The Journal of Academic Social Science Studies International Journal of Social Science Doi number:http://dx.doi.org/10.9761/JASSS1734 Volume 6 Issue 7, p. 151-173, July 2013 FİNANSAL TABLOLARA VE KARAR ALMAYA ETKİLERİ AÇISINDAN ÖNEMLİ MUHASEBE POLİTİKALARI* IMPORTANT ACCOUNTING POLICIES IN TERMS OF EFFECTS FINANCIAL STATEMENT AND DECISION MAKING Yrd. Doç. Dr. Davut AYGÜN Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi İ.İ.B.F. İşletme Bölümü Muhasebe-Finansman ABD Yrd. Doç. Dr. İdiris VARICI Ondokuz Mayıs Üniversitesi İ.İ.B.F. İşletme Bölümü Muhasebe-Finansman ABD Abstract There are different accounting methods principles, principals, rules and applications for many accounting items and financial statement. It is necessary to use by selecting one of them due to the accounting policies. The different accounting policy choice affects the decisions of decision makers and the scope of information concerning the financial statements. Especially using accounting policy that increasing or decreasing revenue significantly affects financial statements and making decisions. Related people about business should know the content of accounting policies for making right decision. On account of the effects on financial statements, accounting policy selection affects the operation decisions that were made by interested parties. It is expressed that accounting policy selection generally is made concerning the effects of these policies on income. In this context; it is thought that determination the effect of accounting policies on reported profit and taken * Bu makale Crosscheck sistemi tarafından taranmış ve bu sistem sonuçlarına göre orijinal bir makale olduğu tespit edilmiştir. 152 Davut AYGÜN – İdiris VARICI decisions will be beneficial. Solely, it can be propound that potential impact on the application of alternative accounting policies didn’t examined decently in the literature. From this aspect, aim of this study is to give descriptive information on different accounting policies about inventories, amortisations, contingent liabilities, foreign currency transactions and development costs which are important accounting items that can be affect statements of enterprise and decisions of individuals that are related with company. When aforementioned policies are evaluated in the context of the effects on financial statements and decision making, it can be indicated that managers are liable to choose accounting policy in regard to profitability profile of company. It is expressed that increased competition and crises have supported that tendency. However, it is needful for financial statements to present company’s state realistically and support to company’s public opinion, accounting policy choices should make properly. The accounting policies that are made the research subject in the study are the most exploited policies affecting income and are detected based on literature. As a matter of fact beside the policies that are examined in the study there are other accounting policies that affecting income exist in literature. However, the study was restricted with the accounting policies that are the most exploited policies affecting income. Key Words: Accounting Policies, Financial Statements, Decision Making Öz Birçok muhasebe kalemi ve finansal tablolar için farklı muhasebeleştirme yöntemleri, ilkeleri, esasları, kuralları ve uygulamaları vardır. Muhasebe politikaları gereği bunlardan bir tanesinin seçilip kullanılması zorunludur. Farklı muhasebe politikası seçimi, karar alıcıların kararlarını ve finansal tablo ile ilgili bilgilerin kapsamını etkilemektedir. Özellikle gelir artırıcı veya azaltıcı muhasebe politikalarının kullanımı, finansal tabloları ve karar almayı önemli düzeyde etkilemektedir. Bu nedenle işletme ile ilgili kişiler, doğru karar verebilmeleri için muhasebe politikalarının içeriğini bilmelidirler. Finansal tablolara etkileri nedeniyle muhasebe politikası seçimi, işletme ile ilgili taraflarca alınan kararları etkilemektedir. Muhasebe politikası seçiminin, genelde bu politikaların gelir üzerindeki etkileri dikkate alınarak yapıldığı ifade edilebilir. Bu bağlamda muhasebe politikalarının, raporlanan kar ve alınan kararlar üzerindeki etkilerinin tespitinin yararlı olacağı düşünülmektedir. Ancak, alternatif muhasebe politikalarının uygulanmasına ilişkin olası etkilerin, literatürde yeterince incelenmediği ileri sürülebilir. Bu yönüyle bu çalışmanın amacı, işletmenin finansal tablolarını ve işletme ile ilişkili kişilerin kararlarını etkileyebilecek önemli muhasebe kalemlerinden olan stoklar, amortismanlar, koşullu borçlar, yabancı para işlemleri ve geliştirme giderleri ile ilgili farklı muhasebe politikaları hakkında betimleyici bilgiler vermektir. Söz konusu politikalar finansal tablolara ve karar almaya etkileri bağlamında değerlendirildiğinde, yöneticilerin işletmenin karlılık tercihlerine Finansal Tablolara ve Karar Almaya Etkileri Açısından Önemli Muhasebe Politikaları 153 göre muhasebe politikası seçme eğiliminde oldukları belirtilebilir. Artan rekabet ve yaşanan krizlerin de bu eğilimi desteklediği ifade edilebilir. Ancak, finansal tabloların işletmenin durumunu gerçekçi bir şekilde ortaya koyması ve imajını güçlendirmesi için muhasebe politikası tercihlerinin doğru bir şekilde yapılması elzemdir. Çalışmada inceleme konusu yapılan muhasebe politikaları, geliri etkilemeye yönelik en sık yararlanılan politikalar olup literatürden hareketle tespit edilmiştir. Esasen literatürde bu çalışmada incelenenlerin yanında gelir üzerinde etkili olan başka muhasebe politikaları da mevcuttur. Fakat çalışma kapsam itibariyle gelirle ilişkili en sık yararlanılan muhasebe politikalarıyla sınırlandırılmıştır. Anahtar Kelimeler: Muhasebe Politikaları, Finansal Tablolar, Karar Alma Giriş Muhasebe kayıtlarının yapılmasında ve finansal bilgilerin raporlanmasında farklı muhasebe politikaları kullanılmaktadır. Muhasebe politikalarının bu farklılığı, aynı sektörde faaliyet gösteren işletmelerin aynı mali nitelikteki işlemlerine ilişkin farklı sonuçların ortaya çıkmasına sebep olabilmektedir. Bu nedenledir ki; işletmeler finansal tablo kalemleri ile ilgili dipnotlarda muhasebe politikalarını açıklamaktadırlar. İşletme ile ilgili üçüncü kişiler de, işletmeyle ilgili karar verecekleri zaman bu politikalara bakmakla sorumludurlar. Bu kişiler en azından kullanılan muhasebe politikalarının sebep olabileceği etkiyi göz önüne almak zorundadırlar. İşletmeler için kritik olarak ifade edilebilecek muhasebe politikalarının açıklanması, aslında işletme ile ilgili üçüncü kişilerin hangi ölçüde bilgi sahibi olacağının bir göstergesidir. Yönetimin muhasebe politikaları için farklı tahminleri mali tabloların sunumu üzerinde önemli düzeyde etkiye sahip olacaktır (Levine ve Smith, 2011, 39). Bu nedenle mali tabloları kullanarak tahmin yürütmeye çalışan analistler için bile muhasebe politikalarının sunumu önemlidir. Bu kişiler de işletme ile ilgilenen üçüncü kişilerdendir. Çünkü alternatif muhasebe politikaları arasından seçilenlerin ayrıntısı ile açıklanması, analistlerin işletme ile ilgili gelecek tahminlerinde etkili rol oynamaktadır (Hope, 2003, 295). Muhasebe politikaları yatırımcıların direkt bilgilenmesi açısından da önemli etkiye sahiptir. Çünkü muhasebe politikalarına ilişkin açıklamalar, yatırımcılar için yeni birtakım bilgiler sağlamaktadır. Kritik muhasebe politikaları yatırımcıların şirket seçiminde etkili olur. Örneğin yıllık kar rakamları düşecek veya işletmenin duyurduğu kazanç tutarları tersine dönecek gibi tahminlerde bulunmalarına yardımcı olur (Billings, 2011, 79). Tüm bu nedenlerle işletme yönetimi, özelde işletme kararlarına etki 154 Davut AYGÜN – İdiris VARICI edebilecek kritik muhasebe politikalarını, genelde ise bütün muhasebe politikalarını açıklamakla yükümlüdür. Ancak açıklanan bu muhasebe politikalarının yönetim tarafından belirlendiği ve bu politikaların menfaate yönelik oluşturulabilecekleri unutulmamalıdır. Nelissen (2007) bu durumu, yönetimin genellikle işletmenin gelirlerini artırmak, vergi ödemelerini en aza indirmek ve kayıpları düzeltmek yoluyla maliyetleri azaltmak gibi saldırgan politikalar belirleyebileceği şeklinde özetlemiştir. Muhasebe politikası seçiminin, genelde bu politikaların gelir üzerindeki etkileri dikkate alınarak yapıldığı ifade edilebilir. Bu bağlamda muhasebe politikalarının, raporlanan kar ve alınan kararlar üzerindeki etkilerinin tespitinin yararlı olacağı düşünülmektedir. Ancak, alternatif muhasebe politikalarının uygulanmasına ilişkin olası etkilerin, literatürde yeterince incelenmediği ileri sürülebilir. Bu yönüyle bu çalışmanın amacı, stoklar, amortismanlar, koşullu borçlar, yabancı para işlemleri ve geliştirme giderleriyle ilgili politikaların etkilerinin açıklanmasıdır. İnceleme konusu yapılan muhasebe politikaları, geliri etkilemeye yönelik en sık yararlanılan politikalar olup literatürden hareketle tespit edilmiştir. Esasen literatürde bu çalışmada incelenenlerin yanında gelir üzerinde etkili olan başka muhasebe politikaları da mevcuttur. Fakat çalışma kapsam itibariyle gelirle ilişkili en sık yararlanılan muhasebe politikalarıyla sınırlandırılmıştır. Yukarıdaki açıklamalardan hareketle bu çalışmada; öncelikle muhasebe politikasının tanımı yapılmıştır. Sonra muhasebe politikalarının seçimine değinilmiştir. Daha sonra ise stoklarla, amortismanlarla, koşullu borçlarla, yabancı para işlemleriyle ve geliştirme giderleriyle ilgili önemli muhasebe politikalarının gerek finansal tablolara gerekse karar almaya etkilerine ilişkin açıklamalara yer verilmiştir. 1.Muhasebe Politikasının Tanımı ve Önemi Muhasebe politikaları Uluslararası Muhasebe Standartları ile uyumlu, “Muhasebe Politikaları, Muhasebe Tahminlerinde Değişiklikler ve Hatalar” adlı 8 numaralı Türkiye Muhasebe Standardı’nda, “finansal tabloların hazırlanmasında ve sunulmasında işletmeler tarafından kullanılan belirli ilkeler, esaslar, gelenekler, kurallar ve uygulamalardır” şeklinde tanımlanmaktadır. Bu politikaların açıklanması ve uygulanması işletmeler açısından aslında bir zorunluluktur. Çünkü böyle bir zorunluluk olmazsa muhasebe politikaları, sadece kağıt üzerinde yazılı bir vesikadan ibaret kalır. Ancak 2002 yılında ABD’de işlem gören Fortune 5001 şirketlerinin 10-K raporlarını inceleyen Securities and Exchange Commission-ABD Sermaye Piyasası Kurumu (SEC), işletmelerin birçoğunun kritik muhasebe politikaları ile ilgili açıklama yapmadığını belirtmiştir (Özkan ve Balsarı,2009, 272). Oysaki Amerikan muhasebesi, daha sıkı kurallara sahip ve yöneticilerin daha az takdir yetkisini kullandığı bir alandır. Buna rağmen yöneticilerin bu takdir yetkisini sınırlayacak tam bir kurallar seti mevcut değildir (Nelissen,2007, 14). Konu Türkiye özelinde değerlendirildiğinde; Borsa İstanbul’da işlem gören halka açık firmaların bir kısmının da, muhasebe 1 Fortune 500, Fortune dergisi tarafından her yıl Amerika’nın en büyük gelirine sahip 500 kurumun belirlendiği şirket listesidir. Finansal Tablolara ve Karar Almaya Etkileri Açısından Önemli Muhasebe Politikaları 155 politikalarını açıklarken, standartlarda geçen ifadelerin aynısını kullandığı ya da konuyu benzer ifadelerle geçiştirdiği görülmektedir. Hâlbuki muhasebe politikaları, işletmelerin içinde bulunduğu durumu net bir şekilde yansıtmalıdır. Bu nedenle her ne kadar uygulanan muhasebe politikaları açıklansa da yatırımcılara açık ve net bilginin verilmesi açısından sıkıntılar olduğu muhakkaktır. Öte yandan finansal tabloların hazırlanması için, muhasebeye ilişkin bazı tahminler yapılması ve politik kararlar alınması gerekmektedir. Örneğin muhasebeciler sabit varlıklarla ilgili amortisman yöntemi, stoklarla ilgili maliyetleme yöntemi seçmeli, emeklilikle ilgili varsayımlarda bulunmalı ve daha birçok kararlar almalıdırlar. Tüm bu kararlar, bir şirketin finansal tablolarını önemli ölçüde etkileyecek olup kullanıcıların bir şirketin finansal durumunu ve faaliyet sonuçlarını nasıl anlaması gerektiğine yardımcı olacaktır (Holtzman, 2007, 42). Çünkü muhasebe politikaları, şeffaflığı artırarak raporlama kalitesine katkı sağlayan bir unsur olarak değerlendirilmektedir (Nelissen, 2007, 3). 2. Muhasebe Politikalarının Seçimi Uluslararası Muhasebe Standartları ile uyumlu, “Muhasebe Politikaları, Muhasebe Tahminlerinde Değişiklikler ve Hatalar” adlı 8 numaralı standarda göre; gerçekleşen işlemler ve olaylarla ilgili belli bir standart bulunuyorsa öncelikle bu standardın dikkate alınması uygun olmaktadır. Eğer bu olay ve işlemlerle ilgili bir standart bulunmuyorsa işletme yönetiminin belirleyeceği muhasebe politikasına göre hareket edilebilir. Belirlenecek muhasebe politikalarının iki önemli özelliği olması gerekir. Bunlar; belirlenecek muhasebe politikasının finansal tablo kullanıcısının ekonomik karar vermesine uygun olması ve güvenilir olması biçiminde sıralanabilir. Aynı standarda göre diğer standartlarla çelişmediği ve muhasebeleştirme ile ölçme kriterlerine uygun olduğu sürece, muhasebe literatürü ve genel kabul görmüş muhasebe uygulamaları göz önüne alınarak muhasebe politikası belirlemek mümkündür (TMS,8). İlk defa muhasebe politikası belirleyecek işletmeler, politika seçimine ilişkin bir takım açıklamalar yapmalıdırlar. Buna göre; ilgili politikanın benimsenmesine sebep olan olay ve işlemler, benimsenen muhasebe ilkesi, uygulama yöntemi ve uygulanacak politikanın şirketin finansal tabloları üzerindeki nitel etkileri hakkında işletmelerin açıklamalar yapmaları gereklidir. Eğer kabul edilebilir muhasebe ilkeleri arasında bir seçimlik hak varsa, şirketin alternatifler arasından neden bunu seçtiğini açıklaması daha uygun olacaktır. Olağandışı ve yeni işlemler için daha önce kullanılmayan bir muhasebe politikasının ilk defa uygulamasını işletmenin bir şekilde açıklaması, özellikle karar vericiler açısından önem arz etmektedir (Holtzman, 2007, 42). SEC, muhasebe politikaları incelendiğinde bunlardan 3 – 5’inin kritik olarak değerlendirilebileceğini ve diğerlerinden önde olabileceğini bildirmektedir. Bu 156 Davut AYGÜN – İdiris VARICI politikalar işletmenin faaliyet sonuçları ile finansal durumunu etkileyen, dolayısıyla yönetimin zor ve öznel kararlar almasını gerektiren durumlarla ilgilidir. Kritik muhasebe politikaları, daha ziyade belirsizliklerle ilgili konularda ön plana çıkmaktadır. Ancak işletme yöneticilerinin bu kritik muhasebe politikaları ile ilgili bilgi verme konusunda çoğu zaman isteksiz davrandıkları ifade edilebilir (Özkan ve Balsarı,2009, 270). Kritik muhasebe politikalarına ilişkin seçim yapılırken, genelde politikaların gelir üzerindeki etkilerinin dikkate alındığı belirtilebilir. Örneğin Ulusan (2007); yaptığı çalışmada en çok gelir artırandan en az gelir arttırana doğru sıralama yaparak, 5 adet muhasebe politikasını incelemiştir. Bu politikalar stok değerleme, amortisman, özellikli varlıklarla ilgili borçlanma maliyetleri, geliştirme giderleri ve koşullu borçlardır. Anılan çalışmada söz konusu politikaların incelenmesinin sebebi, politikaların hem gelir artırıcı hem de gelir azaltıcı özelliğe sahip olmaları biçiminde açıklanmıştır (Ulusan,2007, 182). Öte yandan Shaheen yaptığı çalışmasında kritik muhasebe politikalarını pozitif muhasebe teorisinden yola çıkarak amortismanlara, stoklara, araştırma geliştirme harcamalarına, hisse senetlerine ve şerefiyeye yönelik politikalar olarak belirlemiştir (Shaheen,2012, 4). Tüm bunların dışında, maddi olmayan duran varlıklarla ilgili muhasebe politikaları, hasılata ilişkin muhasebe politikaları, değer düşüklüğüne ilişkin muhasebe politikaları ve karşılıklar, koşullu borçlar, koşullu varlıklara ilişkin muhasebe politikaları önemli sayılabilecek muhasebe politikalarındandır (Yılmaz, 2013,102; Astami ve Tower,2006,2). Mevcut yazından hareketle bu çalışmada da stoklarla, amortismanlarla, koşullu borçlarla, yabancı para işlemleriyle ve geliştirme giderleriyle ilgili politikalar incelenmiştir. Bu kalemler ile ilgili politikalar finansal tablolara ve karar alıcıların kararlarına etkileri açısından ele alınmış ve değerlendirilmiştir. 3. Bazı Önemli Muhasebe Politikalarının Etkilerinin Değerlendirilmesi Aşağıda sırasıyla stoklarla, amortismanlarla, koşullu borçlarla, yabancı para işlemleriyle ve geliştirme giderleriyle ilgili önemli muhasebe politikalarının finansal tablolara ve karar alıcıların kararlarına etkilerine ilişkin açıklamalara yer verilmiştir. 3.1.Stoklarla İlgili Muhasebe Politikalarının Değerlendirilmesi İşletme stoklarının değeri birden çok işlem ve durumu etkilemektedir. Stoklar yıllar itibariyle kıyaslanması açısından işletme performansını, bilanço kalemleriyle kıyaslanması açısından işletme sermayesinin etkin kullanılıp kullanılmadığını ve işletmenin stok dönüşüm hızını etkiler. Ayrıca stok maliyetlerinin tespiti, satılan malların maliyeti ile ilgili olacağından değerleme açısından işletme karlılığını ve içyapısı itibariyle stokların nakde çevrilebilirliğini de etkilemektedir (Küçük, 2010, 1). Kısacası stokların değerlemesi, gerek dönem karının hesaplanması, gerekse işletmenin mali durumunun mali tablolara doğru olarak yansıtılması açısından önemlidir. Uluslararası Finansal Raporlama Standartları ve Türkiye Finansal Raporlama Standartları incelendiğinde, stokların öncelikle kendi özel maliyetleriyle izlenmesinin Finansal Tablolara ve Karar Almaya Etkileri Açısından Önemli Muhasebe Politikaları 157 istendiği görülmektedir (gerçek parti maliyet yöntemi ile değerleme). Bu yöntemin uygulanmasının mümkün veya mantıklı olmadığı durumlarda, stokların maliyetlerinin ilk giren ilk çıkar (FIFO) veya ağırlıklı ortalama maliyet yöntemlerinden biri aracılığıyla tespit edilebileceği vurgulanmıştır (Örten-Kaval-Karapınar, 2012, 55). Sermaye Piyasası Kurulu (SPK) mevzuatında stok maliyetlerinin hesaplanmasında, İlk Giren İlk Çıkar, Son Giren İlk Çıkar (LİFO), Ağırlıklı Ortalama Maliyet veya Hareketli Ortalama Maliyet yöntemlerinden birinin uygulanması gerektiği belirtilmiştir. Vergi Usul Kanunu (VUK)’nun 274 ve 275. maddelerinde ise satın alınan veya imal edilen emtianın maliyet bedeli ile değerleneceği hükmüne yer verilmiştir. Ancak maliyet bedelinin hangi yöntemle belirleneceği konusunda herhangi bir yönlendirme yapılmamıştır. Bu bağlamda uygulanacak değerleme yönteminin tespiti, işletmenin stoklarla ilgili muhasebe politikalarından hareketle yapılacaktır. Stokların değerlendirilmesinde ve mali tablolara aktarılmasında hangi yöntemin uygulanması gerektiğine karar verirlirken aşağıdaki ilkelerin göz önünde bulundurulması gerekmektedir (Güneş vd., 2012, 103). Seçilen değerleme ölçüsü; hesap dönemi karının gerçeğe en yakın şekilde saptanmasına olanak vermelidir. İşletmenin mali durumu hakkında gerçeğe en yakın bilgiyi vermelidir. Gelecek döneme devredilen stokların değerinin gerçekten uzak bir şekilde tespit edilmesini önlemelidir. Ancak hiçbir değerleme yöntemi yukarıda sayılan kriterlere tam olarak uygunluk sağlamayabilir. Bir işletme için uygun değerleme yöntemi; işletmenin niteliğine, stokların özelliklerine, maliyet ile satış fiyatı arasındaki ilişkilere, ekonomik hayattaki şartlara ve değerlemeyi yapacak personelin niteliklerine göre değişecektir. Dolayısıyla işletme, stoklarına ilişkin politikaları tespit ederken, ihtiyaca uygunluk ve güvenilirlik kriterlerine göre hareket etmek zorundadır (Güneş vd., 2012, 103). İşletmenin stoklarla ilgili muhasebe politikalarından hareketle tespit edilen ve kullanılan stok değerleme yöntemi, satılan malın maliyetini, bu yolla da işletmenin karlılığını etkilemektedir. Zira dönem sonu stok değerinin yüksek gösterilmesi, satılan malın maliyetinin olduğundan daha düşük ve dönem karının daha yüksek hesaplanmasına; dönem sonu stok değerinin düşük gösterilmesi de satılan malın maliyetini yükselterek dönem karının daha düşük hesaplanmasına neden olacaktır. Esasen stok değerlemesi, sadece dönem sonu stok değerlerinin tespiti açısından değil, hesap dönemi boyunca işletme verimliliğini ve karlılığını izlemek açısından da önemlidir. İşletmenin mal stokları bilançonun dönen varlıkları, hatta toplam varlıkları içinde önemli bir yer tutuyorsa; stok değerlemesi işletmenin mali durumunun görünümünü de etkileyecektir. Bu bağlamda stokların gerçek değerlerinden daha yüksek bir bedelle değerlenmesi, işletmenin özsermayesinin olduğundan daha fazla 158 Davut AYGÜN – İdiris VARICI gösterilmesine sebebiyet verecektir. Tersi bir durumda ise işletmenin özsermayesi olduğundan daha az görünecektir. Söz konusu etkinin ortaya çıkacağı diğer bir bağımlı unsur da dönem sonu stok miktarıdır. Stoklara ilişkin değerleme işlemi bu yolla dolaylı olarak işletme rasyolarını da etkileyecektir (Küçük, 2010,3). Öte yandan işletmenin finansal performansının periyodik olarak ölçülmesinde temel araç “mali tablolar” iken, şirketin performansının ölçülmesinde temel aracın “kazanç (kar)”olduğu belirtilebilir (Duman, 2010, 66). Bu bağlamda stokların değerlemesi, işletmenin mali durumunu belirlemeye kıyasla, dönem karının hesaplanması yönünden daha önemli sonuçlar doğurmaktadır. Diğer bir ifadeyle hesap dönemi sonunda stokların düşük bedelle değerlenmesinin işletmenin karına etkisi, genellikle mali durumuna olan etkisinden çok daha fazla olacaktır. Kar finansal tablolarda yer alan en önemli unsurdur. Bir firmanın karının yıllar itibariyle artması, o firmanın değerinde bir yükselişin göstergesi iken, karın yıllar itibariyle azalması ise firma değerinde bir düşüşü işaret etmektedir. Bu bağlamda piyasadaki analistlerin görüş birliği içinde oldukları kar tahminlerine ulaşma veya bu tahminleri geçme arzusu, bir firma yöneticisini stoklarla ilgili alternatif muhasebe politikalarını seçme ve kullanmaya yönelten önemli bir güdüleyicidir. Örneğin; yöneticilerin elde edilecek kara göre prim alacakları bir işletmede, yöneticiler yıllar itibariyle en üst düzeyde prim almalarına imkan tanıyan muhasebe politikasını seçme ve uygulama eğiliminde olacaklardır. Benzer şekilde işletmenin elde edeceği kar, karlarda yıllar itibariyle devam eden istikrarlılığı bozacak nitelikteyse, yöneticilerin istikrarsız kar görüntüsü vermenin olumsuz etkilerinden kaçınmak amacıyla cari dönem karını artırıcı muhasebe politikaları seçme ve uygulama eğiliminde olmaları beklenebilir (Ayarlıoğlu, 2007, 42). Bir işletmede stokların değerlemesiyle ilgili uygulanabilecek alternatif muhasebe politikaları aşağıdaki biçimde sıralanabilir (Ulusan, 2007, 184): İlk Giren İlk Çıkar yöntemini kullanma, Son Giren İlk Çıkar yöntemini kullanma, Ortalama yöntemleri kullanma Stok değerleme yöntemleriyle ilgili alternatif muhasebe politikalarının işletmenin mali durumuna ve karlılığına olan etkileri aşağıda açıklanmıştır. Konu FİFO açısından değerlendirildiğinde; satılan malın maliyetinin en eski satın alma maliyetiyle, hesap döneminin sonundaki stokların değerinin de en son satın alma maliyeti ile belirlendiği ifade edilebilir. Bu özelliği ile FİFO, fiyatların yükselme eğiliminde olduğu dönemlerde karın olduğundan fazla, durgunluk dönemlerinde ise olduğundan daha az hesaplanmasına yol açmaktadır. Ayrıca malların piyasa fiyatı, FİFO yöntemine göre hesaplanan stok değerinden düşük ise potansiyel bir zarar mali tablolara yansıtılmış olmaktadır. Finansal Tablolara ve Karar Almaya Etkileri Açısından Önemli Muhasebe Politikaları 159 Yöneticilerin net gelirinin mali tablolarda yer alan kara göre belirlendiği işletmelerde, yöneticiler, işletmenin piyasa değerini korumak veya maksimize etmek için cari dönemdeki karı yüksek gösterme eğiliminde olabilirler (Duman, 2010, 75). Bu amaçla FİFO yöntemi seçilip uygulanabilir. Enflasyonist dönemde FİFO yönteminin uygulanmasına bağlı olarak her satın alınan parti bir öncekinden daha yüksek fiyatlı olacağından, dönem sonunda mevcut stokların değeri satılanlardan daha yüksek, buna bağlı olarak satılan malların maliyeti düşük ve kar fiktif olarak yüksek çıkacaktır. Deflasyonist dönemde ise her satın alınan parti bir öncekinden daha düşük fiyatlı olacağından, dönem sonunda mevcut stokların değeri satılanlardan daha düşük, buna bağlı olarak satılan malların maliyeti yüksek ve kar fiktif olarak düşük olacaktır. Fiyatların yükseldiği dönemlerde FİFO’yu kullanmak daha yüksek bir kar, daha yüksek vergisel maliyetler, daha düşük nakit akışı ve daha yüksek kar payı ödemek manasına gelmektedir(Duman, 2010, 76). Oysa işletmelerin mali sonuçlarını gerçeğe en yakın biçimde hesaplamaları hem yatırımcılar hem de genel ekonomi ve ekonomiye yön verenler açısından önemlidir. Doğru hesaplanmış veriler, geleceğe dönük tahmin ve beklentilerin de doğru tayin ve tespit edilmesi sonucunu doğuracaktır. Konu LİFO açısından değerlendirildiğinde; satın alınan malın maliyetinin en son satın alma maliyetiyle, hesap dönemi sonundaki stokların değerinin ise en eski satın alma maliyetiyle belirlendiği ifade edilebilir. Bu yöntemde brüt satış karı, satış hasılatı ile stoklara en son giren malların maliyeti arasındaki farktır. Bu yönüyle LİFO fiyatların sürekli yükseldiği dönemlerde satılan malların maliyetini, en son alım fiyatlarından hareketle belirleyerek satış karının olduğundan fazla hesaplanmasını önler. O halde yöneticilere prim ve tazminat ödenecek işletmelerde, prim ödemeleri için bir üst sınır belirlenmesi ve prim ödemelerinin bu sınıra yaklaşması durumunda, yöneticiler daha fazla prim alamayacaklarını anladıkları için cari dönemde raporlanan karları azaltmaya yönelik bir muhasebe politikası olarak LİFO’yu kullanabilirler (Ayarlıoğlu, 2007, 59). Ancak LİFO yönteminin dayandığı varsayımın bir sonucu olarak, bilançoda yer alan stokların değeri en eski maliyet bedellerine göre belirlendiğinden işletmenin gerçek mali durumunun bilançoda görülmesi engellenmiş olur. LİFO yöntemine göre değerleme yapan bir işletmede, dönemler itibariyle stok seviyelerinin azaltılmadan belli bir seviyede tutulması önem arz etmektedir. Çünkü dönemler itibariyle stok seviyeleri azalır ve sıfırlanırsa, yöntemin işletmeyi koruma gücü azalacak, hatta tersine sonuç verebilecektir. Fiyatlar genel seviyesinin yüksek olduğu dönemlerde, işletmeler LİFO’ya göre stoklarını belirlemeleri durumunda, dönem sonu stok değerleri düşük değerlenmiş olacaktır. Buna bağlı olarak satılan malların maliyeti yüksek ve kar fiktif olarak düşük çıkacaktır. Ancak fiyatların düştüğü dönemlerde, bu yöntemden hareketle hesaplanan 160 Davut AYGÜN – İdiris VARICI dönem sonu stok değerleri yüksek tespit edilmiş olur. Buna bağlı olarak satılan malların maliyeti düşük ve kar fiktif olarak yüksek olacaktır. Fiyatların yükseldiği dönemlerde LİFO’yu kullanmak daha düşük bir kar, daha düşük vergisel maliyetler, daha yüksek nakit akışı ve daha düşük kar payı ödemek manasına gelmektedir (Duman, 2010, 77). Yüksek enflasyon dönemlerinde, mali tablolarını gerçeğe en yakın olarak hazırlamak durumunda olan işletmelerin stoklarını LİFO ile değerlemeleri, gereğinden fazla kar çıkmasına engel olacaktır. Bu durum, kardan ödenecek temettüleri de sınırlayacak olup işletmeye bir tür finansman imkanı verecektir. Konu ortalama yöntemler açısından değerlendirildiğinde; satın alınan malın maliyetinin ve hesap dönemi sonundaki stokların değerinin belirlenmesinde, basit ortalama ve hareketli ağırlıklı ortalama gibi farklı ortalamaların kullanıldığı ifade edilebilir. Basit ortalama yöntem, az sayıda mal alışları ile büyük parti mal alımları arasında hiçbir ayırım yapmamakta, sadece birim maliyetlerin basit aritmetik ortalamasına dayanmaktadır. Bu yönüyle alışların çok farklı miktarlarda yapılması halinde, basit ortalama maliyet yönteminin stokların değerlemesinde yeterli olmadığı ve hatalı sonuçlara yol açtığı ifade edilebilir. Diğer bir ortalama yöntem olan hareketli ağırlıklı ortalama yöntemin ise kısa dönemde fiyat hareketlerinin stok değeri üzerindeki etkisini azalttığı veya en aza indirdiği ifade edilebilir. Her yeni alış, mevcut ortalama maliyetten farklı bir bedelle yapıldığı takdirde, hesaplanacak yeni ortalama maliyet fiyat hareketleri yönünde değişmektedir. Yukarıda açıklanan stok değerleme yöntemlerinin sonuçları arasında ortaya çıkan farklılığın temel nedeninin alış fiyatlarında izlenen hareketlilik olduğu belirtilebilir (fiyatların yükselme veya düşme eğiliminde olması). Bu sebeple, fiyatların istikrarlı olduğu dönemlerde değerleme yöntemlerinin stok değeri üzerindeki etkileri azalacak, hatta ortadan kalkacaktır (Küçük, 2010, 4). Diğer bir ifade ile, enflasyon olmayan bir dönemde, her 3 stok değerleme yöntemi uygulanmasıyla aynı sonuçlar elde edilecektir. Fakat, fiyatlar yükselme veya düşme eğiliminde olduğu için, işletmenin stok değerleme yöntemlerine ilişkin politika seçimi şirketin mali durumunun göstergesi olarak kullanılan bazı rasyoları etkileyecektir. Örneğin; FİFO, enflasyonist bir dönemde dönem sonu bilançosunda yer alacak olan stoklarla ilgili daha doğru ve hassas sonuçlar vermesine karşın, aynı zamanda işletmenin net karını ve buna bağlı olarak ta ödenecek vergiyi artırabilir. Enflasyon olan bir ortamda LİFO yönteminin kullanımı, dönem sonu bilançoda yer alacak stok tutarını azaltmaktadır. Satılan malın maliyetinin daha yüksek hesaplanmasına bağlı olarak ta işletmenin net karını ve ödenecek vergiyi azaltmaktadır. Ortalama maliyet yönteminin benimsenmesi ve uygulanması neticesinde elde edilecek sonuçlar ise FİFO ile LİFO uygulanması sonucu ulaşılacak değerlerin arasında olacaktır. Fiyatların düştüğü bir dönemde her bir stok değerleme yönteminin yukarıda açıklanan etkileri tam ters bir şekilde gerçekleşecektir. Finansal Tablolara ve Karar Almaya Etkileri Açısından Önemli Muhasebe Politikaları 161 Özetle, işletmenin karlılık tercihleri dikkate alınarak stok değerleme yöntemine ilişkin politika seçimi yapılmalıdır. Ayrıca, mali tabloların işletme imajını güçlendirmesi için stokların değerlemesine yönelik politika tercihlerinin doğru yapılması büyük bir önem arz etmektedir. 3.2. Amortismanlarla İlgili Muhasebe Politikalarının Değerlendirilmesi İşletmeler faaliyetlerinde kullanmak amacıyla sabit varlıklar satın almaktadır. Satın alınan sabit varlıklar aktifleştirilmekte ve faydalı ömürleri içinde amortismana tabi tutulmaktadır. Amortisman, bir sabit varlığın satın alma maliyetlerinin ilgili varlığın kullanılabilir veya faydalı ömrüne dağıtılmasıdır. Amortismanlar, işletme yeni bir duran varlık satın aldığında veya mevcut bir duran varlıkla ilgili önemli bir değişiklik ortaya çıktığında artmaktadır. Amortismanlar, her bir dönemin sonunda hesaplanmakta ve bir defteri kebir hesabına kaydedilmektedir. Kaydedilen amortismanlar birçok finansal tabloyu etkilemektedir. Bu etkiler aşağıda kısaca açıklanmıştır (Mclntosh, 2012, 1). Gelir tablosu: Gelir tablosu, işletmenin belirli bir dönemine ilişkin bütün gelir unsurlarını sıralamakta ve net kara ulaşabilmek amacıyla giderleri söz konusu gelirlerden düşmektedir. Bir sabit varlık amortismana tabi tutulduğunda, amortismanlarla ilgili bir gider hesabının borç tarafına, birikmiş amortismanlar hesabının da alacak tarafına kayıt yapılmaktadır. Gelir tablosunda sıralanan giderler amortismanlarla ilgili giderleri de kapsamaktadır. Bu bağlamda amortisman giderleri, net karı azaltmakta olup bir sabit varlık daha hızlı bir şekilde (yolla) amortismana tabi tutulduğunda ilgili yıllardaki net kar daha az hesaplanmaktadır. Ayrıca amortismanlar, gelir vergisinden düşülebilir bir gider olduğu için, işletmenin vergilendirilebilir gelirini ve ödeyeceği vergiyi azaltmaktadır. Bilanço: Bilanço toplam varlıkları, toplam borçları ve toplam özsermayeyi göstermektedir. Borçların ve özsermayenin toplamı aktiflerin toplamına eşittir. Bilançoda yer alan birikmiş amortismanlar hesabı, ilgili varlık kullanılmaya başlandıktan sonra kaydedilen amortisman giderlerinin toplamını göstermektedir. Birikmiş amortismanlar, aktifi düzenleyici bir hesap olup aktif hesapların tersi şeklinde işlem görür. Bir sabit varlığın maliyet bedelinden ilgili varlığın birikmiş amortisman tutarı çıkarılınca, söz konusu sabit varlığın defter değeri (net değer) hesaplanır. Birikmiş amortismanların tutarı, her bir dönem itibariyle artmakta ve işletme ilgili sabit varlığı satana kadar bilançoda yer almaktadır. Nakit akım tablosu: Endirekt yöntem kullanılarak nakit akım tablosu hazırlanması durumunda, amortisman giderleri işletme faaliyetlerinden sağlanan nakit akışları bölümünde yer almaktadır. İşletme faaliyetlerinden nakış akışları bölümü, döneme ilişkin net kar rakamı ile başlamaktadır. Amortisman giderleri gibi nakit çıkışı gerektirmeyen giderler, bu net kar rakamını desteklemek için sonrasına eklenmektedir. 162 Davut AYGÜN – İdiris VARICI Amortisman giderlerini net karın altına ekleme, işletme faaliyetlerinden sağlanan nakit akışlarını artırmaktadır. Finansal tablolarda raporlanan yıllık amortisman tutarı, sabit varlıkların maliyeti, tahmini hurda değeri ve faydalı ömürlerinden hareketle hesaplanmaktadır. Amortisman, sabit varlıkların maliyetininin gider yoluyla yıllara dağıtılması işlemi olarak değerlendirilmelidir. Diğer bir ifadeyle muhasebeci, sabit varlığın maliyetini ilgili varlığın kullanımından sağlanan gelirlerle dönemler itibariyle eşleştirmektedir (www.blog.accountingcoach.com). Ancak şurası unutulmamalıdır ki; amortismanlar nakit çıkışı gerektirmeyen bir gider olarak kabul edilmektedir. Yani işletmenin nakit dengesi yıllık toplam amortisman tutarına bağlı olarak değişmeyecektir (duran varlık satın alındığında işletmenin nakit miktarı varlığın toplam maliyetine bağlı olarak azalmaktadır). Yukarıda açıklanan etkileri bağlamında, bir işletmede amortismanlarla ilgili muhasebe politikasının seçimi ve uygulanması önem arz etmektedir. Bir işletmede amortismanlarla ilgili uygulanabilecek alternatif muhasebe politikaları aşağıdaki biçimde sıralanabilir (Ulusan, 2007, 184): Normal amortisman yöntemi, Azalan bakiyeler yöntemi, Normal yöntemle azalan bakiyeler yönteminin birlikte kullanımı Amortismanlarla ilgili alternatif muhasebe politikalarının işletmenin mali durumuna ve karlılığına olan etkileri aşağıda açıklanmıştır. Konu normal (doğrusal) amortisman yöntemi açısından değerlendirildiğinde; bu yöntemin duran varlıklarla ilgili en yaygın kullanılan amortisman yöntemi olduğu ifade edilebilir. Anılan yöntem, her bir yıl sabit tutarda bir amortisman hesaplanmasına ve işletmenin gelir tablosuna aktarılmasına imkan verir. Bu yöntem oldukça basit olup duran varlıkların tamamına uygulanabilir. Normal yöntem uygulandığında yıllar itibariyle aynı tutarda amortisman hesaplanmakta, kaydedilmekte ve finansal tablolara yansıtılmakta olduğu için, hissedarların işletmenin net karını ve özkaynaklarını (net varlıklarını) hesaplamaları daha kolay olmaktadır (Thomason, 2012, 1). Sabit varlıklar amortismana tabi tutulduğunda, işletmenin varlıklarının değeri, net karı ve özsermayesi azalmaktadır. Normal amortisman yöntemi işletmenin mali tablolarını, işletmenin faaliyetlerine ve performans raporlarına bağlı olarak birçok açıdan etkilemektedir. Bu durum, amortisman giderleri hesabı ile düzenleyici bir hesap olan birikmiş amortismanlar hesabına kayıt yapılmasına bağlı olarak ortaya çıkan bir sonuçtur (Codjia, 2012, 1). O halde sabit varlıklara normal yönteme göre amortisman ayrılması durumunda, azalan bakiyeler yöntemine kıyasla daha az amortisman gideri kaydedilmiş olacaktır. Amortisman giderinin daha az hesaplanması, daha yüksek bir kar ortaya çıkaracak bu da daha yüksek düzeyde bir vergi ile karşı karşıya kalınmasına neden olacaktır. Finansal Tablolara ve Karar Almaya Etkileri Açısından Önemli Muhasebe Politikaları 163 Konu azalan bakiyeler yöntemi açısından değerlendirildiğinde; bu yöntemin duran varlığın faydalı ömrünün ilk yıllarında daha yüksek miktarda amortisman hesaplanmasını ve kaydedilmesini, faydalı ömrü sona yaklaştıkça ise ayrılan amortisman tutarının azalmasını esas aldığı ifade edilebilir. Böylelikle işletmenin ödeyeceği vergi, amortisman yoluyla daha büyük miktarda azaltılabilmektedir. Ayrıca bu yöntemin uygulanması bilançodaki birikmiş amortismanları artırdığı ve varlıkların defter değerini (net değer) azalttığı için, işletmenin özvarlıkları (öz sermayesi) daha az olarak hesaplanmaktadır. Gelir idaresi bu yöntemin belirli sabit varlıklar için kullanılabileceğini belirtmiştir (Thomason, 2012, 1). Ticari hayatta işletmeler, faaliyetlerine bağlı olarak birçok sözleşmeye taraf olmaktadır. Söz konusu sözleşmeler incelendiğinde belirlenen şartların açıkça veya ima yolu ile muhasebe verileri ile ilişkili olduğu görülmektedir. Bu doğrultuda, firma yöneticileri, sözleşmelerde belirtilen finansal oranların veya kar tutarının elde edilmesini sağlamak için, işletmelerin karlarını dönemler itibariyle yönetmelerine imkan tanıyan muhasebe politikalarını seçme ve kullanma eğiliminde olacaklardır (Ayarlıoğlu, 2007, 57). Örneğin; cari dönemin karını azaltmak isteyen bir yönetici, azalan bakiyeler yöntemine göre amortisman ayırma politikasını benimseyerek daha yüksek tutarda amortisman gideri hesaplayarak kaydedecektir. Tam tersi bir durumda, yani cari yıl karını daha yüksek çıkarmak isteyen bir yönetici, amortisman giderlerinin daha düşük hesaplamasına imkan tanıyan normal yöntemi benimseyip uygulayacaktır. Öte yandan işletme yönetimi, amortismanlarla ilgili alternatif muhasebe politikalarından yararlanarak, periyodik raporlama sürecinde karın beklentilerin altında düşük çıkacağını tespit ettiği bir dönemde, işletmede kullanılan sabit varlıkların tamamına amortisman ayırmamayı tercih edebilir. Karın beklentilerin üzerinde çıkması durumunda ise yönetici, kullanılan sabit varlıkların tamamı için amortisman ayrılarak gider haline dönüştürmeyi ve bu yolla karı düşürmeyi tercih edebilir. Ayrıca yönetici, duran varlığın verimliliğini, kapasitesini ve piyasa koşullarını etkileyen bir durum ortaya çıkması halinde, uygulamakta olduğu amortismanlara ilişkin muhasebe politikasını değiştirerek kar düzeyini artırabilir veya düşürebilir. Örneğin; 5 yıl ekonomik ömrü kalan bir makinenin, üretilen ürünün özelliklerinde yaşanan değişiklikler veya teknolojik gelişmelere bağlı olarak kullanılamaz hale gelmesi durumunda, tamamı için amortisman ayrılarak gider yazılması gerekir. Ya da makine bedelinin tamamını gider yazmayarak yıllar itibariyle amortisman ayırmaya devam edilebilir (Duman, 2010, 78). Bu kararın işletmenin amortismanlarla ilgili muhasebe politikasına bağlı olarak şekilleneceği ifade edilebilir. Bir işletme yöneticisi, uygulamakta olduğu amortisman yöntemini, uygulayacağı yeni yöntemin kanunlara uygun olması şartıyla, sadece muhasebe bakış açısına göre değil aynı zamanda mali açıdan da değiştirebilme ve düzeltilmiş mali 164 Davut AYGÜN – İdiris VARICI tablolar hazırlayabilme hakkına sahiptir (Codjia, 2012, 1). Ancak amortismanlarla ilgili muhasebe politikası değiştirildiğinde, finansal tabloların yeni politikanın etkilerini yansıtacak şekilde düzeltilmesi gerekmektedir. Özetle işletmeler, kullandığı amortisman yöntemini ve bu yöntemin mali tablolara olan olası etkilerini hissedarlara ve kamuoyuna açıklamalıdır. Bu açıklama finansal tabloların muhasebe politikalarıyla ilgili kısmında yapılmalıdır. İşletme, hangi amortisman yöntemini kullandığını, bu yöntemi kullanmasının nedenlerini ve yöntemin mali tablolara etkilerini açıklamalıdır. Böylelikle, hissedarların işletmenin muhasebe işlemlerini daha iyi anlamaları sağlanabilir. 3.3. Koşullu Borçlarla İlgili Muhasebe Politikalarının Değerlendirilmesi Koşullu kelimesi ilgili muhasebe standardında; tam anlamı ile işletmenin kontrolünde olmayan, bir veya daha fazla kesin mahiyette olmayan olayın ileride gerçekleşip gerçekleşmemesi ile mevcudiyetleri teyit edilecek, bu nedenle finansal tablolara yansıtılmayan varlık ve yükümlülükleri ifade etmek için kullanılır(Çetin ve Öğüz, 2010, 419). Örnek vermek gerekirse; devam eden ancak işletmenin yükümlü olması için yeterli kanıt bulunmayan bir dava koşullu bir borçtur. Finansal garanti ise bir diğer koşullu borç örneğidir. Eğer bir işletme, üçüncü bir şahısa verilen bir borcun ödenmesini garanti ediyorsa, ortada yasal bir yükümlülük vardır. Garanti vermek işletmeyi koşullu olarak borçlu yapmaktadır. Koşullu borç, gelecekte ortaya çıkabilecek olan gerçek bir yükümlülüğü üstlenme taahhüdüdür. Koşullu borçların, gelecekte ne zaman ortaya çıkacaklarını tahmin etmek zor olduğu gibi, bu borçların genellikle ortaya çıkma olasılıklarını da tespit etmek güçtür (Çetin ve Öğüz, 2010, 420). Koşullu borçlar, bilanço tarihinde var olan ve sonucu belirsiz bir veya birkaç olayın gelecekte ortaya çıkıp çıkmamasına bağlı bulunan durumları ifade eder. Koşullu borçların ortaya çıkış nedenleri aşağıdaki biçimde sıralanabilir (Demir ve Aslan, 2007, 953; Çetin ve Öğüz, 2010, 412). Devam etmekte olan davalar, İşletmenin satıcılara ciro ettiği senetler, İşletme lehine ya da aleyhine olan tazminat talepleri, Verilen teminat mektupları ve kefaletler, Varlıkların kamulaştırılmasına yönelik niyet ve hazırlıkların görülmesi ve benzeri olaylardır. Bir işletmede koşullu borçlarla ilgili uygulanabilecek alternatif muhasebe politikaları aşağıdaki biçimde sıralanabilir (Ulusan, 2007, 184): Koşullu borçlar için zarar karşılığı ayırmama, Koşullu borçlar için kısmen karşılık ayırma, Finansal Tablolara ve Karar Almaya Etkileri Açısından Önemli Muhasebe Politikaları 165 Koşullu borçlar için karşılık ayırma Genel Kabul Görmüş Muhasebe İlkeleri (GKGMİ) çerçevesinde ortaya çıkan tahakkuk muhasebesinin bir özelliği olarak yönetim, cari yıl içindeki olayların ya da faaliyetlerin sonucu olarak gelecekte ödenecek olan yükümlülükleri tahmin etmek ya da bildirmek zorundadır. Gelecekteki olaylar kesin olarak önceden bilinemeyeceğinden, tahmin sürecinde önemli belirsizlikler söz konusudur. Başka bir ifade ile doğru cevap diye bir şey olmayıp birtakım mantıklı ve olası cevaplar vardır. GKGMİ, yönetimin bu olası cevaplar arasından bir tanesini seçmesini ister. Yönetim, mantıklı ve olası harcama seçeneklerinin üst sınırından bir seçim yaparsa, cari yıl içinde, daha alt sınırdan bir seçeneğin seçilmesi durumunda kaydedilecek harcamadan daha fazla harcama kaydetmiş olacaktır. Cari yıl içinde daha fazla harcama kaydetmek, gelecek mali yıl içinde daha az harcama yapılmasını da beraberinde getirecektir. Yönetimin bu yönde bir amacı mevcut ise, belirlenen amacı gerçekleştirmeye imkan tanıyan bir muhasebe politikası seçilip uygulanacaktır. Garanti kapsamında müşterilere yapılacak ödemelerin tahmini bu duruma örnek olarak verilebilir (Ayarlıoğlu, 2007, 70). Uygulamada koşullu borçlar; olması % 50’den az olası olan veya değerleri güvenilir olarak ölçülemeyen borçlar olarak tanımlanırlar. İlgili muhasebe standardında bu durumlar uzak veya olası olarak sınıflandırılırlar. Bilançoya kaydedilecek kadar güçlü değildirler. Uzak biçiminde nitelendirilenlerin gerçekleşmesi hiç muhtemel olmadığı için göz ardı edilirler. Ancak olası biçiminde nitelendirilen borçların, finansal tablo ilgilileri ve yatırımcılar açısından açıklanması önemlidir. Çünkü bunlar, işletmeye yatırım yapıp yapmama kararı verilirken ve işletmenin performansının algılanmasında önem taşırlar (Kirk, 2005, 50). Koşullu borçlar bilanço ve gelir tablosunda raporlanmamakta sadece dipnotlarda açıklanmaktadır. 3.4. Yabancı Değerlendirilmesi Para İşlemleri ile İlgili Muhasebe Politikalarının Globalleşme ile birlikte artan uluslararası ticaret, işletmeleri farklı para birimleri ile işlem yapmaya yönlendirmiştir. Bu bağlamda farklı para birimlerinin ulusal paraya dönüştürülmesi, finansal tabloların okunması ve analiz edilmesinde önemli hale gelmiştir. TMS 21 “Kur Değişiminin Etkileri” standardına göre yabancı işlemler, ya yurtdışında faaliyette bulunma (yurtdışında bir isletmeye sahip olma) ya da yabancı para birimleri üzerinden işlemler yapma ile gerçekleşir. Her iki durumda da işletmeler, yatırımcıların kararlarını etkileme ve onları kendi menfaatine uyacak eylemlere yönlendirme adına, muhasebe ilkeleri kapsamında kalacak şekilde planlamalar yapabilmektedirler. Yabancı para biriminden işlemler vesilesi ile oluşan kur farkları gelir tablosu ile ilişkilendirilir. Yapılan işlem, ilgili hesap döneminde sonuçlanırsa tüm kur farkları 166 Davut AYGÜN – İdiris VARICI aynı dönemde muhasebeleştirilir. Birden fazla dönemi ilgilendiren işlemler ile ilgili kur farkları ise bu dönemlere tahakkuk ettirilir (Gökçen vd, 2006, 193). Bu tür işlemler, genellikle sadece bireysel finansal tabloların hazırlanmasında kullanılmaktadır. TMS 21’e göre uygulanacak kur, işlem tarihindeki geçerli kurdur. Bu kur çeşitli şekillerde belirlenebilir. Örneğin T.C. Merkez Bankası’nın ilan ettiği kurlar esas alınabileceği gibi, bankaların ve döviz bürolarının kurları da dikkate alınabilir. Gelinen noktada, bu tür işlemlerin yüksek miktarda gerçekleştiği durumlarda işletmeler, kendi karlılık yapılarını düşünerek bu kurlardan birini tercih edebilirler. Bu tamamen işletme yönetiminin politikalarına bağlı bir durumdur. Diğer taraftan maddi duran varlıklar gibi parasal olmayan kalemlerle ilgili yabancı para biriminden işlemler sebebiyle oluşan kur farklarının muhasebeleştirilmesinde iki durum söz konusu olmaktadır. Bunlardan birincisine göre; parasal olmayan bir kalemden kaynaklanan işlemlerden doğan kazanç ya da kayıp, özkaynaklarda muhasebeleştirilmesi durumunda, kurdan kaynaklanan kazanç/kayıp kısmı da özkaynaklarda muhasebeleştirilebilir. İkincisine göre; parasal olmayan kalemle ilgili kazancın/kayıbın gelir tablosu ile ilişkilendirilmesi durumunda, kur farkından kaynaklanan kazanç/kayıp kısmı da gelir tablosu ile ilişkilendirilir (Örten vd, 2008, 349). Bu politika farklılığı, işletme yöneticilerine çeşitli alternatifler sunmaktadır. Örneğin kayıpların yüksek olduğu dönemlerde karın düşük gösterilmesini isteyen yöneticiler grubu, bu kayıpları gelir tablosu ile ilişkilendirme eğiliminde olacaklardır. Yabancı para işlemlerinin bir diğer boyutu, yurtiçindeki bir işletmenin yurtdışında faaliyette bulunması ile ilgilidir. Bu durumda farklı para birimi üzerinden hazırlanan finansal tabloların yerel para birimine çevrilmesi gerekmektedir. Ancak bu işlemin yapılabilmesi için, yurtiçindeki işletme ana işletme niteliğinde olmalıdır. Bu doğrultuda belirlenecek olan kurların ve yöntemlerin farklılığı, önemli ölçüde farklı kar veya zararların ortaya çıkmasına sebep olur. Yabancı para işlemleriyle ilgili işletmelerin uygulayabileceği farklı yöntemler ve muhasebe politikaları mevcuttur. Bu yöntemler; Kapanış Kuru yöntemi, Cari-Cari olmayan yöntem, Parasal-Parasal olmayan yöntem ve Geleneksel yöntem biçiminde sıralanabilir (Saban ve Genç, 2006, 38-42). Aşağıda bu yöntemlerin olası etkileri açıklanmıştır. Kapanış Kuru Yöntemi: Bu yöntemde, bilanço ve gelir tablosu kalemlerinin çevrilmesinde farklı kurlar kullanılmaktadır. Örneğin aktif kalemlerin toplamı ile pasif kalemlerin borçlar kısmı dönem sonu kuru üzerinden, öz kaynak kalemleri ise kendi içerisinde farklı kurlar üzerinden çevrilmektedir. Gelir tablosu ile ilgili kalemlerin bilanço ile ilgili olanları, ilgili bilanço kalemlerinin çevrildiği kurla dönüştürülmektedir. Diğer gelir tablosu kalemleri ise ya gerçekleştiği tarihteki kurla ya da ortalama kurlarla çevrilir (Bekçioğlu ve Köroğlu,2008, 33). Cari-Cari Olmayan Kalemler Yöntemi: Bu yöntemde -adından da anlaşılacağı üzere- finansal tablo kalemleri cari ve cari olmayan ayrımına tabi tutulmaktadır. Daha Finansal Tablolara ve Karar Almaya Etkileri Açısından Önemli Muhasebe Politikaları 167 sonra, bilançonun cari kalemleri (dönen varlıklar ve kısa vadeli borçlar) cari kurla, cari olmayan kalemleri (duran varlık, uzun vadeli borçlar ve özkaynaklar) ise işlem tarihindeki kurla çevrilmektedir (Karapınar, 1998,www.mevzuatdergisi.com). Gelir tablosu kalemlerinin cari olmayan varlıklar ile ilgili kısmı (örneğin amortisman gideri), ilgili kalemin bilançoda yer aldığı tarihteki kur(tarihi kur) üzerinden, diğer gelir tablosu kalemleri ise ortalama kur üzerinden çevrilmektedir (Genç, 2005, 174). Parasal-Parasal Olmayan Yöntem: Bu yöntemde bilanço kalemleri parasal ve parasal olmayan şeklinde bir ayrıma tabi tutulur. TMS 21’e göre parasal kalemler “elde tutulan para ile sabit veya belirlenebilir bir tutarda para olarak alınacak veya ödenecek varlık ve borçlardır”. Burada cari-cari olmayan ayrımından farklı bir ayrımı gerektiren bir sınıflandırma mevcuttur. Örneğin stoklar cari varlıklar iken parasal değildir. Bu yöntemde parasal varlıklar (kasa, banka ve alacaklar) ve parasal borçlar cari kur üzerinden, parasal olmayan varlık ve borçlar ile özkaynaklar ise tarihi kur üzerinden çevrilmektedirler. Gelir tablosu kalemlerinden parasal olmayan kalemler ile ilgili olanlar (amortisman ve satılan malın maliyeti gibi) kalemin kaydedildiği tarihte geçerli olan kur üzerinden, diğer gelir tablosu kalemleri ise ortalama kur üzerinden çeviriye tabi tutulmaktadırlar (Saban ve Genç, 2006, 42). Geleneksel(Temporal) Yöntem: Bu yöntemde ana işletmeye bağlı yabancı şirketin yaptığı bütün işlemler, sanki ana şirket tarafından yapılmış gibi kabul edilmektedir (Bekçioğlu ve Köroğlu, 2008, 33). Geleneksel yöntemde parasal kalemlerle birlikte cari değer üzerinden kayıtlanmış parasal olmayan kalemler, bilanço tarihindeki cari kur üzerinden çevrilir. Maliyet değeri ile kayıtlı olan aktif ve pasiflerin çevrimi tarihi kurdan yapılır. Gelir tablosu kalemlerinin ise, gerçekleştiği tarihteki kur üzerinden ya da kolaylık için ortalama kur üzerinden çevirisi yapılmaktadır (Saban ve Genç,2006, 43). Yukarıda açıklanan yöntemlerin uygulama farklılıkları, işletmenin temel finansal tablolarını ve ilişkili taraflar için çok önemli olan dönem sonuçlarını etkilemektedir. Aynı kalemler için farklı çeviri kıstaslarının varlığı, işletmenin finansal tablolarını ve sonuç olarak ilgili kişilerin kararlarını etkiler niteliktedir. Çeviri sonucu ortaya bir kazanç ve kayıp çıkması kaçınılmazdır. Bu kazanç ve kayıp, işletme yönetiminin ve diğer ilişkili tarafların görmek istediklerini yansıtması açısından önemlidir. Özellikle işlemlerin büyük olması durumunda bu farklılıkların önemi de artmaktadır. Örneğin cari-cari olmayan kur yöntemine göre yurtdışındaki işletmenin net varlıkları toplam borçlardan fazla ise çeviri kaybı, net varlıkları fazla ise çeviri kazancı elde edilmektedir (Doğan vd, 2001, 92). Parasal-parasal olmayan yöntemde de aynı mantık işlediğinden, cari-cari olmayan yöntemdeki söylenenler bu yöntem için de geçerlidir. Benzer şekilde, döviz kurunun yükseldiği dönemlerde, özellikle aktifteki duran varlıklar, pasifteki uzun vadeli borçlar ve özkaynaklar yüksek miktarda ise 168 Davut AYGÜN – İdiris VARICI yöntemlere göre biraz farklılık olsa da genel olarak bir kazanç sağlanmaktadır. Çünkü bu kalemler, açıklanan yöntemlere göre tarihi maliyet üzerinden kayıt edilmektedirler. Öte yandan dönem başına göre dönem sonu kurunun yükseldiği bir zamanda, yurtdışında faaliyet gösteren bir işletmenin faaliyetlerinin yerleşik olunan ülke para birimine çevrilmesinde kapanış kuru yöntemi benimsenirse toplam varlıklarda bir artış sağlanmaktadır. Pasiflerde ise tam tersine bir azalış görülmektedir. Bu durumda eğer aktifler pasiflere oranla yüksekse, kapanış kuru yönteminin uygulanması sonucu bir kur artış kazancı sağlanmış olunacaktır. Benzer örnekleri artırmak mümkündür. Sonuç olarak işletme yönetimi, eğer kendi menfaatleri doğrultusunda bir karar vermek istiyorsa ya da ilişkili kişilerin kararlarını etkilemek istiyorsa, öngörüleri de dikkate alarak farklı yöntem seçimiyle işletmeyi kazançlı ya da zararlı gösterebilmektedir. 3.5. AR-GE Kapsamında Politikalarının Değerlendirilmesi Geliştirme Giderleriyle İlgili Muhasebe Geliştirme giderlerinin muhasebeleştirilmesi konusu incelendiğinde; bu alanda alternatif uygulamaların mevcut olduğu görülmektedir. Bu uygulamalar daha ziyade yönetimin kararlarına göre şekillenmektedir. Örneğin; işletme yönetiminin kararları çerçevesinde geliştirme giderlerinin bir kısmı aktifleştirilmekte, bir kısmı ise gider olarak kaydedilebilmektedir. Bu noktadan hareketle, İngiliz firmalarının üzerinde yapılan bir çalışmaya göre; yöntem farklılığından kaynaklanan farklı gelir tanımlamalarının ortaya çıktığı finansal tabloların yayınlandığı gözlemlenmiştir (Oswald, 2008, 1-2). Buradan yöntem farklılığından kaynaklanan bir kazanç veya kayıp mefhumunun geliştirme giderlerinde de kendini gösterdiği anlaşılmaktadır. Geliştirme giderlerinin muhasebeleştirilmesinde araştırma ve geliştirme giderleri birbirinden ayrıştırılabiliyorsa, araştırma giderleri aktifleştirilmez iken (Örten, Kaval ve Karapınar, 2008, 594) geliştirme giderleri ise 3 farklı şekilde kayıt edilebilir. Bunlar (Ulusan, 2007, 184); Geliştirme giderleri ortaya çıktığında tamamını gider kaydetme, Geliştirme giderlerinin bir kısmını aktifleştirerek itfa yolu ile gider kaydetme, bir kısmını da ortaya çıktığı dönemde doğrudan gider kaydetme, Geliştirme giderleri ortaya çıktığında tamamını aktifleştirerek itfa yolu ile gider kaydetme şeklindedir. Bu üç alternatif yöntemin işletme yönetimi tarafından kullanılabilmesi, işletmenin karlılık düzeyini etkileyebilmektedir. Özellikle teknolojik bakımdan gelişmiş endüstrilerde faaliyette bulunan işletmelerin AR-GE faaliyetleri kapsamındaki geliştirme giderleri çok yüksek meblağlara ulaşabilmektedir. Bu işletmelerde anılan giderlerin geliştirilen yeni ürünün maliyetine eklenmesi ve amortisman yoluyla yıllara yayılarak giderleştirilmesi de, cari dönem karını değiştirecek niteliktedir. Kısacası geliştirme masraflarının hemen giderleştirilmesi gelir düşürücü, aktifleştirilmesi ise gelir artırıcı etkiye sahiptir (Shaheen,2012, 43). Finansal Tablolara ve Karar Almaya Etkileri Açısından Önemli Muhasebe Politikaları 169 AR-GE kapsamında yapılan harcamalar, eğer ayrıştırılamıyorsa, tamamının araştırma gideri gibi işlem görüp cari dönemin giderlerine eklenmesi gerekmektedir. Çünkü araştırma için yapılan harcamaların sonucunda işletmede bir varlık oluşup oluşmayacağı belli değildir. İşletme yönetimi, geliştirme giderlerini ayırabilse bile bu ayrıştırmayı yapmayıp tamamını giderleştirme hakkına sahiptir. Bu hakkın kullanıldığı durumda cari dönem karının çok düşük gösterilmesi gibi bir sonuçla karşılaşılabilir. Öte yandan geliştirme giderlerinin AR-GE kapsamındaki giderlerden ayrıştırılabiliyor olması ve belirli şartların2 sağlaması durumunda ortaya çıkan giderin Uluslararası Muhasebe Standartlarına göre varlık olarak aktifleştirilmesi mümkündür. Böyle bir durumda, yapılan harcamaların tamamı ilgili varlığın maliyetine ilave edilmektedir. Ayrıca ilgili varlığın yıllar itibariyle amortisman yoluyla yok edilme olanağı vardır. Bu durumda işletmenin AR-GE kapsamında oluşturduğu ürün, eğer sınırlı ömre sahipse, o sınırlı ömrü içinde yok edilmektedir. Eğer sınırlı ömre sahip değilse, yani varlıktan gelecekte sağlanacak fayda belirlenemiyorsa, bu durumda amortisman konusu sıkıntı oluşturmaktadır. Çünkü belirsiz ekonomik ömre sahip varlıklar amortismana tabi değildir (Saban ve Genç, 2005, 128). Bu şekilde oluşan ve aktifleştirilen bir varlıktan kaynaklanan giderleştirmeme uygulaması, hem dönem karını hem de sonraki yılların karını yüksek göstermektedir. Bu da işletme yönetiminin kendi çıkarları doğrultusunda kullanabileceği argümanlardan biridir. Yine sınırlı ömre sahip olup geliştirme giderlerinin aktifleştirilmesi ile oluşan varlığın amortismanında uygulanabilecek politika farklılıkları da, işletmenin finansal tablo sonuçlarını etkileyebilecek niteliktedir. AR-GE kapsamındaki geliştirme giderleri ile ilgili bir diğer durum da, geliştirme giderlerinin bir kısmının aktifleştirilip bir kısmının giderleştirilmesidir. Bu durumda, işletme yönetiminin AR-GE kapsamındaki ürün projesini bitirdiğinde, yapılan harcamaların geliştirme giderlerinin aktifleştirilmesi için gerekli olan şartların sağlandığı zamana kadar olan kısmını giderleştirme, bu zamandan sonrakileri ise aktifleştirme olasılığı mevcuttur (Özkan,2007, 59). Standartta aktifleştirme şartlarından olan, proje kapsamında elde edilen varlığı kullanma veya satma niyetinin bulunmadığı ve pazarının oluşmadığı gibi kanaatler, bu duruma örnek olarak verilmektedir. İşletme yönetimi, ilgili yılda giderlerini yüksek göstermek istiyorsa, o yıl için varlığı kullanmayacağını veya satmayacağını söyleyebilir. Buna bağlı olarak, ilgili yıla ait giderlerin yüksek çıkması ve dolayısıyla ödenecek verginin azlığı gibi bir durum ortaya çıkar. Ya da işletme yönetiminin, gelecek yıllardaki karlılığı yüksek göstermek için bu yıl aktifleştirme şartlarının sağlanmadığını bildirerek, gelecek yıllarda oluşabilecek karı yüksek gösterme gibi bir niyeti de olabilir. Çünkü cari yılda 2 Şartlar ile ilgili bilgi standartlarda geçmektedir. Ayrıntılı bilgi için bkz. Saban ve Genç,2005:127. 170 Davut AYGÜN – İdiris VARICI aktifleştirilmeyen varlık için gelir tablosu hesaplarının kullanılması, gelecekte oluşabilecek gider akışını azaltmaktadır. 4. Sonuç Finansal tablolara etkileri nedeniyle muhasebe politikası seçimi, işletme ile ilgili taraflarca alınan kararları etkilemektedir. Bu olası etkinin önemli bazı muhasebe politikaları bağlamında ortaya konulmasının oldukça yararlı bilgiler sağlayacağı düşünülmektedir. Ancak alternatif muhasebe politikalarının uygulanmasına ilişkin olası etkilerin literatürde yeterince incelenmediği ileri sürülebilir. Bu noktadan hareketle bu çalışmada, literatürden yola çıkılarak, stoklar, amortismanlar, koşullu borçlar, yabancı para işlemleri ve geliştirme giderleriyle ilgili alternatif muhasebe politikaları önemli olarak kabul edilmiş ve incelenmiştir. Söz konusu politikalar finansal tablolara ve karar almaya etkileri bağlamında değerlendirildiğinde, yöneticilerin işletmenin karlılık tercihlerine göre muhasebe politikası seçme eğiliminde oldukları belirtilebilir. Örneğin; işletmenin piyasa değerini korumak veya maksimize etmek için karı yüksek tespit etmeye imkan tanıyan muhasebe politikaları tercih edilebilecekken, daha az vergi ödemek ve kaynakların işletme bünyesinde kalmasını sağlamak amacıyla karı düşük tespit etmeye imkan tanıyan politikalar benimsenebilir. Artan rekabet ve yaşanan krizlerin de bu eğilimi desteklediği ifade edilebilir. Ancak, finansal tabloların işletmenin durumunu gerçekçi bir şekilde ortaya koyması ve imajını güçlendirmesi için muhasebe politikası tercihlerinin doğru bir şekilde yapılması elzemdir. Bu çalışma yapılırken, belirli alanlarla ilgili alternatif muhasebe politikalarının raporlanan kar ve alınan kararlar üzerindeki olası etkilerinin ortaya konulması amaçlanmıştır. Böylelikle kanun yapıcılar ile ilgili çıkar gruplarının dikkatlerinin bu konuya çekilmesi hedeflenmiştir. Ancak çalışma değerlendirilirken bazı sınırlılıklar dikkate alınmalıdır. Çalışmada literatürden hareket edilerek, gelirleri artırma potansiyeli yüksek olan muhasebe politikalarının finansal tablo ve karar alma sürecine etkileri açıklanmıştır. İleriki çalışmalarda, incelenen muhasebe politikalarının sayısı artırılabileceği gibi, istatistiksel modeller kullanılarak daha açıklayıcı sonuçlara ulaşılabilir. KAYNAKÇA ASTAMİ, Emita W. ve TOWER, Greg (2006). “Accounting Policy Choice and Firm Characteristics in the Asia Pacific Region: An International Empirical Test of Costly Contracting Theory”, The International Journal of Accounting, No. 4, (2006):1-21. AYARLIOĞLU, Akif (2007) Kar Yönetimi Uygulamaları ve İstanbul Menkul Kıymetler Borsası’nda Test Edilmesi.(Yayımlanmamış Doktora Tezi)Ankara, Hacettepe Üniversitesi. Finansal Tablolara ve Karar Almaya Etkileri Açısından Önemli Muhasebe Politikaları 171 BEKÇİOĞLU, Selim ve KÖROĞLU Çağrı (2008).”UMS 21, TM-21 Kur Değişim Etkileri Standardına Göre Finansal Tabloların Cevrimi ve Kur Farklarının Muhasebeleştirilmesi” Mali Çözüm, 86 (2008):29-39. BILLINGS, Mary Brooke (2011).”Discussion of “Critical Accounting Policy Disclosures”Journal of Accounting, Auditing & Finance, 26, 1 (2011):77-80. CODJIA, Marquis (2012).”Straight Line Depreciation’s Effect on the Financial Statement” 21.12.2012 tarihinde http://www.ehow-com/info_8480292_straightdepreciation-effect-financial-statements-html.adresinden erişildi. CODJIA, Marquis (2012).”Can a Depreciation Method Be Changed on a Financial Statement” 21.12.2012 tarihinde http://www.ehow-com/info_10032428_candepreciation-method-changed-financial-statements-html. ÇETİN, Ayten ve ÖĞÜZ, Ayça A. (2010).”Karşılıklar, Koşullu Borçlar ve Koşullu Varlıkların İncelenmesi” Marmara Üniversitesi, İ.İ.B.F. Dergisi, XXIX, II (2010): 407-430. DEMİR, Berna ve ASLAN, Ümmühan (2007). TMS-37: Karşılıklar, Koşullu Borçlar ve Koşullu Varlıklar, Ankara : Maliye ve Hukuk Yayınları. DOĞAN, Zeki ve diğerleri (2001).”Yabancı Para ile Düzenlenmiş Mali Tabloların Ulusal Paraya Çevirisinde Kullanılan Yöntemler ve Mali Tablolar Üzerindeki Etkisi” Çukurova Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 8, 8 (2001):83-105. DUMAN, Haluk.(2010) Kamunun Aydınlatılması İlkesi Kapsamında Kazanç Yönetimi Uygulamalarının Finansal Raporlama Kalitesi ve Şirket Performansı Üzerine Etkisi: IMKB’de Bir Uygulama.(Yayımlanmamış Doktora Tezi)Konya, Selçuk Üniversitesi. GENÇ, Murat. (2005) Yabancı Ülkelerdeki Bağlı Ortaklıklar Ve Müşterek Yönetime Tabi Ortaklıklar Bakımından Temel Finansal Tabloların Konsolidasyonu. (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi) Zonguldak, Karaelmas Üniversitesi. GÖKÇEN, Gürbüz ve ötekiler (2006) Türkiye Muhasebe Standartları Uygulamaları, İstanbul: Beta Basım Yayım Dağıtım A.Ş. GÜNEŞ, Recep ve ötekiler (2012) Dönemsonu İşlemleri, Ankara: Detay Yayıncılık. HOLTZMAN, Mark P. (2007).”Reporting Critical Accounting Policies” The CPA Journal, December (2007):42-47. HOPE, Ole Kristian (2003).” Accounting Policy Disclosures and Analysts' Forecasts” Contemporary Accounting Research, 2, 2, Summer,(2003): 295-321. 172 Davut AYGÜN – İdiris VARICI http://blog.accountingcoach.com/effects-of-depreciation, (Erişim Tarihi: 22.12.2012). KARAPINAR, Aydın (1998).”Yabancı Paralı Finansal Tabloların Çevirisi ve Kullanılan Yöntemler” Mevzuat Dergisi, Yıl 1, Sayı 10 (http://www.mevzuatdergisi.com/1998/10a/01.htm). KIRK, Robert J. (2005). International Financial Reporting Standards Depth,Volume: 2, Solutions, Oxford, UK: CIMA Publishing, (2005): 49-50. In KÜÇÜK, Sema (2010).” Stok Değerlemesinin Dönem Karına Etkisi” Yaklaşım, 206 (Şubat 2010). LEVINE, Carolyn B. ve SMITH, Michael J. (2011).” Critical Accounting Policy Disclosures” Journal of Accountıng, Auditing & Finance, (2011):39-75. MCLNTOSH, Kathy Adams (2012).”What Statements Does Depreciation Affect?” 21.12.2012 tarihinde http://www.ehow-com/list_7429059_statementsdepreciation-affect_html, adresinden erişildi. NELISSEN, Guillaume (2007).”The Relation Between Accounting Policy and Voluntary Disclosure, University Maastricht: Faculty of Economics and Business” 15.02.2013 tarihinde http://arno.unimaas.nl/show.cgi?fid=11426 adresinden erişildi. OSWALD, Dennis R. (2008).” The Determinants and Value Relevance of the Choice of Accounting for Research and Development Expenditures in the United Kingdom” Journal of Business Finance&Accounting, 35(1)&(2), (2008):1-24. ÖRTEN, Remzi, KAVAL, Hasan, KARAPINAR, Aydın (2012) Türkiye MuhasebeFinansal Raporlama Standartları, Ankara: Gazi Kitabevi. ÖRTEN, Remzi, KAVAL, Hasan, KARAPINAR, Aydın (2008), Türkiye MuhasebeFinansal Raporlama Standartları, Ankara: Gazi Kitabevi. ÖZKAN, Serdar ve BALSARI, Cagnur K. (2009).”Denetim Kalitesinin Muhasebe Politikası Sunumu Üzerindeki Etkisi: Hasılat Politikası Üzerine Bir Uygulama”,IX. Türkiye Muhasebe Denetimi Sempozyumunda sunulan bildiri. (2009): 269-282. ÖZKAN, Ş. Yasin.(2007) Araştırma ve Geliştirme Maliyetlerinin Mevcut Düzenlemelere Göre Muhasebeleştirilmesi. (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi),İstanbul, İstanbul Üniversitesi. SABAN, Metin ve GENÇ Murat (2006).“Finansal Tabloların Farklı Para Birimine Dönüştürülmesi” Mali Çözüm, 76 (2006): 33-48. SHAHEEN, Mohamed Ahmed (2012).” The Choice of Accounting Policy in Developing Countries: Case of the State of Kuwait (An Empirical Investigation of the Validity of the Positive Theory)” Working Paper, (http://papers.ssrn.com/sol3//images/ssrntiny_over.gif). Finansal Tablolara ve Karar Almaya Etkileri Açısından Önemli Muhasebe Politikaları 173 TMS 21”Kur Değişiminin Etkileri” Standardı. TMS 8 “Muhasebe Politikaları, Muhasebe Tahminlerinde Değişiklikler Ve Hatalar” Standardi. THOMASON, Kirk (2012).”Can Depreciation Influence Financial Statements”, 21.12.2012 tarihinde http://www.ehow-com/info_8573561_depreciation-caninfluence-financial-statement_html, adresinden erişildi. ULUSAN, Hikmet (2007).”Muhasebe Politikası Seçiminin Ekonomik Belirleyicileri Üzerine Ampirik Bir Çalışma” Ankara Üniversitesi SBF Dergisi,62-2, (2007):167-198. YILMAZ, Berna B.(2013). “Türkiye’deki Halka Açık Konaklama Şirketlerinin Muhasebe Politikalarının Belirlenmesi”, Muhasebe Finansman Dergisi, Nisan, (2013):97-118.