İRAN İZLENİMLERİ Gezi Güncesi

advertisement
iran
İZLENİMLERİ
Gezi Güncesi
Osman Gerçek
2011
1
10 günlük
iran gezi güncesi
2
Tahran’a Hareket
Sınır komşumuz İran’a yapacağımız gezi netleşip pasaport
işlemleri de hallolunca, gezi grubumuzla birlikte, Ankara
Esenboğa Havalimanından 23.15’de hareket edecek Anadolujet
uçağına binmek üzere, 15.30 civarlarında Kayseri’den,
arkadaşımızın özel aracıyla yola çıktık.
Arkadaşlarımızdan birinin eline geçmeyen pasaportunu,
Ankara’da bulunan pasaport dairesinden alabilmek için dört
koldan verdiğimiz diplomatik mücadele Kırşehir Şoförler
Cemiyeti dinlenme tesislerine kadar devam etti. Havaalanı yolu
üzerinde pasaportu alıp yemeğimizi yedikten sonra hava alanına
geçtik.
Vaktinde havalanan uçakla 3 saate yakın sürecek yolculuğumuz,
İran’la aramızda olan 1.5 saatlik farktan dolayı, sabah saat 3
civarında yağmurlu ve bulutlu bir havada Tahran İmam Humeyni
Havaalanında sona erdi.
Kış ortasında Şubat ayı başındaki bu gezimizde Kayseri’ye göre
biraz daha sıcak olan Tahran’ı beklediğimizden daha soğuk
bulduk. Gezimiz boyunca bize refakat ve rehberlik edecek Agai
Hüsrev ve Cafer isimli İran’da öğrenci olan Türkçe bilen bir genç
karşıladı bizi havaalanında. Agai Hüsrev, Türkçesi zor anlaşılan bir
Azeri Türk, Cafer ise orada okuyan Türkiyeli bir genç.
Gezimizin ilk durağı olan Tahran’dan yaklaşık 120 km uzaklıkta
bulunan Kum kentindeki otelimize yerleşmek üzere yeni küçük
bir minibüsle yola çıktık. Kum’un merkezinde bulunan Fatımatu’z
3
Zehra otele sabah ezanlarıyla beraber ulaştık. Sabahın bu erken
vaktinde, kadınlı erkekli grup grup insanların tatlı bir telaşla
namazlarını kılmak üzere camiye koşturuyor olmalarından
duyduğumuz memnuniyet ve taaccübü birbirimizden
gizleyemedik.
Küçük, temiz ve nezih
otelimizde sabah namazı
sonrası dinlenmeye çekildik,
kahvaltıya kadar. Sade bir
kahvaltıda yediğimiz yayvan,
ince ve nohut büyüklüğünde
gözenekli delikli ekmeğin
nasıl bu hale geldiğinin fikir
jimnastiği ile ilk günümüzün gezi programını yaptık.
Aynı günlerde, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün İran
ziyaretlerinde, Türkiye’nin İslam dünyasında yükseldiğine
dikkat çeken Hamaney, “Bu yükselişin nedeni sultacı güçlere
karşı bağımsızlığını koruması, Siyonist rejimlerle arasına mesafe
koyması Filistin davasındaki duruşuna bağlıdır. Türkiye’nin bu
politikasını doğru buluyorum. Bu hem kendisine hem de
bölgeye fayda sağlayacaktır” dedi.
4
Dini kesimden insanların ve dini eğitimin en yaygın verildiği Kum
Kentinde, dini çevrelerden etkili ve anlayıp, anlaşacağımız
herhangi birisiyle görüşme talebimiz doğrultusunda Agai Turabi
isimli bir Ayetullah’tan randevu ayarladı, rehberimiz. Muhterem,
sayın, beyefendi anlamında, gıyabi olarak biri hakkında
konuşurken mutlaka başına Aga(i) ifadesini ekliyorlar. Biz de
gezimiz boyunca olduk olmadık yerde, birbirimizi böyle
çağırıyorduk.
Kum’un kenar mahallerinde, aşura veya bir başka olayın
mateminden dolayı, evlerin çoğunun kapısında siyah bayrak ve
flama takılı olan dar bir sokak içindeki evin üst katında
mütebessim bir konukseverlikle karşıladı bizi Agai Turabi. Hal,
hatır ve tanışma aşamasında Cumhurbaşkanının ve Davud el
Kayseri’nin memleketinden olmanın övüncüyle takdim ettik
kendimizi. Bizim seyahatimizin bittiği gün 100 kişilik işadamı
heyeti ile İran’ı ziyaret edecek olan Cumhurbaşkanımız Abdullah
Gül’ü zaten tanımayan yok ve fakat Davut el Kayseri’nin, Fusus-u
Hikem şarihi olduğunu kendilerinin eklemesi bize ayrı bir
memnuniyet yaşattı.
Ayetullah Murtaza Turabi, aslen Tebrizli, 1973’e kadar göç
ettikleri Ağrı’da yaşamış elli beş yaşlarında bir Azeri Türk’ü.
Türkçesi rahat anlaşılıyor ve Türkçe bir Kur’an-ı Kerim Meali
hazırlayıp, Türkiye’de bastırmış.
5
İslam Cumhuriyeti’nin genel politikaları, mollalarla, yönetim
arasındaki münasebet ve yetki meselesi, din devlet ilişkileri,
ülkede çıkan aykırı, reformist, cılız seslerin daha çok makam ve
idare tutkusuna dayandığı, reformistlerin homojen bir yapı
olmadıkları, içlerinde çok farklı seslerin ve renklerin olduğunu,
bunlarda İran milliyetçiliği damarının ağır bastığını, hatta
seçimlerde ‘Ne Filistin, Ne Lübnan, Canım feda İran’ sloganı ile
milli ve demokratik bir platform amaçladıklarını, bu slogan
karşısında, ‘Hem Filistin, Hem Lübnan, Canım Feda İran’
sloganının Ahmedinejat taraftarlarınca baskın bir şekilde
kullanıldığını, küresel dünyanın ekonomik düzeni içinde faizsiz
bankacılık sisteminin sorunlarının tam anlamıyla aşılamadığı,
mezhebi konuların İslam kardeşliğinin önüne geçirilmemesi
gerektiğini, mezhebi ihtilafların bir realite olduğunu, Peygamber
sonrası İslami yönetimde Hz. Ali’nin İslam’ın sulh ve selameti için
sessiz kaldığını, İslam’ın selametini her şeyden üstün tutmak
gerektiğini, İslam Cumhuriyetinin adaletli yönetim anlayışını
yerleştirdiğini, kendi adamını kayırma ve rüşvet gibi olayların
nerdeyse tamamen ortadan kalktığını, idari hizmetlerin adil ve
eşit bir şekilde tabana yayıldığını, bazı konularda yönetimle bile
zaman zaman tam bir mutabakat sağlamakta zorlandıklarını,
Türkiye hükümeti ve Başbakanı Erdoğan’ın dış politikalarını
beğendiğini ve ülkesi için bunun çok önemli bir fırsat olduğunun
altını çizerek, sorulan sorulara sabır ve geniş yüreklilikle cevap
veren Turabi, mütebessim ve sempatik konukseverliği ile bizi
uğurladılar.
Hz. Masume Türbe ve Camii
Kum’da bulunan en önemli dini ve içtimai merkezlerden olan On
iki İmam inancına göre İmamlardan sekizincisi İmam Rıza’nın kız
kardeşi Fatıma Masume’nin türbesinin bulunduğu yer Kentin en
önemli ziyaretgahı aynı zamanda.
6
Kerbela’da Evladı Rasul’e uygulanan soykırım’dan sonra
kurtulanlar da rahat yüzü görmediler ömürleri boyunca.
Birçoğunun ömrü hep, zindanlarda, sürgünlerde, göz hapsinde
geçti. Uzun yıllar Medine’de yaşayan ve Halife Memnun’un
maksatlı ve art niyetli çağrısına kulak vererek Merv’e doğru
aylarca süren uzun bir yolculuğa çıkan İmam Rıza a.s. Merv’e
yerleştikten sonra, kız kardeşi de ağabeyisini ziyaret maksadıyla
bu uzun yolculuğa çıkar. Yolculuk esnasında yaşamış oldukları
büyük acı ve sıkıntılardan dolayı hasta ve bitap düşen Fatımai
Masume, Kum Kentinde 17 gün hasta yattıktan sonra, henüz 28
yaşında ve hiç evlenmemişken vefat eder. Daha sonraki
dönemlerde meftun olduğu bu yer türbeye çevrilerek, korumaya
alınır ve zaman içinde büyük yapı ve mescidlerin ilavesiyle bugün
büyük bir kompleks haline dönüştürülür. Türbenin bulunduğu
yerin tam üzerine yapılan altın rengi görkemli yüksek kubbenin
çevresindeki üç büyük dikdörtgen avlu etrafına yapılan mescid
ve külliye tarzı camii kompleksi, iç ve dış süslemesi bakımından
da hayret uyandırıcı görkem, zerafet ve işçiliği bünyesinde
barındırıyor.
7
Harem olarak isimlendirilen Hz. Masume’nin mezarının
bulunduğu muhteşem bina, birbirine bitişik ve büyük kapılarla
birbiriyle ilişkili üç avluyla çevrilidir. Bu avluların ikisi Hz.
Masume’nin mezarlığına ait eski ve yeni avlular olup bunların
etrafı medrese usulü hücrelerle çevrilidir. Hücrelerin ön cephesi
çinilerle kaplıdır. Bu çinilerin üzerine Ehl-i Beyt’in methiyle ilgili
çeşitli şiirler yazılıdır. Diğer avlu ise, Hz. Masume’nin mezarına
bitişik olan Mescid-i A’zam aittir. Büyük avlunun ve Mescid-i
Azam’ın avlusunun ortasında iki büyük havuz bulunmakta ve
avluların diğer yerleri ise büyük düz siyah taşlarla döşenmiştir.
Türbenin asıl bölümünün üzerinde altın kaplı büyük bir kubbe ve
çini döşeli dört büyük minare bulunmaktadır. Kabri içine alan
şebeke de altın kaplı büyük kubbenin altında yer almaktadır. Bu
bölüme bitişik olan diğer üstü kapalı alanlar ziyaretçilerin çeşitli
ibadi amellerini yerine getirebilmeleri için, gerekli sahayı
sağlayan, Tabatabai, Mutahhari, Balaser ve A’zam mescitleridir.
Binanın iç duvarlarının yukarı bölümlerinde ise çiniler üzerine
yazılmış bir çok hat eserleri mevcuttur. Bunlarda genelde Kur’anı Kerim’den bazı sure, ayet ve Resulullah’ın Ehl-i beyt hakkındaki
hadisleri yazılıdır.
8
Hz. Masume'nin kabrinin çevresindeki çinilerin üzerine yukarıdan
aşağıya kadar, Kufi hattıyla Yasin, Tebareke, Gaşiye ve Kadir
sureleri, mezarın mihrab şeklinde olan üst kısmının etrafında
Ayet'el Kürsi yazılıdır.
Resulullah a.s.’ın 33.kuşak torunlarından Seyyid Burhaneddin
Hazretlerinin memleketi olan Kayseri’den Masume Annemizin
türbesini ziyarete gelen bizler, dua ve niyazda bulunurken, türbe
etrafındaki izdiham ve yakarışlar, ağıt ve gözyaşlarıyla altın
kubbenin altında cam ve kristalize aynalara doğru yükseliyordu.
Her yaş grubundan kadın erkek herkes tarafından ziyaret edilen
bu mekanda gençlerin sayısı azımsanmayacak kadar çoktu. Daha
çok ibadi bir yaşam alanı olarak, gelenlerin namaz, dua ve sohbet
edebilecekleri, Kur’an okuyup, hatta genç ve çocukların ders
çalışabilecekleri, aile ve çocuklarıyla böyle bir manevi ortamda
feyz alabilecekleri bir ortam olarak tasarlanmış. Altı bezli küçük
bebeklerin, yürümeyi böyle bir atmosferde pekiştirip, özgürce,
düşme riski taşımadan halılar üzerinde, sağa sola koşuşturmaları,
bizim ülkemizde, görülebilir ve de kabullenilebilir davranışlardan
değil.
9
Caminin mihrabındaki
imamın
namaz
kıldırdığı yerin, kıble
yönü oval bir seccade
ebadında, seviye olarak
yaklaşık yarım metre
çukurda
olmasının
taaccübünü
gezi
rehberimiz gideriyor:
Cemaatın önüne geçen
insanların tevazusunu
temsil ediyor. Kıble
cenahı dışında, caminin
diğer
duvar
ve
bölmelerinde
çok
sayıda büyük ebatlı,
dijital baskılı resim,
poster ve ilanların gelişigüzel asılı bulunması, yine bizim hiç de
alışık olmadığımız, garipsediğimiz uygulamalardan.
Girişlerde bulunan ayakkabı emanet bölümlerinin dışında herkes
ayakkabılarını kapıda bulunan naylon poşetlere koyarak, orada
bulunduğu sürece yanında muhafaza edebiliyor. Mescidin sütun
kenarlarına yapılmış olan kitaplıklarda çok sayıda Kuran-ı Kerim
ve dua kitapları da bulunmakta.
Bu mescid, orada yaşayan insanlar için gündelik uğrak yeri,
dışarıdan gelenler içinse mutlaka uğranması gereken önemli bir
ziyaret mekanı.
HÜSEYNİYE
Büyük Camii ve mescidlerin dışında, daha çok bölgesel olarak
namaz, sohbet, irşad ve dini merasimlerin yapıldığı çok sayıda
ibadethane vardır ki, bunlar ‘Hz. Hüseyin’e gözyaşı dökülen yer’
anlamında Hüseyni veya Hüseyniye olarak adlandırılmaktadır.
Dini bilimler sahasında otorite sahibi olan Ayetullah’ların irşad
10
faaliyetlerini yürüttüğü bu mekanlar, bizim camilere benzer
büyüklükte, binaların arasında dışarıdan bakıldığında cami
özelliği taşımayan, fakat bünyesinde geniş namazgah ve
toplantı salonuyla beraber, kütüphane, misafirhane,
yemekhane gibi unsurları da barındıran bir dini mekan. Tefrişat
ve yapı olarak gösterişten uzak olan bu ferah ve geniş
mekanlar, merkezi büyük camilerden farklı olarak bir nevi vakıf
mantığıyla çalışan sivil toplum ibadethaneleri. İran şehirlerinin
genel görüntüsü içinde, bizde olduğu gibi çok sayıda minareli
camileri gözlemlemek mümkün değil, fakat ara mahallelerde
bu tarz çok sayıda Hüseyniye olduğu söyleniyor. Yabancı birinin
bu mekanları bulabilmesi için epeyce efor sarf etmesi gerekir.
AYETULLAH CAFER SUBHANİ’Yİ ZİYARET
Aynı günün akşam namazına doğru İran’da çok az sayıdaki
Ayetullah Uzma’lardan birisi olan Cafer Subhani’yi ziyarete
gidiyoruz. Kum’un merkezinde bulunan iki katlı bir binanın ikinci
katına çıkarken, hemen giriş katındaki Agai Subhani’nin onlarca
kitabını yayınlayan ve satan kitabevinin vitrininden, kitapları
gözümüze çarpıyor. Kendisi olmadığı için evde görevli olan birisi
bizi karşılıyor. Yer döşeme şeklindeki ara duvarı açılmış iki büyük
odanın yer halılarının üzerinde beklerken Aga’yı, görevli yaşlı
amca, büyük bir zevk ve memnuniyetle misafirlere arı ve duru
çayından ikram ediyor. Kıtlama şekerli çayları bizimki kadar demli
içmiyorlar. İkram edilen çaylar hep açık ve poşet çay. Kıvamı ve
koyuluğu da bizim ‘paşa çayı’ tabir ettiğimiz çay niteliğinde.
Onlar nasıl isim veriyorlar bilmiyorum ama, bu çaya en iyi isim
galiba ‘aga çayı’.
Akşam trafiği yoğunluğundan dolayı geciken Agai Subhani, Agai
Turabi ile beraber biraz gecikmeli olarak, silahlı korumalar
eşliğinde geldiler. Seksenli yaşlarda, beyaz sakallı, beyaz tenli,
biraz dolgun ve kısa boylu, gözlüklü, sempatik Ayetullah, geciktiği
için özür dileyerek, gelişimizden memnuniyetini ifade etti. Azeri
kökenli ve Azerice konuşan, konuştuğunun bir kısmı kolay
anlaşılan Subhani, büyük odanın kenarında duran eski model bir
11
koltuk üzerine oturup, tanışma faslından sonra başlıyor
sohbetine.
İslamın vahdet anlayışı ve İslam kardeşliği konularındaki girişten
sonra, İslam’ın mezhebi anlayışların üzerinde olduğunu, Mescid-i
Haram ve Kabe örnekliği üzerinden açıklıyor: Kabe, Mescid-i
Haram’da bulunuyor ve oranın bir parçası, fakat Kabe demek,
Mescid-i Haram demek değildir. Mezhebi yaklaşımlara da bu
şekilde bakmamız lazım. İslam, bizleri ip gibi hizaya çeker, hizaya
dizer. İslam, bizi ip gibi hizaya dizemiyorsa, bizim anlayışımızda
problem vardır. Türkiye Başbakanı Tayyib Erdoğan için, ‘Yahşi
adam’ nitelemesinde bulunan Subhani, Türkiyede’ki bu
hükümetin, bir fırsat olduğunu ve destek olunması gerektiğini
ifade etti. Ve sohbetine altını çizerek, İran’ın meselesi İslam’dır,
başkaca bir hedefi yoktur, sözleriyle son verdi.
12
TAHRAN’DA 2 MİLYON KİŞİYLE, SIFIR DERCEDE CUMA NAMAZI
Cuma Namazını Tahran’da kılmak üzere, sabah kahvaltı sonrası,
Kum’dan Tahran’a hareket ettik. Yabancı konuklar için ayrılan
bölüme girebilmek için, mihmendarımız özel giriş kartlarımızı
hazırladığı için kolayca girebileceğimizi zannediyorduk. Sabahın
erken vakitlerinden itibaren, kadın-erkek neredeyse tüm
insanlar, oluk oluk, Cuma’nın kılınacağı Tahran Üniversitesi
bahçesine akın ediyordu. O gün Cuma namazını İran’ın dini Lideri
İmam Hamaney kıldıracağı için, katılımın çok daha fazla olacağı
tahmin ediliyordu. Soğuk-sıcak, yağmur-kar demeden İslam
Devriminden bu yana 32 yıldır milyonlar mesabesinde kılınıyordu
Cuma namazı. Hafta tatili olan bu günde Cuma kılmak üzere,
belirlenen alana bağlı tüm cadde ve yollardan insan seli, alana en
yakın yerde kılabilmek için tatlı bir telaş ve kararlılıkla, namazdan
2-3 saat öncesinden yerlerini almaya başlıyorlardı.
Yabancı konuklar için ayrılan bölgeye ulaşabilmek için, farklı giriş
yerlerinde dört kez arandık ve uzun kuyruklarda saatlerce
bekledik. Mihmandarımız Agai Huseyn’in büyük ilgi ve gayretleri
de girişimizi kolaylaştırmayınca, hiç tebessümün eksilmediği
yüzü, mahcubiyetinden ve ezikliğinden dolayı gezi boyunca pek
13
gülmedi. Doğal izdihamdan dolayı bu tür beklemeleri olağan
karşılamamıza rağmen, defalarca özür dilemek durumunda kaldı.
Birkaç kez yaşadıkları acı tecrübelerden dolayı, haklı olarak
girişlerde haddinden fazla tedbirli davranıyorlar. Alana en yakın
son geçiş yerinde, ince bir aramayla üzerimizdeki tüm elektronik
eşyaları, hatta flash bellek ve hap gibi ne varsa, oradaki duvarın
üzerine bıraktık. O Kadar kalabalıkta pek ihtimal vermesek de
görevliler, çıkarken eşyalarımızı buradan alabileceğimizi, bir şey
olmayacağını söylediler.
Sıfır dereceye yakın bir soğuk havada, beton üzerine halı serili
alanda kendimize oturacak bir yer bulduğumuzda, üzeri
kapatılmış yanları açık olan 10 bin metrekareye yakın bir alandan
Amerika ve İsrail’e okunan mutad lanetler göğe yükseliyordu.
Coşkulu kalabalığın soğuğa aldırmadan dalga dalga yayılan
sloganları eşliğinde Cuma namazını beklerken, sloganların verdiği
hararet olmasa, saf saf oturmuş yığınlar adeta birer buzdan
heykele dönüşebilirdi. Görebilme imkanımız olmayan alana bağlı
caddelerdeki saf tutmuş kalabalığı düşündüğümüzde, insanların
sabır ve direncini, fedakarlıklarını ve en zor şartlarda bile
katılımlarının önemini ve sürekliliğini takdir etmek gerekiyor.
Bizim ülkemizde, bu kadar beklemeyle, aramayla, bu derece
soğukta dışarıda beklemeyle insanlar cumaya gelme durumunda
14
kalsalar, herhalde imamlar yalnız kılarlardı, espirisini yapıyorduk,
kendi aramızda.
En çetin soğuklara ve kışlara aşina olan bizlerin, altımızda serili
halının yavaş yavaş yok olup, adeta buz üzerinde oturduğumuz
saniyeler saat olurken ve nefesimiz dondu donacakken, ‘Ey
rehberi azade, amadeyiz amade’ coşkulu slogalarının eşliğinde
kürsüye gelen İmam Hamaney, bir anda buzları eritivermişti.
Bir saat Cuma namazından önce, bir saat de hutbede konuşan
İmam Hamaney, konuşmasına başlayabilmek için dakikalarca
sloganların sona ermesini bekledi. İlk konuşmasında, irfani çağrı
ve telkinlerden sonra, ülkenin dünü ve bugünüyle ilgili
kıyaslamalarda bulundu.
İran’ın dini lideri Ayetullah Ali Hamaney, 32 yılını dolduran İslam
inkılabının mazlum sesinin her yerde yankılanmaya başladığını,
Afrika’da Tunus, Mısır, Cezayir ve Ürdün’de bu sesin yükselmeye
başladığını, inkılabın insanlığa ibret ve örnekliği olduğunu
belirterek, kültürel yönelimlerini Batı’dan İslam’a çevirdiklerini,
inkılabdan önce Amerika’ya gidip tensibini almadan kimsenin
başbakan olamadığını, İstifalarda bile oradan onay alındığını,
petrollerinin alınıp İran halkını aşağıladıklarından bahsetti.
Hameney Mısır cumhurbaşkanını “namübarek” (mübarek
olmayan) olarak isimlendirerek “Bu namübarek Mısır halkını zelil
etmiştir. Mısır halkının isyanı, Mübarek’in, onları Amerika ve Batı
karşısında düşürdüğü zilletedir. Tek neden sadece iktisadi
nedenler değildir. Tunus’un firari başkanı Bin Ali de tamamıyla
Amerika’ya bağlı biriydi ve hatta elimizde Amerikan casusluk
teşkilatına (CIA) bağlı olduğunu gösteren raporlar var” dedi.
Seyyit Ali Hamaney, “Elbette şurası da bir gerçektir ki Hüsnü
Mübarek gibilerinin Amerika karşısındaki kişisel uşaklıkları
Mısır’ın gelişmesi için tek bir adımın atılmasına bile neden
olmamıştır. Mısır halkının %40’ından fazlası fakirlik sınırının
altında yaşamaktadır ve bana ulaşan sağlam raporların
15
gösterdiğine göre Kahireli yüz binlerce yoksul başlarını sokacak
yerleri olmadığından mezarlıklarda ikamet etmektedir. Bu
sayının 2 ila 3 milyon civarında olduğunu da işittim.
Mısırlılar böylesi zor şartlar altında yaşıyorlar. Amerikalılar
Mübarek’e, sunduğu bu uşaklık hatırına bile değer vermediler,
bugün de değer vermiyorlar. Ve Allah’ın izniyle Mısır’dan firar
ettiğinin dakikasında, emin olun ki yüzüne kapanacak ilk kapı da
Amerikalılarınki olacaktır. Tıpkı Bin Ali ve Pehlevi’ye yol
vermedikleri gibi. Kalpleri Amerika ve ona itaat aşkıyla atan
kişiler bu örnekleri görsünler. Onlar tıpkı Şeytan gibidirler.
Amerikalılar bu hakir ve zayıf insanlar vesilesiyle kendi
çıkarlarının peşine düşüyorlar. Elbette bugün Amerikalılar her
zamankinden daha çok çaresizdirler ve siyonist İsrailliler Mısır
konusunda onlardan daha çok çaresizler ve bir deva peşindeler.
Elbette bu çareyi de bulamayacaklar. Bunlar halkı kandırmaya
çalışıyor ve halk taraftarlığından söz ediyorlar. Amerikalılar
Mübarek’e acele istifa etmesini söylediler. Tüm bu gidişatın
sonucu Mısır halkına, nasıl davranıp ne yönde kararlar alacağına
bağlıdır.” dedi.
16
1.6 milyarlık İslam alemi o gün yeryüzünün her noktasında kılmış
oldukları Cuma Namazında, günlerdir Tahrir Meydanını dolduran
milyonlara ve Mısır halkına dualar ederken, adeta tüm dünya
kuyruğu titreyen Mübarek’in kaçış sesine kulak kesilmişti.
İki rekat olarak kılınan Cuma Namazında birinci rekatta Cuma
suresinin tamamı okunduktan sonra, ruku’dan önce, ikinci
rekatta Kevser suresi okunduktan ve rukudan doğrulduktan
sonra el açarak kunut duası okunuyor. İmam Hamaney’in
kıldırdığı namazın kıraati, çok yüksek sesle ve teenni ile
okunmuyor.
Cuma sonrası, emanetlerimizi koymuş olduğumuz yerden
sapasağlam almanın mutluluğu ile caddelerden akıp giden
kalabalığın içine karıştık. Yolda bekleyen üstü açık alalade bir
pikap aracın üzerine konmuş ses düzeneği ile harekete geçen
bayraklı ve pankartlı kalabalık sloganlar eşliğinde caddelerden
akıyordu. Tahran Ünivesitesi bahçesindeki namazdan sonra
yürüyerek İnkılab Meydanına ulaştığımızda, bizi hazır bekleyen
servisimizle öğle yemeği yemek üzere lokantaya ulaştığımızda
saat üçe yaklaşıyordu. En az altı saattir sarfettiğimiz bir cehd ile
milyonlarla beraber Cuma Namazı kılabilmenin manevi hazzı ile
Kum’a dönerken, yol üzerinde Beheşti Zehra mezarlığının
bitişiğinde bulunan İmam Humeyni Türbe ve Mescidine
uğramamak olmazdı.
İMAM HUMEYNİ’NİN TÜRBE VE MESCİDİ
İslam İnkılabının 3 Haziran 1989 yılında 86 yaşında vefat eden
önderi için Tahran yakınlarında, Kum yolu üzerinde büyükçe bir,
türbe ve mescid inşa edilmiş. İran’da bulunan, dini yapılarda,
türbe, mescid ve kabristan birbiriyle o kadar iç içe girmiş ki,
bunları ayrı tasavvur etmek oldukça zor. Yapım ve inşaat olarak
henüz bitmese de büyük ölçüde tamamlanmış olan türbenin
üzerinde büyük, heybetli sivri bir kubbe bulunuyor.
17
İmam Humeyni türbesi, Tahran'ın güneyinde kentin banliyösü
sayılabilecek bir yerde inşa edilmiş. Şia coğrafyasındaki büyük
türbe mimari stilini yansıtan türbe, kare şeklindeki avlusu, kubbe
ve süslemeleri devam eden minareleri, kabir kompleksinin
dışında yine kare bir avlunun çevresinde sıralanan konaklama,
sosyal tesisler ve diğer ünitelerle harem görüntüsü kazandırılmış
durumda. Ayetullah Humeyni kabir kompleksinin içindeki
camekanlı bölümde, oğlu Ahmet Humeyni ile birlikte yatıyor.
18
Devasa binanın içinde ve dışında İmam Humeyni’nin büyük
ölçekli posterleri ve ona ait sözler bulunuyor. Yine içerisinde
görkemli ve büyükçe bir kafes içinde korumaya alınmış mezarı ve
kendi posterleriyle beraber, kendinden önce şehid edilmiş iki
oğlu Ahmet ve Mustafa’nın posterleri de bulunuyor. Tüm
türbelerde olduğu gibi burada da camdan korunaklı mezar
kafesinin arasından insanlar içerisine paralar atıp, gözyaşları
içinde dualar ediyorlar. Bu atılan himmet paraları, oranın
hizmetinde kullanılıyormuş. Aynı zamanda o kabirde yatana
yakınlığı, onun için fedakarlığı ve ziyaret edilmişliğinin de bir
nişanesi olarak algılanıyor, bu atılan paralar. Caminin içinde
oturan grup grup kalabalıklar, bu tür mekanlarda ne kadar çok
vakit geçirirlerse o kadar feyzin, bereketin ve manevi hazzın
artacağına inanıyorlar.
İMAM HUMEYNİ’NİN KUM’DAKİ EVİ
Kum kentinden ayrılmadan önce, burada bulunan İmam
Humeyni’nin 1948’lerde kalmış olduğu, şu an müzeye çevrilen
evi görmek üzere, kahvaltı sonrası otelden ayrıldık. Mahalle
arasında tahta bir kapıdan girilen avlu içinde bir ev. Restore
edilip, bir kısım eşyaları güncellenmesine rağmen sadeliğinden
bir şey kaybetmemiş. Avlu ortasında elli santim derinliğinde
minik bir havuzu olan ve avludan iki farklı kapı ile içerisine
giriliyor. Birinci kapı yaşadığı eve, ikincisi merdivenle çıkılarak
Hüseyniye olarak kullandığı mekana çıkıyor.
19
Burada bulunan görevliler, gelen ziyaretçilere bu ev ve İmam
Humeyni hakkında bilgiler veriyorlar. Türkiye’den geldiğimizi
söylediğimizde, Azeri bir yaşlı amca bizlerle konuşmak istiyor ve
İmam’ın talebesi olduğunu, burada onu çok dinlediğini, İmam’ın
hanımının da aslen Türk olduğunu ifade ediyor. Hiç
duymadığımız bu bilgiyi de müzenin asıl sorumlusu olan görevli
de doğruluyor. Biz de mübarek bir enişte’ye sahip olmanın
memnuniyeti ile oradan, İsfehan’a yola çıkmak üzere ayrıldık.
20
Nısfu Cihan, Nakşı Cihan: İSFAHAN
Haritaya göre Tahran’ın 120 km aşağısında Kum Kenti, Kum’un
300 km aşağısında da ‘Cihan’ın Yarısı veya Cihan’ın Nakşı’ olarak
övülen İsfahan bulunuyor. Düz, verimsiz uçsuz bucaksız çorak
arazi üzerine yapılmış, bazı yerde iki, bazı yerde 3 güzergahtan
seyreden birbirine paralel duble yollardan birisi daha çok ağır
araçlar için ayrılmış. Yolculuğumuz esnasında çok sayıda tır
görmemize rağmen, bizim gibi özel aracıyla yolculuk edenler
neredeyse yok gibiydi. Belki bu şehirlerarası ulaşımda, insanların
daha çok tren ve uçağı tercih ediyor olmasından kaynaklanabilir.
Ufukta görülen, güneye paralel uzanan küçük sıradağları aşarak
İsfahan’a ulaştık.
İran’ın üçüncü büyük kenti olan 1.7 milyon nüfuslu İsfahan,
ülkenin ortasında bulunuyor ve denizden 1600 metre yükseklikte
olup güneyi Zagros dağlarıyla çevrili.
21
Şehir merkezinde bizde olduğu gibi yüksek katlı binaları görmek
pek mümkün değil. Yükseklikleri daha çok beş katı geçmiyor.
Şehirde yüksek beton binaların soğukluğundan çok, çöl pasteli
açık sarı, sıcak rengin baskınlığı, adeta insanın içini ısıtıyor. Bu
özelliği ile Kahire’ye çok benziyor. Şehir merkezinin kurulduğu
düz ovanın etrafının engin dağlarla çevrilmiş olması, Kayseri’yi
andırıyor. Şehrin ortasından geçen nehrin hemen yanı başında
bulunan Asuman Hotel’e yerleştikten sonra, öğle yemeği için
otelin son katındaki restaurant bölümüne çıkıyoruz. Şehrin en
yüksek binalarından biri olan kaldığımız otelin son katı döner
restaurant olarak dizayn edilmiş. Şehri tüm manzarasıyla temaşa
edebilmek için oldukça güzel bir fırsattı bizim için. Bizde olduğu
gibi, şehrin genel görüntüsü içinde çok sayıda yüksek minareyi
gözlemleyemiyoruz. Ancak şehrin çatısız açık renk damlı
konutları içinde seçilebilen, kısa minareli, heybetli sivri kubbeli
birkaç camiyi görebiliyoruz. Bu genel görünüm İran’ın diğer
kentlerinde de pek farklı değil.
ŞAH MEDRESESİ
Şehri gezmeye, nehir
üzerinde bulunan 33
kemerli iki katlı köprünün
bulunduğu meydandan
dik uzanan Ceharbeg
Caddesi üzerinde bulunan
Şah
Medresesi
ile
başlıyoruz. Geniş, düzgün
ve oldukça uzun olan bu
cadde üzerinde iki katlı
sivri tol kemerli boşluklu,
mavi çinilerle süslenmiş
uzun
ve
görkemli
22
duvarların ortasında bulunan büyük ve genişçe bir kapıdan
giriyoruz. Hemen girişteki büyük tolun altında, neredeyse adam
boyu, üzeri desenli, tas şeklinde içi çukur büyükçe bir oyma taş
karşılıyor bizi. Bu oyma taşın benzerlerini bir çok yapının büyük
kemerli girişlerinin altında da görmek mümkün. Medresenin
dikdörtgen olan eyvanın ortasında ise büyük bir havuz
bulunuyor. Kenarlarda ise iki kat üzerine sivri kemerlerle örülü
ders yapılan mekanların girişi olan ahşap kapılar ve pencereler
görülüyor. Kayseri’de bulunan Sahabiye Medresesi, bu
medresenin küçük, çinisiz ve işçiliksiz bir maketi adeta. Şu an faal
olan ve içinde ders yapılan üç binin üzerinde öğrencisi olan bu
mekanın adı Şah Medresesi olarak biliniyor, fakat devrim sonrası
İmam medresesine çevrilmiş olabilir.
Medresenin hemen yanındaki Altın Pazarı isimli iki katlı uzun ve
tol çarşı da görmeye değer yerlerden birisi olup, halen faal olarak
alışverişin yapıldığı önemli mekanlardan biri.
23
DONDURULMUŞ HAYVANAT MÜZESİ
Dondurulmak
veya
kurutulmak suretiyle
içi
boşaltılıp,
doldurulmuş birçok
cins hayvan türünün
sergilendiği
müze
hayret uyandırıcı bir
yoğunluk
ve
heybetiyle görenlerin
merakını çekiyor. Bilinen hayvanların haricinde, hilkat garibesi
birçok hayvan türü ve dondurulmuş insan cenini ile birçok
kelebek, böcek ve bitki türünü bünyesinde barındıran bu
müzenin girişinde büyük hayvan maketleri de bulunuyor.
24
KAYSERİ ÇARŞISI
Uzunluğu yaklaşık 500 metre, eni 160 metre olan Meydan-ı
İmam etrafına kurulu bulunan iki katlı içten ve dıştan çinili,
kemer örmeli, büyük eyvanlı, yeşil kubbeli ve uzun kenarından
birinde meydana hakim altı katlı ahşap direkli Ali-i Kapu sarayı
veya medresesinin bulunduğu bu çarşı, Kayseri Çarşısı olarak
adlandırılıyor. Dıştan kemerli bölmelerin içindeki dükkanlardan
başka iç bölümdeki tol koridorun sağında ve solunda yüzlerce
küçük alış veriş ve hediyelik el işçiliği eşya satan dükkanlar
bulunuyor. Meydana bakan ve bu iç koridordaki dükkanları
gezmek ve buradaki tüm birimleri görmek için, bir günden fazla
bir zamanı buraya ayırmak gerekiyor.
Detay işçiliği, çinileri, mimari büyüklüğü ve simetrik uyumluluğu
ile dünyada benzeri olmayan Kayseri Çarşısı’nın orta yerindeki
meydan da dünyada Çin’deki Tianemen meydanından sonra
ikinci büyüklükte olduğu söyleniyor.
Çarşının karşı köşesinde bulunan ve yapımına 1611 de başlanıp
25 senede biten İmam camii çok büyük kubbesi, zevkli çinileri,
hünerli işçiliği ve uyumlu mimarisi ile bütün ziyaretçileri
etkilemeye devam ediyor.
25
İsfahan’da bu Pazar 1602 yılında Şah Abbas zamanında inşa
edildikten sonra, Kayseri’den gelen çok sayıda tüccarların bu
pazarın ilklerinden olması hasebiyle, Kayseri Pazarı olarak
anılmaktadır.
Bu çarşının dış köşe
ucunda ise kubbe, duvar
ve tavan süslemelerindeki
mozaik ve çini ustalığının
en iyi işçiliklerinden birinin
sergilendiği Şeyh Lütfullah
Camii bulunuyor.
26
Download