I. ULUSLARARASI İSLAM TİCARET HUI<UI<UNUN GÜNÜMÜZDEI<i MESELELERi I<ONGRESİ Editör Doç. Dr. Mehmet Bayyiğit KOMBAD YAYlNLARI Konya, Şubat 1997 Kombassan İş Merkezi Tel: 0.332.236 66 80 Fa'<: 0.332.236 43 40 · V. OTURUM 1 SİGORTA iSLAM ŞERiATI AÇlSINDAN SİGORTA Doç.Dr. Faruk BEŞER I. GENEL OLARAK SİGORTA A.Sigorta Kavramı ve Sigorta Tarihi 1. Sigorta ve Risk Kavramları a.Sigorta Kavramı Sigorta kelime olarak; emniyeti, güveni ve garantiyi ifade eder. İnsan varolalı beri onun güvene ihtiyaç duymadığı ve öyle ya da böyle bir güven tedbiri almadığı düşünülemez. Diğer bir deyişle insanın fıtratında yani mayasında bazı şeylerden korkma, bazılanndan üzülme ve bazılanndan endişe etme duygulan tabii olarak vardır ve bunlara karşı tedbir ve çare aramak da o ölçüde tabiidir. Kesindir ki, ilk insandan beri bütün insanlar yeme, içme, giyme ve mesken (ki bunlar Sosyal Riskierin konulandır) ihtiyaçlarımn farkına varmışlar ve bunlar için ibtidai de olsa bazı şeyler yapmışlardır. Vahşi hayvanlara karşı korunma yöntemleri tasarlamışlardır. Eşyalanmn yanmaması, çalınmaması veya düşmanların eline geçmemesi ·için tedbirler düşünmüşlerdir. İnsanlar çoğaldıkça ve etrafa dağıldıkça korktukları ve endişe et- tikleri şeyler (Riskler) de çağalmış ve pek çok korkulan şey, bir kişiyi, bir aileyi etkilemekten ·öte, bir mahalde bulunan pek çok insam birden etkiler hale gelmiştir. O zaman bu tehlikelere karşı tek tek tedbir alma yerine, topluca çare düşünme yoluna gidilmiş ve bu çarelerin sistemleşmesiyle de sigorta kurumu doğmuştur. Bu kurum önceleri gönüllü bazı fertler arasında ve hukuki yaptırıma dayalı olmadan yürütülürken, genişleyip kompleks bir mahiyet arzedince hukuki bir müessese haline getirilmiş ve devlet güvencesi altına girmiştir. Sigorta kavramı muhtelif hukuk alanlarında farklı farklı tarif edilebilir. Ancak her alanda geçerli olan sigorta kavramında şu unsurlann veya özelliklerin bulunması gerekmektedir. Bunlardan birincisi rizikaya maruz kişilerin teşkil ettiği bir topluluktur (Tehlike iştiraki). İkincisi riziko, yani ilerde bir ihtiyacın ortaya çıkması ihtimalidir. Üçüncüsü, topluluğu teşkil eden kişilerin maruz bulundukları rizikolann ayniyeti veya benzerliğidir. Dördüncüsü, rizikoların gerçekleşmesi sonucunda ortaya çıkan • 844. İSLMf ŞERİA17 AÇlSINDAN SİGO[(J'Af Doç. Dr. Fanık Beşer ihtiyacın karşılanması veya bu suretle meydana gelen bir dezavantajın giderilmesidir. Beşincisi, rizikonun ekonomik sonuçlarının giderilmesi, yani sigorta himayesinin bir karşılığa (prim ödeme) tabi olması ve nihayet sonuncusu da, sigorta ettirenin bu himayeyi elde etmek için bir talep hakkına sahip bulunmasıdır. (R. Kender, 2) Bu unsurlan bir arada düşündüğümüzde sigortanın tarifi şöyle olacaktır: Aynı veya benzer rizikolara maruz bulunan kişiler topluluğunda rizikonun gerçekleşmesi sonucunda ortaya çıkacak ihtiyacın belirli bir para (prim) karşılığında giderilmesine matuf bağımsız bir hukuki talebe sahip olunmasıdır. (R. Kender 2,3) Ya da sigorta bir bedelle satınalınan güven demektir. (M. Selame Cebr ll) b. Risk (Riziko) Kavramı · Sigorta deyince ilk akla gelen şey, kendisine karşı korunma lüzumu hissedilen istenmeyen bir olaydır. Buna tehlike, risk ya da riziko tabir edilir. Riziko genel olarak, ilerde gerçekleşmesi muhtemel ve zarar veya baş­ kaca uygun olmayan bir hal ve ihtiyaç doğuran bir olaydır. (Rayegan K 202) Tehlikeler mahiyetleri itibariyle çok farklı ve çok çeşitlidirler. Sosyal güvenliğin ve onun en önemli tekniği olan sosyal sigortaların konu edindiği ve sigorta ettiği riskler bellidir ve genellikle bir ferdin toplumsal hayatını ilgilendirdikleri için onlara sosyal riskler tabir edilir. İleride bunların ne olduğu zikredilecektir. Özel sigortaların konu edindiği riskler ise çok çeşjtli ve sınırsızdır: Bu sosyal riskler de dahil olmak üzere fert kendisi ve aile bireyleri için tehlike gördüğü her muhtemel olaydan dolayı sigorta yaptırmak isteyebilir. Ve bu rizikoyu sigorta edecek bir şirket bulursa onu sigorta ettirebilir. Evinin ve işyerinin yanmasından, soyulmasından, arabasının ya da diğer maruelekinin çalınmasından, herhangi bir uzvuna halel gelmesirtden, tabii afetlerden yolculuğuna kadar pek çok olumsuz hadiseyi sigorta konusu yaptırabilir. Bütün bu olumsuz durumlar belli şartlarla tehlike (riziko) kap-samına alınabilir. · Tehlikeleri farklılık ve çeşitliliklerine göre tasnif edenler onlan çeşitli itibarlarla gruplara ayırmışlardır. Mesela buraya kadar zikrettiklerinıizi hesaba katarak tehlikeleri; sosyal risk sayılanlar ve sayılmayanlar diye ikiye ayırabileceğimizi hemen ·anlayabiliriz. Bu aynı zamanda sosyal sigortalarla özel sigortaları birbirinden ayırınaya yarayan bir taksimdir. Ayrıca ekonomik riskler, fiziki riskler ayırımı oldukça makul bir ayırımdır. Birincisi kişinin . mal varlığına, diğeri ise beden varlığına yani sağlığına yönelik tehlikeleri ifade eder. Bütün bu taksimierin teferruatı bizi şu anda • 845. ız OTURUM 1 SİGORTA ilgilenılirmemektedir. (Bunlar için bk. YazganTSGSM 14; Güzel-Okur 3; Tuncay 7-8; Abduh 29 vd) 2. Sigorta Tarihi İnsanın tehlikelere karşı tedbir almasmm onun tarihiyle beraber baş­ laffiğmda şüphe olmadığını daha önce söylemiştik. Ancak bu tedbirlere sigorta diyebilmemiz onların sistemli olmasına ve hukuki bir esasa dayandırılmasına bağlıdır. Her türlü dayamşma ve yardımlaşma kümelenmesi sigorta demek değildir. Bu durum, en azından bugünkü sigm·ta kavramına göre böyledir. Yoksa birtakım riskiere karşı dayanışma kümeleri kuran insanlar da sigortamn yaptığı işi yapmaktadırlar. N e var ki böyle bir oluşumun hukuki dayanağı olmadan büyüyebilmesi ve muhtemel anlaşmazlıkları halledebilmesi mümkün değildir. Bilinen ilk sigorta, 4000 yıl kadar önce vaz edilen Hammurabi Kanunlarında yer alır. Haydutların saldırısına maruz kalan kişi, kayıplarmı Tanrı adına and içerek belirtir, hadisenin vuku bulduğu şehrin idarecisi ise bu kayıplan telafi eder. Şayet kayıp, kişinin canı ise, yakınlarına bir mina gümüş ödenir (E. Bursk: The World of Business, New York: Simon and Schuster, 1962, c. 2, s. 957 den Mustafa Özel, Yeni Şafak 18.4.96) Yazılı tarihe geçen ilk sigorta sistemini ise MÖ 324 yılında Rodoslu Antimenes kurmuştur. % 8 lik bir prim karşılığında köle sahiplerine, kölelerin kaçması halinde uğrayacaklan zararı garanti ediyormuş. (M. Özel, Yeni Şafak, 18.4. 1996) Roma'da küçük taeirierin karşılıklı yardım sandıklan vardır... Sabit primli sigortanın doğuşuna ilk olarak Deniz Ödüncü Müessesesi amil olmuştur. Burada sefere çıkan gemi yükü ile birlikte satılıyor, bu satış muamelesi, gemi ve yük, yolculuk sırasında batarsa hüküm ifade ediyor, gemi salimen limana vardığı takdirde ise satış hükümsüz Q]uyordu. XIV. yüzyıldan itibaren ticaretin geliştiği İtalya' da· ilk defa Denizcilik Sigortası kavramı doğdu. Ancak bundan önce ilk denizcilik_sigortasmın 1182'de Lombardiya'da doğduğu ve İtalya'ya oradan geçtiği söylenir. (S. Ebuceyb ll) Denizcilik sigortası için bilinen ilk kanun metni ise 1435'te yayınlanan ve Barselona Talimatnamesi olarak bilinen (de Bareelone Ordonnance) metindir. (S. Ebu Ceyb ll) Büyük Londra Yangını'nın sonucunda da İngiltere'de Kara Sigortaları ortaya çıktı. İngiltere den sonra da Almanya ve Amerika'ya geçti. Fransa'da ise tam olarak ancak XVIII. yüzyılda yerleşti. Keza hayat sigortası da ilk kez 1583'te İngiltere'de ortaya çıktı. (S. Ebu Ceyb ll) • 846. istJ.M ŞERİA77 AÇlSINDAN SİGO!{l'A 1Doç. Dr. Famk Beşer Ancak Muhammed Nur Gifari'nin dediğine bakılırsa sigorta ilk kez bir yardımlaşma ve dayanışma kurumu olarak Endülüs Müslümanları tarafından kullanılmaya başlanmış ve oradan da Osmanhya geçmiştir. (S. Ebu Ceyb ll) Ancak batılı kaynaklara dayandınlarak verilen bu bilgi hakkında fazla malumatımız bulunmamaktadır. Bunu Endülüs Fıkıh edebiyatındau mesnetlendirilebilmesi, konu hakkındaki hükmümüzü kolaylaştırabilir. Sigorta aslında XIX. yüzyılda gelişmeye başlamıştır. XX. yüzyılda ise bu sahada büyük gelişmeler olmuş ve çok çeşitli sigorta türleri ve sigorta teknikleri ortaya çıkmıştır. İslam dünyasında ise sigortadan ilk kez geçen asrın başlarında sözedilir. İbn Abid1n, (1252/1836) bu konuda hüküm zikrettiği bilinen ilk fı­ kıhçıdır. Sigortanın İslam Dünyasında geç yer bulmasının sebepleri üzerinde durmaya değer ama bizce iki husus bunun en önemli sebeplerinden sayılmalıdır: Bunlardan birisi şudur: Sigorta güvensizliğin doğurduğu bir kurumdur. Yani bir hastalığın tedavi yöntemidir. Dolayısıyla öncelikle bu hastalığın ileri ölçüde ortaya çık­ tığı ülkelerde geliştirilmiş olması tabi1dir. Kabul etmek gerekir ki, sigortayı zorunlu kılan güvensizlik ortamı İslam dünyasında, Batıda olduğu kadar tehlikeli boyutlara ulaşmamıştır. İkinci sebebi ise, taklit dönemi fıkhının özelliklerinde aramak gerekir. Bilim ve teknolojide Batının üstünlüğü ele geçirdiği günden beri İslam fı­ kıhçıları çoğunlukla reaksiyoner olmuşlar ve Batıdan gelen her kur.umu kuşkuyla karşılayarak çoğunlukla reddetmişlerdir. Bunda elbette, geçmiş fıkıhçılarımızın halletmedikleri bir mesele kalmamıştır, gibi bir kanaatİn de rolü vardır. Bu durum elbette metodoloji açı­ sından da tartışılmalıdır. Çok ilginç bir husustur ki, önce sigorta faizli bir akid sayılmış, sonra da Darü 1-harpte faiz meselesi ile ilgili bir ictihad, bütünüyle İslamın hükmü imiş gibi görülerek sigorta ona dayandırılmış ve; sigorta şirketinin ecnebi ülkelerde bulunması ve de bir gayrimüslime ait ol!' ması halinde müslüman taeirierin mameleklerini sigorta ettirebilecekleri, aksi halde ettiremeyecekleri hükmü verilmiştir. Bu da sigortacılığın, ya da onun en azından meşruiyyeti tartışılmayacak bir alternatifinin İslam ülkelerinde kurulmasına ve gelişmesine engel teşkil etmiştir. Nihaye~ 1870 yazında Beyoğlu'da meydana gelen büyük yangından doğan hasar ve zararlar sigortanın lüzumu ve faydası üzerinde durulmasına ve böylece· sigortanın memlekete girmesine sebep olmuştur. 1893'te Osmanlı Umum Sigorta Şirketi adıyla ilK. Türk sigorta şirketi kurulmuş ve ardından diğer gelişmeler gelmiştir. • 847. V. OTURUM 1 SİGORTA Sosyal sigortaZara gelince: Sanayi Devrimiyle birlikte makine ve fabrikaların ortaya çıkmasıyla da işçi sınıfı ortaya çıktı ve bu sınıfın maruz kaldığı tehlikeler Sosyal Sigortalann doğınasına zemin hazırladı. Sosyal Sigortaların tarihl gelişimi de genel olarak sigortanınkiyle paralellik arz eder. Sosyal Sigortalan özel sigortalardan ayıran özellikler bizim için önemlidir. Bunun üzerinde yeri geldikçe duracağız. B.Sigorta Çeşitleri Biz konuyu ele alış biçimimize uygun olarak sigortayı !.Karşılıklı Sigortalar 2.Ticari sigortalar diye· ikiye ayırınayı uygun buluyoruz. Bütün sigorta kollarının bu iki tasnife uyacağı kanaatİmiz ileride daha iyi bir şe­ kilde anlaşılacaktır. l.Karşılıklı (Mütekabil,Mütüel) Sigoıtalar a.Özel Mütüel Sigortalar Bu sigorta türü tamamen karşılıklı dayanışma esasına göre çalışmayı hedefleyen sigortalardır. Modern İslam Hukuku literatüründe bu sigorta türüne Te'avun , ya da Tebadül sigortası denmektedir. T.T.K md. 1263'te bu nevi sigortayı şöyle tarif etmektedir: Birçok şahısiann birleşerek içlerinden herhangi birinin duçar olacağı her nevi tehlikeden (rizikodan) doğan zararlan tazmin etmeyi taahhüt etmelerine karşılıklı sigorta denir. Türkiye'de Karşılıklı Sigorta şirketleri kooperatİf şirket esasına göre kurulur. Asgari ortak sayısı 200 kişidir. Ancak bu tür sigortalar ticari olmadıklanndan cazip değillerdir ve daha yakın zamanlara kadar Türkiye'de sadece bir karşılıklı sigorta şirketi faaliyet göstermekte idi. Bilalıere o da anonim şirkete dönüşrnek istemiştir. Sözgelimi, 200 kişi biraraya gelip karşılıklı sigorta şeklinde çalışacak bir kooperatif kurarlar ve mesela motorlu vasıtalanna gelecek belli zararlan (rizikoları) beraberce telafi etmeyi karara bağlariarsa bunun ihtimal ve maliyet hesaplarını yaparlar ve ona göre bir prim belirlerler. Sene sonu itibari ile primin azalma ya da çoğalma gereği duyulabilir. Karşılıklı sigortalar bu özellikleriyle de ticari sigortalardan aynlırlar. Bu yüzden Sigorta Hukukunda bu sonunculara Sabit Primli Sigortalar, diğerlerine ise Karşılıklı Sigortalar tabiri kullanılır. Sigorta edilecek rizikolar istenildiği oranda çoğaltılabilir. b. Sosyal Sigortalar Sosyal sigortalar aslında mütüel sigortalar cümlesinde ele alınmaz. Ancak mütüel sigorta; mütekabil, karşılıklı, yardımlaşarak, ortaklaşa gibi anlamlara geldiği ve sosyal sigortalarda da temel espri bu olduğu için biz • 848. İSI),ı\1 ŞERİıf17 AÇlSlNDAN SİGOffA/ Doç. Dr. Farnk Beşer onu da aynı grup içinde mütalaa etmeyi uygun gördük. Zira bizim için burada mühim olan şey İş Hukukunda, ya da Sigorta Hukukunda sigortanın nasıl taksim edildiği değil, islama uyum, ya da uyumsuzluk açısından ve çalışma sistemi ve esprisi açısından nasıl taksim edilmesi gerektiğidir. Sosyal Sigortalar deyince günümüzde akla kısaca çalışanların geçinebilme güvencesi gelir. Bu da, yine özellikle çalışanların maruz kalacakları ve geçimibilmelerini menfi yönde etkileyen birtakım kötü olayların (rizikoların), yine kendilerinden kesilen primlerle telafi edilmesi demektir. ilgililerin maddi katkısı ile gerçekleştirildiği için primli sosyal güvenlik rejimleri arasmda sayılır. Genel olarak işçi, işveren ve devlet üçlüsünün mali desteğiyle gerçekleştirilir. En büyük özelliği, ilgililerin katkısının zorunlu olmasıdır (Tuncay, 13). Temeli Sanayi İnkıHtbının ortaya çıkardığı aksaklıklar ve sefalete dayanır. İnsanları tekrar çalışma hayatma ve milli ekonomiye iadeyi hedefler. Bugün dünyadaki sosyal güvenlik tedbirlerinin çoğu sosyal sigorta karakterindedir.(Beşer, Sosyal Güv. 218) Ne var ki, sosyal sigortalar bütün riskleri değil, ancak belli risklı:ıri sigorta eder. (Tuncay 13-14). Bütün nüfusu değil, ancak belli hizmet akdiyle çalışanları kapsar ve kapsadığı fertlerden de belli şartları yerine getirınesini ister. Hiçbir kazanç sahibi olmayan, doğuştan kusurlu veya çocukken daimi malüliyete uğramış kimseler veya herhangi bir sigorta primini ödemekten aciz aileler ve belirli riskierin dışmda bir takım tehlikelere maruz kalanlar sosyal sigortalardan yararlanamazlar. eBirkan 16; Yazgan GDASG 20-21). Bu ve benzeri yğnleriyle sosyal Sigortalar tüm vatandaşlara güven verınekten uzaktır. Sözkonusu rizikolar, tnuslarası Çalışma Örgütü (ILO)'nün 1952'deki sözleşmesine göre şunlardır: Hastalık, Analık, Sakatlık, Yaşlılık, İş Kazası ve Meslek Hastalığı, Ölüm (Sağ kalan hak sahiplerinin korunması), Ailevi yükler, !şsizlik (Güzel-Okur 2,3). tTlkeler gelişmişlik düzeylerine göre bunların tamamını, ya da Türkiye gibi bir kısmını sigorta kapsamına almıştır. Nitekim İşsizlik Sigortası ile Ailevi Yardımlar bizde henüz sosyal güvenlik ... kapsamında değildir. Yeni Zelanda gibi bazı ülkeler ise tabii afetleri de Sosyal sigorta kapsamına almakla bu konuda mesafe katetmişlerdir. (Beşer, Sosyal Riskler 12, 13) Sosyal Sigortalarla özel sigortalar arasmda elbette bazı farklılıklar vardır. Mesela: Özel sigortalar, diğerinin aksine kar gayesiyle kurulmuştur. Ancak mütüel sigortaları bundan ayırınak gerekir. Özel sigortaların kapsamının dar olmasına karşılık sigorta edebileceği riskler çok ve çeşitli olabilir. Devletin değil, özel teşebbüsün elinde bulunurlar ... (Yazgan Sos. Sig. 29-34; Beşer Sos. G. 225). Özel sigortalar gerçekte tehlike ve menfi bir durum olmayan konuları da risk kavramına alabilir, ama sosyal si- • 849. V. OTURUM 1 SİGORTA gortalann konu edindiği riskler beHidir ve hepsi geçinebilmeyi menfi yönde etkileyen tehlikelerdir. Şili gibi bazı ülkelerde sosyal güvenlik tamamen özel sigortalara bı­ rakılmıştır. Ancak sosyal güvenlik açısından özel sigortaların da bazı olumsuzluklan mevcuttur. Mesela: Özel sigortaların esas gayesi kar sağlamak olduğundan birbirleriyle rekabete girişirler, ağır rizikolardan kaçınırlar, müşterileri arasında seçim yaparlar, kar getirmeyecek olumsuzlukları sigorta etmezler, üstelik katılma isteğe ve tamamen prim ödeme şartına. bağlı olduğundan, özel sigorta gerçek anlamda sosyal güvenliğin dışında kalır. (Tuncay 143) 2.Ticari Sigortalar Ticari sigortalar denilen sigorta türü genel sigartacılığın benimsediği ve aynı esaslar üzere çalışan kurumlardır. Özellikleri; kuruculannın bundan kar etmeyi hedeflerneleri ve özel teşebbüsler olmalarıdır. Yani ticari sigortalar kamu kuruluşu değil birer özel teşebbüstürler, sadece üyeleri arasındaki yardırulaşmayı organize etmek için değil, para kazanmayı hedeflerler. Yardımlaşma, kurumun tabiatı gereği husule geHr. Sigorta etmeyi kendilerince karlı gördükleri belli rizikolan tespit eder, sigortacılıkta kullanılan ihtimaller hesabı, büyük sayılar kuramı gibi tekniklerden yararlanarak ve diğer sigortalarla rekabeti de hesaba katarak belli riskler için belli primler tayin ederler, devletin de belirlediği çalışma mevzuatı ve murakabe kurallan dahilinde icrayı faaliyet ederler. Daha önce de söylediğimiz gibi Türkiye'de anonim ortaklığı esaslarına göre çalışırlar. Girişte Sigorta Kavramı başlığı altında verilen bilgiler sigortanın her türlüsü için geçerli bilgilerdir ve ticari sigorta için de sözkonusudurlar. Sigortaya iştirak edenler açısından da iki sonuç sözkonusudur: Te. sadüfterin zararlı sonuçlarını önceden alınacak tedbirlerle ortadan kaldırmak, yani fertlerin hayatta karşılaşacakları rizikolar için kendilerini emniyette hissetmek istemeleri ve zararı sigartahların hepsine dağıtarak rizikoyu da dağıtmak ve hafifletmektir. (Rayegan 2).Ticari sigortaların karşılığında, daha önce de zikredildiği gibi, sosyal sigortalar ve özel dayanışma sigortaları vardır. ·Şöyle de söylemek mümkündür: Rizikoyu dağıtmak ve böylece dayanışma oluştunnak açısından bu üç sigorta da aynı işi görür. Farklı olarak sosyal sigortalan devlet düzenler ve yönetir ve bundan bir kar gayesi gütmez. Kooperatİf usulu çalışan yardımlaşma sigortalarını ise fertler özel olarak tanzim ederler ve kendileri yönetirler. Onların da gayeleri tamamen yardımlaşma ve rizikolann daha çok kişiye taksim edilerek azaltılmasıdır. Anonim ortaklığı tarzında çalışan ticari sigortalar asıl itibariyle, yani kuruculan ve yöneticileri bakımından ticari gayeyle, iştirakçileri ta- • 850. İSUılıf ŞERİtf/7 AÇISINDNI SİGOJ(fAf Doç. Dr. Fanık Bcş~r rafından ise maruz kalacakları rizikoları karşılıklı hafifletmek ve dolayısıyla yardımlaşmak maksadıyla kurulmuşlardır. Yani fonksiyonları ve sonuçları aynıdır, çalışma biçimleri ve işletilmeleri farklıdır. Bununla birlikte dayanışma (mütüel) sigortalarının günümüz şartlarında yürümesi daha zordur. Çünkü sadece iyilik yapma ve başkalarına faydalı olma duyguları insanları sürekli motive ~demezler. Böyle bir organizasyonun idaresi, geliştirilmesi ve yürütülmesi uzmanlık ve profesyonellik ister. Bu yüzden münavebe sistemi de işe yaramaz. Tek çare; böyle bir organizasyonu götürecek elemanları bulup sadece bu iş karşılığında istihdam etmektir. Bunun da cazip kılınabilmesi için bu elemanlara dolgun maaş vermek gerekecektir ki, sonuçta ticari sigortalarla aynı noktaya gelinmiş olacaktır. II. İSLAM ŞERİATI AÇlSINDAN SİGORTA A. Genel Hususlar l.Sig01ta ihtiyacının Evrenselliği Şu hususta kimsenin itirazı olmaz ki, güven (sigorta) ihtiyacı insanda fitri olan temel ihtiyaçlardandır. İslam ise fitrat dinidir. Bunun anlamı şudur: İnsanın fitratının (doğasının) arzuladığı ve ihtiyaç duyduğu her şeyde İslam onu düşünmüş ve bu arzu ve ihtiyaçları zararlı olmayacak biçimde karşılamıştır. Tevhid süreci, bütünüyle bir emniyet arama sürecidir denebilir. İman, emniyete, güvene girme demektir. İslam da, silme, selamete, barışa ve güvene girme demektir. Bütünüyle İslamın vaad ettiği şey de budur. Ve bu hem kısa ömür olan dünya hayatının, hem de uzun ömür olan Ahiret hayatının hedefidir. A11ah'ın isimlerinden ·birisi Mü'min'dir ki, eman ve emniyet veren demektir. Demek ki Allah ın bizim için istediği şeylerden birisi de emniyet içre olmamızdır. Hz. Yusufun (as) yedi yıllık buğdayı, gelecek ku;ak yedi yıl için biriktirme tavsıyesi batılı kaynaklarda bile sosyal güvenlik için ilk tedbirlerden olarak bahsedilir. (bk. Richardson 4) Bunun manası; güvenlik tedbirlerinin ilk kez vahiy kaynaklı olduğudur. Kureyş Kabilesine kışın ve yazınki ticarı yolculuklarında emniyet ve güven vermiş olmasını A11ah bir nimet olarak zikreder ve öyle anıl­ masını ister. (Kureyş suresi). Bu da bugün için bir özel sigorta konusudur. Allah(cc) Kuran'da çoğu kez güvenin ve barışın nimet olduğundan ve insanların bunu aramaları gerektiğinden sözeder. Madem ki, güven ihtiyacı insanın fitratında, yani doğasında mevcuttur, öyleyse bu konuda bütün insanlar aynıdır; ırkı, bölgesi ve inancı ne olursa olsun her insan korkar, bazı şeylerden zarar görür, hastalanır, bir afete maruz kalabilir, kazancında eksilme olabilir... vs. Bu ve benzeri olaylan kimse istemez ve olmaması için öyle ya da böyle tedbir alır. İşte buna güven duyma ihtiyacının, ya da sigortanın evrenselliği diyebiliriz. Ne var ki, • 851 • V. OTURUM 1 SİGORTA zamana, mekana, ekonomik ve idari sistemlere, dünya görüşüne ve lasaca zihniyetiere bağlı olarak bu ihtiyaç hissi artıp eksilebilir. Meseleye bir de bu açıdan baktığınıız-zaman bir İslam toplumu için farklı şeyler söyleyebiliriz. Bu da konumuz için önemlidir. 2. Zihniyetler ve Sigorta ihtiyacı Sigorta ihtiyacının zihniyetlerle ilgisi deyince şunu kastediyoruz: Bilindiği gibi sigorta, hangi çeşidiyle olursa olsun, bir çaredir, bir tedavi yöntemidir ve bir tedbirdir. Çare, tedavi ve tedbirlerden her birerlerine hangi olumsuz durum için başvuroluyorsa bunlar onun için ve onun gerektirdiği kadar varolacaktır. Dolayısıyla ülkelerin coğrafi ve jeopolitik durumundan, tabii zenginliklerine, idare biçimine, rejimine ve idare edenlerin durumuna, insanların dünyaya balaş açılarına kadar pek çok husus bu ihtiyaçların nevinde ve mikdarında değişiklikler husule getirebileceklerdir. Her ne kadar bu ihtiyaçların aslı evrensel olsa da, hissedilme mikdan ve giderilme yöntem ve maliyeti farklı olabilir. Tıpkı sosyal güvenliği ve onu temin eden teknikleri ve müesseseleri Batının ve başlangıçta insan emeğini korkunç ölçülerde sömüren Sanayi İnkılabı sonrası gelişmelerin ortaya çıkardığı gibi. Eğer o riskler orada ve o ölçülerde ortaya çıkmamış ve çalışanlar sosyal güvenliğe orada bu denli ihtiyaç duynıamış olsalardı o teknikler de orada ve o zaman ortaya çıkmamış olacaktı. Hatta diyebiliriz ki, güven ihtiyacı fıtri olmakla beraber, sigortanın beHi bir zamanda ve mekanda ortaya çıkmasının en önemli sebeplerinden biri, Batı Medeniyetinin ve onun bir ürünü olan kapitalizmin ürettiği bencillik, hodbinlik, kanaatsizlik ve bunlara paralel oluşan ahlaki tedennidir. Bu hibarla elbette ideal, ya da ideale yalan bir İslam toplumunda bu . kadar çeşitli ve kapsamlı sigortalara ihtiyaç duyulmayabilecekti. Çünkü orada Zekat, Akile ve Kasame gibi müesseseler kurumsa11aşmış ve bütün fonksiyonlarıyla işliyor olacaktı. Bugün sosyal sigortalar, ya da özel sigortalar kanalıyla sigorta edilen pek çok risk, farklı tazminat biçimleriyle de olsa, onlar tarafından giderilecek ve insanların pek çoğu daha fazlasına ihtiyaç duymayabilecekti. Nafaka müessesesi, ibadet anlamı taşıyan komşuluk ve akrabalık ilişkileri, kısaca manevi ve ahlaki alt yapı bazı ufak tefek riskleri zaten hissedilmez lalacak ve diğerlerini de hafifletecekti. Vakıflar pek çok ihtiyacı karşılayacak, gönüllü tasadduklar ufak tefek yaraları saracaktı. Hatta denebilir ki, bugün ticaretin ve seyahatın globa11eşmesinden ve başkalarıyla ilişkilerin zorunlu hale gelmesinden doğan riskler hariç, bugünkü şekliyle bir kurum olarak sigortaya hiç de ihtiyaç duyulmayabilecekti. Ya da ihtiyaç farklı boyutlarda olacaktı. Bir İslam ülkesi için en önemli sosyal güvenlik müessesesi zekattır. • 852. İSLAM ŞERii\11 AÇlSINDAN SİGO[(TAJ Doç. Dr. Farnk Beşer Zekat bugün gerek sosyal risk görülen çoğu tehlikeleri, gerekse özel sigortalann konu edindiği pek çok riski telafi eden bir yapıya sahiptir. Keza akile müessesesi de trafik kazalarından iş kazaları ve meslek hastalıklarına, tıbbi tedavi hatalanndan insan İlımalinden kaynaklanan her türlü yaralama ve ölürolere köklü çareler getiren bir kurumdur. Biz bunları İslamda Sosyal Güvenlik adlı eserimizde etraflıca anlattığımız için burada bu kadarla yetineceğiz, ama ayrıca akilenin bugünkü sigorta konuları içinde önemli bir asıl teşkil edeceğineyeri geldikçe tamas edeceğiz. Dolayısıyla, bir İslam toplumu için sigortadan bahsederken elbette daha değişik şeyler söyleyecektİk Karşımıza bugünkü kurumlar çık­ mayacaktı. Çünkü, işaret ettiğimiz gibi, o toplumun insanlarının hayata ve varlığa bakışları daha farklıdıı:. Bu farklı bakış açısı farklı ihtiyaçlar doğuracaktı ve o ihtiyaçları gidermek için de farklı kurumlar doğacaktı. Ama nüfus arttıkça, bilimsel ve teknolojik gelişmeler sürdükçe ve başka ülkelerle temas farklılaştıkça elbette İslamın kendi kurumlan da, asılları sabit kalmak üzere, gelişecek ve belki de ilişkilerin artmasına paralel, onlarla bir ölçüde entegrasyona girecekti. Fakat bütün bunlar onu kendi özelliklerinden soyutlamayacak, değişme sadece teferruatta ve uygulamada olacaktı. Şu anda biz bunu, yani salt İslam! kurumları konuşmuyoruz. İçinde bulunduğumuz farklı konumu konuşuyoruz. Bir İslam toplumunun kendi kurumları ayrı, İslam toplumuna geçişte yararlanabileceğimiz ruhsat ve zaruret prensibine dayalı uygulamalar ayrı ve bugün gayri İslam! bir toplumun kurumlannın hangisinden ne ölçüde istifade edebileceğimiz ise yine ayrı bir meseledir. Bize sözkonusu evrensel riskleri İslam kendi toplumunda nasıl telafi eder? diye sorduklarında biz onun toplumu için düzenlenmiş kendi kurumlarından sözederiz. Ama şu andaki meselemiz, mevcut kurumların hangisinden istifade etmemiz caiz, hangisinden yararlanmamız zaruret ve hangisine başvurınamız caiz değil meselesidir. Bunların bir kısmını caiz görınemiz, bu islama uygundur, İslam olsa bunu ku11anır, demek değildir. Bu konunun da çok iyi belirlenmesi gerekir. .. . 3. Konuya Bakış Usulünün Sonuca Etkisi Bütün dinlerin ve bu arada ağırlıklı olarak İslam dininin geliş gayelerinden en önem1i1eri, beş temel esasın korunması olduğunu biliyoruz. Bunlar aynı zamanda temel haklardan olan; Dinin, aklın, malın, nefsin ve neslin korunmasıdır. Diğer bir ifade ile, bunlar şeriatın maksatlarının esasını oluştururlar. Bunun anlamı şudur: Bir yerde iş gelir, bu beş esasın zayı olmasına dayanırsa- diğer bütün emir ve yasaklar ikinci, üçüncü... derecede kalır ve onların çiğnenmesi balıasma da olsa bunlar muhafaza edilir. İslamın bütün emir ve yasaklan da bu beş temel esası en sağlam biçimde korumak içindir. Onun için bunlara zaruri (olmazsa olmaz, ya da birinci]) • 853. V. OTURUM 1 SiGORTA mas1ahatlar denir. Sonra ikincil ve üçüncü] mas1ahat1ar gelir. Mas1ahat, insanın yararına olan, ya da bu beş temel esasın korunması için karı ve yararı zararından çok olan şey demektir. İnsanın bazan bir şeyi yapması, bazan da yapmaması yararına olabilir. Mas1ahat da ona göre değişir. Mahza (safi) maslahat ~e mahza mefsedet olan şeyler çok azdır. Bunun için bu beş temel esas açısından zararı yararından fazla olan şeyler mefsedettir, yani maslahat onları terk etmededir. Bu yüzden Allah (cc) içki ve kumarda insanlar için birtakım faydalar olduğunu belirtmekle beraber onları yasak1amıştır. Bu da şu demektir: Üçüncü] ya da ikincil mas1ahatlar açısından bazı şey1er insanın çıkarına görülebilir. Ama birincil ınaslahatlar açısından zararı daha fazla ise bu yasaklanır. Aksi durum da ,söz konusu olabilir. Yani üçüncü] ya da ikincil mas1ahat1ar açısından zararlı görülebilir. Ama birincil ınas1ahat1ar için kaçınılmaz bir şey ise yapılınası gerekir. Konuya girmezden önce gözönünde bu1undurınaınız gereken usul kurallarından birisi budur. Yani biz artık sigortaya sadece bir akit nazariyesi açısından ve dar kalıplarla bakamayız. Onun filan akde veya falan akde benzernesi ya da benzernemesi konunun hükmünü belirleyecek yegane unsur değildir. Meseleye artık global ölçülerde ve makasıd açısından da bakmak zorunda olduğumuzu bilmeliyiz. Bu da şu demektir: Sigorta açık ve bizatihi haramlardansa zaten sorunumuz yoktur ve de onu tartışriıayız. Ama öyle olmadığına göre, hangi çeşidiyle olursa olsun, sigortanın İslam açısından getirdiğine ve götürdüğüne bakmak ve hükmü ona göre verrnek durumundayız. İkinci olarak konunun büyük ölçüde riba (faiz), ğarar, cehalet, kumar ve müşterek bahis gibi ıneselelerle ilişkili görüldüğünü ve hararn diyenierin ona bu illetlerle hararn dediklerini hesaba katarak, bu kavrarnların bir nebze bulanıklığına ve İslam h~kuku açısından net tariflerinin yapılmamış olduğuna dikkat çekmeliyiz. Çünkü sigortanın faiz ya da bunlardan bir baş­ kasını içerip içermediğini ancak bunların cami birer tarifini yapabildikten sonra anlayabiliriz. Bu konu da bizim usulüınüz açısından çok önem verdiğimiz bir konudur. Üçüncü olarak fıkıh kurallannın ve akit nazariyelerinin çoğunun ictihad1ardan kaynaklandığını, bu kabil ictihad1arın bağlayıcı ve bizatihi maksud olaınayacak1arını kabul etmek zorundayız. Şunu dernek istiyoruz: sigorta gibi yeni bir akdi değerlendirirken onu kıyasladığımız bir akdi korumayı ve ona uymuyorsa berikini de reddetmeyi değil, o akdin gerçekleştirdiği maksadın sigortada da korunup korunmayacağını gözönünde bulundurmalıyız. Gaye o akde uyması değil, o akidle korunan maksadın korunmuş olmasıdır. Kaldı ki yeni ortaya çıkan bir akdin, önceden bilinen akid1ere benzeyip benzememesi değil, açıkça haram unsur ihtiva etmemesi • 854 o İSLAM ŞERİA11 AÇlSINDAN SİGOffA 1Doç. Dr. Fanık Beşer önemlidir. Bu bilgi, iletişim ve hız çağının globa11eşen dünyasında kim bilir daha ne bilinmedik akitler ortaya çıkacaktır. Bu yüzden olacak ki İslam, ticarı ilişkiler gibi sadece dünyayı tanzim e matuf ve zamanla değişrnek zorunda olan konularda teferruattan sözetmemiş ve köşe taşlarını dikerek, arasının doldurulmasını ilgililere bırakmıştır. Dördüncü olarak bu noktada usul açısından bir önemli meseleye daha işaret etmekte yarar vardır: Sigortanın adem-i cevazı için delil sayılan hususlardan riba ve kumar dışındakiler ya sünnetle veya ictihadlarla haram kılınan şeylerdir. İctibadlann hiçbir bakımdan Sünnet gibi olmadıkları tartışma götürmez. Biz Sünnetin de her bakımdan Kur'an gibi olmadığı kanaatindeyiz. Kur'an ın her ibaresi İslamın bir sabitesidir. Tarihle, zamanla ve mekanla değişmez. Tenakuz ve tenasüh ihtiva etmez. Ama sünnette aynı konuda mütenakız hadisler bulunabilir, nesh bulunabilir, tarihilik bulunabilir. Bu açıdan, herhangi bir konuda Sünnetin bütünlüğü fevkalade önemlidir. Nihayet meseleyi eğer bilinen bir akde benzetme gereği varsa, o zaman da menfi sonuç doğuracak bir akde ya da haram bir esasa benzetme zorunda olmadığımızı bilmemiz gerekir. Eğer bir yeni uygulama ya da akid, bir yönden haram bir asla, am~ bir çok yönden helal bir asla benziyorsa, hatta bir yönden haram bir asla, bir yönden de helal bir asla benziyorsa ve bunda bir zaruret, bir hacet, bir umum1 belva varsa onu ille de harama kı­ yasla haram saymak zorunda değiliz. Tam aksine bu gibi durumlarda helala kıyasla ümmetin işini kolaylaştırmanın ·dini n yüsr özelliğine daha uygun olduğunufukaha beyan etmektedir. (bk. İbn Abidin Tenk1h II/ ) Bu açıdan bakıldığında biz sigortanın haram asıUardan ve haram akidlerden çok helal olanlarına benzediğini göreceğiz. lleride göreceğimiz gibi; Emzirme, kefalet, muvalat, bekçilik vb. akitler bu kabil akidlerdendir. Bu da konunun hükmünü anlamada önemli bir usul meselesidir. Burada özellikle Batıdan gelen bazı yeni hukuki düzenlemeler ve müesseseler hakkında İslam ulemasının tavırahşlanyla ilgili de bir iki söz ... etmek is6yorum. Bunlardan biri; XIX. yüzyılın ikinci yarısından XX.yüzyıhn birinci çeyreğine kadar sıkça gördüğünıüz Batı karşısında eziklik ve oradan .gelen her şeyin doğru ve üstün olduğunu kabul eden ve Batıdan müspet (kabul eden anlamında) etkilenen ulemanın tavrını sürdüren modernİst ve tarihselci ulemanın tavrıdır. İkincisi ise bunun tam karşısında Batıdan menfi (tümüyle reddeden anlamında) etkilenen ve oradan gelen her türlü hukuki düzenleme ve müesseseyi reddeden ulemanın tavndır. Bunlar da Batıdan aynı ölçüde etkilenmişlerdir. Çünkü tepki göstermek de bir etkilenmektir . • 855 • V. OTURUM 1 SİGORTA her ikisi de orijinalliğe ve özgünlüğe aykındır. Çünkü birisi hataları gizleyen bir aşkın, diğeri ise isabetli hüküm vermekten uzaklaştıran bir nefret ve gazabın ürünüdür. İslam ise orijinaldir, nev'i şahsına münhasırdır. Orijinal olan her tespit ve düzenlemeyi hikmet bilir ve kendinin sayar. Zira hikmet , eşyamn aslına uygun muhkem bilgidir. Bu kabil tespitler dünya işlerini düzenleyen hukuk normlan da olsa, şeriata zlt bulunmadıklan takdirde onları da kendinin sayar ve alabilir. Nitekim bunu bizzat Hz. Ömer yapmış, Ebu Yusuf gibi ulema da olabileceğini söylemiştir. İşte bu konudaki üçüncü ve doğru olan tavır da budur. Yani bizim sigortaya da böyle bakmamızda bir mahzur yoktur. Zikredilenlere bağlı olarak şunu da söylemeliyiz: İslam hukukunun muamelat bahsi sözkonusu olduğunda adıgeçen ve özelljkleri belli olan akitler (el- ukfı.dü 1-müsemmat) cümlesinde zikredilmese dahi, ya da değişik bir ifade ile, akid nazariyesinin bazı özel kurallarına tamı tarnma uymasa dahi biz Dayanışma ya da Yardımlaşma Akdi diye bir akdin ruhu ve temel esasları ile İslamda var olduğuna inanıyoruz. Elbette bu akdin özellikleri diğer akidlere tamamen benzemek zorunda değildir. Farklı yönleri olacaktır. Bu akdin esasını Kur'an-ı Kerim'deki "İyilik ve takva üzere yardımlaşın, günah ve düşmanlık üzere yardımlaşmayın" (512) emri teşkil eder. Bu müsenna (simetrik) cümlenin her iki tarafının ihtiva ettiği iki özellik çok önemli iki noktaya işaret eder: Üzerinde yardımlaşma için toplanılan konu birr yani, İslamın hayır, güzellik ve doğru saydığı bir konu olacak ve de bu dayamşma takva yani, iyi niyet esasına dayanacaktır. Aksi ile de günah olan bir konuda olmayacak ve karşı tarafa tecavüz ve haksızlık niyeti taşımayacaktır. İşte bu esaslar dayanışma akdinin unsurlarını oluşturur ve bu temel unsurlarla daha değişik dayanışma ve yardımlaşma akidleri kurulabilir. İkinci olarak meşhur Iha (Kardeş kılma), ya da Muahat (Kardeşlik kurma) olayı bu dayanışma akdinin ikinci önemli delilidir. Bilindiği gibi, Mekke'den Medine'ye hicret olayının akabinde, maddi durumları bu sıkıntı yüzünden iyi olmayan muhacirleri A11ah Rasulü Medineli müslümanlara kardeş ilan etmiş ve her bir muhaciri bir ensarla kardeş yapmıştı. Ensar bu dayanışmayı hukuki haklardan daha güçlü telakki etmiş ve malının yarısını kendisine kardeş kılman muhacire vermişti. Bu olayın Medine'ye gelir gelmez değil de, geldikten beş ay kadar sonra olmasının da bir anlamı vardır. Bir süre normal yo11ar denenmiş, netice vermeyince bu yola baş­ vurulmuştur. Olay sembolik bir olay değildir ve tam 186 Mekkeli, o sayıdaki Medineli ile kardeşleştirilmiştir. (bk. Hamidullah I/181 vd.). Burada da aslolan şey bir ihtiyaçtan dolayı oluşturulan dayanışmadır. Diğer bir ifade ile, ih6yaçlann taksim edilerek azaltılmasıdır. Böyle bir akidde herkesin verBu iki tavrın • 856. İSLAAI ŞERiAn AÇlSINDAN SİGOKTA/ Doç. Dr. Fantk &şer diğine denk alması sözkonusu değildir. Yani, bir başka akdin sonucunun bu akidde de aynen çıkmasını beklemek yanlıştır. Çünkü o başka, bu ise daha başka bir akiddir. Mesela sonuçlan itibariyle bey ile istisna da aynı şeyler değildir. Üçüncü olarak, mevzuu itibariyle sigorta konulannı ihtiva etmese dahi fakat dayanışma akdinin ruhunu taşıması itibariyle bizim teklifimiz olan Dayanışma Akdi için bir asıl teşkil eden Hilfu'l-fudıll (Fazıletler Paktı) oluşumudur. Bu oluşum Hz. Muhammed in (sa) peygamberliğinden önce Mekke'de tesis edilen bir oluşumdur. Gayesi, Mekke de, özellikle de taşradan gelenlere karşı yapılan haksızlıklara karşı koymak ve hakkı gasbedilen zayıflara arka çıkmaktır. Konu, dediğimiz gibi direkt olarak sigorta konusu değildir ve olay peygamberlikten öncedir. Ancak bizim için önemli olan yönü bir dayanışma akdini gösteriyor olmasıdır. Diğer yönden, yıllar sonra Hz. Peygamber'e bu antlaşma (hilf) hatırlatıldığında, bu oluşuma katılmaktan gurur duyduğunu, bu şerefi, kızıl tüylü bir deve sürüsü ile dahi değişmeyeceğini ve şu anda çağrılsa yine gideceğini söylemiştir. Bu da bu düşüncenin devamlı olduğunu gösterir. Dördüncü olarak Hz. Peygamber'in bazı hadisleri de yine çeşitli meşru gayelerle farklı dayanışma akitlerinin kurolabileceğini göstermektedir. Mesela: · "Eş'ariler seferde zorda kalınca, ya da Medine'de ailelerine verecekleri yiyecekleri yetersiz olunca, kimde ne varsa bir bez içerisine toplar, sonra tek bir kapla aralarmda eşit olarak paylaştırırlar. Bunun için. onlar benden, ben de onlardandamm. " (Buhari, şerike 1; Müslim, fazailü ssahabe 167). Hz. Peygamberin Ebu Ubeyde başkanlığında sahile doğru gönderdiği bir kafilenin azıklan bitince başkanlan azığı olanlarm azığını toplayıp az az hepsine 'taksim etmişti. (Buhari, şerike 1, megaz1 65; Muvatta, sıfatü'n­ Neb164) .. Buhaı·ı nin aynı babmdan, Hz. Peygamber'in (sa) bu kabil birleştirme ve bölüşme işini birden çok kez yaptığım öğreniyoruz. Bu hadisleri, Buhari'nin, Yemekte, Nafakada ve Eşyada Ortaklık Babı adı altmda vermesi de aynca dikkat çekicidir. Meşhur Medine Vesikası da iddiamız için bir başka delildir. Aynca, daha önce zikri geçen akile, kasame, muvalat akdi gibi akitler de Dayanışma Akdi diye bir müstakil akdi n olabileceğini gösterir. Bun lar içerisinde özellikle akile pek çok yönden sigortayı andmr ve hükmünün anlaşılmasma ışık tutar. Çünkü Akile, engel olma anlamındaki akel kökünden gelen v.e in- • 857. V. OTURUM 1 SİGORTA sanın bir cana kastetmesine engel olacaklan düşünülen erkek akrabalan dır. Kasten olmayan öldürmelerde, ölen insanın diyetini katilinakilesi öder. Çünkü bu diyet çok büyük bir meblağdır. Bir kişinin ödemesi halinde onu sı­ fırlar. İkinci olarak bu kabil cinayetlerde insam engelleyen bir otokontrol mekanizmasının bulunması gerekir. Üçüncü olarak bir İslam toplumunu oluşturan insanlar birbirlerinden sorumludurlar. Birisini ezecek düzeydeki bir mali borçlanmaya diğerleri de bir yolla iştirak etmelidirler. Bu iştirak sistemi belirlendikten sonra kimse, benim bunda bir taksirim yoktur, öyleyse ben buna katılınıyorum diyemez. Dördüncü olarak, bütün insanların intima , yani aidiyet ihtiyacı vardır. Aile bir sığınma kurumu olduğu gibi, kişilerin akileleri de onların aidiyet ihtiyaçlarını tatmin eden ve onların sosyalleşmesini ve şahsiyet ve kimlik kazanmasını sağlayan kurumlardır. İşte akile böyle bir dayamşma müessesesidir ve eskiden olduğu gibi, sadece akrabadan ibaret değildir. Ta Hz. Ömer döneminde divanlar, yani insanların bir bakıma kayıtlı bulundukları nüfus kütükleri onların akilesini oluş­ turmaya başlamış; sonralarda ise bir yerleşim biriminin, bir meslek kuruluşunun vb. akile olabileceği tespit edilmiştir. Bugün için mesela; motorlu taşıt sürücüleri, işçiler, tabipler, iş­ verenler, esnaf grupları, denizciler, çiftçiler, besiciler, köylüler, kasabahlar... gibi pek çok benzer özelliğe sahip insanlar akile olabilirler ve birbirlerinin kan bedeli gibi ağır boçlarım beraberce öderler. Hatta akilelik ihtiyar) bir birliktelik değil, tıpkı sosyal güvenlik gibi, herkesin mecburen iştirak edeceği bir kurumdur. Bir İslam toplumunda heder olmasına müsaade edilen bir kan olamayacağı için, bir akileye iştirak etmeyen bir fert de bulunamaz. Görüleceği gibi, akile benzeri müesseselerde ya da akidlerde, diğer akidlerdeki nimet külfet dengesi, ya da adem-i mechuliyet aranmaz. Dolayısıyla, bilinmezlik her halükarda ve her çeşidiyle akdi ifsad eden bir unsur değildir. Kasame'de de aym özellikler vardır ve o da aym sebeplerle meşru kı­ lınmıştır. Bir mahalde ölü olarak bulunan ve üzerinde birisinin kasıt ya da taksıri ile öldüğüne dair belirtiler olan bir vatandaşın diyetini oraya en yakın kırk kişi ödemek zorundadır. Onlar da bundan imtina edemezler. Bu da kasamenin, mechuliyet taşımakla beraber, bu kabil dayamşma ·akidlerinin olabileceğine, hatta olması gerektiğine bir delildir. Keza, Muvalat akdi, bir dayanışma akdi örneğidir. Muvalat akdi nesebi ve akrabası bilinmeyen bir şahsın, bir diğeriyle şu şekilde anlaşmasıdır: Sen benim mevlam (kefilim) ol, ölürsem varisim olursun, elimden bir cinayet çıkarsa diyetini ödersin. Bu anlaşma icap ve kabulle tamamlanırsa zikredilen şartlaı: geçerlidir ve olacak cinayetin diyetini kefil • R58 • iSIJ.Jıt ŞERiA17 AÇlSINDAN siGOlr/'A/ Doç. Dr. Fanık &!şer ödemek zorundadır. Oysa bunda da mechuliyet vardır. Ne var ki, yukarıda da belirttiğimiz gibi, böyle insanların akileleri artık başka bir birlikteliktir, fertler değildir. Ama İslam hukukunun asıllannda böyle bir uygulamanın bulunması de1i1 olarak bize yeter. Buraya kadar zikrettiğimiz delillerden varmak istediğimiz sonuç şudur: Her ne kadar İslam hukuk kaynaklarında mahiyetleri ve iiı.'ikad şartlan belirtilen yirmi küsür akidde dayanışma akdi diye bir akid bulunmuyorsa da bizim bunu var kabul etmemizde hiçbir sakınca yoktur. Zira bir akid için zaruri olan unsurlar, sözünü ettiğimiz Dayanışma Akdinde de mevcut olabilir. Taraflar belli ise, karşıbklı rıza mevcutsa, akdin konusu meşru bir düşünce ise, nizaa götürecek mechuliyet yoksa artık akdiınİzin oluşmasına mani bir durum yoktur. Temel espri mevcut olduktan sonra zamanın değişmesiyle elbette konuların değişmesi de kaçınılmazdır. Bir gün bu akid çekirge sürülerinin zararlanna karşı, bir gün uzaydan gelen varlıkların tahribatından daha az zarar görmek için, bir gün de ozon yır­ tıklannın verdiği zararları telafi etmek üzere kurulmuş olabilir. Önemli olan, harcama yapanların harcamalarıyla orantılı olarak değil karşılaşacakları tehlikelere göre nimetlenecekleri bir oluşumun asıllarda mevcut olmasıdır. Bunun ispat edilmiş olması bizim için önemlidir. B. Günümüz İslam Hukukçularının Sigortaya Bakışları I. Tamamıyla menfi tavır takınanlar Sigorta konusunda menfi görüşe sahip olanların söylediklerine geçmeden önce şu hususu vurgulamalıyız: Buraya kadar yazdıklarımızı dikkatlice okuyanların rahatlıkla anlamış olacakları gibi, bizim hükmünü aradığımız sigorta türü ne sosyal sigortalar, ne de özel dayanışma sigortaları (mütüel sigortalar) dır. Sigorta caiz midir, değil midir , sorusu hep ticari sigortalar için sorulmuş, cevap arayanlar da hep bu sigortalara cevap aramışlardır. Ticari sigortalar da, yukarıda da zikredildiği gibi, genellikle anonim ortaklık tarzında ve m\iteşebbisleri açısından tamamen ticari maksatlarla kurulan, konu edindikleri rizikolar sınırsız, iştirak bedelleri pazarlığa tabi özel sigortalardır. Bu rizikolar; evin, dükkanın yanması, arabanın çalınması, çarpması, bedenine, iş makinelerine bir arızanın gelmesi, eşyasının varacağı yere sağ salim ulaşmaması, işyerine bir zararın isabet etmesi gibi onlarca olumsuz durum olabilir. İşte sigorta caizdir, ya da değildir diyenler hep bunları sözkonusu ederek konuşmaktadırlar. Yoksa bunları kastederek sigortaya caiz değildir diyenler de, konu sosyal sigortalar, ya da dayanışma sigortaları olduğunda onların caiz olduğunu söylemekte ve özet olarak demektedirler ki; sosyal sigortalarda ve özel dayanışma sigortalarmda aslolan yardımlaşma • 859 o V. OTURUM 1 SİGORTA düşüncesidir. Aralarındaki fark, sadece birini devletin, diğerini ise fertlerin organize etmesidir. Bu her iki sigorta türünde kazanç gayesi güdülmemektedir. Dolayısıyla bunun cevazında bir şüphe yoktur. İşte bu ictihad bizim için önemlidir ve yeri geldiğinde burada bazı çelişkilere düşüldüğünü ve bunu kabul edenin zorunlu olarak diğerini de kabul etmiş olacağını açmaya çalışacağız. Sigorta deyince bundan böyle hep özel ticari sigortalan kastedeceğimizi bir kez daha hatırlatarak diyebiliriz ki; sigortayı caiz görmeyenierin delilleri ve mesnedleri bellidir ve İslamda sigorta sözkonusu olan her yerde etraflıca zikredilmektedir. Bu yüzden biz bu delillerin tefenuatına girmeden özetini verecek, aksi görüşte olanların delil ve mesnetlerini de bulasa ettikten sonra kendi mütalalaanmızı serdedeceğiz. Sigorta caiz değildir diyen fukaha diyorlar ki: l.Sigorta uygulamasında garar ve cehalet vardır. Oysa garar ve cehalet içeren akidler İslam hukukunda yasaklanmıştır. Çünkü Allah Rasulü (sa) serbest suda bulunup, ne kadar çıkacağı bilinmeyen balığın ve havadaki kuşun satJşı gibi garar1ı satışları yasaklamıştır. Sigortayı tanıyan herkes bilir ki, sigorta uygulamalarında da böyle bir özellik vardır. Sigorta ettiren poliçede zikri geçen rizikoların vaki olup olmayacağını biln:ıediği gibi, sigartahlık süresince ne kadar prim yatıracağını da bilmemektedir. Keza, sigorta eden de ne kadar prim toplayacağını ve rizikonun olup olmamasına göre ne kadarıvaz vereceğini bilmemektedir. Bütün bunlar bir yönüyle garar, bir yönüyle de cehalettir. Çünkü garar, bir şeyin aslının, yani var olup olmayacağının bilinmemesi, cehalet ise özelliklerinin bilinmemesi demektir. (Bu iki kavram sonra açılacaktır). Sigortalı ne miktar ve ne kadar zaman ödeyecektirZ Sigartacı neyi kaça satmaktadır? Bunların hiçbiri malum değildir. Oysa bilinmeyen ve teslimi mümkün olmayan şeyin satışı caiz değildir. 2.Sigorta uygulaması kumar içennektedir. Nitekim kumar için parasını yatıran da kazanıp kazanamayacağını bilmemektedir. Onun için de kazanamama gibi muhtemel bir tehlike, yani riziko vardır. Sigorta da bundan farklı değildir. Oysa kumar yasaktır ve büyük günahlardandır. Öyleyse sigorta da ondan farksızdır. 3.Sigortada ayrıca rihan, yani müşterek bahis ve piyango anlamı vardır. Bunun haram olduğu da açıktır. Binaenaleyh, sigorta da haramdır. 4.Sigorta ayrıca, her iki türüyle faiz içermektedir. Çünkü sigorta şir­ keti poliçede belirtilen rizokonun tahakkuku halinde sigortalıya belli bir meblağ ödemektedir. Bu meblağ, sigortaimm o ana kadar verdiği primiere ya eşittir, ya ondan azdır, ya da fazladır. Birinci durumda gecikme faizi, • 860. İSlAM ŞERJA77 AÇlSINDAN SİGO[([AJ Doç. Dr. Famk Beşer diğer durumlarda ise artısıyla ya da eksisiyle fazlalık faizi tahakkuk etmiş olur. Faiz ise en korkunç haramlardandır. Bu bir yönüyle de peşin olmayan bir sarf akdidir ki, bu özelliğiyle o da faiz olmuş olur. 5.Sigorta bir yönüyle de haksız tazmin (ilzam bima la yelzem)'dir. Çünkü ilgili rizikoyu ortaya çıkaran sigartacı değildir. Bu riziko her iki tarafın da iradeleri dışında oluşmuştur. Böyle iken rizikonun gerçekleşmesi durumunda, sigartacı sigortalıya kendi taksıri olmayan bir olaydan ötürü para verecektir. Rizikonun gerçekleşmemesi durumunda da hak etmediği bir bedeli birşey karşılığı olmaksızın almaktadır. Bunlar ise haksız bir k:azanç ve haksız bir tazmindir. 6.Sigorta ayrıca güvence gibi objektif olmayan bir şeyin satışı demektir. Oysa bir fiyata konu olmayan, bedeli hesaplanamayan bu kabil şey­ lerin satılması caiz değildir. Ayrıca güven vermek herkesin tabii görevidir, bir hayır ve teberrudur. Sadece güven veriyor diye birisine para ödemek caiz değildir. 7. Sigorta ve özellikle de hayat sigortası takdir-i ilahiye meydan okumak ve onu kabullenmemek demektir. Bu yönüyle de caiz değildir. Bütün bu özelliklerinden ·ötürü sigorta başkalarının malını batıl bir yolla, ya da yollarla yemek anlamına gelir. Oysa Allah; "Mallarınızı aranızda batıl yollarla yemeyin" (2/188) diye buyurur. Herkesin bildiği gibi; garar, cehalet, kumar, faiz, müşterek bahis, haksız tazmin, kadere karşı koymak gibi şeylerin hepsi batıl yollardır. Sigortayı caiz görıneyen fukahanın söylediklerinin özeti budur. Onların bıi konuda yaptıkları araştırmalar hep bu maddeler üzerinde yoğunlaşır ve bu araştırmalarda bu hususlar açıldıkça açılır. Bazan bu açmalar o kadar ileri gider ki, fıkhın çeşitli konularından bulabildikleri ve ilgisi çok dalaylı olan delilleri bu konuda vaz edilmiş naslar gibi şerh ettikçe ederler ve kendilerince sigortanın bu mahzurları içerdiğine dair sayfalar,ça malzeme verirler. Oysa bir akdin bir yönden bir diğer akde benzemesi, onun da aynı bükümde olmasını gerektirmez. Şayet bu mahzurlardan sadece birisi sigortada tamamıyla bulunmuş olsaydı zaten onun adem-i cevazı için diğerleriyle ilişkisini aramaya hiç gerek kalmazd1. Unutmamak gerekir ki, bidayette müşrikler de faizle alışveriş arasmda bir fark görernemiş ve birbirlerine benzedikleri, hatta kendilerince, birbirlerinin aynı oldukları halde niçin faizin yasak edildiğini anlayamamışlardı. Ama buna rağmen para yerine malın sirkülasyonunu sağ­ lamak gibi çok küçük görülebilecek bir sebepten ötürü alışveriş helal, faiz ise haram kılmmıştı. Dolayısıyla biz burada, başkalarının hukuki dü- • 861 • V. OTURUM 1 SiGORTA zenlemelerine karşı tavır alışlarla ilgili yukarıda söylediklerimize tekrar atıfta bulunarak sigortayı caiz görenlerin delillerini zikredeceğiz . .. -··-··----- /2:Sijjöitayi Caiz Görenl"il· Sigortayı caiz gören fukaha ise bu iddialara cevap verdikten sonra kendi mütalaalarını da zikrederler ve her olayın risk kabul edilerneyeceği kaydım koyarak, her nev'iyle sigortanın caiz olduğunu söylerler. · İbn Ahidin in (1252/1836) ardından bir iki fakihi de ayırırsak İslam fikıhçılannm sigorta hakkında ancak 1950'lerden sonra çok şeyler yazdıklarını söyleyebiliriz. Doğrusunu söylemek gerekirse bu yazılanlarm çoğunun sigortayı tecviz etmemesine bakarak hep cümhurdan yana tavır alma insiyakıyle caiz olmayacağı kanaatini taşıyprdum. Bu çalışmarndan önce yaptığım kısa bir çalışman:ıa da bu düşüncemi, yani sigortanın caiz olmayacağı kanaatimi pekiştirrnek için başladım. Ama itiraf etmeliyim ki, mevcut delillerle bir süre bu düşünceyi zorladım, nihayet bir noktada nötürleşti ve ardından da öbür taraf ağırlık kazanmaya başladı. Eğer D1n ve onu kavrama anlamındaki Flkıh bir ikna olma ve itmi'nan bulma olayı ise benim de caiz olmayacağı sonucunun çıkmasım istediğim halde, caiz olacağını söyleyenierin delilleriyle ve onlara ilave kendi argümanlarımla ikna olduğumu, hatta buna mecbur kaldığıını söylemem gerekir. Bu bakış açı­ sıyla kendi mülahazalanmızı da katarak olumsuz görüşün iddiaları için şunları söyleyebiliriz. 1. Evet, Garar ve Cehalet, akdi ifsad eden hususlardandır. Ama bunların herhangi bir akidde hiçbir surette bulunmaması da mümkün değildir. Çünkü yasaklanan Garar da Cehalet de aslında Nizaa götüren bilinmezliği anlatırlar. Zaten bazı ulemaya göre ğarar ile cehalet aynı şeydir. (Karafi ). İslam hukukunda akdin unsurları tam ve meşru olduktan sonra akdi fasit ·kılan en önemli etken, nizaa götüren bilinmezliktir, mutlak anlamda bilinmezlik değildir. Yoksa konusu her özelliği ile bilinen hiçbir akid yoktur. ( Nizaa götüren bilinmezlik dışında akidlerde genişlik vardır ve tarafların iradeleri önemlidir. Mesela domates, pathcan ve biber gibi ardı kesilmeyen, patates, soğan,havuç ve turp gibi yerin altında ne kadar olduğu bilinmeyen sebzelerin bahçe olarak satıŞını fukaha caiz görmüştür. Bunda da küçümsenmeyecek ölçüde bilinmezlik vardır. Ancak bu işin erbabı üç aşağı, beş yukarı böyle bir bahçede ne olacağını bilir. Keza; yemesi içmesi ve giymesine karşılık bir kadınla emzirme akdi yapmak caizdir. Oysa ne kadar yiyeceği, ne keder içeceği ve ne kadar emzireceği belli değildir. Yine, çiçeğin peşinden dalında kaldığı kesinleştikten sonra meyvelerin satışı da caizdir. Oysa bunun önünde daha pek çok badireler ve bilinmezler vardır. Ramamda yıkanma gibi daha böyle pek çok bilinmezlik taşıyan akidler mevcuttur. • 862. İSLA.M ŞERİAT1 AÇlSINDAN SİGOITA/ Doç. Dr. Famk Beşer Mesela vekaJet konusunda birisi bir alacaklıya: Filan alacaklın iflas ederse veya bir ay içerisinde ölürse, ya da bir tarafa giderse ben senin kefilinim demesi durumunda bu kefalet sahihtir ve bu şartlardan birisi gerçekleşmesi halinde kefilin borcu ödemesi gerekir. Oysa bunda da hatırı sayılır bilinmezlik vardır. Gararh satışlara naslardah verilen örnekler; hayvanların damızhk erkeğinin spermi (medam1n), gebe hayvanın cenini (melak1h), balık ya da kara avcısının ağıyla ya da silahıyla belli bir atışta yakalayacağı av (darbetü 1kanis), dalgıçın belli bir dalışla çıkaracağı inci vb. (darbetü'l-ğaıs) ve dalında kabp kalmayacağı belli olmayacak kadar büyümemiş meyvelerdir. Görüldüğü gibi bunlardaki ğarar, yani, aldanınaya sebep olabilecek cehalet ileri derecede (fahiş) bir ğarardır ve asıllannın olup olmayacağı belli değildir. Her ikisinin de akdi ifsad etmesi, nizaa götürecek kadar fahiş derecede bulunmalanna bağlıdır. Gararın bey'de bulunması ve mesela Bey'ul-garar diye adlandınlması da bir ayırıcı fark olarak zikredilmelidir. Çünkü sigorta bir bey akdi değildir. .... __.,..__,,-.,..,_,_ -----~-~-- - S onra gararlı bir satışta, mesela, bir dalışta çıkacak İncilerin satışı durumunda, hiç inci çıkmaması halinde alıcı bütünüyle mağdur olur. Bu da haksız kazanca ya da nizaa götürür. Oysa sigortada aslolan, bu dayanışmayla elde edilen güvencedir. Muhtemel olan risk oluşmazsa, sigortacı bir yana, sigortalı dahi üzüleceğine memnun olur. Çünkü zaten onun hedefi, riske konu olan değerini kaybetmemekti. imdi sigorta akdinde nizaa götüren bir mechuliyet sözkonusu değildir. Çünkü sigorta kendine has çok dakik hesaplarla işlemektedir. Zaten gararlı satışlar, kendilerinde garar bul1p1duğundan ötürü yani lizatihi değil, bu durumun nizaa ve insanların birbirlerini aldatıp haksız kazanç sağlamalarına götürduğü için, yani 1iğayrihi haramdır. Tıpkı cuma ezanı okunurken alış­ veriş yapmanın yasak olması gibi. Bu alışveriş bizzat kötü, dolayısıyla da haram bir şey değildir, belki, euroaya koşma emrine zıt bir uygulama olduğu için haramdi.r. Bundan ötürü, cuma ezanı okunurken ona icabet ederek namaza gitmekte olan iki kişi, giderken de aynı zamanda bir satış anlaşması yaparlarsa bu caizdir ve haram değildir. Şöyle de diyebiliriz: . Liaynihi haramların bizzat kendilerinin yapılmaması, ligayrihi haramların ise harama götürecek tarzda yapılmaması asıldır. Binaenaleyh, bir akiddeki bilinmezlik ya da garar, an laşmazlığa götürmeyecek tarzda dakik hesaplara bağlanmışsa akdi ifsad eden garar olmaktan çıkmış demektir. 1 İkinci ve daha önemli bir husus, sigorta bir satış akdi değildir, dalı~ ı önce de anlatmaya çalıştığımız gibi, bir dayanışma akdidir. Bir akdin cai.:J • 863. V. OTURUM 1 SİGORTA olduğunu ispatlamak için onu bütün ca:iz ya da haram kılan unsurlarının tümüyle bir başkır akde benzetme gereği yoktur. Alışverişte kişinin yanında olmayan bir şeyi satması akdi iptal eder, ama selem ya da istisna akdinde bu durum bir zarar vermez. Bu konuda ve diğer tereddüt konularmda sigortanın başlı başına ve kendine özel şartları olan bir akid olduğunu hiç gözden ırak tutmamamız gerekir. 2. Kumar elbette korkunç bir haram ve büyük bir günahtır. Kumar olduğu kesin olan bir uygulama hiçbir surette caiz görülemez. Ancak bir yönüyle kumara benzeyen her şey kumar demek değildir. Allah (cc) kumarı da içkiyle beraber yasak ederken şöyle buyurur: içki ve kumar sebebiyle Şey­ tan sizin aranıza ancak düşmanlık ve buğz atmak, sizi Allah 'ı zikirden ve namazdan ahkoymak ister (5/91) Buna göre kumardaki en önemli özellik, ekonomik kayıptan ziyade, ahlaki tedennidir. Kumar abesle iştigal ve haksız kazançtır. Kumardaki büyük kayıplardan sonra genellikle düşmanlık ve buğz meydana gelir. Oysa hiçbir sigorta şirketinde bir başkasının aldığı ıvazdan ötürü kavga ve döğüş olmaz. Kumar iki tarafın, eğer kumar olmasaydı hiçbir anlam ifade etmeyecek olan iki ihtimalli bir şey üzerine bir meblağ koyarak abesle iştigal etmeleridir. Hangi yöntemle ohirsa olsun, oyunları boş bir zaman israfıdır, kimseye hiçbir dünya için faydası olmayan bir şeydir. Mesela kumar en basitinden yazı tura atarak aynanmış olsaydı, yazı tura atmanm, ya da atılan paranın yazı veya tura olarak düşmesinin tek başına ne anlamı olurdu? Ya da eğer kumar oynamamış olsalardı bu ihtimallerden hiçbiri bir şeyi değiştirmezdi. Kumar paraya da çevrilebilecek bu zaman israfımn ötesinde hiçbir şeyin artışına da sebep olmaz. Sadece kumar için belirlenen mal bir karşılığı olmaksızın el değiştirmiş olur. Kumar insana hiçbir güven sağ­ lamaz. Hem iş gücü kaybıyla, hem de yatırıma sevkedilmeyen ve atıl tutulan paralarla ekonomiye makro seviyede zarar verir, Daha önemlisi, kumarda hiçbir surette dayanışma ve yardımlaşma özelliği ve niyeti yoktur. Aksine, karşı tarafı mağlı1p etme ve yeme niyeti vardır. Bu da dayamşmayı değil, kin ve nefreti intac eder. Kumardaki kaybetme tehlikesini kişiler kendileri ve yok yer~ üretirler. Sigortayakonu olan tehlike ise iradeler dışında var olmasından korkulan bir şeydir. Kumarda alınan meblağm hiçbir sınırı yoktur. Kumarda insan bütün maddi ve ahlaki değerlerini yok edebilir. Sigortada ise belli bir kayıp (risk) karşılığında ve onun kadar alma sözkonusudur. Piyango ve müşterek bahis gibi eğlenceler de bu özellikleri itibariyle kumardan farkı olmayan şeylerdir ve bu yüzden de onlar da haramdır. Bin- • 864. İSLAAI ŞERİATI AÇlSINDAN SİGOKJA 1DQf. Dr. Fa m kBeşer lerce insan bir havuza para atacak, sonunda ise o paranın sadece bir kısmı sırf bir tesadüfle, mesela iştirak numarası şöyle şöyle olanlara verilecektir. Binaenaleyh, kumar için söylenen olumsuz şeyler aynıyla bunda da vardır. Hatta bu ayrı bir şey değil, sadece kumarın vasıtasının değişmesidir. Ya da kumara bazı hallerde oynayanların becerisi de etki edebilir ama bahis sadece bir tesadüfe ve iradeleri dışındaki bir olayın olup olmamasına, mesela filan atın ya da arabanın yarışı kazanıp kazanamamasma göre belirlenir. Sigorta ise bütün bu temel özelliklerde farklılıklar arzeder. Sigortaya iştirak eden şahıslar kumarda olduğu gibi abesle iştigal etmemektedirler. Sigorta ile birlikte, ma11arına ya da canlarına gelebilecek bir tehlikenin zararına karşı güven içerisindedirler. Yani bazılarının dediği gibi, sigortalı bir bakıma yatırdığı primlerle bir güven duygusu satın almaktadır. Sigorta ettirdiği muhtemel tehlike sigortasız olarak vaki olsaydı, kumarın aksine çok şey değişecekti. Belki de artık çolukçocuğuna bakamayacak ya da. işini kaybedecekti. Böylece hem kendisi mutazarnr olacak, hem de yıkılan işler ve akim kalan teşebbüsler sebebiyle ülke ekonomisi makro seviyede zarar görecek ve bu zarar da herkese dağılmış olacaktı. Ve en önemlisi, sigorta bir dayanışma ruhu sağlar ve bunu fiilen gerçekleştirir. Sigorta sebebiyle bir güven ve itmi nan hasıl olur. Kumar oynayanlar kazanmak için oynarlar. Kazanmak için de karşı tarafın kaybetmesini sağlamak gerekir. Kazanamayan kumarcı bir daha, bir daha oynar, nihayet düşmanlıklar başlar. Sigortalı ise rizikosunu telafi etmek için karşı tarafın kaybetmesini isteme ihtiyacında değildir. · Bütün bu farklılıklar, sigortanın kumara asla kıyaslanamaması için yeter sebeplerdir. imdi bir yönden benzerlikleri olması sebebiyle sigortayı kumar gibi saymak fıkhın ruhuna uymayan bir tutumdur. 3.Şüphesiz sigorta akdinde herhangi bir çeşidiyle faizin bulunması, müslüman adamın ondan şiddetle kaçması için yeter sebeptir. Hatta başka sebep aramaya bile gerek yoktur. Zaten sigortanın bir faizli akid oduğunu ispat etmiş olsalardı, onu caiz gönneyenler bunun için bir başka delil arama gereği dahi duymazlardı. Ama faizin öncelikle alışverişin bir alternatifi olduğunu bilmemiz gerekir. Bu yüzdendir ki, müşrikler faizi alışverişten ayıramamışlar ve ikisinin de aynı şey olduğıınu söylemişlerdi. Yani faizde de alışverişte de daha çok kazanma gayesi vardır. Ne var ki, birinde bu gaye meşru yolla, yani kimseye haksızhk etmeden, diğerinde ise haksız ve zulüm sayılan bir yo110 tahakkuk eder. Zaten faiz yasağının hikmeti, zulmü ortadan kaldınnaktır. Fazla alarak zulmetmeyi, az alarak ya da fazla vererek zulmedilmeyi. Oysa • 865. V. OTURUM 1 SİGORTA sigorta daha çok kazanma gayesiyle değil, kaybetmeme gayesiyle çalışır ve zulüm içermez. · İkinci olarak ribada mutlak ziyadelik olduğunu, riba kelimesinin de kökü itibariyle buna delalet ettiğini, oysa sigortada böyle mutlak bir fazlalığın bulunmadığını gözönünde bulundurmamız gerekir. Zaten faizin tariflerine baktığımızda da aradaki fark açık olarak görünür: Serahsl'ye göre riba: Alışverişte .bir bedel karşılığı olmaksızın şart koşulan fazlalıktır. (Mebsüt 12/109, Fazl ilahi 25), İbnü 1-Arab! ye göre: Bedelsiz her türlü fazlahktır. (Ahkam 1/242, fazl ilah! 26), İbn Kudame ye göre: Belli eşyadaki fazlahktır. (Muğn1,4/3, Fazl ilah!, 26) En tutarlı olanlarından seçtiğimiz bu tariflerden de anlaşılacağı üzere ribada ittifak edilen husus, bir fazlalığın ve de bedelsiz, yani haksız olarak tahakkuk etmesidir. Oysa sigortada böyle mutlak anlamda bir fazlalık yoktur. İkinci ittifak edilen nokta, ribadaki bu fazlalığın şart koşulan bir fazlalık olmasıdır. Ancak bu şart koşmanın mezkür olması gerekmez, bu bedelsiz fazlalığın örfen ve teamülen şart görülmesi yeterlidir. Belki de faizi diğer muamelelerden ayıran en önemli özeUiği işte bu şart koşulan fazlalıktır. Yoksa alışverin her türlüsünde de fazlalık vardır ama bu bedelsiz bir fazlalık değildir. Karzın iadesinde bir hediye takdim edilebilir, ama bu şart koşulmadığı için faiz değildir. Demek ki, faizi faiz yapan hem bedelsiz bir fazlalık, hem de bu fazlalığın lafzen, ya da bükmen şart koşulmuş olmasıdır. Aynca riba; misliyyattan olan değerlerin aynı cinsten alanlarının, satışlannda zaman faktörüne göre meydana gelen değişmedir diyebiliriz. 4. Sigortada haksız tazminin olması mümkün değildir. Zira, sigartacı hem alacağını, hem de ödeyeceğini çok ince hesaplarla bilmektedir. O öde. meleri bilerek, hesaplayarak ve isteyerek yapmaktadır. Kaldı ki, bunun benzeri başka meşru akidler de vardır. Kefalet ve muvalat akdi bunlardandır. Nitekim Hanefi, Malik! ve Hanbell1ere göre, mechul bir borca kefil olmak sahihtir ve kefil, gerektiğinde bu borcu öder. Nasıl bu borç sadece kefaletle lazım olmuş ise, sigortaemın ödeyeceği de öyledir. 5. Güven verme gibi subjektif şeylerin satılamayacağına dair bir delil yoktur. Aynca güven duygusu diğer bütün hayırlann ve değerlerin başında gelir. Her türlü gelişim ve üretim ona bağlıdır. Dolayısıyla güven duygusu bir menfaattır. Menafiin de çoğu İslam hukukçusuna göre mal gibi mütekavvim olduğu bir gerçektir. Sonra bir bekçinin bir çobanın yaptığı şey nedir? insaniann sadece güven içerisinde bulunmalarını sağlamak değil l midir? Oysa böyle bir akid herkese göre caizdir. Öyleyse bekçi aldığı parayı \ neyin karşılığında almaktadır? Bir tehlikeyi savdığında onun karşılığıdır \ denebilir. Ama aylarca o muhtemel tehlike vaki olmasa bekçi yine ücret ala- L • 866 • iSLA!ıi ŞERİATI AÇlSINDAN SİGO [(fA 1Doç. Dr. Fantk Beşer caktır ve görünürde bunun bir karşılığı yoktur. Oysa onun sebebiyle insanlar rahat uyumaktadırlar. İşte sigorta da bunun gibidir. Onun hep ayrı bir akid olduğunu gözönünde bulundurmaz sak, şu yönüyle şu tasarrufa benziyor, öyleyse onun hükmündedir ... der dururuz. Güvenin bir hayır işi olduğunu söyleyerek satışının caiz olmadığını söylemenin de hiçbir delili yoktur. Bu sadetde tartışmaya değ:ıııeyecek kadar konuyla ilişkisizdir. (" 6.Sigortanın, hatta hayat sigortasmm, takdir-i ilahiye bir adem-i rıza, bir kabu11enmeme olduğunu söylemek de bütünüyle gülünçtür. Bunu birileri belki de muziplik olsun diye söylemişlerdir. Yoksa, Hz. Ömer'in (ra) dediği gibi, Allah m (cc) bir kaderinden diğerine sığınmak caiz olmayan bir şey değildir. Yağınurdan kardan etki1enmemek için evine çatı yaptıran, kışın rahat etmek için odun, kömür ve yiyecek biriktiren, hatta tedavi olmak için ilaç satmalan insanın kadere karşı geldiğini söylemek ne ise, sigortah olanın da kadere karşı geldiğini söylemek odur. Bunun üzerinde fazla söz söylemenin hiçbir gereği yoktur. lll. SONUÇ VE MÜLAHAZALAR Buraya kadar verdiğimiz bilgilerden varacagımız sonuçları şu mülahazalarla özetiernemiz mümkündür: Birinci Mülahaza: Malına ve canına karşı güven içinde olma duygusu insanın fıtratmda bulunan bir ihtiyaçtır. Sigorta akdi böyle bir ihtiyacın karşılanması düşüncesiyle doğ:ıııuştur. Çıkışı itibariyle sigortanın gayesi güven ihtiyacını karşılamaktır. Son vardığı nokta itibariyle fantazi ve haram sayılabilecek sigorta türlerinin bulunmasma karşılık, asıl itibariyle sigorta İslami bir müessesedir denmese dahi, İslilma aykm de'gıldır;-ya da Islama aykm-YifnTeri-ii;icl"Errilebilir denebilecek bir müessesedir. Çünkü gayrı İslami olan yönleri akdin kendisinden değil, içinde bulunduğu sistemleı-le olan entegrasyonundan kaynaklanmaktadır. Bugün mevcut sigortadan yararlanmak, aynı zamanda Allah Rasulü'nün Cahiliyet kurum .ve uygulamalarım alırken izlediği yoldur. O bunların bir kısmını olduğu gibi almış, bir kısmını tadil eylemiş, bir kısmını da tamamen reddetmiş tir. Pek çok çeşidi açısından sigortada, iddia edildiği gibi; faiz, garar, kumar vb. olumsuzluklar ya hiç yoktur, ya da bunlar uygulama bakımından giderilebilecek boyuttadır. Sigortayı ele alan fukahanm çoğu bu konuda gereksiz tekellüflere gitmiş ve delil olmayacak pek çok malzerneye tutunmuş olarak görünmektedirler. İkinci Mülahaza: Sigortayaparçalar halinde bakanlar ve onu fıkhın meseleleriyle kıyaslayanlar, ya da diğer bir ifade ile, ona yakından ve büyüteçle bakanlar onu reddetmekte, bir kül olarak, ve makasıd-ı şeriayı dü-~-~- --~-·-···-- "_,. • 867 o . . \ 1• OTURUM 1 SİGORTA şünerek, ya da uzaktan ve kuşbakışı olarak bakanlar ise onu caiz görmektedirler. Üçüncü Mülahaza: Bununla birlikte sigorta bu boyutlarıyla Batı Medeniyetinin ve onun bir ürünü olan kapitalizmin bir ihtiyacı olarak doğ­ muştur. Bir İslam ülkesinde durum elbette farklı olacaktır. Öyle bir ülke olsaydı orada sigortanın alternatifleri olan kurumlar değişik olacaktı ve biz onların kurumsa11aşmasının tatbiki ile ve özelliklerini anlamakla meşgul olacaktık Dördüncü Mülahaza: İslam ülkesinde birlayetten beri varolan kurumlardan özet olarak yukanda sözettik ve bunların başta akile olmak üzere, zekat, kasame, muvalat akdi, ve kısmen de değişik maksatlı vakıflar olduğunu anlattık Bunların kapsamları, şemsiyelerine aldıkları rizikolar ve çalışma sistemleri açısından farklı oldukları da bir gerçektir. Burada onların bu yönlerini .anlatabilmemiz mümkün değildir. Şimdilik İslamda Sosyal Güvenlik adlı doktora çalışmamızda bu konulara değişik açılardan temas ettiğimizi bildirmekle yetinelim. Şunu de ekleyelim ki, nüfus arttıkça, bilim, teknoloji ve başkalarla olan iHşkilerinıiz geliştikçe, müslümanların bu mevcut akitleri geliştirnıeleri, yenilerini kurınaları ve baş­ kalarının kurduklarından uygun olanlarını, gerekirse ayıklama yaparak ıslah edip kullanmaları da mümkündür. Bu sözünü ettiğimiz İslami kurumların çare aradığı olumsuzlukları gözönünde bulundurduğumuz zaman, İslam hukuku açısından riskleri; a.İnsan İlınıalinden kaynaklanan yaralama ve ölünıler, b.Tabii olumsuzluk ve afetler diye ikiye ayırabiliriz. Birinci gruptaki riskler için başta akile ve kısmen de kasanıe, ikinci gruptaki riskler için ise büyük ölçüde zekat birer sigorta görevi görürler. Birinci grup için yukanda verdiğimiz örneklerle, . zekatın kapsadığı riskler için ise, İslamda Sosyal Güvenlik adlı eserİnıize havale etmekle yetineceğiz. Ancak bu kurumlar hiçbir zaman bugünün sigortasının kapsadığı riskleri kapsanı az. Ayrıca özellikleri de. farklıdır. Binaenaleyh, İslam hukuku ile idare edilen bir ülke olsaydı orada da insanlar günümüzdeki sigortalara benzer sigortalara ihtiyaç duyacaklardı. Beşinci Mülahaza: Başta ticaret olmak üzere pek çok ilişkinin globalleştiği bugünün dünyasında ticari sigortanın bulunmanıası başlı başına bir riziko teşkil eder ve müslümanların ekonomik açıdan nıağlubiyetini sonuç verir. Ekonomik açıdan nıağlup olan nıi11etlerin hiçbir sahada üstünlüğünden sözedilenıez. Nitekim Hz. Peygamber'in mücadelesinde ekonomik savaşın önemli bir yeri vardır. Bedir Savaşı öncesi Şam ticaret yolunun kesilmesi, Medine ye gelen müslümanların ayrı bir pazar kurarak • 868 • iSUıM ŞERJAn AÇlSINDAN SİGOJ(J'Af Doç. Dr. Fantk Beşer oradaki ticareti meşru yollarla kısa zamanda ele almalan ve pek çok savaşın ilk müslümanların mali gücüyle finanse edilmesi bunu gösterir. Bugün sigortayı kabul etmeyen .bir tacir ürettiği malı ihraç ederse batar ya da batırıhr. Başka ülkelerden mal almaya kalkarsa bunu kimse kabul etmez. N eticede ticaret olmaz. Oysa ülkelerarası ticaret İslam siyasetinin önemli bir parçası ve vasıtasıdır. Binaenaleyh, bugün sigortaya ihtiyaç olmadığım söylemelş. anlamsızdır ve sigorta bu bakımdan aynı zamanda bir zarurettir. Altıncı Mülahaza: Sigortanın hiçbir çeşidiyle caiz olmadığım söylemenin anlamı ve mesnedi yoktur. Çünkü zekatın fonksiyonu bugün risk olarak kabul edilen pek çok olayı sigorta etmektir. Keza, yııkarıda gördüğümüz gibi, akilenin ve kasamenin de yaptıklan aynı şeydir. Öyleyse fark olsa olsa bu İslami kurumlarla, modern sigorta kurumlan arasındaki çalışma ve kapsamda bulunabilir. Bu noktada da sosyal sigortalar ve dayanışma sigortalan açısından hükmü değiştirici bir farkın bulunmadığını gördük. Bunlarla ticari sigortalar arasındaki farkın ise öze taalluk etmediğini anlatmaya çalıştık. Bu durumda prensip olarak sigortanın h.er çeşidiyle caiz olduğıı anlaşılmış olur. Yedinci Mülahaza: Bugün içinde bulunulan şartlarda müslümanların konu açısından iki alternatifleri vardır: 1. Bir yönden içinde bulundukları ülkenin gerek sosyal güvenlik kurumlanndan gerekse özel sigortalarından, açık bir mefsedet taşımıyorlarsa, yararlanmak. 2. Diğer yönden de muhatap oldukları kanunlar elveriyorsa, daha İslami alternatifkurumlar kurmak. Biz şimdiye kadar hep birinci alternatif üzerinde konuştuk ve onun da başlı başına bir geçiş dönemi kurumu olarak müslümanların iştirakine engel olacak düzeyde mefsedet içermediğini, aksine, maslahat yönünün, mefsedetinden ağır bastığım anlatmaya çalıştık. İslam da olsaydı böyle yapm·dı, demek istemiyoruz. Ama bugün müslümanlar da bu sigorta kurumlanndan yararlanabilirler, hatta yararlanmalıdırlar, diyoruz. Bunların her ha1ükarda haram olduğıınu söyleyenierin delillerinin ikna edici olmadığını iddia ediyoruz. Sekizinci Mülahaza: Burada şunu da ilave etmeliyiz: İlginç ve de çok açık bir tenakuzdur ki, ticari sigortalan, hedefi kazançtır diye caiz görmeyen hemen bütün fıkıhçılar, sosyal sigortalan ve dayanışma sigortalanm, hedefi yardımlaşmadır diye caiz görmektedirler. Oysa. aralarında, yukarıda işaret ettiğimiz gibi, bazı farklar bulunmakla beraber, hüküm değişikliğine medar olacak böyle cevheri bir fark yoktur. Çünkü: • 869. J V. OTURUM 1 SİGORTA Sosyal sigortaları devlet organize etmekte ve topladığı primleri gerekirse yine ticari faaliyetlerde çalıştırmaktadır. Bu sigortaların da bir kurumu, çalışanları ve bunların giderleri olmaktadır. Bütün bu harcamalar sigartahların verdikleri primlerden karşılanmaktadır. Yine bu sigortalarda da veren ne kadar vereceğini, bir ıvaz alıp alamayacağını, alsa da bunun ne kadar olacağını bilememektedir. Mesela bazıları sosyal sigortaların sigorta ettiği risklerden olan hastalık sigortasına ömür boyu prim yatırıp hiçbir karşılık almayabilirken, bazıları da bugün yatırıp yarın ömür boyu yatıracağının birkaç katı hastalık gideri· alabilmektedir. Dayanışma (mütüeD sigortalarına iştirakin de caiz olduğu söylenir. Oysa onun da bu açıdan bir farkı yoktur. Bir defa günümüzde artık hiçbir sigorta şirketi büyük riskleri tek başına karşılayamamakta ve tıpkı sigartah bir fert gibi bir üst sigortaya (mükerrer sigorta, reasurance) iştirak etmek zorunda kalmaktadır. Binaenaleyh, başlangıçta iştirak edilen sigorta türü dayanışma sigortası dahi olsa; sonucu itibariyle ticari sigorta olacak ve hüküm yine aynı olacaktır. Diğer yönden bu sigorta nihayet bir kurum olacak ve işini yürütenleri bulunacaktır. Onlar da hayatlarını idame ettirebilmek için maaş alacaklar ve bu maaşa sigorta primlerinden başka kaynak bulunamayacaktır. Bu kurum işler ve rekabet edebilir hale gelebilmek için çalışanları özendirilecek ve işleri cazip kılınacaktır. Bu da ancak onlara dolgun ücret verilmekle mümkündür. Bu ücretin bir sınırı yoktur. Sınırı olmayan ücret çalışanlar hesabına aynı zamanda kazanç demektir. Neticede ticari sigortalarla bu açıdan aralarındaki fark sadece onlarda işletenierin ka.zancının be11i olmaması ve kazancı kendilerinin be1ir1eme1eri, herikinde ise kazancın belli olmasıdır. Zekatta da benzer durum vardır. Zekat kurumunun memurları maaşlarını topladıklan zekattan alırlar. Oysa zekat belli rizikolan sigorta etmek için var olan bir kurumdur. Binaenaleyh, ticari sigortaların ticaret ediyor olmaları başlı başına akdi ifsad eden bir durum değildir. Çünkü bu çok kişiyi ilgilendiren bir organizasyon işidir. Bu işi bilen insanlar çıkıp, biz sizin aranızda şu şu konularda bir dayanışma ve riziko taksimi müessesesi kurar ve işietiriz ama bunu şu bedelle yaparız diyebilirler. Bunda bir sakınca yoktur. Bir başkaları da çıkar, biz aynı işleri şu kadar ucuza yaparız derler. Böylece rekabet ortamı doğar ve işin maliyeti, gerçek bedelini bu1ma noktasına kadar düşer. Sigorta· şirketlerinin şimdi çok kazanıyor olmaları, bu işi yapaniann yeterli sayıda bulunmamasındandır. Bu istikrar düzeyine • 870. isıJ..Af ŞERİN'l AÇlSINDAN SİGOKTA 1Doç. Dr. Fanık Beşer indikten sonra da zaten dayanışma sigortalanyla aynı noktaya gelmiş olurlar. İkinci alternatif, müslümaniann mefsedeti daha az, ya da maslahatı daha fazla olan dayanışma sigortalarını kurup işletmeleri ve diğerleriyle rekabet eder düzeye getirmeleridir. Ülkemiz için bunun çalışma örneği, yukarıda sözünü ettiğimiz ve kooperatİf usulü çalışan mütüel (mütekabil) sigortalardır. Bunlar elbette ticari birer işletme olarak diğerleriyle yarışabilme durumunda değildir. Ancak toplanılan primierin nemalandırılıp, bir yolla iştirakçilere iade edilmesi ve de işletme payının biraz yüksek tutulması, öyle anlaşılıyor ki, bu tür sigortaları da çalışabilir hale getirecektir. Son günlerde bunun ümit verici örnekleri görülmektedir. Epeyce zamandan beri de Malezya, Pakistan, Sudan ve İran gibi müslüman ülkelerde uygulanmakta ve istikbal vadedici sonuçlar alınmakta idi. Şu noktayı da gözden ırak tutmamak gerekir ki, bir kurumun İslami olabilmesi ve İslamın istediği sonuçları verebilmesi onun İslami bir ortamda bulunmasma ve İslamın diğer bütün kurumlarıyla gerekli entegrasyonu kurmasına bağlıdır. Ayrıca verimli olup olmayacağı, İslamın kendi paradigmasma göre değerlendirilmesiyle anlaşılabilir. Kapitalist bir ortamda İslami bir kurum yürümeyebilir. Bu onun yetersiz ve gereksiz olduğunu göstermez. Dokuzuncu Mülahaza: Bugün özellikle sigorta ettiren açısından sigortanın sıhhatinde bir problem yoktur. Çünkü onun sigartacı ile direkt bir ilişkisi bulunmamaktadır. Durum sadece; sigortalımn, kendisi için hayati bir değeri bulunan bir varlığının elden çıkması halinde doğacak olumsuzluktan korkmasıyla, kendisi gibi olanların oluşturduğu bir dayanışma havuzuna ortak olması, oraya hibe anlamı taşıyacak bir bedelle katılması, böylece oradan benzer tehlikelere yapılacak yardımı hak etmesinden ibarettir. Öyle ki, bu organizasyonu kabul edip oraya prim yatıran ortağın, primini yatırdığı andan itibaren vermiş olduğu meblağla irtibatı kopar ve o kendi mülkiyetinden çıkar. Tıpkı zekatta olduğu gibi. Bilindiği üzere, I:Iz. Peygamber e takdim ettiği yemeğin zekat malından olduğunu hatırlatan birısme o: Senin için zekattı ama benim için hediye oldu diye buyurmuşlardır. Yani aralarında bir konuda dayanışma oluştunnak isteyen birtakım insanlar, bu dayanışma ameliyesinin organizasyonunu bu işin koropetanı olan bir şirkete ücretle yaptırmaktadırlar. Sigortacı, aldığı ücreti bu havuzun ve bu ameliyenin organizasyonu karşılığında almaktadır. Bu ücretin az ya da çok olması karşılıklı rızaya bağlıdır ve akdin sıhhatini etkilemez. Bundan topladığı, yani hakettiği ve arbk kendi müstakil mülkü olan ücretlerle gidip faiz gibi haram işler çevirmesi, ikincil bir konudur ve sigartah o 871 • V. OTURUM 1 SİGORTA ile olan akdini hukuki yönden bozmaz. Müslüman ıçın sadece haramzadeleri güçlendirmernek gibi ahlak! bir görev kalır. Tıpkı içki satan bir dükkandan alışveriş yapmak, y~ da içki üreten fabrikaya üzüm satmak gibi. Gerçi müslümanın bundan da kaçınması gerekir. Ama ortada hayatı bir ihtiyaç varsa ve onlann alternatifi de yoksa müslüman, aslı itibariyle sahih olan bu alışverişi yapmak zorunda kalacaktır. Ne var ki, bir taraftan da ahlaki yönden dahi sağlam olan kendi müesseselerini kurmakla uğ­ raşmalıdır. İşte sanıyorum son dayanışma sigortalan teşebbüsleri bunun bir ürünüdürler. Sigortada bugünkü haliyle bazı olumsuzluklarm bulunduğu da bir gerçektir. Sigorta ettirdiği değerini kasten imha etmek, yakmak, yuvarlamak, böylece etrafa dahi zarar vermek vb. Ama bu tür hukuki suiistimallerin her halü karda bulunabileceğini de bilmemiz gerekir. Ayrıca bunların toplumu oluşturan insan tipiyle .ve ahiakla ilişkili olduğunu, bunlardaki düzelmeye paralel bu olumsuzlukların da azalacağını söylemek mümkündür. Hukukun ineelmesi ve tespit imkanlannın çoğalmasıyla bu tür olaylarm asgariye inme temayülünde bulunduklan da bir gerçektir_. Onuncu Mülahaza: Her çeşidiyle sigortanın caiz ya da haram olması en azından tartJşmalı bir konudur, muhtelefun fihtir. Bu kabil konularda aslolan maslahattır, bir yönüyle de ilgili insanın kalp itmi'nanıdır. Delilleri ve söylenenleri dinledikten sonra kalbi bir yönde rahat olan kimse "Bir kez de kalbinize sorun" hadisine uyarak o yönde hareket eder. Karar ve fetva durumunda olan insanlar da ümmetin maslahatını düşünerek hareket ederler. Eğer maslahat cevazı doğı:ultusunda ise o yönde, değilse aksi yönde karar ve fetva verirler. Doğrusu biz bütün deli11eri ve de makasıdı gözönünde bulundurduğumuzda, aksini istediğimiz halde, caiz olduğu nok. tasında ikna olduk. Şu da bir g~rçektir ki, sigortanın haram olduğunu söyleyenıerin göüşleri gözönünde bulundumlsa dahi bu haramlığın lizatihi bir haramlık olıadığı açıktır. Böyle liğayrihi haram olan konularda umumi ihtiyaç bulunduğunda maslahata bakarak ve umumi ihtiyacı zaruret sayarak cevazına hükmedilir. Oysa biz yine de hatırıatıyoruz ki, sigorta akdi, iddia edilen gayri meşru akitlerden hiçbirisi değildir, belki başlıbaşına bir dayanışma akdidir ve böyle cemaatın ve kamunun yaranna olan akitlerde diğerlerinde caiz olmayan bazı hususlar caiz olabilir. Aynca hükümler illetlere göre verilir, ama hükümlerin gayesi onlann hikmetlerinin gerçekleşmesidir. Buna göre ilietin nasla ya da icma ile mevcut olduğu her konuda değişiklik olmaksızın aynı hüküm verilir. Bu bir hukuki zorunluluktur. Ama ilietin ictihadla ve de farklı farklı belirlendiği yerlerde hikmetin bulunup bulunmadığına bakılır ve hikmet doğrultusunda G • 872 o iSl.Aıll ŞERİA77 AÇlSIND/ıN SİGOJ(J'Af Doç. Dr. Famk Beşer hüküm verilir. Mesela kumar olduğu belli bir tasarrufa, düşmanlık ve buğz intac edip etmediğine bakılmaksızın haram hükmü verilir ama kumar olduğunda ittifak edilmeyen bir tasarruftın haram olması, bu sonuçları doğurmasıyladır. Bu noktadan bakıldığında sigortada kumar, faiz vb, haramların hiçbirisinin doğurduğu sonuçlar bulunmamaktadır. Dolayısıyla sigortanın caiz görülmesi, o tasarrufların haram kılınmasının hikmetlerine bir halel vermemektedir. Öyleyse onun da haram olmaması gerekir. Onbirinci Mülahaza: Hangi çeşidiyle olursa olsun, sigorta bir topluluğu ilgilendirdiği, böyle durumlarda ise kargaşanın ve haksızlıkların olması kuvvetle muhtemel bulunduğu için sigorta kurumlarının ya devlet teşekkülleri olması, ya da mürakabesinin devlet tarafından yürütülmesi esastır. Zekata, akileye, kasarneye vb kurumlara bakıldığında ve de tebaasma güven oluşturıııanın bir devlet görevi olduğu hatırlandığında bir İslam ülkesinde sigorta kurumlarının tercihen kamu kurumu olacağı söylenebilir. Ama bu durum, özel teşebbüslerin bulunmasına damani değildir. Özel teşebbüslerin bunda başarılı olmasının da iki yolu vardır: Ya müteşebbisler ve organizatörler ayl).ı kişiler olur ve karlarım rekabet ve serbest piyasa esaslarına göre ayarlarlar. (Sonuçta ticari sigortalar ortaya çıkar). Ya da müteşebbisler bu ihtiyaçlarını üçüncü kişilere ihale ederler ve işlerin aksamadan yürümesi için de onların ücretlerini cazip kılarlar. (Sonuçta dayanışma sigortaları ortaya çıkar). Onikinci Mülahaza: Sigortaya caiz derken bunu son derece sınırsız ve mutlak anlamda söylemediğimiz açıktır. Bugün varolan ve her gün bir yenisi ortaya çıkan değişik risk anlayışlarının hepsini kabul etmek sonuçta bizi gerçek kumara ya da faize götürebilir. Riski ancak; insan için mevcut ve mütekavvim bir değer olan ve kaybolması halinde madden ya da manen zarara uğrayacağı bir şeye gelecek hale] olarak anlamalı ve karşılığında sigoı·ta kurumundan göreceği yardımı da onun kaybıyla denk tutmalıdır. Aksi halde kumara gerçekten düşülmüş olur. Mesela kişinin ticaretinde umduğundan az kar etmesi bir risk değildir. Çünkü bunda mevcut bir şeyin kaybı sözkonusu değildir. Gireceği imtihanda kazanamaması, birisinin gelmesi ya da gelmemesi risk olarak görülemez. Bu ve benzeri hususları sigorta etmek kumara ve müşterek balıise götürür. İnsanın çocuğunun doğması bizzat risk değildir. Ama doğum, birtakım masraflara badi oluyorsa risk olabilir. Bir kadının yaşlandıkça göğüslerinin tabii olarak pörsümesi, ya da bacaklarının deforme olması, eğer bunların meşru bir getirisi yoksa, risk sayılamaz. Ama güçten düşmesi ve zaruri ihtiyaçlarını karşılayamaz hale gelmesi bir risk olabilir. Keza, kasdi cinayetlerin diyetini ödemede bir risk bölüşümü olamaz. Çünkü bu düş­ manlık ve günahta yardımlaşma demektir ve cinayetleri teşvik eder . • 873. V. OTURUM 1 SİGORTA ünüçüncü Mülahaza: Hayat sigortası denilen uygulamanın, kadere karşı gelme demek olmadığını yukanda söyledik. Çünkü bu; ben filan tarihe kadar ölmemek karanndayım. Buna rağmen Allah beni öldürürse bunu beklenmedik bir olay, bir risk sayanm, demek değildir. Belki, ben ölürsem benim sebebirole gelmekte olan fayda kesilir ve bundan yararlananlar zarar görür, böylece onlann zararlarını telafi etmiş olurum, düşüncesiyle baş­ vurulan bir sigortadır. ,Piğer bir ifade ile Hayat Sigortası hayatı garanfi. etmek değildir. Ölümde~gacak zararlan telafi etmektir. Dolayısıyla bu,·-~:raaada y:iikmdaki risk anlayışına bağlı kalmmalıdır. Neticede intihar gibi olaylar, risk kavramı içerisine alınamaz. Bu kabil durumlar seküler sigorta anlayışlarmda dahi hesaba katıİmıştır. (bk. Rayegan 208). Onun için bu sigorta türüne Hayat Sigortası demek yerine, Zerka'nın isabetle teklif ettiği gibi, Ölfim Sonrası Sigorta ya da Aile Sigortası demek gerekir. ~ . """"',.,... Hayat Sigortası bir bakıma, Sakiliakla yükümlü bulunduğu kişileri ölümünden sonra· düşünen bir adamın, böylelerine yardım edecek bir havuza ortak olması ve onların bundan yararlanmasını sağlamasıdır. Ya da belli bir yaşa gelenlere, artık kazanma zorluğu çekecekleri için, toplu bir tazminat veren ya da maaş bağlayan bir sigortaya iştirak eden birisi de böyle bir risk karşılığında bedel alacaktır. Yoksa verdiği primiere göre yapılacak faiz hesabıyla değil. Ama bütün bunlara rağmen Hayat Sigortasında İslamın onaylamayacağı uygulamalar bulunablir. Müslümanlar da zaten bunları kabul etmek zorunda değillerdir. ---- - • •• o 874.