endodontide farmakoloji - Ege Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi

advertisement
T.C.
Ege Üniversitesi
Diş Hekimliği Fakültesi
Endodonti Anabilim Dalı
ENDODONTİDE FARMAKOLOJİ
BİTİRME TEZİ
Stj. Diş Hekimi Serdar YILDIZ
Danışman Öğretim Üyesi: Prof. Dr. B. Oğuz AKTENER
İZMİR - 2015
ÖNSÖZ
“Endodontide Farmakoloji” konulu mezuniyet tezimi hazırlama imkan veren
ve desteğini esirgemeyen değerli hocam Prof. Dr. B. Oğuz AKTENER ‘e teşekkür
ederim. Ayrıca eğitim hayatım boyunca manevi ve maddi desteğini esirgemeyen, her
zaman yanımda olan aileme teşekkürü bir borç bilirim.
İzmir-2015
Stj. Diş Hekimi Serdar YILDIZ
İÇİNDEKİLER
I.
GİRİŞ VE AMAÇ................................................................................................. 1
II. GENEL BİLGİLER .............................................................................................. 2
1.
ENDODONTİK KAYNAKLI ENFEKSİYONLARDA MİKROFLORA ....... 2
2.
ENDODONTİK ENFEKSİYONLARDA GELİŞME YOLLARI.................... 4
3.
ANTİBİYOTİK KULLANIMINDA GENEL PRENSİPLER .......................... 5
3.1.
Antibiyotik kullanma gerekliliğinin saptanması ........................................ 5
3.2.
Uygun antibiyotiğin seçimi ........................................................................ 6
3.2.1.
Mikroorganizma ile ilgili faktörler ..................................................... 6
3.2.2.
Hasta ile ilgili faktörler....................................................................... 8
3.2.2.1. Yaş .................................................................................................. 8
3.2.2.2. Genetik ve metabolik bozukluklar .................................................. 9
3.2.2.3. Gebelik ve laktasyon ...................................................................... 9
3.2.2.4. İmmünsüpresyon ............................................................................ 9
3.2.2.5. Aşırı duyarlılık .............................................................................. 10
3.2.2.6. Karaciğer ve böbrek fonksiyonları ............................................... 10
3.2.3.
Antibiyotik ile ilgili faktörler ........................................................... 10
3.3.
Antibiyotiklere direnç sorunu .................................................................. 11
3.4.
Bakterilerin antibiyotiklere direnç geliştirme mekanizmaları ................. 12
3.4.1.
Hedef değişikliği .............................................................................. 12
3.4.2.
Enzimatik inaktivasyon .................................................................... 12
3.4.3.
4.
3.5.
Gelişigüzel antibiyotik kullanımının sakıncaları ..................................... 13
3.6.
Antibiyotik tedavisinde başarısızlık ........................................................ 13
3.7.
Antibiyotik kombinasyonları ................................................................... 14
ANTİBİYOTİK TÜREVLERİ........................................................................ 15
4.1.
Penisilinler ............................................................................................... 15
4.1.1.
Amoksisilin ...................................................................................... 17
4.1.2.
Ampisilin .......................................................................................... 17
4.1.3.
Penisilin G ........................................................................................ 17
4.1.4.
Penisilin V ........................................................................................ 17
4.1.5.
Azidolisin ......................................................................................... 17
4.1.6.
Penisilin’in Önemli Yan Etkileri ...................................................... 18
4.2.
Sefalosporinler ......................................................................................... 19
4.3.
Aminoglikozit Grubu ............................................................................... 19
4.4.
Linkozamid Grubu ................................................................................... 19
4.4.1.
Linkomisin........................................................................................ 20
4.4.2.
Klindamisin ...................................................................................... 20
4.5.
Bakteriyel memran değişiklikleri ..................................................... 12
Makrolid Grubu Antibiyotikler................................................................ 20
4.5.1.
Eritromisin ........................................................................................ 20
4.5.2.
Klaritromisin .................................................................................... 21
4.6.
Tetrasiklin Grubu Antibiyotikler ............................................................. 21
4.7.
Nitroimidazol Grubu Antibiyotikler ........................................................ 22
4.7.1.
Metronidazol .................................................................................... 22
4.7.2.
Ornidazol .......................................................................................... 22
4.8.
Antibiyotik Etkileşimleri ......................................................................... 22
4.9.
Antibiyotik Başarısızlık Nedenleri .......................................................... 24
4.10.
5.
Endodontide Profilaktik Amaçlarla Antibiyotik Kullanımı ................. 24
ANALJEZİKLER ........................................................................................... 28
5.1.
Non-narkotik Analjezikler ....................................................................... 29
5.1.1.
5.2.
7.
Narkotik (opioid) Analjezikler ................................................................ 45
5.2.1.
Opioid agonist analjezikler ............................................................... 45
5.2.2.
Opioid agonist/antagonist analjezikler ............................................. 46
5.3.
6.
Nonsteroidal Antienflamatuar ilaçlar (NSAI) .................................. 29
Endodontide Sık Kullanılan Analjezikler ................................................ 47
ANKSİYETE FARMAKOLOJİSİ ................................................................. 48
6.1.
Benzodiazepinler ..................................................................................... 48
6.2.
Non-benzodiazepin Anksiyolitikler ......................................................... 50
6.3.
Benzodiazepin Antagonistleri .................................................................. 51
REÇETE VE REÇETE YAZMA KURALLARI ........................................... 51
7.1.
Reçete Yazma Kuralları ........................................................................... 51
7.2.
Reçetede Bulunması Gereken Bilgiler..................................................... 52
7.2.1.
Reçeteyi Yazan Hekim ile İlgili Bilgiler: ......................................... 52
7.2.2.
Reçetenin Yazıldığı Tarih................................................................. 53
7.2.3.
Hasta ile İlgili Bilgiler ...................................................................... 53
7.2.4.
İlaçla İlgili Bilgiler ........................................................................... 53
7.3.
Hastaya İlaç Verilirken Kullanılan Bazı Miktar Ölçüleri: ....................... 56
7.4.
Sık Karşılaşılan Reçete Hataları .............................................................. 56
7.5.
Reçetede İlaçlar Arasındaki Geçimsizlik................................................. 57
7.6.
Reçetesiz Satılan İlaçlar ........................................................................... 58
III.
SONUÇ ........................................................................................................... 59
IV.
KAYNAKLAR ............................................................................................. 600
V. ÖZGEÇMİŞ ...................................................................................................... 633
I.
GİRİŞ VE AMAÇ
Dişhekimliğinde en yaygın görülen klinik durumlar ağrı, anksiyete ve
enfeksiyondur. Ağrı ile mücadelede değişmeyen bazı temel ilkeler vardır.
Ağrı sağaltımı; ağrı nedeninin saptanıp kaldırılması ve ağrı belirtilerinin
giderilmesini sağlayan analjeziklerin kullanımıyla yapılabilir.
Zararlı mikroorganizmaların olduğu olduğu ve taşıyıcı direncinin düşük
olduğu durumlarda ve hastada ateşle birlikte genel durumun bozuk olduğu
durumlarda kullanılan antibiyotikler tedavinin ana ilkesini oluştururlar.
Bazı hastalar korku ve endişeden dolayı tedaviler sırasında daha fazla acı
çekebilirler. Preoperatif dönemdeki aşırı korku ve anksiyete, anestezi etkisinin
başlama süresini uzatabilir. Aşırı korku duyan hastalardaki anksiyeteyi gidermede
hekimlerin yapacakları çok şey vardır. Bu korku psikolojik rahatsızlığa neden olacak
duruma gelirse anksiyete giderici ilaçlar kullanılabilir.
Bu derlemede endodontide kullanılan antibiyotik, analjezik ve anksiyete
giderecek ilaçlardan ve bunların reçetelendirilmesinden bahsedilecektir. Bu ilaçların
etki mekanizmaları, farmakokinetik ve farmakodinamik özellikleri, uygun doz ve
kullanma süreleriyle yan etkileri ve ilaç etkileşimleri anlatılacaktır.
II.
GENEL BİLGİLER
Endodonti kliniğinde çoğunlukla kullanılan ilaçlar; antibiyotik, analjezik ve
anksiyete giderici ilaçlardır. Bunlar olgulara göre değişen dozlarda kullanılmaktadır.
İnsan metabolizmasının ne kadar karmaşık olduğu ve bu metabolizmayı etkileyen ne
kadar çok faktör olduğu düşünülmelidir. Her olgu kendine özgü olarak
değerlendirilip olguya etki edebilecek bireysel ve çevresel faktörler de dikkate
alınarak ilaç seçiminde bulunulmalıdır.
Diş hekimi için ilaç kullanımı iki açıdan önem taşımaktadır.
Öncelikli olarak Diş hekimi minimal dezavantaj oluşturarak maksimal yarar
sağlayacak ilacı hastasına yazmalıdır. Bunun için ilaçların terapötik etkinlikleri ve
oluşturabilecekleri istenmeyen durumlar çok iyi bilinmelidir.
1. ENDODONTİK
KAYNAKLI
ENFEKSİYONLARDA
MİKROFLORA
Ekosistem: Kök kanal sistemindeki ekosistem son derece karmaşıktır. Ağız
mikroflorasında bulunan mikroorganizmaların pek çoğu kök kanallarında da vardır
ve bunlar periapikal iltihabı başlatacak kapasitededirler. Bu nedenle patojen olarak
düşünülürler.
Ağız kavitesinde bulunan çeşitli bakterilerden hangilerinin enfekte kanal
sisteminde yer alacağı, bakteriler arasındaki ilişki, oksidasyon-reduksiyon potansiyeli
ve
beslenme
kaynakları
dahil
olmak
üzere
pek
çok
faktör
tarafından
belirlenmektedir. Enfekte kanallardan alınan örneklerde, belirli bakteri türlerinin
2 sıklıkla bir arada bulunduğunu gösterilmiştir. Bu durum belirli bakteri türleri
arasında kommensal ya da antagonistik bir ilişki bulunduğunu ortaya koymaktadır.
Endodontik kaynaklı enfeksiyonlardan elde edilen anaerob ve fakültatif
anaerob bakterilerin oranları tablo 1’de gösterilmiştir.
Örneklerin
Toplam
Anaerob
Sadece anaerob Sadece
alındığı yer
örnek
bakterilerin
bakterilerin
fakültatif
oranı
oranı (izole)
anaerob
oranı
Nekrotik
kök 19
18 (%95)
13 (%67)
2 (%10)
kök 55
55 ( %100)
18 (%33)
0 (%0)
31
29 ( %95)
13 (%42)
---
10
9 (%90)
6 (%60)
18 (%95)
kanal sistemi
Nekrotik
kanal sistemi
Orofasiyal
odontojenik
enfeksiyonlar
Endodontik
enfeksiyonlar
TABLO 1
Kök kanllarındaki bakterilerin gelişmesini önleyen çeşitli faktörler vardır,
ortamda mikroorganizmaların çoğalabilmesi için uygun besinlerin bulunması,
nekrotik pulpalardaki düşük oksijen basıncı ve bakteriler arasındaki ilişkiler önemli
ekolojik belirleyicilerdir. Nekroze olmuş ve parçalanmış pulpa dokusu, kök
kanalındaki mikroorganizmlar için ana beslenme kaynağını oluşturur. Enfekte kök
3 kanallarındaki mikroorganizmaların çoğu, aminoasit ve basit peptidleri enerji
kaynağı olarak kullanırlar ve karboksilik asitleri, amanyok ve hidrojen sülfür gibi
metabolizma ürünlerini ortama verirler. Belirli mikroorganizmaların
metabolik
ürünleri olan kimyasal maddeler, diğer bazı mikroorganizmaların gelişmesi için
gerekli kaynakları oluşturmaktadır. Kök kanal bakterilerin ekolojisinde önemli
olabilecek
bir
diğer
faktör
de
bakteriosinlerin
üretimidir.
mikroorganizmalar tarafından üretilen bir protein olup diğer
Bakteriosin,
türlerin gelişmesini
inhibe etme kabiliyetine sahiptir. Siyah pigmentli anaerobik basillerin ürettikleri
bakteriosinin, gram-pozitif bakteriler ve diğer Bacteriodes türleri üzerinde inhibitör
etkiye sahip olduğu gösterilmiştir.
“The black-pigmented Bakteroides” siyah pigmentli bakteriler
endodontik
enfeksiyonlarda en çok bulunan mikroorganizmlardır.
2. ENDODONTİK ENFEKSİYONLARDA GELİŞME YOLLARI
Endodontik enfeksiyonlar çeşitli yollardan gelişmektedir.
Açık Pulpa: Mikroorganizmaların pulpaya ulaşmasının en yaygın
dişin
kronunda
bulunan
ve
pulpaya
kadar
uzanan
yolu,
çürük
lezyonudur.
Mikroorganizmalar pulpaya ya travma sonucu ya da diş hekiminin
uyguladığı
işlemler (iatrojenik) sırasında pulpanın açılması ile ulaşabilirler.
Dentin Kanalları: Dentin kanalları çürük, travma ya da diş hekiminin
uyguladığıişlemler ile açığa çıkabilir. Mikroorganizmalar, pulpada bir açıklık
oluşmadan koruyucu mine tabakasının ortadan
kanalları ile de pulpaya ulaşabilirler.
4 kalkmasıyla açığa çıkan dentin
Lateral kanallar ve furkasyon kanalları: Lateral kanallar ya da furkasyon
kanalları, mikroorganizmaların dişin kök kanal sistemine penetre olabilmesi için giriş
kapısı işlevini yerine getirebilirler. Periodontal enfeksiyonlar sonucu oluşan derin
cepler, bu kanalları çok sayıda bakteriye açık hale getirir. Peridontal lezyonlara
komşu dişlerin dentin kanallarında, periodontal lezyonlardan kaynaklanan bakteriler
bulunabilir.
Diğer yollar: Komşu dişten kaynaklanan enfeksiyonun genişlemesi ile ya da
kan dolaşımı yoluyla da mikroorganizmların pulpaya erişmesi mümkündür. Pulpa
dokusu nekroze olunca kan dolaşımını yitirir. Böylece kök kanal sistemi,
mikrooranizmalar ve onların ürünleri için uygun bir rezervuar oluşturur.
3. ANTİBİYOTİK KULLANIMINDA GENEL PRENSİPLER
Antibiyotikler tedavide en sık kullanılan ve kullanımında en çok hata görülen
ilaç grubudur. İnsan vucudunun her organında enfeksiyon gelişebileceğinden her
daldaki hekimin antibiyotik kullanımına iyi hakim olması gerekir. Antibiyotiklere
direnç gelişmesi ve tedaviye yeni antibiyotiklerin dahil olması gibi nedenlerle de
bilgilerin devamlı güncellenmesi zorunludur.
Antibiyotik kullanımında dikkat edilmesi gereken kuralları şöyle sıralanabilir.
3.1. Antibiyotik kullanma gerekliliğinin saptanması
Hastada bir bakteriyel enfeksiyon olmalıdır ya da profilaktik antibiyotik
kullanımının gerekli olduğu bir durum olmalıdır (cerrahi profilaksi, romatizmal ateş
profilaksisi, kalp kapak hastasında invaziv girişimler öncesi profilaksisi gibi).
5 Bakteriyel enfeksiyon olduğunu ispat edebilmek için mikroorganizmanın kültürde
üretilmesi, değişik boyama yöntemleri ile bakterinin mikroskobik inceleme ile
gösterilmesi, antijen ve antikor saptayan serolojik testler kullanılabilir. Klinik
bulgular bazı bakteriyel enfeksiyonlar için tipik olmakla birlikte güvenilir değildir.
Aynı klinik semptomları başka mikroorganizma enfeksiyonları veya enfeksiyon
dışındaki hastalıklar da verebilirler.
Antibiyotiklerin etken izole edilip, duyarlılık testine göre ya da diğer
laboratuvar testleri ile kanıtlanarak kullanılmasına kanıtlanış bakteriyel enfeksiyon
tedavisi denir. Ampirik antibiyotik tedavisi ise mehtemel enfeksiyon etkenleri ve
duyarlılık durumuna göre verilen tedavidir. Ampirik tedavi toplum kökenli ciddi
enfeksiyonlarda erken antibiyotik verilmesinin yaşamsal önemi nedeni ile
yapılmalıdır. Rutin kültür alınması, invaziv girşim gerektiğinden önerilmeyen ve
muhtemel etkenleri bilinen enfeksiyonlarda (akut otit, akut sinüzit, beyin apsesi,
osteomyelit) da ampirik tedavi tercih edilir.
3.2. Uygun antibiyotiğin seçimi
Bu aşamada mikroorganizma, hasta ve antibiyotikle ilgili faktörler gözden
geçirilmelidir.
3.2.1. Mikroorganizma ile ilgili faktörler
Hastalık sebebi nedir ? İlk yanıtlanması gereken soru budur. Nedenin tespit
edilmesi için çeşitli yöntemler vardır. Gram boyası bunların en basiti olup, halen
enfeksyon tanısında altın standarttır. Örneğin pnömonide balgamın gram boyasında
PNL ve gram pozitif diplokokların görülmesi, pnömokoksik pnömoni tanısı için çok
6 değerlidir. Akut bakteriyel menenjitte BOS’un Gram boya ile incelenmesi yine
etkenin erken tanımlanması açısından faydalıdır. Dışkıda PNL bulunması invaziv bir
ishal etkenini düşündürür. PNL yoksa toksik veya viral bir gastroenterit olabilir.
Nedeni belirlemede asıl yöntem kültürdür. Antibiyotik başlamadan önce
mutlaka yapılmalıdır. Kültür ve başka bir laboratuvar incelemesi yapma olanağı yok
ise o zaman genel bilgilerden yararlanılır. Erişkin akut bakteriyel menenjitli bir
hastada olası etkenlere (meningokok, pnömokok) yönelik tedavinin başlanması
örnek olarak verilebilir.
Mikroorganizma ile ilgili değerlendirilmesi gereken diğer faktör virulansı ve
nozokomiyal ya da toplum kökenli bir mikroorganizma oluşudur. Çünkü
nozokomiyal patojenler antibiyotiklere daha dirençlidir.
Etken bakterinin antibiyotik duyarlılık durumu nedir ? Yanıtlanması gereken
ikinci sorudur.
Etken izole edilmişse antibiyotik duyarlılık testi yapılarak uygun antibiyotik
belirlenmelidir. Bu amaca yönelik aşağıdaki yöntemler kullanılır.
Disk difüzyon yöntemi; hızlı üreyen aerob ve fakültatif anaerob bakteriler
için önerilen kolay, pratik, standartlara uygun yapılırsa halen tüm dünyada rutin
laboratuvarlar için seçilen bir testtir. Antibiyotiğin inhibisyon etkisini ölçen kalitatif
bir testtir.
Minimal inhibitör konsantrasyon (MIC) ölçümü; özel durumlarda (yeni
antibiyotiklerin etkinlik araştırması, penisiline dirençli pnömokokların tespit edilmesi
gibi ) yapılır. Bu test de inhibisyonu ölçer, ancak kantitatif bir testtir.
Minimal bakterisidal konsantrasyon (MBC) ise kantitatif ve baterisidal etkiyi
belirleyen bir testtir. Rutinde kullanımı yoktur. Ancak nötropenik hasta gibi özel
konakta, menenjit ve endokarditte tedavi başarısızlığında yapılması gerekebilir.
7 Antibiyotik duyarlılık testi yapılamıyorsa etkenin veya olası etkenin
duyarlılık durumuna göre antibiyotik başlanabilir. Bu durumda genel bilgilerden,
ülkemizde yapılan çalışmalardan ve hastane enfeksiyonları için
hastanede
saptanan mikroorganizmaların duyarlılık durumunu içeren yerel verilerden
yararlanılabilir.
3.2.2. Hasta ile ilgili faktörler
3.2.2.1. Yaş
Böbrek fonksiyonları yaşla ilgili değişiklikler gösterir. Atılımı böbrekten olan
antibiyotiklerin serumdaki yarı ömürleri yeni doğanda daha fazladır. Çünkü böbrek
fonksiyonları yetersiz kalmaktadır. İlacın dozunun buna göre ayarlanması doğru olur.
Yaşlılarda böbrek fonksiyonları dahil fizyolojik olaylarda gerileme görülür.
BUN ve kreatinin değerleri normal olsa bile kreatinin klirensi düşüktür.
Antibiyotiklere bağlı böbrek toksisitesi (aminoglikozid toksisitesi gibi) bu nedenle
daha sık görülmektedir. Yaşlılarda izoniasid hepatoksisitesi daha sıklıkla rastalanılır.
Hipersensitivite reaksiyonları da daha sık görülür.
Yeni doğanda karaciğer fonksiyonları yeterli değildir. Glukronil transferaz
enziminin yetersizliği nedeni ile kloramfenikol kullanılması halinde Gray sendromu
adı verilen şok ve kardiyovasküler kollapsla seyreden bir tablo görülebilir. Yeni
doğanda sulfanoamid ve seftriaksiyon kullanılması kernikterus tablosuna sebep olur.
Çünkü bu antibiyotikler proteine bağlanmakta bilirubinle yarışır. Sonuçta
bağlanmamış bilirubin düzeyini artar.
Tetrasiklinler gelişmekte olan kemik ve diş dokusunda biriktiği için 8
yaşından küçük çocularda kullanılması önerilmez. Kinolonlarda kıkırdak toksisitesi
8 ve artropati riski nedeniyle 16 yaşından küçüklerde önemli bir endikasyon olmadıkça
kullanılması önerilmez.
Çocuklarda mide asiditesi düşüktür. Bu nedenle 3 yaşından küçük çücuklarda
ve aklorhidrik hastalarda antibiyotik absorbsiyonu artar.
3.2.2.2. Genetik ve metabolik bozukluklar
Glikoz 6 fosfat dehidrogenaz (G6PD) eksikliği olanlarda sülfonamidler ve
kloramfenikol hemolize yol açar. Bazı hemoglobino patilerde de sülfonamid
kullanımı hemoliz riski nedeniyle sakıncalıdır.
Diyabetli hastalarda antibiyotiklerin IM absorbiyonu azalabilir. İdrarda
yalancı şeker pozitifliği görülebilir.
3.2.2.3. Gebelik ve laktasyon
Gebelikte penisilinler (tikarsilin dışında), sefalosporinler ve
kullanılabilecek antibiyotiklerdir. Tetrasiklinler teratojen etkisi
makrolidler
yanı sıra gebede
karaciğer nekrozu, böbrek yetmezliği ve pankreatitisle seyreden ağır bir tabloya yol
açabildiğinden kontrendikedir.
Emziren anneden çocuğa geçen antibiyotik yan etkilere yol açabilir. Bu
durum özellikle yeni doğanda sakıncalı antibiyotik kullanımı ve bebeğin prematüre
olması halinde çok önemlidir.
3.2.2.4. İmmünsüpresyon
İmmünsüpresyonun durumuna göre olası etkenler farklıdır. Normal konakta
hastalık oluşturmayan mikroorganizmalar hastalık oluşturabilir.
9 İmmünsüpresif
hastada ilaç toksitesine daha sık rastlanır. Antibiyotikleri parenteral yoldan, yüksek
dozda ve uzun süre vermek gerekebilir.
3.2.2.5. Aşırı duyarlılık
Kullanılacak antibiyotikle ilgili daha önce bir allerjik reaksiyon olup olmadığı
sorgulanmalı ve seçim buna göre yapılmalıdır.
3.2.2.6. Karaciğer ve böbrek fonksiyonları
Antibiyotiklerin başlıca atılım yolları böbrek ve karaciğerdir. Antibiyotik
kullanılan hastada ilacın atılım yolları dikkate alınarak, hastanın karaciğer ve
böbrek fonksiyonları araştırıldıktan sonra antibiyotiğe karar verilmeli ve hasta
toksite açısından yakından izlenmelidir. Karaciğerde
metabolize olan ilaçlar
(eritromisin, klindamisin, doksisiklin, nafsilin, seftriakson) böbrek yetmezliğinde doz
ayarlamadan kullanılabilir. Bazı antibiyotikler böbrek yetmezliğinde kreatinin
klirensine göre dozları ayarlanarak kullanılabilir (penisilinler, sefolosporinler,
aminoglikozitler, glikopeptidler ). Bazıları ise kontrendikedir (tetrasiklin). Karaciğer
patolojisi olan hastalarda makrolidler, klindamisin, kloramfenikol, doksisilin
kullanımımına dikkat edilmelidir.
3.2.3. Antibiyotik ile ilgili faktörler
Antibiyotik seçiminde ilk dikkat edilecek konu seçilen antibiyotiğin
ispatlanmış veya olası bakteri için in vitro etkin olmasıdır. Diğer bir konu ise klinik
çalışmalarda seçilen antibiyotiğin bu enfeksiyon için etkinliğini kanıtlamış olmasıdır.
Antibiyotiğin farmakokinetik özelliklerine hakim olunmalıdır. Farmakokinetik ilacın
10 absorbsiyonu, vücut kompartmanlarına dağılımı ve eliminasyonunu içerir. Kısaca in
vitro ideal koşullarda test ettiğimiz antibiyotiğin in vivo koşullarda ne derece etkin
olabileceğini öngörebilmemiz için farmakokinetik özelliklerini dikkate almamız
gerekir. Diğer önemli bir konu ise antibiyotiklerin farmakodinamik özellikleridir.
Etki
mekanizması
ve
toksite
konularını
içerir.
Antibiyotiklerin
bazıları
bakteriyostatiktir, başka bir deyişle bakterilerin çoğalmasını engeller (klindamisin,
kloramfenikol gibi). Bazıları ise bakterisidaldır. Bakterileri öldürürler. Bakterisidal
etki antibiyotiklere farklı özellikler gösterir.
gösteren
antibiyotiklerin
Aminoglikozitler
ve
dozları
kinolonlar
bu
Konsantrasyona bağlı bakterisidal etki
artırılınca
özellikleri
bakterisidal
nedeniyle
etkileri
günde
tek
artar.
doz
kullanılabilirler. Süreye bağlı bakterisidal etki gösteren antibiyotiklerde, MBC
üzerindeki düzeyin sürdürülmesi bakterisidal etki için gereklidir. Dozu arttırmanın
bir yararı yoktur. Betalaktam antibiyotikler ve glikopeptidler böyledir. Post ntibiyotik
etki (PAE) ilaç düzeyi MBC altına düştükten sonra da bir süre etkinliğin
korunmasıdır. Kinolon ve aminoglikozitler 1-6 saat süre PAE etki gösterebilirler. İlaç
konsantrasyonu arttıkça PAE artar. Karbapenemler de gram negatif bakterilere 2
saat süre PAE göstermektedir. Antibakteriyel ilaçlar mikroorganizma miktarının az
olduğu erken dönemde daha etkilidir. Betalaktam ilaçlar bakterilerin hızlı üreme
evresinde daha etkilidir. Oysa kinolonlar stasyoner evrede de etkilidir.
Antibiyotik yan etkileri çok farklı organlarda görülebilir (böbrek, karaciğer,
kemik iliği, santral sinir sistemi, gastrointestinal sistem). Bazı antibiyotiklerin
birlikte kullanılan ilaçlarla etkileşerek toksiteleri artar ve emilimleri bozulabilir.
3.3.Antibiyotiklere direnç sorunu
11 Direnç bir bakterinin antimikrobiyal ilacın üremeyi durdurucu veya öldürme
etkisine karşı durabilme özelliğidir. Bakteriler antibiyotiklere doğal
dirençli
olabilirler ya da kazanılmış direnç gelişebilir.
3.4.Bakterilerin antibiyotiklere direnç geliştirme mekanizmaları
3.4.1. Hedef değişikliği
Bu mekanizma ile ilacın bağlandığı reseptör veya bağlanma bölgesinde
değişiklikler sonucu direnç gelişmektedir.
Hedef değişikliği , beta laktamlar (
penisilin bağlayan proteinler (PBP) ) de değişiklik sonucu afinite azalması S. Aureus,
S.pneumoniae, N. Menengitidis, E. Faecium da penisilin direnci görülebilir.) ,
kinolon, glikopeptid, makrolid, tetrasiklin ve rifampisine direnç gelişmesinde
önemlidir.
3.4.2. Enzimatik inaktivasyon
Başta beta-laktam ilaçları inaktive eden beta laktamazlar pek çok gram pozitif
ve gram negatif bakterilerde direnç gelişiminde önemli rol oynar. Aminoglikozidleri
inaktive eden asetilaz, adenilaz ve fosforilaz enzimleri, kloramfenikolü inaktive eden
asetil transferaz ve eritromisini inaktive eden esteraz enzimleri de enzimatik dirençte
önemli rol oynar.
3.4.3. Bakteriyel memran değişiklikleri
İç ve dış membran permabilitesindeki değişikliklere bağlı olarak ya ilacın
hücre içine alımındaki azalmadan ya da ilacın hızla dışarı atılmasını sağlayan aktif
12 pompa sistemlerinden kaynaklanan dirençtir. Gram negatif bakterilerin dış
membranlarındaki porin kanallarındaki değişiklikler özellikle P. Aeruginosa nın
beta-laktam ilaçlara direnç kazanmasında önemli bir mekanizmadır.
Dış zar
geçirgenliğinin azalması kinolon ve aminoglikozid direncinde de önemlidir. İç
membran ya da sitoplazmik memran geçirgenliğinin azalması aminoglikozidlere
direnç gelişiminde önemli bir mekanizmadır. Aktif pompa sisteminden kaynaklanan
direnç tetrasiklinler, kinolonlar, makrolidler, kloramfenikol ve beta-laktamlara
dirençte etkilidir ve pek çok bakteride bulunur.
Antibiyotiklerin akılcı olmayan ve gelişigüzel kullanımı ile gerek toplum
kökenli gerekse de hastane kökenli enfeksiyonların tedavisinde önemli problemler
yaşamaktadır.
3.5. Gelişigüzel antibiyotik kullanımının sakıncaları
Direnç gelişimi
Toksik ve allerjik etkiler
Hastalık tanısının örtülenmesi
Yüksek maliyet
Sonuç alınmasında gecikme.
Hekime ve ilaca güvensizlik
Süper enfeksiyon ( dirençli bakterilere bağlı yeni enfeksiyon gelişimi)
3.6.Antibiyotik tedavisinde başarısızlık
13 Bu sonuca varmak için hastada klinik düzelme izlenmemesi veya hastanın
klinik
olarak
kötüye
gitmesi
gerekir.
Bu
durumda
aşağıdaki
durumlar
düşünülmelidir:
Tanı doğru değildir. (Hastanın bakteriyel enfeksiyonu yoktur ya da
enfeksiyon dışında bir hastalığı vardır.)
Mikroorganizma doğru belirlenmemiştir.
Polimikrobiyal (aerob-anaerob) enfeksiyon vardır. Bakteri tedavi sırasında
direnç geliştirmiştir.
Süper enfeksiyon gelişmiştir.
Antibiyotik enfeksiyon yerine ulaşamamaktadır.
Yetersiz süre, yetersiz doz veya uygun olmayan veriliş yolu kullanılmıştır.
3.7. Antibiyotik kombinasyonları
Birden
fazla
antibiyotiğin
birlikte
kullanılmasıdır.
Antibiyotik
kombinasyonları; aditif (ilaçların etkisi tek başına kullanıldıklarında elde
etkilerinin toplamı kadardır.), sinerjik (ilaçların toplam etki üzerinde
antibakteriyel etkinlik göstermesidir.), antagonistik (ilaçların
edilen
bir
toplamlarından daha
düşük bir etkinlik göstermesidir.) etki ile sonuçlanabilir. İdeali sinerjik etki sağlamak
ve antagonistik etkiden sakınmaktır. İmmün sistemi normal konakta birçok
enfeksiyon tek bir antibiyotikle edilebilir. Antibiyotik kombinasyonları ancak gerekli
olduğu durumlarda uygulanmalıdır. Bu durumlar aşağıda belirtilmiştir:
Sinerjik etki sağlamak;
Klinik olarak sinerjik etkisi ispatlanmış kombinasyonlar
kullanılmalıdır.
Beta laktam ve aminoglikozid kombinasyonları, beta laktam ve beta laktamaz
14 inhibitörü kombinasyonları, trimetoprim ve sulfametoksazol kombinasyonları
sinerjik kombinasyonlarıdır.
Direnç gelişimini önlemek;
Tüberküloz ilaçları direnç gelişimini önlemek ve sinerjik etkileri nedeni ile
kombine kullanılır.
İlaçları daha düşük dozda kombine ederek toksiteyi azaltmak;
Cryptococcus neoformans menenjitinde amfoterisin B ve 5-flusitozinin düşük
dozlarda kombinasyonu klinik olarak etkinliği ispatlanmış bir uygulamadır.
Polimikrobiyal enfeksiyonların tedavisi;
Aspirasyon pnömonisi, abdominal enfeksiyonlar, akciğer ve beyin apseleri
ve diyabetik ayak enfeksiyonları aerob ve anaerob bakterilerin etken olduğu
enfeksiyonlardır. Tek bir antibiyotikle bu spektrum kavranamazsa aerob-anaerob
etkili iki ilaç kombine edilir.
Antibiyotik kombinasyonları yaparken antagonistik etkiden sakınılması
şarttır. Penisilin tetrasiklin kombinasyonu antagonisttir. Eritromisin, kloramfenikol,
linkomisin ve klindamisin kendi aralarında antagonisttir. Penisilin ve kloramfenikol
kombinasyonu in vitro antagonistik iken in vivo, örneğin menenjit tedavisinde
yüksek dozlarda bu etki izlenmez.
4. ANTİBİYOTİK TÜREVLERİ
4.1.Penisilinler
Endodontik kaynaklı enfeksiyonlar karışık enfeksiyonlar olduğu için tedavide
seçilecek antibiyotiğin olası mikroorganizmaların çoğuna etkili bir kısmının
15 penisilinlere karşı duyarlı olmasından ve penisilinlerin iyi tolere edilmesinden dolayı
penisilinler,
endodontik
kaynaklı
enfeksiyonlarda
ilk
akla
gelebilecek
antibiyotiklerdir. Penisilinler güçlü bakterisid etkileri yanında, nispeten düşük
toksiteye sahip ve sık kullanılan doğal ya da yarı sentetik antibiyotiklerdir. Penisilin
molekülütiazolidin halkası, betalaktam halkası ve bir yan zircirden oluşur. Pensilinin
hangi gruptan olduğu ve molekülün farmakokinetiği yan zincire bağlıdır.
Doğal penisilinler
Penisilin G, V, Propisilin , Penetisilin
Asilüreidopenisilinler
Karbenisilin , Ticarsilin
Penisiliaz’a dirençli peniln
Nafsilin, Oksasilin, Eloksasilin, Dikloksasilin
Aminopenisilin
Fluksasilin , Metasilin
Karboksipenisilin
Ampisilin, Amoksisilin, Episulin, Bakampisilin
Amdinopenisilinler
Azlasilin , Pirbesilin
Tablo 2 : Taşıdığı Yan Zircire Göre Penisilinlerin Sınıflandırılması
Penisilinler , bakteri hücre duvarı sentezini bozarak etki ederler. Ancak
penisilinlerin antibakteriyel etki gösterebilmeleri için betalaktam halkasının
parçalanmamış olması gerekir. Bu nedenle bakterilerin penisilinlere karşı ana
savunma mekanizması, betalaktam halkasını parçalayan beta-laktamaz enzimidir. Bu
enzim sayesinde penisilinleri etkisiz hale getirir. Enfekte kök kanalı içinde pek
çok kanal patojeni (özellikle gram-pozitif anaeroplar) penisiline yeteri kadar
duyarlıdır. Penisilinler lipidlerde
kolay çözünmez, lökositlerin içine giremezler,
fakat apse içerisinde yeterli konsantrasyonlar oluştururlar. Diğer tüm antibiyotikler
gibi penisilinler de pulpa odasına giremezler.
16 4.1.1. Amoksisilin
Ampisilin molekülünün altıncı karbon atomuna bağlı benzer yan zircirine,
para pozisyonda bir hidroksil grubu eklenerek elde edilmiştir. Geniş spektrumlu
mide asidine dirençli β- laktamaz enzimine dirençsizdir.
4.1.2. Ampisilin
6 amino penisilanikasit deri verisidir. Mide asidine oldukça dayanıklıdır.
Anaerop bakteriler üzerinde etkilidir. Gram negatif basillerde etkili geniş spektrumlu
yarı sentetik penisilindir.
4.1.3. Penisilin G
Doğal penisilindir. Dokulara dağılımı iyidir. Kas içine verildiğinde etki
süresini uzatmak için prokain ile kombine edilmiş formları vardır. Bu drumda
antibakteriyel etki geç başlar. Penisilinaz üretmiyor ise oral streptokoklar üzerine
ve bazı gram pozitif anaeroplar üzerinde etkilidir.
4.1.4. Penisilin V
Mide asitlerine dirençli olduğundan oral kullanılabilir. Fakat dokuda dağılımı
yeterli değildir. Antibakteriyel etkisi Penisilin G’ye benzer.
4.1.5. Azidolisin
17 Geniş spektrumlu bir yarı sentetik penisilindir. Gram pozitif Penisilin G ve
V kadar etkilidir mide asitlerine dirençsizdir. Diğer penisilin ve sefalosporinlerle
çapraz duyarlılık vardır.
4.1.6. Penisilin’in Önemli Yan Etkileri
A. Toksik Etki
Antibiyotikler içinde en az toksik olan penisilindir. Böbrek yetmezliği söz
konusu olmadıkça toksik reaksiyon görülmez. Ayrıca ilacın
dozu azaltılarak bu
reaksiyon önlenebilir.
B. Aşırı Duyarlılık Reaksiyonlar
1. Erken Reaksiyonlar
En şiddetli seyreden ve ölümle sonuçlanan reaksiyonlardır. Anafilaktik şok
da denir. Anjionörotik ödem, vazomotor kollaps, solunum güçlüğü, alınamayan
nabız anafilaktik reaksiyon bulgularıdır. Tedavisinde
I.M %0,1 lik 0,2-0,5 cc
adrenalin verilmeli, tablo hala düzelmezse adrenalin I.V olarak perfüzyon ile yavaş
zerk edilmeli, ayrıca antihistaminik ve kortikosteroidlerin, parenteral uygulaması da
bu durumun geçmesine yardımcı olur.
2. Geç Reaksiyonlar
Ateş eklemlerde şişlik, deri lekeleri, ödemle karakterizedir. Genellikle
difendidranin gibi antihistaminiklerin verilmesi ile hafifler.
Diş hekimliği yönünden penisilinin önemli yan etkileri göz kapakları ve
dudaklarda Quincke ödemi, dil ödemi, dilde tüylenme, ağız florası baskılanması ve
Stomatitits Veneta’dır.
18 4.2.Sefalosporinler
Bakterisid etkileri vardır. Penisilinde olduğu gibi bakteri hücre duvarı
sentezini engellerler. Geniş spektrumlu antibiyotiklerdir.
Stafilokoklar dahil çoğu gram pozitif mikroorganizmaya etkilidirler. Bazı
gram negatiflerde de etkileri vardır. Genel olarak kök kanalı patojenleri üzerine
etkisiz bulunmuştur.
Penisilinlerle birlikte çapraz alerji gösterebilirler. Penisilinlerden toksiktirler.
Klinik kullanılış bakımından en önemli özellikleri penisiline duyarlı hastaların bir
kısmında penisilinin yerini tutabilmelidir. Yan etkileri aşırı duyarlılık reaksiyonudur.
Aminoglikozitlerle kombine verilmesi nefrotoksik etkiyi arttırır. Ayrıca heparin ve
aspirinle birlikte kullanıldığında kanama riski artar.
4.3.Aminoglikozit Grubu
Streptokoklar ve anaeroplar haricinde birçok mikroorganizmaya karşı etkili
geniş spektrumlu antibiyotiktir. Kök kanalı patojenlerinin çoğu anaerobik
bakterilerinden oluştuğuna endodontik amaçlı kullanımı doğru değildir. Ancak
penisilinle birlikte kullanıldğında bakterisit etkilidir.
4.4.Linkozamid Grubu
Linkomisin ve Klindamisin, oral anaerop suşların neden olduğu tehlikeli
kemik enfeksiyonlarında ilk tercihtir. Yüksek dozda bakterisit etkilidir. Kemiğe çok
iyi penetre olurlar; ancak süper enfeksiyona bağlı pseudomembranöz kolite neden
olurlar.
19 4.4.1. Linkomisin
En belirgin özelliği gram pozitif fakültatif koklar üzerinedir. S. Aeureus
osteomyelitinde, pnömokok, streptokok ve diğer stafilokoklara bağlı enfeksiyonlarda
bu antibiyotiğin kullanımı uygun olabilir. Makrolidler ve kloramfenikol ile
antagonist ilişkisi vardır ve birbirlerinin etkilerini azaltırlar. Anaerop spektrumu
yeterince geniş değildir. Bu nedenle endodontik lezyonlarda ilk seçim olması uygun
değildir. Linkomisin ciddi G.İ.S rahatsızlıklarına yol açabilir.
4.4.2. Klindamisin
Linkomisin molekülündeki bir OH ¯ kökünün yerine klor atomu getirilerek
elde edilir.
Geniş bir anaerop spektrumu vardır. Kök kanal enfeksiyonlarında tercih
edilebilecek antibiyotiklerin birisidir. Pek çok streptokok türü 0,04 mg/ul klindamisin
konsatrasyonunda inhibe olur. Kök kanal patojenlerinin %46,5’i klindamisine
duyarlıdır. Apse içeriğinde yüksek konsantrasyonlar oluşmaktadır. Bu endodontide
kullanılabilecek bir antibiyotik için
aranılan
bir özelliktir. Linkomisinle çapraz
duyarlılık vardır. Penisilin ve sefalosporinlere duyarlılığı olan hastalarda
stafilokoksik ve pnömokoksik enfeksiyonlarda kullanılabilir.
4.5.Makrolid Grubu Antibiyotikler
4.5.1. Eritromisin
Dental
enfeksiyonlarda
penisilinden
sonra
gelen
ikinci
seçenektir.
Antibakteriyel spektrumu penisiline çok yakındır. Dar spektrumlu bir antibiyotik
20 olan eritromisin tüm oral enfeksiyonlara ve gram pozitif aeroblara etkilidir ve pek
çok orodental enfeksiyonların tedavisinde başarıyla kullanılır. Antibiyotiklerin doğru
şekilde kullanılmamaları sonucu pek çok bakteri eritromisini etkisiz bırakacak
biçimde direnç
geliştirmiştir. Bakteri hücresi eritromisinin hücre içine girişini
membranda durdurabilmektedir. Ayrıca düşük doz kısa süreli, düzensiz aralıklarla
ilaç kullanımı ile direnç gelişebilmektedir.
4.5.2. Klaritromisin
Antibakteriyel spektrumu eritromisine benzer, postantibiyotik etkisi Gr
pozitif koklarda eritromisinden daha uzundur. Endodontik enfeksiyonlarda izole
edilen bazı bakterilere karşı etkili bir spektrumu vardır.
4.6.Tetrasiklin Grubu Antibiyotikler
Antimikrobiyal etkinlikleri geniş olmakla birlikte Gr pozitif ve Gr negatif
aerop ve anaeroplara etkilidirler. Geniş spektrumlularına bağlı hızlı direnç gelişmesi
en büyük dezavantajdır. ANUG ve JP gibi periodontal hastalıklarda ilk tercihtir.
Penisilinle beraber kullanıldığında bakterisittir. Ancak tek başına bakteriyostatikdir.
Tetrasiklinlerin dezavantajı:
Tetrasiklinlere hassas olmayan mikroorganizmaların aşırı çoğalmasına neden
olurlar.
Tetrasiklin ve diğer çeşitli ilaçlar arasında ters etki oluşma riski yüksektir.
Dişlerin gelişme dönemi içinde verilirlerse dişlerde renklenme görülebilir.
Penisilin veya eritromisine göre yan etkileri daha yüksektir.
21 4.7.Nitroimidazol Grubu Antibiyotikler
4.7.1. Metronidazol
Protoozoonlara ve anaerop bakteriler bakterisit etkilidirler. Bakteri hücresi
içerisinde iki farklı mekanizma ile etki gösterdiği düşünülmektedir. Birinci
mekanizma anaerop bakterilerin elektron transport zincirinde
kullanmak zorunda
oldukları peroteinlerle birleşerek bu proteinleri toksik hale getirmektedirler. İkinci
mekanizma ise hidrojen transportu sırasında H2 oluşumunu
engellemeleridir.
Endodontik ve periodontal hastalıklarda ilk seçilebilecek antibiyotiklerden birisidir.
4.7.2. Ornidazol
Diş
hekimliğinde
sıkça
anaeropların
sebep
olduğu
enfeksiyonların
tedavisinde kullanılır. Oral uygulama sonrası hızla ve hemen hemen tamamen
absorbe edilir.
Anaeroplara etkisi nedeniyle, özellikle eritromisin gibi makrolid grubu
antibiyotiklerle kombine kullanılması endodontik enfeksiyonlarda çok iyi sonuçlar
vermektedir.
4.8.Antibiyotik Etkileşimleri
Birden çok antibiyotik tek antibiyotikten iyidir. Kombinasyonlar doğru
seçildiklerinde, tek antibiyotikten daha faydalı olduğu sıklıkla bildirilir. Fakat bu
genel bir olgu değildir.
Tercih edilen uygun antibiyotik kombinasyonları:
22 Etken mikroorganizma bilinmediğinde, antimikrobiyal spektrum kazanmak.
Spektrum tüm bilinen veya tahmin edilen patojenlere yeterli değilse.
Antibiyotiklere ilave ile bakteriyostatik ve bakterisit etkileri arttırmak.
Süper enfeksiyonlar bekleniyor ve önlenmesi isteniyorsa kullanılır.
Birlikte kullanılan antibiyotikler birbirlerine karşı iki şekilde davranabilir.
1- Sinerjizm: ikisinin kullanımında elde edilen antimikrobik etki tek tek
uygulandığında elde edilen etkiden daha üstündür.
Antibiyotik ilavesi veya sinerjizm, çok kompleks bir durumdur. Birkaç
özel endikasyonla karakterize edilir. Primer klinik endikasyon organizmaları
tehdit eden şiddetli enfeksiyonlar bilinmediğinde ve antibiyotik terapisi, kültür ve
hassasiyet testlerinden hemen önce uygulandığında majör sonuçlar oluşmaktadır.
Sinerjik etki gösteren antibiyotikler:
Penisilin G + Streptomisin
Gentamisin + Ampisilin
Diğer aminoglikozitler + Penisilin
Rifampisin + Penisilin
Kloramfenikol + Tetrasiklin
Metranidazol + Eritromisin
Eritromisin +Sülfanamid
2- Antagonizma: İki antibyotik birlikte kullanılması durumunda etkileri
azaldığında aralarında bir antagonizma mevcuttur. Antagonist etki gösteren
antibiyotik kombinasyonları :
Eritromisin + Linkomisin
Eritromisin + Kloramfenikol
Linkomisin + Kloramfenikol
23 Penisilin + Tetrasiklin
Penisilin + Kloramfenikol
4.9.Antibiyotik Başarısızlık Nedenleri
Doğru
olmayan
antibiyotiklerin
seçilmesi
sonucu
yapılan
tedaviler
başarısızlıkla sonuçlanmaktadır. Antibiyotiklerin kandaki konsantrasyonların çok
düşük olması onların yeterli miktarda etkili olmalarına mani olmaktadır.
Etkileyecekleri alana zayıf penetre olmaları istenen bir durum değildir. Ayrıca
antibiyotiklerin başarısızlık nedenleri arasında uygun olmayan lokal faktörler ve
antibiyotiklerin hasta savunmasını bozması sayılabilir. Artan antibiyotik plazma
protein bağlayıcıları yaşa ve bazı hastalıklara göre değişiklik göstermektedir. Birden
fazla
ajan etkili oluyorsa antibiyotik
antagonizma gerçekleşir. Organizmada
yavaş mikrobiyal artım oranı da önemlidir. Antibiyotiğe dirençli mikroorganizmalar
tekrarlayan enfeksiyonlarda süper enfeksiyonların yok edilmesindeki yani ensizyon
ve drenajdaki bozukluklarda başarısızlık nedenleri arasındadır.
4.10. Endodontide Profilaktik Amaçlarla Antibiyotik Kullanımı
Antibiyotiklerin cerrahi prosedürlerdeki invazivliği ve kanda bakterilerin
yayılmasında (bakteriyemi) sekellerden koruyucu etki göstermesi, genel olarak
kabul edilen görüştür. Antibiyotik profilaksisi, yalnızca bazı durumlarda etkili
olup, dikkatle kontrol edilmesi gerekir. Bakteriyemi profilaksisinin endike olduğu
durumlar şunlardır:
1- Hastanın immün savunmasının yetersiz olduğu biliniyorsa bakteriyemi
profilaksisi gerekebilir.
24 Subakut bakteriyel endokardit
Romatizmal veya konjenital kalp hastalıkları
Kalp protezi taşıyanlar
Organ transplantasyonu olanlar
AIDS
Lökopeni
Ağır şeker hastalığı
Multiple myelom
Paget ‘s hastalığı
Vasküler sentetik greftleri olan hastalarda ve daha çok hastalık durumunda
endodontik girişim gerekiyorsa.
2- Böyle hastalarda önceden olmayan periapikal duyarlılık endodontik girişimi
takiben başlamışsa.
3- İntraoral veya ekstraoral apse drenajı yapıldığında
4- Akut apikal apsede pürülan kanallar açılacaksa
5- Travmatik nedenlerle avülse olan dişlerin reimplantasyon işlemi sırasında
profilaktik amaçlarla antibiyotik verilebilir.
Antibiyotik profilaksisinin pulpa periapikal patolojisinden oluşan ciddi
postoperatif semptomları önleyebileceği gösterilmiştir.
Profilaksi için oluşan itirazlar şunlardır:
Penisilin allerjisi gelişebilir.
Tıp, diş hekimliği, veteriner hekimlik, endüstri ve tarımda penisilinin artan
düzeylerde kullanımıyla birçok hasta bilgiler dışında penisilin almaktadır. Bu durum,
hastanın penisilinle, ilk klinik temasında neden
aydınlatmaktadır.
25 allerjik
reaksiyon oluşturduğunu
Durum
İlaç
Yetişkinler
Çocuklar
Oral
Amoksisilin
2 gr
50mg/kg
2 gr IM yada IV
50 mg /kg
1 gr IM yada IV
IM
Oral
medikasyon Ampsislin
mümkün değilse
(parenteral)
Sefazolin
/
yada
IV
seftriakson
50 mg/kg
IM
veya
IV
Penisilin
veya Sefaleksin
ampisilin
allersi Klindamisin
varsa – oral
Azitromisin/klar
2 gr
50 mg/kg
600 mg
20 mg/kg
500 mg
15 mg/kg
itromisin
Penisilin
veya Sefazolin/seftrak 1gr IM yada IV
ampisilin allerjisi – siyon
600 mg IV yada IM
parenteral
50 mg/kg
IM
yada
IV
Klindamisin
20 mg/kg
IM
yada
IV
Tablo 3: AHA ‘ nın Profilaksi İçin Önerdiği İlaçlar
Endodontide antibiyotik kullanılmasını gerektiren durumlar sınırlıdır. Eğer
şişlik derecesi ve genişliği
sınırlı ise, yumuşak doku veya kök kanal drenajı
sağlanabiliyorsa endodontide antibiyotik kullanımına gerek yoktur. Bazı vakalarda,
24 saat içinde drenaj işlemi etkili olmamışsa veya şişlik tekrarlanmışsa, ciddi
26 düzeyde komplikasyonları önlemek için antibiyotik kullanılmalıdır. Sekonder akut
pulpitiste pulpanın vital olduğu durumlarda antibiyotik tedavisine kesinlikle gerek
yoktur. Pulpa nekrozu ve ağrılı dişlerde şişlik yoksa tedavide antibiyotik kullanımı
gereksizdir. Eğer yumuşak dokularda lokalize bir şişlik varsa drenaj gerçekleşmiş,
hastanın ateşi yok ve genel durumu bozuk değilse antibiyotik kullanımına gerek
yoktur. Pulpa nekrozu ve yumuşak dokularda yaygın bir şişlik mevcutsa
antibiyotikler kesinlikle kullanılmalıdır. Amoksisilin 8 saatte bir 2 defa 3 gr dozda
oral yolla alınmasından sonra verimli absorbsiyonu nedeniyle tercih edilir ve
geleneksel fenoksi metil penisilinin 250 mg ‘nın günde 4 defa alınması ve 5 gün
devam edilmesine eşit etkide olduğu görülmüştür. Penisiline allerjisi olan hastalar
için eritromisin 5 gün boyunca günde 4 defa 250 mg alınmalıdır. Dentoalveolar
enfeksiyonlarda dirençli anaeroplar önemli patojenlerdir. Bu nedenle tedavide
metranidazolun yer önemlidir. Metronidazol günde 3 defa 200 mg 5 gün süreyle
kullanılır. Özellikle penisilin, amoksisilin veya eritromisine yanıt zayıf ise ya tek
başına kullanılır ya da ilk seçilen ilaçla beraber kullanılır. Kronik enfeksiyon
hastalıklarında antimikrobiyal ajan hiçbir zaman başarılı olamamıştır; çünkü uzun
süre kimyasallarla maruz kalan mikroorganizmalar kaçınılmaz suretle seleksiyona
uğrar ve ilaç direnci oluşturur.
Antimikrobiyaller ise kısa dirençli enfeksiyon hastalıkları için uygundur.
Burada önemli olan karar antibiyotiklerden herhangi birini kullanmaktansa
hangisinin kullanılacağını bilmektir.
İnsan enfeksiyonlarının %60’ının antibiyotik müdahalesine gerek kalmadan
sadece hasta defansıyla çözüldüğü saptanmıştır. Unutulmamalıdır ki her enfeksiyon
tektir ve her klinik durumu formüle etmek imkansızdır. Antibiyotik terapisi bilim
üzerine kurulu bir sanattır.
27 5. ANALJEZİKLER
Ağrı diş hekimleri için çoğu zaman hastalığı tanımlamakta bir araç olsa da
bazı hallerde başa çıkılması zor bir durum olarak belirir. Pulpitis ve apikal
periodontitisin neden olduğu ağrılarda yapılan endodontik tedavi analjezikler
uygulanmadan
çekilmez
hale
gelebilir.
Kanalların
genişletilmesinde,
doldurulmasında ayrıca apikal formun bozulmasında ve cerrahi prosedürlerde ağrıyla
karşılaşabiliriz. Ağrı kişiye bağlı olarak değişir ve önceden kazanılmış yaralanma
deneyimi, ağrıya proğramlanma, hissi statü ve korku ile anksiyeteye bağlıdır.
Analjezikler bilinç kaybı olmaksızın ağrının kabul edilebilir boyuta
getirilmesi için kullanılırlar. Periferal ve santral etkili olmak üzere iki tipi vardır.
Periferal etkili ajanlar lokal humoral faktörleri bloke ederek (prostoglantin sentezi
inhibisyonu) sinir sisteminin periferine etki eder. Bu hafif ağrıdan orta dereceli
ağrıya kadar etkili olur ve anestetik etkisine ek olarak antipiretik ve aynı zamanda
antienflamatuar amaçlı kullanılabilirler.
Santral etkili ajanlar beyindeki ağrı algılaşımını değiştirirler. Bu ilaçlar
narkotik analjezikler ve antagonistlerdir. Bunların analjezik etkisine ilaveten lokal
ve genel anestetiklerle kullanıldığında sedasyon ve hipnoz sağlayabilirler. Antipiretik
veya antienflamatuar etkileri yoktur. Bu grubun tatbiki fiziksel ve psikolojik
bağlılıkla sonuçlanabilir. En az zararlı potansiyeldeki analjezikler yeterli gelecekse,
güçlü narkotikler verilmemelidir. Bu ajanlar orta şiddetteki ağrılara etkilidir.
Narkotik ve narkotik olmayan ilaçların kombinasyonları analjeziklerin
popüler formlarıdır. Her komponentin sinerjik etkisi olarak ilacın tek başına
kullanıldığında daha yüksek oranda analjezi sağlayacağı düşünülmüştür. Bu yolda,
santral ve periferal etkili sonuçlar için kombine edilirler. Kombinasyon, ilacın bir
28 dozu ağrıyı elimine etmek için arttırıldığında zararlı etki doğuracak ilave değerlere
sahiptir. Bu ilaçlar orta dereceli ve şiddetli ağrılar üzerine etkilidir.
Bugünkü analjezik preperatlarda büyük çeşitlilik vardır. Hekim hastaya
yararlı olan ajanların tam fizyolojik aktivite, terapötik değer ve yan etkileri bugünkü
farmakoloji kitaplarından takip edilmelidir.
AnaljeziklerinSınıflandırılması:
Non–narkotikAnaljezikler
a. Nonsteroidal antienflamatuar ilaçlar
b. Nonantienflamatuar ilaçlar
Narkotik Analjezikler
a. Opioid agonist analjezikler
b. Opioid agonist/ antagonist analjezikler
5.1.Non-narkotik Analjezikler
5.1.1. Nonsteroidal Antienflamatuar ilaçlar (NSAI)
Analjezik etkileri: Antienflamatuar analjeziklerin ağrı kesici etkileri büyük
ölçüde periferik etkilerine bağlıdır. Ağrı yapıcı kimyasal veya mekanik etkenlerin
periferde prostoglandinlerin sentezini arttırdığı ve periferik afferent sinir uçlarının
ağrı uyarılarına karşı duyarlılığı arttırdığı bilinmektedir. NSAI ilaçların pek çoğunda
bulunan ortak bir özellilk dokularda araşidonik asitten prostoglandinlerin ve diğer
29 bazı eikozanoidlerin oluşmasını katalize eden siklooksijenaz (COX-1 ve COX-2)
enzimlerini inhibe etmelidir. Narkotik analjezikler bu maddelerin sentezini inhibe
ederek ağrı kesici etki yaparlar.
Antipiretik etkileri: Ateş, immünolojik sataşmaya bağlı olarak vücut
temperatürünün yükseltilmesi olarak tanımlanır. Enfeksiyon hastalıklarının kardinal
semptomudur. Ancak ateşe neden immünolojik faktörler sadece enfeksiyon
etkenlerinden salı verilenler değildir. Enfeksiyöz olmayan iltihap olayları, kanser,
greft reaksiyonları ve benzeri durumlarda, salıverilen projen maddeler nedeniyle
ateşe yol açarlar.
Antipiretik ilaçlar artmış olan vücüt temperatürünü düşürürler, normal vucut
temperatürünü etkilemezler. Bu ilaçların temperatürü düşürmeleri ısı kaybını
artırmalarına bağlıdır. Isı kaybı ise ciltte vazodilatasyon ve terleme oluşturmak
suretiyle arttırılır.
Antienflamatuar
etkileri:
Aspirin
ve
bu
gruptaki
diğer
ilaçların
antienflamatuar etki mekanizmaları tam olarak bilinmemektedir. Durumun karanlık
kalmasının başlıca nedeni enflamasyonun erken (vasküler dönem) ve geç (hücresel
dönem) olarak oluşan ve düzenli bir sıraya göre gelişen çok çeşitli olaylardan
meydana gelmesi ve bunlar sırasında çok sayıda mediyatör veya modülatör endojen
maddelerin salıverilmesidir.
Ağrı yapıcı etkenler, dokudaki tahriş ve zedenlenme ayrıca immünolojik
reaksiyonlar; lokal araşidonik asitten prostasiklin ve prostoglandinlerin sentezini
arttırırlar.
Ayrıca
iltihaplı
dokuda
araşidonik
asitten
prostasiklin
ve
prostoglandinlerin sentezini artırırlar. Ayrıca iltihaplı dokuda araşidonik asitten
lipooksijenaz enzimleri tarafından oluşturulan hidroperoksi yağ asitlerinin,
monohidroksi yağ asitlerinin ve lökotrienlerin miktarıda artar.
30 Antienflamatuar analjezikler siklooksijenaz enzimlerini inhibe ederler,
fosfolipaz A2’ ye dokunmazlar. Böylece sadece siklooksijenaz ürünlerinin değil, aynı
zamanda lipooksijenaz ürünlerinin de sentezini azaltırlar.
Antienflamatuar analjezikleri, prostoglandinlerin bazı doku yıkıcı etkilerini
de (enflamasyon sırasında osteoklast hücrelerinin aktivasyonuna bağlı olarak kemik
rezorbsiyonu artması gibi) önleyebilir.
NSAI İlaçların Sınıflandırılması
5.1.1.1. Salisilatlar
 Aspirin ve sodyum salisilat
 Diflusinal
5.1.1.2. Para-aminofenol türevleri
 Asetaminofen (parasetamol)
5.1.1.3. Pirazolon türevi ilaçlar
 Propifenazon ve aminopirin
 Metamizol sodyum (dipiron)
5.1.1.4. Profenler (fenilpropiyonik asit türevleri)
 İbuprofen
 Naproksen
 Fenbufen
 Tiaprofenik asit
 Ketoprofen
 Fenoprofen kalsiyum
5.1.1.5. Fenil asetik asit türevleri
 Diklofenak sodyum
31  Nabumeton
 Fenklofenak
5.1.1.6. İndol asetik asit türevleri
 İndometasi
 Tolmetin
 Krtorolak trometamol
 Sulindak
5.1.1.7. Fenomik asit türevleri
 Mefanamik asit
 Flufenamik asit
 Etofenamat
5.1.1.8. Oksikamlar ve diğer ilaçlar
 Piroksikam
 Tenoksikam
 Prokuazom
 Azopropazon
 Metotrimeprazin
5.1.1.9. COX-2 inhibitörleri
 Meloksikam
 Nimesulid
 Etodolak
 Selekoksib
 Refekoksib
1- Salisilatlar
32 Aspirin ve Sodyum Salisilatlar:
Aspirin, NSAI ilaçlar içinde en fazla kullanılanı ve ucuz olanıdır. Genellikle
ağız yolundan alınır, parenteral uygulanmaz. Toksisitesi düşük bir
ilaçtır.
Antipiretik etkisi de vardır.
Farmakokinetiği
Mide suyunun asit ortamında daha ziyade non-iyonize durumda olduğundan
mideden absorbe olabilir. Bundan dolayı ilaç alındıktan 20 dakika gibi kısa bir
sürede kandaki düzeyi, minimum etkin düzeyin üstüne çıkar ve anajzejik etki
başlar. Absorbsiyon ince barsakta devam eder.
Aspirin karaciğer ve kanda salisilata hidroliz edilir. İlaç alınışından sonra 1-2
saat sonra plazmada ancak % 25 oranında hidroliz edilmeden kalır.
Kullanılışı:
Aspirin: Aspirin oral yolla, genellikle tablet şeklimde verilir. Ağrı kesmek
için mutad olarak 0,5-0,75 gr. dozunda alınır. Belirtilen dozlar, gerektiğinde 4-6
saatte bir tekrarlanır. Analjezik olarak kullanışta günlük maksimal doz 4 gr. sınırını
geçmemelidir.
Antitrombositik etkisi nedeniyle çeşitli kardiyovasküler hastalıkların tedavi
ve profilaksisinde, günde veya gün aşırı genellikle 80-325 mg. gibi küçük dozda
kullanır. Bu dozda antienflamatuar etki gösteremez.
Sodyum salisilat: Barsak kaplamalı tabletler şeklinde kullanılır. Bu şekilde
mide barsak kanalında absorbsiyonu geç olduğu için çabuk tesiri
istenen akut
durumlarda tercih edilmez. Sodyum salisilatın İ.V. verilmeye özgü enjeksiyonluk
solüsyonları vardır.
Salisilik asit: Solüsyonun ve pomad şeklinde kullanılır. Cilt üzerindeki
uygulama yerinden absorbe edilir. Bu şekli ile zehirlenmeye neden olabilir.
33 Salisilatların yan etkileri:
a) Gastrointestinal kanal irritasyonu, kanaması ve ülserojenik etki:
Salisilatlar ve antienflamatuar analjezikler; başta mide olmak üzere
gastrointestinal mukozayı tahriş ederler ve çeşitli lezyonlara neden olurlar. Mide
mukozasında epitel dökülmesi, yüzeyel peteşiler yaparlar ve mideden gizli kan
kaybını arttırırlar. Akut belirtileri tedavinin 1. ve 2. haftası içinde ortaya çıkabilir.
Tedavi uzarsa ülser meydana gelir. Bu genellikle tedavinin ilk 3 ayından sonra ortaya
çıkar. Söz konusu ilaçların yaptığı mukoza lezyonlalarının tümüne “analjezike
gastroenteropatisi” adı verilir.
Daha önce geçirilmiş peptik ülser veya gastrointestinal kanama öyküsü,
dozun artması ve kullanma süresinin uzaması, birden fazla NSAI ilaç kullanılması,
diğer ülserojenik ilaçların (glukokortikoidler, mukosit yapan kanser ilaçları) veya
oral antikuagülanların birlikte alınması, fazla alkol alımı, sigara tiryakiliği, genel
durum bozuk olması ilaca bağlı ülser riskini artırır.
Gastrointestinal yan tesir oluşturma potansiyeli bakımından NSAI ilaçlar 3
kategoriye ayrılırlar ;
i. Katorolak, indometazin, zapropazon, piroksikam ve tolmetin en riskli olanlardır.
ii. Aspirin, naproksen , fenoprofen ve silündak orta değer alırlar.
iii. İbuprofen, diklofenak, etodolak ve diflusinal daha az ve genellikle hafif
gastrointestinal tesir yapar.
b) Kan ve hemostaz:
Aspirin, düşük dozda alındığında trombositlerin agregasyonunu inhibe eder
ve kanama zamanını uzatır. Heparin ve oral antikuagülanların, antikuagülan etkisini
potansiyelize eder.
34 K vitamini eksikliği, karaciğer hastalığı veya konjenital pıhtılaşma bozukluğu
olanlarda aspirin kullanımından kaçınılmalıdır.
c) Allerjik reaksiyonlar:
Seyrek olarak gelişir. Bunun başlıca iki tipi vardır. Birinci tipi astım nöbeti
şeklinde olur ve daha ziyade bronşiyal astım, vazomotor rinit ve burun polipozisi
bulunan hastalarda ortaya çıkar. Bu tip astım, literatürde “aspirine duyarlı astım”
olarak bilinmesine karşın, prostoglandin sentezini inhibe eden diğer NSAI ilaçlar da
oluşmaktadır. Diğer tip alerjik reaksiyonlar ise ürtiker veya anjiyoödem şeklinde
olur.
d) Solunum:
Salisilatlar terapötik dozlarda alındıklarında solunum merkezini hafif stimule
ederler. Solunum sayısını ve daha az derecede olmak üzere ventilasyon hacmini
artırırlar.
e) Kardiyovasküler sistem :
Aspirin ve diğer NSAI ilaçların, prostoglandin sentezini inhibe edilmesine
bağlı olarak antiatriüretik etkileri ve vazokontrüksiyona eğilim yaratmaları nedeniyle
hipertansiyonlu hastalarda kan basıncını yükseltme olasılıkları artar.
f) Salisilizim:
Romatik ateş ve romatoid artrit olguları gibi yüksek salisilat olan kimselerde
ortaya çıkan orta derecede bir salisilat zehirlenmesi tablosudur. Baş ağrısı, baş
35 dönmesi, uyuşukluk, görme bulanıklığı, işitme kaybı ve tinnitus, hiperventilasyon,
bulantı, kusma ve bazen diyare ile kendini gösterir.
g) Ürik asit ve glukoz metabolizması:
Salisilatlar ufak dozlarda verildiklerinde böbreklerden ürik asit itharını
azaltarak bu maddenin kandaki düzeyini yükseltirler. Normal bir insanda yüksek
dozda alınan salisilat glikojenoliz, hiperglisemi ve glikozüri yapabilir. Çocuklarda ise
salisilat intoksikasyonu sırasında hipoglisemi oluşur.
h) Hepatoksik etki:
Bu etkisi çocuklarda yetişkinlerden daha belirgindir. Diğer ilaçların
hepatotoksik etki potansiyeli ise, (fenilbutazon ve asetaminofen hariç) düşüktür.
i) Antinatriüretik etki ve böbrek zedelenmesi:
Aspirin ve diğer NSAI ‘lar böbrekte PGE2 ve prostasiklin sentezini inhibe
ederek glomerüler filtrasyon hızına ve böbrek kan akımını azaltabilirler. Böbrek
tubuluslarında Na ve su absorbsiyonunu arttırabilirler ve itharını azaltabilirler
(antinatriüretik etki). Bu etkilerine bağlı olarak vücutta tuz ve su retansiyonu
yapabilirler.
j) Aspirin ve gebelik
Gebeliği sırasında uzun süre aspirin alanlarda anemi, antepartum ve preeklampsi insidansı artar. Doğumdan birkaç gün önce aspirin alan kadınlarda doğum
ve doğum sonrası kanamaları artar, yeni doğanda intrakranial kanama insidansı
36 yükselir ve doğum aletli yapılmışsa yeni doğanın cildinde kolayca lokal ekimoz
oluşabilir.
Kural olarak gebeliğin son 3 ayında bu ilaçlar alınmamalıdır; onların yerine
asetaminofen kullanılabilir. NSAI ilaçların alınması gerekli ise doğumdan önceki
hafta kesilmelidir.
k) Aspirin ve emzirme
Emziren annelerin, aspirin ve diğer antienflamatuar analjeziklerin çoğunu
kullanması tavsiye edilmez. Uzun etki süreli analjeziklerin de (naproksen gibi)
emzikli kadınlar tarafından kullanılmaması gerekir. Buna karşılık ibuprofen,
diklofenak veya flurbiprofen gibi süte az miktarda geçen analjezikler kullanılabilir;
ancak antienflamatuar analjeziklerin emziren kadınlarda tümüyle sakınılması
gerektiğini kabul eden tıbbi çevreler de vardır.
l) Reye sendromu:
Yağlı karaciğer dejenerasyonun eşlik ettiği bir akut ensefalittir. Aniden baskı,
viral hastalıkları, uyuşukluktan bir kaç gün sonra kontrol edilemeyen bulantı ile
sürer. Karaciğer büyümesi, koma ve olası ölüm takip eder. Asetaminofen uygun
analjezik ve antipiretiktir.
2- Para aminofenol türevleri
Bu grupta asetaminofen ve fenasetin bulunur. Asetaminofen, kronik
kullanılışı halinde bu grup ilaçların en az toksik olanıdır. Analjezik nefropatisinin baş
sorumlusu olarak görülen fenasetin 1960’lardan itibaren birçok ülkede, Türkiye
dahil, yasaklanmıştır.
37 Aseaminofen ( parasetamol )
Asetaminofen aspirininkine, yaklaşık olarak eşit derecede analjezik etki
yapar. Antipiretik etkisi de onunkine yakın güçtedir; fakat aspirinden farklı olarak,
antienflamatuar etkinliği oldukça düşüktür ve bu tür etkinlik gerektiren
endikasyonlarda kullanılmaz. Ancak antienflamatuar ilaçların anajjezik etkisi
arttırmak için onlarla birlikte kullanılabilir. Antitrombosit etkinliği zayıftır.
Oral yoldan alındığında asetaminofen, çabuk absorbe edilir ve etkisi erken
başlar; plazma düzeyi ½- 1 saat içinde maksimuma erişir.
Bir dozdan sonra analjezik etkisi 3-4 saat kadar devam eder. Asetaminofenin
büyük kısmı karaciğerde glukuronik aside ve sülfatla konjuge edilir ve böbreklerden
bu şekilde itrah edilir.
3- Pirazolon türevleri
Bu grupta: aminopirini antipirin, dipironi fenilbutazon ve oksifenbutazon
bulunur. Bu sınıf analjezikler daha uzun etkilidir ve akut eklem romatizmasında da
daha tesirli, fakat daha toksiktirler. Bu grubun en eski ve en az toksik olanı
antipirindir ve en az kullanılanıdır. En çok kullanılan ise fenilbutazondur.
Terapötik etkileri aspirininki gibidir. Bunların hepsinin analjezik etkilerinin
yanında antienflamatuar ve antipiretik etkileri de vardır. Analjezik etki bakımından
en güçlüsü aminopirindir. Yan etkilerinin fazlalığı nedeniyle, bazı kaynakları bu ilaç
sadece diğer analjeziklerin etkili olmadığı ağrılı veya romatizmal durumlarda
uygulanmalarını, gelişi güzel kullanılmamalarını tevsiye ederler.
Pirazolon türevi ilaçların üç ciddi yan etkisi vardır:
38 1- Kemik iliği depresyonu: Bu ilaçlar kemik iliğini deprese ederek
agranülositozi trombositipeni be aplastik anemi meydana getirirler. Bu yan
tesirler nedeniyle ölüm olguları dünyanın bir çok yerinde bildirilmiştir.
2- Peptik
ülser:
Özellikle
fenilbutazon
ve
oksifenbutazon
alanlarda
görülmektedir. Midede kanama ve ülser sonucunda peritonit oluşabilir.
3- Su ve tuz retansiyonu: Özellikle fenilbutazon ve oksifenbutazon alanlarda
görülmektedir. Bu ilaçların söz konusu yan etkisi nedeniyle plazma hacmini
%50 ‘ye kadar varabilen bir oranda arttırdıkları, ödem yaptıkları, kalp
yetmezliğine eğilimi olan kimselerde yetmezliği belirgin hale getirdikleri ve
akut akciğer ödemi yaptıkları bildirilmiştir.
Aminopirin
Aspirinden sonra en fazla kullanılan analjeziktir. Aminopirin mide barsak
kanalından çabuk absorbe edilir, maksimum kan düzeyi ilacın alınışından sonra 1-2
saat içinde oluşur. Karaciğerde mikrozomal enzimler tarafından asitlenmek suretiyle
inaktive edilir. Oral tek dozu 0,3 gr.’dir. yukarıda sayılan yan etkilerden başka
santral sinir sistemi eksitasyonu, duyarlı kimselerde herpes labialis ve anjiyö ödem
meydana getirdiği bilidirilmiştir.
Dipiron ( Novalgine )
Analjezik, spazmolitik, antiromatizmal, şiddetli ağrılı safra kesesi veya
böbrek Kolitlerine karşı, kas ve eklem romatizması, lumbago ve nöroloji de 0,5
gr.’lık tabletlerinden günde 3-4 defa 1-2 tablet, 20 - 40 damla, 1-2 ampul veya 1
sıppositar olarak alınabilir. Enjeksiyon yoluyla
nonnarkotik analjeziklerden birisidir.
39 kullanılabilen çok az sayıdaki
Farmakolojik yönden yan etkileri aminopirine benzer. Analjezik
etkisi
ondan zayıf olduğu için daha yüksek dozda kullanılır.
Fenilbutazon
Antienflamatuar etkisi vardır, ancak ciddi toksik etkilerinin olması uzun
süreli tedavide kullanılmasını engellemektedir.
Fenilbutazonun antienflamatuar etkileri salisilatlarınkine benzer; ancak
toksitesisi ayrıcalık gösterir. Fenilbutazonun agranülositozis yapabilir. Toksik etkileri
nedeniyle analjezik ve antipiretik olarak kullanılmaz.
Oksifenbutazon
Fenilbutazonun başlıca aktif metabolitidir. Tesirleri, doz ve yan etkileri
bakımından fenilbubutazondan farkı yoktur. Vucutta fenilbutazonun karaciğerde
hidroksillenmesiyle oluşan bir maddedir.
Fenilbutazon ve oksifenbutazonun sık ve ciddi yan etkilere ve ölüme neden
olmasından dolayı bunların diğer ilaçlara cevap vermeyen ankilozan spondilit
olguları dışında kullanılmaması ve tedavi süresinin bir haftayı geçmemesi tevsiye
edilir.
4- Profenler ( fenilpropiyonik asit türevleri )
İbuprofen
Antienflamatuar etkisi nedeniyle klinikte kullanıma çıkarılmış ilk propiyonik
asit türevidir. Aspirin gibi ibuprofen de aynı etki mekanizmasına dayanan
40 antienflamatuar enaljezik ve antipiretik etkilere sahiptir. İbuprofen sindirim
kanalından iyi emilir. Karaciğerde metabolize olur ve böbreklerden atılırlar.
Diş hekimliği pek çok olayda etkili bir analjeziktir. İbuprofen en önemli yan
etkisi mide barsak sistemi irritasyonudur.
Diş hekimliğinde büyük azıların çekiminden sonra gelişen ağrının önlenmesi
için ibuprofenin çekimden önce kullanılması önerilebilir.
Endodontik kökenli ağızlarda sıkça kullanımı tercih edilen bir analjezik
antienflamatuardır.
Naproksen
Propiyonik asit türevleri içerisinde en uzun süreli etkili olanıdır. Analjezik
antienflamatuar ve antipiretik etkiye sahiptir. Aspirinden farklı bir mekanizmayla
trombosit agregasyonunu önler ve kanama zamanını uzatır.
Mide barsak kanalından çabuk absorbe edilir. Büyük bölümü idrarla az bir
kısmı safra ile atılır. Emziren annelerde süte geçer.
En sık ortaya çıkan yan etkiler gastrointestinal kanalda görülür, diğer
nonnarkotik analjeziklere göre daha az olsa da ülserojen etkisi bulunur.
Fenoprofen kalsiyum
Farmakolojik ve farmakokinetik özellikleri ve kullanılış yeri bakımından
ibuprofene benzeyen bir propiyonik asit türevidir.
Fenopropen boş mideden hızla emilir ve plazmada maksimum düzeye 2 saat
sonra ulaşır. Önde gelen yan etkisi gastrointestinal irritasyondur. Deride kızarıklıklar,
uyuklama, çarpıntı, baş ağrısı ve tinnitus yapabilir.
41 5- Fenilasetik Asit Türevleri
Diklofenak sodyum
Analjezik, antienflamatuar ve antipiretik etkilidir. Mide barsak kanalından
tam ve çabuk olarak absorbe edilir. Böbreklerden ve kısmen karaciğerden itrah edilir.
Erişkinlerde başlangıçta günde 3 kere 25-30 mg. dozunda verilir. Çocuklarda
günlük dozu 2-3 mg/kg‘ dir. Yan etkileri aspirin ve indometasininkilere benzer, fakat
daha seyrek görülür ve genellikle daha hafif olur.
6- İndol Türevleri
İndometasin
Analjezik, antienflamatuar ve antipiretik etkisi olan bir ilaçtır. Antipiretik
etkisi aspirin ve fenilbutazondan kuvvetlidir. Analjezik etki iltihap varlığında
etkilidir. Antienflamatuar etkisi de aspirin ve fenilbutazondan fazladır.
İndocin tablet 25-30 mg olarak piyasada bulunur, supposituar olarak da
kullanılır. Sindirim sisteminden hızlı ve tam olarak emilir. Yan etkisi devamlı
kullanmayı sınırlar. Mide barsak bozuklukları, kemik iliği depresyonu, kan basıncı
yükseltilmesi,
hepatit,
halüsinasyon
ve
konvülsiyon
yapabilir.
Özellikle
epileptiklerde epilepsi nöbetini sıkıştırabilir. Yan etkileri çok olduğundan osteoartrit,
romatizmal artrit, ankilozan spongilit gibi durumlarda kullanılmalıdır.
Tolmetin
Yapısı yönünden indometasine benzer; fakat farmakolojik etki ve toksisite
profili bakımından ondan çok fenil propiyonik asit türevlerine yakınlık gösterir.
Mide barsak kanalından iyi absorbe edilir.
42 En sık görülen yan etkileri gastrointestinal bozukluklardır. Geçici lökopeni
yapar, nadiren agranülositoz yaptığı bildirilmiştir. Baş ağrısı, baş dönmesi ve
sinirlilik ve uyuşukluk gibi SSS ile ilgili yan etkiler oluşturur. Karaciğer ve böbrek
fonksiyonlarını bozabilir.
Travmaya bağlı eklem ve eklem dışı ağrılı lokal lezyonlara karşı etkilidir.
Sulindak
Mideden ve ince barsağın üst kısmından çok çabuk bir şekilde absorbe edilir.
Sulindak başlangıçta günde iki kez 150 mg dozunda verilir. Duruma göre bir kerelik
dozu 200 mg’a çıkartılabilir. Çocuklarda jüvenil romatoid artrite karşı kullanılır;
fakat çocuk dozu kesin olarak belirlenmemiştir.
Gastrointestinal yan etkileri aspirin ve indometosininkine benzer; ancak daha
hafif olurlar. Bu ilaçlardan farklı olarak, sık bir şekilde konstipasyon yapar. SSS ile
etkileri indometasine oranla çok azdır. Buna sulindakin indol grubu içermemesinin
katkısı bulunur.
7- Fenomik Asit Türevleri
Mefanamik asit
Analjezik, antienflamatuar ve antipiretik etkisi olan bir ilaçtır. Aspirininkine
eşit derecede analjezik etki yapar. Mide barsak kanalından iyi absorbe edilir.
Osteoartritte de kullanılır. İlk dozu 500 mg ‘dir ; sonra 6 saatte bir 250 mg
verilir. İyi bir ağrı kesicidir. Disepsi ve diyare, nadiren mide kanaması ve üre
yükselmesi yapabilir.
43 İdrarla albumin, eritrosit, lökosit çıkartır. Ayrıca kemik iliği depresyonu ve
cilt döküntüleri yapması önemli yan etkileridir. Gebelerde kontrendikedir.
Flufenamik asit
Mefanamik asitten daha kuvvetli antienflamatuar etkiye sahiptir. Analjezik
etkisi mefanamik asitten zayıftır. Oral yoldan günde 400-600 mg dozda verilir. Yan
etkileri mefanamik asitinkine benzer. En sık görülenler disepsi, bulantı ve diyaredir.
8- Oksikamlar ve Diğerleri
Piroksikam
Yapıca non-narkotik analjeziklere benzemeyen ve vücuttan en yavaş elimine
edilen, en uzun etkili ilaçtır. Romatoid artrit, osteoartrit, ankilozan spongilit ve akut
gut atritinde kullanılır.
Oral yoldan günde 1 kez 20 mg dozunda verilir. Bu doz romatoit artritte
günlük 4,7 gr aspirinin dozuna eşdeğer etkinlik gösterir.
En sık görülen yan etkileri gastrointestinal bozukluklardır. Benzer ilaçlar gibi
su ve tuz tutulmasına ve buna bağlı periferik ödeme neden olabilir. Kan üre düzeyini
düzeltebilir.
Prokuazon
Analjezik, antienflamatuar ve antipiretik etkisi olan ve yapıca diğer
Antienflamatuar ilaçlara benzemeyen ve asidik olmayan kinazolan türevi bir ilaçtır.
Prostoglandin sentezini bloke eder ve trombosit agregasyonunu inhibe eder.
Romatoid artrit, osteoartrit, ankilozan spongilir, akut eklem artritinde ve tendinit,
44 bursit, sinovit ve tenosinovit gibi durumlarda kullanılır. Oral yolla günde 3 kez 200300 mg dozunda verilir.
5.2.Narkotik (opioid) Analjezikler
Özellikle opioid, beyin reseptörlerine bağlanan ve morfinin bazı veya tüm
etkilerini gösteren doğal ya da sentetik ilaçlardır. Opioid ajanların 3 tipi, opioid
reseptörlerle etkileşime girer:
1- Agonistler
2- Antagonistler
3- Agonist/antagonistler
Agonistler, antagonistlere zıt olarak özel doku reseptörüne adapte olan ve
psikolojik değişikliğe neden olan ilaçlardır. Agonist ve antagonistler , analjezik ve
sedatif etkileri, limitli depresan etkileriyle bunlara bağlı durumlarda rol oynarlar.
5.2.1. Opioid agonist analjezikler
Tüm opioid agonist analjezikler morfinle benzer farmakolojik özellik gösterir.
Morfinin en büyük farmakolojik etkisi narkoz, sedasyon, bulantı, öksürük
süpresyonu, solunum depresyonu, ilaç bağımlılığıdır.
Kodeinin farmakolojik etkileri nitel olarak morfine benzer; nicel olarak
ayrıdır. Bağımlılık ve solunum depresyonu nadirdir. Meperidin ise morfinden daha
az öksürük önleyici; fakat daha fazla solunum depresanıdır. Ayrıca meperidin
morfinde görülmeyen antikolinerjik etki gösterir.
45 Tüm opioid analjeziklerin zıt etkileri arasında; tiksinme ve bulantı, baş
dönmesi, terleme, kızarıklık, hipotansiyon ve ilaç bağımlılığı vardır. Solunum
depresyonuna tolerans limitlidir, bu nedenle her zaman öldürücü doz mevcuttur.
Allerjik reaksiyonları, mast hücreleri ve bazofillerin histamin sagılamasıyla
karşılaşılan anaflaktik reaksiyonlardır. SSS ve solunum depresyonu, alkol gibi
solunum depresanları ile sinerjik etkilidir.
Oral absorbsiyon oranlarında çeşitlilik gösterirleri; çünkü çoğu karaciğerden
hızla metabolize olur. Eliminasyon yarılanma ömürleri 2-4 saattir. Opioid aganistler
analkezik olarak kullanılabilirler. Oral meperidin kodeine benzer analjezik etkiye
sahiptir ve en etkili oral opioid analjeziktir. Kodein ve aynı cinste olanlar ağrılarda
tercih edilen analjeziklerdir. Aspirin, kodein ve diğer opioid analjeziklerin
kontrendike olduğu ender durumlarda propoksijen uygundur.
5.2.2. Opioid agonist/antagonist analjezikler
Günümüzde pentazosin, buprenorfin, butorfenol ve nakbufin üzerinde
çalışmalar yapılmıştır. Sadece pentazosinin oral kullanımı uygundur. Pentazosin
analjezik özellikleri kodeine eşittir. Gece kabusu, halusinasyon görme gibi zıt ekileri
vardır.
Butorfenol, nalbufine benzerdir; fakat kardiyak çalışmayı arttırır ve akut
myokard hastalarında dikkatli kullanılmalıdır.
Nalbufin, asetaminofenle ve aspirinle sinerjiktir. Analjezik fonksiyon
gösterirken solunum depresyonuna neden olan faydalı bir morfin antagonisttir. Akut
myokard enfeksiyonu geçiren hastlarda tercih edilir çünkü kardiyal çalışmayı
arttırmaz.
46 5.3.Endodontide Sık Kullanılan Analjezikler
Ağrının başarılı kontrolü hem sanatsal hem de bilimseldir. Analjezik ajandan
kazanılan etkiler sadece ilaca bağlı değildir, aynı zamanda hastanın intrensek
aktivitelerine, ağrı tip ve kaynağına, yorgunluğuna, korku ve anksiyete ilişkisine,
klinik hazırlığa, hastanın medikasyon ve tedavisine bağlıdır.
Hafif Ağrılar
Orta Şiddette Ağrılar
Şiddetli Ağrılar
Aspirin
İbuprofen
Oksikodon
Asetaminofen
Diflunisal
Metadon
Proposipen
Kodein
Hidromorfin
Hidrokodon
Meperidin
Nalbufin
Pentazosin
Tablo 4: Oral kullanım için uygun analjezik ajanlar ve onların çeşitli
ağrılardaki etkinlikleri
Ponstan (mefenemik asit): Diş ağrılarında, TME yangılarında ve TME
disfonksiyon sendromunda kullanılan bir analjeziktir, 6-8 saatte bir 1-2 kapsül
verilir. Böbrek üzerinde toksik etkilidir, gebelik ve lohusalıkta, 12 yaşından küçük
çocuklarda kullanımı kontrendikedir.
Vermidon: Asetaminofen 500 mg ile 30 mg kafein içeren bir analjeziktir. Diş
ve sinüzit ağrılarında 6 saatte bir 1-2 tablet veya 8 saatte bir 1-2 tablet; çocuklarda ise
6 saatte bir yarım tablet verilir.
47 Apranax: Naproksen sodyum içeriği ile 500 mg (forte) ve 275 mg’lık
kapsüller halinde bulunur. Analjezik ve antienflamatuar etkilidir. Günlük doz
başlangıçta 550 mg, daha sonra her 6-8 saatte bir 275 mg’ dir. Maksimum günlük
doz 1375mg’ dir.
Nurofen: İbuprofen içerikli olup analjezik, antipiretik, antienflamatuar
etkilidir. Günlük doz 4-6 saatte bir 1-2 drajedir. Maksimum günlük doz 2400 mg’
dır. Kural olarak etkili olabilecek en düşük doz kullanılmalıdır.
6. ANKSİYETE FARMAKOLOJİSİ
6.1.Benzodiazepinler
Benzodiazepinler, dental tedavilerle birleşmiş anksiyete modülasyonu için
tercih edilen ilaçlardır. Benzodiazepin antagonistleri (flumdozonil) ve benzodiazepin
ters antagonistleri (-karbonil) anksiyetenin anlaşılması büyük ölçüde arttırılmıştır.
En yaygın olarak farmakokinetik özellikleri açısından sınıflandırılır. Bu
özellikler:
a- Yarı ömürlerinin farklılıkları
b- Yağdaki çözünürlükleri
c- Etki süresi
d- Farmakolojik olarak aktif metabolitlerin biyotransformasyonudur.
48 Benzodiazepin
Tek
yetişkin
dozu Eliminasyon Yarı Ömrü
(mg)
(saat)
Aktif metabolitleriyle uzun süre kalanlar :
Diazepam
2-10
4-100
Klordiazepoksit
5-10
5-30
Halazepam
20-40
14-65
Flurazepam
15-30
Prazepam
7,5-15
Aktif olmayan metabolitleriyle kısa süre kalanlar:
Triazolam
0,125-0,50
1,5-5,5
Temazepam
15-30
9-13
Alprazolam
0,25-0,50
12-15
Lorazepam
2-3
10-20
Oksazepam
10-15
5-20
Estazolam
1-2
10-24
Kuazepam
7,5-15
39
Tablo 5: Oral benzodiazepinlerin sınıflandırılması, dozları ve yarı ömürleri
Farmakodinamik olarak:
1. Antianksiyete
2. Sedatif hipnotik
3. Antikonvülsant
4. Amnesik
5. İskelet kaslarını gevşetici, etki gösterirler.
49 Sedasyon, heyecanlılık durumunun ve motor aktivitenin azalması ile
dinginleşme, hipnoz, uyuma halidir.
Benzodiazepinler
GABA
aktivitesini
baskılayıcı
etki
gösterirler.
Farmakokinetik olarak hızlı ve tamamen oral yolla absorbe olurlar. Karaciğerde uzun
aksiyon süresine sahip aktif metabolitlere transforme olurlar.
Benzodiazepinin kronik kullanımı fizik ve fiziğe bağlı sonuçlanmaktadır ve
üç grup altında semptomlar görülür.
1. Tremor, anoreksiya, sıkıntı, terleme
2. Taşikardi, hipertansiyon, görme, dokunma , duyma, tatma duyuları ile
halüsinasyonlar
3. Paresteziler, fotokopi, abdominal veya muskuler ağrılar.
Tüm SSS depresanları (alkol, barbitüratlar, opioidler) benzodiazepinle
slonum depresyonu nedeniyle sinerjik etki gösterirler. Benzodiazepinler allerjik
hastalarda, dar açılı glukoma ve porfizim hastalarında kontrendikedir.
Oral
yoldan
dental
farmakolojik
sedasyon
nedeniyle
kullanılan
benzodiazepinler, kısa yarılanma ömrü olan ve aktif metabolit içermeyen (triazolam)
ve yağ dokusuna hızlı yayılanlardır (diazepam).
6.2.Non-benzodiazepin Anksiyolitikler
Buspiron, benzodiazepinden kimyasal yapı, etki mekanizması ve bazı
farmakolojik
özellikler
nedeniyle
farklılık
gösteren
non-benzodiazepin
anksiyolitiktir. Hipnotik antikonvülsan ve kas gevşetici etkilerden yoksundur.
Sadece anksiyolitik aktivite gösterir.
50 6.3.Benzodiazepin Antagonistleri
Flumatezenil (aneksat), benzodiazepin reseptör antagonistlerinin rakibidir ve
midazolam diş hekimliğinde bilinçli sedasyon için kullanıldığından beri, SSS
depresyonuna sebep olmamak için başarıyla kullanılmaktadır. Flumazenil genel
olarak İ.V. verilir, fakat oral yoldan da iyi absorbe edilir ve karaciğerde metabolize
olur.
7. REÇETE VE REÇETE YAZMA KURALLARI
Tıpta kullanılan ilaçlar genellikle mühtahzalar (ilaç ürünleri) şeklinde
hazırlanmış olarak, eczacının denetimi ve gözetimi altında ilgili yasa hükümlerine
göre kurulmuş eczanelerde kullanıma sunulurlar. İlacın eczaneden sağlanması özel
ilaç kategorileri dışında, mutlaka reçete karşılığında olur. Reçete yazma (düzenleme)
yetksi, tıp doktorlarına ve diş hekimliğinde kullanılan kısıtlı sayıda ilaçlar için diş
hekimlerine verilmiştir.
Reçete yazma genellikle şekil ve standart ifadelerle ilgili rutin kurallara göre
yapılır. Ancak reçeteye yazılacak ilaçların hastanın gereksinimine ve içinde
bulunduğu koşullara uygun olarak seçilmesinde daima rasyonel ilaç kullanımı ile
ilgili kavram ve kurallar dikkate alınır.
7.1. Reçete Yazma Kuralları
Reçete, reçeteyi yazan hekimlerden , ilacı verecek kişiye yazıları bir
talimattır. Ancak tedavinin başarısızlığında hastanın tedaviye uyumsuzluğunun çok
önemli bir payı olduğundan, reçete hastanın da anlayacağı biçimde yazılmalıdır.
51 Reçete yazarken belirli esaslara ve kalıplara uyulur; fakat esas yönünden önemli
nokta hekimin yeterli bir farmakoloji bilgisine sahip olmasıdır.
Reçetede bulunması gereken minimum bilgiler ile ilgili olarak her ülkenin
kendi standartları ve hangi ilaçların reçeteli satılması gerektiğine, bunları kimlerin
reçete edebileceğine dair yasa ve düzenlemeleri vardır. Reçete yazma her hekimin
doğal hakkdır; ancak özel endikasyonlarda kullanılan az sayıda ilacın ilgili uzmanları
tarafından yazılması, ayrıca bazı ilaçların sadece hastanede yatan hastalarda
kullanılması gerekebilir.
Üzerinde yasal olarak bulunması gerekn bilgiler bulunmak koşuluyla, reçete
herhangi bir kağıt üzerine yazılabilir.
Ancak genellikle üzerinde hastane veya hekim ile ilgili bilgilerin basılı olarak
bulunduğu özel reçete formları kullanılır.
Yazılan bir reçetenin en önemli özelliği okunaklı ve anlaşılır olmasıdır ve
verlimesi gerekeni tam olarak tanımlamalıdır. Kötü el yazısı yanlış anlamlara neden
olur ve okunaklı yazmak hekimin yasal sorumluluğudur. Reçetedeki açıklamalar
Türkçe yazılmalıdır, Latince veya diğer yabancı dillerdeki sözcükler ve
kısaltmalardan kaçınılmalıdır. Reçete silinemeyen mürekkepli kalemle yazılmalıdır.
Aşağıdaki bilgiler reçetede bulunursa, hastanın tedavisi ile ilgili olarak ortaya
çıkabilecek pek çok tıbbi hata önlenebilir.
7.2.Reçetede Bulunması Gereken Bilgiler
7.2.1. Reçeteyi Yazan Hekim ile İlgili Bilgiler:
Boş bir reçete formu üzerinde, genellikle önceden basılmış olarak aşağıdaki
bilgiler bulunmalıdır: Hekimin adı ve soyadı, unvanı ( Dt, Dr , Uzman Dr. Vb. )
52 diploma ve varsa uzmanlık belgesi numarası, adresi, hasta ve/veya eczacının
kendisine ulaşabileceği telefon numarası.
7.2.2. Reçetenin Yazıldığı Tarih
Reçete formunun üst kısmında bulunmalıdır. Çoğu ülkede reçetenin geçerli
sayılması için bir zaman sınırlaması yoktur. Ancak reçetenin yasal önemi
bulunduğunda, eczacı eski tarihli reçeteleri vermeme hakkına sahiptir.
7.2.3. Hasta ile İlgili Bilgiler
Hastanın adı ve soyadı, yaşı
(çocuklar ve yaşlı kişiler için önemlidir ),
cinsiyeti, adresi. Bazı ülkelerde reçete üzerine tanınun da yazılması zorunluluğu
vardır. Türkiye’de böyle bir zorunluluk olmamakla birlikte, tanının reçeteye
yazılması uygundur.
7.2.4. İlaçla İlgili Bilgiler
Bir ilaç reçetelenmek istendiği zaman, reçete üzerinde ilaçla ilgili olarak
yazılması gereken ifade ve bilgiler 4 bölüme ayrılır. Bunlar :
a) Süperskripsiyon , b) inskripsiyon, c) subskripsiyon ve d) instruksiyon diye
adlandırılır. Bu bölümlere ayırma reçete yazma işlemini öğretme bağlamında
ve hekime alışkanlık kazandırma bakımından önemlidir.
a) Süperkripsiyon: Geleneksel olarak reçeteninbaşına Latince “alınız” anlamına
gelen Recipe kelimesini temsil eden R veya Rp (Rx değil) harfleri veya
simgeleri yazılır. Süperskripsipyon adı verilen bu kısım bir formaliteden
ibarettir.
53 b) İnskripsiyon: İlacın veya müstahzaların adının, farmasötik şeklinin ve
yitiliğinin yazıldığını kısımdır.
İlacın/Müstahzarın adı: Günümüzde ilacların pek çoğu mühtahzar şeklinde
özel adlarla ve belirli sayıda farmasötik şekil içeren özel ve bölünemez ambalajlar
içinde eczanelerde satışa sunulmuşlardır. Ancak hekimin , aktif madde anlamındaki
ilaçları kendine özgü veya yerleşmiş bir formülasyon şeklinde de reçeteye yazması
mümkündür; bu şekildeki formülasyona majistral ilaç/formülasyon ve bu şekildeki
reçetelere majistral reçete adı verilir.
Müstahzar şeklindeki ilaçlar için bazı ülkelerde jenerik ad, yani etkin
maddenin adı reçeteye yazılır. Ülkemizdeki genel uygulama ise ilaçların ticari adları
ile reçete edilmesidir. Ancak hekim isterse jenerik adı yani etkin maddenin standart
adını da reçeteye yazabilir. Böyle bir durumda, vereceği müstahzara eczacının karar
verme yetkisi vardır.
Reçetede müstahzar adlarının ve jenerik ilaç adlarının okunaklı bir şekilde
yazılması gerekir. Yanlış okunmya daha az yol açacağından, ilacın adının büyük
harflerle önerilir. Günümüzde kullanılan ilaçların ve müstahzaların ad benzerliği
nedeniyle yanlışlığa yol açanlarının sayısı oldukça fazladır.
Farmasötik şekil: aynı etkin maddenin ya da aynı ticari müstahzarın aynı
ticari adı taşıyan birden fazla farmasötik şekilde ürünü olabilir. Bu nedenle reçetede
verilen ilacın tablet, draje, süspansiyon, ampul vb. farmasötik şekli belirtilmelidir.
Birim farmasötik şelik içindeki etkin madde miktarı (yitilik): ilacın
farmasötik şekli birden fazla yitilik ise (örneğin 1 mg, 2 mg ve 5 mg gibi farklı
yitilikte tabletleri varsa) her bir tablet, draje, kapsül, supozituvar, vb. formunda ne
kadar etkin madde bulunduğu, yani yitiliği reçetede belirtilmelidir. Oral yoldan
alınacak sıvı farmasötik sekiller için genellikle 5 ml’deki miktar, parenteral yoldan
54 uygulanacak şekiller için 1 ml’deki veya 1 ampul ya da viyal (şişe) içindeki miktar
belirtilir. Miktar ölçüsü olarak metrik sistem birimleri kullanılmalıdır. Kabul edilen
uluslar arası kısaltmalar gram için g , mililitre için ml’dir. Kesirli ifadelerden
kaçınılmalı, gerekiyorsa yanlış anlamaya meydan vermemek için miktar yazıyla
yazılmalıdır.
c) Subskripsiyon: Hastanın eczaneden alacağı toplam ilaç miktarının yani
farmasötik şekil ya da çoğu zaman olduğu gibi ambalaj (kutu) sayısının ve
ambalaj farklı boyutlarda ise ambalajın kaçlığının ya da hacminin yazıldğı
kısımdır.
Artık reçetelerde olabildiğince kısaltma yapılmasından kaçınılması tavsiye
edilmektedir. Özellikle kontrollü veya suistimal edilen ilaçlar reçete edilirken tahrif
edilme olasılığını bertaraf etmek için, gerek birim farmasötik şekilde bulunan etkin
madde miktarı, gerekse reçete edilen toplam ilaç miktarı mutlaka yazıyla
yazılmalıdır.
d) İnstrüksiyon (kullanım talimatı): Bu bölümün başına “S” harfi konulur ve bu,
Latince’de “yaz, etiketle” anlamına gelen “signa” yı temsil eder. Bu bölümde
yazılanlar eczacı tarafından ilaç kutusunun üzerine aktarılmalıdır. Bu bilgiler
ilacın hangi dozda, hangi yoldan ve ne sıklıkla alınacağını ve varsa herhangi
bir bir özel uyarı veya talimat içerir ve özellikle hastanın anlayacağı biçimde
ve Türkçe yazılmalıdır.
İlacın nasıl ve ne zaman kullanılacağı, tedavi süresi ve bu ilacın kullanılma
amacı hastaya hem hekim, hemde eczacı tarafından anlatılmalıdır. Bu görevi hekim
“eczacı yapar”, eczacı da “hekim yapmıştır” diye birbirlerine bırakmamalıdır.
Ayrıca bu bilgiler ilaç kutusunun üzerine eczacı tarafından mutlaka
yazılmalıdır.
55 Kullanım şekli ile ilgili talimatlar açık olmalı ve günlük maksimum doz
belirtilmelidir. Gerekiyorsa, reçetenin tekrar edilmemesi veya kaç kez ya da hangi
tarihe kadar tekrar edilebileceği hakkında reçete üzerinde eczacıya bilgi verilmelidir.
7.3.Hastaya İlaç Verilirken Kullanılan Bazı Miktar Ölçüleri:
Reçetede sıvı farmasötik şekil halindeki müstahzaların hastaya verilecek dozu
aşağıdaki ölçülere göre belirlenir :
Damla: Az miktarda verilmesi gereken ve etkin madde konsantrasyonu
yüksek olan solüsyonlar hastaya damla ile verilirler. Damla büyüklüğü çeşitli
faktörlere ve damlalığın dış çapına bağlıdır.
Kaşık: Doz ölçeği olarak kaşık kullanılabilir. Oral yoldan uygulanacak sıvı
farmasötik şekil halindeki müstahzalardan pek çoğunun ambalajı içine özel plastik
kaşıklar konulmuştur. Bunlar genellikle 5 ml’liktir; bazılarının içlerinde yarım
kaşıklık (2.5 ml’lik) hacmi belirleyen bir çizgi hizası bulunur.
Oral enjektör: Ağızdan alınan sıvı şeklindeki ilaç 5 ml’den az bir hacimde
verilecekse bir plastik injektör (iğnesiz) ile de hacim belilenebilir ve bu,
müstahzaların ambalajı içine konulabilir. Bu, bebekler veya daha küçük çocuklara
uygun miktarda ilaç verilmesinde kolaylık sağlar.
7.4.Sık Karşılaşılan Reçete Hataları
Bütün reçeteler okunaklı, belirsizliğe yol açmayacak şekilde anlaşılır, tarihli
ve imzalı olmalıdır. Gerekli ve yeterli bilginin reçeteye yazılmaması, müstahzar adı,
doz ve doz aralığı konusunda hatalı uygulamaya neden olabilecek derecede
okunaksız el yazısı ve uygunsuz ilaç seçimi en sık karşılaşılan reçete hatalarıdır.
56 Gerekli bilginin reçeteye yazılmaması: Sık karşılaşılan bazı örnekler
şunlardır; ilacın kullanım talimatları bölümüne “tarif üzerine” yazılması veya ilaç
uygulama yolunun yazılmaması ve hastaya yeterince açıklanmaması sosyokültürel
seviyesi düşük hastalarda tedavinin başarısını önemli derecede etkiler.
Okunaksız el yazısı: Müstahzar adlarının reçeteye yazıldığı ülkemizde,
okunaklı yazmanın önemi fazladır. Çünkü ilaçların ticarı adları genellikle Türkçe
değildir ve çoğu zaman birbirinden çok farklı etkin maddeler içeren müstahzaların
ticari adları birbirine benzemektedir. Buna ek olarak, birim farmasötik şekil içinde
bulunan etkin madde miktarının rakamla, özellikle kesirli sayılarla belirtilmesi
halinde ve bu miktarların biirimleri (mg, g, mikrogram, ünite, vb.) konusunda çok
yaygın olarak hatalı yazımlar görülmektedir. Bunlara engel olamanın tek yolu
miktarları ve birimleri yazıyla belirtmektir.
Uygunsuz ilaç seçimi: Kontrendikasyonlar ve ilaç etkileşimleri hakkında
eksik bilgi nedeniyle de uygun olmayan reçeteler az denemeyecek sayıdadır. Bunu
önlemenin en temel yolu hekimlerin bu konuda daha iyi eğitilmeleri ve duyarlı
davranmaları, gerekirse ve ulaşılması mümkünse bu konuda farmakolog/klinik
farmakologdan yardım alması veya farmakoloji kitaplarından, formüllerden ve varsa
ilaç bilgi bankalarından yararlanmasıdır. Reçete yazarken, ek olarak hasta mutlaka
diğer nedenlerle kullanmakta olduğu ilaçlar hakkında da sorgulanmalıdır. Bu tipte
hataları önlemenin yolu, hekimlerin rasyonel tedavi düzenleme süreci içinde aşağıda
sözü edilen ilkelere uyma gayreti içinde olmalarıdır.
7.5.Reçetede İlaçlar Arasındaki Geçimsizlik
Bazı ilaçlar bir reçetede veya bir majinastik formülde bir arada verildikleri
zaman. Çeşitli nedenlerle birbirlerinin terapötik etkisini azaltırlar, ortadan kaldırırlar
57 veya yeni ve zehirli bir birleşik oluşumuna neden olabilirler. Bu duruma geçimsizlik
ve inkompatibilite adı verilir. Geçimsizlik başlıca iki şekilde oluşur. Farmasötik
(fiziksel ve kimyasal) ve trapötik.
Farmasötik geçimsizlik: biri diğerinin fizyolojik veya farmakolojik
antagonisti olan ilaçların ya da biri diğerini akut zehirlenmeye veya ölüme neden
olacak derecede potansiyalize eden ilaçların aynı reçetede (genel olarak aynı tedavi
programında) bulunması sonucu olur.
7.6.Reçetesiz Satılan İlaçlar
Bağımlılık yapıcı olsun veya olmasın bütün tıbbı ilaçların reçete ile satılması
esastır. Ancak sık görülen ve çoğu kez kişinin sağlığını tehdit etmeyen ve kısa sürüp
kendiliğinden geçen bazı haastalık veya rahatsızlık durumlarında kullanılan ilaçlar
kişinin bunları kolayca alıp kendi başına kullanması (self-modifikasyon) için
reçetesiz satılabilirler. Böylece bu durumlarda kişinin hekime gitmesi, masrafa ve
zahmete girmesi ve hekimin zamanını kaybettirmesi önlenmiş olur. Reçetesiz satılan
veya satılması uygun olan ilaçlar arasında şunlar sayılabilir: aspirin, asetaminofen ve
ibuprofen gibi uzun yıllar denenmiş ağrı kesici ilaçlar, yara ve birince derece (hafif)
yanık gibi durumlarda dışarıdan kullanılan antiseptik ilaç müstahzarları, bağımlılık
yapmayan sentetik öksürük kesici ilaç müstahzarları, hafif allerjik reaksiyonlara karşı
oral veya dıştan kullanılan antihistaminik müstahzarları, soğuk algınlığına veya
allerjiye
karşı
kullanılan
bazı
vazokonstrüktör
ve
antihistaminik
ilaç
kombinasyonları, bazı oftalmik merhem ve solüsyonlari bazı burun damlaları veya
spreyleri, antiseptik kulak damlaları, günlük tavsiye edilen rasyonel miktarını
aşmayan dozda vitamin içeren mültivitamin müstahzarları. Bu ilaçlara “tezgah-üstü”
(over the counter, OTC) ilaçlar adı verilir.
58 III.
SONUÇ
Sonuç olarak endodontik tedavilerde kullanacağımız ilaçları dikkatli ve
bilinçli seçmemiz gerekmektedir.
Endodontik tedavi başlangıcı öncesinde, tedavi seansları arasında ve tedavi
tamamlandıktan sonra ağrı kontrolü amacıyla en çok tercih edilen analjezikler ise
aspirin, parasetamol, ibuprofen, dihidrokodein ve naproksen sodyumdur.
Endodontide kullanılacak ilaçlar klinik belirtiler, semptomlar ve laboratuvar
testleri ile tanımlanmış sonuçlar göz önünde bulundurularak seçilmelidir. İlacın dozu
ve kullanım süresi iyi ayarlanmalıdır. Gereğinden fazla ilaç kullanımından
kaçınılmalıdır. Bilinçsizce kullanılan antibiyotiklere karşı bakteriyel direnç geliştiği
unutulmamalıdır.
Endodontik tedavi uygulamalarından antibiyotik profilaksisi düşünülen
hastaların sağlık durumu, tıbbi statüsü, uygulanacak tedavi ve tedavinin hastanın
sağlığı üzerinde olası olumsuz etkileri değerlendirilmeli, gerekli durumlarda hastanın
hekiminden tıbbı konsültasyon istenmeli; elde edilen bilgi ve bulgular ışığında
gerekli görülen profilaksi uygulanmalıdır. Penisilin, amoksisilin, eritromisin ve
metranidazol endodontide sıkça kullanılan antibiyotiklerdir.
Dental
tedavilerde
hekimin
karşılaşacağı
olumsuzluklardan
biri
de
anksiyetedir. Anksiyete varlığı doğrudan hasta hekim ilişkisini, uygulanmak istenen
tedavinin kalitesini ve başarısını etkilediği için önemlidir. Anksiyetenin ortadan
kaldırılması için diş hekimlerinin sıkça başvurduğu ilaçlar triazolam ve diazepamdır
59 IV.
KAYNAKLAR
1. Bal F., Diş Hekimliğinde Analjezik ve Antienflamatuar İlaçlar, İDO dergi,
2005, 103, s:72-80
2. Mehlisch DR., The Efficacy of Combination Analgesic Therapy in Relieving
Dental Pain, J Am Dent Assoc, 200, 133, s:861-871
3. Natarjan S., Antibiotic Treatment for Odontogenic İnfections Procedure and
Penicilin are First-line Therapies, CPJ/RPC DECEMBER 2004/JANUARY
2005, 137, 10, s:25-29
4. Bal F., Diş Hekimliğinde Antimikrobiyal İlaçlar İDO Dergi, 2004, 98, s:70-78
5. Selçuk E., Koyuncu BÖ., Diş Hekimliğinde Antibakteriyel Tedavi, 1.
Antibiyoterapinin Temel Prensipleri ve Akut Odontojen Enfeksiyonlarının
Antibiyotiklerle Tedavisi, İzmir Diş Hekimleri Odası Dergisi, 1996, 8, s:1014
6. Montgomery E.H., Kroeger D.C., Use of Antibiotics in Dental Treatment,
Dent Clin., North Am, 1984, 18, s:433-453
7. Alpaslan C., Diş Hekimliğinde Sık Kullanılan İlaçlar, 2. Baskı, Atlas
Kitapçılık, Ankara, 2008.
8. Kayaalp O., Rasyonel Tedavi Yönünden Tıbbı farmakoloji, 8. Baskı , 1. Cilt,
Hacettepe Taş kitapçılık, Ankara, 1998, s: 165-171.
9. Dünya Sağlık Örgütü , Temel İlaçlar Eylem Planı , Reçete Yazma Rehberi,
Cenevre, 1994.
10. İnfeksiyon Hastalıkları ve Mikrobiyolojisi, Topçu W., İlke A., Söyletir G.,
Doğanay M (ed), 2. Baskı , Nobel Tıp Kitapevleri, 2002, s:167-275.
60 11. Wilson WR., General Principles of Antimicrobiyal Therapy. In, Wilson WR,
Sande MA, Current Diagnosis and Treatment in Infectious Diseases, New
York, McGraw-Hill, 2001, s:28-32.
12. Cunha Ba, Antibiotic Resistance , Antibiotic Therapy, Part I. Medical Clinics
of North America 2000, 84, s:1047-1429.
13. ALAÇAM T. “Endodonti” Ankara , 2000, s:349-369.
14. KAYAALP O., “Rasyonel Tedavi Yönünden Tıbbı Farmakoloji” Cilt 1,
Sekizinci Baskı, Hacettepe Taş Ankara , 1998, s:220-250.
15. DURAL E.Ö., Farmakoloji, Gözden Geçirilmiş ikinci baskı, Nobel Tıp
Kitabevleri Ltd. ti. İstambul, 1995, s:154-170.
16. COHEN S, Burns, R.C. Pathways of the Pulp, Toronto, 1987, s:382-391.
17. INGLE I.J., Endodontics, USA, 1994, s:641-671.
18. WEINE S.F., Endodontic Therapy, Toronto, 1989, s:725-733.
19. Can C., EÜTF Farmakoloji Ders Notları, İzmir, 2007.
20. Seymour
R.A.,
Hogg
S.D.,
Antibiyotics
and
Chemoprophylaxis,
Peiodontology 200, 2008, 46, s:80-108.
21. Guidline on Antibiotic Prophylaxis for Dental Patients at Risk for İnfection,
REFERENCE MANUAL V 31/NO 6, 09/10.
22. Roda R.P., Bagân J.V., Bielsa J.M.S., Pator J.M.S., Antibiotic use in Dental
Practice Med Oral Patol Oral Cir Bucal 2007, 12, s:186-92.
23. KHAN A.A., DİONNE R.A., COX-2 İnhibitors for Endodontics Pain,
Endodontic Topic 2002, 3, s:31-41.
24. Şen B. H. , “Endodontide Acil Tedavi”, İzmir, 2000.
25. “Diş Hekimliğinde Ağrı”, Türk Diş Hekimleri Birliği Dergisi, Ankara, 2002,
s:31-71.
61 26. KOÇ A. K. , Endodontide Analjezik, Antieflamatuar ve Sistemik Antibiyotik
Kullanımı, Bitirme Tezi , E.Ü. Diş Hekimliği Fakültesi, İZMİR, 2006.
27. OĞUZ H. K. , Endodontide Sistemik İlaç Kullanımı , Stj. Dişhekimi , Bitirme
Tezi, E.Ü. Diş Hekimliği Fakültesi, İZMİR, 2013.
28. UĞUR G., Endodontide Farmakoloji, Bitirme Tezi, E.Ü. Diş Hekimliği
Fakültesi, İZMİR, 2006.
29. KORKMAZ S, Diş Hekimliğinde İlaç Kullanımı, Bitirme Tezi, E.Ü. Diş
Hekimliği Fakültesi, İZMİR, 2010
62 V.
ÖZGEÇMİŞ
1990 yılının temmuz ayında Gaziantep’ de doğdum. İlköğrenimimi SAMİYE
TEYMUR - EMİNE ULUSOY İlköğretim okulunda 2005 yılında birincilikle
tamamladım.
Ortaöğrenimimi
Gaziantep
Anadolu
Lisesinde
2009
yılında
tamamladım. 2010 yılında Ege Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesini kazandım.
63 
Download