1 KÜRESEL KRİZDE MALİYE POLİTİKASININ ETKİNLİĞİ: TÜRKİYE UYGULAMASI (Doktora Tezi) Adil AKINCI Kütahya – 2015 2 T.C. DUMLUPINAR ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ Maliye Anabilim Dalı Doktora Tezi KÜRESEL KRİZDE MALİYE POLİTİKASININ ETKİNLİĞİ: TÜRKİYE UYGULAMASI Danışman: Yrd. Doç. Dr. Fazlı YILDIZ Hazırlayan: Adil AKINCI Kütahya – 2015 3 Kabul ve Onay Adil AKINCI’nın hazırladığı “Küresel Krizde Maliye Politikasının Etkinliği: Türkiye Uygulaması” başlıklı Doktora tez çalışması, jüri tarafından lisansüstü yönetmeliğinin ilgili maddelerine göre değerlendirilip oybirliği / oyçokluğu ile kabul edilmiştir. 04/11/2015 Tez Jürisi İmza Kabul Red Prof. Dr. Selami SEZGİN Doç. Dr. Ali ŞEN Doç. Dr. Sinan SARISOY Yrd. Doç. Dr. Fazlı YILDIZ (Danışman) Yrd. Doç. Dr. Güner TUNCER Doç. Dr. Niyazi KURNAZ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürü 4 Yemin Metni Doktora tezi olarak sunduğum “Küresel Krizde Maliye Politikasının Etkinliği: Türkiye Uygulaması” adlı çalışmamın, tarafımdan bilimsel ahlak ve geleneklere aykırı düşecek bir yardıma başvurmaksızın yazıldığını ve yararlandığım kaynakların kaynakçada gösterilenlerden oluştuğunu, bunlara atıf yapılarak yararlanılmış olduğunu belirtir ve bunu onurumla doğrularım. ....../....../2015 Adil AKINCI 5 Özgeçmiş 23.10.1984 yılında Kütahya’da doğdu. İlkokul, ortaokul ve lise eğitimini Kütahya’da tamamladı. 2005 yılında Dumlupınar Üniversitesi İ.İ.B.F. Maliye Bölümünde lisans eğitimini tamamladı. 2011 yılında Dumlupınar Üniversitesi S.B.E. İşletme Bölümü Muhasebe-Finans Anabilim Dalı’nda yüksek lisans eğitimini tamamladı. 2014 yılında İstanbul Üniversitesi S.B.E. Ekonometri Bölümünde başladığı yüksek lisans eğitimi devam etmektedir. v ÖZET KÜRESEL KRİZDE MALİYE POLİTİKASININ ETKİNLİĞİ: TÜRKİYE UYGULAMASI AKINCI, Adil Doktora Tezi, Maliye Anabilim Dalı Tez Danışmanı: Yrd. Doç. Dr. Fazlı YILDIZ Kasım, 2015, 169 sayfa Devletin ekonomiye müdahale etmesi konusu iktisat literatüründe her dönem en başta gelen tartışma konularından birisi olmaktadır. 1929 Büyük Buhranı sonrasında J.M. Keynes’in görüşleri doğrultusunda devletin ekonomi içerisindeki rolüne yeni bir boyut getirilmiş ve ekonomik büyümenin sağlanmasında maliye politikasına aktif bir rol yüklenmiştir. Daha sonra, 1970’li yıllarda yaşanan petrol fiyatı şokları ve 1980’li yıllarda Avrupa’da uygulanan mali daralma politikaları sonucunda yaşanan gelişmeler, maliye politikasının etkinliği üzerine yeni tartışmaları beraberinde getirmiştir. Yaşanan gelişmeler sonucunda iktisatçılar, Keynes’in ekonomik büyümenin sağlanmasında maliye politikasına yüklediği görevin etkinliğine yönelik ciddi eleştiriler yapmışlardır. 2008 yılına kadar ekonomi politikaları içerisinde önemi geri planda kalan maliye politikası, ABD’de ortaya çıkan küresel krizle birlikte ekonomi politikaları içerisindeki önemi tekrar sorgulanmaya başlanmış ve küresel krizden çıkmak için yeniden maliye politikasına aktif rol yüklenmiştir. Türkiye 2001 yılında yaşadığı finansal kriz sonrasında daraltıcı maliye politikası uygulayarak mali dengesini sağlamış, küresel krizin etkilerini bertaraf edebilmek için dünyada olduğu gibi genişletici maliye politikası uygulamalarını krizden kurtulabilmek için aktif hale getirmiştir. Türkiye’de küresel kriz sonrası uygulanan maliye politikasının etkin olup olmadığı bu çalışmanın temel amacını oluşturmaktadır. Çalışmada, zaman serisi analizi yöntemleriyle 2002:4-2014:4 dönemi baz alınarak Türkiye’de küresel kriz sürecinde uygulanan maliye politikası uygulamalarının ekonomik büyüme üzerindeki etkinliği incelenmiştir. Çalışma sonucunda Türkiye’de, küresel kriz sonrasında uygulanan maliye politikasının ekonomik büyüme üzerinde etkin olduğu, kriz döneminde kullanılan mali politika araçlarından kamu harcamalarının, vergilere göre daha etkin politika aracı olduğu tespit edilmiştir. Anahtar Kelimeler: Maliye Politikası, Küresel Kriz, Johansen Eşbütünleşme Analizi, VAR Analizi vi ABSTRACT EFFECTIVENESS OF FISCAL POLICY ON GLOBAL CRISIS: AN APPLICATION IN TURKEY AKINCI, Adil Ph.D. Thesis, Department of Public Finance Supervisor: Yrd. Doç. Dr. Fazlı YILDIZ November, 2015, 169 pages The issue of government intervention in the economy has been one of the most primary discussion points of economics in every period. Following the 1929 Great Depression, a new dimension has been brought to the role of government in economy, in line with standpoint of J.M. Keynes and an active role has been given to fiscal policy in achieving economic growth. Later on, the developments emerging as a result of the oil price shocks in 1970s and the fiscal contraction policies implemented in Europe in 1980s have led to new discussions on the activity of fiscal policy. As a result of the developments, economists have criticized Keynes severely for the activity of task having been imposed to fiscal policy by him, in achieving economic growth. Fiscal policy, whose importance has stayed background among other economic policies until the year 2008, has become a matter, whose importance among economic policies was started to be questioned again, as a result of the global crisis emerging in the USA and in order to overcome the crisis, an active role has been given to fiscal policy again. Turkey has redressed its fiscal balance by implementing a contractionary fiscal policy after the financial crisis in 2001, and as in the other parts of the world, has activated implementations of expansionary fiscal policies in order to remove the influences of the global crisis. The primary aim of this study is to find out whether fiscal policy implemented after the global crisis is effective or not. The study analyzes the effectiveness of fiscal policy practices implemented during the process of global crisis in Turkey. Time-series analysis method has been used and 2002:4-2014:4 period has been taken as a basis in the study. In the end, the study presents that, fiscal policy implemented in Turkey after the global crisis is effective in economic growth, and public expenditures used during crisis period, that are among means of fiscal policy, are more effective means of policy, compared to taxes. Keywords: Fiscal Policy, Global Crisis, Johansen Cointegration Analysis, VAR Analysis. vii İÇİNDEKİLER Sayfa ÖZET................................................................................................................................v ABSTRACT ....................................................................................................................vi İÇİNDEKİLER .............................................................................................................vii TABLOLAR LİSTESİ....................................................................................................x ŞEKİLLER LİSTESİ....................................................................................................xii KISALTMALAR .........................................................................................................xiii TEZ METNİ .................................................................................................................xiv GİRİŞ ...............................................................................................................................1 BİRİNCİ BÖLÜM KÜRESEL KRİZİN GELİŞİMİ VE TÜRKİYE’YE ETKİSİ 1.1. KRİZ KAVRAMI ................................................................................................7 1.2. FİNANSAL KRİZ KAVRAMI VE TÜRLERİ .................................................9 1.2.1. Para Krizi ......................................................................................................12 1.2.2. Bankacılık Krizleri ........................................................................................14 1.2.3. Dış Borç Krizleri ...........................................................................................15 1.2.4. Sistemik Kriz.................................................................................................16 1.3. KÜRESEL KRİZ VE KÜRESEL KRİZİN TÜRKİYE’YE ETKİLERİ......16 1.3.1. Küresel Kriz ..................................................................................................16 1.3.1.1. Birinci Dalga: Konut Krizi...............................................................17 1.3.1.2. İkinci Dalga: Bankacılık Krizi .........................................................21 1.3.1.3. Üçüncü Dalga: Reel Sektör Krizi.....................................................24 1.3.1.4. Dördüncü Dalga: Krizin Bulaşması ve Küreselleşmesi ...................27 1.3.2. Küresel KrizinTürkiye Ekonomisine Etkileri ...............................................31 1.3.2.1. Küresel Krizin Türkiye Ekonomisine Bulaşma Yolları ...................33 1.3.2.1.1. Finansal Kanal......................................................................33 1.3.2.1.2. İhracat Kanalı .......................................................................36 1.3.2.2. Küresel Krizin Temel Makroekonomik Göstergeler Üzerindeki Etkileri...............................................................................................38 1.3.2.2.1. Küresel Kriz ve GSYİH .......................................................38 1.3.2.2.2. Küresel Kriz ve İmalat Sanayi Kapasite Kullanım OranıSanayi Üretim Endeksi..........................................................39 1.3.2.2.3. Küresel Kriz ve İstihdam .....................................................41 1.3.2.2.4. Küresel Kriz ve Enflasyon ...................................................42 1.3.2.3. Küresel Krizin Kamu Maliyesine Etkileri........................................45 1.4. TÜRKİYE’NİN KÜRESEL KRİZDEN ÇIKIŞI.............................................50 1.4.1. Finansın Geri Dönmesi .................................................................................50 1.4.2. Pazar Çeşitlemesi ..........................................................................................52 viii İKİNCİ BÖLÜM DÜNYADA VE TÜRKİYE’DE KÜRESEL KRİZİ ÖNLEYİCİ MALİYE POLİTİKALARI 2.1. MALİYE POLİTİKASI KAVRAMI, AMAÇLARI VE ARAÇLARI ..........58 2.1.1. Maliye Politikası Kavramı ............................................................................58 2.1.2. Maliye Politikasının Amaçları ......................................................................58 2.1.2.1. Ekonomik Büyüme ve Kalkınmanın Gerçekleştirilmesi..................59 2.1.2.2. Ekonomik İstikrarın Sağlanması ......................................................59 2.1.2.3. Gelir ve Servet Dağılımında Adaletin Sağlanması ..........................60 2.1.3. Maliye Politikasının Araçları ........................................................................60 2.1.3.1. Kamu Harcamaları ...........................................................................61 2.1.3.2. Kamu Gelirleri .................................................................................62 2.2. MALİYE POLİTİKASININ ETKİNLİĞİ ......................................................67 2.2.1. Maliye Politikasının Keynesyen Etkinliği ....................................................67 2.2.2. Maliye Politikasının Keynesyen Olmayan Etkinliği.....................................69 2.2.2.1. Rasyonel Beklentiler Hipotezi .........................................................69 2.2.2.2. Ricardocu Denklik Hipotezi.............................................................70 2.2.2.3. Genişletici Mali Daralma Hipotezi ..................................................70 2.2.2.4. Monetarist Maliye Politikası ............................................................71 2.3. DÜNYA’DA KÜRESEL KRİZİ ÖNLEYİCİ MALİYE POLİTİKALARI..72 2.4. TÜRKİYE’DE KÜRESEL KRİZİ ÖNLEYİCİ MALİYE POLİTİKALARI...............................................................................................76 2.4.1. Küresel Krizin Önlenmesinde Vergi Politikaları ..........................................77 2.4.2. Küresel Krizin Önlenmesinde Harcama Politikaları.....................................79 ÜÇÜNCÜ BÖLÜM MALİYE POLİTİKASININ ETKİNLİĞİ ÜZERİNE EKONOMETRİK BİR UYGULAMA:TÜRKİYE ANALİZİ 3.1. LİTERATÜR......................................................................................................82 3.2. METODOLOJİ ..................................................................................................95 3.2.1. Eşbütünleşme Analizi ...................................................................................95 3.2.2. VAR Analizi .................................................................................................97 3.2.2.1. Etki-Tepki Fonksiyonu ....................................................................98 3.2.2.2. Varyans Ayrıştırması .......................................................................98 3.3. VERİ....................................................................................................................99 3.4. EKONOMETRİK ANALİZ SONUÇLARI...................................................101 ix 3.4.1. Birim Kök Testi ..........................................................................................101 3.4.2. Küresel Krizin Etkilerini Dikkate Almadan Yapılan Analiz ......................102 3.4.2.1. Eşbütünleşme Analizi.....................................................................103 3.4.2.2. VAR Analizi ..................................................................................105 3.4.3. Küresel Krizin Modele Dahil Edilmesi.......................................................111 3.4.3.1. Eşbütünleşme Analizi.....................................................................112 3.4.3.2. VAR Analizi ..................................................................................115 3.5. AMPİRİK BULGULARIN DEĞERLENDİRİLMESİ ................................121 SONUÇ.........................................................................................................................126 KAYNAKÇA ...............................................................................................................129 DİZİN ...........................................................................................................................153 x TABLOLAR LİSTESİ Sayfa Tablo 1.1: Finansal Sistem-Reel Ekonomi Bağlantıları.................................................11 Tablo 1.2: ABD’deki Finansal Kuruluşların Zararları (Milyar $) .................................23 Tablo 1.3: Ekonomilerin Büyüme Oranları (%).............................................................25 Tablo 1.4: EPB’nin Ekonomik Kriterleri ve Koşulları ..................................................27 Tablo 1.5: Euro Bölgesi Kamu Borç Stokunun GSMH’ya Oranı (%)...........................30 Tablo 1.6: Euro Bölgesi Bütçe Açıklarının GSMH’ya Oranı (%) .................................30 Tablo 1.7: Türkiye’ye Gelen Doğrudan Yabancı Sermaye Yatırım Tutarları (Milyon $) .....................................................................................................33 Tablo 1.8: Portföy Yatırımları (Milyon $) .....................................................................34 Tablo 1.9: Türkiye’de Faiz Oranları (%) .......................................................................35 Tablo 1.10: Türkiye’nin Dış Ticaret Dengesi ................................................................38 Tablo 1.11: Türkiye’de Sektörel Büyüme Oranları (%) ................................................38 Tablo 1.12: Faiz Dışı Fazla Tutarları(Milyon TL) ve GSYİH İçindeki Payı(%)...........45 Tablo 1.13: Vergi Gelirlerinin GSYİH İçerisindeki Payı (%) .......................................46 Tablo 1.14: Konsolide Bütçe Gelirleri-Giderleri ve Bütçe Açığı (Bin TL) ...................47 Tablo 1.15: Parasal Genişleme Kararları .......................................................................51 Tablo 1.16: Ülkelerin Toplam İhracattaki Payları (%) ..................................................53 Tablo 1.17: Sektörlerin İhracat İçerisindeki Payları (%) ...............................................54 Tablo 1.18: İmalat Sanayinin Alt Bileşenleri (Milyar $) ...............................................55 Tablo 2.1: Özelleştirme Gelirleri ($)..............................................................................66 Tablo 2.2: Kamu Harcamalarının GSYİH’ye Oranı (%) ...............................................73 Tablo 2.3: Kamu Gelirlerinin GSYİH’ye Oranı (%)......................................................73 Tablo 2.4: Merkezi Bütçe Dengesinin GSYİH’ye Oranı (%) ........................................74 xi Tablo 2.5: Kamu Brüt Borç Stokunun GSYİH’ye Oranı (%) ........................................75 Tablo 2.6: Küresel Krizde Uygulanan ÖTV ve KDV İndirimleri..................................78 Tablo 2.7: Merkezi Yönetim Giderleri (Bin TL) ...........................................................80 Tablo 3.1: Analizde Kullanılacak Değişkenler ..............................................................99 Tablo 3.2: Birim Kök Test Sonuçları ...........................................................................102 Tablo 3.3: Uygun Gecikme Uzunluğunun Belirlenmesi..............................................103 Tablo 3.4: Johansen Model Belirleme İstatistikleri .....................................................104 Tablo 3.5: Trace ve Maximal Eigenvalue İstatistikleri ................................................104 Tablo 3.6: Hata Düzeltme Modeli Sonuçları ...............................................................105 Tablo 3.7: GSYİH’nin Varyans Ayrıştırma Tablosu ...................................................110 Tablo 3.8:Kamu Harcamalarının Varyans Analizi.......................................................110 Tablo 3.9:Vergi Gelirlerinin Varyans Ayrıştırması .....................................................111 Tablo 3.10: Zivot-Andrews (ZA) Yapısal Kırılmalı Birim Kök Testi Sonuçları.........112 Tablo 3.11: VAR Modeli İçin Uygun Gecikme Uzunluğu ..........................................112 Tablo 3.12: Johansen Model Belirleme İstatistikleri ...................................................113 Tablo 3.13: Maximal Eigenvalue ve Trace İstatistikleri ..............................................114 Tablo 3.14: Hata Düzeltme Modeli (VECM) ..............................................................114 Tablo 3.15: GSYİH’nin Varyans Ayrıştırma Tablosu .................................................119 Tablo 3.16: Kamu Harcamalarının Varyans Ayrıştırma Tablosu ................................120 Tablo 3.17: Vergi GelirlerininVaryans Ayrıştırma Tablosu ........................................121 Tablo 3.18: Maliye Politikası Araçlarının Değişimi ....................................................124 xii ŞEKİLLER LİSTESİ Sayfa Şekil 1.1: Finansal Kriz Türleri ......................................................................................12 Şekil 1.2: ABD’de Büyüme ve Faiz Oranları (%)..........................................................18 Şekil 1.3: ABD Konut Fiyatları İndeksi .........................................................................20 Şekil 1.4: Dünya’da İşsizlik Oranları (%) ......................................................................26 Şekil 1.5: Kişi Başı GSYİH ($) ......................................................................................26 Şekil 1.6: ABD ve AB Ülkelerinin İhracat Artış Hızı (%) .............................................28 Şekil 1.7: ABD ve AB’de İhracat/ GSMH (%) ..............................................................29 Şekil 1.8: ABD ve Türkiye’de Mortgage Kredilerinin GSMH’ya Oranı (%) ................32 Şekil 1.9: Türkiye’de TÜFE Bazlı Reel Efektif Döviz Kuru (2003=100) .....................37 Şekil 1.10: Kapasite Kullanım Oranı (%).......................................................................40 Şekil 1.11: Sanayi Üretim Endeksi Değişim Oranı (%) .................................................40 Şekil 1.12: Türkiye’de İşsizlik Oranları (%) ..................................................................41 Şekil 1.13: Türkiye’de Tüketici Fiyatları Endeksi (TÜFE)Yıllık Artış Oranları (%) ....43 Şekil 1.14: Fiyat Endeksleri............................................................................................44 Şekil 1.15: KKBG/ GSYİH Oranı (%) ...........................................................................48 Şekil 1.16: Toplam Kamu Borç Stoku/ GSYİH (%) ......................................................49 Şekil 1.17: Küresel Kriz Sonrasında Faiz Oranları (%) .................................................50 Şekil 3.1: Değişkenlerin Grafikleri...............................................................................100 Şekil 3.2: VAR Modelinin Durağanlığı........................................................................106 Şekil 3.3: Etki-Tepki Fonksiyonları .............................................................................107 Şekil 3.4: VAR Modelinin Durağanlığı........................................................................115 Şekil 3.5: Etki-Tepki Fonksiyonları .............................................................................116 xiii KISALTMALAR AB Avrupa Birliği ABD Amerika Birleşik Devletleri ADF Augmented Dickey Fuller ARDL Otoregresif Dağıtılmış Gecikmeli Model DM Deutsch Mark ECB Avrupa Merkez Bankası EPB Ekonomik ve Parasal Birlik ERM Avrupa Döviz Kuru Mekanizması FED Amerika Birleşik Devletleri Merkez Bankası GSMH Gayri Safi Milli Hasıla GSYİH Gayri Safi Yurtiçi Hasıla IMF Uluslararası Para Fonu KDV Katma Değer Vergisi KKDF Kaynak Kullanımını Destekleme Fonu KMYKK Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu KOBİ Küçük ve Orta Büyüklükteki İşletmeler MB Maliye Bakanlığı OECD Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü ÖİV Özel İletişim Vergisi ÖTV Özel Tüketim Vergisi PP Phillips Perron RBH Rasyonel Beklentiler Hipotezi TCMB Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası TÜFE Tüketici Fiyat Endeksi VAR Vektör Otoregresif Model VECM Hata Düzeltme Modeli WDI Dünya Gelişmişlik Endeksi ZA Zivot-Andrews xiv TEZ METNİ 1 GİRİŞ 1929 Büyük Buhranı öncesinde kabul gören klasik iktisadi düşünce, ekonomik istikrarın sağlanmasında maliye politikası uygulamalarını minimumda tutarak, maliye politikasına pasif bir rol vermekteydi. Büyük Buhran sonrasında klasik iktisadi düşüncenin temel varsayımı olan görünmez el ilkesinin işlevini yitirmesi ile birlikte ekonomik denge piyasa mekanizması tarafından sağlanamamıştır. Bunun sonucunda ise ekonomik kriz gittikçe derinleşmiştir. 1936 yılında J. M. Keynes tarafından ileri sürülen yeni yaklaşım, klasik iktisadi düşünceye temel eleştiriler getirerek ekonomik dengenin sağlanması hususunda maliye politikasının daha etkin olarak kullanılmasının gerektiğini vurgulamıştır. Keynes, ekonomik dengenin sağlanmasında piyasa mekanizmasının yetersiz kalması durumunda, devletin mali araçlarıyla ekonomiye müdahale etmesi gerektiğini savunmuştur. Ekonomik dengenin sağlanabilmesi için, konjonktür karşıtı maliye politikası uygulamalarının vazgeçilmez olduğunu ima ederek, enflasyon dönemlerinde daraltıcı mali politikalarla, deflasyon ya da resesyon dönemlerinde ise genişletici mali politikalarla ekonomiye müdahale edilmesini ileri sürmüştür. Keynes’in ortaya koyduğu bu temel ve önemli yaklaşımların Büyük Buhrandan çıkışta etkili olması, maliye politikasına olan ilgiyi etkili ölçüde arttırmıştır 1970’li yıllara kadar etkinliğini sürdüren Keynesyen maliye politikası, kitlesel üretimin tıkanması, Vietnam Savaşı, Bretton Woods sisteminin çökmesi ve petrol fiyatı şoklarının yaşanması vb. gibi bir çok önemli sorunla beraber, ekonomik sistemlerde yaşanan sorunlar karşısında çözüm üretememesi eleştirilerine maruz kalmıştır. Bu eleştiriler ise bilimsel ve ekonomik açıdan yeni yaklaşımların doğmasına neden olmuştur. 1970'li ve 80'li yıllarda yaşanan ekonomik gelişmeler Keynesyen maliye politikasının etkinliğini yitirdiğine dair düşüncelerin ortaya çıkmasına neden olmuştur. Böylece Keynes'in temel varsayımları da ciddi eleştirilere maruz kalmıştır. 1970’li yıllarda yaşanan gelişmelere bağlı olarak “Rasyonel Beklentiler Hipotezi” yaklaşımı ortaya atılmıştır. Genel olarak ifade edildiğinde genişletici mali uygulamalara dayanan Keynesyen maliye politikası uzun vadede mali dengesizliğe neden olacak ve mali denge ancak vergi artışı ya da borçlanma yoluyla sağlanacaktır. Rasyonel Beklentiler 2 yaklaşımına göre ise, genişletici mali politikaların ekonomik birimlerin uzun ve kısa vadede vergi yüklerini artırarak Keynesyen maliye politikasının temel varsayımlarından biri olan çarpan etkisinin geçersiz olacağını ve böylelikle genişletici mali uygulamaların işlevini yitireceği ileri sürülmüştür. Keynesyen maliye politikası, genişletici mali uygulamaların önemli bir sonucu olan çarpan etkisiyle birlikte özel tüketimi artırarak ekonomik büyümenin sağlanacağı varsayımına dayanmaktadır. Rasyonel beklentiler yaklaşımı ise, genişletici mali uygulamalar karşısında ekonomik birimlerin artacak olan vergi yüklerini önceden tahmin edecekleri ve tüketim harcamalarında kısıntıya gidecekleri varsayılmış ve Keynesyen maliye politikasının çarpan etkisinin geçersiz olacağını ileri sürmüşlerdir. 1980'li yıllarda yaşanan önemli gelişmelerden biri ise, ülkelerin mali disiplin uygulamalarına rağmen toplam çıktı üzerinde genişletici etkiler meydana gelmesidir. Bu durum genişletici mali daralma hipotezi olarak adlandırılmış ve özellikle Avrupa ülkelerinde uygulama alanı bulmuştur. Maliye politikasının etkinliği ve tekrar uygulama alanı bulması ise yaşanan ekonomik krizler ile birlikte ortaya çıkmıştır. Özellikle küresel krizin maliye politikası uygulamalarının tekrar alevlendirilmesi ve etkin olarak kullanılması gerektiği düşüncesini ortaya çıkarmıştır. ABD ipotekli konut piyasasında 2007 yılında başlayan ve 2008 yılında tüm dünyayı etkileyerek derinleşen finansal kriz, öncelikle konut kredilerinin geri ödenmesinde yaşanan bir problem olarak kendini göstermiştir. Sonrasında ise tüm finansal sistemi etkileyerek kredilerin daralması, ödemelerin yapılamaması, finansal kurumların iflas etmesi vb. gibi bir çok faktörle birlikte reel sektörü derinden etkilemiştir. Bu durum ise tüm dünya ekonomileri üzerindeki etkisini hızla göstermiştir. Krizin dünyaya yayılmasıyla birlikte yaşanan ekonomik daralma, 1929 Büyük Buhranından sonraki en büyük kriz olarak tarihe geçmiştir. Küresel kriz başta ABD olmak üzere, Avrupa ve Asya ekonomilerini etkisi altına alarak talep ve büyümede meydana gelen daralmaya bağlı olarak ihracat, ithalat, kapasite kullanım oranları, işsizlik oranları, enflasyon, kamu harcamaları, vergi ve kamu borç stoku gibi makroekonomik göstergeler üzerinde olumsuz etkiler yaratmıştır. Ülkeler ekonomilerini küresel krizin olumsuz etkilerinden kurtarmak ve ekonomilerini tekrar canlandırmak üzere para ve maliye politikası önlemlerine başvurmuşlardır. Küresel krizin etkilerinden kurtulabilmek için ilk önce faiz indirimi ve likidite desteği gibi para politikası önlemleri uygulanmış, daha sonra bu önlemlerin 3 yetersiz kaldığı görülünce devreye konjonktür karşıtı maliye politikası uygulamaları konulmuştur. Türkiye’de de küresel krizin etkileriyle mücadele edebilmek için dünyada olduğu gibi ilk önce para politikası uygulamaları devreye sokulmuştur. Para politikası uygulamalarının sınırlı etkiler yaratması, maliye politikasının küresel krizle mücadelede temel araç olarak devreye sokulmasına neden olmuştur. Bu kapsamda öncelikle küresel krizin etkisiyle daralan toplam talebi canlandırabilmek için harcamalar üzerinden alınan vergilerde düzenlemeler yapılmıştır. Bununla birlikte, bazı altyapı yatırımları ve işsizlik sigortası ödemeleri gibi toplam talebi canlandırmaya yönelik kamu harcamalarının yapılmasına önem verilmiştir. Küresel krizin nasıl ortaya çıktığı, dünya ekonomilerini nasıl etkilediği, Türkiye’nin küresel krizden etkilenme kanalları, küresel krizden çıkış için Türkiye’de geliştirilen politikalar ve küresel kriz sürecinde Türkiye’de alınan maliye politikası önlemlerinin ekonomik büyüme üzerinde etkin olup olmaması, uygulanan maliye politikalarında hangi maliye politikası aracının daha etkin olduğunun analiz edilmesi ve değerlendirilmesi bu çalışmanın temel çıkış noktası olmuştur. Bu bağlamda araştırmanın problemi, amacı, kapsam ve sınırlılıkları ve yöntemi aşağıdaki gibi oluşturulmuştur: • Araştırmanın Problemi: Küresel krizin nasıl ortaya çıktığı, küresel krizin Dünya ekonomilerini ve Türkiye’yi nasıl etkilediği, Türkiye’de küresel krizle mücadelede uygulanan maliye politikası uygulamalarının neler olduğu ve bu politikaların etkin olup olmadığı gibi temel sorular bu çalışmanın problemini oluşturmaktadır. • Araştırmanın Amacı: Türkiye’de küresel kriz sürecinde uygulanan maliye politikalarının ekonomik büyüme üzerinde etkin olup olmadığı, uygulanan maliye politikalarında kamu harcamalarının mı yoksa vergi gelirlerinin mi daha etkin olduğu analiz etmek ve değerlendirmek çalışmanın temel amacını oluşturmaktadır. • Araştırmanın Önemi: Türkiye’de küresel kriz sürecinde maliye politikasının ekonomik büyüme üzerindeki etkinliğini ve maliye politikası araçlarından 4 hangisinin daha etkin olduğunun analiz edilmesi ve değerlendirilmesi yoluyla, küresel kriz sürecinde maliye politikası uygulamalarının yerinde olup olmadığı, ekonomi politikaları içerisinde etkin olan maliye politikası aracını tespit etmek ve bu tespitler doğrultusunda etkin politikaların oluşturulabilmesi için bilgi sunmak bu çalışmanın önemini oluşturmaktadır. • Araştırmanın Kapsam ve Sınırlılıkları: Küresel krizde maliye politikasının etkinliğini incelemek için yapılan Türkiye analizi, 2002:4-2014:4 dönemi baz alınarak oluşturulan iki farklı ekonometrik model kapsamında ekonomik büyüme, kamu gelirleri ve vergi gelirleri değişkenleri kullanılarak analiz edilmiştir. Verilere ulaşılabilirlik ve teorik altyapı dikkate alınarak modeller oluşturulmuştur. • Araştırmanın Yöntemi: Bu çalışmada, Türkiye’de uygulanan maliye politikalarının küresel krizde etkin olup olmadığını, maliye politikası araçlarından hangisinin daha etkin olduğunu belirleyebilmek için zaman serisi analizi yöntemlerinden Johansen eşbütünleşme ve VAR analizi yöntemleri kullanılmıştır. Araştırmanın problemi, amacı, önemi, kapsam ve sınırlılıkları ve yöntemi temelinde çalışma üç bölümden oluşmaktadır. Çalışmanın ilk bölümünde finansal kriz kavramından, finansal krizin türlerinden, küresel krizin ortaya çıkış ve dünyaya yayılma sürecinden, Türkiye’ye etkileri ve bu etkilerin makroekonomik göstergeler üzerindeki yansımaları ve Türkiye’de küresel kriz sonrası krizden çıkış stratejileri incelenecektir. Çalışmanın ikinci bölümünde ise maliye politikası kavramı, maliye politikasının araçları, maliye politikasının etkinliği ile ilgili yaklaşımlar, Dünya’da küresel krize karşı alınan maliye politikası önlemleri makro bazda ele alınarak, Türkiye’de küresel krize karşı alınan maliye politikası önlemleri vergi ve harcama politikaları kapsamında incelenecektir. Çalışmanın üçüncü bölümünde ise Türkiye’de küresel kriz sonrasında uygulanan maliye politikası uygulamalarının ekonomik büyüme üzerindeki etkinliği zaman serisi analizi yöntemleri kullanılarak ekonometrik olarak analiz edilecektir. Maliye politikasının etkinliği analiz edilirken, 2002:4-2014:4 dönemi baz alınarak iki farklı model kurulacaktır. Birinci modelde, küresel krizin yaşanmadığı varsayımı altında 5 model kurulup sonuçlar tahmin edilecektir. İkinci modelde ise, küresel kriz için kukla değişken oluşturularak, küresel kriz ekonometrik olarak modele dahil edilecek ve daha sonra sonuçlar tahmin edilecektir. Modeller kurulup sonuçlar elde edildikten sonra, her iki modelde de maliye politikasının etkin olup olmadığı, maliye politikası araçlarının hangisinin daha etkin olduğu ve mali uygulamaların Keynesyen etkileri mi yoksa Keynesyen olmayan etkilere mi sahip olduğu incelenecektir. 6 BİRİNCİ BÖLÜM KÜRESEL KRİZİN GELİŞİMİ VE TÜRKİYE’YE ETKİSİ 7 1.1. KRİZ KAVRAMI Etimolojik kökeni Yunanca “krisis” kelimesine dayanan kriz kavramı Yunancada ayırma, fark anlamlarına gelmektedir (Cazan ve Cucos, 2012: 111). Türkçede ise “kriz”, kelime anlamı olarak “bir ülkede veya ülkeler arasında, toplumun veya bir kuruluşun yaşamında görülen güç dönem, bunalım, buhran” anlamlarına gelmektedir (TDK, 2013). Kriz, “buhran” ve “bunalım” kelimeleri ile eş anlamlı olarak da kullanılmaktadır. (Hançerlioğlu, 2009: 39). Bir diğer tanıma göre ise kriz, içinden çıkılması zor bir durumu veya birdenbire ortaya çıkan kötüye gidiş yönündeki olumsuz gelişmeleri ifade etmektedir (Soysal vd., 2009: 433). Yaşadığımız dünyanın bir parçası olan insanlar, toplumlar, ülkeler, işletmeler yaşamlarını sürdürürken çeşitli krizlerle karşılaşabilmektedir. Krizle karşılaşan birim açısından düşünüldüğünde, kriz farklı disiplinler tarafından farklı şekillerde ele alınmaktadır. Örneğin, kriz tıp biliminde bir hastalığı, psikolojide kişisel gelişim sürecindeki kötüye gidişi, iktisat biliminde finansal sıkıntıları, işletme disiplininde ise organizasyonun yeniden uyum sağlama sürecine girerek sorunun önlenmeye çalışıldığı durumu anlatmaktadır. Kriz kavramı, iktisadi terminolojide, ülke veya dünya ekonomisini önemli derecede sarsacak ani ve beklenmedik bir durumda ortaya çıkan, ekonominin mevcut konumunu ve geleceğini etkileyen, kötü yönetilen ekonomi politikalarının ürünü olabilen olumsuz bir durumu ifade etmektedir (Mutlu ve Polat, 2012: 49).Kriz, konjonktürdeki yön değiştirmeyi, yani genişleme ya da sürekli bir ilerleme döneminden uzun ya da kısa bir bunalım veya daralma evresine geçişi ifade etmektedir (Yılmaz vd., 2005: 78). Kriz, önceden bilinmeyen ve öngörülemeyen bazı ekonomik gelişmelerin makro düzeyde devlet, mikro düzeyde ise işletmeleri ciddi olarak etkileyecek sonuçlar ortaya çıkarması anlamına gelmektedir (Aktan ve Şen, 2001: 1225). Kriz sürecinde ekonomik yapı içinde talebin düşmesi, yatırımların azalması, işsizliğin artması ve refah seviyesinin düşmesi gibi çeşitli makroekonomik olumsuzluklar olarak kendini göstermekle beraber, mal ve hizmet üretiminde dönemsel olarak tekrarlanan ani düşüşler veya duruşlar ve bunun sonucunda ortaya çıkan kitlesel işsizlik, ücretlerin azalışı, insanların yaşam standartlarındaki gerilemeler gibi mikro ekonomik 8 olumsuzluklar olarak da kendini göstermektedir (Afşar, 2011: 144).Ekonomik kriz, sonsuz bir büyüme tasavvuru olan ekonomide firma karlarının sürekli artmaması ya da firmaların kar etme olanaklarının kısmi olarak ortadan kalkması olarak da tanımlanmaktadır (Akçay ve Güngen, 2014: 13). Kriz söz konusu olduğunda, beraberinde genellikle “resesyon” ve “depresyon” kavramları da sıkça kullanılmaktadır. Krizi tanımlarken, bu iki kavrama da açıklık getirilmelidir (Güler ve Yılmaz, 2009: 91). Resesyon, ekonomik büyümenin belirli bir süre negatif ya da yavaş olması olarak tanımlanmaktadır. Ekonomide atıl kapasitenin olması ya da ekonominin uzun vadeli büyüme oranından daha düşük bir oranda büyümesi olarak da ifade edilmektedir (Erilli vd., 2012: 240). Resesyon, ekonomik faaliyetlerin genişleyerek zirveye ulaşması ve sonrasında tekrar bir daralma yaşanmasından sonra başlamakta olup, en az iki çeyrek dönem gayri safi milli hasılada düşüş meydana gelmesi durumunda ortaya çıkmaktadır (Cashell, 2009: 2).Depresyon ise ekonomik büyüme hızının dört çeyrek dönemde negatif değer alarak uzun dönemli olması durumu olarak tanımlanmaktadır (Orhan ve vd., 2009: 31; Erilli, 2012:240). Ülkeleri krize götüren ekonomik dengesizlikler arasında; cari işlemler açığı, dış ticaret bilançosu açığı, yüksek enflasyon, kur politikaları, ulusal paranın aşırı değerlenmesi, kamu finansman açığı gibi makroekonomik nedenler sayılabilmektedir. Bunlara, bankacılık sektörünün gelişmemesi, sermaye yetersizlikleri sonucu yabancı sermaye yatırımlarının; özellikle portföy ve kısa vadeli sermaye hareketlerinin olumsuz etkisi, kamu maliyesinin yeterince gelişmemesi ve mali sorunların artması da eklenebilmektedir (Fırat, 2013: 298). İnsan davranışlarına dayanan ekonominin gelişim süreci dinamik bir süreç olup sürekli değişime uğramaktadır. Bu değişimler bazen yüzeysel olup bir takım araçlarla geçiştirilebilirken, bazen de büyük çalkantılar şeklinde ortaya çıkıp bir krize neden olabilmektedirler. Bu bakımdan ekonomide meydana gelen her değişiklik bir kriz olarak anlaşılmamalıdır. Bir durumun iktisadi anlamda kriz olarak adlandırılabilmesi için şu özellikleri taşıması gerekmektedir (Aktan ve Şen, 2001: 1225): • Her sorunu kriz olarak algılamamak, beklenmedik biçimde ortaya çıkan ciddi bir sorun olarak düşünülmelidir. 9 • Kriz algılamasında tehlike ve tehdit ön planda olduğundan negatiflik söz konusudur. Fakat krizler insanlar ve işletmeler için yeni fırsatlar sunabilmektedir. • Krizler kısa veya uzun süreli olabilmektedir. • Krizlerin bir diğer özelliği de yayılmacı olabilmeleridir. • Krizi önlemede gerekli mekanizmalar yetersiz kalabilmektedir. • Krizleri önleyebilmek için yeterli bilgiye ve zamana sahip olunamamasıdır. 1.2. FİNANSAL KRİZ KAVRAMI VE TÜRLERİ II. Dünya Savaşı’ndan sonra başlayıp, 1990 sonrasında hız kazanan ulusal ve uluslararası finansal entegrasyon süreci finansal kriz olgusunu da beraberinde getirmiştir. Ekonomide meydana gelen krizlerin temel çıkış sebepleri ve yol açtığı yıkıcı etkilerin büyüklüğü açısından en önemlisi olan finansal krizler, iktisat literatüründe üzerinde durulan en önemli konu haline gelmiştir (Kindleberger, 2008: 5). Finansal sektör, bankalar, sigorta şirketleri, leasing, faktöring şirketleri, yatırım fonu yönetimi şirketleri gibi kuruluşların bulunduğu sektör olarak tanımlanmaktadır. Ekonomik kriz bu sektörden başlamışsa buna finansal kriz ya da mali sektör krizi denilmektedir (Eğilmez, 2013: 51). Finansal krizin tek bir tanımı olmamakla birlikte, literatürde yapılan bazı finansal kriz tanımlarına aşağıda yer verilmiştir. M. Bordo (1987) finansal krizi, beklentilerde bir değişim, bazı finansal kurumların iflasından duyulan korku, gayrimenkul ya da likit olmayan varlıkların paraya çevrilme teşebbüsü olarak tanımlamıştır. Frederic Mishkin (1992: 117-118) finansal krizi, ters seçim ve ahlaki çöküntünün daha da kötüleştiği finansal piyasalarda meydana gelen bir bozulma dolayısıyla finansal piyasaların fonları en üretken yatırım alanlarına etkin bir şekilde kanalize edememesi olarak tanımlamaktadır. Finansal piyasalarda etkinlik söz konusu olmadığı için reel ekonomideki faaliyetlerde ciddi bir daralma meydana gelmektedir. 10 Kindleberger (2008:6) finansal krizi, iş döngülerinin finansal kriz içerisinde büyüme ve sonrasında dar boğaza girme dönemleri olarak tanımlamaktadır. Kindleberger’e göre, finansal krizlerin yaşanmadığı iş döngüleri ve ekonomik sistem üzerinde etkili olmayan finansal olaylar, finansal kriz kapsamına alınmamaktadır. Ball (2012: 544) finansal krizi, finansal piyasaların alt üst olması ile birlikte varlık fiyatlarının düşmesi veya finans kurumlarının mali sıkıntıya düşmesi ya da bu iki sorunun birlikte ortaya çıkması durumu olarak tanımlamıştır. Finansal sektörün ekonomik sistemde temel işlevi, reel sektör faaliyetleri için gerekli olan finansmanı sağlamaktır. Reel sektör tarafından gerçekleştirilen tasarruflar finansal kesim tarafından toplandıktan sonra tekrar reel sektöre kullandırılmaktadır. Bu nedenle finansal sektör, tüm kurumları, kuralları ve araçlarıyla reel sektör birimleri için finansman sağlama işlevine sahiptir. Küresel düzeyde yoğun rekabet ortamında faaliyet gösteren finansal sektör kuruluşları, küresel makroekonomik dengelerin dinamiklerini ve geleceğini her zaman doğru bir şekilde tahmin edememektedir. İktisadi birimler arasında aşırı kazanç hırsıyla, yüksek risklerin üstlenilmesi, ahlaki sapmaların, manipülasyonların ve aşırı spekülasyonların oluşması gibi olumsuz faktörlerin ortaya çıkması finansal sektörün işleyiş mekanizmalarını olumsuz etkileyerek finansal sistemde krizlere yol açabilmektedir (Oktar ve Dalyancı, 2010: 3). Finansal krizler, finansal piyasaların etkin bir biçimde işleyememesine ve dolayısıyla reel sektörün ekonomik faaliyetlerinde ciddi daralmalara yol açmaktadır. Finansal krizlerin ortaya çıkma ve yayılma süreçleri, zamana, ekonominin içinde bulunduğu koşullara, iktisadi konjonktüre, kurumsal ve politik yapılara, iktisadi birimlerin tercihlerine bağlı olmak üzere pek çok faktöre bağlı olarak meydana gelmekte ve ekonomi geneline yayılmaktadır. Finansal krizlere neden olan dört önemli faktör olarak (Mishkin, 1996: 29); • Finansal sektör bilançolarındaki bozulmalar, • Faiz oranlarındaki artışlar, • Belirsizliklerdeki artışlar • Varlık fiyatlarındaki değişmeler nedeniyle şirket bilançolarının bozulması gösterilmektedir. 11 Finansal krizler, reel ekonomi üzerinde büyük yıkıcı etkiler yaratabilen ve piyasaların etkin işleyiş gücünü bozan finansal piyasalardaki çöküşlerdir. Kriz sürecinde ekonomik yapı içinde talebin düşmesi, yatırımların azalması, işsizliğin artması ve sonuçta refah seviyesinin düşmesi gibi makroekonomik olumsuzluklar ortaya çıkmaktadır (Afşar, 2011:144-147). Finansal kriz söz konusu olduğunda, finansal sistem ile reel ekonomi arasındaki bağdan kaynaklanan sıkıntılar Tablo 1.1’de özetlenmiştir. Tablo 1.1: Finansal Sistem-Reel Ekonomi Bağlantıları Finansal Kanal Reel Ekonomideki Yansımaları Finansman Maliyeti Yüksek faiz hadleri finansman maliyetini arttırarak, yatırımları azaltmaktadır. Kredi İmkanı Sıkı mali şartlar, bankaların ve diğer finansal kuruluşların borç verme istekliliğini azaltmaktadır. Riskten Kaçınma Riskten kaçınma risk primini yükselterek, kaliteden kaçınmaya yol açabilmektedir. İşletmelerin Net Serveti Düşük hisse senedi ve varlık fiyatları firmaların net servetini azaltırken, ters seçim ve sübjektif risk problemini arttırmaktadır. Hane Halkının Net Serveti Düşük hisse senedi ve varlık fiyatları hane halkının net servetini azaltır, kredi itibarını düşürür, borçlanmayı daha güçlü hale getirmektedir. Döviz Kurları Güvenli paralara kaçış ve sermaye akımlarının tersine dönmesi, döviz kurlarını etkileyerek dış ticareti etkilemektedir. Güven Tüketici, işletme ve yatırımcı güvenindeki azalma, birimlerin faaliyetlerini kısmasına yol açmaktadır. Kaynak: (Cecchetti vd., 2009: 5) Finansal krizlerin türlere ayrılması ise, finansal sistemi oluşturan temel kurumlar, temel değişkenler ve temel ilişkilerdeki bozulmalara bağlı olarak tanımlanmaktadır. Bu çerçevede finansal krizler, Şekil 1.1.’de gösterildiği üzere, genel olarak para krizi, bankacılık krizi, sistemik krizler ve dış borç krizi olmak üzere dört grupta incelenmektedir. 12 Şekil 1.1: Finansal Kriz Türleri Kaynak: (IMF, 1998: 74-75; Claessens ve Kose, 2013:11;Yılmaz ve Şen, 2006: 307) 1.2.1. Para Krizi Para krizleri ile ilgili teorik altyapı 1970’li yılların sonunda Latin Amerika ülkelerinde meydana gelen krizleri açıklamak için ortaya çıkmıştır. Krugman (1979) ile Flood ve Garber (1984) yaptıkları çalışmalarda, Salant ve Handerson (1978)’in altın piyasası için yaptıkları çalışmayı baz alarak, sınırlı döviz rezervine ve para arzı ile finanse edilen bütçe açığına sahip bir ekonomide, sabit döviz kuru rejiminin sürdürülemeyeceği, spekülatif ataklara maruz kalarak, sabit döviz kuru sisteminin terkedilerek döviz krizinin ortaya çıkacağı şeklinde bir modeli ortaya koymuşlardır.1Bu model “Kanonik Model” olarak veya “KFG Modeli” olarak da adlandırılmaktadır (Claessens ve Kose, 2013: 12-13; Varlık, 2002: 160). Flood ve Garber, Krugman’ın çalışmasından farklı olarak, küçük ve dışa açık bir ekonomide sabit döviz kuru politikasının hangi koşullarda ve ne zaman sona ereceğini analiz etmişlerdir (Çakmak, 2007: 3). KFG modeline göre krizler yüksek kamu borcu ile döviz kuru arasındaki uyumsuzluktan ortaya çıkmaktadır. Krizin gelişim sürecinde öncelikle bütçe açıklarının para basılarak finanse edilmesi beraberinde enflasyona neden olmaktadır. Enflasyona bağlı olarak da devalüasyon beklentileri artarken bu durum ülkeden sermaye çıkışını tetiklemektedir. Bu ortamda sabit döviz kurunu savunan merkez bankalarının rezervleri sürekli azalırken diğer taraftan spekülatörler döviz fiyatının yükseleceğini beklentisi ile 1 Latin Amerika ülkelerinde oluşan krizleri açıklamak için geliştirilen bu modellere aynı zamanda “Latin Tipi Modeller” veya “Birinci Nesil Para Krizi Modelleri” diye de adlandırılmaktadır. 13 elde döviz tutmak isteyeceklerdir. Rezervlerin tükenmesi sonucu oluşan kriz, “para krizi” olarak adlandırılmaktadır (Atay, 2010: 363) . Sachs’a (1998: 248) göre para krizi, piyasa katılımcılarının taleplerini yerli para aktiflerinden, yabancı para aktiflerine keskin bir şekilde çevirdikleri ve böylece sabit fiyat ya da sabit orana bağlanmış bir döviz kuru sistemi içinde merkez bankasının döviz rezervlerini hızla tükettikleri bir durum olarak tanımlanmaktadır. Literatürde “Döviz Krizi” olarak da adlandırılan para krizini ödemeler dengesi krizi ve döviz kuru krizi şeklinde ikili bir ayrıma tabi tutulmaktadır. Sabit kur sistemleri uygulayan ülkelerdeki para krizleri ödemeler dengesi krizi diye adlandırılarak döviz rezervi azalmalarına vurgu yapılırken, esnek kur sistemi uygulayan ülkelerdeki krizlere döviz kuru krizi adı verilerek, döviz rezervi azalmalarının yerine kur değişmelerine vurgu yapılmaktadır (Kibritçioğlu, 2001: 175). 1980 ve sonrası dönemde yaşanan krizler, az ya da çok farklılıklar gösterseler de ana karakteristiklerini para krizleri oluşturmuştur. Örneğin Meksika’da 1976, 1982 ve 1986 yıllarında üç kez para krizi yaşanmıştır. 1976 ve 1982 krizlerinde hükümetin aşırı harcamaları etkili olurken, 1986 yılında petrol fiyatlarındaki düşüş etkili olmuş ve her üç krizde yüksek oranlı devalüasyonla sonlanmıştır (Gedikli, 2009: 40). 1990’lı yıllarda art arda yaşanan finansal krizler, birçok bakımdan benzerlik göstermesine karşın, çok farklı koşullarda ve hiç beklenmedik dönemlerde meydana gelmiştir. 1992-1993 yıllarında yaşanan Avrupa Döviz Kuru Mekanizması’na (ERM) yönelen spekülatif atak, 1994 yılında Meksika’da yaşanan Tekila krizi, 1997 Asya krizi, 1998 Rusya krizini takiben 1999 Brezilya devalüasyonu, 1990’lı yıllarda yaşanan en önemli kriz örnekleridir. Krizler ortaya çıktıkça, yeni olgular gündeme geldikçe, son krizler yeni modellerle açıklanmaya çalışılmıştır (Işık vd., 2004: 48). Krugman ile Flood ve Garber tarafından krizleri açıklamak için ileri sürülen modeller, 1992-1993 yıllarında Avrupa Döviz Kuru Mekanizması krizini ve 1994 Meksika krizini açıklamada yetersiz kaldığı için yeni kriz modelleri ileri sürülmüştür2. Yeni krizleri açıklamak için öne sürülen modeller ise Obstfeld (1994)’in çalışmasıyla başlamaktadır. Obstfeld (1994)’in modeline göre, ekonominin temel göstergelerinde bir 2 Bu model, “İkinci Nesil Para Krizi Modelleri” veya “Kendi Kendini Doğrulayan Kriz Modeli” diye adlandırılmaktadır. 14 kötüleşme olmaksızın ya da uygulanan kamu politikalarında bir tutarsızlık olmadan da para krizlerinin meydana gelebileceğini ileri sürmektedir (Demirci, 2005: 99). Modele göre para krizine neden olan en önemli faktör olarak, uzun dönemde izlenen sabit döviz kurunun sürdürülebilirliği konusunda iktisadi birimlerin olumsuz beklentiye girmeleri gösterilmektedir. İktisadi birimler beklentilerini oluştururken, kendi davranışlarının iktisat politikası uygulamalarını etkilemeyeceğini varsaymaktadırlar. İktisadi birimlerin beklentileri ile cari dönemde ortaya çıkan sonuçlar arasındaki karşılıklı etkileşim, bu modelin temel hareket noktasını oluşturmaktadır. Bu etkileşim sonucunda krize neden olabilecek makroekonomik göstergelerle ilgili oluşabilecek kötümser bekleyişler, makroekonomik göstergelerde önemli bir kötüleşme olmadığı ve/veya kötüleşmenin beklenmediği durumlarda bile ortaya çıkabilmektedir (Yılmaz vd., 2005: 91). 1.2.2. Bankacılık Krizleri Bankacılık krizleri, ticari bankalara olan borçların devlet müdahalesi olmaksızın vadesinin uzatılamaması, vadesiz mevduat sahiplerinin ani çekme taleplerinin bankalar tarafından karşılanamaması durumunda, devlet yönetiminin bankaların mevduatlarında meydana gelen aşırı azalmalar gibi bankaları olumsuz etkileyen durumlara müdahale olarak bankalara el koyması, birleşmeye veya kapanmaya zorlaması gibi durumların ortaya çıkma süreci olarak tanımlanmaktadır (Delice, 2003: 61). Mevduat sahipleri bir bankanın yükümlülüklerini yerine getiremeyeceği şeklinde bir inanca sahip olurlarsa, mevduatlarının güvenliği hakkında duydukları kaygı ile bankadaki mevduatlarını çekmek için ilk sırayı alma yarışına girişler ve böylece bankaların likiditasyonu, mevduatlar çekildikçe yok olmaya başlamaktadır. Yaşanılan bu kriz durumu, bankacılık sektörünün yok olması anlamına gelmektedir (Demirci, 2005: 105). Bankacılık krizleri, geri dönmeyen krediler nedeniyle banka bilançolarının bozulması, ticari kredi vadelerindeki daralma ve reel sektör kredi taleplerinde düşmeler, menkul piyasalardaki ani ve sert dalgalanmalar, finansal sisteme olan güvensizlik ile sermaye erozyonları gibi nedenlerle ortaya çıkan şoklar olarak tanımlanmaktadır (Yücel ve Kalyoncu, 2010: 55-56).Banka krizlerinden hemen önce genellikle banka 15 kredilerinde aşırı miktarda artış ve hisse senetleri fiyatlarında aşırı bir düşüş olduğu görülmektedir. Kredilerde meydana gelen artışın nedeni, ekonomi hızlı bir şekilde genişlerken kredi riskinin iyi veya kötü olarak ayırt edilebilmesinin zor olduğu varsayımına dayandırılmaktadır. Ekonominin yükselme döneminde borçluların bir çoğu geçici de olsa kar etmekte ve likit halde bulunmaktadırlar. Varlık fiyatlarında ve hisse senedi fiyatlarında ani düşüş, yüksek borç oranı ve teminat değerlerinin düşmesi nedeniyle bankacılık krizini hazırlayan bir neden olmaktadır (Goldstein ve Turner, 1996: 13). 1.2.3. Dış Borç Krizleri Bir ülkenin, ister kamu ister özel kesime ait olsun, dış borçlarını ödememesi veya ödemede güçlük çekmesi durumunda dış borç krizi durumu ortaya çıkmaktadır (Ural, 2003: 12). Dış borç krizi, dış borçlarını düzenli olarak ödemekte olan bir ülkenin karşılaştığı dış ödeme sorunları nedeni ile ülkenin borçlarının anapara ve faizini ödeyememesini (borç servisinin yapılamaması) ilan etmesiyle ortaya çıkmaktadır (Seyidoğlu, 1999: 583). Alınan dış borçların verimli alanlara kanalize edilmeyerek tüketimde veya verimsiz, geri dönüşü yüksek risk taşıyan uzun vadeli yatırımlarda değerlendirilmesi dış borç krizlerinin nedenleri olarak gösterilmektedir. Yükümlülüklerini zamanında yerine getiremeyen ülkeler, finansal piyasalardan borçlanmaya erişim imkanlarını büyük ölçüde kaybedecek olması nedeniyle daha büyük finansal maliyetlerle karşı karşıya kalabilmektedir (Orhan vd., 2009: 31). II. Dünya Savaşı’ndan sonra, gelişmekte olan ülkeler, gelişen uluslararası finans sisteminden borçlanmaya başlamışlar ve 1970’li yılların son çeyreğine kadar bir dış borç krizi sorunu çıkmamıştır. 1970’lerin son çeyreğinden itibaren, başta dışa açık büyüyen Latin Amerika ülkeleri olmak üzere, hemen hemen tüm gelişmekte olan ülkelerde dış borç sorunu baş göstermeye başlamıştır. Ağır borçlu ülkelere, dış kaynak aktarımı 1980’lerin başından itibaren azalmış ve neredeyse durma noktasına gelmiştir. 1982’de Meksika’nın dış borç servisini geçici olarak askıya aldığını açıklamasıyla uluslararası borç krizi başlamıştır (Akdemir, 2003: 1-2). 16 1.2.4. Sistemik Kriz Sistemik kriz, finansal sistemde ortaya çıkan ve finansal sistemin, varlık değerlemesi, kredi tahsisi ve ödemeler gibi işlevlerini kesintiye uğratan ya da bozan bir şok biçiminde tanımlanmaktadır. Sistemik krizlerin nedenleri konusunda ekonomistler arasında görüş birliği bulunmamaktadır. Borçların irrasyonel bir şekilde birikmesi, devlet güvencesindeki mevduat sigortasının yanlış fiyatlanmasının neden olduğu ahlaki tehlike, taraflar arasındaki karışık ilişkiler, bireylerin işlem yapmak istememeleri, merkez bankasının gerekli olduğunda likidite sağlamaması, finansal sektör dışından gelen öngörülemez ters şoklar ve bankalardan yoğun mevduat çekilmesi sistemik krizlerin başlıca nedenleri gösterilmektedir (Marshall, 1998: 13). Sistemik krizlerde mutlaka bir yayılma süreci bulunmaktadır. Bir ülke, kurum veya firmadaki sorunlar, diğer bir ülke, firma veya kurumlarda çözümsüzlüğe yol açabilmektedir. Örneğin, Asya krizinde başlangıçta şirket iflasları Kore ve Tayland’da gözlenirken, bu durum kısa bir süre sonra bölge ülkelerinin finansal piyasalarına yayılmıştır. Sistemik kriz dönemlerinde, ülkede üretim kayıpları meydana gelmekte, milli gelir düşmekte, ekonomik kayıplar büyümekte ve ülkede ekonomik aktivite düşmektedir (Turgut, 2007: 39) . 1.3. KÜRESEL KRİZ VE KÜRESEL KRİZİN TÜRKİYE’YE ETKİLERİ 1.3.1. Küresel Kriz 19. yüzyılın başlarından günümüze kadar etki dereceleri birbirinden farklı, birçok ekonomik kriz yaşanmıştır. 1980’lerin ikinci yarısından itibaren hızlanan finansal liberalizasyon süreci ile birlikte 1990’lı yıllar boyunca birçok finansal kriz yaşanmıştır. 2007 yılında ABD’de başlayan ve 2008 yılının ilk çeyreğinden sonra tüm dünyaya yayılmaya başlayan küresel kriz, günümüze kadar yaşanmış krizlerden, başlangıcından itibaren küresel olma özelliği ile 1929 Büyük Buhranından sonra yaşanan en önemli ekonomik kriz olarak diğer krizlerden ayrılmaktadır (Hepaktan ve Çınar, 2011: 162). Büyük buhranda gerekli ve yeterli önlemler alınmadığı için piyasalar günümüzdeki gibi koordineli olmamasına rağmen piyasaları derinden etkilemiştir. 2008 krizinde ise alınan bütün önlemlere rağmen krizin yayılması engellenememiştir. (Özdemir, 2013: 250). 17 ABD’de ortaya çıkan, daha sonra bütün dünyaya yayılan küresel krizin kökeninde tarihin en büyük gayrimenkul ve kredi balonu yer almaktadır. Kriz başlangıçta bir mortgage3 krizi olarak ortaya çıksa da, takip eden süreçte bir likidite krizine dönüşmüştür (Afşar, 2011: 148). ABD’de 2007 yılında, finans ve sigorta, gayrimenkul, inşaat ve madencilik sektörleri başta olmak üzere toplam dört sektörün büyüme hızının yavaşlamasıyla, genel ekonominin büyüme hızı da yavaşlamıştır. Ekonomik büyümenin yavaşlamasına neden olan reel sektör, mortgage krizinden olumsuz etkilenmiş ve faiz oranlarındaki değişim kredi piyasasında daraltıcı etki yapmıştır (Hepaktan ve Çınar, 2011: 163). 2008 yılından itibaren küresel krizin ortadan kaldırılması için izlenen genişletici politikalar ise yeni kriz dinamiklerini doğurmuş ve 2010 yılında küresel kriz Euro Bölgesindeki devletlerin borç krizine dönüşmüştür (Akçay, 2012: 23). 1.3.1.1. Birinci Dalga: Konut Krizi ABD ekonomisinde 2000’li yılların başlarında ileri teknoloji şirketlerinin hisse senetlerinin oluşturduğu balonun patlaması ve 11 Eylül 2001’deki saldırının paralelinde yaşanan ve yurtiçi piyasalara hızla yayılan durgunluk süreci, ekonomik canlanmanın sağlanması yönünde mali ve parasal önlemler alınmasını zorunlu hale getirmiştir. 3 Mortgage:20-30 yıla kadar uzayan vadelerle konut sahibi olma imkanı sunan bir konut kredisi sistemidir. 18 Şekil 1.2: ABD’de Büyüme ve Faiz Oranları (%) 8 6 4 2 0 -2 -4 00 01 02 03 04 05 06 07 BÜYÜME ORANI 08 09 10 11 12 13 14 FAiZ ORANI Kaynak: (WDI, 2015) Şekil 1.2’de de görüldüğü gibi, bu dönemde azalan yurtiçi talebin canlandırılması ve bu yolla piyasalarda ek talep oluşturulması için düşük faiz politikasının geniş çaplı olarak kullanıldığı görülmektedir (Şimşek ve Altay, 2009: 11). 2000 yılından 2006 yılına kadar ABD finans piyasalarındaki likidite sürekli yükselmiş ve bollaşan likiditenin karlı operasyonlara dönüştürülmesi banka sisteminin karşılaştığı en önemli sorun olmuştur. Risk iştahı kontrolsüz bırakılan ABD finans sektöründe herhangi bir işi, geliri veya varlığı olmayan, ödeme gücü düşük olan kişilere bile subprime mortgage4 kredisi olarak adlandırılan krediler verilmeye başlanmıştır (Akın ve Ece, 2009: 154). ABD mortgage piyasasında, ödeme şekline, faiz yapısına, kredi talebinde bulunanın itibarına göre çeşitli ayrımlara tabi tutularak mortgage kredileri sınıflandırılmaktadır. Bu bağlamda mortgage kredileri ayrılmaktadır (Öztürk ve Gövdere, 2010: 384): 4 Subprime Mortgage; Eşik altı kredi olarak da adlandırılmaktadır. üç temel kategoriye 19 • Prime ya da A kalite (üst gelir grubu) • Alt A (orta gelir grubu) • Subprime ya da riskli grup (alt gelir grubu) Faiz oranlarının düşük seviyelerde seyretmesi özellikle dar gelir grubundaki kişiler için kredileri cazip kılmıştır. 2004 yılında alt gelir (subprime) grubunun konut edinebilmesi için vergi avantajları getirilmekle birlikte, alt gelir grubuna açılan subprime mortgage kredilerine de genellikle ilk 2 yılı sabit faiz ödemeli, geri kalan yıllarda ise piyasa faiz oranlarına endeksli değişken faiz uygulanmaktaydı. 2004 yılından 2006 yılına kadar geçen dönemde ABD’de faiz oranlarının enflasyonla mücadele amacıyla hızlı bir şekilde arttırması, subprime mortgage kredi kullanan grubu etkilememiştir. 2006 yılı sonlarından itibaren alınan kredilerin yapısı sabitten değişkene dönünce ve kişilerin gelirleri de aynı dönem içerisinde artmayınca, kredi geri ödemelerinde zorluklar ortaya çıkmıştır. Bu süreç içerisinde bankalar, işi veya geliri olmayan kişilere, NINJA (No income, no job, no asset) kredileri olarak bilinen kredileri vermeye devam etmişler ve bu uygulamalar varlık fiyatlarının özellikle de konut fiyatlarının çok hızlı bir şekilde artmasına yol açmıştır. ABD’deki konut fiyatlarının gelişmesini ölçen en güvenilir endekslerden biri olan Case-Shiller indeksine göre ABD’deki konut fiyatları, Şekil 1.3’ten de görülebileceği üzere, 2006 yılında en yüksek noktasına ulaşmış ve daha sonra krizin ortaya çıkmasına paralel olarak düşüş göstermeye başlamıştır (Göçer, 2012: 19). 20 Şekil 1.3: ABD Konut Fiyatları İndeksi 240 220 200 180 160 140 120 00 01 02 03 04 05 06 07 08 09 10 11 12 13 14 Kaynak: (FED, 2014) ABD Merkez Bankası’nın (FED) 2004 yılından itibaren faiz oranlarını arttırması konut sektörünü büyük bir durgunluğa sokmuş ve konut satış fiyatları önceden kredi verilen seviyeden aşağılara inince dar gelirli grubu, aldıkları kredileri düzenli ödeyemez duruma getirmiştir. Bir kısım konut kredisinde başlayan geri ödeme problemleri sonucunda banka portföylerindeki hacizli konut sayısı artmaya başlamıştır. Bankaların bu konutları piyasaya arz etmesi konut fiyatlarında düşüşe yol açmıştır (Korkmaz ve Tay, 2011: 117).Konut fiyatlarındaki düşüş pek çok subprime mortgage kredi borçlusunun sahip olduğu evin değerinin, subprime mortgage kredisinin altında kalmasına neden olmuş ve subprime mortgage kredisinin ödenmeme riski de yükselmeye başlamıştır. Ekim 2007 itibariyle geri ödenemeyen subprime mortgage kredi sayısının, toplam subprime mortgage kredi sayısına oranı %16 olmuştur. 2007 yılında haciz edilen konut sayısı 2006’ya göre %79 artarak 1,3 milyona ulaşmıştır. Ocak 2008 itibariyle ise subprime mortgage kredilerinin %24’ü hacize konu olmuştur (Sapir, 2008: 90). 21 1.3.1.2. İkinci Dalga: Bankacılık Krizi Birleşmiş Milletler`in “yüzyılın krizi”, Uluslararası Para Fonunun (IMF) ise “dünya ekonomisinin 1930`lardan bu yana karşılaştığı en tehlikeli finansal şok” olarak nitelendirdiği küresel kriz, Avrupa’dan Asya’ya, Japonya’dan Hindistan’a tüm dünya ekonomilerini ağır biçimde etkilemiştir. ABD’de başlayan ve 2008 yılının ilk çeyreğinden sonra tüm dünyaya yayılmaya başlayan küresel krizin asıl nedeni ipotekli konut kredileri olarak bilinmektedir. ABD mortgage piyasalarında özellikle subprime ve değişken faiz oranlı mortgage kredilerinin dönüşümünün aksaması, bu piyasayla bağlantılı menkul kıymet piyasalarını da etkilemiştir. Finansal araçların karmaşık yapısının anlaşılmasındaki zorluklar ve asimetrik bilgi problemi nedeniyle finansal piyasaların saydamlığını yitirmesi, küresel krizin oluşumunda önemli bir faktör olmuştur (Ertuğrul vd., 2010: 61). Mortgage piyasaları, sadece kredi veren kuruluşla alan arasındaki kredi ilişkisine bağlı bir piyasa değildir. Bankalar, kredi alacaklarını menkul kıymetleştirme yoluyla yatırım aracı haline dönüştürmektedir. Menkul kıymetleştirme, likit olmayan aktiflerin ihraç edilebilecek ve sermaye piyasalarında alım satım yapılabilecek menkul kıymete dönüştürülmesi işlemi olarak tanımlanmaktadır. Örneğin, Mortgage’a dayalı menkul kıymetler (MBS- mortgage backed securities) ve teminatlandırılmış borç yükümlülükleri (CDOs-collateralized debt obligations) bu yatırım araçlarından bazılarıdır (Apak ve Aytaç, 2009: 212). Bankalar kredilerini menkul kıymetleştirerek bu kredileri bilançolarının dışına çıkarmışlar ve bu durum kredilerin daha da genişlemesine ve riskin sistem içerisinde yayılmasına yol açmıştır. Bankalar bilançoları dışında ellerinde tutacakları finansal araçları oluşturan, açık olmayan ve giderek karmaşıklaşan finansal araçları desteklemek için ipotekler kullanmışlar ve kredi derecelendirme kuruluşları da bu gibi araçları diğer borç verme türleriyle karşılaştırıldığında yüksek bir şekilde derecelendirmişlerdir (Tokucu, 2010: 35). Kredi derecelendirme kuruluşları asimetrik bilgiyi engellemek için finansal sistemde yer almaktadır. Mortgage piyasalarında ürünlerin fiyatlanması konusunda en büyük sorumluluk kredi derecelendirme kuruluşlarına ait olmakla birlikte, risk-getiri düzeyinin belirlenmesinde de tüm finansal aktörler için referans noktası olmaktadır. Derecelendirme kuruluşlarının gelirlerini tahvil ihraç eden kurumlardan sağlamaları ve hizmetleri karşılığında yüksek ücretler almaları gibi nedenlerle, menkul kıymetleri sorunsuz krediler gibi derecelendirilmesi yatırımcıların 22 iştahlarını arttırmış ve risklerin yayılmasına sebep olmuştur (Öztürk ve Gövdere, 2010: 385). Konut fiyatlarının düşüşüne bağlı olarak, konutların ipotek edilmesi karşılığında çıkarılan menkul kıymetlerin fiyatının düşmesiyle, yatırımcılar az getirili ve düşük riskli kamu kağıtlarını tercih etmişlerdir. Bu tercih, varlığa dayalı menkul kıymetlerin talebini azaltarak fiyatlarının daha da hızlı aşağı düşmesine neden olmuştur. Bunun sonunda, ipoteğe dayalı menkul kıymetleri elinde bulunduran finansal kuruluşlar kısa vadeli likit ihtiyaçlarını karşılamak için teminat göstermede zorlanmışlar ve iflas tehlikesiyle karşı karşıya kalmışlardır. Bu durum, piyasalarda güven sorunu oluşturarak, finansal piyasalarda likidedönme çabalarını arttırmıştır. Risk algılamasının artması, hem risk primini arttırmış hem de kredi verme koşullarının sıkılaşmasına neden olmuştur (Eroğlu ve Eroğlu, 2010: 236). Likidite sıkışıklığını giderebilmek için FED, mevcut dolar rezervlerinden önemli bir kısmını piyasaya sunmuştur. Interbank piyasasında gecelik borçlanma süreleri 3 aya kadar uzatılmıştır. 2007 yılının Eylül ayında, ipotek kredisi veren iki yatırım bankası, Bear Stearns ve Merryl Lynch açtıkları kredilerin geri ödenmemesi yüzünden likiditelerini kaybetmişler, borçlarını ödeyemez hale gelmişler ve iflasla karşı karşıya kalmışlardır. Her ikisi de, devletin malî yardımıyla diğer bankalara, düşük fiyata satılmıştır. Bear Stearns JP Morgan Chase tarafından, Merryl Lynch ise Bank of America tarafından satın alınmıştır. Hazine ise bu satışların gerçekleşmesi için $36 milyar yardım yaparak kötü varlıkları satın almıştır. Fakat o tarihlerde olayın boyutu sadece ipotek kredisi veren bir kısım bankaların ve ipotek bankalarının likidite noksanı sorunu olarak yorumlanmıştır (Hiç, 2009: 5). Buna karşılık ekonomik kriz, 2007 yılının sonunda finansal yatırım şirketleri olan Fannie Mae ve Freddie Mac’ın borçlarını ödeyememesi ile daha da derinleşmiştir. İki dev ipotek bankası olan Freddie Mac ile Fannie Mae’nin iflas durumuna gelmesi sorunun basit ve kısmî bir likidite noksanı olmadığını, ciddi bir mortgage krizi ve iflas olarak değerlendirilmesi gereğini ortaya çıkarmıştır. Finansman sorununun konut piyasasından çıkıp finansal piyasalara yayılması sonucu, Eylül 2008’de ABD’nin güçlü yatırım bankalarından Lehman Brothers iflas başvurusunda bulunmuştur. Bunun üzerine devlet ödeme güçlüğüne düşen finansal kuruluşlara destek olmak üzere kurtarma 23 paketleri hazırlamış ve bunu da hazineden finanse etmiştir (Tarı vd., 2011: 8).Devletin tüm müdahalelerine rağmen, Haziran 2008 itibariyle Tablo 1.2’den de görüleceği üzere 12 büyük finansal kuruluşun zararı $157,2 milyara ulaşmıştır. Tablo 1.2: ABD’deki Finansal Kuruluşların Zararları (Milyar $) Finansal Kuruluş Zarar Citybank 42,9 Merrill Lynch 37,1 Bank of America 15,1 Morgan Stanley 14,1 JP Morgan 9,8 Washington Mutual 9,1 Lehman Brothers 8,2 Wachovia Corporation 7,0 Goldman Sachs 3,8 Wells Fargo 3,8 Bear Sterns 3,2 Notional City 3,1 Kaynak: (Kutlu ve Demirci, 2011: 125) Bankacılık sektöründe yaşanan bu olumsuz gelişmeler finansal sistemde konsolidasyonlara5 yol açtığı gibi, ABD’de yatırım bankacılığı modelinin de sonu olmuştur. İpoteğe dayalı menkul kıymetlere yatırım yapan büyük bankalar ve finansal kurumlar $453 milyar civarında zarar açıklamışlardır (Erdönmez, 2009: 86). Bu aşamada, hükümetler mevduat için garanti ve sigorta geliştirerek mali piyasalarda istikrar sağlamaya çalışmıştır. Merkez bankaları da doğrudan sermaye enjekte ederek bankaların bilançolarını desteklemiş ve bankalardan varlık satın alarak bazı sıkıntılı varlıkları ortadan kaldırmıştır (Akın ve Kamışlı, 2010: 4). ABD’de krize yönelik tedbirlerin ilk düzenleyici çerçevesini 3 Ekim 2008 tarihinde yürürlüğe giren Acil Ekonomik İstikrar Yasası 2008 (Emergency Economic Stabilization Act of 2008) teşkil etmektedir. Yasa ile Finansal İstikrar Gözetim Kurumu 5 Finansal Konsolidasyon: Birleşme, satın alma, tasfiye ve diğer çıkışlar sonucunda banka sayısındaki azalma olarak tanımlanmaktadır. 24 (The Financial Stability Oversight Board) isimli bir kurum oluşturulmuş ve bu kurumun Sorunlu Varlıkları Kurtarma Programına (Troubled Asset Relief Program; TARP) yönelik işlemleri yürütmesi öngörülmüştür. Bu düzenlemelerle birlikte ABD Hazinesi hem finansal piyasalarda önemli bir oyuncuya dönüşmüş hem de alışılmadık ölçüde geniş bir düzenleme yetkisine sahip hale gelmiştir. Sorunlu varlıklara yönelik $700 milyar alım veya garanti verme hakkı tanıyan TARP uygulaması kapsamında ABD Hazinesi’nin sorunlu varlıkları alması, satması ve yönetmesi yoluyla kriz yönetimini gerçekleştirmesi öngörülmüştür (Coşkun, 2010: 85). Bu kanuna göre ipotek bankalarında bulunan ve bu bankaların likidite durumunu bozup, bankaları kredi veremez, borcunu ödeyemez durumda bırakan toksit varlıkların6, bu fon idaresi tarafından alınması öngörülmüştür. 2009 yılının Mart ayına gelindiğinde $700 milyarlık TARP fonunun yaklaşık yarısı kullanılmıştır (Hiç, 2009: 7). AB bankacılık sistemi de Ekim 2008’den itibaren krizden ciddi şekilde etkilenmeye başlamış ve bazı uluslararası Avrupa bankalarının hükümetler tarafından kurtarılması gerekmiştir. ABD’de başlayan finansal krizin AB ülkelerini etkilemesi finans kanalında özellikle İngiltere ve Euro Bölgesinde banka kayıplarının artıp, bankaların kredi sınırlamasına gitmeleri sonucunda, finansman imkânları daralmış ve bu da krizin derinleşmesine neden olmuştur (Bakar ve Tokatlıoğlu, 2012: 483). AB ülkelerinde ilk önce iki büyük banka olan Alman IKB (Deutsche Industriebank) bankası ve İngiliz Northern Rock bankası sahip oldukları yüksek ipotekli krediler yüzünden çökmüşlerdir. Bu gelişmeler karşısında Avrupa Merkez Bankası (ECB) finansal piyasalara $500 milyar sermaye enjeksiyonu yapacağını ilan etmiştir (Lin ve Treichel, 2012: 12). 1.3.1.3. Üçüncü Dalga: Reel Sektör Krizi ABD mortgage krizinden küresel likidite krizine dönüşen gelişmeler Tablo 1.3’ten de görülebileceği üzere, dünya ekonomilerinde resesyona neden olmuştur. 6 Toksit Varlık: Bankaların bilançolarında bulunan ve bankaların likiditelerini menfi etkileyen varlıklar olarak tanımlanmaktadır. 25 Tablo 1.3: Ekonomilerin Büyüme Oranları (%) Ülkeler 2005 ABD 3,3 2,7 1,8 -0,3 -2,8 2,5 1,6 2,3 2013 2014 2,2 2,3 Euro Bölgesi 1,7 3,3 3,0 0,4 -4,5 2,0 1,7 -0,8 -0,3 0,9 Çin 11,3 12,7 14,2 9,6 9,2 10,6 9,5 7,7 7,7 7,3 OECD Ülkeleri 2,8 3,2 2,7 0,2 -3,4 3,0 1,9 1,3 1,4 1,8 3,2 3,3 3,5 Dünya 4,7 2006 2007 2008 5,4 5,5 3,0 2009 2010 2011 2012 -0,5 5,4 4,1 Kaynak: (WDI, 2013) Küresel finans piyasalarında başlayan kriz hızlı bir şekilde yayılarak, ABD ve AB ülkelerinde kredi daralmasına neden olmuş, birçok finansal merkezde tahvil ve kredi piyasaları çökmüş, ticari tahvil fonlaması daralmış, hisse senetleri fiyatları ciddi şekilde düşmüştür. Ekonomideki belirsizlikler ödemelerin güçlülüğünü artırmıştır (Erdönmez, 2009: 86). 2008 yılında konut sektörüyle başlayıp tüm dünyayı etkisi altına alan finansal kriz, başlangıçta finans sektörünü etkilese de, 2008 yılının sonunda reel kesime de yansımıştır. ABD’de yaşanan kriz başta AB ülkeleri olmak üzere ABD ile ilişkisi olan tüm dünya ülkelerini etkilemiş, bunun sonucunda da gerek reel ekonomide faaliyet gösteren büyük şirketler gerekse de finans sektöründe faaliyet gösteren büyük bankalar ve finans kuruluşları art arda zarar etmişlerdir. Bu gelişmelere bağlı olarak, Şekil 1.4’ten görülebileceği üzere, işsizlik oranları artmıştır (Paksoy vd., 2010: 399). 26 Şekil 1.4: Dünya’da İşsizlik Oranları (%) 12 11 10 9 8 7 6 5 4 3 00 01 02 03 04 05 AB 06 07 ABD 08 09 10 11 EURO 12 13 14 OECD Kaynak: (WDI,2015) Ekonomik faaliyetlerin daralması, işsizlik oranlarının yükselmesi ise kişi başına düşen milli hasıla rakamlarını düşürmüştür. Şekil 1.5’ten görülebileceği üzere, kriz döneminde ülkelerin kişi başı GSYİH rakamlarının düşüş gösterdiği görülmektedir. Şekil 1.5: Kişi Başı GSYİH ($) 60,000 50,000 40,000 30,000 20,000 10,000 0 00 01 02 03 04 05 AB EURO Kaynak: (WDI, 2015) 06 07 08 ABD OECD 09 10 11 ÇİN 12 13 14 27 1.3.1.4. Dördüncü Dalga: Krizin Bulaşması ve Küreselleşmesi AB üye ülkeleri ortak bir para birimi kullanmaya geçerek, parasal bir birlik kurmuşlar ve “Euro Bölgesi” olarak adlandırılan bu parasal birlik, 1998 yılında ilk olarak 11 AB ülkesinin katılımıyla oluşturulmuş, 1 Ocak 2014 tarihi itibariyle Euro Bölgesinde 18 AB ülkesi bulunmaktadır. Avrupa entegrasyonu açısından Ekonomik ve Parasal Birlik (EPB)7 önemli bir aşamadır. Bu aşamada üye ülkelerin, ulusal paralarından vazgeçerek ortak parayı kullanmaları, para ve döviz kuru politikalarını Avrupa Merkez Bankası’na (ECB) devretmeleri gerekmektedir. EPB para politikası yetkisini üye ülkelerin elinden alırken, maliye politikası yetkisini hizmette yerellik (subsidiarite) ilkesine göre üye ülkelere bırakmıştır. EPB’nin ekonomik kriterleri fiyat istikrarı, faiz oranı, döviz kuru ve devletin mali durumu olmak üzere dört kriterden oluşmaktadır. Bu kriterlerin ilk üçü parasal disiplini sağlamaya yönelik olup, son kriter ise mali disiplini sağlamaya yöneliktir (Sezgin, 2013: 84-85). Tablo 1.4: EPB’nin Ekonomik Kriterleri ve Koşulları EPB’nin Ekonomik Kriterleri Ekonomik Kriterlerin Koşulları Fiyat İstikrarı İnceleme öncesindeki 1 yıllık dönemde, en iyi performans gösteren üç üye ülkenin yıllık enflasyon ortalamalarının %1,5’ini aşmayan bir enflasyon oranına sahip olma Faiz Oranları Uzun vadeli faiz oranlarının, döviz kuru istikrarını bozmaması Döviz Kuru Üye ülkenin parasının son iki yıl devalüe edilmemiş olması ve Avrupa Para Sistemi’nin (APS) döviz kuru mekanizması içerisinde belirlenen normal dalgalanma marjları içerisinde kalması Mali Disiplin Bütçe Açıklarının GSYİH’nın %3’ünü geçmemesi (bütçe açığı kriteri) ve Kamu Borçlarının GSYİH’nın %60’ını aşmaması Kaynak: (Afxentiou, 2000: 249) Küresel krizin, AB ülkelerinde reel ekonomiyi etkilemesi; iç talep kanalı ve küresel ticaret kanalı ağırlıklı olmak üzere başlıca iki kanaldan olmuştur. İç talep kanalında borç verme şartları ağırlaştırılıp varlık fiyatları da düşünce hane halklarının 7 Maastricht Kriterleri, Ekonomik ve Parasal Birliğe katılabilmenin şartlarını belirlemektedir. 28 varlıkları azalmış ve tasarruflar yükselmiştir. Buna bağlı olarak dayanıklı tüketim mallarına olan talep ve konut yatırımları azalmış, bu da toplam talepte daralmaya sebep olmuştur. Küresel ticaret kanalında ise, krizin likidite sıkışıklığına neden olması ve ardından Euro’nun aşırı değerlenmesine bağlı olarak AB ülkelerinin ve ABD’nin ihracatını, Şekil 1.6’dan da görülebileceği üzere, olumsuz yönde etkilemiştir. Şekil 1.6: ABD ve AB Ülkelerinin İhracat Artış Hızı (%) 15 10 5 0 -5 -10 -15 00 01 02 03 04 05 AB 06 07 ABD 08 09 10 11 12 13 EURO Kaynak: (WDI, 2015) İhracat hızının düşmesi, ihracatın GSYİH’ya olan olumlu etkisini azalmıştır. Şekil 1.7’den de görülebileceği üzere, yaşanan finansal krizin ardından ABD ve AB ülkeleri ihracatlarının GSYİH içerisindeki payları krizin etkileri ile 2009 yılı içerisinde düşüş göstermiştir. 29 Şekil 1.7: ABD ve AB’de İhracat/ GSMH (%) 44 40 36 32 28 24 20 16 12 8 00 01 02 03 04 05 AB 06 07 ABD 08 09 10 11 12 13 14 EURO Kaynak: (WDI,2015) Küresel kriz, AB’de resesyona yol açmış, İrlanda ve İspanya gibi bazı ülkelerde oluşan emlak balonunun sönmesini tetiklemiş, bununla birlikte ekonomiyi canlandırmak için uygulanan mali teşvik paketleri, hali hazırda bütçe açığı veren ve kamu borç stoku yüksek olan yüksek olan Euro Bölgesindeki ülkelerin bütçe açıklarının daha da artmasına neden olmuştur. 5 Kasım 2009 tarihinde Yunanistan’ın 2009 yılı bütçe açığını önceki tahminin iki katı olarak %12,7 revize ettiğini açıklamasıyla birlikte finansal piyasaların, Yunanistan ve Euro Bölgesindeki diğer çevre ülkelerin kredibilitelerine güvenlerini kaybetmeleri sonucu ülkelerin devlet tahvili faiz oranları hızlıca artmıştır (Bayar, 2014: 218).Euro bölgesi borç krizi, ilk olarak Yunanistan’ın borçlarını ödeyemeyeceği endişelerinin ortaya çıktığı 2009’da başlamış, Portekiz ve İrlanda’ya sirayet etmiş, 2011 yılında İtalya’nın yardım çağrısı ile genişlemiş ve 2012 yılında İspanya’nın da aralarına katılmasıyla devam etmiştir. Bu ülkelerin, Tablo 1.5’ten de görüleceği üzere, kamu borç stokları yükselmiş ve yüksek kamu borçları sürdürülemez boyutlara ulaşmıştır (Kılıç ve Bayar, 2012: 55-56). 30 Tablo 1.5: Euro Bölgesi Kamu Borç Stokunun GSMH’ya Oranı (%) Ülkeler Avrupa Birliği Euro Bölgesi 2005 2006 2007 2008 2009 2010 2011 2012 2013 2014 62,30 60,80 58,90 63,20 73,70 79,40 82,00 86,10 88,00 86,80 70,50 68,70 66,50 70,30 80,20 85,90 88,30 92,90 101,20 107,50 107,20 112,90 129,70 148,30 170,30 157,20 95,20 175,10 91,90 177,10 Portekiz 62,50 63,70 68,40 71,70 83,70 94,00 108,20 124,10 128,90 130,20 İrlanda 26,20 23,80 24,00 42,60 62,20 87,40 98,90 111,40 116,10 109,70 İtalya 105,70 106,30 103,30 106,10 116,40 119,30 120,70 127,00 132,50 132,10 43,20 39,70 36,30 40,20 54,00 61,70 70,50 85,90 93,90 97,70 Yunanistan İspanya Kaynak: (Kalkınma Bakanlığı, 2015; Eurostat, 2015) Küresel finansal krizin etkileri, Tablo 1.6’dan görülebileceği üzere, ülkelerin bütçe açıkları düzeyinde de kendini göstermiştir. Hükümetlerin uyguladığı, ekonomiyi canlandırma programları çerçevesinde, kamu harcamalarındaki artışlar ve vergi hasılatının yüksek olduğu konut ve inşaat sektöründe görülen daralmaların vergi hasılatı üzerindeki olumsuz etkisi bütçe açıklarında artışa sebep olmuştur (Bakar ve Tokatlıoğlu, 2012: 484). Tablo 1.6: Euro Bölgesi Bütçe Açıklarının GSMH’ya Oranı (%) 2002 2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009 2010 2011 2012 2013 2014 Ülkeler Avrupa Birliği Euro Bölgesi İrlanda Yunanistan İspanya İtalya Portekiz -2.6 -3.2 -2.9 -2.5 -1.5 -0.9 -2.4 -6.9 -6.5 -4.4 -3.9 -3.3 -2,9 -2.7 -0.4 -4.8 -0.3 -3.1 -3.4 -3.1 0.4 -5.6 -0.3 -3.6 -3.7 -2.9 1.4 -7.5 -0.1 -3.5 -4,0 -2.5 1.6 -5.2 1.3 -4.4 -6.5 -1.3 2.9 -5.7 2.4 -3.4 -4.6 -0.7 0.2 -6.5 2,0 -1.6 -3.1 -2.1 -7.4 -9.8 -4.5 -2.7 -3.6 -6.4 -6.2 -4.1 -3.7 -3,0 -13.7 -30.6 -13.1 -8.2 -7.2 -15.7 -10.9 -9.6 -8.9 -12.7 -11.1 -9.6 -9.6 -10.6 -7.1 -5.5 -4.5 -3.7 -3,0 -3,0 -10.2 -9.8 -4.3 -6.4 -4.9 2,4 -4,1 -3,5 -5,8 -3,0 -4,5 Kaynak: (Eurostat, 2015) Küresel finansal krizin etkisiyle Avrupa’da ortaya çıkan kamu kesimi eksenli borç krizi aslında Avrupa Birliği içerisindeki yapısal sorunların artık sürdürülemez olduğunu ortaya çıkarmıştır. Avrupa Birliği ülkelerindeki krize ilişkin olarak en belirgin sebep, tek para birimi Euro’ya geçişle birlikte borçlanma maliyetlerindeki azalmalar 31 sonucu göreceli olarak ekonomik açıdan zayıf olan ülkelerin aşırı borçlanması ve bu borçların büyümeyi sağlayacak, ekonominin rekabet gücünü arttıracak üretken alanlara yönlendirilmesi yerine, tüketim harcamalarının finansmanında kullanılmasıdır. Bu durum her seferinde yeni borçlanmayı beraberinde getirmiştir (Tunçsiper ve Biçen, 2013: 487). Kamu finansmanında bozulma görülen ülkelere ilişkin risk algılamasındaki artış ile birlikte, bu ülkelerin uzun dönem tahvillerinin faiz oranlarında ayrışmalar başlamıştır. Borçlanma maliyetinin artmaya başlaması, borç krizi içerisindeki ülkelerin borçlarını finanse etmelerine ilişkin risk algılamasını olumsuz etkileyerek bu ülkelerin borçlanma maliyetlerini artırması krizin daha da derinleşmesine yol açmıştır (Bayar, 2014: 219). 1.3.2. Küresel KrizinTürkiye Ekonomisine Etkileri Türkiye ekonomisi 1980 öncesinde çeşitli boyutlarda ve farklı yapılarda kriz yaşamıştır. Türkiye ekonomisinin yaşadığı krizlerin bir bölümünü, 1929 Buhranı, II. Dünya Savaşı, Körfez Savaşı, Asya-Rusya Krizi gibi uluslararası konjonktüre bağlı gelişmelere bağlı olarak yaşadığı krizler oluşturmakta, diğer bölümünü ise 1994 krizi ve devalüasyonu, 2000 Kasım ve 2001 Şubat krizi gibi kendi ekonomi politikasının hatalarından kaynaklanan krizler oluşturmaktadır (Eğilmez, 2013: 70). 2000 ve 2001 yıllarında yaşanan ekonomik kriz ile önemli bir durgunluk sürecine giren Türkiye ekonomisi, kriz sonrası dönemde uyguladığı sıkı para ve maliye politikaları ile yeniden istikrar ortamını yakalamayı başarmıştır (Atay, 2010: 370). Ağır bir resesyona ve finansal sektörün yeniden yapılandırılmasına neden olan 2001 Şubat krizinin ardından, Türkiye’nin GSYİH’si 2002-2007 yılları arasında ortalama %6,8 büyümüştür. Bu büyümenin itici güçleri, siyasi ve ekonomik istikrar ile güven ortamına bağlı olarak artan sermaye girişi ve özel sektör yatırımları olmuştur (Maliye Bakanlığı, 2010). 2008 yılında başlayıp tüm dünyayı etkisi altına alan küresel kriz, başlangıçta finans sektörünü etkilemiş sonrasında ise reel kesime yansımıştır. Etkisi altına aldığı ülkelerin alım gücünü önemli ölçüde düşüren kriz, Türkiye’nin reel sektörünü de önemli ölçüde etkilemiştir. Küresel krizin ilk olarak Türkiye’de reel sektörü etkilemesine rağmen, finans sektörünü dolaylı olarak etkilemiştir. Çünkü kriz döneminde Türkiye’de 32 ABD ve Avrupa bankalarında olduğu gibi türev ürünler yoktu ve yatırım bankacılığı bulunmamaktaydı. Ayrıca gelişmiş bir mortgage piyasasının olmaması da Türkiye’nin krizden etkilenme derecesini azaltmıştır. Şekil 1.8’den görülebileceği gibi, ABD’de konut kredilerinin GSMH’ya oranı %70’lerin üzerindeyken, Türkiye’de bu oran % 4 düzeyindedir. Bu nedenle bankacılık kesimi doğrudan olmasa da dolaylı olarak küresel krizden etkilenmiştir (Özdemir, 2013: 254-255). Şekil 1.8: ABD ve Türkiye’de Mortgage Kredilerinin GSMH’ya Oranı (%) 80 70 60 50 40 30 20 10 0 2008 2009 2010 TURKIYE 2011 2012 ABD Kaynak: (Helgilibrary, 2014) Küresel krizin yayılmasıyla birlikte, ABD ve Avrupa’dan gelen talebin azalması, likiditenin büyük oranlarda çekilmesi, cari açığın fonlanmasının zorlaşması, buna bağlı olarak TL’nin değer kaybetmesi ve bankaların kaynak bulamamaları nedeniyle hem bankaların birbirlerine hem de bireylere verdikleri kredileri daraltmaları ve güvensizliğin oluşması, Türkiye’nin krizden olumsuz şekilde etkilenmesine neden olmuştur (Hepaktan ve Çınar, 2011: 163). Küresel krizin Türkiye ekonomisi üzerindeki etkilerini açıklamak için öncelikle krizin Türkiye’ye ekonomisini hangi yollarla etkilediği, daha sonra da bu etkilerin makroekonomik değişkenler üzerinde yarattığı değişimler açıklanacaktır. 33 1.3.2.1. Küresel Krizin Türkiye Ekonomisine Bulaşma Yolları 1.3.2.1.1. Finansal Kanal Dünya ekonomisinde likiditenin ve sermaye hareketlerinin yüksek olduğu 2003-2007 döneminde, ekonominin performansı, yatırım ortamının iyileştirilmesine yönelik politikalar, yapısal düzenlemeler ve siyasi istikrar gibi olumlu etmenler sayesinde Türkiye’ye yönelik sermaye girişleri önemli düzeylere çıkmıştır. Tablo 1.7’den görülebileceği gibi, Türkiye’ye giren doğrudan yatırım tutarı küresel kriz öncesinde net olarak 20 milyar dolara yakın bir seviyeye yükselmiştir. 2007 yılında sermaye girişi 22 milyar dolar olarak Türkiye tarihinin en üst seviyesine ulaşan doğrudan yabancı sermaye yatırım tutarları, küresel krizin etkisiyle birlikte 2008 yılında 19,8 milyar dolara ve 2009 yılında da 8,5 milyar dolara düşmüştür. Tablo 1.7: Türkiye’ye Gelen Doğrudan Yabancı Sermaye Yatırım Tutarları (Milyon $) Yıl 2000 2001 2002 2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009 2010 2011 2012 2013 2014 Doğrudan Yatırım Çıkışı 870 497 143 480 780 1,064 924 2,106 2,549 1,553 1,482 2,370 4,105 3,627 7,047 Doğrudan Yatırım Girişi 982 3,352 1,082 1,702 2,785 10,031 20,185 22,047 19,851 8,585 9,099 16,176 13,282 12,457 12,596 Doğrudan Yatırım (Net) 112 2,855 939 1,222 2,005 8,967 19,261 19,941 17,302 7,032 7,617 13,806 9,177 8,830 5,549 Kaynak: (TCMB, 2015) Küresel kriz firmaların karlarının azalmasına, finansman kaynaklarına ulaşımlarının zorlaşmasına ve bu sebeple de yatırım kapasitelerinin düşmesine neden olmuştur. Krizin ortaya çıkardığı şiddetli durgunluk ise gelişmiş ülkelerin yatırım eğilimlerini olumsuz yönde etkilemiştir. Bu etkiler neticesinde 2008-2009 yıllarında 34 uluslararası doğrudan yatırım girişlerinde azalmalar yaşanmıştır (İpek ve Biniş, 2010:23). Uluslararası sermaye hareketleri içinde doğrudan yabancı sermaye yatırımlarından sonra en büyük paya sahip olan portföy yatırımları da küresel krizden etkilenmiştir. Tablo 1.8’den görülebileceği üzere, küresel kriz öncesinde 2005 yılında 13,4 milyar dolar, 2006 yılında 7,4 milyar dolar olan net portföy yatırımları, küresel krizin ortaya çıkması ile birlikte 2007 yılında 833 milyon dolara, 2008 yılında ise -5,0 milyar dolara düşmüştür. Tablo 1.8: Portföy Yatırımları (Milyon $) Yıl Net Portföy Yatırımları 2000 1,055 2001 -4,479 2002 -551 2003 2,498 2004 8,048 2005 13,457 2006 7,415 2007 833 2008 -5,014 2009 227 2010 16,083 2011 22,204 2012 41,012 2013 23,986 2014 20,109 Kaynak: (TCMB,2015) Uluslararası sermaye girişlerinin küresel krizin etkisiyle azalması faiz oranlarını da etkilemiştir. Türkiye’de, küresel krizinden önceki dönemde faiz oranları bir düşüş trendi göstermiştir. Tablo 1.9’da görüldüğü gibi, 2001 yılında %59 seviyesinde olan borç alma faiz oranı, 2006 yılına gelindiğinde sürekli düşüş göstererek % 17 seviyelerine, tasarruf mevduatı faiz oranı % 63 seviyelerinden % 23 seviyelerine, reeskont faiz oranı % 60’dan % 27 seviyelerine gerilemiştir. 35 2008 yılının son çeyreğinden itibaren, toplam talepteki yavaşlama ile emtia fiyatlarındaki hızlı gerilemenin enflasyonda hızlı bir düşüşe neden olacağını öngören TCMB, iktisadi faaliyetler üzerinde oluşabilecek potansiyel tahribatı sınırlamaya odaklanmış ve bundan dolayı, Tablo 1.9’dan görülebileceği gibi, kısa vadeli faiz oranlarını süratli bir şekilde aşağı çekerken diğer yandan da dengeleyici bir likidite politikası izleyerek kredi piyasasındaki tıkanıklığı gidermeyi hedeflemişlerdir. Tablo 1.9: Türkiye’de Faiz Oranları (%) Yıllar Tasarruf Mevduatı Faiz Oranı Reeskont Faiz Oranı İnterbank Gecelik Faiz Oranı 2001 63.89 60.00 59.00 2002 47.96 55.00 44.00 2003 28.59 43.00 26.00 2004 19.92 38.00 18.00 2005 15.50 23.00 13.50 2006 18.28 27.00 17.50 2007 16.90 25.00 15.75 2008 18.05 25.00 15.00 2009 8.75 15.00 6.50 2010 7.92 14.00 1.50 2011 9.96 14.00 5.00 2012 7.23 16.00 5.00 2013 8.06 11.60 3.50 2014 9.43 10.10 7.50 Kaynak: (TCMB, 2015) TCMB, toplam talepte ortaya çıkması beklenen daralmayı sınırlamak amacı doğrultusunda 2008 yılının son iki ayından itibaren temel politika aracı olan politika faizinde indirime gitmeye başlamış ve 175 baz puanlık politika faiz indirimi yapmıştır. 2009 yılı ikinci yarısında, ekonomik göstergelerde görülen toparlanmaya rağmen, TCMB’nin ekonomik belirsizliğe ilişkin kaygılarının devam etmesi nedeniyle faiz indirimleri 2009 yılı boyunca devam etmiş ve yıl sonuna gelindiğinde toplam 850 baz puanlık bir politika faiz indirimi yapılmıştır (Serel ve Bayır, 2013: 63). 36 1.3.2.1.2. İhracat Kanalı Türkiye’de 1980 öncesinde, ithal ikameci üretim politikası izlenmiş ve ihtiyaç duyulan bütün malların yurt içinde üretilmesine çalışılmıştır. 24 Ocak 1980 kararlarıyla birlikte, ülkenin dış dünya ile serbest ticaret yapmasının önü açılmış ve ihracata dayalı ekonomik büyüme modeli uygulamaya konulmuştur. Bu dışa açılma süreci, ihraç edilenden daha fazlasının ithal edilmesiyle ve dış ticaret açığıyla sonuçlanmıştır (Göçer, 2013: 215). Türkiye, özellikle 2000’li yıllarda, dünyadaki likidite bolluğu ve onun getirdiği büyüme trendinin etkisiyle, dış dünya ile daha çok ticaret yapan, bu anlamda dünya ekonomisine daha çok entegre olan bir ülke haline gelmiştir. Dünya ekonomisini alt üst eden küresel krizin Türkiye ekonomisine dönük en olumsuz etkisi dış ticaret kanalından gelmiş ve dış dünyaya büyük ölçüde açık olan Türkiye’nin küresel krize bağlı olarak dış ticaretinde önemli ölçüde daralma ortaya çıkmıştır (Özdemir, 2013:255). 2008 yılının son çeyreği itibarıyla, dünya finans piyasalarındaki belirsizliğin derinleşmesi küresel likidite akışını olumsuz yönde etkilemiş ve ABD dolarına olan talebin artması sonucunda TL değer kaybetmeye başlamıştır. Küresel toparlanmayla birlikte 2009’un son çeyreğinde TL yeniden değer kazanmaya başlamış, döviz kurlarında meydana gelen değişmeler sonucunda, Şekil 1.9’da görüldüğü üzere, 2009 yılı sonunda TÜFE reel efektif kur endeksi8 116 olmuştur. Bu değerlenme 2010 yılı içerisinde de devam etmiş, 2003=100 bazlı endeksler kriz öncesinde tarihin en yüksek noktalarına ulaşmıştır (Maliye Bakanlığı, 2010: 81). 8 Reel Efektif Döviz Kuru:Ülkeler arasındaki göreli fiyat veya maliyet gelişimi hakkında bilgi içermekte ve dolayısıyla ekonomilerin rekabet güçlerinin değerlendirilmesinde kullanılan anahtar makroekonomik göstergelerden biri olarak kabul edilmektedir. 37 Şekil 1.9: Türkiye’de TÜFE Bazlı Reel Efektif Döviz Kuru (2003=100) 140 130 120 110 100 90 80 03 04 05 06 07 08 09 10 11 12 13 14 Kaynak: (TCMB, 2015) Türk Lirası’nın değer kazanması, ithalatın daha ucuz olmasına, ihracatın daha pahalı olmasına neden olmuştur. Bu durum da Türkiye’nin rekabet gücünü olumsuz etkileyerek cari açıkları arttırmıştır. Ayrıca TL’nin değerli olması nedeniyle, ithal malları yerli üretime göre avantaj sağlamış ve bu nedenle aramalı üreten KOBİ’ler ile hammadde üreten tarım kesimi bu durumdan olumsuz etkilenmiştir. Yerli üreticilerin düşük kurdan olumsuz etkilenmesi ise işsizliği arttırmıştır. Küresel durgunluk, kişi başı gelir düzeyini ve ürettiğimiz mallara olan dünya talebini düşürmüştür. Dış talepteki düşüşler üretimin gerilemesine, üretimde kullanılan ara malların ithalatının azalmasına ve dolayısıyla da toplam ithalatın azalmasına neden olmuştur. (Korkmaz ve Tay, 2011: 123). Küresel krizin, Türkiye ekonomisinin ihracatın %50’sine yakınını yaptığı AB ülkelerinde hissedilmesi ve derinleşmesiyle birlikte Türkiye ihracatı olumsuz etkilenmiştir. Tablo 1.10’dan görüldüğü gibi, küresel krizin kendisini hissettirdiği 2009 yılında ihracat % 23 azalarak 132 milyar dolardan 102 milyar dolara düşmüştür. İthalat ise %31 azalarak 202 milyar dolardan 140 milyar dolara düşmüştür. İthalatın ihracata göre daha hızlı oranda gerilemesi dış ticaret açığının azalmasına ve ihracatın ithalatı karşılama oranının yükselmesine neden olmuştur. 38 Tablo 1.10: Türkiye’nin Dış Ticaret Dengesi Yıllar İhracat (Milyar $) İthalat (Milyar $) Dış Ticaret Dengesi (Milyar $) 2002 36,10 51,60 -15,50 15,51 22,17 69,94 2003 47,30 69,30 -22,00 15,59 22,88 68,15 2004 63,20 97,50 -34,30 16,11 24,87 64,76 2005 73,50 116,80 -43,30 15,21 24,18 62,92 2006 85,50 139,60 -54,10 16,11 26,29 61,28 2007 107,30 170,10 -62,80 16,58 26,28 63,08 2008 132,00 202,00 -70,00 18,08 27,65 65,37 2009 102,10 140,90 -38,80 16,62 22,93 72,48 2010 113,90 185,50 -71,60 15,58 25,38 61,38 2011 134,90 240,90 -106,00 17,41 31,09 56,01 2012 152,50 236,50 -84,00 19,34 30,01 64,45 2013 151,80 251,66 -99.8 21,11 35,00 60,32 2014 157,61 242.17 -84,56 21,92 33,68 65,08 İhracatın İthalatı İhracat/GSYİH İthalat/GSYİH Karşılama Oranı (%) (%) (%) Kaynak: (Kalkınma Bakanlığı, 2015) 1.3.2.2. Küresel Krizin Temel Makroekonomik Göstergeler Üzerindeki Etkileri 1.3.2.2.1. Küresel Kriz ve GSYİH Türkiye’de, küresel krizin ortaya çıkardığı dışsal şokların makroekonomik dengeler üzerindeki ilk etkisi ekonomik büyüme üzerinde görülmüştür. Küresel krizin etkisiyle, 2002-2007 yılları arasında ortalama %7 oranında olan büyüme eğilimi, Tablo 1.11’de görüldüğü gibi 2008 yılında % 0,7’ye gerilemiştir (Takım, 2011: 343). Tablo 1.11: Türkiye’de Sektörel Büyüme Oranları (%) 2002 2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009 2010 2011 2012 2013 2014 8.8 -2.0 2.8 7.2 1.4 -6.7 4.3 3.6 2.4 6.1 3.1 3.5 -1.9 TARIM 4.7 7.7 11.6 8.8 10.2 5.8 -1.3 -8.6 13.9 10.0 1.6 4.1 3.5 SANAYİ 4.1 9.8 8.6 7.1 6.4 2.3 -1.8 7.6 8.8 2.5 5.5 4.0 HİZMETLER 4.7 6.2 5.3 9.4 8.4 6.9 4.7 0.7 -4.8 9.2 8.8 2.1 4.2 2.9 GSYİH Kaynak: (TÜİK, 2015) 39 2001 krizinden sonra sürekli büyüyen Türkiye ekonomisi, 2005 yılından sonra büyüme oranlarında düşmeye rağmen pozitif düzeyde seyretmiştir. Üst üste yedi yıl sürekli büyüyen ekonomi küresel krizin etkisiyle 2009 yılında % 4,8 küçülmüştür. Sektörler itibariyle incelendiğinde ise tarım kesiminin dalgalı bir seyir izlediği görülmektedir. Hizmetler sektöründe yavaşlama görülmesine rağmen büyümenin esas unsuru olan sanayi sektöründeki düşüşün büyümeyi olumsuz etkilediği görülmektedir. 1.3.2.2.2. Küresel Kriz ve İmalat Sanayi Kapasite Kullanım Oranı-Sanayi Üretim Endeksi İmalat sanayi kapasite kullanım oranları ve bu oranlarda meydana gelen değişmeler, reel ekonominin takibinde başvurulan çok önemli makroekonomik göstergeler arasındadır. Kapasite kullanım oranları, üretim miktarını ve üretime katılan faktörlerin atıl kalıp kalmadığını gösterir. Şekil 1.10’da Türkiye’nin 2000-2013 yılları arasındaki kapasite kullanım oranları gösterilmektedir. Buna göre, 2006 yılında kapasite kullanım oranı %81,7 iken, küresel krizin başlaması ve etkilerini hissettirmesiyle beraber 2009 yılında kapasite kullanım oranı %65,2 olarak gerçekleşmiştir. Küresel ekonomik kriz sonrası düşen taleple beraber imalat sanayi kapasite kullanım oranı da azalmıştır. Bu durum istihdam piyasasında üretimin istihdam yaratmaması gibi bir sonucu beraberinde getirmiştir (Şahin vd., 2010: 2958). 40 Şekil 1.10: Kapasite Kullanım Oranı (%) 84 80 76 72 68 64 00 01 02 03 04 05 06 07 08 09 10 11 12 13 Kaynak: (TÜİK,2014) Küresel krizle birlikte ortaya çıkan ekonomik resesyon, iç piyasaya dönük üretim yapan işletmelerin dışında dış ticaretle doğrudan ya da dolaylı bağlantılı işletmelerin sanayi üretimlerini düşürmüştür. Şekil 1.11’den görüleceği üzere, Türkiye’de sanayi üretim endeksi özellikle krizin reel ekonomide en çok hissedildiği 2009 yılının ilk çeyreğinde sanayi üretim endeksi oranı %-21 düşmüştür. Şekil 1.11: Sanayi Üretim Endeksi Değişim Oranı (%) 30 20 10 0 -10 -20 -30 I II III IV 2006 I II III IV 2007 Kaynak: (TÜİK,2015) I II III IV 2008 I II III IV 2009 I II III IV 2010 41 1.3.2.2.3. Küresel Kriz ve İstihdam İşsizlik verileri bir ülkenin ekonomisinin gidişatı hakkında önemli bir göstergedir. Ekonominin sağlıklı işlediği dönemlerde, bunun olumlu etkisi istihdama yansımakta ve işgücü piyasasında da olumlu gelişmeler yaşanmaktadır (Bayrak ve Kanca, 2013: 91). Küresel kriz işgücü piyasasında en belirgin etkisini istihdam üzerinde göstermiştir. Üretimin düşüşüyle birlikte önce büyük ölçüde kayıtdışı işçi çalıştıran küçük işletmeler işçi çıkarmış daha sonra krizin derinleşmesiyle beraber istihdam azalmış ve Şekil 1.12’de görüldüğü gibi işsizlik oranı artmıştır (Özdemir, 2013: 255). Şekil 1.12: Türkiye’de İşsizlik Oranları (%) 15 14 13 12 11 10 9 8 7 2005 2006 2007 2008 2009 2010 2011 2012 2013 2014 Kaynak: (TCMB,2015) Küresel krizle birlikte dış piyasalardaki durgunluk, iç piyasalardaki talep azalması, döviz kurlarındaki dalgalanmalar sonucunda birçok işletme işçi çıkarma yoluna gitmişler ve buna bağlı olarak işsizlik oranının yükselmesine neden olmuşlardır. Ekonomideki daralma nedeniyle 2009 yılında işsizlik oranı %14 ile tarihi zirvesine ulaşmıştır (Ümit ve Bulut, 2013: 132). Bu duruma ek olarak, Türkiye’de var olan kayıt 42 dışı istihdam nedeniyle krizin işgücü piyasasında ne ölçüde tahribat yapmış olduğu mevcut ekonomik veriler ile tam olarak tespit edilememektedir (Ertuğrul vd., 2010: 65). 1.3.2.2.4. Küresel Kriz ve Enflasyon Türkiye’de 2000’li yıllarda döviz kurunun çapa olarak kullanılmasıyla enflasyonun düşürülmesi hedeflenmiştir. Şubat 2001’de yaşanan döviz kriziyle birlikte uygulanması beklenen bu program gerçekleştirilemeden son bulmuştur. Türkiye’de 2001 yılından sonra örtük şekilde, 2006 yılından sonrada resmi olarak enflasyon hedeflemesi stratejisi uygulanmaya başlanmış ve böylelikle para politikası fiyat istikrarına odaklı bir strateji izlemiştir. Enflasyon hedeflemesi stratejisinin gerçekleştirilmesi için 2001 yılında Merkez Bankası Kanununda yapılan değişikliklerle Merkez Bankası’nın bağımsızlığı güçlendirilmiş ve para politikası araçlarının kullanımı ve seçimindeki tüm yetki tamamen Merkez Bankasına verilmiştir (Kaya, 2012: 134). Gerçekleştirilen reformlar, göreceli istikrar ortamı ve sağlanan mali disiplinin katkısıyla 2002-2005 yılları arasında uygulanan örtük enflasyon hedeflemesinden başarılı sonuçlar alınmıştır. 2006 yılı başında uygulamaya konulan açık enflasyon hedeflemesi ise enflasyon hedefinden sapmalara karşın 2006 ve 2007 yılları için kabul edilebilir düzeyde başarılı olarak değerlendirilmektedir. 2008 yılı başından itibaren hedeflere ulaşılmasına dair beklenti ve izlenen politikalara duyulan güven artan şekilde zayıflamış, enerji fiyatları yükselmiş, küresel ekonomiye ilişkin belirsizlikler, arz şoklarının ikincil etkileri ve enflasyon katılığına ilişkin riskler artmıştır. Şekil 1.13’ten görüldüğü üzere, 2002 yılında % 29,75olan enflasyon oranı, 2009 yılında % 6,53 oranına düşmüştür (Kartal, 2011: 89). 43 Şekil 1.13: Türkiye’de Tüketici Fiyatları Endeksi (TÜFE)Yıllık Artış Oranları (%) 30 25 20 15 10 5 02 03 04 05 06 07 08 09 10 11 12 13 14 Kaynak: (TÜİK, 2015) Küresel krizin, hem talep hem de maliyet boyutlu aşağı yönlü baskısı sonucu bütün dünyada olduğu gibi ülkemizde de enflasyon oranını azaltıcı etkide bulunmuştur. Enflasyonda yaşanan düşüşte, iç ve dış talep şartlarındaki hızlı daralmanın yanı sıra, Şekil 1.14’ten de görülebileceği üzere, emtia fiyatlarındaki gerilemeler ve mali önlemler çerçevesinde yapılan vergi oranlarındaki geçici indirimlerin etkisi olmuştur. Küresel krizin işgücü piyasası üzerindeki olumsuz yansımaları belirginleşirken, yurtiçi talep de hızla gerilemiştir. Bu doğrultuda, ekonomik faaliyetlerdeki yavaşlama eğilimi derinleşirken, toplam talep şartlarının enflasyona düşüş yönlü katkısı artmıştır (Aras, 2010: 100). 2008 yılı boyunca yurtiçi enflasyonun seyri üzerinde daha çok küresel ekonomideki gelişmeler belirleyici olmuştur. Yılın ilk üç çeyreğinde enerji ve diğer emtia fiyatlarında gözlenen sert artışlara bağlı olarak yükselen TÜFE yıllık enflasyonu, son çeyrekte dünya ekonomisinde gözlenen belirgin yavaşlamaya bağlı olarak enerji ve diğer emtia fiyatlarının düşmesi ve yurtiçi enerji ve gıda fiyatlarının artış hızında yaşanan gerilemeyle düşmüştür. 2008 yılı sonu enflasyon oranı %10,1 olmuştur (Ermişoğlu, 2011: 24). 44 Şekil 1.14: Fiyat Endeksleri 280 240 200 160 120 80 40 0 00 01 02 03 04 05 EMTIA METAL 06 07 08 ENERJI TARIM 09 10 11 12 13 14 GIDA Kaynak: (IMF, 2015) Enflasyon oranında yaşanan düşüş, 2009 yılının ilk beş ayında da devam etmiş ve yıllık TÜFE Mayıs ayı sonunda %5,2’ye gerilemiştir. Kriz döneminde dünya genelinde olduğu gibi ülkemizde de bir dezenflasyon dönemi yaşanmış, ülkeler küresel resesyona karşı hem maliye hem de para politikalarını gevşetmişlerdir. Türkiye’de de faiz oranları hızla düşürülmüş, tüketimi teşvik amacıyla bazı ürünlerde dolaylı vergiler geçici süreyle indirilmiştir. 2009’un son çeyreğinde enflasyonda gözlenen artmada temel unsurlar; iç ve dış talepte gözlenen toparlanma süreci ve gıda fiyatlarının hızlı bir artış sergilemesi olmuştur. Bu dönemde petrol ve diğer emtia fiyatlarındaki yükselişler ile iktisadi faaliyeti desteklemek amacıyla uygulanan geçici vergi indirimlerinin sona ermesi gibi gelişmeler de enflasyonun yükselmesinde etkili olmuştur. Böylece 2009 yılının son çeyreğinde yıllık enflasyon % 5,27 oranından % 6,53 düzeyine yükselmiştir (Ertuğrul vd, 2010: 67-68). 45 1.3.2.3. Küresel Krizin Kamu Maliyesine Etkileri Türkiye’de 2002 yılından itibaren uygulanan kamu maliyesi politikaları, borç stokunun milli gelire oranını azaltmayı ve bu yolla mali baskınlığı ortadan kaldırarak para politikasının etkinliğini arttırmayı amaçlamıştır. Bu dönemde faiz dışı fazla (FDF), maliye politikasının en önemli parametresi olarak ön plana çıkmıştır. FDF, bütçe gelirlerinin faiz dışı harcamaları karşıladıktan sonra geriye kalan fazla olarak tanımlanmaktadır. FDF, alacaklılara güvence verilmesini ve borçlanma üzerindeki baskının hafifletilmesini sağlamaktadır (Sezgin, 2013: 83). Türkiye’de Şubat 2001 krizi sonrasında istikrar programının kararlılıkla uygulanması ve mali disiplinin sürdürülmesine bağlı olarak, faiz dışı fazla tutarları 2001 yılından 2006 yılına kadar istikrarlı bir biçimde artarak 12 milyon TL’den 40 milyon TL düzeyine çıktığı Tablo 1.12’den görülebilmektedir. Tablo 1.12: Faiz Dışı Fazla Tutarları(Milyon TL) ve GSYİH İçindeki Payı(%) Yıl 2000 2001 2002 2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009 2010 2011 2012 2013 2014 Faiz Dışı Fazla Tutarı 7.309 12.482 11.544 18.319 27.363 38.777 41.320 35.045 33.229 440 8.217 24.448 19.004 31.443 27.424 Faiz Dışı Fazla/GSYİH 4,39 5,20 3,29 4,03 4,89 5,98 5,45 4,16 3,50 0,05 0,75 1,88 1,34 2,01 1,56 Kaynak:(BÜMKO, 2015) Küresel krizin ortaya çıkmasıyla beraber artan kamu harcamaları ve büyüyen bütçe açığı, faiz dışı fazla tutarını Tablo 1.12’de görüldüğü gibi 2009 yılında 440 milyon TL düzeyine düşmüştür. Bu durum 2009 yılından sonra başlayan toparlanma 46 süreciyle birlikte 2010 yılında 8 milyar TL, 2011 yılında ise 25 milyar TL düzeyine çıkmıştır. Küresel krizin etkisiyle beraber ekonomide ortaya çıkan daralmaya bağlı olarak Türkiye ekonomisi yavaşlama eğilimine girmiş ve bu durum cari ekonomik gelişmelere daha duyarlı olan dolaylı vergi gelirlerinde bir düşüşe yol açmıştır. Tablo 1.13’ten görüldüğü üzere, dolaylı vergilerin toplam vergi gelirleri içerisindeki küresel kriz öncesi % 68,45 iken, küresel kriz sonrası bu oran % 4 azalarak 2008 yılında % 64,89 olmuştur. Ekonomik faaliyetlerin daralması nedeniyle, dolaylı vergi gelirlerini düşürmüş ve bu durumda dolaylı vergilerin toplam vergi gelirleri içerisindeki payı düşürmekle birlikte dolaysız vergilerinde toplam vergi gelirleri içerisindeki payını arttırmıştır. Tablo 1.13: Vergi Gelirlerinin GSYİH İçerisindeki Payı (%) Yıllar 2002 2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009 2010 2011 2012 2013 2014 Vergi Gelirleri Dolaysız Vergiler Dolaylı Vergiler 17.01 18.54 17.79 18.05 18.14 18.14 17.70 18.12 19.10 20.06 20.18 21.37 20.49 5.73 6.12 5.29 5.32 5.72 6.15 6.21 6.48 6.09 5.86 6.06 5.92 6.06 11.29 12.42 12.50 12.74 12.42 11.99 11.49 11.64 13.01 13.50 13.43 14.77 13.78 Dolaysız Vergiler/Toplam Vergi Gelirleri 33.67 32.98 29.71 29.44 31.55 33.92 35.11 35.76 31.87 29.21 30.01 27.69 29.56 Dolaylı Vergiler/Toplam Vergi Gelirleri 66.33 67.02 70.29 70.56 68.45 66.08 64.89 64.24 68.13 67.30 66.55 69.10 67.23 Kaynak: (BÜMKO, 2015) Merkezi yönetim bütçe giderlerinde ise başlangıç ödeneği 222,6 milyar TL olarak öngörülmüş, yılsonunda ise Tablo 1.14’ten görülebileceği gibi 227 milyar TL olarak gerçekleşmiştir. 47 Tablo 1.14: Konsolide Bütçe Gelirleri-Giderleri ve Bütçe Açığı (Bin TL) Yıllar Konsolide Bütçe Giderleri 2000 46,705,028.00 2001 80,579,065.00 2002 115,682,350.00 2003 140,454,842.00 2004 141,020,860.00 2005 146,097,573.00 2006 178,126,033.00 2007 204,067,683.00 2008 227,030,562.00 2009 268,219,185.00 2010 294,358,724.00 2011 314,606,792.00 2012 361,886,686.00 2013 408,224,560.00 2014 448,423,971.00 Konsolide Bütçe Gelirleri Bütçe Açığı 33,440,143.00 51,542,970.00 75,592,324.00 100,250,427.00 110,720,859.00 137,980,944.00 173,483,430.00 190,359,773.00 209,598,472.00 215,458,341.00 254,277,435.00 296,823,602.00 332,474,895.00 389,681,985.00 425,758,290.00 13,264,885.00 29,036,095.00 40,090,026.00 40,204,415.00 30,300,001.00 8,116,629.00 4,642,603.00 13,707,910.00 17,432,090.00 52,760,844.00 40,081,289.00 17,783,190.00 29,411,791.00 18,542,575.00 22,665,681.00 Bütçe Açığı /GSYİH 7.96 12.09 11.44 8.84 5.42 1.25 0.61 1.63 1.83 5.54 3.65 1.37 2.08 1.18 1.30 Kaynak: (BÜMKO, 2015) Küresel krizin, hem ekonomideki daralma hem de krize karşı alınan önlemler nedeniyle bütçe üzerinde olumsuz etkileri ortaya çıkmıştır. Bu durumun ortaya çıkmasında, gelirlerin büyümeye duyarlı olması, ancak harcamaların önemli bir kısmının büyümeden bağımsız bir şekilde zorunlu olarak gerçekleşmesi belirleyici olmuştur. Küresel krize karşı alınan önlemler kapsamında gelirleri azaltan ve harcama üzerinde baskı oluşturan tedbirlerin uygulanması da bütçe dengeleri üzerinde olumsuz etki yaratmıştır (MB, 2009: 49). 2003 yılından itibaren uygulanan sağlam maliye politikaları ve alınan tedbirler sonucunda merkezi yönetim bütçe açığı, Tablo 1.14’ten görüldüğü üzere, hızla düşürülmüştür. 2008 yılı merkezi yönetim bütçesinde, bütçe açığı hedefi 18 milyar TL olarak öngörülürken yılsonunda gerçekleşen bütçe açığı 17,4 milyar TL olmuştur. Küresel krizin yoğun biçimde hissedildiği 2009 yılında bütçe açığı bir önceki yıla göre yaklaşık 35 milyon TL artmıştır. 2009 yılının sonunda başlayan toparlanmayla birlikte bütçe açığı yaklaşık 12 milyon TL azalarak 40 milyon TL düzeyine gerilemiştir. 2008 yılı son çeyreğinden itibaren, faiz dışı fazlanın hızla gerilemesi, kamu harcamalarının kamu gelirlerinden daha fazla olması kamunun borçlanma gereğini arttırmıştır. Kamu kesimi borçlanma gereği (KKBG), genellikle kamu açığının 48 finansmanı için kullanılan bir kavramdır. KKBG, bütçe açığının kapatılması için ne kadar borçlanmak gerektiğini göstermesi nedeniyle, büyüklükleri itibariyle maliye politikası hedeflerinin tespit edilmesinde ve uygulanacak politikaların tercih edilmesinde dikkate alınan önemli bir göstergedir (Koçak, 2009: 66). 2001 yılında Şubat krizinin etkisi ve bu etkinin borç faizlerini arttırması nedeniyle, Şekil 1.15’ten görülebileceği gibi, KKBG % 12,1’e kadar yükselmiştir. 2001 yılı sonrasında uygulanan istikrarlı maliye politikaları sonrasında KKBG, 2005 ve 2006 yıllarında negatif değer almış % -1,9’a kadar düşmüştür. 2008 yılında küresel krizin başlamasıyla birlikte alınan tedbirler, bütçe dengelerini bozmuş ve harcamaların artması nedeniyle KKBG 2008 yılında % 1,6’ya, 2009 yılında ise küresel krizin derinleşmesiyle birlikte % 5,1’e yükselmiştir. Şekil 1.15: KKBG/ GSYİH Oranı (%) 14 12 10 8 6 4 2 0 -2 00 01 02 03 04 05 06 07 08 09 10 11 12 13 14 Kaynak: (BUMKO, 2015) KKBG’nin kriz sürecinde yükselmesine rağmen, 2009 yılından sonra toparlanma sürecinin başlamasıyla birlikte 2010 yılında % 2,3’e düşmüş, 2011 yılında ise mali dengenin sağlanması sonucunda % 0,14 oranında gerçekleşmiştir. Bütçe açığının azalması, KKBG’nin düşmesi ve verilen FDF’lar sayesinde kamu borç 49 stokunda ciddi bir düşüş yaşanmıştır. Şekil 1.16’da görüldüğü gibi, 2001 şubat krizinde %85 olan kamu borç stoku oranı, mali disiplinin sağlanması ile birlikte kriz öncesinde 2007 yılında %39 oranına düşmüştür. Şekil 1.16: Toplam Kamu Borç Stoku/ GSYİH (%) 80 70 60 50 40 30 01 02 03 04 05 06 07 08 09 10 11 12 13 14 Kaynak: (BUMKO, 2014) Küresel krizin ortaya çıkması ile birlikte bütçe dengesinin bozulması, FDF tutarının düşmesi, bütçe açığının büyümesi ve KKBG’nin artması nedeniyle kamu borç stokunda da bu gelişmelere paralel olarak bir artış söz konusu olmuştur. Küresel krizin derinleştiği 2009 yılında kamu borç stoku %46,1 oranına yükselmiş, ardından meydana gelen toparlanmayla birlikte, 2011 yılında kamu borç stoku oranı tekrar kriz öncesi seviyelere geri dönmüştür. 2012 yılında ise kamu borç stoku oranı son on yılın en düşük seviyesine ulaşmış ve % 36,2 oranına düşmüştür. 50 1.4. TÜRKİYE’NİN KÜRESEL KRİZDEN ÇIKIŞI 1.4.1. Finansın Geri Dönmesi Küresel krizin ekonomi üzerindeki yıkıcı etkilerini azaltmak amacıyla, gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin merkez bankaları uzun zamana yayılan bir parasal genişleme sürecine girmişlerdir. İlk etapta geleneksel para politikası çerçevesinde faiz indirimlerine başvurulmuş ve faiz oranlarında yüksek miktarlarda düşüş gerçekleştirilmiştir. Şekil 1.17’den görüldüğü gibi ülkelerin faiz oranlarında küresel kriz sonrasında düşüşler meydana gelmiştir. Şekil 1.17: Küresel Kriz Sonrasında Faiz Oranları (%) 6 5 4 3 2 1 0 -1 -2 -3 2006 2007 2008 2009 2010 AMERIKA INGILTERE 2011 2012 2013 2014 CIN EURO Kaynak: (WDI, 2015) Faiz indirimlerinin gelişmiş ekonomilerde toparlanmaya olan katkılarının yetersiz kalması ve bununla birlikte Euro Bölgesi ülkelerinde ortaya çıkan borçların sürdürülebilirliği sorunu, gelişmiş ülke merkez bankalarını miktarsal bir genişleme süreci başlatmaya yöneltmiştir. Bu kapsamda ABD Merkez Bankası (FED) ve Avrupa Merkez Bankası (ECB) geleneksel olmayan para politikası tedbirleri kullanarak 51 piyasalara yüklü miktarda likidite sağlamış ve bunu çeşitli varlık alım programlarıyla desteklemiştir (Barlas ve Kaya, 2013: 2). Tablo 1.15: Parasal Genişleme Kararları Genişleme Genişleme Kararı Kararının Alan Merkez Tarihi Bankası Kasım 2008 FED Açıklama 600 Milyar ABD doları tutarında tahvil alımı içeren 1.Miktarsal Genişleme Paketi (MGP) Mart 2009 FED 1.MGP’nin devamı niteliğinde 750 milyar ABD doları tutarında ipoteğe dayalı menkul kıymet ve 300 milyar ABD doları tutarında tahvil alımı Haziran 2009 ECB Bir yıl vadeli finansman imkanı sağlayan 442 milyar Euro tutarında 1. Uzun Dönemli Finansman Operasyonu Mayıs 2010 ECB Kamu ve özel kesim borçlanma senetleri alımını içeren Menkul Kıymet Piyasası Programı : 209 milyar Euro tutarında Kasım 2010 FED Aylık 75 Milyar ABD doları olmak üzere, 600 milyar ABD doları tahvil alımı içeren 2.Miktarsal Genişleme Paketi Eylül 2011 FED 400 milyar ABD doları tutarında üç yıldan kısa vadeli tahvillerin 6-30 yıl vadelilerle değiştirilmesini hedefleyen Vade Değişim Programı Aralık ECB 2011&Şubat Bir ve üç yıl vadeli finansman imkânı sağlayan, 1019 milyar Euro tutarında 2. Uzun Dönemli Finansman Operasyonu 2012 Haziran 2012 FED Vade Değişim Programı kapsamında 267 milyar ABD doları tutarında ek tahvil değişimi Eylül 2012 FED Aylık 40 milyar ABD doları tutarında ipoteğe dayalı varlık alımı öngören 3.Miktarsal Genişleme Paketi (Alımların büyüme ve istihdamda kayda değer bir iyileşme görülünceye kadar devam edeceği açıklanmıştır) Eylül 2012 ECB Euro Bölgesi ülkelerinden gelecek talebe göre tahvil alımı öngören Doğrudan Parasal İşlemler (Herhangi bir üst limit belirlenmemiştir Kaynak: (Barlas ve Kaya, 2013:3) 52 Küresel krizi Türkiye’nin çabuk atlatmasında özellikle ABD ve AB ülkelerinin para arzı artışına yönelmesinin tüm dünyada faiz oranlarını düşürmüş olması, global piyasalardaki sıcak para hacmini genişletmiş ve Türkiye’de reel faizlerin yüksek olması nedeniyle portföy yatırımlarının önemli adreslerinden biri haline getirmiştir. Türkiye sıcak parayı ve portföy yatırımlarını kendine çekebilmesi krizden çıkışta etkili olmuştur (Doğan, 2014:72). Türkiye’ye yönelik sermaye akımları 2009 yılındaki düşüşten sonra 2010 ve 2011 yıllarında istikrarlı bir biçimde artmıştır. Küresel ölçekte devam eden düşük faiz ortamı ve gelişmekte olan ekonomilere ilişkin risk algılamalarında gözlemlenen iyileşme nedeniyle diğer gelişmekte olan ülkelerle birlikte Türkiye’ye yönelik sermaye akımları 2010 yılında güçlenmiştir. Türkiye’nin risk primi diğer gelişmekte olan ülkeler ortalamasına karşı daha olumlu olduğu için, Tablo 1.7-1.8’den görülebileceği üzere, 2010 yılındaki toplam sermaye akımları 2007 yılı öncesindeki rekor seviyesini bile geçmiştir (Karahan ve İpek, 2013: 305). Özellikle net portföy yatırımları 2007 yılı öncesinde en yüksek 13 milyar dolar seviyelerinde yükselmişken, 2012 yılında net portföy yatırımları 41 milyar dolar olarak gerçekleşmiştir. 1.4.2. Pazar Çeşitlemesi Küresel krizin yarattığı ekonomik daralma ile birlikte belirgin bir istikrarsızlık görülmesi, ekonomik büyümede önemli bir araç olan ihracatta “istikrar” ve “pazar çeşitlemesi” kavramlarını gündeme getirmiştir. Bu kavramların gündeme gelmesinin nedeni küresel krizde, dünya ekonomilerinde farklı büyüme rakamlarının gözlemlenmesi, farklı bölge ve ülkelerin krizden etkilenme derecelerinin birbirinden farklı olmasıdır. Firmalar pazar alanlarını çeşitlendirerek, dış ticaretten doğabilecek talep risklerini azalmakta olup, kriz dönemlerinde de yeni pazar alanları yaratarak yeni talep kanalları oluşturabilmektedir (Çınar ve Göksel, 2010:30). Küresel krizin etkisiyle AB ülkelerinde ortaya çıkan ekonomik daralma nedeniyle, Tablo 1.16’dan da görüldüğü üzere, AB ülkelerinin Türkiye ihracatı içerisindeki toplam payı kriz öncesinde % 56 oranındayken, küresel kriz sonrası bu oran % 46’ya düşmüştür. AB ülkelerinde yaşanan ekonomik daralma, üretim yavaşlaması ve buna bağlı olarak da ithal malı talebinin ve ihracat potansiyelinin zayıflaması ile sonuçlanmıştır. Türkiye, AB ülkelerine yapamadığı ihracatı, Yakın ve Orta Doğu 53 ülkelerine yaparak ihracatında pazar çeşitliliği yaratarak küresel krizin etkilerinde kurtulmaya çalışmıştır. Irak başta olmak üzere, Birleşik Arap Emirlikleri, Mısır, Suudi Arabistan ve Libya’nın içerisinde yer aldığı Yakın ve Orta Doğu ülkeleri ile Kuzey Afrika ülkeleri Türkiye’nin önemli ölçüde ihracat yaptığı ülkeler olmuştur (Şentürk, 2014: 140). Küresel kriz sonrasında Türkiye ihracatının pazar yapısındaki çeşitlenme sonucu Türk Cumhuriyetleri ve İslam İşbirliği Teşkilatına üye olan ülkeler ile de dış ticaret ilişkileri gelişmiş ve bu ülkelere yapılan ihracat miktarının toplam ihracat miktarı içerisindeki payı artmıştır. Tablo 1.16: Ülkelerin Toplam İhracattaki Payları (%) 2005 2006 2007 2008 2009 2010 2011 2012 2013 2014 AB Ülkeleri 56.53 56.29 56.64 48.26 46.24 46.48 46.39 38.96 41.53 43.47 Yakın ve Orta Doğu 13.86 13.23 14.06 19.26 18.79 20.46 20.71 27.84 23.43 22.45 Türk Cumhuriyetleri İslam İşbirliği Teşkilatı 1.92 2.32 2.68 2.84 3.33 3.44 3.74 3.83 4.55 4.51 17.78 17.55 18.93 24.69 28.03 28.51 27.67 36.22 32.52 30.85 Kuzey Afrika 3.46 3.62 3.76 4.43 7.26 6.17 4.97 6.19 6.62 6.19 Kuzey Amerika Bölgesi 7.18 6.36 4.23 3.64 3.50 3.73 4.05 4.37 4.33 4.63 Kaynak: (TÜİK, 2015) İhracat yapan sektörlere bakıldığında ise, Tablo 1.17’den görüleceği üzere, toplam ihracat içerisinde en yüksek pay imalat sanayinin olduğu görülmektedir. Küresel Kriz, Türkiye’nin ihracat yapan alt sektörlerinin ihracat içerisindeki paylarında büyük bir değişim yaratmadığı görülmektedir. Küresel krizin etkisinin hissedildiği 2009 yılında imalat sanayinin toplam ihracat içerisindeki payı % 93,44’ten % 92,61’e düşmüş, tarım ve ormancılığın toplam ihracat içerisindeki payı ise % 2,98’den % 4,25’e yükselmiştir. 54 Tablo 1.17: Sektörlerin İhracat İçerisindeki Payları (%) Tarım ve Ormancılık Balıkçılık Madencilik ve Taşocakçılığı İmalat Sanayi Elektrik, Gaz ve Su Toptan ve Perakende Ticaret Gayrimenkul, Kiralama, ve İş Faaliyetleri Diğer Sosyal, Toplumsal ve Kişisel Hizmetler 2007 2008 2009 2010 2011 2012 2013 2014 3.473 2.982 4.256 4.333 3.830 3.403 3.724 3.826 0.148 0.182 0.185 0.137 0.138 0.125 0.170 0.220 1.548 1.632 1.648 2.360 2.080 2.073 2.556 2.161 94.230 94.820 93.447 92.610 93.370 93.921 93.120 93.306 0.157 0.056 0.137 0.159 0.110 0.125 0.019 0.056 0.442 0.326 0.324 0.397 0.468 0.351 0.399 0.427 0.001 0.001 0.001 0.002 0.000 0.000 0.002 0.002 0.001 0.001 0.002 0.003 0.004 0.002 0.010 0.003 Kaynak: (TÜİK, 2015) Türkiye’nin gerçekleştirdiği ihracat içerisinde en yüksek paya sahip olan imalat sektörünün alt bileşenlerine bakıldığında ise motorlu kara taşıtları (otomotiv sektörü), ana metal sanayi, giyim eşyası ve tekstil ürünleri sektörlerinin başat sektörler olarak öne çıktığı Tablo 1.18’de görülmektedir. Küresel kriz öncesinde toplam ihracat değeri 100 milyar doların üzerine çıkan imalat sanayinin, küresel krizin etkisiyle 2009 yılında 95 milyar dolara düşmüştür. Küresel krizin etkisiyle beraber 2009 yılında imalat sanayinin tüm alt bileşenlerinde bir daralma yaşanmıştır. Küresel kriz öncesinde 22,5 milyar dolar seviyesine ulaşan ana metal sanayi, küresel krizden en çok etkilenen alt sektör olmuş ve küresel krizin etkisiyle 15 milyar dolar seviyelerine düşmüştür. Motorlu kara taşıtı ve römorklar (otomotiv sanayi) sektörü de küresel kriz öncesinde 19 milyar dolar seviyelerine ulaşmış, küresel kriz sonrasında ise 12 milyar dolar seviyelerine düşerek ana metal sanayine yakın bir oranda küresel krizden etkilenmiştir. 55 Tablo 1.18: İmalat Sanayinin Alt Bileşenleri (Milyar $) 2006 2007 2008 2009 2010 2011 2012 2013 2014 İmalat sanayi 80,246 101,082 125,188 95,449 105,467 125,963 143,194 141,358 147,059 Gıda ürünleri ve içecek 4,339 5,164 6,476 5,931 6,703 8,880 9,514 10,664 11,158 Tütün ürünleri 182 195 277 266 296 301 415 465 555 Tekstil ürünleri 9,266 10,805 11,323 9,559 10,932 12,920 13,259 14,741 15,414 Giyim eşyası 10,175 11,795 11,504 9,603 10,618 11,633 11,955 12,704 13,774 Dabaklanmış deri, bavul, el çantası, saraciye ve ayakkabı 436 559 607 499 656 773 914 1,119 1,153 Ağaç ve mantar ürünleri (mobilya hariç); 336 455 535 510 573 653 658 724 854 Kağıt ve kağıt ürünleri 601 836 1,052 982 1,194 1,407 1,647 1,934 1,985 Basım ve yayım; plak, kaset vb. 108 130 145 148 141 164 158 154 168 Kok kömürü, rafine edilmiş petrol ürünleri 4,922 7,325 3,650 4,153 6,122 7,180 6,300 5,729 ve nükleer yakıtlar 3,402 Kimyasal madde ve ürünler 3,481 4,057 4,995 4,300 5,706 6,743 7,308 7,615 7,961 Plastik ve kauçuk ürünleri 3,016 3,930 4,750 4,035 4,887 6,241 6,430 7,030 7,540 Metalik olmayan diğer mineral ürünler 2,799 3,398 4,321 3,769 3,989 4,042 4,083 4,290 4,329 Ana metal sanayi 9,334 12,349 22,570 15,103 14,427 17,062 29,110 17,516 16,636 Metal eşya sanayi (makine ve teçhizatı hariç) 3,350 4,251 5,531 4,470 4,973 6,230 6,589 7,068 7,430 Başka yerde sınıflandırılmamış makine ve teçhizat 6,006 8,032 9,763 8,070 9,059 11,126 11,857 12,779 13,591 Büro, muhasebe ve bilgi işleme makinaları 89 130 135 100 134 140 148 178 189 Başka yerde sınıflandırılmamış elektrikli mekina ve cihazlar 2,822 4,106 4,975 4,099 4,864 5,863 5,859 6,460 6,364 Radyo, televizyon, haberleşme teçhizatı ve cihazları 3,088 2,766 2,277 1,919 1,951 2,111 2,511 2,047 2,234 Tıbbi aletler; hassas optik aletler ve saat 244 337 404 367 412 499 628 789 834 Motorlu kara taşıtı ve römorklar 12,677 17,016 19,362 12,863 14,857 17,044 16,244 18,246 19,218 Diğer ulaşım araçları 2,140 2,747 3,360 2,418 1,659 1,992 1,781 2,340 2,398 Mobilya ve başka yerde sınıflandırılmamış diğer ürünler 2,356 3,101 3,500 2,786 3,283 4,014 4,944 6,194 7,548 Kaynak: (TÜİK, 2015) 56 Küresel krizin ardından finansın geri dönmesi ve ihracat pazar alanının çeşitlenmesi ile birlikte imalat sanayinin toplam ihracat değeri, küresel kriz öncesindeki değerlere ulaşarak 2010 yılında 105 milyar dolar olarak gerçekleşmiş ve daha sonra hızlı bir artış sergileyerek 2014 yılına gelindiğinde 147 milyar dolar olarak gerçekleşmiştir. 57 İKİNCİ BÖLÜM DÜNYADA VE TÜRKİYE’DE KÜRESEL KRİZİ ÖNLEYİCİ MALİYE POLİTİKALARI 58 2.1. MALİYE POLİTİKASI KAVRAMI, AMAÇLARI VE ARAÇLARI 2.1.1. Maliye Politikası Kavramı I. Dünya Savaşı’ndan sonra ortaya çıkan 1929 Büyük Buhranı, maliye politikasının doğuşunu hazırlayan en önemli neden olarak kabul edilmektedir. Büyük Buhranın en önemli belirtileri işsizlik, talep yetersizliği ve buna bağlı olarak üretim seviyesinin gerilemesi olarak ortaya çıkmıştır. John Maynard Keynes, 1936 yılında yayınladığı “The General Theory of Employment, Interest and Money” (İstihdam, Faiz ve Paranın Genel Teorisi) adlı eserinde, Büyük Buhran ile ilgili görüşlerini ve çözüm önerilerini açıklamıştır. Keynes, Büyük Buhranın başlıca sebeplerini, efektif talepteki yetersizliğe ve bunun sonucu olarak üretim seviyesinin ve istihdamın gerilemesine bağlamıştır. Keynes, ekonomideki istihdam hacmini ve üretim seviyesini toplam talebin belirlediğini ve toplam talepteki yetersizliğin kamu harcamalarını arttırmakla giderilebileceğini savunmuştur. Bu şekilde ilk defa durgunluğa karşı getirilen çözüm önerileri ile birlikte maliye politikasının temelleri atılmıştır (Pehlivan, 2005: 275). Maliye politikası, iktisat politikası içerisinde ortaya çıkan sorunların giderilebilmesi, istikrarsızlıkların önlenebilmesi ve belirli iktisadi hedeflere ulaşılması için meydana getirilen iktisat politikasının bir aracı olarak kabul edilmektedir. Maliye politikası, sürdürülebilir ve güçlü bir ekonomik büyümeyi sağlamak, yoksulluğu azaltmak için mali araçları (kamu harcamaları ve vergi gelirleri) kullanmaktadır (Horton ve Ganainy, 2009: 52). Maliye politikası, belirlenen iktisadi amaçlara ulaşılması konusunda, mali araçların ne şekilde kullanılması gerektiğinin yollarını, yöntemlerini ve şartlarını araştırmaktadır (Eş, 2002: 6). Maliye politikası kamu politikalarının gerçekleştirilebilmesi amacıyla, kamu harcamaları ve düzenleyici politikalar ile bunların finansmanını sağlayan vergi politikalarının birlikte yürütülmesi olarak tanımlamaktadır (Bruce, 2001: 4). 2.1.2. Maliye Politikasının Amaçları İktisat politikasının en önemli araçlarından biri olan maliye politikasının amaçları, ülkelerin gelişmişlik seviyelerine, benimsedikleri ekonomik sisteme ve sosyo- 59 ekonomik yapısına göre değişmektedir. Bu faktörler maliye politikasının amaçlarını belirleyen etkenler olsa da, temel olarak maliye politikasının amaçları, ekonomik büyüme ve kalkınmanın gerçekleştirilmesi, ekonomik istikrarın sağlanması, gelir ve servet dağılımında adaletin sağlanması şeklinde üçe ayrılmaktadır (Ulusoy, 2004: 22). 2.1.2.1. Ekonomik Büyüme ve Kalkınmanın Gerçekleştirilmesi Maliye politikasının amaçları arasında, gelişmiş ekonomilerde ekonomik büyüme, gelişmekte olan ülkelerde ise ekonomik kalkınma amaçları yer almaktadır. Ekonomik büyümenin hedefi, fiili büyüme oranını eldeki kaynaklar ve etkinlik koşulunun sağlanması ile hedeflenen ya da potansiyel büyüme oranına yaklaştırmaktır (Önder, 2013: 19).Maliye politikasının ekonomik büyüme ve kalkınma amacı, II. Dünya Savaşı sonrasında hem gelişmiş hem de gelişmekte olan ülkeler açısından büyük önem taşımaya başlamıştır. Gelişmiş ülkelerde dengeli büyüme hızına ulaşılması ve korunması amaç olurken, gelişmekte olan ülkelerde özellikle II. Dünya Savaşı yılları sonrasında kalkınma çabalarının başlatılması ve devam ettirilmesi öncelikli amaç haline gelmiştir (Demircan, 2003: 98). 2.1.2.2. Ekonomik İstikrarın Sağlanması Ekonomik istikrar hedefinin gerçekleştirilebilmesi için fiyat istikrarı ve tam istihdam koşulunun sağlanması gerekmektedir. Bir ekonomide fiyatlar her zaman aynı düzeyde seyretmeyebilir. Geçici nedenlerle fiyatlarda yükselme veya düşmeler önemsiz oranlarda görülebilmekte, ancak bu durum fiyat istikrarsızlığının bir göstergesi olarak ifade edilmemektedir. Ekonomide fiyatlar genel düzeyinde devamlı olarak yükselişler (enflasyon) veya düşüşler (deflasyon) görülüyorsa bu durumda istikrarsızlık ortaya çıkmakta ve bu durumla mücadele edilmesi gerekmektedir (Erdem vd., 2006: 360).Günümüz ekonomilerinin genel fiyatlar düzeylerinde daha çok yükselme yönünde sürekli değişikliğin olduğu gözlenmektedir. Bu nedenle günümüzde maliye politikasıyla fiyat istikrarının sağlanması ve korunması amacı, geniş ölçüde enflasyonla mücadele anlamına gelmektedir (Ataç, 2002: 32). 60 Ekonomik istikrarın sağlanmasında bir diğer koşul olan tam istihdam ise, 1929 Büyük Buhranında ortaya çıkan işsizlik sorununa bağlı olarak maliye politikasının amacı haline gelmiştir. Piyasa mekanizmasının tam istihdamın sağlanmasında başarısız olduğu tespit edilmiş ve bu nedenle tam istihdamın sağlanmasında devletin aktif müdahalesi gerekli görülmüştür. Özel kesimin ya da kamu kesiminin harcamalarının yeni istihdam yaratmadığı durum tam istihdam olarak tanımlanmaktadır (Göker ve Dane, 2013: 111). 2.1.2.3. Gelir ve Servet Dağılımında Adaletin Sağlanması Gelir dağılımında adaletin kendiliğinden gerçekleşmesinin mümkün olmaması nedeniyle, devlet tarafından gelir dağılımına müdahale edilmesi sosyal devletin bir gereği olarak kabul edilmektedir. Piyasa mekanizmasının otomatik olarak oluşturduğu gelir ve servet dağılımındaki adaletsiz yapının düzeltilmesi, günümüzde bütün devletlerin ortak bir sorunu olarak kabul edilmektedir (Hazman, 2011: 208). Devletin maliye politikası aracılığı ile gelir ve servet dağılımını düzeltmedeki temel fonksiyonu, düşük gelirlilere daha az yük getirmek, gelir dağılımındaki uçurumları gidererek yatay ve dikey adaleti sağlayacak bir gelir politikası uygulamaya koymak, düşük gelirli gruplara yönelik eğitim ve sağlık hizmetlerini ön plana çıkaracak bir harcama politikası izlemektir (Yüce, 2002: 12). 2.1.3. Maliye Politikasının Araçları Maliye politikası, kamu bütçesi çerçevesinde gerçekleştirilen kamu harcamaları, kamu gelirleri ve bu kalemler arasındaki denge ya da dengesizlik koşulları yoluyla gerçekleştirilir. Denge ve dengesizlik koşulu ise ekonominin içerisinde bulunduğu duruma göre ortaya çıkmaktadır. Ekonominin dengede olduğu durumda ilke olarak denk bütçe uygulanmaktadır. Ekonominin dengede olmadığı durumlarda, enflasyonist bir durum söz konusu ise bütçe fazlası veren, deflasyonist bir durumda ise bütçe açığı veren uygulamalara gidilmektedir (Önder, 2013: 20). Maliye politikası araçları olan kamu harcamaları ve kamu gelirleri ulaşılmak istenilen amaçlar yönünden, ekonomik olaylara karşı değişik etkilere sahip 61 olabilmektedir. Hatta maliye politikası araçlarının alt unsurları arasındaki etkilerde bile farklılıklar söz konusu olabilmektedir. Örneğin, toplam talep karşısında kamu harcamaları pozitif etkilere sahipken, vergi gelirleri negatif etkilere sahiptir. Kamu harcamalarının alt bileşenlerinden olan cari harcamalar ile transfer harcamaları arasında da toplam talebe karşı farklı etkiler söz konusu olmaktadır. Vergi gelirleri içinde de gelirden alınan vergiler, servet üzerinden alınan vergiler ve harcamalar üzerinden alınan vergiler arasında da toplam talebi etkileme konusunda farklılıklar söz konusu olmaktadır (Ataç, 2002: 39). 2.1.3.1. Kamu Harcamaları Kamu harcamaları kavramı 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunun 3. Maddesinin h bendinde, “kanunlarına dayanılarak yaptırılan iş, alınan mal ve hizmet bedelleri, sosyal güvenlik katkı payları, iç ve dış borç faizleri, borçlanma genel giderleri, borçlanma araçlarının iskontolu satışından doğan farklar, ekonomik, mali ve sosyal transferler, verilen bağış ve yardımlarla diğer giderleri” olarak tanımlanmıştır. Kamu harcamalarının zaman içinde çeşitlerinin ve miktarının artması bir sınıflandırma yapılmasını zorunlu kılmaktadır. Kamu harcamaları idari, fonksiyonel ve ekonomik olarak sınıflandırılabilmektedir. Bu çalışmada, çalışmanın içeriği doğrultusunda kamu harcamalarının ekonomik sınıflandırma şekli esas alınmıştır. Buna göre, devletin kendisine yüklenen iktisadi amaçları yerine getirmek için yaptığı kamu harcamaları, cari harcamalar, yatırım harcamaları ve transfer harcamaları şeklinde üçe ayrılmaktadır (Taraktaş, 2012:89). • Cari Harcamalar: Devlet tarafından mal ve hizmet satın alınması yoluyla devlet mekanizmasının işleyişini sağlayabilmek için yapılan harcamalardır. Devletin personeline ödediği maaş, kiralar, elektrik giderleri cari harcamalardır (Akçacı ve Kocağ, 2013: 4). Cari harcamalar, GSMH’ye katkıda bulunan ve o dönemde tüketilen harcamalar olarak da tanımlanmaktadır. Bu harcamalar, ekonominin var olan üretim kapasitesini kullanmak için gerekli mal ve hizmetlerin satın alınmasına yönelik olarak yapılmaktadır (Özbaran, 2004: 118). 62 • Yatırım Harcamaları: Üretim kapasitesini arttırmak için yapılan, üretim faktörlerinin verimliliğini arttıran ve faydası birden fazla yıla yayılan harcamalardır. Yatırım harcamaları GSMH’ye katkı sağlamakla birlikte, kamu sektöründe sermaye birikimine de sebep olmaktadır. Yatırım harcamaları ekonomik büyümenin yanı sıra, ekonomik kalkınmanın gerçekleştirilmesi konusunda da önemli etkilere sahiptir (Demir, 2011: 13). • Transfer Harcamaları: GSMH üzerinde doğrudan bir etkiye sahip olmayan, satın alma gücünün şahıslar ya da sosyal tabakalar arasında el değiştirmesine neden olan karşılıksız yapılan harcamalardır. Satın alma gücünün el değiştirmesi, transfer harcamalarından yararlananların satın alma gücünü arttırmakta olup dolayısıyla kamu tarafından yapılan transfer harcamaları gerçek anlamda reel kaynakların tüketimini ifade etmemektedir (Taraktaş, 2012: 90). Transfer harcamaları, 20. yüzyılın ortalarından itibaren yaygın uygulama alanı bulmuştur. Özellikle gelişmiş ülkeler işsizlik yardımı, eğitim yardımı, yaşlılık yardımı gibi sosyal transferler ile toplumsal yaşam standartlarını yükseltmeyi hedeflemişlerdir. Bu çerçevede gelişmiş ülkelerin pek çoğunda sosyal transferler kamu harcamaları içerisinde önemli oranlara yükselmiştir. Gelişmekte olan ülkelerde ise transfer harcamaları, özellikle sübvansiyonlar şeklinde kalkınma amaçlı olarak uygulanmaktadır. Gelişmekte olan ülkelerin genelinde büyüme ve kalkınmayı gerçekleştirme amacıyla yoğun bir borçlanma politikasına gidilmektedir. Bu politika sonucunda artan faiz yükümlülükleri gelişmekte olan ülkelerde transfer harcamalarının içerisinde önemli bir paya sahip olmaktadır (Meriç, 2003: 173). 2.1.3.2. Kamu Gelirleri 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunun 3.maddesinin “g” bendinde kamunun sahip olduğu kaynaklar, “borçlanma suretiyle elde edilen imkanlar dahil kamuya ait gelirler, taşınır ve taşınmaz mallar, hesaplarda bulunan para, alacak ve haklar ile her türlü değerleri” şeklinde tanımlamış olup, aynı kanunun “i” bendinde ise kamu gelirlerini, “kanunlarına dayanılarak toplanan vergi, resim, harç, fon kesintisi, pay veya benzeri gelirler, faiz, zam ve ceza gelirleri, taşınır ve taşınmazlardan elde edilen her türlü gelirler ile hizmet karşılığı elde edilen gelirler, borçlanma araçlarının 63 primli satışı suretiyle elde edilen gelirler, sosyal güvenlik primi kesintileri, alınan bağış ve yardımlar ile diğer gelirleri” şeklinde tanımlamıştır. • Vergi Gelirleri: Vergi, devletin veya vergilendirme yetkisine sahip kurumların kamu harcamalarını finanse etmek için, ödeme gücü olanlardan, bu güçleri ile orantılı olarak aldıkları zorunlu, karşılıksız ve nihai parasal ödemeler olarak tanımlanmaktadır (Şenyüz vd., 2015: 72). Vergi gelirleri, kamu hizmetlerinin yerine getirilmesinde kamu gelirlerinin içerisinde çok önemli bir paya sahiptir. Kamu gelirleri içerisinde %85-90 gibi önemli bir paya sahip olan vergiler, temel makro hedeflere ulaşmada kullanılan mali politika araçlarından birisidir. Vergi gelirlerinin, kamu gelirleri içerisindeki payının büyük olması nedeniyle kamu gelirleri genelde vergi gelirleri olarak anlaşılmaktadır (Soydal ve Yılmaz, 2009: 296). Vergiler; ayni-nakdi, spesifik-advalorem ve dolaylı-dolaysız vergiler gibi çeşitli şekillerde sınıflandırılabilmektedir. Bunlar arasında özellikle vergilerin dolaylı ve dolaysız olarak iki sınıfa ayrılması yaygın olarak kullanılmaktadır. Dolaysız vergiler, vergi mükellefi ile ödeyicisinin aynı olduğu, kişi ve kurumlardan, elde ettikleri gelir düzeyine göre alınan vergilerdir. Gelir üzerinden alınan gelir vergisi ve kurumlar vergisi ile servet üzerinden alınan motorlu taşıt vergisi ve emlak vergisi dolaysız vergi türüne girmektedir(Göçer vd., 2010: 98). Dolaylı vergiler ise, yükümlüsü belli olmayan, ne zaman ve ne kadar tahsilinin olacağı kestirilemeyen, mal ve hizmet kullanımından kaynaklanan vergilerdir. Katma değer vergisi, özel tüketim vergisi, gümrük vergileri, banka ve sigorta muameleleri dolaylı vergi türüne girmektedir (Sancar ve Şentürk, 2012: 2). Dolaysız ve dolaylı vergiler ekonomi içerisinde farklı işlev ve etkilere sahiptir. Dolaysız vergiler tasarruf ve yatırım yapma eğilimi yüksek, marjinal tüketim eğilimi düşük olan yüksek gelir gruplarına, dolaylı vergiler ise düşük gelir gruplarına yönelik sonuçlar doğurmaktadır. Vergilemenin temel amacı, gerek gelişmiş gerekse gelişmekte olan ülkelerde kamu harcamalarına kaynak yaratmak olduğundan, her iki vergi türü de bir politika aracı olarak kullanılabilmektedir (Açıkgöz, 2008: 93). 64 • Borçlanma: Kamu harcamalarının karşılanmasında vergiler en önemli finansman kaynağı olarak görülmektedir. Vergi ve diğer kamu gelirlerinin, kamu harcamalarını karşılamaması durumda tercih edilecek alternatif finansman yollarından birisi borçlanmadır. Kamunun borçlanma gerekçeleri teorik düzeyde de kapsamlı bir biçimde tartışılan konulardan bir tanesidir (Demir ve Sever, 2009: 10). Borçlanma, para ve benzeri şeylerin belirli bir ilave karşılık ödenmesi taahhüdü ile belli bir vadede ödenmek üzere kişi ve kurumlardan alınması olarak tanımlanmaktadır. (Çiçek vd., 2010: 142). Devlet borcu ise, devlet veya kamu tüzel kişileri tarafından, bir takvime göre, önceden belirlenen hakların sahiplerine faiz ve/veya anapara ödemeleri yapmasına ilişkin yasal bir yükümlülüğü olarak tanımlanmaktadır. Literatürde, devlet borcu kavramı yerine “kamu kredisi”, “kamusal kredi” ve “kamu borcu” gibi kavramlarda aynı anlamda kullanılmaktadır (Tosunoğlu, 2012:3). Günümüzde devletlerin borçlanmaya yönelmelerinin en önemli nedeni, kamu görevinin veya devlete yüklenen görevlerin artması nedeniyle harcamalarının yarattığı bütçe açığı olarak gösterilmektedir. artan kamu Borçlanma nedeni konusunda ülkelerin ekonomik amaçları arasındaki farklılıklar da belirleyici rol oynayabilmektedir. Gelişmekte olan ülkeler, kalkınmanın finansmanını sağlamak, yeterli ham madde ve ara malına sahip olmamaları ve ödemeler bilançosu açıklarını kapatabilmek amacıyla borçlanmaya başvururken, gelişmiş ülkeler ise, geçici bütçe açıklarının kapatılması, büyük projelerin finansmanı ve olağanüstü giderlerin karşılanması amacıyla borçlanmaya başvurmaktadır (Tosunoğlu, 2012: 8). Devletin borçlanması ve borç yönetimi, maliye, para ve sermaye piyasaları üzerinde önemli etkilere sahip olması nedeniyle ülke ekonomisi içerisinde önemli bir konu olarak ortaya çıkmaktadır (Çataloluk, 2009: 242). Bütçe açıklarını finanse etmek için alınan borçların reel faiz oranlarını ve enflasyonist beklentileri arttırdığı, artan faiz oranlarının, borç faiz ödemeleri nedeniyle bütçe açıklarını arttırdığı ve bunun makro ekonomik istikrarı tehlikeye soktuğu konusunda literatürde bir uzlaşma söz konusudur (Akdemir ve İlgün, 2011: 180). 65 • Harçlar: Kamu kurum ve kuruluşlarının hukuki işlemden, sundukları hizmetten dolayı aldıkları paraya harç denilmektedir. Harç konusu olan hizmetleri sadece devlet yerine getirmektedir ve bunun karşılığını da yine devlet almaktadır. Harca konu olan kamusal mal ve hizmetlerde, mahrum bırakma ilkesi kısmen uygulanabilmekte olup, bu mal ve hizmetten faydalananlar, harç ödemedikleri takdirde bu mal ve hizmetleri elde edemezler. Ancak harcın konu olduğu kamusal mal ve hizmetler, bireyin kolayca vazgeçebileceği mal ve hizmetler değildir. Bu açıdan değerlendirildiğinde harçlar da vergiler gibi ödenmesi bir zorunluluktur. Vergiden farkı ise, vergi karşılıksız ödenirken harç karşılıklıdır. Harçların, kamu gelirleri içerisindeki payı oldukça düşüktür (Çakır, 2012: 110). • Resimler: Kamu kuruluşlarının belirli bir işi yapmaya yetki ve izin vermesi karşılığında alınan bedellerdir. Kamu gelirleri arasında günümüzde önemi kaybetmiş olan resim gelirleri, daha çok yerel yönetimlerin gelir kaynakları arasında yer almaktadır (Çakır, 2012: 111). • Parafiskal Gelirler: Parafiskal (vergi benzeri) gelirler en genel anlamıyla, kamu kurumları ve genel kamu yararıyla ilgili kuruluşların gördükleri hizmetlerin finansmanını sağlamak amacıyla söz konusu kurumların sunduğu hizmetlerden yararlananlardan yasalar doğrultusunda tahsil edilen ödemelerdir (Gök ve Yalçın, 2015: 234). Parafiskal gelirler, ekonomik, mesleki ya da sosyal bir amacın ve belirli bir hizmetin gerçekleştirilmesi için oluşturulan kuruluşlarca kullanılmak üzere üyelerine bir kısım mali yükümlülükler getiren zorunlu ödemeler olarak da tanımlanmaktadır (Ağcakaya ve Armağan, 2012: 101). Parafiskal gelirler, kamusal hizmet gören teşekküllerin finansmanını sağlamak için tahsil edildiğinden, tahsil edilen ödemeler hizmeti sunan kuruluşların bütçelerinde ya da özel fonlarda toplanmaktadır. Dolayısıyla parafiskal gelirler, devlet bütçesi içerisinde yer almamaktadırlar (Organ ve Akçay, 2013:163). • Şerefiyeler: Devlet ya da yerel yönetimler tarafından yapılan bayındırlık işlerinden dolayı değerleri artan gayrimenkullerin sahiplerinden, bu hizmetin maliyetine katılma karşılığı olarak alınan paylardır. Şerefiye gelirlerinin alınmasının nedeni, bireylerin hiçbir katkıda ya da çabada bulunmadan elde 66 ettikleri değerlerin bir kısmının tekrar topluma dönmesinin sağlanmasıdır (Çakır, 2012: 112). • Özelleştirme Gelirleri: Özelleştirme, devletin girişimci olarak ekonomide yer alması sonucunda ortaya çıkan kamu kaynaklarının yönetim ve mülkiyetinin özel sektöre devredilmesi olarak tanımlanmaktadır (Tandırcıoğlu, 2002: 198). Türkiye’de özelleştirme uygulamalarının temelleri 24 Ocak Kararlarıyla atılmıştır. 1984 yılından itibaren çıkartılan kanun ve kanun hükmünde kararnamelerle de özelleştirmenin yasal altyapısı oluşturulmuştur (Türk, 2014: 42). Özelleştirme yoluyla yönetimi ve mülkiyeti devredilen kamu kaynaklarının sayesinde devletin gelir elde etmesi söz konusu olmaktadır. Tablo 2.1’de, Türkiye’de yapılan özelleştirmeler sonucunda devletin elde ettiği gelir miktarı sunulmaktadır . Tablo 2.1: Özelleştirme Gelirleri ($) Yıl Özelleştirme Geliri Yıl Özelleştirme Geliri 1986 954.895 2001 119.801.096 1987 832.842 2002 536.475.542 1988 26.856.987 2003 187.087.491 1989 131.199.960 2004 1.282.842.130 1990 485.989.167 2005 8.222.240.231 1991 243.841.620 2006 8.096.165.461 1992 422.881.905 2007 4.258.629.658 1993 567.538.720 2008 6.259.205.187 1994 411.754.739 2009 2.274.985.158 1995 572.456.490 2010 3.081.691.184 1996 291.998.907 2011 1.358.418.127 1997 465.517.964 2012 3.020.692.249 1998 1.019.715.144 2013 12.485.548.326 1999 38.328.651 2014 6.341.183.590 2000 2.716.535.851 Kaynak: (TCMB, 2015) 67 2.2. MALİYE POLİTİKASININ ETKİNLİĞİ Maliye politikasının etkinliği söz konusu olduğunda öncelikle kamu harcamalarının ve vergi gelirlerinin GSYİH’yi nasıl etkilediği dikkate alınmaktadır. Kamu harcamalarında ve vergi oranlarında yapılan değişikliklerin faiz oranlarında, yatırımlarda, ulusal tasarruflarda, mal ve hizmet üretiminde yarattığı etkiler de maliye politikasının etkinliğini belirlemektedir (Mankiw, 2010:68). İktisat politikasının araçlarından birisi olan para politikasının etkinliği ile ilgili birçok konuda iktisatçılar uzlaşmasına rağmen, maliye politikasının etkinliği ile ilgili aynı uzlaşma sağlanamamış ve bu konuda çeşitli görüşler ortaya atılmıştır. Örneğin, para arzında meydana gelecek %10’luk bir artışın fiyatlar genel seviyesinin yükselmesine neden olacağı konusunda iktisatçılar uzlaşma sağlarken, kamu harcamalarında meydana gelecek bir artışın özel tüketim harcamaları üzerinde yaratacağı etkiler konusunda Neo-Klasik görüş özel tüketim harcamalarının düşeceğini öngörürken, Keynesyen görüş ise tam tersini savunmaktadır (Perotti, 2002: 6). 1929 Büyük Buhranıyla iktisat politikasında etkinliği ön plana çıkan maliye politikası, Keynesyen görüş çerçevesinde çeşitli ekonomik ve sosyal amaçlara ulaşmak için kamu müdahalesini temel alarak 1970’li yıllara kadar aktif bir biçimde uygulanmıştır. 1970’li yıllarda yaşanan ekonomik krizle birlikte kamunun ekonomik sistemde yüklendiği rol ile ekonomik yapıya müdahale süreci değişime uğramış ve maliye politikalarının Keynesyen olmayan etkileri ortaya çıkmıştır (Dökmen, 2011:293). 2.2.1. Maliye Politikasının Keynesyen Etkinliği 1929 yılında New York Borsası’nın çökmesi ile ABD’de başlayan Büyük Buhran sonucunda, üretimde ciddi bir gerileme, kitlesel işsizliğin ortaya çıkması ve bu gelişmelerin toplumsal bazda bir sefalete dönüşmesi nedeniyle, Klasik iktisadi düşüncenin geçerliliği sorgulanmaya başlanmış ve piyasanın kendi kendini düzenleyen güçlerine (görünmez el varsayımı) karşı olan inanç güvenini yitirmiştir (Felderer ve Homburg, 2010: 96). 68 J.M. Keynes’in 1936 yılında yayınladığı İstihdam Faiz ve Paranın Genel Teorisi kitabı ile Klasik İktisat anlayışını derinden sarsarak iktisat politikası içerisinde maliye politikasını ön plana çıkararak kendisini Klasik iktisadi düşünceden farklı bir yerde konumlandırmıştır. (Yıldırım vd., 2011: 157). Keynes, Klasik iktisatçıların, ekonominin kendi iç dinamikleriyle her zaman tam istihdam dengesini bulabileceğine dair savlarını reddetmiş ve ekonominin tam istihdamın altında bir noktada da (yani işsizliğin mevcudiyeti durumunda da) dengede olabileceğini ve ekonominin kendi dinamikleriyle tam istihdama gelmesinin söz konusu olamayacağı savını ileri sürmüştür (Ertürk, 2004: 418). 1929 Büyük Buhranı’nın başlangıcında ABD’de toplam işgücündeki işsizlik oranı %3,2 iken, krizin derinleşmesi ile birlikte bu oran 1941 yılına gelindiğinde %25,2 olmuştur. Toplam işgücündeki işsizlik oranı o dönemde İngiltere’de de %10 ve üzerine çıkmıştır. Keynes, ABD ve İngiltere’de yaşanan bu yüksek işsizliğin nedenini toplam talepteki yetersizliğe bağlı olarak açıklamıştır. Keynes, işsizliğin azaltılarak tam istihdam dengesinin ve ekonomik büyümenin sağlanabilmesi için, işsizliğin temel nedeni olan toplam talep yetersizliğinin maliye politikası araçlarıyla yeniden canlandırılması gerektiğini savunmuştur (Froyen, 2002:80-81). Dolayısıyla Keynes, ekonomik dengenin sağlanabilmesi için devlete ekonomi politikalarına müdahale konusunda aktif bir rol yükleyerek hem maliye politikalarının etkinliğini ön plana çıkarmış hem de makroekonomi teorisine yaptığı katkı ile yeni bir akımın öncüsü olmuştur (Blanchard, 2009: 602). Keynesyen makroekonomik analiz toplam talep üzerine odaklanmış olup, toplam talep, toplam harcamaları ve bu da toplam milli gelir düzeyini belirlemektedir. Keynesyen görüşe göre, bir ekonomide üretim ve istihdam hacmi toplam talep düzeyine bağlı olduğu için, talebi oluşturan unsurlardaki dalgalanmaların ekonomide istikrarsızlıklara yol açacağını, toplam talebin yetersiz olduğu bir ekonomide yüksek düzeyde bir işsizlik meydana geleceğini, tam istihdama yakın bir ekonomide ise aşırı toplam talebin enflasyona neden olacağını belirtmişlerdir. Toplam talebin doğru bir biçimde yönetildiği bir ekonomide istikrara ve maksimum üretime ulaşılabileceğini, kamu harcamaları ve vergilerin toplam talebi belirledikleri için bir ekonomideki istikrarsızlığı, işsizliği ve enflasyonu önlemekte etkin birer araç olduklarını vurgulamışlardır (Telatar, 2004: 53; Ataç, 2002: 8). 69 2.2.2. Maliye Politikasının Keynesyen Olmayan Etkinliği Keynes’in maliye politikasını ekonomi politikası içerisinde aktif hale getirmesiyle birlikte ortaya çıkan sonuçlar zaman içerisinde gözden geçirilmiş ve kamu harcamalarının yarattığı para talebi sebebiyle faiz haddinin yükselmesi özel yatırımları ve özel tüketimi daraltmıştır. Dışlama etkisi olarak adlandırılan bu durumu açıklama hususunda maliye politikalarının Keynesyen etkilerinin yetersiz kalması nedeniyle yeni yaklaşımlar ortaya konulmuştur. 2.2.2.1. Rasyonel Beklentiler Hipotezi Rasyonel beklentiler hipotezi (RBH) ilk kez J. Muth tarafından 1961 yılında ortaya atılmış, makro iktisatta kullanılması ise 1971 yılında A.A.Walters tarafından ortaya atılan “Tutarlı Beklentiler” kavramıyla birlikte gerçekleşmiştir. Walters’in çalışmasından birkaç yıl sonra Lucas (1972,1977) ve T.Sargent ve N.Wallace (1975) RBH’yi makro iktisada sistematik bir şekilde adapte etmiştir (Tunalı, 2009: 145). RBH’nin dayanak noktası ekonomik değişkenlerin sistematik süreçlerle oluşturulmasıdır. Ekonomik birimler bir değişkeni belirleyen sürecin zaman içerisinde ne olacağı ile ilgili mutlak bilgi sahibidir ve o değişkene ilişkin beklentileri düzenlemek için sahip oldukları bilgiyi kullanmaktadırlar (İslatince, 2002: 18). RBH’ye göre ekonomik birimler ekonomik süreçleri çok iyi tahlil etmekte, ancak bilgi eksikliği söz konusu olduğunda hatalı kararlar ortaya çıkmaktadır (Ünsal, 2001: 212). RBH’nin temel varsayımı, ekonomik birimlerinin piyasadaki tüm bilgileri elde etme ve bu bilgileri alacakları kararlarda kullanabilme kapasitesine sahip olmaları, maliye politikasının toplam talep ve çıktı üzerindeki etkinliğini sınırlandırmaktadır. Ekonomideki karar alma birimlerinin rasyonel olması durumunda, konjonktürel bir dengesizliğe karşı uygulanacak mali politikalar önceden tahmin edilmekte ve mali politikaların etkinliği bertaraf edilerek azalmaktadır. RBH’ye göre mali politikaların etkinliği, mali politika şoklarının öngörülememesi durumunda ortaya çıkmaktadır. Ancak bu etkinlik kısa dönemde geçerli olup, uzun dönemde politikaya uyum sağlanması nedeniyle mali politikaların etkinliğinin sonlanacağını belirtilmektedir. RBH’ye göre, Keynes’in konjonktürel dalgalanmaları gidermek amacıyla önerdiği talep 70 yönlü mali politika uygulamalarının etkin olmadığı kabul edilmektedir (Dökmen, 2011: 295). 2.2.2.2. Ricardocu Denklik Hipotezi Barro tarafından geliştirilen bu hipotez, bireylerin sonsuz yaşam süresine sahip olmadıklarından kendilerinden sonraki nesile aktarılacak borç ve borçların finansmanı için artacak vergi yükünü önemsemeyecekleri varsayımına dayanmaktadır. Dolayısıyla Ricardocu denklik hipotezi, bütçe açıklarının vergi ya da borçlanma ile karşılanmasının ekonomi üzerinde herhangi bir etki yaratmayacağını, iki durumda da sonuçların eşdeğer olacağını ileri sürmüştür (Barro, 1990: 216-217). Ricardocu denklik hipotezine göre, bütçe açığının borçlanma ile finanse edilmesi, cari dönemde tahsil edilecek vergilerin ertelenmesi anlamına gelmektedir. Bu durumda kamu borcunun değeri ile borcun tekabül ettiği gelecekteki vergilerin şimdiki değerinin eşit olduğu varsayılmaktadır. Bu varsayıma bağlı olarak ekonomik birimler, gelecekteki vergi yükümlülüklerinin şimdiki değerini dikkate alarak yatırım ve tüketim kararları vermektedir (Afzal, 2012: 258). Ricardocu denklik hipotezine göre, rasyonel davranan ekonomik birimler, mali genişlemeye bağlı olarak artan kamu borçlarındaki artışın gelecekte alınacak vergilerle karşılanacağını düşünerek, mali daralma tedbirlerinin uygulanacağına ilişkin beklenti içerisine girmektedir. Bu beklenti nedeniyle, mali genişlemeye bağlı olarak kamu tasarruflarındaki azalmanın, özel tasarruflardaki artışla dengeleneceğini, yani genişletici mali politikalara bağlı olarak gelirleri artan ekonomik birimlerin artan gelirlerini tüketim yerine tasarrufa yöneltmektedir. Bu durum ise mali politikaların kısmen ya da tamamen etkisiz kalmasına neden olmaktadır (Arıcan, 2005: 84; Dökmen, 2011: 296). 2.2.2.3. Genişletici Mali Daralma Hipotezi 1980’li yılların başında, Avrupa ülkelerinin borç stoklarının artması ve faiz oranlarının yüksek olması nedeniyle bir borç problemi ortaya çıkmıştır. Danimarka (1983-86) ve İrlanda’da (1987-89), mali dengeyi sağlayabilmek için daraltıcı maliye politikası uygulamalarına başvurmuşlardır. Uygulanan daraltıcı maliye politikaları 71 neticesinde özel tüketim harcamalarında artış olduğu ve bu artış beraberinde ekonomik büyümeye neden olmuştur. Bu gelişmeler maliye politikasının etkinliğine yönelik tartışmalara yeni bir boyut kazandırmıştır (Giavazzi ve Pagano, 1990: 75). Mali daralmanın ekonomik büyümede artışa sebep olması nedeniyle bu yaklaşıma “genişletici mali daralma hipotezi” denilmektedir. Daraltıcı maliye politikası ile mali dengenin sağlanabileceğini savunan bu hipoteze göre, yüksek vergiler ve/veya kamu harcamalarında yapılacak kesintilerin bütçe açıklarını azaltacağı ve böylece kamu borçlarının GSYİH’ye oranının düşmesi sonucunda ekonominin aktivitenin canlanacağı ve dolayısıyla ekonomik büyümenin gerçekleşeceğini savunmaktadır. Kamu borçlarının GSYİH’ye oranının artması durumunda ise maliye politikasının sürdürülebilirliğine ilişkin kaygıların artması nedeniyle özel tasarruflar artacak, özel tüketim harcamaları azalacak ve bunun sonucunda ekonomik aktivitede bir azalma söz konusu olacağı için bu durum ekonomik büyümeyi negatif etkileyecektir (Afonso, 2001: 4). Genişletici mali daralma hipotezi, iki kanal üzerinden etkili olarak ekonomik genişlemeyi sağlamaktadır. Bu kanallardan birincisi, borçların azalması nedeniyle ekonomik karar birimlerinin beklentilerini pozitif yöne çevirmekte, ikinci kanal ise borçların azalması ve daraltıcı maliye politikaları ile birlikte kamunun daha az fon talep etmesi nedeniyle kredi imkanlarının genişlemesidir. Kredi imkanlarının genişlemesi ile ekonomik aktiviteyi arttıracak kullanılabilir gelir imkanları çoğalmaktadır (Özatay, 2008: 2). 2.2.2.4. Monetarist Maliye Politikası Monetarist iktisatçılar ekonomideki en önemli politika değişkeninin para miktarı olduğunu belirtmişler ve ekonomiye müdahale edilmesi gerekiyorsa bunun parasal araçlarla yapılması gerektiğini vurgulamışlardır (Güneysu Balaban, 2012: 7). Monetaristler, Keynesyen görüşün bütçe açığı verilerek efektif talebin canlandırılması düşüncesine karşı çıkmışlardır. Monetaristler, açık bütçe uygulamasının bir süre sonra vergilerle kapatılamayacağını ve bu nedenle devletin borçlanma yolunu seçmek zorunda kalacağını, bu durumunda faiz oranlarını arttıracağını, faiz oranlarının artması ile yatırım ve üretim seviyelerinin düşerek (dışlama etkisi) ekonomide daralma meydana geleceğini savunmuşlardır (Bozkurt ve Karatay, 2010: 32). 72 2.3. DÜNYA’DA KÜRESEL KRİZİ ÖNLEYİCİ MALİYE POLİTİKALARI Küresel kriz ortaya çıktığında hem gelişmiş hem de gelişmekte olan ülkelerde devletin ekonomiye müdahalesi genel kabul görmüştür. Küresel kriz sonrasında faizlerin sıfır ya da sıfıra yakın olması, yüksek ve artan işsizlik oranları konjonktür karşıtı maliye politikalarının uygulanmasını zorunlu kılmıştır. Kriz sonrası uygulanan konjonktür karşıtı maliye politikalarına bakıldığında, gelişmekte olan ülkelerin göreli olarak harcama artışlarına, gelişmiş ülkelerin ise vergi kesintilerine ağırlık verdiği görülmektedir (Brumby ve Verhoeven, 2010: 193). Küresel krizin ABD’de ortaya çıkıp diğer ülkelere yayılmasıyla birlikte, kriz karşında ülkelerin verdiği ilk tepki kurtarma paketlerinin uygulanması biçiminde gerçekleşmiştir. Özellikle ABD ve İngiltere’de büyük ölçekli banka, sigorta ve finansal kurumların kurtarılması büyük miktarlardaki kamu kaynaklarının kullanılmasını gerektirmiştir. Gelişmiş ülkelerin hazine ve merkez bankaları finansal sistemi kurtarmak amacıyla yaklaşık 21 trilyon dolar kaynak aktarmışlardır. Küresel kriz sonrasında kurtarma paketleriyle beraber, kamu harcamalarının arttırılmasını ve vergi indirimlerini kapsayan canlandırma paketleri de uygulamaya konulmuştur. Kurtarma ve canlandırma paketlerinin uygulamaya girmesi sonucunda, ülkelerin kamu harcamaları artış meydana gelmiştir. Tablo 2.2’de görülebileceği gibi, başta küresel krizin ortaya çıktığı ABD ve sonrasında bu krizden etkilenen ülkelerde, 2008 sonrasında kamu harcamalarında ciddi artışlar gözlemlenmektedir. ABD’de küresel kriz öncesinde kamu harcamalarının GSYİH’ye oranı % 34 seviyelerindeyken, bu oran küresel krizin çıkış için uygulanan genişletici maliye politikaları nedeniyle % 42’ye yükselmiştir. Euro Bölgesi ve İngiltere’de de, küresel kriz öncesinde kamu harcamalarının GSYİH’ye oranı sırasıyla % 46 ve % 42 seviyelerindeyken, küresel krizden çıkmak için harcamaların arttırılması nedeniyle, yine sırasıyla, % 50 ve % 45 oranlarına yükselmiştir. Gelişmekte olan ülkelerde ise, kamu harcamalarında çok ciddi artışlar görülmemektedir. Bunun nedeni ise, gelişmekte olan ülkeler küresel kriz nedeniyle finansal bir çöküş yaşamamışlar, sadece küresel krizden toplam talebin daralması nedeniyle etkilenmişlerdir. Bu nedenle, gelişmiş ülkelerin kurtarma ve canlandırma paketleriyle, küresel krizin etkisiyle çöken finansal sistemlerini kurtarabilmek amacıyla yaptığı büyük kamu harcamalarını yapmamışlardır. 73 Tablo 2.2: Kamu Harcamalarının GSYİH’ye Oranı (%) Ülkeler 2006 2007 2008 2009 2010 2011 2012 2013 2014 ABD 33.9 34.9 37.2 41.9 40.1 39.0 37.8 36.6 36.8 Euro Bölgesi 45.8 45.1 46.3 50.4 50.2 48.7 49.5 49.4 49.4 İngiltere 39.7 39.5 42.1 45.9 45.2 43.8 44.1 42.5 41.5 Gelişmiş Ülkeler 38.0 38.1 40.0 44.0 42.6 41.9 41.4 40.9 40.7 Gelişmekte Olan Ülkeler 26.7 27.1 29.1 30.8 30.4 30.2 30.9 31.4 31.7 Kaynak: (IMF, 2015) Bir diğer mali politika aracı olan vergilerde ise, küresel krizden çıkış için uygulanan paketlerin vergi indirim, istisna ve muafiyetleri içermesinden dolayı, toplam vergi gelirlerinde azalışlar meydana gelmiştir. Kamu gelirleri içerisinde çok önemli bir paya sahip olan vergilerin azalması nedeniyle toplam kamu gelirleri de bu durum direkt olarak etkilenmiştir. Tablo 2.3’den de görülebileceği gibi, tüm ülkelerin kamu gelirlerinde, küresel krizden çıkış için uygulanan paketler neticesinde azalış meydana gelmiştir. Küresel kriz öncesinde, ABD’de kamu gelirlerinin GSYİH’ye oranı % 31 seviyelerindeyken, bu oran uygulanan paketler nedeniyle % 28 oranına düşmüştür. İngiltere’de ise küresel kriz öncesinde kamu gelirlerinin GSYİH’ye oranı % 37 seviyelerindeyken, bu oran küresel kriz sonrasında %35 oranına düşmüştür. Gelişmekte olan ülkelerin harcamalarında çok fazla değişiklik olmamasına rağmen, kamu gelirlerinde küresel kriz öncesinde kamu gelirlerinin GSYİH’ye oranı %30 seviyelerindeyken, küresel kriz sonrasında % 27 oranına düşmüştür. Bu durum, gelişmekte olan ülkelerin, toplam talebi canlandırmak için uyguladığı politikaların daha çok gelir eksenli politikalar olduğunu göstermektedir. Tablo 2.3: Kamu Gelirlerinin GSYİH’ye Oranı (%) Ülkeler ABD 2006 31.5 2007 31.7 2008 30.2 2009 28.4 2010 28.8 2011 29.1 2012 29.2 2013 30.9 2014 31.4 Euro Bölgesi İngiltere 44.4 36.8 44.5 36.5 44.2 37.0 44.2 35.1 44.1 35.6 44.6 36.1 45.9 36.3 46.5 36.8 46.7 35.8 Gelişmiş Ülkeler 36.5 36.9 36.4 35.0 34.9 35.4 35.6 36.6 36.8 Gelişmekte Olan Ülkeler 28.0 28.2 30.0 27.1 28.0 29.5 30.1 30.0 29.3 Kaynak: (IMF, 2015) 74 Kurtarma ve canlandırma paketlerinin mali yükünün kamu kesimine aktarılması, kamu mali dengelerinin büyük oranda bozulmasına neden olmuştur. Tablo 2.4’ten de görülebileceği gibi, ülkelerin bütçe dengelerinin GSYİH’ye oranında, uygulanan genişletici maliye politikaları neticesinde ciddi artışlar meydana gelmiştir. Küresel kriz öncesinde ABD’de bütçe dengesinin GSYİH’ye oranı % - 4 seviyelerindeyken, uygulanan paketler sonucunda bu oran 2008 yılında % -6 seviyelerine, 2010 yılında ise % -9,7 seviyelerine yükselerek, bütçe açığında ciddi bir artış meydana gelmiştir. Euro Bölgesi ve İngiltere’de de, tıpkı ABD’de olduğu gibi, bütçe dengesindeki açık uygulanan paketler neticesinde ciddi bir artış göstermiştir. Euro Bölgesinde bütçe dengesinin GSYİH’ye oranı, küresel kriz öncesinde % -2,0 seviyelerindeyken, küresel kriz sonrasında 2008 yılında % -3,2 oranına, 2010 yılında ise % -4,8 seviyesine yükselerek zirveye ulaşmıştır. İngiltere’de ise, küresel kriz öncesinde bütçe dengesinin GSYİH’ye oranı % - 5,4 seviyelerindeyken, uygulanan paketler neticesinde % -9,9 oranına yükselmiştir. Gelişmiş ülkelerde ise, bütçe dengesinin GSYİH’ye oranı küresel kriz öncesinde % -2,7 seviyelerindeyken, küresel kriz sonrasında bu oran % -6,1 oranına yükselmiştir. Küresel kriz öncesinde mali dengeye önem verdikleri görülen gelişmekte olan ülkeler, küresel krizden çıkabilmek için mali dengeden taviz vermişler ve bütçe dengesinin GSYİH’ye oranı % - 1’den % -3,5’e yükselmiştir. Tablo 2.4: Merkezi Bütçe Dengesinin GSYİH’ye Oranı (%) Ülkeler 2006 2007 2008 2009 2010 2011 2012 2013 2014 ABD −3.5 −4.3 −6.2 −7.9 −9.7 −8.3 −6.8 −5.2 −4.4 Euro Bölgesi −2.0 −2.0 −3.2 −4.5 −4.8 −3.7 −2.6 −1.1 −1.0 İngiltere −4.8 −5.4 −6.8 −9.9 −8.1 −5.8 −5.6 −3.6 −4.2 Gelişmiş Ülkeler −2.6 −2.7 −4.1 −6.1 −6.8 −5.7 −4.7 −3.6 −3.1 Gelişmekte Olan Ülkeler −0.9 −1.0 −1.5 −3.5 −3.1 −1.7 −1.7 −2.3 −2.4 Kaynak: (IMF, 2015) Ülkelerin küresel krizle mücadele edebilmek için genişletici maliye politikası uygulamalarına başvurması nedeniyle oluşan bütçe açıkları kamu kesimi mali dengesini olumsuz etkilemiştir.mali dengenin bozulması ile birlikte ülkelerin, kamu hizmetlerinin finansmanında borçlanmaya gitmesine neden olmuştur. Bütçe açıklarının neden olduğu 75 borçlanma ise ülkelerin borç stoklarını arttırmıştır. Tablo 2.5’ten de görülebileceği gibi, ABD’de küresel kriz öncesinde kamu brüt borç stokunun GSYİH’ye oranı % 64 seviyesindeyken, küresel kriz sonrasında hızlı bir artış görülmektedir. 2008 yılında %72.8 olan kamu brüt borç stokunun GSYİH’ye oranı, 2012 yılına gelindiğinde artan bütçe açıklarına paralel olarak hızla artmış ve % 102,5 oranına yükselmiştir. Euro Bölgesi ve İngiltere’de de, kamu brüt borç stokunun GSYİH’ye oranı küresel kriz sonrasında mali dengenin bozulmasına bağlı olarak hızlı bir artış göstermiştir. Euro Bölgesinde kamu brüt borç stokunun GSYİH’ye oranı kriz öncesinde % 65 seviyelerindeyken, küresel kriz sonrasında % 90 oranına yükselmiştir. İngiltere’de ise bu oran, % 42,5 seviyelerinde %85 oranına yükselmiştir. Gelişmiş ülkelerin kamu brüt borç stokunun GSYİH’ye oranı küresel kriz öncesinde % 72 seviyelerindeyken, küresel kriz sonrasında %100 oranına yükselmiştir. Gelişmekte olan ülkelerin bütçe dengelerinde çok fazla değişme olmaması, borç stoku oranını olumlu etkilemiş ve bu nedenle borç stoku oranı çok fazla değişmemiştir. Küresel kriz öncesinde gelişmekte olan ülkelerin kamu brüt borç stokunun GSYİH’ye oranı %37 seviyelerindeyken, küresel kriz sonrasında % 39 oranına yükselmiştir. Tablo 2.5: Kamu Brüt Borç Stokunun GSYİH’ye Oranı (%) Ülkeler 2006 2007 2008 2009 2010 2011 2012 2013 2014 ABD 63.6 64.0 72.8 86.0 94.8 99.1 102.4 103.4 104.8 Euro Bölgesi 67.2 65.0 68.6 78.4 83.9 86.5 91.1 93.4 94.0 İngiltere 42.5 43.6 51.8 65.8 76.4 81.8 85.8 87.3 89.5 Gelişmiş Ülkeler Gelişmekte Olan Ülkeler 74.6 72.0 78.8 92.1 98.6 102.6 106.8 105.2 105.3 38.5 37.1 35.2 39.7 39.4 38.4 38.6 39.7 41.7 Kaynak: (IMF, 2015) Küresel krizin etkilerinden kurtulmak için uygulanan genişletici maliye politikasının, ülkelerin mali dengesini bozmasına bağlı olarak yeni bir mali politikanın gündeme gelmesine neden olmuştur. Kamu kesimi mali dengesinin tekrar sağlanabilmesi için mali kemer sıkma politikaları uygulamaya konmuştur. Mali kemer sıkma politikalarının beklenen düzeyde bir iyileşme sağlamaması, düşük büyüme ve yüksek işsizlik gibi sorunların devam etmesine yol açmıştır. 2010 yılı sonrasında, 76 özellikle Euro Bölgesinde mali dengenin bozulması, küresel krizin bir Euro Bölgesi borç krizine dönüşmesine neden olmuştur (Akyol, 2014: 45-46). 2.4. TÜRKİYE’DE KÜRESEL KRİZİ ÖNLEYİCİ MALİYE POLİTİKALARI Türkiye 2001 yılında yaşadığı finansal kriz sonrasında mali sektöre yönelik bir takım kararlar almış ve yasalarla bunu güçlendirmiştir. Kriz sonrasında IMF ile birlikte hazırlanan sıkı maliye politikası tedbirlerini uygulayarak mali disiplini sağlayan Türkiye ekonomisi uluslararası konjonktürün de katkısıyla 2001 krizini atlatarak önemli başarılar sağlamıştır. Küresel kriz, tüm dünya ile ticari ve finansal bağları bulunan Türkiye ekonomisini de etkileyerek artan risk algılaması, belirsizlikler ve kredi imkanlarındaki daralmaya gibi nedenlerle toplam talepte meydana gelen düşüşe bağlı olarak üretimi, ihracatı, işsizliği ve diğer makroekonomik göstergeleri olumsuz etkilemiştir. Türkiye ekonomisinin mali kesimi ise bu süreçte, 2001 krizi sonrasında alınan tedbirler ve izlenen ekonomi politikaları neticesinde küresel krize daha dirençli ve dayanıklı kalmıştır (Karakurt, 2010: 186). Küresel krizin etkilerini önlemek için alınan tedbirler tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de ilk olarak likidite destekleri ve faiz indirimi gibi para politikası uygulamaları olmuştur. Küresel krizin yol açtığı tahribatı önlemek için para politikası tedbirlerinin yetersiz kaldığı görüldüğünde ise devreye maliye politikası önlemleri devreye konulmuştur (Çınar vd., 2010:8). 2002-2007 yılları arasında Türkiye’de kamu maliyesinde sağlanan mali disiplinle kamu borç yükünün önemli ölçüde azalması, küresel krizin etkilerini hafifletmek üzere genişletici maliye politikası uygulamalarına izin vererek, gelir ve harcama politikalarına dayalı mali canlandırma paketleri devreye sokulmuştur. Mali canlandırma paketleri, küresel kriz nedeniyle daralma yaşayan toplam talebi uyarmayı hedefleyen, kamu harcamalarını arttırıcı uygulamaları ve bazı vergi indirim ve muafiyet uygulamalarını içermiştir. Bu uygulamalar ana hatlarıyla şu şekilde sıralanabilir (Kaya ve Çelik, 2015: 281): • Firmaların stoklarının eritilmesi amacıyla bazı ürünlerde ÖTV ve KDV oranları geçici olarak düşürülmüştür. 77 • Yatırım ortamının iyileştirilmesi için yeni bir yatırım teşvik sistemi oluşturularak, yatırımların artması hedeflenmiştir. • Varlık Barışı uygulaması ile yurtdışındaki varlıkların yurda getirilmesi hedeflenmiştir. • KOBİ’lere ve ihracat yapan firmalara kredi ve garanti destekleri sağlanmış, istihdamın arttırılmasına yönelik vergi indirimleri ve teşvikler konusunda bazı yasal düzenlemeler yapılmıştır. Küresel krizin Türkiye ekonomisi üzerindeki etkilerini azaltmak amacıyla uygulamaya konulan canlandırma paketlerinin etkisiyle 2007 yılında % 0,2 olan genel bütçe açığının GSYİH’ye oranı 2009 yılının sonunda % 5,4’e yükselmiştir (OVP, 2010). 2.4.1. Küresel Krizin Önlenmesinde Vergi Politikaları Küresel krizin olumsuz etkilerini önlemek amacıyla uygulamaya konulan vergi politikalarında, ekonomiyi canlandırmak amacıyla toplam talebi arttırabilmek için dolaylı vergilerde yapılan geçici indirimler ön plana çıkmaktadır. Bu kapsamda, ÖTV ve kısmen KDV’de yapılan indirimlerle toplam talep canlandırılmaya çalışılmıştır (Albayrak, 2011: 3). Vergi indirimlerinin ÖTV ve KDV’de yapılmasının nedeni ise, bu vergilerin mal ve hizmetlerin fiyatları üzerine uygulanmakta olması nedeniyle söz konusu mal ve hizmetlerin fiyatlarını yükseltmektedir. Dolayısıyla bu vergilerin oranlarında veya ÖTV olarak uygulanılan maktu tutarlarda yapılan indirim, ilgili olduğu mal ve hizmetlerin fiyatlarında kısa vadede düşüş yaratıp söz konusu mal ve hizmetlere olan talebi canlandırma özelliği taşımaktadır (Akgül, 2013: 219). Küresel krizi önlemek için yapılan ÖTV ve KDV’de yapılan indirimleri Tablo 2.6’dasunulmaktadır. 78 Tablo 2.6: Küresel Krizde Uygulanan ÖTV ve KDV İndirimleri Vergi Uygulaması ÖTV İndirimi (15.06.2009'a kadar) KDV İndirimi (30.09.2009'a kadar) Hisse Senedi Kazancı Vergi Borcu Tecili Kaynak Kullanımını Destekleme Fonu (KKDF) Özel İletişim Vergisi (ÖİV) KOBİ Birleşmeleri (31.12.2009'a kadar) Açıklama Motorlu taşıtlardan alınan ÖTV'de geçici indirime gidilmiştir. Beyaz eşyada % 6,7'den % 0'a indirilmiştir. Mobilya ve Bilgisayarda KDV oranı % 18 yerine % 8uygulanmıştır. 150 m2 üzerindeki konut satışında KDV % 18'den % 8'e indirilmiştir Yerli yatırımcılara uygulanan % 10'luk stopaj sıfıra indirilmiştir. Vergi borçları 18 ay süreyle % 3 faizle taksitlendirilmiştir. Gerçek kişilere kullandırılan kredilerdeki (KKDF) kesintisi oranı %15'ten % 10'a indirilmiştir. ÖİV % 15'ten % 5'e indirilmiştir. KÖBİ'ler kanununda belirlenen şartları sağlamaları kaydıyla, kurumlar vergisi muafiyeti ve % 75'e kadar indirimli kurumlar vergisi uygulaması getirilmiştir. Kaynak: (Karaca, 2014: 277) Küresel krizin etkilerini azaltmak için uygulanan bir diğer vergi politikası uygulaması ise, “Vergi Barışı” olarak anılan 5811 sayılı “Bazı Varlıkların Milli Ekonomiye Kazandırılması Kanunu”’dur. Bu kanunun amacı, gerçek ve tüzel kişilere ait olup yurt dışında bulunan para ve benzeri menkul kıymetlerin ekonomiye kazandırılması ve taşınmazların kayda alınması ile yurt içinde bulunan ancak işletmelerin özkaynakları içinde yer almayan aynı türden varlıkların sermaye işletmelere aktarılması ve bu yolla sermaye yapılarının güçlendirilmesi olarak ifade edilmiştir (Er, 2010: 263).Vergisi ödenmeden yurt dışına aktarılmış bütün taşınır varlıkların ya da yurtiçi varlıkların, sırasıyla % 2 ve % 5 oranında vergi ödemeleri yoluyla yasallaşması sağlanmıştır. Böylece, hem kredi almadan döviz girişi hem ek vergi geliri sağlanmıştır (Kazgan, 2013: 292). Küresel kriz döneminde ekonomik büyüme ve kalkınmayı hızlandırmak, istihdamı arttırmak ve bölgelerarası gelişmişlik düzey farkının en aza indirebilmek amacıyla yeni bir teşvik programı hazırlanmıştır. Yatırımların teşvik edilmesi amacıyla 5838 sayılı “Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkındaki Kanun” ile teşvik belgesine bağlanan yatırımlardan elde edilen kazançlar için indirimli kurumlar vergisi oranı uygulaması getirilmiştir. Teşvik belgeli yatırımlarla ilgili Bakanlar Kurulu; istatistiki bölge birimleri sınıflandırması ile kişi başına düşen milli gelir ve sosyoekonomik gelişmişlik düzeyini dikkate alarak illeri gruplandırmaya ve gruplar itibariyle 79 teşvik edilecek sektörleri ve bunlara ilişkin yatırım, istihdam büyüklüklerini belirlemeye yetkili kılınmıştır. Buna göre her il grubu için yatırıma katkı oranının % 25’i, yatırım tutarı 50 milyon TL’yi aşan büyük ölçekli yatırımlarda ise % 45’i geçmemek üzere belirlemek ve kurumlar vergisi oranında % 90’a kadar indirim uygulamak için Bakanlar Kurulu yetkilendirilmiştir (Karakurt, 2010: 188). 2.4.2. Küresel Krizin Önlenmesinde Harcama Politikaları Küresel krizin olumsuz etkilerini önlenmesi amacıyla uygulamaya konulan harcama politikaları kapsamında öncelikle özel sektör tüketim ve yatırım harcamaları için dışlama etkisi oluşturmayan kamu yatırımları arttırılmış ve kamu yatırımlarına ayrılan kaynakların yüksek öncelikli ekonomik ve sosyal altyapı yatırımlarına yönlendirilmesi benimsenmiştir. Bu amaçla, ekonomide fiziki ve sosyal altyapı yatırımlarının yenilenmesini ve genişletilmesini sağlamak amacıyla kamu yatırım projelerine ağırlık verilmesi, ekonominin krizden çıkışını kolaylaştırmak ve sürdürülebilir bir büyüme yapısını yeniden tesis etmek için özel sektör yatırımlarını, ihracatı ve istihdamı artırmaya yönelik politikaların uygulanması kararlaştırılmıştır (Bayrak ve Kanca, 2013: 103). Küresel krizin Türkiye’ye yansıması sonucunda ortaya çıkan işsizliğin olumsuz etkilerini azaltmak ve işsiz kalan insanların durumlarının daha fazla kötüleşmesini önlemek ve talebi canlı tutmak amacıyla 2008 ve 2009 yıllarında kısa çalışma ödeneği için yapılan başvurularla sınırlı olmak üzere, 5838 sayılı Kanun ile 4447 sayılı İşsizlik Sigortası Kanunu’na geçici bir madde eklenerek kısa çalışma ödeneğinin süresi 3 aydan 6 aya ve ödeme miktarı da %50 arttırılmıştır (Karakurt, 2010: 190).Özel sektörün desteklenmesi amacıyla Eximbank ve KOSGEB’e yapılan transferler ile Merkezi yönetimden mahalli idarelere aktarılan kaynaklar arttırılmıştır. GAP ve diğer altyapı ve sulama yatırım projelerine ek kaynak sağlanmıştır (OVP, 2009). Küresel krizden çıkış için alınan tedbirler neticesinde kamu harcamalarında ciddi bir artış görülmüştür. Tablo 2.7’den görülebileceği gibi, Merkezi Yönetim bütçesi harcamalar toplamı 2007 yılından 2010 yılına kadar geçen süre zarfında yaklaşık 90 milyar TL artış göstermiştir. 80 Tablo 2.7: Merkezi Yönetim Giderleri (Bin TL) Bütçe Kalemleri Harcamalar 1-Faiz Hariç Harcama Personel Giderleri Sosyal Güv.Kur. Devlet Primi Mal ve Hizmet Alımları Cari Transferler Sermaye Giderleri Sermaye Transferleri Borç Verme 2-Faiz Harcamaları 2007 204.067.683 155.314.792 43.568.839 5.804.535 22.257.921 63.291.858 13.003.480 3.542.364 3.845.795 48.752.891 2008 227.030.562 176.369.257 48.856.322 6.407.540 24.411.518 70.360.437 18.515.893 3.173.794 4.643.753 50.661.305 2009 268.219.185 215.018.291 55.946.887 7.208.283 29.798.912 91.975.805 20.071.509 4.319.248 5.697.647 53.200.894 2010 294.358.724 246.059.962 62.315.338 11.062.515 29.184.905 101.857.081 26.010.306 6.772.643 8.857.174 48.298.762 Kaynak: (BÜMKO, 2015) Ekonomik sınıflandırmaya göre harcamalara bakıldığında ise, kamu harcamalarında en önemli artış cari transfer harcamalarında olduğu görülmektedir. 2007 yılında 63 milyar TL olan cari transfer harcamalarının, küresel krizin etkilerini azaltmak için hazırlanan mali canlandırma paketi uygulamaları neticesinde 2010 yılında 101 milyar TL’ye yükseldiği görülmektedir. Küresel krizin istihdamı olumsuz etkilemesi nedeniyle sosyal güvenlik kurumunun gelirleri azalmış ve bu nedenle oluşan açıklar devlete ek yük getirmekle beraber, istihdamı iyileştirmek için alınan tedbirler neticesinde 2007 yılında 5.8 milyar TL olan sosyal güvenlik kurumu devlet primi ödemeleri 2010 yılında 11 milyar TL’ye yükselmiştir. Ekonomik aktiviteyi canlandırmak ve sürdürülebilir bir büyümenin altyapısını oluşturmak için yapılan kamu yatırım harcamalarında ise % 100’e yakın bir artış gerçekleşerek, 2007 yılında 13 milyar TL olan sermaye giderleri 2010 yılında 26 milyar TL’ye yükselmiştir. 81 ÜÇÜNCÜ BÖLÜM MALİYE POLİTİKASININ ETKİNLİĞİ ÜZERİNE EKONOMETRİK BİR UYGULAMA:TÜRKİYE ANALİZİ 82 Bu bölümde, Türkiye’de maliye politikasının etkinliğinin ampirik analizi yapılacaktır. Bu amaçla öncelikle maliye politikasının etkinliğine ilişkin literatür taraması sunulmakta, ardından maliye politikasının etkinliğini incelemek amacıyla kullanılan zaman serileri analizine ilişkin temel varsayımların ve kurulan hipotezlerin tanımlanması için teorik açıklamalara yer verilecek; daha sonra da çalışmada kullanılan veri setinin tanımlanmasına ve verilerin kaynağına değinilecektir. Elde edilen sonuçların özetlendiği kısım ile devam eden bölüm ampirik bulgulara ilişkin değerlendirmeler ile son bulacaktır. 3.1. LİTERATÜR Maliye politikasının etkinliği ile ilgili literatürde yapılan çalışmalara bakıldığında, temel olarak görülen etkinlik analizlerini üç başlık altında incelemek mümkün olacaktır. Bu analizlerden ilki, maliye politikası etkinliğinin Keynesyen etkilere mi, Keynesyen olmayan etkilere mi sahip olduğu konusu baz alınarak yapılan etkinlik analizleridir. İkinci etkinlik analizi ise, maliye politikası ve para politikası, temel ekonomik hedeflere ulaşmada kullanılan iki temel politika olmakla birlikte, bu politikalardan hangisinin GSYİH üzerinde daha etkin olduğu sorusu ile ilgili yapılan ampirik çalışmalardır. Üçüncü etkinlik analiz konusu ise maliye politikası araçlarının kendi içerisindeki etkinlik dereceleridir. Bilindiği üzere maliye politikası araçları kamu harcamaları, vergiler ve borçlanmadır. Bu analiz türünde, maliye politikası araçlarının GSYİH üzerindeki etkileri incelenmektedir. Maliye politikasının etkinliği üzerine yapılan tartışmalara yönelik olarak literatürde çok sayıda ampirik çalışma mevcuttur. Söz konusu literatürde yapılan çalışmalarda farklı ekonometrik modeller kullanılmakla beraber, son dönemde özellikle 2000 yılının başından itibaren en çok kullanılan yöntemin etki-tepki analizine izin veren, eş-bütünleşme testleri [Vektör Otoregresif Modeli (VAR), Otoregresif Dağıtılmış Gecikmeli Modeli (ARDL)]olduğu görülmektedir. Mali politika şoklarının temel makroekonomik değişkenler üzerindeki aktif etkilerini belirlemeye izin verdiği için bu 83 yöntem yoğun biçimde kullanılmaktadır. Bu yüzden uygulamamızın literatüründe eşbütünleşme testleri ile yapılan çalışmalara yer verilecektir. Ramey ve Shapiro (1998), 1947:1-1996:4 yıllarını baz alarak yaptığı çalışmada VAR analizini kullanarak ABD’de kamu harcamalarının, özellikle savunma harcamalarını baz alarak, ekonomik etkilerini araştırmışlardır. Çalışmalarında kamu harcamalarının GSYİH’yi arttırdığını, gelir ve sermaye üzerinden alınan vergilerin oranlarında da artış olduğu tespit edilmiştir. Edelberg, Eichenbaum ve Fisher (1998), 1948:Q1-1996:Q1 yıllarını baz alarak yaptığı çalışmada VAR analizini kullanarak ABD’de kamu harcamalarının ekonomik faaliyetlere etkisinin pozitif olduğu tespit edilmiştir. Kamu harcamalarının, GSYİH’nin yanı sıra istihdamı ve yatırımları arttırdığını; reel ücretleri, konut yatırımlarını, dayanıksız mal ve hizmet tüketimini azalttığı sonuçlarına ulaşmışlardır. Bruneau ve De Bandt (1999), 1972:Q1- 1995:Q4 yıllarını baz alarak yaptığı çalışmada VAR analizini kullanarak Almanya ve Fransa’da maliye politikasının ve para politikasının etkinliğini araştırmışlardır. Çalışmaya göre GSYİH üzerine, maliye politikasının ve para politikasının etkinliğinin benzer olduğunu ve bu yüzden karma politikaların uygulanması gerektiği sonucuna ulaşmışlardır. Çalışmada tespit edilen bir başka sonuç ise, maliye politikasının GSYİH üzerindeki etkisi Almanya’da Fransa’ya göre daha yüksek olmasıdır. Bayoumi (1999), 1981:Q1-1998:Q4 yılları arasında VAR analizini kullanarak Japonya’da maliye politikası, para politikası, varlık fiyatları ve banka kredilerinin ekonomik canlandırıcılık rolü üzerine yaptıkları araştırmada, hem kamu harcamalarının hem de vergilerin mali canlandırıcı olarak GSYİH üzerinde etkili oldukları tespit edilmiştir. Kısa dönemde, yapılacak 100 Yen’lik bir kamu harcamasının GSYİH üzerinde yaklaşık olarak 65 Yen’lik bir etki yarattığı; ancak bu etkinin 1 yıl içerisinde yavaş yavaş yok olduğu hesaplanmıştır. Para politikasının ise, ekonomik talebi canlandırmada etkin olduğu ama faiz oranlarının düşük olması nedeniyle deflasyonist baskıya neden olduğu tespit edilmiştir. Fatas ve Mihov (2001), 1960:Q1-1996:Q4 yıllarını baz alarak yaptığı çalışmada VAR analizini kullanarak ABD’de genişletici maliye politikalarının GSYİH 84 miktarını arttırdığını, bununla beraber tüketim harcamalarının arttığı, fakat tasarruflar üzerinde negatif etkileri olduğu sonucu tespit etmişlerdir. Höppner (2001), 1970:Q1-2000:Q4 yıllarını baz alarak Almanya için yaptığı çalışmada VAR analizini kullanarak maliye politikasının etkinliğini incelemiştir. İki model kurularak yapılan analizlerin ilkinde kamu harcamalarının ve vergi gelirlerinin GSYİH üzerindeki etkileri analiz edilmiş, ikinci modelde ise birinci modele ek olarak özel tüketim harcamaları eklenerek maliye politikasının etkinliğinin klasik iktisadi yaklaşıma mı, yoksa Keynesyen iktisadi yaklaşıma mı uyduğu analiz edilmiştir. Çalışmada, kamu harcamalarındaki artışların GSYİH’yi ve özel tüketimi arttırdığı, vergilerdeki artışın ise GSYİH’yi ve özel tüketimi düşürdüğü tespit edilmiş, bu sonuçların ise maliye politikasının Keynesyen etkiler gösterdiğini belirtmişlerdir. çalışmada ulaşılan bir başka sonuç ise, kamu harcamalarında meydana gelen 1 Deutsche Mark’lık (DM) artışın GSYİH’yi uzun dönemde 0,23 DM arttırdığı, vergi gelirlerinde yapılan 1 DM’lik artışında GSYİH’yi uzun dönemde 1,59 DM azaltmakta olduğu tespit edilmiştir. Blanchard ve Perotti (2002), 1947:1-1997:4 yıllarını baz alarak yaptığı çalışmada VAR analizini kullanarak ABD’de kamu harcamalarının ve vergilerin GSYİH üzerine etkileri yaptığı çalışmada kamu harcamalarının GSYİH miktarını arttırdığını, buna karşın vergilerin arttırılmasının GSYİH miktarını düşürdüğünü tespit etmişlerdir. Ayrıca kamu harcamalarının, özel tüketimi pozitif yönde etkilediği, özel yatırımları ise negatif etkilediği; vergilerin arttırılması ise, yatırımları ve tüketimi negatif yönde etkilediğini tespit etmişlerdir. Perotti (2002), farklı zaman dilimlerinde 5 OECD ülkesini9 baz alarak yaptığı çalışmada VAR analizini kullanarak kamu harcamalarının ve vergi gelirlerinin GSYİH, faiz oranları ve enflasyon üzerindeki etkilerini araştırmıştır. Çalışmada, kamu harcamalarının GSYİH üzerindeki etkilerinin olumlu ama çok küçük olduğu tespit edilmiştir. Çalışmaya göre, GSYİH’yi arttırabilmek için vergileri azaltmanın, kamu harcamalarını arttırmaktan daha iyi bir yöntem ya da daha etkili bir seçenek olduğu konusunda herhangi bir bulguya rastlanmamakla birlikte, bu iki maliye politikası aracının birlikte uygulanması sonucu belirli dönemlerde GSYİH üzerinde negatif etkiler yarattığı da tespit edilmiştir. Kamu 9 ABD (1961:Q1-2000-Q4), Avusturalya (1964:Q1-2000:Q4), Almanya (1961:Q1-1989:Q4), İngiltere (1964:Q1-2001:Q2), Kanada (1962:Q1-2001:Q4) 85 harcamalarının kısa dönem faiz oranları üzerinde etkisi olduğu, ancak bu etkinin 3 ülkede (ABD, Avusturalya, Kanada) pozitif, diğer iki ülkede ise negatif olduğu tespit edilmiştir. Kamu harcamalarının ve vergi gelirlerinin enflasyon üzerindeki etkilerinin küçük olduğu, asıl belirleyici olan faktörün talep edilen mal ve hizmetlerin ya da vergi indirimi uygulanan mal ve hizmetlerin fiyat elastikiyetlerinin olduğu sonucuna ulaşmışlardır. Marcellino (2002), 1981:Q1-2001:Q2 yıllarını baz alarak yaptığı çalışmada Fransa, Almanya, İtalya ve İspanya’da VAR analizini kullanarak maliye politikasının GSYİH üzerindeki etkilerini incelemiştir. Analiz sonucu, vergilerin arttırılması sonucu sadece Almanya’da GSYİH’nin düştüğü, Fransa ve İspanya’da ise GSYİH’nın düşmediğini ve vergi artışlarının sınırlı ama pozitif bir etkisinin olduğu tespit edilmiştir. Vergilerin arttırılmasına rağmen GSYİH’nin azalmamasını ise, vergi matrahlarının artması sonucu ekonomik faaliyetlerde herhangi bir yavaşlama meydana gelmemesi ile açıklamaktadır. İspanya’da ise vergileri arttırmanın etkisi negatif olmasına rağmen, katsayısı istatistiki olarak anlamlı değildir. Kamu harcamalarının 4 ülkede de GSYİH üzerinde sınırlıda olsa etkili olduğu tespit edilmiştir. Bu etkinin, Almanya ve İtalya’da negatif olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Kuttner ve Posen (2002), 1976-1999 yılları arasında VAR analizini kullanarak Japonya’da kamu harcamalarının ve vergi gelirlerinin, GSYİH üzerindeki etkilerini incelemişler ve genişletici maliye politikalarının ekonomik aktiviteyi canlandırıcı etkilerinin olduğunu, yani GSYİH’yi olumlu yönde etkilediğini tespit etmişlerdir. Çalışmada, ekonomik aktiviteyi canlandırmada vergi gelirlerinin, kamu harcamalarına göre daha etkin olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Walker (2002), 1980:Q1-2000:Q3 yılları arasında VAR analizini ve NL-VAR analizini kullanarak Japonya’da kamu harcamalarını ve kamu harcamalarının neden olduğu bütçe açığı seviyesinin GSYİH üzerindeki etkilerini incelemiştir. Çalışmaya göre, harcamalardaki artışa bağlı olarak ortaya çıkan savurganlığın ve verimsizliğin GSYİH’yi olumsuz etkilediği sonucunu tespit etmişlerdir. Ayrıca, kamu harcamalarının neden olduğu bütçe açıklarının oranlarına göre farklı kamu harcaması çarpanları hesaplanmıştır. 86 Chang vd. (2002), farklı zaman dilimlerinde Güney Kore (1954-1996), Tayvan (1951-1996) ve Tayland’da (1951-1995) yaptıkları çalışmada VAR analizini kullanarak maliye politikası araçlarının GSYİH üzerindeki etkilerini incelemişlerdir. Çalışmada, Güney Kore ve Tayvan için maliye politikası ile GSYİH arasında uzun dönem ilişkisi bulunmuş; ancak Tayland için maliye politikası ve GSYİH arasında uzun dönem ilişkisi bulunamamıştır. Bu durum, Tayland’da maliye politikasının GSYİH üzerinde etkin olmadığını göstermektedir. Güney Kore ve Tayvan’da ise kamu harcamalarının GSYİH üzerinde etkisinin olmadığı ve gelecekte de etkisinin çok az olacağına dair kanıtlar tespit edilmiştir. Ayrıca çalışmada, bu üç asya ülkesi için ekonomik canlandırıcı olarak maliye politikaları tavsiye edilmemektedir. De Castro (2003), 1980:Q1-2001:Q2 yıllarını baz alarak İspanya’da yaptığı çalışmada VAR analizini kullanarak kamu harcamalarının Keynesyen olmayan etkilerini incelemiştir. Çalışmada kamu harcamalarının kısa dönemde GSYİH’yi, orta dönemde özel tüketim ve yatırımlarını azalttığı tespit edilmiştir. Kamu harcamalarındaki artış, kamu çalışanları üzerinden yürütülse bile, kısa dönem içerisinde GSYİH üzerinde daraltıcı etkilerin ortaya çıktığı sonucuna ulaşılmıştır. Sonuç itibariyle, bu bulgular neticesinde çalışmada Keynesyen maliye politikasının etkin olmadığını, mali konsolidasyon uygulamalarının etkin olduğu belirtilmiştir. Giorgioni ve Holden (2003), farklı yıllarda G710 ülkelerini baz alarak yaptığı çalışmada VECM analizini kullanarak kamu harcamalarının ve vergilerin GSYİH üzerindeki etkilerini Keynesyen ve Keynesyen Olmayan (Ricardocu Denklik Hipotezi ve Genişletici Mali Daralma Hipotezi) etkiler çerçevesinde incelemişlerdir. Çalışmada, İtalya’da genişletici mali daralma hipotezinin, diğer ülkelerde ise Keynesyen etkilerin olduğu tespit edilmiştir. Keynesyen etkilerin tespit edildiği ülkelerde, kamu harcamaları GSYİH’yi arttırmakta, vergilerdeki artış ise GSYİH’yi düşürmektedir. Mali daralma hipotezinin etkilerinin tespit edildiği İtalya’da ise kamu harcamalarındaki artış GSYİH’yi arttırmamış, özel tüketimde de bir artış olmadığı sonuçlarına ulaşmışlardır. 10 Kanada (1957-1996), Fransa (1951-1997), Almanya (1954-1988), İtalya (1963-1996), Japonya (19681996), İngiltere (1950-1995), ABD (1951-1997) 87 Krusec (2003), farklı yıllarda 4 Avrupa Para Birliği (APB) üyesi ülkeyi11 ve 4 APB üyesi olmayan ülkeyi12 baz alarak yaptığı çalışmada VECM analizini kullanarak kamu harcamalarının ve vergilerin GSYİH üzerindeki etkilerini incelemiş, kamu harcamalarındaki artışların GSYİH’yi arttırdığı, vergilerdeki artışların ise GSYİH’yi azalttığı tespit edilmiştir. Kamu harcamalarında meydana gelecek %1’lik artışın GSYİH’yi, Finlandiya’da %0.5,Avusturya’da %0.5, İtalya’da %0.3, ABD’de %0.21, Avusturalya’da %0.7, Kanada’da %0.5, İngiltere’de %0.5 arttıracağı test istatistiklerinden hesaplanmıştır. Burnside vd.(2003), 1947:Q1-1995:Q4 yıllarını baz alarak ABD için yaptığı çalışmada VAR analizini kullanarak, II. Dünya Savaşı döneminde maliye politikası şoklarının reel ücretler ve çalışma saatleri üzerindeki etkisini incelemişlerdir. Çalışmada, savaş döneminde çalışma sürelerinin uzadığı, kamu harcamalarının ve vergi oranlarının arttığı, reel ücretlerin ise düştüğü tespit edilmiştir. Arin ve Koray (2005), 1959:Q2-2001:Q2 yıllarını baz alarak ABD için yaptığı çalışmada VAR analizini kullanarak maliye politikası şoklarının ekonomik etkilerini incelemişlerdir. Çalışmada, kamu harcamalarındaki artışların GSYİH’yi olumlu etkilediği, dolaylı vergilerin ve kurumlar vergisinde meydana gelen artışların ise GSYİH’yi olumsuz etkilediği tespit edilmiştir. Cerda vd. (2005), 1833-2000 yıllarını baz alarak Şili için yaptığı çalışmada VAR analizini kullanarak maliye politikasının Keynesyen ekonomik etkilerinin geçerli olup olmadığını incelemişlerdir. Çalışmada, kamu harcamalarında meydana gelecek %1’lik bir şokun GSYİH üzerinde yaklaşık olarak % -0,2’lik olumsuz bir etki yaratacağı, benzer şekilde vergilerde meydana gelecek %1’lik bir şokun GSYİH üzerinde yaklaşık olarak % -0,1’lik bir olumsuz etki yaratacağı tespit edilmiştir. Kamu harcamalarında meydana gelen artışın GSYİH üzerinde olumsuz etki yaratmasını, Keynesyen maliye politikasının varsayımlarına ters bir durum olarak açıklayan yazarlar, maliye politikasının etkinliği konusunda Keynesyen olmayan politikaların geçerliliğini vurgulamışlardır. 11 Avusturya (1964:Q1-1998:Q4), Almanya (1966:Q1-1998:Q4), Finlandiya (1970:Q1-1996:Q4), İtalya (1960:Q1-1998:Q4) 12 ABD (1960:Q1-2001:Q4), Avusturalya (1963:Q2-2001:Q2), İngiltere (1963:Q1-2001:Q2), Kanada (1961:Q1-2001:Q4) 88 Badinger (2006), 1983:Q1-2002:Q4 yıllarını baz alarak Avusturya için yaptığı çalışmada VAR analizini kullanarak ihtiyati maliye politikalarının ekonomik etkilerini araştırmışlardır. Çalışmada, kamu harcamaları şoklarının GSYİH üzerinde olumlu etkileri olduğu, vergilerdeki şokların ise GSYİH üzerinde olumsuz etkileri olduğunu tespit etmişlerdir. Kamu harcaması çarpanı 0,820 olarak, vergi çarpanı ise -0,591 olarak hesaplanmıştır. Kamu harcamalarındaki artışın tüketim ve yatırım düzeyini arttırdığı, vergilerdeki artışın ise tüketim ve yatırım düzeyini azalttığı sonucuna ulaşmışlardır. Heppke-Falk vd. (2006), 1974:Q1-2004:Q4 yılları arasında Almanya için yaptığı çalışmada, maliye politikası şoklarının kısa dönem etkilerini incelemişlerdir. Kamu harcamalarında meydana gelen artışın kısa dönemde GSYİH ve özel kesim tüketimini arttırdığı, özel kesim yatırımlarını ise düşürdüğü, dolaylı vergilerin GSYİH üzerindeki etkisinin istatistiki olarak anlamsız olduğu, dolaysız vergilerin ise GSYİH üzerinde etkinin çok düşük olduğu tespit edilmiştir. De Castro (2006), 1980:Q1-2001:Q2 yıllarını baz alarak İspanya için yaptığı çalışmada VAR analizini kullanarak maliye politikasının makroekonomik etkilerini analizi etmiştir. Çalışmada kamu harcamalarında meydana gelen artışların GSYİH, özel tüketim ve özel yatırım harcamalarını kısa dönemde pozitif etkilediği, orta ve uzun dönemde ise negatif etkilediğini tespit etmiştir. Vergilerde meydana gelecek artışın ise GSYİH’yi, özel tüketim ve özel yatırım harcamalarını kısa dönemde pozitif etkilediği, orta ve uzun dönemde negatif etkilediğini tespit etmiştir. Elde edilen bulgular neticesinde İspanya’da Keynesyen olmayan etkilerin olduğu belirtilmiştir. Romer ve Romer (2007), 1947-2006 yıllarını baz alarak ABD için yaptığı çalışmada VAR analizini kullanarak vergi politikalarının GSYİH üzerindeki etkilerini incelemişlerdir. Çalışmalarında, vergilerin GSYİH’nin %1’i arttırılması durumunda ekonomideki toplam çıktı düzeyinin takip eden 3 yıl içerisinde yaklaşık olarak %3’e yakın bir daralma yaşayacağını ve bütçe açığının azalacağını tespit etmişlerdir. Aynı zamanda kamuda istihdam edilen personelin maaş ve ücretlerinde meydana gelen artışlarında GSYİH üzerinde olumlu etkiler yarattığı da çalışmadan çıkarılan sonuçlar arasında yer almaktadır. Giardano vd.(2007), 1982:Q1-2004:Q4 yıllarını baz alarak İtalya için yaptığı çalışmada VAR modelini kullanarak maliye politikasının, GSYİH, enflasyon ve uzun 89 dönem faiz oranları üzerine olan etkilerini incelemişlerdir. Kamu harcamalarının arttırılarak mal ve hizmet satın alınmasının ekonomik aktiviteyi arttırdığı, kamu harcamalarında meydana gelen %1’lik bir artışın GSYH’yi üç çeyrek dönem sonunda % 0,6 arttırdığı ve bu çarpan etkisinin ikinci yılın sonunda sıfırlandığı tespit edilmiştir. Ayrıca kamu harcamalarının istihdam, özel tüketim, yatırımlar ve kısa dönemli de olsa enflasyon üzerindeki etkisinin pozitif olduğu tespit edilmiştir. Faiz oranları üzerindeki pozitif ama istatistiki olarak anlamsız olduğu bulunmuştur. Mountford ve Uhlig (2008), 1955:Q1-2004:Q4 yılları arasında ABD için yaptığı çalışmada VAR analizini kullanarak kamu harcamalarının ve vergilerin GSYİH üzerindeki etkisini incelemiş ve bunu üç senaryoya dayandırarak yapmışlardır. Bu senaryolara göre, ilkinde bütçe açığının borçlanma yolu ile arttırılması suretiyle kamu harcamalarının yapılması, vergi gelirlerine bağlı olarak kamu harcamalarının artırılması ve son olarak da vergilerin düşürülmesi yoluyla GSYİH’nin arttırılması planlanmıştır. Bütçe açıkları verilmesine dayanan bu üç senaryonun da GSYİH üzerinde etkilerinin olumlu olduğu test sonuçlarından tespit edilmiş olmakla birlikte, en etkin olan yöntemin ise vergilerin düşürülmesi olduğu belirlenmiştir. Pozitif kamu harcaması şokunun gerçekleşmesinin ardından 4., 8. ve 12. çeyreklerde kamu harcaması çarpanı sırasıyla 0.37, 0.29 ve 0.33 olarak hesaplanırken; negatif bir vergi şokunun gerçekleşmesinin ardından 4., 8. ve 12. çeyreklerde vergi çarpanının sırasıyla 0.53, 2.08 ve 6.19 olarak hesaplanmıştır. De Castro ve Hernandez De Cos (2008), 1980:Q1-2004:Q4 yıllarını baz alarak İspanya için yaptığı çalışmada VAR analizini kullanarak maliye politikası şoklarının ekonomik etkilerini incelemişlerdir. Çalışmada, kamu harcaması şoklarının GSYİH üzerinde kısa dönemde olumlu etkileri olduğu, ancak orta ve uzun dönemde ise bu olumlu etkinin azalarak yerini bütçe açıklarına ve yüksek enflasyona bıraktığı, vergilerin arttırılması durumda ise kısa dönemde GSYİH üzerinde küçük ve çok az bir olumlu etkisi olmasına rağmen, orta ve uzun dönemde GSYİH üzerinde etkisinin negatif olduğu tespit edilmiştir. Bergman ve Hutchison (2010), 1971:Q1-2000:Q4 yıllarını baz alarak Danimarka için yaptığı çalışmada VAR analizini kullanarak uygulanan maliye politikaları üzerinde, genişletici mali daralma hipotezinin geçerliliğini analiz 90 etmişlerdir. Çalışmada, Danimarka’da uygulanan maliye politikalarının, genişletici mali daralma hipotezine uygun biçimde, GSYİH’nin ve tüketimin artması üzerinde etkin olduğu tespit edilmiştir. Düzgün (2010), 1987:Q1-2007:Q3 yıllarını baz alarak Türkiye için ARDL analizini kullanarak, maliye politikası ve para politikasının, Türkiye ekonomisindeki etkinliğini incelemiştir. Çalışmada, para politikasının GSYİH üzerinde pozitif ama anlamsız bir etkiye sahipken, kamu harcamalarının GSYİH üzerinde negatif ama anlamlı bir etkiye sahip olduğu tespit edilmiştir. Dışlama etkisi olduğu için kamu harcamalarının GSYİH üzerinde negatif etkiye sahip olduğu ve maliye politikasının Keynesyen etkilere sahip olmadığı belirtilmiştir. Kuismann ve Kamppi (2010), 1990:Q1-2007:Q4 yıllarını baz alarak Finlandiya için yaptığı çalışmada VAR analizini kullanarak maliye politikasının Finlandiya ekonomisi üzerindeki etkilerini incelemişlerdir. Çalışmada, kamu harcamaları artışlarının GSYİH’yi, özel tüketimi ve özel yatırımları negatif etkilediği, yani dışlama etkisinin olduğu tespit edilmiştir. Vergilerin arttırılması durumunda ise GSYİH üzerinde pozitif etkisi olduğu, özel yatırımları kısa dönemde negatif etkilese de orta-uzun vadede pozitif etkilediği, özel tüketimleri ise negatif olarak etkilediği tespit edilmiştir. Kamu harcamalarının ekonomik aktivite üzerindeki etkilerinin, vergilerin yarattığı etkiye göre daha hızlı olduğu belirtilmiştir. Ali ve Ahmad (2010), 1972-2008 yıllarını baz alarak Pakistan için yaptıkları çalışmada ARDL analizini kullanarak maliye politikasının ekonomik büyüme üzerindeki etkilerini incelemişlerdir. Çalışmada, genişletici maliye politikasının yarattığı bütçe açıkları üzerinde durulmuş ve bütçe açıklarının etkileri analiz edilmiştir. Bütçe açıklarının kısa dönemde, talebi canlandırdığı, firmaları kapasitelerini kullanmaları konusunda uyarıcı etkiler yarattığı ve insanları daha fazla harcamaya teşvik ettiği ve bu etkiler neticesinde ekonomik büyüme üzerinde pozitif etkiler yarattığı tespit edilmiştir. Kısa dönemde ekonomiyi canlandırıcı etkiler yaratsa da, uzun dönemde bütçe açıkları ekonomi üzerinde ciddi tahribatlar yarattığı ve ekonomik büyümeyi negatif etkilediği tespit edilmiştir. Yazarlara göre, bütçe açıkları GSYİH’nin % 3-4’ü kadar olması gerektiği ve bu düzeyde sağlanabilecek bütçe açıklarının 91 ekonomik büyümeyi ve düşük enflasyon gibi olumlu ekonomik etkiler yaratabileceği belirtilmiştir. Khosravi ve Karimi (2010), 1960-2006 yıllarını baz alarak İran için yaptıkları çalışmada ARDL analizini kullanarak maliye politikası ve para politikasının ekonomik büyüme üzerindeki etkilerini incelemişlerdir. Çalışmada, maliye politikasının ekonomik büyüme üzerinde pozitif etkisinin olduğu, para politikasının ise ekonomik büyüme üzerinde negatif bir etkiye sahip olduğu tespit edilmiştir. Nidhiprabha (2010), 2000:M1-2009:M12 yıllarını baz alarak Tayland için yaptığı çalışmada VAR analizini kullanarak küresel krizde maliye ve para politikasının GSYİH üzerindeki etkilerini analiz etmiştir. Çalışmada, GSYİH üzerinde para politikasının kriz sürecinde maliye politikasına göre daha etkin olduğu, maliye politikası araçlarından vergilerin ise kamu harcamalarına göre daha etkin olduğu tespit edilmiştir. Erkam (2010), 1989:Q1-2005:Q1 yıllarını baz alarak Türkiye için yaptığı çalışmada VAR ve GARCH modellerini kullanarak maliye politikasının asimetrik etkilerinin olup olmadığını analiz etmiştir. 67 çeyrek dönemi inceleyen çalışmada maliye politikalarının etkilerini özel tüketim ve özel harcamalar üzerindeki etkileri olarak ayrı ayrı ele almıştır, Türkiye’de uygulanan maliye politikalarının, özel tüketim üzerinde 26 çeyrek dönemde asimetrik etkiler ortaya çıkardığı, 41 dönemde ise doğrusal etkiler ortaya çıkardığı tespit edilmiştir. Doğrusal etkilerin olduğu dönemlerin bazılarında Keynesyen etkilerin olduğu bazılarında ise Ricardocu denklik hipotezinin geçerliği olduğu belirtilmiştir. Özel yatırımlar üzerinde ise sadece 13 çeyrek dönemde asitmetrik etkilerin ortaya çıktığı sonucuna ulaşılmış ve geriye kalan dönemlerde ise istatistiki olarak bir sonuca ulaşılamamıştır. Afonso ve Sousa (2011), farklı zaman dilimlerinde13 ABD, İngiltere, Almanya ve İtalya için yaptığı çalışmada, maliye politikasının makroekonomik etkilerini incelemişlerdir. ABD’de, kamu harcamaları arttırıldığında GSYİH, özel tüketim ve özel yatırım üzerinde pozitif etkileri olduğu tespit edilmiştir. Dışlama etkisinin olmaması nedeniyle, ABD’de kamu harcamalarının genişletici Keynesyen etkilere sahip olduğunu belirtilmiştir. Vergilerin arttırılması durumunda, GSYİH ve özel tüketim negatif olarak 13 ABD(1970:Q3-2007:Q4), İngiltere (1964:Q2-2007:Q4), Almanya (1980:Q3-2006:Q4), İtalya (1986:Q2-2004:Q4), 92 etkilenmekte, özel yatırımlar ise pozitif olarak etkilenmektedir. İngiltere’de, kamu harcamaları arttırıldığında GSYİH ve özel tüketimi pozitif etkilemekte, özel yatırımı ise negatif etkilediği tespit edilmiştir. Bu durum, dışlama etkisinin olduğunu gösterdiği için İngiltere’de kamu harcamalarının Keynesyen etkilere sahip olmadığı belirtilmiştir. Vergilerin arttırılması durumunda ise GSYİH’nin ve özel tüketimin negatif etkilendiği, özel yatırımların pozitif etkilendiği tespit edilmiştir. Almanya’da, kamu harcamalarının arttırılması GSYİH’yi, özel tüketim ve özel yatırımları negatif etkilediği, bu dışlama etkilerinin Keynesyen olmayan etkiler olduğu tespit edilmiştir. Vergilerdeki artışların ise GSYİH’yi, özel tüketimi ve özel yatırımları pozitif etkilediği tespit edilmiştir. İtalya’da ise kamu harcamaları arttırıldığında GSYİH, özel tüketim ve özel yatırım üzerinde kısa dönemde çok düşük bir pozitif etkinin görülmesine rağmen orta-uzun dönemde etkisinin negatif olduğu tespit edilmiştir. Bu durum, dışlama etkisinin olduğunu gösterdiği için İtalya’da kamu harcamalarının Keynesyen etkilere sahip olmadığı belirtilmiştir. Vergilerdeki artışların ise, kamu harcamalarının tam tersine, GSYİH, özel tüketim ve özel yatırımın üzerinde kısa dönemde negatif etkilere neden olduğu, orta-uzun dönemde ise pozitif etkilere neden olduğu tespit edilmiştir. Senbet (2011), 1959:Q1-2010:Q2 yıllarını baz alarak ABD için yaptığı çalışmada VAR analizini kullanarak, para politikası ve maliye politikasının GSYİH üzerindeki etkinliğini incelemiştir. Çalışmada, GSYİH’nin artmasında ve ekonominin canlandırılmasında, para politikasının maliye politikasına göre daha etkin olduğu tespit etmiştir. Auerbach ve Gorodnichenko (2011), 1985-2010 yılları arasında OECD ülkeleri ve ABD için yaptığı çalışmada VAR analizini kullanarak maliye politikası araçlarının resesyon ve genişleme dönemindeki etkilerini analiz etmişlerdir. Çalışmada, maliye politikasının resesyon dönemlerinde mali canlandırıcı olarak ekonomik aktiviteyi artırma konusunda etkin olduğunu, fakat bu olumlu etkilerin yanında enflasyonu arttırmak gibi olumsuz durumların ortaya çıkmasına da neden olabileceği tespit edilmiştir. Cimadomo ve Quere (2012), 1971-2009 yıllarını baz alarak Almanya, ABD ve İngiltere için yaptığı çalışmada VAR analizini kullanarak, maliye politikasının GSYİH üzerindeki etkilerini ve maliye politikasının mali canlandırıcılık rolünü küresel krizi de 93 dikkate alarak analiz etmiştir. Çalışmada, Almanya’da vergi ve kamu harcamaları çarpanının birbirine çok yakın olduğu (0,5), İngiltere ve ABD’de ise kamu harcamalarının GSYİH’yi canlandırma konusunda vergilere göre kısa dönemde daha etkin olduğu tespit edilmiştir. Küresel krizle ilgili veri azlığı nedeniyle yeterli bir analizin yapılamadığını; ancak Almanya ve İngiltere’de mali canlandırma paketlerinin, ABD’ye göre daha büyük etkilere sahip olduğu belirtilmiştir. Yıldırım (2012), 1988:Q1-2010:Q4 yıllarını baz alarak Türkiye için yaptığı çalışmada VAR analizini kullanarak, maliye politikası şoklarının Türkiye ekonomisi üzerindeki etkilerini incelemiştir. Kamu harcamalarında meydana gelen artışların GSYİH’yi pozitif etkilediği ancak çarpan katsayısının küçük olduğunu tespit etmiştir. Kamu harcamalarının etkisinin düşük olmasının nedeni olarak, kamu yatırımlarının etkinsizliği ve kamu istihdamının verimsizliği olarak belirtmiştir. Vergilerde meydana gelen artışın ise GSYİH’yi, tüketimi ve yatırımı negatif etkilediği tespit edilmiştir. Saibu ve Apanisile (2013), 1960-2011 yıllarını baz alarak Nijerya için yaptığı çalışmada ARDL analizini kullanarak, maliye politikası ve para politikasının GSYİH üzerindeki etkinliğini incelemişlerdir. Çalışmada, para politikasının maliye politikasına göre daha etkin olduğu sonucuna ulaşılmış, fakat para ve maliye politikasının birlikte uyum içinde yürütüldüğü yerel politikanın her iki politikadan da daha etkin olduğu, daha iyi sonuçlar verdiği belirtilmiştir. Bouakez vd. (2014), 1960:Q1-1979:Q2 ve 1979:Q3-2007:Q4 yılları arasında iki farklı dönemi baz alarak ABD için yaptığı çalışmada VAR analizini kullanarak maliye politikasının makroekonomik etkilerini incelemişlerdir. Çalışmanın iki döneme ayrılmasının nedeni ise 1979 yılında tahvil fiyatlarında meydana büyük düşüş sonucu yapısal değişimin meydana gelmiş olması olarak açıklanmıştır. Çalışmada, 1979 yılından önce kamu harcamalarında meydana gelen artışların GSYİH’yi arttırdığı, özel tüketim harcamalarında istatistiki olarak anlamlı bir değişim meydana getirmediği tespit edilmiştir. 1979 yılından sonra ise kamu harcamalarında meydana gelen artışın GSYİH’yi ve özel tüketim harcamalarını arttırdığı tespit edilmiştir. Vergilerde meydana gelen artışların ise hem 1979 öncesi hem de 1979 sonrası GSYİH’yi ve özel tüketimi düşürdüğü tespit edilmiştir. Kamu harcamalarının ekonomiyi canlandırmadaki rolünün, vergilerin düşürülmesine göre daha etkin olduğu yazarlar tarafından belirtilmiştir. 94 Hussain (2014), 1974-2007 yıllarını baz alarak SAARC (Güney Asya Bölgesel İşbirliği Örgütü) üyesi olan Bangladeş, Nepal, Hindistan, Pakistan ve Sri Lanka için yaptığı çalışmada VAR analizini kullanarak, maliye politikası ve para politikasının GSYİH üzerindeki etkinlik derecelerini incelemiştir. Çalışmada, Pakistan ve Sri Lanka’da para politikasının GSYİH üzerinde maliye politikasına göre daha etkin olduğu, diğer ülkelerde ise maliye politikasının GSYİH üzerinde para politikasına göre daha etkin olduğu tespit edilmiştir. Maliye politikası ve para politikası etkinliğinin ülkeden ülkeye değişmesini ise, ülkelerin sahip olduğu ekonomik ve kurumsal yapılanmalarına bağlı olarak açıklamışlardır. Jha vd. (2014), farklı yılları baz alarak 10 Asya ülkesi14 için yaptığı çalışmada VAR analizini kullanarak maliye politikasının, GSYİH’nin büyümesi üzerinde etkinliğinin olup olmadığını analiz etmişlerdir. 10 ülke için yapılan analizlerde, GSYİH ve toplam talebin artması hususunda, vergileri azaltmanın kamu harcamalarını arttırmaktan çok daha etkin olduğu tespit edilmiştir. Pyun ve Rhee (2015), 2000:Q1-2012:Q2 yıllarını baz alarak 21 OECD ülkesi için yaptıkları çalışmada panel VAR analizini kullanarak, maliye politikası ve para politikasının küresel kriz sürecinde GSYİH üzerindeki etkilerini incelemişlerdir. Çalışmada normal dönemlerde 1’den daha küçük olan maliye politikası çarpanlarının, kriz döneminde genişletici para ve maliye politikalarının etkileşimi ile 1’den büyük olduğu ve normal dönemde kamu harcamalarının yarattığı güçlü dışlama etkisinin kriz döneminde uygulanan genişletici para politikası yüzünden oldukça düşük bir dışlama etkisi yarattığı tespit edilmiştir. Literatürdeki çalışmaları inceledikten sonra ortaya çıkan sonucu kısaca şu şekilde özetlemek mümkün olabilmektedir. Maliye politikasının etkinliği, Keynesyen ve Keynesyen olmayan diğer iktisadi yaklaşımlara göre kamu harcamaları arttığında GSYİH olumlu etkilenmekte, vergiler arttığında ise GSYİH olumsuz etkilemektedir. Bu iki iktisadi yaklaşımın ayrıldığı nokta ise, Keynesyen olmayan iktisadi yaklaşımlara göre kamu harcamaları arttığında özel tüketim harcamaları düşmektedir, Keynesyen yaklaşıma göre kamu harcamaları arttığında ise özel tüketim harcamaları artmaktadır. 14 Çin (1995:Q1-2009:Q2), Honk Kong (1992:Q3-2009:Q2), Hindistan (1996:Q2-2009:Q2), Endonezya (1993:Q1-2009:Q2), Kore (1991:Q1-2009:Q2), Malezya (1991:Q1-2009:Q2), Filipinler (1985:Q12009Q2), Singapur (1988:Q1-2009:Q2), Tayvan (1977:Q3-2009:Q2), Tayland (1993:Q1-2009:Q2) 95 3.2. METODOLOJİ Çalışmanın ekonometrik analizi iki aşamadan meydana gelmektedir. İlk önce değişkenler arasında eşbütünleşme analizi yapılarak, değişkenler arasında uzun dönem ilişkinin varlığı test edilecektir. Daha sonra VAR modeli kurularak, Etki-Tepki Analizi ve Varyans Ayrıştırma yöntemleri uygulanarak değişkenler arasındaki ilişkiler açıklanacaktır. Bu bölümde ise uygulanacak iki aşamanın teorik bilgileri sunulacaktır. 3.2.1. Eşbütünleşme Analizi Eşbütünleşme analizi, iktisadi değişkenlere ait seriler durağan olmasalar bile, bu serilerin durağan bir doğrusal kombinasyonunun varolabileceğini ve bu durumun ekonometrik olarak belirlenebileceğini ileri sürmektedir (Tarı, 2012: 415). Eşbütünleşme analizi sayesinde ekonomik değişkenler arasındaki uzun dönemli ilişki sunulmaktadır (Sevüktekin ve Çınar, 2014: 557). Literatürde en sık kullanılan eşbütünleşme testleri, hata terimine dayalı iki aşamalı Engle-Granger (1987) yöntemi ile sistem yaklaşımına dayalı Johansen (1988) ve Johansen ve Jesulius (1990) yöntemidir. Bu yöntemlerin uygulanabilmesi için modelde yer alan tüm değişkenlerin düzeyde durağan olmaması I(0) ve birinci farkları alındığında durağan hale gelmesi I(1)gerekmektedir (Pesaran vd., 2001: 289-290). Eşbütünleşme dereceleri farklı olan serilere eşbütünleşme yönteminin uygulanamama sorununu Pesaran ve Shin (1995) ve Pesaran vd. (2001) tarafından geliştirilen sınır testi yaklaşımı ortadan kaldırmaktadır (Kıran ve Güriş, 2011: 72). Eşbütünleşme testlerinden Engle-Granger (1987) yöntemi, iki adımdan oluşan bir süreçtir. Birinci adımda eşbütünleşme vektörünün parametreleri EKK yöntemi ile tahmin edilmekte, ikinci adımda ise tahmin edilen bu parametreler yardımıyla hata terimlerine ulaşılır. Daha sonra Engle-Granger eşbütünleşme testi hata terimleri için Augmented Dickey-Fuller (ADF) testi yapılarak durağanlık test edilmektedir (Dickey ve Fuller, 1981). Yapılan ADF testi sonucu bulunan τ-istatistiği bulunur ve MacKinnon kritik değerleri yardımıyla birim kök olup olmadığı test edilir. Birim kök olmaması durumunda iki değişken eşbütünleşiktir (Sümer, 2013: 352). 96 Engle-Granger eşbütünleşme testi kolay uygulanabilir olmasına rağmen, önemli eksiklikleri söz konusudur. Bu eksikliklerin başında, iki değişkenden birisi bağımlı değişken iken eşbütünleşik olmalarına rağmen, bağımlı değişken diğer değişken olduğunda eşbütünleşmenin ortaya çıkmaması önemli bir sorun olarak ortaya çıkabilmektedir. Farklı normalleştirmeler Engle-Granger test sonucunu değiştirebilmektedir. Bu durumda sahte sonuçlara neden olan EKK yöntemi ile eşbütünleşme vektörü için tutarlı tahminler elde edilememektedir (Çil Yavuz, 2014: 404). Johansen (1988), Johansen-Jesulius (1990) ve Johansen (1995) ise değişkenler arasında birden fazla eşbütünleşme ilişkisi olabileceği, çok denklem yaklaşımı geliştirilerek ortaya konulmuştur. Johansen (1998,1995) yaklaşımının temelinde, modeldeki tüm değişkenleri içsel olarak kabul etmesi ve normalleştirme için değişken seçimine gerek duyulmaması yatmaktadır (Sevüktekin ve Çınar, 2014: 581). Johansen (1988) ve Johansen-Jesulius(1990), seriler arasında eşbütünleşik vektörlerin (r) sayısının testi için “Trace” (İz)ve “Maximal Eigenvalue” (En büyük özdeğer) istatistiklerini önermişlerdir. Trace istatistiği, r sayıda eşbütünleşik vektörden daha fazla olduğu alternatif hipotezine karşı en fazla r eşbütünleşik vektör olduğu temel hipotezine dayanmaktadır ve aşağıdaki gibi hesaplanmaktadır: Maximal Eigenvalue istatistiği ise r+1 eşbütünleşik vektör olduğu alternatif hipotezine karşı r sayıda eşbütünleşik vektör olduğu temel hipotezini test etmektedir. Maximal Eigenvalue istatistiği aşağıdaki gibi hesaplanmaktadır: Johansen yönteminin sonucu gecikme uzunluğunun seçimine duyarlıdır. Bu nedenle, Johansen eşbütünleşme testinin ilk aşaması vektör hata düzeltme modelindeki (VECM) kalıntıların otokorelasyonsuz ve normal dağılımlı olmasını sağlayan uygun gecikme uzunluğunun (k) VAR modeli çerçevesinde belirlenmesidir. Gecikme uzunluğunun seçiminde bilgi kriterleri kullanılmakta olup, bu kriterlerden en küçük değere sahip olanı seçilmektedir (Çil Yavuz, 2005: 276). 97 Aralarında uzun dönemli denge ilişkisi bulunan seriler arasında kısa dönemli dengesizlikler ortaya çıkabilmektedir. Engle ve Granger tarafından ortaya konulan hata düzeltme mekanizması da bu dengesizliği ortadan kaldırmaktadır. Seriler arasında kısa dönemli dinamik analiz yapan hata düzeltme modeli, bağımlı değişkendeki değişmenin, bağımlı ve bağımsız değişkenlerin gecikmeli değerleri ile uzun dönemli ilişkinin hata terimi arasında kurulan regresyon yardımıyla çözülmektedir. Eşbütünleşik seriler arasında her zaman hata düzeltme modeli çalışmayabilmektedir (Tarı ve Yıldırım, 2009: 101). Eğer Xt ve Yt birinci dereceden eşbütünleşik ise birinci farklar VAR kullanılarak modellenebilir: (1) (2) Yt-θXt terimine hata düzeltme terimi, yukarıdaki iki denkleme ise vektör hata düzeltme modeli (VECM) denilmektedir. Bir VECM’de ’nin geçmiş değerleri ile ∆Yt ve/veya ∆Xt’nin gelecek değerlerinin tahmininde yardımcı olmaktadır. Bu çalışmada, uzun dönemli ilişkinin ortaya konulmasında, Engle-Granger testine göre daha üstün olan Johansen testi birden çok değişken olduğu tercih edilmiştir (Stock ve Watson, 2011: 666). 3.2.2. VAR Analizi İlk olarak Sims (1980) tarafından geliştirilen VAR modelleri, bir denklem sisteminde yer alan her bir içsel değişkenin hem kendi hem de sistemdeki diğer gecikmeli değerlerinin yer aldığı eşitlikler sistemi olarak tanımlanmaktadır (Sevüktekin ve Çınar, 2014: 495). VAR modelleri, yapısal model üzerinde herhangi bir kısıtlama getirmeksizin dinamik ilişkileri verebilmekte ve bu sebeple zaman serileri için sıklıkla kullanılmaktadır. VAR modelleri, herhangi bir iktisat teorisinden yola çıkarak, değişkenlerin içsel-dışsal ayrımını gerektirmediği için, bu yönüyle eşanlı denklem sistemlerinden ayrılmakta olup, ayrıca modelde bağımlı değişkenin gecikmeli değerlerinin yer alması geleceğe dönük güçlü tahminlerin yapılmasını mümkün kılmaktadır (Tarı ve Bozkurt, 2006: 4). 98 VAR modelinin katsayıları her bir denklemin En Küçük Kareler yöntemiyle tahmin edilmesi sonucu bulunmaktadır. İki değişkenli VAR modeli, standart şekilde aşağıdaki gibi ifade edilebilir: Yukarıdaki modelde p gecikmelerin uzunluğunu, u ise ortalaması sıfır, kendi gecikmeli değerleriyle olan kovaryansları sıfır ve varyansları sabit, normal dağılıma sahip, rassal hata terimlerini göstermektedir. β'lar ve γ’lar ise bilinmeyen katsayıları göstermektedir (Stock ve Watson, 2011: 647). VAR modellerinde parametre tahmini yapılmakla birlikte parametrelerin istatistiksel anlamlılıkları dikkate alınmamakta, değişkenler arasındaki ilişkiler analiz edilmektedir. VAR modelinin uygulanabilmesi için değişkenlere ait serilerin durağan olması gerekmektedir (Sümer, 2013: 337). 3.2.2.1. Etki-Tepki Fonksiyonu Etki-Tepki fonksiyonları, rassal hata terimlerinden birindeki bir sapmalık şokun, içsel değişkenlerin şimdiki ve gelecekteki değerlerine olan etkisini yansıtmaktadır. VAR analizinde, incelenen değişkenler arasındaki dinamik etkileşimi belirlemede, simetrik ilişkileri tespit etmede, etki-tepki fonksiyonlarının önemli bir payı bulunmaktadır. Bir makroekonomik değişken üzerinde en etkili değişkenin hangisi olduğu varyans ayrıştırması ile belirlenirken, etkili bulunan bu değişkenin politika aracı olarak kullanılabilir olup olmadığı ise etki-tepki fonksiyonları ile belirlenir (Özgen ve Güloğlu, 2004: 97). 3.2.2.2. Varyans Ayrıştırması Varyans ayrıştırması analizi, bir değişkenin kendi şoklarından kaynaklanan hareketler ile diğer değişkenlerin şoklarından kaynaklanan değişimlerin bir birine 99 oranını göstermektedir. Eğer birinci değişkenin hata varyansı, ikinci değişkenin hata varyansına oranı tüm dönemlerde sıfır ise, ikinci değişkenin dışsal değişken olduğu sonucuna ulaşılmaktadır. Hata varyanslarının oranı sıfırdan farklı ise o zaman da ikinci değişkenin içsel olduğu anlamına gelir (Sevüktekin ve Çınar, 2014: 515) 3.3. VERİ Çalışmamızda kullanılan tüm değişkenlere ait serilerin cari değerleri Türk Lirası cinsinden alınmış olup, GSYİH deflatörü kullanılarak (1998=100) deflate edilmiş ve üçer aylık seriler olması nedeniyle taşıdıkları mevsimsellik Tramo-Seat (T/S) yöntemi ile arındırılmıştır. Ayrıca çalışmada serilerin durağanlaştırılması için doğal logaritmaları alınmıştır. Çalışmamızda kullanılan değişkenler ve kodları Tablo 3.1’de sunulmuş olup, bağımlı değişken olarak kullanılan GSYİH “lsagsyih”, bağımsız değişkenlerden kamu harcamaları “lsakh” ve vergi gelirleri “lsavg” kodları ile ifade edilmektedir. Serilerimiz başında yer alan “l” harfi, serilerin logaritmik dönüşümlerinin yapıldığını, “sa” ifadesi ise mevsimsel düzeltmelerinin yapıldığını ifade etmektedir. Tablo 3.1: Analizde Kullanılacak Değişkenler Değişken Değişkenin Kodu Gayri Safi Yurtiçi Hasıla lsagsyih Kamu Harcamaları lsakh Vergi Gelirleri lsavg Mevsimsellikten arındırılmış ve logaritması alınmış değişkenlere ait serilerin grafikleri aşağıdaki Şekil 3.1’de sunulmuştur. 100 Şekil 3.1: Değişkenlerin Grafikleri LSAGSYIH 24.2 24.1 24.0 23.9 23.8 23.7 23.6 02 03 04 05 06 07 08 09 10 11 12 13 14 10 11 12 13 14 10 11 12 13 14 LSAKH 18.0 17.9 17.8 17.7 17.6 17.5 17.4 17.3 17.2 17.1 02 03 04 05 06 07 08 09 LSAVG 18.0 17.9 17.8 17.7 17.6 17.5 17.4 17.3 17.2 02 03 04 05 06 07 08 09 101 3.4. EKONOMETRİK ANALİZ SONUÇLARI Çalışmada, maliye politikası araçlarının etkinliği ortaya koyabilmek ve hangi iktisadi görüşe yakın olduğunu belirleyebilmek amacıyla ekonometrik olarak, literatürdeki diğer çalışmalarda göz önünde bulundurularak eşbütünleşme analizi uygulanacaktır. Çalışmada eşbütünleşme analizi için bağımlı değişken olarak gayri safi yurtiçi hasıla değişkeni seçilmiştir. Bağımsız değişken olarak, kamu harcamaları ve vergi gelirleri analize dahil edilmiştir. Kamu harcamaları değişkeni, kamunun tüketim harcamaları ve yatırım harcamalarının toplamından oluşmaktadır. Vergi gelirleri ise dolaylı ve dolaysız vergilerin toplamından oluşmaktadır. 2002:4-2014:4 dönemine ait üçer aylık gayrisafi yurtiçi hâsıla, kamu harcamaları ve vergi gelirleri verileri TCMB ve Hazine Müsteşarlığı veri tabanlarından temin edilmiştir. 2002:4-2014:4 döneminin seçilmesinin nedeni ise, Türkiye’de 3 Kasım 2002 seçimlerinde yapılan genel seçim sonuçlarına bağlı olarak Adalet ve Kalkınma Partisi’nin tek başına yeterli çoğunluğu sağlayarak hükümeti kurması ile siyasi istikrar gelmesi nedeniyle çalışmamızın başlangıç yılı olarak 2002:4 alınmıştır. Çalışmanın yapıldığı an itibariyle en son açıklanan veri dönemi 2014:4 olduğu için verilerimiz bu noktada sonlanmaktadır. 3.4.1. Birim Kök Testi Değişkenler arasındaki ilişkinin yönünü ve derecesini belirleyebilmek için ilk olarak serilerin durağanlıkları Augmented Dickey-Fuller (ADF) testi ve Phillips-Peron (PP) testi ile sınanmıştır. Birim kök testlerinin sonuçları Tablo 3.2’de sunulmuştur. 102 Tablo 3.2: Birim Kök Test Sonuçları Değişken ADF PP Sabitli-Trendli Sabitli Sabitli-Trendli Sabitli lsagsyih -2.711705 -1.350690 -2.064858 -1.350690 ∆lsagsyih -5.445806* -5.374985* -5.445806* -5.374985* lsakh -3.142962 -0.509467 -2.846556 -0.563933 ∆lsakh -8.616367* -8.686039* -8.538548* -8.602384* lsavg -2.708344 -0.817975 -2.839705 -0.744570 ∆lsavg -6.596076* -6.663407* -6.648353* -6.727224* -4.165756 -3.508508 -3.184230 -3.577723 -2.925169 -2.600658 -4.165756 -3.577723 %1 -2.925169 -3.508508 %5 -2.600658 -3.184230 %10 Not: “*” işareti %1 düzeyinde değişkenin durağan olduğunu ifade operatörünü, yani birinci fark değerlerini ifade etmektedir. Kritik Değerler etmektedir. “∆” işareti ise, fark alma Sonuçlara göre lsagsyih, lsakh ve lsavg serileri hem ADF testine göre hem de PP testine göre düzeyde durağan olmamalarına rağmen, birinci farkları alındığında değişkenlere ait tüm seriler durağan hale gelmektedir. Değişkenlere ait tüm serilerin birinci düzeyde durağan olmaları, eşbütünleşme analizinin temel koşulunu sağlamaktadır. Dolayısıyla, bu durum çalışmamıza eşbütünleşme analizi ile devam edebileceğimizi göstermektedir. 3.4.2. Küresel Krizin Etkilerini Dikkate Almadan Yapılan Analiz Eşbütünleşme analizi yardımıyla, değişkenler arasında uzun dönemli bir ilişkinin olup olmadığı araştırılmaktadır. Bu amaçla öncelikle 2002:Q4-2014:Q4 dönemi boyunca değişkenler arasında uzun dönemli ilişkinin varlığı araştırılacak, daha sonra modele Küresel krizi temsil eden “kukla değişkenin” modele eklenmesiyle, değişkenler arasındaki uzun dönemli ilişkinin varlığı tekrar sorgulacaktır. Çalışmamızda, daha önce belirtildiği gibi eşbütünleşme testlerinden Johansen eşbütünleşme testi kullanılacaktır. 103 3.4.2.1. Eşbütünleşme Analizi Çalışmanın bu aşaması küresel krizin olmadığı varsayımı ile yapılacaktır. Bu aşamada, VAR modeli kurularak uygun gecikme uzunluğunun belirlemesi gerekmektedir. Uygun gecikme uzunluğunu belirleyebilmek için LogL, LR test istatistiği (LR), Akaike bilgi kriteri (AIC), Son öngörü hatası (FPE), Schwarz bilgi kriteri (SC) ve Hannan-Quinn (HQ) istatistiklerinden yararlanılmaktadır. Tablo 3.3’de sunulan gecikme uzunluğu istatistiklerinden de görülebileceği üzere, modelimizde uygun gecikme uzunluğu LR, FPE ve AIC istatistiklerine göre 3. gecikme uzunluğu olarak belirlenmiştir. Tablo 3.3: Uygun Gecikme Uzunluğunun Belirlenmesi Lag LogL LR FPE AIC SC HQ 0 176.8768 NA 8.84E-08 -7.727858 -7.607414 -7.682958 1 313.8428 249.5824 3.00E-10 -13.41523 -12.93346* -13.23563 2 326.9121 22.07267 2.52E-10 -13.59609 -12.75298 -13.28179* 3 338.1353 17.45834* 2.32e-10* -13.69490* -12.49046 -13.2459 4 344.8451 9.542798 2.64E-10 -13.59312 -12.02734 -13.00941 Uygun gecikme uzunluğunun belirlenmesinin ardından, eşbütünleşme olup olmadığını incelemek için Johansen eşbütünleşme yönetimi kullanılır ve bunun için maximal eigenvalue ve trace istatistikleri hesaplanır. Johansen (1995)’de gösterilen beş farklı modelden birinin seçilebilmesi için, 3 gecikme uzunluğu baz alınarak hesaplanan kritik değerlere göre AIC ve SC bilgi kritlerleri, Tablo 3.4’ten de görülebileceği üzere, lineer sabit&trend modeli olan 4. modeli işaret etmektedir. 104 Tablo 3.4: Johansen Model Belirleme İstatistikleri Data Trend: None None Linear Linear Quadratic Test Type No Intercept Intercept Intercept Intercept Intercept No Trend No Trend No Trend Trend Trend Trace 0 2 1 1 1 Max-Eig 0 1 1 1 1 Akaike Information Criteria by Rank (rows) and Model (columns) 0 -13.1274 -13.1274 -13.24423 -13.24423 -13.1591 1 -13.20443 -13.32065 -13.47235 -13.56690* -13.51887 2 -13.11083 -13.33335 -13.41825 -13.48799 -13.47701 3 -12.84616 -13.19312 -13.19312 -13.34188 -13.34188 0 -12.0434 -12.0434 -12.03979 -12.03979 -11.83421 1 -11.87955 -11.95562 -12.02702 -12.08142* -11.95309 2 -11.54506 -11.68728 -11.73204 -11.72147 -11.67035 3 -11.0395 -11.26601 -11.26601 -11.29433 -11.29433 Schwarz Criteria by Rank (rows) and Model (columns) AIC ve SC bilgi kriterleri kullanılarak belirlenen Lineer sabit&trend modeli kullanılarak trace ve maximal eigenvalue istatistikleri hesaplanmıştır. Hesaplanan trace ve maximal eigenvalue istatistikleri aşağıdaki Tablo 3.5’te sunulmuştur. Tablo 3.5: Trace ve Maximal Eigenvalue İstatistikleri Trace İstatistiği Kritik Değer (%5) Prob 46.39405* 42.91525 0.0216 17.87392 25.87211 0.3524 7.42511 12.51798 0.3023 Maximal Eigenvalue İstatistiği Kritik Değer (%5) Prob 28.52013* 25.82321 0.0216 10.44881 19.38704 0.3524 7.42511 12.51798 0.3023 Tablo 3.5’ten de görülebileceği üzere, trace istatistiğinde ve maximal eigenvalue istatistiğinde en az bir tane büyük değer olduğu için, Ho:Eşbütünleşme yoktur (r=0) hipotezi reddedilmekte ve HA: Eşbütünleşme vardır (r+1) hipotezi kabul 105 edilmektedir. Bu durum değişkenlerimize ait serilerin birbiriyle aralarında uzun dönemli ilişkinin olduğunu göstermektedir. Eşbütünleşme ilişkisinin ortaya çıkmasından sonra hata düzeltme modeli (VECM) kurulur. Tablo 3.6: Hata Düzeltme Modeli Sonuçları Değişkenler D(LSAKH) D(LSAVG) HATATERIMLERI(-1) C Katsayılar 0.357962 0.1616 -0.240344 0.00311 Standart Hatalar t-İstatistiği 0.113167 3.163138 0.059646 2.709346 0.080768 -2.975732 0.003369 0.923376 Olasılık Değeri 0.0028 0.0096 0.0047 0.3608 Modelde, hata düzeltme terimine ilişkinin parametrenin t-istatistiğinin anlamlı olması ve negatif olması gerekmektedir. Tablo 3.6’da sunulan hata düzeltme modeli sonuçlarına göre, hata düzeltme parametresi istatistiksel olarak anlamlı ve (-0,240344) negatiftir. Bu parametre, değişkenleri uzun dönem denge değerine yakınlaşmaya zorlamaktadır. Hata terimleri parametresinin anlamlı olması dolayısıyla değişkenler arasında bir nedensellik söz konusudur. 3.4.2.2. VAR Analizi Uzun dönemli ilişkisinin sınanmasının ardından kurulacak VAR modeli ile değişkenlerimize ait ilişkiler daha detaylı olarak incelenecektir. Bu amaçla, ilk olarak eşbütünleşme analizinin başında VAR modeli için belirlenen uygun gecikme uzunluğunun, yani VAR(3) modelinin durağan olup olmadığı ters karakteristik kökleri incelenerek belirlenecektir. Şekil 3.2’de sunulan VAR modelinin ters karakteristik köklerinin birim çember içinde olması, VAR(3) modelimizin durağan olduğunu göstermektedir. 106 Şekil 3.2: VAR Modelinin Durağanlığı 1.5 1.0 0.5 0.0 -0.5 -1.0 -1.5 -1.5 -1.0 -0.5 0.0 0.5 1.0 1.5 Bir makroekonomik büyüklük üzerinde herhangi bir değişkenin etkili olup olmadığı, öncelikle nedensellik sınamaları ile ölçülmektedir. Etkili değişkenin politika aracı olarak kullanılabilirliği etki-tepki fonksiyonlarıyla, etki derecesi ise varyans ayrıştırmalarıyla belirlenmektedir. Bu aşamada, Şekil 3.3’te verilen etki-tepki analizi fonksiyonlarının grafikleri,ilk sütunda GSYİH’ye verilen rassal şoka kendisinin ve diğer değişkenlerin verdiği tepkiler, sonra sırasıyla ikinci ve üçüncü sütunda, kamu harcamalarına ve vergi gelirlerine verilen rassal şok sonrası değişkenlerin kendisinin ve diğer değişkenlerin verdiği tepkiler yer almaktadır. 107 Şekil 3.3: Etki-Tepki Fonksiyonları (1) GSYİH'nin GSYİH'ye Tepkisi (4) GSYİH'nin Kamu Harcamaları na Tepkisi (7) GSYİH'nin Vergi Gelirlerine Tepkisi .04 .04 .04 .03 .03 .03 .02 .02 .02 .01 .01 .01 .00 .00 .00 -.01 -.01 -.01 -.02 -.02 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 (2) Kamu Harcamaları nı n GSYİH'ye Tepkisi -.02 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 (5) Kamu Harcamaları nı n Kamu Harcamaları na Tepkisi 1 .03 .03 .02 .02 .02 .01 .01 .01 .00 .00 .00 -.01 -.01 -.01 -.02 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 (3) Vergi Gelirlerinin GSYİH'ye Tepkisi 2 3 4 5 6 7 8 9 10 1 (6) Vergi Gelirlerinin Kamu Harcamaları na Tepkisi .06 .04 .04 .04 .02 .02 .02 .00 .00 .00 -.02 -.02 -.02 -.04 2 3 4 5 6 7 8 9 10 5 6 7 8 9 10 2 3 4 5 6 7 8 9 10 (9) Vergi Gelirlerinin Vergi Gelirlerine Tepkisi .06 1 4 -.02 1 .06 -.04 3 (8) Kamu Harcamaları nı n Vergi Gelirlerine Tepkisi .03 -.02 2 -.04 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 Şekil 3.3 incelendiğinde, ilk sütunda yer alan paneller (1,2,3 no’lu paneller), GSYİH değişkeninin hata terimine rassal şok verildiğinde bu şoktan değişkenin kendisinin, kamu harcamalarının ve vergi gelirlerinin nasıl etkilendiğini göstermektedir. Bir numaralı panel incelendiğinde, GSYİH’nin hata terimine rassal şok verildiğinde bu şoktan değişkenin kendisinin nasıl etkilendiği gösterilmektedir. Bulunan sonuçlara göre, GSYİH’nin hata terimine bir şok verildiğinde meydana gelecek rassal şok GSYİH üzerinde ilk iki çeyrek dönem için artış eğilimine neden olsa da, diğer çeyreklerde etki giderek azalmaktadır. İki numaralı panelde ise GSYİH’ye rassal şok verildiğinde bu şoka kamu harcamalarının verdiği tepki görülmektedir. Bulunan sonuçlara göre, kamu harcamalarının GSYİH’ye tepkisi pozitif ve ortalama olarak yaklaşık %1 düzeylerinde artış eğilimde olduğu görülmektedir. Bu durum GSYİH ile kamu harcamaları arasında 108 doğrusal bir ilişkinin olduğunu göstermektedir. Üç numaralı panelde ise, GSYİH’nin hata terimine rassal şok verildiğinde bu şoka vergi gelirlerinin verdiği tepki görülmektedir. Bulunan sonuçlara göre, vergi gelirleri ilk üç çeyrek dönem pozitif bir artış eğilimi göstermiş olup, daha sonra düşüş eğilimi göstererek sıfıra yaklaşmıştır. Bu durum, GSYİH ile vergi gelirleri arasında ilk üç çeyrek için doğrusal bir ilişki olduğunu gösterse bile, uzun dönemde ters yönlü bir ilişkinin olduğunu göstermektedir. Şekil 3.3’te ikinci sütunda yer alan paneller (4,5,6 no’lu paneller), kamu harcamaları değişkeninin hata terimine rassal şok verildiğinde bu şoktan değişkenin kendisinin, GSYİH’nin ve vergi gelirlerinin nasıl etkilendiğini göstermektedir. Dört numaralı panel incelendiğinde, kamu harcamalarının hata terimine rassal şok verildiğinde bu şokaGSYİH’nin verdiği tepki görülmektedir. Bulunan sonuçlara göre, kamu harcamalarına bir şok verildiğinde meydana gelecek rassal şok GSYİH üzerinde ilk dört çeyrek dönem içinde %1’e yaklaşan bir artışa sebep olduğu, diğer dönemlerde de %1’lik artış seviyesinde yatay bir seyir izlediği görülmektedir. Bu durumda kamu harcamalarının arttırılması durumunda GSYİH’nin artacağı görülmektedir. Beş numaralı panel incelendiğinde, kamu harcamalarının hata terimine bir şok verildiğinde bu şoka değişkenin kendisinin verdiği tepki görülmektedir. Bulunan sonuçlara göre, kamu harcamalarına bir şok verildiğinde meydana gelecek rassal şok kamu harcamaları üzerinde ilk dönemde %2’lik bir artışla tepki vermiş ve daha sonraki dönemlerde %1 %1,5 arasında yatay bir seyir izlemektedir. Altı numaralı panel incelendiğinde, kamu harcamalarının hata terimine bir şok verildiğinde bu şoka vergi gelirlerinin verdiği tepki görülmektedir.Bulunan sonuçlara göre, kamu harcamalarına bir şok verildiğinde meydana gelecek rassal şok vergi gelirleri üzerinde ilk dönemde negatif bir etki yaratmaktadır. Bu negatif etki kısa sürmekle beraber, ikinci çeyrek dönemle birlikte etki pozitif olmakta beraber üçüncü çeyrek dönemde %2’ye kadar yükselmektedir. Üçüncü çeyrek dönemin sonunda % 1,5, yedinci çeyrek dönemin sonunda da %1’e düşerek yatay seyirler izlemektedir. Şekil 3.3’te üçüncü sütunda yer alan paneller (7,8,9 no’lu paneller), vergi gelirleri değişkenin hata terimine rassal şok verildiğinde bu şoktan değişkenin kendisinin, GSYİH’nin ve kamu harcamalarının nasıl etkilendiğini göstermektedir. Yedi numaralı panel incelendiğinde, vergi gelirlerinin hata terimine bir şok verildiğinde bu şoka GSYİH’nin verdiği tepki görülmektedir. Bulunan sonuçlara göre, vergi gelirlerine 109 bir şok verildiğinde meydana gelecek rassal şok GSYİH üzerinde ilk iki çeyrek dönem boyunca pozitif etkiler yaratmaktadır. Daha sonraki dönemlerde pozitif etkinin hızla azalarak negatif olduğu, yani vergi gelirlerindeki rassal şokun uzun dönemde GSYİH’yi azaltıcı etkiler yarattığı görülmektedir. Sekiz numaralı panel incelendiğinde, vergi gelirlerinin hata terimine bir birim şok verildiğinde bu şoka kamu harcamalarının verdiği tepki görülmektedir. Bulunan sonuçlara göre, vergi gelirlerine bir şok verildiğinde meydana gelecek rassal şok kamu harcamalarını çok kısa bir süre pozitif olarak arttırmış daha sonra hızla düşerek negatif olmuştur. Vergi gelirlerinin artması uzun dönemde kamu harcamalarını azalttığı görülmektedir. Dokuz numaralı panel incelendiğinde, vergi gelirlerinin hata terimine bir birim şok verildiğinde bu şoka değişkenin kendisinin verdiği tepki görülmektedir. Bulunan sonuçlara göre, vergi gelirlerine bir şok verildiğinde meydana gelecek rassal şok değişkenin kendisinde başlangıçta %3’lük artış yaratmış fakat sonraki çeyrek dönemlerde hızla düşerek beşinci çeyrek dönemde negatif olmuştur. Beşinci çeyrek dönem sonrasında ise % -1 civarında yatay bir seyir izlediği görülmektedir. Etki-tepki analizinden sonra, modelde kullanılan her bir değişkende meydana gelecek olan değişimlerin yüzde kaçının kendisinden yüzde kaçının diğer değişkenlerden kaynaklandığını gösteren varyans ayrıştırma modeli kullanılmıştır. Değişkenlere ait varyans ayrıştırma tabloları aşağıda sunulmuştur. GSYİH değişkenine ait varyans ayrıştırması Tablo 3.7’de sunulmaktadır. Bulunan sonuçlara göre, GSYİH değişkeni ilk dönemdeki değişiminin tamamı, yani %100’ü kendisi tarafından açıklanırken, son dönemde bu oran %80’e düşmüştür. GSYİH değişkeninin tüm dönemlerine bakıldığında ise, değişkenin varyansındaki değişimin kendisini açıklama oranının ortalama %88,17 olduğu hesaplanmaktadır. Tablo 3.7’den de görülebileceği üzere, kamu harcamalarının değişkeninin GSYİH değişkenini açıklama oranı vergi gelirlerinin oranına göre daha fazladır. Kamu harcamalarının GSYİH değişkenini açıklama oranı tüm dönemlerde ortalama %7,89’dur. Vergi gelirleri değişkeninin GSYİH değişkenini açıklama oranı ise tüm dönemlerde ortalama %3,92’dir. 110 Tablo 3.7: GSYİH’nin Varyans Ayrıştırma Tablosu Dönem Standart Hata LSAGSYİH LSAKH LSAVG 1 0.019521 100 0 0 2 0.030404 94.5548 0.553261 4.891944 3 0.036924 93.32483 1.858555 4.816611 4 0.042059 90.59185 5.018053 4.390093 5 0.045007 88.4923 7.585267 3.922432 6 0.047036 86.41551 9.888192 3.696293 7 0.048439 84.34746 11.82575 3.826784 8 0.049372 82.66119 13.11437 4.224435 9 0.050108 81.23655 14.13068 4.632774 10 0.050703 80.10389 15.00663 4.889472 Kamu harcamaları değişkenine ait varyans ayrıştırması Tablo 3.8’de sunulmaktadır. Bulunan sonuçlara, kamu harcamaları değişkeninin ilk dönemdeki değişiminin %79,50’lik oranı kendisi tarafından açıklanırken, bu oran son dönemde %54,77’ye düşmüştür. Kamu harcamaları değişkeninin tüm dönemlerine bakıldığında ise, değişkenin kendisini açıklama oranının ortalama %62,67 olduğu hesaplanmaktadır. Tablo 3.8’den görülebileceği üzere, GSYİH değişkeninin kamu harcamalarını açıklama oranı vergi gelirleri değişkenine göre daha fazladır. GSYİH değişkeninin, kamu harcamalarını açıklama oranı ortalama %33,27’dir. Vergi gelirleri değişkeninin kamu harcamalarını açıklama oranı ise tüm dönemlerde ortalama %4,04’tür. Tablo 3.8:Kamu Harcamalarının Varyans Analizi S.E. LSAGSYİH LSAKH LSAVG 1 0.022301 20.49112 79.50888 0,0000 2 0.02769 21.46336 76.77119 1.76545 3 0.033179 29.83257 67.57761 2.589819 4 0.03966 34.27721 62.8354 2.887388 5 0.043052 35.72565 60.35869 3.915663 6 0.046254 37.02706 57.6268 5.346144 7 0.048862 37.69616 56.48541 5.818438 8 0.05093 38.20176 55.72304 6.075201 9 0.053063 38.78468 55.13385 6.081468 10 0.05514 39.28923 54.77012 5.940654 111 Vergi gelirleri değişkenine ait varyans ayrıştırması Tablo 3.9’da sunulmaktadır. Bulunan sonuçlara, vergi gelirleri değişkeninin ilk dönemdeki değişiminin %73,73’lük oranı kendisi tarafından açıklanırken, bu oran son dönemde %28,38’e düşmüştür. Vergi gelirleri değişkeninin tüm dönemlerine bakıldığında ise, değişkenin kendisini açıklama oranının ortalama %36,13 olduğu hesaplanmaktadır. Tablo 3.9’dan görülebileceği üzere, GSYİH değişkeninin vergi gelirlerini açıklama oranı kamu harcamaları değişkenine göre daha fazladır. GSYİH değişkeninin, vergi gelirlerini açıklama oranı ortalama %35,85’tir. Kamu harcamalarının vergi gelirlerini açıklama oranı ise tüm dönemlerde ortalama %25’tir. Tablo 3.9:Vergi Gelirlerinin Varyans Ayrıştırması Period S.E. LSAGSYİH LSAKH LSAVG 1 0.034083 20.65906 5.60912 73.73182 2 0.047233 35.44918 13.00515 51.54567 3 0.060988 38.83697 24.86954 36.29348 4 0.066464 41.93065 27.40438 30.66497 5 0.071625 43.29587 29.08132 27.62281 6 0.074294 42.75017 29.91044 27.3394 7 0.075719 41.94612 29.73039 28.32349 8 0.076671 41.42134 29.81565 28.76301 9 0.077227 41.16874 30.11603 28.71523 10 0.077826 41.09162 30.5185 28.38988 3.4.3. Küresel Krizin Modele Dahil Edilmesi Küresel krizi dışsal değişken olarak modele dahil edilerek eşbütünleşme analizi yapılarak elde edilen sonuçlar, krizin dikkate alınmadığı modelle karşılaştırılarak farklılıklar ortaya konulacaktır. Küresel kriz, ekonominin iç dinamiklerinden kaynaklanan bir durum olmadığı için, dışsal bir değişken olarak modelde yer almıştır. Krizin etkilerini modele dahil edebilmek amacıyla bir kukla değişken (dummy) oluşturulmuştur. Kukla değişkenin oluşturulmasında Zivot-Andrews yapısal kırılmalı birim kök testinden yararlanılmıştır. Zivot-Andrews yapısal kırılmalı birim kök testi sonuçlarına göre, küresel krizin Türkiye’de GSYİH üzerinde yarattığı kırılmanın başlangıcı olan 2008:Q2 tarihine kadar “0” değerini, kırılmanın olduğu tarihten itibaren “1” değerini, kırılmanın bittiği yani tekrar ekonomik canlanmanın sağlandığı döneme 112 ise yine “0” değeri verilerek oluşturulmuştur. Zivot-Andrews test istatistikleri ve kırılma dönemini gösteren test istatistikleri aşağıdaki Tablo 3.10’da sunulmuştur. Tablo 3.10: Zivot-Andrews (ZA) Yapısal Kırılmalı Birim Kök Testi Sonuçları Değişkenler Model C C C lsagsyih lsakh lsavg Gecikme Uzunluğu 4 4 4 Kırılma Dönemi 2008:2 2008:2 2008:2 Test İstatistiği -4,99 -6,65 -3,91 %1 -5,57 -5,57 -5,57 Kritik Değerler %5 -5,08 -5,08 -5,08 %10 -4,82 -4,82 -4,82 3.4.3.1. Eşbütünleşme Analizi Çalışmanın bu bölümünde küresel krizin etkilerini ekonometrik olarak inceleyebilmek için krizi ifade edecek kukla değişken oluşturulmuştur. Daha sonra küresel krizin etkilerini dikkate almadan yapılan testteki süreç yeniden kullanılmıştır. Bu aşamada öncelikle VAR modelinin kurulabilmesi için uygun gecikme uzunluğunun belirlenmesi gerekmektedir. Uygun gecikme uzunluğunu belirleyebilmek için LogL, LR, AIC, FPE, SC ve HQ istatistiklerinden yararlanılmaktadır. Tablo 3.11’den görüleceği üzere, modelimizde uygun gecikme uzunluğu LR, SC ve HQ istatistiklerine göre 1. gecikme uzunluğu olarak belirlenmiştir. Tablo 3.11: VAR Modeli İçin Uygun Gecikme Uzunluğu Lag LogL LR FPE AIC SC HQ 0 182.7764 NA 7.77E-08 -7.856727 -7.615839 -7.766927 1 330.1662 262.0263* 1.66E-10 -14.00739 -13.40516* -13.78288* 2 340.1694 16.44981 1.60E-10 -14.05197 -13.08842 -13.69277 3 350.9853 16.34399 1.51e-10* -14.13268* -12.80779 -13.63878 4 357.7218 9.281381 1.72E-10 -14.03208 -12.34586 -13.40347 Uygun gecikme uzunluğunun belirlenmesinin ardından, eşbütünleşme olup olmadığını incelemek için Johansen eşbütünleşme yönetimi kullanılır ve bunun için maximal eigenvalue ve trace istatistikleri hesaplanır. Bu aşamada SC bilgi kriteri baz alınarak lineer sabitli&trendsiz model olan 3. modelin uygun model olduğu tespit edilmiştir. 113 Uygun gecikme uzunluğunun belirlenmesinin ardından, eşbütünleşme olup olmadığını incelemek için Johansen eşbütünleşme yönetimi kullanılır ve bunun için maximal eigenvalue ve trace istatistikleri hesaplanır. Johansen (1995)’de gösterilen beş farklı modelden birinin seçilebilmesi için, 1 gecikme uzunluğu baz alınarak hesaplanan kritik değerlere göre AIC ve SC bilgi kritlerleri, Tablo 3.12’den de görülebileceği üzere, lineer sabit&trendsiz modeli olan 3. modeli işaret etmektedir. Tablo 3.12: Johansen Model Belirleme İstatistikleri Data Trend: None None Linear Linear Quadratic Test Type No Intercept Intercept Intercept Intercept Intercept No Trend No Trend No Trend Trend Trend Trace 2 3 2 1 3 Max-Eig 2 3 1 0 1 Log Likelihood by Rank (rows) and Model (columns) 0 316.5487 316.5487 330.0472 330.0472 332.1592 1 334.4923 334.5009 340.8547 342.7865 344.8832 2 342.5515 343.2351 347.4553 349.5366 351.4159 3 342.6025 349.1463 349.1463 354.6358 354.6358 0 -13.0872 -13.0872 -13.5339 -13.5339 -13.49613 1 -13.5954 -13.5532 -13.7385 -13.7782 -13.78226 2 -13.683 -13.627 -13.7641 -13.7675 -13.80493* 3 -13.4299 -13.5807 -13.5807 -13.6866 -13.68663 Akaike Information Criteria by Rank (rows) and Model (columns) Schwarz Criteria by Rank (rows) and Model (columns) 0 -12.7329 -12.7329 -13.06154* -13.06154 -12.90566 1 -13.005 -12.9234 -13.0299 -13.0302 -12.9556 2 -12.8564 -12.7216 -12.8193 -12.744 -12.74208 3 -12.367 -12.3998 -12.3998 -12.3876 -12.38759 AIC ve SC bilgi kriterleri kullanılarak belirlenen lineer sabit&trendsiz modeli kullanılarak trace ve maximal eigenvalue istatistikleri hesaplanmıştır. Hesaplanan trace ve maximal eigenvalue istatistikleri aşağıdaki Tablo 3.13’te sunulmuştur. 114 Tablo 3.13: Maximal Eigenvalue ve Trace İstatistikleri Trace İstatistiği Kritik Değer (%5) Prob 38.19833 29.79707 0.0043 16.58336 15.49471 0.0342 3.382097 3.841466 0.0659 Maximal Eigenvalue İstatistiği Kritik Değer (%5) Prob 21.61498 21.13162 0,0428 13.20126 14.2646 0,0731 3.382097 3.841466 0.0659 Tablo 3.13’ten de görülebileceği üzere, trace istatistiğinde ve maximal eigenvalue istatistiğinde en az bir tane büyük değer olduğu için, Ho:Eşbütünleşme yoktur (r=0) hipotezi reddedilmekte ve HA: Eşbütünleşme vardır (r+1) hipotezi kabul edilmektedir. Bu durum değişkenlerimize ait serilerin birbiriyle aralarında uzun dönemli ilişkinin olduğunu göstermektedir. Trace istatistik değerlerine göre 2 tane eşbütünleşme, maximal eigenvalue istatistiğine göre 1 tane eşbütünleşme olduğu tespit edilmiştir. Eşbütünleşme ilişkisinin ortaya çıkmasından sonra hata düzeltme modeli (VECM) kurulur. Tablo 3.14: Hata Düzeltme Modeli (VECM) Değişkenler Katsayılar Standart Hatalar t-istatistikleri Olasılık D(LSAKH) 0.284422 0.096617 0.0052 2.943805 D(LSAVG) 0.085424 0.053072 1.609586 0.1148 HATATERIMLERI(-1) -0.184013 0.069114 -2.662463 0.0109 C 0.008086 0.003051 2.650263 0.0112 KRIZ -0.043566 0.009932 -4.386208 0.0001 Modelde, hata düzeltme terimine ilişkinin parametrenin t-istatistiğinin anlamlı olması ve negatif olması gerekmektedir. Tablo 3.14’te sunulan hata düzeltme modeli sonuçlarına göre, hata düzeltme parametresi istatistiksel olarak anlamlı ve (-0,240344) negatiftir. Bu parametre, değişkenleri uzun dönem denge değerine yakınlaşmaya zorlamaktadır. Hata terimleri parametresinin anlamlı olması dolayısıyla değişkenler 115 arasında bir nedensellik söz konusudur. Ayrıca küresel krizi ifade etmek için oluşturulan kukla değişkeni modelde “KRIZ” değişkeni olarak adlandırılmıştır. 3.4.3.2. VAR Analizi Küresel krizin kukla değişken kullanılarak modele dahil edilmesiyle birlikte, eşbütünleşme analizi sonuçları değişkenler arasında uzun dönemli ilişki tespit etmiş ve bu aşamada uzun dönemli ilişkisinin sınanmasının ardından kurulacak VAR modeli ile değişkenlerimize ait ilişkiler daha detaylı olarak incelenecektir. Bu amaçla, ilk olarak eşbütünleşme analizinin başında VAR modeli için belirlenen uygun gecikme uzunluğunun, yani VAR(1) modelinin durağan olup olmadığı ters karakteristik kökleri incelenerek belirlenecektir. Şekil 3.4’te sunulan VAR modelinin ters karakteristik köklerinin birim çember içinde olması, VAR(1) modelimizin durağan olduğunu göstermektedir. Modelin durağan olması, sonuçların güvenirliliği için gerekmektedir. Şekil 3.4: VAR Modelinin Durağanlığı 1.5 1.0 0.5 0.0 -0.5 -1.0 -1.5 -1.5 -1.0 -0.5 0.0 0.5 1.0 1.5 116 Şekil 3.5’te verilen etki-tepki analizi fonksiyonlarının grafikleri, küresel krizin modele dahil edilmesi sonrasında, ilk sütunda GSYİH’ye verilen rassal şoka kendisinin ve diğer değişkenlerin verdiği tepkiler, sonra sırasıyla ikinci ve üçüncü sütunda, kamu harcamalarına ve vergi gelirlerine verilen rassal şok sonrası değişkenlerin kendisinin ve diğer değişkenlerin verdiği tepkiler yer almaktadır. Şekil 3.5: Etki-Tepki Fonksiyonları (1) GSYİH'nin GSYİH' ye Tepkisi (4) GSYİH'nin Kamu Harcamaları na Tepkisi (7) GSYİH'nin Vergi Gelirlerine Tepkisi .020 .020 .020 .016 .016 .016 .012 .012 .012 .008 .008 .008 .004 .004 .004 .000 .000 .000 -.004 -.004 -.004 -.008 -.008 1 2 3 4 5 6 7 8 9 (2) Kamu Harcamaları nı n GSYİH' ye Tepkisi -.008 1 10 2 3 4 5 6 7 8 9 1 10 (5) Kamu Harcamaları nı n Kamu Harcamaları na Tepkisi .03 .03 .02 .02 .02 .01 .01 .01 .00 .00 .00 -.01 -.01 -.01 -.02 1 2 3 4 5 6 7 8 9 (3) Vergi Gelirlerinin GSYİH'ye Tepkisi 2 3 4 5 6 7 8 9 1 10 (6) Vergi Gelirlerinin Kamu Harcamaları na Tepkisi .06 .06 .04 .04 .04 .02 .02 .02 .00 .00 .00 -.02 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 5 6 7 8 9 10 2 3 4 5 6 7 8 9 10 (9) Vergi Gelirlerinin Vergi Gelirlerine Tepkisi .06 -.02 4 -.02 1 10 3 (8) Kamu Harcamaları nı n Vergi Gelirlerine Tepkisi .03 -.02 2 -.02 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 Şekil 3.5 incelendiğinde, ilk sütunda yer alan paneller (1,2,3 no’lu paneller), GSYİH değişkeninin hata terimine rassal şok verildiğinde bu şoktan değişkenin kendisinin, kamu harcamalarının ve vergi gelirlerinin nasıl etkilendiğini göstermektedir. Bir numaralı panel incelendiğinde, GSYİH’nin hata terimine rassal şok verildiğinde bu 117 şoktan değişkenin kendisinin nasıl etkilendiği gösterilmektedir. Bulunan sonuçlara göre, GSYİH’nin hata terimine bir şok verildiğinde meydana gelecek rassal şok GSYİH üzerinde ilk dönemde %1,5’luk artışa neden olmuştur. Sonraki dönemlerde ise artış azalarak devam ederek son dönemde %0,5’e kadar düşmüştür. İki numaralı panelde ise GSYİH’ye rassal şok verildiğinde bu şoka kamu harcamalarının verdiği tepki görülmektedir. Bulunan sonuçlara göre, GSYİH’nin hata terimine bir şok verildiğinde meydana gelecek rassal şok kamu harcamaları üzerinde ilk dönemde %1’lik artış meydana getirse de, ikinci dönemde bu şok etkisini tamamen yitirerek %0’a düşmüştür. Üçüncü dönemden itibaren tekrar artış trendi başlamış ve bu artış artarak devam ederek son dönemde %1’e kadar yükselmiştir.Tüm dönemler ele alındığında ise genel olarak, GSYİH ile kamu harcamaları arasında doğrusal bir ilişkinin olduğu söylenebilir. Üç numaralı panelde ise, GSYİH’nin hata terimine rassal şok verildiğinde bu şoka vergi gelirlerinin verdiği tepki görülmektedir. Bulunan sonuçlara göre, GSYİH’nin hata terimine bir şok verildiğinde meydana gelecek rassal şok vergi gelirleri üzerinde ilk dönemde %0,5’lik bir artış meydana getirmiş, ikinci dönemde bu artış %1 seviyesine yükselmiş, üçüncü dönemde ise tekrar %0,5 düzeyine gerilemiştir. Sonraki dönemlerde ise %1’e yakın bir düzeyde yatay seyir izlemiştir. Şekil 3.5’te ikinci sütunda yer alan paneller (4,5,6 no’lu paneller), kamu harcamaları değişkeninin hata terimine rassal şok verildiğinde bu şoktan değişkenin kendisinin, GSYİH’nin ve vergi gelirlerinin nasıl etkilendiğini göstermektedir. Dört numaralı panel incelendiğinde, kamu harcamalarının hata terimine rassal şok verildiğinde bu şoka GSYİH’nin verdiği tepki görülmektedir. Bulunan sonuçlara göre, kamu harcamalarına bir şok verildiğinde meydana gelecek rassal şok GSYİH üzerinde ilk dört çeyrek dönem içinde %0,5’e yaklaşan bir artışa sebep olduğu, diğer dönemlerde de %0,5’lik artış seviyesinde yatay bir seyir izlediği görülmektedir. Bu durumda kamu harcamalarının arttırılması durumunda GSYİH’nin artacağı görülmektedir. Beş numaralı panel incelendiğinde, kamu harcamalarının hata terimine bir şok verildiğinde bu şoka değişkenin kendisinin verdiği tepki görülmektedir. Bulunan sonuçlara göre, kamu harcamalarına bir şok verildiğinde meydana gelecek rassal şok kamu harcamaları üzerinde ilk dönemde %2’lik bir artışla tepki vermiş ve daha sonraki dönemlerde bu güçlü etki giderek azalarak %1 düzeyine düşmüştür. Altı numaralı panel incelendiğinde, kamu harcamalarının hata terimine bir şok verildiğinde bu şoka vergi gelirlerinin 118 verdiği tepki görülmektedir. Bulunan sonuçlara göre, kamu harcamalarına bir şok verildiğinde meydana gelecek rassal şok vergi gelirleri üzerinde ilk dönemde negatif bir etki yaratmaktadır. Bu negatif etki kısa sürmekle beraber, ikinci çeyrek dönemle birlikte etki pozitif olmakta beraber üçüncü çeyrek dönemde %1,5’e kadar yükselmektedir. Üçüncü çeyrek dönemin sonunda % 1,5, yedinci çeyrek dönemin sonunda da %1’e düşerek yatay seyirler izlemektedir. Şekil 3.5’te üçüncü sütunda yer alan paneller (7,8,9 no’lu paneller), vergi gelirleri değişkenin hata terimine rassal şok verildiğinde bu şoktan değişkenin kendisinin, GSYİH’nin ve kamu harcamalarının nasıl etkilendiğini göstermektedir. Yedi numaralı panel incelendiğinde, vergi gelirlerinin hata terimine bir şok verildiğinde bu şoka GSYİH’nin verdiği tepki görülmektedir. Bulunan sonuçlara göre, vergi gelirlerine bir şok verildiğinde meydana gelecek rassal şok GSYİH üzerinde ilk iki çeyrek dönem boyunca pozitif etkiler yaratmaktadır. Daha sonraki dönemlerde pozitif etkinin hızla azalarak sıfıra yaklaşmış ve şoka duyarsız kalmıştır. Sekiz numaralı panel incelendiğinde, vergi gelirlerinin hata terimine bir birim şok verildiğinde bu şoka kamu harcamalarının verdiği tepki görülmektedir. Bulunan sonuçlara göre, vergi gelirlerine bir şok verildiğinde meydana gelecek rassal şok kamu harcamalarını çok kısa bir süre pozitif olarak arttırmış olmasına rağmen, ikinci çeyrek dönem sonrasında hızla düşerek negatif olmuştur. Vergi gelirlerinin artması uzun dönemde kamu harcamalarını azalttığı görülmektedir. Dokuz numaralı panel incelendiğinde, vergi gelirlerinin hata terimine bir birim şok verildiğinde bu şoka değişkenin kendisinin verdiği tepki görülmektedir. Bulunan sonuçlara göre, vergi gelirlerine bir şok verildiğinde meydana gelecek rassal şok değişkenin kendisinde başlangıçta %3,5’luk artış yaratmış fakat sonraki çeyrek dönemlerde hızla düşerek dördüncü çeyrek dönemde negatif olmuştur. Beşinci çeyrek dönem sonrasında ise % -1 civarında yatay bir seyir izlemiş ve son iki dönemde sıfıra yaklaşarak tepkisiz kalmıştır. Etki-tepki analizinden sonra, küresel krizin etkilerini dikkate alarak oluşturulankukla değişkenin modele katılmasıyla birlikte modelde kullanılan her bir değişkende meydana gelecek olan değişimlerin yüzde kaçının kendisinden yüzde kaçının diğer değişkenlerden kaynaklandığını gösteren varyans ayrıştırma modeli kullanılmıştır. Değişkenlere ait varyans ayrıştırma tabloları aşağıda sunulmuştur. 119 GSYİH değişkenine ait varyans ayrıştırması Tablo 3.15’te sunulmaktadır. Bulunan sonuçlara göre, GSYİH değişkeni ilk dönemdeki değişiminin tamamı, yani %100’ü kendisi tarafından açıklanırken, son dönemde bu oran %85.37’ye düşmüştür. GSYİH değişkeninin tüm dönemlerine bakıldığında ise, değişkenin kendisini açıklama oranının ortalama %91,18 olduğu hesaplanmaktadır. Tablo 3.15’ten de görülebileceği üzere ilk iki dönemde vergi gelirleri değişkeninin GSYİH değişkenini açıklama oranı kamu harcamaları değişkenine oranla daha fazla olsa bile, tüm dönemlere bakıldığında kamu harcamalarının değişkeninin GSYİH değişkenini açıklama oranı vergi gelirleri değişkeninin oranına göre daha fazladır. Kamu harcamaları değişkeninin GSYİH değişkenini açıklama oranı tüm dönemlerde ortalama %6,68’dir. Vergi gelirleri değişkeninin GSYİH değişkenini açıklama oranı ise tüm dönemlerde ortalama %2,13’tür. Tablo 3.15: GSYİH’nin Varyans Ayrıştırma Tablosu Period S.E. LSAGSYİH LSAKH LSAVG 1 0.015592 100.0000 0.000000 0.000000 2 0.019616 96.11237 0.424504 3.463122 3 0.022650 94.35131 2.490555 3.158140 4 0.024898 92.79303 4.581819 2.625153 5 0.026841 91.17175 6.510447 2.317803 6 0.028495 89.75470 8.096929 2.148370 7 0.029952 88.49961 9.471154 2.029241 8 0.031246 87.37245 10.69341 1.934142 9 0.032416 86.33464 11.80563 1.859734 10 0.033486 85.37641 12.82053 1.803062 Kamu harcamaları değişkenine ait varyans ayrıştırması Tablo 3.16’da sunulmaktadır. Bulunan sonuçlara, kamu harcamaları değişkeninin ilk dönemdeki değişiminin %90,55’lik oranı kendisi tarafından açıklanırken, bu oran son dönemde %71,69’a düşmüştür. Kamu harcamaları değişkeninin tüm dönemlerine bakıldığında ise, değişkenin kendisini açıklama oranının ortalama %82,83 olduğu hesaplanmaktadır. Tablo 3.16’dan görülebileceği üzere, GSYİH değişkeninin kamu harcamaları değişkenini açıklama oranı vergi gelirleri değişkenine göre daha fazladır. GSYİH 120 değişkeninin, kamu harcamalarını açıklama oranı tüm dönemlerde ortalama %14,69’dur. Vergi gelirleri değişkeninin kamu harcamalarını açıklama oranı ise tüm dönemlerde ortalama %2,46’dır. Tablo 3.16: Kamu Harcamalarının Varyans Ayrıştırma Tablosu Period S.E. LSAGSYİH LSAKH LSAVG 1 0.022228 9.442480 90.55752 0.000000 2 0.027098 6.441615 92.88532 0.673063 3 0.032999 8.139288 90.11773 1.742978 4 0.036915 9.585682 87.90595 2.508368 5 0.040477 12.26203 84.57785 3.160123 6 0.043397 14.97154 81.66717 3.361284 7 0.046043 17.76669 78.84092 3.392388 8 0.048437 20.40086 76.25616 3.342980 9 0.050657 22.85739 73.87018 3.272439 10 0.052719 25.10346 71.69984 3.196696 Vergi gelirleri değişkenine ait varyans ayrıştırması Tablo 3.17’de sunulmaktadır. Bulunan sonuçlara, vergi gelirleri değişkeninin ilk dönemdeki değişiminin %94,75’lik oranı kendisi tarafından açıklanırken, bu oran son dönemde %49,28’e düşmüştür. Vergi gelirleri değişkeninin tüm dönemlerine bakıldığında ise, değişkenin kendisini açıklama oranının ortalama %66,83 olduğu hesaplanmaktadır. Tablo 3.17’den görülebileceği üzere, kamu harcamaları değişkeninin vergi gelirleri değişkenini açıklama oranı GSYİH değişkenine göre daha fazladır. GSYİH değişkeninin, vergi gelirleri değişkenini açıklama oranı ortalama %8,84’tür. Kamu harcamalarının vergi gelirlerini açıklama oranı ise tüm dönemlerde ortalama %24,32’dir. 121 Tablo 3.17: Vergi GelirlerininVaryans Ayrıştırma Tablosu Period S.E. LSAGSYİH LSAKH LSAVG 1 0.034677 0.593948 4.650472 94.75558 2 0.041921 3.440061 9.932434 86.62750 3 0.044597 3.932213 17.42900 78.63879 4 0.047340 5.575814 24.21301 70.21118 5 0.049578 7.292096 27.79744 64.91046 6 0.051528 9.406339 29.87433 60.71933 7 0.053186 11.53395 31.18936 57.27668 8 0.054721 13.62362 32.11442 54.26196 9 0.056161 15.58822 32.79228 51.61951 10 0.057530 17.42338 33.29309 49.28354 3.5. AMPİRİK BULGULARIN DEĞERLENDİRİLMESİ Küresel krizde maliye politikası araçlarının etkinliğini analiz edebilmek amacıyla iki farklı ekonometrik model kurulmuş, bu modellerin birincisinde küresel ekonomik krizin etkileri dikkate alınmamış olup, kurulan ikinci modelde ise küresel ekonomik krizin etkileri modele kukla değişken aracılığı ile dahil edilerek incelenmiştir. Küresel krizin etkilerinin dikkate alınmadığı birinci modelde, maliye politikası araçları olan bağımsız değişkenlerimiz, kamu harcamaları ve vergi gelirleri ile bağımlı değişkenimiz olan GSYİH arasında yapılan eşbütünleşme analizi sonuçlarına göre uzun dönem ilişkisi bulunmuştur. Yani, maliye politikası araçlarının, ekonomik büyüme hedefi ile uyumlu olduğu söylenebilmektedir. Uzun dönemli ilişkinin tespit edilmesinin ardından kurulan hata düzeltme modeli ile değişkenler arasında kısa ve uzun dönem davranışları arasındaki ilişki ortaya konulmuştur. Hata düzeltme modeli sonuçlarına göre, kamu harcamalarındaki kısa dönemli değişimler GSYİH üzerinde pozitif (0,3579) etkiye sahiptir. Tahmin edilen parametrenin istatistiksel olarak %1 düzeyinde anlamlı olması kısa dönemde GSYİH ve kamu harcamaları arasında doğru yönlü bir ilişkinin varlığını ortaya koymaktadır. Vergi gelirlerindeki kısa dönemli değişimler GSYİH üzerinde pozitif (0,1616) etkiye sahiptir. Tahmin edilen parametrenin istatistiksel olarak %1 düzeyinde anlamlı olması kısa dönemde GSYİH ve vergi gelirleri arasında doğru yönlü bir ilişkinin varlığını ortaya koymaktadır. Kısa dönemde meydana gelen sapmaları düzelten hata düzeltme terimi için tahmin edilen değer beklendiği gibi negatif 122 (-0,240344) bulunmuştur. Bu sonuç, Türkiye’de GSYİH ile kamu harcamaları ve vergi gelirleri arasında uzun dönemli ilişkinin olduğunu doğrulamaktadır. Hata düzeltme teriminin istatistiksel olarak anlamlı olması, uzun dönem dengesinden oluşabilecek bir sapmanın yaklaşık %24’ünün her çeyrek dönemde düzeltildiği anlamına gelmektedir. Sonuçlardan anlaşılacağı üzere, GSYİH üzerinde, kamu harcamaları katsayısının vergi gelirlerinin katsayısına (0,3579>0,1616) göre büyük olması nedeniyle daha etkin olduğu söylenebilmektedir. Uzun ve kısa dönemli ilişkilerin ortaya konulmasından sonra kurulan VAR modeli ile etki-tepki fonksiyonları ve varyans ayrıştırması tabloları oluşturulmuştur. Etki-tepki analizi sonuçlarına göre, kamu harcamalarının vergi gelirlerine göre GSYİH’ye daha duyarlı olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Varyans ayrıştırması sonuçlarına göre, kamu harcamaları tüm dönemlerde bağımlı değişken GSYİH’nin %7,89’unu açıklarken, vergi gelirlerinde bu oran %3,92 olarak tespit edilmiştir. Küresel krizin dikkate alınmadığı modelde, maliye politikası araçları ile ekonomik büyüme arasında uzun dönem ilişki söz konusudur. Maliye politikası araçlarından kamu harcamalarının, vergi gelirlerine göre daha etkin bir mali politika aracı olduğu ise hata düzeltme modelinde, etki-tepki fonksiyonlarında ve varyans ayrıştırma yönteminde tespit edilmiştir. Küresel krizin etkilerinin modele dahil edildiği ikinci modelde ise yine ilk olarak GSYİH ile maliye politikası araçları olan kamu harcamaları ve vergi gelirleri arasındaki uzun dönemli ilişkinin varlığını sınamak için eşbütünleşme analizi yapılmış ve test sonuçlarına göre değişkenler arasında uzun dönemli ilişkinin varlığı tespit edilmiştir. Küresel krizin etkilerinin modele dahil edilmesi ile birlikte değişkenler arasında uzun dönem ilişkinin tespit edilmesi, kriz süresince uygulanan maliye politikalarının, maliye politikasının amaçları ile uyumlu olduğu ve dolayısıyla krizle mücadelede maliye politikası araçlarının etkin kullanıldığını göstermektedir. Uzun dönemli ilişkinin tespit edilmesinin ardından kurulan hata düzeltme modeli ile değişkenler arasında kısa ve uzun dönem davranışları arasındaki ilişki ortaya konulmuştur. Hata düzeltme modeli sonuçlarına göre, kamu harcamalarındaki kısa dönemli değişimler GSYİH üzerinde pozitif (0,2844) etkiye sahiptir. Tahmin edilen parametrenin istatistiksel olarak %1 düzeyinde anlamlı olması kısa dönemde GSYİH ve 123 kamu harcamaları arasında doğru yönlü bir ilişkinin varlığını ortaya koymaktadır. Vergi gelirlerindeki kısa dönemli değişimler GSYİH üzerinde pozitif (0,0854) etkiye sahip olmasına rağmen tahmin edilen parametre istatistiksel olarak anlamlı değildir. Modele kukla değişken olarak konulan kriz değişkenindeki kısa dönemler ise GSYİH üzerinde negatif (0,0435) etkiye sahiptir. Tahmin edilen parametrenin istatistiksel olarak %1 anlamlı olması kısa dönemde GSYİH ile kriz değişkeni arasında ters yönlü bir ilişkinin varlığını ortaya koymaktadır. Kriz değişkenin negatif etkilere sahip olması, iktisat teorisi açısından da beklenen bir sonuçtur. Kısa dönemde meydana gelen sapmaları düzelten hata düzeltme terimi için tahmin edilen değer beklendiği gibi negatif (-0,1840) bulunmuştur. Bu sonuç, Türkiye’de GSYİH ile kamu harcamaları ve vergi gelirleri arasında uzun dönemli ilişkinin olduğunu doğrulamaktadır. Hata düzeltme teriminin istatistiksel olarak anlamlı olması, uzun dönem dengesinden oluşabilecek bir sapmanın yaklaşık %18’inin her çeyrek dönemde düzeltildiği anlamına gelmektedir. GSYİH üzerinde, kamu harcamaları katsayısı (0,2844), vergi gelirlerinin katsayısından (0,0854) daha büyük olması, kamu harcamalarının vergi gelirlerine göre GSYİH üzerinde daha etkin olduğu söylenebilmektedir. Uzun ve kısa dönemli ilişkilerin ortaya konulmasından sonra kurulan VAR modeli ile etki-tepki fonksiyonları ve varyans ayrıştırması tabloları oluşturulmuştur. Etki-tepki analizi sonuçlarına göre, kamu harcamalarının vergi gelirlerine göre GSYİH’ye daha duyarlı olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Varyans ayrıştırması sonuçlarına göre, kamu harcamaları tüm dönemlerde bağımlı değişken GSYİH’nin %6,68’unu açıklarken, vergi gelirlerinde bu oran %2,13 olarak tespit edilmiştir. Küresel krizin dikkate alındığı ikinci modelde, maliye politikası araçları ile ekonomik büyüme arasında bir uzun dönem ilişki söz konusudur. Maliye politikası araçlarından kamu harcamalarının, vergi gelirlerine göre daha etkin bir mali politika aracı olduğu ise hata düzeltme modelinde, etki-tepki fonksiyonlarında ve varyans ayrıştırma yönteminde tespit edilmiştir. Maliye politikası araçlarının etkinliğini analiz etmek amacıyla kurulan iki modeli karşılaştırdığımızda, maliye politikası araçlarının küresel krizin üzerindeki etkinliğini net bir şekilde ortaya koyabiliriz. Tablo 3.18’de sunulan, her iki modelde de yer alan maliye politikası araçlarının katsayılarını incelediğimizde, hem kamu 124 harcamalarında hem de vergi gelirlerinde krizin etkisiyle birlikte GSYİH üzerindeki etkinliğinin azaldığı görülmektedir. Tablo 3.18: Maliye Politikası Araçlarının Değişimi Açıklama Model I Model II VECM’de Kamu Harcamalarının Katsayısı 0,3579 0,2844 VECM’de Vergi Gelirlerinin Katsayısı 0,1616 0,0854 Varyans Ayrıştırmada Kamu Harcamalarının GSYİH’yi Açıklama Oranı Varyans Ayrıştırmada Vergi Gelirlerinin GSYİH’yi Açıklama Oranı %7,89 %6,68 %3,92 %2,13 Tablo 3.18’de sunulan değişkenlere ait katsayılar incelendiğinde, küresel krizin etkisi nedeniyle kamu harcamalarının katsayısı hata düzeltme modelinde 0,3579’dan 0,2844’e, vergi gelirlerinin katsayısı hata düzeltme modelinde 0,1616’dan 0,0854’e düşmüştür. Hata düzeltme modelinde, küresel krizde vergi gelirleri, kamu harcamalarına göre daha fazla etkilenmiştir. Vergi gelirlerinin katsayısı küresel krizin etkisiyle yaklaşık olarak %50 azalmıştır. Varyans ayrıştırma sonuçları incelendiğinde ise, küresel krizin etkisiyle, kamu harcamalarının GSYİH’yi açıklama oranı %7,89’dan %6,68’e, vergi gelirlerinin GSYİH’yi açıklama oranı ise %3,92’den %2,13’e düşmüştür. Küresel krizin etkisiyle varyans ayrıştırma sonuçlarında GSYİH’yi açıklama oranlarında vergi gelirlerinde meydana gelen azalmanın kamu harcamalarında meydana gelen azalmaya göre daha büyük olduğu görülmektedir. Ekonometrik analiz sonuçları neticesinde elde edilen bulgular, hem Model I’de hem de Model II’de, GSYİH üzerinde, maliye politikası araçlarından kamu harcamalarının vergi gelirlerine göre etkin olduğunu göstermektedir. Küresel krizin vergi gelirleri değişkenini, kamu harcamaları değişkenine göre daha fazla olumsuz etkilediği tespit edilmiştir. Elde edilen bulgular literatürdeki çalışmalarla kıyaslandığında, Türkiye’de maliye politikasının Keynesyen etkilere sahip olması bulgusu Ramey ve Shapiro (1998), Höppner (2001), Blanchard ve Perotti (2002), Kuttner ve Posen (2002), Giorgioni ve Holden (2003), Khosravi ve Karimi (2010) ve Afonso ve Sousa (2011)’nunçalışmalarını destekler niteliktedir. Maliye politikası araçlarının etkinliğine yönelik elde edilen 125 bulgulardan, Türkiye’de kamu harcamalarının vergi gelirlerine göre daha etkin bir politika aracı olması bulgusu, Badinger (2006), Kuismann ve Kamppi (2010) ve Bouakez vd. (2014)’in çalışmalarını destekler niteliktedir. 126 SONUÇ Küreselleşme süreci ile birlikte ülke ekonomilerinin birbirine entegre olması sonucunda, ülkelerin ekonomik sistemlerinde meydana gelebilecek sorunlar hızlı bir şekilde diğer ülkelerin ekonomilerini etkilemektedir. 2007 yılının ortalarında ABD’de başlayıp, 2008 yılında bütün dünyayı derinden etkileyen küresel kriz, bütün dünyada hızla yayılarak küresel çapta bir daralmaya neden olmuştur. Küresel kriz, 1980 sonrasında egemen olan iktisadi görüşü, yani serbest piyasa ekonomisinin kurum ve kurallarıyla birlikte dengeli ve istikrarlı bir ekonomi yaratabileceği düşüncelerini boşa çıkarmıştır. Küresel kriz sürecine yol açan ABD’nin finansal sistemi, gerek mortgage kredilerinin yönetilmesi gerekse kredi veren kuruluşların denetlenmesi aşamasında ortaya çıkan uygulamalar, serbest piyasa ekonomisinin kendi kurumlarınca da finansal krize neden olabileceğini göstermiştir. Küresel kriz sonrasında, ortaya çıkan bir diğer önemli gelişme ise, ekonomi politikası içerisinde devletin ekonomiye müdahalesini, özel sektörün kullanacağı verimli kaynakların israf olması olarak öngören egemen yaklaşımların yerini, devletin özellikle kriz döneminde kurtarma paketleri ve mali canlandırıcılar aracığıyla kaynakları ekonomik daralmadan kurtulmak için doğru biçimde kullanabileceğini de göstermiştir. Bu durum, maliye politikasının ekonomi politikaları içerisindeki önemini bir kez daha ortaya çıkarmıştır. Küresel krizin olumsuz etkilerinden kurtulabilmek için dünyada uygulanan genişletici maliye politikası uygulamaları olan kurtarma ve canlandırma paketleri sayesinde, ülke ekonomilerinin yaşadığı ekonomik daralmadan çıkışta önemli bir rol oynamıştır. Uygulanan paketler ile birlikte hem finansal piyasaların sağlıklı işleyişi devam ettirilmiş hem de toplam talebin arttırılması sağlanarak ekonomik canlanma sağlanmıştır. Küresel krizden bütün dünya ülkeleri etkilenmiş olsa da bu ülkelerin krizinden etkilenme derecesi aynı olmamıştır. Küresel krizden gelişmiş ülkeler gelişmekte olan ülkelere göre daha çok etkilenmiştir. Çünkü, küresel krizin sadece gelişmiş ülkelerin finansal piyasalarında var olan türev ürünler nedeniyle çıkmış olması gelişmiş ülkelerin daha çok etkilenmesine neden olmuştur. Gelişmekte olan ülkelerin finansal piyasalarında türev ürünlere sahip olmaması, küresel krizin olumsuz etkilerini 127 azaltmıştır. Başta Türkiye olmak üzere, gelişmekte olan ülkeler küresel krizden dolaylı olarak etkilenmişlerdir. ABD’nin dünya ekonomisinin lokomotifi olması nedeniyle, kriz nedeniyle yaşanan ekonomik daralma küresel talebi olumsuz etkilediği için, talepte meydana gelen daralma beraberinde tüm ülkelerin ekonomik göstergeleri üzerinde olumsuz etkiler yaratmıştır. Ülkelerin, küresel krizden etkilenme dereceleri farklı olması, krizden çıkış için uygulanan politikalarını da etkilemiştir. Gelişmiş ülkelerin uyguladığı mali kurtarma ve canlandırma paketlerinin büyüklüğü, gelişmekte olan ülkelere göre daha büyük olmuştur. Dünyadaki toplam talebin daralmasına bağlı olarak ihracat kanalıyla krizden etkilenen Türkiye, doğrudan yatırımların ve portföy yatırımlarındaki azalmaların da etkisiyle, 2009 yılında % 4,8 küçülerek, küresel krizin olumsuz etkilerini yaşamıştır. Küresel krizden çıkış için geliştirdiği stratejide iki yol izleyen Türkiye, ilk olarak talepte yaşanan daralmayı aşabilmek için ihracat pazarını çeşitlendirme yoluna gitmiştir. Bunun için küresel krizden az etkilenmiş hali hazırda ihracat yaptığı ülkelerle olan ticaret hacmini genişletmeye çalışmıştır. Bu kapsamda özellikle Yakın ve Orta Doğu ülkeleri ile Kuzey Afrika ülkeleri, Türkiye için talep yaratan yeni kaynaklar olmuştur. Türkiye’nin, küresel krizden çıkış için geliştirdiği stratejinin ikinci adımı ise, krizin etkisiyle ülkeden çıkan sermaye akımlarını geri getirebilmek için devam ettirdiği yüksek faiz politikasıdır. Türkiye’de, gelişmiş ülkelerin faiz oranına göre yüksek faiz oranları sermaye akımlarının geri gelmesi gerek yeni yatırımların finansmanını gerekse tüketimin finansmanını rahatlatması nedeniyle toplam talebi arttırarak ekonomik canlanmayı sağlamıştır. Türkiye’de de küresel krizin etkilerini azaltabilmek için diğer ülke ekonomilerinde olduğu gibi genişletici maliye politikası uygulanmıştır. Genişletici mali politikalar, küresel krizden çıkış için geliştirilen stratejilere bağlı olarak hazırlanmış ve bu kapsamda toplam talebi canlandırarak ekonomik büyümeyi arttıracak politikalar uygulanmıştır. Toplam talebi arttırabilmek amacıyla öncelikle ihracat yapan stratejik sektörlerde ÖTV ve KDV indirimleri getirilerek hem tüketim arttırılmaya çalışılmış hem de bu sektörlerin ayakta kalması sağlanmıştır. Ayrıca yeni teşvik paketleri getirilerek hem yatırım hem de istihdamı arttırmaya yönelik tedbirler alınmıştır. Yeni yatırım harcamalarının yapılması ve istihdamın arttırılması ile birlikte ekonomik faaliyetlerin hızlandırılması planlanmış ve ekonomik büyümenin gerçekleştirilmesi 128 hedeflenmiştir. Vergi Barışı yasası ile Türkiye’ye kayıtlı olmayan kaynakların geri dönmesi için zemin hazırlanmış, menkul kıymet kazançlarına getirilen stopaj indirimi ile sermaye akımlarının gelmesi teşvik edilmiştir. Alınan önlemler neticesinde 2010 yılında gerçekleştirilen %9,2’lik büyüme alınan önlemlerin başarısını göstermektedir. Ayrıca, Türkiye’nin 2001 krizi sonrasında aldığı tedbirler sayesinde mali disiplini sağlaması, küresel krizde rahatlıkla genişletici mali politikaları uygulamalarına imkan verirken, mali disiplinin sağlanmış olması, Türkiye’ye olan güveni arttırarak uluslararası alanda Türkiye’ye olan bakış açısını pozitif yönde etkilemiştir. Bu durum Türkiye’ye gelen yabancı sermaye miktarının artmasına katkı sağlamıştır. Ekonometrik analiz sonuçlarından Türkiye için elde edilen bulgular neticesinde ise, uygulanan maliye politikalarının, ekonomik büyümenin sağlanmasında hususunda etkin bir ekonomik politika aracı olduğu tespit edilmiştir. Maliye politikasının ekonomik büyüme üzerinde pozitif anlamda etkin olması sonucu, maliye politikasının Keynesyen etkinliğinin geçerli olduğunu göstermektedir. Elde edilen bulgulardan hareketle sonuç olarak, ekonomik kriz ya da durgunluk dönemlerinde maliye politikası ile ekonomiyi canlandırmak için vergilerin azaltılması yerine kamu harcamalarının artırılmasının daha etkin olacağı önerilebilir. Çünkü bu durumda doğrudan talep artışı yaratılmaktadır. Bu noktada daha çok istihdam yaratacak harcamaların artırılmasının tercih edilmesi gerekmektedir. Böylece harcama artışı, bir yandan toplam talebi doğrudan artırırken diğer yandan da işsizliğin azalmasıyla dolaylı olarak talep artışı yaratılmış olunacak ve işsizliğin azalması da işsizlik yardımları niteliğindeki harcamaların miktarında düşüş sağlayacaktır. Vergi indirimi durumunda, azalan vergi ödemelerinin harcamalara yönlendirilmesi, özellikle bireylerin ve kurumların borç yükü yüksek olduğunda politikanın amacı saptırabilecektir. Kişi ve kurumların vergilerden tasarruf ettiği tutarı borç ödemelerinde kullanması halinde, beklenen tüketim ve yatırım harcama artışı sağlanamayacağı için vergi indiriminin ekonomiyi canlandırıcı etkisi zayıf olacaktır. 129 KAYNAKÇA AÇIKGÖZ, Şenay, (2008), “Türkiye’de Vergi Gelirleri, Vergi Yapısı ve İktisadi Büyüme İlişkisi: 1968-2006”, Ekonomik Yaklaşım Dergisi, Cilt:19, Sayı:68, ss. 91-113. AFONSO, Antonio ve Ricardo M., SOUSA, (2011), “The Macroeconomic Effects of Fiscal Policy”, Applied Economics, Vol:44, pp. 4439-4454. AFŞAR, Muharrem, (2011), “Küresel Kriz ve Türk Bankacılık Sektörüne Yansımaları”, Eskişehir Osmangazi Üniversitesi İ.İ.B.F. Dergisi, Cilt:6, Sayı:6-2, ss.143171. AFXENTIOU, Panos C., (2000), “Convergence, the Maastricht Criteria, and Their Benefits”, The Brown Journal of World Affairs, Vol:VII, Issue:1, ss. 245-254. AFZAL, Muhammad, (2012), “Ricardian Equivalence Hypothesis: Evidence From Pakistan”, Journal of Business and Economics, Vol:3, Issue:6, pp. 258-265. AĞCAKAYA, Serpil ve Ayşe, ARMAĞAN, (2012), “Mesleki Parafiskal Kurumlar: Isparta Örneği”, Süleyman Demirel Üniversitesi İ.İ.B.F. Dergisi, Cilt:17, Sayı:3, ss. 99-127. AKÇACI, Taner ve KOCAĞ KARAPINAR, Esra, (2013), “Kamu Harcamalarının Enflasyonist Etkisinin Ekonometrik Analizi”, The Journal of Academic Social Science Studies, Vol:6, Issue: 8, ss. 1-18. AKÇAY, Belgin, (2012), “Borç Krizindeki GIIPS”, Ekonomik Yaklaşım Dergisi, Cilt:23, Sayı: 85, ss. 23-56. AKÇAY, Ümit ve Ali Rıza, GÜNGEN, (2014), Finansallaşma, Borç Krizi ve Çöküş, Notebene Yayınları, 1. Baskı, Ankara. AKDEMİR, Sevim, (2003), “Uluslararası Borç Krizi ve Dış Borç Azaltma Teknikleri”, Abant İzzet Baysal Üniversitesi S.B.E. Dergisi, Cilt:2, Sayı:7, ss.1-6. AKDEMİR, Tekin ve M. Fatih, İLGÜN, (2011), “Kamu Borçlanması Sınırlarının Kamu Harcamalarının Bileşimi Üzerindeki Etkileri: Avrupa Birliği Ülkelerine Yönelik Ampirik Bir Değerlendirme”, Maliye Dergisi, Sayı: 160, ss. 177-203. 130 AKGÜL YILMAZ, Gülay, (2013), “Türkiye’de 2008-2009 Krizinde Uygulanan Genişletici Vergi Politikasının Üretim Üzerindeki Etkileri”, Marmara Üniversitesi İ.İ.B.F. Dergisi, Cilt: 34, Sayı:1, ss. 213-228. AKIN, Faruk ve Melik, KAMIŞLI, (2010), “Küresel Finansal Krizin Yükselen ve Gelişmekte Olan Ülkeler Üzerindeki Etkileri”, Marmara Üniversitesi Bankacılık ve Sigortacılık Yüksekokulu Finansal Araştırmalar ve Çalışmalar Dergisi, Cilt:1, Sayı:2, ss. 1-10. AKIN, Faruk ve Nalan, ECE, (2009), “Küresel Finansal Kriz ve Bankacılık Sektörü İstihdamı Üzerindeki Etkileri”, Marmara Üniversitesi İ.İ.B.F. Dergisi, Cilt:27, Sayı:2, ss. 153-168. AKTAN, C.C. ve Hüseyin, ŞEN, (2001), “Ekonomik Kriz: Nedenler ve Çözüm Önerileri”, Yeni Türkiye Dergisi, Ekonomik Kriz Özel Sayısı, Yıl:7, Sayı:42, Kasım-Aralık, ss. 1225-1230. AKYOL, Servet, (2014), “Finansal Kriz ve Maliye Politikası: Avrupa Birliği’ne Üye Balkan Ülkeleri Üzerine Bir Değerlendirme”, Finans Politik ve Ekonomik Yorumlar, Sayı:51, ss.45-60. ALBAYRAK, Özlem, (2011), “Finansal Krizde Uygulanan Vergi Politikalarının Gelir Dağılımı Etkileri: 2004-2009”, Ankara Üniversitesi S.B.F. Dergisi, Cilt:66, Sayı:2, ss. 1-34. ALI, Shahid ve Naved, AHMAD, (2010), “The Effects of Fiscal Policy on Economic Growth: Empirical Evidence Based on Time Series Data from Pakistan”, The Pakistan Development Review, Vol:49, Issue:4, pp.497-512. APAK, Sudi ve Ayhan, AYTAÇ, (2009), Küresel Krizler Kronolojik Değerlendirme ve Analiz, Avcıol Basım Yayın, İstanbul. ARAS, O. Nuri, (2010), “Son Ekonomik Krizin Türkiye’de Enflasyon Hedeflemesine Etkisi”, Ekonomi Bilimleri Dergisi, Cilt:2, Sayı:2, ss.97-104. ARICAN, Erişah, (2005), “Ricardocu Denklik Teoremi ve Teorilerde Kamu Açıklarına İlişkin Yaklaşımlar: Türkiye Ekonomisine İlişkin Bir Uygulama”, Marmara Üniversitesi İ.İ.B.F. Dergisi, Cilt:20, Sayı:1, ss. 77-94. 131 ATAÇ, Beyhan, (2002), Maliye Politikası, Anadolu Üniversitesi Eğitim Sağlık ve Bilimsel Araştırma Çalışmaları Vakfı Yayınları, No:118, 6.Baskı, Eskişehir. ATAY, Melike, (2010), “Küresel Krizde Kriz Erken Uyarı Sinyalleri Olarak Uluslararası Sermaye Hareketleri: Türkiye Örneği”, Halil Seyidoğlu’na Armağan Finansal Kriz Yazıları, KALAYCI, İrfan, (Ed.). Nobel Yayın Dağıtım, ss. 361-385. BADINGER, Harald, (2006), “Fiscal Shocks, Output Dynamics and Macroeconomic Stability: An Empirical Assessment for Austria (1983–2002)”, Empirica, Vol:33, pp. 267-284. BAKAR, Feride ve Mircan, YILDIZ TOKATLIOĞLU, (2012), “Küresel Finansal Kriz Sürecinde Avrupa Birliği Vergi Politikaları”, Maliye Dergisi, Sayı:163, ss.481504. BALL, Laurence M., (2012), Money Banking and Financial Markets, Worth Publishers, 2. Edition, New York. BARLAS, Yasemin ve Neslihan, KAYA, (2013), “Parasal Genişleme Politikalarının Gelişmekte Olan Ülke Portföy Akımları Kompozisyonuna Etkisi”, TCMB Ekonomi Notları, Sayı: 2013/01. BARRO, Robert J., (1990), Macroeconomic Policy, Harvard University Press, London. BAYAR, Yılmaz, (2014), “Euro Bölgesi Borç Krizi ile Avrupa Döviz Kuru Mekanizması Krizinin Karşılaştırmalı Analizi”, Yönetim ve Ekonomi Araştırmaları Dergisi, Sayı:22, ss.211-231. BAYRAK, Metin ve O. Cenk, KANCA, (2013), “2008 Yılı Küresel Finans Krizinin Türkiye’de Bazı Makroekonomik Değişkenler Üzerine Etkisi ve Uygulanan Maliye Politikalarının Cevabı”, 28. Maliye Sempozyumu, 22-26 Mayıs 2013, Antalya, ss. 84-110. BERGMAN, U. Michael ve Michael M., HUTCHISON, (2010), “Expansionary Fiscal Contractions: Re–evaluating the Danish Case”, International Economic Journal, Volume:24, Issue:1, pp.71-93. 132 BLANCHARD, Olivier ve Roberto, PEROTTİ, (2002), “An Empirical Characterization of the Dynamic Effects of Changes in Government Spending and Taxes on Output”, The Quarterly Journal of Economics Oxford University Press, Vol:117, No:4, pp. 1329-1368. BLANCHARD, Olivier, (2009), Macroeconomics, Fifth Editon, Pearson-Prentice Hall, New Jersey. BORDO, Micheal, (1987), “Financial Crises: Lessons From History”, 5. International Garden Finance Conference, Erasmus Universitet, Rotterdam, 9-11 April. BOUAKEZ, Hafedh, CHIHI, Foued ve Michel, NORMANDIN, (2014), “Measuring The Effects of Fiscal Policy”, Journal of Economic Dynamics&Control, Vol:47, pp. 123-151. BOZKURT, Cuma ve Pelin, KARATAY GÖĞÜL, (2010), “Para ve Maliye Politikalarının Koordinasyonu”, Akademik Araştırmalar ve Çalışmalar Dergisi, Cilt:2, Sayı:2, ss.27-44. BRUCE, Neil, (2001), Public Finance and the American Economy, Addison Wesley Longman, Inc. N.Y.C. BRUMBY, Jim ve Marjin, VERHOEVEN, (2010), “Public Expenditure After The Global Financial Crisis”, The Day After Tomorrow, Otaviano, CANUTO ve Marcelo, GIUGALE, (Ed.), The World Bank, Washington. BRUNEAU, Catherine ve Oliver, DE BANDTH, (1999), “Fiscal Policy In The Transition To Monetary Union: A Structural VAR Model”, Banque De France Working Paper, No:60, pp. 1-41. BURNSIDE, Craig, EICHENBAUM, Martin ve Jonas, FISHER, (2003), “Fiscal Shocks And Their Consequences”, NBER Working Paper Series, No:9772. CALVO, Guillermo A., (1998), “Capital Flows and Capital Market Crises: The Simple Economics of Sudden Stops”, Published in Journal of Applied Economics, Vol:1, No:1, pp. 35-54. 133 CASHELL, Brian W., (2009), “What is a recession, who decides when it starts, and when do they decide?”, United States Congressional Research Service, 23January, ss.1-5. CAZAN, Doinita ve Alina Florentina, CUCOS, (2012), “The Economic Crisis-Meaning and Significations”, International Conference:Risk in Contemporary Economy, 13. Edition, Galati, Romania, ss.111-114. CERDA, Rodrigo A., GONZALEZ, Hermann ve Luis Felipe, LAGOS, (2005), “Is Fiscal Policy Effective? Evidence For An Emerging Economy: Chile 18332000”, Applied Economics Letters, Vol:13, pp. 575-580. CIMADOMO, Jacopo ve Agnes Benassy, QUERE, (2012), “Changing patterns of fiscal policy multipliers in Germany, the UK and the US”, Journal of Macroeconomics, Vol:34, pp.845-873. COŞKUN, Yener, (2010), “Dodd-Frank Wall Street Reformu ve Tüketicinin Korunması Yasası Kapsamında Sistemik Risk Yönetimi ve Düzenleme İlişkisi”, Halil Seyidoğlu’na Armağan Finansal Kriz Yazıları, KALAYCI, İrfan, (Ed.). Nobel Yayın Dağıtım, ss. 73-114. ÇAKIR, Tufan, (2012), Kamu Maliyesi, Şebnem, TOSUNOĞLU ve Y. Tamer, ERGÜL, (Ed.), T.C. Anadolu Üniversitesi Yayını, Yayın No:2560, Eskişehir, ss. 106-123. ÇAKMAK, Umut, (2007), “Para Krizi Modellerine İlişkin Bir Değerlendirme”, Ekonomik Yaklaşım Dergisi, Cilt:18, Sayı:62, ss.1-31. ÇATALOLUK, Cuma, (2009), “Kamu Borçlanması, Gerçekleşme Biçimi ve Makro Ekonomik Etkileri (Teorik Bir Yaklaşım, Türkiye Örneği)”, Balıkesir Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Cilt:12, Sayı:21, ss. 240-258. ÇINAR, Barış, ERDOĞAN, Ömer, GÜRGÜR, Tuğrul ve Tandoğan, POLAT, (2010), “Küresel Kriz ve Politika Uygulamaları”, TCMB Ekonomi Notları, Sayı:2010/2. ÇINAR, Yetkin ve Türkmen, GÖKSEL, (2010), “İhracatta Bölgesel Çeşitlendirme ve İstikrar”, Ankara Üniversitesi S.B.F. Dergisi, Cilt:65, Sayı:2, ss. 29-58. 134 ÇİÇEK, Halit, GÖZEGİR, Süleyman ve Emre, ÇEVİK, (2010), “Bir Maliye Politikası Aracı Olarak Borçlanma ve Ekonomik Büyüme İlişkisi: Türkiye Örneği (19902009)”, Cumhuriyet Üniversitesi İ.İ.B.F. Dergisi, Cilt:11, Sayı:1, ss. 141-156. ÇİL YAVUZ, Nilgün, (2005), “Türkiye’de Kamu Harcamalarının Özel Sektör Yatırım Harcamalarını Dışlama Etkisinin Testi(1980-2003)”, Marmara Üniversitesi İ.İ.B.F. Dergisi, Cilt:20, Sayı:1, ss.269-284. ÇİL YAVUZ, Nilgün, (2014), Finansal Ekonometri, Der Yayınları, 1. Basım, İstanbul. DALYANCI, H.Levent, (2010), “Finansal Kriz Teorileri ve Türkiye Ekonomisinde 1990 Sonrası Finansal Krizlerin Ekonometrik Analizi”, Yayımlanmamış Doktora Tezi, Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul. DARICI, Bülent, ÖCAL, Fatih M. ve Mete C., OKYAR, (2010), “Küresel Finans Krizi Çerçevesinde Üretim ve İstihdam Göstergeleri: Reel Sektör Etkileşimi ve Reel Sektör Öncül Endekslerinin Analizi”, Halil Seyidoğlu’na Armağan Finansal Kriz Yazıları, KALAYCI, İrfan, (Ed.). Nobel Yayın Dağıtım, ss. 173-208. DE CASTRO, Francisco, (2003), “Non-Keynesian Effects of Public Expenditure in Spain”, Applied Economics Letters, Vol:10, pp. 651-655. DE CASTRO, Francisco, (2006), “The Macroeconomic Effects of Fiscal Policy Policy in Spain”, Applied Economics, Vol:36, pp. 913-924. DE CASTRO, Francisco ve Pablo, HERNANDEZ DE COS, (2008), “The Economic Effects of Fiscal Policy: The Case of Spain ”, Journal of Macroeconomics, Vol:30, pp. 1005-1028. DELİCE, Güven, (2003), “Finansal Krizler: Teorik ve Tarihsel Bir Perspektif”, Erciyes Üniversitesi İ.İ.B.F. Dergisi, Sayı:20, Ocak-Haziran, ss. 57-81. DEMİR, Murat ve Erşan, SEVER, (2009), “Kamu Açıkları ve Borçlanma İlişkisi: Türkiye, Azerbaycan, Kazakistan ve Kırgızistan Üzerine Bir Uygulama”, Sosyoekonomi Dergisi, Cilt:1, ss.7-26. DEMİR, Filiz, (2011), Kamu Harcamalarında Etkinlik ve Verimlilik: Karaman Belediyesi Hizmetleri Üzerine Bir Uygulama, Yayınlamamış Yüksek Lisans Tezi, Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi S.B.E., Karaman. 135 DEMİRCAN SİVEREKLİ, Esra, (2003), “Vergilendirmenin Ekonomik Büyüme ve Kalkınmaya Etkisi”, Erciyes Üniversitesi İ.İ.B.F. Dergisi, Sayı:21, ss.97-116. DEMİRCİ, Nedret, (2005), Finansal Krizlerin Anatomisi Modern Kriz Teorileri Işığında Gelişmekte Olan Ülkeler ve Türkiye, Sermaye Piyasası Yayınları, Yayın No:186, Ankara. DICKEY, D. A. ve W. A. FULLER, (1981), “Likelihood Ratio Statistics For Autoregressive Time Series With AUnit Root”, Econometrica,Vol:49, Issue:4, pp. 1057-1072. DICKEY, D. A. ve W. A. FULLER, (1979), “Distribution Of The Estimators For Autoregressive Time Series With AUnit Root”, Journal of the American Statistical Society, Vol:74, pp. 427-431. DOĞAN, Emrah, (2014), Türkiye’de Cari Açık Sorunun Yapısal Nedenleri ve Ekonomik Etkileri, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Eskişehir Osmangazi Üniversitesi S.B.E., Eskişehir. DÖKMEN, Gökhan, (2011), “Maliye Politikalarının Etkinliğine Yönelik Paradigmalar: Literatür İncelemesi”, Süleyman Demirel Üniversitesi S.B.E. Dergisi, Cilt:2, Sayı:14, ss.291-316. DÜZGÜN, Recep, (2010), “Türkiye Ekonomisi’nde Para ve Maliye Politikalarının Etkinliği”, Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi, Vol:3, No:11, ss. 230237. EDELBERG, Wendy, EICHENBAUM, Martin ve Jonas D. M. FISHER, (1999), “Understanding the Effects of a Shock to Government Purchases”, Review of Economic Dynamics, Vol:2, pp.166-206. EĞİLMEZ, Mahfi, (2013), Küresel Finans Krizi, Remzi Kitabevi, 9. Basım, İstanbul. ENGLE, R. F. ve C.W.J. GRANGER, (1987), “Co-integration And Error Correction: Representation, Estimation And Testing”, Econometrica, Vol:55, pp. 251–76. ER, Selami, (2010), “Varlık Barışı Kanunu ve Kod Listesi Uygulamasının Vergi Adaleti ve Uyumuna Etkileri Üzerine Bir Değerlendirme”, Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Cilt:11, Sayı:2, ss.261-278. 136 ERASLAN, Cemil, (2014), Küresel Finansal Krizin Evrimi Mortgage Krizinden Avrupa Borç Krizine, Der Yayınları, 2.Basım, İstanbul. ERDEM, Metin, ŞENYÜZ, Doğan ve İsmail, TATLIOĞLU, (2006), Kamu Maliyesi, Ekin Kitabevi, 4.Basım, Bursa. ERDÖNMEZ, ATAMAN, Pelin, (2009), “Küresel Kriz ve Ülkeler Tarafından Alınan Önlemler Kronolojisi”, Bankacılık Dergisi, Sayı:68, ss. 85-101. ERİLLİ, N.Alp, M. Kazım, KÖREZ, Yüksel, ÖNER ve Kamil, ALAKUŞ, (2012), “Kritik (Kriz) Dönem Enflasyon Hesaplamalarında Bulanık Regresyon Tahminlemesi”, Doğuş Üniversitesi Dergisi, Cilt:13, Sayı:2, ss. 239-253. ERKAM, Serkan, (2010), Maliye Politikalarının Etkinliği: Teori ve Bir Uygulama, T.C. Maliye Bakanlığı Strateji Geliştirme Başkanlığı, Yayın No: 2010/407, Ankara. ERMİŞOĞLU, Ergun, (2011), “Enflasyon Hedeflemesi Rejiminin Türkiye’deki Başarısının Değerlendirilmesi”, Uzmanlık Yeterlilik Tezi, TCMB Piyasalar Genel Müdürlüğü, Ankara. EROĞLU, Nadir ve İlhan, EROĞLU, (2010), “2008 Finans Krizi Çerçevesinde Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın Kriz Yönetimi ve Çıkış Stratejisi”, Halil Seyidoğlu’na Armağan Finansal Kriz Yazıları, Kalaycı, İrfan, (Ed.). Nobel Yayın Dağıtım, ss. 233-253. ERTUĞRUL, Cemil, İPEK, Evren ve Olcay, ÇOLAK, (2010), “Küresel Mali Krizin Türkiye Ekonomisine Etkileri”, Akademik Fener Dergisi, Sayı:13, ss. 59-72. ERTÜRK, Emin, (2004), Küresel Ekonomide Makroekonomik Analize Giriş, Aktüel Yayınları, 2. Baskı, İstanbul. EŞ, Mecit, (2002), Kamu Maliyesi Ders Notları, Ekspres Matbaası, Kütahya. FATAS, Antonio ve Ilian, MIHOV, “The Effects of Fiscal Policy on Consumption and Employment: Theory and Evidence”, CEPR Discussion Papers, No:2259. FELDERER, Bernhard ve Stefan, HOMBURG, Makro İktisat ve Yeni Makro İktisat, Osman, Aydoğuş, N.Oğuzhan, Altay, (Çev.), Efil Yayınevi, 1. Basım, İstanbul. 137 FIRAT, Emine, (2013), “Ekonomik Kriz ile Mücadelede Maliye Politikasının Rolü”, Niğde Üniversitesi İ.İ.B.F. Dergisi, Cilt:6, Sayı:1, ss.298-313. FLOOD, Robert P. ve Peter M., GARBER, (1984), “Collapsing Exchange Rate Regimes: Some Lineer Examples”, Journal of International Economics, Vol:17, August, pp. 1-13. FROYEN, Richard T., (2002), Macroeconomics Theories and Policies, Prentice Hall, Seventh Edition, New Jersey. GEDİKLİ, Ayfer, (2009), “Finansal Kriz Riskini Azaltabilecek Küresel Mali Araçlara Yönelik Ortak Karar Alma Problemleri ve Olası Çözümler”, Yayınlanmamış Doktora Tezi, Marmara Üniversitesi S.B.E., İstanbul. GIAVAZZI, Francesco ve Marco, PAGANO, (1990), “Can Severe Fiscal Contractions Be Expansionary? Tales of Two Small Countries”, NBER Macroeconomics Annual, Vol:5, pp. 75-122. GIORDANO, Raffaela, MOMIGLIANO, Sandro, NERI, Stefano ve Roberto, PEROTTI, (2007), “The Effects of Fiscal Policy in Italy: Evidence from a VAR Model”, European Journal of Political Economy, Vol:23, pp.707-733. GIORGIONI, Gianluigi ve Ken, HOLDEN, (2003), “Ricardian equivalence, expansionary fiscal contraction and the stock market: a VECM approach”, Applied Economics, Vol:35, pp. 1435-1443. GOLDSTEIN, Morris ve Philip, TURNER, (1996), Yükselen Ekonomilerde Bankacılık Krizleri Kökenler ve Politika Seçimleri, Karacan, Ali İhsan, (Çev.), Dünya Yayıncılık, İstanbul. GÖÇER, İsmet, MERCAN, Mehmet, BULUT, Şahin ve M. Metin, DAM, (2010), “Ekonomik Büyüme ile Vergi Gelirleri Arasındaki İlişki: Sınır Testi Yaklaşımı”, Dumlupınar Üniversitesi S.B.E. Dergisi, Sayı:28, ss. 97-110. GÖÇER, İsmet, (2012), “2008 Küresel Krizin Nedenleri ve Seçilmiş Ülke Ekonomilerine Etkileri: Ekonometrik Bir Analiz”, Yönetim ve Ekonomi Araştırmaları Dergisi, Sayı:17, ss. 18-37. 138 GÖÇER, İsmet, (2013), “Türkiye’de Cari Açığın Nedenleri, Finansman Kalitesi ve Sürdürülebilirliği: Ekonometrik Bir Analiz”, Eskişehir Osmangazi Üniversitesi İ.İ.B.F. Dergisi, Cilt:8, Sayı:1, ss.213-242. GÖK, Musa ve A. Zafer, YALÇIN, (2015), “Türkiye’de Asgari Ücretliler Üzerindeki Vergi Yükünün Diğer Yükümlü Gruplarınki ile Karşılaştırılması”, Yönetim ve Ekonomi Araştırmaları Dergisi, Cilt:13, Sayı:1, ss. 219-255. GÖKER, Zeliha ve Kutlu, DANE, (2013), “Tam İstihdamın Sağlanmasında Maliye Politikasının Rolü ve Post-Keynesyen Çözüm Önerileri”, Akdeniz İ.İ.B.F. Dergisi, Sayı:26, ss. 103-119. GÖKER, Zeliha, (2014), “Küresel Kriz Sonrası Maliye Politikalarında Değişim ve Mali Tuzak Riski”, Çalışma ve Toplum Dergisi, Cilt:40, Sayı:1, ss.103-116. GRANGER, C. ve P., NEWBOLD, (1974), “Spurious Regressions In Econometrics”, Journal of Econometrics, Vol:2, pp. 111-120. GÜLER, Ender ve Baki, YILMAZ, (2009), “Ekonomik Kriz, KOBİ’lere Yansıması ve Bir Çıkış Yolu Olarak Barter”, Selçuk Üniversitesi İ.İ.B.F. Sosyal Ekonomik Araştırmalar Dergisi, Yıl:9, Sayı:18, ss.87-104. GÜNEYSU BALABAN, Kamer, (2012), “Kurallı Maliye Politikası ve Türkiye’de Kurallı Maliye Politikası Uygulamalarına İlişkin Model Önerisi”, Uzmanlık Yeterlilik Tezi, Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası, Ankara. HANÇERLİOĞLU, Orhan, (2009), Ekonomi Sözlüğü, Remzi Kitabevi, İstanbul. HAZİNEDAR, Osman Nazif, (2011), “Türkiye’de Yaşanan Finansal Krizler ve Sürdürülebilir Büyüme İlişkisi”, Yayınlanmamış Doktora Tezi, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul HAZMAN GÜRLER, Gülsüm, (2011), “Türkiye’de Gelir Dağılımında Adalet ve Sosyal Güvenlik Harcamaları Arasındaki Nedensellik İlişkisi”, Süleyman Demirel Üniversitesi İ.İ.B.F. Dergisi, Cilt:16, Sayı:1, ss.205-216. HEPAKTAN, C. Erdem ve Serkan, ÇINAR, (2011), “Mali Krizler ve Son Mali Krizin (2008) Reel Sektöre Etkileri”, Dumlupınar Üniversitesi S.B.E. Dergisi, Sayı:30, ss.155-168. 139 HEPPKE-FALK, Kirsten H., TENHOFEN, Jörn ve Guntram B., WOLFF, (2006), “The Macroeconomic Effects Of Exogenous Fiscal Policy Shocks in Germany: A Disaggregated SVAR Analysis”, Deutsche Bundesbank Discussion Paper Series 1: Economic Studies, No:41. HİÇ, Mükerrem, (2009), Küresel Ekonomik Kriz ve Türkiye, Beykent Üniversitesi Yayınları, 1.Baskı, İstanbul. HUSSAIN, Mohammed Nur, (2014), “Empirical Econometric Analysis of Relationship Between Fiscal-Monetary Policies and Output on SAARC Countries”, The Journal of Developing Areas, Vol:48, No:4, pp. 209-224. IMF, (1998), “Financial Crises: Characteristics and Indicators of Vulnerability”, World Economic and Financial Surveys World Economic Outlook, May. IŞIK, Sayım, Koray, DUMAN ve Adil, KORKMAZ, (2004), “ Türkiye Ekonomisinde Finansal Krizler: Bir Faktör Analizi Uygulaması”, Dokuz Eylül Üniversitesi İ.İ.B.F. Dergisi, Cilt:19, Sayı:1, ss. 45-69. İPEK, Evren ve Mine, BİNİŞ, (2010), “Küresel Krizin Doğrudan Yabancı Sermaye Yatırımları Üzerindeki Etkisi”, Yönetim ve Ekonomi Araştırmaları Dergisi, Sayı:14, ss. 15-26. İSLATİNCE, Hasan, (2002), “Rasyonel Beklentiler Teorisinin Rasyonelliği Tartışmaları”, Cumhuriyet Üniversitesi İ.İ.B.F. Dergisi, Cilt:3, Sayı:1, ss.17.23. JHA, Shikha, MALLICK, Sushanta K., PARK, Donghyun ve Pilipinas F., QUISING, (2014), “Effectiveness of Countercyclical Fiscal Policy: Evidence from Developing Asia”, Journal of Macroeconomics, Vol:40, pp.82-98. JOHANSEN, S. ve K. JUSELIUS,(1990),“Maximum Likelihood Estimation And Inference On Cointegration - With Applications To The Demand For Money”, Oxford Bulletin of Economics and Statistics,Vol:52, pp. 169-210. JOHANSEN, S., (1988), “Statistical Analysis Of Cointegration Vectors”, Journal of Economic Dynamics and Control, Vol:12, pp. 231-254. Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu, (2003), Md.3. 140 KARACA, Coşkun, (2014), “Uygulanan Para ve Maliye Politikaları Açısından Geçmiş Krizler ve 2008 Küresel Ekonomik Krizinin Karşılaştırmalı Analizi”, Çankırı Karatekin Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Cilt:5, Sayı:1, ss. 263-286. KARAÇOR, Zeynep, Volkan, ALPTEKİN ve Korhan, GÖKMENOĞLU, (2012), Finansal Kriz Üzerine Öngörülebilirlik ve Politikalar, Çizgi Kitabevi, 1.Baskı, Konya. KARAHAN, Özcan ve Evren, İPEK, (2013), “Türkiye’ye Yönelik Yabancı Sermaye Akımlarının Hacmi ve Kompozisyonundaki Gelişmeler”, Yönetim ve Ekonomi Araştırmaları Dergisi, Sayı:21, ss.299-316. KARAKURT, Birol, (2010), “Küresel Mali Krizi Önlemede Maliye Politikasının Rolü ve Türkiye’nin Krize Maliye Politikası Cevabı”, Atatürk Üniversitesi İ.İ.B.F. Dergisi, Cilt:24, Sayı:2, ss. 167-195. KARTAL, Fikret, (2011), “Türkiye’de Enflasyon Hedeflemesi Stratejisi ve Para Politikasının Görünümü”, Maliye Finans Yazıları, Yıl:25, Sayı:91, ss.77-98. KAYA, M. Veysel, (2012), “Enflasyon Hedeflemesi Stratejisine Genel Bir Bakış: 20022011 Türkiye Deneyimi, Dumlupınar Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Sayı:33, ss.129-138. KAYA, Vedat ve Ahmet, ÇELİK, (2015), “Küresel Finans Krizi Sürecinde Merkezi Yönetim Bütçe Harcamalarının Görünümü”, Atatürk Üniversitesi İ.İ.B.F. Dergisi, Cilt:29, Sayı:2, ss. 279-291. KAZGAN, Gülten, (2013), Türkiye Ekonomisinde Krizler (1929-2009), İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, 4.Baskı, İstanbul. KHOSRAVI, Anvar ve Mohammad Sharif, KARIMI, (2010), “To Investigation the Relationship Between Monetary, Fiscal Policy and Economic Growth in Iran: Autoregressive Distributed Lag Approach to Cointegration”, American Journal of Applied Science, Vol:7, Issue:3, pp. 415-419. KILIÇ, Cüneyt ve Yılmaz, BAYAR, (2012), “Euro Bölgesi Borç Krizinin Türkiye Ekonomisine Olası Yansımaları Üzerine Bir Değerlendirme”, Ekonomi ve Yönetim Araştırmaları Dergisi, Cilt:1, Sayı:2, ss.53-70. 141 KILIÇ, Cüneyt, Burcu, KILINÇ SAVRUL ve Yılmaz, BAYAR, (2014), “Türkiye Ekonomisinde 2000 Yılı ve Sonrasında Yaşanan Finansal Krizlerin EvlenmeBoşanma ve İntiharlar Üzerindeki Etkileri”, Dumlupınar Üniversitesi S.B.E. Dergisi, Sayı:40, ss.131-146. KINDLEBERGER, Charles P., (2008), Cinnet, Panik ve Çöküş Mali Krizler Tarihi, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, 2.Baskı, İstanbul. KIRAN, Burcu ve Burak, GÜRİŞ, (2011), “Türkiye’de Ticari ve Finansal Dışa Açıklığın Büyümeye Etkisi: 1992-2006 Dönemi Üzerine Bir İnceleme”, Anadolu Üniversitesi SBE Dergisi, Cilt:11, Sayı:2, ss. 69-80. KİBRİTÇİOĞLU, Aykut, (2001), “Türkiye'de Ekonomik Krizler ve Hükümetler, 19692001”, Yeni Türkiye Dergisi, Ekonomik Kriz Özel Sayısı, Cilt 1, Yıl 7, Sayı 41, Eylül-Ekim, ss.174–182. KOÇAK, Aysun, (2009), “Küresel Dönemde Türkiye’nin Borç Yapısındaki Dönüşüm”, Maliye Dergisi, Sayı:157, ss. 65-84. KORKMAZ, Esfender ve Arzu, TAY, (2011), “Küresel Kriz, Türkiye’ye Etkileri ve Çözüm Önerileri”, Kafkas Üniversitesi İ.İ.B.F. Dergisi, Cilt:1, Sayı:2, ss. 111135. KRUGMAN, Paul, (1979), “A Model of Balance of Payment Crises”, Journal of Money, Vol:11, No:3, August, pp.311-325. KUISMANEN, Mika ve Ville,KAMPPI, (2010), “The Effects of Fiscal Policy On Economic Activity in Finland”, Economic Modelling, Vol:27, pp. 1315-1323. KUTLU, Hüseyin Ali ve N. Savaş, DEMİRCİ, (2011), “Küresel Finansal Krizi (2007-?) Ortaya Çıkaran Nedenler, Krizin Etkileri, Krizden Kısmi Çıkış ve Mevcut Durum”, Muhasebe ve Finansman Dergisi, Sayı:52, ss.121-136. KUTTNER, Kenneth N. ve Adam S., POSEN, (2002), “Fiscal Policy Effectiveness in Japan”, Journal of the Japanese and International Economies, Vol:16, pp. 536-558. KWASNICKI, Witold, (2008), “Kitchin, Juglar and Kuznetz Business Cycles Revisited”, Wroclaw: Institute of Economic Sciences. 142 KWIATKOWSKI, D., PHILLIPS, P.C.B., SCHMIDT, P. ve Y.,SHIN, (1992),“Testing The Null Of Stationary Against The Alternative Of AUnit Root: How Sure Are We That Economic Time Series Have A Unit Root?”, Journal of Econometrics, Vol:54, pp.159–178. LİN, Justin Yifu ve Volker, TREICHEL, (2012), “The Unexpected Global Financial Crisis Researching Its Root Cause”, The World Bank Group Policy Research Working Paper, No:5937. MANKIW, N. Gregory, (2010), Macroeconomics, Worth Publishers, 7. Edition, New York. MARCELLINO, Massimiliano, (2002), “Some Stylized Facts on Non-Systematic Fiscal Policy in the Euro Area”, Journal of Macroeconomics, Vol:28, pp. 461-479. MARKOVITZ, Yannis, Diana, BOER ve Rolf van, DICK, (2014), “Economic Crisis and the Employee: The Effects of Economic Crisis on Employee Job Satisfaction, Commitment, and Self-Regulation”, European Management Journal, Vol:32, pp. 413-422. MARSHALL, David, (1998), “Understanding the Asian Crisis: Systemic Risk as Coordination Failure”, Federal Reserve Bank of Chicago Economic Perspectives, Vol.22, No.3, 13–28. MERİÇ, Metin, (2003), “Gelişmiş ve Gelişmekte Olan Ülkelerde Transfer Harcamalarının Gelişimi”, Süleyman Demirel Üniversitesi İ.İ.B.F. Dergisi, Cilt:8, Sayı:2, ss. 171-191. MISHKIN, Frederic S., (1992), “Anatomy of a Financial Crisis”, Journal of Evolutionary Economics, Vol:2, ss. 115-130. MOUTHFORD, Andrew ve Harald, UHLIG, (2008), “What are the Effects of Fiscal Policy Shocks?”, NBER Working Paper Series, No:14551. MUTLU, Abdullah ve Efdal, POLAT, (2012), “2007 Küresel Finansal Krizin Türkiye’nin Maliye Politikalarına Yansıması”, Turgut Özal Uluslararası ve Siyaset Kongresi II, Eylül 2012, Malatya, ss.48-67. 143 NIDHIPRABHA, Bhanupong, (2010), “Effectiveness of Thailand’s Macroeconomic Policy Response to The Global Financial Crisis”, ASEAN Economic Bulletin, Vol:27, No:1, pp.121-135. OKTAR, Suat ve Levent, DALYANCI, (2010), “Finansal Kriz Teorileri ve Türkiye Ekonomisinde 1990 Sonrası Finansal Krizler”, Marmara Üniversitesi İ.İ.B.F. Dergisi, Cilt: 29, Sayı:2, ss.1-22. ORHAN, Osman Zekayi, Hasan, DİNÇER ve İsmail Erkan, ÇELİK, (2009), “Küresel Ekonomik Krizin Nedenleri, Türkiye Ekonomisine Etkileri ve Çözüm Yolları”, Beykent Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Cilt:3, Sayı:2, ss.22-66. ORGAN, İbrahim ve Fatih, AKÇAY, (2013), “Mali ve Hukuki Yönüyle Benzeri Mali Yükümlülükler”, Dicle Üniversitesi S.B.E. Dergisi, Sayı:9, ss. 160-189. ÖNDER, İzzettin, (2013), Maliye Politikası-I, Beyhan, ATAÇ (Ed.). T.C. Anadolu ÜniversitesiYayını, Yayın No:2560, Eskişehir, ss. 2-29. ÖZBARAN, M.Hakan, (2004), “Türkiye’de Kamu Harcamalarının Son Beş Yılının Harcama Türlerine Göre İncelenmesi”, Sayıştay Dergisi, Sayı:53, ss.115-138. ÖZDEMİR, Lütfiye, (2013), “2008 Küresel Ekonomik Krizinin İşletmeler Üzerindeki Etkileri”, Doğuş Üniversitesi Dergisi, Cilt:14, Sayı:2, ss. 249-265. ÖZGEN, Ferhat Başkan ve Bülent, GÜLOĞLU, (2004), “Türkiye’de İç Borçların İktisadi Etkilerinin VAR Tekniğiyle Analizi”, ODTÜ Geliştirme Dergisi, Sayı:31, No:1, ss.93-114. ÖZTÜRK, Serdar ve Bekir, GÖVDERE, (2010), “Küresel Finansal Kriz ve Türkiye Ekonomisine Etkileri”, Süleyman Demirel Üniversitesi İ.İ.B.F. Dergisi, Cilt:15, Sayı:1, ss.377-397. PAKSOY, Saadettin, AKBAŞ, Y.Ekrem ve Mehmet, ŞENTÜRK, (2010), “1929 Dünya İktisadi Buhranı ve 2008 Küresel Finans Krizi: Devletçilik Prensibi Açısından Bir Değerlendirme”, Halil Seyidoğlu’na Armağan Finansal Kriz Yazıları, KALAYCI, İrfan, (Ed.). Nobel Yayın Dağıtım, ss. 389-407. PEHLİVAN, Osman, (2005), Kamu Maliyesi, Derya Kitabevi, Trabzon. 144 PEROTTI, Roberto, (2002), “Estimating The Effects of Fiscal Policy in OECD Countries”, European Central Bank Working Paper Series, No:168. PESARAN, H.ve Y., SHIN, (1995), “An Autoregressive Distributed Lag Modelling Approach to Cointegration Analysis”, S. Strom, A. Holly ve A. Diamond (Eds.), Centennial Volume of Ranger Frisch, Cambridge University Press. PESARAN, H.,SHIN, Y. ve R. J. SMITH, (2001), “Bound Testing Approaches to the Analysis of Long Run Relationships”, Journal of Applied Econometrics,Vol:16, Issue:3, pp. 289-326. PHILLIPS, P. C. B. ve, P.PERRON, (1988), “Testing For A Unit Root InTime Series Regression”, Biometrika, Vol:75, pp. 335–346. PUSTİ, Müge, (2013), “Krizlerin Anatomisi ve Türkiye’de 2001-2008 FinansalEkonomik Krizleri Üzerine Bir İnceleme”, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Atılım Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara. PYUN, Ju Hyun ve Dong-Eun, RHEE, “Fiscal Multipliers During The Global Financial Crisis: Fiscal and Monetary Interaction Matters”, Contemporary Economic Policy, Vol:33, No:1, pp. 207-220. RAMEY, Valerie A. Ve Matthew D. SHAPIRO, (1998), “Costly Capital Reallocation and The Effects of Government Spending”, Carnegie-Rochester Conference Series on Public Policy, No:48, pp. 145-194. ROMER, Christina D. ve David H., ROMER, (2007), “The Macroeconomic Effects of Tax Changes: Estimates Based On A New Measure Of Fiscal Shock”, NBER Working Paper Series, No:13264. SACHS, Jeffrey D., (1998), “Alternative Approaches to Financial Crises in Emerging Markets”, Capital Flows and Financial Crises, Miles Kahler, (Ed.). Newyork: Cornell University Press, pp. 247-262. SAIBU, M.O. ve O.T., APANISILE, (2013), “A Bound Test Analysis of The Effects of Global Economic Shocks on Nigerian Economy: The Role of Fiscal and Monetary Policies (1960-2011)”, Australian Journal of Business and Management Research, Vol:2, No:12, pp. 58-68. 145 SALANT, Stephen W. ve Dale W., HENDERSON, (1978), “Market Anticipations of Goverment Policies and the Price of Gold”, The Journal of Political Economy, Vol:86, No:4, August, pp.627-648. SANCAR, Canan ve Metin, ŞENTÜRK, (2012), “Artan Oranlı Vergi Tarifelerinin Vergi Ödeme Gücünün Kavranması Bakımından Değerlendirilmesi: Türkiye Örneği”, Akademik Bakış Dergisi, Sayı:28, ss.1-13. SAPIR, Jacques, (2008), “Global Finance In Crisis”, Real-World Economics Review, No:46, pp. 82-101. SENBET, Dawit, (2011), “The Relative Impact of Fiscal Versus Monetary Actions On Output: A Vector Autoregressive (VAR) Approach”, Business and Economics Journal, Vol:2011-BEJ-25, pp. 1-11. SEREL, Alpaslan ve Musa, BAYIR, (2013), “2008 Finansal Krizinde Para Politikası Uygulamaları: Türkiye Örneği”, Yönetim ve Ekonomi Araştırmaları Dergisi, Sayı:19, ss. 59-80. SEVÜKTEKİN, Mustafa ve Mehmet, ÇINAR, (2014), Ekonometrik Zaman Serileri Analizi, Dora Yayıncılık, 4.Baskı, Bursa. SEYİDOĞLU, Halil, (1999), Uluslararası İktisat: Teori, Politika ve Uygulama, Kurtiş Matbaası, 13.Baskı, İstanbul. SEZGİN, Zafer, (2013), “Avrupa Borç Krizi’nin İzini Sürmek: Mali Disiplin”, İstanbul Ticaret Üniversitesi Sosyal Bilimleri Dergisi, Yıl:12, Sayı:23, ss.81-90. SOYDAL, Haldun ve M. Levent, YILMAZ, (2009), “Türkiye’de Dolaylı ve Dolaysız Vergiler ve Ekonomiye Etkileri”, Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler MYO Dergisi, Cilt:12, Sayı:1-2, ss.295-308. SOYSAL, Abdullah, H. Alpay, KARASOY, A. ve Sedat, ALICI, (2009), “KOBİ’lerde Kriz Yönetimi: K.Maraş’ta Tekstil Sektöründeki KOBİ’lerde Bir Uygulama”, Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Yıl. 9, Sayı. 21: 431-446. STOCK, James H. ve Mark W., WATSON, (2011), Ekonometriye Giriş, Efil Yayınevi, 1.Baskı, Ankara. 146 SÜMER, Kutluk Kağan, (2013), Makro Ekonometrik Modeller, Beşir Kitabevi, İstanbul. ŞAHİN, Afşin, ATAKAN, Cemal ve B. Barış, ALKAN, (2010), “Türkiye’de Yeni Tanımlı Sanayi Üretim Endeksi ve Alt Sanayi Gruplarındaki Büyümenin Biplot Yöntemi ile İncelenmesi”, Journal of Yasar University, No:18, Vol:5, pp. 2958-2969. ŞENTÜRK, Mehmet, (2014), “Gümrük Birliği Üyeliğinden Günümüze Türkiye’nin Dış Ticareti Üzerine Bir İnceleme”, Akademik Yaklaşımlar Dergisi, Cilt:5, Sayı:1, ss. 127-142. ŞENYÜZ, Doğan, YÜCE, Mehmet ve Adnan, GERÇEK, (2015), Vergi Hukuku (Genel Hükümler), Ekin Basın Yayın Dağıtım, 6.Baskı, Bursa. ŞİMŞEK, Muammer ve Cem, KADILAR, (2004), “Türkiye’nin İthalat Talebi Fonksiyonun Sınır Testi Yaklaşımı ile Eşbütünleşme Analizi: 1970-2002”, Doğuş Üniversitesi Dergisi, Cilt:5, Sayı:1, ss. 27-34. ŞİMŞEK, Hayal A. ve Asuman, ALTAY, (2009), “Küresel Kriz Ortamında Türkiye’de Maliye Politikalarının Değerlendirilmesi”, Finans Politik Ekonomik Yorumlar Dergisi, Cilt:46, Sayı:528, ss. 11-23. TAKIM, Abdullah, (2011), “Küresel Krizin Türkiye’de Finansal Kesim Üzerindeki Etkileri”, Elektronik Sosyal Bilimler Dergisi, Cilt:10, Sayı:35, ss. 337-352. TANDIRCIOĞLU, Haluk, (2002), “Geçiş Ekonomilerinde Özelleştirme”, Dokuz Eylül Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Cilt:4, Sayı:3, ss. 198-226. TARAKTAŞ, Abdurrahman, (2012), Kamu Maliyesi, Şebnem, TOSUNOĞLU ve Y. Tamer, ERGÜL, (Ed.), T.C. Anadolu Üniversitesi Yayını, Yayın No:2560, Eskişehir, ss.84-104. TARI, Recep ve Hilal, BOZKURT, (2006), “Türkiye’de İstikrarsız Büyümenin VAR Modelleri ile Analizi”, İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Ekonometri ve İstatistik Dergisi, Sayı.4, ss.1-16. 147 TARI, Recep ve Durmuş Çağrı, YILDIRIM, (2009), “Döviz Kuru Belirsizliğinin İhracata Etkisi: Türkiye İçin Bir Uygulama”, Yönetim ve Ekonomi Dergisi, Cilt:16, Sayı:2, 95-105. TARI, Recep, ERASLAN, Cemil ve Yüksel, BAYRAKTAR, (2011), “Küresel Ekonomik Kriz ve Belirleyicileri Üzerine Bir Değerlendirme”, Küresel Ekonomik ve Finansal Kriz Türkiye Ekseninde Sorunlar ve Çözüm Önerileri, Çetinkaya, Murat, (Ed.). Nobel Yayıncılık, ss. 7-26. TARI, Recep, (2012), Ekonometri, Umuttepe Yayınları, 8.Baskı, Kocaeli. TELATAR, Funda, (2004), Politik İktisat Politikası, İmaj Yayınevi, Ankara. TOKUCU, Erkan, (2010), “Kriz ve Para Politikaları: Para Politikalarının Başarısızlığı Üzerine”, Ekonomik Yaklaşım Dergisi, Cilt:21, Sayı:76, ss. 31-54. TOSUNOĞLU, Şebnem, (2012), Devlet Borçları, Fazıl, TEKİN ve Şebnem, Tosunoğlu, (Ed.). T.C. Anadolu Üniversitesi Yayını, Yayın No: 2571, Eskişehir, ss.2-22. TUNALI, Çiğdem Börke, (2009), “İktisatta Beklentiler ve Beklentilerin Modellenmesi”, İktisat Fakültesi Mecmuası, Cilt:59, Sayı:1, ss.135-168. TUNÇSİPER, Bedriye ve Ö. Faruk, BİÇEN, (2013), “Avrupa Borç Krizinin Türkiye’nin İhracatı Üzerindeki Etkileri”, International Conference on Eurasian Economies, 17-18 Ekim 2013, St. Petersburg, ss.486-495. TURGUT, Ahmet, (2007), “Türleri, Nedenleri ve Göstergeleriyle Finansal Krizler”, TÜHİŞ İş Hukuku ve İktisat Dergisi, Cilt:20, Sayı:4-5, ss. 35-46. TÜRK, Yusuf Ziya, (2014), Türkiye’de Özelleştirme Uygulamalarının Analizi, Uzmanlık Tezi, T.C. Kalkınma Bakanlığı , Yayın No: 2885, Ankara. ULUSOY, Ahmet, (2004), Maliye Politikası, Celepler Matbaacılık, 3. Baskı, Trabzon. URAL, Mert, (2003), “Finansal Krizler ve Türkiye”, Dokuz Eylül Üniversitesi İ.İ.B.F. Dergisi, Cilt:18, Sayı:1, ss. 11-28. ÜMİT, A. Öznur ve Elif, BULUT, (2013), “Türkiye’de İşsizliği Etkileyen Faktörlerin Kısmi En Küçük Kareler Regresyon Yöntemi ile Analizi: 2005-2010 Dönemi”, Dumlupınar Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Sayı:37, ss. 131-142. 148 ÜNSAL, Erdal M., (2001), Makro İktisat, İmaj Yayıncılık, 4.Baskı, Ankara. VARLIK, Cemil, (2002), “İkiz Krizler: Para Krizleri ile Bankacılık Krizleri Arasındaki Bağlantılar”, Ekonomik Yaklaşım Dergisi, Cilt:13, Sayı:42-43, ss.159-180. WALKER, W. Christopher, (2002), “Ricardian Equivalence and Fiscal Policy Effectiveness in Japan”, Asian Economic Journal, Vol:16, No:3, pp. 285-302. YARDIMCIOĞLU, Mahmut, Ali, ANTEPLİ ve Hilal, KOCAMAZ, (2012), Reel Sektörün Sorunları ve Finans Kesiminden Beklentileri, II. Bölgesel Sorunlar ve Türkiye Sempozyumu Bildiriler Kitabı, Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi İ.İ.B.F, 1-2 Ekim 2012, ss. 199-210. YAVUZ, Ali, Ceyda, ŞATAF ve Serap Gül, KIR, (2013), “Avrupa’da Borç Krizi ve Çözüm Arayışları”, Afyon Kocatepe Üniversitesi İ.İ.B.F. Dergisi, Cilt:15, Sayı:2, ss.131-154. YILDIRIM, Erhan, ÇAKMAKLI, Selim ve F. Özlem, ÖZKAN, (2011), “Eskiden Yeniye Neo-Klasik Sentez: Bir Literatür Taraması”, Ankara Üniversitesi S.B.F. Dergisi, Cilt:66, No:4, ss.153-184. YILDIRIM, Zekeriya, (2012), “Maliye Politikası Şoklarının Dinamik Etkilerinin Vektör Otoregresyonla Analizi: Türkiye Uygulaması”, Yayınlanmamış Doktora Tezi, Anadolu Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Eskişehir. YILMAZ, Ömer, Alaattin, KIZILTAN ve Vedat, KAYA, (2005), “İktisadi Kriz Kuramları, Finansal Küreselleşme ve Para Krizleri”, Erciyes Üniversitesi İ.İ.B.F. Dergisi, Sayı:24, Ocak-Haziran, ss.77-96. YILMAZ, Rasim ve Ali, ŞEN, (2006), “Finansal Krizler ve Finansal Krizleri Açıklayan Teori ve Modeller”, Dünya Ekonomisinden Seçme Konular, Feride, ÖZTÜRK ve Fatih Çelebioğlu, (Ed.). Seçkin Yayıncılık, Ankara, ss. 307-328. YOLSAL, Handan, (2010), “Mevsimsel Düzeltmede Kullanılan İstatistiki Yöntemler Üzerine Bir İnceleme”, Öneri Dergisi, Cilt:9, Sayı:33, ss. 245-257. YÜCE, Mehmet, (2002), “Türkiye’de Gelir Dağılımı Bozukluğunun İzlenen Kamu Gelir ve Harcama Politikaları ile Bağlantısı”, Bilig Türk Dünyası Sosyal Bilimler Dergisi, Sayı:23, ss.1-38. 149 YÜCEL, Fatih ve Hüseyin, KALYONCU, (2010), “Finansal Krizlerin Öncü Göstergeleri ve Ülke Ekonomilerini Etkileme Kanalları: Türkiye Örneği”, Maliye Dergisi, Sayı:159, Temmuz-Aralık, ss. 53-69. ZIVOT, E.,ve D. W. K.,ANDREWS, (1992),“Further Evidence On The Great Crash, The Oil-Price Shock, And The Unit-Root Hypothesis, Journal of Business & Economic Statistic,Vol:10, pp. 251-270. Elektronik Kaynaklar AFONSO, Antonio, (2001), “Non-Keynesian Effects of Fiscal Policy in the EU-15”, http://www.iseg.ulisboa.pt/departamentos/economia/wp/wp72001.pdf, (22.09.2015). ARIN, K.Peren ve Faik, KORAY, (2005), “Fiscal Policy and Economic Activity: U.S Evidence”, CAMA Working Paper Series, No:9, https://cama.crawford. anu.edu.au/pdf/working-papers/2005/092005.pdf, (03.05.2015). AUERBACH, Alan J. ve Yuriy, GORODNICHENKO, “Fiscal Multipliers in Recession and Expansion”, NBER Working Paper, No:17447, http://www. nber.org/papers/w17447.pdf, (15.05.2015). BAYOUMI, Tamim, (1999), “The Morning After: Explaining the Slowdown in Japanese Growth in the 1990s”, IMF Working Papers 99/13, http://www. imf.org/external/pubs/ft/wp/1999/wp9913.pdf, (01.05.2015). CECCHETTI, Stephen g., Marion, KOHLER ve Christian, UPPER, (2009), “Financial Crises and Economic Activity”, http://www.bis.org/publ/othp05.pdf, (24.08.2014). CHANG, Tsangyao, LIU, WenRong ve Thompson, HENRY, (2002). “The Viability of Fiscal Policy in South Korea, Taiwan, and Thailand”, Working Paper, 02-09, http://icepp.gsu.edu/files/2015/03/ispwp0209.pdf, (02.05.2015). CLAESSENS, Stijn ve M. Ayhan, KOSE, (2013), “Financial Crises: Explanation, Types, and Implications”, IMF Working Paper, January, http://www.imf.org/ external/pubs/ft/wp/2013/wp1328.pdf , (05.07.2014). 150 HAGEMAN, H. (2007), “Schumpeter on Development”, International Workshop on Marshall, Schumpeter, and Social Science, Hitotsubashi University, Sano Shoin, 17-19 March, http://www.lib.hit-u.ac.jp/service/tenji/amjas/Hagemann.pdf (03.06.2014) HORTON, Mark ve Asmaa, El-GANAINY, (2009), “What is Fiscal Policy?”, Finance&Development,https://www.imf.org/external/pubs/ft/fandd/2009/06/pdf/ basics. pdf, (18.08.2015) HÖPPNER, Florian, (2001), “A VAR Analysis of The Effects of Fiscal Policy İn Germany”, Institute for International Economics University of Bonn, http://www.iiw.uni-bonn.de/content/forschung/publikationen/2001/fiscalvar.pdf, (06.05.2015) http://www.tdk.gov.tr/index.php?option=com_gts&arama=gts&guid=TDK.GTS.537e38 fa9ef6f2.71922010, (15.05.2014). http://data.worldbank.org/indicator/FR.INR.LEND/countries, (19.07.2014). http://research.stlouisfed.org/fred2/series/SPCS20RSA, (09.08.2014). http://databank.worldbank.org/data/views/reports/tableview.aspx?isshared=true#, (15.05.2014). http://stats.oecd.org/#, (19.08.2014). http://www.kalkinma.gov.tr/Lists/Yaynlar/Attachments/567/Uluslararas%C4%B1%20E konomik%20G%C3%B6stergeler-2013.pdf, (22.08.2014). http://www.spk.gov.tr/apps/ad/AylikPeriyodikDokumanlar.aspx?pdt=PERD02, (22.08.2014). http://databank.worldbank.org/data/views/reports/tableview.aspx?isshared=true#, (22.08.2014). http://epp.eurostat.ec.europa.eu/tgm/download.do;jsessionid=9ea7d07e30dea56cbef341 c4497699cb9b02cb004ce5.e34OaN8Pc3mMc40Lc3aMaNyTbxiRe0?tab=table& plugin=1&language=en&pcode=tec00127, (10.09.2014). http://www.helgilibrary.com/indicators/index/mortgage-loans-as-of-gdp, (13.09.2014). http://www.bumko.gov.tr/TR,147/ekonomik-gostergeler.html, (.20.09.2014) 151 http://www.imf.org/external/np/res/commod/index.aspx, (26.09.2014). http://ec.europa.eu/eurostat/tgm/table.do?tab=table&init=1&language=en&pcode=teina 225&plugin=1, (02.09.2015). IMF, (2015), Fiscal Monitor: Now Is The Time Fiscal Policies for Sustainable Growth, April, http://www.imf.org/external/pubs/ft/fm/2015/01/pdf/fm1501. pdf, (Erişim:27.09.2015). KRUSEC, Dejan, (2003), “The Effects of Fiscal Policy on Output in a Structural VEC Model Framework: The Case of Four EMU and Four Non-EMU OECD Countries” European University Institute, http://economics. soc.uoc.gr/macro/8conf/ docs/dkrusec.PDF, (02.05.2015). MADDISON, Angus, (1991), “Business Cycles, Long Waves and Phases of Capitalist Development”, Oxford University Press, http://www.ggdc.net/ maddison/ ARTICLES/Business_Cycles.pdf (22.05.2014). Maliye Bakanlığı, (2009), “Yıllık Ekonomik Rapor”, http://www.maliye.gov.tr/Yillik EkonomikRapor/Y%C4%B1ll%C4%B1k%20Ekonomik%20Rapor%202009.pdf , (12.10.2014). Maliye Bakanlığı, (2010), “Yıllık Ekonomik Rapor-2010”, http://www.maliye.gov.tr/ YillikEkonomikRapor/Y%C4%B1ll%C4%B1k%20Ekonomik%20Rapor%2020 10.pdf, (14.09.2014). MISHKIN, Frederic S., (1996), “Understanding Financial Crises: A Developing Country Perspective”, http://www.nber.org/papers/w5600.pdf, (30.06.2014). OBSTFELD, Maurice, (1994), “The Logic of Currency Crises”, NBER Working Paper Series, No:4640, http://www.nber.org/papers/w4640.pdf, (10.11.2013). Orta Vadeli Program, (2009), Resmi Gazete Sayı: 27351, Karar No: 2009/15430, http://www.bumko.gov.tr/Eklenti/26,ortavadeliprogram2010-2012pdf.pdf?0, (23.09.2015) . Orta Vadeli Program, (2010), Resmi Gazete Sayı: 27725, Karar No: 2010/958, http://www.bumko.gov.tr/Eklenti/24,20112013ortavadeliprogrampdf.pdf?0, (23.09.2015). 152 ÖZATAY, Fatih, (2008), “Expansionary Fiscal Consolidations: New Evidence From Turkey”, Economic Research Forum Working Paper Series, No: 406, http://www.erf.org.eg/CMS/uploads/pdf/1212043038_406.pdf, (22.09.2015). YÜKSELER, Zafer, (2009), “Türkiye’de Kriz Dönemlerinde Ekonomik Gelişmeler ve Ödemeler Dengesi Uyumu”, TCMB Yayınları, Temmuz, http://www.tcmb. gov.tr/yeni/iletisimgm/Krizler_Yukseler.pdf, (16.07.2014). 153 DİZİN -BBankacılık Krizi, vii, 21 Birim Kök Testi, x, xii, 104, 115 Bütçe Açığı, xi, 48 Büyük Buhran, v, 1, 2, 16, 60, 62, 69, 70 -DDepresyon, 8 -EEkonomik Büyüme, ix, 61, 138, 139, 142 Ekonomik İstikrar, ix, 23, 61 -FFaiz Dışı Fazla, xi, 46 Finansal Kriz, xiv, 12, 134, 135, 137, 138, 139, 140, 142, 143, 144, 145, 146, 148, 149, 150, 152, 153, 154 -İİhracat, vii, xi, xiv, 28, 29, 37, 39, 55, 56 -JJohansen Eşbütünleşme, vi -KKamu Borç Stoku, xi, xiv, 30, 50 Kamu Gelirleri, ix, xii, 64, 75 Kamu Harcamaları, ix, xi, xii, 63, 75, 101, 113, 124, 128, 133, 138, 139, 148 Kamu Maliyesi, viii, 46, 137, 140, 141, 149, 152 Keynes, v, vi, 1, 60, 70, 71 Konut Krizi, vii, 17 Küresel Kriz, 3, 4, vi, vii, viii, ix, x, xii, xiv, 16, 31, 33, 39, 40, 42, 43, 46, 52, 55, 79, 80, 81, 105, 114, 133, 134, 135, 137, 140, 142, 143, 144, 146, 151, 152 -MMali Daralma, ix, 72, 88 Mali Disiplin, 27, 151 Maximal Eigenvalue, xii, 98, 107, 117 Monetarist Maliye Politikası, ix, 73 -PPara Krizi, vii, 12, 13, 137 Parafiskal Gelirler, 67 Pazar Çeşitlemesi, viii, 54 -RRasyonel Beklentiler Hipotezi, ix, xv, 1, 71 Reel Sektör Krizi, vii, 24 Resesyon, 8 -SSistemik Kriz, vii, 16 -TTrace İstatistiği, 107, 117 -VVAR Analizi, vi, ix, x, 99, 108, 118 154