DiYANET iŞLERI BAŞKANLIGI YAYlNLARI DİYANET DERGiSi DiNI, iLMi, EDEBi, MESLEKI AYLlK DERGI · İmtiyaz Sahibi ve Yazı İşlerini Fiilen İdare Eden Sorumlu Müdür M. SAlM YEPREM Diyanet !ııleri Baı;ıkanlığı Derleme ve Yayın Müdürü .Ayyıldız Matbaaaı .A.Ş. 17 75 92 - 17 25 24 .Ankara Mizanpaj Grafik Stüdyo S 17 00 26 - .Ankara MAYIS - HAZIRAN 1975 Ci LT: XIV - SAYI: 3 EY iNSANLAR! DOGRUSU BIZ SIZLERI BIR ERKEKLE BIR· DiŞiDEN YARATTI K. SiZi . MiLLETLER VE . KABiLELER HALINE KOYDUK KI BiRBIRINIZI ' KOLAYCA TANIYASINIZ. ŞÜPHESiZ, ALLAH KATINDA EN D~GERLINIZ, O'NA KARŞI GELMEKTEN EN ÇOK SAKINANINIZDIR. ALLAH BILENDIR, HABERDARDIR. (ei-HucOrat: 13) · ZAMANA UYMAK Asrın akı§ına kendini kaptırmı§, öteki bağlar gibi İslAmi hayat prensip. lerinin . de artık devri geçmi§ ( ! ) olduğuna inanın!§ ya da inanmak isteyen ki§ilerin, dostlarımızın zaman zaman "asra_ uyun!" tavsiyelerine muhatap olu· m~. Bugünkü günde birtakım . dini kayıtlar tanımanın mantıksızlığını dinleriz. Üç günlük dünyada rahat etmek için zamana uymak zorunda olduğumu­ zu, aksi halde ''medeni insan" olama. ma tehlikesiyle ba§ba§a bulunduğumuzu öğreniriz. Bu arada dostlarımızın acıma ve merhamet duygularının üzerimizde -bizim çıkarlarımiZ için- dola§tığını hissederiz. Yegane Yaratıcı'nın ilisan ettiği acıma ve merhamet hissini batıı adına; kalmak, İslam . esasları uyarınca ya§amak istiyenler için kullananlar ve bunu bir dostluk görevi sanan gafil ya da hain iradesizlerin propagandaları giderek etkili olmaya, hayata uyına meylini geli§tirmeye . mu. vaffak olmaktadır. Her gün müslümanlar biraz daha İslam dı§ı hayat biçimine kendilerini kaptırmakta, anormailere "normal" . yargısıyla kucak açmakta, bu yalancı merhamete kurban hakka bağlı HAYAll HAKKA UYDURMAK· olmaktadırlar. yabu inanç dl§i nayat tipine zorlayıcı sosyo-ekonomik müesseselerin bol miktarda kumlmu~ ve kUrulmakta ~lduğu gerçeği bu konudaki tehlikenin büyüklüğünü. en açık ve acı §ekliyle gözler önüne sermekte. dir. Yapılan asrilik propagandaları nında, müslümanları rı Bu noktada bugünkü müslümanlaiki netice beklemektedir: 1 - Zamanın akı§ında sonsuz son'u kaybetmek, erimek, DiYANET DERGiSi SAYI: 2 - Zamanın akl§ına soylu ve kanun içi bir kar§! çıkı§la hayatını hakka uydurınak ve sonsuz son'u kazanmak. )))o ) 3 MAYIS HAZiRAN 1975 141 GERÇEK MÜSLtlMAN Bu iki zıt neticenin hangisini tercih ·etmemiz gerektiğini tesbit etmek için bu yol ayrımmda bil' müddet durup Muhammed İkbal'in müslüman tarifini ·gözden geçireli.İn: ''l\lüslüman, dalgalarla sürüklenrnek ve insanlık kervamnın her yöneldiği ve yürüdÜğü yöne gitmek için yaratıl.nıı§tır. Çünkü o, risillet ve gerı;ek ilmin sahibidir. DÜNYANIN . GİDİŞAT VE İSTİKAMETİNDEN O SORUMLUDUR. O'nun makamı taklid etmek ve uydu olmak derekesi değildir. · Onun gerÇek mevkü; yöıi- vermek, irşad etmek, ·liderlik yapmak, . iyililı:le emretmek ve kötülükten nehyetmektir. Zaman değişir, toplum isyan ederek doğ­ ru yoldan dönerse, zilleti kabfil ederek silahlarını bırakmak süretiyle boyun eğip, devre teslim olmamalıdır. Mü'mine düşen. şey; Allah'ın hükmü tecelli edinceye kadar, onunla mübareze etmek, tek başına da olsa onunla müca·dele etmek, savaşmaktır, Güç durumda kalır kalmaz hemen boyun eğmek, kaza ve kaderi mazeret göstermek, zayıf ve bayağı kişilerin işidir. Gerçek mü'ınin, bizatihi Allah'ın galip kazası ve değişmeyen kaderidir."ı Şimdi tesbitimizi yapabiliriz. "Müs- lüınan nerede bulunursa bulunsun, han- gi §artlar altında olursa olsun, hayatı­ . nı hakka uydurma görevini ihmal etmiyecektir. İkınal edemese bile yapabildiği kadarıyla yapacak fıikat asla bu §uur ve gayretten uzak kalmıyacaktır. Zira müslüman varlığının isbatı buna bağlıdır. Sadece buna... KİŞİSEL HAYATIN ÖZELLİKLERİ Hakka uydu~ak gayesinde olduğumuz .ki§isel hayatımız, öncelikle zorunlu bir hayattır. ·Hayata son verme yetkisi ancak Allah'a Aittir. MüslÜman dilediği an "artık yaşamak istemiyo. rum" deyip hayatına son vermeye kalkı§amaz. futihar ıiaramdır. Allah'ın takdir ettiği ana kadar mecburen ya§ayacaktır. Bu gerçek Kur'an-ı Kerim'de §Öyle dile getirilmekteın:r: .'Allah'ın izni (emri ve kazası) olmadıkça hiçbir kimseye ölmek yoktur. O, vadesiyle yazılmış bir yazıdır."-2 Allah'ın bu açık emrine ~ : Al-i öte yandan hayata kasdetmenin cezası, ancak yine kendi cinsinden bir hayatlıt ödenebilmektedir. "Kısas" cezası bunuıı açık ve kesin ifadesidir. Ki§isel hayatın önemini . ifadeye; "kendi cinsinden ödenebilir'' alınası yeter.· Bu iki özellik göstermektedir ki, İslam; müslümanın alnına sanki "sen ölmeyeceksiıı" cüınlesini yazmı§, sonsuz mutlu bir. hayata aday kılınakla da bu ölmezlik hükmünü tasdik etmi§tir. Şiddetli olduğu kadar adaletli ve toplum hayatı için gerekli nitelikte müeyyidelerle korurimu§ · ve Itenilisine sonsuz bir hayat eklenmi§ bulunan ki§i hayatının gayesi nedir? "Allah'ın halifesi"4 sıfatiyle ya§anan bu hayat'ın amacı da elbette değeriyle mütenasip, ulvi ve mütekılmil­ dir. Bu, tek kelime ile; KULLUK'tur5 • Kulluk ise; hayatı Allah emirlerine uy- . durmak demektir. Diğer taraftan . hayat ihsanının, ölüm fermanının gerekçesini ·Allah Teala §öyle açıklamı§tır:. . "0 (Allah), ıUı.nginizin daha güzel amel (ve hareket) edeceğini imtihan etmei:r için ölümü de dirimi de takdir eden ve yaratandır."o !:mra.n; 145 .. Bkz. 111\hl .Hadlsler, H. H. Erdem, s. 45, 2.. baskr, 1963, Ankara. el-Bakara: 30• et-Ttİı<: 56• el-Mülk: 2. bir dav- §inin, ahirette; intihar ettiği aletle azab olunacağı Hz. Muhammed (s.a.s.) tarafından haber verilnıi§tir3, (1) Müslümanların Gerilemesiyle Dllnya Neler Kaybe~t, H. A. en-Nedevt, 12. (2) (3) (4) . (5) . (6) zıt ran~§la kendi hayatını sona erdiren ki- sö:NtTÇ timdx YOLU BASAMA.KLAlıt !mtihan sahnesinde bulunduğumuz, KULLUK görevi ile yükümlü olduğu­ A) E Y L E M Y ' Ö N Ü muz, yaşanınası zorunlu, tecavüzden a - SORUMLULUK DUYGUSU korunmU§, sonsuz bir _ hayata M.mile, sonlu bir hayata sahipliğimiz düToplumumuzun mevcut görünüm, şünülecek ve değerlendirilecek olursa; . tutum ve anlayı§lan içerisinde "hayatı ba§an beratımızı hayata uymakla de- hakka uydurma" amacımızm gerçekleş­ ğil, hayatımızı hakka uydurmakla alamesi; her §eyden önce büyük, güçlü ve bileceğimiz kesinlikle ortaya çıkacak­ yılmaz bir irade istemektedir. Bunu tır. Bu ise, iki ayn yolla gerçekleştiri­ doğuracak kaynak, saf bir imana dalebilir: yalı bilinçli bir sorumluluk duygusudur. 1 - Tahkik Yolu, Büyük gayeleri, kendi içlerinde 2 - Taklid Yolu. kendileriyle anla§mış insanlar gerçek1 - Tahkik Yolu iki· yönlü bir le§tirebilir. Müslüman; iç güçlerinin hauygulamayı gerektirir: reket yetenek ve imkanlarını sağlaya­ A) Eylem Yönü, cak olan inançlanyla anla§mı§; onların B) Söz (Propaganda) Yönü. değer. ve kurtarıcılığına kesinlikle inanEylem Yönü, üç basamaktan te- . mış olmak zorundadır. şekkül eder: Bu noktadan sonradır ki, "sorumlu a) Sorumluluk Duygusu (Proje, davranı§lar" görülecek, hayatı hakka Hazırlık Safhası), uydurma gayesi lif lif örülecek, o mutb) Doğruluk Düsturu (Uygulama, lu son, nokta nokta belirecek, İslami . Aksiyon Safhası), c) Havf ve Reca İlkesi - Korku hayat adım adım gerçekle§ecektir. ve Ümit İlkesi. (Kontrol, MuMÜSLÜl\'IANIN SORUMLULUGU ~sebe Safhası). .-. Söz Yönü; . iki tür uygulamayı gerektirir: a) · İslam'ı anlatmak (aktif propaganda), b) Susmak (pasif propaganda). 2 - Taklid Yolu, tek basamaklıdır. Tek ifadelİdir.. Sünnete Uymak, Hakka uydurulmu§ tek hayat, hiç kuşkusuz örnek kul, yüce Rasru. Hz.· Muhammed (s.a.s.)'in hayat-ı mübarekler!dir. O'nun sünnetiıle uymak, O'nun yaşama tarzm.a yakla§mak demektir. Bu ise, kişiyi fazla düşünce ve tedbire muhtaç etmeden hayatını hakka uydurma imkil.nlanna kavuşturucu en kesin ve en kısa yoldur. Aslında "Tahkik Yolu" basamaklarını a§mak; sünnete uymak'la neticelenir. Böylece iki yönlü gözüken uygu·lama, ·neti.cede birle§ir. Şimdi bu iki yolun basamaklarını tanımaya ve tırmanmaya Çalışalım. (7) ez..Zumer: 7, el-Fatır: İnanç esasıanınıza göre; müslüman öncelikle ve yalnız kendi duygu, niyet ve hareketlerinden sorumludur. Ne babadan, atadan kalma bir suçla itharn edilebilir, ne de bir başkası yerine sorumlu tutulabilir: "Kimse kimsenin günıllıı.ın yüklenmez.''7 ''Herkes işledikleri karşılığında bir rehindir ."a "İnsan, ancak çalıştığının karşılı­ ğını görür. Qnun çalışması şüphesiz yakmda görülecektir. Sonra ona karşılığı eksiksiz verilecektir."o ''Hepiniz çobansmız ve hepiniz (sadece) güttüklerinizden sorumlusunuz.''ıo Müslümanın sorumluluğ'unda rakamla ifade edilebilecek taban- tavan haddi de yoktur: "Kim zerre ağırlığınca bir hayır yaparsa onun mükafatını görecek. Kim 18. (8) et-Tur: 21, el-Müddesslr: 38. (9) en Necm: 39-41. (10) Bkz. Ramuzu'l-ehadls, 343, Tecrld Tercemesl, SJ40. de zerre miktarı -ııer yaparsa onun ce- zasını görecek."ıı Bu hiçbir dünyevi kıymet, mal, evlat, makam vb. hatta Hz~ Peygamber (s.a.s,)'e yakınlık bile sorumluluğu kaldıramaz: "Sizi, bize yaklaştıracak olan ne ve ne de ı;ıocnklarınızdır. Yaliman edip yararlı işler yapanlar mallarınız nız işte onların yaptıklarına kar§ılık mü~ kiLfat kat kattır.''ı.t ''Ey, Mnbammed kızı Fatıma! Ey Abdülmuttalip kızı balam Safiyye! Ey Abdülmuttalip Oğnlları! Kendi malını­ dan arzu ettiğinizi benden isteyin vereyim. Fakat ben sizi .AlliUı'm azAbmdan kurtaramam. Kendinizi ateşten koruyunuz.''ıs Baba-oğul, ana-kız ve sorumluluk noktasından hesap anında olumlu bir etkisi olamıyacağı, herkesin kendi ba§ı derdille dü§eceği, birbirinden kaçacağı1·1 ayetle kesinlik kazanmı§ gerçeklerdendir. Müslünıan ki§i gibi müslüman toplum da sadece kendi durumundan sorumludur. öteki toplumlarm hareketlerinin sorumluluğunu taııımamaktaclır. Kendi sorumluluğunu da ba§ka toplumlara yükleme imkan ve iktidanna sahip değildir. "Onlar vaktiyle gelmiş geı;ımiş ümmetlerdi. Onların yaptıkları onlara, sizin yaptığıniz da size aittir. Siz onlarm yaptıklarmdan mes'nl olacak değil­ lersiniz.''ıs benzeri karı-koca, yakınlıklarm "Nerede olursamz olun, !"17 Allah'tan · sakının "İtnanın en faziletiisi (yararlı i§ler yapmaya en elveri§lisi), nerede olursan ol, .AJ.Iah'm seninle birlikte olduğunu bilmendir.''ıs "Sen O'nn görmüyorsan da O, seni mutlaka görüyor.''..rs Müslüman, sadece kendi i§lerinden sorumlu olmasına rağmen; sorumsuz davranıııian nedeniyle mei15up olduğu milletin de sorumsuzluğa rağbet etmesini ve neticede de önceki mutlu hayat düzenini kaybetmesini fiilen sağlamı§ olacağı için toplumun sorumluluğunu da yüklenmektedir. Böylece müslüman, giderek büyüyen sorumluluk daireleri içerisinde İkbil.l'in dediği gibi "dünyanm gidişatından sorumlu" olmaktadır. BU AÇlDAN DURUlU Derin bir dikkat ve sürekli bir gayreti zorıınlu kılan adı geçen esaslarm l§Iğı altında giinlük yaııantımızı inceleyecek olursak; gerçekten bozuk bir hayat düzeni ve seyri içerisinde olduğu­ muzu görürüz. Bu bozuk düzen çarklarının fert ve toplumun hayat biçimini daha bir yozla§tırmaya, İslil.ıni motiflerden biraz daha uzakla§brmaya çalı§­ bğı da bir gerçektir. Bu çalı§maların neticesidir ~. müslüman fertlerde, müslüman - ailelerde, hayata uyma yönünde yeni birtakım - duygular geli§ıneye; hakka yaklaııtıncı eski giizel duygular, hayata bağlayıcı ÖZEL .HAYAT YOKLUGU çirkin yenlleriyle yer deği§tirroeye baıı­ lamıııtır. Böylece . günlerin eleme yapŞahsen sorunilu olan müslüman'ın maksızın getirdiklerine yine seçme yapAllah'ından uzak kalabileceği kendine maksızın kucak açmak, rıza göstermek ait tek saniyesi yoktur: ''Nerede olursanız olnnuz Allah si- "medeni davranış" olarak yaygınla§­ ml§br. zinle beraberdir.''ıs r (ll) (12) (13) (14) (15) (16) (17) (18) (19) ez-Zilzal: 7-8. frl. · Bkz. Milalim 1j76. Abese: 34-37. el-Bakara:: 134 ve 141. el-Radld: 4. Kırk Hadis, Nevevt, Mtr. A. Nalm: s. 24. Muhtaru'l-ehadlsi'n, Nebevt: 25. Kırk Radts, Nevevt, Mtr. A. Na!m, s: 11, 1967, Ankara, 2. baskı. es-Sel:ıe': Bu halin iç etkenlerinin ba§ID.da sorumsuzluk; dı§ etkenlerinin önünde ise; "sosyal ve iktisil.di kurumlar, bir kı­ sım kısı1;layı(!ı ideler ve bunların ~­ lük hayil.ta yansıyan beyin yıkayıcı uygulamaları gelmektedir. "Hayatı Hakka Urdurma" gayesi açısından mağlfrp ve peri§an bir görünüm arzeden günümüz · müslümanlan, bu acı sona dı§ etkenlerden önce, kendi iç dünyaian tarafından itilıniıılerdir. Zira Allah Teala bir millete verdiği dirlik, düzen ve nimetlerini ancak; o millet fertlerinin iç dünyalarını, sorumluluk duygularını, sorumlu davranıııiarını bozmalan halinde deği§tireceğini2o · bildirmi§tir. . Kendi içinde sorumluluk duygusundan uzak kalını§ insan, günlük yaııantı­ sında dı§ etkenierin etki ve yetki alanına girmeyen i§lerde de mes'elesiz ve g1l.yesizler gibi davranacaktır. Bu tip davrariı§ ise, hiç kuııkusuz, müslümanı daha . ilk elde hakka uyma imkan ve idealinden uzaklaııtıracaktır. PROJE· "İyiliği ~· eınreder, kötülükten vazgeçirmeye çalışırsınız. Çünkü Allli.h'a inanıyorsıınuz.''2.ı gerekçesiyle Allah Teaıa., ümmet-i Muhaı;nmed'i insanlığa ''hayırlı, faydalı ümmet'' olarak takdim etınektedir. Bu takdim, "lm.yırlı" sıfab.­ nın devamı için hareketlerin temelinde imana dayalı bir sorumluluk duygusunıın bulunınası gereğini tescil etmekte. dir. Derin ve bilinçli ·bir sorumlu~uk duygusu; "hayatı hakka uydıırma" teııebbüsünün "Proje Safhası"dır. Bu duygu, tasavvuf ehlinin "rabıta"s.ıdır. Geni§ tetkik, k~sin terelli ve ince hesaplara dayalı mükemmel bir proje'ye sahip olıriak §imdilik, hayatını hakka. uydurma mahkfrmiyetinde olan Din Görevlilerine ve öteki müslümanlara düııen ilk ve önemli bir görevdir. Hayatı hakka uydurma davamız, meslek ve i§ kollanna, yaııama ve yerIeııme ortamıarına göre, deği§ik proje ve uygulamalan. gerektirebilir. !ııte bu (20) el-Enfal: 53, er-Ra'd: 11. (21) Al-1 :tmran: 110. değiııik ve farklı fakat mutlak;& gerekli takdir ve icra edecek olan en büyük ve yegane güç; yine sorumluluk duygusudur. "Sorumsuzluk" ve "sorumsuz davranışlarda bUlunmak" gerekçeleriyle birtakım sosyal ve siyasi kunıJ.uııiarın, üyelerini saflan dı§ID.da bıraktıklarına sık sık ııahit olmaktayız. Sorumluluk duygusımdan ve sorumlu davranııılar­ dan uzak kaldığımız takdirde, _nerede ve hangi ııartlar aıtında btilıınursak bulunalım, ''hayatı hakka uydurma" mutItiluğuna enni§lerin saflan dı§ında kalmaktan, onlara uzaklardan bakmaktan kendimizi kurtaramayız. Dünyada "dli.ru'l-lslli.m"ın, ahirette "dli.ru's-Selli.m"ın in§ası, sorumluluk duygusu ile baıılar, doğruluk· düsturuna riayetle icra safhasına atlar. hareketıeri b - DOGRULUK DVSTURU ''Hayatı hakka uydurma" amacının uygulama safhasında h§.kim ilke doğ­ ruluktur. Bu düstur, müslümanların haysiyyet belirtisi olduğu kadar ba§kalanndan onlan ayıran özellikleriı;lir !le... Bu, sanıldığı kadar kolay korunabilir bir sıfat ve rahatlıkla uygulanabilir bir · san'at değildir. Güçlü bir azın, sürekli bir irade, derin bir ilılı1s ve buyük bir feragat i§idir. Müslüman'ın hal dili doğruluğudur. "Hayatı hakka uydurmak"tan anladı­ ğımız da; "hak gereklerince yaııaİnak"­ tır. O halde doğru olabilen amaca ula§ml§ demektir. "Sorumluluk Projesi", ancak doğ­ ruluk uygulanıası ile değerlendirilebi­ lir. Doğruluk, temelde sorumililuk duygusunu; sorumluluk . duygusu anıelde ve harekette doğruluk düsturunu gerek" tirir. Birinin yokluğu; . ötekinin yokluğuna yeter sebeptir. Müslümanlar, giderek daha büyÜk güçlükleri göğüslemek zorunda kalmaktadırlar. SÜratle geli§en haktan uzaklaııma, batıla kucak açma meyil en ücra köylere kadar sirayet imkanını maalesef btilmuııtur... Şimdi hemen her- kes rahat ve kolay ya§amayı dܧÜn- · madığı gibi, doğru oİmadıkça da im§.mektedir. Hayatını kolaylaı:ıtıran, zev- nını isbat imkanını bulamaz. Bunun kine zevk katan her §ey mukaddes, bu . içindir ki, örnek kul, yüce Rasül Hz. konuda kendisine yardımcı olan herkes Muhanımed (s.a.s.)i "Ya Rasfıliillab, ba~ na İslam'ı öylesine tanıt ki, senden dost ve karde§tir. Bu anlayı§ın yaygınla§tığı bir top- ba§ka birine' daha sornıa ihtiyacını dny- · lum içinde İsliim'ı tanıtma · görevinde mayayım!" diyen sahiibiye; "AJlah'a inandım de, sonra da doğ­ bulunanların etkisizliği, toplumun oldu- . ru ol!"z3 cümlesiyle İsliim'ı tanıtını§; ğu · kadar gizzat ya kendilerinin doğ­ ruluk düstu,runa uymamalarından ya doğruluğun iman'ın teziihürü ve korunda uyamamalarından ileri gelmektedir. ması için gerekli zarfı olduğıınu hatır­ latını§tır. ݧ, ilme; dil, kalbe; söz, öz'e; zikir, fikHayatını doğruluk düsturu uyarın­ re uyma imkanını bulamazsa, toplum, hakka bağlılık. adına hiçbir §ey va'det- ca yaı:ıayabilenlerin mutlu sonunu da mez. Çünkü dava güdücüsü, muhatap-· Allah Teaiii §Öyle garantilemi§tir: "Rabbımız Allah'dır, deyip_. de sonlaru;ıdan en az bir üst derecede olmak ra hayatlarında doğruluktan · ayrılma­ zorundadır. "Dokuz köyden kovulma" pahasına da olsa, doğru davranılırsa, . yanlara, ahirette hiçbir korku yoktur. toplumdan geç· de olsa ilgi görrnek Dünyadan ayrılırken ·onlar malızun da mümkündür. Ancak "içlerinden biri" olınayacaklardı.i. Onlar, Cennetin yara·olmaktan öte gidememi§, fakat sözle- mdırlar. İşiernekte devam edegeldikleri riyle bir §eyler ifade etmek isteyen iyi amel ve doğru hareketlerine mükii.ki§iye, hayret ve dedikodu sınırını a§- fat olmak üzere orada ebedi kalıcıdır­ lar.'':24 mı§ olumlu bir ilgi duyulmaz. Bu ilıti­ Yalan, yalan §iilıitliği, büyük güyacı hiç kimse hissetplez. nah; sözün öze, ya da i§e uymaması DiNDE DOGRULUK aHimet-i nifak; aldatmak, ilıanet; İs­ Hak gereklerince yaı:ıamaktan, doğ­ lam toplumundan dı§ta kalmaktıı..zs. ru hareketten aynlmı§ biitıl ve yanlı§ Anglikan Kilisesi'nin; "Daru'l-Hikyollara sapmı§ milletierin ir§iidı, isti• meti'l-İsliimiyye"ye sorduğu "İslam hakameti için "din" gönderrnek sünnet-i yata ne vermi§tir?" sorusuna, bir İs­ iliihidir. Bu kural bile isbat eder ki; lam alimi tek kelime ile cevap veriyor din doğruluk için gönderilir. O halde ve "İSTİKAMET!" diyordu.· doğrUluk din'in varlık nedenlerinden Müslüman ki§inin ya§antısının te- · biridir. Böyle olunca dindara da immeli, İslam toplum hayiitımn biricik kiinlarını zorlama pahasına da olsa özelliği doğruluktan ayrılmak için can doğru davraiınıak yara§ır. tehlikesinden ba§ka hiçbir §ey mazeret örnek kul, yüce Rasıil Hz. Muham-. niteliğini taı:ıımaz. Kar'dan zarar dü§üncesi; ya da ba§ka bir i§ tutma immed (s.a.s.); ''Emrolunduğıın gibi dosdoğru hareket et!" anlamındaki ayetkanı varken, "ne . yapalım ba§lanıış buten dolayı, ''Beni Sfıre-i Hfıd kocattı."2! lunduk, deği§tiremeyiz, şu böyle der, öteki şöyle konuşur''; veya "firma böybuyurrnu§, doğru olabilmenin pek zorlu bir i§ olduğunu kendisinin yoluna le istiyor" gibi birtakım sözde gerekçeler, doğruluk esasının çiğnenmesi için gönül verrni§ olanlara duyurrnuı:ıtur. Doğruluk, doğru davranmak, inanç yeter sebep olmaktan çok UZaktır. Bu kadar önemli ve toplumda eseri görügibi küçük hesaplarla İslam dı§ı az da . lebilen bir mefhumdur. İnsan, İslam olsa pe§in çıkar sağlayıcı i§ler çeviresaslarına inanınayınca müslüman olameyi tercih edenleri Yüce Allah; (22) Hud: 1l2. (23) Kırk Hadis, Nevevt, 21. Hadis, s: 27, 1967, Ankara, 2. baskı. (24) el-.Ahkaf: 13-14. (25) Bkz. es-Süneı:i, İbn-i Mace, c: .2, s: 15, 1313, Mısır, 1. baskı. "Ayetlerimi az bir baba ile değişıneyin! Zarar etmekten, müslümanca davrandı­ ğınız takdirde kayba uğramaktan değil, ancak Ben'den . korkun Ben'den!"2e diye tevbih ve tenbih etmektedir. İslam anlayı§ında, Allah'a giden yolun adı: sırat-ı müstaltiın, yani dosdoğru yol'dur. Bu yolun yolcusunun imandan sonra en mühim sıfatı da doğ­ ruluktur. Mü'minin doğruluğunun sını­ n yoktur. öz nefsi aleyhinde de olsa, doğru konu§mak, doğru· olmak, gerçe. . ği doğru §ekliyle ortaya koymak . zorundadır. FERAGAT KANUNU . "Hayatı Hakka Uydurma" nın uygulamasının doğruluk'la _, amacı­ yürütülebileceğini kabUl etmek; bunun büyük ·ölçüde bir feragat i§i olduğ"unu da kabfile zorlar ki§iyi .. Çünkü feragat hayat kanunudur. Feragatsiz yücelik, güzellik ve iyilik olamaz2•. Birçok kişiler, dünyevi görevlerini yapabilmek ıçın konfora, eğ-lenceye, servete hatta hayata veda etmek zorunda kalmı§lardır. Feragat sadece kahraman ve velilere ait bir meziyet değ"ildir. Hak bir gaye. nin gerçekle§mesi, tüm müslümanların gerçek çe§mesinden ab-ı hayat içmesi, hayat'ın hakka yara§Ir bir biçime girmesi elbette büyük fedakarlıklann eseri olacaktır. · "Doğruların yardımcısının" cemiyet değ"il "Allah olduğ"u"na tereddütsüz inamlabilirse, hak adına feragat olayları görülür. Şairin dediğ"i gibi; "Bir darb-ı meseldi dillerde evvel, 'sen doğru ol. Eğri be:tasın bulur'. Tersinedir. §imdi o darb-ı mesel; 'Sen eğri ol. Doğru belasm bulur'." zilıniyeti geçerli görülür ve uygulamrsa, bu kez, maddi çıkarlar · adına dini kişilikten vazgeçmeler, doğ-­ ruluktan kaçıp eğrilikte yer seçmeler görülür. Şunu da hemen belirtelim ki; müslüman için doğ"ruluk dini bir görevdir. Aslında feragat niteliği ta§uuaz. Ancak günümüz §artları; bu görevin yerine getirilebilmesinde feragat faziletinin de eklenmesine sebep olmu§tur. "Hayatı Hakka Uydurma" amacı­ uygulama safhası olduğu kadar propaganda aracı da doğruluk'tur. Propaganda ve telkin'in en etkili vasıtası inanmı§ ve inancnn ;ya§amakta olan insandİr. Mevcut müslümanlar, inançlan doğ-rultusunda doğru davranı§la­ nyla hayatlarını sürdürme gayreti güderlerse, fazlaca bir zorlama ve sürtü§me olmadan sessiz ve fakat kestirme yoldan hakka uyına amacının gerçekle§tiğ"ini ve saflannın arttığını görmekte gecikmiyeceklerdir. "Hayatı Hakka Uydurma" uygulamasının kontrolü; korku ve ümit ilkesi'nin anlam ve görev sınırları içinde nın. kalmaktadır. c - KORIW VE üMiT iLKESi Sorumluluk Projesi ve doğruluk uygulamasıyla in§asına ba§ladığuuız Hakka Uydurma'' te§ebbüsünün geli§me Iuzım, destekleyiCi ve köstekleyici unsurlan kontrol etmek; ba§andan §UUarınamak; ba§arısızlıktan ümitsizliğ"e dܧmemek olgunluğunu bize "Korku ve Ümit İlkesi" dini ifadesiyle "Havf ve Reca" esası sağ-layacak­ "Hayatı tır. Te§ebbüs; cihan çapında olumlu bir netice, ciddiyet ve anlam arzetmektedir. Bu yüzden kontroliinün sürekli ve müsamahasız yapılması gerekmektedir. Ümit ve Korku; müslüman hayatı­ nın ( +) ve (-) kutup larıdır. "Hayat" olayının devaııu için müslüman bu kutupları korumak zorundadır. Ye's halinde ümit kutbu; ltıninan ve emniyet anlannda da korku kutbu müslümanı ''i'tidal noktasında ve hareket sahasın­ da" tutar. Hayatı Hakka Uydurma ça. balaruuızın içten ya da dı§tan engelle kar§ıla§tığı zaman ümitsizliğe dü§erek te§ebbüsü yanda' bırakmaya ümit manidir. Ba§arı ile yürüdüğ"ümüzü görünce; "bu hep böyle gider" diye a§ırı bir ümide kapılıp tedbir ve te§ebbüsü terketmeye de korku kar§l çıkar. Sürekli bir "teyakkuz" hali; etrafı büyük ve ciddi dü§manla sarılını§ olan küçük asıı:eri kuvvet için hayati yönden ne lia- (26) el-Bakara: 41 ve devamı. (27) İnsanlar .Uyanın, Alexis Carre!, s: 48, İstanbul, 1959, 3. basla. 1 dar Önemlı ~e; buglliıldi ortamda inanarak hayatı hakka uydurma · dü§Ünce ve eyleminde bulunan müslümanlar için de aynı ölçüde gereklidir. DİNDE KORKU VE ÜMİT Dini ifadesiyle Havf ve Reca; abid'in, Allah'ın azabından emin; güİıahkarın ~ah'ın rahmetinden ümitsiz . olmamasını prensiple§tirir. İnsan oiİnası dolayısıyla müslüman; hata da i§ler sevap da.. Hata, rahmeti; sevab, azabı önleyici kesin sebep olmaktan uz!!ktır. Bu yiizden Allah Teala: "AllAh'ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin. Çünkü Allah şirk hariç bütün günahları bağışlar."u "Allii.h'ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin. Zira AllAh'ın rahmetinden ·ancak kii.firler ümit keser,"2s buyurur. Bir hadis-i kudside de; "Rahmetinin, gazabmdan azabından aşkın olduğunu"so duyurur. ''Gerçekten Rabbın; zulümlerine rağmen, insanlar için mağfiret sii.hibidir.''J-Z Bu k<muda melekleri de insanlarm yanmda görmekteyiz: "Melekler, Rablerine hanıd ile tesbih ediyorlar. Yerdeki · kimselerin de yarlığanıİıasını is-tiyorlar.''s~ hiçbir iılizn Ü inldsar ve ı:nihnet Ü hi. tizar §aibesi kalmıyacak derecede safa ve beka aleminde ho§nud olacaksın."as anlamında garanti vernıi§tir~.Hz. Muhammed (s.a.s.) ise; "Mü'minlere erhanı, müzniblere eşfa' "dır3iı Bu, biz. ler için en Sağlam güvence ve dayanaktır. Hz. Muhammed (s.a.s.)'iıi müslümanlar için gerçekten en güvenill1 dayanak olduğunu Ebü Ca'fer Muhanı• med b. Ali, Iraklllara hitaben söylediği §U sözünde ne güzel dile getirir: "Siz, Kur'an-ı Kerim'de en ümit verici ayet olarak, "Ey nefislerini israf etmiş kulIarım, Allah'ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin, Çünkü Allah şirk hariÇ bütün günahları yarlığar." anlamındaki ayetini kabiii edersiniz. Oysa ki biz ehl-i beyt; ''Rabbm sana, sen ho~nuq olun• caya_ dek her istediğini verecektir." ıı,n­ lamındaki ayetin en ümit verici i:l.yet olduğuna inanırız,"a7 Allah yarlı~ayıcı, melekler duacı, Hz. Peygamber (s.a.s.) §efaatçi olduktan sonra· müslümanlar için ümitsizliğe dü§mek elbette ki yakı§maz. Bu yüzden müslümanda ümit bitmez, hareket durmaz, gaye . unutulmaz ... İslamiyette, ba§arı takva, salah, iyilik ve korkusuzluğa, Allah'ın azabına kar§ı korunmu§luğa sebep te§kil edeMüslümanın ümitvar olmasının sebeplerinden bir tanesi de Hz. Muham- mez. Her zaman herkes sonsuz bir med ·(s.a.s.)'dir. Allah Teala, Kur'an-ı "Allah korkusu"na sahip olacaktır. ·Kerim'de: · "Büyük zararı göze alanlardan başkası · "Üstiinüze çok düşkün, mü'minleri Allah'ın hemen azap vermeyişinden süciddeıi esirgeyicidir, bağışlayıcıdır.''ss reldi bir emniyet hissine kapılmazlar.''sa diye takdim ve takdir ettiği örnek kul, Korkusuzluk Allah'ı gereği gibi tammayüce Rasiil Hz. Muhammed (s.a.s.)'e; mak ve bilmernekten doğar. Allil.h'ı bi"Ger!;tlktep. ·· Rabbın saıia; sen hoşnud . len, O'ndan korkmasını da bilir. "Allah'oluncaya kadar her şeyi, her istediğini dan,, kulları içinde ·ancak bilgin _kişiler ·verecektir·"s-> vaadinde · bulunmu§tur. korkar·"ss Bilgiye dayanan; sevgmın kaybolması ihtimalinden doğan korku; Yani; "bütün dilekierin husüle gelecek, (28) ez-Zümer: · 53. (29) Yusuf: 87. (30) Kır;ıt Kudsi Hadis, Altrc, H. Hüsnü Erdem, ıı: 211, Ankara, 1963, 2. baski. (31) er-Ra'd: 6, (32) e~-Şüra: 5. (33} et-Tevbe: 128. (34) ı;ıd-Duha: 5. (35) J3:ak Dinl Kıir'!l.n Dili, M .. H. Yıızır, 8j5893, 2. baskı .. · (36) ·a.g~e·,, (Bkz. Ya.Sin Kutltiğ''un "Ya Bıisulellah" başlıklı N atı.) (37) İhya, .M. Gazalt; 4f144, Hak Dini Kur'll.n Dili, M. H. Yazır, 8j5894, 2. baskı.­ (38) el-.A.'raf: 99. (39) el-Fatır: 28, soylu bir korku olduğu kadar kişiyi ..olumlu yönde ·etkileyen bir imant güçtür de... Aslında korlanaya · layık tek varlık Allah'tır. O'ndan başkasından korkulmaz. ''Eğer inanmış kişilerseniz, . sadece Ben'den korknnuz."4o Derin bir Allah korkusu; öteki yaratıklara karşı korkusuzluk sağlar. "Allah'tan korkan kişiden her şey korkar. Allah'tan baş­ kasından korkan kişiyi ise Allah her şeyden lrorkntnr.''-41 Allah korkusu, değerlidir, muhteremdir, elzemdir·: "Allah korkusu, her türlü hayrın, hilonetiu başıdır.''12 örnek kuİ, yüce Rasiil Hz. Muhammed (s.a.s.) kendisini: ''Ben; sizin Allah'tan en çok korkanınızım.''4s Bir başka kez de; "AJ.I§,h'a yemin ederim ki; ben, sizden daha çok Allah'tan korkarmı, sizden daha çok O'na saygı duyarmı."~~ şek­ linde tanıtır, bize de nasıl olmamız ge-· rektiğini hatırlatır. "Ümit ve korku konusunda müslümanlarm sahip· olması gerekli anlayışı Hz. ömer (r.a.) şöyle dile getirir: ''Bir kişi hariç bütiiJ:!. insanlar Cehenneme girecekler dense; müslümanlarm her biri o bir kişinin kendisi olduğu inanemi taşunalıdır. Yine bir kişi hariç bütiin insanlar Cennete girecekler dense; yine her müslüman o mutluluktan mahrum kalacak tek kişinin kendisi olduğu korkusunu dnymalıdır.''4s Her iki halde- de ihtimal ne kadar az gözükürse gözüksün; müslüman ·ne tamamen ümidini kaybetmez, ne de tamamen kendini . emniyette farz . ve kabUl edemez. En ümitsiz anlarda ümitli, en korkusuz zamanlarda korkulu olmak müslüman'ın hayat garantisidir. Müslümanın imam gibi ümidi ve korkusu da asil, köklü ve süreklidir. Hayatı Hakka ·Uydurma gaye ve gayretinde bu asil, köklü ve sürekli ümit ve korkunun büyük yararını görmek zorundayız. Murakabe ve kontrolümüzü bu iki hissimize havale ederek, eylemimize devam edeceğiz. Müslümanda ümit ve korku ltaynağmm sadece Allah olması; ona .hayat ve olayları karşısında büyük bir irade ve hareket gücü verir. İman .hayatı adına pek az şey va'deden, mü'mine hareket iktidarının yokluğunu ilitar eden toplumlar içinde hile inançlı kişi sonsuz ümidini tamamen yitirmez. Beklenen şafağm bir karanlık geceden sonra doğabileceğini düşünür.ve hakka uyma yolunda çalı§lnalarma . devam eder. "Hak bildiği yolda yalnız gitmeyi" göze almış inanç kahramanı kişiler her şeyden önce böylesi bir ümid'İn sevdalılandır. Toplum ve hayat kendini hıı.klta olarak günlük yaşantısına devarr). edecek olsa mü'min; bu defa da herhangi bir kasıtlı elin bu güzelim düzene ili§lniyeceği kanı ve yargısına kapılamaz. Korku, dipsiz korku, bu kez de onu aksi ihtimaller üzerine eğilme­ ye ve dolayısıyla tedbirde kusur etinemeye zorlar. Bu ise, arzuya uygun hayat biçiminin daha sürekli ve uzun ömürlü olmasını sağlar. uydurmuş Bu ölçüler içinde Hayll.tı Hakka Uydurma teşebbüsünü yürütecek olan Din Görevlileri ve öteki müslümanlar karşılaşılacak engelleme ve destekleme eylE~mleri karşısında bu sarsılmaz imll.nt ümit ve korku kutuplarını . dikkatle çalıştırmak zorundadırlar. İhtiyat, teenni adına; pısırıklık, eylemsizlik, peşin maddi çıkar temini gibi birtakım iman dışı davranışlara iltifat etınek, hayll.tın hakka uydurulmasmı önleyici zll.Iim ha.. reketlerdir. Buhranlı zamanların büyük mefh-ftreler için en uygun yayılma anları olduğu unutvıacak ve şahsi rahat imkanlan aranacak olursa, bu yüce da· v'll.da bir arpa boyu bile yol almak mümkün olamaz. "Ümid; dll.va adamlannın potansiyel gücüdür. Doğ'ruluk bu (40) Al-i !mran: 175. (41) İhya ulfuni'd-Din, M. Gazall, 4j159. (42) a.g.e., (43) a.g.e., '(44) a.g.e., ·(45) a.g.e., 4j158. 4jl52. 4jl52 (1. nolu dipnot) 4j162. l gucun, .toplum yaranna cömertçe sarfedilmesi demektir. Ümit ve korku ilkesi, kendi görevlerimizin · ba§ka gruplar ve bize. aidiyeti ciddi §Üphelere konu olan siyasal güçler tarafından yerine getirilmesini beklemeye, böylesi boş ve anlamsız bir eylemsizlik devresine girmeye manidir. Sorumluluk projesi üzerinde ! doğru­ olsa- aniatma çabalan ile yanlış bir uygulama içindedirler. Böylece deği§ik mevki ve mahfillerde aniatılma mutlu. luğunu 200 yıldır zaten yitirmi§ olan İslam; kendi öz malı va'z kürsisi ve minherden de gereği gibi yararlanamama bahtsızlığına -kendi elemanlan tarafından- dü§ürülmektedir. Aynı hata, yeni yeni yaygınlaı:ımaya ba§layan konferanslar gibi cami-dı§ı faaliyetlerde de etkisiz1iğe ve ba§ansızlığa sebep ol- luk uygulamasıyla yükseltıneye mecbur ve mahkfım olduğumuz ''Hayatı Hakka maktadır. Uydurma" her §eyden çok ümit ve kor- . Oysa ki bir dava adamı için aifeku ilkeı:;ini benimsemiş, hareket ve davdilmeyecek hata; bir an bile olsa daram§larını bu iki yetkili deneticinin vasını anlatmaktan geri durmak, ya da diraktifleri uyannca ayarlayan dipsiz öz davasını aniatma imkanı varken karbir korku ta§ıyan korkusuz yürekler isşı görü§lerin çürütülmesi yolunda -üstemektedir. telik dedi-kodu seviyesinde- konu§malarla vaktini geçirmektir. Çünkü B) SÖZ {PROPAGANDA) dava adamı Aksiyoner olmak zorundaYÖNÜ dır. Reaksiyonerlik dava adamlarının hayat lügatierinde bulunmayan bir kea - İSLAMI ANLATI\:IA limedir. Hele öz müesseselerinin, kaX§l Hayatı Hakka Uydurma amacımn tezlerin propaganda ala,nı haline getigerçe:Iı:le§mesi hele toplumda yaygın bir· rilmesi gibi izahı imkansız- bir ·duruma mefkfıre haline gelebilmesi; yaşamaya dü§mek, silahını dü§mana teslim etolduğu kadar bu amacın aniatılmasına mektir. !ntihardır. İhanettir. da muhtaçtır. Dilimizi bu yüce gayenin Son yıllarda, İslami esaslardan dahizmetinde kılabilmenin yollarını bulha çok bazı zararlı ideolojilerin görü§mak için birtakım temel dü§üncelere lerinin va'z kürsileri ve minberierden sahip olmamız gerektir. Şimdi biz buncll.mi cemaatine anlatıldığı bir gerçeklan tesbite çalı§alım. tir. "Zararlıdır" diye takdim edilmesine Herhangi bir ideale gönül vermi§ rağmen; İslam'ın "yararlı" görü§lerinin "dava güdücüsü'' ki§ilerin en belirgin aniatılmasım aksattığı ve az da olsa özellikleri; hemen her yer ve zamanda, cemaatte merak uyandıracağı ihtimali hemen her fırsatta, hatta çok kez de dü§Ünülürse, hatanın büyüklüğü kolayfırsatı bizzat icadederek bağlı bulunca anla§ılır. Zira ''batılı iyice tasvir, duğu davayı anlatmak, tamtmak ve safi zihinleri idilll eder, sapıtır"· Çirkiduyurmaktır. ni tamtmakta değil, güzeli örnek ver· . Genel bir gözlem sonucu rahatlık­ mekte fayda vardır . İslami esasları orta seviyede bile la söyliyebiliriz ki; İslam'ı halka yeni öğrenememiş cemaate, karşı cereyan. bir biçim ve usulle aniatma mahkfımi­ lann görü§ ve fikirlerini aktarmak ve yetinde olan Din Görevlilerimizin çoğunluğu, -samimi olmalarına rağ- -bunlara kapılmamalarım söylemek; he. men- resmi görev yeri olan kürsi ve niiz tabanca kullanmasım öğreternedi­ minberin ötesinde bir mekan; vaaz ve ğİn adama, dü§manın makinalı tüfeği­ hutbe saatlan dı§ında bir zamanda "İs­ ni tamtıp "ondan kendini bu tabanca ile koru!" demek kadar manılsız, endiIam'ı Anlatnia" görevini ısrarla -yap§e verici ve yıkıcıdır. mamaktadırlar. Bazılan da -maalesef-· bu resmi görev yeri ve zamanTezini takdim . yerine, kar§i tezi . lannı İslaİiı'ı. değil; İslam'a kar§ı olan · çürütmeyi ön plana alan münazaracı, ideolojilerin görüşlerini -tenkit için de güzel konu§sa bile temel görevini yap- _ madığı için mağlO.biyetten kurtulamaz. Bı,ınun yanında, te,ıtini. gereği gibi, uygun üslüp ve usül ile takdim eden, kar§ı tezin hatasını da lüzümu kadar belirten münazaracı genellikle kazanır. Kazanamasa bile, kendi. tezini anıatma görevının dı§llla taı:ımamanın vicdan huzürunu duyar. Halk arasında çok kez anlamı dü§ünülmeden kullanılagelen bir söz vardır: "Cemaat. ne kadar kalabalık olursa olsnn, imam bildiğini okur." Bu söz, imarnın tabii durumunu ifadenin ötesinde, dava adamlarının görev §Uurunu, çalı§ma düzenini, davasını takdim zorunluluğunu duyurmaktadır. Toplumun tutumu, ilgisi ve adedi ne olursa olsun dava adamı, inandığı ve çok iyi bildiği davasını anlatır. ݧi budur, bunu yapar. Aksi; imarnın bilmediğini okumaya kalkı§ması demektir ki, yanıl­ ması, yarı yolda kalması kuvvetle muhtemeldir. öte yandan dava adamı, kar§ı grupların faaliyetini bekleyip onun tenkidini yapmayı ve kendi çalı§ffialarını kar§l faaliyetlere göre ayarlamayı bir i§ ve davası adına bir hizmet olarak değerlendirmez. O, kendi ideali uğrun­ da ne yapması gerektiğine, nasıl yapacağına her §eyden çok önem verir. Kendi hizmetini aksatmamak ·kaydıyla kar§ı grup çalı§malanm da izler. Müslümanlar, özellikle din göreylileri ... İslam' ı anıatma konusundakendilerini etkili ve sürekli çalııımalar yapmaktan alıkoyucu giifil dost, hain ve fakat sinsi dü§man talıriklerinin bulunabileceğini de hesaba katmak zorundadırlar. Tahriklerin, kı§kırtmalann dozu ve rengi ne olursa olsun, dikkat ve himmetin ana dava dı§ına taııma­ masma gereken hassasiyet gösterilmelidir. Tahrik ve tahkirlere ka.Pılmadan İslam'ı anıatma görevine devam konusunda Şuara Süresinin 23-28. ayet-i kerimeleri dikkat. çekicidir. Meali §Öyledir: ''Fir'avn, Hz. Mftsa!ya: "Aleriılerin Rabbı dediğin nedir 'l" Hz. Mftsa.: "Göklerin, yerin ve bımlarm arasmda buln- nan her ııeyin Rabbıdır. Eğer bakikatı yakinen bilmeye kabiliyetli kinıselerse~ niz!" Fir'avn, etrafında bulnnanlara: "ݧitmiyor mıısnnnz ?" İstibza etmek istiyor. Hz. Mftsa, istibza edibnesine aldınnadan sözüne devamla: "O, sizin de, evvelki atalannızın da Rabbıdır." Fir'avn, etrafındakilere: "Herhalde size gönderilen bn peygamberiniz, mutlak delidir.'' İstibza tesir etmeyince bakaret ediyor. Hz. Mftsa, yine alclı.riş etmeden devamla: "0, meıınkla mağribin ve ikisi arasmda bulnnan her §eyin Rabhıdır. Eğer aklınızı lmllanırsanız! .." Görüldüğü gibi Hz. MO.sii, "i§itmiyor musunuz, neler saçmalıyor" anlamında hafife alınması ve istilıza edilmesine, hatta "deli" diye hakaret edilmesine bile aldın§ etmeden, tam bir dava adaım davram§llla; kendisine sorulan davası ile ilgili suale kesintisiz cevap .verme gayretiyle ne güzel bir örnek te§kil ediyor! .. örnek kul, ,yüce RasO.l Hz. Muhammed (s.a.s.)'in hicret'i de bu konuda özel bir anlam ta§ımaktadır. Hz. Peygamber'in bir tek gayesi vardı; İs­ lam'ıri yayılması .. Bu gaye, Mekke mü§İ'iklerinin baskılan ile doğru orantılı olarak bir müddet geli§mesine devam etti. Aleyhteki görünümlere rağmen İs­ lam'ın yayılma grafiği yükselmesine devam ediyordu. Ne zaman ki baskı, bu grafiğin geli§mesini durduracak derecede §iddet kazandı, i§te o zaman davanın duraklayan geli§:ı;nesini artan bir · geli§me hızına kavuııturabilmek için yeni imkanlar aranmaya baıılandı. Mü§rikler ·içinde kalıp dava adına geli§ffie kaydedememektense öz yurdundan uzakla§ma pahasına da olsa davaya geli§me sağlamak gerçek dava adamı Hz. Peygamber için en §erefli i§ti. O da bunu yaptı. Hicret etti: Davanın geli§mesini temin etti. Günümüz müslümanlan -özellikle din görevlileri- İslam'ı, müslümanlar arasında pekle§tirme; zllıinlere yerle§tirme ·görevini yürütürken dava adaım davranııı~arından uzakla§ffiamaya daha bir ·dikkat göııtennek zorundadır. lar. ztra · "bu ilden gitmek" ııansı kaybolmuş, ''deveyi gütmek, davayı yürütmek" zoruriluluğu ve sorumluluğu kalıfuştır'. · Bu sorumluluk; fikri zikre hakim, zikri (sözü) fikre (davaya) Mdim ' . kıl- makla yerine getirilebilir. Hiç kuşkusuz hizmetçi'ye hizmetteki başan ve .devamı ölçüsünde değer verilir. Hasılı söz; sonunda, "Söylediğimize denilebilen sözdür. Gerisi, dedi-kodu'dur... Alialı vekil'dir.".ıs b - SUSMAK Söz kullanacak dilin iki hali vardır: Susmak ve konuşmak.. Susmak pasif, konuşmak aktif _propaganda niteliğindedir. silahını Yıllarca önce 40-50 renci grubuna; - kişilik bir öğ­ sadece bir kelime deselerdi; bu bir ke- Hayatınızda konuşabileceksiniz, limelik hakkınızı nasıl kullanırdınız·? §eklinde bir soru açml§tım .. İlgi çekici cevaplann yanında bir öğrenci de, "snsarını, konuıımam" diye karşılık ver- lurnda kendini ömür boyu süküta mah. kUm bilenler aJaylar kadardır. Çünkü dün "sükftt ilirardan gelir"di. Bugiin "süküt iııkitrdan" geliyor. Özlediği; yıllarca gözlediği yeni ve mutlu hayata ilk adımını atmak üzere olan gelinlik kızlarm utangaç sükütu yok artık. Aksine, gençlik yılianna eş; isteğince yaşama ve yaşatma imkanlarının giderek yokluğa gömilldüğünü, dirilmemek üzere öldüğünü, mesafe ve zaman duvarlan arkasında söndüğünü gören acO.Zelerin, dipsiz ümitsizlik kuyusundan gelen "hayır, hayır!" çığlıklannın. kalıredici sükütu hakim dillere... Bugiin, gerçek adına konuııma memuriyetinde olanlan; yetkisizliğe, ·peşinden etkisizlig-e iten toplum; gökten inmediğine, yerden bitmediğine göre; giinümüze gelinceye dek yapılan konuşmalann, manalı ve planlı bir sükut kadar samimi ve etkili olmadığının, olamadığının açık dellli, acı sonucudur. Musilddeki "sns''lann "ses"ler kadar önem ve değer taıııdığını bilmeyen acemi şarkı okuyucusunun düşmesi kaçınılmaz gülünç son; sus'ların susturmasıdır. Susturuci.ılaniı kan kustunnasıdır. mişti. tfadesizliğin dile getirebileceği manil:lann bulunduğu,· susmanın bir konuş­ ma yolu olduğunu, tüm ifadesizliklerin sükütla ifadelendirilebileceğini, söylenınesi gerekli "tek keliıİıe"nin söylenemediği uzun nutuklardan derin bir sü. kütun daha bir anlam 've ağırlık taıııdığıni kalırolarak gördükçe, yıllarm arkasından adı. geçen. öğrenciye "en doğ­ ru cevabı sen vermişsin!" diye takdir ve tebrikler sunmamak mümkün mü? . Herkesin konuştuğu, gerçeğin susya da susturulduğu ortamda konuşmamak; manasızlar ve manasızlık­ larla yapılan en anlamlı alaydır. "İd­ rak! basit olanlann sözlerine verilecek cevap, . sükut-u mutlaktır." Şimdi toptuğu (46). el-Kasas: 28, Bkz. Yusuf: 66. Susturulmadan susmak, Susturulmamak, hakkı tanır. konuşma gereğince Bülbülün sesine rağmen susturulduğu; tavus'un, gösteri§ine, süsü- · ne tamahen çirkin sesiyle konuşturul­ duğu topluma ağlanır, hem çok ağlanır. doğru konuşmakla cirmine sağlanır. bakıp tatlı Susmak; kalabalıklar içindeki yaledebi. Gariplerin tek ve öz se- nızlann si... Çağımızm tifuklara sığmayıp ay'a atıayan madeni seslerine dönüp bir kerecik olsun bakma arzusu duymayan, elleri şakağında, başı kucağında meş-. hur "düşünen. adam" heykeli ne kadar anlamlı, ne derece endamlı;,. Susmak; · tefekkür saraymda · gezinmek, marifet döşeğinde serinmek, iç istiklill ile gerinmek belirtisi.. Susmak; söylemenin değil, söylenmenin meydanlardan odalara, odalardan kafalara akı§l .. susmak; "medeni cesaret" adına. "ilkel· nezaketsizlik" heveslerine kapıl­ le maınak, bir anda bir pula satılınamak disiplini... Susmak; mil'ıninin yarariıyı söyliyerde; en yararlı işi, en karlı gidi§i, zararlıyı ilgisizlilt çukuruna itişi, Peygaınger (s.a.s.) emri ·önünde saygıyla sini§i ... · yemediği Dil; ki§i vicdanmda ve toplum hahak düzenini lif lif örgüle§tirmek, iplik iplik dokumak, motif motif güzelleştirmek, taş taş ilbidele§tirmekle görevli.. Bu kutlu görevi; o mutlu görevli yerinde konuşarak, deminde susarak görmeli... İşte örnek. kul, yüce Rasill Hz. Muhammed (s.a.s.)'in şerefli em:ri: ''Ya hayr söyle, ya da süküt eyle!"47 yatında "Ne olur, Alliih'ı anmanın dışmda dilsiz olsaydım." Hz. Ebü Bekr'in büyük duilsı4s. dası, Susmak; fikir çilesinin sessiz se. ma'sum edası. Susmak; iç da kalınış pazarlıgının kapı dışın­ "giriş yasak" levhası .. Susmak, çocuğa ilk öğretilecek temel üikü. O, nasıl olsa ltonuşmasmı öğ­ renecektir çünkü.. Yerinde susmak, güzel konuşmaktan daha güzeldir. Bir .milnillı süküt, bin boş söze gedeldir. Konuşmak taarruz, susmak savunmadır. Savunmasıni bilmeyenin taarruz planlan hayaile avunmadır. yağız ters delikanlının, bakı§l ... çılgın çocuğu, şehirliye düşük"lerin zehir- Bela kar§lsmda susmak; sabır .ve rıza alameti, milnevi rütbe ve makam işareti.. Hıçkırılt burada, hiç'lik ifadesi. Kahkaha; cinnet nişilnesi ... Haksızlık karşısında susmak; akıl, ruh ve iman'ın "elveda" nefesi, insana Peygamber eliyle giydirilen şeytan kisvesi.. İşte örnek kul , yüce Rasül'Un şerefli sesi; ''Haksızlık şeytan" değil karşısında susan dilsiz de nedir? .• dilsizlerin hill-i l.ztıran, Susmak; ötekilerin sun'u ilıtiyilrı, Susmak; Yil Rab, ya söylet bize Ya da sustur, gayn! .. TAKLİD hayr'ı, konuşmayalım 'hayr'm YOLU SÜNNETE UYMAK ÜLKÜSÜ Hakka Uydurma'nın ikinci ve taklidi yolu; sünnete uymaktır. Hayatı Susmak; ya huzur sarayının şah odası ya da ıztırap apartmanının çatı arası.. Kimbilir beiki de susturmak ~ni­ yetinin görev sahası .. Susmak; ma'sum · Anadolu Süsmak; "çenesi pişmiş aşı .. iik · Sünnet; bütün yönleriyle bilinebil-· diği kadar Hz. Muhammed'in öz hayat modelidir. , · Sorumluluk duygusu, doğruluk düsturu, korku ve ümit ilkesi uyannca bilinçli bir biçimde yaŞamak da aslında kişiyi sünnete UYJI.laktan başka bir hedefe yöneltınez. Ancak bu yol, müslüman halkın çoğunluğu için yorucu ve takibi güç gözükebilir. Oysa mÜslümanın hayatının da her hal ü karda hakka uymak zorunluluğu vardır. Bu zorunluluk ve o güçlük; daha kolay uygulanır ve hakka götürür bir (47) Kırk Hadts, Nevevi, Mtrc. A. Naim; s: 23. (48) §:erh-u erbelıı. en-Nevevı, !. H. Bursevı, s: 148, 1. baskı; !staiıbul. ikinci yol· aramayı gerekli kılar. İşte bu ikinci yol; sünnete uymaktır. Sünnete uymanın sağladı!\"ı faydaen büyüğünil Hz. Peygamber §ÖYle belirtmi§tir: ların İslami hükümlerin olduğu kadar müslüman hayatının da ikinci kaynağı "Size iki şey bırakıyorum ki bunsünnet'tir. Bu yüzden Hz. Muhiımmed'in lara sıln sarıldığınız ve gereklerince yaşayış biçimini taklid ederek ya§ama.~ · yaşadığınız müddetçe yoldan çıkmıı.zsı­ müslümanlar için bir veeibe ve mah- mz; AllAh'ın kitabı ve Allah RasQJ.ü'· nün sünneti.• "sı kıimiyettir. Çünkü O'nun hayatı Kur'ıin-ı Kerim'in hayata intikalini canlanHayatın hakka uydurulmasını endıran yegane örnektir. gellemeye çalı§an açık ya da gizli düş­ manlar karşısında yegane sığmak sünYa§antısında sünneti hakim kılma­ ya çalışan müslümanlar, başarılan öl- nete uymaktır: .çüsünde hayatlarını -farkında olmasa"O gün, ziilhn kimse ellerini ısınp; lar bile- hakka uydurmuş olacaklardır. keşki Peygamber'le beraber bir yol tutTakip ve takilde değer yegane iz, saydım, vay b~ınıa gelene; keşki faHz. Muhammed'in izidir. Çünkü O'nun lancayı dost edimneseydiın. Andolsun Id . izi Allii.h'a giden en doğru çizgidir; gi- bem, bana gelen Kur'an'dan o saptırdı. Şeytan insam yalmz ve yardımsız bı­ diştir. Bu gerçeği Allah böyle bildirmiş­ tir: "Gerçekten sen, dosdoğru bir yolu, rakıyor, der."•2 Allah yolunu... göstermektesin.''4s Peygamber'i dost, sünnetini yol edinıneyenin, başkalarını dostluğa layık Sünnete .uymak; İslam'ın tüm ilkegörenin acı sonu bu olunca; elbette ki lerini yaşamak demektir. müslümanlar sünneti yaşamayı iki dünHz: Muhammed'in "sünnet" diye ya mutluluklan için yegane yol bileadlandırılan hayat modelini taklid etceklerdir. İlahi vahyi bize duyuran Hz. mek; rastgele bir taklid anlamından Peygamber'in yolunu takip etmek, bir çok uzak bir iman kişiliği meselesidir. anlamda Kur'an-ı Kerim'e karşı ta'zim Aslında taklid'de kişilik yoktur. Ancak ve insaf borcunu ödemektir: sünnete uymak'ta tam anlamıyla "İs­ ''Rastil size neyi getirirse onu ahn, lam kişiliği" bulunmaktadır. neden de sizi men ederse onn da terk Sünnete uyma ülküsü müslümana edin!"ss devamlı bir iyiye yönelme, safla§ma ve Aslında müslümaniann !slil.mt yönmüslümanca yaşama gayreti a§llar. den değerleri, sünnet karşısındaki duTaklid'deki zihni ve bedeni tembellikrumlarına bağlıdır. Bir hadts-i §ertfte ten kurtarır. . şöyle buyurulmaktadır: Sünnete uymada.gerekçe arama ve tereddüt yoktur. Gerekçe aramak ve · birtakım ihtimalleri değerlendirmek için kaybedilecek zaman ve güç, i§ ve yaşayış adına tasarruf edilmiş olmaktadır. Çünkü tembellik ve boş oturmak !slamiyette yasaktır: "Boşaldın mı kalk yorul, Rabbına doğrul.''•o .r (49) eş-Şura.: 52-53. (50) el-!nııirah: 7-8. (51) et-Taç, M. A. Nasıf, 1j47, (52) el-Furkaıı: 27-29. (53) el-Haşr:. 7. (54) et-Taç, M. A..Nasıf, lj44, Mısır. Mısır. "Kaçınanlardan başka ümmetimden herkes Cennete girmi§tir, - Kaçınanlar klınlerdir? · diye sorulunca; - Bana itaat eden, sünneti yaşa. yanlar Cennete girmişlerdir. Bana uymayan, isyan edenler de ka~ınmış, sünnete yana§mamışlardır."54 Allah Teil.la da Hz. Peygamber'! takdim etmiştir: şöyle "Andolsun ki, sizin i~in, Allah'a ve ahiret gününe kavnşmayı umanlar ve AIIah'ı ~ok ananlar i~iıı Allith'ın Rastı­ lünde güzel bir ·hayat modeli, örnek vardır."ss Müslüman. güzeliri, lurnda anlaşmazlıklar; kişilerin karşı­ lıİdı olarak biribirlerinin gayelerini aiı­ ya da yanlış anlamaMizaç farklılıklan da deği§ik davranışlara götürür kişiyi .. Oysa yaşayışlarında aynı adet ve davranışlan uygulayan kişilerin genellikle karşılıklı ili§kilerinin sevgi ve saygıya dayandığı görülegelıniştir: ''Biribirine kenetleıımiş bir bünye gibi toplum"u böylesi ortak düşünce, davranı§ ve değer ölçüleri olan kişilerin toplumu olalamamalarından larından doğar. yakendisine böylesine bir örnek verdikten sonra onu hayatma işlerneyi ya da hayatını o örneğe göre geçirmeyi ihmal . caktır. edebilir mi? Müslümanlar arasında "ortak davModel~in nasıl çizildiğini düşün- . ranış"ı "sünnet"i yaşamak sağlar. rneksizin kopyesini çıkarmak; modele Ş~ halde müslüman toplumlar sünsahip olmak için nasıl yet1yorsa; sünneti yaşamak süretiyle bugün içinde neti taklid etmek de bizi hakka uygun bulunduklan ve gittikçe derinleşen ayyaşama neticesine ula§tırmaya yeter. rılıkları giderme ve güçlenme ve birÇünkü sünnete uymak; -otomatik haleşme imkanına da kavuşmuş olacakle gelmernek kaydıyla- ki§iyi sürekli lardır. ve düzenli bir yolla şuurluluk, dikkat, Kişi ve toplum hayatının bir elde tam bir uyanıklık ve kendine güven ve hakka uydurulmasını sağlayacak olan hakimiyet hali içinde yaşamaya alı§­ sünııet yerine birtakım· yabancı yaşa­ tırır. Alışkanlıklarda fşlerin büyük öneYl§ biçinılerini taklid etmek ne kadar mi ve etkisi olduğu düşünülecek olursa; sünnet uyarınca yaşamanın küçük • düşüncesi,zliktir... işlerde biİe kişiye ne dimli bir uyanıklık Peygamb~rlerin sonuncusus7, Allah'vereceğini kestirrnek kolay olacaktır. ın Sevgili Rasfllü5s, dünyalara rahmet59 Ç')te yandan sütmete uymak; gün-. ve büyük bir ahlak üzereso olan Hz. lük hayatta her işi Allah Rasiilü'nün Peygamber'in sünneti; müslümanlar için mutluluk reçetesidir. yaptığı gibi yapma esasına dayanır. Bu doğrunun, rarlınm, hakkın peşindedir. Rabbı ise, işierimize Peygamber'ın bir işini örnek alma düşünce ve idealini gelişti­ rir. Bu yolla Allah Rasfllii'nün rUhaniyeti günlük hayat programımıza düzenleyici olarak girmiş olur. Günlük hayatımıza manevi bir rahatlık gelir. Rühl gelişmemiz de olaylar arasmda ezilmekten kurtulur, yükselişine ·devam imkanı bulur... Bu gelişme toplum olumlu etkisini gösterir. (55) el-Ahzab: 21. (56) es-Saff: 4. (57) (58) (59) (60) (61) el-Ahzab: 40. .Al-i !mra.n: 144. ele-Enbiya: 107. el-Kalem: 4. el-Mü'min: 40. da ki, top- hayatında Şöyle Bid'atlara yaşamak; kan§tırmadan hayatı yoldan hakka en kısa süımeti ve kestirme uydurmaktır: Gerek sorumluluk duygusu, · doğru­ luk düsturu, korku ve ümit ilkesini, gerek sünnete uymayı gerçekleştirerek hayatını hakka uydurma imkanını bulan müslümanların sonu elbette Cennet olacaktırsı .. Bu mes'ud sona ulaşan müslümanlara ne mutlu!..