Fonksiyonel Doğum Kontrol Hapları Çocukluk Çağı Konjenital

advertisement
Sayı: 7 Kış Aralık 2012 - Ocak/Şubat 2013
SPORUN KALBE
YARAR VE ZARARLARI
Bademcİk İltİhabı
Fonksiyonel
Sindirim Sistemi Hastalıkları
S
SE
Çocukluk Çağı
Konjenital
KALP HASTALIKLARI
Doğum Kontrol Hapları
EGZERSİZ
NEDEN
GEREKLİ?
DAL
GALARI
İLE TAŞ KIRMA
Grip ve Soguk algınlığını
karıştırıyor musunuz?
Ağrı-Şişkinlik-Kabızlık
Bağırsak Sendromu (IBS)
Röportaj
sELİM gÜLGÖREN
İR
D
İZ İNİZ
M S
E
İY LİR
D
İ
E
B
H LA
1
A
2
İÇİNDEKİLER
MEVSİM KÖŞESİ
6
12
Doğum Kontrol Hapları
Bademcİk İltİhabı
Göz Hastlığı; KERATOKONUS
sELİM gÜLGÖREN 16
Röportaj
20
Bu AŞK Bitmeli
Fonksiyonel Sindirim Sistemi Hastalıkları
Freesia
FREZYA ÇİÇEĞİ
Frezya Çiçeği, Iridaceae familyasındandır. Anavatanı
Güney Afrika’dır. Soğanlı, yumrulu ve rizomlu süs bitkileri içinde
en çok yetiştirilen bitkidir, Avrupa’da karanfilden sonra en çok
fresia yetiştirilir. Ülkemizde az tanınmakla beraber son yıllarda
üretimi artmıştır. Frezyalar parlak renkleri ve emsalsiz kokusuyla
kış aylarında kesme çiçek olarak evlerimizi şenlendirir. Fresia güzel
kokusu nedeniyle parfüm endüstrisinde de kullanılır. Fresia bitkisinin ortalama boyu 50-75 cm’dir. Kesme çiçekçilikte uzunluk 35-50
cm, saksı çiçekçiliğinde ise 25-35 cm’dir. Fresia’nın sıcaklık isteği
az olması nedeniyle ısıtma giderleri azdır. Isıtılmayan seralarda da
yetiştirilebilir.
Fresia nemli toprakları sever. Fresia düşük sıcaklıkta
yetişen bitki olduğu için üretim genellikle kış aylarında yapılır.
Sıcaklık uzun süre yüksek kalırsa çiçeklenme olmaması söz
konusudur. Işık etkisi söz konusu olduğunda gün uzunluğu dikkate
alınmalıdır. Fresia bitkisinin gelişiminde gün uzunluğu sıcaklık
kadar etkili değildir. Yapılan çalışmalar bazı çeşitlerde gün
uzunluğunun etkili olduğunu, bazılarında ise etkili olmadığını ortaya çıkarmıştır. Kısa günlerde çiçeklenmenin hızlandığı, uzun gün
koşullarında ise çiçek sayısının azaldığı görülmektedir.
KOLANsağlık
İmtiyaz Sahibi
KLN Sağlık ve Eğitim Hizmetleri A.Ş. adına
Av. Mehmet Nedim KOLAN
Yönetim Kurulu Başkanı
Op. Dr. Ahmet Şah KOLAN
Yönetim Kurulu Başkan Vekili
Genel Müdür
Sorumlu Yazı İşleri Müdürü
Şirvan KOLAN
Kurumsal Medya ve İletişim Koordinatörü
Yayın Adı
KOLAN SAĞLIK
Yayın Türü
Yerel süreli / 3 ayda bir / Ücretsiz
14
Çocukluk Çağı Konjenital
KALP HASTALIKLARI
DİŞ ETİ HASTALIKLARI
24
26
Yürüyüş, Egzersiz veya Fitness
Neden Gerekli ?
32
30
KOAH
SPORUN KALBE YARAR VE ZARARLARI...
Kolon Kanseri
SE
S DALGALARI
İLE TAŞ KIRMA
38
40
Grip ayrı Soguk algınlıgı ayrı Hastalık
sudoku 46
BULMACA
Yayın Kurulu Başkanı
Ercan KOLAN
Genel Müdür Vekili
Yayın Kurulu
Prof. Dr. Fikret TURAN
Doç. Dr. Hasan MİRZAİ
Doç. Dr. Kenan İLTÜMÜR
Op. Dr. Serkan Fatih İPEK
Uzm. Dr. Önder Yüksel ERYİĞİT
Op. Dr. Nurettin KAPUCU
Op. Dr. Ahmet Atilla YILMAZ
Op.Dr.Tolga DEMİR
Op.Dr. Şevki Serkan HEZAR
Op. Dr. Berge EDE
Op. Dr. Arzu Aydın ÇUHALI
Dr. Şilan KOLAN
22
35
44
Hukuk Danışmanı
Kolan Hukuk Bürosu
Yayına Hazırlayanlar
Şirvan KOLAN
Damla AYDIN
Dicle KOÇLAR
Baskı
Filmon Ofset Filmcilik Matbaacılık Ltd.Şti.
İkitelli Organize Sanayi Bölgesi ESKOOP
San. Sit. B-1/35 İkitelli 34306 İstanbul
(0212) 671 57 40
Reklam Rezervasyon:
0530 955 08 17
0212 883 90 90
Dahili: 4114 - 4113
Dergimizde yayımlanan yazı ve fotoğraflar izinsiz
kullanılamaz. Dergimizde yer alan ilan, yazı ve
fotoğrafların sorumluluğu sahiplerine aittir.
3
KATKIDA
BULUNANLAR
Op .Dr. Serkan Fatih İPEK
1999 yılında Eskişehir Osmangazi Üniversitesi’nden mezun olan Op.Dr. Serkan Fatih
İpek, Genel Cerrahi alanındaki uzmanlık eğitimini ise İstanbul Bakırköy Dr. Sadi Konuk Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde tamamladı. Op.Dr. Serkan Fatih İpek, Silivri
Kolan Hospital’da Genel Cerrahi Uzmanlığı ve Başhekimlik yapıyor.
Op .Dr. Turgay Osman ARDA
İstanbul Tıp Fakültesi’nden mezun olan Op. Dr. Turgay Osman Arda uzmanlık
eğitimini Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nde tamamladı. Op. Dr. Turgay Osman Arda
Büyükçekmece Kolan Hospital’da görev yapıyor.
Uzm. Dr. Nurçin Çimen
İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi Göğüs Hastalıkları ve Tüberküloz
Eğitimi’nden mezun olan Uzm. Dr. Nurçin Çimen, 2006 - 2008 Bulanık Devlet
Hastanesi - Devlet Hizmeti Yükümlüsü olarak görev yaptı. Uzm. Dr. Nurçin Çimen
Beylikdüzü Kolan Hospital’da Göğüs Hastalıkları Bölümünde görev yapıyor.
Uzm.Dr. Metin Mehdi AZARBAZ
1992 yılında İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nden mezun olan
Uzm.Dr Metin Mehdi Azarbaz, uzmanlık eğitimini 1998 yılında İstanbul Üniversitesi İstanbul (Çapa) Tıp Fakültesi’nde tamamladı. Uzm.Dr. Metin Mehdi Azarbaz,
Büyükçekmece Kolan Hospital’da kardiyoloji uzmanı olarak görev yapıyor.
Uzm.Dr. İsmail Hakkı BOZ
İstanbul Üniversitesi İstanbul (Çapa) Tıp Fakültesi’nden mezun oldu. İstanbul
Üniversitesi İstanbul (Çapa) Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Anabilim Dalı’nda
ihtisasını yaptı. Uzm. Dr. İsmail Hakkı Boz Büyükçekmece Kolan Hospital’da İç
Hastalıkları Bölümünde görev yapıyor.
Dt. Mehmet BÜDÜŞ
İstanbul Üniversitesi Çapa Diş Hekimliği Fakültesi’nden mezun olan Dr. Mehmet
Büdüş 2005-2007 yılları arasında çeşitli hastanelerde görev alan Dr. Mehmet Büdüş,
2008’den beri Silivri Kolan Hospital’da Diş Hekimi olarak görev yapmaktadır. Türk
Diş Hekimleri Birliği üyesidir
Dyt. Gülşen LÜKEL
2008 Hacettepe Üniversitesi Beslenme ve Diyet Bölümü’nden mezun olan Gülşen
Lükel, Büyükçekmece Kolan Hospital’de görev yapıyor.
4
KATKIDA
BULUNANLAR
Uz.Dr. Z. Beril Mardinli
1987 İstanbul Tıp Fakültesi’nden mezun olan Uzm.Dr. Z. Beril Mardinli üniversite giriş sınavında okul birinciliği ödülü aldı. 1983 yılında Londra Guys Hospital
Kardiyoloji de stajlarını tamamladı. İç Hastalıkları Uzmanlığı eğitimini Okmeydanı
Eğitim Araştırma Hastanesinde tamamladı. Uzm.Dr. Beril Mardinli Büyükçekmece
Kolan Hospital’de görev yapıyor.
Op. Dr. Mustafa Sedat BİLECAN
2003 yılında İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nden mezun olan
Op. Dr. Mustafa Sedat Bilecan ihtisasını Süleymaniye Kadın doğum ve Çocuk
hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesinde tamamladı. 2010-2012 yılları
arasında Diyarbakır Kadın Doğum ve Çocuk Hastalıkları Hastanesinde görev
yaptı. İstanbul Tabipler birliğine üye olan Op. Dr. Mustafa Sedat Bilecan
Büyükçekmece Kolan Hospital’de görev yapıyor.
Dr. Şilan KOLAN
2003 yılında Yeditepe Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden mezun olan
Dr. Şilan Kolan, Güngören Kolan Hastanesi’nde Yönetici ve Başhekim
Yardımcısı olara görev yapıyor.
Prof. Dr. Gülden KAFALI
1984 yılında Ege Üniversitesi Tıp Fakültesinden mezun oldu. 1992’de Çocuk Sağlığı
ve Hastalıkları Uzmanlığını Cumhuriyet Üniversitesi Tıp Fakültesinde yaptı. 1998’de
Doçentliğini Cumhuriyet Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde, 2003’te Fötal Ekokardiyografi Eğitimi St. George Hospital, Fetal Medicine Unit. Londra, Çocuk Sağlığı ve
Hastalıkları Profesörlüğünü İstanbul Bilim Üniversitesi Tıp Fakültesinde yaptı.
Prof. Dr. Gülden Kafalı Beylikdüzü Kolan Hospital’da Çocuk Kardiyolji Bölümünde
Görev yapıyor.
Op.Dr. Osman Nuri AKBULUT
1996 Erzurum Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi mezunu olan Op.Dr.Osman Nuri
Akbulut, 1998-2003 yılları arasında Şişli Etfal Eğitim ve Araştırma Hastanesinde
Üroloji ihtisasını tamamladı. 1997-1998 yılları arasında Erzurum Aşkale sağlık
merkezinde pratisyen hekim olarak çalıştı. 2004-2007 yılları arasında Ağrı
Devlet Hastanesinde Üroloji Uzman olarak çalıştı. 2007-2008 yılları arasında
Kızılay Esenyurt Hastanesinde çalıştı. 2008 yılından beri Büyükçekmece Kolan
Hospital’de Üroloji Uzmanı olarak görev yapmaktadır. Türk Tabipler Birliği ve Türk
Üroloji Derneği üyesidir.
Op. Dr. Alptekin GÖK
1990 yılında Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi mezunu olan Op. Dr. Alptekin
Gök 1995 yılında İstanbul Haseki Hastanesi Göz Kliniğinde ihtisasını aldı. 2 yıl
Okmeydanı SSK Hastanesi’nde çalıştıktan sonra 2006’dan beri Büyükçkmece Kolan
Hospital’da Göz Hastalıkları Uzmanı olarak görev yapmaktadır. Türk Oftalmoloji
Derneği üyesidir.
5
MEVSİM KÖŞESİ
Op. Dr. Mustafa Sedat BİLECAN
Kadın Hastalıkları ve Doğum
Gebelikten korunmada
DOĞUM KONTROL
haplarının yeri . . .
ORAL KONTRASEPTİFLER (DOĞUM KONTROL HAPLARI)
Doğum kontrol hapları birçok ülkede son 20 yıl içinde en yaygın korunma yöntemi haline gelmiştir. Günümüzde,
gelişmiş ülkelerde, yaklaşık 24 milyon evli kadın ya da bir başka deyişle, doğurgan yaştaki evli kadınların %14’ü
doğum kontrol hapı kullanmaktadır. Gelişmekte olan ülkelerde de yaklaşık 38 milyon evli kadın (doğurgan yaştaki
kadınların yaklaşık %6 sı) hap kullanmaktadır.
Doğum kontrol hapları içerdikleri kadınlık hormonlarına göre ikiye ayrılır;
*Kombine oral kontraseptifler (doğum kontrol hapları),
*Yalnız progestin içeren haplar (minihaplar),
KOMBİNE ORAL KONTRASEPTİFLER
(KOMBİNE DOĞUM KONTROL HAPLARI)
Kombine oral kontraseptifler çok güvenilir bir korunma yöntemidir. Bunlar doğal kadınlık
hormonları östrojen ve progesteronun sentetik formlarını içerir. 21 ya da 28 günlük paketler halinde hazırlanmıştır. Yapılan çalışmalarda iki grubun birbirinden üstün olmadığı
görülmüştür.
Etki mekanizması; Ovülasyonu (yumurtlama) baskılayarak, rahim ağzı sıvısını spermlerin geçişini engelleyecek şekilde kalınlaştırarak ve döllenmiş yumurta hücresinin
taşınmasını yavaşlatarak gebeliği önler.
Etkililik; Doğru kullanıldığında %99,9 etkilidir. Kullanımının ilk yılında 1000 kullanıcıdan
1’inde gebelik gözlenir. Olağan kullanımdaki başarısızlık nedenlerinin başında kullanıcı
uyumsuzluğu gelmektedir.
Olumlu Yönleri
99 Doğru kullanıldığında son derece etkilidir.
99 Kullanılması kolaydır.
99 Etkileri ve yan etkileri çok iyi incelenmiştir.
99 Cinsel ilişkiyi etkilemez.
99 Gebe kalma kuşkusu olmadan cinsel ilişkiye girmek, alınan zevki
arttırır.
99 Kadın gebe kalmak istemediği sürece kullanabilir, ara vermeye gerek
yoktur.
99 Menarştan (ilk adet yaşı) menopoza kadar her yaşta kullanılabilir.
99 Yöntemi bırakmak için sağlık personeline gerek yoktur.
99 Aşağıdaki durumları azaltır;
Dış gebelik,
Adet öncesi gerginlik,
Endometriyozise bağlı yakınmalar,
Rahim kanseri,
Yumurtalık kanseri,
Yumurtalıklarda kist oluşumu,
Rahim ve yumurtalık iltihaplı hastalığı,
Memenin iyi huylu hastalıkları.
99 Demir eksikliği anemisini azaltır.
99 Akneye iyi gelebilir.
99 Adet kanamaları miktarca az, daha kısa süreli ve düzenli hale gelir.
99 Adet ağrıları çok azalır ya da kaybolur.
66
Olumsuz Yönleri
• Her gün hap almanın hatırlanması gerekir, aksi takdirde etkili değildir.
• Kilo artışı olabilir.
• Depresyon ve cinsel istek azalması gibi ruhsal
değişiklikler olabilir.
• Lekelenme ya da ara kanama görülebilir.
• Bazı ilaçlarla etkileşimi vardır.
• Kan basıncı yüksek olan, 35 yaşın üstünde ve aynı
zamanda günde 20 den fazla sigara içen kadınlarda
nadiren kalp krizine ve bacak derin venlerinde tromboza
(damar tıkanıklığı) neden olabilir.
• Kan basıncını yükseltebilir.
• AIDS dahil cinsel yolla bulaşan hastalıklara karşı
koruyucu değildir.
Yan Etkileri
• Bulantı
• Ara kanamaları ve lekelenme
• Kilo artışı
• Amenore (adet görmeme)
• Akne
• Baş ağrısı
• Memelerde hassasiyet
• Baş dönmesi
Yan Etki ve Sağlık Sorunlarında Tutum
Adet arası lekelenme ya da kanama
Hap almaya
başladıktan sonraki ilk üç ay için normaldir. Kadınların
çoğunda ilk üç ay içinde önemli oranda azalır.
Baş ağrısı
Sık ve şiddetli ise, mide bulantısı ile birlikte ise, baş ağrısıyla birlikte konuşamama, uyuşukluk,
halsizlik, karıncalanma veya görme bozuklukları
oluyorsa hap alımı bırakılmalıdır, hastanın hormonsuz
bir korunma yöntemi seçmesine yardımcı olunmalıdır.
Baş ağrısı şiddetli değilse, enderse ya da mide bulantısı
ile birlikte değilse, hap kullanımına devam edilmelidir.
Yüksek kan basıncı
Hap kullanımına bağlı yüksek
kan basıncı genellikle 1 ila 3 ay içinde kaybolur.
Mide bulantısı
İlk 3 ayda sık görülür. Hapların her
gün aynı saatte yemekle birlikte ve gece alınması bu
etkiyi önler.
Memede dolgunluk ya da duyarlılık
Genellikle
hapa başlandıktan sonra üç ay içerisinde düzelir.
Kullanım Kuralları
• Hap kullanmaya başlamak için en uygun zaman,
adetin ilk günüdür. Bununla birlikte kadının adetleri
düzenliyse adetin ilk 7 günü içinde herhangi bir günde
başlanabilir. Eğer adet kanaması henüz bitmişse ilk
ayda gebelikten korumayabileceğinden ilk 7 gün ek bir
yöntem kullanılmalıdır.
• Gebelik olmadığından emin olunan herhangi bir günde
de hapa başlanabilir. Ancak ilk 7 gün ek bir yöntem
kullanılmalıdır.
• Haplar her gün aynı saatte, yatmadan hemen önce ya
da tercihen akşam yemeğiyle birlikte alınmalıdır.
• Böylece hatırlanması daha kolay olacak; bulantı ve
diğer yan etkiler önlenebilecektir.
• Paketteki tüm haplar bitene kadar günde bir hap
alınmalıdır. 21 tabletlik hap kullanılıyorsa 7 gün, 22 tabletlik bir hap kullanılıyorsa 6 gün ara verdikten sonra adet
kanaması olsun olmasın, yeni bir pakete başlanmalıdır.
Pakette 28 hap varsa hiç ara vermeden ikinci pakete
geçilebilir.
• 28 hap içeren doğum kontrol haplarında paketteki 21
beyaz hap hormon içerir. Son haftada alınan 7 kahverengi hapta ise hormon yoktur. Bu haplar adet kanaması
sırasındaki kaybın yerine konması için demir içerir.
• Herhangi bir nedenle hormon içeren hap/hapların
kullanılması unutulursa;
1 hap unutulduğunda Unutulan günün hapı,
hatırlanır hatırlanmaz alınmalıdır.
2 hap unutulduğunda ilk iki hafta içinde ise
üst üste iki hap alınarak eksik günler tamamlanır. Bu
durumda bir hafta süre ile ek bir yöntem (kondom vb.)
kullanılmalıdır. Üçüncü hafta da paket atılıp aynı gün yeni
bir pakete başlanmalıdır. Bir hafta süre ile ek bir yöntem
kullanılmalıdır.
3 hap unutulduğunda Paket atılıp aynı gün
yeni bir pakete başlanmalıdır. Bir hafta süre ile ek bir
yöntem kullanılmalıdır.
• Hap kullanırken iki kez ya da daha fazla adet görülmemesi durumunda, gebelik olasılığının araştırılması
gerekir.
• Gebe olduğunu bilmeden hap alanların anormal bebek
doğurma riski artmaz.
• Doğum kontrol hapı kullanımı sırasında; şiddetli karın
ağrısı, şiddetli göğüs ağrısı, nefes darlığı, şiddetli baş
ağrısı, baş dönmesi, kuvvet ya da his kaybı, şiddetli uyluk
ya da bacak ağrısı, ani görme kaybı ya da bulanık görme,
konuşma bozukluğu, deride ve gözlerde sararma gibi
durumlarda hasta mutlaka doktora başvurmalıdır.
SÖYLENTİ VE GERÇEKLER
88 Hap kanser yapar.
Araştırmalarda hapın kansere neden olduğu
görülmemiştir. Aslında, yumurtalıklarda ve rahimde kanser oluşumuna karşı koruyucu bir etkisi vardır.
88 Hap, anormal bebeklere ve çoğul doğumlara
(ikiz,üçüz) neden olur.
Hap kullananlarla kullanmayanlar arasında
anomalili (anormal) bebek doğurma açısından bir farklılık
saptanmamıştır. Aynı şekilde, hap alırken gebe kalanlarda ikiz ya da üçüz doğum oranının yüksek olduğuna
ilişkin bir veri de yoktur.
88 Hap alan kadın, hapı bıraktıktan sonra tekrar gebe
kalmakta güçlük çeker.
Kadın hap kullanmaya son verdikten sonra yumurtalıkları,
eskiden olduğu gibi çalışmaya başlar. Ancak gebe kalmada 2-3 aylık bir gecikme olabilir. Hap almayı bıraktıktan
sonra gebe kalmakta güçlük çeken kadınların, hap
kullanmamış olsalar dahi aynı güçlükle karşılaşacakları
kabul edilmektedir.
88 Gebe kalmanın olumsuz etkilenmemesi için hap
kullanımına ara vermek gerekir.
Doğum kontrol hapı kullanımına zaman zaman ara
verilmesinin doğurganlığın geri dönüşü yada artışı ile
bağlantısı yoktur.
88 Doğum kontrol hapları damar tıkanıklığına yol açar.
Doğum kontrol hapı kullanmayan üreme çağındaki
kadınlarda damar tıkanıklığı görülenlerin sayısı yılda 100
binde 3-4’tür. Bu sayı, doğum kontrol haplarının
7
farklı çeşitlerini kullanan kadınların bir kısmında 100 bin
kadında 10-15, diğer kısmında 100 bin kadında 2030’dur.
Doğum kontrol hapı kullanılmasında sakınca olmayan
durumlar
1. 40 yaş altı
2. Obezite
3. Hafif şiddette baş ağrıları
4. Kadın hastalıkları ve doğum ile ilgili durumlar;
Hiç doğum yapmamış ve birden fazla doğum
yapmış olmak,
Doğum sonrası (ilk 3 hafta geçtikten sonra ve
emzirmiyorsa),
Düşük sonrası,
Gebeliğe bağlı diyabet,
Rahim ağzında yara olanlarda,
Rahminde miyomu olanlarda,
Rahim kanseri,
Yumurtalık kanseri,
İyi huylu yumurtalık tümörleri,
Mevcut ya da geçirilmiş rahim ve yumurtalık
iltihaplı hastalığı,
Geçirilmiş dış gebelik,
Endometriosiz,
Adet düzensizlikleri,
Adet sancısı olanlar.
5. Cinsel yolla bulaşan hastalığı olanlar
6. HIV pozitif ya da AIDS olanlar
7. Meme hastalıkları;
İyi huylu meme hastalıkları,
Ailede meme kanseri öyküsü.
8. Kardiyovasküler durumlar;
Varis.
9. Kronik hastalıklar;
Viral hepatit taşıyıcılığı,
Tiroid hastalıkları,
Demir eksikliği anemisi,
Epilepsi,
Tüberküloz,
Sıtma.
Doğum kontrol hapı kullanılmaması gereken durumlar
1. 35 yaş ve üstünde, günde 20’den fazla sigara içenler
2. Fokal nörolojik bulgular veren migren tipi baş ağrıları
3. Gebelik
4. Emziren annelerde doğum sonrası ilk 6 hafta
5. Mevcut meme kanseri
6. Düzenli kan basıncı kontrolü yaptıramayan orta
derecede hipertansiyon olguları (Kan basıncı 160/100179/109)
7. Şiddetli hipertansiyon olguları (Kan basıncı >180/110)
8. Ağır damar tutulumu ile seyreden diyabet olguları
9. Tromboemboli (damar tıkanıklığı) (mevcut/geçirilmiş)
10. Mevcut ya da geçirilmiş iskemik kalp hastalığı
11. Geçirilmiş kafa içi damar hastalığı
12. Komplikasyonlu kalp kapağı hastalıkları
13. Uzun süre hareketsiz kalmayı gerektiren büyük cerrahi müdahaleler
14. Aktif viral hepatit
15. Karaciğer tümörleri (iyi ya da kötü huylu)
16. Karaciğerde ağır fibrozis
17. Şiddetli siroz
8
Ergenlik döneminde doğum kontrol hapı kullanımı
• Sağlıklı ergenlerde oral kontraseptif kullanımının hemen
hiç sakıncası yoktur.
• Menarşta büyüme ve üreme sistemindeki gelişme esas
itibariyle tamamlanmıştır. Doğum kontrol hapının ergenlikte kullanımının büyüme ya da üreme işlevleri üzerine
engelleyici bir etkisi olduğu gösterilmemiştir.
• İlerideki doğurganlık üzerine hiçbir yan etki oluşturmaz.
• Ergenlerde düşük dozlu doğum kontrol hapı
kullanımının kilo artışına neden olmadığı, ayrıca akne
sorununa da olumlu etki yaptığı bilinmelidir.
• Adet sancısı, düzensiz kanamalar ve demir eksikliği
anemisi düzelmektedir.
Menopoz dönemde doğum kontrol hapı kullanımı
• Düşük dozlu doğum kontrol haplarının herhangi bir üst
yaş sınırı olmaksızın menopoza kadar kullanılabileceği
konusunda görüş birliği vardır.
• Kombine oral kontraseptiflerin, etkilerinden özellikle
hapların progestin içeriği nedeniyle rahim iç zarının
kalınlaşmasını önlemesi, miyom gelişimine ve osteoporoza karşı koruma sağlaması gibi korunma dışındaki
yararları, bu yaş grubunda daha anlamlıdır.
İlk kez kombine oral kontraseptif (doğum kontrol
hapı) kullanımı
• Hap kullanmaya yeni başlayanlar, durumu gözden
geçirmek ve herhangi bir sorunu varsa görüşmek üzere,
2-4 hafta içinde doktoruna başvurmalıdır.
• İzlem ziyaretinde durumu normal bulunan kadınlara
3 aylık hap verilir. Üç ay içinde kadının durumu tekrar
gözlenmelidir.
• Daha önce hap kullanmış kadınlara 6-12 aylık hap
verilebilir.
• Yakında evlenecek olan ve kombine oral kontraseptif
kullanmayı planlayan kişilerin en az bir ay öncesinden
hap almaya başlamaları önerilir. Bu süre içerisinde geçici
yan etkilerin kaybolması ve hap alma alışkanlığının
kazanılması sağlanmış olur.
• Emziren kadınlarda kombine oral kontraseptif kullanımı
bebek 6 aylık olana kadar ertelenmelidir.
Doğum kontrol haplarının aile planlaması dışındaki
yararları
• Demir eksikliğinden kaynaklanan anemiyi azaltır.
• Adet öncesi ile ilgili yakınmaları azaltır.
• Akneye iyi gelebilir.
• Adet kanamaları miktarca daha az, daha kısa ve
düzenli hale gelir.
• Adetlerde kramp ya da ağrı çok azalır ya da hiç olmaz.
• Bazı kadınlar kilo alır ve göğüs ölçülerinin genişlediğini
görür.
• Büyük olasılıkla gebe kalma endişesi ortadan kalktığı
için bazı çiftler cinsel ilişkiden daha çok zevk alır.
• Romatoid artrit, memenin fibrokistik hastalığı ve fibroadenomun görülme sıklığı azalır.
• Osteoporoz riskini azaltır.
•Rahim kanseri
En az 12 aylık kombine oral kontraseptif kullanımının rahim kanserini %50 oranında azalttığı
gösterilmiştir. En yüksek koruyucu etki, 3 yıldan fazla
kombine oral konstraseptif kullanımı sonucunda elde
edilir ve bu koruyucu etki kullanım bırakıldıktan sonra en
az 15 yıl boyunca devam eder.
•Yumurtalık kanseri Kadın üreme organları
kanserleri arasında tanısı geç konan ve bu nedenle
seyri en kötü kanser olan yumurtalık kanserine karşı
koruyucu etkisi, kombine oral kontraseptiflerin en önemli
yararlarından biridir. Yumurtalık kanseri oluşma riski
kombine oral kontraseptif kullananlarda, kullanmayanlara
oranla %40 azdır. Koruyucu etki en az 3-6 ay kombine
oral kontraseptif kullanımından sonra başlar ve en az 3
yıllık kullanımdan sonra risk azalması anlamlı hale gelir.
YALNIZ PROGESTİN İÇEREN HAPLAR (MİNİHAPLAR)
Bu haplar doğum kontrol haplarına alternatif olarak
geliştirilmiştir, kadında doğal olarak oluşan rahim ağzı
sıvısını kalınlaştırarak spermin geçişine engel olur.
Etki Mekanizması
• Rahim ağzı sıvısını kalınlaştırarak spermlerin geçmesini
önler.
• Adetlerin %40-60’ında ovülasyonu (yumurtlama)
engeller.
• Tubal moliteyi yavaşlatır.
• Rahim iç zarını incelterek gebeliğin rahme yerleşmesi
olasılığını azaltır.
Etkililik
Kullanım kuralları
• Adet gören kadınlarda minihap kullanmaya başlamak
için en uygun zaman, adetin ilk günüdür. Bununla birlikte
adetin ilk beş günü içinde herhangi bir zamanda da
başlanabilir.
• Eğer kadın emziriyorsa doğumdan 6 hafta sonra minihapa başlanabilir.
• Paket bitinceye kadar 28 gün süre ile hergün aynı
saatte hap alınmalıdır. Son yedi hap kullanılırken adet
görme olasılığı vardır. Adet görsün yada görmesin,
paketteki haplar bitince ara vermeden yeni bir pakete
başlanmalıdır.
• Minihaplar ilk yedi gün içinde tam etkili değildir. Bu süre
içinde ek yöntem (kondom vb.) kullanılmalıdır. Bebeğine
sadece meme veren kadınlarda doğumdan sonraki ilk
4-6 ayda yumurtlama olmayabilir. Anne bebeğine ek
gıda veriyorsa, kullanımın ilk haftasında ek bir korunma
yöntem uygulanmalıdır.
• Periyodlar arasında lekelenme yada kanama oluyorsa,
minihaplara aksatmadan devam edilir ilk birkaç ay içinde
ya da bir veya birkaç hap unutulursa, kanama olabilir.
Ancak, kanama şiddetliyse, karın ağrıları ve kramplar
oluyorsa hemen doktora başvurulmalıdır.
• Mini hap alma unutulursa; birkaç saatte olsa hap
almayı unutma, lekelenme yada çekilme kanamasına
neden olabilir: daha önemlisi gebelik riski artar.
Minihap, kadın emzirdiği sürece, doğumu izleyen dokuz
ay boyunca %98,5 oranında etkilidir. Diğer zamanlarda
(emzirmeyen kadınlarda ya da lohusalık dönemi dışında)
güvenilirliği %96’ya düşer.
Olumlu yönleri
99 Adet kanamasının miktarını ve krampları azaltır.
99 Kombine oral kontraseptiflere oranla, kilo alma, bulantı
gibi yan etkiler daha azdır.
99 Anne sütünün niteliğini değiştirmez, miktarını
arttırabilir. Dokuz aydan kısa bir süre önce doğum yapmış
emziren kadınların çoğu için en uygun yöntemlerden
biridir.
99 Kombine oral kontraseptiflere oranla, kan basıncını
yükseltme, baş ağrısı ve depresyona neden olma riski
daha azdır.
99 Pıhtılaşma riskini arttırmaz.
99 Diyabetik kadınlar güvenle kullanabilir.
99 Cinsel ilişkiyi kesintiye uğratmaz.
Olumsuz yönleri
• Emzirme azaldıkça ya da sona erince etkisi azalır.
• Kombine oral kontraseptiflere oranla ara kanaması,
lekelenme, amenore ve adet düzensizlikleri daha fazla
görülür.
• Kombine oral kontraseptiflerden birinin unutulmasına
oranla, mini haplardan birinin alınmaması durumda gebe
kalma olasılığı daha yüksektir.
• Cinsel yollarla bulaşan hastalıklara karşı koruyuculuğu
yoktur.
9
• Kadın 1 hap almadıysa ya da 3 saatten fazla geciktiyse, unuttuğu hapı hatırlar hatırlamaz almalı ve 48 saat ek
süre ile ek bir korunma yöntemi kullanmalıdır.
• 2 ya da daha fazla hap almadıysa, iki gün süreyle ikişer hap almalı ve daha sonra günde birer hap almayı
sürdürmelidir. Bu durumda bir hafta süreyle ek bir korunma yöntemi kullanılmalıdır.
• Hapı unuttuğu ya da 3 saatten fazla geciktirdiği süre içinde cinsel ilişkide bulunan kadınlarda gebelik riski yüksek
olduğundan araştırılmalıdır.
• Minihaplar HIV/AIDS ve Cinsel yolla bulaşan hastalıklara karşı koruma sağlamaz.
Minihap kullanılmasında sakınca olmayan durumlar
1.
2.
3.
4.
5.
6.
16 yaşından büyük
Sigara içenler
Obezite
Hafif şiddette ya da fokal bulgu vermeyen şiddetli baş ağrıları
Büyük cerrahi müdahaleler
Kadın hastalıkları ve doğum ile ilgili durumlar;
Hiç doğum yapmamış ve birden fazla doğum yapmış olmak,
Emziren annelerde doğum sonrası ilk 6 hafta geçtikten sonra,
Emzirmeyen annelerde ilk 3 hafta içinde ya da sonrasında,
Düşük sonrası,
Gebeliğe bağlı diyabet,
Rahim ağzında yara olanlarda,
Rahminde miyomu olanlarda,
Rahim kanseri,
Yumurtalık kanseri,
İyi huylu yumurtalık tümörleri,
Mevcut ya da geçirilmiş rahim ve yumurtalık iltihaplı hastalığı,
Endometriosiz,
Adet sancısı.
7. Cinsel yolla bulaşan hastalığı olanlar
8. HIV pozitif ya da AIDS olanlar
9. Meme hastalıkları;
İyi huylu meme hastalıkları,
Ailede meme kanseri öyküsü.
10. Kardiyovasküler durumlar;
Kan basıncı 140/90-179/109 mmHg arasında olanlar,
Mevcut ya da geçirilmiş damar tıkanıklığı,
Kalp kapağı hastalıkları,
Yüzeysel damar iltihabı,
Varis.
11. Kronik hastalıklar;
Safra kesesi hastalıkları,
Viral hepatit taşıyıcılığı,
Tiroid hastalıkları,
Demir eksikliği anemisi,
Epilepsi,
Talasemi ve Orak hücreli anemi,
Tüberküloz,
Sıtma.
Minihap kullanılmaması gereken durumlar
Gebelik
10
444 1 44 3
11
Bademcİklerde
mİkroplara
yenİk düş e r
Op. Dr. Turgay Osman ARDA
Kulak Burun Boğaz
Bademcİk İltİhabı (Tonsİlİt)
Bademcik dilin arka kısmında, boğazın her iki yanında bulunan ve bağışıklık sistemimizin bir parçası olan
organlarımızdır. Tonsil olarak ta adlandırılan bademcikler vücuda giren bakteri ve virüs cinsi mikropları
yakalayarak vücudun mikroplarla savaşmasına yardımcı olan lenfosit denen hücreleri üretirler. Lenfositler
kendileri mikropları öldürmekte ya da mikropların öldürülmesini sağlayan antikorlar üretmektedir. Vücudumuza giren bakteri ve virüslerin bazıları bademciklerin bu etkilerine rağmen yok edilemez ve bademciklerde
çoğalarak bademciklerin iltihaplanmasına neden olur. Bademciler iltihaplandığında büyür, kızarır ve bazen üzerinde de sarı-beyaz iltihap birikir. Bu duruma bademcik iltihabı “tonsilit” adı verilir. Bademciklerin
iltihabına bazen de boğazın arka duvarını oluşturan “farenks” de eşlik eder, o zaman “tonsillofarenjit” olarak
adlandırılır.
Bademcik iltihabı çocuklarda en sık görülen hastalıklardan biridir, en fazla 5-15 yaşlarında ve kış-ilkbahar
döneminde görülür, 2 yaş altı ve 50 yaş üstü kişilerde görülmesi oldukça nadirdir. Bademcik iltihabı
bulaşıcıdır, tükürük, burun ve boğaz sıvıları gibi vücut sıvıları, solunum yolundan hava yolu ile çıkan
damlacıklarla insandan insana bulaşır.
12
Bademcİk İltİhabının (tonsİlİt)
belİrtİlerİ nelerdİr?
Bademciklerde şişkinlik, kızarıklık, bazen
de üzerinde beyaz-sarı iltihap,
Boğaz ağrısı, bazen ağrı kulağa da
vurabilir,
Yutkunma sırasında zorlanma, ağrı ve
rahatsız hissetme, iştahsızlık,
Ateşlenme, üşüme, titreme
Vücutta yaygın ağrı, eklem ağrıları,
kırgınlık, halsizlik
Boyundaki lenf bezlerinde şişkinlik, ağrı
ve hassasiyet
Baş ağrısı
Ağız kokusu
Seste değişiklik
Çocuklarda bu belirtilere ek olarak;
Mide bulantısı, kusma ve karın ağrısı
oluşabilir.
Bademcİk İltİhabının (tonsİlİt)
tedavİsİ nasıl yapılır?
Bademcik iltihabı kendi yaptığı rahatsızlık
dışında vücudun çeşitli organlarında
meydana getirdiği dolaylı bozukluklar
(komplikasyonlar) açısından önemlidir.
Bademcik iltihabı tedavisinde amaç enfeksiyonun yok edilmesi ve ortaya çıkabilecek
komplikasyonların engellenmesidir. Ağız
bakımında antiseptik gargara yapmak ve
yeterli sıvı alımı gereklidir.
Yatak istirahati, ağrı kesici, ateş düşürücü
ve bakteriyel enfeksiyon oluşabilecek hastalarda antibiyotik kullanımı önemlidir. Bakteriyel enfeksiyonlarda eğer antibiyotik alınmaz
ise hastalık kendini 7-8 günde sınırlar. Ancak
hastanın antibiyotik alması baş ağrısı, ateş ve
lenf bezi şişkinliklerini azaltır. Ayrıca antibiyotik kullanımı olası bir akut romatizmal ateş
(romatizmal kalp iltihabı) veya akut glomerülonefrit (böbrek iltihabı) gibi komplikasyonları
önlemiş olur. Antibiyotik tedavisi doktorun uygun gördüğü durumlarda doktor kontrolünde
uygulanmalıdır.
İhtiyaç olmadığı durumlarda kullanılan antibiyotik ishal, karın ağrısı, halsizlik gibi olumsuz etkilere yol açmaktadır. Viral enfeksiyonlarda kullanılan antibiyotikler virüslere hiç etki
etmez ve bağışıklık sistemimizin önemli bir
parçası olan “normal flora” bize yararlı olan
bakterileri de öldürür, savunma sistemimize
zarar verir.
Antibiyotiklerin dozlarının iyi ayarlanmaması, az dozda
veya kısa süreli kullanımı bakterileri öldürmeyip, şekil
değişikliği yaptırır ve var olan antibiyotiklere karşı direnç
geliştirebilmesine yol açar. Bu durumda bakteri güçlenip
yeniden saldırıya geçer, şiddetli, zor tedavi edilen ve
antibiyotiğe cevap vermeyen enfeksiyonlara neden olabilir. Hastalar bu durumlarda tekrar tekrar boğaz enfeksiyonu geçirebilir. İlaç kullanımı enfeksiyon belirtilerinin
kısa sürede geçmesinde oldukça faydalıdır, bazı durumlarda iltihap ortadan kalksa bile bademciğin büyüklüğü
ortadan kalkmamaktadır bu durumlarda boğaz kültürü
yapılması tanı ve tedavi açısından oldukça önemlidir.
Hangİ durumlarda bademcİkler
alınmalıdır?
Bir sene içinde 3, en çok 4 bademcik enfeksiyonu
geçirilmişse,
İki sene içinde senede en fazla 4 tonsillit atağı
oluşmuşsa,
Yemek yemeyi ve solunumu engelleyecek kadar
büyük bademcikler oluşmuşsa,
Bademcik etrafında apse oluşmuşsa,
Bu gibi durumlarda hastaların KBB uzmanınca
değerlendirilip, bademciklerin ameliyatla (tonsillektomi)
alınması gerekmektedir.
Bademcİk İltİhabına yakalandığımızda
evde neler yapmalıyız?
•Bol bol dinlenin,
•Bol sıvı gıda tüketin, tükettiğiniz yiyecek ve içeceklerin
çok soğuk yada çok sıcak olmamasına özen gösterin,
•Vücut direncinizi arttırmak için bol sebze ve meyve
tüketin,
•Ortamın havasının nemli olmasına özen gösterin,
•Sigara içilen ve havası dumanlı, kirli olan ortamlardan
uzak durun,
Bademcİk İltİhabı tedavİ edİlmez İse
neler olur?
Bademcik iltihabı kendini sınırlayan bir enfeksiyon
türü de olsa bazı durumlarda çevre dokulara ve kana
yayılarak bazı komplikasyonlara neden olabilir;
* Akut Romatizmal Ateş (Romatizmal Kalp İltihabı,
Ateşli Eklem Romatizması)
* Akut Glomerülonefrit (böbrek iltihabı)
* Derin boyun enfeksiyonu
* Peritonsiller apse (Bademcik çevresi apse)
* Septisemi (mikrobun kana yayılması)
* Otitis media ve mastoidit (orta kulak ve kulak arkası
kemiğin enfeksiyonu)
* Pnomoni (Akciğer enfeksiyonu)
* Menenjit (Beyin zarı enfeksiyonu)
* Osteomiyelit (Kemik ve kemik iliği enfeksiyonu)
* Septik artrit (Eklem enfeksiyonu)
13
Gençleri etkileyen
göz hastalığı,
KERATOKONUS!
Opr.Dr. Alptekin GÖK
Göz Hastalıkları
“Hastalığın oluşumunda hem genetik hem de çevresel faktörler
rol oynamaktadır. Çevresel faktörlerin en önemlisi gözü kaşımak,
ovuşturmak ve bu şekilde korneaya zarar vermektir.”
14
Sıklıkla gençlerde görülen, korneanın sivrileşip incelmesi sonucu oluşan göz hastalığı
keratokonus! Hem genetik hem de çevresel faktörler nedeniyle oluşan hastalık geç teşhis edildiği
takdirde kornea nakli gerekebiliyor.
Özellikle sıcak, toz ve alerjenlerin yoğun olduğu ülkelerde sıkça rastlanan keratokonus hastalığı
ülkemizde en sık Güneydoğu Anadolu ve Akdeniz sahillerinde görülmektedir. Korneanın öne
doğru sivrileşip incelmesi sonucunda ortaya çıkan hastalık özellikler 15-30 yaş arası geçlerde sık
görülüyor. Hastalığın oluşumunda hem genetik hem de çevresel faktörler rol oynamaktadır.
Çevresel faktörlerin en önemlisi gözü kaşımak, ovuşturmak ve bu şekilde korneaya zarar
vermektir.
SIKLIKLA MİYOP VE ASTİGMATLA KARIŞTIRILIYOR
!
Bu hastalık eğer fark edilmezse ilerlemesi 40’lı yaşlara kadar sürebilir, bu yaşların sonrasında artış
yavaşlayarak durur. Hastalığın gelişme evresinde alerjik göz rahatsızlıklarına sıklıkla rastlanır.
Sürekli gözlerin ovalanması korneayı tahrip eder ve bu durum dokularda incelmeye, erimeye
neden olur. Tipik olarak bir göz daha çok etkilenir ve diğeri onu takip eder. Bu hastalık çoğu zaman rutin göz muayenelerinde miyop, astigmat ve göz tembelliğiyle karıştırılabilir. Bu durumda
hastalığın tanısında gecikmeye yol açar. Hızlı seyreden ‘keratokonus’ hastalığında korneanın
aşırı incelmesi ile kornea aniden aşırı ödemli, bembeyaz hale gelebilir. Bu evrede hastalık en ileri
safhasına ulaşmış demektir.
KERATOKONUSTA GENETİK YATKINLIK ÖNEMLİ
!
Genetik yatkınlık hastalığın gelişmesinde önemli rol oynar, ebeveynlerinde keratokonus olan
çocuklarda, % 7 oranında aynı hastalığa yakalanma riski vardır. Keratokonusda kornea yapısı
bozulup düzensiz bir yüzey oluşturduğundan, hastalar genellikle gözlükten fayda görmezler.
‘Keratokonus’ tanısında keratometrik ölçümlerde yükselme, kornea kalınlığında azalma, düzensiz
astigmatizma gibi belirtiler görülür. Kesin tanı kornea topografisidir. Topografide hastalığın tanısı
ve evrenlenmesi belirlenir ve tedavi planlanır.
GÖZLÜK FAYDA ETMİYOR
!
Keratokonus hastalarında görme oranı gözlükle dahi artırılamıyor ve yaşla beraber hastalık da
ilerliyor, bu nedenle keratokonus hastalarında görmeyi artırmak için kontakt lens tercih ediliyor.
Şimdiye kadar kullanılan yarı sert kontakt lensler dışında, kullanımı kolay hibrit yapıdaki lenslerle
allerjisi olmayan hastalarda görme kalitelerini artırmaları mümkün. Çeşitli nedenlerle kontakt lens
kullanamayan hastalarda hem görmeyi artırmak, aynı zamanda ilerlemeyi yavaşlatmak, durdurmak için cerrahi uygulama gerekmektedir.
15
SELİMSELİM
GÜLGÖREN
GÜLGÖREN
Yakışıklı, başarılı,
cana yakın, sevimli, oyuncu
ve sanatçı Selim Gülgören ile yeni albümü ve
sağlıkla ilgili röportaj yaptık . . .
16
Selim Gülgören 1985 İstanbull doğumlu, Marmara Üniversitesi
Turizm ve Seyehat İşletmeciliği mezunu, şu anda da Anadolu Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi İşletmecilik Bölümü 4. sınıfta okuyor. Boğaziçi
Müzik Okulu Türk Sanat Müziği Bölümü, Üsküdar Musiki Cemiyeti Müzik
için Kompozisyon Bölümü ve Avrupa Trio Müzik Okulundan da Jazz Trio
eğitimi almış.
Asıl işi aranjörlük olan Selim Gülgören reklam filmlerinde
oynadıktan sonra, 2009 yılında ‘Baba Ocağı’ dizisinde rol almıştır.
SELİMSELİM
GÜLGÖREN
GÜLGÖREN
25
17
Müzikle tanışmanız, müzik sevdanız, nasıl
ve nereden geliyor?
Selim Gülgören gün boyunca neler
yapar?
Müziğe 4 yaşında başladım, ablamın almış
olduğu küçük bir org sayesinde ailem müzik
kulağımın ne kadar iyi olduğunu öğrenmiş
oldu ve ablam elimden tutup ÜSKÜDAR
MÜZİK cemiyetinin korosuna yazdırdı. Koroya yazıldığımda daha 6 yaşındaydım ve
o şekilde müzik sevdam başladı. Eskiden
kasetçalarlar vardı kayıt yapardık, 3-4 tane
teybim vardı kasetleri çoğaltıp birine önce
sesimi kaydederdim, ondan sonra çıkartıp boş
kaset koyardım, onun üzerine sıralara vurup ritim yapardım. Bu kasetleri albüm haline getirip
aileme satardım. Aslında böyle yavaş yavaş
ilerledi. Sonra müzik eğitimleri filan derken
stüdyolarda asistanlık yapmaya başladım. İlk
hedefim reklam müziklerini yapmaktı ve reklam
müzikleri yaptım, ondan sonra yavaş yavaş
albümler derken ilerledim ve bugünlere geldim.
Valla günün yaklaşık 12 saatini müziğe
ayırıyorum, yani işimle uğraşıyorum. Çünkü işin
mutfağında olduğum için diğer şarkıcılardan
daha fazla çalışmam gerekiyor. Aranjesi, miksi, kaydı, bestesi, melodisi derken
birazcık uğraştırıyor, bu yüzden günün büyük
çoğunluğu bunlarla geçiyor. Onun dışında iki
tane köpeğim var onlarla ilgileniyorum. İşten
dolayı çok fazla vaktim olmuyor yani günüm
en çok stüdyomla ve köpeklerimle uğraşmakla
geçiyor.
Beslenmenize ne kadar önem veriyorsunuz?
Beslenme dedin mi orda duracaksın! Beslenmeme çok önem veririm. Bol bol yemek
yaparım, yemek yemeyi çok severim, özellikle
ev yemeklerine bayılıyorum. Yararlı ne varsa
onlarla ev yemekleri yapmaya çalışırım.
Şu günlerde hayatınızın gündeminde neler Ispanağı çok severim, bezelye, patates,
var? Yeni bir projeniz var mı?
fasulye ve mantı yapmayı çok severim.
Kendime ait olan bir stüdyom var, prodükSelim Gülgören’nin en beğendiği,
siyon şirketimle burada reklam müzikleri
dinlediği isimler kimler?
yapıyoruz, miksler ve albüm projeleri düzenÇok fazla var ama tabii bunların
liyoruz. İlk albümümü de buradan dolu dolu
çıkaracağız kısmetse, 10 veya 12 parçalık bir başında Sezen Aksu ve
Tarkan geliyor.
albüm olacak. Şu ana kadar hep singlelarla
insanların karşısındaydım. Aralık sonu gibi ilk albümümü çıkartacağım, şu anda tamamen gündemimizde o var.
“Hani derler ya müzik tedavidir,
gerçekten öyle benim için. Müzik
beni hayata bağladı”
18
Bize sağlıkla ilgili mesaj verebilir misiniz?
Sağlık hayatımızda en önde gelen şeylerden bir
tanesi, aslında biz böyle işimiz gereği gece gündüz
nerde ne yaptığımız belli olmadığından dolayı çok
fazla sağlıkla ilgilenemiyoruz, hep sonraya atıyoruz.
Mesela bir yerim ağrısa ne zaman göstersem acaba ama dur, yarın kayıt var deyip sürekli erteliyoruz.
Ama yarın öbür gün sonuçlarına katlanıyoruz.
Kesinlikle 6 ayda bir check-up yaptırmak gerekiyor, kendimizi takip etmek lazım. Ama maalesef
benim iğne fobim var, yani o damara gireceğini
anladığım zaman 5 kişi filan beni tutabiliyor.
Hatta bir gün hiç unutmuyorum 3 yaşındaki
bir çocukla karşı karşıya yatıyoruz 3 yaşındaki
çocuk ses bile çıkartmıyor ben çığlıklar
atıyorum yani bana iğneyi çocuk gibi
kandırarak yaparlar.
Daha önce bir sağlık
sorununuz oldu mu?
Ben dünyaya kalbim delik gelmişim. Kalbimdeki
delik ben 11 yaşındayken ameliyat olmadan
kapandı. Doktor aileme benim 4 yaşındayken
öleceğimi söylemiş, ama ben yaşıyorum. Müzik
beni hayata bağladı desem güler misin? Hani
derler ya müzik tedavidir benim için gerçekten
öyle.
Sağlığınıza ne kadar önem veriyorsunuz?
Her insanın verdiği kadar, ama daha çok sağlığımla
ilgili kilo almamaya, aşırı tuz ve şeker kullanmamaya
dikkat ediyorum. Bol bol limon, maydanoz ve meyve
tüketerek sağlığıma bakmaya çalışıyorum.
19
K
Ş
A
Bu
(*)
!
i
l
e
m
t
Bi
*.Ağrı-Şişkinlik-Kabızlık
Uzm. Dr. Hakkı BOZ
İç Hastalıkları
)
)
İrritabl Barsak Sendromu (İBS) ; bilinen bir organik sebebi olmayan, stres veya emosyonel
gerilimin yüksek düzeyde olduğu dönemlerde ortaya çıkan veya artan, başta karın ağrısı
olmak üzere ishal ve kabızlık gibi dışkılama alışkanlığındaki değişiklerle seyreden ve bunların
yanında daha birçok değişik semptomlarla tanımlanan fonksiyonel bir barsak hastalığıdır.
Belirtileri ve seyri nasıldır?
Hastalığın nedeni tam olarak bilinmemektedir. Aksaklıkların nedeni ile ilgili teoriler öne sürülmüş
olsa da, günümüzde bu teorilerden hiçbiri durumu tam anlamı ile açıklayamamaktadır. Nedeni
bilinmediğinden korunmak da mümkün değildir. Belirtiler varsa dikkat ederek en aza indirebilir, sık
tekrarlamalar önlenebilir. Hastaların çoğunda belirtiler hafif düzeydedir. Çoğu kişi belirtilerinin farkına
varmaz. Yine de, doktorların sık karşılaştığı sağlık problemlerinden biridir.
Kalın barsakta düzensiz hareketler söz konusudur. Çok şiddetli kasılmaların yanında bazen de barsak hareketlerinde yavaşlama olabilir. Bütün bu değişiklikler dışkılama düzeninin bozulmasına ve
karın ağrısına neden olur. İBS; barsak alışkanlıklarındaki değişiklik, geçmeyen veya tekrarlayan ishal,
kabızlık veya her ikisinin birden, birbirinin peşi sıra gelmesi şeklinde de olabilir.
20
Karın ağrısı genellikle başlangıçta kramp şeklindedir (kramp bir kas grubunun istem dışı, geçici ve
ağrılı kasılmasıdır). Ağrı yaygın olarak başlarsa, üzerine çoğu kez karın krampları da eklenir. Ağrı
genellikle karnın alt bölgesinde olur. Keskin, künt, gaz benzeri veya tarif edilemeyen ağrılar da seyrek değildir. Ancak ağrının yeri ve şiddeti, farklı zamanlarda aynı kişide bile büyük farklılıklar gösterir.
Hastaların şikayetleri uzun sürelidir.
Risk Faktörleri Nelerdir?
Cinsiyet, yaş, duygusal sorunlar ve stres, besinlere karşı hassasiyet bazı hastalıklar ve ilaçlar
hastalığın sıklığını etkiler. Hastalık her yaşta görülmekle birlikte 13 - 49 yaşları arasında daha sıktır.
50 yaşın üzerinde ise oldukça nadir görülür. Bazı yiyecekler barsakların faaliyetlerinin bozulmasına
neden olabilir. Alkol, kahve, bazı baharatlar, bazı meyve ve sebzeler, süt, bu yiyecek ve içeceklere
örnektir. Enfeksiyonlarda, başka bir hastalık geçirirken veya kadınlarda adet öncesi dönemde bazen
hastalık belirtileri şiddetlenebilir. Kadınlarda hastalık daha sık görülmektedir. Stres, belirtileri artırabilir.
Bazı kişilerin sindirim yolları süt ve süt ürünlerine, buğdaya, fruktoz (meyve şekeri) veya sorbitol (bir
şeker ürünü)'e karşı hassastır. Yağlı besinler, karbonatlı içecekler ve alkol de sindirim sisteminde
geçmeyen ve tekrarlayıcı bozukluklara yol açabilir. Bahsedilen besinler bu hastalığa neden olmamakla
birlikte, şikayetleri artırabilir.
Tedavisi nasıldır?
İrritabl barsak sendromunda, iyi bir düzeydeki doktor-hasta ilişkisi tedavinin esasını teşkil eder.
Muayene olmaya gelen hasta güvenmek ve hastalığı hakkında iyi ve geniş bir bilgi almak ister. İrritabl
barsak sendromunun gerçek bir hastalık olup olmadığı hekimler arasında tartışma konusu olmakla
birlikte çoğu hekim bunu hastalık olarak kabul eder. Hastalığının hayatını tehdit etmediği ve kansere
sebep olmayacağı bilinmektedir. Belirtiler zaman zaman şiddetlenip, kaybolabilir, ama hastalık ömür
boyu sürebilmektedir.
Senelerdir devam eden karın ağrısı, ishal ve kabız dönemlerinin birbirini takip edişi, genel durumun
bozulmaması önemlidir. Hastanın geceleyin karın ağrısı veya ishal ile uyanmaması organik bir barsak
patolojisinden bizi uzaklaştırır.
Kolonoskopi ve diğer laboratuvar tetkikleri hastaların klinik durumuna göre diğer hastalıkların ayırt
edilmesi amacıyla kullanılır. Bu kararı verecek kişi hastanın doktorudur.
Tedavi semptomatiktir. Yani belirtiler tek tek ele alınarak hastasına göre uygulanır. Doktora
danışmadan kendi kendinize tedavi yöntemleri denenmemelidir. Her tedavi her hastada aynı etkiyi
göstermeyebilir.
İshalde diyetteki küçük değişiklikler bile fayda sağlayabilir. İshal için en iyisi suda eriyebilen lifli
yiyeceklerdir. Bunlar sindirim sisteminde daha uzun süre kalır. Bu gıdalar için örnek olarak yulaf
ekmeği ve meyvelerin etli kısımları (kabukları değil) verilebilir.
Yapabilecekleriniz...
Bol su içmek de yararlıdır. Suyun özellikle yemekten 1 saat önce
içilmesi de önerilir. Çünkü yemekle birlikte içilen su, sindirim sistemini
daha hızlı terk eder. Kişiyi hangi yiyeceklerin olumsuz etkilediğinin not
alınması ve doktoruna bu kayıtlara göre bilgi verilmesi yararlı olur.
İlaçların direkt ya da dolaylı olarak barsak üzerine etkileri olabilir. Bu
nedenle ilaç kullanmadan önce mutlaka doktora danışılmalıdır. Birçok
hastalıkta olduğu gibi stres hastalığın şiddetini arttırabilir. Bu nedenle
"davranış terapisi" denilen ve stresle baş etme yollarından birisi olarak
kabul edilen yöntemler, bazı hastalarda etkili olmaktadır. Bu yöntemler
psikoterapi, bilişsel davranış terapisi, relaksasyon (gevşeme) terapisi
gibi farklı uygulamaları içermektedir.
Hastalığın en önemli kısmı ayırıcı tanının doğru yapılmasıdır. İBS
korkulacak bir hastalık değildir. Takip edilerek rahat, kaliteli bir yaşam
sağlamak mümkündür. Hastalık her zaman olduğundan farklı bir
hal alırsa, şikayetler değişir ya da kötüye giderse ayrıntılı tetkikler
uygulanır. Yaşa ve cinsiyete bağlı rutin tetkiklerin dışında hastalığın
normal seyrinde müdahaleye gerek yoktur.
21
Fonksiyonel
Sindirim Sistemi
Hastalıkları
(FSSH)
Uzm. Dr. Beril MARDİN
İç Hastalıkları
FSSH :
Altında organik bir
sebep olmayan karında
rahatsızlık duygusu ve
bazen de ağrı şikayeti
diyebiliriz.
22
fonksİyonel sİndİrİm
sİstemİ hastalıkları (fssh)
Yapılan istatistikler sonucu tüm dünyada
doktora müracaatın en sık sebebinin fonksiyonel sindirim sistemi hastalıkları (FSSH)
olduğu görülmüştür. Ülkemiz de dahil olmak
üzere Avrupa ülkelerinde görülme sıklığı
yaklaşık %20-25 civarıdır yani toplumda her
4-5 kişiden biri bu şikayetleri yaşamaktadır.
FSSH’nı tanımlarsak, altında organik bir
sebep olmayan karında rahatsızlık duygusu
ve bazen de ağrı şikayeti diyebiliriz. Genel
şikayetler karında dolgunluk hissi, ağrı, erken
doyma, bulantı, şişkinlik, gaz, dışkılama sayısı
ve dışkının şeklinde değişikliklerdir. Burada
önemli olan bu şikayetlere sebep olabilecek
ve tamamen özel tedavileri olan ülser, kanser, gastroözefagial reflü, ülseratif kolit, crohn
Hastalığı gibi ciddi hastalıkların ayırıcı tanısını
yapmaktır. Bu hastalık gurubunu sindirim
sisteminin üst ya da alt bölümünü tutuşuna
göre iki kısımda inceleyebiliriz.
ÜLSER DIŞI DİSPEPSİ(ÜDD)
Bu gurupta özellikle midenin fonksiyon
bozukluğu söz konusudur. Hastalar öncelikle şişkinlik, hazımsızlık, tokluk hissi ve
geğirtiden şikayet ederler. Sıklıkla reflü ile
karıştırılan bu durumda, reflü şikayeti olan
hastaların göğsünde yanma hissetmeleri
ayırıcı tanıda önemlidir. Yapılan istatistiklerde bu şikayetlerle müracaat eden hastalarda kanser görülme sıklığı %1 in altında
bulunmuştur. Yapılan ultrason, tahliller ve
gastroskopi sonucu sağlam bulunan hastaya ülser dışı dispepsi diyebiliriz.
Yine yapılan istatistikler sonucu bu
şikayetlerle doktora müracaat eden tüm
hastaların %60 ı sadece fonksiyonel olup
ülser dışı dispepsi tanısı aldığı görülmüştür.
İRRİTABL BARSAK SENDROMU(İBS)
Bu grupta sindirim sisteminin daha alt kısmını yani kalın
barsağı etkileyen hareket bozuklukları söz konusudur. Halk
arasında spastik ya da sinirsel kolit olarak da adlandırılır.
Oysa kolit rahatsızlığında iltihap söz konusudur. İBS de ise
sadece fonksiyon düzensizliği vardır. Şikayetler buna bağlı
olarak gelişir Şişkinlik, sancı, gaz, dışkının sayı ve şekil
değişkenliği ön plandadır. Hastalar özellikle stresle tekrarlayan kabızlık, ishal atakları yaşayabildikleri gibi dışkının
keçi pisliği tarzında şekil değişikliği de tarifleyebilirler. FSSH
en önemli sebebi psikolojik faktörlerdir. Yapılan tahlil tetkik ve endoskopik araştırmalarla hastamızın şikayetlerinin
fonksiyonel olduğuna karar verilirse en önemli tavsiye
yaşam tarzında değişiklikler olacaktır. Stres yaratan ortamlardan uzaklaşma, hatta stresle başa çıkma yöntemleri
konusunda eğitim, tedavinin en önemli bölümünü oluşturur.
Düzenli yürüyüş yapma sindirim sistemi hareketlerini
düzenlemede faydalıdır. Hasta belli gıdaların kendisine
dokunduğunu düşünüyorsa bu tür yiyecek ve içeceklerden
uzak kalınması önerilir. Hasta şikayetlerinin organik bir sebebe dayanmadığını ve ciddi sonuçlara yol açmayacağını
kabul ederse şikayetlerinde azalma görülecektir. Alınan tüm
önlemlere rağmen bu gurup hastaların yaklaşık yarısında
şikayetler ömür boyu sürmektedir.
99
Düzenli
yürüyüş yapma
sindirim sistemi
hareketlerini
düzenlemede
faydalıdır.
Ağız tadıyla yaşanacak günler dileğiyle....
23
Çocukluk
. Çagı
.
KONJENiTAL (DOgUMSAL)
KALP HASTALIKLARI
T
Prof. Dr. Gülden KAFALI
Çocuk Kardiyolojisi
oplardamarlar yoluyla organlardan gelen kirli kan sağ kulakçık, triküspid kapak ve
sağ karıncığı izleyerek pulmoner artere ve buradan da sağ ve sol pulmoner dallar yoluyla
akciğerlere gider. Akciğerlerde temizlenen ve oksijenden zenginleşen kan, pulmoner venler yoluyla sol kulakçık, mitral kapak ve sol karıncığı izleyerek aortaya ve buradan da tüm
organlara pompalanır.
24
Konjenital (doğuştan) kalp hastalıklarının sıklığı,
Her 1000 canlı doğan bebekten 5-8’ i kalp
hastalığı ile doğmaktadır.
Konjenital kalp hastalıklarının nedeni,
Genetik ve çevresel faktörlerin etkili olduğu
düşünülmektedir. Ayrıca akraba evliliği, konjenital kalp hastalıklı anne-baba veya kardeş
bulunması, hamilelikte geçirilen enfeksiyonlar (kızamıkçık), ilaç kullanma, alkol veya
uyuşturucu kullanma, ışına maruz kalma,
annede diyabet, fenilketonüri, sistemik lupus
eritematozus gibi hastalıkların bulunması
konjenital kalp hastalığı riskini artırabilir. Down
sendromu (mongolizm) gibi bazı kromozom
hastalıklarında kalp ile birlikte birden fazla organ
etkilenebilir.
Anne karnındaki bebeğin konjenital kalp
hastalığı tanısı hamilelik sırasında yapılan fetal
ekokardiyografi ile bebekde doğuştan kalp
hastalığı veya ritm bozukluğu olup olmadığı
anlaşılabilir. Annede yukarıda bahsedilen risk
faktörlerinin mevcut olması durumunda, kadın
hastalıkları ve doğum hekimlerinin de önerisiyle gebeliğin 18. haftasından itibaren, bebekte
kalp hastalığı olup olmadığı, çocuk kardiyoloji uzmanı tarafından fetal ekokardiyografi
yapılarak değerlendirilir.
Konjenital kalp hastalığının bulguları,
Ağır konjenital kalp hastalıkları doğumdan
itibaren ilk birkaç gün veya ay içinde bulgu
gösterirken, hafif olanlar çoğunlukla belirti
vermez ve üfürüm duyulması nedeniyle tetkik
edilirken tesadüfen tanınırlar.
Konjenital kalp hastalıklarının belirtileri,
Morarma, beslenme güçlüğü, hızlı soluk alıp
verme, kilo alamama, sık akciğer enfeksiyonu
geçirme, çabuk yorulma ve bayılmadır.
MORARMA İLE SEYREDEN KONJENİTAL KALP HASTALIKLARI
FALLOT TETRALOJİSİ (FT); Adından da anlaşılacağı gibi 4
önemli bulgusu mevcuttur. Pulmoner arterin sağ ventrikül çıkışında
darlık, ventriküler septal defekt, aortanın sağ karıncığa doğru yer
değiştirmesi, sağ karıncık duvarında kalınlaşma. Morarma bulgusu
pulmoner arter ve dallarına yetersiz kan gitmesi ile orantılı olarak
doğumdan itibaren ilk 1-2 yıl içinde görülebilir. Morarma özellikle
ağlarken daha belirgindir. Bazı bebeklerde aşırı morarmaya bağlı
baygınlık ve havale atakları görülebilir. Bu atakları engellemek için
koruyucu ilaç başlanır, ilaç yeterli olmazsa ameliyat gerekir. Kesin tanı
morarma yakınması ile gelen bebekte muayene sırasında üfürüm
duyulması sonucu ekokardiyografi ile konulur. Ameliyat zamanına
kadar kansızlık ve bayılma olup olmadığı konusunda sık aralıklarla
izlenir.
Tedavi; Bu hastalıkta kesin tedavi cerrahi düzeltmedir. Ameliyat
öncesi hastalara genellikle kalp kateterizasyonu uygulamak gerekir.
Ameliyat zamanı genellikle 6 ay-2 yaştır. Pulmoner arter ve dallarının
iyi gelişmediği bebeklerde düzeltme ameliyatı öncesinde yardımcı
şant ameliyatı gerekebilir. Düzeltme ameliyatı olan hastalarda
endokardit (kalp içi dokuların iltihabı) riskine karşı diş çekimi veya
ameliyat gibi girişimler öncesinde koruyucu antibiyotik tedavi önerilir.
Ayrıca ameliyat olan hastaların ritim bozukluğu gelişmesi ve pulmoner darlığın tekrar etmesi açısından belirli aralıklarla kontrol edilmesi
gerekir.
BÜYÜK ARTER TRANSPOZİSYONU (BAT); Kalbin sol
karıncığından pulmoner arter, sağ karıncığından aorta çıkar. Yani, kirli
kanın akciğerlerde temizlenmesi mümkün olmamakta, vücutta hep
kirli kan dolaşmaktadır. Hastanın belli bir süre yaşama şansı ancak,
kalbin içinde temiz ve kirli kanın karışmasını sağlayan defektlerin
(ASD, VSD, PDA) olmasıyla mümkündür. Yaşamın ilk gününden
itibaren morarma görülür. Kesin tanı muayene ve ekokardiyografi ile
konur.
Tedavi; Kesin ve en doğru çözüm, doğumdan sonraki 2-3 haftalık
dönemde ana damarların ameliyatla yerlerinin değiştirilmesidir (arteriyel değişim). Ancak ameliyattan önce kulakçıklar arası duvardaki
defekt yetersizse balon ile açılması gerekir. Daha geç tanı konan
vakalarda ise diğer ameliyat yöntemleri kullanılır. Düzeltme ameliyatı
olan hastalarda endokardit (kalp içi dokuların iltihabı) riskine karşı
diş çekimi veya ameliyat gibi girişimler öncesinde koruyucu antibiyotik tedavi önerilir. Ayrıca ameliyat olan hastaların ritim bozukluğu
gelişmesi veya değiştirilen damarlarda darlık oluşması açısından
belirli aralıklarla kontrol edilmesi gerekir.
25
DİŞ ETİ
HASTALIKLARI
(Periodontoloji - Periodonti)
D
Dt. Mehmet Büdüş
Ağız ve Diş Sağlığı
işler düzgün temizlenmediğinde, üzerlerinde ve aralarında biriken yiyecek artıkları bakteriler üretirler.
Bakteri plağı dediğimiz bu püremsi birikintiler, diş çürüklerinin ve dişeti iltihaplarının baş sorumlusu olup,
zamanla tükürüğün çökelmesi sonucu diş taşlarını oluştururlar. Bakteri plağının içinde üreyen mikroorganizmalar, şekerli gıdaları parçalayarak asit üretirler ve bu asit, dişi küçük bir bölgeden başlayıp giderek büyüyen
bir şekilde çürütür. Daha ileri safhalarda çekim kaçınılmaz olabilir. Dişeti iltihabının ilk belirtisi dişetindeki
kanamalardır. Dişetlerinde renk, şekil bozuklukları ve ağız kokusu ile kendini daha da belli eder. Dişeti
iltihabının neden olduğu diş kayıpları, çürüklerin neden olduğu diş kayıplarından çok daha fazladır. Öncelikle
şunu belirtmek gerekir ki, sağlıklı dişeti açık pembe renktedir. Dişe ve kemiğe sıkıca yapışmış olup, portakal
kabuğuna benzer parlak-pütürlü bir görünümü vardır.
Diş eti Hastalığının Belirtileri Nelerdir?
Diş eti hastalıklarının ilk ve en önemli belirtisi dişeti kanamasıdır. Sağlıklı dişeti kanamaz,
Diş etlerinde şişmeler, kızarmalar oluyorsa,
Diş etlerinde çekilmeler ve açığa çıkan kök yüzeylerinde oluşan hassasiyet oluşuyorsa,
Dişeti kenarlarında veya dişler arasında, diş taşlarına bağlı olarak oluşan siyah alanlar görülüyorsa,
Diş ile dişeti arasından iltihap geliyorsa,
Dişlerde sallanmalar, uzamalar ve dişler arasında açılmalar oluyorsa,
Ağızda sürekli bir kötü koku ve kötü tat hissi var ise, geç kalmadan bir dişhekimine muayene olunması gerekir.
Neler Dişeti Hastalığına sebep olur?
Dişeti hastalığının temel nedeni bakteri plağı denen dişe sıkıca tutunan, yapışkan saydam bir tabakadır.
Tırnağınızla dişinizin üzerini kazıyarak plağı fark edebilirsiniz. Plağın bir miligramında 200 ile 500 milyon
arasında bakteri bulunur. Bunun yanısıra aşağıdaki faktörler de dişeti sağlığınızı etkilemektedir.
26
GENETİK FAKTÖRLER Yapılan araştırmalara göre %30 oranında genetik bir yatkınlık vardır. Ayrıca ağız
bakımının kötü olması ile dişeti hastalığının gelişme olasılığı 6 kat daha artar. Ailede dişeti problemi olan bir
kişi var ise mutlaka bir dişeti uzmanına siz de muayene olun.
SİGARA Hepimizin bildiği gibi sigara kanser, akciğer, kalp hastalıkları gibi bir çok önemli rahatsızlıklara sebep
olur. Tüm bunların dışında ağız içi mukozası ve dişetleri için de çok zararlıdır. Dişetlerinin yumuşamasına ve
dişeti hastalıklarının gelişmesine neden olur.
İLAÇ KULLANIMI Doğum kontrol hapları, anti-depresanlar, kalp ilaçları ağız sağlığınızı etkiler. Bu yüzden bu
ilaçlardan birini kullanıyorsanız lütfen diş hekiminizi uyarınız ve ağız hijyeninize ayrıca önem veriniz.
HORMONAL DEĞİŞİKLİKLER Hamilelik, puberte, menapoz, mensturasyon gibi hormonal değişikliklerin
yoğun olduğu dönemlerde ağız hijyeninize ayrıca özen göstermeniz gerekmektedir. Diş etleriniz bu dönemlerde
daha hassas olur. Diş eti hastalığına yatkınlık artar.
STRES Hipertansiyon, kanser gibi pek çok rahatsızlığın nedenlerinden biri olmasının yanında dişeti
hastalıklarının da risk faktörlerindendir. Araştırmalar göstermiştir ki periodontal hastalıklarda dahil olmak
üzere stres vücudun enfeksiyonla mücadelesini zorlaştırmaktadır.
DİŞ SIKMAK VEYA GICIRDATMAK Diş ve dişeti arasındaki kuvvetin azalmasına neden olarak periodontal
doku yıkımına sebep olurlar. Diş etlerindeki çekilmenin bir sebebi de diş sıkmaktır. Mutlaka gece plağı takılarak
bu sıkmanın durdurulması gerekir.
KÖTÜ BESLENME Vücudun, immun (bağışıklık) sisteminin zayıflamasına ve buna bağlı olarak, diş eti enfeksiyonu da dahil olmak üzere enfeksiyonlarla mücadelesinin zorlaşmasına neden olur.
DİABET-ŞEKER HASTALIĞI Diabet hastaları periodontal (diş eti) enfeksiyon açısından yüksek risk grubuna
girerler. Mutlaka rutin diş eti kontrollerini bir diş eti uzmanına (periodontolog) yaptırarak ağız hijyenlerine
ayrıca özen göstermelidirler.
KÖTÜ YAPILMIŞ KURON KÖPRÜ VE DOLGULAR Dişetine basan ve taşkın yapılmış dolgu, kuron ve köprüler
dişetlerinde problem oluşturur.
Sağlıklı Dİş ve Dİş etlerİ
Bakteri plağı kaldırılmazsa sertleşir ve diştaşı ya da tartar olarak isimlendirilen birikintiler oluşur. Plaktaki bakteriler tarafından üretilen toksinler (zararlı maddeler) dişetlerine zarar verir. Toksinler dişetlerinin etrafındaki
destek dokularını yıkar, dişlerden uzaklaşır, oluşan periodontal ceplerde daha fazla bakteri plağı birikir.
Periodontal hastalık geliştikçe cepler daha da derinleşir. Bakteri plağı dişlerin açığa çıkmış kök yüzeylerine
yapışır. Dişlerin kemik desteği yok olur ve tedavi edilmeyen dişler sallanmaya başlar ve sonunda çekilir.
Diş eti hastalıklarına neden olan diğer unsurlar nelerdir?
Periodontal hastalıkların ana nedeni bakteri plağı olmakla beraber, diğer unsurlar da dişetlerinizin sağlığını
etkileyebilir. Beslenme biçimi ve tütün kullanma ağız sağlığınızı etkilemektedir. Besleyici değeri düşük bir diyet
vücudun hastalıklara karşı mücadele gücünü azaltmaktadır. Ayrıca, stres vücudun hastalıklardan korunma
kabiliyetini etkileyebilir. Tütün kullananlar, kullanmayanlara göre, dişetlerini daha fazla tahriş etmektedirler.
Lösemi, AIDS gibi vücudun savunma sistemini etkileyen hastalıklar dişetlerinin durumunu daha kötü bir
hale getirebilir. Kişilerin enfeksiyona çok açık olduğu, kontrol altında olmayan diabet gibi durumlarda dişeti
hastalığı genellikle çok daha şiddetlidir ve kontrol altına alınması daha güçtür. Hamilelik sırasındaki hormon
değişimleri, dişetlerinin daha kırmızı, bakteri plağına karşı daha duyarlı bir hale gelmesine neden olur. Erken
safhalarında bulunan varolan bir dişeti hastalığı özellikle hamilelik döneminde daha da şiddetlenebilir. Doğum
kontrol hapları, antidepresanlar ve bazı kalp ilaçları ağız sağlığınızı etkileyebilir. Genel sağlığınızdaki en küçük
değişimleri dişhekiminize bildiriniz.
27
Diş eti hastalıkları nasıl teşhis edilir?
Dişhekimleri dişetlerinin genel görünümünden şüphelendikleri zaman periodontal sonda adı verilen bir alet
ile diş ile dişeti arasındaki dişeti cebinin boyunu ölçerler. Yetişkinlerdeki her ağız içi muayenesinin bir parçası
olarak periodontal muayene yapılmalıdır. Dişlerin etrafındaki kemik dokusunu değerlendirmek için röntgen
filmler alınabilir.
Diş eti hastalıklarından nasıl korunabilir?
Periodontal hastalıkların önlenmesinde önemli rol oynayabilirsiniz. Yaşam boyu dişlerinizi ağızda tutmak için
bakteri plağının, diş fırçalaması ve diş ipi kullanılması ve kimyasal ajanlarla düzenli olarak her gün, dişlerden
uzaklaştırılması gerekmektedir.
Yukarıda sayılanlara ek olarak dişhekimine düzenli gidilerek kontrollerin yaptırılması son derece önemlidir.
Günlük ağız bakımı diş taşlarının oluşumunu en az seviyede tutmakla beraber tamamen önleyememektedir. Bir
dişhekimi tarafından yapılacak diş taşı temizliği; sizlerin diş fırçası, diş ipi ile temizleyemediğiniz bölgelerdeki
sertleşmiş diş taşlarının ortamdan uzaklaştırılmasını sağlar. Diş taşlarının kaldırılmasına diş taşı temizliği ismi
verilmektedir. Dişhekiminizin sizin özel gereksinimlerinize göre kişisel bir ağız bakım planı yapabilir. Bu
programla dişleriniz ile dişetlerinize zarar vermeksizin diş fırçalamayı ve diş ipi kullanmayı uygulayabilirsiniz.
Dişhekimini düzenli ziyaret ederek ağız sağlık ürünleri hakkında dişhekiminizden öneriler alabilirsiniz. Piyasada
pek çok çeşit diş fırçası, diş ipi, ağız gargaraları ve dişler arası temizleyicileri bulunmaktadır. Diş hekiminiz size
en uygun olan ürünleri seçmenizde yardımcı olacaktır.
Dişeti hastalıklarının erken safhalardaki tedavisi genellikle diş taşı temizliği ve kök yüzeyi düzleştirmesidir.
Bu aşamalarda dişlerin etrafındaki ceplerden bakteri birikintileri ve diş taşları uzaklaştırılır ve kök yüzeyleri düzleştirilir. Bu işlemlerle iltihaba neden olan bakteriler ve toksin maddeler ağızdan uzaklaştırılır. Dişeti
hastalıklarının erken safhalarında uygulanan bu işlemler genellikle yüz güldürücü sonuçlar için yeterli
olmaktadır.
Daha ilerlemiş vakalarda cerrahi müdahale gerekebilir. Cerrahi müdahalenin amacı; derin ceplerdeki diştaşlarını
ve hastalıklı dokuları ortamda uzaklaştırarak iyileşmenin olabilmesi için kök yüzeylerini düzleştirmek ve
dişetlerine kolay temizlenebilmesi için şekil vermektir.
Tedavilerden sonra periodontal hastalar periyodik olarak görülmelidir. Periodontal tedavi ile elde edilen olumlu
sonuçları korumanın tek yolu dişlerin fırçalanması, diş ipi ve bakteri birikintilerini ortamdan uzaklaştıran
kimyasal ajanların düzenli olarak kullanılmasıdır. Ve en önemlisi dişekiminin önerdiği aralıklarla kontrolünüzü
yaptırmaktır.
Periodontal Tedavileri Kimler Yapar?
Tüm dişhekimleri periodontal hastalıkları tanımlayıp erken dönemdeki dişeti hastalıklarını tedavi edebilirler.
Bazı dişhekimleri ise ilerlemiş periodontal hastalıkları tedavi edebilecek ek bilgi birikimine ve tecrübeye sahiptirler, bu konuda uzmanlaşmışlardır. Bu bilgi birikimine sahip dişhekimleri periodontist olarak isimlendirilmektedir. Dişhekimi, gerekirse hastalığın bir uzman tarafından tedavi edilmesi gerektiğine inanır ve hastayı
bir periodontiste gönderebilir. Periodontal hastalıkların tedavisi ile beraber, dişlerinizin düzenli fırçalanması ve
düzenli dişhekimi ziyaretleri ile yaşam boyu sağlıklı dişler korunabilir.
28
www.vsy.com.tr
29
YÜRÜYÜŞ, EGZERSİZ
VEYA FİTNESS
NEDEN GEREKLİ?
Dyt.Gülşen LÜKEL
Beslenme ve Diyet
Kilo vermek ya da sağlık sorunlarınız nedeniyle gittiğiniz diyetisyeniniz size düzenli yürüyüş
veya egzersiz yapmanız gerektiğini anlatır. Peki günlük telaş içinde bu “düzenli” hareketliliğin
gerekleri nelerdir?
Biçimli vücuda sahip olmak için; Fiziksel olarak aktifseniz kilo vermek ve o kiloyu sürdürmek kolay olur. Aktif olmanın sağlıklı kilo vermenin anahtarı olduğu hakkında pek çok uzman görüş birliğine varmıştır.
Hastalık risklerinden korunmak için; Aktif yaşam şekli veya spor, kalp
hastalıkları, diyabet, yüksek tansiyon, yüksek kolesterol ve bazı kan
serlere karşı koruyucudur. Haftanın 5 günü en az 30 dakikalık fiziksel
aktiflik bu riskleri azaltır.
Kemik erimesini önlemek için; Düzenli olarak yapılan vücut ağırlığının
taşındığı aktiviteler, mesela yürüyüş, koşu, ağırlık kaldırma, futbol
kemiklerin daha güçlü olmasını sağlar. 35 yaşını geçen herkesin bu tip
egzersizleri yapması erimeye bağlı kırık riskini azaltmaya yardımcıdır.
30
• Güçlü kaslar için; Kuvvet sporları, örneğin ağırlık kaldırma vücudu günlük yaşamsal
aktiviteler ve spora karşı güçlü kılar. Güçlü olunca hareket etmek, taşımak, kaldırmak
kolaylaşır. Kaslarınızı çalıştırdığınız zaman kalbinizi de çalıştırmış olursunuz. Kalp de bir
kastır. Egzersiz sırasında kalp ve kaslar başarı ile çalışarak güçlü pompalama ile kan ve
besin öğelerini kaslara kolayca ulaştırır.
• Dayanıklı olmak için; fiziksel olarak aktif kişiler kolay yorulmaz ve günün geri kalan
• saatlerinde daha dayanıklı olur.
• Daha iyi ruhsal durum için; Pek çok sporcu düzenli antrenman yaptıkları zaman kendilerini daha iyi hissettiklerini ve canlı olduklarını belirtir.
• Stresten kurtulmak ve iyi uyku için; Fiziksel aktivite vücudun rahatlaması, duygusal
gerginliğin ortadan kaldırılması ve dolayısıyla iyi uyku için yardımcıdır.
• Daha iyi koordinasyon ve esneklik için; Aktif olmak hareket kolaylığını ve yeteneğini
artırır.
• Sakatlanmaları önlemek için; Uygun vücut şekline sahip olma kişinin kaçma, sıçrama
hareketlerini daha kolay yapmasını, dolayısıyla tehlikelerden daha çabuk uzaklaşmasını
sağlar.
• Uzun süre genç hissetmek için; Yapılan çalışmalar fiziksel aktivitenin yaşlanmayı geciktiren etkileri olduğunu belirtir.
Burada sıraladığımız faydalara sahip olmak için, kendinize uygun egzersiz veya yürüyüşleri
yapmamak için bahaneleriniz var mı?
Günlük yaşamınıza 30 dakikalık fiziksel aktivite modelini yerleştirmeyi zor mu buluyorsunuz?
Tekrar düşünün. Hareketli yaşam tarzına sahip olsanız bile aktivite düzeyinizde artış yapabilirsiniz! Günlük yaşamınıza yerleştirebileceğiniz aşağıdaki tavsiyelerle kendinize fazladan
vakit bile ayırabilirsiniz.
1. Sabahları 30 dakika erken kalkın ve güne hareketli bir yürüyüşle başlayın. Birlikte
yürüyecek birisine mi ihtiyaç duyuyorsunuz? Bu durumda komşunuzla ayarlama yapabilirsiniz.
2. Arabanızı yıkamaya vermeyi mi unuttunuz? Arabanızı kendiniz yıkayın. Bonus: aynı zamanda para tasarrufu yapmış olacaksınız.
3. Yürüyen merdiven veya asansör yerine merdivenleri kullanın. Merdiven çıkmak, çok iyi
kalp egzersizi ve kalori yakıcı aktivitedir.
4. Daha uzun bir yürüyüş için arabanızı en uzak park yerine park edin. Otobüsten bir durak
önce inin ve gideceğiniz yere yürüyün.
5. Bilgisayar mı kullanıyorsunuz? Bilgisayar kullandığınız süre içinde her saat başı en az beş
dakikalık egzersiz molası verin.
6. Öğle tatilinizde veya kahve aralarında bulunduğunuz binanın içinde veya dışında
yürüyüşe çıkın. Atıştırma yapmak yerine enerji harcayın.
7. Köpeğinizi alıp yürüyüşe çıkın. Köpeğiniz yok mu? O zaman diğer dolaştırılabilir ev
hayvanlarınızla yürüyüşe çıkın.
8. Çocuklarınızla, torunlarınızla veya ev hayvanlarınızla aktif olarak oyunlar oynayın.
9. Akşam yemeğinden önce ve sonra aile bireyleriyle yürüyüşe çıkın. Bebeğiniz varsa
ve daha fazla enerji harcamak istiyorsanız, bebek arabası yerine kucağınızda taşıyarak
yürüyüşünüzü yapın.
31
.
.
SIGARA
IÇENLER
. .
. .
IÇIN SINSI
.
TEHLIKE KOAH
KOAH nedir?
Uzm. Dr. Nurçin ÇİMEN
Göğüs Hastalıkları
!
KOAH “ Kronik Obstrüktif Akciğer Hastalığı” nın baş harflerinden oluşan kısaltılmış bir isimdir. Kronik kelimesi uzun süredir devam eden, obstrüktif kelimesi ise tıkayıcı anlamındadır. Bu hastalıkta nefes borularının
(bronşların) tıkandığını ifade etmek için kullanılır. Bronşlarda oluşan tıkanmanın bir daha düzelmemesi ve
tedavi olunmaz ise hastalığın sinsice ilerlemesi KOAH’ın karakteristik özelliğidir.
Kimlerde KOAH gelişir?
KOAH sigaraya bağlı bir hastalık olup yaklaşık olarak 20 yıl günde bir paket civarı sigara içme sonrasında
ortaya çıkabilmektedir. Eğer günde bir paketten daha fazla sayıda sigara içiliyorsa bu zaman daha da
kısalır. Hastalık genellikle 40 yaşından sonra belirti vermeye başlar. Sigara içen her 5-6 kişiden birinde bu
yaşlara gelindiğinde KOAH gelişebilmektedir.
Türkiye’de 4-5 milyon kişinin KOAH’tan muzdarip olduğu tahmin edilmektedir. Avrupa ve Amerika’da en çok
ölüme neden olan hastalıklar içinde 4, ülkemizde ise 3. sırada yer almaktadır.
Sigara içmeyenlerde KOAH gelişir mi?
KOAH için risk faktörlerinden en önemlisi sigara kullanımı olmakla beraber özellikle gelişmekte olan ülkelerde çevresel ve mesleki zararlı gaz ve partiküllere ya da hava kirliliğine maruz kalmak da önemli oranda
KOAH gelişiminden sorumludur. Örneğin ülkemizde bazı kırsal alanlarda yakıt olarak kullanılan tezek
dumanı KOAH için risk faktörü olarak ele alınmaktadır.
Mesleksel maruziyet de KOAH için önemli risk faktörüdür. Havalandırması kötü, korunma önlemlerinn
uygulanmadığı dumanlı ve tozlu işyerlerinde çalışanlarda KOAH gelişimi için normal popülasyona göre
daha yüksek risk taşımaktadırlar.
Sigara dumanı akciğerleri nasıl etkiler?
Sigara dumanı ile nefes borularına ve hava keseciklerine zararlı gazlar ve maddeler ulaşır. Yıllar geçtikçe
bu zararlı gazlar ve maddeler bronşların ve hava keseciklerinin yapısını bozmaya başlar. Bunun sonucunda
bronşların hastalanmasıyla “Tıkayıcı Bronşit”, hava keseciklerinin harabiyeti ve parçalanması ile “Amfizem”
ortaya çıkar. Bu iki tanım KOAH içinde yer almaktadır. Akciğerlerde ortaya çıkan bu tıkanıklıklar ve bozulmalar sonucunda kana oksijen geçişi azalır ve vücudun oksijensiz kalması ile pek çok ciddi rahatsızlıklar
ortaya çıkar.
32
.. .. ..
OKSURUK, BALGAM,
. . NEFES
. DARLIGI
. .
KOAH BELIRTILERI OLABILIR!
¾¾
Söz konusu şikayetler uzun süredir devam etmektedir.
¾¾
Öksürük ve balgam çıkarma önceleri sadece sabah görülür. Balgam çok az miktarda çıkar.
¾¾
Hastalar genellikle bu şikayetleri önemsemezler ve sigara içmenin doğal bir sonucu olarak kabul
ederler. Şiddetli olmayan öksürük ile birlikte az miktarda balgam çıkarmak bile KOAH’ın erken habercisi
olabilir.
¾¾
Eğer sigara içmeye devam edilirse ve hastalık ilerlerse öksürükler şiddetlenir ve balgam miktarı
gittikçe artar. Hastalar günün her saatinde balgam çıkarmaya başlarlar, boğulacak kadar şiddetli öksürükler başlar.
¾¾
Nefes darlığı hastalığın erken dönemlerinde koşma, hızlı yürüme veya merdiven çıkma gibi eforlarda ortaya çıkarken, hastalığın ilerlemesi ile istirahatte dahi nefes darlığı oluşur.
Genellikle öksürük, balgam ve nefes darlığı şikayetleri 50 yaşına doğru ciddi şekilde artış gösterir.
Bütün bu yakınmalar kış aylarında ve özellikle hava kirliliğinin yoğun olduğu dönemlerde ve gribal enfeksiyonlar sonrasında çok artar.
KOAH Nasıl Teşhis Edilir ?
KOAH’lı hastalar ilk tanı aldıkları anda genellikle akciğer kapasitelerinin önemli bir kısmını kaybetmiş
oluyorlar. Öksürük, balgam ve nefes darlığı şikayetlerini ihmal etmeleri geç tanı almalarına neden
olmaktadır. Oysa ki hastalığın hafif dönemde iken teşhis edilmesi ile tedavi kolaylaşacak, hastalar tedaviden daha çok yararlanacak ve hastalığın ilerlemesi durdurulmuş olacaktır.
KOAH hastalığının kesin teşhisi için solunum testi yapılmaktadır. Bu çok kolay uygulanan bir testtir. Derin bir nefesle alınan hava solunum test cihazının plastik borusu içinde çok hızlı bir şekilde üflenir.
“KOAH erken teşhisi için sigara içen ve 40 yaşını aşmış herkes
yılda bir kez solunum testi yaptırmalıdır.”
Uzun süredir öksürük, balgam ve en önemlisi nefes darlığı şikayetleri olan sigara içicilerde KOAH riski
çok yüksektir. Bu kişilerin en kısa sürede solunum testi yaptırmaları gerekir.
Solunum testi ile hem KOAH teşhisi konur hem de hastalığın şiddeti belirlenir. KOAH tedavisi hastalığın
şiddetine göre planlanacaktır.
KOAH Tedavisi;
KOAH tedavisinin temelini sigarayı bırakmak oluşturur.
KOAH başlayan bir hastada sigarayı bıraktıktan sonra bozuklukların tamamen ortadan kaybolması çok
zordur. Ancak sigaranın bırakılması ile hastalığın ilerlemesi yavaşlar. Diğer yandan sigara bırakılmaz ise
hastalık çok hızlı ilerler. KOAH için kullanılan ilaçlar sadece hastaların nefes darlığı şikayetlerini azaltmak için kullanılır. Bu ilaçların hastalığı ortadan kaldırmak veya ilerlemesini yavaşlatmak gibi bir etkileri
ne yazık ki yoktur.
Bu hastalığın tedavi programında şunlar yer almaktadır;
zzSigaranın bıraktırılması
zzÇevresel ve mesleki sigaraya maruz kalmanın kontrolü
zzUzun süreli tedavi
zzAni başlayan atakların tedavisi
33
SOĞUK KIŞ GÜNLERİNDE
İÇİNİZİ ISITACAK BİR YUDUM LEZZET...
İçinde tarçın da bulunan bu lezzetli çay soğuk havalarda içinizi ısıtırken
metabolizmanızı da hızlandırır.
Malzemeler:
5-6 Greyfurt 2 Yemek Kaşığı Bal
Yarım Su Bardağı Su
TARÇINLI GREYFURT ÇAYI
1 Çubuk Tarçın
2-3 Yenibahar tanesi
Greyfurtları ortadan ikiye kesip narenciye sıkacağı ile suyunu çıkartın ve sos
tenceresine alın.
İki yemek kaşığı bal, yenibahar, çubuk tarçın ve yarım su bardağı suyu ekleyip
orta ateşte kanamaya bırakın.
Hazırladığınız greyfurt çayını süzerek fincanlara paylaştırın.
İsteğe göre greyfurt dilimleri ve çubuk tarçın ile sıcak olarak servis yapın.
34
Afiyet Olsun...
“Egzersiz yapmak, tüm vücut
fonksiyonlarında değişiklikler
yaratmakla birlikte en çok
kalbi etkiliyor. Çünkü spor
sırasında vücudun oksijen ihtiyacı
artıyor. Bu da kalbin daha hızlı
çalışması ve daha
çok kan pompalamasını sağlıyor.”
SPORUN KALBE
YARAR VE ZARARLARI...
D
Uzm. Dr. Metin Mehdi Azarbaz
Kardiyoloji
üzenli ve sistematik spor hem sağlıklı bireylerde hem de kalp ve damar
hastalarında kalp krizi riskini yarı yarıya azaltır, hatta kalp krizi geçirenlerde iyileşme
sürecini hızlandırır. Egzersiz sırasında, kalp kası daha fazla çalışır. Kalp kasının daha
çok çalışması için de daha fazla kanlanması gerekir. Bu durumda düzenli egzersiz kalp
kasını besleyen koroner damarların genişlemesini, yıkanmasını ve yenilenmesini sağlar.
İhtiyaç arttıkça yeni damarlar oluşur. Yeni damarların açılması ile oluşan doğal baypaslar,
kalp kasını güçlendirerek kalp yetersizliğini, infaktüs riskini ve kötü sonuçları engeller.
Fiziksel aktiviteler şeker hastalığın gelişmesini durdurabildiği gibi şeker hastaların sağlık
durumunu da düzeltebilir. Yaşlılar, obezler ve ileri derecede diyabeti olan hastalar da
kendilerine uygun bir spor yapmalıdır. Düzenli egzersiz sayesinde, acil durumlarda kalp
hızını basamaklı arttıran ve kalbin zarar görmesini engelleyen bir mekanizma gelişir. Kan
basıncı yüksek olan kişilerde, kan basıncının düşmesi ve kolay ayarlanması da düzenli
egzersizin bir başka faydasıdır. Ayrıca düzenli egzersiz; kilo vermeyi kolaylaştırır, insülin direncini düşürerek prediyabet ve diyabet yani şeker hastalığı gelişimini engeller,
iyi kolesterolü yükseltir, kanın pıhtılaşmasını önler, stresi azaltır, mutluluk hormonu serotonin salgısı ile mutluluk hissini arttırır, depresyondan korur, dokuların kanlanmasını
arttırarak yaşlanmayı geciktirir. Düzenli egzersiz kalp krizi ve inme riskinin azaltmanın
yanı sıra bunamaya, kemik erimesine ve bazı tür kanserlere karşı insan sağlığını korur.
35
Haftada en az dört gün,
günde en az yarım saat
egzersİz yapILMALIDIR!
Haftada en az dört gün, günde en az yarım saat
egzersiz yapmanın kalp sağlığı açısından çok
faydalı olduğundan önerilir. Hızlı yürüyüş, yüzme,
dans etme gibi aktivitelerde kişinin kalp hızı ile
birlikte solunum sayısı da artmakta ve olumlu
etkiler görülmektedir. Sağlıklı bir kalbe sahip olmak
için saatlerce koşmaya ya da spor salonlarına
kapanmaya gerek yoktur. Sadece yürümek bile
sağlığınıza katkıda bulunur. Günde 30 dakika
yürüyüş uygundur. Yürüyüş şekli ne kadar düzenli
ve tempolu ise o kadar faydalıdır. Ancak kalbe
en yararlı yürüyüş, oksijenli ortamda yapılan
yürüyüştür. Programlı yapılan spor ile oluşan ve
oluşacak damarlar ile doğal baypaslar meydana
gelir ve kişi kalp krizi riskine karşı daha korunaklı
olur. Sağlık açısından sayısız faydaları olan sporun
yanlış yapılması durumunda kalbe yarardan çok
zarar verebilmektedir. Kalp hastasının, mutlaka
hekimi ile görüşerek uygun bir egzersiz programı
yapması gerekir. Gizli ya da bilinmeyen kalp
hastalığı varsa sporu başlamadan ortaya çıkması
gereklidir. Eğer kalp krizi geçirmiş birisi düzenli
spor yapacaksa mutlaka doktoruna danışmalıdır.
Bu sayede ulaşılan kalp atım sayısına göre, egzersiz sırasındaki hedef nabız hesaplanmalıdır.
Yani kalp krizi geçiren kişilerde, düzenli egzersizin
miktarı, kalp krizinin yarattığı hasarın boyutuna,
hastanın genel durumuna ve efor testinde hastanın
ulaşabildiği hedef kalp hızına göre ayarlanır. Kalp
krizi geçirmiş bireylerde ciddi kalp yetersizliği yoksa
düzenli ve tempolu olarak haftada 3 ila 5 gün, 30 ila
45 dakika arası yürüyüş, yüzme ve bisiklete binme
gibi egzersizler yapabilirler.
Aslında en doğrusu tüm bireyler her tür spor aktivitesine katılmadan önce mutlaka sağlık kontrolünden geçmeleridir. Kalp ve akciğer sağlığı
açısından; egzersiz sırasında kalbinizin hızı en çok
ne hızda çıkabileceğini bilmeniz gerekir. Egzersize yeni başlayanlarda, ilk birkaç ay maksimum
kalp hızı çok yüksek olmamalı. Egzersize devam
ettikçe efor kapasitesi artacağından kalp hızı da
yavaş yavaş artacaktır. Ancak kısa süreli egzersiz,
hareketsiz kalınan sürelerin olumsuz etkisini tam
olarak ortadan kaldıramıyor.
36
tüm bireyler her tür spor
aktivitesine katılmadan
önce mutlaka sağlık
kontrolünden geçmeLİDİR.
Yapılan birçok çalışmada, fazla oturmanın
şeker hastalığı, kalp hastalıkları ve ölüm riskini artırdığını ortaya koymaktadır. Yapılan
araştırmalara göre, uzun süre hareketsiz kalan
kişiler, iş çıkışı spor salonuna ya da havuza giderek egzersiz yapsalar dahi hareketsiz kaldıkları
sürenin olumsuz etkisini tam olarak ortadan
kaldıramıyor. Televizyon ve bilgisayar gibi
teknoloji gereçleri hareketsizliğe neden olur. Bu
alışkanlığının önüne geçebilmek için, iş ortamında
uygun zaman buldukça yürüyüş yapılması ya da
akşamları televizyon izleme süresinin azaltılması
gerekir. İşe gidiş geliş yolunuzun hiç olmazsa bir
kısmını yürümeniz bile, son derece yararlıdır.
Bozuk glikoz toleransının ve metabolik sendromun oluşmasında en önemli faktörler arasında,
obezite ve hareket eksikliği sayılıyor. Metabolik
sendromlu ve bozulmuş glikoz toleransı hastalarda, spor ve hareket, koruyucu olarak
uygulandığında çok başarılı olabiliyor. Artan
bedensel aktiviteyle birlikte kalori kısıtlamasının
patolojik glikoz toleransı hastalarda artan ölüm
oranının büyük ölçüde azaltılabildiğini gösteriyor.
Birçok hastalık gibi hipertansiyonun önlenmesinde ve tedavisinde de bilinçli beslenme ve
egzersizin son derece önemlidir. Kan basıncı normal olanların düzenli spor yapması, yaşlanmaya
bağlı olarak kan basıncının yükselmesini önleyebilir veya en azından geciktirebilir.
Spor
Kİmler apmamalı?
Y
!
Kan basıncınız sistolik değeri 200 mg üzerinde ise,
İstirahatta bile kalp ağrısı gelişirse,
Kalp kapak darlığı varsa, ateşiniz varsa, istirahat
kalp atım hızınız 100 üzerinde ise,
Kalbinde üçüncü derece kalp bloğu veya ciddi bir
aritmi varsa, spor yapmamalı.
Ancak basit ekstrasistoller spor yapılmasına bir
engel teşkil etmez.
Düzenli egzersizin şişmanlıktan koruyacağı
gibi yaşlılığın etkilerinin azaltılmasında etken
olacaktır. Hipertansiyonuz varsa, doktor kontrolü altında yapılan düzenli egzersizler kan
basıncınızın düşmesini yardımcı olur. Buda ilaç
ihtiyacında azalma sağlar. Sağlığınızı korumanız
için öncelikle dayanıklılığı ve esnekliği artıran
sporlara yönelmenize yarar var. Hipertansiyonlu
hastaların spor yaparken çok yüklenmemeleri
gerekir.
Ancak aşırı ve bilinçsiz olarak yapılan sporun
kalp hastalarına zarar verilir. Örneğin, halter,
kürek, vücut geliştirme gibi çok sayıda kası
değil belli kasları çalıştıran ve solunum sayısını
artırmayan egzersizler kalp hastalarına önerilmemektedir. Ayrıca diğer önemli bir konuda
yarışma tarzı sporlardır. Depar gerektiren sporlar
kesinlikle tavsiye edilmemektedir. Halı sahada
saatlerce koşmak ya da diğer yarışma tarzı sporlar son derece sakıncalıdır, ani ölümlere neden
olabilmektedir. Özellikle çok sıcak, çok soğuk
ya da çok nemli havalarda bu risk daha fazla
artmaktadır. Halı saha maçlarında sakatlanan ya
da kalbinden rahatsızlanan hasta sayısı çoktur. 30’lu, 40’lı yaşlarında olmasına karşın spor
yaparken kalp krizi geçirerek yaşamını yitiren çok
sayıda insan var. Aşırı stres, yorgunluk, vücuda
yüklenme, beslenme dengesizliği, sigara ve alkol
alışkanlığının da spor sırasında kalp krizi riskini
artırır. Salonlarda yapılan aerobik çalışmalarına
da dikkat edilmeli, kalabalık, kapalı ve havasız
ortamda aynı an da çok sayıda kişinin spor
yaptığı ortamın oksijen oranı düşük olup hava
kırlılığı ise fazladır. Bu da sağlık açısından
risklidir. Özellikle kalp ve akciğer hastaları için
daha da risklidir. Bilinçsizce yapılan spor ritim
bozukluğuna sebep olur.
Eğer hastanın kansızlık, guatr, akciğer
hastalıkları, yüksek tansiyon veya kalp kapak
hastalığı varsa bu durumda ritim bozukluğu
oluşabiliyor. Spor sırasında çarpıntı ya da ritim bozuklukları gelişirse doktora başvurmak
yaşamsal önem taşıyor
Düzenli egzersiz için ideal olan saatler, kişinin
yaşam saatlerine göre değişebilir. Fakat hemen
yemek sonrası yapılan egzersizin, kalp sağlığı
üzerine olumsuz etkiler. Sporun yemekten bir
buçuk iki saat sonra aç karnına yapılması uygundur. Spordan sonra ya da sıcak saunanın
ardından soğuk duş ya da soğuk havuza girmek
tehlikelidir. Sabah saatleri spor için sakıncalı olabilir. Bu saatlerde sempatik sinir sistemi aktif hale
gelir; adrenalin, efedrin ve kortizon gibi tansiyonu
ve kalp hızını yükselten hormonlar artar. Kanın
pıhtılaşma eğilimi artar.
Sabah saatlerinde kan basıncı keskin yükselir.
Vücut soğuk ve zayıftır, bu saatlerde kalp krizi
riski artış gösterir.
Uykudan uyandıktan yarım ila bir saat sonrasında
toparlanma olur. Bu nedenle erken saatlerde spor
yapmaktan kaçınılmalıdır. Akşam saatlerinde spor
yapıldığında sindirim sistemi hızlanır ve vücutta
yağ birikimi engellenir. Günün hangi saatinden spor
yapılırsa yapılsın, beraberinde mutlaka su içmeyi
ihmal etmeyin.
Egzersiz yapmak, tüm vücut fonksiyonlarında
değişiklikler yaratmakla birlikte en çok kalbi etkiliyor. Çünkü spor sırasında vücudun oksijen ihtiyacı
artıyor. Bu da kalbin daha hızlı çalışması ve daha
çok kan pompalamasını sağlıyor. Bu nedenle
dinlenme halindeyken hiç bir şikâyete yol açmayan
bazı kalp hastalıkları ağır efor gerektiren sporları
yaparken yorgunluk, çarpıntı, nefes darlığı, göğüste
ağrı, bayılma şeklinde belirtilerle ortaya çıkabiliyor.
Zaman zaman bu belirtilerin en korkulanı olan ani
ölüm bile görülebiliyor. Profesyonel ya da amatör
bazı sporcuların medyaya yansıyan ani ölüm haberleri bu konuyu zaman zaman gündeme getiriyor.
Yapılan araştırmalarda, sporculardaki ani ölümlerin
yüzde 95’inin kalp ve damar hastalıkları neden
olduğu biliniyor. Bütün bunların sporun aslında belirli
kurallar ve sınırlar içerisinde yapılması gerektiğini
gösterir. Bu kuralların başında da sağlık kontrolleridir. Çocukların hiçbir şikayeti olmasa bile spora
başlamadan sağlık kontrolünden geçmesi gerekir.
Özellikle ağır efor gerektiren basketbol, voleybol,
futbol, yüzme gibi yarışmalı sporlara başlasalar mutlaka kalp kontrolünden geçirilmeleri gerekir.
Genç sporcularda ani ölüm, özellikle altta yatan
ve genelde önceden bilinmeyen doğumsal
kalp hastalıklarına bağlıdır. Kalp kasının aşırı
kalınlaşması, koroner arter anomalileri, kalp ritim
bozukluğuna sebep olan bazı durumlar, doğuştan
ya da sonradan olan kalp kapak bozuklukları egzersiz sırasında belirti oluşturabilecek hatta ani ölüme
yol açabilecek ilk akla gelen kalp hastalıklarıdır.
Çocuğun sadece spora başlarken değil spora devam ettiği sürece de belli aralıklarla kalp kontrolleri
mutlaka yaptırılmalıdır. Çocuklarda en uygun spora
başlama yaşı, 7 ile 10 yaş aralığıdır.
İşte şeker hastaları için bunlardan en önemlileri:
Şeker hastalarının spor yaparken dikkat etmesi
gerekenler:
Çok aç ya da tok olmamalı, insülin kullanıyorsanız,
insülin kan düzeyinin en yüksek seviyede iken
spor yapılmamalı, insülin enjeksiyonu alıyorsanız,
enjekte ettiğiniz vücut bölgenizi (kol, bacak) egzersiz sırasında kullanmayın, kan şekeriniz 250 mg/
dl üzerindeyse egzersizden kaçının, kan şekeriniz
100 mg/dl altında çıktıysa doktorunuz tarafından
önerilen karbonhidratlardan alın. 30 dakikalık
egzersiz için 20-30 gr yeterli olur, gece geç saatlerde egzersiz yapmaktan kaçının, mümkünse tek
başınıza egzersiz yapmayın, (kan şekeriniz düşerse
yardımcınız olsun)
37
Kolon
Kanserİ
nedİr?
Op. Dr. Serkan Fatih İPEK
Genel Cerrahi
38
Sindirim sisteminin ince barsaktan sonra gelen ve anüse kadar devam eden son kısmına kolon, yani
kalın barsak ismi verilir. Kalın barsakta normalden sapma neticesinde gelişen kitlesel yapılara genel
olarak kolon tümörü, bunların içinde kötü huylu diye adlandırdıklarımıza ise kolon kanseri deriz.
Kolon kanserinin görülme sıklığı tüm kanserler içinde 3. sıradadır, erkek ve kadında eşit sıklıkta görülür. Kolon kanseri oluşum sebepleri birden fazla etmene bağlı olabileceği gibi, bazı genetik hastalıklar
tek başına bile neden olabilir. Örneğin ailevi polipozis koli diye adlandırılan ve ailede bir kuşakta veya
önceki kuşaklarla birlikte birden fazla kişide kalın barsakta poliplerle seyreden bu hastalıkta, kolon
kanseri görülme sıklığı oldukça yüksektir. Ülseratif kolit ve crohn gibi iltihabi barsak hastalıklarında yine
kolon kanseri görülme sıklığı artar.
Hayvansal gıdadan zengin, fast food türü geçiştirici yiyeceklerin kolon kanseri oluşma riskini arttırdığı
gösterilmiştir. Yüksek lif içerikli gıda ile beslenmek ise kolon kanseri riskini azaltmaktadır. Eski bir türk
içeceği olan kefir'in de kolon kanseri riskini azalttığı yönde yapılan çalışmalar mevcuttur.
Kolon kanseri belirtileri çoğunlukla kişiler tarafından pek önemsenmeyebilir. En önemli belirtiler
arasında bağırsak alışkanlıklarında değişiklikler yer alır. Kişide aralıklı olarak kabızlık ve ishal atakları
olabilir. Karında şişkinlik ve huzursuzluk hali genel olarak gördüğümüz semptomlar arasındadır. Kişide
makattan sümüksü bir akıntı olması veya makattan kanama gelmesi de aksi ispatlanana kadar kolon
kanseri yönünden şüphe uyandırmalıdır. İlerlemiş olgularda kansızlık ve kilo kaybı görülmesi sıktır.
Kolon kanseri erken tanı ile tedavi edilebilen bir hastalıktır. Eskiden kolon kanseri tanısı daha geç
dönemlerde konulabilirken, sağlık alanındaki ilerleme, teknolojik gelişme ve hekimlerin üstün gayreti ile
beraber artık kolon kanseri daha hastalık ilerlemeden tanısı konabiliyor ve tedavisi yapılabiliyor.
Özellikle kolonoskopi yapılma sıklığının artması ile erken evrede, hatta polip safhasında tümörlerin
yakalanabilme sıklığı artmış ve hastaları ameliyatsız, kolonoskopi esnasında poliplerin çıkarılması ile
tedavi etme şansımız doğmuştur. Doğru ve deneyimli ellerde bu işlemin komplikasyonu ihmal edilebilir
düzeyde azdır.
Kolonoskopi ile tedavi etme evresini geçmiş kolon kanserlerinde ise açık veya laporoskopik cerrahi ile
kolon kanserinin tedavisi mümkündür. Ameliyat sonrası çıkan parçanın patolojik evrelemesine göre
ise hastaya kemoterapi ve / veya radyoterapi verilebilir. Tüm bu tedaviler hastanın ömrünü ve yaşam
kalitesini yükseltmeye yöneliktir. Günümüzde ilerlemiş olgularda dahi sağ kalım süresi uzamıştır.
Hastalıktan uzak, ılık ve huzurlu bir kış mevsimi geçirmeniz temennisi ile...
39
ESWL
.
.
Op. Dr. Osman Nuri AKBULUT
Üroloji
“Taş hastalığının tedavisi 1980 yıllarına kadar en önemli problemler arasındaydı.
Açık cerrahi yöntemler son 20 yıla kadar alternatifi olmayan bir yöntem olarak
uygulanmaktaydı. Bu tür cerrahi müdahaleler, hastayı uzun süre günlük
aktivitelerinden ve işinden alıkoymaktaydı.”
40
Taş Kırma ESWL
(Extracorporeal Shock Wave Lithotripsy)
ESWL (Vücut dışından şok dalgalarıyla taş kırma) günümüzde böbrek
taşlarının tedavisinde en sık ve güvenle kullanılan tedavi yöntemidir. Bu
yöntem vücut dışındaki bir kaynaktan elde edilen ses dalgalarının elektro şok
dalgaları haline getirilip, taşa yönlendirilmesiyle taşın parçalanması esasına
dayanır. ESWL tıptaki en büyük yeniliklerden biri olup üreter ve böbrek
taşlarının tedavisinde sık kullanılan tedavi yöntemlerinden biridir. ESWL
diğer yöntemlere göre daha az invaziv olduğu için çoğunlukla üriner sistem
taş hastalığı tedavisinde ilk tercih edilen yöntemdir. ESWL ile birlikte perkütan nefrolitotomi, üretero-renoskopik girişimler, laparoskopik yöntemler ve son
olarak retrograd intrarenal yöntemlerin de kullanıma girmesi ile üriner sistem
taş cerrahisinde önemli değişiklikler olmuştur .
ESWL Çevre dokulara zarar vermeden çalışır. Burada taşlar küçük ve
idrarla kolaylıkla atılabilecek hal alırlar. ESWL böbrek taşlarının cerrahiye gerek kalmadan ortadan kaldırılmasına olanak sağlayan, cerrahiye göre daha
kolay, daha az riski olan, ucuz bir tedavi yöntemidir.
ESWL (taş kırma) cihazları yüksek basınçlı şok dalgaları üretirler. Bu şok
dalgaları hastanın cildine iletildikten sonra hastanın yumuşak dokularından
zarar vermeden geçerler. Böbreği de geçen şok dalgaları bir x-ray ya da
ultrason yardımı ile odaklandırıldıkları yani hedeflendirildikleri böbrek taşına
çarparlar. Taş sınırında enerji açığa çıkar ve bu taşı genleştirir ve bu da taşın
kenarlarında küçük çatlamalara sebep olur. Aynı etki şok dalgası taştan
çıkarken de oluşur. Etkili şoklarda çatlaklar açılıp kapanarak, büyük çatlaklar
içinde küçük çatlaklar oluşur. Tekrarlanan şok dalgalarının sonucunda taş
böbreklerden çıkıp, üreterlerden kolaylıkla geçebilecek ve idrarla rahatlıkla
atılabilecek boyutta küçük parçalar haline ufalanmış olur.
Hasta ESWL cihazdaki masaya yatar ve hastanın yatış şekli bu masanın
ortasında yaralan su yastığının taşın bulunduğu bölgeye denk gelecek
şekilde denk getirilir. Şok dalgaları bu su yastığının içerisinden hastanın
vücuduna gönderilecektir. Hasta ESWL masasına yerleştirildikten sonra bir
x-ray cihazı ya da ultrasonografi yardımı ile taş belirlenir ve şok dalgalarının
taşa tam isabet edeceği şekilde odaklama yapılır. İşlem başlatıldığında
cihaz otomatik olarak taşı hedefleyecek ve şok dalgaları sürekli olarak taşa
isabet edecektir. Bu işlem taşın tamamen kırıldığı görüldüğünde veya işlemi
gerçekleştiren doktorun belirlediği maksimum şok sayısında ulaştığında
sonlandırılacaktır. İşlem genellikle 45 dakika ile 1 saat arasında sürmektedir.
ESWL tedavisi hastaneye yatmaksızın gerçekleştirilir. Çocuk hastalar haricinde anesteziye gerek duyulmamaktadır. Yeni kuşak ESWL cihazlarında
işlem oldukça ağrısız ve konforludur. Ve ayrıca işlem sırasında şok
dalgalarının yarattığı güçlü bir ses duyulur. İşlem sırasında ağrı hissedilmesi
durumunda bir ağrı kesici uygulamasının ardından işleme devam edilebilmektedir. Tedavi sonrasında tedavi bölgesinde hassasiyet ve morarma
görülmesi normaldir.
41
ESWL’nin uygulanmadığı durumlar
¾¾
Gebeler
¾¾
Kanama bozukluğu olanlarda kesinlikle uygulanmaz.
¾¾
İdrar yolu enfeksiyonu olanlarda önce enfeksiyon tedavi edilmeli sonra
ESWL uygulanmalıdır. Taşa yakın bölgedeki aort anevrizması varsa önce bu tedavi
edilmelidir. Kalp pili olanlarda ESWL uygulanırken dikkatli olunmalıdır.
¾¾
Aşırı şişman ve vücudunda ciddi şekil bozukluğu olan kimseler taş
odaklaması yapılamayacağından ESWL için uygun adaylar değildir.
ESWL İle Taşların Kırılma Başarısı
ESWL ile taş kırmanın amacı taşın 3 mm den küçük parçacıklar haline
getirilmesi ve böbrekten temizlenmesidir. ESWL ile başarı taşın cinsine, sertliğine,
büyüklüğüne ve idrar yolunda yerleştiği yere göre değişir. ESWL bütün taşlarda
başarı sağlayamaz. Tek bir seansta kırılabilen taşlar olabileceği gibi tekrarlayıcı
seanslara da ihtiyaç duyulabilir.Taş boyutlarına göre başarı oranları 10 mm’den
küçük için %89.3, 10-20 mm arası taşlar için %80.8, 20-30 mm arası taşlar için %50
ve 30 mm’den büyük boyutundaki taşlarda ise %70’di. Literatürde lokalizasyondan
bağımsız başarı oranları değişiktir.
Ortalama bir başarı oranı vermek gerekirse ESWL ile böbrek taşlarının %80'i ESWL
sonrasında böbrekten temizlenirler. Başarıda en önemli faktörler: taşın özellikleri,
kullanılan cihaz ve işlemi gerçekleştiren ekibin deneyimi şeklinde sıralanabilir.
ESWL tedavisinin uzun dönemde böbrekte bıraktığı hasar çok azdır veya yoktur. Ancak çok büyük ve yaygın taşlarda aylarca sürekli ESWL uygulandığında
böbrekte hasarın artabileceği ve hipertansiyon gelişebileceğine dair çalışmalar
bulunduğundan 3-4 seans sonrasında kırılıp temizlenmeyen taşlarda ESWL tedavisine devam etmenin gereği yoktur. Çok büyük taşlarda tek seansta taşların ortadan
kaldırılabildiği Perkütan Nefrolitotomi (Kapalı Böbrek taşı ameliyatı) gereklidir.
ESWL sonrasında idrarda hafif kanama olağandır ve birkaç gün içerisinde düzelir.
Ciddi böbrek kanamaları nadirdir ve özellikle kanama bozukluğu olan kimselerde
görülebilir. ESWL sonrasında görülebilecek önemli sorunlardan birisi büyükçe
taş parçalarının idrar kanalından geçemeyerek kanalı tıkaması ve idrar akışını
durdurmasıdır. Bu durum oldukça ağrılı seyredebilir. Bu durumda kanalı tıkayan
taş parçalarına ek ESWL uygulaması yapılabilir ya da endoskopik yöntem ile idrar
kanalı taştan arındırılır.
İşlem sonrasında hastanın günlük yaşantısına devam etmesi, bol sıvı alması,
hareket etmesi ve şikayetleri varsa şikayetlerine yönelik verilen ilcaların kullanılması
önerilmektedir. Uygın zamanda da taşların kırılıp kırılmadığı ve taşların durumunu
değerlendirmek amacıyla mutlaka kotroller yapılmalıdır.
42
Dogum
Fotografçılıgı
&
Oda Süsleme
-
Hastane odanızı özel
tasarımlarla renklendirip,
- ve misafirlerinizi
bebeginizi
karsılıyoruz.
- öncesi ve sonrasındaki
Dogum
tüm anlarınızı fotograflıyoruz.
Bilgi için : Damla Aydın
0530 955 08 17
43
I
MIKROP
I
II
I
VIRUS
ENFEKSIYON
BAGISIKLIK
I
SOGUK ALGINLIGI
II
II
OKSURME
I
AKCIGER
HAPSIRMA
I
I
I
AYRI
II
II
OKSURME
BAGISIKLIK
I
BULASICI
I
I
AKCIGER
SOGUK ALGINLIGI
MIKROP
I
VIRUS
I
GRIP
II
II
OKSURME
I
GRIP
VIRUS
HAPSIRMA
I
ENFEKSIYON
II
II
OKSURME
BULASICI
I
AYRI
SOGUK ALGINLIGI
I
AKCIGER
MIKROP
BULASICI
I
II
OKSURME
I
Dr. Şilan KOLAN
I
II
VIRUS
HASTALIK
II
44
I
I
I
I
I
I
I
II
ENFEKSIYON
HAPSIRMA
AKCIGER
II
I
I
I
I
I
HIJYEN
SOGUK
ALGINLIGI
I
I
I
GRiP
I
I
I
I
I
I
HIJYEN
HAPSIRMA
BULASICI
I
I
ENFEKSIYON
Grip ile soğuk algınlığı aynı hastalık mı?
?
?
?
Hayır, yaygın kanaatin aksine, bu ikisi aynı hastalık değildir. Grip, burun, bronşlar ve akciğerden
oluşan solunum sisteminde meydana gelen, influenza (grip virüsü) virüslerinin neden olduğu, yüksek
derecede bulaşıcı viral bir enfeksiyondur. Tariften de anlaşılacağı gibi etkenin influenza virüsü
olması gereklidir. Diğer mikropların üst solunum yollarında yaptığı hastalık grip değildir. Ama bu
toplumda çok karıştırılıyor. Soğuk algınlığı ise, influenza dışında iki yüze yakın virüsün sebep
olduğu, hafif seyirli üst solunum yolu enfeksiyonuna verilen isimdir.
?
?
?
Grip nasıl ortaya çıkıp bulaşıyor?
Hastalığın bulaştırıcı olduğu dönem, belirtilerin başlamasından önceki 24 saat ve sonraki beş
gündür. Hastalığın kuluçka dönemi (virüsün bulaşması ile hastalık belirtilerinin ortaya çıktığı
süre) 1–4 gündür. Bazı bölgelerde her mevsim görülmesine rağmen genelde mevsim dönüşümlerinde artmaktadır. Özellikle havaların soğumaya başladığı sonbahar mevsiminde görülme
sıklığı artmakta, kış ve ilkbaharın ilk aylarında bu, insanlar için sorun olmaya devam etmektedir.
Hastalığın zamana göre değişim göstermesinde çevresel faktörler de rol oynamaktadır. Kalabalık ve
iyi havalandırılmayan kapalı alanların kullanımı soğuk havalarda arttığı için özellikle kışları artan
bir oranda görülmektedir.
Bazıları gribi niye daha ağır atlatır?
Grip kimi insanlarda daha hafif geçerken, kimilerinde ölüme kadar giden komplikasyonlara yol
açabiliyor. Gribal enfeksiyon için riskli hasta grupları var. Bebekler ve yaşlı hastalar, kronik hastalığı
olanlar (kronik bronşit, astım, kronik böbrek yetmezliği, romatizma ve koroner arter hastalığı, şeker hastalığı, Parkinson gibi nörolojik hastalıklar, anemi), sigara kullananlar, kanser hastaları,
bağışıklık sistemi çeşitli nedenlerle baskılanmış hastalar, daha büyük risk altındadır.
Gribin bulaşma yolları neler?
Hastalığın bulaşma yolu damlacık enfeksiyonu ile olur. Öksürme, hapşırma sırasında çıkan
damlacıkların solunması ile bulaşır. Nadiren mikroplu el ve enfekte eşyalarla da bulaşabilir. Gribal
enfeksiyonun yayılma hızı çocuklarda erişkinlere göre daha hızlıdır. Okul öncesi ve okul çağı çocuk
larda atak hızının yüksek olması, hastalığın toplumda yayılmasında önemli faktörlerden biridir.
Soğuk algınlığını gripten nasıl ayırt edebiliriz?
Soğuk algınlığı toplumda çok sık görülür. Hastalıklı kişiyle temastan sonra hastalığın ortaya çıktığı
süre (kuluçka süresi) 1-3 gündür. Bulaşma öksürük, hapşırık, konuşma ile ortaya çıkan damlacıkların solunması, öpüşme, tokalaşma yolu ile veya virüs bulaşmış eşya, yiyecek ile temas sonucu oluşur.
Soğuk algınlığı kimler için daha tehlikelidir?
Soğuk algınlığı kronik hastalığı olanlarda, savunma sistemi çeşitli nedenlerle baskılanmış
kişilerde daha ağır seyreder. Soğuk algınlığı her mevsim görülebilmesine rağmen özellikle
sonbahar ve kış aylarında belirgin artış gösterir. Soğuk algınlığından korunmada kişisel hijyen çok
önemlidir. Elleri sık sık sabunla yıkamak virüsleri uzaklaştırdığı için çok önemlidir. Spor yapmak,
beslenmeye dikkat etmek ve iyi beslenmek, genel hijyen koşullarına uymak kişinin bağışıklık
sistemini güçlendirdiği için çok önemlidir.
45
SUDOKU
Nasıl oynanır ?
Soldan sağa ve yukarıdan aşağıya dokuz kareden oluşan grafik, kendi içinde de dokuzar karelik bölümlere ayrılmış durumda.
Bu karelere 1’’den 9’’a kadar rakamlar yerleştiriyorsunuz. Amaç tüm kareleri doldurmak. Bulmacanın zorluk derecesine göre
ipuçları veriliyor. Her sırada ve kendi içinde bölünmüş her dokuz karelik bölümde aynı rakamdan bir tane olması gerekiyor.
Zorluk Derecesi : KOLAY
1
6 2
7
5
9
8
4
3
1 5
7
2
3
6
2 6
5
9
3 8
7
3
6
7
1 8
5
8
5
5
8
Sudoku ;
Gençlerde zeka
gücünü geliştirici ve
ileriki yaşlarda ise
Alzheimer hastalığına
yakalanma riskini
azaltılmasına yardımcı
olan entelektüel bir
rakam bilmece türü.
3
7
4 6
Zorluk Derecesi : ORTA
5 1
9
4
1
46
9
4
6
7
3 7
5 1
6
2
3
8
9
5
9 8
6 5
3
3
9
5
2
6
4
2 8
ANLAŞMALI SİGORTALAR VE KURUMLAR LİSTESİ
KOLAN HOSPITAL GROUP
ALLIANZ SİGORTA
YAPI KREDİ SİGORTA
AK SİGORTA
DEMİR HAYAT
GÜNEŞ SİGORTA
AKBANK TÜRK ANONİM ŞİRKETİ MENSUPLARI
TEKAÜT SANDIĞI VAKFI
ERGO SİGORTA
ANADOLU ANONİM TÜRK SİGORTA ŞİRKETİ
ACIBADEM SİGORTA
İŞ BANKASI
MAPFRE GENEL YAŞAM
CGM (PROMED)
FORTİS BANK A.Ş MENSUPLARI EMEKLİ
SANDIĞI VAKFI
EUREKO SİGORTA
ZİRAAT SİGORTA
FİBA SİGORTA (SOMPO JAPAN SİGORTA A.Ş.)
HDI SİGORTA
HALK SİGORTA
DUBAİ SİGORTA
GENERELİ SİGORTA
ACE EUROPEN SİGORTA
ANKARA ANONİM TÜRK SİGORTA
CGM SAĞLIK
MEDLİNE BOX ÜYELERİ BİREYSEL
MEDLİNE BOX ÜYELERİ KURUMSAL
CİTİBANK
GROUPAMA EMEKLİLİK
PLASTİSAN PLASTİK
SODEXO
KOBİ SAĞLIK PAKETİ ÜYELERİ
TMSF
ALOYNAVER
HDI SİGORTA ACİL SAĞLIK SİGORTASI
HDI-GS SİGORTA -GALATASARAY ASLAN
YÜREK-ASLAN
TARAFTARIM GÜVENDE
AVİVASA EMEKLİLİK VE HAYAT A.Ş.
ELİTE CARD
HS GROUP
ARTI YAŞAM
KADIKÖY CARD
KÖPÜK CARD
MED POWER
S-LİNE
SUPER CARD
ŞİŞLİ CARD
ÇAĞDAŞ KORUMA PLANI
ACE GROUP SİGORTA ÜYELERİ
MAPFRE GENEL YAŞAM SİGORTA FERDİ KAZA
NAR SAĞLIK HİZMETLERİ
CARD ASİST
LİFE CARD
GROUPAMA SİGORTA
AXA SİGORTA
ESBANK ESKİŞEHİR BANKASI T.A.Ş
ŞEKERBANK T.A.Ş PERS. SOSYAL SİG. SAND. V.
MARM.ASSİSTANCE ÖZEL SAĞLIK TURİZM
T.C MERKEZ BANKASI
T.B.M.M
TÜRK DIŞ TİCARET BANKASI MENS.EMEK.
İNTER PARTNER ASSİSTANCE
ANKARA ANONİM TÜRK SİGORTA ŞİRKETİ
RAY SİGORTA
ZÜRİCH SİGORTA A.Ş. ACİL TEDAVİ
SİGORTASI
IŞIK SİGORTA ACİL TEDAVİ SİGORTASI
RAY SİGORTA A.Ş. MEDLİNE ACİL TEDAVİ
SİGORTASI
RAY SİGORTA A.Ş. ACİL TEDAVİ SİGORTASI
MEDLİNE SAĞLIK PAKETİ VE ACİL TEDAVİ
SİGORTASI
CENOA SİGORTA A.Ş ACİL TEDAVİ
SİGORTASI
SBN SİGORTA A.Ş. ACİL TEDAVİ SİGORTASI
DR. BACK-UP KİŞİSEL SAĞLIK SİSTEMİ
TEMEL SAĞLIKPAKETİ ACİL TEDAVİ
SİGORTASI
GÜNEŞ SİGORTA A.Ş. ACİL TEDAVİ
SİGORTASI
İNG EMEKLİLİK ACİL TEDAVİ SİGORTASI
METLİFE EMEKLİLİK ACİL TEDAVİ SİGORTASI
(DENİZ EMEKLİLİK)
HALK SİGORTA ACİL TEDAVİ SİGORTASI
METRO TURİZM SEYAHAT ORGANİZASYON
A.Ş.
TÜRKİYE ASSİST CARD
LİFE CENTER (MEDİKAMED) SAĞLIK
(MEDİKA GROUP)
DR. BACK-UP KİŞİSEL SAĞLIK SİSTEMİ
BACK-UP KİŞİSEL SAĞLIK SİSTEMİ
DR. BACK-UP KİŞİSEL SAĞLIK SİSTEMİ FORTİS BANK CARD
IPA CARD
IPA PRİVİLLEGE CARD
BENEFİT CARD
BENEFİT GLOBAL AIG CARD
BENEFİT GLOBAL&FORTİS BANK İŞ BİRLİĞİ
İLE İLAÇ TASARRUF PLANI CARD
BENEFİT GLOBAL&EUREKO SİGORTA İŞ
BİRLİĞİ İLE KOBİ SAĞLIK PAKETİ CARD
BANK ASYA PLATİNUM CARD
TÜRKİYE EKONOMİ BANKASI
TÜRKASSISTCARD
LİFE PARTNER CARD
MTA GRUP
TICKET RESTAURANT – (IPA) ASİSTANS
HİZMETLERİ
LİFE GUİDE CARD (TTI GRUP)
SAFIRAN TRAVEL VIP ASSİSTANCE CARD
AXA PPP
ÇEK CUMHURİYETİ SİGORTALILARI
TÜRKİYE ASSİST KART
CALL CENTER
444 1 443
www.kolanhastanesi.com.tr
47
48
Download