olmakla beraber uygulanması hayal edilebilmesinden çok daha güç olabilmektedir. 2002’de yapılan Dünya Sürdürülebilir Kalkınma Zirvesi toplantısı, işletmeler ve çevreci hareketleri ile ilgili acı gerçekleri ortaya çıkarmıştır: 10 yıl önce Rio’da tanımı yapılan belli başlı konularla ilgili olarak çok az bir gelişme kaydedilebilmiş, çevrenin korunmasına yönelik ‘yeşil’ seferberlik hareketi güç kaybetmiştir. Çoğu şirket kirliliğin önlenmesi adına koruma politikalarını hayata geçirmiş, kimi durumda zorunlu olandan daha öteye giden yaklaşımları benimsemiş, ancak iş dünyasının çevre gündemine ve yapılması gerekenlerle ilgili olumsuz bir görüş kök salmıştır (Esty ve Winston, 2008: 14). İşletmeler üzerindeki kara bulutları dağıtmak ve olumsuz görüşleri verimli çabalara dönüştürmek için çeşitli kavramlar ve yaptırımlar, işletmelere destek sistemi olarak yardım edebilmektedir. Örneğin 1987 yılında Birleşmiş Milletler’in “Brundtland Raporu”nda gündeme gelen ve günümüze kadar gelişerek uzanan sürdürülebilir düşünce 12 ile beraber temiz teknoloji, yeşil tüketici, rekabet avantajı, eko performans gibi kavramlar ortaya çıkmış, bununla beraber işletmelerin kullandıkları toplam kalite yönetimi programları, çevre yönetimi kavramı ile birleşip Toplam Çevresel Kalite (TQEM) kavramı geliştirilmiştir. Ayrıca Birleşmiş Milletler, OECD (Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü), Dünya Bankası, WTO (Dünya Ticaret Örgütü), UNEP (Birleşmiş Milletler Çevre Programı), UNCSD (Birleşmiş Milletler Sürdürülebilir Kalkınma Konferansı), UNCTAD, World Wide Fund for Nature (Dünya Vahşi Hayat Fonu), World Resources Institute (Dünya Doğal Kaynaklar Enstitüsü) ve World Business Council on Sustainable Development (Sürdürülebilir Kalkınma için Dünya İş Konseyi) ve Kyoto Protokolü gibi organizasyonlar ve antlaşmalar bahsi geçen destek sistemine katkıda bulunmaktadır. Ay ve Ecevit’e göre (2005: 239) yeşil pazarlama kavramlarında daha geniş bir ürün kategorisini içerecek şekilde yönetsel bir bakış açısı yer almaktadır, sürdürülebilir pazarlama ise makro pazarlama faaliyetlerinin sürdürülebilir kalkınma anlayışı kapsamında ele alınışını yansıtmaktadır. Yeşil pazarlama, gerek işletmeler gerekse toplum için sınırlı doğal kaynakları en iyi şekilde kullanabilmek adına büyük önem taşımaktadır. Tüketicilerin, işletme yetkililerinin, devlet görevlilerinin, gönüllü kuruluşların yeşil pazarlama kavramı içerisindeki anlayışı benimseyip uygulamaları halinde dünyanın sınırlı kaynaklarının en verimli şekilde kullanımı, geri dönüşümü ve sürdürülebilirliği sağlanarak maksimum fayda oluşturulabilecektir. Yeşil pazarlama anlayışını benimsemeleri sürecinde işletmelerin bu kavramı neden tercih ettiklerini algılamaları, ileride yaşanabilecek yeni stratejilere uyum sağlama problemlerinin oluşmamasını veya en hızlı ve etkin şekilde çözülmesini sağlayabilmek adına önem taşımaktadır. 2.3. İşletmelerin Yeşil Pazarlamayı Seçme Nedenleri İlk aşamadan itibaren işletmelerin seyrine bakıldığında oldukça zor ancak bir o kadar da faydalı bir sürecin oluştuğu, bu süreci seçmelerinde rol oynayan etmenlerin, işletmelerce verilen önem derecesine göre kararda etkili olduğu görülmektedir. İşletmeler için yeşil pazarlama kullanımının artmasına neden olarak gösterilen sebepler 13 Ay ve Ecevit (2005: 239) tarafından; işletmelerin yeşil pazarlamayı amaçlarına ulaşma yolunda bir fırsat olarak görmeleri, çevreyle ilgili faaliyetlerin rekabet edilen diğer firmalar üzerinde bir baskı unsuru olarak kullanılması, ortaya çıkan atıkların azaltılmasında tarafların işbirliğine gitmeleri, kaynakların etkin kullanımı ve geri kazanım çalışmaları gibi maliyet düşürücü etkilerin farkına varılması, çevresel konulara duyarlılık göstererek işletmenin moral seviyesinin yükseltilmesi ve merkezi ve yerel yönetimlerle beraber çeşitli kurumların çevre konusundaki kurallarına ve uygulamalarına uyma zorunlulukları şeklinde belirtilmektedir. Yeşil pazarlamanın işletmelerce seçilme nedenleri aşağıda alt başlıklar halinde toparlanarak sıralanmaktadır: 2.3.1. Fırsatlar İşletmelerin çevreye karşı tüketicilerin duyarlı davranışlarını bir fırsat olarak görmeleri, yeşil pazarlama kavramını işletmenin eylemlerine dahil etmelerinde etkili olabilmektedir. 1992 yılında 16 ülkeyi kapsayan bir araştırma, bir ülke hariç diğer ülkelerdeki tüketicilerin %50’sinden fazlasının çevre kirliliği konusunda duyarlı olduklarını ortaya koymaktadır. 1994 yılında Avustralya’da yapılan bir diğer çalışma, tüketicilerin %85’inin çevre konusunda sorumluluk sahibi olduğunu ve %80’inin çevre kirliliği yüzünden satın alma davranışlarını değiştirdiklerini belirlemektedir (Aslan, 2007). Tüketicilerinin bilinç seviyelerinin ve konu hakkındaki hassasiyetlerinin bu denli arttığı bir ortamda işletmeler bu durumu fırsat olarak görerek çevresel faaliyetlerine ağırlık vermektedirler. Böylelikle müşteri tatminini sağlayarak bulunduğu pazarda rekabet avantajı da yaratmakta, aynı zamanda topluma ek fayda sağlanmaktadır. Çalışma içerisinde de yeşil pazarlama faaliyetlerinin işletmelere sağladığı faydalar sıkça irdelenmektedir. 2.3.2. Rekabet Avantajı İşletmelerin ürünlerini çevreci özelliklerine göre pazarlarken çevresel özellikleri olmayan ürünleri pazarlamaya çalışan diğer işletmelere göre rekabet avantajına sahip 14 olmaları Polonsky’e göre (1994:3) tahmin edilebilen bir durum olmaktadır. Ürün veya hizmetlerini daha çevreci hale getirebilmek için ve dolayısıyla müşterilerini memnun etmek için çabalayan işletmelerin örnek sayıları oldukça fazladır. Ancak bazı durumlarda işletmeler tüketicileri pazar payına sahip olabilmek uğruna yanlış yönlendirebilmektedir. Bu tip işletmeler sonuçlarını bilmeden ve ürünlerinin etkinliğini göz önünde bulundurmadan yeşil olma hevesi ile pazarda yer sahibi olma yarışına girmektedirler. Gerçek ‘yeşilliğin’ farkında olmayan işletmeler sonuç olarak yeşil pazarlama arenasında başarısız duruma düşebilmektedirler. Konuya hassasiyetle yaklaşan işletmeler tüketicilerin taleplerini rakiplerine göre daha etkin ve daha hızlı bir şekilde karşılama yoluna gitmekte, bu durum da hem fırsat hem de rekabet ortamını doğurmaktadır. Bu yüzden işletmeler doğaya zarar veren ürünlerini üretimden kaldırarak onun yerine çevreye ve doğal ortama zarar vermeyen ürünleri üretmeye başlamakta ve bu durumu reklamlarında vurgulayarak tüketici taleplerinin yeni ve zararsız ürünlere yönelmesini sağlamakta, hem pazar paylarını artırmakta hem de rakiplerine karşı bu alanda üstünlük sağlamaktadırlar. Pazarda yer alan rakip işletmeler de süreç içerisinde rekabet edebilmek amacıyla bu tür ürünlere yönelmek zorunda kalmaktadırlar (Erbaşlar, 2007). İşletmeler; küresel ısınma üzerindeki tartışmalar, çevre konusunda bilinçli tüketicilerin artması ve ISO 14000’in (Uluslararası Standardizasyon Örgütü tarafından gönüllü olarak geliştirilmiş, çevresel süreçleri onaylayan uluslararası standart) sağladığı katkı nedeniyle, çevresel süreklilik ve çevre savunuculuğu üzerinden fayda sağlama konusuyla giderek daha fazla ilgilenmektedirler. Çevresel Yönetim Sistemleri (ÇYS), rekabet gücünü ve çevresel performansı artıran süreçler ve ürünler geliştirmek yolu ile işletmelerin uzun vadedeki finansal performansını artırarak, iş yönetimini çevre ile ilgili konulara sistematik olarak uygulamak amacıyla ortaya çıkmaktadır (Alagöz, 2007: 3). Bu sistemleri akıllıca uygulayan işletmeler satış grafiklerini üst seviyelere çıkarabilmektedir. Günümüzde rekabet her alanda son derece yoğun yaşanırken devlet ve çeşitli kuruluşlar konu ile ilgili bir takım yaptırım ve teşviklerde bulunarak hem rekabet ortamını dengede tutmakta, hem de daha verimli çalışmaların sağlanabilmesi için destek olmaktadır. 15 2.3.3. Çeşitli Baskı Unsurları Bir rekabet faydası olarak görülmesinin dışında yeşil pazarlama faaliyetleri devlet tarafından düzenlenen çeşitli yaptırımlarla ve düzenlemelerle kuvvetlendirilebilmektedir. Devletin koruma amacıyla yaptığı yasal düzenlemeler (Erbaşlar, 2007); · Zararlı ürün veya yan ürünlerin azaltılması, · Sanayicilerin ve tüketicilerin isteklerini değiştirmek ve zararlı ürünlerin üretimlerini engellemek, · Tüketicilerin çevreyle ilgili eğitimlerine ve bilinçlendirilmelerine katkıda bulunmak şeklinde listelenebilir. Bahsi geçen çeşitli düzenlemeler karşısında kimi işletmeler yeşil pazarlama anlayışını işletmelerinin bünyesine oturtsalar da kimileri sadece yasal engelleri aşabilmek için bu düzenlemeleri hayata geçirmektedir. İşletmelerin çevreye verdikleri zararı kontrol etmek amacıyla yaptırımları düzenleyen devletler, tüketicilerin daha bilinçli olmaları için birtakım eylemlerde bulunmaktadır. Bu örneklerden biri Avustralya’da kurşunlu benzin alımında diğer çeşitlere göre daha fazla vergi alınmasıdır. Böylelikle tüketicilerin daha fazla fiyat ödememeleri, artı bir avantaj olarak da daha çevreci yakıtlara yönelmeleri amaçlanmıştır. İşletmeleri ‘yeşil’ olmaya iten nedenlerden bir diğeri paydaşların baskılarıdır. Henriques ve Sadorsky’nin Kanada’da 750 büyük firma ile yaptıkları bir araştırmaya göre firmalar, kendi paydaşlarının baskıları sonucu çevresel sorumluluk seviyelerini yükseltmek için girişimde bulunmaktadır (Miles ve Covin, 2000: 301). İşletmelerin, sosyal sorumluluk anlayışını benimsedikleri takdirde devletin ortaya koyduğu yaptırım ve teşviklere daha özenle yaklaşacakları tahmin edilebilir bir durum olmaktadır. 16 2.3.4. Sosyal Sorumluluk Yeşil pazarlamanın sahip olduğu fırsat ve rekabet ortamının yanı sıra işletmeler sadece ürün veya hizmetlerini sunarak tüketicilerin tercihlerini etkilemekle kalmayıp toplumda da saygın bir yer sahibi olmak için sosyal sorumluluk faaliyetlerini de hayata geçirmeye başlamaktadır. Birçok işletme çevreci davranarak hem çevresel hedefleri yerine getirmekte, hem de kendileri için kar amaçlı katkı sağlamaktadır. İşletmenin bütünleşik sistemine oturtulan çevreye duyarlılık kavramı işletmelerce iki bakış açısına sahip olabilmektedir. İlkinde işletmeler çevresel aktivitelerde bulunurken eş zamanlı olarak bu aktivitelerden çeşitli medya kuruluşlarını da haberdar ederken diğer bakış açısıyla olaya yaklaşan işletmeler çevreye duyarlı olma konusunun gizli tutulması gerektiğine inanmaktadır. Tüm unsurların yanı sıra işletmenin yeşil faaliyetleri gerçekleştirirken maliyet ve kar analizini etkin bir şekilde incelemeleri hem işletmenin hem de oluşturacakları stratejilerin başarısı açısından gerekli olmaktadır. 2.3.5. Maliyet ve Kar Unsurları Bütün bu etkenlerin yanı sıra yeşil pazarlamayı benimseyen işletmelerin maliyet düşürücü birtakım eylemleri hayata geçirdiği gözlemlenmektedir. 1987’de görüşülen Montreal Protokolü’nde adı geçen ülkeler CFC, yani kloroflorokarbon salınımını durdurmak için anlaşmışlardır. 1994 yılında Whirlpool ‘Enerji Wise’ adını verdikleri akıllı enerji ile çalışan, CFC salınımını engelleyen ve Amerikan Enerji Departmanı’nın öngördüğü standarttan %30 daha verimli olan buzdolaplarının üretimine geçmiştir. Bu girişiminden dolayı birçok gönüllü kuruluş tarafından da desteklenen Whirlpool’a ‘Golden Carrot’ (Altın Havuç) ödülü verilmiştir. Ne yazık ki akıllı enerji buzdolaplarının satışları CFC salınımı durduran özelliği yüzünden ve enerji tasarrufu özelliklerinden dolayı fiyatları 100$ ve 150$ rakamlarının altına inemediğinden ve müşterilere ek özellikler sunamadığından umulduğu gibi kuvvetli olamamıştır (Ottman ve Stafford, 2006: 25). 17 Yeşil pazarlamanın maliyet boyutu, atık ticareti gibi yeni bir sektörün oluşmasına da neden olmuştur. Bu iki boyutlu bir sektördür. Birincisi, atık miktarını veya atıkların çevreye verdiği zararları azaltıcı üretim süreç ve teknolojilerinin geliştirilmesi ve bunların üretim teknolojilerinin patentini satan ve danışmanlık hizmeti veren işletmeler, diğeri de geri kazanım ve arıtma tesisleri kurarak üretici işletmelerin bu konudaki taleplerini karşılayan işletmelerdir (Erbaşlar, 2007: 6). Doğada kaybolması zor olan ürünlerin maliyetlerinin giderek artmasından sonra işletmeler zararlı atıkları maliyetten düşürmek adına azaltmaya çalışırken bu esnada üretim süreçlerini gözden geçirmek durumunda kalmışlar, üretim süreçleri ile ilgilenirken bir yandan birtakım hammadde ihtiyaçlarının azalmasını sağlamışlardır. Böylelikle hem doğaya daha az zarar verilmiş olmakta hem de maliyetten düşülerek işletmelere çok boyutlu kar sağlanmaktadır. Bu duruma örnek olarak BP verilebilir. BP’nin patronu John Browne kendini küresel ısınmaya neden olan sera gazları emisyonunu özellikle de karbondiyoksit yayılımını azaltmaya adamıştır. Üç senelik araştırma sonunda BP emisyonu kısmanın, verimliliği artırmanın ve tasarruf yapmanın çeşitli yollarını bulmuştur. Sürecin başlarında işletmenin kasasından 20 milyon dolar çıksa da süreç sonunda 650 milyon dolar tasarruf sağlanmış, 2006’da ise toplam tasarrufun miktarı 1,5 milyon dolara ulaşmıştır (Esty ve Winston, 2008: 18). Yeşil pazarlama anlayışı çerçevesinde işletmeler çevresel sorunlara eğilirken yapılan işlemler maliyet artırıcı boyutlara örnekte olduğu gibi gelebilmektedir. Ancak işletmeler için sadece çevresel olmak günümüz koşullarında yeterli olmamakta, çevreselliğin yanı sıra müşterilerin tatmin edilmesi de gerekmektedir. Bu tatmin aşaması ise maliyetlerin düşük tutularak olabildiğinde çok tüketiciye ulaşabilme ile sağlanabilmektedir. 2.4. Aşamaları Yeşil pazarlama genel olarak dört aşamalı bir yapıdan oluşmaktadır. İlk aşama, yeşil tüketiciler için yeşil ürünlerin tasarlanması ve üretilmesi aşamasıdır. İşletme, bu aşamada yeşil tüketiciler için özel yeşil ürünlere yoğunlaşırken yeşil olmayan ürünlerini üretmeye de devam etmektedir. 18 İkinci aşama, ‘yeşil stratejilerin geliştirilmesi’ aşamasıdır. İşletme bu aşamada verimlilik artırıcı çevre dostu stratejiler geliştirmekte ve işletme içinde de çevre dostu bir politika yaratmaya başlamaktadır. Birinci aşamadan farklı olarak sadece yeşil ürün üretimiyle değil, işletme içi departmanların bilinçlendirilmesi yönünde de gelişmektedir. Üçüncü aşama olan çevresel oryantasyon aşamasında ise diğer iki aşamaya ek olarak çevre dostu olmayan ürünlerin üretimleri durdurulmaktadır. Ürünler sürekli olarak yeni çevreci gereksinmelere uyum sağlayacak biçimde yenilenmekte, günün koşullarına uyarlanmaktadır. İşletme kendisini tümüyle yeşil ürün üretimine adamaktadır. Tüketicinin yeşil olmayan ürün talebi dikkate alınmamaktadır. Talebe göre arz yoktur (Aslan, 2007). Dördüncü aşama, işletmeyi sosyal yönden sorumlu organizasyon olarak görmektedir. Bu durumda işletme yalnız yeşil konularla uğraşmakla kalmaz aynı zamanda fırsat eşitliği ve asgari ücret politikaları gibi güncel sosyal konularla da uğraşmaktadır. Bu aşamada yeşil gelişmeler sosyal sorumluluğun bir parçası durumunda ve pazarlama bölümü işletmenin diğer fonksiyonları ile ilişkili hale gelmektedir (Uydacı, 2002: 85– 86). Bu aşamada işletmeler için sadece çevreci lakabı çoğunlukla yeterli olmamaktadır. İşletmeler, artık her anlamda sosyal sorumluluk bilincine ulaşmıştır. İşletmelerin yeşil pazarlama bilincine ulaşabilmeleri işletme kültürüne ve çevresel etmenlere bağlı olarak gelişmektedir (Erbaşlar, 2007: 3-4). İşletmelerin yeşil pazarlama stratejilerini uygularken ortaya koydukları dört aşamanın yanı sıra Prakash’a göre (2002: 286) üç yol ile işletmeler kendilerini ‘yeşil’ hale getirebilmektedirler: değer katma süreci (firma düzeyi), yönetim sistemleri (firma düzeyi) ve/veya ürünler (ürün düzeyi). Değer katma sürecinde işletme ürünlerini yeniden tasarımlama, teknolojisini geliştirme gibi konularda çevreselliğe önem vererek daha yeşil bir hale gelebilmektedir. Ürünlere yönelik olan yol ise geri dönüşüm, üretim esnasında daha az hammadde kullanımı, birçok kez kullanıma elverişli materyaller, 19 tekrar üretim ve ürünün ömrünün uzatılması gibi başlıklar altında incelenip işletmelerce uygulamaya sokulabilmektedir. İşletmelerin yukarıda maddelerle belirtilen yeşil pazarlamayı seçme ve uygulama nedenleri ve aşamalarından sonra, akıllarda bu nedenleri etkin bir şekilde uygulayıp uygulamadıkları sorusu gelebilir. Elbette işletmenin ait olduğu pazarın yapısı, ürettiği ürünün/ürünlerin özellikleri ve daha birçok sebepten dolayı yeşil pazarlama faaliyetleri uygulanırken sorunlar yaşanabilmektedir. Bu sorunlar bir sonraki bölümde incelenmiştir. 2.5. Yeşil Pazarlama ile İlgili Karşılaşılan Sorunlar Yeşil pazarlamayı uygulayan işletmelerin karşısına birtakım sorunlar çıkabilmekte, işletmeler de sorun çözme yetenekleri ile doğru orantılı olarak bu sorunlarla başa çıkabilmektedir. İşletmelerin karşısına çıkan en temel sorunlardan biri, işletme tarafından yapılan yeşil eylemlerin tüketicileri veya içinde bulundukları endüstriyi yanlış yönlendirmeleri ve çevresel pazarlama ile ilgili herhangi bir düzeni ya da kuralı bozmaları durumu olmaktadır. Bu durumu engellemek için yeşil pazarlama aktiviteleri çeşitli kural ve kısıtlarla çerçevelenmektedir. İşletmelerin karşılaştıkları bir diğer temel sorun ise tüketicilerin çevresellik algısı ile işletmenin sahip olduğu çevresellik algısının çatışması durumu olmaktadır (Polonsky, 1994: 6). Yeşil ürünleri pazarlarken, işletmeler genellikle iki aşamalı bir yol izlemektedirler: ilki pazarı, çevresel bilince göre çeşitli gruplara ayırarak hedeflenen gruplara yönelmek, ikincisi ise yeşil pazarlamanın davranışsal aşaması olarak adlandırılan; yüksek fiyat, tüketiciler tarafından seçilmeme durumu, estetik dezavantajlar, komplike ürün bilgileri gibi konuların üstesinden gelebilme aşaması olmaktadır. Davranışsal aşama, yeşil ürünlerinin tüketicilerin dikkatini çekme konusunda başarısız olduğunu ortaya çıkarmaktadır. Bazı araştırmacılar rekabet dolu ve sürekli değişen bir çevrede sorunun sadece çevreye yüklenmemesi gerektiğini savunurken Crane ve Peattie, 1999 aktaran Meyer, 2001:318) ise yeşil pazarlamanın başarısız olmadığını, sadece şimdiye kadar hiç denenmediğini belirtmektedir. 20 Yeşil pazarlamanın teori ve pratik açıdan 90’lı yıllarda geliştiği, dolayısıyla literatürde bolca rastlanan bir terim olarak karşımıza çıktığı görülmektedir. Ancak pazarlamanın çevresel odaklanmasının önemli faydalarının yanı sıra yeşil ürünlerin pazar performansları bir şekilde hayal kırıklığı yaratmaktadır. 90’lı yılların ortalarında performansın düşüklüğünün sebebi olduğuna inanılan işletme yetkililerinin ve araştırmacıların gözlemlediği tüketici tepkisi kavramı (consumer backlash) ortaya çıkmıştır. Pazarlamaya karşı oluşan bu tepki literatürde tartışılmış ancak tepkinin var olmasına rağmen kapsamı tam olarak ortaya konamamıştır. Literatürdeki çalışmalar tüketici tepkisinin yeşil pazarlamaya karşı yeşil ürünün performansı ile ilgili algılama sorunlarından kaynaklandığı ve 80’li ve 90’lı yıllarda oluşan yeşil talepten dolayı ortaya çıktığını belirtmektedir. Kanıt olarak da konu ile ilgili kurumsal algıların gerçekte yeşil pazarlamacılar tarafından benimsenip benimsenmediğini sorgulayan bir çalışma kullanılmıştır. Araştırmanın sonucuna göre bir tepkinin var olduğu ve varsayılan faktörlerden dolayı oluştuğu belirtilmektedir (Crane, 2000). Yeşil pazarlamanın başarısız uygulamalarından bir diğeri ise pazarlama miyopluğu kavramıdır. Ottman ve Stafford (2006: 24)’e göre yeşil pazarlama iki amaca hizmet etmektedir: geliştirilmiş çevresel kalite ve müşteri tatmini. Bu iki amaçtan herhangi biri yanlış bir değerlendirme altına alınırsa literatürde ‘yeşil pazarlama miyobu’ olgusu ortaya çıkmaktadır. Bu kavram; 1960’lı yıllarda ünlü pazarlama gurusu Theodore Levitt’in Harvard Business Review’da yayımlanan bir makalesinde ortaya attığı bir kavram olmakla beraber en basit haliyle işletmelerin birtakım işlerini yerine getirirken önlerini görememelerinden ortaya çıkan bir sorun olarak tanımlanmaktadır. Günümüzün bilinçli tüketicilerinin karşısında işletmeler ürünlerini çevreselleştirmekte, ancak aynı zamanda müşterilerini de tatmin edecek yollar bulmakta geri kalmamaktadırlar. İşletmelerin yeşil pazarlama faaliyetlerini uygulama süreçlerinde yeşil pazarlama karması öğelerini bilme ve etkili kullanma dereceleri ile ürünlerinin pazardaki başarı oranı doğru orantılı olarak gelişebilmektedir. 21 3. YEŞİL PAZARLAMA KARMASI Sanayileşme sürecinden başlayarak günümüze kadar uzanan süreçte çevre kirliliği, doğa tahribatı gibi konular tüketiciler ve çeşitli kuruluşlar tarafından büyük harflerle dile getirilmekte, işletmeler değişen koşullara uymak ve çevreyi korumak adına ürünlerini ‘yeşillendirmekte’dir. Bu yeşillendirme süreci, pazarlama literatürünün en temel yapıtaşlarından birisi olan pazarlama karması çerçevesinde gerçekleştiğinde, işletmenin başarı basamaklarını hızla tırmanması olasıdır. Bu başlık altındaki konular klasik pazarlama karması öğelerinin yeşil anlayışla tanımlanmasını içermektedir. 3.1. Yeşil Ürün Bir işletme, genel olarak ürününün üretilmesinden son tüketiciye ulaşımına kadar geçen süreçteki tüm eylemlerini yeşil bir anlayış içerisinde gerçekleştirmelidir. Ancak durum ürünü tüketicilere sunmaya geldiğinde ürünlerinin özelliklerini ön plana çıkararak tüketicilerinin farkındalıklarını artırmayı amaçlayabilmektedir. Modern pazarlama anlayışında malın üretimi, tüm takip eden diğer pazarlama faaliyetlerinin temelini oluşturması sebebiyle, sistemin en önemli safhalardan biri olmaktadır. Yeşil pazarlamada bu safha, klasik anlayıştaki hedeflere ilave bir takım ekstra girdilerle biraz daha karmaşık bir hal almaktadır. Ürünleri, çevreye verilen zararı minimize edecek şekilde geliştirmek kolay bir iş değildir. Ürünler geliştirilirken klasik pazarlamadaki beşikten-mezara yaklaşımı yerine beşikten-beşiğe yaklaşımı benimsenerek konu çok boyutlu olarak ele alınmalı, hammadde seçimi ve kullanımından, üretim, ambalajlama, dağıtım, kullanım ve hatta kullanım sonrası/atılma-elden çıkarılma aşamasına kadar yeşil pazarlama anlayışı etkin rol oynamalıdır (Aslan, 2007). Üretilen herhangi bir mamulün, üretimi, kullanımı veya kullanım sonrasında çevreyi kirletmemesi, tabi kaynaklardan faydalanılmaması mümkün olmamaktadır. Bir mamul ne kadar hassasiyetle, ne kadar yüksek teknolojiyle üretilirse üretilsin, çevreye az da olsa zararı olacaktır. Dolayısıyla yeşil mamul derken kastedilen, aynı işlevi yerine getiren benzerlerine nazaran çevreye daha az zarar veren ürünler olarak anlaşılmalıdır (Demirbaş, 1999: 21). Yeşil ürün; doğal kaynakları olabildiğince az kullanan, 22 dolayısıyla çevreyi minimum derecede kirleten, geri dönüştürülebilme özelliğine sahip ürünlere denmektedir. Bir ürün veya hizmetin başına yeşil kelimesini getirebilmek için ürün veya hizmetin tüketicilerin ihtiyaçlarını tatmin etmeye çabalarken doğal kaynakları koruması gerekmektedir. Yeşil ürün tanımının yanı sıra özelliklerinin de bilinmesi, işletmeler açısından doğayı koruma ve tüketicilere en etkin şekilde ulaşma konusunda faydalar sağlamaktadır. Yeşil ürünlerin özellikleri; (Moisander, 2007:2 aktaran Nakıboğlu, 2007: 41) • • İmalat, kullanım ya da ortadan kaldırma süreçlerinde çevreye zarar vermemelidir İmalat, kullanım ya da ortadan kaldırma boyunca aşırı miktarda enerji ve diğer kaynakları tüketmemelidir • • • • • • • • • Fazla ambalaj ya da kısa yaşam süresi nedeni ile gereksiz atığa neden olmamalıdır Çevreye zararlı malzemeleri içermemelidir Global çevre problemlerini azaltma yeteneğine sahiptir Enerji tasarrufu sağlar Kolay tamir edilir Tekrar kullanılacak veya geri dönüşüm sağlayacak şekilde tasarlanır Yenilenebilen kaynaklardan üretilmiştir Güvenlik esasına dayalıdır Mümkün olduğunca dağıtım maliyetlerini düşürmek için yerel kaynaklardan üretilmiştir • • • • • Gerçek ve samimi insan ihtiyaçlarını tatmin etmek için tasarlanmıştır Etiketinde yeterli bilgi sunar İnsan sağlığına zararlı değildir Zararlı maddeler içermez Hayvanlar üzerinde test edilmemiştir şeklinde sıralanabilmektedir. 23 Yeşil ürünlerin sahip olması istenilen özelliklerin yanı sıra Erbaşlar’ın çalışmasında (2007) belirtilen yeşil ürün kavramının 4S formülü, bahsi geçen ürün özelliklerini özetleyerek daha geniş bir çerçeveden yaklaşım sunmaktadır: · Tatmin (Satisfaction): Tüketicilerin gereksinimlerinin ve isteklerinin tatminidir. · Sürdürülebilirlik (Sustainability): Ürünün enerji ve kaynaklarının devamlılığının sağlanmasıdır. · Sosyal Kabul (Social Acceptibility): Ürünün veya işletmenin canlılara, doğaya zarar vermemesi konusunda sosyal kabul görmesidir. · Güvenlik (Safety): Ürünün kişilerin sağlığını tehlikeye atmamasıdır. Yeşil ürünlerin özelliklerini bilen ve üretim esnasında bu özelliklere dikkat eden işletmeler, birden çok yeşil pazarlama stratejisinden kendilerine en uygun olanı seçerek faaliyetlerini sürdürmelidir. Her işletme için uygulanabilecek genel bir yeşil pazarlama stratejisinin olmadığı, ancak işletmelerin rakip işletmelerden önce ürünlerini ‘yeşillendirme’ çabası içerisine girmeleri gerektiği Ginsberg ve Bloom tarafından (2004: 80) özetlenmektedir. Bazı durumlarda ise ürünleri yeşillendirme çabasından çok işletmelerin kullandıkları ürünlerin performansı hakkında haberdar olmaları ve kötü giden herhangi bir durumda müdahale edebilecek cesarette olmaları da gerekebilir. Bu duruma örnek olarak Unilever ve donmuş balıkları verilebilir. 1990’ların ortalarında tüketici ürünlerinde dünya devi olan Unilever’in yöneticileri, en büyük ürün grubuna yönelik bir tehdidin yaklaşmakta olduğunu fark etmişlerdir. Dondurulmuş balık ürün grubunun risk altında olmasının nedeni, dünya denizlerinde balık türlerinin tükenmekte olmaktaydı. Bu örnekle burun buruna gelen Unilever, Dan Esty’nin yardımıyla ve Dünya Doğal Hayatı Koruma Vakfı (World Wildlife Fund - WWF) ortaklığıyla Marine Stewardship Council (MSC) adı altında bağımsız bir örgüt kurarak dünyanın her tarafında sürdürülebilir balıkçılık alanlarını desteklemeye başlamıştır. Ayrıca şirket 2005 yılına kadar sürdürülebilir alanlardan elde edilen balıkların tamamını satın almayı taahhüt etmiştir (Esty ve Winston, 2008: 53). Teknolojinin hızla yenilenmesi sayesinde günümüz yeşil pazar yapısında yeşil ürünlerin gelişmesi sağlanmış, ayrıca sağlık, fiyat ve rahatlık gibi tüm tüketicileri ilgilendiren 24 konularda bireylerin ilgilerini çekmiştir (Ottman, 2002: 31). Bu esnada yeşil ürünler geliştirilirken tüketicilerinin dikkatini çekmeyi başarabilmenin yanı sıra çevresel standartlara uygun hareket edilmesi de önemli bir basamak olmaktadır. Etkin bir şekilde hazırlanmış çevresel standartların, ürünün toplam maliyetini düşürücü veya işletmeleri daha rekabetçi bir yapıya sokarken değerini artırıcı yenilikleri tetiklediği görülmektedir. Bu yenilikler işletmelerin hammadde, enerji, işçi kullanımlarında daha üretken ve daha az maliyete yol açan bir yapıyı ortaya çıkarmasına yardımcı olmuştur (Porter and Linde, 1995 aktaran Johri ve Sahasakmontri, 1998: 266). Yeşil ürünlere yönelen işletmeler, ürün üretimi süreci ile paralel olarak yeşil ürünün tüketicilere ne şekilde tanıtılacağı konusuyla da ilgilenmelidir. Yeşil pazarlama yapıldığını hissettirmeden bir ürünün çevreci özellikleri olduğunu söylemenin yolu sertifikasyonlar ve eko-etiketlerden geçmektedir. Bazı ülkelerde bir ürünün çevreye zarar vermediğini gösteren, üretici adına konuşan etiketler kullanılmaktadır. İskandinavya ülkelerinde çevreci ürünlerin Nordic Swan logosu ile işaretlenmesine izin verilirken Almanya’da bunun dengi Blue Angel olmakta, ABD’de ise organik yiyecekler için USDA organik ürün damgası kullanılmaktadır. Son yıllarda birçok ülkede kabul gören ve özellikle ihracat yapmayı düşünen işletmeleri yakında ilgilendiren eko-etiketleme ve yeşil nokta gibi kavramlar, işletmeler bazında dikkatle izlenmektedir. “CE” işareti, bütün üye ülkelerin ulusal mevzuatının yerini alan, Avrupa Birliği direktiflerine uygunluğu gösteren tek işaret olmaktadır. Avrupa Birliğinde, CE işareti verebilecek test ve belgelendirme kuruluşları; üye ülke yetkilileri tarafından, altyapısı yeterli görülen kuruluşlar arasından belirlenmektedir. Üye ülke yetkilileri tarafından belirlenen kuruluşlara onaylanmış kuruluş (Notified Bodies) adı verilmektedir. Üye ülkelerce belirlenen onaylanmış kuruluşların listesi Avrupa Birliği Komisyonuna gönderilmekte ve diğer üye ülkelere duyurulması amacıyla bu listeler Avrupa Toplulukları Resmi Gazetesinde yayımlanmaktadır. Avrupa Birliği mevzuatı, topluluğa üye olmayan bir ülkedeki test ve belgelendirme kurulusunun CE işareti vermesine müsaade etmemektedir. Avrupa Birliğinde, CE işareti 25 verebilecek test ve belgelendirme kuruluşları, üye ülke yetkilileri tarafından altyapısı yeterli görülen kuruluşlar arasından belirlenmektedir (Ekinci, 2007: 34-35). Ekoetiketler tüketicilerin ürünün nasıl üretildiğini anlamalarına yardımcı olarak satın alma kararlarını vermelerini sağlamaktadır. İskandinav ülkelerinde 55 ürün grubunun ve 2800 ürünün ve Japonya’da 64 ürün grubunun ve 5000’den fazla ürünün eko-etiketleri bulunmaktadır. Eko-etiketleme süreci sırasında ve bu etiketlerin verimli ve etkin olması konusunda verilen bunca öneme rağmen eko-etikete sahip ürünlerin satın alımları hala orta düzeylerde kalmaktadır (Rex ve Baumann, 2006: 567). Dünyadan eko-etiket örnekleri şekil 1’de gösterilmiştir. Esty ve Winston’a (2008: 176) göre eko-etiketler taleplerini artıran halka çevre ile ilgili doğru bilgi verilmesini sağlamakta fakat bir taraftan da bir ticaret engeli işlevi görüp, pazardaki rakipleri zor durumda sokmaya da yaramaktadır. Eko etiketleme ile tüketicilerin sağlık ve çevreye olan duyarlılığını arttırmak ve bu yönde zararlı olmayan ürünleri tercih etmelerini sağlamak amacı taşımaktadır. Çevresel etiketleme üç başlık altında incelenebilmektedir (Alagöz, 2007): Eko-Etiketleme (Yaşam Döngüsü Etiketleri): Ürünün hayat döngüsünün analizinde kullanılan etiketler en geniş şekilde eko etiket olarak adlandırılmaktadır. Bu analiz genellikle beşikten – mezara analizi olarak değerlendirilmektedir. Etiketin analizinin üretimin bütün yönlerini gösterdiği varsayılmaktadır, ürünün kullanılıp atılması çevreye mümkün olan en az zararı vermesi açısından belli bir düzen ile yapılmaktadır. Tek Kullanımlık Etiketler: Tek kullanımlık etiketler ürünün belirli bir yönü hakkında bilgi vermektedir, “yunus balıkları ton balıklarını korur” “ozon tabakasına zarar vermeyen ürün” gibi. Etiket ürünün çevresel özellikleri hakkında herhangi bir bilgi vermemektedir. Bir kullanımlık etiketleme, beşikten- mezara analizi yapılmadığı için, eko etiketlemeden genellikle daha ucuz olmaktadır. Tek kullanımlık etiketlerin önemli bir eksikliği, üreticiler tarafından suiistimale açık olmasından dolayı, tüketicilerin bütün yönleriyle çevre dostu bir ürün aldığı hissini uyandıramamaları olmaktadır. 26 Çin Fransa Nordic Swan Hindistan İspanya Avusturalya Slovakya EPA Energy Star Almanya ABD Çek Cumhuriyeti Avrupa Birliği Hırvatistan Avusturya Japonya Kanada Macaristan Hollanda Şekil 1: Dünyadan Çeşitli Eko-Etiket Örnekleri Negatif Etiketler: Negatif etiketleme, tüketicilerin sağlık ve güvenlik risklerini ürünün üzerine yapıştırarak uyarma amacını gütmektedir. Negatif etiketleme, tek kullanımlık etiketleme ile aynı şekildedir, aralarındaki fark, olumsuz etiketlemenin zorunlu olmasıdır. Onlar etiketleme kuralları olan, içerik, geri dönüşebilirlik, enerji tüketimi veya emisyondan meydana gelmektedir. Zorunlu etiketleme, gönüllü etiketlemeden oldukça farklı özelliktedir. Örneğin, zorunlu etiketleme konunun talep yönüyle değil, tedarik yönüyle ilgilenmektedir. Yeşil ürünler, 1972 yılında Stokholm, İsveç’te yapılan Birleşmiş Milletler Çevre Konferansı’nda duyurulan 5 Haziran Dünya Çevre Günü kutlandığından beri gerek 27 üretici gerekse tüketiciler tarafından daha fazla ilgi ile izlenmektedir. İşletmelerin başarılı bir yeşil pazarlama stratejisi oluşturmalarında yeşil ürünün yanı sıra tüketicilere sunulacak olan bu ürünün fiyatı da oldukça önem taşımaktadır. 3.2. Yeşil Fiyat Tüketiciler, herhangi bir ürünü satın alma niyeti gösterdiklerinde ürün özelliklerinin yanı sıra ürünün fiyatı ile de ilgilenmektedirler. Fiyat, satın alma kararlarında önemli bir rol oynadığından “yeşil” olma özelliği de ürünler için ek bir öğe olarak kabul edilebilmektedir. Almanya Federal Çevre Kurumu’nun yapmış olduğu bir araştırmaya göre çevresel ürünlere daha fazla para ödeyip ödemeyecekleri sorulduğunda Alman tüketicilerin %10’u “kesinlikle evet” cevabı verirken %59 oranındaki bir kesim de daha fazla ücret ödemeye hazır olduklarını ifade etmişlerdir (Çabuk ve Nakıboğlu, 2003: 50). Çevreci ürünler Ar-Ge departmanlarının, üretim sırasındaki enerji kullanımının azaltılması ve kaynak kullanımının etkinliği üzerine yaptıkları yoğun çalışmalardan dolayı ilave maliyetlerle üretilmektedir. Bu nedenlerden dolayı da genellikle fiyatları alternatiflerine kıyasla daha yüksek olabilmektedir. Bugüne kadar yapılan çalışmalarda ise tüketicilerin çevreye karşı hassas ürünler istedikleri ancak bu taleplerine karşılık çevreci ürünlerin, çevreci faydaları ile birlikte, alternatif ürünlerin sağladıkları faydaları da taşımıyorlarsa alternatiflerine kıyasla daha fazla ödeme yapmaya istekli olmadıkları ortaya çıkmıştır. Temel olarak pazarlamacılar ise bu talebi karşılamaya çalışarak hedef pazar bölümlerinin diğer taleplerini de dikkate alarak fiyatlandırma stratejilerini geliştirmelidirler (Nakıboğlu, 2007: 43). İnsanlara, çevrenin ve sağlıklı yaşamanın bir maliyeti olduğu ve bu maliyete çevreci ürünleri satın alarak yapacakları katkının onları gelecekte geri dönülmez yaşamsal sonuçlardan kurtaracağı anlatılabilmelidir. Eğer bu başarılabilirse, çevreci yatırımların maliyeti fiyata yansıtılabilir. Örneğin, yakıt tasarrufu gerçekleştiren çevreci otomobiller, daha pahalı olduğu halde talep edilebilmektedir. Çünkü tüketiciler, kullanım süresi boyunca tasarruf edebilecekleri yakıt maliyetini dikkatine alarak karar vereceklerdir. 28 Aynı şekilde elektrik tasarrufu sağlayan ampul ve flüoresanlar, enerji tasarrufu sağlayan bilgisayar sistemleri, pahalı olduğu halde talep edilebilmektedir (Erbaşlar, 2007). Yeşil fiyatlamanın başarıya ulaşması için aşağıdaki noktalar göz önüne alınmalıdır (Uydacı, 2002: 126–127): · Kalite: Ürün tüketicileri memnun edecek kadar iyi ve kaliteli olmalıdır. · İnanılırlık: Ürünün yeşil karakteri ve çevreye faydasına tüketici ikna edilmelidir. · Basitlik: Kullanıcı açısından yeşil ürünler basit ve kolayca anlaşılabilir olmalıdır. · Pazarlanabilirlik: Pazarlar bölgelere bölünmeli ve bölgelere uygun pazarlama stratejileri geliştirilmelidir. · Spesifiklik: Yenilenebilir kaynaklar ve geliştirilen teknolojiler tüketiciye açıkça anlatılmalıdır. · Görülebilirlik: Ürünler, proje vb. tüketicinin gözü önünde olmalıdır. · Somutluk: Ürünlerin toplam faydasının yanında birey olarak tüketiciye de faydası somut olarak belirtilmelidir. · Toplum: Toplum yeşil ürünler hakkında bilgilendirilerek, destek sağlanmalıdır. · Strateji: Kurumlar stratejilerine uygun ürünler üreterek, ürünlerini stratejileri içindeki yerleri ile birlikte tüketicilere tanıtmalıdırlar. · Azim: İşletmeler tüketicileri eğitmek, yeni yeşil ürünler geliştirmek ve uzun dönemde kar elde etmek için gayretle çalışmalıdırlar. İşletmelerin, tıpkı ürün ve fiyat stratejileri gibi dağıtım stratejileri de hammadde kullanımından üretim sonunda oluşan atıkların değerlendirilmesi gibi konularda çevreci bir yaklaşım sergilemelidir. 3.3. Yeşil Dağıtım Yeşil ürünlerin dağıtım süreci, diğer ürünlerin dağıtım süreçlerine göre çok daha hassasiyetle işletmelerce ele alınması gereken bir konu olmaktadır. Yeşil ürünlerin üretim noktalarından tüketiciye iletilmeleri sırasında son kullanma tarihlerinin diğer ürünlere kıyasla daha kısıtlı bir zaman dilimini içerdiği göz önüne 29 bulundurulmaktadır. Yeşil bir ürünün üretimden tüketiciye ulaşana kadarki süreçte her aşamasının çevreci bir anlayışla uygulanması gerektiği gibi dağıtım işlemi de çevreci bir tutumda gerçekleşmektedir. Dağıtımın konularını bu bağlamda, iki ana başlık altında toplamak mümkün olmaktadır. Bunlardan biri dağıtım kanalı, diğeri ise lojistik yönetimidir. Çevrenin korunması için dağıtım politikasıyla ilgili olarak alınabilecek önlemler arasında ise, ürün dağıtımın daha az yakıt harcanarak ve daha az yer kaplayacak şekilde yapılmasını sağlamaktır. Örneğin, konsantre çamaşır deterjanlarının daha küçük paketlerde üretilmesi, hem üretimde hem dağıtımda işletmelere önemli tasarruf sağlamaktadır (Ekinci, 2007: 41). Çevreci pazarlama stratejilerinin başarılı bir şekilde uygulanabilmesinin şartlarından biri de toptancı, aracı ve perakendecilerden oluşan dağıtım kanallarının, işletmeye bilgi aktarmalarının sürekli ve sağlıklı olarak sağlanmasıdır (Aslan, 2007). Perakendeciler, tüketici davranışlarını birincil gözden görebildikleri için, sergiledikleri herhangi bir çevreci davranış, işletmenin imajını da doğrudan etkileyebilmektedir. Aracıların ve toptancıların ise çevre dostu ürünler hakkındaki bilgi düzeyleri arttıkça karlarını artırdıklarını fark ettiklerinde daha çevreci bir yaklaşım içerisine girebilmektedirler. Dağıtım kanalının yanı sıra lojistik yönetimi de çevreci bir anlayışla yönetilen dağıtım stratejisinin temelini oluşturmaktadır. Ekinci’nin çalışmasında belirtildiği üzere (2007: 41) son yıllarda ön plana çıkan ters lojistik faaliyetleri; yani üretici işletmeler tarafından kullanılmış paket, parça ve artık işe yaramayacak ürünlerin kanaldaki aracıların yardımıyla toplaması faaliyetleri çevreci işletmelerin tercih ettikleri bir yöntem olmaktadır. Dağıtım kanalı ve lojistik faaliyetleri dışında ürünlerin nasıl paketlendiği de büyük önem taşımaktadır. Yeşil dağıtımın içinde önemli bir yere sahip olan paketleme, geleneksel ürünlerin paketlenmesine nazaran biraz daha farklı durumda olmaktadır. Çünkü çevre dostu bir paketleme yönteminin tasarımı ve seçiminde bazı konuların gözden geçirilmesi gerekmektedir (Uydacı, 2002: 128). Bunlar; paketlemede kullanılan 30 malzemelerin kıt veya azalmakta olan bir kaynaktan mı elde edildiği; ambalajlama malzemesinin üretimde enerji kullanımın ne düzeyde olduğu, paket tasarımı, bu malzemelerin geri dönüşümünü kolaylaştıracak biçimde olup olmadığı, ambalajlamada kullanılan malzemelerin herhangi bir bileşeninin geri dönüşüm süreci için zorluk yaratıp yaratmadığı şeklinde olmaktadır. Bir ürünün özellikleri eko-etiketlerle belirlenip, fiyatlaması yapılıp çevreye en az zarar verecek şekilde paketlenip ilgili yerlere ulaştırılmasından sonra üzerine durulması gereken son ve belki de en önemli öğe tüketicilere çevre dostu ürünün nasıl aktarılması gerektiğidir. 3.4. Yeşil Tutundurma İşletmelerin ürün, fiyat ve dağıtım kararlarında başarılı bir yol izlemesi, tutundurma fonksiyonu olmadan mümkün olmamaktadır. Çevreye duyarlı bir ürün işletme tarafından ne kadar özen gösterilerek üretilmiş, dağıtımı tamamen çevreye uygun yapılmış ve tüketicileri zorlamayacak derecede uygun şekilde fiyatlandırılmış olursa olsun, tutundurma faaliyetleri yetersiz ise tüketicilerin bahsi geçen üründen haberdar bile olmaması muhtemeldir. İşletmenin bu aşamadaki görevi tüketicilere çevreye duyarlı ürünlerini tanıtarak bir imaj çalışması yapmak ve dolayısıyla ürüne yeşil bir kimlik kazandırmak olacaktır. Pazarlama karmasının en önemli öğelerinden birisi olan tutundurma faaliyetleri; reklam, halkla ilişkiler, kişisel satış, satış geliştirme gibi araçlar yardımı ile tüketicilerin dikkatlerini çekerek satın alma davranışı oluşturabilecek duygu ve davranış öbeklerini tetiklemektedir. Ürün veya hizmetlerin reklam ve promosyonlarının çevreye duyarlı tüketicilerin ihtiyaçlarını karşılaması durumu, 90’lı yılların pazarlamasının önemli bir kesimini kaplamaktadır. Advertising Age’in editörü Dennis Chase, o yıllardaki bu önemli artışı ne feminist hareket, ne insan hakları, ne de rock’n’rollun bu kadar hızlı bir ivme ile gelişmediği şeklinde açıklamaktadır (Davis, 1991: 14). 31 Yeşil pazarlamayı benimsemiş işletmeler iki tip tutundurma politikası kullanabilmektedir (Uydacı, 2002; Ekinci, 2007; Aslan, 2007). Bunlardan ilki tüketicinin gözünde oluşan kötü imajı değiştirmek için uygulanacak korumacı tutundurma politikası olmaktadır. Bu tip politikada; tüketicilerin, doğayı koruma amaçlı yapılan her türlü faaliyetten haberdar olmaları, bilinçlendirilmeleri sağlanmaktadır. Bilgilendirme süreci, tüketicilerin faaliyeti yürüten kurum veya kuruluşlar hakkında fikirlerinin değiştirilmesi, sorumlu olduklarının algılatılması şeklinde yürütülmektedir. Diğer bir politika, aktif tutundurma politikasıdır. Bu politikada tüketicinin zihninde işletmenin herhangi bir ürün veya hizmetine yönelik yeşil algının oluşması amacıyla; çevresel reklamların üzerine gidilerek, çevreci etiketlerin ürünlerin üzerinde daha fazla yer almasını sağlayarak, tüketicilere işletmenin çevre dostu olduğu anlatılmaya çalışılmaktadır. Ancak bu politikalara uygulanırken yürütülen stratejik adımların tüketicileri tamamen inandırıcı bir yolda ilerletmesi, işletmeler için büyük önem taşımaktadır. Tüketiciler, artan bir ivme ile kurumsal mesajlara karşı şüpheci yaklaşmaya ve arkadaş çevrelerinin ürün hakkındaki görüş ve deneyimlerini dikkate almaya başlamaktadırlar. Ürünlerin karmaşık yeniliklerinin söz konusu olduğu durumlarda ağızdan ağza iletişimi dikkate alan tüketiciler; internet, email, web siteleri, bloglar, arama motorları gibi bilgiye ulaşmadaki genişliği ve hızı göz önüne alındığında sosyal iletişiminde ağızdan ağza iletişim yerine ‘word of mouse’ sayesinde yeşil ürünler hakkında bilgi sahibi olabilmektedir (Ottman vd, 2006: 33). ‘Word of Mouse’ deyimi, bir bakıma internetin ve bilgi fazlalığının tüketicilere ne kadar kolay ulaşabildiğini algılamak ve bu bilgi çöplüğünde işletmelerin doğru bilgiyi tüketicilere ulaştırması gerekliliğinin asıl başarı olacağını göstermek amacıyla ciddi bir örnek teşkil etmektedir. Bilginin her an her yerde tüketicilere ulaşabildiği günümüz yapısında gerçek yeşil ürünler tüketicilere daha kolay ulaşabilirken, konu hakkında bazen yanlış anlamalar ve tüketiciyi aldatmaya yönelik çabalar da bulunabilmektedir. Çevreci iddiaların reklâm veya satışı arttırıcı çabalarda kullanılmasında göz ardı edilmeyecek en önemli nokta, aldatıcı veya yanıltıcı nitelikte olmamasıdır. Kullandığı iddianın doğruluğunu veya 32 iddianın hangi koşullarda gerçekleşeceğini tüketicilerine vereceği mesajda belirtmelidir (Aslan, 2007: 42). Bu noktada işletmeler ürünleri hakkında en doğru bilgiyi çevre dostu ürünleri tercih eden/etmek isteyen tüketicilere, tüketicileri etkin bir şekilde anlayarak ulaştırabilir. Yeşil pazarlama karması öğelerinin varlığı, elbette tüketicilerin varlığı ile ve ürün veya hizmetlere karşı olan ilgileri ile doğru orantılı şekilde değişim göstermektedir. İşletmelerin yeşil stratejiler geliştirirken öncelikle yeşil ürün satın alan ‘yeşil tüketici’ kavramını iyice irdelemeleri, başarıları için anahtar nokta olmaktadır. 4. YEŞİL TÜKETİCİ 1960’lardan bu yana dünya ve üzerindeki canlılar hakkındaki endişeler giderek çoğalmaktadır. Sürdürülebilir yaşam için yeterli doğal kaynak olup olmadığı sorusu, tüketicilerin zihninde yaygınlaşma göstermektedir. Yeteri kadar kaynak olmadığını düşünen tüketiciler, yeşil tüketici haline dönüşmektedir. Yeşil tüketici, diğer tüketicilere göre satın alma ve tüketimlerine çevreci endişeleri daha fazla yansıtan tüketicilerdir. Bununla birlikte yeşil tüketici, üretim, tüketilen kaynakların kıtlığı ve ürünlerin kullanım sonrası işlemleri ile de ilgilenmektedir (Zinkhan ve Carlson, 1995:2). Günümüzde bilinçli tüketiciler çevre sorunlarına duyarlı bir şekilde yaklaşırken işletmelerden de sorumlu bir tutum içerisinde olmalarını talep etmektedir. Böylelikle işletmelere talepleri ile bir nevi yaptırım uygulayan tüketiciler, hem kendileri hem de ait oldukları çevre için fayda sağlamaktadır. Çeşitli literatürlerde yeşil devrim olarak geçen bu kavramda güç, tüketicidedir. Yeşil tüketici kavramı; tüketim eylemlerinde çevreye karşı hassasiyetle yaklaşan ve bu hassasiyet doğrultusunda eylemlerine şekil veren bireylerdir. Yeşil tüketiciler üretim, kullanım ve kullanım sonrasındaki tüm eylemlerini belirli bir bilinç ve hassasiyet seviyesinde tamamlamaktadırlar. Yeşil bir anlayışa sahip tüketicilerin profili bir sonraki bölümde incelenmiştir. 33 4.1.Çevre Bilinçli Tüketici Profili Yeşil tüketiciler, eğilimlerini günlük satın almalarında ürün tercihleri yoluyla ortaya koyarak gerçekleştirmektedirler. Böylece çevreye duyarlı olmayan ürünlerden vazgeçerek, raflardaki yeşil devrimi gerçekleştirebilmek olanaklı olmaktadır. Özet olarak yeşil tüketici, hem üretim ve tüketime yön vermekte, hem de çevreye sahip çıkarak sorumluluğunu yerine getirmeye çalışmaktadır (Aslan, 2007). Sorumluluk duygusu ile harekete geçen yeşil tüketiciler, günümüzde yeşil ürünlerin daha çok farkında oldukları gerçeğinin yanı sıra özellikle Amerika’da ve diğer toplumlarda 90’lı yıllardan beri süregelen bir bilinçlenme dalgasının devamı oldukları gözlemlenebilmektedir. 1997 yılında Phillips’in yaptığı bir araştırmaya göre Amerikalı tüketicilerin %87’si doğal çevrenin durumu hakkında bilinçli olduklarını belirtmekte, 1996 yılında Ottman’ın bahsettiği bir çalışmada ise tüketicilerin %80’inin çevreyi korudukları zaman o anki yaşam tarzlarında büyük değişiklikler olacağını düşünmektedir. Son olarak yine 1997 yılında Osterhus’un bahsettiği çalışmada tüketicilerin %75’inin kendilerini ‘çevreci’ olarak gördükleri belirtilmektedir (Phillips, 1997; Ottman, 1996; Osterhus, 1997 aktaran Prakash, 2002: 287). Yeşil devrimi gerçekleştiren tüketicilerin demografik ve psikografik olarak farklılıklarının olup olmadığını bu başlıkta açıklanmaktadır. 4.1.1. Demografik Özellikler Yeşil tüketicilerin demografik özellikleri, literatürde çeşitli araştırmalarla incelenmiştir. Ay ve Ecevit (2005), Manisa’daki 440 fakülte ve yüksekokul öğrencisi üzerinde gerçekleştirdikleri çalışmalarında yaş, eğitim ve gelir değişkenleri ile çevre bilinçli tüketicilerin davranışları arasında anlamlı bir ilişki bulunduğunu, cinsiyetle ise anlamlı bir ilişki olmadığını ortaya koymaktadır. Aslan’ın (2007) çalışmasına göre üniversite öğrencilerinin demografik özellikleri dikkate alındığında büyük çoğunluğunun erkek, kentte yaşayan, gelir düzeyleri 501–1000 TL arasında olan bir profil çizmektedir. Nakıboğlu (2003), Adana’nın en büyük alışveriş merkezinde, 400 tüketici ile 34 gerçekleştirdiği çalışmasında, eğitim ve gelir ile çevreci hassasiyet, çevreci ürün farkındalığı ve çevreci ürün satın alma düzeyleri arasında anlamlı ilişki bulunmamış, cinsiyet ile çevreci hassasiyet arasında ise anlamlı ilişki olduğu görülmektedir. Demografik özelliklerin dışında psikografik özelliklerin de incelenmesi, sağlıklı bir bakış açısı yakalayabilmek için önemli olmaktadır. 4.1.2. Psikografik Özellikler Tüketicilerin ürünlere psikolojik olarak nasıl baktıklarını anlayabilmek adına demografik özelliklerin yanı sıra psikografik özellikleri de incelemek oldukça faydalı olacaktır. Demografik özellikler, ürün veya hizmetleri hangi müşteri tiplerinin tercih ettiğini belirtmekte iken psikografik özellikler bu tercihleri neden yaptıklarını, satın alım davranışlarını tetikleyen faktörleri incelemektedir. Literatürde, yeşil tüketiciyi analiz etmek amacıyla politik ve çevresel konuları da içerisinde barındıran birçok psikografik çalışma bulunmaktadır, bu çalışmalar yeşil tüketici davranışlarının ortaya çıkan demografik kıstaslarını anlama ve açıklamada oldukça yardımcı olmaktadır (Straughan ve Roberts, 1999 aktaran Rex ve Baumann, 2006: 569). Yeşil pazarlama literatürü, genelde tüketicilerin çevresel bilince sahip olmalarının yeşil ürünleri satın almadan önceki ön-durum olduğunu varsayarak bu temel üzerine oturtulmaktadır (Meffert, 1991; Suchard and Polonsky, 1991; Polonsky and Mintu-Wimsatt, 1995; Dembkowski, 1998 aktaran Meyer, 2001:317). Tüketicilerin satın alım davranışlarını tahmin etme amacıyla oluşturulan çeşitli yöntemler bulunmaktadır. Algılanan tüketici etkinliği, (bireyin kendi çabasının bir fark yaratabileceğine inanması durumu) gerçek satın alım davranışını tahmin etmek için kullanışlı bir yöntem olmaktadır. Yeşil tüketicilerin satın alım davranışlarını incelemek için yapılan bir başka yaklaşım Solér’e aittir. Solér; ‘ekolojik işaret’ olarak adlandırılan çevresel konularda bir takım problemlerin deneyimlenmesi gibi benzeri durumların satın alma davranışında belirleyici olduğunu savunmaktadır (Solér, 1995, aktaran Rex ve Baumann, 2006: 569). Son zamanlarda medyada sıkça görülen küresel ısınma gibi konuların özellikle belgesel gibi doğa ile ilgili özel oluşturulmuş kanallara ek olarak her gün izlenen kanallarda 35 yayınlanması, konu hakkında çıkan kitaplar, hakkında çekilen filmler, vs gibi etmenler sayesinde bireyler, küresel ısınmanın bilim adamları tarafından ileride gerçekleşebilecek olası ‘felaketleri’ şimdiden kısmen deneyimlemiş olmaktadırlar. Bahsi geçen deneyimin etkisi ile doğru orantılı olarak tüketicilerin çevre dostu ürün satın alım davranışları şekillenebilmektedir. Demografik ve psikografik özelliklerin işletmelerce öğrenilmesinin yanı sıra yeşil tüketicilerin pazar bölümlerini incelemeleri, yeşil ürün veya hizmetlerini pazara sürerken başarı şanslarını artırabilmektedir. 4.2.Yeşil Tüketici Pazar Bölümlendirilmesi Çevreci tüketici özelliklerinin belirlenmesinde ve bu özelliklere göre tüketicileri bölümlendirmede özellikle sosyal statü, yaşam tarzı ve kişilik gibi değişkenlerden oluşan psikografik kriterler ve ürün veya ürün grubuna karşı tutum, kullanım oranı, bağlılık vb. değişkenlerden oluşan davranışsal kriterler önemli bir yere sahip olmaktadır (Çabuk ve Nakıboğlu, 2003). İşletmelerin çevreye duyarlı ürünlerinin hangi tip müşteriler tarafından satın almak isteği gösterileceğini daha kolay belirlenebilir hale getiren tüketici pazar bölümlemesi, çeşitli sektör ve çeşitli koşullar altında tüketici analizlerinin etkin olarak oluşturulmasında/sürdürülmesinde ve işletmelerin tutundurma faaliyetlerinin şekillenmesinde rol oynamaktadır. Şüphesiz yeşil tüketicileri davranışlarına göre bölümlendirdikten sonra satın alma davranış modellerini de incelemek işletmelerin ürünlerini doğru bireylere doğru kanallarla doğru zamanda ulaştırmalarında etkili olacak, stratejilerini bu duruma göre biçimlendirecek ve belirleyeceklerdir. Yeşil tüketiciyi konu alan pek çok pazar bölümlendirme çalışması Demirbaş’ın çalışmasında belirtildiği üzere (1999: 37) Environmental Research Associates, Green Market Alert, JWT Greenwatch, Kaagan Research Associates ve Roper Organisation tarafından yapılmaktadır. Bu konudaki en detaylı çalışma ise Roper Starch Worldwide tarafından 1996 yılında yapılan “Green Gauge” başlıklı çalışmadır. Bu çalışma 36 çerçevesinde pazar beşe bölünmüş ve bu bölümler True-Blue Greens, Greenback Greens, Sprouts, Grousers ve Basic Browns olarak adlandırılmaktadır. ‘Koyu Yeşiller’ olarak adlandırılan tüketiciler (True-Blue Greens) toplam grubun %10’unu oluşturmaktadır. Bu gruptaki tüketiciler güncel konuları takip eden, bir birey olarak çevrenin korunması konusunda katkıda bulunabileceklerine inanan ve diğer bireyleri etkileyebilecek ve diğer bireylere göre daha çok çevreci ürün satın alabilen, çevreye duyarlı olmayan işletmelerin ürünlerini satın almayan tüketicilerdir. Çoğunlukla bayanlardan oluşmaktadır. ‘Yeşiller’ olarak adlandırılan (Greenback Greens) tüketici grubu pazar içerisinde %5’lik bir paya sahip olup çevre konusunda aktif rol oynamayan tüketicilerden oluşmaktadır. Tablo 2: Yeşil Tüketici Pazar Bölümlemesi BÖLÜM True-Blue Greens – Koyu 1996 ÇEVREYE DUYARLILIK DERECESİ %10 EN YÜKSEK %5 YÜKSEK Sprouts – Filizler %33 GÜÇLÜ Grousers – Şikayetçiler %15 ORTA %37 ZAYIF Yeşiller Greenback Greens – Yeşiller Basic Browns – Kahverengiler Kaynak: Ottman, 1997: 22 aktaran Nakıboğlu, Burak (2007), ‘Tüketimin Çevreci Boyutu: Çevreci Tutum Ve Davranışlara Göre Pazar Bölümlemesi’, Ç.Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Cilt 16, Sayı 2, s: 426 Bu tip tüketiciler doğal kaynakların tükenmesi gibi çevresel konulara hassasiyet gösterir, kaygı duyarlar ancak aktif bir şekilde gündelik hayatlarına bu kaygılarını yansıtmamaktadırlar. Yaş ortalaması 35, medeni halleri evli ve iş yaşamlarında genellikle beyaz yakalı olarak çalışan erkekler bu gruba daha çok dahil olmaktadır. 37 ‘Filizler’ (Sprouts) adı verilen grup, pazarda %33’lük bir paya sahip olup genellikle yüksek gelirli, orta yaşlı bayanlardan oluşmaktadır. Bu tip tüketiciler yeşil ürünlerin diğer ürünlerden daha pahalı olduğunu düşünerek satın almaya çekinebilmektedirler. Yeşil ve Koyu Yeşil gruplarına girebilmek için bu konuda eğitimlerinin artırılması gerekmektedir. Pazar payının %15’ini oluşturan ‘Şikayetçiler’, (Gousers) bir birey olarak çevreye yapacakları yardımın etkili olmayacağını düşünmektedirler. Sadece kurallara ve kanunlara uymak için yeşil eylemlerde bulunan bu grup çevreci faaliyetlere de inanmamaktadır. Kahverengi grubu ise pazarda %37 gibi yüksek bir oranla bulunmaktadır. Bu tip tüketiciler en düşük eğitim seviyesine sahip olup çevre sorunlarından daha büyük sorunlar olduğuna inanarak çevrenin tahribatını bir tehlike olarak görmemektedirler. Tüketicilerin bu derece genel sekmelere ayrılmasından sonra işletmeler kendi ürünlerinin yapısına göre çeşitli araştırmaların daha detaylı çalışmalarını göz önünde bulundurarak pazarlama stratejilerini çeşitlendirebilmektedir. Bu detay analizleri geri dönüşüm, tasarruf gibi yeşil aktivitelerin daha alt başlıklarından oluşabilmektedir. Daha önce bahsi geçen Roper anketine göre Amerikalı tüketicilerin %58’i evlerinde elektrik tasarrufu yapmaya çalışmakta, %46’sı gazeteleri geri dönüştürmekte, %45’i şişe ve tenekeleri geri iade etmekte, %23’ü ise geri dönüştürülmüş malzemelerden üretilmiş ya da paketlenmiş ürünleri satın almaktadır. Yeşil pazar, tüketicilerin ne kadar ‘yeşil’ olması ile doğru orantıda gelişen pazar sekmelerine ayrılmış durumda olmaktadır (Rex ve Baumann, 2006: 568). 1992 yılında Oglivy ve Mather tarafından geliştirilen bir başka tüketici gruplama çalışması, tüketicilerin yeşil ürünlere ve çevreye bakışını ele almaktadır. Buna göre tüketicilerin %16’sını oluşturan ‘aktivist’ grup, yeşil ürünleri veya hizmetleri severek satın alırken, tüketicilerin %34’ünü oluşturan ‘realistler’ grubu çevre hakkında endişe duymaktadır. %28’lik bir tüketici grubunu oluşturan bireyler ise çözümü kendilerinde görmeyip başkalarının çevre sorununa bir çözüm getirmesi gerektiğini savunmaktadır. Soyutlanmış olan ve %22’lik bir yüzdeyi kapsayan grup ise yeşil konuların farkında bile olmamaktadır. 38 Yeşil tüketicilerin çeşitli şekillerde gruplanmış hallerini gören ve inceleyen bir işletme, çevreye duyarlı ürünlerini sunabilmek için bahsi geçen gruplardaki tüketicilerin satın alma davranışlarını da inceleyerek satmak istediği ürüne uygun stratejiyi belirleyebilmektedir. Tablo 3: Oglivy ve Mather’e göre Tüketici Tipolojisi OGLİVY VE MATHER’E GÖRE TÜKETİCİ TİPLERİ %16 Aktivistler Yeşil ürün ve hizmetleri satın almayı severler Çevre konusunda endişe %34 Realistler duyarlar ancak yeşil davranışlar hakkında kuşkuları vardır %28 Kayıtsızlar %22 Soyutlanmışlar Çözümü bir başkasının problemi olarak görürler Yeşil konular hakkında fikir sahibi değildirler Kaynak: Oglivy ve Mather, 1992 aktaran Rex, Emma ve Henrikke Baumann (2006), ‘Beyond Ecolabels: What Green Marketing Can Learn From Conventional Marketing’, Environmental Systems Analysis, Chalmers University Of Technology, s: 568 5. YEŞİL TÜKETİCİ SATIN ALMA DAVRANIŞ MODELİ Günümüzde küresel alanda yaşanan birçok değişimle birlikte, işletmelerin yönetim anlayışları, faaliyet alanları, pazarlama stratejileri, tüketicilerin de ihtiyaçları ve talepleri hızlı bir değişim içerisinde gelişmektedir. Üreticiler açısından ticari kaygılar, rekabet ve tüketici talepleri, tüketiciler açısından da satın alma davranışları, ihtiyaçların karşılanması ve birçok psikolojik faktör çeşitli kararları etkilerken, bu kararlarda tarafların dış çevreyle olan etkileşiminde önemli rol oynamaktadır. Buna göre; kültürel 39 ve sosyal çevre, ekonomik, politik ve yasal çevre ile doğal çevre, işletmelerin ve tüketicilerin karar alma süreçlerini doğrudan etkilemektedir (Çabuk ve Nakıboğlu, 2003: 40). Bireylerin tutumları, yaşam tarzları, yaşadıkları ülke, ekonomik ve eğitim düzeyleri, satın alma davranışlarına yansımaktadır. Literatürde tüketicilerin yeşil ürün satın alma davranışları üzerine çeşitli yıllarda çalışmaların yapılmış olup, farklı sonuçların ortaya çıktığı gözlemlenmektedir. Rex ve Baumann’ın çalışmasında (2006: 568) yer alan çeşitli literatürlerden alınmış araştırma sonuçlarına göre Margrath 1992 yılında yetişkin tüketicilerin %93’ünün bir ürünün çevresel etkisinin o ürünü satın alırken etkili olduğunu belirttiklerine çalışmasında yer vermiştir. Aynı yıl Peattie gelişmiş ülkelerin popülasyonlarının %75’inin belirli alım kararlarında çevresel kriterlere dikkat ettiklerini belirtmiştir. 1994 yılında Simintiras ve arkadaşlarının çalışmasında ise İngiliz tüketicilerinin %42’sinin çevresel performanslarına göre ürünleri satın aldıkları ve bu tüketicilerin ayrıca %27’sinin de çevre dostu ürünler için yaklaşık %25’lik bir fiyat farkı ödemeye razı oldukları belirtilmiştir. Kinnear ve diğerlerine (1974) göre; çevreci endişe taşıyan tüketicilerin kirliliğe karşı algılanan tüketici etkinliği yüksektir, yeni fikirlere açıklığı yüksektir, ürünlerin nasıl çalıştıkları ile ilgilidir, zihinsel merakını tatmin eder ve kişisel güvenliğin sağlanması ihtiyacı yüksektir. 1974 yılında Kardash ise iki ürün arasındaki eko-performansa göre seçim yapmak durumunda kalan bütün tüketicileri yeşil tüketici olarak adlandırmıştır. Eğer Kardash’ın fikri kabul edilirse, Peattie’e göre (2001: 140) çevre dostu ürün satın alma davranışı, eşit olarak algılanmayan çeşitli ürün sunumlarına bakılarak anlaşılabilir. Bu durum da yeşil tüketimi anlayabilmek için üreticiyi anlamak gerektiğinden çok satışları anlamak gerekliliğini ortaya çıkarmaktadır. Bu durum; herhangi bir alım olasılığını etkileyebilecek iki kilit değişkeni bir araya getirmektedir. Bu değişkenler; tüketicilerin hangi pazar bölümlenmesine girmiş olursa olsun çevre ile ilgili konularda bir alım yaparken ödün verme derecesi ve seçilen bir ürün için çevresel faydanın sağlanacağının verdiği güven derecesi tarafından etkilenmesidir. Bu değer çerçevesi aynı zamanda yeşil ürünleri satın alırken tüketicilerin çevresel konu hakkındaki bilgileri, spesifik çevresel ilgileri, ürünün sunduğu güvenilirliğini ve maliyet-fayda algıları gibi konularda tutarsız davranışlar gösterdikleri 40 zaman, durumu kontrol edebilmek ve başa çıkabilmek için ideal bir çerçevedir. Ayrıca ödün verme düzeylerini azaltırken tüketicilerin güvenlerini kazanmalarında yeşil pazarlamacılar için pratik bir ajanda niteliğindedir. Çeşitli potansiyel yeşil satın alımlar, aşağıdaki tabloda gösterilmiştir. Tablo 4: Yeşil Satın Alım Algısı Matrisi Güven Seviyesi Kendini iyi hisset Kazan-kazan alımları alımları Neden sıkılayım Neden olmasın alımları alımları Uzlaşma Seviyesi Kaynak: Peattie, Ken (2001), ‘Towards Sustainability: The Third Age of Green Marketing’, Marketing Review, Cilt:2, s:129–146 Kazan-kazan alım önermesine dahil olan ürünler, çevresel güven içeren ve çok ödün gerektiren, dolayısıyla net bir fayda sağlayan ürünlerdir. Benzer bir şekilde iyi derecede teknik performans sunan, aynı zamanda fiyatı uygun ürünler çevresel faydaları marjinal olsa bile pazarda nispeten daha kolay adapte olabilmektedirler. Belirli bir derece ödün isteyen ürünler ise çevresel fayda konusunda tüketicilerin güven düzeylerinin daha yüksek olmasını sağlamaktadır. Diğer yeşil ürünlere göre Body Shop’un ürünleri daha pahalı olmasına karşın müşteri bağlılık ve güvenilirlik düzeyleri daha üst seviyelerde seyretmektedir. Önemli derecelerde ödün verilmesi gereken ve çevresel fayda bağlamında güvenilirlikleri neredeyse hiç oluşmamış ürünler ise pazarda başarılı olamamaktadır. 41 Yeşil tüketicilerin çevreye duyarlı ürünleri satın alma davranışları konusunda satın alma davranış modellerinin yanı sıra çeşitli araştırmalarda iki faktör arasındaki ilişki de sorgulanmaktadır. Çevresel kaygı taşıyan tüketicilerin, endişelerini satın alma davranışına yansıtmaması ve yeşil ürün satın almaması, yeşil ürünlerin pazar paylarında artış görülmemesine sebep olmaktadır. Tüketiciler ile ilgili bu problem, iki merkezde toplanmaktadır. Birincisi, müşteriler yeşil ürünlerin performanslarını eksik görmektedir. Örneğin, geri dönüşebilir materyaller, ham materyallere göre ikinci sınıf olarak algılanmaktadır. İkincisi, şüphe uyandıran uygulamalardır. Örneğin, “bakterilerle ayrışabilen”, “geri dönüşebilir”, “çevre dostu” gibi iddialar ispatsız, ikna edici olmayan ve gerçek dışı olarak görülmektedir (Crane, 2000:280). 2002 yılında gerçekleştirilen Roper anketine göre tüketicilerin %41’i yeşil ürünlerin kalitelerinden emin olmadıkları için bu ürünleri satın almadıklarını belirtmektedirler. Bazı tüketiciler ise enerji ve su gibi kaynaklardan tasarruf sağlayabileceklerini anladıkları için enerjiyi ve suyu verimli ve az kullanan ürünleri tercih ettiklerini belirtmektedirler (Ginsberg ve Bloom, 2004: 79). Bahsi geçen çalışmalardan da anlaşılacağı üzere 1991 ile 2000’li yıllar arasında tüketicilerin yeşil ürün satın alma eğilimleri açısından olumlu bir gelişme kaydedilemediği gerçeği düşündürücü olmaktadır. Bu durumdan kurtulabilmek için işletmelerin özen gösterilerek hazırlanmış tutundurma stratejilerini tüketiciler ile paylaşmaları faydalı olabilecektir. Tüketicilerin yeşil endişe taşımasına rağmen, alışverişe bunu yansıtmamalarının nedenlerini Çabuk, Nakıboğlu ve Keleş (2008: 88) pazarlama karması ile ilişkilendirmişlerdir. Yazarlara göre; • • • • Yeşil alternatifler fonksiyonel olarak üstün değillerdir, Yeşil alternatifler çok pahalıdır, Çevreyi koruduğunu iddia eden etiketler inandırıcı değildir, Yeşil alternatiflerin bulunması oldukça zordur. 42 Satın alma davranışının duyarlı olmaya göre daha geri planda kalmasının yukarıdaki maddelere göre sebeplerinden birisi de tüketicilerin yeşil ürünler için fazladan para ödeme zorunlulukları olmaktadır. Pettit ve Sheppard (1992), yeşil olmayan davranıştan yeşil davranışa geçişte tüketicilerin bazı maliyetler ödemek zorunda kaldığını belirtmiştir. Bırakılan her bir alışkanlık, faydanın yanında stres, farklı davranışları öğrenmek için zaman harcama gibi maliyetleri ortaya çıkarmaktadır. Yeşil tüketim de bazı özverileri gerektirmektedir. Yazarlara göre bunlar yeşil için daha fazla ödeme, bazı davranış değişiklikleri için efor gereği (şişe yıkama, plastikleri ayıklama, gazeteleri bağlama, depolama vb.), bir ürün için kusurlu ikame ürünü kabul etme, ürün tüketimini azaltma şeklindedir. Yeşil pazarlama, yöneticilerin ve bu konuda belirli eylemler göstermek isteyen girişimcilerin düşlerine henüz yetişebilmiş bir durumda değildir. Kamuoyunda yapılan anket çalışmaları sürekli olarak tüketicilerin çevreye duyarlı ürünleri diğer ürünlere nazaran daha çok tercih ettiklerini diğer etmenler eşit iken gösterse de, bahsi geçen “eşitlenmiş etmenler” tüketicilerin algılarında tamamen eşit durumda olmamaktadır. Bu durumun daha da iyi anlaşılabilmesi için bir örnek vermek gerekirse, tüketiciler bir ürünün özellikleri veya çevreye duyarlı olması etmenlerinin birinden vazgeçmek durumunda kaldıklarında çevreye duyarlı olma özelliği bu fedakarlık senaryosunda neredeyse hiçbir zaman kazanmamaktadır. Çoğu tüketici ihtiyaç ve isteklerini sadece yeşil özellikli bir ürün için feda etmemektedir. Bu duruma en iyi örneklerden birisi de Ford Think olarak gösterilebilir. Ford Think, iki koltuklu, elektrikle çalışan Ford Motor firmasının bir ürünüdür. Ford firması bu arabanın adeta bir bomba etkisi yaratacağını düşünürken, 2002 yılında ürünü pazardan çekme kararı almıştır. Örnekten de anlaşılacağı gibi çevreye duyarlı olma özellikleri ne olursa olsun, elektrik ile çalışan otomobiller, her zaman üreticiler maliyet ve batarya ömrü gibi ek özelliklerini geliştirmedikçe niş ürün olarak kalacaktır. Çünkü burada önemli olan ürünün yeşil olma özelliğinden ziyade kullanılabilir de olmasıdır. Tüketiciler elektrik ile çalışan bu otomobili şu anda kullandıkları otomobiller kadar kullanışlı bulmamışlar, bu sebeple de ürün zamanında arzu edildiği gibi bir patlama yaratamamaktadır. 43 Çevre ile ilgili konularda yöneticilik yapanlar, kirlilik ve diğer sorunlarla mücadele ederken kendilerini mitolojide çok sayıda kafası bulunan Hydra adlı canavarla savaşan Herkül gibi hissedebilirler. Hava kirliliğini azaltmak için bir filtre cihazına para yatırırlarken, filtrede tutulan pisliği imha etme konusunda sorun yaşamaya başlarlar. Pisliği bir başka yerde depolamak ise su kirliliğini gündeme getirebilmektedir. Bu durumda sorunu kaynağından halletmek başarıya ulaşmakta anahtar etki yaratmaktadır (Esty ve Winston, 2008: 316). Çevre problemleri, pazarlamacılar açısından tehdit olarak algılanabilmesine rağmen lehe çevrilecek bir fırsat haline de gelebilmektedir. Tüketiciler arasında artan çevreci hassasiyet, satın alma kararlarına yansımakla beraber, satın alma eylemine dönüşmesinde etkili rol oynamaktadır. Böylelikle pazarlamacılar için, satın alımlarında yeşil ürünleri tercih eden tüketicilerin oluşturduğu yeni bir hedef kitle meydana gelmiş olmaktadır. Bu tüketicilerin profilinin belirlenmesi ise, bu kitleyi pazar bölümlerine ayırmada ve ihtiyaç/isteklerine uygun pazarlama karması elemanlarını geliştirmede şüphesiz önemli katkılar sağlayacaktır (Çabuk, Nakıboğlu ve Keleş, 2008: 98). Yeşil pazarlamanın gerekli stratejilerle beslenerek işletmenin yapısına oturması, işletmelerin öncelikle doğaya ve topluma kattığı faydaların dışında, kendisine kar sağlamakta ve rekabetçi bir üstünlüğe ulaşmakta, tüketicilerin gözünde ise değerini artırmaktadır. İster işletmenin kendi değeri, isterse sunulan ürün/hizmetlerin değeri tüketicilerin gözünde uygulanan yeşil pazarlama aktiviteleri ile şekillenmektedir. Günümüzün ağır rekabet ortamında başarılı olabilmek adına işletmelerin güçlü bir marka değeri yaratmalarının büyük kolaylıklar sağlayacağı bir gerçektir. Çalışmanın temelini oluşturan tüketicilerin çevre dostu ürün satın alımlarında marka değerinin alım kararlarına etkisi incelenmeden önce, marka değeri kavramı, özellikle tüketici odaklı marka değeri ve modellerinin açıklamaları ikinci bölümde irdelenmektedir. 44 2. BÖLÜM MARKA DEĞERİ 1. Marka Değeri Kavramı ve Önemi Günümüzde tüketicilerin sürekli değişen ve çeşitlenen ihtiyaçlarını karşılayabilmek adına işletmeler ürünlerini farklılaştırmakta ve tüketicilerin beğenisine sunmaktadır. Farklı ihtiyaç ve isteklere sahip olan tüketiciler ise kendilerine göre çeşitli markaları değerlendirmekte ve bu değerlendirme süreci satın alma davranışlarını etkilemektedir. Tüketici davranışlarını böylesine etkileyen marka kavramının farkında olan işletmeler ise, mevcut ya da yeni ürünlerini pazara sundukları zaman tüketicilerin yoğun olarak algıladıkları değere vurgu yaparak ürünlerinin satış başarısının artmasına yardımcı olmaktadır. Marka, tüketicinin ürün ve hizmete ilişkin düşüncesini yansıtırken, işletmeler arasındaki rekabette ön plana çıkan unsur olmaktadır. İşletmeler ürettikleri ürün ve hizmetlerinin sürekli talep edilmesini ve buna bağlı olarak yüksek ve düzenli satış hasılatı ve nakit devamına sahip olmak istemektedirler. Böylece marka, değer ve güç göstergesi konumuna gelmektedir (Kayalı vd. 2004:181 aktaran Marangoz, 2007:460). Oysa markalama kavramı M.Ö dönemlerde ‘aitlik’ kaygısı taşıyarak doğmuştur. M.Ö. 5000’lere kadar uzanan süreçte, ilk tanımlayıcı işaretler çanak çömleklerde görülmüştür. Tarih öncesinin avcıları, sahibini belirtmek için silahlarını imzalamışlar; eski Mısırlı tuğla ustaları, işlerini ayırt etmek için tuğlaların üzerlerine semboller koymuşlar; orta çağlarda ise çiftlik hayvanlarını işaretlerle tanımlamak olağanlaşmıştır (Farquhar, 1989; Knapp, 1999 aktaran Atılgan, 2005:1). Aitlik duygusunun dışında ilk işaretler bilgilendirme amaçlı olarak da kullanılmıştır. Romalı bir sütçünün, sütü anımsattığı için keçi işaretini kullanması (Başal, 1998:106 aktaran Çipli, 2008:3) ya da dünyanın en eski logosu kabul edilen Bass bira fıçılarının üzerinde kırmızı üçgenler kullanılması (Thomson ve Pringle, 2000:51 aktaran Çipli, 2008:3) gibi ticari kaygıdan çok alıcıyı bilgilendirme amacı güden bir uygulama olarak oldukça basit ve ihtiyacı karşılayacak bir düşünce ile ortaya çıkmıştır. Marka, aitlik ve bilgilendirme düşüncelerinin birleşimi olarak, günümüzde herhangi bir ürün ya da hizmetin öncelikle tanımlanmasına, bilgilendirip tanıtılmasına ve böylelikle 45 farklılaştırılmasına yardım eden unsurların (isim, kavram, simge, resim, sözcük, vs. ) birleşimi olmaktadır. Amerikan Pazarlama Derneği’ne göre marka bir satıcının ya da satıcılar grubunun mal ve hizmetlerini tanımlamak üzere tasarlanan ve onları pazardaki rakiplerinden farklılaştıran, bir isim, terim, işaret, sembol veya tasarım veya bunların bir birleşimi şeklinde açıklanmaktadır (Wood, 2005 aktaran Gezer, 2006:4). Randall’a (2005:23) göre markalar; kimlik, kısa özet (markanın tüm özelliklerinin özeti), güvenlik (markanın kendisinden beklenen yararların garantisini vermesi), farklılaşma ve katma değer (markanın jenerik ürünlerden daha fazla değer verebilmesi) özelliklerine sahip olmaktadır. Keller, Aaker gibi marka ve marka değeri konusunda önemli çalışmalara imza atmış bilim adamlarının yanı sıra Peter Farquar da marka tanımını oluştururken ‘belirli bir ürün veya hizmetin değerine ek değer sağlayan sembol, işaret’ cümlesinde eklenen değere vurgu yaparak farklı bir bakış açısı yakalamıştır. Marka kavramı işletmeler için rekabet avantajı sağlamak, ürün veya hizmetlerini tanıtmak ve olabildiğince benimseterek satışları artırmak amacıyla işletmelerce geliştirilmekte, bu gelişim süreci ise markaya bir ‘değer’ yükleyerek sağlanabilmektedir. Marka değeri; yatırımcılar, üreticiler, perakendeciler ve tüketiciler gibi ekonomide yer alan farklı gruplar açısından değerlendirilebilmektedir. Günümüzde işletmelerin piyasa değerinin büyük kısmını insan kaynağı, müşteri ilişkileri, marka ve marka değeri gibi elle tutulup gözle görülemeyen entelektüel sermaye varlıkları oluşturmaktadır. Bunların arasında marka, hem rekabetçi stratejiye hem de sürdürülebilir rekabet avantajına yol açan en değerli stratejik işletme varlığıdır (Gezer, 2006:9). Marka isminin ürünlere eklediği ilave değer olarak tanımlanan marka değeri, ekonomide yer alan farklı gruplara değer sunmaktadır (Rio vd., 2001:452; Vazquez vd., 2002:28 aktaran Avcılar, 2008:12). Literatürde yer alan konu ile ilgili çalışmalar incelendiğinde, farklı araştırmacı ve yazarların marka değerini farklı şekilde tanımladığı ve farklı boyutlardan yararlanarak marka değerini kavramsallaştırdıkları anlaşılmaktadır. Avcılar’ın (2008:15) çalışmasında yer aldığı üzere; Farquhar (1989), Aaker (1991), Keller (1993) ve CobbWalgren vd. (1995) marka değerini, marka isminin ürünlere eklediği ilave değer olarak 46 tanımlamışlardır. Lassar ve Sharma (1995) marka değerini tüketicilerin marka kimliğine ve markanın imajına güveni şeklinde tanımlamışlardır. Pringle ve Thomson’a (2000:51 aktaran Çipli, 2008:11) göre markalar, tüketicilerin zihinlerinde yaratılan büyük vaatlerdir ve bu vaatler gerçekleştirilmelidir. Marketing Science Institute marka değerini, markanın, marka ismi olmadan kazandırdığı satış hacminden fazlasını firmaya kazandıran, markanın müşterileri, dağıtım kanalı üyeleri ve aile kurumlarının davranış ve çağrışımlarının bütünü şeklinde tanımlamaktadır (www.msi.org.tr, aktaran Sevindik, 2007:18). Ambler ve Barwise (1998 aktaran Randall, 2005:40) marka değerini tüketicinin kafasında var olan ve sözlü aktarım aracılığıyla alıcının ve alıcının toplumsal çevresinin gelecekteki satın alma davranışını etkilemeye devam ettiği için marka sahibi için sürekli bir değer taşıyan pazarlama varlığı olarak tanımlamaktadır. Lin ve Kao (2004:37 aktaran Çipli, 2008:11) ‘ya göre marka değeri tüketicilere, satın alım kararlarındaki güven duygusunun artırılması ve müşteri memnuniyetinin yaratılması gibi avantajlar sunarken, firmalara da pazarlama etkinliğinin artırılması, marka sadakatinin oluşturulması, rakiplerden farklılaşma, karlılığın artırılması gibi katkılarda bulunmaktadır. Srivastava ve Shocker da (1991, aktaran Randall, 2005:40) bir markanın müşterileri, kanal üyeleri ve ana şirketiyle ilişkili olarak, markanın satış hacminin ya da karlılık oranının yükselmesine olanak veren ve ona güçlü, sürdürülebilir ve farklılaştırıcı bir avantaj kazandıran çağrışımlar ve davranışlar kümesi olarak marka değerini tanımlamaktadır. Marka değeri kavramı literatürde ilk defa V. Srinivasan tarafından 1979 yılında markanın ürünün değerinden bağımsız olarak kendi eklenen değeri olduğunu belirten bir makalede yer almış; ancak esas itibarıyla, 1988’de Pazarlama Bilimi Enstitüsünce (MSI) bir grup uzman tarafından yürütülen bir çalışmada, marka ile ürünün tek bir bütünün iki ayrı unsuru olduğunun kabul edilmesi ve markanın etkisini ürünün tüketici üzerindeki etkisinden ayıran yeni bir yaklaşımın geliştirilmesiyle ortaya çıkmıştır (Jourdan, 2002:290 aktaran Gezer, 2006:34). Marka değeri kavramının ortaya çıktığı yıllarda Avrupa’da ve Amerika’da şirket ele geçirme ve birleşmeleri hız kazanmış, şirketler için bilançolara göre yapılan değerlemelerin çok üstünde bedeller ödenmiş, bu bedellerin maddi olmayan varlıklar, özellikle de markalar için ödendiği açıklanmıştır. 47 Bu da korunması gereken bir varlık olarak marka değerinin şirketler tarafından ciddiye alınmasında ve marka değerini ölçme konusundaki çalışmaların ortaya çıkmasında büyük rol oynamıştır (Haigh,1999:5 aktaran Sevindik, 2007:17). Atılgan’ın (2005:29) çalışmasında belirttiği üzere; Peter Farquhar’ın (1989) “Managing Brand Equity” adlı makalesi, marka değerine ilişkin kavramların ve yaklaşımların belirlenmesinde ilk çalışmalardan biri olmaktadır. Bu çalışma, özellikle, marka değerinin oluşturulmasında, kaliteli ürüne ait olumlu marka değerlendirmelerinin, tüketici satın alma davranışını etkileyen marka tutumlarının ve müşterilerle ilişkiler geliştirmek için tutarlı ve sürekli marka imajının önemini vurgulamaktadır. Farquhar’ın ardından, 1990 yılında Baldinger, marka değerini, yöneticilerin ve pazarlama araştırmacılarının odağını taktiklerden, stratejik karar almaya yönlendiren önemli bir fırsat olarak kabul ederek, firmaların temel stratejisinin hakim birer markaya sahip olması gerekliliğinin ve yeni ürün sunumlarında marka yayımının öneminin, marka değerine yönelik çalışmaları arttırdığını vurgulamıştır. Gezer’in (2006:34) çalışmasında belirttiği üzere 1991 yılında ekonomik koşullar ve yatırım baskılarının marka değeri üzerindeki çalışmaları hızlandırması üzerine Amerika’da bir Marka Değeri Komitesi kurulmuştur. Literatürdeki bu gelişmelerin yanı sıra 1988 yılında Philip Morris, Kraft’ı satın alırken işletmenin kağıt üzerindeki değerinin altı katı olan 12,6 milyar doları ödemesiyle ‘Kraft’ marka adının bedelinden kaynaklanan fiyat farkı, ilk kez dikkatleri marka değeri kavramına çekmiştir (Büyük, 2006 aktaran Gezer, 2006:33) Marka değerini tüketicilere etkin bir şekilde benimsetebilmiş işletmelerin sahip olduğu markalar, tüketiciler tarafından yüksek talep ve dolayısıyla yüksek satış rakamları ile ödüllendirilmektedir. Bu durum da rakip ürünlere göre bahsi geçen markanın pazardaki diğer markalardan farklılaştırma yolu ile ayrılarak bir adım önde durmasını sağlamakta ve rekabet avantajı yaratmaktadır. Dağıtım kanalı üyeleri karşısında da markanın pazarlık kabiliyetini artırmaktadır. Var olan markaları bu derece güçlendiren bu kavram aynı zamanda pazara yeni giren ürünlerin de pazarda tutunmasına yardımcı olmakta ve 48 rakip ürünlerin pazara giriş süreçlerini sıkıntıya sokmaktadır. Markalar, esas olarak, hem tüketiciler hem de işletmeler için yerine getirdikleri fonksiyonlar için yaratılmaktadırlar. Markaların işletme için yerine getirdiği fonksiyonlarla, işletmenin hedef pazardaki müşteriler için yerine getirdiği fonksiyonlar arasında bir uyum varsa marka değeri yaratılmakta; ilgi gösterilmeyen markaların değeri pazar güçleri tarafından eritilmekte, hatta yok olmakta, bu nedenle marka değeninin sürekli bir şekilde yönetilmesine ihtiyaç duyulmaktadır (Capon, 2001 aktaran Gezer, 2006:13). Güçlü bir marka değeri; işletme ile tüketiciler arasında gerek duygusal gerekse fonksiyonel bir bağ kurulmasını sağlayabilmekte ve sonuç olarak işletmenin kar marjını ve pazar payını artırmaktadır. Fonksiyonel açıdan markalar satın alma kararında kalitenin varlığını garanti eden bir rol üstlenmektedir. Duygusal açıdan ise müşterilerin istek ve kişisel beklentilerini tatmin ederler. Lüks mallar ve moda sektörleri bunun en iyi kanıtını oluşturmaktadır (www.brandfinance.com, 2000 aktaran Sevindik, 2007:21). Gezer’in (2006:3) çalışmasında yer alan şekilde bu bahsi geçen bağ açık bir şekilde görülmektedir. Buna göre markalar, belirli performanslar sergileyerek oluşturulduktan sonra üretilme şekillerine göre fonksiyonlar sunmaktadırlar. Sunulan marka fonksiyonları bir değer sağlar ve bu da marka değerini oluşturur. Marka değeri ise ortaya çıktıktan sonra sürekli üzerinde durulması ve geliştirilmesi gereken bir unsur olmaktadır, aksi halde yıpranma süresi kısalabilmektedir. Güçlü ve yıpranmayan marka değeri oluşturabilmek için etkin bir yönetim anlayışıyla yönetilmeleri gerekmektedir. Marka değeri kavramı, finansal (Simon ve Sulliva, 1990 aktaran Marangoz, 2007:460) ve tüketici davranışlarına göre (Aaker, 1991; Keller, 1993) ve bunların ikisi birlikte kullanılarak da (Farquhar, 1989:22 aktaran Sevindik, 2007:18) açıklanmaktadır. ‘Brand equity’ ve ‘brand value’ şeklinde Türkçeye ‘marka değeri’ olarak benzer şekilde çevrilebilen bu iki kavram, tanım itibariyle markanın finansal ve tüketicilerin zihinlerinde oluşturdukları değeri olarak ayrılabilmektedir. Finansal yöntemler ile markanın ‘ne kadar’ ettiği, yani parasal değeri sorgulanırken tüketicilere odaklanan yöntem markaya yönelik tüketici tercihlerini ve bu tercihleri belirleyen etkenleri, yani tüketici davranışlarını sorgulanmaktadır. Marka değeri 49 kavramını ölçebilmek adına kullanılan iki yöntem birlikte kullanıldığında en verimli sonuçlar elde edilmektedir. Marka değeri; çeşitli araştırmacılar tarafından çeşitli modeller ve ölçekler geliştirilerek hesaplanmaya çalışılmıştır. Şekil 2: Markalar, Fonksiyonlar, Değer ve Yönetim Kaynak: Capon, 2001 aktaran Gezer, Deniz (2006), ‘Marka Değeri Yaratılması Ve Konfeksiyon/Hazırgiyim Sektöründe Bir Örnek Olay İncelemesi’, İstanbul Üniversitesi İşletme Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi, s:13 Marka değerinin ölçülmesi aşağıdaki sebeplerden dolayı gerçekleşmektedir (Ailawadi evd, 2003:2 aktaran Çipli, 2008: 12): · Pazarlama stratejisine ve taktiksel kararlara rehberlik etmek, · Bir markanın genişleyebilirliğini değerlendirmek, · Pazarlama kararlarının etkinliğini değerlendirmek, · Rakip markalara kıyasla zaman içerisinde markanın performansını izlemek, 50 · Bilanço değerlendirmelerinde ve finansal işlemlerde marka için bir finansal değer belirlemek. Koçak ve Özer’in (2003:5) çalışmasında çeşitli araştırmacıların öne sürdükleri çeşitli sonuçlar sıralanmıştır. Kamakura ve Russel (1993) gerçek satın alma miktarları üzerine bir yöntem geliştirerek marka değerini hesaplamaya çalışmıştır. Bu çalışmada yazarlar, marka değeri için tüketicilerin algıladıkları kalite ve markanın soyut özellikleri ile ilişkili değerleri üzerinde durmaktadır. Swait ve diğerleri (1993) marka ismi, fiyat, ürün özellikleri, marka imajı ve tüketici farklılıklarının etkisi için söz konusu olan, tüketicilerin sağlamaya çalıştıkları faydaları temel alacak bir model geliştirmiştir. Park ve Srinivasan (1994) ise kişisel tüketici düzeyinde marka değerini hesaplamaya çalışmıştır. Lassar ve diğerleri (1995) performans, sosyal imaj, değer, güvenilirlik ve markanın sağlayacağı bağlılıktan oluşan beş boyutlu bir marka değeri ölçeği geliştirmiştir. Erdem ve Swait (1998) marka değerini farklı bir bakış açısıyla değerlendirmektedir. Yazarlar ürünün pazardaki konumunun algılanan kaliteyle ilişkili olduğunu ve marka değerinin yüksek olduğu bir ürün için tüketicilerin algıladıkları riskin ve bilgi maliyetinin düşük olacağını belirtmişlerdir. Bu durumun ayrıca tüketicilerdeki fayda beklentisini de artırdığı ifade edilebilir. Morgan (1999/2000) marka değerini iki farklı sınıfta incelemektedir. İlk sınıf ürünle ilgili fonksiyonel özellikleri ve ürünlerin performansını ön plana çıkarırken, ikinci sınıf ise markaya duyulan güven ve saygıyı, markanın istek ve ihtiyaca uygun olmasını ve tüketicilerin sosyal ihtiyaçlarına da cevap vermesi gerekliliğini ortaya koyan bir yaklaşıma sahiptir. Bu etkenleri markanın tüketiciye yakınlığı şeklinde ifade etmektedir. Marka değerinin tanımı, fonksiyonları ile arasındaki bağın önemi ve ölçülmesi incelendikten sonra marka değerinin nasıl oluştuğu ve bileşenlerinin ayrıntılarıyla tanım ve özellikleri bir sonraki bölümde irdelenmiştir. 51 2. Marka Değerinin Oluşturulması ve Marka Değeri Bileşenleri Farquhar (1998:29-32 aktaran Sevindik, 2007:40), marka değeri oluşturmanın üç temel yolu olduğunu belirtmektedir. Bunlar marka değerinin meydana getirilmesi, mevcudun geliştirilmesi ya da satın alma şeklinde gerçekleştirilmektedir: Meydana getirmek: Marka sermayesi kaliteli bir ürün ile olumlu marka · değerlendirmesinin yaratılması ile tüketicilerin satın alma davranışlarında en önemli etkiye sahip olan marka davranışının teşvik edilmesiyle ve de tüketici ile olan ilişkilerinden hareketle mevcut marka imajının geliştirilmesiyle meydana getirilebilir. · Mevcudu Geliştirmek: Firmalar, mevcut marka isimlerini diğer ürünlerine yaymak için kullanırlar. Hat genişlemesi, mevcut markanın yeni kategorilere uygulanması ya da bir markanın bir başka firmanın lisansını alması ile oluşabilir. · Marka Sermayesinin Satın alınması (Lisans Alımları): Bir firmanın markasının ve ürünlerinin satın alınması da marka değeri yaratmanın bir başka yoludur. Bu yöntemin en yaygın kullanılışı bir başka firma markasının yahut ürünlerinin lisanslarının satın alınmasıdır. Lisans satın alınması yoluyla marka genişletmenin de bir takım avantaj ve riskleri olduğu unutulmamalıdır. Örneğin Harley Davidson sigara sektörüne ve Adidas parfüm sektörüne bu yola girmişler ama başarılı olamamışlardır. Lisansı satın alınan marka ürünleriyle ilgili olarak anlaşılabilir bir uyum olması fayda ve kâr transferlerinin yapılabilmesi bu yöntemle marka değerinin arttırılmasında da başarıyı belirleyen faktörler olmaktadır. Marka değeri bileşenleri, çeşitli literatürlere bakıldığında marka imajı, marka sadakati, marka çağrışımı, marka farkındalığı, algılanan kalite, marka kimliği ve marka kişiliği olarak listelenebilmektedir. Aaker modeline göre marka değeri bileşenlerinin dışında kalan marka imajı ve kimliği, soyut kavramlar olmalarına karşın pek çok araştırmacı tarafından araştırmalarında sıkça yer alan kavramlar olmaktadır. Marka imajı; tüketicilerin kafalarının üzerindeki konuşma balonu olarak düşünüldüğünde bir marka ile ilgili deneyim, nitelik ve fikirlerin bu balonda toplandığı görülmektedir. Satın alım esnasında balonun içindekiler tüketicilerin davranışlarına 52 yansımakta; marka değerine ilişkin bir yargıyı oluşturmakta ve tüketici bu yargıya göre ürünü satın almakta veya almamaktadır. Marka imajı, tüketicinin o marka ile ilgili algılarının, düşüncelerinin, duygularının ve markanın çağrışım yaptırdığı şeylerin bütünü olmaktadır (Kavas, 2004, s.21 aktaran Marangoz, 2007: 463-464). Kapferer (1992:37 aktaran Sevindik, 2007:33), marka imajı ve marka kişiliği kavramlarının birbirlerinden farklı kavramlar olduğunu belirtmiş; marka imajının pasif ve geçmişe yönelik bir kavram olduğunu, marka kişiliğinin ise firma stratejilerini içeren bir kavram olarak aktif ve geleceğe dönük olduğunu ifade etmektedir. Ona göre marka imajı tüketici yani alıcılarla ilgili bir kavram olmakta ve tüketicinin markayla ilgili sinyalleri ürün/hizmet ve iletişim faaliyetleri aracılığıyla çözümlenmektedir. Marka kişiliği ise bu sinyalleri gönderen taraf yani üreticiyle ilgili olan bir kavram olmakta ve markanın anlamını ve amacını ifade etmektedir. Aaker’e göre (2009:99) bir insan gibi marka da üst sınıftan, rahat, resmi, rekabetçi, etkileyici, güvenilir, eğlenceli, hareketli, esprili, genç veya entelektüel olarak algılanabilmektedir. Ayrıca insanlar arası ilişkilerde kişiliğin bu ilişkiyi etkilemesi gibi, marka kişiliği de marka ve müşteri arasındaki ilişkinin temeli olabilmektedir. Marka kimliği, marka stratejistlerinin yaratmak ve korumak için can attığı marka çağrışımları kümesidir. Bu çağrışımlar, markanın neyi temsil ettiğini yansıtır ve kurum üyelerinden müşterilere verilmiş bir söz anlamına gelmektedir (Aaker, 2009: 84). Birbirine yakın olan bu tanımlar, Aaker’in çalışmasında (2009:87) ayrıştırılmaya çalışılmıştır. Öncelikle marka imajı, markanın şu anda nasıl algılandığı, marka kimliği stratejistlerin markanın nasıl algılanmasını istediği, marka konumu ise marka kimliğinin ve değer önermesinin, hedef kitleye aktif olarak iletilecek kısmını irdelemektedir. Atılgan’ın (2005:49) çalışmasında yer alan markaya ait diğer bileşenler aşağıdaki gibi listelenmiştir: · Güvenilirlik, Lassar vd. (1995) tarafından, tüketicinin firmaya ve firmanın faaliyetlerinin tüketicinin yararına olduğunu belirten firma iletilerine olan güveni olarak 53 tanımlanmış; tüketicilerin güvendikleri markalara yüksek değer verdikleri savunulmuştur. · Marka anlamı boyutu ise, Berry (2000) tarafından, hizmet sektöründe marka değerinin bir belirleyicisi olarak ele alınmış ve tüketicilerin marka hakkındaki hakim algıları olarak tanımlanmıştır. · Marka ismi marka iletişiminin anahtar unsuru olarak görülürken (Myers, 2003), marka ismi ile pazarlanan ürünlerin tüketicilerce oluşturulan çağrışımlarının, marka ismine özgü özellikleri temsil ettiği düşünülmektedir. · Marka tutumu, Faircloth vd. (2001) tarafından marka imajı ve marka değeri üzerinde belirleyici rol oynayan bir boyut olarak ele alınırken, tüketicilerin ürünleri algılamalarında filtre işlevi gördüğü öngörülmektedir. Tüketici odaklı marka değeri kavramsal modelleri, birçok alt bileşene ayrılarak açıklanmaya çalışılmıştır. Kimi modellerde modeli oluşturan bileşenler diğer modellerin bileşenlerini kapsarken, kimi zaman ise çeşitli başlıklar altında toplanmıştır. Bütün bileşenleri incelemek adına çeşitli kaynaklarda gözlemlenen marka değeri bileşenleri; marka imajı ve kişiliği, marka farkındalığı, marka bağlılığı, algılanan kalite, marka çağrışımı ve marka kimliği şeklinde listelenebilmektedir. Bu çalışmanın araştırma bölümünde baz alınacak kavramsal model olan Aaker’in kavramsal modelini oluşturan bileşenler (marka farkındalığı, algılanan kalite, marka çağrışımları ve marka bağlılığı) bir sonraki bölümde ayrıntılı olarak incelenecektir. 3. Tüketici Odaklı Marka Değeri Kavramı ve Kavramsal Modelleri Marka değeri ölçme yaklaşımlarından finansal metotların tüketici eğilimlerini dikkate almaması, daha ziyade marka gücünü ölçmeye yönelik yaklaşımlar olarak adlandırabileceğimiz tüketici yahut müşteri davranışlarına dayalı marka değerleme metotlarının ortaya çıkmasına neden olmaktadır. İlk defa Keller tarafından ortaya çıkarılan bu kavram, markanın değerli olabilmesi için tüketicilerin markayı değerli görmesine bağlı olduğunu savunmakta ve bu değerin tüketicilerin marka hakkındaki deneyim, görüş, hislerinden ortaya çıktığını eklemektedir. 54 Tüketici davranışlarına dayalı metotlar, anket, test vb tekniklerle finansal bir marka değeri ölçmekten ziyade tüketici tercihlerinde belirleyici olan marka farkındalığı, marka algılamaları, marka imajı, marka bağlılığı gibi etkenleri tespit etmeye çalışmaktadırlar (Sevindik, 2007:62). Tüketici temelli marka değeri, finansal temelli marka değerinin zeminini oluşturmaktadır. Tüketicinin gözünde güçlü bir marka değeri, tüketici tercihleriyle satışları, karı ve pazar payını etkilemekte, bu da markanın finansal değerini arttırmaktadır (Kamakura and Russel, 1991:91 aktaran Çipli, 2008:8). Tüketici temelli marka değerinin kavramsal yapısı ve marka değerini oluşturan boyutları aşağıda yer alan Tablo 5 yardımıyla göstermek mümkündür. Buna göre işletmeler tarafından belirlenen pazarlama çabaları, değer boyutlarını oluşturmakta, bu değer boyutları da birleşerek marka değerini yaratmaktadır. Marka değeri, hem işletmelere rekabet üstünlüğü, farklılaşma gibi değer sağlamakta, hem de tüketicilerin ihtiyaçlarını tam olarak karşılayarak değer sağlamaktadır. İşletmeye sağlanan değer, işletmenin iyi analiz etmesi sonucunda tekrar pazarlama çabalarına ulaşacak, çabaları daha etkin hale getirerek marka değerinin sürekli gelişmesini sağlayacaktır. Srivastava ve Shocker (1991:93 aktaran Çipli, 2008:11) araştırmalarında tüketici temelli marka değerini, marka gücü ve markanın finansal değeri olarak iki boyutta incelemişlerdir. Marka gücü, müşterilerin ürünün diğerlerinden farklılaşması ile algıladıkları değere bağlı olarak gelişmektedir. Markanın finansal değeri ise, yöneticilerin stratejik faaliyetlerle besledikleri marka değerini, bugünkü ve gelecekteki karlılığı sağlamak amacı yönlendirmektedir. Yoo vd. ise tüketici temelli marka değerini, marka ismi tarafından bir ürüne ilave edilen değer veya artan faydalar olarak tanımlamaktadır (Yoo ve diğerleri, 2000:195 aktaran Avcılar, 2008:12). Tüketici odaklı yapılan çalışmalardan üzerinde en çok fikir birliği sağlananlar Aaker ve Keller Modelleri olmaktadır. Tüketici temelli marka değerinin özellikleri aşağıdaki gibidir (Lassar vd., 1995:12-13 aktaran Çipli, 2008:10): 55 · Marka değeri, objektif bazı değerlerden çok tüketici algılamasına bağlı olmaktadır. · Marka değeri, dünyanın her yerinde aynı değeri (küresel) ifade etmektedir. · Marka değeri yalnızca ürünün fiziksel özelliklerinden kaynaklanmayıp marka isminden de kaynaklanmaktadır. · Tüketici temelli marka değeri finansal performansı olumlu yönde etkilemektedir. Tablo 5: Tüketici Temelli Marka Değerinin Kavramsal Yapısı Kaynak: Boonghe Yoo, Naveen Donthu ve Songho Lee, 2000:196 aktaran Avcılar, Mutlu Yüksel (2008), ‘Tüketici Temelli Marka Değerinin Araştırılması’, ÇÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Cilt 17, Sayı 1, 11-30, s:13 56 Netemeyer’in (2004:210) çalışmasında belirttiği üzere Şekil 3’te görülmekte olan iki ayrı kavram blokları tüketicilerde satın alma isteğine ve daha sonra satın alma eylemine dönüşmektedir. Birbirleri ile etkileşim içerisinde olan bu iki bloklardan biri, tüketicilerin ürün için fazladan fiyat ödeme isteği uyandıracak unsurların en uygun seviyede oluşturulmasıdır. Algılanan marka kalitesinin üst seviyede olması, marka maliyetinin uygun düzeyde tutulması ve markanın sanki her tüketiciye özel üretimmişçesine bireysel ve kişisel olduğunun belirtilmesi tüketicilerin bahsedilen ürün veya hizmet için ek ödeme yapabileceklerini göstermektedir. Özellikle çevre dostu ürünleri tüketicilere pazarlayan işletmeler için bu maddelerin dengesinin sağlanması son * Algılanan Marka * Algılanan Marka Değeri Maliyeti * Markanın Bireyselliği * Marka Farkındalığı * Marka Popülaritesi * Marka Aşinalığı * Organizasyonel Kurumlar * Marka İmajı tutarlılığı Şekil 3: Tüketici Temelli Marka Değeri İlişkileri 57 Satın Alma Eylemi Kalitesi Satın Alma İsteği Fazladan fiyat ödeme isteği derece önemli olmaktadır. Kaynak: Netemeyer, Richard G.; Krishnan, Balaji; Pullig, Chris; Wang, Guangping; Yağcı, Mehmet; Dean Dwane; ricks, Joe; Wirth, Ferdinand (2004), ‘Developing and Validating Measures of Facets of Customer-Based Brand Equity’, Journal of Business Research, 57, 209224, s:210 Bu temel unsurlardan sonra marka ile alakalı yardımcı maddeler olan farkındalık, popülarite, aşinalık, imaj tutarlılığı (ürünü üreten işletmenin süregelen tarihi boyunca pozitif imaja sahip olması) ve organizasyonel etkinlik (ürünü üreten işletmenin dürüst, güvenilir, tüketiciyi düşünen işletme olması) yukarıdaki temel maddeler ile birleşerek satın alma isteğine dönüşmektedirler. 3.1. Keller Modeli Tüketici odaklı marka değeri, ancak tüketicinin markayla benzeşmesi ve güçlü, eşsiz, uygun bir marka çağrışımına sahip olmasıyla oluşmaktadır. Keller’a göre (1993:3) marka değeri; tüketicinin markanın farkında olması ve zihninde marka çağrışımının biriken bir ürünü olup, hafızada diğer bilgi noktaları ile bağlantılı olarak markanın tüketiciler için anlamını içeren olumlu ve eşsiz bir marka imajına sahip olması öğelerini içermektedir. Keller’a göre tüketici temelli marka değerinde marka değerini oluşturmak için dört adıma ihtiyaç bulunmaktadır. İlk adım, tüketicilerin markayı tanıması ve herhangi bir istek veya ihtiyaçları ile ilişkilendirmektir. İkinci adım bu ilişkilendirmeden sonra tüketicilerin zihinlerinde somut bir çağrışım oluşturmaktır. Daha sonra tüketicilerin markaya karşı belirli bir tepkide bulunmalarını sağlamak ve son olarak bu tepkinin marka sadakatine dönüşme sürecinin başarıyla tamamlamaktadır. Bu durum basitçe şu şekilde açıklanabilmektedir: etek satın almak isteyen bir genç kız, internette/televizyonda/dergide, kısaca çeşitli medya organlarında çeşitli markaların yaz kreasyonlarını görerek çeşitli modellerdeki eteklerden haberdar olur. Bu modellerden en az birini çok beğenen genç kız, alışveriş merkezine gider ve en çok beğendiği markadan başlayarak mağazaları ziyarete başlar, etekleri dener. Birkaç etek provasından sonra üzerinde en çok sevdiği eteği alarak kasaya yönelir ve satın alımını gerçekleştirir. Gelecek sene aynı genç kız üzerine çok yakıştığını düşündüğü eteğini yine aynı 58 markadan tercih edebilecektir. Benzer şekilde genç kızın arkadaşları eteğini beğendikçe genç kızda marka bağlılığı oluşacak, markaya karşı bir güven duygusunun gelişmesini sağlayacaktır. Bu durumda da görüldüğü üzere; tüketiciye ulaşabilen markalar, tüketiciler açısından yararlanabilecekleri pek çok fayda anlamına gelmektedir. Markalar, tüketicilerin satın alma karar sürecinde kolaylık sağladıkları gibi, alıcıya ürünün kalitesi hakkında fikir ve güvence vermektedirler (Zeithaml, 1988 aktaran Çipli, 2008:5). Hedef kitleye ulaştığında ise örnekteki genç kız gibi sonunda satın alma eylemine giden bir sürecin başlangıcını oluşturmaktadır. Tablo 6: Keller Marka Değeri Modeli 59 Kaynak: Keller, Kevin Lane (1993), ‘Conceptualizing, Measuring and Managing Customer Based Brand Equtiy’, Journal of Marketing, Cilt. 57, s:7 Keller, marka değerini marka farkındalığı ve imajı olmak üzere iki temel unsura ayırmıştır. Farkındalık, markanın tüketiciler tarafından hatırlanması ve tanınması şeklinde olmaktadır. İmaj ise yazara göre daha kapsamlı bir unsur olmakla birlikle marka tekilliği, gücü, marka imajının önceliği ve markanın ilişkilendirilmesi şeklinde dörde ayrılmaktadır. Marka ilişkilendirilmesi, tüketicilerin belirli bir markayı zihinlerinde nitelik, yarar ve/veya davranışlara göre ilişkilendirme eylemi olmaktadır. Tüm bu alt başlıklar marka bilgisini oluşturmakta ve Keller’a göre marka değerini yaratmaktadır. Şekil 4: Müşteri Odaklı Marka Değeri Piramidi Kaynak: Keller, Kevin Lane (2001), ‘Building Customer Based Brand Equity: A Blueprint for Creating Strong Brands’, MSI, Marketing Science Institute, report no:01-107, s: 7 Keller’in geliştirdiği müşteri odaklı marka değeri modelinde güçlü ve başarılı bir marka yaratmak için altı marka yaratıcı blok önermiş; ve bu blokları bir müşteri odaklı marka 60 değeri piramidinde göstermiş, yüksek marka değerinin yaratılması için doğru marka yaratıcı blokların koyulması ve piramidin en tepesine ulaşılması gerektiğini ifade etmiştir (Keller, 2001). Temelden bloktan başlayarak marka çekiciliği, marka performansı ve marka imgesinin tüketici yargı ve duyguları ile özdeşleşerek piramidin tepesindeki Keller’a göre en önemli blok olan marka bağlılığını oluşturduğu gözlemlenmektedir (Bkz. Şekil 4). 3.2. Biel Modeli Biel modeli, genel olarak marka imajı ve markanın değerine katkıda bulunan imaj dışı faktörlerin marka değerini belirlediğini, bu durumun da markanın pazar değerini oluşturduğunu açıklamaktadır. Biel, kurduğu marka değeri modelinde marka imajını modelin odak noktası olarak görmektedir. Biel, markadan beklenen iyi bir nakit akısının tüketici davranışlarına bağlı olarak meydana geleceğini, tüketici davranışlarının ise marka algılamaları tarafından yönlendirileceğini belirtmektedir (Besen,2002:84 aktaran Sevindik, 2007:29). Şekil 5: Biel Marka Değeri Modeli Kaynak: Aaker ve Biel, 1993:71 aktaran Sevindik, Ertuğrul (2007), ‘Marka Degeri Ölçümleme Metotları Ve Lastik Endüstrisinde Bir Uygulama’, Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler 61 Enstitüsü İşletme Ana Bilim Dalı Üretim Yönetimi ve Pazarlama Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi, s:29 3.3. Milward Brown BrandDynamics™ metodu Milward Brown adlı danışmanlık firması tarafından marka değerlemede kullanılan bir marka değerleme metodu olmaktadır. Metot, tesadüfi örneklemler üzerindeki anketler vasıtasıyla müşteri değeri bulunması ve bu sayede müşterilerin markayı satın alma olasılıklarını tespit etme üzerine kurulmuştur (www.milwardbrown.com:1-4 aktaran Sevindik, 2007:62-63). Markaya olan yatkınlık ve marka hacmi (müşteri tipi, markanın nispi fiyatı) değişkenlerini ölçen metot sonucunda marka pazar payı tahminleri yapılmakta, marka piramidi (brand pyramid) analizi ile de markanın bağlılık derecesi ölçülmektedir. 3.4. Young&Rubicam (Brand Asset Valuator) Brand Asset Valuator (BAV) metodunda farklılaştırma, ilgililik, itibar ve bilgi olmak üzere belli başlı dört önemli faktörün ölçümü yapılmaktadır. Young & Rubicam Danışmanlık firması bu dört faktöre ait kombinasyonun markayla ilgili nitel değerlerin ortaya konulmasında ve marka gelişiminin, sağlıklı marka yönetimi oluşturulmasında olası diğer birleşimlerden daha etkili olduğu iddiasıyla ölçüldüğünü ifade etmektedir (Young&Rubicam,2003:4-6 aktaran Sevindik, 2007:64-65). Marka Değeri = f { (Marka Gücü (farklılaştırma ve ilgililik) ve Marka Kimliği (itibar, bilgi) } Metoda göre marka değeri; farklılaşma ve ilgililiğin birleşiminden oluşmuş marka gücü ile beraber itibar ve bilginin birleşiminden oluşmuş marka kimliğinin pozitif bir fonksiyonu olarak tanımlanmaktadır. Y&R, markaların aşağıdaki şekilde gösterilen dört boyut boyunca sıra ile yaratıldığı hipotezini ortaya koymuştur (Aaker, 1996/2009:326). 62 Bu şekle göre farklılaşma ve uygunluk marka gücünü, itibar ve bilgi ise marka önemini oluşturmaktadır. Bir markanın güçlü olması için farklılaşmaya ve uygunluğa gereksinim duymaktadır. Benzer şekilde bir markanın önemi de algılanan kalite ile paralel gelişebilen itibar ve müşteriler ile yakınlıktan doğan bilginin birleşiminden oluşabilmektedir. 3.5. Total Research Metodu (EquiTrend™) EquiTrend metodu Total Research adlı danışmanlık firması tarafından geliştirilmiş bulunan anketlere dayalı bir ölçüm çalışmasıdır (Kaya,2005:78 aktaran Sevindik, 2007:65-66). Marka ile ilgili; markaya dair bilgi/fikir düzeyi, algılanan kalite ve kullanıcıların memnuniyeti adlı üç boyutlu ölçümler kullanılmaktadır. Bu boyutlardan ilki, Aaker’in çalışnmasında da belirttiği üzere (2009:330) marka ile ilgili fikri olan katılımcıların yüzdesini gösteren dikkat çekme boyutu, ikincisi metodun özünü oluşturan algılanan kalite, üçüncüsü ise ürünü veya hizmeti kullanan tüketiciler arasında gördüğü ortalama kalite değerlendirmesi olan kullanıcı tatmini olmaktadır. FARKLILAŞMA UYGUNLUK İTİBAR BİLGİ Şekil 6: Y&R Hipotezi 63 Kaynak: Aaker, David (1996), ‘Güçlü Markalar Yaratmak’, Mediacat Yayınları, 2009, s:326 3.6. McKinsey Marka Değerleme Sistemi Markanın 3P’si olarak adlandırılan unsurlar (performans, kişilik ve varlık) bu değerleme sisteminde marka gücünü ölçen bileşenler olarak kullanılmaktadır. Bahsi geçen bileşenler marka gücünün derecesini, markayı yöneten otoriteler için görünür hale getirmekte, dolayısıyla marka üzerinde yapılacak değişim ve gelişimler için tahmin yürütmede önemli şekilde yardımcı rol oynamaktadır. Zimmermann (2001:52 aktaran Sevindik, 2007:66) ve arkadaşlarına göre McKinsey metodu pek çok varsayıma dayalı bir yaklaşım olarak global anlamda geçerli bir marka değeri ortaya koymayan ve fonksiyonel ilişkilendirme hakkında yeterli bilgi sunmayan bir metot olarak göze çarpmaktadır. Ayrıca 3P olarak adlandırılan bileşenlerin yarattığı söylenen sonuçlarla aralarındaki ilişki açık bir biçimde ortaya konmamakta ve bu sonuçları yaratabilecek olası başka bileşenler dikkate alınmamaktadır. 4. Aaker Modeline Göre Marka Değeri Bileşenleri Marka değeri kavramı literatürde oldukça adından söz ettirirken, bu konuda en çok kullanılan model Aaker’in (1991) geliştirdiği modeldir. Marangoz’un (2007:62) çalışmasında özetlendiği üzere bu modeli sırasıyla Kim vd. (2003), (çalışmalarında marka farkındalığı, marka bağlılığı, algılanan kalite ve marka imajı değişkenleri), Baldauf vd. (2003) (çalışmalarında marka farkındalığı, marka bağlılığı ve algılanan kalite değişkenleri), Yoo vd. (2000), Krishnan ve Hartline (2001), Myers (2003), Atilgan vd. (2005), Pappu, vd. (2005), (çalışmalarında marka farkındalığı, marka bağlılığı, algılanan kalite ve marka çağrışımları) şeklinde ele almışlardır. Aaker modeli marka değerini hem üreticiler hem de tüketiciler açısından ele almıştır, tablo 7’de bu modelin özetlenmiş hali görülmektedir. 64 Aaker’in (2009:22) bir ürün ya da hizmet tarafından bir firmaya ve/veya o firmanın müşterilerine sağlanan değeri artıran (ya da azaltan), bir markanın ismine ve sembolüne bağlı aktif ve pasif varlıklar (yükümlülükler) topluluğu olarak tanımladığı marka özvarlığı, şekilde de görüldüğü üzere beş unsurdan meydana gelmektedir. Aaker’e göre marka özvarlığı dahilindeki her varlık çok farklı ve çeşitli şekillerde değer yaratmakta, üstelik bu değeri hem tüketiciler hem de işletmeler için oluşturmaktadır. Marka özvarlığının temelinin oluşturulması için yazara göre varlıkların ve yükümlülüklerin markanın ismine ve sembolüne bağlanmaları gerekmektedir. Eğer markanın isim veya sembollerinin değişmesi gerekiyorsa, bu durumdan varlıklar ve yükümlülüklerin bir kısmı veya tümü etkilenebilmektedir, bazı durumlarda ise yeni isim ve sembollere kayabilmektedir. Bu çalışmada Aaker’in beş boyutlu marka değeri modeli esas alınmaktadır. Buna göre marka değerini oluşturan dört temel değişken; marka bağlılığı, marka çağrışımı, algılanan kalite ve marka farkındalığı bu bölümde incelenmektedir. 65 Pazarlama Maliyetlerinin Azalması Marka Sadakati Ticari Tica cari Avantaj Bilinirlik Yaratma Yeni Müşteriler Çekmek Marka Bilinirliği Değer Çağrışımların Bağlanabileceği Yere Demirleme Rakip Tehditlere Karşılık Verme Zamanı AşinalıkAşinalık Hoşlanma Sağlamlık/Bağlılık İşareti Değerlendirilecek Marka MARKA ÖZVARLIĞI Satın Alma Nedeni Algılanan Kalite Farklılaşma/Konum Fiyat Kanal Üyesi İlgisi Marka Genişletmeleri Bilgiyi İşlemeye/Hatırlamaya Yardım Farklılaşma/Konum Marka Çağrışımları Diğer Marka Varlıkları Satın Alma Nedeni Olumlu Tutum/Duygular Yaratma Marka Genişletmeleri Rekabet Avantajı Tablo 7: Aaker Marka Değeri Modeli Kaynak: Aaker, David (2009), ‘Güçlü Markalar Yaratmak’, Mediacat Yayınları, s:23 66 Güvence 4.1. Marka Bağlılığı Marka bağlılığı kavramı tüketicilerin, işletmelerin ürün veya hizmetlerini uzun vadede tekrar talep etme durumu olarak özetlenebilmektedir. William T. Tucker’ın yapmış olduğu geleneksel tanıma göre; markanın geçmişteki ve yeniden satın alımları anlamında davranış, marka sadakatinin göstergesi olarak kabul edilmektedir. Bu tanıma göre marka sadakati, ‘markalanmış malla ilgili eğilimli seçim davranışıdır’ (Tucker, 1964:32 aktaran Gezer, 2006:44). Marka sadakatine ilişkin literatür, kavramın tanımlanmasında iki temel yaklaşımın altını çizmektedir. Bunlardan ilki olan davranışsal yaklaşımda, bir tüketicinin zaman içerisinde bir markayı tekrarlı satın alması, marka sadakati olarak değerlendirilmektedir. Tutumsal yaklaşımda ise, bir markanın sürekli satın alımı gerek koşul bir davranış olarak ele alınırken, ‘gerçek’ marka sadakati koşulu için yeterli görülmemektedir; bu davranışın sürdürülebilmesi için markaya karşı olumlu bir tutumla desteklenmesi gerektiği vurgulanmaktadır. Bu iki yaklaşımın, marka sadakatinin tanımlanmasında ve değerlendirilmesinde birlikte ele alınması gerektiği vurgulanmaktadır (Day 1969; Lim ve Razzaque, 1997; Rundle-Thiele ve Mackay, 2001 aktaran Atılgan, 2005:51-52). Bir ürünü tekrar talep etme durumu tüketicilerin marka bağlılığı derecesini göstermektedir ve işletmenin sahip olduğu her müşterinin bağlılık dereceleri farklı olmaktadır. İşletmenin bu durumdaki temel hedefi; en yoğun bağlılık derecesine sahip müşterilerin sayısını artırmak, dolayısıyla pazar paylarını yüksek tutarak rekabet üstünlüğü sağlayabilecek konumda bulunmaktır. Marka bağlılığından söz edebilmek için tüketicilerin bir markayı deneyip ürünün performansından tatmin olup satın almaları tekrarlamaları gereklidir (Kapferer 1992:454–455 aktaran Sevindik, 2007:36). Bu bağlamda marka bağlılığı, deneyim ile yakından ilgilidir; bu yüzden marka değerinin diğer ana unsurlarından farklıdır. İlk satın alma ve kullanım olmadan, marka bağlılığının oluşması pek söz konusu değildir. Buna karşın algılanan kalite, bilinirlik ve çağrışım; tüketiciler o markayı hiç kullanmasalar dahi oluşabilmektedir (Bölükbaşı, 2006:86). Sadakat kelimesi, bir veya birden fazla alternatif marka arasından karar alıcı ve değerlendirici psikolojik süreçlerin sonucunda 67 ortaya çıkan tercihli davranışı tanımlamakta; satın alma davranışının zaman içinde en azından iki farklı noktada gerçekleşmek zorunda olduğu belirtilmektedir (Gezer, 2006: 45). Daha sonra bu koşullar şekillenerek marka sadakatini oluşturacak süreç, markaya çeşitli etiketler yükleyebilmektedir. Jacoby ve Chestnut (1978:80 aktaran Atılgan, 2005:51) tarafından yapılan ve birçok araştırmada temel alınan, genel kabul görmüş tanımında ise, marka sadakati: bir karar alma birimi tarafından, bir takım markalar içerisinden, bir ya da daha fazla alternatif markayı ele alarak, zaman içerisinde gösterilen, önyargılı (tesadüfi olmayan), davranışsal tepkilerdir (satın alma gibi) ve bir psikolojik süreçler fonksiyonudur (karar alma, değerlendirme). Müşteri tabanının marka sadakati, çoğu kez markanın özvarlığının özü olmaktadır. Müşteriler markaya kayıtsız ise ve aslında marka ismine pek az ilgi göstererek, özellikler, fiyat ve uygunluğa göre satın alıyorsa, özvarlık muhtemelen azdır. Öte yandan üstün özellikler, fiyat ve uygunluğa sahip rakiplerin varlığında markayı satın almaya devam ediyorlarsa, markanın ve belki de sembolünün ve sloganlarının büyük değeri vardır (Aaker, 2009:58). Şekil 7’de görüldüğü üzere marka sadakatinin çeşitli seviyeleri bulunmaktadır ve her seviye farklı bir pazarlama olgusunu ve varlığını simgelemektedir. Alt sadakat seviyesi, tamamen kayıtsız olan sadakatsiz alıcılardır – her marka uygun algılanır ve marka ismi satın almada pek az rol oynamaktadır. İndirimde olan veya uygun olan tercih edilmektedir. Bu alıcı, değiştiren alıcı veya fiyat alıcısı olarak ifade edilebilmektedir. İkinci seviye, üründen memnun olan veya en azından hoşnutsuz olmayan alıcıları kapsamaktadır. Temel olarak, bir değişimi teşvik edecek yeterlilikte memnuniyetsizlik boyutu özellikle de bu değişim çaba gerektiriyorsa olmamaktadır. Bu alıcılar alışkanlık alıcıları olarak ifade edilebilmektedir. Böyle segmentler, değiştirmeye yönelik görünün bir yarar yaratabilen rakiplere karşı savunmasız olabilmektedir. Üçüncü seviye, yine memnun olan tüketicileri cezp etmek için rakiplerin, değiştirmek için bir dürtü veya maliyeti karşılayacak kadar büyük bir çıkar sunarak değiştirme maliyetlerinin üstesinden gelmeleri gerekmektedir. Bu gruba maliyet sadıkları da denebilmektedir. 68 Şekil 7: Marka Bağlılığı Piramidi Kaynak: Aaker, David (2009), ‘Marka Değeri Yönetimi’, Mediacat Yayınları, s:59 Dördüncü seviye, markayı gerçekten seven tüketicilerdir. Tercihleri, bir sembol, bir dizi kullanım deneyimi veya yüksek kalite algısı gibi bir çarpışıma dayanabilmektedir. Bu seviyedeki tüketicilerin marka ile duygusal bağları bulunmaktadır. En üst seviye, kendini adamış müşterilerden oluşmaktadır. Bir markayı keşfetmekten ve/veya markanın kullanıcısı olmaktan gurur duymaktadırlar. Marka, işlevsel ya da kim olduklarının ifadesi olarak onlar için çok önemli olmaktadır. Markayı başkalarına önerecek kadar çok güvenmektedirler (Aaker, 2009:59). A.L. Baldinger ve J. Rubinson, 27 marka için yaptıkları sadakat analizinde, yüksek derecede marka sadakatine sahip tüketicilerin, aynı zamanda daha sık tekrarlanan tutumsal davranışlar sergilediğini, yüksek marka sadakati ile güçlü marka tutumları arasında önemli ve olumlu bir ilişki olduğunu ve yüksek marka sadakatinin olumlu ve 69 güçlü marka tutumlarına bağlı olduğunu vurgulamıştır (Chaudhuri, 1999:138 aktaran Gezer, 2006:47). Dolayısıyla hem davranışsal hem de tutumsal kavramları birleştiren marka bağlılığı; marka tutumu ve markanın yeniden satın alımları olarak iki ayrı tanımda değerlendirilebilmektedir. Marka tutumu; bir markaya ilişkin tüketicinin genel bakış açısı ve/veya değerlendirilmesi olarak tanımlanabilir. Tutumların durumuna göre ortaya çıkan tüketicilerin markaya yönelik davranışları ise markanın tüketiciyi çeşitli durumlarda tatmin etmesi durumuna tekrar satın alma davranışı olarak gelişmektedir. Marka bağlılığını ölçmek için işletmeler, gerçek marka bağlılığı davranışlarını irdelemek durumundadırlar. Bu davranışlar; markayı tekrar satın alma, zaman içerisinde aynı işletmeye ait diğer markaları da satın alımlarında tercih etme, işletmenin ürünlerini çevresindeki bireylere aktarma/tavsiye etmesi ve rakip markaların tutumlarına karşılık satın aldığı markadan vazgeçmemesi şeklinde özetlenmektedir. Günümüzün dinamik pazar yapısı göz önüne alındığında, güçlü bir marka değerinin sadık müşterilerden geçtiği açıkça görülmektedir. Sadakat gücünü elinde bulunduran markaya sahip işletme, pazar payını korumasını sağlamakta ve rekabet avantajına sahip olmakta ve aynı zamanda markasının kalite, servis, özelliklerinin aynı seviyede kalması hatta yükselmesi için dikkatli hareket etmelidir. Tüketici satın alma alışkanlıkları üzerine 86 ürün sınıfındaki 1000 markayı içeren TGI (target group index) verileri kullanılarak yapılan bir araştırmada, daha büyük kullanıcı payına sahip markaların oran olarak daha büyük sadık alıcı sayısına sahip oldukları sonucuna ulaşılmıştır. Sadık müşterilerin sayıları ne kadar fazla olursa, markanın pazar payı da o kadar istikrarlı olmakta ve marka rekabetçi girişimlere karşı daha güçlü olmaktadır. Tersine, çok büyük sayıda sadık olmayan müşterilere sahip bir marka ise pazar payı erozyonuna daha açık olmaktadır (Raj, 1985:53 aktaran Gezer, 2006:51). Marka sadakatini ölçmek, Literatürde, Jacoby ve Chestnut’ın (1978) üç ayrı kategoride davranışsal, psikolojik bağlılık ve bunların bileşimi- ölçüm gerçekleştirdiği, Aaker’in ise (1991) bu kategorileri beş ayrı şekilde incelediği görülmektedir. Aaker, (2009:69) marka sadakatini sağlayabilmek adına müşterilerini beş farklı yol ile koruyabilmektedir. Bu yollar; müşteriye doğru davranma, yakın durma, müşteri memnuniyetini ölçme, değiştirme maliyetleri yaratma ve ekstralar sunma şeklinde sıralanmaktadır. Bu beş 70 maddeyi etkin şekilde kullanabilmeyi başarabilen işletmeler, mevcut müşterilerini rakip markaları satın alma eyleminden vazgeçirmekte, yeni müşterileri kendisine çekmekte ve sadakatin başlangıç veya temel noktasını oluşturabilecek tüketici istek ve ihtiyaçlarını karşılama eylemini gerçekleştirecektir. Marka bağlılığının tanımında da olduğu gibi davranışsal ve tutumsal olmak üzere iki yaklaşım ile bağlılık ölçümü yapılabilmektedir. Davranışsal ölçütler belirlenmiş bir zaman içerisindeki satın alma davranışlarını irdelemekte, tutumsal sadakat ölçütleri ise tercihler, bağlılık veya satın alma niyetini temel almaktadır. Aaker’e (1991) göre öncelikle davranış ölçümleri ile gerçekleşmektedir. Alışkanlık davranışını ölçmek adına (davranış düzeyi) tüketicilerin bir ürünü yeniden satın alma oranlarına, satın alma yüzdelerine ve satın alınan markaların sayısına göre sadakat seviyelerini ölçmek mümkün olabilmektedir. Davranış ölçümlerinin yanı sıra değiştirme maliyeti adı verilen ölçüt; (maliyet düzeyi) işletmenin ya da tüketicinin bir marka yerine diğer markayı satın alma eylemi içerisindeki masrafını ve riskini gözlemleyerek, marka değiştirme eyleminin masrafı ya da riskinin arttığı durumlarda tüketicilerin markayı değiştirme oranlarının düştüğünü irdelemektedir. Maliyet unsurunun yanı sıra memnuniyeti (memnuniyet düzeyi) tüketicilere oluşan problemleri sorarak ölçmek, markanın beğenilme oranını (beğenme düzeyi) markadan hoşlanıp hoşlanmadığını sorarak ölçmek de yazarın grupladığı ölçeklerdendir. Marka sadakatinin işletmelere sağladığı değerler; pazarlama maliyetlerinin azalması, (var olan müşterileri elde tutmak daha az maliyetli olmakta, ayrıca sadık kullanıcılara sürekli markayı hatırlatmaya gerek duyulmamakta), ticaret artışı (hızlı raf değişimi ve dolayısıyla perakendecilerin daha çok raf ayırmaları söz konusu olmakta), yeni müşterileri etkileme, rekabetçi tehditlere sıralanabilmektedir. 71 zamanında cevap verme şeklinde 4.2. Algılanan Kalite Algılanan kalite; Aaker’e göre (2009:31) tüm marka çağrışımları arasında finansal performansı yönlendiren, bir işin başlıca stratejik itici gücünü temsil eden ve bir markanın nasıl algılandığı konusundaki diğer olguları yönlendiren ve onları ilişkilendiren bir marka değeri bileşenidir. Algılanan kalite, fiyat üstünlüğü, satın alma nedeni, farklılaşma, marka genişletmeleri gibi çeşitli şekillerde değer yaratabilmektedir. Marka değerinin algılanan kalite boyutu, ürün ve hizmetleri satın almak üzere tercih yapılması konusunda tüketicileri güdülemektedir (Zeithaml, 1988, s.3 aktaran Marangoz, 2007: 463). Algılanan kalite, isimden de anlaşılacağı gibi tüketicilerin işletmenin sundukları çeşitli ürün veya hizmetlerin tüketicilerin beklentilerini karşılama derecesi olarak tanımlanabilmektedir. Algılanan kalite nesnel olmayan, sadece marka hakkındaki hislere dayanan bir kavram olmaktadır. Markanın algılanan kalitesi, tüketici için bir ürünü satın almada temel faktör olarak ortaya çıkar ve o markanın seçilmesini sağlamaktadır. Satın alma kararları üzerindeki doğrudan etkisi nedeniyle algılanan kalitenin yüksek olması reklam ve tutundurma çabalarının etkinliğini arttıracak, rekabet avantajı yaratmak suretiyle pazar payının yüksek olmasını sağlayacaktır (Sevindik, 2007:35). Algılanan kalite, öncelikle müşterilerin algısı olmaktadır. Bu nedenle aşağıdakiler gibi birçok ilgili konseptten farklıdır (Aaker,2009:106): · Gerçek veya objektif kalite – ürün veya hizmetin üstün hizmet verme ölçüsü · Ürün tabanlı kalite – dahil olan bileşenlerin, özelliklerin veya hizmetlerin yapısı ve sayısı · Üretim kalitesi – spesifikasyonlara uyumu, ‘sıfır hata’ hedefi Tüketiciler beklenen kalite ile algılanan kalite arasındaki farklara göre karar verirler. Beklenen kalite, tüketicinin ürün/hizmetlerden beklediği yararlar ya da özelliklerdir. Bu noktada gerçek kalite ile algılanan kalite arasındaki farklılıkların belirlenmesi gereklidir. Dolayısıyla algılanan kalitenin arttırılması açısından gerçek kalitenin, tüketicinin anlayabileceği, basit ve yalın bir şekilde sunulması gereklidir (Özgül ve Önce, 2005, 72 s.265 aktaran Marangoz, 2007: 463). Algılanan kalitenin anlaşılıp yönetilebilmesi için, hangi unsurlardan etkilendiğini belirlemek gerekmektedir. Tüketicilerin, hangi sebeplerle markanın kalitesini düşük ya da yüksek algıladığı ve algılanılan kalitenin nasıl daha iyileştirilebileceği gibi konulara cevap bulunması gereklidir. Algılanan kaliteyi oluşturan unsurlar, içeriğe göre değişmektedir. İçerikle ilgili boyutların belirlenebilmesi için keşifsel araştırmalar yapılmalıdır. Örneğin, tüketicilere iki marka verilerek, markanın diğer markalara göre neden daha kaliteli olduğunu ve birbirlerinden nasıl, neye göre ayırt ettikleri sorulmalıdır. Ürünün ana özelliklerini içeren performans, ürünün ikincil faydası olan nitelikler, yapılması vaat edilen hizmetin yerine getirilebilme yeteneği olarak güvenilirlik, ürünün ekonomik hayatını yansıtan dayanıklılık kaliteyi etkileyen unsurlardan bazıları olmaktadır (Bölükbaşı, 2006:95-96). Algılanan kalite; Aaker’e göre (2009: 112) hem ürün hem de hizmet bakımından çeşitli maddelerce boyutlara ayrılmaktadır. Bahsi geçen bu boyutlar algılanan kalitenin karmaşıklığını göz önüne serdiği gibi ayrıca işletmelerin değer yaratma süreçlerinde yardımcı olmaktadır. Bu boyutlar; Ürün Kalitesi · Performans: Bir çamaşır makinesi giysileri ne kadar iyi yıkıyor? · Özellikler: Bir diş macununun kullanışlı bir tüpü var mı? · Spesifikasyonlarla uyumluluk: Defoların sıklığı ne? · Güvenilirlik: Çim biçme makinesi her kullanıldığında düzgün çalışacak mı? · Dayanıklılık: Çim biçme makinesi ne kadar dayanacak? · Servis: Servis sistemi etkili, becerikli ve tutarlı mı? · Malzeme kalite hissi: Ürün kaliteli bir ürün gibi duruyor mu ve o duyguyu veriyor mu? Servis Kalitesi · Maddi öğeler: Fiziksel araçlar, ekipman ve personelin görünüşü kaliteyi ifade ediyor mu? 73 · Güvenilirlik: Hesaplama güvenilir ve doğru şekilde yapılacak mı? · Yeterlik: Tamir mağazası personeli ili doğru yapmak için gerekli bilgi ve beceriye sahip mi? Duyarlılık: Satış ekibi müşterilere yardımcı olmaya ve hızlıca hizmet vermeye · istekli mi? Empati: :Banka, müşterilerine kişiye özel dikkat veriyor mu? şeklinde · sıralanmaktadır. Sadece yüksek kaliteye erişmek işletmeler için bir başarı olmamakta, yüksek kaliteye erişebildikten sonra bu kalitenin tüketicilerce algılanan kaliteye dönüşmesi için işletmeler çabalamaktadır. Tüketicilerin kaliteyi doğru ve etkin şekilde algılamaları, işletmelerin çeşitli unsurların hedef tüketicilerin ilgisini ve isteğini en yoğun şekilde karşılamaları ile doğru orantılı şekilde gelişmektedir. Algılanan kaliteyi etkileyen unsurlardan en kuvvetlileri arasında fiyat da bulunmaktadır. Bir kalite işareti olarak fiyatın ilgisi mevcut diğer ipuçlarına, bireye ve ürüne bağlı olacaktır. Diğer ipuçları mevcut olmadığında, bir kalite ipucu olarak fiyata güvenilir. İçsel ipuçları (araba kapısı sesi) veya dışsal ipuçları (bir marka ismi) varken insanlar fiyata pek güvenmeyeceklerdir. Tüketiciler, fiyatı bir kalite işareti olarak görme konusunda farklılıklar göstermektedirler. Bu bağlamda güçlü bir marka değerini doğru şekilde tüketicilere ulaştırmak için sadece fiyat mesajından çok kalite, fiyat, özellikler gibi etkenlerin en uygun kombinasyonu tüketicilere sunulmalıdır. İşletmelerce algılanan kalite; fiyat gibi önemli unsurları farklılaştırarak, böylece çeşitli şekillerde fiyat üstünlüğü sağlayarak, kaliteyi öne plana sunarak perakendeciler ile pozitif iletişim kurarak ve markayı genişleterek değer yaratabilmektedir. 4.3. Marka Çağrışımı Tüketici esaslı marka değeri, markanın olumlu çağrışımlara sahip olmasını gerektirmektedir. Değerli bir marka oluşturmak isteyen bir firma, aynı zamanda uygun, güçlü ve eşsiz bir marka çağrışım sistemi de yaratmalıdır. Marka değerinin yüksek 74 olması sadece markanın nitelikleri, faydaları ya da kimliği ile değil, müşterilerine yaratacağı çağrışım desteği ile de gerçekleşmektedir (Keller, 1993:9). Algılanma seviyesi ve çağrışım seviyesi ile birlikte markanın farkına varmak, yani farkındalık seviyesi de paralel şekilde değişebilmektedir. Tüketicinin marka hakkındaki çağrışımı ne kadar yüksek olursa farkındalık da o derece yoğun olmaktadır. Marka çağrışımı, birkaç kez düzeltilecek veya geri alınabilecek bir unsur olmadığı için, işletmelerin markalarının çağrışımlarını yaratırken çok dikkatli olmaları gerekmektedir. Şekil 8: Marka Çağrışım Çeşitleri Kaynak: Aaker, David (2009), ‘Marka Değeri Yönetimi’, Mediacat Yayınları, s:136 Gezer’in (2006:64) konumlandırma/çağrışım çalışmasında stratejisi, bir irdelediği üzere; objeyi tüketicinin en çok rasyonel kullanılan bir fayda sağlayabileceği ürün niteliklerinden biriyle ilişkilendirerek çağrıştırmaktır. Doğrudan 75 satın alım davranışını doğuran bu tip bir çağrışım marka başarısı açısından etkili olmaktadır. Algılanan kalite, teknolojik liderlik, sağlıklı gıda gibi soyut nitelikler ise müşteri faydalarının doğru şekilde algılanmadığı takdirde oluşturulması zor çağrışım tipi olmaktadır. Bu sebeple modelin her maddesinde de olduğu üzere müşterileri doğru analiz ederek anlayabilmek, diğer bütün çabalarda etkinliği artırmaktadır. Pazardaki büyüme, kar payının artması, rekabet avantajı gibi unsurları içerisinde barındıran nispi fiyat kategorisi, markanın tüketicilere kendisini ne kadar kaliteli tanıttığı ile ilişkili olmaktadır. Kullanım/uygulama yaklaşımı ise markanın rakip markalardan farklılaştığı noktaları tüketiciye sunarak etkin bir duruma getirilmektedir. Markayı herhangi bir hedef müşteri kitlesi ile özdeşleştirme çabası ise kullanıcı/müşteri kategorisine dahil olmaktadır. bu bağlamda ünlü bir kişiyi ve/veya güçlü bir çağrışımı tüketicilere sunmak, benzer şekilde yaşan tarzı ile hedef müşterilerin ilgisini çekmeyi başarmak özdeşleştirme çabaları olmaktadır. Tüketicileri anlayan, kişiliklerine uyan ve bazen de hayranlık duyguları bireyleri çağrıştırıp satın alma davranışına iten bu iki kategorisi büyük önem taşımaktadır. Ürün sınıfı kategorisi konumlandırma stratejilerini belirtmekte iken, rakiplerin davranışları incelenerek yeni konumlandırma stratejileri belirlenebilmektedir. Aynı zamanda markaları belirli coğrafi bölgeler ile eşleştirmek, konumlandırma stratejileri ile bağlantılı olmakta ve ünlü bireyler ve müşteri kategorileri gibi etkili bir kategori olmaktadır. Aaker’in bu çoklu ve ayrıntılı çağrışım tiplerine karşılık Keller sadece 3 tip çağrışım ile durumu özetlemektedir. Keller’a göre ürünle ilişkili veya ürünle ilişkili olmayan nitelikler, tüketicilere marka ile ilgili ayrıntılı özellikleri sunmakta ve bilgilendirmektedir. Satın alacakları markanın tüketicilere ne gibi faydalar sağlayacağı ise tüketicilere psikolojik (fonksiyonel), duyusal çeşitlilik (deneyimsel) ve kişisel ifade (sembolik) olarak özetlenmektedir. Tutumlar ise yazara göre tüketicilerin genel bakış açısı ile marka hakkındaki düşünceleri olmakta ve tüketicilerin markayı almaya değer olup olmadığını sınadığı bölüm olarak sayılmaktadır. 76 Marka çağrışımlarının firmaya ve müşterilerine değer yarattığı yollar arasında; bilgiyi işleme/bilgiye erişmeye yardımcı olması, markayı farklılaştırması, satın alma nedeni oluşturması, olumlu tutumlar/duygular yaratması, genişlemeler için bir zemin hazırlanması sayılabilmektedir (Aaker, 2009: 132). Aaker, marka özvarlığının büyük oranda tüketicilerin marka ile yaptıkları çağrışımlarla desteklendiğini vurgulamaktadır. Çağrışımlar, ürünün belirli özelliklerini, belirli bir sembolü, ünlü bir kişi ile bağdaştırılabilmekte ve satın alma kararları ile marka sadakati için zemini simgelemektedirler. 4.4. Marka Farkındalığı Bir markaya ait soyut düşüncelerin çeşitli tanımları Aaker modelinde bulunurken, marka farkındalığı içlerinde belki de en soyut kavram olmaktadır. Tüketicilerin hafızalarındaki markanın izi şeklinde tanımlanabilen marka farkındalığı, daha çok hatırlama eylemine dayanmaktadır. İşletmelerin markalarını tüketicilere sunarken dikkat etmeleri gereken en önemli unsurlardan biri de markalarını tüketicilerin akıllarında yer etmelerini sağlayacak eylemlerdir. Marka ve marka değeri tüketicinin markanın farkında olması ve marka ile ilgili bilgilenmesi yoluyla yaratıldığı için, marka farkındalığının marka değeri unsurları içerisinde oldukça önemli bir yeri vardır. Marka farkındalığı; tüketicilerde markayla ilgili algılamaların, fikirlerin, güçlü çağrışımların, olumlu tutumların ve güvenin oluşması için bir ön koşul niteliğinde olup, marka sadakatinin oluşmasını ve marka tercihini sağlayan stratejik bir varlık olarak markanın müşterilerin zihinlerindeki varlığının gücünün belirtisidir (Gezer, 2006:58). Marka özvarlığında marka farkındalığının rolü Aaker’e göre (2009:83) hem içeriğine hem de hangi seviyede bilinirlik elde edildiğine bağlı olmaktadır. Şekil 9’da görülen piramidin an altında henüz markadan haberdar olmayan tüketicilerin bulunduğu basamak olman markadan habersizler yer almaktadır. Marka farkındalığının en düşük ikinci seviyesi olan seviyede tüketici, satın alırken markayı tanımaktadır. Ardından gelen hatırlanma seviyesinde ise ürün veya hizmet; markanın herhangi bir 77 yardımı olmadan tüketici tarafından belirlenebilmektedir. Farkındalığın yüksek seviyesi olan seviyede tüketici aklına ilk hangi markayı getirmiş ise o marka tüketicinin ilk tercihi olarak kabul edilebilmekte ve diğer markalara kıyasla bir rekabet üstünlüğünü daha zihinlerdeyken oluşturabilmektedir. Piramitte en üst seviyede ise yer alan hakim marka, akla ilk gelen marka şeklinde de kendisini literatürde göstermektedir ve işletmelerin markalarını ulaştırmak istedikleri optimum konum olmaktadır. Hakim marka seviyesine ulaşmak öncelikle müşterileri memnun etmekten geçmektedir. Şekil 9: Aaker Marka Farkındalığı Piramidi Kaynak: Aaker, David (2009), ‘Marka Değeri Yönetimi’, Mediacat Yayınları 78 Marka farkındalığının kapsadığı temel kavramlardan biri de marka tanınırlığıdır. Marka tanınırlığı, markanın renk, ölçü, biçim ve ambalaj gibi fiziksel özelliklerini de içermektedir. Bu nedenle marka tanınırlığı; ürün tasarımı, ambalaj, logo ya da sembol gibi görsel araçlar ile doğrudan ilgilidir. Marka farkındalığının içerdiği diğer önemli kavram olan marka hatırlanırlığı ise, markaya dair bir ipucu verildiğinde tüketicinin önceki bilgilerini kullanma yeterliliği olarak tanımlanabilmektedir. Marka farkındalığı kavramı, tanınırlık ve hatırlanırlık bileşenleri ile birlikte marka tercihini yönlendirmektedir (Uztuğ, 2002:30 aktaran Marangoz, 2007:464). Yapılan bir araştırma, tüketici satın alımlarının %78’inin marka tanınırlığına dayanılarak yapıldığını ortaya koymuştur (Low ve Fullerton,1994:181 aktaran Gezer, 2006:57). Marka hatırlanırlığı ve marka tanınırlığı tüketicilerin satın alım kararlarında etkili iki sebeptir, dolayısıyla marka farkındalığını ölçmek ve daha verimli algılayabilmek için bahsi geçen iki ayrı sebepte nitelendirmek mümkündür. Tüketici seçim sürecinde marka farkındalığının rolü üzerine yapılan bir kontrollü deneyin sonuçları, marka farkındalığının daha çok bir ürünün ilk satın alımındaki marka seçim kararlarında çok önemli olduğunu, deneyimsiz tüketicilerin farkındalığı bir seçim işareti olarak kullandıklarını ortaya çıkarmıştır. (Hoyer ve Brown, 1990:145-147 aktaran Gezer, 2006:58). Deneyde ayrıca tüketicilerin bilinen ve yüksek farkındalık düzeyine sahip markaları zihinlerinde iyi kategorisine sokarak satın alımlarında tercih ettikleri belirtilmiştir. Marka farkındalığının işletmelere sağladığı değerler; diğer marka çağrışımlarını etkileme (farkındalık yaratıldıktan sonra – ki bu süreç tanınırlık ve hatırlanırlık ile sağlanmakta - ardından çağrışım gelmelidir), bilinirliği ve beğeniyi sağlama, sürekli isteği sağlama şeklinde sıralanmaktadır. Aaker’in marka değeri modelini oluşturan bileşenler, gerek tanım gerekse işletmelere kattığı değer ve boyutları ile pazarlama kararları oluşturulurken işletmelere önemli katkılarda bulunmaktadırlar. Bahsi geçen bileşenlerin pazarlama kararları ile uygun şekilde geliştirilmesi, güçlü marka değeri yaratım sürecinde kolaylıklar sağlamaktadır. 79 5. Marka Değeri ve Pazarlama Kararları Güçlü markaların, dolayısıyla güçlü marka değerlerinin pazarlama açısından işletmelere birçok önemli fayda sağladığı bu bölümdeki kavramların ve tanımların irdelenmesi ile daha da açıklık kazanmaktadır. Pazarlama avantajını yakalamak için güçlü marka ve marka değerinin öngördüğü faydalar; müşterilerin markaya daha fazla sadakat göstermeleri, rekabet avantajı, zorlukları yenme kapasitesindeki artış, kar marjlarının fazlalaşması, marka için çeşitli fırsatların doğması (marka genişlemesi, vs) şeklinde sıralanabilir. Bunların yanı sıra pazarlama karmasını oluşturan etmenlerden bu bölümde ayrıca markalardaki fiyat değişimlerine verilen tepkilerdeki olumlu tutumlar, pazarlama iletişimindeki olumlu artış ve dağıtım kanallarındaki pozitif değişimler bahsedilecektir. Yoo vd. (2000:196-197) çalışmalarında marka değerinin boyutlarında yapılan güçlendirme çalışmalarının yaratılma, kuvvetlendirilme ve genişletilme süreçlerinde marka değerine katkı sağlayacağını savunmuşlardır. Yazarlara göre her pazarlama kararının marka değerini etkileyebilme potansiyeli bulunmaktadır çünkü markaya özgü pazarlama yatırımlarının etkisini barındırmaktadır. Ayrıca marka tanınırlığı, algılanan kalite ve marka sadakati dikkatlice hazırlanmış uzun vadeli yatırımlar ile desteklendiğinde geliştirilebilmektedir. 5.1. Fiyat Promosyonlarının Marka Değerine Etkisi Tüketicileri fiyatı ürün kalitesi ve faydalarının algılanması için önemli bir dış etken olarak görmektedirler (Yoo vd, 2000:198). Marka değerini tüketici bakış açısıyla değerlendirip marka değerinin tüketici zihninde oluştuğunu düşündüğümüzde tüketicilerin markayla ilgili yapacakları değerlendirmelerde fiyatın kalite algılaması üzerindeki etkilerinden dolayı belirleyici etken olduğu gerçeği karşımıza çıkar (Sevindik, 2007:43). Her tüketicinin tahmini görüşü bu konuda yüksek fiyatlı ürünlerin yüksek kaliteye sahip olduğu algısıdır. Ancak işletmeler hem marka/markalarının bu yüksek kalite algısını korumak, hem de pazar payını korumak istemektedirler. Bu durum, bir ikilem yaratmaktadır. Ayrıca birtakım promosyonların markaların kalite ve/veya değer algısında pozitif bir etki yaratacağı gerçeğinin yanı sıra gereğinden fazla 80 süre uygulanan promosyonların bahsi geçen algılar üzerinde olumsuz etki yapabileceği de göz ardı edilmemelidir. Satış çabalarının, özellikle fiyat indirimlerinin (özel satışlar gibi kısa dönem fiyatları aşağı çekmek, basın tarafından dağıtılan kuponlar, paket üzerindeki promosyon ve kuponlar, indirimler, geri ödemeler (para iadesi) , ücretsiz verilen ürünler) firmaya kısa dönemli gelir sağlamasına rağmen marka değerini zedelediğine inanılmaktadır (Yoo et al., 2000:200 aktaran Çipli, 2008:36). Bu sebeple pazarlama kararlarından promosyonu fiyat ile birleştirip marka değerine etkisini tartışmak daha verimli olacaktır. Bahsedildiği üzere yüksek kalite tüketicilerin gözünde yüksek fiyat demek olduğundan marka değerine, yani sergilenen ürün/hizmetin üstün özelliklerine ek olarak bu özellikleri ‘taşıyabilecek’ ve tüketici tepkilerine göre esnek bir yapı sergileyecek bir fiyatlama doğru bir seçim olabilecektir. 5.2. Dağıtım Kanalı Faaliyetlerinin Marka Değerine Etkisi Dağıtım, üretilen mamullerin tüketicilere ulaştırılmasıyla ilgili tüm çabaları kapsar ve bu nedenle üretimle tüketim arasındaki açığı kapatır ve her satıcı, mallarını hedef pazara nasıl ulaştıracağına karar vermek zorundadır (Kotler, 1999:146). Dağıtım faaliyeti çoğu kez aracı pazarlama firmaları tarafından yerine getirilir. Toptancılar, perakendeciler gibi tüccar aracılar ya da komisyoncular ve acenteler gibi yardımcı aracıların ürünü sunum şekillerinin marka imajı üzerinde belirgin bir etkisi vardır. Tüketici, bir ürünü satın aldığı yahut ürünle karşılaştığı noktada ürünle ilgili beklentileri ile ürünün sunum şekli arasında bir uyum olmasını bekler. Bu noktada beklentiler ve var olan arasındaki bir uyumsuzluk tüketicinin markayla ilgili yaptığı olumlu değerlendirmeyi etkileyecek ya da markayla karşı karşıya geldiği noktada markaya dair edineceği ilk izlenimler olumsuz olacaktır. Bu durum da tüketicinin markaya atfettiği değeri etkileyecektir. Satın alma kararının bu negatif değerlendirmeden etkilenmesi ise olumsuz marka değerlendirmesi nedeniyle firmanın parasal marka değerinin de düşmesine neden olacaktır (Sevindik, 2007:45). Buchanan ve arkadaşlarının üzerinde çalıştığı bir bilimsel araştırmada, tanınan, yüksek marka imajına sahip bir markanın, 81 tüketici gözünde bazı durumlarda tanınmadık bir marka tarafından da etkilendiğini göstermiştir. Bu durumlar; · Yüksek değerli marka bir mağaza içerisinde aynı stant üzerinde en iyi bilinen markalarla (top billing) sunum edilince, müşteri bunu "değerli markanın değeri daha iyi anlaşılsın diye yapıldı" şeklinde algılar; · Sunum standında malları dizerken bir markaya diğerine kıyasla verilen öncelik, müşteriyi "markadaki farklılık ve benzerlikleri aktarabilme fırsatı tanınmış" şeklinde algılar ve · Bilinmeyen emsal marka, yüksek değerli bir markaya yönelik bu beklentileri karşılamaz (Buchanan vd., 1999:350 aktaran Çipli, 2008:33). 5.3. İletişimin Marka Değerine Etkisi İçinde bulunduğumuz yüzyılın başında firmalar iletişim çabalarında tüketicilerin markanın nerede ve nasıl bulunabileceği konusunda bilgi verme amacını gütmekteydiler. İlerleyen dönemde reklam ve halkla ilişkiler kavramlarının giderek gelişmeye başladığı ve özellikle reklamlarla ürün üzerinden markanın yararlarının ön plana çıkarılmaya çalışıldığı görülmektedir. Bugün gelinen noktada ise iletişim çabalarının odak noktasına markanın statüsünü vurgulama amacı yerleşmiş bulunmaktadır (Sevindik, 2007:46). Reklam ve halkla ilişkiler faaliyetleri sayesinde, markalar artık işletmeler tarafından çeşitli algı sınırlarını zorlayıcı niteliklerin ön plana çıkmasına olanak sağlamıştır. Daha önce sadece raflarda yer alan ve ihtiyaçları karşılamaya yarayan ürünler, markalar sayesinde bir kişilik kazanmış, dolayısıyla tüketicilerin zihinlerinde farklı konumlara yerleşmiştir. İyi ve güçlü bir marka değeri, imaj ile desteklenerek doğru iletişim kanalları ile tüketicilere ulaştığında; gerek ürünler gerekse hizmetler sevdiğimiz, sayesinde popülariteye sahip olduğumuz, savunduğumuz, hem fiziksel hem zihinsel lezzetlere yol açan ‘değer’lere dönüşmektedir. 82 Marka değerinin anlam ve bileşenleri bu derece geniş ve tanımsız iken, işletmeler, kendi markaları hakkında etkin bir bilgi aktarımı oluşturarak tüketicilere ulaşmaktadır. Herhangi bir ürün veya hizmet için bahsedilen bu marka hakkında oluşturulan bilgi aktarımı oldukça zor iken, çevreye duyarlı ürünleri tanıtım esnasında durum tahminen daha da zorlaşmaktadır. Tüketicilere iletilmeye çalışılan markaların özelliklerinin yanı sıra çevreye duyarlı olan özellikleri vurgulanarak, daha önce oluşmamış ya da eyleme dönüşememiş tutumlarda bir bilinç yaratılarak satın alma eylemi yaratılmak istenmektedir. Oldukça zor ve karmaşık olan bu durum, işletmelerin ikna kabiliyetleri ile paralel olarak gelişebilmektedir. Bir sonraki bölüm, çevre dostu ürün tercihi esnasında marka değerinin etkisini irdelemeye çalışmıştır. 6. Tüketicilerin Çevre Dostu Ürün Tercihlerinde Marka Değerinin Etkisi Gelişen pazarlama anlayışı çerçevesinde işletmeler, ürün çeşitliliği karşısında seçim alternatifleri arayan, fiyata duyarlı ve daha az sadık hale gelen post-modern müşterileri elde tutmak ve yenilerini kazanmak için onların ihtiyaçlarını rakiplerden daha iyi anlamanın ve tatmin etmenin işin en önemli boyutu olduğunu ve stratejilerini, hedef pazarlarına daha üstün değer ve en yüksek müşteri tatmini sunma üzerine kurmak zorunda olduklarını görmüşler; bunun için müşterileriyle diyalog içine girmeye, güçlü müşteri ilişkileri kurmaya, müşterilerle işletme arasında güçlü duygusal bağlar yaratmaya başlamışlardır (Carpenter, 1999 aktaran Gezer, 2006:10). Bahsedilen güçlü bağlar ise ancak ve ancak tüketicilerin satın alma karar sürecinin iyi benimsenmesi ile mümkün olmaktadır. Genellikle, tüketicilerin satın alma karar süreci beş aşamalı olarak literatürde yer almaktadır. Odabaşı ve Barış’ın (2006:333) çalışmasında belirttiği üzere tüketicilerin iç ve dış etmenlerin etkisi altında sorununu (istek ve ihtiyacını) belirlemesi, sürecin başlangıç noktasını oluşturmaktadır. Daha sonra bilgileri ve seçenekleri arama ve hemen ardından seçeneklerin değerlendirilmesi seviyeleri gelmektedir. Genel olarak tanımlanan bu süreç, çalışmanın temeli olan marka değeri ve yeşil ürün kavramlarının oturtulması ile beraber yorumlanmaktadır. Güçlü bir marka değerinin tüketiciler 83 üzerindeki olası etkisi, tüketiciler seçenekleri fark edip birbirinden ayırırken ortaya çıkmaktadır. Etkili tutundurma politikasıyla desteklenmiş güçlü bir marka, özellikle yeşil ürünleri tercih eden tüketicilerin algılarına daha çabuk takılmaktadır. Böylelikle fark edilen markalar satın alma kararına daha kolay dönüşebilmektedir. Bir tüketicinin yeşil bir ürün satın alma kararından sonra, kararın eyleme dönüşme süreci de oldukça önemli olmaktadır. Bu iki aşama arasında marka, yeşil değerini tüketiciye ikna ettirmeli ve rakiplerden her yönden farklı ve daha iyi olduğunu ispatlamalıdır. Çevreye dost olduğunun açıkça etiketlerde yer alması, fiyatının ulaşılamayacak seviyelerde gezinmemesi, kullanışlı ve kaliteli görünmesi, çekici olması gibi özellikleri barındıran yeşil ürün markası, tüketici tarafından tercih edildiği andan itibaren satın alma sonrası değerlendirme evresi devreye girmektedir. Ürünün, etiketlerinde veya reklamlarında göründüğü kadar çevreci olup olmadığı, kategorisine göre kullanışlılığı gibi kişiden kişiye önem sırası değişebilen unsurlar tüketici tarafından ürün satın alındıktan sonra irdelenmektedir. İrdeleme sonucunda üründen tatmin olan tüketici, ürünü tekrar satın almakta ve marka değerinin döngüsüne, yani marka sadakatine doğru sağlam bir zemin hazırlamaktadır. Tatmin olunmayan durumda ise bir daha aynı ürünün satın alınmama durumu gerçekleşmektedir. Ancak yeşil ürünler için bu durum iki farklı düşünceyi doğurabilmektedir. Tüketici, daha önce satın aldığı ürünü tercih etmeyip yine çevreye dost bir başka ürünü tercih edebilmekte, ürünün tatminsizliğini ya da (tüketiciye göre) yetersizliğini çevre dostu ürünlerin tümüne mal edip çevre dostu ürünleri tercih etmeyebilmektedir. Bu durum, çevreyi korumak isteyen işletmeler ve kuruluşlarca tercih edilmemesi umulan bir seçenek olmaktadır. Dolayısıyla tüketicilerin çevre dostu ürünleri satın alma karar süreçlerinde ve sonrasında işletmelere özellikle ek görevler düşmektedir. Kendi ürünlerinin satışının artmasına yönelik çalışmaların yanı sıra tüketicilere güçlü şekilde çevre dostu ürünlerden vazgeçmemeleri aşılanmalıdır. Böylelikle tatmin olmayan tüketici bir diğer çevre dostu ürüne yönelecek, doğanın korunmasına katkısı yitirilmeyecektir. 84 İlk bakışta işletmeler için kar ve satış hacmine pozitif etki etmeyen bir eylem gibi gözükse de, bu durum tüketiciyi sürekli çevre dostu çerçevede tutarak markanın tekrar rekabete girebilmesini sağlamakta ve tercih edilme şansını yeniden doğurabilmektedir. Ancak unutulmamalıdır ki bu durum çeşitli ürün kategorilerinde yeşil ürünleri tercih eden tüketicileri kapsamaktadır. Kendilerini tamamen ‘yeşil’ olarak gören tüketicilerde bu tür bir kaygının oluşması yersizdir. Ancak Türkiye’deki çevre dostu ürünlerin son zamanlarda yoğun şekilde gündeme gelmesi, tüketicilerin bilinç seviyelerinin artma süresinin uzun ve yavaş olması ve ekonomik krizden dolayı ürün veya hizmetlerin en az maliyetli olanlarının birincil tercih sebebi olması gibi sebeplerden ötürü yeşil tüketici kavramının oturması ve benimsenmesi zaman alacaktır. Bu nedenle başta sayılan nedenlerden dolayı Türkiye’de çevre dostu ürünleri tüketicilere sunan işletmelerin özellikle bilinç ve alışkanlık çalışmalarının üzerinde durmaları gerekli olabilmektedir. Tüketicilerin satın alım davranışlarını inceleyen kültürel, sosyal ve psikolojik faktörler; özellikle günümüzde çok sayıdaki ürün veya hizmetler arsında çevre dostu ürünleri tercih edebilmek için etkili unsurlardan olmakta ve tüketicilerin satın alma tarzlarını belirlemektedir. Tüketicinin kişiliğinin de dâhil olduğu bilişsel ve duygusal karakteristiklerin ve tüketiciye karar almasında yol gösteren faktörlerin etkisi ile satın alma tarzları ortaya çıkmaktadır. Araştırmacılar, tarzları; son moda odaklılık, bilgi arayışı, iç güdüsel alım yapma ve marka bağımlılığı şeklinde tanımlamışlardır (Jacoby, Chesnut, 1976:118 aktaran Ünal ve Erciş, 2006:26). Tüketicilerin satın alım tercihleri hakkında yapılan çalışmaların haricinde literatürde birçok çalışma yer almaktadır. Ancak insan davranışlarının tıp bilimi ve sosyal bilimlerdeki üstün çalışmalara rağmen hala tam anlamıyla çözülememiş ve önceden tahmin edilmesi zor durumda olması, markalarını tüketicilere sunmakta olan işletmelerin bir takım hatalı varsayımlarda bulunduklarını ortaya çıkarmıştır. Randall’ın (2005:57-75) çalışmasında değindiği bu hatalı varsayımların ilki tüketicilerin bir şey satın alırken rasyonel bir düşünce sistemi izlediğidir. Literatürde bahsedilen AIDA (attention, interest, desire, action) gibi modellerin haricinde, tüketicilerin büyük 85 bölümü, ilgi duydukları markaları fazla düşünmeden ve incelemeden satın alabilmektedirler. Bu durumda düşünceden çok logo, sembol, renk gibi anlık göz alıcı çalışmalarla tüketicilerin ilgisi çekilebilmektedir. Pazarlamacıların görevi, var olan sadık müşterileri mutlu etmek ve rakip markaların müşterilerinin aklını çelerek kendi markalarının sadık müşterileri olmalarını sağlamaktır. Ancak alıcılar sıkça satın alım esnasında markalara sadık kalmayabilmektedir. Wall Street Journal’ın 1999 yılında yaptığı bir araştırmaya göre sigara, mayonez, diş macunu ve kahve gibi ürünler tüketicilerin en sadık kaldıkları kategoriler olmakta; spor ayakkabı, konserve sebze ve çöp torbası gibi ürünler ise sadakatin en az uygulandığı ürün kategorileri olmaktadır. İşletmelerin, güncel verileri takip ederek tüketicilerin sadakati, algıladıkları kalite gibi marka bileşenleri ile ilgili davranışlarını incelemeleri, marka değerinin gücü açısından büyük önem taşımaktadır. Andrew Ehrenberg, çok sayıda meslektaşı ile birlikte 30 yılı aşkın bir süredir tüketici satın alma davranışları hakkında araştırmalar yürütmektedir. Amerika, İngiltere, Japonya gibi ülkelerde gerçekleştirilen araştırma, hızlı tüketim mallarına yönelik yapılmış olup, hizmet sektöründe ve farklı alanlarda da yapıldığında aynı sonuca ulaşıldığı görülmüştür. Randall’ın (2005:61) çalışmasında görüldüğü üzere araştırmadan çıkan temel sonuçlardan ilki; toplam satış formülü olmaktadır. Sonuca göre toplam satışlar; alıcı sayısı, satın alma sayısı ve alım miktarının birbirleri ile çarpılmasından meydana gelmektedir. Araştırmanın sonucu açıklanırken marka penetrasyonu kavramından sıkça bahsedilmektedir. Bu kavram, her bir markayı satın alan tüketicilerin sayısı demektir. Marka penetrasyonu değişken yapı gösterirken, satın alma sıklığının sabit kalabileceği iddiası, araştırmadan çıkan ikinci sonuç olmaktadır. Satın alım sıklığının sabit ve istikrarlı olabilen yapısı, araştırmacının olgun pazarlarda yaptığı araştırmaların sonucunda ortaya çıkmıştır. Bir diğer sonuca bakıldığında ise, pazarlamacıların aksine, tüketicilerin çoğunun belirlenmiş bir zaman aralığı içerisinde birden çok markayı satın aldığı ortaya çıkmıştır. Ancak ayrıca bu satın alımları belirli bir marka yelpazesinden yaptıkları da çıkan sonuçlardan birisidir. Dolayısıyla bazı markaların tüketicinin zihinlerinde daha çok yer etmesi ve daha sık satın alma eylemine dönüşmesi, pazarlamacıların dikkat etmeleri gereken marka penetrasyonu (sıklığı) 86 unsurunu gündeme getirmektedir. Yani markayı denemeleri için olabildiğince çok sayıda birey ikna edilmelidir. Marka değeri kavramının yeşil ürünlere etkisi, yeşil ürünlere bağlılık, yeşil ürün markasının farkında olma, logo, sembol ya da çeşitli hatırlatıcılarla markanın çağrışımının başarılı şekilde sağlanması ve yeşil ürünlerin tüketicilere en iyi şekilde algılatılması şeklinde özetlenebilmektedir. İşletmelerin, ‘yeşil’ özelliği taşımayan ürünlerin marka değerini oluşturma biçimleri ile yeşil ürünleri oluşturma biçimleri arasında belirgin farklılığın olmadığı tahmin edilmektedir. Ancak yeşil ürünün çağrışım, farkındalık ve algılanan kalite unsurları bakımından ürünü satma amacının yanı sıra sosyal sorumluluk ve doğaya katkı konularını da işleyerek özümsemesi ve tüketicilere uygun strateji harmanını sunması gerekmektedir. Dolayısıyla işletmelerin sadece ürün veya hizmetin tüketicilere sevdirilip tekrar tercihin sağlanması amacından daha fazla yük omuzlarına binecektir. Tüketicilerin bitmek bilmeyen istek ve ihtiyaçlarına karşın böylesine bir çaba tüketicilerin dikkatlerini ve ilgilerini çekebilmek ve sürdürebilmek adına zor, doğal kaynakların yok olarak alarm vermesi adına bir o kadar da gerekli olmaktadır. Bir sonraki bölümde, İzmir ilinde tüketicilerin yeşil (çevre dostu) ürünleri tercihlerinde marka değerini ölçmek için yapılan anket çalışması irdelenmiştir. 87 3. BÖLÜM - TÜKETİCİLERİN YEŞİL ÜRÜN SATIN ALIM TERCİHLERİNDE MARKA DEĞERİNİN ETKİSİ, İZMİR İLİ ÖRNEĞİ 1. Araştırmanın Konusu ve Amacı Teknolojik gelişmeler, sanayileşme ve doğal kaynakların sonu gelmeyecekmiş gibi kullanılması, son zamanlarda sıkça medya tarafından kulaklara çalınan küresel ısınma ve benzeri çevre felaketlerini gündeme taşımıştır. Ortaya çıkan tablo; işletmelerin ve özellikle pazarlama yöneticilerinin çözmeleri ve hem işletmenin satış hacmi, kar marjı gibi konularda hem de sosyal sorumluluk kapsamında dikkat etmeleri gereken önemli bir problem olmaktadır. Üzerinde yaşadıkları dünyayı koruması gerekliliği, hükümet politika ve yaptırımları ile desteklenerek işletmelerin harekete geçme süreçlerini hızlandırmıştır. Benzer şekilde tüketicilerin de gerek medya, gerekse işletmelerin çevre dostu ürünlerinin raflarda çokça yer alması ile beraber bilinç seviyelerinde artış gözlenmektedir. 70 ve 80’li yıllardan beri literatürde yer alan yeşil pazarlama kavramı; doğaya en az zarar verecek şekilde hammadde seçimi ve kullanımı, kullanım sonrasında geri dönüşüm ve kullanımdan geri dönüştürülmeye kadar olan süreçteki faaliyetlerin çevreye uygun olacak biçimde şekillenmesidir. İşletmelerin çevre dostu ürünleri tüketicilere sunarken marka değerlerini güçlü tutmaları, markaların başarısı ve aynı zamanda çevreye katkılarının artması açısından kolaylıklar sağlamaktadır. Güçlü bir marka değerinin çevre dostu ürün satın alım sürecine olası etkisi, araştırmanın konusunu oluşturmaktadır. Araştırmanın temel amacı; İzmir ili içerisinde marka değerinin tüketicilerin çevre dostu ürün satın alım davranışlarına etkisidir. Bu araştırmada, hem tüketicilerin çevre dostu ürün satın alma davranışlarını incelemesi açısından, hem de marka değeri gibi 88 algılanması ve uygulanması zor, ancak işletmeler için bir o kadar da önem taşıyan kavramın bahsi geçen satın alma davranışlarına etkisi incelenmektedir. Ana amacın dışında, İzmir ilindeki bireylerin çevre dostu ürünler ile ilgili bilgilerini ölçmek, bireylerin çevre dostu ürünlere yönelik ilgilerini ölçmek, Aaker marka modeline göre marka değeri bileşenlerinin irdelenmesi, işletmelerin yeşil pazarlama stratejilerine katkıda bulunmak araştırmanın sonucunda ortaya çıkması beklenen diğer amaçlar olmaktadır. 2. Araştırmanın Kısıtları Araştırmanın kapsamı her ne kadar yeşil ürün satın alım davranışları ile daraltılmış gibi görünse de marka değeri gibi soyut ve yoruma açık bir konunun varlığıyla oldukça genişlemektedir. Bu geniş kavram yelpazesinde araştırmanın sonucundaki yorumlara yansıyacak olan çeşitli kısıtlar oluşabilmektedir. Tüketicilerin çevre dostu ürün satın alım davranışlarında marka değerinin etkisi incelenirken yalnızca Aaker marka değeri modelinin kullanılması, araştırma için bir kısıt yaratabilmektedir. Marka değer modellerinin arasından en çok kabul gören modellerden birisi olan Aaker modeli, Aaker’in (1999) kendisinin de belirttiği üzere genel geçer kurallardan bağımsızdır, böylece çeşitli sektörlerde çeşitli şekillerde yorumlanabilmektedir. Ayrıca pek çok işletmecinin Aaker’in modelinde gördüğü ve benzeri modellerde karşılaşılan sorun; Randall’ın (2005:39) çalışmasında belirttiği üzere marka değeri modelini oluşturan unsurların sistematik şekilde bağlantılı olduğunu gösteren bir kanıtın olmayışıdır. Yazar ayrıca farklı ürün alanları arasında hatta farklı markalar arasında ağırlıkların değişip değişmediğini, elde edilen veriler ile satın alma kararları arasındaki ilişkiyi sorgulamaktadır. Sürekli gelişen bir konu olması dolayısıyla marka değeri ve marka değerinin bileşenlerinin ölçülmesi, değişken ve tüm verileri kapsama altına alamayacağından dolayı araştırmanın bir başka kısıtı olarak düşünülmektedir. Marka değeri modeline ve konusuna ilişkin kısıtların yanı sıra, yeşil pazarlama konusunda araştırmanın kısıtları olabilecek unsurlardan bir diğeri yeşil pazarlamanın Türkiye’de henüz tam anlaşılamamış bir kavram olmasıdır. Anket çalışması sırasında 89 tüketicilere çevre dostu ürün alınıp alınmadığı sorulmuş ve anketler sorunun olumlu cevabını takiben dağıtılmıştır. Ancak ilk soru cevaplanmadan önce bazı tüketicilere çevre dostu ürünlerin tam olarak hangi ürün kapsamına girdiği araştırmacı tarafından açıklanmak durumunda kalınmıştır. Bu bağlamda tüketicilerin çevresel (yeşil) pazarlama hakkında yeterince bilinçlenmemiş olması araştırma için bir kısıt oluşturmakta, ayrıca çevreci markalara ağırlık veren veya vermeyi düşünen işletmelerin dikkat etmesi gereken önemli bir dipnot olmaktadır. Veri toplama ile ilgili bir kısıt olarak; araştırmada sadece anket kullanılması, marka değeri gibi soyut bir kavramın ölçülmesinde elbette ki yeterli olmamaktadır, daha sonra konu üzerinde yapılacak çalışmalarda çeşitli uygulama yöntemleri denenebilir. Ayrıca araştırma sadece İzmir ilinde, 400 kişiye yapılmıştır. Daha sonra konu üzerinde yapılan çalışmalarda ne kadar kişi ve il sayısı genişletilirse, sonuçlar ve dolayısıyla yorumlar o kadar gerçeğe yakın olacaktır. 3. Araştırmanın Metodolojisi Veri toplama aracı olarak, anket yöntemi uygun görülmüştür. İzmir ilinde, araştırmaya dâhil olan 400 katılımcı, 22.06.2009 ile 17.07.2009 tarihleri arasında ankete tabi tutulmuştur. Çalışmanın konusu gereği tüketicilerin demografik özelliklerinde herhangi bir kısıtlamaya gidilmemiştir. Ancak tek kısıt olarak katılımcıların çevre dostu ürünleri daha önce tercih etmiş olmalarının anketi doldururlarken daha bilinçli hareket etmelerini sağlayacağı kanısına dayanılarak, anket uygulamasına geçilmeden önce katılımcılara çevre dostu ürünleri daha önce satın alıp almadıkları sorulmuş, ‘evet’ yanıtını veren katılımcılarla anket çalışması gerçekleştirilmiştir. Çalışmanın gerçekleştirilmesinden önce 20 kişilik bir katılımcı grubu seçilerek soruların anlaşılırlığı test edilmiştir. Yapılan 413 anketin sonucunda 13 anketin eksik veya hatalı olduğu sonucuna varılmış ve sonuç olarak 400 anket değerlendirilmeye alınmıştır. Çevre dostu ürün satın alımlarında marka değerinin etkisini ölçmeyi amaçlayan anket, 10 soru ve demografik sorulardan oluşmaktadır. Anketin başında katılımcıların çevre 90 dostu ürün satın alma durum ve görüşlerini ölçmek amacıyla nominal ölçeklere yer verilmiştir. Daha sonra çevre dostu ürün alım esnasında hangi ürün kategorilerine daha çok önem verildiğini ölçmek ve satın alım esnasında dikkat edilen unsurların önem sırasını ölçmek amacı ile ordinal (sıralı) ölçekler kullanılmıştır. Katılımcıların çevreye duyarlılıklarını ölçen 11 soru 5’li likert (1:Kesinlikle Katılıyorum…..5:Kesinlikle Katılmıyorum) ölçekle değerlendirilmeye alınmıştır. Marka değeri ölçüm aşamasında ise çeşitli literatürlerden ilgili çalışmalar incelenerek temelde çok benzer soruların sorulduğu gözlemlenmiştir. Buna göre sorularda temel anlamları yitirilmeyecek şekilde ufak değişiklikler yapılarak ankete eklenmiştir. Kullanılan 18 soru 5’li likert ölçeği kullanılarak (1:Kesinlikle Katılıyorum……5:Kesinlikle Katılmıyorum) ölçülmüştür. Aaker modelinin bileşenlerini ölçmek amacıyla oluşturulan bu ölçekte ‘çevre dostu ürünleri sıkça alırım’, ‘çevre dostu ürünler benim ilk tercihimdir’, ‘çevre dostu ürünleri başkalarına da tavsiye ediyorum’ ve ‘fiyatı yüksek olsa bile çevre dostu ürünleri satın almaya devam ederim’ ifadeleri marka sadakatini ölçmek amacıyla kullanılmıştır. ‘Çevre dostu ürünlere aşinayım’, ‘çevre dostu ürünler kişiliğime uygundur’, ‘çevre dostu ürünler güvenilirdir’ ve ‘çevre dostu ürünler yeni çeşitler/teknolojiler geliştirmekte özgürdür’ ifadeleri ise algılanan kaliteyi ölçmek için belirlenmiştir. ‘Çevre dostu ürünlerin farkındayım’, ‘çevre dostu ürünler diğer ürünlerden daha farklı bir imaja sahiptir’, ‘çevre dostu ürünlerin kalitesi iyidir/yüksektir’ ve ‘çevre dostu ürünleri aldığım için memnunum’ ifadeleri ise marka farkındalığını ölçmek için kullanılmıştır. ‘Çevre dostu ürünlerin tasarımı/dizaynı daha çekicidir’, ‘çevre dostu ürünleri diğer ürünler arasından hemen fark edebiliyorum’, ‘çevre dostu ürünleri aklımda kolaylıkla hayal edebilirim’ ve ‘çevre dostu ürünler bana doğayı çağrıştırır’ ifadeleri ise marka çağrışımını ölçmek amacıyla belirlenmiştir. Anketin sonunda ise katılımcıların demografik özelliklerini belirlemek amacıyla ölçekler kullanılmıştır. Bu bölüm genellikle nominal ölçekler kullanılarak oluşturulmuş, yalnızca yaş açık uçlu soru olarak bırakılmıştır. Anket soruları belirlendikten sonra, SPSS 16.0 programı yardımı ile bulguların analiz aşaması başlamıştır. 91 4. Araştırmanın Modeli ve Hipotezler Araştırmanın modeli, çalışmanın başlığından da anlaşılacağı üzere tüketicilerin çevre dostu ürün satın alım davranışları ile marka değeri konularının temel ilişkisi ile başlamaktadır. Buna göre çalışmanın temel hipotezi; tüketicilerin çevre dostu ürün satın alım davranışları ile marka değeri arasında anlamlı bir ilişki vardır şeklinde olmaktadır. Marka değerinin Aaker modeline göre marka çağrışımı, marka farkındalığı, marka sadakati ve algılanan kalite şeklinde dört temel bileşene ayrılmış olmasından dolayı temel hipotezde yer alan marka değeri kavramı yerine bileşenlerin her biri getirilerek, temel amacı koruyacak şekilde diğer hipotezler yaratılmaktadır. Çalışmada ayrıca, tüketicilerin eğitim düzeylerinin ile çevre dostu ürünleri satın almalarında marka değerinin davranışlarına etkisi arasında da ilişki olabileceği düşünülmüştür. Tüketicilerin çevre dostu ürün satın alım davranışlarının marka değeri tarafından etkilenme durumu sorgulanırken, tüketicilerin eğitim seviyelerinin bu ilişki sürecine olan etkisi, çalışmada moderatör olarak alınmıştır. Buna göre temel hipotez dahilinde araştırmanın hipotezleri; H0: Tüketicilerin çevre dostu ürün satın alım davranışları ile marka değeri arasında anlamlı bir ilişki yoktur. H1: Tüketicilerin çevre dostu ürün satın alım davranışları ile marka değeri arasında anlamlı bir ilişki vardır. H0: Tüketicilerin çevre dostu ürün satın alım davranışları ile algılanan kalite arasında anlamlı bir ilişki yoktur. H1: Tüketicilerin çevre dostu ürün satın alım davranışları ile algılanan kalite arasında anlamlı bir ilişki vardır. H0: Tüketicilerin çevre dostu ürün satın alım davranışları ile marka farkındalığı arasında anlamlı bir ilişki yoktur. H1: Tüketicilerin çevre dostu ürün satın alım davranışları ile marka farkındalığı arasında anlamlı bir ilişki vardır. 92 H0: Tüketicilerin çevre dostu ürün satın alım davranışları ile marka çağrışımı arasında anlamlı bir ilişki yoktur. H1: Tüketicilerin çevre dostu ürün satın alım davranışları ile marka çağrışımı arasında anlamlı bir ilişki vardır. H0: Tüketicilerin çevre dostu ürün satın alım davranışlarına marka değerinin etkisi sürecinde eğitim seviyelerinin etkisi yoktur. H1: Tüketicilerin çevre dostu ürün satın alım davranışlarına marka değerinin etkisi sürecinde eğitim seviyelerinin etkisi vardır. Tüketicilerin Eğitim Seviyeleri MARKA DEĞERİ TÜKETİCİLERİN ÇEVRE DOSTU ÜRÜN SATIN ALIM TERCİHLERİ •ALGILANAN KALİTE •MARKA ÇAĞRIŞIMI •MARKA SADAKATİ •MARKA FARKINDALIĞI Şekil 10: Araştırmanın Modeli 93 5. Bulguların Analizi ve Yorumlar Bu bölümde SPSS 13.0 programı ile ortaya çıkarılan analizlerin sonuçları incelenmektedir. 5.1. Katılımcıların Demografik Profili Tablo 8: Katılımcıların Cinsiyeti Kadın Erkek Toplam Frekans Yüzde (%) 226 56,5 174 43,5 400 100,0 Tablo 8, katılımcıların cinsiyetlerini göstermektedir. Araştırmaya katılan katılımcıların %56,5 katılımcı bayan, %43,5 katılımcı ise erkektir. Buna göre bayanların ve erkeklerin yüzdeleri arasında büyük fark görülmemektedir. Tablo 9: Katılımcıların Eğitim Düzeyi Frekans Yüzde (%) 8 2,0 27 6,8 101 25,3 Üniversite mezunu 175 43,8 Lisansüstü mezunu 57 14,3 Lisansüstü üzeri mezunu 32 8,0 400 100,0 İlkokul mezunu Ortaokul mezunu Lise mezunu Toplam 94 Tablo 9, katılımcıların eğitim düzeyini göstermektedir. Katılımcıların %2’si ilkokul mezunu, %6,8’i ortaokul mezunu, %25,3’ü lise mezunu olmaktadır. Katılımcıların %43,8’i üniversite mezunu, %14,3’ü lisansüstü mezunu ve %8’i de lisansüstü üzeri mezunudur. Buna göre tablodan en çok üniversite mezunu katılımcıların, en az da ilkokul mezunu katılımcıların ankete yanıt verdikleri gözlemlenmektedir. Tablo 10: Katılımcıların Gelir Düzeyleri 0-499 Tl 500-999 Tl 1000-1499 Tl 1500 ve üzeri Tl Toplam Frekans Yüzde (%) 54 13,5 97 24,3 98 24,5 151 37,8 400 100,0 Tablo 10’da katılımcıların gelir düzeyleri görülmektedir. Katılımcıların %13,5’i 0 ile 499 TL arasındaki gelir düzeyine sahiptir, %24,3’ü 500-999 TL gelir grubuna sahiptir, %24,5’i ise 1000-1499 TL gelir grubuna sahiptir. Gelir aralığı 1500 Tl ve üzeri olan katılımcılar, toplam katılımcıların %37,8’ini oluşturmaktadır. Tablo 11’de katılımcıların meslekleri gösterilmektedir. Buna göre işsiz katılımcılar en az yüzdeye sahip olup katılımcıların %0,3’ünü oluşturmakta iken en yüksek yüzdeyi % 25 ile uzmanlık gerektiren mesleklere sahip olan katılımcılar oluşturmaktadır. Katılımcıların %18,3’ü özel sektörde memur olarak çalışmakta, %4,5’i kamu sektöründe memur olarak çalışmaktadır. Özel sektörde ve kamu sektöründe işçi olarak çalışan katılımcıların yüzdeleri sırasıyla %8,3 ve %3,3’tür. Küçük ya da orta büyüklükte ticaret yapan katılımcılar %4,8’lik bir yüzdeye sahiptir. Büyük ölçekli ticaret yapan katılımcılar ve üst düzey yöneticiler %4,3’lük yüzdeye sahiptir. Emekli katılımcılar %4,5’lik yüzdeye sahipken, katılımcıların %5,5’i ev hanimidir. %16,3 oranında ikinci en yüksek orana sahip katılımcılar öğrenciler olmaktadır, son olarak %1’lik bir oranda sporcu/sanatçı katılımcılar bulunmaktadır. 95 Tablo 11: Katılımcıların Meslekleri Frekans Yüzde (%) Özel sektörde memur 73 18,3 Kamu sektöründe memur 18 4,5 Özel sektörde işçi 33 8,3 Kamu sektöründe işçi 13 3,3 Uzmanlık gerektiren meslekler 100 25,0 Küçük/orta ticaret serbest meslek 19 4,8 Büyük ölçekli ticaret 17 4,3 Üst düzey yönetici 17 4,3 18 4,5 Ev kadını 22 5,5 Öğrenci 65 16,3 İşsiz 1 ,3 Sporcu, sanatçı 4 1,0 400 100,0 Emekli Toplam Tablo 12, katılımcıların yaş grubu dağılımının göstermektedir. Ankete katılan katılımcıların %1’i 19 yaş ve altında, %25,5’i 20 ile 25 yaşları arasındadır. 26 ile 31 yaş grubunda olan katılımcılar %21,8’lik bir dilim oluştururken 32-37 yaş grubuna ait katılımcılar %19,8’lik yüzdeye sahiptir. Katılımcıların %7,5’i 38 ile 43 yaşları arasında olup %24,5’i 44 ve üzeri yaş grubuna sahiptir. 96 Tablo 12: Katılımcıların Yaş Grupları Frekans Yüzde (%) 19 ve altı katılımcılar 4 1,0 20-25 yaş arası katılımcılar 102 25,5 26-31 yaş arası katılımcılar 87 21,8 32-37 yaş arası katılımcılar 79 19,8 38-43 yaş arası katılımcılar 30 7,5 44 ve üzeri katılımcılar 98 24,5 Toplam 400 100,0 Demografik özelliklere genel olarak bakıldığında; öncelikle bayan ve erkek katılımcıların neredeyse eşit yüzdelerle dağılım gösterdikleri, çoğunlukla üniversite ve lise mezunu oldukları ve 500Tl ila 1500Tl arası bir gelir düzeyine sahip oldukları gözlemlenmektedir. Ayrıca uzmanlık gerektiren meslekler, öğrenciler ve özel sektörde memur olarak çalışan katılımcıların genelde ankete katıldıkları görülmektedir. Frekans analizleri ve hipotez testlerinin sonuçları ile birlikte katılımcıların demografik özelliklerinin çeşitli sorulardaki etkileri bir sonraki bölümlerde incelenmiş ve yorumlanmıştır. 5.2. Frekans Analizleri Katılımcıların çevre ile ilgili görüşlerinin yer aldığı nominal sorular, frekans analizine tabi tutulmuştur. Tablo 13, katılımcıların çevre dostu ürün satın aldıklarında çevrenin korunmasına inanma durumlarını göstermektedir. 97 Tablo 13: Katılımcıların Çevre Dostu Ürün Satın Alarak Çevrenin Korunmasına İnanma Durumları Frekans Yüzde (%) Evet 311 77,8 Hayır 89 22,3 400 100,0 Toplam Çevre dostu ürünler satın alarak çevrenin korunmasına katkıda bulunduklarını düşünen katılımcılar %77,8 iken, katkıda bulunmadıklarını düşünen katılımcılar toplam katılımcıların %22,3’ünü oluşturmaktadır. Buna göre katılımcıların genellikle yeşil ürün satın aldıklarında çevreye fayda sağladıklarını düşündükleri görülmektedir. Tablo 14: Katılımcıların Çevre Dostu Ürünler İçin Fazladan Ücret Ödeme Durumları Evet Hayır Toplam Frekans Yüzde (%) 282 70,5 118 29,5 400 100,0 Tablo 14, çevre dostu ürünler için fazladan ücret ödeme isteğini göstermektedir. Tabloya göre çevre dostu ürünler için fazladan fiyat ödeyen katılımcıların oranı %70,5 iken, fazla ücret ödemediklerini belirten katılımcıların oranı %29,5’tir. Anket çalışması sırasında, fazladan yeşil ürünler için ücret ödeyen katılımcılara ödeyebilecekleri fazladan yüzde de sorulmuştur. Tablo 15’te de görüldüğü üzere yeşil ürünler için katılımcıların %25,9’u fazladan %0-5 arasında, %40,1’i %6-10 arasında, %19,1’i %1115 arasında, %9,6’sı ise %16-20 arasında bir miktarı ek olarak ödeyebileceklerini belirtmişlerdir. En yüksek yüzdeler olan %21-25 ile %26 ve üzeri ücret miktarları ise sırasıyla katılımcıların %3,2’si ve %2,1’i ödeyebileceklerini belirtmişlerdir. Fazladan ücret ödemeyen 118 katılımcı, bu soruyu cevaplamamıştır. 98 Tablo 15: Katılımcıların Ödeyebilecekleri Fazladan Yüzde %0-5 %6-10 %11-15 %16-20 %21-25 %26 ve üzeri Total Yanıtlanmamış Toplam Frekans Yüzde (%) 73 25,9 113 40,1 54 19,1 27 9,6 9 3,2 6 2,1 282 118 400 100,0 Tablo 16, katılımcıların satın aldıkları ürünlerin üretici firmasının çevre dostu olmasına verdikleri önemi göstermektedir. Buna göre satın aldıkları ürünün çevre dostu olmasına önem veren tüketiciler %76,3 oranında olmaktadır. Önem vermediklerini belirten tüketiciler ise toplam katılımcıların %23,8’ini oluşturmaktadır. Tablo 16: Katılımcıların Satın Alınan Ürünün Üretici Firmasının Çevre Dostu Olmasına Verdikleri Önem Evet Hayır Toplam Frekans Yüzde (%) 305 76,3 95 23,8 400 100,0 Katılımcıların çevre dostu ürünleri satın alım sıklığına bakıldığında ise, en yüksek yüzde olan %29,5 ile en çok iki haftada bir yeşil ürün satın aldıkları gözlemlenmektedir. Sırayı daha sonra %26,8 ile ayda bir yeşil ürün satın aldıklarını belirten katılımcılar almaktadır. Haftada bir yeşil ürün satın alan katılımcılar ise %23,5, üç haftada bir yeşil ürünleri tercih eden katılımcılar %18,5’tir. Ankette verilen satın alım sıklıklarının haricinde bir sıklıkta yeşil ürün satın aldıklarını belirten katılımcılar ise %1,8’dir. 99 Tablo 17: Çevre Dostu Ürünlerin Satın Alınma Sıklığı Haftada bir İki haftada bir Üç haftada bir Ayda bir Diğer Toplam Frekans Yüzde (%) 94 23,5 118 29,5 74 18,5 107 26,8 7 1,8 400 100,0 Tablo 18: Çevreye Daha Az Zararlı Ürünleri Satın Almak İçin Katılımcıların Fazladan Çaba Harcama Durumları Frekans Evet Hayır Toplam Yüzde (%) 273 68,3 127 31,8 400 100,0 Tablo 13 ve 14’te de görüldüğü üzere katılımcıların çoğunluğu yeşil ürünleri satın aldıklarını ve ek ücret ödemeye razı olduklarını belirtmişlerdir. Tablo 18, katılımcıların yeşil ürünleri satın almak için fazladan çaba harcama isteklerini göstermektedir. Katılımcıların %68,3’ü fazladan çaba harcadıklarını belirtirken, %31,8’i yeşil ürün almak için ek çaba harcamadıklarını belirtmiştir. Buna göre bu duruma paralel olarak, çevreye daha az zararlı ürünleri satın almak için katılımcıların daha büyük bir yüzdesinin çaba harcadığı gözlemlenmektedir. Tablo 19, katılımcıların bir çevre koruma kuruluşuna üyelik durumlarını göstermektedir. Buna göre katılımcıların %24,3’ü bir çevre koruma kuruluşuna üye iken, %75,8’i üye değildir. Daha önceki tablolarda gözlemlenen çevre dostu ürünlere verilen önem, satın alım sıklığı ve satın almak için sarf edilen çaba ile kıyaslandığında; katılımcıların herhangi bir kuruluş aracılığıyla çevreye faydalı eylemlerde bulunmak 100 yerine çevreye duyarlı ürün/hizmetleri satın alım tercihlerinde yansıttıkları yorumu yapılabilmektedir. Tablo 19: Katılımcıların Bir Çevre Koruma Kuruluşuna Üye Olma Durumları Frekans Evet Hayır Toplam Yüzde (%) 97 24,3 303 75,8 400 100,0 Katılımcıların yeşil ürünlerin satın alım davranışlarını ölçmek adına sorulan soruların cevaplarına genel olarak bakıldığında; büyük çoğunluğun yeşil ürün satın almak için fazladan bir çaba gösterdikleri ve bu çabanın ekonomik kriz, yeşil ürünlerin fiyatları gibi olumsuz faktörlere rağmen oldukça olumlu olduğu gözlemlenmektedir. Yeşil ürünler için fazladan ücret ödeyen katılımcılar, iki haftada bir veya daha seyrek olmak üzere çevre dostu ürünleri tercih ettiklerini belirtmişlerdir. Katılımcılar, yeşil ürün satın almak için fazladan çaba harcadıklarını çoğunlukla doğrulamış, yeşil ürün alma isteklerinin dışında tercih ettikleri ürünlerin üreticisinin çevreye duyarlı hareketlerde bulunmasını destekleyecek tavırda hareket ettiklerini belirtmişlerdir. Bütün bu sonuçlara bakıldığında; çoğunluğunun iyi ve orta derecelerde eğitim ve gelir düzeyine sahip olduğu gözlemlenen katılımcıların çevre dostu ürün satın almaya istekli, çevrenin korunması konusunda destekçi ve eyleme açık oldukları sonucu çıkarılabilmektedir. Katılımcılar ayrıca çevreye duyarlı bir çevre koruma kuruluşuna üye olmadıklarını çoğunlukla belirtmelerinden ise katılımcıların kendi bireysel çabaları ile çevreye duyarlı eylemlerde bulunduklarını, ancak bir kuruluş gibi topluluklar ile birlikte eyleme geçmeyi tercih etmedikleri sonucu çıkarılabilir. Ortaya çıkan tutumlar ile anketin ikinci ve üçüncü bölümündeki soruların sonuçlarının ardından yapılacak bir ikinci yorum, katılımcıların davranışlarını daha ayrıntılı irdelemektedir. 101 5.3. Çevreye Duyarlı Tutumlar ve Marka Değeri İfadeleri ile İlgili Analizler Katılımcıların ankette yer alan sorulara yanıtlarını ayrıntılı irdelemek amacıyla hipotez testleri yapılmıştır. H0: Katılımcılar çevre duyarlılığı ile ilgili ifadelere karşı kararsızdırlar. H1: Katılımcılar çevre duyarlılığı ile ilgili ifadelere karşı kararsız değildirler. Katılımcıların çevreye duyarlı hareketlerini belirlemek adına ankette yer alan ilgili ifadelere karşı tutumlarını anlayabilmek amacıyla bağımsız örneklem t testi uygulanmıştır. Tablo 20 incelendiğinde; katılımcıların hiçbir ifadede kararsız kalmadıkları gözlemlenmektedir. İfadelerin genel olarak ortalamalarına bakıldığında, katılımcıların ‘kesinlikle katılıyorum’ ve ‘katılıyorum’ şeklinde soruları yanıtladıkları görülmektedir. Katılımcıların genel olarak tutumlarına bakıldığında; çevreye duyarlı ürünleri satın almayı ve diğer insanlara ve çevreye daha az zarar veren ürünleri satın almayı tercih ettikleri gözlemlenmektedir. Katılımcılar aile fertlerini veya arkadaşlarını çevreye zarar veren ürünler konusunda uyarmakta olduklarını belirtmişlerdir. Katılımcıların çevre konusunda bu denli duyarlı olmaları, yeşil ürünleri satın alma eyleminin kalıcılığı ve çevreye karşı sorumluluk bilincinin oluşması açısından olumlu bir durum olarak yorumlanabilmektedir. Su ve elektrik konusunda katılımcıların olabildiğince az harcama yaptıkları gözlemlenmiştir. Katılımcılar ayrıca kağıt, plastik, cam, pil, gibi ürünleri biriktirip geri dönüşüm kutularına attıklarını ve mümkün olduğunca geri dönüştürülebilir ambalaja sahip ürünleri satın aldıklarını belirtmişlerdir. Enerji tasarrufuna uygun ev aletlerini tercih ettiklerini ve çevreye karşı sorumsuz davranan firmaların ürünlerini satın almadıklarını belirten katılımcıların; bilinç ve satın alma tutumlarının yanı sıra bireysel çabalar ile geri dönüşüm gibi eylemleri gerçekleştirdikleri sonuçlar dahilinde söylenebilir. Kısıtlı kaynakların kullanımındaki etkinliğin yanı sıra katılımcıların son zamanlarda medya dahil bir çok yayın organında yer alarak adeta bir moda haline gelen küresel ısınma gibi konularda bir toplu eylemin 102 yanı sıra bireysel katkılarla da hem tasarruf, hem doğaya katkı sağladıkları söylenebilmektedir. Satın aldıkları ürünlerin üzerlerindeki etiketleri dikkatlice okuyan, çevre dostu ürünler konusunda bilinçli katılımcılar, doğanın korunması için çevre dostu ürünlerin tüketicilerce tercih edilmesinin önemli bir faktör olduğuna dair olumlu görüşlerini belirtmişlerdir. Bu yorumun istatistikî açıdan %95 güven düzeyinde anlamlılığını test etmek amacıyla tek örneklem t testi uygulanmıştır. Tablo 20’de görüldüğü üzere, 399 serbestlik derecesinde tabloda yer alan tüm ifadelerin anlamlılık dereceleri p= 0,00<0,05’tir. Buna göre H0 red koşulu sağlanmaktadır, katılımcıların ifadelere karşı kararsız olmadıkları gözlemlenmektedir. Anketin çevre hassasiyetini ölçmek amacı ile oluşturulan bu sorusunda ‘çevreye duyarlı ürünleri satın almayı tercih ederim’ ve ‘her zaman diğer insanlara ve çevreye daha az zarar veren ürünleri satın alırım’ ifadeleri katılımcıların çevre dostu ürün satın alımlarına yönelik sorular olmakta iken, geri kalan sorular çevreye duyarlı hareketlerini anlayabilmek adına sorulmuştur. Dolayısıyla yapılan yorumlar hem yeşil tüketici profiline yönelik, hem de yeşil tüketici satın alma davranışına yönelik olacaktır. Tablo 20: Katılımcıların Çevreye Duyarlı Hareketleri Konusunda Tek Örneklem İstatistik Tablosu Çevreye duyarlı ürünleri satın almayı tercih ederim N Ort. Std. Sapma Std. Hata Ort. T (test değeri =3) Serbestlik Derecesi (sd) Anlamlılık Derecesi (p) 400 1,92 ,877 ,044 43,655 399 ,000 103 Her zaman diğer insanlara ve çevreye daha az zarar veren ürünleri satın alırım Aile fertlerini ya da arkadaşlarımı çevreye zarar veren ürünler konusunda uyarırım Su ve elektriği olabildiğince az harcamaya çalışırım Kağıt, plastik, cam, pil, vs ürünleri biriktirip geri dönüşüm kutularına atarim Mümkün olduğunca geri dönüştürülebilir ambalaja sahip ürünleri satın alırım Enerji tasarrufuna uygun ev aletlerini tercih ederim 400 1,84 ,941 ,047 39,012 399 ,000 400 2,06 ,912 ,046 45,133 399 ,000 400 1,92 1,109 ,055 34,675 399 ,000 400 2,23 1,073 ,054 41,456 399 ,000 400 2,23 ,948 ,047 47,030 399 ,000 400 1,78 ,820 ,041 43,493 399 ,000 104 Çevreye karşı sorumsuz davranan firmaların ürünlerini satın almam Satın aldığım ürünlerin üzerindeki etiketleri dikkatlice okurum Çevre dostu ürünlerin bilincindeyim Doğanın korunması için çevre dostu ürünlerin biz tüketicilerce tercih edilmesi son derece önemlidir 400 2,32 1,365 ,068 34,030 399 ,000 400 2,10 1,024 ,051 41,034 399 ,000 400 1,78 ,830 ,041 42,910 399 ,000 400 1,70 ,796 ,040 42,590 399 ,000 Anket yanıtlarından elde edilen sonuçlara göre ortaya çıkan çoğunluklu tüketici tipi, literatürde yer alan ‘green gauge’ adlı (Roper Starch Worldwide, 1996) pazar bölümlendirme çalışması çerçevesinde incelendiğinde; katılımcıların geri dönüşüm, yeşil ürün satın alım tercihi, aile fertlerini ve arkadaşlarını çevre dostu ürün satın almaları için uyarmaları gibi ifadelere verdikleri olumlu yanıtlardan yola çıkılarak çevre konusunda hassasiyet gösteren tüketici gruplarına dahil olabileceği tahmin edilmekle beraber, takip eden analizlerdeki yorumların incelenerek sağlıklı bir sonuca varılması mümkün olmaktadır. Literatürde, yeşil tüketici bölümlendirilmesinin yanı sıra tüketicilerin çeşitli araştırmalarda kendilerini yüksek yüzdeler ile ‘çevreci’, ‘bilinçli’ ve ‘duyarlı’ olarak gördükleri gözlemlenmiştir. Yapılan bir araştırmaya göre Amerikalı tüketicilerin %87’si doğal çevrenin durumu hakkında bilinçli olduklarını belirtmektedir (Phillips, 1997). Tüketicilerin %75’inin kendilerini ‘çevreci’ olarak gördükleri belirtilen 105 (Osterhus, 1997) bir çalışmanın yanı sıra, bir başka çalışmada ise tüketicilerin %80’inin çevreyi korudukları zaman o anki yaşam tarzlarında büyük değişiklikler olacağını düşünmektedir (Ottman, 1996). Aslan’ın (2007) çalışmasında yer alan diğer araştırmalara bakıldığında ise; 1992 yılında 16 ülkeyi kapsayan bir araştırmanın bir ülke hariç diğer ülkelerdeki tüketicilerin %50’sinden fazlasının çevre kirliliği konusunda duyarlı olduklarını ortaya koyan ve 1994 yılında ise Avustralya’da yapılan bir diğer çalışmanın tüketicilerin %85’inin çevre konusunda sorumluluk sahibi olduğunu ve %80’inin çevre kirliliği yüzünden satın alma davranışlarını değiştirdiklerini belirleyen çalışmalar oldukları görülmektedir. Katılımcıların anketin çevreye duyarlı tutumlarını inceleyen bu ifadelere verdikleri yanıtlar ele alındığında, literatürde bahsedilen araştırmalara paralel olarak kendilerini ve tanıdıkları diğer bireyleri de harekete geçirebilme potansiyeline sahip oldukları (aile fertlerini veya arkadaşlarımı çevreye zarar veren ürünler konusunda uyarırım), çevre dostu ürünlerin bilincinde oldukları ve geri dönüşüm, enerji tasarrufuna uygun ev aletlerini tercih etme, vs gibi duyarlılık gerektiren eylemlerini ölçen ifadelere katıldıklarını belirtmişlerdir. Yeşil tüketicilerin çevreye duyarlı eylemlerinin yanı sıra çevre dostu ürün satın alım yönündeki olumlu tutumları, bu tip tüketicilerin temel özelliklerini oluşturmaktadır. Yeşil pazarlama literatürü, genelde tüketicilerin çevresel bilince sahip olmalarının yeşil ürünleri satın almadan önceki ön-durum olduğunu varsayarak bu temel üzerine oturtulmaktadır (Meffert, 1991; Suchard and Polonsky, 1991; Polonsky and MintuWimsatt, 1995; Dembkowski, 1998 aktaran Meyer, 2001:317). Ön-durum olarak bahsedilen bilinçli olma durumu, katılımcıların yanıtlarına göre bakıldığında sahip oldukları bir özelliktir. Bilincin oluşması ise tüketicilerin bu konudaki kendilerini geliştirme çabalarından önce çeşitli medya kurumları tarafından belirli bir bilgi birikiminin paylaşılması ile sağlanmaktadır. Solér; ‘ekolojik işaret’ olarak adlandırılan çevresel konularda bir takım problemlerin deneyimlenmesi gibi benzeri durumların satın alma davranışında belirleyici olduğunu savunmaktadır (Solér, 1995, aktaran Rex ve Baumann, 2006: 569). Son zamanlarda medyada sıkça görülen küresel ısınma gibi konuların özellikle belgesel kanallarının yanı sıra her gün izlenen kanallarda yayınlanması, konu hakkında çıkan kitaplar, hakkında çekilen filmler, vs gibi etmenler 106 sayesinde bireyler, bilim adamları tarafından ileride gerçekleşebilecek olduğu öne sürülen olası ‘felaketleri’ şimdiden kısmen deneyimlemiş olabilmektedirler. Bahsi geçen deneyimin etkisi ile doğru orantılı olarak katılımcıların çevre dostu ürün satın alım davranışlarının şekillenmiş olması olasıdır. Çevresel felaketlerin deneyimlenmesinin yanı sıra, katılımcıların çevre dostu ürün satın alma konusunda birbirleri ile çelişkili cevaplar vermemeleri de anketin bu sorusundan çıkabilecek bir diğer sonuçtur. Tüketicilerin satın alım davranışlarını ölçmek adına sorulan sorulardan biri ‘her zaman diğer insanlara ve çevreye daha az zarar veren ürünleri satın alırım’ şeklindedir. Bu cümledeki ‘her zaman’ kelimesi kuvvetli bir kelime olup tüketicilerin bu kelimeden çekinip katılım göstermemeleri olasılığını doğurabilir. Ancak katılımcılar bu ifadede bir önceki ‘çevre dostu ürünleri sıkça alırım’ ifadesine olduğu gibi olumlu yaklaşmışlar, her iki ifadeye de katıldıklarını belirtmişlerdir. Dikkatle bakılacak olunursa, her iki cümle de aynı amaca hizmet etmekte, katılımcıların çevre dostu ürün satın alımlarının yapılıp yapılmadığını anlamak için ankette yer almaktadır. Ancak ilk soruda çevre dostu ürünleri belki de o kadar sık satın almadıkları halde ‘çevre dostu ürünleri sıkça satın alırım’ ifadesine katıldıklarını belirtebilen katılımcıların, ikinci cümledeki ‘her zaman’ ifadesinden çekinerek çelişkili bir yanıta düşmeleri olasıdır. Ancak katılımcılar her iki soruyu benzer şekilde yanıtlamışlardır. Bu durum, anket doldururken katılımcıların psikolojik olarak sorulardan etkilenebilecekleri ve/veya o şekilde düşünmedikleri halde olumlu yanıt verebilecekleri olasılığını gündeme getirmektedir. Psikolojik olarak etkilenme, bu tip anketlerin sonuçlarını etkileyen önemli bir faktör olan sosyal istenirlik (social desirability) kavramının incelenmesini gerektirir. Sosyal istenirlik; anket ve benzeri araştırma sorularını yanıtlayan bireylerin toplumun istediği ve/veya toplumsal açıdan kabul görülebilen şekilde yanıtlaması durumudur. Bu durumda katılımcıların çevreye duyarlı tutumlarının iyi ve bilinçli olması ‘gerektiğini’ düşünerek sorulara beklentileri karşılayacak şekilde cevap vermeleri olasıdır. Ancak yukarıda belirtilen durumda her iki benzer anlam taşıyan soruya aynı yanıtı vermeleri, katılımcıların topluma uygun hareket etmek için cevaplarını ona göre şekillendirdikleri olasılığını bu analiz için düşürmektedir. Satın alım davranışlarını etkileyebilecek diğer faktörler (fiyat, harcanan 107 fazladan çaba, çevre dostu ürün alım sıklığı, vs) takip eden analizlerde daha iyi anlaşılmak üzere yorumlanmıştır. H0: Katılımcılar Marka Değeri İfadelerine Karşı Kararsızdırlar. H1: Katılımcılar Marka Değeri İfadelerine Karşı Kararsız Değildirler. Katılımcıların çevreye duyarlı hareketlerinin genel çerçevede anlaşılmasından sonra, araştırmanın amacına paralel olarak marka değeri ifadelerine verdikleri yanıtların irdelenmesi de önem taşımaktadır. Katılımcıların genellikle ‘katılıyorum’ ve ‘ne katılıyorum ne katılmıyorum’ şeklinde soruları yanıtladıkları gözlemlenmektedir. ‘Ne katılıyorum ne katılmıyorum’ ifadesi, katılımcıların konu ile ilgili kararsızlık içerisinde oldukları anlamına gelmektedir. Tablo 21 incelendiğinde; katılımcıların çevre dostu ürünleri sıkça aldıkları ve çevre dostu ürünlerin ilk tercihleri olduğu anlaşılmakta, başkalarına da tavsiye ettikleri gözlemlenmektedir. Katılımcıların çevre dostu ürünlere aşina oldukları, çevre dostu ürünlerin kişiliklerine uygun olduğu ve çevre dostu ürünlerin güvenilir olduğunu düşündükleri tablodan anlaşılmaktadır. Ayrıca katılımcıların, çevre dostu ürünlerin farkında oldukları ve diğer ürünlerden daha farklı bir imaja sahip olduğunu düşündükleri görülmektedir. Katılımcılar, çevre dostu ürünlerin yeni teknolojiler geliştirmekte öncü olduğunu, kalitesinin yüksek olduğunu, çevre dostu ürünleri aldıkları için memnun olduklarını ve çevre dostu ürünlerin doğayı çağrıştırdığını düşünmektedirler. Son olarak katılımcılar, çevre dostu ürünlerin sağlığı ve sağlıklı yaşamı çağrıştırdığını belirtmişlerdir. Katıldıkları noktaların dışında, katılımcılar ‘çevre dostu ürünlerin bazı özellikleri (ismi, logosu, rengi, vs) kolayca tanınmayı sağlayacak şekilde daha dikkat çekicidir’, ‘çevre dostu ürünleri kolaylıkla hayal edebilirim’, ‘çevre dostu ürünleri diğer ürünler arasından hemen fark edebiliyorum’, ‘çevre dostu ürünlerin tasarımı daha çekicidir’ ve ‘fiyatı yüksek olsa bile çevre dostu ürünleri satın almaya devam ederim’ ifadelerinde kararsız kaldıklarını belirtmişlerdir. 108 Marka değeri ifadelerini ölçmek için sorulan bu sorudaki ifadeler, Aaker’in çalışmasında yer alan (2009) tüketici odaklı marka değeri bileşenlerini temsil eden dört ayrı ifade grubundan oluşmuştur. Marka sadakati, algılanan kalite, marka farkındalığı ve marka çağrışımından oluşan bu bileşenler, hazırlanmış ifade gruplarına göre aşağıda ayrıntılı olarak incelenmiştir. Marka değeri ifadelerinin tüketicilere uygulanmış toplu bir araştırması çalışmanın literatüründe yer almamaktadır. Ancak bahsedilen bileşenler için uygulanmış çeşitli araştırmalar, bileşenler incelendiği sırada ele alınmıştır. Genel olarak durum incelendiğinde; katılımcıların çevre dostu ürünlerin imajı, sağlık ve doğa çağrışımı, güvenilirliği konusunda olumlu tutumlar sergilerken çevre dostu ürünlerin özelliklerini tanımakta, dikkat çekici bulmakta ve hayal edebilmekte kararsız olduklarını belirtmişlerdir. Buradan yapılabilecek ilk yorum, çevre dostu ürünlerin imaj konusunda katılımcılara doğru noktalardan ulaştığı, ancak belirleyici özellikler ve akılda kalıcılık konusunda yeterince dikkat çekici olmadığı şeklinde olabilmektedir. Bu gözlemlerin %95 anlamlılık düzeyinde istatistikî açıdan anlamlılığını test etmek amacıyla tek örneklem t testi uygulanmıştır. 399 serbestlik derecesinde tüm ifadelerin anlamlılık değeri p=0,00<0,05 olmakta, dolayısıyla katılımcıların tüm ifadelerde kararsız olmadıkları sonucu ortaya çıkmaktadır. Marka sadakatini oluşturan ifadeler; ‘çevre dostu ürünleri sıkça alırım’, ‘çevre dostu ürünler benim ilk tercihimdir’, ‘çevre dostu ürünleri başkalarına da tavsiye ediyorum’ ve ‘fiyatı yüksek olsa bile çevre dostu ürünleri satın almaya devam ederim’ şeklinde sıralanmaktadır. Katılımcılar, çevre dostu ürünleri sık satın alma ve fiyatı yüksek olsa bile çevre dostu ürünleri tercih etme konusunda kararsız kalmışlardır. Bu oldukça şaşırtıcı sonuç, çevreye duyarlı tutumlar hakkındaki ifadelerin başında yer alan ‘çevreye duyarlı ürünleri satın almayı tercih ederim’ ifadesine verilen olumlu yanıtlarla çelişmektedir (bkz tablo 20). Ayrıca katılımcıların daha önce en çok %6-10 oranında bir fiyat farkını olumlu karşıladıkları (bkz tablo 15) ve genellikle iki haftada bir ve ayda bir çevre dostu ürün satın aldıkları gözlemlenmiştir (bkz tablo 17). Buna göre bu ifadedeki ‘yüksek fiyat’ kelimesinin, tüketicilere ödeyebileceklerinden yüksek bir fiyat anlamını 109 taşıyabileceği olasılığı düşünülmelidir. Gezer’in (2006:47) çalışmasında belirtildiği üzere; A.L. Baldinger ve J. Rubinson adlı araştırmacıların 27 marka ile uyguladıkları sadakat analizinde yüksek marka sadakatine sahip bireylerin aynı zamanda daha sık tekrarlanan tutumsal davranışlar sergiledikleri görülmekte, dolayısıyla güçlü marka tutumları ile marka sadakati arasında birbirine bağlı ve önemli bir ilişkinin olduğu vurgulanmaktadır. Hem davranışsal hem de tutumsal kavramları birleştiren sadakat olgusunun, en basit anlamda tekrar satın alım eylemi olarak tanımlandığı düşünüldüğünde, katılımcıların sıkça ürünleri satın aldıklarını belirtmesi ile temelde bir sadakat algısının bulunduğu tahmin edilmiş, ancak fiyat gibi bir faktörün değişkenliği ile sadakatin kırılabileceği olasılığı gündeme gelmiştir. Katılımcılar, çevre dostu ürünlerin ilk tercihleri olduğunu ve başkalarına da tavsiye ettiklerini belirtmişlerdir. Ancak yüksek fiyata rağmen bu ürünleri satın alabilme konularında kararsız kalmışlardır. Buna göre ankete katılan katılımcılar; Aaker’in (2009) sadakat piramidinde katılımcıların, üçüncü seviyede olan ‘değiştirme maliyeti ile tatmin olmuş tüketici’ seviyesinde yoğunlaştıkları gözlenebilir. Bu yorumun sebebi, en başta katılımcıların önceki paragrafta da belirtildiği üzere farklı fiyatlara farklı tepkiler verebilme ihtimalleri olabilmektedir. Bu bölümdeki tüketicilerin çevre dostu ürünlerden memnun oldukları, ancak ürünlerin tüketicilerin satın alma eyleminin korunması ve/veya yükselmesi için fiyat ile kıyaslandığında fiyatın olumsuz etkilerini kaldıracak özelliklere sahip olması gerektiğini savundukları düşünülmektedir. Algılanan kaliteyi oluşturan ifadeler, ‘çevre dostu ürünlere aşinayım, ‘çevre dostu ürünler kişiliğime uygundur’, ‘çevre dostu ürünler güvenilirdir’ ve ‘çevre dostu ürünler yeni çeşitler/teknolojiler geliştirmede öncüdür’ şeklinde tabloda yer almaktadır. Tüketicilerin işletmenin sunduğu ürün veya hizmetlerin tüketicinin beklentilerini karşılama derecesi olarak özetlenebilen algılanan kalite, ürünün tüketiciye kendisini nasıl anlattığı olarak ifade edilebilir. Katılımcıların yanıtlarına bakıldığında; yeni teknolojiler, güvenilirlik, aşinalık gibi konularda olumlu ifadeler kullanılmıştır. Dolayısıyla beklenen kalite ile algılanan kalite arasında az bir fark olduğu söylenebilir. Literatürde; Aaker’e (2009) göre ürün ve servis kalitesi olmak üzere iki ana başlıkta 110 boyutlanan algılanan kalite, ankete katılan katılımcılara göre olumlu yanıtlarla şekillenmektedir. Elbette Aaker’in (2009) öne sürdüğü bu iki boyutun içindeki maddelerin tüketicilere daha geniş bir yelpazede sunulması ile daha sağlıklı sonuçlar alınabilecektir. ‘Çevre dostu ürünlerin tasarımı/dizaynı daha çekicidir’, ‘çevre dostu ürünleri diğer ürünler arasından hemen fark edebiliyorum’, ‘çevre dostu ürünleri aklımda kolaylıkla hayal edebilirim’, ‘çevre dostu ürünler bana doğayı çağrıştırır’, ‘çevre dostu ürünlerin özellikleri kolayca tanınmayı sağlayacak şekilde dikkat çekicidir’ ve ‘çevre dostu ürünler bana sağlığı ve sağlıklı yaşamı çağrıştırır’ ifadeleri marka çağrışımını ifade etmeye yarayan ifadelerdir. Katılımcılar; çevre dostu ürünlerin tasarımlarının dikkat çekici olması, diğer ürünler arasından hemen fark edebilme ve çevre dostu ürünleri akılda kolaylıkla hayal edebilme ve çevre dostu ürünlerin özelliklerinin dikkat çekici olması konusunda kararsız kalmaktadırlar. Çevre dostu ürünlerin sağlığı ve doğayı çağrıştırması ise katılımcıların olumlu yanıtladıkları ifadeler arasında yer almaktadır. Gezer’in (2006:64) çalışmasında irdelediği üzere; en çok kullanılan konumlandırma/çağrışım stratejisi, bir objeyi tüketicinin rasyonel bir fayda sağlayabileceği ürün niteliklerinden biriyle ilişkilendirerek çağrıştırmaktır. Doğrudan satın alım davranışını doğuran bu tip bir çağrışım marka başarısı açısından etkili olmaktadır. Çağrışım ile ilgili ifadelerin yanıtlarına bakıldığında, literatürdeki bu ifadeyi desteklemesi için öncelikle çevre dostu markaların katılımcıların gözünde tasarımlarının dikkat çekici, fark edilebilir, kolaylıkla hayal edilebilir olabilmesi gerekmektedir. Aaker’in (2009) çoklu marka çağrışım öğeleri incelendiğinde; yaşam tarzı, ürün sınıfı, fiyat, soyut nitelikler, coğrafi bölge gibi çeşitli unsurların çağrışım seviyesini etkilediği anlaşılmaktadır. Birçok faktörden etkilenerek tüketicilerin zihinlerine yerleşebilen çağrışımlar, yalnızca doğa ve sağlık unsurları söz konusu olduğunda katılımcılarca olumlu yanıtlanmıştır. Aaker’e göre (2009) tüketicilerin marka ile yaptıkları çağrışımının büyük oranda marka özvarlığını desteklediği görüşünü savunmakta ve marka çağrışımının satın alma kararları ile marka sadakati için zeminini oluşturduğunu belirtmektedir. Ancak gerek farkındalık, gerek sadakat gibi unsurların gelişebilmesi için çevreye duyarlı markaların katılımcıların 111 dikkatlerini çekmediği gözlemlenmiştir. Katılımcıların çevre dostu ürünleri diğer ürünler arasından fark etme, tasarımlarını dikkat çekici bulma ve çevre dostu ürünleri akıllarında kolaylıkla hayal etme konusunda kararsız kalmaları, bu tür bir yorumun ortaya çıkmasına sebep olmuştur. Tablo 21: Marka Değeri İfadeleri Konusunda Tek Örneklem T Testi T (test değeri =3) Serbestli k Derecesi (sd) Anlamlıl ık Derecesi (p) N Ort. Std. Ort. Std. Hata Ort. Çevre dostu ürünleri sıkça alırım 400 2,42 1,312 ,066 36,806 399 ,00 Çevre dostu ürünler benim ilk tercihimdir 400 2,31 ,899 ,045 51,254 399 ,00 Çevre dostu ürünleri başkalarına da tavsiye ediyorum 400 2,33 ,929 ,046 50,126 399 ,00 Fiyatı yüksek olsa bile çevre dostu ürünleri satın almaya devam ederim 400 2,61 ,962 ,048 54,133 399 ,00 Çevre dostu ürünlere aşinayım 400 2,50 1,336 ,067 37,467 399 ,00 Çevre dostu ürünler kişiliğime uygundur 400 2,13 ,927 ,046 45,930 399 ,00 Çevre dostu ürünler güvenilirdir 400 2,15 ,944 ,047 45,595 399 ,00 112 Çevre dostu ürünlerin farkındayım 400 2,05 ,889 ,044 46,144 399 ,00 Çevre dostu ürünler diğer ürünlerden daha farklı bir imaja sahiptir 400 2,08 ,917 ,046 45,240 399 ,00 Çevre dostu ürünler yeni çeşitler/ teknolojiler geliştirmede öncüdür 400 2,25 ,916 ,046 49,111 399 ,00 Çevre dostu ürünlerin kalitesi iyidir/ yüksektir 400 2,31 ,904 ,045 51,172 399 ,00 Çevre dostu ürünlerle aldığım için memnunum 400 2,30 ,963 ,048 47,795 399 ,00 Çevre dostu ürünlerin tasarımı daha çekicidir 398 2,63 ,902 ,045 58,131 399 ,00 Çevre dostu ürünleri diğer ürünler arasından hemen fark edebiliyorum 400 2,82 2,321 ,116 24,302 399 ,00 Çevre dostu ürünleri aklımda kolaylıkla hayal edebilirim 400 2,57 1,317 ,066 38,987 399 ,00 113 Çevre dostu ürünler bana doğayı çağrıştırır 400 2,08 ,923 ,046 44,973 399 ,00 Çevre dostu ürünlerin bazı özellikleri (ismi, logosu, rengi, vs) kolayca tanınmayı sağlayacak şekilde daha dikkat çekicidir 400 2,64 1,163 ,058 45,434 399 ,00 Çevre dostu ürünler bana sağlığı ve sağlıklı yaşamı çağrıştırır 400 1,94 1,007 ,050 38,532 399 ,00 Marka farkındalığını oluşturan ifadeler, ‘çevre dostu ürünlerin farkındayım’, ‘çevre dostu ürünler diğer ürünlerden daha farklı bir imaja sahiptir’, ‘çevre dostu ürünlerin kalitesi iyidir/yüksektir’ ve ‘çevre dostu ürünleri aldığım için memnunum’ şeklinde tabloda yer almaktadır. Katılımcıların çevre dostu ürünlerin farkında olduklarını ve diğer ürünlerden daha farklı imaja sahip olduklarını onayladıkları görülmektedir. Çevre dostu ürünlerin kalitesinin iyi olduğunu belirten katılımcılar, bu tür ürünleri aldıklar için memnun olduklarını belirtmişlerdir. Sadakat ve pozitif bir algılanan kalitenin oluşmasında önemli bir adım olarak görülmekte olan marka farkındalığı, tüketicilerin zihinlerindeki markanın varlığını ve gücünü ifade etmektedir. Buna göre çevre dostu ürünler ankete katılan katılımcılara göre kalite, teknoloji, imaj yönünden başarılı olmaktadır. Ancak bir önceki marka çağrışımı paragrafının sonuçlarından anlaşılacağı üzere özellikle çevre dostu ürünlerin dikkat çekici yönü ele alındığında, bu tür ürünlerin tüketicilerin ilgisini ve dikkatini çekmediği düşünülebilir. Gezer’in (Hoyer ve Brown, 1990:145-147 aktaran Gezer, 2006:58) çalışmasında yer alan, tüketici seçim sürecinde marka farkındalığının 114 rolü üzerine yapılan bir kontrollü deneyin sonuçları, marka farkındalığının daha çok bir ürünün ilk satın alımındaki marka seçim kararlarında çok önemli olduğunu, deneyimsiz tüketicilerin farkındalığı bir seçim işareti olarak kullandıklarını ortaya çıkarmıştır. Deneyde ayrıca tüketicilerin bilinen ve yüksek farkındalık düzeyine sahip markaları zihinlerinde iyi kategorisine sokarak satın alımlarında tercih ettikleri belirtilmiştir. Yanıtlardan yola çıkılarak yapılan gözlem; ifadelerin tümüne katıldıklarını belirten katılımcıların farkındalıklarının yüksek olduğunu ortaya çıkarmaktadır. Çevre dostu ürünlerin piyasada var olan diğer ürünler ile kıyaslandığında daha yeni oldukları ve/veya yeni yeni çeşitli medya organları tarafından tüketicilerin ilgisini çekmeye başladığı göz önüne alındığında, yapılan araştırmada bahsedilen bulgulara benzer şekilde bir seçim kararına yol açtığı söylenebilir. Literatürde bahsedilen, Aaker’in (2009) çalışmasında yer alan farkındalık piramidi, katılımcıların farkındalık seviyelerine göre belirli gruplara ayırmaktadır. Ankete katılan katılımcıların, bu piramidin en düşük ikinci seviyesi olan markanın tanınması evresinde katılımcıların yoğunlaştığı tahmin edilmektedir. Bu evrede yoğunlaştıklarının düşünülmesinin sebebi; öncelikle piramidin en altında yer alan markanın tanınmaması evresinin farkındalık sorularına olumlu yanıtlar veren katılımcılar tarafından uygun olunmayacağının düşünülmesindendir. Ayrıca katılımcıların çevre dostu ürünlerin farkında olduklarının ancak çeşitli markaların belirli özelliklerinin farkında olmadıklarının anlaşılması, katılımcıların piramitte yer alan bir üst seviyedeki tüketiciler gibi markanın herhangi bir yardımı olmadan markayı hatırlayamadıklarının göstergesi olabilmektedir. Şu halde çevre dostu markaların farkında olan, ancak markanın özelliklerini hatırlama ve hayal edebilmede yoksun olan katılımcılar, piramitte yer alan ‘markanın tanınması’ evresine uygun gözükmektedir. Aaker’in (2009) marka bileşenlerinin sonucunun toplu olarak incelenmesi ile yapılan gözlem; çevre dostu ürünlerin katılımcılara doğayı, sağlığı ve sağlıklı yaşamı çağrıştırdığı, katılımcıların da bu çağrışımlara uyarak çevre dostu ürünleri sıkça satın aldıkları şeklindedir. Çevre dostu ürünleri algıladıkları kalite ile bekledikleri kalite arasındaki farkın az olduğu da çıkarılan gözlemlerden olmakta, ancak bu ürünleri tercih 115 ettiklerini belirten katılımcıların belirli bir fiyat farkının üzerinde satın alım konusunda kararsız kaldıkları görülmüştür. Çevre dostu ürünlerin farkında olduklarını belirten katılımcılar; dikkat çekici tasarım ve dikkat çekici özellik bakımından çevre dostu ürünlerin zihinlerinde kolayca hatırlanacak bir yerde olup olmadığı konusunda kararsızlıklarını ifade etmişlerdir. H0: Katılımcıların Çevre Dostu Olmasına Özen Göstererek En Son Satın Aldıkları Ürünlerin Arasında Farklılık Yoktur. H1: Katılımcıların Çevre Dostu Olmasına Özen Göstererek En Son Satın Aldıkları Ürünlerin Arasında Farklılık Vardır. Katılımcılara, anket sorularının arasında alışveriş yaparken en çok hangi ürünlerin çevre dostu olmasına özen göstererek aldıkları sorulmuştur. Bu soru ile çevreye duyarlı ürün satın almada hangi ürün gruplarının öne geçtiği, gerek tüketicilerinin ilgisini görebilmek gerekse o ürün grubundaki ürünlerin başarısını görebilmek için sorulmuştur. Katılımcıların dört unsura verdikleri dereceler, tabloda puan olarak görülmektedir. Düşük puan verilen unsur, önem sırasında üst sırada yer alan unsur olarak belirlenmektedir. Katılımcılar, en çok, en son satın aldıkları gıda ürününün 1,87 puan ile çevre dostu olmasına önem gösterdiklerini, daha sonra 1,98 puan ile temizlik ürünlerinin çevre dostu olmasına özen gösterdiklerini belirtmişlerdir. Üçüncü sırada 3,05 puan ile tekstil ürünlerinin çevre dostu olmasına özen gösterdikleri ve en son 3,10 puan ile kozmetik ürünlerinin çevre dostu olmasına özen gösterdiklerini belirtmişlerdir. Genel duruma bakıldığında, katılımcıların en çok gıda, en az ise kozmetik ürünlerinin çevre dostu olmasına özen göstererek tükettikleri görülmektedir. Bu durumun geçerliliğini test etmek amacıyla ki kare testi yapılmıştır. 3 serbestlik derecesinde ki kare değeri 317,281 olup 0,00 anlamlılık düzeyine sahiptir. 0,00<0,05 ile H0 red koşulu sağlanmıştır, buna göre katılımcıların en son satın aldıkları çevre dostu olmasına özen gösterdikleri ürün kategorileri arasında farklılık vardır. 116 Katılımcıların en çok gıda ürünlerini satın almaları, gıda ürünlerinin genellikle tüketiciler tarafından dikkat edilerek satın alınan bir ürün olması dolayısıyla tahmin edilen bir sonuç olmaktadır. Çevreye duyarlı gıda ürünleri genellikle organik, çeşitli katkı maddeleri ve asitlerin bulunmadığı içerikleri ile tanınmaktadır. Bu tür gıda ürünlerin bir başka özelliği, çoğunlukla yüksek fiyatlara sahip olmasıdır. Katılımcıların önceki soru yorumlarından da gözlemlenebilen yüksek fiyata belirli ölçülerde olumlu yaklaşmaları (bkz tablo 14, tablo 15), gıda ürünlerini tercih ederken fiyat olgusunun yerine sağlık, organik yaşam tarzı gibi unsurların öne plana çıkmasını sağlayabilmektedir. En yaygın ve insan sağlığı için en çok dikkat edilmesi gereken gıda ürünleri; kıyafet, çarşaf gibi insan derisine işleyerek sağlık açısından bir diğer önemli ürün grubu olan temizlik ürünleri tarafından takip edilmektedir. Bu ürün grubundaki ürünler konsantre çamaşır deterjanları, suda çözülmesi kolaylaştırılan el sabunları, deriye zarar vermeyecek düzeyde kimyasal kullanılan temizlik ürünleri olarak örneklendirilebilir. Özellikle konsantre gibi az kullanım ile uzun ömürlü kullanım sağlayan ürünler, tüketicilerce hem tasarruf, hem de çevre hassasiyeti nedenlerinden ötürü tercih edilmiş olabilmektedir. Son zamanlarda çeşitli medya organlarında da uyarılan kanser yapıcı tekstil boyalarından sakınmak ve terletmeyen, ağaç lifleri gibi doğal hammaddeler kullanılarak üretilen tekstil ürünleri, gıda ve temizlik gibi temel ürün gruplarının ardından tüketicilerce tercih edilmiştir. Son sırada ise bayanlar için önem taşıyan, ancak gıda, temizlik gibi daha önemli ürün grupları ile kıyaslandığında arka planda yer alan kozmetik ürünleri yer almaktadır. Katılımcılarca belirli bir satın alım tercihi yapılarak sınıflandırılan ürün kategorileri, katılımcıların soruları yanıtlarken birden çok defa satın aldıkları ürünleri ve onların hangi kategoriye ait olduklarını düşünmeleri ile şekillenmiş olması olasıdır. Bahsedilen bu satın alım tekrarı, marka sadakatini de beraberinde yorumlara taşımaktadır. Dolayısıyla literatürde yer alan ürün grupları ve sadakat ile ilgili bir araştırma, analizin yorumlanmasında bir ipucu niteliğindedir. Wall Street Journal’da yayınlanmış 1999 yılında yapılan bir araştırmaya göre sigara, mayonez, diş macunu ve kahve gibi ürünler 117 tüketicilerin en sadık kaldıkları kategoriler olmakta; spor ayakkabı, konserve sebze ve çöp torbası gibi ürünler ise sadakatin en az uygulandığı ürünler olmaktadır. En sadık kalının ürün grubunun gıda ürünleri olduğu ve araştırmanın sonucu ile benzer şekilde sonuçlandığı gözlemlenmektedir. Tablo 22: Katılımcıların Çevre Dostu Olmasına Özen Göstererek En Son Satın Aldıkları Ürün Kategorisi Bakımından Sıralaması Katılımcıların En Son Satın Aldıkları Gıda Ürününün Çevre Dostu Olmasına Gösterdikleri Önem Katılımcıların En Son Satın Aldıkları Temizlik Ürününün Çevre Dostu Olmasına Gösterdikleri Önem Katılımcıların En Son Satın Aldıkları Tekstil Ürününün Çevre Dostu Olmasına Gösterdikleri Önem Katılımcıların En Son Satın Aldıkları Kozmetik Ürününün Çevre Dostu Olmasına Gösterdikleri Önem Ortalama Puan Sıralama 1,87 1 1,98 2 3,05 3 3,10 4 H0: Katılımcıların Cinsiyetleri ile Bir Çevre Koruma Kuruluşuna Üye Olma Durumları Arasında İlişki Yoktur. H1: Katılımcıların Cinsiyetleri ile Bir Çevre Koruma Kuruluşuna Üye Olma Durumları Arasında İlişki Vardır. Bireylerin çevreye duyarlı hareketleri; geri dönüşüm, etrafındaki bireyleri çevreyi kirletmeme veya çevre dostu olmayan ürünleri satın almama konusunda uyarma, çevreye duyarlı ürünleri tercih etme, su, elektrik, vs tasarrufu gibi çeşitli eylemler ile gerçekleşebilmektedir. Bu eylemlerin yanı sıra, aktif veya pasif olarak bir çevre koruma 118 kuruluşuna üye olmaları, çevreye karşı duyarlılıklarını ve bu konuda yapabileceklerinin en iyisini yapmak için bir çaba gösterdiklerini düşündürmektedir. Kadın ve erkek katılımcılar arasında çevre koruma kuruluşuna üye olma durumu yönünden yapılan bu analiz, cinsiyetler arasında üye olma bakımından farkları göz önüne sermektedir. Tablo 23: Katılımcıların Cinsiyetleri ile Bir Çevre Koruma Kuruluşuna Üye Olma Durumları Arasındaki İlişki Analizi Bir Çevre Koruma Kuruluşuna Üyeyim Hayır Evet Katılımcıların Cinsiyeti Kadın Sayı Katılımcıların cinsiyeti arasında (%) Beklenen değer Toplam Yüzde Erkek Sayı Katılımcıların cinsiyeti arasında (%) Beklenen değer Toplam Yüzde Sayı Total Katılımcıların cinsiyeti arasında (%) Toplam Yüzde Total 47 179 226 20,8% 79,2% 100,0% 54,8 171,2 226,0 11,8% 44,8% 56,5% 50 124 174 28,7% 71,3% 100,0% 42,2 131,8 174,0 12,5% 31,0% 43,5% 97 303 400 24,3% 75,8% 100,0% 24,3% 75,8% 100,0% (beklenen değerin ,5ten küçük yüzdesi ,0) Bir çevre kuruluşuna üye olmanın fonksiyonel faydası dışında bireylere sosyal sorumluluk kapsamında psikolojik fayda, bir gruba ait olma duygusu ile beraber sosyal statü faydası gibi pek çok avantaj sağlayabilmektedir. Bireylerin elbette çevre koruma kuruluşuna üye olmak için isteklerinin dışında vakitlerinin ve gerektiğinde bağış yapabilecek maddi durumlarının uygun olması gerekmektedir. Bu durum göz önüne alındığında, bayan, çalışmayan bireylerin çevre koruma kuruluşlarında daha aktif rol 119 alabileceği düşünülebilir. Tablo 23’e göre bayan katılımcıların %20,8’i çevre koruma kuruluşuna üye olduklarını belirtirken, %79,2’si üye olmadıklarını belirtmişlerdir. Erkek katılımcıların ise %28,7’si bir çevre koruma kuruluşuna üye olduklarını belirtirken, %71,3’ü üye olmadıklarını belirtmişlerdir. Buna göre hem bayan hem de erkek katılımcılar, bir çevre koruma kuruluşuna üye olmadıklarını çoğunlukla dile getirmişlerdir. Bu durumun istatistiki olarak geçerliliğini sorgulamak üzere Ki-Kare testi uygulanmıştır. Ki kare değeri 3,373 olup 1 serbestlik derecesinde anlamlılık düzeyi 0,066 olmaktadır. Bu değer 0,05 değerinden büyük olduğundan, H0 red koşulu sağlanamamıştır, katılımcıların cinsiyetleri ile bir çevre koruma kuruluşuna üye olmaları arasında bir fark olmadığı görülmüştür. Bayanların, bir çevre koruma kuruluşuna üye olma gibi bu tip sosyal faaliyetlerde erkeklere oranla daha fazla boy gösterdikleri düşünüldüğünde; bayanların bu tür bir özelliğe sahip oldukları tahmin edilen bir durum olmaktadır. Ancak test sonucunda cinsiyetler arasında bir çevre koruma kuruluşuna üye olma durumu arasında fark görülmemiştir. Bu durumda, çoğunlukla özel sektör, uzmanlık gerektiren mesleklere sahip katılımcıların (bkz tablo 11) çevre koruma kuruluşuna aktif üye olacak kadar vakitlerinin olmadığı ve/veya ayrıca katılımcıların bir grup aktivitesi ile birlikte çevreye fayda sağlamadan çok bireysel çabalar ile çevreye duyarlı tutumları gerçekleştirdikleri tahmin edilmektedir. H0: Katılımcıların Çevre Dostu Ürünler İçin Fazladan Ücret Ödeme Durumları ile Çevre Duyarlılığı ile İlgili İfadeler Arasında Farklılık Yoktur. H1: Katılımcıların Çevre Dostu Ürünler İçin Fazladan Ücret Ödeme Durumları ile Çevre Duyarlılığı ile İlgili İfadeler Arasında Farklılık Vardır. Katılımcıların, çevre dostu ürünler için ödeyebilecekleri fazladan yüzde, çevre dostu ürün satın alımının sürdürülebilmesi için önem taşımaktadır. Bu konudaki görüşlerini anlayabilmek amacı ile katılımcıların çevreye duyarlı tutumları ile çevre dostu ürünler için fazladan ücret ödeyebilme durumları bağımsız örneklem t testine tabi tutulmuştur. 120 Katılımcıların genellikle sorulara ‘katılıyorum’ ve ‘ne katılıyorum ne katılmıyorum’ şeklinde cevap verdikleri görülmektedir. ‘Ne katılıyorum ne katılmıyorum’ ifadesi, katılımcıların konu ile ilgili kararsızlık içerisinde olduklarını belirtmektedir. Çevre dostu ürünler için fazladan ücret ödediklerini belirten katılımcılar, ‘çevreye duyarlı ürünleri satın almayı tercih ederim’, ‘her zaman diğer insanlara ve çevreye daha az zarar veren ürünleri satın alırım, ‘aile fertlerini ya da arkadaşlarımı çevreye zarar veren ürünler konusunda uyarırım’, ‘su ve elektriği olabildiğince az harcamaya çalışırım’, ‘kağıt, plastik, cam, pil, vs ürünleri biriktirip geri dönüşüm kutularına atarım’, ‘mümkün olduğunca geri dönüştürülebilir ambalaja sahip ürünleri satın alırım’, ‘enerji tasarrufuna uygun ev aletlerini tercih ederim’, ‘çevreye karşı sorumsuz davranan firmaların ürünlerini satın almam’, ‘satın aldığım ürünlerin üzerindeki etiketleri dikkatlice okurum’, ‘çevre dostu ürünlerin bilincindeyim’ ve ‘doğanın korunması için çevre dostu ürünlerin biz tüketicilerce tercih edilmesi son derece önemlidir’ ifadelerine katılmaktadırlar. Çevre dostu ürünler için fazladan ücret ödemediklerini belirten katılımcılar ise; ‘çevreye duyarlı ürünleri satın almayı tercih ederim’, ‘her zaman diğer insanlara ve çevreye daha az zarar veren ürünleri satın alırım’, ‘aile fertlerini ya da arkadaşlarımı çevreye zarar veren ürünler konusunda uyarırım’, ‘su ve elektriği olabildiğince az harcamaya çalışırım’, ‘enerji tasarrufuna uygun ev aletlerini tercih ederim’, ‘satın aldığım ürünlerin üzerindeki etiketleri dikkatlice okurum’, ‘çevre dostu ürünlerin bilincindeyim’ ve ‘doğanın korunması için çevre dostu ürünlerin biz tüketicilerce tercih edilmesi son derece önemlidir’ ifadelerine katıldıklarını belirtmişlerdir. ‘Kağıt, plastik, cam, pil, vs ürünleri biriktirip geri dönüşüm kutularına atarım’, ‘mümkün olduğunca geri dönüştürülebilir ambalaja sahip ürünleri satın alırım’ ifadesine, ‘çevreye karşı sorumsuz davranan firmaların ürünlerini satın almam’ ifadelerine kararsız kaldıklarını belirtmişlerdir. Çeşitli medya organlarında yer alarak tüketicilerin konu hakkında bilgi sahibi olmalarını sağlamakta olan haberler, belgeseller, tartışma programları özellikle küresel ısınma 121 konusu ile hayatımıza girmekte ve diğer çevre kirliliği vakalarını da sıkça gündeme taşımaktadır. Tüketicilerin, medya sayesinde bilinçlendiği konu sayesinde artık kredi kartlarının faturalarından içeceklerindeki şişe tercihlerine kadar çevrelerinde kullanabilecekleri tüm unsurlar çevresel tercihlerine bağlı olarak şekillenmektedir. Hassasiyetlerine, bilinçlerine ve isteklerine bağlı olarak farklı alanlarda tüketiciler çevreye daha uyumlu yaşamayı tercih edebilmektedir. Çevreye duyarlılık; kimi durumlarda ek ücret ödemeye gerek kalmadan geri dönüşüm, çevredeki bireyleri uyarma gibi kişisel çabalara bağlı eylemlere, kimi durumlarda ise belirli bir ödün seviyesine bağlı olmaktadır. Ek ücret ödediklerini belirten katılımcılarca çevreye duyarlı tutum ifadeleri olumlu yanıtlanmıştır. Şu halde bu tip katılımcıların çevreye karşı belirli bir ödün seviyesinde ürün satın alım eylemlerini gerçekleştirerek aynı zamanda çevreye faydalı olmak adına çeşitli uygulamalarda bulundukları söylenebilir. Çevre dostu ürünleri tercih eden ve etmeyen tüketicilerin ek fiyat hakkındaki görüşleri, çevreye duyarlı ürünlerin alternatif ürünlere kıyasla özelliklerinin benzer ve/veya daha üstün olması ile doğru orantılı olarak pozitif bir eğim içine girebilmektedir. Çevre dostu markalar hakkında katılımcıların görüşlerini daha iyi analiz edebilmek adına bir sonraki analiz marka değeri ifadelerini incelemektedir. Bu analizin marka değeri ifadelerini incelemeden önce yapılmış olması, katılımcıların çevreye duyarlı tutumlarının ne ölçüde şekillendiğini anlayabilmektir. Genel olarak incelendiğinde, çevre dostu ürünler için ek fiyat ödemeyen katılımcıların da ek fiyata razı olan katılımcılar gibi çevre dostu ürünleri tercih ettikleri görülmüştür. Bu durumdan, ek fiyat ödemediklerini belirten katılımcıların kendilerine makul gelen fiyat aralıklarında bu tür ürünleri satın aldıkları yorumu çıkarılabilir. Çevre dostu ürünler için fazladan ücret ödemediklerini belirten katılımcıların çevre dostu ürün satın alımı yaptıkları gerçeğinin yanında geri dönüşüm gibi çevreye faydalı bireysel çaba gerektiren eylemleri gerçekleştirmede kararsız kaldıkları gözlemlenmiştir. Katılımcıların ayrıca çevre dostu olmayan firmaların ürünlerini satın alabileceklerine dair kararsızlık göstermeleri, çevre dostu ürünler için herhangi bir bireysel ödün vermediklerini ve/veya vermeye gerek duymadıklarını gösterebilir. 122 Bu durumdan anlaşılan, katılımcıların çevre dostu ürünler için fazladan ücret ödeme durumları ile çevreye duyarlı hareketlerini belirlemeyi amaçlayan sorulara verdikleri cevaplar arasında farklılıklar gözlemlendiği şeklindedir. Yapılan yorumların istatistiksel açıdan doğruluğunu test etmek amacıyla bağımsız örneklem t testi uygulanmıştır. Tablo 23’e göre, ‘enerji tasarrufuna uygun ev aletlerini tercih ederim’ (p=0,399) ve ‘çevre dostu ürünlerin bilincindeyim’ ifadelerinde (p=0,096) anlamlılık dereceleri 0,05 değerinden büyük olmaktadır. Buna göre H0 reddedilememiştir, katılımcıların çevre dostu ürünler için ödeme durumları ile çevre duyarlılığı ile ilgili ifadeler arasında farklılık yoktur. Çevreye duyarlı tutum ifadelerinin içerisindeki diğer ifadelerdeki anlamlılık dereceleri p=0,000<0,05 olduğundan dolayı H0 reddedilmektedir, katılımcıların çevre dostu ürünler için fazladan ücret ödeme durumları ile çevre duyarlılığı ile ilgili ifadeler arasında farklılık bulunmaktadır. Tablo 24: Katılımcıların Çevre Dostu Ürünler İçin Ödeme Durumları ile Çevreye Duyarlı Tutumları Hakkındaki İfadeler Hakkında Grup İstatistikleri ve T Testi Katılımcıların Çevre Dostu Ürünler İçin Fazladan Ücret Ödeme Durumları N Çevreye duyarlı ürünleri satın almayı tercih ederim Her zaman diğer insanlara ve çevreye daha az zarar veren ürünleri satın alırım Aile fertlerini ya da arkadaşlarımı çevreye zarar veren ürünler konusunda uyarırım EVET 282 T (test değeri = 3) Sd Anlamlılık Derecesi (p) -7,821 152,555 ,000 -6,371 183,202 ,000 218,155 ,000 Ort. 1,67 HAYIR 118 2,50 EVET 282 1,63 HAYIR 118 2,31 EVET 282 1,90 -5,629 HAYIR 118 2,44 123 Su ve elektriği olabildiğince az harcamaya çalışırım Kağıt, plastik, cam, pil, vs ürünleri biriktirip geri dönüşüm kutularına atarım Mümkün olduğunca geri dönüştürülebilir ambalaja sahip ürünleri satın alırım Enerji tasarrufuna uygun ev aletlerini tercih ederim Çevreye karşı sorumsuz davranan firmaların ürünlerini satın almam Satın aldığım ürünlerin üzerindeki etiketleri dikkatlice okurum Çevre dostu ürünlerin bilincindeyim Doğanın korunması için çevre dostu ürünlerin biz tüketicilerce tercih edilmesi son derece önemlidir EVET 282 1,80 HAYIR 118 2,22 EVET 282 2,01 HAYIR 118 2,73 EVET 282 2,00 HAYIR 118 2,79 EVET 282 1,76 HAYIR 118 1,84 EVET 282 2,17 HAYIR 118 2,69 EVET 282 1,95 HAYIR 118 2,47 EVET 282 1,73 HAYIR 118 1,89 EVET 282 1,60 HAYIR 118 1,93 124 -3,172 177,700 ,002 -5,948 190,570 ,000 -7,380 176,733 ,000 -,845 196,009 ,399 -4,119 307,125 ,000 -4,692 213,467 ,000 -1,672 207,314 ,096 -3,804 205,181 ,000 Farklılığın görüldüğü ifadeler, bilinç ve tasarrufun dışındaki ifadeler olmaktadır. Almanya Federal Çevre Kurumu’nun yapmış olduğu bir araştırmaya göre çevresel ürünlere daha fazla para ödeyip ödemeyecekleri sorulduğunda Alman tüketicilerin %10’u “kesinlikle evet” cevabı verirken %59 oranındaki bir kesim de daha fazla ücret ödemeye hazır olduklarını ifade etmişlerdir (Çabuk ve Nakıboğlu, 2003: 50). Tablo 14’ten de görüleceği üzere katılımcılar yapılan çalışmaya uygun şekilde yaklaşık %70 ile çevre dostu ürünler için fazladan ücret ödeyebileceklerini belirtmişlerdir. Ücret ödeyen ve ödemeyen katılımcılar arasındaki yüzde farkı, bu analizdeki farklılıkları ortaya koyarken göz önüne alınması gereken bir unsur olmaktadır. Çevre dostu ürünler için fazladan ücret ödeyebileceklerini belirten katılımcılar çevreye duyarlı tüm ifadelere katıldıklarını belirtmişlerdir. Şu halde çevreye duyarlı tutumları açıklayan ifadelerin tümü göz önüne alındığında çevreye duyarlı hareket eden, geri dönüşüm yapan, çevresindeki bireyleri çevre dostu ürünler konusunda uyaran, bu tür ürünleri tercih eden katılımcılar çevreye duyarlı ürünler için fazladan ücreti göze alabileceklerdir. Ortak bir bilincin oluştuğu görülmesine karşın çevreye duyarlı ürünler için ek ücret ödemeyeceklerini belirten katılımcıların ise çevreye duyarlı olmayan firmaların ürünlerini satın almadıklarını belirtmeleri, bu katılımcıların yalnızca çevre dostu ürün satın almadıklarını, çevre dostu olmayan ürünleri de tercih ettikleri tahminini ve/veya çevre dostu ürünler için kendilerince daha makul bir fiyat ödedikleri ortaya çıkarmaktadır. Çevre dostu ürünleri satın almayı tercih eden, doğanın korunması için çevreye duyarlı ürünlerin tüketilmesi gerektiğine katılan, su, elektrik, enerji tasarrufuna dikkat eden, çevresindeki bireyleri bu konuda uyaran ve satın aldıkları ürünlerin etiketlerini okuyan bu katılımcıların çevre dostu ürünler için fazladan fiyat farkına gitmemeleri, ‘çevreye karşı sorumsuz davranan firmaların ürünlerini satın almam’ ifadesine katılmamaları ile yorumlanacak olursa çevre dostu ürünler için bireysel olarak ek bir çaba sarf etmedikleri sonucunu da çıkarılabilir. Farklılığın olmadığı gözlemlenen ifadeler, tasarruf ve bilinç ile ilgili ifadeler olmaktadır. Tasarruf söz konusu olduğunda, demografik profillerinden orta ve iyi gelir düzeyine sahip oldukları gözlemlenen (bkz tablo 10) ve çevre dostu ürünleri satın 125 almayı tercih ettiklerini belirten (bkz tablo 20) katılımcıların sadece tasarruf amaçlı çevre dostu ürünlere yönelme olasılıklarının düşük olduğu kanısına varılabilir. Literatürde yer alan Roper anketine göre Amerikalı tüketicilerin %58’i evlerinde elektrik tasarrufu yapmaya çalışmakta, %46’sı gazeteleri geri dönüştürmekte, %45’i şişe ve tenekeleri geri iade etmekte, %23’ü ise geri dönüştürülmüş malzemelerden üretilmiş ya da paketlenmiş ürünleri satın almaktadır (Rex ve Baumann, 2006: 568). Yapılan bu araştırmada Amerikalı tüketicilerin çalışmada yer alan katılımcılara benzer şekilde çevreye duyarlı tutumlar sergiledikleri, ancak yine de en çok yüzde ile elektrik tasarrufu yaptıkları görülmektedir. Katılımcıların da gelir düzeylerinin düşük olmamasına rağmen tasarrufa yönelebilmiş olmaları, çevre dostu ürünler için fazladan ücret ödeyen ve ödemeyen katılımcılarca desteklenen bir ifade olması dolayısıyla yalnızca tasarruf amacı ile eylemlerini gerçekleştirmedikleri kanısını güçlendirir niteliktedir. Tasarruf amacı ile eylemlerin şekillenme olasılığının yanı sıra katılımcıların, çevre dostu ürünler için fazladan ücret ödediklerini veya ödemediklerini belirtseler dahi belirli bir bilinç seviyesinde oldukları, ‘çevre dostu ürünlerin bilincindeyim’ ifadesine katıldıklarını belirtmelerinden dolayı düşünülmüştür. Bu durum da tablo 20’de görülen analizdeki çevreye duyarlı tutumların tüm ifadelerdeki olumlu yansımalarını açıklar niteliktedir. Konu ile ilgili açıklamalar ilerleyen analizlerde daha iyi anlaşılabilecektir. H0: Katılımcıların Çevre Dostu Ürünler İçin Fazladan Ücret Ödeme Durumları ile Marka Değeri Tutumları Hakkındaki İfadeler Arasında Farklılık Yoktur. H1: Katılımcıların Çevre Dostu Ürünler İçin Fazladan Ücret Ödeme Durumları ile Marka Değeri Tutumları Hakkındaki İfadeler Arasında Farklılık Vardır. Katılımcıların çevre dostu ürünler için fazladan ücret ödeme durumları ile çevreye duyarlı hareketlerinin arasındaki ilişki incelendikten sonra marka değeri ifadelerinin de incelenmesi; katılımcıların yalnızca çevreye duyarlı tutumlarının dışında satın aldıkları markalar için de ek ücret ödeyip ödememe durumlarını belirleyici nitelik taşımaktadır. Katılımcıların genel olarak sorulara ‘katılıyorum’ ve ‘ne katılıyorum ne katılmıyorum’ şeklinde yanıt verdikleri görülmektedir. ‘Ne katılıyorum ne katılmıyorum’ ifadesi, katılımcıların kararsızlıklarını göstermektedir. 126 Tablo 25’den da anlaşılacağı üzere; çevre dostu ürünler için fazladan ücret ödediklerini belirten katılımcılar; ‘çevre dostu ürünleri sıkça alırım’, ‘çevre dostu ürünler benim ilk tercihimdir’, ‘çevre dostu ürünleri başkalarına da tavsiye ediyorum’, ‘fiyatı yüksek olsa bile cevre dostu ürünleri satın almaya devam ederim’, ‘çevre dostu ürünlere aşinayım’, ‘çevre dostu ürünler kişiliğime uygundur’, ‘çevre dostu ürünler güvenilirdir’, ‘çevre dostu ürünler yeni çeşitler/teknolojiler geliştirmede oncudur’, ‘çevre dostu ürünlerin farkındayım’, ‘çevre dostu ürünler diğer ürünlerden daha farklı bir imaja sahiptir’, ‘çevre dostu ürünlerin kalitesi iyidir/yüksektir’, ‘çevre dostu ürünleri aldığım için memnunum’, ‘çevre dostu ürünler bana doğayı çağrıştırır’ ve ‘çevre dostu ürünler bana sağlığı ve sağlıklı yaşamı çağrıştırır’ ifadelerine katıldıklarını belirtmişlerdir. ‘Çevre dostu ürünlerin tasarımı/dizaynı daha çekicidir’, ‘çevre dostu ürünleri diğer ürünler arasından hemen fark edebiliyorum’, ‘çevre dostu ürünleri aklımda kolaylıkla hayal edebilirim’, ‘çevre dostu ürünlerin bazı özellikleri (ismi, logosu, rengi, vs) kolayca tanınmayı sağlayacak şekilde daha dikkat çekicidir’ ifadelerine ise kararsız kaldıklarını belirtmişlerdir. Çevre dostu ürünler için fazladan ücret ödemediklerini belirten katılımcılar; ‘çevre dostu ürünleri sıkça alırım’, ‘çevre dostu ürünler benim ilk tercihimdir’, ‘çevre dostu ürünleri başkalarına da tavsiye ediyorum’, ‘fiyatı yüksek olsa bile cevre dostu ürünleri satın almaya devam ederim’, ‘çevre dostu ürünlere aşinayım’, ‘çevre dostu ürünleri aldığım için memnunum’, ‘çevre dostu ürünlerin tasarımı/dizaynı daha çekicidir’, ‘çevre dostu ürünleri diğer ürünler arasından hemen fark edebiliyorum’, ‘çevre dostu ürünleri aklımda kolaylıkla hayal edebilirim’ ve ‘çevre dostu ürünlerin bazı özellikleri (ismi, logosu, rengi, vs) kolayca tanınmayı sağlayacak şekilde daha dikkat çekicidir’ ifadelerine kararsız kaldıklarını belirtmişlerdir. ‘Çevre dostu ürünler kişiliğime uygundur’, ‘çevre dostu ürünler güvenilirdir’, ‘çevre dostu ürünler yeni çeşitler/teknolojiler geliştirmede oncudur’, ‘çevre dostu ürünlerin farkındayım’, ‘çevre dostu ürünler diğer ürünlerden daha farklı bir imaja sahiptir’, ‘çevre dostu ürünlerin kalitesi iyidir/yüksektir’, ‘çevre dostu ürünler bana doğayı 127 çağrıştırır’, ‘çevre dostu ürünler bana sağlığı ve sağlıklı yaşamı çağrıştırır’ ifadelerine ise katıldıklarını belirtmişlerdir. Marka değerinin, ürünün tüketicilere sunduğu fonksiyonel değerler ve tüketicilerin marka hakkındaki oluşturdukları soyut değerler olmak üzere iki ana bölüme ayrıldığı düşünülürse, öncelikli olarak Aaker’e göre (2009) marka değerini oluşturan bileşenlerden en soyut bileşen olan marka çağrışımının tüketicilerin zihinlerinde çevreye duyarlı markaların ‘farkında’ olduktan sonra bir algı kıvılcımı oluşturarak algılanan kalite ve sonunda sadakati oluşturan zincirleme bir reaksiyonu başlatması olasıdır. Sadakatin sağlanması ise satın alım eyleminin sağlanması ve tüketiciler için tatmin edici bir seviyede seyretmesi ile gerçekleşmektedir. Çevre dostu ürünler için fazladan ücret ödeyen katılımcıların çevreye yarar sağlamak adına bir ödün verdikleri şimdiye kadar yapılan analizlerce desteklenmiştir (bkz tablo 24). Bu ödün seviyesi, karşılığında çevre dostu ürünün tüketiciye sağlayacağı iyi performans ile desteklenerek ürünün tekrar satın alınmasını sağlayacaktır. Daha önce bireylerin alışveriş ettikleri mekanlarda yalnızca ihtiyaçlara göre şekillenmiş olarak var olan ürünler, çevreye duyarlı markalar sayesinde özel bir kişilik kazanarak tüketicilerin gözünde farklı konumlara yerleşmeye çalışmaktadır. Türkiye’de çevre dostu ürünlerin yeni yeni tüketicilerin dikkatlerini çekmesi ile beraber, uzun zamandır alıştıkları markalardan vazgeçebilmeleri için zorlayıcı bir seçenek olsa dahi tüketicilerin, bu ürünleri tercih edebilmeleri güçlü çağrışımlar sayesinde gerçekleşebilir. Dolayısıyla güçlü bir çağrışımın ardından satın alım tekrarının sağlanması ve paralelinde marka sadakatinin oluşması süreci zaman ve emek gerektiren bir durumdur. Çevreye duyarlı markaların sağlığı, sağlıklı yaşamı ve doğayı çağrıştırdıklarını düşünen ve bu markaları satın aldıklarında çevrenin korunmasına fayda sağlayacaklarını bilen katılımcılar, ya her zaman aldıkları ürünlere ek olarak çevreye duyarlı ürünleri satın alacaklar, ya da alışkanlıklarını değiştirerek yalnızca çevre dostu ürünleri tercih edeceklerdir. Çevre dostu ürünleri tercih ederken ödeyebilecekleri fazladan yüzde, bireylerin çevre dostu ürünler için gösterebilecekleri ek çabanın derecesini belirlemektedir. 128 Ek ücret ödeyebileceklerini belirleyen katılımcılar aynı zamanda çevreye duyarlı tutumlar sergileyerek (bkz tablo 24) çevreyi koruma adına yapılacak eylemleri uygulamaktadırlar. Çevre dostu ürünler için fazladan ücret ödediklerini belirten katılımcılar; çevre dostu ürünlerin tasarımının ve belirleyici özelliklerinin dikkat çekici olması konusunu ve bu ürünleri akıllarında hayal etme ve kolaylıkla fark etme konularını kapsayan marka çağrışımı ifadelerinde kararsızlıklarını belirtmişlerdir. Marka çağrışımı ifadelerinden ikisi olan çevre dostu ürünlerin doğayı ve sağlık ve sağlıklı yaşamı çağrıştırması ise katılımcıların katıldıkları ifadeler olmaktadır. Çağrışımın dışında sadakat, algılanan kalite ve marka farkındalığı ifadelerinde katılımcılar olumlu yanıtlar vermişlerdir. Çevre dostu ürünleri sıkça aldıklarını, ilk tercihleri olduğunu ve başkalarına da tavsiye ettiklerini belirten katılımcılar, fiyatı yüksek olsa bile bu ürünleri satın aldıklarını ifade etmişlerdir. Çevre dostu ürünlere aşina olduklarını ve yeni teknoloji geliştirmede, kalite/güvenilirlik konusunda başarılı buldukları ürünlerden memnun olduklarını belirtmişlerdir. Çevre dostu ürünler için ek ücret ödemediklerini belirten katılımcılar, diğer katılımcıların yanıtlarına benzer şekilde marka çağrışımı ifadelerinde doğa ve sağlık ile ilgili ifadeler hariç kararsız kaldıklarını belirtmişlerdir. Ek fiyat ödemeye razı olan diğer katılımcılara göre çevre dostu ürünlerin daha az farkında olan ve/veya çevre dostu ürünlere aşina olmadıklarını belirten katılımcıların, duruma paralel olarak satın alım eyleminden kaçındıkları ve fiyatı yüksek olan durumlarda da bu tür ürünleri tercih etmedikleri gözlemlenmektedir. Bu durumun istatistiki açıdan geçerliliğini test etmek amacıyla bağımsız örneklem t testi uygulanmıştır. ‘Çevre dostu ürünleri aldığım için memnunum’ (p=0,00), ‘çevre dostu ürünlerin kalitesi iyidir/yüksektir’ (p=0,039), ‘çevre dostu ürünler yeni çeşitler/teknolojiler geliştirmede öncüdür’ (p=0,44), ‘çevre dostu ürünler güvenilirdir’ (p=0,44), ‘çevre dostu ürünler kişiliğime uygundur’ (p=0,00), ‘çevre dostu ürünlere aşinayım’ (p=0,00), ‘fiyatı yüksek olsa bile cevre dostu ürünleri satın almaya devam ederim’ (p=0,00), ‘çevre dostu ürünleri başkalarına da tavsiye ediyorum’ (p=0,00), ‘çevre dostu ürünler benim ilk tercihimdir’ (p=0,00) ve ‘çevre dostu ürünleri sıkça alırım’ (p=0,06) ifadelerinde anlamlılık dereceleri 0,05 değerinden küçük olmakta, dolayısıyla H0 red koşulu sağlanmıştır. Katılımcıların çevre dostu ürünler için ödeme 129 durumları ile marka değeri hakkındaki ifadeler arasında farklılık vardır. Diğer ifadelerdeki anlamlılık dereceleri 0,05 değerinden büyük olduğundan dolayı H0 reddedilememiştir, katılımcıların çevre dostu ürünler için ödeme durumları ile marka değeri hakkındaki ifadeler arasında farklılık bulunmamaktadır. Çevreye duyarlı ürünleri satın alırken ek ücret ödemeye razı olan ve olmayan katılımcılar, çevre dostu ürünlerin doğayı, sağlığı ve sağlıklı yaşamı çağrıştırdığını onaylarken, diğer marka çağrışım ifadelerinde kararsız kalmışlardır. Bu durum, marka sadakati, farkındalık ve algılanan kalite ifadelerine olumlu yanıt veren bu katılımcıların markaların belirleyici ve ayırt edici özelliklerinin tüketicilerin satın alım esnasında davranışlarını büyük ölçüde etkileyebilen marka çağrışımına olumsuz yanıt vererek çevre dostu markaların çağrışımlarının düşük olduğu olasılığını ve/veya ankete katılan katılımcıların yeterince ilgilerini çekmediği/çekemediği olasılığını ortaya koyabilir. Algılanan kalite ifadeleri (çevre dostu ürünlerin yeni teknolojiler geliştirmede üstünlüğü, güvenilir olması, kişiliklerine uygun olması, ürünlere aşina olmaları), marka farkındalığı ifadeleri (memnuniyet ve kalite) ve sadakat ifadeleri (yüksek fiyata rağmen satın alma, tavsiye etme, bu ürünlerin ilk tercih olması, sık satın alım) çevre dostu ürünler için ek ücret ödeyen katılımcıların katıldıkları, ödemeyen katılımcıların ise kararsız kaldıkları ifadeler olmaktadır. Çevre dostu ürünler için ek fiyat ödemeye razı olmayan katılımcıların sık satın alımı belirleyen sadakat, markaları fark etmelerini sağlayan farkındalık, ve çevre dostu markaların zihinlerindeki kalitesini belirleyen algılanan kalite ile ilgili ifadelerde kararsız kalmaları ile beraber; sadakat, farkındalık ve algılanan kalitenin oluşabilmesi için öncelik teşkil eden çağrışım ifadelerine de kararsız kalmaları şu halde şaşırtıcı bir sonuç olmamaktadır. Ancak yorumlanması gereken, çevre dostu ürünler için ek ücret ödemeye razı olan katılımcıların da çağrışım ifadelerindeki kararsızlıklarını belirtmeleridir. Belirleyici özelliklerinin bulunmaması ve/veya bu özelliklerinin tüketicilerin dikkatlerini çekememesi, çevre dostu markaların diğer markalar arasından seçilmesini zorlaştırıcı bir durum olabilmektedir. Şu halde bu markaların özellikle 130 tüketicilerin dikkatlerini çekmediği, akıllarına sıkça gelmediği, diğer ürünler arasından fark edemediği halde tercih sebebi olmasının nedeni sorgulanmalıdır. Nakıboğlu’nun (2007:43) çalışmasında belirttiği üzere bugüne kadar yapılan çalışmalar; tüketicilerin çevre dostu ürünleri satın almak için belirli bir istek sahibi oldukları, ancak bu tip ürünleri ek fiyat ödeyerek tercih edebilmeleri için alternatif ürünlerin sağladığı faydaları taşımaları gerektiği ortaya çıkmıştır. Tüketicilerin, örnek olarak bir süpermarketteki raflarda duran birçok temizlik markasının arasında çevre dostu X markasını seçebilme olasılığı, tüketicilerin gerçek anlamda çevreye duyarlı davranmak ‘istemelerinden’ kaynaklanabilir. Eğer X markası, diğer markalar arasında bir tüketici tarafından seçiliyor ise, bu durumun X markasının alternatif ürünler arasında eşit veya üst düzeyde fayda sağlaması ile gerçekleşmektedir. Ancak her iki katılımcı grubunun da marka çağrışımı ifadelerinde kararsız kalmaları; X markasının çağrışım başarısından çok tüketicilerin çevre adına bir şeyler yapma isteğinden kaynaklanmış olmasından kaynaklanabilir. Tablo 25: Katılımcıların Çevre Dostu Ürünler İçin Ödeme Durumları ile Marka Değeri Hakkındaki İfadeler Hakkında Grup İstatistikleri ve T Testi Katılımcıların Çevre Dostu Ürünler İçin Fazladan Ücret Ödeme Durumları Çevre dostu ürünleri sıkça alırım Çevre dostu ürünler benim ilk tercihimdir Çevre dostu ürünleri başkalarına da tavsiye ediyorum N Ort EVET 282 2,31 HAYIR 118 2,66 EVET 282 2,15 HAYIR 118 2,67 EVET 282 2,18 HAYIR 118 2,67 131 T (test değeri = 3) Sd Anlamlılık Derecesi (p) -2,781 300,204 ,006 -4,830 174,320 ,000 -4,364 174,480 ,000 Fiyatı yüksek olsa bile cevre dostu ürünleri satın almaya devam ederim Çevre dostu ürünlere aşinayım Çevre dostu ürünler kişiliğime uygundur Çevre dostu ürünler güvenilirdir Çevre dostu ürünler yeni çeşitler/ teknolojiler geliştirmede öncüdür Çevre dostu ürünlerin farkındayım Çevre dostu ürünler diğer ürünlerden daha farklı bir imaja sahiptir Çevre dostu ürünlerin kalitesi iyidir/yüksektir Çevre dostu ürünleri aldığım için memnunum EVET 282 2,43 HAYIR 118 3,03 EVET 282 2,33 HAYIR 118 2,92 EVET 282 1,98 HAYIR 118 2,49 EVET 282 2,09 HAYIR 118 2,30 EVET 282 2,09 HAYIR 118 2,30 EVET 282 2,01 HAYIR 118 2,14 EVET 282 2,06 HAYIR 118 2,11 EVET 282 2,26 HAYIR 118 2,45 EVET 282 2,17 HAYIR 118 2,62 132 -5,443 186,936 ,000 -4,923 328,724 ,000 -4,980 199,736 ,000 -2,022 229,416 ,044 -2,022 229,416 ,044 -1,321 202,452 ,188 -,478 202,826 ,633 -2,079 250,606 ,039 -4,269 211,811 ,000 Çevre dostu ürünlerin tasarımı/ dizaynı daha çekicidir Çevre dostu ürünleri diğer ürünler arasından hemen fark edebiliyorum Çevre dostu ürünleri aklımda kolaylıkla hayal edebilirim Çevre dostu ürünler bana doğayı çağrıştırır Çevre dostu ürünlerin bazı özellikleri (ismi, logosu, rengi, vs) kolayca tanınmayı sağlayacak şekilde daha dikkat çekicidir Çevre dostu ürünler bana sağlığı ve sağlıklı yaşamı çağrıştırır EVET 280 2,61 HAYIR 118 2,66 EVET 282 2,82 HAYIR 118 2,82 EVET 282 2,59 HAYIR 118 2,51 EVET 282 2,04 HAYIR 118 2,17 EVET 282 2,61 HAYIR 118 2,71 EVET 282 1,94 HAYIR 118 1,94 133 -,465 212,794 ,643 -,016 382,709 ,987 ,694 338,468 ,488 -1,329 220,587 ,185 -,798 237,440 ,425 -,009 250,870 ,993 H0: Katılımcıların Gelir Düzeyleri ile Çevre Dostu Ürünler İçin Ödeyebilecekleri Fazladan Yüzde Arasında İlişki Yoktur. H1: Katılımcıların Gelir Düzeyleri ile Çevre Dostu Ürünler İçin Ödeyebilecekleri Fazladan Yüzde Arasında İlişki Vardır. Tüketiciler, gerekli istek ve eylem kapasitesine sahip olduklarında, gerek bireysel gerekse satın alım eylemlerinde çevreye duyarlı tutumlar sergilemektedirler. Geri dönüştürme, ısı ve elektrik tasarrufu harcama yapılmadan gerçekleşebilecek tutumların yanı sıra çevre dostu ürün satın alım tercihi, belirli oranlarda harcama yapılmasını gerektirmektedir. Alım esnasında yapılacak çeşitli tutumlar da bireylerin çevreye duyarlı ürünler için sergileyebilecekleri ödün derecesini göstermektedir. Birtakım ürün kategorilerindeki çevreye duyarlı ürünler, alternatif ürünlere oranla daha yüksek fiyatlı olabilmektedir. Bu gibi bir durumda tüketicilerin çevreye duyarlı ürünler için ne miktarda ek fiyat ödeyebilecekleri önem taşımaktadır. Tablo 24 ve 25, çevreye duyarlı ürünler için ek fiyat ödemeye razı olan ve olmayan katılımcıları çevreye karşı tutumları ve marka değeri ifadeleri yönünden incelemiştir. Katılımcıların hem çevreye karşı hassas tutumları, hem de marka değerini oluşturan bileşenlere karşı verdikleri tepkiler çevre dostu ürünler için ek ücret ödeyip ödemedikleri koşullarda farklılıklar göstermiştir. Katılımcıların çevre dostu ürünler için ödeyebilecekleri fazladan yüzde, analizin daha sağlıklı yapılabilmesi için 6 farklı gruptan 3 gruba indirilmiştir. Böylelikle %0-10, %1120 ve %21 ve üzeri yüzde aralıkları ile dört farklı gelir grubuna ait katılımcıların arasındaki ilişki sorgulanmıştır. Tablo genel olarak incelendiğinde, tüm gelir grubuna ait katılımcıların çevreye duyarlı ürünler için en çok %6-10’luk bir yüzde farkını ödeyebileceklerini belirttikleri görülmektedir. Farklı gelir gruplarına ait katılımcıların çevreye duyarlı ürünler için ödemeye razı oldukları fazladan yüzde oranları, yüzdeler farklı olsa dahi en çok %0-10, sonra %11-20 ve en son %21 ve üzeri şeklinde gözlemlenmiştir. 134 Tablo 26: Gelir Düzeyi ile Çevre Dostu Ürünler İçin Ödenebilecek Fazladan Yüzde Arasında İlişki Analizi Katılımcıların Çevre Dostu Ürünler İçin Ödeyebilecekleri Fazladan Yüzde (Azaltılmış) 18 15 %21 ve üzeri 2 23,1 10,1 1,9 35,0 51,4% 42,9% 5,7% 100,0 % %0-10 Katılımcıların gelir düzeyleri 0-499 Tl Sayı Beklenen değer Katılımcıların gelir düzeyleri arasında (%) Toplam (%) 500-999 Tl Sayı Beklenen değer Katılımcıların gelir düzeyleri arasında (%) % of Total 1000-1499 Tl Sayı Beklenen değer Katılımcıların gelir düzeyleri arasında (%) Toplam (%) 1500 ve üzeri Tl Sayı %1120 Total 35 6,4% 5,3% ,7% 12,4% 36 23 5 64 42,2 18,4 3,4 64,0 56,3% 35,9% 7,8% 100,0 % 12,8% 8,2% 1,8% 22,7% 57 13 3 73 48,1 21,0 3,9 73,0 78,1% 17,8% 4,1% 100,0 % 20,2% 4,6% 1,1% 25,9% 75 30 5 110 72,6 31,6 5,9 110,0 68,2% 27,3% 4,5% 100,0 % Beklenen değer Katılımcıların gelir düzeyleri arasında (%) 135 Toplam (%) Total 26,6% 10,6% Sayı 186 186,0 Beklenen değer 81 81,0 1,8% 39,0% 15 282 15,0 282,0 100,0 % 66,0% 28,7% 5,3% 66,0% 28,7% 5,3% Katılımcıların gelir düzeyleri arasında (%) Toplam (%) 100,0 % (Beklenen değerin ,5ten küçük yüzdesi ,01). %21 ve üzeri ek fark ödediklerini en düşük oranlarda belirten katılımcıların şu halde çevreye duyarlı ürünler için ek ücret ödeyen kesimi, gelir düzeylerinden bağımsız olarak çoğunlukla %0-10 yüzde aralığında ek bir oranı tercih etmektedir. Yapılan tahminlerin istatistiki açıdan doğruluğunu test etmek amacıyla Ki Kare testi uygulanmıştır. Ki kare değeri 11,529 olup 6 serbestlik derecesinde anlamlılık düzeyi 0,073’tür. Bu değerin 0,05 değerinden büyük olması sebebiyle H0 red koşulu sağlanamamıştır, katılımcıların gelir düzeyleri ile çevreye duyarlı ürünler için ödeyebilecekleri fazladan yüzde arasında ilişki yoktur. Çevreye duyarlı ürünler için ek ücret ödediklerini belirten bireylerin, gelir düzeyleri ile doğru orantılı olarak gelişen bir ek ücret ödeme potansiyeli olabileceği, çevreye duyarlı ürünleri satın alırken bireylerin etkilendikleri faktörler düşünülmediğinde tahmin edilebilir. Ancak satın alım eylemi, kolay karar verilebilen bir eylem gibi görünse de bireyin çoğu zaman farkında olmadığı iç ve dış birçok etmenin harmanlanmasından ortaya çıkan bir bileşik eylem olmaktadır. Dolayısıyla yüksek gelir düzeyine sahip birey çevreye duyarlı ürünler hakkında yeterince bilinçli değilse, çevreye duyarlı ürünleri diğer ürünler içerisinden kolaylıkla fark edemiyorsa ve/veya yalnızca vakti kısıtlıysa bu tür ürünleri tercih edemeyebilir. Öte yandan, düşük gelirli bir bireyin de çevreye duyarlı ürünler için ek ücret ödeyebilecekleri tahmin edilmeyen bir durum olmasına karşın mümkün olabilmektedir. Bahsedilen bu karmaşık ve bileşik satın alım eylemi, ankete 136 katılan katılımcılar çerçevesinden incelendiğinde tablo 26’daki sonuçlar ortaya çıkmıştır. Buna göre katılımcıların gelir düzeyleri ile çevreye duyarlı ürünler için ödeyebilecekleri fazladan yüzde arasında ilişki yoktur. H0: Katılımcıların Çevreye Duyarlı Tutumları ile Çevre Dostu Ürün Satın Alarak Çevrenin Korunmasına İnanma Durumları Arasında Farklılık Yoktur. H1: Katılımcıların Çevreye Duyarlı Tutumları ile Çevre Dostu Ürün Satın Alarak Çevrenin Korunmasına İnanma Durumları Arasında Farklılık Vardır. Katılımcıların çevreye duyarlı tutumlarının ilk yapılan analizlerin sonucu doğrultusunda (bkz tablo 20) olumlu olduğu, çevreye duyarlı tüm ifadelere katıldıklarını belirttikleri gözlemlenmiştir. Ancak çalışmanın amacına paralel olarak istenen, bireylerin yalnızca çevreye duyarlı tutum sergilemelerinden öte, çevre dostu ürünlere inanarak satın alma davranışlarına bu tutumlarını yansıtabilme kapasiteleri de olmaktadır. Bu nedenle katılımcıların çevre dostu ürün satın alarak çevrenin korunmasına inanma durumları ile çevreye duyarlı tutumları, bağımsız örneklem t testi ile yorumlanmak üzere analize tabi tutulmuştur. Katılımcılar, genellikle sorulara ‘kesinlikle katılıyorum’, ‘katılıyorum’ ve ‘ne katılıyorum ne katılmıyorum’ şeklinde yanıt vermişlerdir. ‘Ne katılıyorum ne katılmıyorum’ ifadesi, katılımcıların konu ile ilgili kararsızlık içerisinde olduklarını belirtmektedir. Çevre dostu ürün satın alarak çevrenin korunmasına katkıda bulunduklarına inanan katılımcılar; ‘çevreye duyarlı ürünleri satın almayı tercih ederim’, ‘her zaman diğer insanlara ve çevreye daha az zarar veren ürünleri satın alırım’, ‘aile fertlerini ya da arkadaşlarımı çevreye zarar veren ürünler konusunda uyarırım’, ‘su ve elektriği olabildiğince az harcamaya çalışırım’, ‘kağıt, plastik, cam, pil, vs ürünleri biriktirip geri dönüşüm kutularına atarim’, ‘mümkün olduğunca geri dönüştürülebilir ambalaja sahip ürünleri satın alırım’, ‘enerji tasarrufuna uygun ev aletlerini tercih ederim’, ‘çevreye karşı sorumsuz davranan firmaların ürünlerini satın almam’, ‘satın aldığım ürünlerin üzerindeki etiketleri dikkatlice okurum’, ‘çevre dostu ürünlerin bilincindeyim’ ve 137 ‘doğanın korunması için çevre dostu ürünlerin biz tüketicilerce tercih edilmesi son derece önemlidir’ ifadelerine katıldıklarını belirtmişlerdir. Çevre dostu ürün satın aldıklarında çevrenin korunmasına katkıda bulunduklarına inanmayan katılımcılar ise ‘çevreye duyarlı ürünleri satın almayı tercih ederim’, ‘aile fertlerini ya da arkadaşlarımı çevreye zarar veren ürünler konusunda uyarırım’, ‘kağıt, plastik, cam, pil, vs ürünleri biriktirip geri dönüşüm kutularına atarim’, ‘mümkün olduğunca geri dönüştürülebilir ambalaja sahip ürünleri satın alırım’, ‘çevreye karşı sorumsuz davranan firmaların ürünlerini satın almam’ ve ‘satın aldığım ürünlerin üzerindeki etiketleri dikkatlice okurum’ ifadelerine kararsız kaldıklarını belirtmişlerdir. ‘Her zaman diğer insanlara ve çevreye daha az zarar veren ürünleri satın alırım’, ‘su ve elektriği olabildiğince az harcamaya çalışırım’, ‘enerji tasarrufuna uygun ev aletlerini tercih ederim’, ‘çevre dostu ürünlerin bilincindeyim’ ve ‘doğanın korunması için çevre dostu ürünlerin biz tüketicilerce tercih edilmesi son derece önemlidir’ ifadelerine ise katıldıklarını belirtmişlerdir. Çevre dostu ürün satın alımını etkileyen birçok faktör, gerek tüketicilerin alım davranışlarını yönlendirmekte, gerekse işletmelerin ürünlerini tüketicilere ulaştırırken takip ettikleri basamak taşları olarak işlev görmektedir. Tüketicilerin satın alım alışkanlıkları, çevreye duyarlı ürünlerin rasyonel faydaları gibi somuta yakın faktörlerin yanı sıra, bilinç, inanç gibi daha soyut faktörler de bahsedilen satın alım davranışlarını etkilemektedir. Çevre dostu bir ürün satın alarak çevreye katkıda bulunmaya inanma durumu; çevreye duyarlı tutumlar açısından incelendiğinde genel olarak çevreye katkıda bulunduklarını düşünen katılımcılar tarafından olumlu şekilde yanıtlanmıştır. Bu katılımcıların çevre bilincine sahip ve sorumluluk sahibi oldukları yapılan ilk tahmin olmaktadır. Pettit ve Sheppard (1992), çalışmalarında çevreye duyarlı olmayan tutumlardan çevreye duyarlı tutumlara geçişte bir takım maliyetlerin tüketiciler tarafından karşılandığını belirtmişlerdir. Bırakılan her davranış, yeni alışkanlıklar için zaman harcama, stres gibi ek maliyetleri ortaya çıkarmaktadır. Ancak çevreye duyarlı olmayan davranıştan çevreye duyarlı davranışa geçiş süreci ve sonrasında çevrenin korunduğuna inanarak çevre dostu ürünleri satın almak, stres ve ek zaman harcama gibi 138 olumsuz olarak nitelendirilebilecek faktörlerin olumsuzluklarını azaltıcı nitelik taşıyabilmektedir. Çevre dostu ürünleri tercih ederek çevrenin korunmasına inanan katılımcıların çevreye karşı tüm tutumlarında olumlu yanıt vermeleri, inancın yüksekliği ile eylem kapasitesinin doğru orantılı olarak geliştiğini gösterebilir. Çevre dostu ürünleri satın aldıklarında çevreye katkıda bulunduklarına inanmayan katılımcıların, su, elektrik, enerjiyi verimli harcamaya çalıştıkları, çevre dostu ürünlerin bilincinde oldukları, her zaman çevreye daha az zararlı ürünleri satın almayı tercih ettikleri görülmektedir. Ancak geri dönüşüm, etiketleri dikkatlice okuma, çevredeki bireyleri uyarma gibi ek çaba gerektiren, bireyin inancı ile paralel olarak çevre adına daha çok şey yapma isteği ile şekillenen eylemlerde kararsız kaldıkları görülmüştür. Bu da Sheppard ve Pettit (1992)’nin çalışmalarında belirttikleri ek maliyetlerin inanç yoksunluğu ile birleşerek eylem kısıtı yarattığını açıklayabilmektedir. Genel olarak bakıldığında katılımcıların çevre dostu ürün satın alırken çevrenin korunmasına inanma durumları ile çevreye duyarlı hareketlerini belirleyen ifadeler arasında farklılıklar görülmektedir. Tablodaki verilerden yola çıkılarak yapılan yorumların istatistikî açıdan anlamlılığını sorgulamak üzere %95 güven düzeyinde bağımsız örneklem t testi uygulanmıştır. Tablodan anlaşıldığı üzere, ‘enerji tasarrufuna uygun ev aletlerini tercih ederim’ ifadesi, 137,309 serbestlik derecesine sahip olup 0,508>0,05 koşulu ile H0 reddedilememiş, farklılığın olmadığı sonucu ortaya çıkmıştır. Diğer ifadelere bakıldığında, anlamlılık düzeylerinin 0,05 değerinden küçük olduğu gözlemlenerek H0 red koşulu gerçekleşmiştir, çevre dostu ürün satın alarak çevrenin korunmasına katkıda bulunduklarına inanan ve inanmayan katılımcılar arasında ifadeler çerçevesinde farklılık gözlemlenmiştir. Çevrenin korunması, kuşbakışı bakıldığında büyük fabrikaların, sanayi şehirlerinin, atık arıtma tesislerinin yapabileceği türden büyük ve yüklü bir eylem gibi gözükmektedir. Ancak kuşbakışı görünümde mercek biraz daha büyültülürse, büyük fabrikaların arasındaki, ev hanımlarının, çiftçilerin, çalışan kesimin, öğrencilerin ve hatta çocukların çevre kirliliğini eşit şekilde yaratabilme olasılığının olduğu gözlemlenebilir. Bireylerin yapacakları ufak çabalar, milyonlarca birey tarafından yapılan çabalar ile birleşerek 139 çevre ile ilgili etkin koruma sağlanabilmektedir. Bahsedilen çabalar, ancak çevre bilincine sahip tüketicilerce gerçekleşmekte, çevrenin korunduğuna inanarak yapılan eylemleri ile de şekillenmektedir. Çevrenin korunmasına çevre dostu ürün satın alarak katkıda bulunduklarına inanan katılımcılar, çevre sorumluluğu ile ilgili tüm ifadelere katılırken, belirli bir çevre bilincine sahip oldukları da anlaşılmaktadır. İnanma ve bilinç faktörlerinin birleşmesi ile beraber katılımcıların çevreye duyarlı tutumlarındaki olumlu tavırları ortaya çıkmaktadır. Tablo 27: Katılımcıların Çevre Dostu Ürün Satın Alarak Çevrenin Korunmasına İnanma Durumları ile Çevreye Duyarlı Hareketleri Hakkında Grup İstatistikleri ve T Testi Katılımcıların çevre dostu ürün satın alarak çevrenin korunmasına inanma durumları N Çevreye duyarlı ürünleri satın almayı tercih ederim Her zaman diğer insanlara ve çevreye daha az zarar veren ürünleri satın alırım Aile fertlerini ya da arkadaşlarımı çevreye zarar veren ürünler konusunda uyarırım EVET 311 Anlamlılık Derecesi (p) -7,570 116,784 0,000 -6,216 132,838 0,000 -5,745 128,977 0,000 1,72 89 2,58 EVET 311 1,68 HAYIR 89 2,38 EVET 311 1,91 89 Sd Ort HAYIR HAYIR T (test değeri = 3) 2,56 140 Su ve elektriği olabildiğince az harcamaya çalışırım Mümkün olduğunca geri dönüştürülebi lir ambalaja sahip ürünleri satın alırım Enerji tasarrufuna uygun ev aletlerini tercih ederim Çevreye karşı sorumsuz davranan firmaların ürünlerini satın almam Satın aldığım ürünlerin üzerindeki etiketleri dikkatlice okurum Çevre dostu ürünlerin bilincindeyim Doğanın korunması için çevre dostu ürünlerin biz tüketicilerce tercih edilmesi son derece önemlidir EVET 311 1,85 HAYIR 89 2,67 EVET 311 2,08 HAYIR 89 2,74 EVET 311 1,80 HAYIR EVET 89 1,73 311 2,19 HAYIR 89 2,79 EVET 311 1,95 HAYIR 89 2,62 EVET 311 1,69 HAYIR 89 2,10 EVET 311 1,57 HAYIR 89 2,12 141 -2,220 128,187 0,028 -5,686 131,731 0,000 ,663 137,309 0,508 -2,498 98,194 0,014 -5,289 131,211 0,000 -3,681 120,000 0,000 -5,421 124,735 0,000 Çevre dostu ürün satın alarak çevreyi koruduklarına inanmayan katılımcıların ise çevrenin çok fazla kirlendiği/tahrip edildiği için çevre dostu ürün satın almak istemediklerini düşünebilmeleri ve/veya çevrenin bir kişinin çabası ile kurtulamayacağını düşündüğü için çevre dostu ürün satın almış olsa dahi çevreyi koruduğuna inanmamayı tercih edebilmeleri olasıdır. Ancak ‘çevreye duyarlı ürünleri satın almayı tercih ederim’ ifadesinde, katkıda bulunduklarına inanmayan katılımcılar kararsız kaldıklarını belirtmişlerdir. Dolayısıyla çevre dostu ürünleri satın almış olsa dahi çevreyi koruduğuna inanmama olasılığı ortadan kalkarak çevrenin çok fazla kirlendiği için, bireysel çabaların çevreyi düzeltmeye yaramayacağını düşündükleri bir duruma dönüşebilir. Çevrenin korunmasına katkıda bulunmadıklarına inanma, bireysel çabaların gereksiz/yetersiz olduğu görüşünün yanı sıra bu konuda herhangi bir eyleme geçme isteğinin de olmadığı sonucunu ortaya çıkarabilmektedir. İnançtaki herhangi bir eksilmenin eylem kısıtına yol açması, hem katılımcıların çevre dostu satın alım davranışlarında (çevre dostu ürünleri tercih etme, geri dönüştürülebilir ambalajlı ürünleri satın alma, vs) hem de çevreye duyarlı bireysel çabalarında (geri dönüşüm, çevredeki bireyleri uyarma, etiketleri dikkatlice okuma, vs) kararsız kalmalarına neden olmuştur. Çevreye duyarlı ürünleri satın alarak çevrenin korunmasına inanma durumu ile farklılaşan ifadelerin dışında bir ifadede farklılığın görülmediği gözlemlenmiştir. Çevre dostu ürünler için ek ücret ödeme durumu ile çevreye duyarlı tutumların farklılık analizinde (bkz tablo 24), ‘enerji tasarrufuna uygun ev aletlerini tercih ederim’ ifadesinde farklılık gözlemlenmemiştir. Benzer şekilde, çevre dostu ürün satın alarak çevrenin korunmasına inanan ve inanmayan katılımcılar arasında aynı ifadede farklılık gözlemlenmemiştir. Böylece bahsedilen önceki çalışmada ortaya çıkan, ancak düşük bir olasılık olarak yorumlanan katılımcıların çevre dostu ürünleri bir tasarruf amacı ile satın aldıkları olasılığının arttığı düşünülebilir. İki analizin sonucuna bakıldığında, biri ek ücretten bağımsız olarak, bir diğeri ise çevre dostu ürün satın aldıklarında çevrenin korunduğuna inanma durumundan bağımsız olarak katılımcıların enerji tasarrufuna uygun ev aletlerini tercih ettiklerini ortaya koymuştur. Şu halde tasarruf eyleminin her iki analizde de zıt şekilde yorumlanabileceği sonucu ortaya çıkmıştır. Katılımcıların 142 çevreye duyarlı ürünler için gösterdikleri ek çaba ile çevreye duyarlı tutumları arasında yapılan farklılık analizinin sonucunda, tasarruf unsuru daha ayrıntılı bir incelemeye alınmıştır. H0: Katılımcıların Marka Değeri Hakkındaki Tutumları ile Çevre Dostu Ürün Satın Alarak Çevrenin Korunmasına İnanma Durumları Arasında Farklılık Yoktur. H1: Katılımcıların Marka Değeri Hakkındaki Tutumları ile Çevre Dostu Ürün Satın Alarak Çevrenin Korunmasına İnanma Durumları Arasında Farklılık Vardır. Katılımcıların çevre dostu ürün satın alarak çevrenin korunmasına inanma durumları, çevreye duyarlı ürün satın alma açısından önemli bir konudur. Marka değeri bileşenleri hakkındaki tutumların çevreye duyarlı satın alım davranışlarına etkisi ise araştırmanın amacına paralel olarak incelenmesi gereken bir unsur olmaktadır. Katılımcılara, marka değeri hakkındaki sorular çeşitli ifadeler aracılığıyla sorulmuştur. Genel olarak bakıldığında, katılımcıların sorulara ‘katılıyorum’ ve ‘ne katılıyorum ne katılmıyorum’ şeklinde cevap verdikleri gözlemlenmiştir. ‘Ne katılıyorum ne katılmıyorum’ ifadesi, katılımcıların kararsızlıklarını belirtir. Buna göre tablo 28’de görüldüğü üzere çevre dostu ürünler satın alarak çevrenin korunmasına katkıda bulunduklarına inanan katılımcılar; ‘çevre dostu ürünleri sıkça alırım’, ‘çevre dostu ürünler benim ilk tercihimdir’, ‘çevre dostu ürünleri başkalarına da tavsiye ediyorum’, ‘çevre dostu ürünlere aşinayım’, ‘çevre dostu ürünler kişiliğime uygundur’, ‘çevre dostu ürünler güvenilirdir’, ‘çevre dostu ürünlerin farkındayım’, ‘çevre dostu ürünler diğer ürünlerden daha farklı bir imaja sahiptir’, ‘çevre dostu ürünler yeni çeşitler/teknolojiler geliştirmede öncüdür’, ‘çevre dostu ürünlerin kalitesi iyidir/yüksektir’, ‘çevre dostu ürünleri aldığım için memnunum’, ‘çevre dostu ürünler bana doğayı çağrıştırır’, ‘çevre dostu ürünlerin bazı özellikleri (ismi, logosu, rengi, vs) kolayca tanınmayı sağlayacak şekilde daha dikkat çekicidir’, ‘çevre dostu ürünler bana sağlığı ve sağlıklı yaşamı çağrıştırır’ ifadelerine katıldıklarını belirtmişlerdir. ‘Fiyatı yüksek olsa bile çevre dostu ürünleri satın almaya devam ederim’ ifadesine, ‘çevre dostu ürünlerin tasarımı/dizaynı daha çekicidir’, ‘çevre dostu ürünleri diğer 143 ürünler arasından hemen fark edebiliyorum’, ‘çevre dostu ürünleri aklımda kolaylıkla hayal edebilirim’ kararsız kaldıklarını belirtmişlerdir. Çevre dostu ürünleri tercih ederek çevrenin korunmasına katkıda bulunduklarına inanmayan katılımcılar ise ‘çevre dostu ürünleri sıkça alırım’, ‘çevre dostu ürünleri başkalarına da tavsiye ediyorum’, ‘fiyatı yüksek olsa bile çevre dostu ürünleri satın almaya devam ederim’, ‘çevre dostu ürünlere aşinayım’, ‘çevre dostu ürünler kişiliğime uygundur’, ‘çevre dostu ürünlerin kalitesi iyidir/yüksektir’, ‘çevre dostu ürünleri aldığım için memnunum’, ‘çevre dostu ürünlerin tasarımı/dizaynı daha çekicidir’, ‘çevre dostu ürünleri diğer ürünler arasından hemen fark edebiliyorum’, ‘çevre dostu ürünleri aklımda kolaylıkla hayal edebilirim’, ‘çevre dostu ürünlerin bazı özellikleri kolayca tanınmayı sağlayacak şekilde daha dikkat çekicidir’ ifadelerine kararsız kaldıkları gözlemlenmiştir. Katılımcıların ‘çevre dostu ürünler güvenilirdir’, ‘çevre dostu ürünlerin farkındayım’, ‘çevre dostu ürünler diğer ürünlerden daha farklı bir imaja sahiptir’, ‘çevre dostu ürünler yeni çeşitler/teknolojiler geliştirmede öncüdür’, ‘çevre dostu ürünler bana doğayı çağrıştırır’, ‘çevre dostu ürünler bana sağlığı ve sağlıklı yaşamı çağrıştırır’ katıldıklarını belirtmişlerdir. Katılımcıların çevreye duyarlı ürün satın alarak çevrenin korunmasına katkıda bulunmalarına inanma durumlarının, bir önceki analizde çevreye duyarlı tutumları bakımından bir takım farklı eylemler ile sonuçlandığı görülmüştür. Çevreye duyarlı hareketlerini zihinlerindeki inanç sistemleri ile bu şekilde değiştirebilen katılımcılar, çevre dostu markalar hakkında da çevreyi koruma inançlarına göre irdelenmiştir. Sevindik’in (2007) çalışmasında yer alan bir ifade; fonksiyonel açıdan markaların satın alım esnasında markanın kalitesinin varlığını garanti eden bir yol olduğu, duygusal açıdan ise tüketicilerin istek ve kişisel beklentilerini tatmin ettiği yönündedir. Çevre dostu ürün satın alarak çevrenin korunmasına inanma durumu, tüketicilerin bu ifadedeki hem fonksiyonel hem de duygusal beklentilerin bir adım daha önüne geçerek çevreye duyarlılık konusunda atlanması gereken bir düşünce basamağı olarak düşünülebilir. ‘Çevreye duyarlı bir ürün alıyorum, bu sebeple çevrenin korunmasına katkıda bulunacağım’ düşüncesi, bir bireyin çevreye duyarlı olan ve olmayan ürünler arasından 144 duyarlı ürünlere satın alım eğilimi göstermesini sağlayabilir. Çevre dostu ürünleri tercih ederek çevrenin korunmasına katkıda bulunduklarına inanan katılımcılar, çevre dostu ürünlerin dizaynının çekiciliği konusunda (marka çağrışımı ifadesi) , akıllarında hayal etme (marka çağrışımı ifadesi) konusunda ve yüksek fiyata rağmen çevre dostu ürünleri tercih etme (marka sadakati ifadesi) konusunda kararsız kalmışlardır. Fiyat haricindeki sadakat ifadelerine olumlu yanıtlar veren katılımcıların, çevre dostu markaların farkında olduklarını ve zihinlerindeki algıladıkları kalitenin olumlu olduğu söylenebilir. Marka çağrışımı ifadelerinden çevre dostu markaların çekiciliği ve akılda kolayca hayal edilmesi, katılımcılarca kararsız kalınan ifadeler olmakta, dolayısıyla çevre dostu markaların katılımcıların gözünde ne derece kalıcı olduğu/olabileceği sorusunu akıllara getirmektedir. Çevre dostu ürünleri tercih ederek çevrenin korunmasına katkıda bulunmadıklarını düşünen katılımcılar, en basit ifadeyle çevre dostu ürünlerin varlığından ve amacından haberdardır denilebilir. Bu kanı, çevre dostu ürünlerin farkında olduklarını, bu ürünleri güvenilir buldukları ve sağlık ve doğayı çağrıştırdığını düşündüklerinden dolayı ortaya konmuştur. Çevre dostu ürünlerin bir şekilde farkında oldukları anlaşılan bu katılımcılar, farkında oldukları bu ürünleri inanç basamağından atlamadıkları için tercih etmekte kararsız kalmışlardır. Bu tür katılımcılar çevre dostu ürünleri güvenilir bulduklarını ifade etmişler, sağlık ve doğa gibi çevre dostu ürün denilince akla belki de ilk gelen önemli çağrışımlarla zihinlerinde desteklemişlerdir. Dolayısıyla çevre dostu ürünlerin belirli bir fayda getirisinin olamayacağı şeklinde bir düşüncelerinin olmadığı gözlemlenebilir. Şu halde yalnızca bir birey ile tüm çevre kirliliklerinin son bulamayacağına inanma olasılıkları ortaya çıkmaktadır. Genel olarak bakıldığında katılımcıların çevre dostu ürün satın alarak çevreye katkıda bulunduklarına inanma durumları ile marka değerini ölçmek için kullanılan ifadeler arasında farklılıklar görülmektedir. Tablodaki verilerden yola çıkılarak yapılan yorumların istatistikî açıdan anlamlılığını sorgulamak üzere %95 güven düzeyinde bağımsız örneklem t testi uygulanmıştır. Katılımcılar, ‘çevre dostu ürünler diğer ürünlerden daha farklı bir imaja sahiptir’ ifadesinde (p=0,287), ‘çevre dostu ürünlerin tasarımı/dizaynı daha çekicidir’ ifadesinde (p=0,593), ‘çevre dostu ürünleri diğer ürünler arasından hemen fark edebiliyorum’ ifadesinde (p=0,563), ‘çevre dostu ürünleri 145 aklımda kolaylıkla hayal edebilirim’ ifadesinde (p=0,238), ‘çevre dostu ürünler bana sağlığı ve sağlıklı yaşamı çağrıştırır’ ifadesinde (p=0,443) anlamlılık dereceleri 0,05 değerinden büyüktür. Buna göre bahsi geçen ifadelerde H0 reddedilememiştir. Katılımcıların marka değeri hakkındaki ifadeler ile çevre dostu ürün satın alarak çevrenin korunmasına inanma durumları arasında farklılık yoktur. Diğer ifadelere bakıldığında ise 0,000 anlamlılık düzeyine sahip ifadelerde H0 reddedilerek farklılığın varlığı gözlemlenmiştir. Tablo 28: Katılımcıların Çevre Dostu Ürün Satın Alarak Çevrenin Korunmasına İnanma Durumları ile Marka Değeri Hakkındaki İfadeler Hakkında Grup İstatistikleri ve T Testi Katılımcıların Çevre Dostu Urun Satın Alarak Çevrenin Korunmasına İnanma Durumları N Çevre dostu ürünleri sıkça alırım Çevre dostu ürünler benim ilk tercihimdir Çevre dostu ürünleri başkalarına da tavsiye ediyorum Fiyatı yüksek olsa bile çevre dostu ürünleri satın almaya devam ederim Çevre dostu ürünlere aşinayım EVET 311 T (test değeri = 3) Sd Anlamlılık Derecesi (p) -3,656 208,870 0,000 -4,460 117,649 0,000 -3,600 122,000 0,000 -3,051 122,496 0,003 -3,258 95,828 0,002 Ort 2,31 HAYIR 89 2,78 EVET 311 2,18 HAYIR 89 2,73 EVET 311 2,23 HAYIR 89 2,67 EVET 311 2,52 HAYIR 89 2,91 EVET 311 2,33 HAYIR 89 3,11 146 Çevre dostu ürünler kişiliğime uygundur Çevre dostu ürünler güvenilirdir Çevre dostu ürünlerin farkındayım Çevre dostu ürünler diğer ürünlerden daha farklı bir imaja sahiptir Çevre dostu ürünler yeni çeşitler/teknoloji ler geliştirmede öncüdür Çevre dostu ürünlerin kalitesi iyidir/yüksektir Çevre dostu ürünleri aldığım için memnunum Çevre dostu ürünlerin tasarımı/dizaynı daha çekicidir Çevre dostu ürünleri diğer ürünler arasından hemen fark edebiliyorum Çevre dostu ürünleri aklımda kolaylıkla hayal edebilirim EVET 311 2,02 HAYIR 89 2,51 EVET 311 2,06 HAYIR 89 2,47 EVET 311 1,97 HAYIR 89 2,33 EVET 311 2,05 HAYIR 89 2,17 EVET 311 2,21 HAYIR 89 2,40 EVET 311 2,24 HAYIR 89 2,55 EVET 311 2,20 HAYIR 89 2,65 EVET 309 2,61 HAYIR 89 2,67 EVET 311 2,80 HAYIR EVET HAYIR 89 2,90 311 2,53 89 2,69 147 -4,193 131,984 0,000 -3,640 140,293 0,000 -3,059 125,875 0,003 -1,069 138,128 0,287 -1,904 153,842 0,059 3,080 161,386 0,002 -4,195 156,219 0,000 -,536 138,887 0,593 -,579 384,310 0,563 -1,182 209,596 0,238 Çevre dostu ürünler bana doğayı çağrıştırır Çevre dostu ürünlerin bazı özellikleri (ismi, logosu, rengi, vs) kolayca tanınmayı sağlayacak şekilde daha dikkat çekicidir Çevre dostu ürünler bana sağlığı ve sağlıklı yaşamı çağrıştırır EVET 311 2,02 HAYIR 89 2,27 EVET 311 2,49 HAYIR 89 3,17 EVET 311 1,92 HAYIR 89 2,01 -2,369 151,910 0,019 -4,979 145,992 0,000 -,770 142,197 0,443 Bireylerin bebeklik dönemlerinin sonlarından itibaren zihinlerinde geliştirdikleri sürekli öğrenme arzusu/duygusu ile beraber, geliştirdikleri bir başka önemli sistem, inanç sistemidir. Özel yaşamlarında, okul/iş yaşamlarında çevreleri tarafından şekillendirilen inanç sistemleri, davranışlarının ve düşüncelerinin temelini oluşturur. Satın alım esnasında da o ana kadar olan düşünceleri, bireyleri yönlendirirken, markaların sundukları göze çarpan nitelikler ile birleşerek satın alım eylemine dönüşebilmektedir. Çevreye duyarlı ürünlerin satın alınmasında önemli bir basamak olarak tabir edilen inanç, bireylerin gerek çevreye duyarlı tutumları (bkz tablo 27) gerekse çevre dostu markalar hakkındaki düşüncelerini değiştirebilecek kapasitede olan önemli bir faktördür. Çevre dostu ürün satın alarak çevrenin korunmasına inanan katılımcılar, çevre dostu ürünleri sıkça aldıklarını, bu ürünlerin ilk tercihleri olduğunu ve başka bireylere de tavsiye ettiklerini ifade ederek çevre dostu ürünler için belirli bir bağlılığa sahip olduklarını göstermişler, ancak tablo 21’de de gözlemlendiği üzere yüksek fiyatlardaki çevreye duyarlı ürünleri tercih etme konusunda kararsız kalmışlardır. Bu durumun tablo 21’in yorumlarında bahsedilen ‘yüksek fiyat’ kelimesinin çok yüksek oranlardaki fiyat farkını çağrıştırması sebebiyle kararsız kalınabilmiş olma olasılığı bulunmaktadır. Çevre dostu ürünlere aşina olan, memnun olan katılımcıların bu tür ürünlere karşı algıladıkları kalitenin de yüksek olduğu söylenebilir. Çevre dostu 148 ürünlerin doğa, sağlık ve sağlıklı yaşamı çağrıştırdığını düşünen katılımcılar, ayrıca diğer analizlerde (bkz tablo 21, 25) kararsız kaldıkları ‘çevre dostu ürünlerin bazı özellikleri (ismi, logosu, rengi, vs) kolayca tanınmayı sağlayacak şekilde daha dikkat çekicidir’ ifadesine katıldıklarını belirtmişlerdir. Bu durum, çalışmada yer almayan ancak literatürdeki birey davranışları ve psikolojisi hakkında önemli bir bulgu olan ‘algıda seçicilik’ etmeninin katılımcılarca uygulandığı gözlemlenebilir. Algıda seçicilik, bireylerin çevrelerinde bulunan uyarıcılardan bir veya birkaçına dikkatlerini yöneltmeleri şeklinde açıklanabilmektedir. Algılanan seçicilik, süreklilik, uyarıcının şiddeti, alışılmışın dışındaki uyarıcılar gibi dış etmenlerden ve inanç, beklenti, gereksinim gibi iç etmenlerden etkilenmektedir. Tanımdan da anlaşılacağı üzere, bireylerin ‘çevrenin korunmasına katkıda bulunuyorum’ inancı; daha önce fark etmedikleri çevre dostu ürünlerin özelliklerinin dikkat çekici olduğunu düşünmelerini sağlayabilmiştir. Özelliklerin dikkat çekici olduğu yönündeki olumlu ifadelerin dışında akılda kolaylıkla çevre dostu ürünleri hayal etme, tasarımının dikkat çekici olması konularında kararsızlıklarını korumuşlardır. Çevre dostu ürün satın alarak çevrenin korunmasına katkıda bulunduklarına inanmayan katılımcılar ise; çevre dostu ürünlerin doğayı, sağlığı ve sağlıklı yaşamı çağrıştırması dışındaki tüm ifadelerde kararsızlıklarını belirtmişlerdir. Bu katılımcıların inanç sistemlerindeki kapalılık yüzünden çağrışımdan sadakate uzanan marka değeri çizgisinde pasif kalarak kararsız bir tutum içerisine girmişlerdir. Farklılığın olmadığı gözlemlenen ifadeler, marka çağrışımı ve marka farkındalığı ifadeleridir. Farklılığın gözlemlenmediği diğer ifadelerde her iki katılımcı grubu da çevre dostu ürünlerin tasarımlarının çekici olduğu konusunda, diğer ürünler arasından çevre dostu ürünleri fark edebilme konusunda ve çevre dostu ürünleri akıllarında kolayca hayal edebilme konusunda kararsız kaldıklarını belirtmişlerdir. Şu halde bu analizde görülen çevrenin korunması için çevre dostu ürün satın almadıklarını belirten katılımcılar ile çevre dostu ürünleri sıkça aldıklarını belirten katılımcıların benzer şekilde çevre dostu ürünler için fazladan ücret ödeyen ve ödemeyen katılımcıların da olduğu gibi aynı çağrışım ifadelerine kararsız kalmalarını belirtmeleri, çevre dostu 149 ürünlerin çağrışım konusundaki yetersiz olabileceği fikrini gündeme getirebilmektedir (bkz tablo 25). Tablo 28’de görülen, çağrışım ifadelerine kararsız kalındığı, ancak ‘çevre dostu ürünler bana sağlığı ve sağlıklı yaşamı çağrıştırır’ ifadesinde ortak bir katılımın varlığıdır. Buna göre katılımcıların ortak görüşlerinin; çevre dostu ürünlerin katılımcılara doğa, sağlık gibi unsurları çağrıştırmada başarılı olduğu ancak bir ‘marka’ olarak diğer ürünler arasından kendini gösterememesi olduğu söylenebilir. Çevrenin korunmasına inanan ve inanmayan katılımcılar; marka farkındalığı ifadesi olan ‘çevre dostu ürünler diğer ürünlerden daha farklı bir imaja sahiptir’ ifadesine katıldıklarını belirtmişlerdir. Bu durum da katılımcıların çevre dostu ürünlerin amacının farkında oldukları olasılığını destekler nitelikte ancak zihinlerde hızla hatırlanabilecek yerde bulunmadığı olasılığı olarak şekillendiği görülebilmektedir. Bu durum, literatürde bahsedilen (bkz sayfa 45-51) yeşil tüketici kavramının tekrar düşünülmesini gündeme getirmiştir. Yeşil tüketiciler, genel olarak bakıldığında markası ne olursa olsun çevreye duyarlı ürün satın almakta, önemli olanın çevreye katkı olduğunu düşünmektedirler. Çevreye duyarlı ürün satın alırken ek ücret ödemeyen ve çevre dostu ürünleri satın almayan (bkz tablo 27), çevreye duyarlı ürünleri satın alarak çevrenin korunmasına inanmayan ve çevre dostu ürünleri satın almayan (bkz tablo 28) katılımcıların aynı ifadelerde kararsız kaldıkları, dolayısıyla yeşil tüketici profiline uzak bir profil çizdikleri gözlemlenmiştir. Çalışmanın sonuç bölümünde tüm analizlerin yorumları birleştirilerek genel bir tüketici profili çıkarılmaya çalışılmıştır. H0: Katılımcıların Eğitim Düzeyleri ile Satın Aldıkları Ürünün Üretici Firmasının Çevre Dostu Olup Olmamasına Verdikleri Önem Arasında İlişki Yoktur. H1: Katılımcıların Eğitim Düzeyleri ile Satın Aldıkları Ürünün Üretici Firmasının Çevre Dostu Olup Olmamasına Verdikleri Önem Arasında İlişki Vardır. Bireylerin eğitim düzeyleri, gerek sosyal kimliklerinde gerekse tüketici kimliklerinde yaptıkları eylemleri şekillendiren önemli bir unsur olmaktadır. Çevre dostu ürün satın alım eylemi açısından bu durum, tüketicilerin çevreye duyarlı ürünleri tercih etmelerinin yanı sıra satın aldıkları ürünlerin üretici firmasının da çevre dostu olmasına özen 150 göstermesine önem verme durumlarını da biçimlendirebilir. Eğitim düzeyi ile üretici firmanın çevre dostu olmasına gösterilen önem arasındaki ilişki, bu analizde sorgulanmaya çalışılmıştır. Bireylerin eğitim seviyesinin yükselmesi ile beraber satın aldıkları ürünler hakkındaki bilinç düzeylerinin artması, satın alımlarında daha seçici davranmaya eğilimli olabilecekleri tahminini ortaya koyabilir. Ancak konu çevreye duyarlı ürünler olduğunda, bireylerin eğitimlerinin önemli bir faktör olarak satın alım davranışlarını etkilemesi gerçeğinin yanı sıra; çevreye karşı hassasiyetleri, çevre dostu ürünler hakkındaki bilinçleri ve konu hakkında eylem yapabilme yetenekleri de devreye girebilen önemli faktörler olmaktadır. Bu faktörler satın alım eylemlerini etkiledikleri kadar çevreye karşı hassas tutumlarında da gözlemlenebilmektedir. Satın aldıkları ürünün üretici firmasının çevre dostu olmasına önem verme durumu da hem satın alma, hem de çevre hassasiyeti açısından bilinçli ve istekli bireylerce dikkate alınan bir durum olmaktadır. Tablo 29’a bakıldığında, ilkokul mezunu (%75) ve ortaokul mezunu (%63) katılımcıların satın aldıkları ürünün üretici firmasının çevre dostu olmasına çoğunlukla önem vermedikleri görülmektedir. Lise (%86,1), üniversite (%80), lisansüstü (%73,7) ve lisansüstü üzeri mezunu (%75) katılımcıların ise çoğunlukla satın aldıkları ürünün üretici firmasının çevre dostu olmasına önem verdikleri görülmektedir. Bu durumun istatistiki olarak gerçekliğini sorgulamak amacıyla Ki-Kare testi uygulanmıştır. Ki Kare değeri 5 serbestlik derecesinde 41,576 olup, 0,00 anlamlılık düzeyine sahiptir. Bu değerin 0,05 değerinden küçük olması dolayısıyla H0 red koşulu sağlanmıştır, katılımcıların satın aldıkları ürünlerin üretici firmasının çevre dostu olmasına verdikleri önem ile eğitim düzeyleri arasında ilişki bulunmaktadır. Ankete katılan her bireyin evlerinde birer televizyon olduğu düşünüldüğünde, çevre hakkındaki yayınların televizyonu olan evlere rahatlıkla ulaştığı düşünülebilir. Televizyon; gazete, dergi, reklam afişlerinden çok bireylerin ulaşabilecekleri temel medya organlarından biri olduğu için burada örnek gösterilmiştir. Eğitim düzeyleri ve maddi durumlarından bağımsız olarak sahip olunabilecek bir medya yayın organı olan 151 televizyon, ilkokul mezunu bir bireyde de, lisansüstü mezunu bir bireyin evinde de bulunabilir. Ancak; televizyon sahibi olmak, aynı programları izlemek demek olmadığından, eğitim düzeyleri televizyon kanallarını seçerken ortaya çıkabilen önemli bir faktör olabilir. Kimi bireyler dizilerden başka program izlemezken, kimi bireyler haber, araştırma programları ve/veya belgeselleri tercih edebilir. Çevre dostu konularda gösterilecek hassasiyet, ek çaba gibi bireylerin kendilerini gelişen ve çeşitlenen dünya olaylarına yakın tutmaları ile tutum ve yaklaşımları şekillenebilmektedir. Bu durum da verilen televizyon örneği gibi, eğitim ve bilinç ile gelişebilmektedir. Tablo 29’daki verilere uygun olarak yorum yapıldığında; ilkokul ve ortaokul mezunu bireylerin, lise, üniversite, lisansüstü ve lisansüstü üzeri mezun bireylere göre konu hakkında daha az eğilimli oldukları tahmin edilebilir. Eğitim seviyesi daha yüksek bireylerin ise (özellikle lise ve üniversite) satın aldıkları ürünün üretici firmasının çevre dostu olmasına daha çok önem verdikleri tahmin edilebilir. Tablo 29’da gözlemlenen, eğitim seviyesi ile paralel olarak önem derecesinin bir artış göstermesinden ziyade değişen çeşitlilikte bir önem durumunun görülmesidir. Satın alınan ürünün çevre dostu olmasına en çok önem veren lise mezunu katılımcılar olmakla birlikte, bu sırayı üniversite, lisansüstü üzeri, lisansüstü, ortaokul ve ilkokul mezunu katılımcılar takip etmektedir. Dolayısıyla en çok lise ve üniversite mezunu katılımcıların satın aldıkları ürünlerin üretici firmasının çevre dostu olmasına önem verdikleri görülmektedir. Nakıboğlu’nun (2003) Adana’da 400 birey ile gerçekleştirdiği çalışmasında; eğitim ve gelir ile çevreci hassasiyet, çevre farkındalığı ve çevreci ürün satın alma düzeyleri arasında anlamlı bir ilişki bulunamamıştır. Bu çalışmaya zıt bir şekilde Tablo 29, satın alınan ürünlerin firmalarının da çevre dostu olmasına gösterilen özen durumunun bir çevreci hassasiyet eylemi olduğu düşünüldüğünde, eğitim ile bu eylem arasında anlamlı bir ilişki bulmuştur. 152 Tablo 29: Katılımcıların Eğitim Düzeyleri ile Satın Aldıkları Ürünün Üretici Firmasının Çevre Dostu Olup Olmamasına Verdikleri Önem Arasındaki İlişki Analizi Katılımcıların satın alınan ürünün üretici firmasının çevre dostu olmasına verdikleri önem Hayır Evet Katılımcıların Eğitim Düzeyleri ilkokul mezunu 2 6 8 25,0% 75,0% 100,0% 6,1 1,9 8,0 ,5% 1,5% 2,0% 10 17 27 37,0% 63,0% 100,0% 20,6 6,4 27,0 2,5% 4,3% 6,8% 87 14 101 Katılımcıların eğitim düzeyleri arasında (%) Beklenen değer 86,1% 13,9% 100,0% 77,0 24,0 101,0 Toplam Yüzde 21,8% 3,5% 25,3% 140 35 175 80,0% 20,0% 100,0% 133,4 41,6 175,0 35,0% 8,8% 43,8% Katılımcıların eğitim düzeyleri arasında (%) Beklenen değer Toplam Yüzde ortaokul mezunu Sayı Katılımcıların eğitim düzeyleri arasında (%) Beklenen değer Toplam Yüzde lise mezunu üniversite mezunu Total Sayı Sayı Sayı Katılımcıların eğitim düzeyleri arasında (%) Beklenen değer Toplam Yüzde 153 lisansüstü mezunu Sayı Katılımcıların eğitim düzeyleri arasında (%) Beklenen değer Toplam Yüzde Lisansüstü üzeri mezunu Sayı Katılımcıların eğitim düzeyleri arasında (%) Beklenen değer Toplam Yüzde Sayı Total Katılımcıların eğitim düzeyleri arasında (%) Toplam Yüzde 42 15 57 73,7% 26,3% 100,0% 43,5 13,5 57,0 10,5% 3,8% 14,3% 24 8 32 75,0% 25,0% 100,0% 24,4 7,6 32,0 6,0% 2,0% 8,0% 305 95 400 76,3% 23,8% 100,0% 76,3% 23,8% 100,0% (beklenen değerin ,5ten küçük yüzdesi ,83) H0: Katılımcıların Çevreye Duyarlı Tutumları ile Çevreye Daha Az Zararlı Ürünleri Satın Almak İçin Fazladan Çaba Harcama Durumları Arasında Farklılık Yoktur H1: Katılımcıların Çevreye Duyarlı Tutumları ile Çevreye Daha Az Zararlı Ürünleri Satın Almak İçin Fazladan Çaba Harcama Durumları Arasında Farklılık Vardır Katılımcıların, çevre dostu ürünler için belirli bir çaba harcayıp harcamadıklarını irdelemek amacıyla çevreye duyarlı tutumları hakkındaki ifadeler ile bağımsız t testi uygulanarak farklılığın varlığı sorgulanmaya çalışılmıştır. Genel olarak bakıldığında, katılımcılar ‘katılıyorum’ ve ‘ne katılıyorum ne katılmıyorum’ şeklinde yanıt vermişlerdir. ‘Ne katılıyorum ne katılmıyorum’ ifadesi, katılımcıların kararsız olduğunu belirtmektedir. Çevreye daha az zararlı ürünleri almak için fazladan çaba harcadıklarını belirten katılımcılar; ‘su ve elektriği olabildiğince az harcamaya çalışırım’, ‘kağıt, plastik, cam, pil, vs ürünleri biriktirip geri dönüşüm kutularına atarim’, ‘mümkün olduğunca geri 154 dönüştürülebilir ambalaja sahip ürünleri satın alırım’, ‘enerji tasarrufuna uygun ev aletlerini tercih ederim’, ‘çevreye karşı sorumsuz davranan firmaların ürünlerini satın almam’, ‘Satın aldığım ürünlerin üzerindeki etiketleri dikkatlice okurum’, ‘çevre dostu ürünlerin bilincindeyim’, ‘doğanın korunması için çevre dostu ürünlerin biz tüketicilerce tercih edilmesi son derece önemlidir’, ‘çevreye duyarlı ürünleri satın almayı tercih ederim’, ‘her zaman diğer insanlara ve çevreye daha az zarar veren ürün/ürünleri satın alırım’, ‘aile fertlerini ya da arkadaşlarımı çevreye zarar veren ürünler konusunda uyarırım’ ifadelerine katıldıklarını belirtmişlerdir. Çevreye daha az zararlı ürünleri satın almak için fazladan çaba harcamadıklarını belirten katılımcılar; ‘su ve elektriği olabildiğince az harcamaya çalışırım’, ‘kağıt, plastik, cam, pil, vs ürünleri biriktirip geri dönüşüm kutularına atarim’, ‘mümkün olduğunca geri dönüştürülebilir ambalaja sahip ürünleri satın alırım’, ‘çevreye karşı sorumsuz davranan firmaların ürünlerini satın almam’, ‘satın aldığım ürünlerin üzerindeki etiketleri dikkatlice okurum’, ‘aile fertlerini ya da arkadaşlarımı çevreye zarar veren ürünler konusunda uyarırım’ ifadelerine kararsız kaldıklarını belirtmişlerdir. ‘Enerji tasarrufuna uygun ev aletlerini tercih ederim’, ‘çevre dostu ürünlerin bilincindeyim’, ‘doğanın korunması için çevre dostu ürünlerin biz tüketicilerce tercih edilmesi son derece önemlidir’, ‘çevreye duyarlı ürünleri satın almayı tercih ederim’, ‘her zaman diğer insanlara ve çevreye daha az zarar veren ürün/ürünleri satın alırım’ ifadelerine ise katıldıklarını belirtmişlerdir. Bireyler, iş/okul ve özel hayatlarındaki inanç kalıpları, düşünce sistemleri ve eylem kapasiteleri ile birlikte hareket etmektedirler. Bu -sonunda belirli bir eylemi ortaya çıkaran düşünce zinciri- her türlü satın alım davranışları esnasında ortaya çıkmaktadır. Çevre dostu ürünleri tercih ederken de tüketicilerin düşüncelerindeki herhangi ek bir çabanın çevrenin korunmasını bir adım daha öteye taşıyacağına inanma durumları, bu konuda daha dikkatli ve daha özverili olmalarını sağlamaktadır. Yapılan bu ‘çaba’, herhangi bir ürün satın alımı sonrası fayda ve kullanılabilirlik olarak tüketicilere geri dönerken, çevre dostu ürünlerin satın alımı sonrası bu etmenlere ek olarak çevreyi koruma adına oturtulmuş bir sosyal sorumluluk tatmini de sağlayabilmektedir. Çevreye 155 daha az zararlı ürünleri almak için fazladan çaba gösterdiklerini belirten katılımcılar, çevre konusunda gerek satın alım eylemi sırasında, gerekse geri dönüşüm, uygun ev aletleri kullanma, vs gibi daha çok bireysel hareket edilen konularda bilinçli davrandıklarını belirtmişlerdir. Çevreye daha az zararlı ürünleri almak için fazladan çaba göstermediklerini belirten katılımcılar ise çevreye duyarlı ürün satın alım ve çevreye duyarlı ürün bilinci konusunda olumlu katılımlar göstermişken, ürünlerin etiketlerini okuma, çevredeki bireyleri uyarma, geri dönüşüm gibi belirli bir bireysel çabayı gerektirecek durumlarda kararsız kalmışlardır. Bu tip katılımcıların, çevreye duyarlı ürünler hakkında bilgi ve satın alım eylemlerini gerçekleştirdikleri halde satın alım eylemi dışındaki eylemlere kararsızlıklarından, çevreye katkıda bulunma durumlarının yalnızca çevre dostu ürün satın almak suretiyle şekillendiği düşünülebilir. Ayrıca demografik özelliklerde de gözlemlenen katılımcıların daha çok uzmanlık gerektiren meslekler, özel sektör çalışanları ve öğrencilerden oluştuğu düşünüldüğünde (bkz tablo 11) bu tür bireysel eylemler için yeterince zamanlarının olamaması, ek çabaların yalnızca alışveriş esnasında ortaya çıkmasını açıklayabilir. Duruma göre çevreye daha az zararlı ürünleri satın almak için katılımcıların fazladan çaba harcama durumları ile çevreye duyarlı hareketleri arasında farklılıkların bulunduğu gözlemlenmektedir. Bu yorumların istatistikî olarak geçerliliğini ölçmek amacıyla bağımsız örneklem t testi uygulanmıştır. Tüm ifadeler 0,05 değerinden küçük olmakla birlikte sıfır hipotezi red koşulunu sağlamaktadır. Dolayısıyla katılımcıların çevreye duyarlı tutumları hakkındaki ifadeler ile çevreye daha az zararlı ürünleri satın almak için fazladan çaba harcama durumları arasında farklılık bulunmaktadır. Katılımcıların, frekans analizlerinde de görüleceği üzere (bkz tablo 18) yaklaşık %69 oranında çevreye daha az zararlı ürünleri satın almak için fazladan çaba harcadıklarını görülmektedir. Literatürde ise; Pettit ve Sheppard (1992)’ın, yeşil olmayan davranıştan yeşil davranışa geçişte tüketicilerin bazı maliyetler ödemek zorunda kaldığını belirttiği araştırması yer almaktadır. Bırakılan her bir alışkanlık, faydanın yanında stres, farklı davranışları öğrenmek için zaman harcama gibi maliyetleri ortaya çıkarmaktadır. Yeşil tüketim de, belirli bir çabayı gerektirmektedir. Yazarlara göre bunlar yeşil için daha 156 fazla ödeme, bazı davranış değişiklikleri için efor gereği (şişe yıkama, plastikleri ayıklama, gazeteleri bağlama, depolama vb.), bir ürün için kusurlu ikame ürünü kabul etme, ürün tüketimini azaltma şeklindedir. Fazladan çaba harcadıklarını belirten katılımcılar, tüm ifadelerde Pettit ve Sheppard (1992)’ın çalışmalarında belirttiği üzere belirli maliyetleri üstlenmek suretiyle çaba harcadıklarını belirtmişlerdir. Çevreye duyarlı tutum ifadelerindeki bu ‘çaba’, satın alma eylemi ve geri dönüşüm, çevredeki bireyleri uyarma, çevre dostu ürün üretmeyen firmaların ürünlerini satın almama, vs gibi ifadeleri kapsayan satın alma eylemi dışındaki çabalardan oluşmuştur denilebilir. Fazladan çaba harcadıklarını belirten katılımcıların hem satın alma eylemi hem de satın alma eylemi dışındaki çabaları üstlendikleri ve fazladan çaba sarf etmediklerini belirten katılımcıların ise çevre dostu ürünlere tamamen kayıtsız kalmadıkları gözlemlenmektedir. Çevre dostu ürünleri satın aldıklarını ve bu konuda bilinçli olduklarını belirterek satın alma eylemi ile ilgili çabaları gerçekleştirirken, daha çok zaman, uğraş, vs gerektirecek diğer eylemlerde kararsız kalmışlardır. Bu durum, iki önceki paragrafta da belirtilen demografik özelliklerinde de ortaya çıkan (bkz tablo 11) büyük yüzdelerle çalışan ve öğrenci kesimin katıldığı katılımcıların geri dönüşüm gibi vakit alacak türden eylemleri yapmak için yeterli zamanlarının olmadığı olasılığını akıllara getirebilir. Tablo 30: Katılımcıların Çevreye Daha Az Zararlı Ürünleri Satın Almak İçin Fazladan Çaba Harcama Durumları ile Çevreye Duyarlı Hareketleri Hakkında Grup İstatistikleri ve T Testi Çevreye Daha Az Zararlı Ürünleri Satın Almak İçin Katılımcıların Fazladan Çaba Harcama Durumları N Su ve elektriği olabildiğince az harcamaya çalışırım EVET HAYIR 273 127 T (test değeri = 3) Sd Anlamlılık Derecesi (p) -6,288 183,032 ,000 Ort. 1,67 2,47 157 Kağıt, plastik, cam, pil, vs ürünleri biriktirip geri dönüşüm kutularına atarim Mümkün olduğunca geri dönüştürülebilir ambalaja sahip ürünleri satın alırım Enerji tasarrufuna uygun ev aletlerini tercih ederim Çevreye karşı sorumsuz davranan firmaların ürünlerini satın almam Satın aldığım ürünlerin üzerindeki etiketleri dikkatlice okurum Çevre dostu ürünlerin bilincindeyim Doğanın korunması için çevre dostu ürünlerin biz tüketicilerce tercih edilmesi son derece önemlidir Çevreye duyarlı ürünleri satın almayı tercih ederim EVET 273 1,97 HAYIR 127 2,77 EVET 273 2,00 HAYIR 127 2,72 EVET 273 1,71 HAYIR 127 1,93 EVET 273 2,07 HAYIR 127 2,86 EVET 273 1,85 HAYIR 127 2,65 EVET 273 1,70 HAYIR 127 1,96 EVET 273 1,51 HAYIR 127 2,09 EVET 273 1,65 HAYIR 127 2,48 158 -6,970 213,310 ,000 -7,254 219,829 ,000 -2,334 217,694 ,021 -4,394 153,520 ,000 -7,486 222,832 ,000 -2,813 211,250 ,005 -6,611 206,887 ,000 -8,634 186,154 ,000 Her zaman diğer insanlara ve çevreye daha az zarar veren ürün/ürünleri satın alırım Aile fertlerini ya da arkadaşlarımı çevreye zarar veren ürünler konusunda uyarırım EVET 273 1,56 HAYIR 127 2,42 EVET 273 1,81 HAYIR 127 -8,479 198,435 ,000 -8,930 252,051 ,000 2,60 Daha önceki çevreye duyarlı tutumlar ile fazladan ücret ödeme (bkz tablo 24) ve çevreye duyarlı tutumlar ile çevre dostu ürün satın alarak çevrenin korunmasına inanma durumu (bkz tablo 27) arasındaki farklılık analizlerini ortaya koymayı amaçlayan analizlerde; çevreye duyarlı tutumlardaki genel ifadelerin yanı sıra ‘enerji tasarrufuna uygun ev aletlerini tercih ederim’ ifadesi yer almaktadır. Diğer tutum ifadelerindeki yorumlar analizde yorumlanmış, ancak bu ifadeye verilen yanıtlar her iki analizde farklı ve çelişkili şekilde oluşmuştur. Çevre dostu ürünler için fazla ücret ödeyen ve ödemeyen katılımcılar bu ifadeye katıldıklarını belirtirken, çevre dostu ürün satın alarak çevrenin korunmasına inanan ve inanmayan katılımcılar da aynı ifadeye katıldıklarını belirtmişlerdir. Bu analizde de görülen, aynı ifadeye çevreye daha az zararlı ürünleri satın almak için fazladan çaba harcayan ve harcamayan katılımcıların (istatistiksel olarak farklılık gözlemlendiği halde tablo 30‘deki ortalamalar göz önüne bulundurularak) katılmış olmalarıdır. Önceki iki analiz sonrası yapılan yorumlar, katılımcıların iyi ve orta gelir düzeyine sahip olduğu, dolayısıyla çevre dostu ürünleri sadece tasarruf amaçlı alabilme olasılığının düşük olduğu, öte yandan çevre dostu ürün alarak çevrenin korunmasına inanmayan katılımcıların dahi bu ifadeye katıldıkları görüldükten sonra tasarruf olasılığının arttığı şeklindedir. Ancak burada unutulmaması gereken, çevreye daha az zararlı ürünleri satın almak için çaba göstermeyen katılımcıların, çevreyi tamamen umursamayan katılımcılar olmamalarıdır. Bu katılımcılar, daha önceki paragraflarda da bahsedildiği gibi çevre dostu ürün satın alan ve bilinçli davranan, su ve elektriği olabildiğince az harcamaya çalıştığını belirten, 159 ancak belirli çaba gerektirecek konularda kararsız kalan katılımcılardır. Satın alma, suyu kullandıktan sonra kapatma gibi eylemler hızlı yapılabilecek eylemlerdir ancak geri dönüşüm, çevredeki bireyleri uyarma, etiketleri okuma gibi eylemler belirli bir zaman ve enerji kaybına sebep olabilmektedir. Her üç analizin satın alma eylemlerine verdikleri yanıt ve ‘enerji tasarrufuna uygun ev aletlerini tercih ederim’ ifadesine verdikleri yanıt ifadeye katıldıkları şeklindedir. Öyleyse bu durumdan çıkabilecek sonuç her ne kadar orta ve iyi gelir düzeyine sahip olsalar ve bir şekilde tasarruflu ürünlere maddi açıdan çok ihtiyaç duymayacakları tahmin edilse dahi, katılımcıların çevre dostu ürünlerin tasarruflu ürünleri tasarruf amacı için satın alma olasılığı, yalnızca çevre dostu oldukları için satın alma olasılığından daha yüksek durumdadır denilebilir. Elbette iki uç noktayı irdeleyen bu yorumda (yalnızca tasarruf amaçlı veya çevresel amaçlı), katılımcıların çevre dostu ürünleri satın alırken tasarruflu özellikleri daha çok vurgulanmış olan ürünleri her iki amacı da düşünerek satın alabilecekleri olasılığı da dikkate alınarak düşünülmelidir. Örnek olarak bir enerji tasarruflu klima göz önüne alındığında, hem yeşil bir tüketici hem de normal bir tüketici aynı klimayı tasarruf özelliklerinden dolayı satın alabilir, zihinlerinde tasarruf görüntüsü bir tüketicide maliyetten kısma olarak, diğer tüketicide çevreye yaptığı katkı olarak canlanabilir. Dolayısıyla tasarruflu ürünlerin tüketiminin artması hem yeşil hem de diğer tüketiciler için çevreye katkı sağlayacağından olumlu karşılanmaktadır. Çevre dostu ürünler için ek çaba harcama ile çevreye duyarlı tutumlar, katılımcıların performanslarına göre farklılıkların gözlemlendiği bir analiz olmuştur. Her iki grupta da çevre dostu ürünleri satın aldıklarını belirten katılımcıların; marka değeri ifadeleri ile ek çaba arasında yapılacak farklılık analizine verdikleri yanıtların, hangi marka değeri bileşenlerinin ne kadar çaba gerektirdiği sorusuna da ışık tutarak çevre dostu markalar hakkındaki görüşlerini ortaya çıkarması beklenmektedir. H0: Katılımcıların Çevreye Daha Az Zararlı Ürünleri Satın Almak İçin Fazladan Çaba Harcama Durumları ile Marka Değeri Tutumları Arasında Farklılık Yoktur. H1: Katılımcıların Çevreye Daha Az Zararlı Ürünleri Satın Almak İçin Fazladan Çaba Harcama Durumları ile Marka Değeri Tutumları Arasında Farklılık Vardır. 160 Tıpkı çevre dostu ürünler gibi, çevre dostu ürünler için fazladan çaba sarf etme durumları ile marka değerini oluşturan bileşenler hakkındaki katılımcıların düşünceleri önem taşımaktadır. Marka değeri ifadelerinin hangi/hangilerinin çaba sarf eden ve etmeyen katılımcıları etkilediği bu analizde incelenmiştir. Katılımcıların, genel olarak soruları ‘katılıyorum’ ve ‘ne katılıyorum ne katılmıyorum’ şeklinde yanıtladıkları gözlemlenmektedir. ‘Ne katılıyorum ne katılmıyorum’ ifadesi, katılımcıların kararsızlığını göstermektedir. Çevreye daha az zararlı ürünleri satın almak için fazladan çaba harcadıklarını düşünen katılımcılar; ‘çevre dostu ürünleri sıkça alırım’, ‘çevre dostu ürünler benim ilk tercihimdir’, ‘çevre dostu ürünleri başkalarına da tavsiye ediyorum’, ‘fiyatı yüksek olsa bile çevre dostu ürünleri satın almaya devam ederim’, ‘çevre dostu ürünlere aşinayım’, ‘çevre dostu ürünler kişiliğime uygundur’, ‘çevre dostu ürünler güvenilirdir’, ‘çevre dostu ürünler yeni çeşitler/teknolojiler geliştirmede öncüdür’ ifadesine, ‘çevre dostu ürünlerin farkındayım’, ‘çevre dostu ürünler diğer ürünlerden daha farklı bir imaja sahiptir’, ‘çevre dostu ürünlerin kalitesi iyidir/yüksektir’, ‘çevre dostu ürünleri aldığım için memnunum’, ‘çevre dostu ürünler bana doğayı çağrıştırır’, ‘çevre dostu ürünler bana sağlığı ve sağlıklı yaşamı çağrıştırır’ ifadelerine katıldıklarını belirtmişlerdir. ‘Çevre dostu ürünlerin tasarımı/dizaynı daha çekicidir’, ‘çevre dostu ürünleri diğer ürünler arasından hemen fark edebiliyorum’, ‘çevre dostu ürünleri aklımda kolaylıkla hayal edebilirim’, ‘çevre dostu ürünlerin bazı özellikleri (ismi, logosu, rengi, vs) kolayca tanınmayı sağlayacak şekilde daha dikkat çekicidir’ kararsız kaldıklarını belirtmişlerdir. Çevreye daha az zararlı ürünleri satın almak için fazladan çaba harcamadıklarını düşündüklerini ifade eden katılımcılar ‘çevre dostu ürünler kişiliğime uygundur’, ‘çevre dostu ürünler güvenilirdir’, ‘çevre dostu ürünler yeni çeşitler/teknolojiler geliştirmede öncüdür’, ‘çevre dostu ürünlerin farkındayım’, ‘çevre dostu ürünler diğer ürünlerden daha farklı bir imaja sahiptir’, ‘çevre dostu ürünlerin kalitesi iyidir/yüksektir’, ‘çevre dostu ürünleri aklımda kolaylıkla hayal edebilirim’, ‘çevre dostu ürünler bana doğayı 161 çağrıştırır’, ‘çevre dostu ürünler bana sağlığı ve sağlıklı yaşamı çağrıştırır’ ifadelerine katıldıklarını belirtmişlerdir. ‘Çevre dostu ürünleri sıkça alırım’, ‘çevre dostu ürünler benim ilk tercihimdir’, ‘çevre dostu ürünleri başkalarına da tavsiye ediyorum’, ‘fiyatı yüksek olsa bile çevre dostu ürünleri satın almaya devam ederim’, ‘çevre dostu ürünlere aşinayım’, ‘çevre dostu ürünleri aldığım için memnunum’, ‘çevre dostu ürünlerin tasarımı/dizaynı daha çekicidir’, ‘çevre dostu ürünleri diğer ürünler arasından hemen fark edebiliyorum’, ‘çevre dostu ürünlerin bazı özellikleri (ismi, logosu, rengi, vs) kolayca tanınmayı sağlayacak şekilde daha dikkat çekicidir’ ifadelerine ise kararsız kaldıklarını belirtmişlerdir. Çevre dostu ürünler için ek çaba harcama durumları katılımcıların marka değeri ifadeleri bakımından incelendiğinde, çevreye daha az zararlı ürünleri satın almak için fazladan çaba harcadıklarını düşünen katılımcıların; marka sadakati, marka farkındalığı ve algılanan kaliteyi ölçmek amacıyla kullanılan ifadelere olumlu yanıtlar verdikleri gözlemlenmektedir. Ancak çevre dostu ürünlerin doğa ve sağlığı çağrıştırması dışında diğer marka çağrışımı ifadelerine kararsız kaldıkları da gözlemlenmiştir. Bu durumda çevreye duyarlı ürünleri almak için çaba sarf eden katılımcıların çevre dostu ürünlerin farkında oldukları, bu ürünlerin kalitesinden şüphe duymadıkları ve çevre dostu ürünleri sıkça aldıkları söylenebilir. Ancak belirli markaları çağrıştırmakta bir takım problemlerin olasılığı gözlem dahilindedir. Sadakat ile ilgili sorulara olumlu verilen yanıtların belirli bir marka için değil, çevre dostu olan herhangi bir markanın satın alım tekrarından kaynaklandığı düşünülebilir. Çevreye daha az zararlı ürünleri satın almak için fazladan çaba harcadıklarını düşünmediklerini ifade eden katılımcıların; çevre dostu ürünleri satın alma, başkalarına tavsiye etme, yüksek fiyatlı dahi olsa çevre dostu ürünleri tercih etme gibi sadakat ifadelerinde kararsız oldukları gözlemlenmiştir. Ayrıca çevre dostu ürünlere aşina olma konusunda ve çevre dostu ürünleri hayal etme ve tasarım konularında da kararsız oldukları anlaşılmaktadır. 162 Tablo 31: Katılımcıların Çevreye Daha Az Zararlı Ürünleri Satın Almak İçin Fazladan Çaba Harcama Durumları ile Marka Değeri Hakkındaki İfadeleri Hakkında Grup İstatistikleri ve T Testi Çevreye Daha Az Zararlı Ürünleri Satın Almak İçin Gösterilen Fazladan Çaba N Çevre dostu ürünleri sıkça alırım Çevre dostu ürünler benim ilk tercihimdir Çevre dostu ürünleri başkalarına da tavsiye ediyorum Fiyatı yüksek olsa bile çevre dostu ürünleri satın almaya devam ederim Çevre dostu ürünlere aşinayım Çevre dostu ürünler kişiliğime uygundur Çevre dostu ürünler güvenilirdir T (test değeri = 3) Sd Anlamlılık Derecesi (p) -3,304 143,136 ,001 -5,794 194,273 ,000 -7,204 185,837 ,000 -4,095 212,684 ,000 -3,951 348,280 ,000 -4,784 241,591 ,000 -5,117 245,708 ,000 Ort EVET 273 2,22 HAYIR 127 2,83 EVET 273 2,12 HAYIR 127 2,71 EVET 273 2,09 HAYIR 127 2,84 EVET 273 2,47 HAYIR 127 2,91 EVET 273 2,35 HAYIR 127 2,83 EVET 273 1,98 HAYIR 127 2,45 EVET 273 1,99 HAYIR 127 2,50 163 Çevre dostu ürünler yeni çeşitler/teknolojiler geliştirmede öncüdür Çevre dostu ürünlerin farkındayım Çevre dostu ürünler diğer ürünlerden daha farklı bir imaja sahiptir Çevre dostu ürünlerin kalitesi iyidir/yüksektir Çevre dostu ürünleri aldığım için memnunum Çevre dostu ürünlerin tasarımı/dizaynı daha çekicidir Çevre dostu ürünleri diğer ürünler arasından hemen fark edebiliyorum Çevre dostu ürünleri aklımda kolaylıkla hayal edebilirim Çevre dostu ürünler bana doğayı çağrıştırır EVET 273 1,99 HAYIR 127 2,50 EVET 273 1,95 HAYIR 127 2,28 EVET 273 2,05 HAYIR 127 2,13 EVET 273 2,23 HAYIR 127 2,48 273 2,15 127 2,64 271 2,63 HAYIR 127 2,63 EVET 273 2,81 -5,117 245,708 ,000 -3,545 251,683 ,000 -,878 247,967 ,381 -2,695 282,859 ,007 -5,020 263,855 ,000 -,028 269,587 ,978 -,117 362,539 ,907 1,587 340,597 ,114 -2,821 260,889 ,005 EVET HAYIR EVET HAYIR 127 2,83 EVET 273 2,63 HAYIR 127 2,43 EVET 273 1,99 HAYIR 127 2,26 164 Çevre dostu ürünlerin bazı özellikleri (ismi, logosu, rengi, vs) kolayca tanınmayı sağlayacak şekilde daha dikkat çekicidir Çevre dostu ürünler bana sağlığı ve sağlıklı yaşamı çağrıştırır EVET 273 2,55 HAYIR 127 2,85 EVET 273 1,86 HAYIR 127 -2,821 260,899 ,015 -2,454 246,058 ,015 2,10 Genel olarak bakıldığında tablo 31’da görülen ifadeler arasında farklılıklar bulunduğu gözlemlenmiştir. Farklılıkların istatistiksel olarak anlamlılığını test etmek amacıyla bağımsız örneklem t testi uygulanmıştır. ‘Çevre dostu ürünler diğer ürünlerden daha farklı bir imaja sahiptir’ ifadesinde (p=0,381), ‘çevre dostu ürünlerin tasarımı/dizaynı daha çekicidir’ ifadesinde (p=0,978), ‘çevre dostu ürünleri diğer ürünler arasından hemen fark edebiliyorum’ ifadesinde (p=0,907), ‘çevre dostu ürünleri aklımda kolaylıkla hayal edebilirim’ ifadesinde (p=0,114) anlamlılık dereceleri 0,05 değerinden yüksek olmaktadır. Dolayısıyla H0 red koşulu sağlanmamıştır, katılımcıların çevreye daha az zararlı ürünleri satın almak için fazladan çaba harcama durumları ile marka değeri hakkındaki ifadeler arasında farklılık bulunmamaktadır. Diğer ifadelerin ise (p=0,00) anlamlılık düzeyleri 0,05 değerinden küçük olduğundan dolayı H0 red koşulu sağlanmıştır, katılımcıların çevreye daha az zararlı ürünleri satın almak için fazladan çaba harcama durumları ile marka değeri hakkındaki ifadeler arasında farklılık bulunmaktadır. Çevre dostu ürünlerin diğer ürünlerden farklı imaja sahip olduğunu ifade eden marka farkındalığı ifadesi dışındaki çağrışım ifadeleri, farklılığın gözlemlenmediği ifadeler olmaktadır. Konu hakkında çalışmada ilgili araştırmanın bulunmaması ve dolayısıyla herhangi bir karşılaştırılmanın yapılamaması, yorumların özgün kalması durumunu doğurmuştur. Fazladan çaba sarf etmediklerini düşünen katılımcılar, çevre dostu 165 ürünleri sıkça satın almadıklarını belirtmişlerdir. Çevre dostu ürünleri satın almayan ve almak için çaba harcamayan katılımcıların çağrışım ifadelerine verdikleri yanıtlar, sağlık ve doğa etmenlerini çağrıştırmaları dışında kararsız durumdadır. Dikkat edilecek olunursa, katılımcılar bu konuda katılmadıklarını değil, kararsız olduklarını belirtmişlerdir. Kararsızlık, ifadeleri bu şekilde yanıtlayan katılımcılar için ifadeleri ‘katılmıyorum’ şeklinde yanıtlayan katılımcılara göre daha kolay değişebileceklerini gösterebilir. Çevre dostu ürünlerin doğal, sağlıklı, kişiliklerine uygun, farklı imaja sahip olduğunu düşünen bu katılımcılara göre, yalnızca doğa ve sağlık etmenlerinin çevre dostu ürünleri çağrıştırması yeterli bir durum olmayabilir. Belirli bir çaba gösterdiklerini belirten katılımcılar ise aynı çağrışım ifadelerine kararsız kaldıklarını belirtmelerine karşın çevre dostu ürünleri satın aldıklarını belirtmişlerdir. Dolayısıyla bahsedilen doğa ve sağlık çağrışımlarının bu tip katılımcıların (birçok faktörün yanı sıra) çevre dostu ürün satın alım için yeterli olabileceği tahmin edilebilir. H0: Katılımcıların Alışveriş Yaparken Tercih Ettikleri Ürünlerde Dikkat Ettikleri Unsurlar Arasında Farklılık Yoktur. H1: Katılımcıların Alışveriş Yaparken Tercih Ettikleri Ürünlerde Dikkat Ettikleri Unsurlar Arasında Farklılık Vardır. Katılımcılara, anket sorularının arasında alışveriş yaparken tercih ettikleri ürünlerde en çok hangi unsurun ön plana çıktığını öğrenmek amacıyla bir sıralama sorusu yöneltilmiştir. Bu soru ile ürün satın alırken dikkat edilen unsurların önem derecesi öğrenilecektir. Katılımcıların dört unsura verdikleri dereceler, tabloda puan olarak görülmektedir. Düşük puan verilen unsur, önem sırasında üst sırada yer alan unsur olarak belirlenmektedir. Ankete katılan katılımcılar, satın aldıkları ürünlerde en çok 1,87 puan ile kaliteye dikkat ettiklerini belirtmişlerdir. Kalitenin ardından 2,60 puan ile ürünlerin işlev/özelliklere, 2,71 ortalama ile fiyata dikkat ettiklerini belirtmişlerdir. Satın aldıkları ürünlerin çevre dostu olmasına gösterdikleri dikkat 2,83 ortalama ile en son sırada yer almaktadır. Yapılan ilk gözleme göre katılımcıların alışveriş ettikleri ürünlerde ilk dikkat ettikleri 166 özelliklere göre farklılıkların bulunduğu görülmektedir. Bu durumun geçerliliğini test etmek amacıyla ki kare testi yapılmıştır. Sonuçlara göre 3 serbestlik derecesinde ki kare değeri 134,106 olup anlamlılık düzeyi p=0,00<0,05 olmaktadır. Buna göre H0 red koşulu sağlanmaktadır. Katılımcıların satın alırken ürünlerin dikkat ettikleri özellikler arasında farklılık bulunmaktadır. Kalite, çevre dostu özellik, fiyat ve işlevden oluşan bu dört unsuru; katılımcıların hem yeşil tüketici kimlikleri ile, hem de satın aldıkları markaları ve dolayısıyla markaların onlara çağrıştırdıklarını düşünerek önem sırasına koydukları söylenebilmektedir. Literatür, yapılan bu analizin sonucuna zıt bir şekilde bir takım araştırmaları içermektedir. 1992 yılında Margrath’ın yaptığı bir araştırma, yetişkin tüketicilerin %93’ünün bir ürünün çevresel etkisinin o ürünü satın alırken etkili olduğunu belirttiklerine çalışmasında yer vermiş, yine 1992 yılında yapılan bir başka çalışma, gelişmiş ülkelerin popülasyonlarının %75’inin belirli alım kararlarında çevresel kriterlere dikkat ettiklerini belirtmiştir (Rex ve Baumann, 2006:568). Öyleyse literatürdeki araştırma sonuçlarının dışında yapılacak diğer yorumlar, sıralamanın neden bu şekilde olduğu hakkında ipucu verebilecektir. Frekans analizleri sonucunda ortaya çıkan çevre dostu ürün satın almak için belirli çaba içerisinde oldukları (bkz. tablo 18) %70’e yakın bir yüzde ile anlaşılan katılımcılar, satın aldıkları ürünlerde dikkat ettikleri unsurları sıralamaları istenen bu soruda ürünlerin çevre dostu olma özelliğini en son sırada puanlamışlardır. Bu duruma yapılacak tahminlerden biri; katılımcılara sadece çevre dostu ürünler hakkında sorulan sorularda dikkatlerini sadece doğal olarak çevre dostu ürünlere vererek yanıtladıklarını; ancak kalite, işlev, fiyat gibi satın alma tercihlerini büyük ölçüde etkileyen diğer unsurlarla bir araya geldiğinde ürünlerin çevre dostu olma özelliğinin akıllarda öncelik teşkil etmediği yönündedir. Şu halde katılımcıların ankete tutarsız yanıt verdikleri fikrinden ziyade, eski satın alma alışkanlıkları, ekonomik krizden dolayı ürünlerin fiyatlarına verdikleri önem, çevre dostu markaların çağrışımlarının kuvveti ve genelde çalışan kesim ve öğrencilerden oluştuğu görülen katılımcıların hareketli hayat tarzında kısıtlı zamanı en iyi işlevlerle etkili kullanma istekleri gibi konular açısından arka plana 167 itildiği yorumu yapılabilir. Ancak tekrar frekans analizlerinin sonucuna dönüldüğünde, katılımcıların %70 gibi yüksek bir yüzde ile (bkz. tablo 14) çevre dostu ürünler için fazladan ücret ödediklerini belirttikleri görülmektedir. Ayrıca demografik özelliklerine bakıldığında, katılımcıların orta ve üst gelir seviyelerine sahip oldukları görülmektedir. Dolayısıyla ilk yapılan tahmindeki fazladan ücret ödeyememe olasılığı frekans analizindeki cevaba uygun şekilde düşük bir olasılık halinde kalmaktadır. Öyleyse tüketicilerin satın alma davranışları ve ürünle ilgili özellikler (marka çağrışımı, takibinde dikkat çekici özellikler, vs) ve katılımcıların demografik profillerinden çıkartılacak yaşam tarzı çevre dostu ürünlerin ürün özelliklerinin bu şekilde sıralanmalarının sebebi hakkında ipucu verebilecektir. Tablo 32: Katılımcıların Satın Aldıkları Ürünlerde Dikkat Ettikleri Unsurlar Bakımından Sıralamaları Katılımcıların alışveriş yaparken dikkat ettikleri unsurlardan ürünlerin çevre dostu olmasına gösterdikleri önem Katılımcıların alışveriş yaparken dikkat ettikleri unsurlardan ürünlerin kaliteli olmasına gösterdikleri önem Katılımcıların alışveriş yaparken dikkat ettikleri unsurlardan ürünlerin fiyatlarına gösterdikleri önem Katılımcıların alışveriş yaparken dikkat ettikleri unsurlardan ürünlerin işlev/özelliklerine gösterdikleri önem Ortalama Puan Sıralama 2,83 4 1,87 1 2,71 3 2,60 2 Marka değeri tutumları hakkında tek örneklem t testi analizi başta olmak üzere (bkz. tablo 21) marka değeri hakkındaki tutumlar ile frekans analizlerinin karşılaştırmalı 168 analizlerinde de görüleceği gibi, marka çağrışımının genelde düşük durumda olabileceği sonucu düşünülmektedir (bkz tablolar 25, 28, 31). Bu tahmine; marka çağrışım ifadeleri olan ‘çevre dostu ürünlerin tasarımı/dizaynı daha çekicidir’, ‘çevre dostu ürünleri diğer ürünler arasından hemen fark edebiliyorum’, ‘çevre dostu ürünleri aklımda kolaylıkla hayal edebilirim’, ‘çevre dostu ürünler bana doğayı çağrıştırır’, ‘çevre dostu ürünlerin özellikleri kolayca tanınmayı sağlayacak şekilde dikkat çekicidir’ ve ‘çevre dostu ürünler bana sağlığı ve sağlıklı yaşamı çağrıştırır’ ifadelerinden (sağlık ve doğa çağrışımı ile ilgili iki ifade haricindeki ifadelerde) katılımcıların kararsız kaldıkları görülerek varılmıştır. Çevre dostu ürünleri akıllarında kolaylıkla hayal edebilme, fark edebilme ve hem tasarım, hem de özellikleri bakımından dikkat çekici bulma konusundaki ifadelerde kararsızlık göstermeleri; net bir yorumun ortaya konulmasına engel olmakla beraber, çevre dostu markaların çağrışımlarının ne çok düşük, ne de dikkat edilecek karar yüksek olduğunu düşündürtebilmektedir. Dolayısıyla çevreye duyarlı markaların tüketicilere kendilerini farklı, çarpıcı bir şekilde tanıtmaları, sadece çevreye duyarlı ürünleri satın alma isteğinde olan tüketiciler için bile büyük önem taşımaktadır. Çağrışım olasılığının yanı sıra, tüketicilerin satın alım alışkanlıkları da alış veriş yaptıkları ürünlerin özelliklerini sıralarken oldukça önemli bir rol üstlenerek sıralamanın bu şekilde şekillenmesini sağlamış olabilmektedir. Sıralamada ilk iki sırada yer alan kalite ve işlev unsurları, katılımcıların çeşitli kategorilerdeki ürünleri/markaları tercih ederken fiyattan çok bu iki özelliğe dikkat etmeleri bakımından dikkat çekicidir. Bu durum, katılımcıların çevreye duyarlı ürünleri tercih ederken oluşturdukları tutumlar gibi (bkz tablo 20) her ürünü tercih ederken belirli bir bilinç ile hareket ettikleri şeklinde yorumlanabilir. Genel olarak yapılan yorumlara bakıldığında, katılımcıların tercih ettikleri ürünlerde kalitenin ve ardından ürünün işlevine önem vermeleri, satın alım davranışlarının belirli bir bilinç içerisinde yapıldığının bir göstergesi olabilmektedir. Ayrıca fiyatın üçüncü sırada bulunması gerek ilgili soruya verilen yanıtlardan, gerekse katılımcıların demografik profilinden yola çıkılarak çevre dostu ürünler için belirli bir fiyat farkının ödenebileceğini olası kılmıştır. Çevreye duyarlı tutumların sıralamanın sonunda yer alması ise çevre dostu ürünleri satın alarak çevrenin korunmasına çoğunlukla inanan 169 (%77,8) (bkz. tablo 13) ve çevre dostu ürünleri genellikle iki haftada bir ve ayda bir satın alabilen (bkz tablo 17) katılımcıların bu tutumlarına bakıldığında tahmin edilen bir durum olmamaktadır. Bu konuda yapılabilecek yorum, katılımcıların ürünlerin çevre dostu olma özelliğinden çok kalite, işlev, fiyat gibi özelliklerini ön planda tutmaları ve satın alım davranışlarını bu sıralamaya özen göstererek yapmalarıdır. H0: Katılımcıların Yaş Grupları ile Çevre Dostu Olmasına Özen Gösterdikleri Markaları Alım Sıklığı Arasında İlişki Yoktur. H1: Katılımcıların Yaş Grupları ile Çevre Dostu Olmasına Özen Gösterdikleri Markaları Alım Sıklığı Arasında İlişki Vardır. Çevreye duyarlı tutumlar, kısaca çevreye duyarlı satın alım davranışı ve çevreye duyarlı bireysel katkılar şeklinde iki ana bölüm halinde incelenebilir. Satın alımın dışında bireylerin evlerinde ufak değişiklikler ile yapabilecekleri katkılar, birçok bireyin aynı şekilde davranması ile büyüyerek çevreye muazzam katkılarda bulunabilir. Bu katkılar geri dönüşüm, su, elektrik tüketimine dikkat etme, enerji kaybına yol açacak etmenleri ortadan kaldırma gibi eylemlerden oluşmaktadır. Bu gibi bireylerin kendi evlerinde uygulayabilecekleri, kolaylıkla istek ile şekillenerek oluşan eylemler, demografik özelliklerden bağımsız olarak gelişebilir. Örneğin bir ev hanımı da evinde geri dönüşüm yapabilirken yoğun bir iş gününün ardından bir cam şişedeki içeceğini içen işadamı da şişesini geri dönüşüm torbasına atabilir. Burada durum, çeşitli faktörlerin dışında, daha çok isteğe ve eylem kapasitesine bağlı gibi görünebilir. Satın alım tercihleri ise farklı bir durumdur. Bireylerin ürün tercihleri, satın aldıkları ürün kategorilerine göre değişim göstermekle beraber, eğitim, yaş, cinsiyet gibi pek çok demografik özellikler tarafından etkilenerek şekillenmektedir. Alternatif ürün tercihlerinin yanı sıra çevreye duyarlı ürün tercihleri söz konusu olduğunda, Türkiye’de yeni yeni gelişen, ve özellikle çeşitli medya organlarını sıkça takip eden dinamik bireylerin bu durumda daha çok benzer ürünleri satın alım eğilimi gösterebilecekleri düşünülebilir. Tablo 33, katılımcıların yaş grupları ile çevre dostu olmasına özen göstererek satın aldıkları markaları hangi sıklıklarda aldıkları konusunda aydınlatıcı bilgi vermektedir. 170 Yaş grupları; genç yaş grubu (19-25 yaş arası), orta yaş grubu (26-37 yaş arası) ve üst yaş grubu olmak üzere (38 yaş ve üzeri) katılımcıların demografik analizlerde altı adet olarak belirlenen yaş grubu segmentlerinin üç gruba indirgenmesi ile oluşturulmuştur. Şu halde tabloda genel olarak görülen; genç yaş grubunun (%30,2) en sık iki haftada bir, orta yaş grubunun (%30,7) en sık ayda bir ve üst yaş grubunun ise en sık iki haftada bir (%31,3) çevre dostu ürün satın aldığı şeklindedir. Ki kare değeri 8 serbestlik derecesinde 21,808 olup 0,005 anlamlılık düzeyine sahiptir. Bu değer 0,05 değerinden küçük olduğundan H0 red koşulu sağlanmıştır, katılımcıların yaş grupları ile çevreye duyarlı ürünleri satın alım sıklığı arasında ilişki bulunmaktadır. Tablo 33: Katılımcıların Yaş Grupları ile Çevre Dostu Olmasına Özen Gösterdikleri Markaları Alım Sıklığı Arasındaki İlişki Analizi Çevre Dostu Ürünlerin Satın Alınma Sıklığı iki üç haftada hafta hafta bir da bir da bir Katılımcıların Yaş Grupları (azaltılmış) Genç yaş grubu ayda bir diğer 6 106 Sayı 24 32 24 20 Beklenen Değer 24,9 31,3 19,6 28,4 Katılımcıların yaş grupları arasında (%) 22,6 % 30,2% 22,6 % 18,9 % 5,7% 100,0 % 6,0% 8,0% 6,0% 5,0% 1,5% 26,5 % 45 46 23 51 1 166 Beklenen değer 39,0 49,0 30,7 44,4 Katılımcıların yaş grupları arasında 27,1 % 27,7% 13,9 % 30,7 % ,6% 100,0 % % of Total 11,3 11,5% 5,8% 12,8 ,3% 41,5 Toplam (%) 1,9 106,0 Sayı Orta yaş grubu 171 2,9 166,0 % Üst yaş grubu Sayı % % 25 40 27 36 Beklenen değer 30,1 37,8 23,7 34,2 Katılımcıların yaş grupları arasında (%) 19,5 % 31,3% 21,1 % 28,1 % ,0% 100,0 % 6,3% 10,0% 6,8% 9,0% ,0% 32,0 % 94 118 74 107 7 400 Toplam (%) 0 128 2,2 128,0 Sayı Total Beklenen değer Katılımcıların yaş grupları arasında (%) Toplam (%) 94,0 118,0 74,0 107,0 23,5 % 23,5 % 18,5 % 18,5 % 29,5 % 29,5 % 26,8 % 26,8 % (beklenen değerin ,5ten küçük yüzdesi ,2) Duruma göre yaş grubunun artması veya azalması ile paralel şekilde etkilenen bir satın alım sıklığı davranışının gözlemlenmediğidir. Genç ve üst yaş grubunun yüzdeleri birbirine yakın olduğu halde en sık iki haftada bir çevre dostu ürünleri satın aldıkları görülmektedir. Genç yaş grubundaki bireylerin çoğunlukla öğrenci oldukları varsayılırsa, bu konudaki bilinçlerinin daha açık olması dolayısıyla bu tür ürünleri tercih ettikleri; üst yaş grubundaki bireylerin de çoğunlukla çalışan ve ilerleyen yaşlarda emekli oldukları varsayılırsa, eski yaşam tarzlarının teknoloji, çevre kirliliği, vs gibi etmenlerle değişmiş olduğunu öngörerek bu durumu durdurmaya yönelik eylemlerde bulundukları tahmin edilebilir. Orta yaş grubuna ait katılımcılar ise diğer iki gruptaki katılımcılardan yüksek yüzde farkı ile ayrılmamakla beraber, ayda bir çevre dostu ürünleri satın aldıklarını belirtmişlerdir. Bu grubun 26-37 yaşlarındaki katılımcılardan oluşması, bu katılımcıların çoğunlukla çalışan kesim olabileceklerini düşündürterek hızlı çalışma temposunda çevreye duyarlı ürün tercihi yapmak için zamanlarının kısıtlı olabileceği yönünde bir tahmini ortaya çıkarabilir. 172 H0: Katılımcıların ‘Çevreye Duyarlı Ürünleri Satın Almayı Tercih Ederim’ İfadesine Verdikleri Yanıtlar ile Marka Değeri Hakkındaki İfadeleri arasında İlişki Yoktur. H1: Katılımcıların ‘Çevreye Duyarlı Ürünleri Satın Almayı Tercih Ederim’ İfadesine Verdikleri Yanıtlar ile Marka Değeri Hakkındaki İfadeleri arasında İlişki Vardır. Satın alım tercihi, tüketicilerin iç ve dış birçok etmenden etkilenerek uyguladıkları bileşik bir eylem olmakla birlikte, insan beyninin hala soru işaretli bölgeleri bulunduğu düşünüldüğünde, tam olarak sistemin nasıl işlediği ve belirli markalara tüketicilerin nasıl yönlendiğinin anlaşılması güç olmaktadır. Her bireyin inanç ve düşünce sistemleri birbirine ne kadar yakın atfedilse dahi farklı olabilmektedir. Çalışmalar, genel anlamda tüketicilerin eylemlerini gruplandırarak birer anlam yüklemeye çalışmakta, belirli ayırt edici etmenlerle bulgularını desteklemeye çalışmaktadır. Herhangi kategorideki bir ürünün herhangi bir tüketici tarafından tercih edilme sebebinin altında yatan esas gerçekleri tüm çıplaklığı ile algılayabilmek bu denli zor iken, çevreye duyarlı ürün tercihi yapacak olan bireyin düşünce sistemini izlemek, çok daha zorlu bir iş olabilmektedir. Özellikle Türkiye’de konu hakkındaki farkındalığın artırılması için uygulanan çabalar yeni yeni bireyler tarafından ‘fark edilirken’, çevre dostu ürünleri tercih etmek için katılımcıların çağrışım, reklam gibi bir takım pozitif etmenler ile uyarılarak eyleme geçmelerinin sağlanması gerekmektedir. Çalışmanın amacı; tüketicilerin çevre dostu ürün tercihlerinde marka değerinin etkisini bu tercihler üzerinde irdelemektir. Katılımcıların, çalışmanın amacına uygun olarak marka değeri ifadeleri ile anketin çevre hassasiyeti ile ilgili ifadelerinin ilki olan ‘çevreye duyarlı ürünleri satın almayı tercih ederim’ ifadesi, korelasyon (ilişki) analizine tabi tutulmuştur. Katılımcıların genel olarak marka değeri ifadelerine ve çevreye duyarlı ürünleri satın alım ifadesine verdikleri yanıtlar tekrar gözden geçirildiğinde; ‘çevreye duyarlı ürünleri satın almayı tercih ederim’ ifadesine katıldıklarını (bkz tablo 20), marka değeri ifadelerine ise fiyatı yüksek olsa bile çevre dostu ürünleri tercih etme (marka sadakati), çevre dostu ürünlerin tasarım, özellik bakımından dikkat çekiciliği ve akıllarda kolaylıkla hayal etme ve alternatif ürünler arasından dikkat çekebilme (marka çağrışımı) 173 ifadelerine olan kararsızlıklarının dışında katıldıkları (bkz tablo 21) gözlemlenmiştir. Yapılan bu ilk analizlerin sonucundaki genel tutumlarının birbirleri ile olan ilişkilerindeki tutumları, tablo 34’de gösterilmiştir. Tablo 34 incelendiğinde, katılımcıların çevreye duyarlı ürünleri tercih etme durumları ile marka değeri ifadeleri arasındaki ilişkinin çeşitli şekillerde oluştuğu gözlemlenmektedir. Pearson Korelasyon dereceleri; ‘-1’ ila ‘0’ değerleri arasında negatif, ‘0’ ila ‘1’ değerleri arasında ise pozitif bir ilişki olarak değerlendirilmektedir. ‘0’ ise bir ilişkinin olmadığını göstermektedir. Şu halde marka değeri ifadeleri ile katılımcıların çevreye duyarlı ürünleri satın almayı tercih etme durumları arasındaki ilişkiler, bu değerler göz önüne alınarak yorumlanacaktır. Katılımcıların çevreye duyarlı ürünleri satın almayı tercih etme durumları ile çevre dostu ürünlerin ilk tercihleri olması durumu arasında ,439 korelasyon değeri ve ,00 anlamlılık düzeyi ile (,00<,05) ile pozitif orta dereceli bir ilişki bulunmaktadır. Öyleyse katılımcıların çevre dostu ürünleri satın alım katılımı azaldıkça çevre dostu ürünlerin ilk tercihleri olmasına katılım da azalmaktadır. Çevreye duyarlı ürünleri tercih etme durumları ile çevre dostu ürünleri başkalarına tavsiye etme durumu arasında ,413 korelasyon değeri ve ,00 anlamlılık düzeyi ile (,00<,05) orta dereceli pozitif bir ilişkinin olduğu görülmektedir. Şu halde çevre dostu ürünleri tercih etme katılımı azaldıkça çevre dostu ürünleri başkalarına tavsiye etme durumu azalmaktadır. Çevreye duyarlı ürünleri tercih etme durumu ile fiyatı yüksek olsa bile katılımcıların çevre dostu ürünleri tercih etme durumu arasında ,308 korelasyon değeri ve ,00 anlamlılık düzeyi ile (,00<,05) orta dereceli pozitif bir ilişki bulunmaktadır. Katılımcıların çevre dostu ürünleri tercih etme katılımı azaldıkça fiyatı yüksek olsa bile çevre dostu ürünleri tercih etme durumu da azalmaktadır. Çevreye duyarlı ürünleri satın almayı tercih etme ile çevre dostu ürünlere aşinalık durumu arasında ,291 korelasyon değeri ve ,00 anlamlılık düzeyi ile (,00<,05) pozitif zayıf bir ilişki vardır. Çevreye duyarlı ürün tercih etme katılımı azaldıkça çevre dostu ürünlere aşinalığa katılım da azalmaktadır. Çevre dostu ürünleri tercih etme ile çevre dostu ürünlerin kişiliğe uygun olma durumu arasında ,368 korelasyon değeri ve ,00 anlamlılık düzeyi ile (,00<,05) orta dereceli pozitif bir ilişki bulunmaktadır. Öyleyse çevre dostu ürünleri tercih etme katılımı azaldıkça çevre dostu 174 ürünlerin kişiliğe uygun olma durumuna katılım da azalmaktadır. Çevreye duyarlı ürün tercihi ile çevre dostu ürünlerin güvenilir olma durumu arasında ,349 korelasyon derecesi ve ,00 anlamlılık düzeyi ile (,00<,05) orta dereceli pozitif bir ilişki vardır. Çevreye duyarlı ürünleri tercih etme katılımı azaldıkça çevre dostu ürünlerin güvenilir olduğuna dair katılım da azalmaktadır denilebilir. Çevre dostu ürün tercihi ile çevre dostu ürün farkındalığı arasında ,105 korelasyon derecesi ve ,00 anlamlılık düzeyi ile (,00<,05) zayıf pozitif bir ilişkinin bulunduğu söylenebilir. Şu halde çevre dostu ürün tercihine katılım azaldıkça katılımcıların çevre dostu ürünlerin farkında olma durumuna katılımları da azalmaktadır. Çevre dostu ürün tercihi ile çevre dostu ürünlerin yeni çeşit/teknolojiler geliştirmede üstün olduğuna katılım durumu arasında ,142 korelasyon değeri ve ,004 anlamlılık düzeyi ile (,004<,05) pozitif zayıf bir ilişkinin varlığından söz edilebilir. Buna göre çevre dostu ürün tercihine katılım azaldıkça çevre dostu ürünlerin yeni çeşit/teknolojiler geliştirmede üstün olma katılımı da azalmaktadır. Çevre dostu ürün tercihine katılım ile çevre dostu ürünlerin kalitesinin yüksek olma durumuna katılım arasında ,142 korelasyon değeri ve ,00 anlamlılık düzeyi ile (,00<,05) pozitif zayıf bir ilişki bulunmaktadır. Öyleyse çevre dostu ürün tercihine katılım azaldıkça çevre dostu ürünlerin kalitesinin yüksek olma durumuna katılım da azalmaktadır. Çevre dostu ürün tercihi ile çevre dostu ürünlerden memnun olma durumu arasında ,244 korelasyon değeri ve ,00 anlamlılık düzeyi ile (,00<,05) pozitif zayıf ilişki vardır denilebilir. Buna göre katılımcıların çevreye duyarlı ürün tercih etme durumuna katılımları azaldıkça çevre dostu ürünlerden memnuniyet durumuna katılım da azalmaktadır. Çevre dostu ürün tercihi ile çevre dostu ürünlerin katılımcılara doğayı çağrıştırmasına katılım durumu arasında ,268 korelasyon değeri ve ,00 anlamlılık düzeyi ile (,00<,05) pozitif zayıf bir ilişkinin varlığı gözlemlenmiştir. Böylece çevre dostu ürün tercih etme durumuna katılım azaldıkça katılımcıların çevre dostu ürünleri doğayı çağrıştırmasına katılımları da azalmaktadır. Çevre dostu ürün satın alım tercihine katılım ile çevre dostu ürünlerin bazı özelliklerinin dikkat çekici olma durumuna katılım arasında ,285 korelasyon değeri ve ,00 anlamlılık düzeyi ile (,00<,05) pozitif zayıf bir ilişkinin varlığı görülebilir. Buna göre çevre dostu ürünlere tercih katılımı azaldıkça çevre dostu ürünlerin bazı özelliklerinin dikkat çekici olmasına katılım da azalmaktadır. Çevre dostu ürün tercihine katılım durumu ile çevre dostu ürünlerin sağlığı ve sağlıklı 175 yaşamı çağrıştırma durumuna katılım arasında ,130 korelasyon değeri ve ,009 anlamlılık düzeyi ile (,009<,05) pozitif zayıf bir ilişki bulunmaktadır. Şu halde çevre dostu ürün tercihine katılım azaldıkça katılımcıların çevre dostu ürünlerin sağlığı ve sağlıklı yaşamı çağrıştırdığı konusunda katılımlarının da azaldığı gözlemlenmektedir. Çevre dostu ürün tercihine katılım durumu ile çevre dostu ürünlerin diğer ürünlerden farklı bir imaja sahip olma durumu arasında -,061 korelasyon değeri ve ,227 anlamlılık düzeyi ile (,227>,05), çevre dostu ürün tercihi ile çevre dostu ürünlerin tasarımının çekici olma durumuna katılım arasında ,004 korelasyon değeri ve ,932 anlamlılık düzeyi ile (,932>,05), çevre dostu ürün tercihine katılım durumu ile çevre dostu ürünleri diğer ürünler arasından fark edebilme durumuna katılım arasında -,024 ve ,639 anlamlılık düzeyi ile (,639>,05), çevre dostu ürün tercihi ile çevre dostu ürünleri akılda kolaylıkla hayal edebilme durumuna katılım arasında -,021 korelasyon değeri ve ,675 anlamlılık düzeyi ile (,675>,05) bir ilişkinin bulunmadığı gözlemlenmiştir. Tablo 34: Katılımcıların ‘Çevreye Duyarlı Ürünleri Satın Almayı Tercih Ederim’ ifadesi ile Marka Değeri İfadeleri Arasında Korelasyon Tablosu Çevreye duyarlı ürünleri satın almayı tercih ederim Pearson Correlation Çevreye duyarlı ürünleri satın almayı tercih ederim P 1 N 400 Çevre dostu ürünler benim ilk tercihimdir ,439 ,00 400 Çevre dostu ürünleri başkalarına da tavsiye ediyorum ,413 ,00 400 ,307 ,00 400 Çevre dostu ürünlere aşinayım ,291 ,00 400 Çevre dostu ürünler kişiliğime uygundur ,368 ,00 400 Çevre dostu ürünler güvenilirdir ,349 ,00 400 Çevre dostu ürünlerin farkındayım ,105 ,036 400 -,061 ,227 400 Fiyatı yüksek olsa bile çevre dostu ürünleri satın almaya devam ederim Çevre dostu ürünler diğer ürünlerden daha farklı bir imaja sahiptir 176 Çevre dostu ürünler yeni çeşitler/teknolojiler geliştirmede ,142 ,004 400 Çevre dostu ürünlerin kalitesi iyidir/yüksektir ,179 ,00 400 Çevre dostu ürünleri aldığım için memnunum ,244 ,00 400 Çevre dostu ürünlerin tasarımı/dizaynı daha çekicidir ,004 ,932 400 -,024 ,639 400 Çevre dostu ürünleri aklında kolaylıkla hayal edebilirim -,021 ,675 400 Çevre dostu ürünler bana doğayı çağrıştırır ,268 ,00 400 ,285 ,00 400 ,130 ,009 400 üstündür Çevre dostu ürünleri diğer ürünler arasından hemen fark edebiliyorum Çevre dostu ürünlerin bazı özellikleri (ismi, logosu, rengi, vs) kolayca tanınmayı sağlayacak şekilde daha dikkat çekicidir Çevre dostu ürünler bana sağlığı ve sağlıklı yaşamı çağrıştırır Tüketicilerin çevreye duyarlı ürün satın alım tercihlerinde marka değerinin etkisini irdelemek amacı ile oluşturulmuş bu ilişki analizinde; genel olarak pozitif ilişkilerin olduğu veya ilişkilerin bulunmadığı bir çerçeve ile karşılaşılmıştır. Aaker’in (2009) marka değeri bileşenleri ile ilgili ifadeler ayrı ayrı incelenmiştir. Aaker’in marka değeri bileşenlerini herhangi bir şekilde sıralamaya sokmamasına karşın, düşünülen, marka farkındalığının çevre dostu markaları bilme ve tanıma bakımından diğer bileşenlere göre daha önce oluşabileceği yönündedir. Marka farkındalığı ifadeleri ile çevre dostu ürün tercih etme durumuna katılma arasında katılımcıların çevre dostu ürünlerin farkında olmaları, çevre dostu ürünlerden memnun olmaları ve kalitesini iyi/yüksek bulmaları arasında pozitif zayıf bir ilişki bulunurken, bir başka farkındalık ifadesi olan çevre dostu ürünlerin imajının diğer ürünlere göre farklı olmasına katılma durumları ile ilişki gözlemlenmemiştir. Çevreye duyarlı ürünleri tercih ederken çevre dostu ürünlerin farkında oldukları anlaşılan katılımcıların, farkındalıktan sonra marka sadakatine yol alacak yolda algılamaları gereken kalitenin önemi yadsınamamaktadır. Algılanan kalite, çevreye duyarlı ürünlerin katılımcıların zihinlerindeki yerini tespit etmek amacıyla irdelenmiş; çevre dostu ürün tercihi ile pozitif ve zayıf ve orta dereceli ilişkinin varlığı saptanmıştır. Çevre dostu ürün tercihine katılım ile beraber katılımcıların çevre dostu ürünlere aşinalığı, kişiliklerine uygunluğu, güvenilirliği ve teknolojik yapısının böylece 177 pozitif şekilde şekillenme olduğu görülmektedir. Çevre dostu ürünlerin farkına varıldıktan sonra algıladıkları kaliteye çeşitli seviyelerde sahip olan katılımcılar, çeşitli çağrışımlar ile ürünün tekrar satın alımını sağlayacak basamağı oluşturabilmektedirler. Katılımcıların çevre dostu ürün tercih etme durumuna katılımları ile çevre dostu ürünlerin doğayı, sağlığı ve sağlıklı yaşamı çağrıştırma ve bazı özelliklerinin dikkat çekici bulunması durumuna katılımları arasında pozitif bir ilişki bulunmasına karşın, çevre dostu ürünleri hayal edebilme, alternatifleri arasından fark edebilme ve tasarımının çekiciliği konusundaki katılımları ile ilişkisinin olmadığı görülmektedir. Çevreye duyarlı markaların çağrışımlarından sonra en son basamak marka sadakati olarak düşünülebilir. Marka sadakati ifadeleri (çevreye duyarlı ürünleri tercih etme, çevre dostu ürünleri başkalarına tavsiye etme, fiyatı yüksek olsa bile çevre dostu ürünleri satın alma) ile çevreye duyarlı ürün tercihine katılım durumları arasında orta dereceli pozitif bir ilişkinin varlığı görülmektedir. Şu halde genel olarak gözlemlenen; marka değeri bileşenleri ile çevreye duyarlı ürün satın alım katılımı arasında çoğunlukla pozitif ancak güçlü olmayan bir ilişkinin olduğudur. İlişkinin gözlemlenmediği ifadeler, dikkat edilecek olunursa, çevre dostu ürünlerin dış görünüşleri ile ilgili ifadelerdir. Çevre dostu ürünlerin tasarımı, görsel bir etmen olup dikkat çekiciliği ve akılda hayal edilebilirliği bu görsel etmenin varlığına bağlanabilir. İmaj hakkında bir ilişkinin çıkmaması ise bu imajın önceki ifadelerle düşünüldüğünde genelde görsel bir imaj olduğu tahminini ortaya çıkarmaktadır. Şu halde çevreye duyarlı ürünlerin imaj ve çağrışım ile ilgili görsel ifadelerinin çevre dostu ürün tercihleri ile bir ilişkisinin bulunmaması ile, katılımcıların çevre dostu bir ürünü tercih ettikleri esnada o ürünün görsel özelliklerinden çok diğer özelliklerine dikkat ettikleri (fonksiyonu, amacı, faydası, vs) tahmini ortaya çıkabilmektedir. Katılımcıların, ilişkinin olmadığı ifadeler dışında çevreye duyarlı ürün satın alım tercihleri ile pozitif ilişkinin bulunduğu gözlemlenmiştir. Buna göre çevreye duyarlı ürünleri tercih etme durumuna katılım azaldıkça, katılımcıların çevre dostu markaların imajının farklı olması dışında farkındalık ifadelerine katılım azalmakta, algılanan kalite ifadelerine katılım azalmakta, marka sadakati ifadelerine katılım azalmakta ve çevre dostu markaların doğayı ve sağlığı çağrıştırması dışındaki çağrışım ifadelerine katılım da azalmaktadır. Şu halde 178 çevreye duyarlı ifadelere katılımın artması ile tüm pozitif ilişkideki ifadelere katılımın da arttığı söylenebilir. Genel olarak, çevreye duyarlı ürün tercihi ile çevre dostu ürünlerin alternatiflerine göre farklı imajının olması ve bu alternatifler arasından fark edebilme, akılda hayal edebilme ve tasarımının dikkat çekici olması durumları hariç marka değeri ifadelerinin arasında pozitif bir ilişki vardır denilebilir. H0: Tüketicilerin çevre dostu ürün satın alım davranışlarına marka değerinin etkisi sürecinde eğitim seviyelerinin etkisi yoktur. H1: Tüketicilerin çevre dostu ürün satın alım davranışlarına marka değerinin etkisi sürecinde eğitim seviyelerinin etkisi vardır. Araştırmanın amacına paralel olarak marka değeri bileşenlerinin katılımcıların çevre dostu ürün satın alım tercihlerindeki etkisi korelasyon analizi ile incelenmeye çalışılmıştır. Bireylerin satın alım tercihlerinin tam anlamı ile irdelenmesi zor olduğu halde, çevreye duyarlı ürünler söz konusu olduğunda bilinç ve eğitimin satın alım davranışlarını büyük ölçüde değiştirebileceği tahmin edilmektedir. Bu durum basit bir örnek ile aydınlatılmak istenirse; ankete katılan katılımcıların her birinin evinde bir televizyon olduğu düşünüldüğünde, televizyon sahibi olmanın önemli bir faktör değil, ancak televizyonda bireylerin seçerek izlediği programların önemli bir faktör olduğu, bu faktörün de eğitim seviyesi ile değişebileceği öngörülmektedir. Seçilen programların da dolayısıyla bireylerin bilinçlerini artıracak, çevreye duyarlı ürünlere karşı ilgisini besleyecek ve eylem kapasitesini eylemin kendisine dönüştüreceği düşünülmektedir. Satın alım eylemi ve marka değeri etmeninin arasına eğitim moderatörü katılarak, ilişkinin ne derece etkilendiği bulunmaya çalışılmıştır. Tablo 35, kısmi korelasyon değeri olan eğitim düzeyinin tablo 34’de görülen ilişki üzerindeki olası etkisini sorgulamaktadır. Şu halde analizin yorumu bir önceki tablo verilerine dayanılarak karşılaştırmalı bir şekilde yapılacaktır. Katılımcıların çevreye duyarlı ürün tercih durumlarına katılım ile çevre dostu ürünlerin ilk tercihi olma durumuna katılımları arasında ,439 korelasyon değeri ile pozitif orta dereceli bir ilişki bulunmuştur. Eğitim seviyesi eklendikten sonra bu değer ,450 olarak 179 pozitif bir artış içerisine girmiştir, eğitim seviyesi bu ilişkiyi pozitif yönde (,00<,05) etkileyerek ilişkinin anlamlılığını korumuştur. Çevreye duyarlı ürün tercihine katılım durumu ile çevre dostu ürünleri başkalarına tavsiye etme katılımı arasında ,413 korelasyon değeri ile orta dereceli pozitif bir ilişki bulunmakta iken, eğitim seviyesi ilişkiye dahil olduğunda bu değer ,430 olarak artışa girmiş ve anlamlılığını (,00<,05) korumuştur. Şu halde moderatörün olumlu bir etkisi vardır, eğitim seviyesi artıkça ilişki güçlenmektedir. Çevre dostu ürün tercihine katılım ile fiyatı yüksek olsa bile çevre dostu ürünleri tercih katılımı arasında ,307 korelasyon değeri ile orta dereceli pozitif bir ilişki bulunmakta iken, eğitim seviyesinin rolü ile bu ilişki ,312 değerine yükselerek az olsa dahi pozitif bir etki yaratmıştır. Eğitim seviyesinin artması, ilişkini olumlu etkilemektedir. Çevre dostu ürün tercihine katılım durumu ile çevre dostu ürünlere aşinalık arasında ,291 ile zayıf pozitif ilişki bulunmakta iken eğitim seviyesi bu ilişkiye ,292 korelasyon değeri ile çok düşük oranda pozitif etki yaratmıştır. Çevre dostu ürün tercihine katılım durumu ile çevre dostu ürünlerin katılımcıların kişiliğine uygun olması arasında ,368 korelasyon değeri ile orta dereceli pozitif bir ilişki bulunmaktadır, eğitim seviyesi bu ilişkiyi ,369 ile düşük oranda olsa dahi pozitif olarak etkilemiştir. Çevre dostu ürünlere katılım durumu ile çevre dostu ürünlerin güvenilirliğine katılım arasında ,349 korelasyon değeri ile orta dereceli bir ilişki bulunmaktadır, eğitim seviyesi eklendiğinde bu değer ,365 korelasyon değeri olmakta ve ilişkiyi pozitif yöne etkilemektedir. Şu halde eğitim seviyesi artıkça ilişki güçlenmektedir. Çevre dostu ürün tercihine katılım ile çevre dostu ürünlerin farkındalığına katılım arasında ,105 korelasyon değeri ile zayıf pozitif bir ilişki bulunmakta iken, eğitim seviyesinin artışı, bu ilişkiyi ,121 korelasyon değeri ile pozitif yönde etkileyebilmektedir. Çevre dostu ürün tercihine katılım ile çevre dostu ürünlerin teknoloji ve çeşit geliştirme üstünlüğü durumuna katılım arasında ,142 korelasyon değeri ile zayıf pozitif ilişki bulunmakta iken, eğitim faktörü bu ilişkiyi ,148 korelasyon değeri ile az bir oranda dahi olsa pozitif olarak etkilemiştir. Şu halde eğitim seviyesi artıkça ilişki güçlenmiştir denilebilir. Çevre dostu ürün tercih katılım durumu ile çevre dostu ürünlerin farklılık imajına katılım, çevre dostu ürünlerin tasarımının çekiciliğine katılım, çevre dostu ürünlerin diğer ürünler arasından fark edilme durumuna katılım ve çevre dostu ürünleri akıllarda 180 hayal edebilme durumuna katılım arasında ilişki bulunmamakta iken eğitim seviyesinin moderatör olarak bu ilişkilere etkisinde de bir ilişkinin varlığı gözlemlenmemiştir. Çevre dostu ürün tercihine katılım ile çevre dostu ürünlerden memnuniyet durumuna katılım arasında ,244 korelasyon değeri ile zayıf pozitif bir ilişki bulunmakta iken, eğitim seviyesi korelasyon değerini etkilememiştir, ilişkinin durumu aynı şekildedir. Eğitim seviyesinin artışı ile ilişkinin etkilenmediği görülmektedir. Çevre dostu ürün tercihine katılım ile çevre dostu ürünlerin kaliteli olma durumuna katılım arasında ,179 korelasyon değeri ile zayıf pozitif ilişki bulunmakta iken, eğitim seviyesi artıkça ,175 korelasyon değeri ile korelasyonun düştüğü gözlemlenmektedir. Dolayısıyla eğitim seviyesi bu ilişkide olumsuz bir etki yaratmıştır, eğitim seviyesi artıkça ilişki azalmaktadır. Çevre dostu ürün tercihine katılım ile çevre dostu ürünlerin doğayı çağrıştırmasına katılım arasında ,268 korelasyon değeri ile zayıf pozitif bir ilişki bulunmakta iken, eğitim seviyesinin rolü ile korelasyon değeri ,261’e düşmüştür, şu halde moderatörün ilişkide negatif bir etkisinin gözlemlenmesi, eğitim seviyesinin artmasının ilişkiyi negatif etkileyebileceğini göstermektedir. Çevre dostu ürün tercihine katılım ile çevre dostu ürünlerin özelliklerinin dikkat çekici olma durumuna katılım arasında ,285 korelasyon değeri ile pozitif zayıf bir ilişki bulunmakta iken, eğitim seviyesi ile bu ilişki ,283 korelasyon değeri ile negatif olarak etkilenmiştir. Eğitim seviyesinin artması ile ilişki negatif yönde etkilenmektedir. Çevre dostu ürünlerin tercihine olan katılım ile sağlılığı ve sağlıklı yaşamı çağrıştırması durumuna katılım arasında ,130 korelasyon değeri ile zayıf pozitif ilişki söz konusuyken, eğitim seviyesinin rolü ile korelasyon değerinin ,122’ye düşerek, eğitim seviyesindeki artışın ilişkiye negatif bir etkisi olduğu gözlemlenmektedir. 181 Tablo 35: Katılımcıların Eğitim Seviyelerinin ‘Çevreye Duyarlı Ürünleri Satın Almayı Tercih Ederim’ ifadesi ile Marka Değeri İfadeleri Arasındaki İlişkiye Olan Etkisini Gösteren Kısmi Korelasyon Tablosu Çevreye duyarlı ürünleri satın almayı tercih Kontrol Değişkeni ederim Katılımcıların Eğitim Pearson Düzeyi Correlation Çevreye duyarlı ürünleri satın almayı tercih ederim Çevre dostu ürünler benim ilk P N 400 1 ,450 ,00 400 ,430 ,00 400 ,312 ,00 400 ,292 ,00 400 ,369 ,00 400 Çevre dostu ürünler güvenilirdir ,365 ,00 400 Çevre dostu ürünlerin farkındayım ,121 ,016 400 -,060 ,231 400 ,148 ,003 400 ,175 ,00 400 ,244 ,00 400 ,021 ,682 400 tercihimdir Çevre dostu ürünleri başkalarına da tavsiye ediyorum Fiyatı yüksek olsa bile çevre dostu ürünleri satın almaya devam ederim Çevre dostu ürünlere aşinayım Çevre dostu ürünler kişiliğime uygundur Çevre dostu ürünler diğer ürünlerden daha farklı bir imaja sahiptir Çevre dostu ürünler yeni çeşitler/teknolojiler geliştirmede üstündür Çevre dostu ürünlerin kalitesi iyidir/yüksektir Çevre dostu ürünleri aldığım için memnunum Çevre dostu ürünlerin tasarımı/dizaynı daha çekicidir 182 Çevre dostu ürünleri diğer ürünler arasından hemen fark edebiliyorum Çevre dostu ürünleri aklında kolaylıkla hayal edebilirim Çevre dostu ürünler bana doğayı çağrıştırır -,000 ,997 400 -,016 ,745 400 ,261 ,00 400 ,283 ,00 400 ,122 ,015 400 Çevre dostu ürünlerin bazı özellikleri (ismi, logosu, rengi, vs) kolayca tanınmayı sağlayacak şekilde daha dikkat çekicidir Çevre dostu ürünler bana sağlığı ve sağlıklı yaşamı çağrıştırır Genel olarak gözlemlenen; çevre dostu ürün tercihi ile marka değeri bileşenleri arasındaki ilişkilerde eğitim seviyesinin pozitif bir etki yaptığıdır. Ancak bazı durumlarda eğitim seviyesinin artması ilişkiyi negatif etkilemiştir. Çevre dostu ürün tercihine katılım ile çevre dostu ürünlerin özelliklerinin dikkat çekici olmasına katılım, çevre dostu ürünlerin sağlığı ve sağlıklı yaşamı çağrıştırmasına katılım, çevre dostu ürünlerin kaliteli olma durumuna katılım, çevre dostu ürünlerin doğayı çağrıştırmasına katılım arasındaki ilişkilerde eğitim seviyesinin negatif bir etki yaptığı görülmüştür. Buna göre katılımcıların eğitim seviyelerindeki artış, bu ilişkileri negatif etkileyerek ilişkilerin kuvvetini azaltacak niteliktedir. Marka çağrışımı ifadeleri olan sağlığı, doğayı çağrıştırma ve ürünlerin özelliklerinin dikkat çekici olması ile bir marka farkındalığı ifadesi olan çevre dostu ürünlerin kaliteli olma durumu şu halde katılımcıların eğitiminin artması ile beraber çevre dostu ürün satın alım tercihine katılımı ile olan ilişkisini zayıflatmaktadır. Çevre dostu ürünlerin imajının farklı olması durumu ile çevre dostu ürünleri tercih etme durumuna katılım arasındaki ilişki ise, eğitim seviyesinin moderatör olarak rol almasından etkilenmemiştir. Şu halde herhangi bir eğitim seviyesindeki katılımcının çevreye duyarlı ürünlerden memnun olabileceği, bu durumun satın alım tercihi ile ilişkisini etkilemeyeceği görülmüştür. Tablo 34’de de ilişkinin görülmediği durumlar; çevre dostu ürün tercih katılım durumu ile çevre dostu ürünlerin farklılık imajına katılım, çevre dostu ürünlerin tasarımının çekiciliğine katılım, çevre 183 dostu ürünlerin diğer ürünler arasından fark edilme durumuna katılım ve çevre dostu ürünleri akıllarda hayal edebilme durumuna katılım arasında ilişki olmadığı yönündedir. İlişkinin var olmama durumu, bu analizde de devam etmiştir. Katılımcıların çevre dostu ürün tercihlerinde satın alım davranışlarını etkileyen; çevreye duyarlı ürünleri satın alırken çevrenin korunmasına inanma, çevre dostu ürünler için ek çaba harcama, fazladan ücret ödeme ve bu ücret ödeme kapasitesinin gelir düzeyi ile olan ilişkisi ve bu etmenlerin demografik özellikler ile olan etkileşimleri gibi analizler bu bölümde incelenmeye çalışılmıştır. Ayrıca marka eğeri bileşenlerinin satın alımı değiştirebilecek önemli etmenler ile olan analizleri ve elbette araştırmanın amacı olan çevre dostu ürün tercihlerinde marka değeri bileşenlerinin etkisi ve moderatörün rolü sorgulanmış ve yorumlanmıştır. Yapılan analizlerin sonucunda oluşan yorumlar, sonuç ve öneriler bölümünde detaylı olarak tekrar ele alınmış, araştırmanın bütün çerçevesi bu bağlamda oluşturulmaya çalışılmıştır. 184 SONUÇ VE ÖNERİLER Tüketim, doğadaki her canlının kendilerine sunulan belirli ölçülerde her an yaptıkları bir eylemdir. Bitkilerin, hayvanların ve elbet insanların yaşamlarının bir parçası olmakta, yaşam döngülerine katkıda bulunmaktadır. Bitki ve hayvanların yaşam döngüsündeki tüketim anlayışları, doğadan aldıkları kadar doğaya vermeleri ile şekillenir. İnsanların tüketim anlayışı ise sanayi devrimi ile birlikte doğadan alınanların yalnızca çok ufak bir kısmının tekrar doğaya sunulması ile dengesiz bir hal almıştır. Tüketimin artması, doğal olarak üretimi artırmış; hammadde arayışları, tüketicilerin bitmek bilmeyen ihtiyaçlarının karşılanma arzusu ile birleşerek bireylerin doğal kaynakları sürekli kullanmalarını sağlamıştır. Doğal kaynakları on yıllardır kontrolsüzce kullanıp doğal kaynakların oluşmasını sağlayan etmenleri aynı şekilde iade etmeyen bireyler, günümüzde dünyanın çeşitli şekillerde alarm vermesi ile, özellikle de medya organları tarafından sıkça bahsedilen küresel ısınma tehdidi ile karşılaşmışlardır. Dünyanın bu şekilde alarm vermesi, uzun süredir çeşitli topluluklar, kurumlar ve bireyler tarafından bilinen bir gerçek olmakta olup, son zamanlarda dünyada neredeyse televizyonu olan her evdeki bireylerin farkında oldukları bir olgu haline dönüşmüştür. Hükümetler konu hakkında yapıcı yollara başvururken sivil toplum kuruluşlarının sesleri yükselmiş, işletmeler gerek baskı, gerek giderek artan tüketici bilincine karşı kayıtsız kalma ve itibarlarını yitirme korkusu, gerekse doğaya gerçek anlamda katkıda bulunma isteği ile çeşitli uygulamalara gitmişlerdir. Bahsedilen bu uygulamalar, ürün veya hizmetlerin oluşumundaki ilk adımdan son tüketiciye ulaşan son adıma kadar yapılan her eylemin çevreye en az zarar verecek düzeyde tutulması ile gerçekleşmektedir. Pazarlama literatüründe ‘yeşil pazarlama’ olarak adlandırılan bu eylem zinciri, giderek artan sayıdaki işletmenin uyguladığı pazarlama stratejisi olmaktadır. İşletmeleri bu derece etkin şekilde çevreye duyarlı olmaya zorlayan etmenlerden belki de en önemlisi tüketicilerdir. Bireylerin bilinç düzeyleri arttıkça, kendi evlerinde yapacakları ufak değişikliklerle geri dönüşüm, enerji tasarruflu eşyaları kullanma, çevrelerindeki bireyleri uyarma gibi ufak ancak etkili eylemlerde bulunmaya başlamışlardır. Bunun yanı sıra alış veriş ettikleri mekanlardaki çevre dostu ürünlerin 185 artması ile beraber yeni çevreye duyarlı ürün arayışına gitmişler, bu konuda giderek daha talepkar olmuşlardır. İşletmeler de doğal olarak bu talepleri karşılamak adına çeşitli çevreye duyarlı ürünlerini piyasaya sürmeye başlamışlardır. Türkiye’de yeşil pazarlama adına yapılan uygulamalar ve yeşil ürünlerin raflarda kendilerine yer bulmaları daha yeni bir konudur. Buna rağmen çeşitli reklamlar, broşürler, vs sayesinde bireylerin bilinç düzeyleri giderek artmakta, yeşil ürünlere olan ilgi bir yaşam felsefesi olarak bireylerin hayatlarına girmeye başlamaktadır. Klasik pazarlamaya göre çok daha karmaşık bir yapısı olduğu gözlemlenen yeşil pazarlama anlayışında, klasik pazarlamanın uyguladığı marka ve tutundurma stratejileri, daha çok çevreye yönelik olacağından işletmelerce hassas davranılması gereken konular olmaktadır. Tıpkı tüketicilerin her zaman alışveriş ederken belirli ürün kategorilerinde belirli markaları tercih ettikleri gerçeği, dolayısıyla markanın tüketicilere sağladığı fayda-tatmin getirisi ile çarpıcılığının önem taşıdığı gerçeği gibi, yeşil ürünlerin de tüketicilere hem ürün yönünden hem de çevreye duyarlı olması yönünden bir faydatatmin getirisi sağlaması ve diğer ürünlerin arasından seçim yapılabilecek yeter düzeyde çarpıcılığının olması beklenebilir. Markanın başarısını tetikleyen bu faktörler, uygulanması gereken birçok faktörün arasında tüketicilerin tercihleri esnasında belki de akıllarına gelen ilk faktörler oldukları için özellikle belirtilmiştir. Markanın başarısı, piyasada varlığını sürdüren diğer ürünler gibi yeşil ürünlerin de tüketicilerin farkındalıklarını artırarak onları cezp edecek bir ‘değer’ yaratılması ile gerçekleşebilir. Marka değeri adı verilen bu önemli kavram, tüketicilerin gözündeki markayı tarif eder ve satın alım davranışlarını çoğunlukla istikrarlı tutmaya ve değiştirmeye çalışır. Çevreye duyarlı ürünlerin sahip oldukları marka değeri ise, markanın tüketicilerin zihinlerindeki yerinin yanı sıra bir sosyal sorumluluk sıfatında tüketicilerin çevreye duyarlı ve kendilerine faydalı bir ürün satın aldıklarında topluma ve çevreye yarar sağlayacak şekilde yapılanmıştır. Araştırmanın amacı; tüketicilerin çevreye duyarlı ürünleri tercih ederken Aaker’in (2009) marka değeri bileşenlerinin (marka farkındalığı, algılanan kalite, marka çağrışımı, marka sadakati) yapılan tercihteki etkisini sorgulamaktır. Araştırma, 400 186 birey ile İzmir ilinde gerçekleştirilmiştir. Yapılan araştırma anket şeklinde olup, yüz yüze yolu ile toplanmış, tabi tutulmuştur. Katılımcıların çevreye duyarlı tutumlarının ve marka değeri bileşenlerinin ayrıntılı olarak incelenmesinden önce, demografik özellikleri irdelenerek genel katılımcı profili ortaya çıkarılmıştır. Ankete katılan 400 katılımcının cinsiyetleri arasında belirgin bir fark görülmemekle beraber, bayan katılımcıların ağırlıklı olduğu görülmektedir. Katılımcıların en çok üniversite ve lise mezunu oldukları, en az ise ilkokul mezunu oldukları ve çoğunlukla 1000-1400Tl ve 500-999Tl gelir grupları arasında neredeyse eşit oranlarla gözlemlenen gelir düzeylerine sahip oldukları görülmüştür. Buna göre katılımcıların orta ve iyi gelir düzeyine sahip, orta ve iyi eğitimli bayan ve erkeklerden oluştuğu söylenebilir. Bu profile ek olarak katılımcıların çoğunun uzmanlık gerektiren mesleklere sahip oldukları, özel sektör çalışanları ve öğrenci oldukları gözlemlenmektedir. En çok 20-25 yaş, daha sonra 44 ve üzeri yaş grubuna sahip katılımcılar, hem genç hem de orta yaş grubunda çoğunlukla dağılmaktadır. Şu halde genel olarak hem orta hem iyi gelir düzeyine sahip, duruma paralel olarak iyi ve orta derecede eğitimi olan, genç ve orta yaşlı katılımcıların yoğunluklu olarak anketteki soruları yanıtladıkları gözlemlenmektedir. Araştırmanın amacına paralel olarak, çevreye duyarlı ürün satın alım tercihleri çeşitli ifadelerle anlaşılmaya çalışılmıştır. Satın alın eylemi, bireylerin iç ve dış birçok faktörden etkilenerek bilinçlerinde oluşturdukları çok yönlü ve çok kapsamlı bir bileşik eylemdir. Bu eylem, bir takım düşünceler, inançlar, alışkanlıklar zinciri sonucunda şekillenerek alışveriş edilen mekanlarda birtakım markaların alternatiflerine göre daha önce seçilmesine sebep olmaktadır. Satın alım eylemi, bireylerin kendi demografik ve psikografik özelliklerinin dışında ayrıca markaların özellikleri, dikkat çekicilikleri, tüketicilere sundukları ek faydalar ve beraberinde üstün tatmin seviyesi gibi etmenler ile de şekillenebilmektedir. Bu bağlamda katılımcıların çevreye duyarlı ürün satın alım eylemlerindeki tercihlerin bir göstergesi olan çevreye duyarlı genel tutumları, konu hakkındaki eğilimlerinin temel yapısını oluşturacak niteliktedir. 187 Çevreye duyarlı ürün satın alım eylemi ve marka değerinin bu eyleme etkisi bir binanın yapısına benzetilirse; bireyin demografik özelliklerinin binanın temelini oluşturduğunu, daha sonra çevreye karşı olan genel tutum, alışkanlık, istek, vs gibi kişisel düşüncelerinin ve marka değeri bileşenlerinin sıralandıkları, son kat olarak ise satın alım eyleminin yer aldığı söylenebilir. Dolayısıyla incelemeye zemin kattan, yani çevreye duyarlı tutumların incelenmesinden başlamak, binanın yapısının sağlamlığına dair ipucu verebilmektedir. Çevre dostu ürün satın alımında marka değerinin etkisi adı verilen bina, çevre dostu ürün satın alımı ve çevreye duyarlı tutumlar olmak üzere iki blok halinde düşünülebilir. Katılımcıların çevreye duyarlı tutumları, ek masraf gerektirmeyen, evlerinde ve/veya sosyal çevrelerinde kolaylıkla uygulayabilecekleri eylemleri kapsamakta iken satın alım davranışları alışveriş ettikleri mekanlardaki birtakım eylemler sonucunda gerçekleşmektedir. Katılımcıların, çevreye duyarlı ürünleri satın almayı tercih ettikleri, her zaman doğaya ve çevreye daha az zarar veren ürünleri satın aldıkları, satın aldıkları ürünlerin etiketlerini dikkatlice okudukları ve çevreye duyarlı olmayan firmaların ürünlerini satın almadıkları görülmektedir. Su ve elektriği olabildiğince az harcamaya çalıştıkları ve enerji tasarrufuna dikkat ettikleri de gözlemlenmiştir. Ayrıca geri dönüşüm yaparak ve geri dönüştürülebilir ambalajlı ürünleri tercih ederek, aile fertlerini çevre konusunda uyararak konu hakkında olumlu tutumlar sergiledikleri görülmektedir. Doğanın korunması için tüketicilerin çevre dostu ürünleri tercih etmesi gerektiğini düşünen katılımcılar, çevre dostu ürünlerin bilincinde olduklarını belirtmişlerdir. Katılımcıların çevre dostu ürünler için ek çaba sarf etme, ek ücret ödeyebilme, çevre dostu ürün alarak çevrenin korunmasına inanma durumu gibi yönlendirici etmenler ile farklılaşıp farklılaşmadığı anlaşılmaya çalışılmıştır. Ek çaba, fazladan ücret gibi eylemler bir değiş-tokuş mantığı ile işlemektedir. Harcanan fazladan her çaba ve ücret karşılığında, tüketicilere ürün faydasının yanı sıra ürünü satın aldıklarında çevreye katkı sağladıklarına inanma durumu meydana gelmektedir. Bu durum da fazladan harcanan ek çaba ve ücretin negatif etkilerini etkisizleştirici bir rol üstlenebilir. Satın alım eylemini etkileyen en önemli faktörlerden biri olan inanç; duygu, düşünce, alışkanlık, çevresel etkiler, vs gibi birçok etmenin bileşiminden oluşmakta, küçük yaşlardan 188 itibaren bir sistem şeklinde zihinlerinde yer etmektedir. Bireylerin o ana kadarki inanç sistemlerini değiştirmek her ne kadar zorlu bir iş olursa olsun, inançlarındaki önemli noktalara değinilerek, değişime ve çeşitliliğe yaratılarak yeni inançlar sisteme dahil edebilmektedir. Çevre dostu ürünleri satın alarak çevrenin korunmasına inanan katılımcılar gerek çevre dostu ürün satın alımında, gerekse geri dönüşüm eylemlerinde güçlü bir inanç ile hareket edebilmektedirler. Bu güçlü inanç da katılımcıların konu hakkındaki eylem kapasitelerini geliştirerek çevreye karşı daha hassas davranmalarını sağlayabilmektedir. Oysa çevrenin korunmasına çevre dostu ürün satın alarak katkı sağlayamayacaklarını düşünen katılımcılar, çevreye duyarlı ürünleri de dolayısıyla satın almayı tercih etmediklerini belirtmişler, konu hakkında eylem kısıtlarının olduğunu gözler önüne sermişlerdir. Satın alım eylemini gerçekleştirecek ilk kıvılcım olarak da düşünülen inanma durumu, çevreye katkıda bulunduklarına inanan katılımcıları çevre dostu ürünler almaya, inanmayan katılımcıları ise çevrelerindeki bireyleri uyarma, çevreye duyarlı olmayan firmaların ürünlerini satın almama, satın aldıkları ürünlerin üzerlerindeki etiketleri dikkatlice okuma ve geri dönüşümlü ambalaj tercih etme gibi ifadelere kararsız kalmaya yönlendirmiştir. Dikkat edilecek olunursa bu ifadeler, bireyin satın alım eyleminde ya da günlük sosyal ilişkilerinde bireyin istek duygusu ile şekillenebilen eylemleri kapsamaktadır. İnanç ile birlikte gelen çaba durumu, bazı katılımcıları karşılık beklemeden topluma ve doğaya kazanç sağlamak için bir takım eylemlere iterken, bazı katılımcıları ise konu hakkında kararsızlığa itmiştir. Çevreye duyarlı ürünlerin sundukları faydalar ve kullanılabilirlik gibi fonksiyonel özellikler tüketicilere geri dönerken, sosyal sorumluluk çerçevesinde topluma ve çevreye yarar sağlama gibi sosyal faydaları da beraberinde getirmektedir. Harcanılan çaba hem satın alım, hem de geri dönüşüm, çevredeki bireyleri uyarma gibi satın alımın dışındaki eylemleri kapsamaktadır. Çevreye duyarlı ürünler için fazladan çaba sarf eden katılımcılar, çevreye duyarlı ürünleri tercih ettiklerini belirtmişler, satın aldıkları ürünlerin etiketlerini dikkatle okuduklarını, duyarlı olmayan firmaların ürünlerini tercih etmediklerini belirtmişlerdir. Ayrıca geri dönüşüm, çevredeki bireyleri çevre konusunda uyarma, su, enerji tasarrufu sağlayacak eylemlerde bulunduklarını vurgulamışlardır. Bu yanıtlar hem satın alırken hem de bireysel bir takım çabalarda bulunduklarını gözler 189 önüne sererek, katılımcıların bu konuda istekli ve belirli bir eylem kapasitesine sahip olduklarını düşündürtmektedir. Belirli bir çaba harcamadıklarını belirten katılımcılar ise çevreye duyarlı ürünleri tercih ettiklerini, enerji tasarrufuna uygun eylemlerde bulunduklarını ancak bireysel çabalar olan geri dönüşüm, çevredeki bireyleri uyarma gibi eylemlerde kararsız kaldıklarını belirtmişlerdir. Bu katılımcıların çaba ifadesini satın alım eylemine göre daha vakit ve enerji alıcı bireysel eylemler olarak algılandıkları ve dolayısıyla çeşitli sebeplerden ötürü (zaman kısıtı, çevreye katkıda bulunmaya inanmama, fiyat farkı, demografik özelliklerin etkisi, vs) ilgili ifadelere kararsız kaldıkları söylenebilir. Çevreye duyarlı ürünlerin, alternatif ürünlere kıyasla özelliklerinin farklı olduğu düşünüldüğünde, bazı ürün kategorilerinde bu ‘farklı’ özelliklerinin etiketlere fazladan fiyat olarak yansıdığı bir gerçektir. Katılımcılar, ankete verdikleri yanıtlarda en çok gıda, daha sonra temizlik, tekstil ve en son sırada kozmetik ürünlerini çevre dostu olmasına dikkat ederek aldıklarını belirtmişlerdir. Fiyatı genellikle kalite olarak algılayan tüketiciler, zihinlerinde çevreye duyarlı ve diğer ürünlere göre daha pahalı ürünleri kaliteli olarak atfedebilecekleri gibi, çevreye duyarlı alternatif markanın yapacağı ani fiyat değişimleri ile farklı markalara yönelebileceklerdir. Çevreye duyarlı ürünler için ek ücret ödemeyen katılımcılar, çevre dostu ürünleri satın aldıklarını, ürünlerin üzerindeki etiketleri dikkatlice okuduklarını, su, enerji tasarrufuna yönelecek eylemlerde bulunduklarını belirtmişlerdir. Şu halde ek ücret ödemek istemeyen katılımcıların, alternatif ürünlere kıyasla fiyat farkının olmadığını ve/veya makul seviyelerde olduğunu gözlemledikleri çevre dostu ürünleri tercih ettikleri söylenebilir. Ek ücret ödemenin de çevre için gösterilen ek çaba eylemi olduğu göz önüne alındığında, fazladan ücret ödemeyen katılımcıların bireysel çabalarda kararsız kalmaları, çevre için çaba sarf etme konusundaki genel kararsızlıklarını destekler niteliktedir. Çevreye duyarlı ürünler için ek ücret ödediklerini belirten katılımcılar çevre dostu ürünleri ilk tercihleri yaptıklarını, geri dönüşüm, geri dönüşümlü ambalaj konusunda hassas davrandıklarını, çevresindeki bireyleri çevre hakkında uyardıklarını belirtmişlerdir. 190 Bireylerin eylem kapasitelerinin yanı sıra, eyleme geçen ilk adımı atmaları da çevreye herhangi bir şekilde fayda sağlamak adına büyük önem taşımaktadır. Eylem kapasitesinin gerçekleşmesi ise birçok faktörün yanı sıra gelir düzeyi ile şekillenebilmektedir. Hem satın alma hem de bireysel çabalarda hassasiyetle davranan katılımcıların çevre dostu ürünler için ne miktarda ek bir fiyata razı oldukları ise gelir düzeyleri ile incelenmiştir. Demografik özelliklerinden genelde çalışan ve öğrencilerden oluştuğu gözlemlenen, iyi ve orta gelir sahibi katılımcıların ankete çoğunlukla yanıt verdikleri görülmüştür. Tüm gelir gruplarına ait katılımcıların, çevre dostu ürünler için fazladan %0-10 aralığında değişen bir miktarı ödeyebileceklerini belirtmeleri, gelir seviyeleri ile çevre dostu ürünler için fazladan ödenen yüzde arasında bir ilişkinin olmadığı sonucunu çıkarmaktadır. Gelir düzeyleri farklı olmasına rağmen katılımcıların belirli bir yüzde aralığında çevreye duyarlı ürünler için ek ücret ödeyebileceklerini belirtmeleri, çevreye duyarlı ürünler için işaretledikleri yüzde aralığının kendilerince makul bir fiyat aralığı olduğunu düşünmeleri olasılığını gündeme getirmektedir. Bireylerin satın alım tercihleri; inanç, düşünce sistemleri, alışkanlıkları, çevreleri ile birlikte düşünülmesi gereken bileşik ve karmaşık bir eylemdir. Katılımcıların çevreye duyarlılık konusundaki inançları, gösterdikleri ek çaba ve ödeyebilecekleri ücret ile ilgili analizlerde; çevreye duyarlı ürün satın alarak çevrenin korunmasına inanan, çevre dostu ürünler için ek çaba harcayan ve ek ücret ödeyen katılımcıların çevre dostu ürün satın aldıklarını belirtmişlerdir. Bu nedenle katılımcıların satın alım eylemleri esnasında çevreye duyarlı özelliklerinin daha ön planda olması gerektiği tahmin edilmiştir. Ancak katılımcıların alışveriş yaptıkları ürünlerde dikkat etikleri unsurları sıralamaları istendiğinde, ilk önem verdikleri unsurun kalite olması dikkat çekicidir. Kalitenin ardından ürünün işlevine ve fiyatına önem verdiklerini belirten katılımcılar, son sırada ürünlerin çevresel özelliklerine önem verdiklerini belirtmişlerdir. Alışveriş ettikleri esnada çevreye duyarlı ürün kategorilerinden hangilerine öncelik verdikleri ise, alışveriş sırasında dikkat ettikleri unsurların bu şekilde sıralanmış olasına yardımcı bir anlam yükleyebilecek niteliktedir. Katılımcılar, çevre dostu olmasına özen göstererek tercih ettikleri ürün kategorilerini önem sırasına göre gıda ürünleri, temizlik ürünleri, tekstil ürünleri ve kozmetik ürünleri şeklinde sıralamışlardır. Şu halde en çok gıda ürünlerinin 191 çevreye duyarlı olmasına önem veren katılımcıların alışveriş esnasında en çok kaliteye dikkat etmeleri, gıda ürünlerinin insan sağlığını doğrudan etkileyebilmesi açısından ele alındığında iki yanıtın paralel şekilde geliştiği gözlemlenir. Temizlik ürünlerinin ise kaliteden çok işlevleri ile önemli olabilmesi dolayısıyla sıralamanın eğilimine uyum sağlamıştır. Gıda ürünlerinin çevreye duyarlı ürünler arasında en pahalı seçenek olması, katılımcıların fiyat unsurunu kalite ve işlevden sonra puanlamalarını açıklar niteliktedir. Çevre dostu ürünler için ek ücret ödeyen ve ödemeyen katılımcıların enerji tasarrufuna uygun ev aletlerini tercih etme ifadesine verdikleri yanıtlarda farklılığın gözlemlenmemesi, çevre dostu ürünler için ek ücret ödemeyen katılımcıların yalnızca çevre dostu ürünleri satın almadıkları sonucundan çok, çevre dostu ürünler için makul fiyatlarda ödeme yaptıkları ve/veya ürünlerin tasarruf amaçlı özelliklerini dikkate alarak satın alım yaptıkları yorumunu ortaya çıkarabilmektedir. Çevre dostu ürünler satın alarak çevrenin korunmasına inanan ve inanmayan katılımcıların da aynı ifadeye katıldıkları gözlemlenmiştir. Çevreye duyarlı ürünleri satın alarak çevrenin korunmasına inanmayan katılımcıların enerji tasarrufuna uygun ev aletlerini tercih etmeleri ile, bu katılımcıların ek ücret ödemeyen katılımcılara benzer şekilde ürünlerin çevre dostu olma özelliğine dikkat etmelerinden çok bu tür ürünleri tasarruf amaçlı tercih ettikleri yorumu yapılabilir. Bu durum da katılımcıların alışveriş sırasında dikkat ettikleri unsurlardan çevre dostu olma özelliğini neden son sırada puanladıklarına bir açıklık getirebilir. Şu halde bu durumdan çıkarılabilecek sonuç; katılımcıların iyi ve orta gelir düzeyine sahip olsalar dahi çevre dostu ürünleri tasarruf amacı ile satın alma olasılıklarının da en az çevre dostu özellikleri için satın alma olasılığı kadar yüksek olduğu şeklindedir. Katılımcıların yalnızca çevresel özellikleri ve tasarruf amaçları için bu tür ürünlere yönelmelerinin dışında her iki özelliği de düşünerek satın alım tercihinde bulunmaları, her iki olasılığın da denge terazisinde kimi zaman yükselen veya alçalan dengelerde satın alım davranışlarını şekillendirebileceği tahminini gündeme getirmektedir. Fazladan harcanan çaba, ödenen ek gelirlerin yanı sıra katılımcıların çevreye duyarlı tutumları; evlerinde ve sosyal çevrelerinde gerçekleştirecekleri ufak, ancak milyonlarca 192 bireyin birleşmesi ile doğaya büyük ve önemli katkılar sağlayabilen geri dönüşüm, enerji ve su tasarrufu, çevredeki bireyleri konu hakkında uyarma ve bir nevi bilinçlendirme çabaları ile şekillenmektedir. Bu çabalara ek olarak bir çevre koruma kuruluşuna üye olma durumu, katılımcıların bireysel yapacakları çabalara aktif veya pasif olarak önemli bir ek sağlamaktadır. Ancak demografik özelliklerden de görülebileceği üzere, öğrenci ve çalışan kesimin yoğunlukta olduğu katılımcıların çevre koruma kuruluşuna üyeliğinin çoğunlukla olmadığı, hem bayan hem de erkek katılımcılar tarafından benzer yanıtlar verildiği gözlemlenerek anlaşılmıştır. Buna göre cinsiyet ile bir çevre koruma kuruluşuna üye olma durumu arasında bir ilişki gözlemlenememiştir. Şüphesiz, demografik özelliklerden biri olan eğitim düzeyi, bireylerin çevreye duyarlı ürünler hakkındaki bilinç seviyeleri, dünyada olup biten olayları dinamik şekilde takip etme ve aynı hızda kavrayabilme, eylem kapasitesine geçebilmek için gerekli farkındalığı ve isteği sağlayabilmektedir. Katılımcıların, bu tespiti doğrularcasına, hali hazırda çoğunluk olarak sahip oldukları lise ve üniversite mezunu eğitim seviyelerinin, çevreye duyarlı ürün satın aldıklarında ürünün üretici firmasının da çevreye duyarlı olmasına gösterdikleri önem durumunda daha hassas davrandıkları gözlemlenmiştir. Aaker’in (2009) marka değeri bileşenlerine göre yapılan bu çalışmada her bileşen kendine has ifade sekmelerine bölünerek katılımcıların o bileşen ile ilgili tutumlarını irdelemeyi amaçlanmaktadır. Her bir bileşen, bir diğeri ile hem bağlı, hem de bağımsız olarak düşünülebilir. Aaker’in (2009) bileşenler hakkında yaptığı herhangi bir sıralama olmamasına karşın, markayı tanıma olarak da tabir edilebilen marka farkındalığı bileşeninin diğer bileşenlerden önce irdelenmesi, katılımcıların çevre dostu markalar hakkındaki genel görüşlerini anlayabilmek amacıyla önem taşımaktadır. Katılımcıların marka değeri ifadelerine olan genel tutumları incelendiğinde, çevre dostu ürünlerden memnun olduklarını, bu ürünlerin farkında olduklarını, imajının farklı olduğunu ve kalitesinin iyi durumda olduğunu belirttikleri görülmektedir. Çevre dostu ürünlerin ürünlerin farkında olmaları ve kuvvetli bir inanç sistemi ile çevrenin korunmasına katkıda bulunduklarını desteklemeleri, katılımcıların çevre dostu ürün tercihini olumlu 193 yönde etkileyebilecek bir bileşik düşünce sistemi olabilmektedir. Çevre dostu ürün satın alarak çevrenin korunmasına inanan katılımcılar farkındalık ifadelerine katılım gösterirken, inanmayan katılımcılar çevre dostu ürünlerden memnun olma, bu tür ürünlerin kalitesinin yüksek olması ifadelerinde kararsız kalmışlardır. Çevreye duyarlı ürünler için ek çaba harcamayan ve ek ücret ödemeyen katılımcıların da benzer şekilde diğer farkındalık ifadelerine katıldıkları, ancak çevre dostu ürünlerin memnuniyetlerinde kararsız kaldıkları gözlemlenmiştir. Ek çaba ve ek ücret harcadıklarını belirten katılımcılar ise tüm farkındalık ifadelerine katılmaktadırlar. Harcanan ek çabanın ve ödenebilecek olan ek ücretin ancak katılımcıların marka hakkında olumlu tutumlarının oluşmasından sonra gözlemlenebileceği düşünüldüğünde çevre dostu ürünlerden memnun olmayan katılımcıların belirli bir çabayı bu tür ürünler için harcamadıkları, benzer şekilde bu tür ürünler için ek ücret ödemekten kaçındıkları düşünülebilmektedir. Aaker’in (2009) farkındalık piramidi, bireyleri marka farkındalıklarına göre belirli seviyelere ayırmaktadır. Katılımcılar, bu piramitteki en düşük ikinci seviye olan ‘marka tanınırlığı’ sekmesine uygun görülmüştür. Nedeni, katılımcıların çevre dostu markaların farkında oldukları ancak bu markaların belirleyici özellikleri söz konusu olduğunda (çağrışım ifadeleri) kararsızlıkları sebebiyledir. Marka sadakati, algılanan kalite, marka çağrışımı ve marka farkındalığı olmak üzere dört ana koldan tüketicilerin çevreye duyarlı tutumlarını incelemek isteyen bileşenlerden diğer bileşenlerin oluşma sürecine öncülük eden, markanın farkında olma durumundan sonra marka çağrışımı olabilmektedir. Çağrışım; hayat tarzları, kültürleri, yaşadıkları coğrafya, ekonomik koşulları gibi çok çeşitli etmenlerle çevrelenerek tüketicilerin aklına yalnızca bir defa yerleşebilme özelliği ile önemli bir bileşendir. Katılımcılar; öncelikle genel olarak çevre dostu ürünlerin sağlılığı ve sağlıklı yaşamı çağrıştırdığı, daha sonra doğayı çağrıştırdığı konusunda hemfikir olmaktadırlar. Bu bakımdan çevre dostu ürünlerin sağlık ve doğa gibi ilk çağrıştırması gereken önemli iki etmen konusunda herhangi bir sorun yaşanmadığı gözlemlenebilir. Ancak çevre dostu ürünlerin özelliklerinin ve tasarımının dikkat çekici olması konusunda kararsızlıklarını belirten katılımcılar, çevre dostu ürünleri diğer ürünler arasından hemen fark etmede de kararsız olduklarını belirtmişlerdir. Bu durum, raflarda yer alan alternatif ürünler 194 arasında dikkat çekerek tüketicilerin ilgilerini kazanma yolunda olumsuz bir gelişme olmaktadır. Raflardaki dikkat çekiciliğin yanı sıra katılımcıların zihinlerinde de çevre dostu ürünleri hayal etmede kararsız kaldıklarını belirtmeleri, bu tip ürünlerin katılımcıların zihinlerine doğrudan çağrışım yapma konusunda ve dolayısıyla takibinde gelebilecek herhangi bir satın alım tercihi konusunda da kararsız kalınabileceğini göstermiştir. Satın alımı etkileyen önemli etmenlerden biri olan çevre dostu ürün satın alarak çevrenin korunmasına inanma durumunu irdeleyen analizde belirli bir inançları olduğunu düşünen katılımcılar çevre dostu ürünlerin özelliklerini dikkat çekici bulma konusunda, sağlığı ve doğayı çağrıştırma açısından olumlu tutumlar sergilerken çevre dostu ürünleri alternatifler arasından fark etme, zihinlerinde hayal etme ve tasarımını çekici bulma konusunda kararsız kalmışlardır. Çevreye duyarlı ürün satın alarak çevrenin korunmasına inanmayan katılımcılar ise çevre dostu ürünlerin sağlık ve doğayı çağrıştırması dışındaki çağrışım ifadelerinde kararsız kalmışlardır. Çevre dostu ürünler için ek çaba harcadıklarını düşünen katılımcılar, çevre dostu ürünlerin sağlığı ve doğayı çağrıştırdığını düşünmekte, ancak diğer ifadelerde kararsız kalmaktadırlar. Ek çaba harcamadıklarını belirten katılımcılar ise çevre dostu ürünlerin sağlığı ve sağlıklı yaşamı çağrıştırdığını ve akıllarında bu tür ürünleri kolaylıkla hayal edebildiklerini belirtmişlerdir, diğer ifadelerde ise kararsız kalmışlardır. Çevreye duyarlı ürünler için ek ücret ödediklerini ve ödemediklerini belirten katılımcıların ise çevre dostu ürünlerin doğayı ve sağlığı çağrıştırması dışındaki ifadelerde kararsız kaldıkları gözlemlenmiştir. Çağrışım ile ilgili analizlerden çıkan genel sonuç, çevre dostu ürünlerin katılımcılara sağlığı, sağlıklı yaşamı ve doğayı çağrıştırdığı şeklindedir. Çevreye duyarlı ürünlerin samimiyetini de ölçebilen ifadeler olan bu iki ifade, katılımcıların çevreye duyarlı ürünler hakkındaki akıllarına gelebilecek en temel iki çağrışımı destekledikleri yönünde olabilir. Bu durumun dışında çevre dostu ürünlerin tasarımının çekiciliği, bazı özelliklerinin (ismi, logosu, vs) çekiciliği ve alternatifler arasında dikkat çekici olması gibi görsel ifadelerde kararsız kalmalarının çevreye duyarlı ürünlerin çarpıcı bir şekilde kendilerini göstermediği tahmini ortaya çıkmaktadır. Dolayısıyla görsel durumların zihinsel bir ifade olan çevre dostu ürünleri akılda hayal etme etmenini de etkileyerek kararsızlığa yol açtığı söylenebilir. 195 Çevre dostu markaların; genel yapı itibariyle farkında olan, ancak dikkat çekiciliği bakımından kararsızlık uyandıran çağrışımlara sahip oldukları anlaşıldıktan sonra, katılımcıların bu tür ürünleri zihinlerinde nasıl canlandırdıkları, algılanan kalitelerinin seviyesi anlaşılmak üzere irdelenmiştir. Algılanan değer ile beklenen değerin birbirine yakın olması, katılımcıların çevreye duyarlı ürünler konusunda zihinlerinde yerleştirdikleri konumu aydınlatmak amacıyla önemlidir. Genel durum incelendiğinde, katılımcıların bu ifadelere katıldıkları görülmektedir. Çevreye duyarlı ürünleri tercih ederek çevrenin korunmasına katkıda bulunduklarına inanan katılımcıların çevre dostu ürünlere aşina oldukları, bu tür ürünlerin kişiliklerine uygun, güvenilir ve teknolojik açıdan üstün buldukları gözlemlenmiştir. Bu kanıya inanmayan katılımcılar ise çevre dostu ürünlere aşinalık ve kişiliklerine uygun olması ifadelerinde kararsız kalmış, diğer ifadelerde katılım göstermişlerdir. Çevre dostu ürünler için ek çaba harcadıklarını ve ek ücret ödediklerini belirten katılımcılar, algılanan kalite ifadelerine katıldıklarını, ek çaba harcamadıklarını ve ek ücret ödemediklerini düşünen katılımcılar ise çevre dostu ürünlere aşinalık konusunda kararsız kalmakla beraber diğer ifadelere katıldıklarını vurgulamışlardır. Algılanan kalite ifadelerinde gözlemlenen; çevreye duyarlı ürünler için ek ücret ödemeyen ve belirli bir çaba harcamayan katılımcıların çevreye duyarlı ürünlere aşina olmadıklarını belirterek ödenmeyen ücretin ve harcanmayan çabanın nedenini de açıkladıkları şeklindedir. Çevre dostu ürün satın alarak çevrenin korunmasına inanmayan katılımcıların ise hem çevre dostu ürünlere aşina olmadıklarını, hem de kişiliklerine uygun olmadıklarını belirtmişlerdir. Şu halde çevre dostu ürünlere aşina olan ve çevrenin korunmasına katkıda bulunduklarına inanan, bu durum hakkında ek çaba ve ek ücret gibi ödünlerde bulunan katılımcıların algıladıkları kalite ile bekledikleri kalite arasındaki farkın az olduğu tahmin edilmekte, çevre dostu ürünleri zihinlerinde iyi bir zemine oturttukları düşünülmektedir. Ancak tüm bu konumlara zıt şekilde çevre dostu ürünlere aşina olmayan katılımcıların ek çaba ve ek ücret gibi ödünlerin yanı sıra çevrenin korunmasına çevre dostu ürün satın alarak katkıda bulunma durumuna inanmadıkları gözlemlenebilmektedir. Farkındalık, çağrışım, algılanan kalitenin ardından gelen sadakat, çevreye duyarlı ürünlerin tekrar satın alımını sağlamak suretiyle hem tüketicilerin konu hakkındaki 196 hassasiyetlerini, hem de çevre dostu ürünlerin bu konuda ne denli başarılı olduğunu anlayabilmek adına irdelenmiştir. Şu halde genel olarak sadakat ifadeleri incelendiğinde, katılımcıların çevre dostu ürünleri sıkça aldıkları, ilk tercihi oldukları, başkalarına tavsiye ettikleri görülmektedir. Ancak fiyatı yüksek olsa bile çevre dostu ürün satın alım konusunda kararsız kalmışlardır. Katılımcıların gelir düzeylerinden bağımsız olarak %0-10 gibi bir fiyat farkı ile çevre dostu ürünlere ek ücret ödeyebileceklerini belirtmeleri bu sorunun yanıtı ile çelişmiştir. Tahmin edilen, ifadedeki ‘yüksek fiyat’ kelimesinin katılımcılarca çok yüksek fiyatlı ürün gruplarını akıllara getirerek ifadeye kararsız kalmalarına yol açtığıdır. Çevre dostu ürün tercih ederek çevrenin korunmasına inanan katılımcıların, çevre dostu ürünleri sıkça aldıklarını, ilk tercihleri olduklarını, başkalarına tavsiye ettikleri, ancak fiyatı yüksek olsa bile çevreye duyarlı ürünleri tercih etme konusunda kararsız kaldıkları görülmüştür. Ancak bahsedilen bu kararsızlık, ortalamalar söz konusu olduğunda çok ufak bir değişim olduğundan, katılımcıların ifadeye katıldıkları yönünde bir yorumun yapılması da yanlış olmayacaktır. Bu inanca sahip olmayan katılımcılar ise tüm ifadelerde kararsız kalmışlardır. Çevre dostu ürünler için ek çaba harcadıklarını ve ek ücret ödediklerini belirten katılımcıların, çevre dostu ürünleri sıkça aldıklarını, ilk tercihleri olduklarını, başkalarına tavsiye ettiklerini ve fiyatı yüksek olsa dahi bu ürünleri tercih ettikleri görülmüştür. Ek çaba harcamayan ve ek ücret ödemeyen katılımcılar ise tüm ifadelerde kararsız kalmışlardır. Duruma bakıldığında, çevrenin korunmasına çevre dostu ürün satın alarak katkıda bulunduklarına inanmayan katılımcıların, inanç yoksunluğundan ötürü bir eylem kısıtına gittikleri ve bu eylem kısıtının fiyat farkına kararsızlık şeklinde yansıdığı tahmin edilebilir. Davranışsal ve tutumsal olguları bir araya getiren marka sadakatinde, katılımcıların temel olarak bir sadakat algısının varlığı gözlemlenmiştir. Anca fiyat farkında oluşan yorumlardan, katılımcıların farklı fiyatlara farklı tepkiler verebileceği, dolayısıyla sadakatin fiyat değişimi ile kırılabileceği tahmin edilmektedir. Aaker’in (2009) sadakat piramidinde genelde sadık bir çerçevede bulunan ancak değişebilen fiyat ile farklı markaları seçebilme potansiyelinin de varlığı anlaşılan ‘değiştirme maliyeti ile tatmin olmuş gözlemlenmektedir. 197 tüketici’ seviyesine uygun oldukları Marka değeri ifadeleri temel olarak bir sisteme oturtulmak istenirse, yorumlara açık olmak üzere bir takım sonuçlara ulaşılmıştır. Öncelikle çevreye duyarlı ürünler hakkında belirli bir farkındalık geliştirmiş olan katılımcılar, markalardan memnun olmadıkları durumda ödün gerektiren eylemlerden kaçındıklarını, bunun dışında çevre dostu markaların farkında oldukları görülmüştür. Çevre dostu markaları ‘tanıyan’ bu katılımcılar, çevre dostu ürünleri alternatif ürünler arasından görsel unsurları sebebiyle fark etme ve zihinlerinde kolaylıkla hayal etmede kararsızlık yaşamaktadırlar. Çevre dostu ürünlerin temelinde yatan doğa ve sağlık ifadeleri ise katılımcıların çevre dostu markalar için düşündükleri ifadeler olmaktadır. Katılımcıların çevre dostu ürünlere aşina olma konusundaki kararsızlıkları olduğu halde diğer algılanan kalite ifadelerine katılmaları, çevre dostu ürünler için bekledikleri değer ile algıladıkları değer arasındaki farkın büyük olmadığını gösterebilmektedir. Tüm bu etmenlerin sonucunda tekrar satın alımı tetikleyecek ve devamını getirecek sadakat olgusu, sadakat ifadelerinin birinde oluşan ‘yüksek fiyat’ kelimesinin katılımcılarca ‘çok pahalı’ olarak nitelendirildiği tahmini ile birlikte farklı fiyatlara farklı tepkilerin doğabileceği olasılığını ortaya çıkarmıştır. Dolayısıyla temelde bir sadakat olgusunun varlığı sezilmekle beraber, fiyat gibi etmenler ile değişim gösterebileceği tahmin edilmektedir. Çalışmanın amacı; tüketicilerin çevreye duyarlı ürün satın alım tercihlerinde marka değerinin etkisini irdelemektir. Amaca paralel olarak yapılan ilişki analizi, tüketicilerin satın alımını temsil eden ‘çevreye karşı duyarlı ürünleri tercih ederim’ ifadesi ile marka değeri ifadeleri arasında gerçekleşmiştir. Genel olarak görülen, ilişki sekmelerinin ya pozitif ya da hiç görülmediği şeklindedir. Marka değeri bileşenlerinin ifadeleri yorumlanırken genel bir tutum izlenmiştir. Katılımcıların çevre dostu ürünleri tercih etme durumuna katılım ile marka farkındalığı (çevre dostu ürünlerden memnuniyet, kalitesinin iyi olması, ürünlerin farkında olmaları), algılanan kalite (aşinalık durumu, kişiliğe uygunluk, güvenilirlik ve teknolojik üstünlük), marka çağrışımı (doğa, sağlık ve sağlıklı yaşam çağrışımları, bazı özelliklerinin dikkat çekici olması) ve marka sadakati (çevreye duyarlı ürünleri tercih etme, çevre dostu ürünleri başkalarına tavsiye etme, fiyatı yüksek olsa bile çevre dostu ürünleri satın alma) ifadelerine katılım arasında zayıf ve orta dereceli pozitif ilişki gözlemlenmiştir. Çevreye duyarlı ürünlerin tercih edilmesi, 198 bu ürünleri çoğunlukla iki haftada bir satın aldıklarını belirten genç ve üst yaş grubu katılımcılar (19-25 yaş arası ve 38 yaş ve üzeri) ve ayda bir satın aldıklarını ifade eden orta yaş grubu katılımcılar (26-37 yaş arası) tarafından gerçekleşmektedir. Çevre dostu ürünleri tercih eden genç ve orta yaş grubuna dahil katılımcıların iki haftada bir bu ürünleri tercih etmeleri, çevreye duyarlı ürünlerin farkında olduklarını, konu hakkında bilinç sahibi olduklarını ve eyleme geçebildiklerini göstermiştir. Bir farkındalık ifadesi olan çevre dostu ürünlerin imajının diğer ürünlere göre farklı olması, çağrışım ifadeleri olan çevre dostu ürünleri hayal edebilme, alternatifleri arasından fark edebilme ve tasarımının çekiciliği konusundaki katılımları ile ilişkisinin olmadığı görülmektedir. Böylece gözlemlenen; çevreye duyarlı ürün satın alım tercihine katılım durumu ile marka değerine ait ifadelerin çoğunlukla pozitif ilişkiye sahip olduğudur. Katılımcıların eğitim seviyesinin, bir moderatör olarak katılımcıların çevreye duyarlı ürün tercihlerinde marka değerinin bu tercihlere etkisini etkileyebileceği öngörülerek duruma ilişkin bir analiz yapılmıştır. Sonuca göre yalnızca bir ifadede eğitim seviyesinin etkisi görülmemiştir. Çevre dostu ürünlerden memnun olma ifadesi ile çevreye duyarlı ürün tercihi arasında bir etkiye sahip olmadığı anlaşılan eğitim seviyesi, memnuniyetin durumdan bağımsız gelişmesini sağlamıştır. Ayrıca çevre dostu ürünlerin belirleyici özellikleri, kaliteli olması, doğayı ve sağlığı çağrıştırması konusunda negatif etki görülmüştür. Şu halde eğitim seviyesinin artması, çevreye duyarlı ürün tercihi ile bu ifadeler arasındaki ilişkiyi olumsuz etkilemiştir. Marka değerine ait diğer ifadeler ile çevreye duyarlı ürün tercihi arasındaki ilişki, katılımcıların eğitim seviyesinin artması ile kuvvetlenmiştir. Tüketicilerin satın alım tercihleri, pek çok etmen tarafından etkilenerek şekillenmektedir. Çevre dostu ürünlerin satın alım tercihlerinde ise bu etmenlerin yanı sıra birtakım sosyal sorumluluk, topluma, doğaya fayda sağlama gibi ek psikolojik etmenlerin davranışlara yön vermesi olasıdır. Marka değeri, isminden de anlaşılacağı gibi çevre dostu markaların çeşitli yönlerden değerini inceleyerek satın alımda önemli rol oynamaktadır. Çevreye duyarlı markaların bu bağlamda görsel çağrışımlarının tüketicileri etkileyecek şekilde geliştirilmesi, satın alımı artıracak, çağrışım kıvılcımını 199 tetikleyecek ve sonunda satın alım tekrarının sağlanacağı güçlü bir marka sadakati evreninin temel yapısını oluşturacaktır. Bireylerin de benzer şekilde çevre dostu ürünler gibi bilinçlerinin artırılması, konu hakkındaki medya yayınlarının gelir seviyeleri ve eğitim seviyeleri gözetilmeyerek tüm bireylere ulaşabilecek şekilde düzenlenmesi önem taşımaktadır. Hem markalara, hem tüketicilere çevreyi koruma konusunda önemli görevler düşmektedir. Unutulmamalıdır ki, bir bireyin yapacağı pozitif eylem, milyonlarca bireyin ufak ama önemli çabaları ile birleşerek doğanın korunmasında aktif rol üstlenecektir. Bu çalışmanın amacı, akademik olarak satın alımın marka değeri ile olan etkileşiminin irdelenmesinden öte, yeşil pazarlama ve çevreye karşı duyarlı olmanın bireylerin davranışlarını nasıl şekillendirdiği/şekillendireceği konusunda bir ipucu vermesidir. Çevreye ve doğaya olan saygı, yaşama olan saygıdır. Dolayısıyla gerek katılımcıların, gerek ülkemizin, gerek tüm dünya bireylerinin konu hakkındaki hassasiyet ve bilinç seviyeleri, sağlıklı ve aydınlık bir yaşam için vazgeçilmez anahtar olacaktır. Çalışmanın bu bağlamda tüketicilerin yeşil ürün satın alım davranışına yeni bir soluk getirerek yeşil pazarlamaya farklı bir açıdan bakılmasını sağlayacak şekilde literatüre katkıda bulunması beklenmektedir. 200 KAYNAKÇA KİTAPLAR Aaker, David (2009), ‘Güçlü Markalar Yaratmak’, Mediacat Yayınları, İstanbul, çev. Erdem Demir. Aaker, David (2009), ‘Marka Değeri Yönetimi’, Mediacat Yayınları, İstanbul, çev. Ender Orfanlı. Esty, Daniel C. ve Winston, Andrew S. (2008), ‘Yeşilden Altına’, Mediacat Yayınları, İstanbul, çev. Levent Göktem. Kotler P., Armstrong G., Saunders J., Wong V. (2001), ‘Principles of Marketing’, 3. European Harlow, Prentice Hall, NJ. Kotler, Philip (1999), ‘Marketing Management’, 10. Baskı, Prentice Hall, 404, NJ. Odabaşı, Yavuz ve Barış, Gülfidan (2002), ‘Tüketici Davranışı’, Mediacat Yayınları, 6. Baskı, 2006, İstanbul. Randall, Geoffrey (1997), ‘Markalaştır’ma’’, Rota Yayın Yapım, Faydalı Marketing Kitapları, 2005, İstanbul. Uydacı, M. (2002), ‘Yeşil Pazarlama: İş Ahlakı ve Çevresellik Açısından Yaklaşımlar’, Türkmen Kitabevi, İstanbul. MAKALELER Alagöz, Selda Başaran ‘Yeşil Pazarlama ve (http://www.akademikbakis.org/sayi11/makale/seldabasaran.doc). Eko-Etiketleme’, Arnt Meyer (2001), ‘What’s In It For The Customers? Successfully Marketing Green Clothes’, Business Strategy and the Environment, Cilt:10, Sayı:5, s:317–330. Avcılar, Mutlu Yüksel (2008), ‘Tüketici Temelli Marka Değerinin Araştırılması’, Ç.Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Cilt:17, Sayı:1, s:11-30. 201 Ay, Canan Ve Yılmaz, Emel (2004), ‘Yeşil Pazarlama ve Serel Seramik Aş.’nin Yeşil Uygulamaları’, Celal Bayar Üniversitesi Sbe, Cilt:2, Sayı:2. Ay, Canan ve Zümrüt Ecevit (2005), ‘Çevre Bilinçli Tüketiciler’, Akdeniz İ.İ.B.F. Dergisi, Sayı:10, s:238-263. Crane, Andrew (2000), ‘Facing The Blacklash: Green Marketing and Strategic Reorientation in the 1990s’, Journal of Strategic Marketing, Cilt:8, s:277-296. Çabuk, Serap ve Nakıboğlu, Burak (2003), ‘Çevreci Pazarlama ve Tüketicilerin Çevreci Tutumlarının Satın Alma Davranışlarına Etkileri İle İlgili Bir Uygulama’, Çukurova Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi İşletme Bölümü, Cilt:12, Sayı:12, s:3954. Çabuk, Serap, Nakıboğlu, Burak Ve Keleş, Ceyda (2008), ‘Tüketicilerin Yeşil (Ürün) Satın Alma Davranışlarının Sosyo-Demografik Değişkenler Açısından İncelenmesi’, Ç.Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Cilt:17, Sayı:1, s:85-102. Emgin, Övgü ve Türk Zehra (2004), ‘Yeşil Pazarlama’, Mevzuat Dergisi, Cilt:7, Sayı:48. Erbaşlar, Gazanfer (2007), ‘Yeşil Pazarlama’, Paradoks, Ekonomi, Sosyoloji ve Politika Dergisi, (E-Dergi) (http://www.paradoks.org), Cilt:3, Sayı:1. Gilg, Andrew, Barr, Steward ve Ford, Nicholas (2005), ‘Green Consumption or Sustainable Lifestyles? Identifying The Sustainable Customer’, University of Exeter, (www.sciencedirect.com), Cilt:37, Sayı:6, s:481-504. Ginsberg, Jill Meredith ve Bloom, Paul N. (2004), ‘Choosing The Right Gren Marketing Strategy’, Mıt Sloan Management Review, Cilt:46, Sayı:1, s:79-84. Ja Ottman (2002), ‘Wake Up To The Truth Of Green Consuming’, In Business’, Cilt:24, Sayı:3. Ja Ottman, Edwin D Stafford, Cathy L. Hartman (2006), ‘Avoiding The Green Marketing Myopia’, Cilt:48, Sayı:5. Joel J Davis (1991), ‘A Blueprint For Green Marketing’, Journal Of Businessstrategy, Cilt:12, Sayı:4, s:14-17. 202 Keller, L. Kevin (1993), ‘Conceptualizing, Measuring and Managing Customer Based Brand Equtiy’, Journal of Marketing, Cilt:57, s1-22:. Keller, Kevin Lane (2001), ‘Building Customer Based Brand Equity: A Blueprint for Creating Strong Brands’, MSI, Marketing Science Institute, Rapor no:01-107. Kinnear, Thomas, James R. Taylor, Sadrudin A. Ahmed (1974), ‘Ecologically Concerned Consumers: Who Are They?’, Journal Of Marketing, Cilt:38, Sayı:2, s:2024. Koçak, Akın (2003), ‘Yeşil Pazarlama: Eleştirel Bir Bakış’, P - Pazarlama ve İletişim Kültürü Dergisi, Sayı:11 (http://www.akademikbakis.org/sayi11.htm). Lalit M. Johri, Kanokthip Sahasakmontri (1998), ‘Green Marketing Of Cosmetics And Toiletries İn Thailand’, Journal Of Consumer Marketing, Cilt:15 Sayı:3, s:265-281. Maineri, Tina ve Barnett, Elaine G. (1997), ‘Green Buying: The Influence Of Environmental Concern On Consumer Buying’, Journal Of Social Psychology, Cilt:137, Sayı:2, s:189-205. Marangoz, Mehmet (2007), ‘Marka Değeri Algılamalarının Marka Yayılmaya Etkileri’, Ege Akademik Bakış, Cilt:7 Sayı:2, s:459-483. Miles Morgan P, Covin Jeffrey G. (2000), ‘Environmental Marketing: A Source Of Reputational Competitive And Financial Advantage’, Journal Of Business Ethics, Cilt:23, Sayı:3, s:299-311. Nakıboğlu, Burak (2007), ‘Tüketimin Çevreci Boyutu: Çevreci Tutum ve Davranışlara Göre Pazar Bölümlemesi’, Ç.Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Cilt:16 Sayı:2, s:423-438. Netemeyer, Richard G.; Krishnan, Balaji; Pullig, Chris; Wang, Guangping; Yağcı, Mehmet; Dean Dwane; ricks, Joe; Wirth, Ferdinand (2004), ‘Developing and Validating Measures of Facets of Customer-Based Brand Equity’, Journal of Business Research, Cilt:57, Sayı:2, s:209-224. Park, Chan Su ve Srinivasan, V. (1994), ‘A Survey Based Method for Measuring and Understanding Brand Equity and Its Extendibility’, Journal of Marketing Research, Cilt:31, s:271-288. 203 Peattie, Ken (2001), ‘Towards Sustainability: The Third Age of Green Marketing’, Marketing Review, Cilt:2, s:129–146 Pettit, Dean, Jerry Paul Sheppard (1992), ‘It’s Not Easy Being Green: The Limits Of Green Consumerism In Light Of The Logic Of Collective Action’, Queen’s Quarterly, Cilt:99, Sayı:2, s:328-350. Polonsky, Michael Jay (1994), ‘An Introduction To Green Marketing’, University Of Newcastle, Electronic Green Journal, Cilt:1/2, Sayı:3. Prakash, Aseem (2002), ‘Green Marketıng, Publıc Policy And Managerial Strategies’, Business Strategy And The Environment Business Strategy and Envirnment Sayı:11, s:285–297. Rex, Emma ve Henrikke Baumann (2006), ‘Beyond Ecolabels: What Green Marketing Can Learn From Conventional Marketing’, Environmental Systems Analysis, Chalmers University of Technology, Cilt:15, Sayı:6, s:567-576. Stephen W. Mcdaniel, David H Rylander (1993), ‘Strategic Green Marketing’, Journal Of Consumer Marketing, Cilt:10 Sayı:3, s:4-10. Tadajewski, Mark (2006), ‘Anthropology and consumer research: qualitative insights into green consumer behavior’, Qualitative Market Research: An International Journal, Cilt:9 Sayı:1, s:8-25 Unal, Sevtap ve Erciş, Aysel (2006), ‘Tüketicilerin Kişisel Değerlerinin Satın Alma Tarzları Üzerine Etkisi’, Ticaret ve Turizm Eğitim Fakültesi Dergisi, Sayı:1 Yoo, Boonghee; Donthu, Naveen; Lee, Sungho (2000), ‘An Examination of Selected Marketing Mix Elements and Brand Equity’ Academy of Marketing Science Journal, Cilt:28 Sayı:2, s:195-211. Zinkhan, George M. ve Carlson, Les (1995), ‘Green Advertising And Reluctant Consumer’, Journal Of Advertising, Cilt:24, Sayı:2, s:1–7. TEZLER Aslan, Filiz (2007), ‘Yeşil Pazarlama Faaliyetleri Çerçevesinde Kafkas Üniversitesi Öğrencilerinin Çevreye Duyarlı Ürünleri Kullanma Eğilimlerini Belirlemeye Yönelik Bir Araştırma’, Kafkas Üniversitesi İşletme Ana Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi. 204 Atılgan, Eda (2005), ‘Marka Değeri Belirleyicilerinin Uluslar Arası Analizi’, Akdeniz Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İşletme Ana Bilim Dalı Doktora Tezi. Bölükbaşı, Engin (2006), ‘Profesyonel Futbol Klüplerinde Marka Değeri Kavramı ve Marka Çağrışımlarının Önemi, Bir Uygulama’, Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü İşletme Ana Bilim Dalı Üretim Yönetimi ve Pazarlama Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi. Çipli, Çiğdem (2008), ‘Pazarlama Karması Elemanlarının Marka Değeri Üzerine Etkisi’, Gebze Yüksek Teknoloji Enstitüsü Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi. Demirbaş, Aytaç.M.,(1999), ‘Yeşil Pazarlama (Green Marketing) Ve Tüketicinin Yeşil Pazarlamaya Yaklaşımı’, Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi. Ekinci, B. Tolga (2007), ‘Yeşil Pazarlama Uygulamalarında Yaşanan Sorunlar ve Bir Uygulama’, Marmara Üniversitesi Ürün Yönetimi ve Pazarlama Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi. Gezer, Deniz (2006), ‘Marka Değeri Yaratılması ve Konfeksiyon/Hazır giyim Sektöründe Bir Örnek Olay İncelemesi’, İstanbul Üniversitesi İşletme Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi. Sevindik, Ertuğrul (2007), ‘Marka Değeri Ölçümleme Metotları Ve Lastik Endüstrisinde Bir Uygulama’, Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü İşletme Ana Bilim Dalı Üretim Yönetimi ve Pazarlama Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi. BİLDİRİLER Taşğın, Özlem ve Tekin, Murat (2007), ‘Futbol Taraftarlarının Marka Değeri Yaratmaları Üzerine Bir Araştırma’, Fenerbahçe Spor Kulübü 100. Yıl Spor ve Bilim Kongresinde Sözel Bildirisi, s:448-454. Koçak, Akın ve Özer, Alper (2003), ‘Marka Değeri Belirleyicileri: Bir Ölçek Değerlendirmesi’, 9. Ulusal Pazarlama Kongresi, 6-8 Ekim 2004, Ankara. 205 ELEKTRONİK KAYNAKLAR http://sloanreview.mit.edu http://climatecounts.org/ http://webecoist.com http://www.ecoist.com/ http://www.care2.com http://green.wikia.com 206 EKLER Ek. 1 ANKET Sayın Katılımcı, Bu anket ‘Tüketicilerin Çevreye Duyarlı Ürün Satın Alma Tercihlerinde Marka Değerinin Etkisi’ isimli yüksek lisans tezi çalışması amacıyla yapılmaktadır. İlginize teşekkür ederim. Begüm Yetişer Ege Üniversitesi Pazarlama Yüksek Lisans Bölümü Aşağıdaki Sorulara Evet ve Hayır Şeklinde Cevap Veriniz. 1. Çevre dostu ürünleri satın alarak çevrenin korunmasına katkıda bulunduğunuza inanıyor musunuz? Evet Hayır 2. Çevre dostu ürünlere diğer ürünlere göre daha fazla fiyat öder misiniz? Eğer cevabınız ‘evet’ ise ortalama yüzde kaç daha fazla fiyat ödeyebileceğinizi belirtiniz. Evet Hayır Ödeyebileceğim fazladan yüzde: %0-5 %6-10 %11-15 %16-20 %21-25 %26 ve üzeri 3. Satın aldığınız ürünün üretici firmasının çevre dostu olup olmaması sizin için önemli midir? Evet Hayır 207 4. Çevre dostu olmasına özen gösterdiğiniz markaları hangi sıklıkta alıyorsunuz? Haftada bir İki haftada bir Üç haftada bir Ayda bir 5. Bir ürünü satın alırken çevreye belirgin şekilde daha az zarar veren ve daha az kirletici madde içeren ürünleri satın almak için fazladan bir çaba harcar mısınız? Evet Hayır 6. En son satın aldığınız çevre dostu ürün/ürünleri önem sırasına göre (1 en önemli olmak üzere) sıralayınız Gıda Temizlik ürünleri Tekstil ürünleri Kozmetik ürünleri 7. Alışveriş yaparken dikkat ettiğiniz aşağıdaki unsurları önem derecesine göre (1 en önemli olmak üzere) sıralayınız. Çevre dostu olması Kalitesi Fiyatı İşlevi/özellikleri 8. Çevre ile ilgili bir derneğe üyeyim. Evet Hayır 208 Çevreye duyarlı ürünleri satın almayı tercih ederim Her zaman diğer insanlara ve çevreye daha az zarar veren ürün/ürünleri satın alırım Ailemi veya arkadaşlarımı çevreye zarar veren ürünler konusunda uyarırım Su ve elektriği olabildiğince az harcamaya çalışırım Kağıt, plastik, cam, pil, vs ürünleri biriktirip geri dönüşüm kutularına atarım Mümkün olduğunca geri dönüştürülebilir ambalaja sahip ürünleri satın alırım Enerji tasarrufuna uygun ev aletlerini tercih ederim 209 KESİNLİKLE KATILMIYORUM KATILMIYORUM NE KATILIYORUM NE KATILMIYORUM KATILIYORUM KESİNLİKLE KATILIYORUM 9. Aşağıdaki İfadelere Ne Ölçüde Katılıyorsunuz? Lütfen Belirtiniz. KESİNLİKLE KATILMIYORUM KATILMIYORUM NE KATILIYORUM NE KATILMIYORUM KATILIYORUM KESİNLİKLE KATILIYORUM Çevreye karşı sorumsuz davranan firmaların ürünlerini satın almam Satın aldığım ürünlerin üzerlerindeki etiketleri dikkatlice okurum Çevre dostu ürünlerin bilincindeyim Doğanın korunması için çevre dostu ürünlerin biz tüketicilerce tercih edilmesi son derece Önemlidir Çevre dostu ürünleri sıkça satın alırım Çevre dostu ürünler benim ilk tercihimdir 210 KESİNLİKLE KATILMIYORUM KATILMIYORUM NE KATILIYORUM NE KATILMIYORUM KATILIYORUM KESİNLİKLE KATILIYORUM 10. Aşağıdaki İfadelere Ne Ölçüde Katılıyorsunuz? Lütfen Belirtiniz. Çevre dostu ürünleri aldığım için memnunum Çevre dostu ürünlerin tasarımı/dizaynı daha çekicidir 211 KESİNLİKLE KATILMIYORUM KATILMIYORUM NE KATILIYORUM NE KATILMIYORUM KATILIYORUM KESİNLİKLE KATILIYORUM Çevre dostu ürünleri başkalarına da tavsiye ediyorum Fiyatı yüksek olsa bile çevre dostu ürünleri satın almaya devam ederim Çevre dostu ürünlere aşinayım Çevre dostu ürünler kişiliğime uygundur Çevre dostu ürünler güvenilirdir Çevre dostu ürünlerin farkındayım Çevre dostu ürünler diğer ürünlerden daha farklı bir imaja sahiptir Çevre dostu ürünler yeni çeşitler /teknolojiler geliştirmede öncüdür Çevre dostu ürünlerin kalitesi iyidir/ yüksektir Çevre dostu ürünler bana doğayı çağrıştırır Çevre dostu ürünlerin bazı özellikleri (ismi, logosu, rengi, vs) kolayca tanınmayı sağlayacak şekilde daha dikkat çekicidir Çevre dostu ürünler bana sağlığı ve sağlıklı yaşamı çağrıştırır Yaşınız (lütfen belirtiniz)………………………………… Cinsiyetiniz Bayan Erkek Eğitim Düzeyiniz İlkokul mezunu Ortaokul mezunu Lise mezunu Üniversite mezunu Lisans Üstü mezunu Lisans Üstü üzeri mezunu 212 KESİNLİKLE KATILMIYORUM KATILMIYORUM NE KATILIYORUM NE KATILMIYORUM KATILIYORUM KESİNLİKLE KATILIYORUM Çevre dostu ürünleri diğer ürünler arasından hemen fark edebiliyorum Çevre dostu ürünleri aklımda kolaylıkla hayal edebilirim Gelir düzeyiniz 0 – 499 TL 500 – 999 TL 1000 – 1499 TL 1500 ve üzeri TL Mesleğiniz Özel Sektörde Memur Kamu Sektöründe Memur Özel sektörde İşçi Kamu Sektöründe İşçi Uzmanlık Gerektiren Meslekler (Konusunda yüksekokul okumuş doktor, mühendis, avukat, öğretim üyesi) Küçük/orta Ticaret Serbest Meslek (Alım-satım, bakkal, esnaf) Büyük Ölçekli Ticaret (İthalat-ihracat, fabrika sahipleri, vs.) Üst Düzey Yönetici (Özel veya devlet sektöründe) Emekli (Herhangi bir işte çalışmayıp emekli maaşıyla geçinen) Ev kadını Öğrenci İşsiz Fakat Gelir Sahibi (Bir işte çalışmayıp, iş aramayan, kirafaiz benzeri gelirle geçinen kişiler) İşsiz (Herhangi bir işte çalışmayıp, iş arayan kişiler) Sporcu, Sanatçı Tarımla Uğraşanlar ve Çiftçilik Yapanlar Hayvancılık Teşekkür Ederim. 213 ÖZGEÇMİŞ Begüm Yetişer Ilıca Mahallesi Ardıç Sok. Ardıç Apt. No:10 D:10 Narlıdere - İZMİR siranedia@gmail.com Eğitim Durumu 09/2007 - Ege Üniversitesi Pazarlama Bölümü Yüksek Lisans Eğitimi 09/2003 - 06/2007 İzmir Ekonomi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi İşletme Bölümü - İngilizce (2,70 / 4.00) 09/2000 - 06/2003 İzmir Özel Türk Fen Lisesi 09/1996 - 06/2000 İzmir Özel Türk Koleji 09/1991 - 06/1996 Hakimiyet-i Milliye İlkokulu Deneyimler 08/2006 – 08/2006 09/2006 – 09/2006 Arkas AŞ. Muhasebe Departmanında 4 Haftalık Staj Ernst&Young Vergi Departmanında 4 Haftalık Staj Beceriler Yabancı Dil: İngilizce (yazma, okuma, konuşma çok iyi – C1) İtalyanca (yazma, okuma, konuşma iyi – B1) Almanca (yazma, okuma, konuşma orta – A1) Bilgisayar Bilgisi: Windows 98/2000/XP/Vista, Linux, Office (Word, Excel, PowerPoint), Open Office, Ms Access, SPSS for Windows • Profesyonel piyano ve tenis becerisi • Salon ve Latin Danslarında profesyonel beceri • 2004-2005 yılları arası Türk e-Dergi’de köşe yazarlığı (www.turkedergi.com) • İzmir Ekonomi Üniversitesi Müzik Klübü önderliğindeki müzik grubunun mayıs 2004 yılında Çeşme konserinde vokal olarak sahne alma. 214 ÖZET Günümüzde yeşil pazarlama, işletmelerin yalnızca doğayı korumak adına oluşturulmuş yaptırımları uygulamalarından çok bilinçli tüketicilerin istek ve ihtiyaçlarını karşılarken bir yandan da topluma karşı sorumluluklarını yerine getirmeleri şeklinde biçimlenmiştir. Yeşil stratejileri bünyelerinde bir kültür olarak benimseyen işletmeler, doğaya karşı sorumluluklarını yerine getirirken tüketicilerin ihtiyaçlarını tatmin ederek ve farklılaşarak rekabet avantajına da erişebilmektedirler. Türkiye’de tüketicilerin çevreye duyarlı ürün ve hizmetlere olan bilgisi ve ilgisi artarken, 70’li yıllardan itibaren süregelen yeşil hareketlenme Türkiye’de de çeşitli yaptırımlarla ve bilinçlendirme çalışmaları ile son zamanlarda işletmelerin üzerinde durdukları konu olmaktadır. Marka değeri ise, işletmelerin yeşil ürün veya hizmetlerini tüketicilere sunarken dikkat etmeleri gereken önemli bir pazarlama unsuru olmaktadır. Güçlü bir marka değeri; işletmeler topluma karşı sorumluluklarını yerine getirirken çevreye duyarlı markalarını tüketicilere pazarlayarak rekabet avantajı, pazar payında genişleme, işletme ve marka imajlarındaki olumlu değişiklikler gibi gelişmeleri beraberinde getirmektedir. Bu çalışma; tüketicilerin çevreye duyarlı ürünleri tercih ederken marka değeri kavramının bu tercihlerine etkisini ölçmeye çalışmıştır. ‘Tüketicilerin Çevre Dostu Ürün Tercihlerinde Marka Değerinin Etkisi’ adlı tez çalışmasında Aaker’in marka değeri modeline göre marka değeri bileşenleri incelenmiş ve tüketicilerin çevre dostu ürün satın almalarında algılanan kalite, marka çağrışımları, marka farkındalığı ve marka sadakatinin etkisi sorgulanmıştır. İzmir ilinde 400 kişiye yapılan anket çalışması sonucu; marka çağrışımı ifadelerinden olan çevre dostu ürünlerin görsel özelliklerinin dikkat çekiciliği ve marka farkındalığı ifadesi olan alternatiflerin arasından yeşil ürünlerin imajının farklılığı haricindeki marka değeri bileşenlerine ait ifadeler ile çevre dostu ürün satın alım tercihleri arasında pozitif bir ilişkinin varlığı gözlemlenmiştir. Anahtar Kelimeler: Yeşil Pazarlama, Marka Değeri 215 ABSTRACT Green marketing, nowadays, is not only the formation of evaluations of regulations for businesses, is also satisfying conscious customers’ wants and needs and fulfilling responsibilities of the community for protecting the environment. Businesses, whom embrace the green strategies as a constitutional culture; while effecting the responsibilities for the nature, satisfy the needs of consumers and differentiate for achieving competitional advantage. While consumers’ interest and information about environmental product and services in our country, businesses focus on the awareness studies formed by some regulations of green movement since 70’s. Brand equity, by the way, is an important marketing issue which businesses must beware while performing green product or services to consumers. Strong brand equity carries with competitional advantage, market development and positive development of brand and business image while fulfilling responsibilities for the community. This study tries to evaluate the effect of brand equity of consumers’ environmental friendly product preferences. The study named ‘The Effect Of Brand Equity In Customer's Preferences Of Green Products’ studies the model of brand equity and its components created by Aaker and the affect of brand loyalty, brand awareness, perceived quality and brand association on consumers’ environmentally product preferences. The interview occurred in İzmir city with 400 consumers. The results show that; except green products’ visual characteristics which are some of the contents of brand association and the image of green products’ amongst the alternatives which is one of the contents of awareness, other statements of brand equity components have a positive relationship with consumers’ green product buying preferences. Keywords: Green Marketing, Brand Equity 216 217