Mucitlerin Buluşları ve Hayatları 1-Thomas Edison Thomas Alva Edison (d. 11 Şubat 1847 – ö. 18 Ekim 1931) 20. yüzyıl yaşamını icatlarıyla büyük bir şekilde etkileyen Amerikalı mucit ve iş adamıdır. Bazı icatları tamamen orjinal olmakla birlikte, eski icatların geliştirilmesi veya yönetimi altında çalışan yüzlerce çalışana aittir. Yine de Edison elinde bulundurduğu kendi adını taşıyan [1]] Amerikan patentiyle tarihteki en önemli ve en verimli mucitlerden biri olarak nitelendirilir. Patentlerinin çoğu Amerika'nın haricinde Almanya, Fransa ve İngiltere onaylarına da sahiptir. Hayatı Thomas Alva Edison, Amerika'nın Ohio eyaletinde Samuel Ogden Edison, Jr. ve nNancy Matthews Elliott'un (1810–1871) 7. çocukları olarak doğdu. Yedi yaşındayken ailesiyle birlikte Michigan'daki Port Huron'a yerleşen Edison, ilköğrenimine yaşadığı bir hastalık dolayısıyla geç başladı. Ancak yaklaşık üç ay sonra algılamasının yavaşlığı nedeniyle okuldan uzaklaştırıldı. Kanada'da daha önce öğretmenlik yapmış olan annesi büyük bir zevkle oğlunun eğitimine evde devam ediyordu. Okuması ve tecrübe edinmesi için onu sık sık teşvik ediyordu. Okuması ve tecrübe edinmesi için onu sık sık kontrol ediyordu. Derslerinin çoğu çok iyidi. Son derece meraklı ve yaratıcı kişiliğe sahip bir çocuk olan Edison, 10 yaşına geldiğinde kendisini fizik ve kimya kitaplarına verdi.Bu arada evlerinin kilerinde bir kimya laboratuvarı kurdu. Özellikle kimya deneylerine ve Volta kaplarından elektrik akımı elde etmeye yönelik araştırmalara ilgi duydu; bir süre sonra arkadaşıyla telgraf yaptı ve Mors alfabesini öğrendi. 12 yaşındaysa duymada güçlük yaşamaya başladı. Bunun sebebi olarak birçok teori ortaya atıldıysa da, Edison'a göre kendisi sağır oldu çünkü kendi kulakları tarafından bir tren vagonuna çekilmişti. 12 yaşına geldiğinde ailesine yardım etmek için Port Huron ile Detroit arasında çalışan trende gazete ve şekerleme satmaya başlayan, ömrünü kurtardığı Jimmie Mackenzie tarafından telgraf operatörlüğü işine başladı. Jimmie'nin Michigan'daki Clemen Dağları'nda J.U. Mackenzie istasyon temsilcisi babası, oğlunun Edison'u kendi kanatları altına almasını ve onu yetiştirmesinden çok minnettardı. Edison'un sağırlığı onu etkilemişti ve yanındaki telegraftan gelen sesleri tekrar duyması için onu teşfik etti. Bu dönemde Edison, telgırafıyla uğraştı arkadaşıda yanında ona yardım ediyordu"mükemmel icat adlı yapıtını okudu ve derinden etkilendi. Bunun üzerine bir yandan komşusunun deneylerini tekrarladı bir yandanda kendi deneylerine ağırlık vererek daha düzenli çalışmaya ve notlar tutmaya başladı. O yıllardaki akıl hocalarından biride telegrafcı ve kaşif Franklin Leonard Pope'tu. Kendisi fakirleşen Edison'a çalışması ve yaşaması için Elizabeth, New Jersey'deki yerini kullanmasına izin verdi. Elektrikli telgrafla alakalı ilk buluşlarından biride borsadaki değerleri kaydeden bir cihazdı stock ticker. Edison'un kabul görmüş ilk icadı elektrikli oy kaydediciydi, 28 Ekim 18681KAYNAK:http://www.frmtr.com/performans-bilgileri/1262450-thomas-edison-hayati.html 2-Sümer Uygarlığı (Sümerler) Jeologlara göre dünyamızda hayat, sularda 20 milyon yıl önce başlamış, antropologlara göre de ilk insan 250.000 yıl önce canlılar arasındaki yerini almıştır. Arkeologlara göre ilk resim, heykel ve oymalar 30.000 yıl öncelerine kadar uzanır. Din kitaplarındaki kıssaların yanı sıra, tarihçilere göre de ilk şehirleşme zamanımızdan 11.000 yıl kadar öncedir. Mezopotamya'da (Güneydoğu Anadolu'nun uzantısı) MÖ 9000 ve Konya-Çatalhöyük'te MÖ 8000 yıllarındadır. MÖ 5000 yıllarından itibaren Mezopotamya’yı meydana getiren Dicle ve Fırat nehirleri çevresinde (sonradan Ural Altayık olarak adlandırılan) Sümerler, Elamlar, Hurriler, (Sami) Akad, Asur, Babil, Mısır ve (yine sonradan bazılarınca Hint-Avrupai olarak adlandırılan) Hititler yaşamışlar ve birbirleriyle sürekli sürtüşmüşlerdir. İlk yazıyı MÖ 3300 yıllarında Sümerler bulmuştur. Çivi Yazısı diye adlandırılan bu yazının kökeni resim-yazı idi. Batıda Mısır’ı etkilemiş, ancak Mısır Hiyeroglif yazısı sonra kendi sistemi içinde gelişmiştir. Doğuda ise İran yoluyla Hindistan'a ulaşmıştır. İndus Yazısı hep o aşamada kalmıştır. Daha doğuda Çinliler ise çivi yazısından bir ölçüde etkilenmişler, ama sonra kendi sistemlerini kurmuşlardır. Sümerler yazıyı bulan millet olmakla yetinmemişler, Gılgamış Destanı ile ilk şiir ve edebi yazı örneklerini de vermişlerdir. Sümerler Mezopotamya’nın güneyinde siteler, kanallar kurmuşlardır. Ulaştıkları medeniyet seviyesi ile hukuk, dil ve mimaride MÖ 2000'lerde bölgeye gelen Samileri de etkilemişlerdir. Daha sonraları yöreye inen Hititler de Sümerlerden dolaylı olarak etkilenmişlerdir. Bütün bu bilgiler gösteriyor ki, "Ari Kürdistan" diye adlandırılmak istenen bölgede, o tarihlerdeki arî diye bilinen tek halk, belki Hititlerdir. Diğerleri ya Sami'dir, ya da Turanî’dir. Bunun ispati da, kil tabletlerdeki yazıların hangi dile yakin olduğu konusunda yapılan çalışmalardır. Pek çok yabancı yazarın o dönemde bölgede Ari bir dil tespit edememesi bir yana; yaptıkları çalışmalar Sümer ve Elam dillerinin bugünkü Türkçeye hayret uyandıracak kadar benzediğini göstermiştir. Prof. Hamit Zübeyir Koşay'ın bu konudaki katkıları da büyüktür. Kazım Mirşan ise ilk yazının duvar resimlerinde başladığını, ve bunların Türk sembolleri olduğunu belirtir. Sümerler, MÖ 3500- MÖ 2000 yılları arasında Mezopotomyada yaşamış halktır. Mezopotamya'da ortaya çıkan sayısız medeniyetin temelini Sümerler atmıştır. Ayrıca yazı ve astronomi de ilk kez Mezopotamya'da Sümerlerde ortaya çıkmıştır. Genel kanı Sümerlerin çağdaşı olan halklarla yakın etkileşimi sonucu benzerliklerin olduğu yönündedir. Birkaç kaynakta belirtildiği gibi Türk oldukları sanılmaktadır. Belirli bir halk ile bilimsel bir akrabalık henüz kanıtlanamamıştır. Birbirinden bağımsız site denilen şehir devletleri halinde yaşamışlardır. En önemli şehirleri; Ur, Uruk, Kiş Lagaş ve Nippur'dur. Bu şehir devletleri Ensi veya Patesi denilen rahipkrallar tarafından yönetilmiştir. Bütün Mezopotamya ülkesine hakim olan krala ise "Lugal-kalma" denir. Krallar başkomutan, başyargıç ve başrahip yetkilerine sahiptirler. Kökenleri Mezopotamya'nın yerli halklarından değildi, sümerologların okuduğu tabletlere göre halkın bir bölümünün Orta Asya'dan diğer bir bölümünün ise Doğu'dan Dilmun denilen bir ülkeden geldiği söyleniyor. Yine de kökenleri tam bilinmemektedir. Bilinen bir gerçek Sami kökenli olmadıklarıdır. Nitekim Sümerce HintAvrupa ve Sami kökenli dillerle akraba değildir, gerçi bazı özellikleri Ural-Altay dillerini hatırlatsa da herhangi bir akrabalık veya köken kanıtlanamamıştır. Rus arkeolosijinin atası arkeolog Nikolsky şunları söyler: "Sümerlerin ana vatanı Aşkabad kentinin yakınındadır. Bu ülkenin kurganlarından arkeologlar taş, gümüş ve kilden yapılmış eşyaları bulmuşlardır ki bunlar, Mezopotamya'nın güneyindeki Sümer kurganlarındakilere çok benzerler. Bütün bunlar şu düşünceye getirir ki, Sümerler büyük bir ihtimalle bu günkü Türkmenistan'dan Mezopotamya'ya varmışlardır. Bu iki uygarlığın son analizi onların arasındaki birçok ortaklıkları göstermektedir. Sümerlerin baş Tanrıları olan En-Lil'in yerleştiği yer Mezopotamya'nın güneyindeki düzlükte değil, dağlarda olmuştur. Belki de Köpet Dağı'nın etekleri onların ana vatanı olmuştur." Şu an Sümerce kendi başına ayrı bir dil olarak kabul edilmektedir. Sümerce ve Sümerler ile bazı topluluk, kültür ve dillerin yakınlığı genellikle tarih boyunca sürmüş olan etkileşimlerle açıklanmaktadır. KAYNAK:http://www.msxlabs.org/forum/medeniyetler-tarihi/56383-sumer-uygarligi-sumerler.html 3-PİSAGOR (M.Ö. 570 - 496) Bizi Orphik dininin Tanrılar ve ruh konusundaki görüşlerinden çok, zamanındaki felsefe akımları üzerinde yaptığı etkiler ilgilendirir. Bu etkileme gerçekten derin olmuştur. Bu etkiyi, en belirgin biçimde, özellikle Pisagor (Pythagoras)'da buluruz. Pisagor'un yaşamı ve kişiliği konusunda pek az şey biliyoruz. Bilgilerimiz yarı efsane biçimindedir. Gerçi bugün elimizde Pisagor'un adını taşıyan bazı yapıtlar bulunmaktadır. Fakat bunlar, Pisagor'un yapıtları olmayıp, özellikle M.S. aynı görüşü izleyenlerce yazılmış yapıtlardır. Pisagor ile ilgili kesin birşey bilemeyişimiz, kişiliğinin gerek kendi sağlığında ve gerekse öldükten sonra bir efsane biçimine dönüşmüş olmasındandır. Nitekim onun ölümünden uzun zaman sonra, Milattan sonraki yüzyıllarda Pisagor'un kişiliği ve düşünceleri yeniden güncelleştirilerek dinî bir akımın temeli yapılmıştır. Pisagor'un yaşamıyla ilgili kesin bilgilerimiz şunlardır: Pisagor Sisam adasında doğmuştur. Genç yaşında güney İtalya'ya göç etmiştir. O sıralarda güney İtalya'da bakımlı ve zengin Yunan kolonileri bulunuyordu. Pisagor güney İtalya kentlerinden bir koloni olan Kroton'da yerleşmiş ve burada tarikatını kurmuştur. Onun okulu Milet okuluna benzetilemez, onun kurmuş olduğu okul daha çok bir tarikattır, bir din cemaatidir. Bu cemaat taraftarları belli bir yaşam biçimini garanti ederler. Bunlar et yemez, keten elbise giyer ve kurban kanı sunmazlar, yani hayvan öldürmekten kaçınırlar. Bu yasak, ruh göçü kuralı ile ilgilidir. Nedeni ise, kesilen hayvanın bu kılığa girmiş bir akraba ruhu olasılığı taşımasıdır. Böylece bilmeyerek bir akrabanın kanına girilmemiş olunur. Bununla birlikte cemaat üyelerinin kesinlikle dikkat etmeleri gereken birtakım ahlâk kuralları vardır. Sözgelişi somut nazlardan olabildiğince kaçınmak, temiz ve namuslu bir yaşam sürmek, somut gereksinimlerden sakınarak ruhun bedene olan bağımlılığını önlemek gibi... KAYNAK:http://www.msxlabs.org/forum/felsefe-ww/15011-pisagor.html 4-CRISTOPF COLOMB Christoph Colomb (1451-1504) Christoph Colomb 1451’de Cenova’da dünyaya geldi. Babası gibi ticaretle uğraşmaya başladı, işi dolayısıyla küçük deniz yolculukları yaptı. Ardından Akdeniz’de küçük çapta keşif amaçlı deniz yolculuklarına başladı. 1476’da İngiltere’ye yerleşmeye kara verdi, deniz yolculuğu sırasında korsan saldırısına uğrayınca gemisi battı, ancak İspanya’nın Lagos kumsalına ulaşmayı başardı. Lisbon’a kardeşinin yanına yerleşti. 1477 ile 1482 arasında İzlanda ve Gine’ye ticari amaçlarla deniz yolculukları yaptı. 1484’te sürekli batıya giderek Hindistan’a ulaşma düşüncesini Portekiz kralı II.Juan’a açtı, ama önerisi finansal sebeplerden dolayı reddedildi. 1485’te İspanya’ya yerleşti. 1486’da planını İspanya Kraliçesi İzabella’ya açtı. Teklif ancak 1492’de İspanya’daki son islam şehri olan Granada’nın alınması ile kabul edilebildi. 17 Nisan 1492’de krallık yolculuğun tüm finansmanını karşılayacağını açıkladı. Colomb Nina, Pinta ve Santa Maria adlı üç gemi ve 10 kişilik mürettebatıyla 6 Eylül’de Kanarya Adaları’ndan okyanusa açıldı. 63 günlük sıkıntılı yolculuktan sonra Bahama adalarına vardı. İlk çıktığı adaya “Kutsal Kurtuluş” anlamına gelen San Salvador ismini verdi. Yerlilerle iyi ilişkiler kurduktan sonra yakında anakaranın yer aldığını düşünerek yola devam etti ve 28 Ekim’de Küba’ya ayak bastı. Yerlilerden değiştokuş ile altın aldıktan sonra daha fazla altın bulabilmek için yola devam etti. 5 Aralık’ta Haiti’ye vardı. Noeli kutlamak için karada bulunduğu bir sırada Santa Maria battı. Ardından yerlilerin de yardımı ile La Navidad isimli yeni bir gemi inşaa etti ve 40 kişiyi ve La Navidad’ı bırakıp geri dönmek üzere İspanya’ya yola çıktı. 15 Mart’ta İspanya’ya ulaştı. Büyük heyecanla karşılandı. Kendisine amirallik ve yeni toprakların kral naipliği verildi, ancak gene de ikinci sefer için Ferdinand ve İzabella’yı ikna etmesi zor oldu. Çünkü istenilen oranda altın getirilememişti. Bunun üzerine ikinci sefer koloniler kurmak amacıyla düzenlendi. 17 gemi ve 1000 mürettebatın yanı sıra at, sığır, koyun gibi Amerika’da bulunmayan hayvanlarla yapılan ikinci seferde filo 3 Kasım 1493’te Dominica adasını ve ardından Guadeloupe’yi keşfetti. Ardından 22 Kasım’da Haiti’ye vardı. Colomb Haiti’de bıraktığı 40 adamın öldürüldüğünü ve La Navidad’ın batırıldığını öğrendi. Yerlilerin de pek hoşnut karşılamaması nedeniyle Colomb Haiti’den ayrıldı ve Marco Polo’nun bahsettiği Çin’in doğu kısmına varabilmek için tekrar yola çıktı. 30 Nisan’da Küba’nın güneybatısına vardı. Burdan altın aldıktan sonra 5 Kasım’da Jamaika’yı keşfetti. Ancak yerlilerin düşmanca davranması anakaranın hala bulunamamış olması ekipte huzursuzluk yarattı. Haiti’ye dönüp İzabella adlı koloniyi kurduktan sonra İspanya’ya yola çıktı. Adamlarına İspanya’da Küba’nın ana kıta olduğunu söyleyecekleri konusunda yemin ettirdi ve 8 Haziran 1496’da İspanya’ya vardı. KAYNAK:http://www.msxlabs.org/forum/bilim-ww/17007-christoph-colomb.html 5-YURI GAGARIN Yuri Gagarin, Gzhatsk yakınlarındaki Kluşino'da 9 Mart 1934 tarihinde dünyaya geldi. (Şimdiki Ukrayna'da olan bu kasabanın adı 1968'de Gagarin olarak değiştirildi). Annesi ve babası kolektif bir çiftlikte çalışıyordu.[1] Yuri dört çocuktan üçüncüsüydü, özellikle ablası Yuri`yle yakından ilgilendi. Sovyetler Birliği`ndeki milyonlarca aile gibi Gagarin ailesi de II. Dünya Savaşı`ndan kötü biçimde etkilendi. İki abisi 1943'te Almanya'ya götürüldü ve savaş bitene kadar geri dönemediler. Hocaları Gagarin`i zeki ve çalışkan fakat biraz da yaramaz bir çocuk olarak tanımlardı. Matematik hocası savaş esnasında Kızıl Ordu Hava Kuvvetleri`nde uçmuştu, bunun da Gagarin üstünde büyük bir etki bıraktığı söylenir. Bir dökümhanede çıraklığa başlayan Gagarin daha sonra Saratov`da bulunan yüksek teknik okuluna seçildi. Oradayken "Hava Kulübü"ne girdi ve küçük uçaklarla uçmayı öğrendi. Bir hobi olarak başladığı bu iş zamanla hayatının önemli bir bölümünü kaplamaya başladı. 1955'te okulunu tamamladı ve bir pilot okulunda savaş uçağı eğitimi almaya başladı. Orada 1957 yılında evleneceği Valentina Goryacheva ile tanıştı. Eğitimden sonra hava şartlarının kötü olduğu Norveç sınırında bir bölgeye atandı. Yetişkin biri olduğunda boyu 157,5 cm civarındaydı. KAYNAK:http://tr.wikipedia.org/wiki/Yuri_Gagarin 6-LOUIS PASTEUR 1822 yılında Fransa'nın Dole şehrinde doğdu. 1846'da École Normale Supérieure'ün fen bölümünü bitirdi. 1847'de fizik ve kimya dalında doktora derecesini alan Pasteur, bu yıllarda izomerlik, kristal yapı ve optik etkinlik konularındaki çalışmalarıyla adını duyurmayı başardı. 1848'de Strasbourg Fen Fakültesi'nde yardımcı kimya profesörlüğüne yükseltildi. 1854'te Lille Fen Fakültesi'nde kimya profesörlüğüne ve Ecole Normale'de kurulmasını istediği araştırma laboratuarının yöneticiliğine getirildi. Bu laboratuarda, 1871'de şarbon, tavuk kolerası ve kuduz gibi virütik hastalıklar, bağışıklık mekanizması ve aşı hazırlama teknikleri üzerinde çalışmaya başlayan Pasteur, kuduz köpekler üzerindeki incelemelerini daha güvenli bir ortamda yapabilmek için 1885'te eski bir imparatorluk şatosunu amaca uygun olarak düzenleyerek, Pasteur Enstitüsü'nün çekirdeğini oluşturdu. Pasteur, Strasberg'li Marie Laurent ile evlendi. Marie'nin eşini, araştırmalarını her şeyin üstünde tutması için özendirmesi sayesinde Pasteur laboratuar çalışmaları üzerinde yoğunlaşabiliyor ve işine gereken zamanı ve önemi verebiliyordu. 1895 yılında Fransa'da öldü... KAYNAK:http://tr.wikipedia.org/wiki/Louis_Pasteur 7-ALEXANDER GRAHAM BELL Alexander Graham Bell, (d. 3 Mart 1847, Edinburgh İskoçya - ö. 2 Ağustos 1922, Baddeck Kanada), 1876'da telefonun icadı ile tanınan Alexander Graham Bell önce Ontario'ya, daha sonra Boston'a yerleşti. Ancak ABD Temsilciler Meclisi'nden, telefonun mucidinin İskoç Graham Bell değil, İtalyan göçmeni Antonio Meucci olduğu kararı çıktı. Aslında Graham Bell, sağırların sessizliğini ortadan kaldırmaya çalışıyordu. Bunu başaramadı ama her gün yeni bir özelliğe kavuşan telefonla birbirinden kilometrelerce uzaktaki insanların birbirlerini duymalarını sağladı. Telefonu icat eden Graham Bell'in annesi doğuştan işitme engelliydi. Dedesi ve babası yıllarını işitme engellilere adadı. Özellikle babası işitme engellilere duymasalar bile konuşmayı öğretmenin yollarını geliştirmeye çalıştı. İki kardeşi veremden ölünce, babası kalan tek oğlunun sağlığı için Kanada'ya göçtü. Babasının ölümünden sonra onun çalışmalarını tanıtmak ve yaymak için çabalayan Graham Bell ABD'ye gitti. Burada bir süre işitme engellilere dil öğretmeni yetiştiren okulda çalıştı. Daha sonra kendi okulunu kurdu. Ünü kısa sürede yayılan Bell, Oxford Üniversitesi’ne konuk öğretmen olarak çağrıldı. İngiltere'de eline geçen Alman Hermann von Helmholz adlı bilginin işitme fizyolojisine ilişkin kitabını okudu. Müzik sesinin bir tel aracılığı ile aktarılabilineceği düşüncesi üzerinde yoğunlaştı. Bu sırada başka bilim adamları da bu konularda çalışmalar yürütüyordu. Elisha Gray bunlardan biri. İngiltere'den dönen Bell, Boston Üniversitesi İnsan Sesi Fizyolojisi dalı profesörlüğüne getirildi. Kuramsal bilgilerini teknik destekle yaşama geçirmeye ve işitme engelliler için duymalarını sağlayacak aletler yapmaya girişti. Thomas Watson adlı bir elektrik mühendisi ile birlikte çalışmaya başladı. Çalışmalarını yürütmek için maddi destek gerektiğinde kendisine Avukat Gardnier Greene Hubbart yardım elini uzattı. Bell ve Watson 1875 yılında sesin tel üzerinden bir başka yere gittiğini ortaya çıkardı. Ancak ses anlaşılmaz bir durumdaydı. 14 Şubat 1876 günü Bell ve Gray telefon patenti almak için ayrı ayrı başvuru yaptı. Bell'e 7 Mart günü istediği patent verildi. 174.465 nolu patentini alan Bell atölyede denemelerini sürdürürken telefonu çalıştırmak için kullandığı bataryadan pantolonuna asit döküldü. Watson'u yardıma çağırdı: Bell telefonla konuşurken, 1876 "Mr. Watson —Come here —I want to see you" ("Bay Watson. Buraya gelin. Sizi görmek istiyorum.") Bell yardımcısını yardıma çağırırken farkında olmadan 135 yıl önce 10 Mart günü ilk telefon görüşmesini yaptı. Watson Bell'in sesini "telefon"dan duydu. ABD'nin 100’üncü kuruluş yıldönümüne denk gelen bu buluşu ona düzenlenen Yüz Yıl sergisinde birçok ödül kazandırdı. Bell bilimsel çalışmalarını yürütmek için maddi ve manevi destek gördüğü Hubbart Ailesi’nden Mabel ile bir yıl sonra evlendi. Eşi dört yaşından beri sağırdı. Bell öğrencisi olarak tanıdığı ve daha sonra evlendiği Mabel'e derin bir sevgi duydu. Artan ününe karşın hiçbir zaman ne eşini ne de işitme engellileri göz ardı etmedi. Eşine yazdığı bir mektupta "Eşin, hangi noktaya çıkarsa çıksın, ne denli zengin olursa olsun, emin ol işitme engellileri ve onların sorunlarını her zaman düşünecektir" diye yazmıştır. Bugün öne çıkan buluşlarının gölgesinde kalan yapıtlarının çoğu işitme engeli konusundaydı. İşitme engelli annesinin ve eşinin duyamadığı sesleri kaydetmeyi başardı. "Gramofon"dan kazandığı parayı bugün de sağırlar için çalışmalar yürüten Alexander Graham Bell İşitme engelliler Kurumu’na harcadı.Fransa hükûmeti insanlığa hizmetinden dolayı onur ödülü ve para ödülü verdi. Verilen parayı Washington'da İşitme engelliler için Volta Enstitüsü’nü kurmada kullandı. İlk el telefonunu geliştirmek için Bell teknik sorunları alt etmeye çalışırken bir yandan da kendisini dava eden Gray'a karşı hukuk savaşı verdi. Telefon atölyeden 4 yılda çıkabildi. 1880 yılında Bell'e yardım eden Tainer radyofon adını verdikleri aleti denedi. Bir okulun tepesine çıkan Tainer çok uzaktan görebildiği Bell'e telefonla seslendi "Bay Bell. Bay Bell. Beni duyabiliyorsanız lütfen pencerenin önüne gelip şapkanızı sallayın." Bell şapkasını salladığında artık telefon doğumunun ardından emeklemeye başladı. Sekiz yıl sonra Connecticut eyaleti ilk telefon şebekesine sahip kent oldu. Telefon yakın yıllara dek Türkiye'de olduğu gibi santraller ve memurlar aracılığı ile yürütülüyordu. Bir süre sonra santrallerde erkek memur yerine kadın memurun çalışması geleneği başladı. ilk kadın santral memuru da Boston'da çalışmaya başlayan Emma Nut oldu. Kimi siyah beyaz filmlerde gülme konusu yapılan "manyetolu telefon" görüşmeleri 1899 yılında Almon B. Stowger adlı birinin katkısı ile otomatikleşmeye yöneldi. İşin garip tarafı Stowger telefoncu değil cenaze levazımatçısıydı. Rakibinin eşi telefon şirketinde çalışıyordu. Cenaze işleri için Strowger'ı arayanları bu memur kendi eşine bağlıyordu. Bu zor durum karşısında çözüm bulmak için kolları sıvayan Strowger otomatik santralı yapmayı başardı. Halk yeni telefona "kızsız telefon" adını taktı. Bugünkü telefonlara benzemeyen bir biçimdeydi. Üzerinde birler, onlar, yüzler basamağını temsil eden üç tuş bulunuyordu. Bağlanmak istenen numara tuşlara aranan numarada yer alan rakamın değeri kadar basılarak sağlanıyordu. Arayan kişi tuşa kaç kez bastığını sık sık şaşırdığı için karmaşaya da yol açıyordu. Bunun da çözümü çok geçmeden bulundu. KAYNAK:http://tr.wikipedia.org/wiki/Alexander_Graham_Bell 8-GALİLEO GALİLEİ Galileo Galilei(1564-1642) Modern bilimin oluşumunda ilk atılımlar astronomide kendini gösterdi; ama daha kapsamlı devrim 17. yüzyılda gerçekleşti. Temeli Galileo'nun dinamik konusundaki çalışmalarıyla atılan bu devrim, Newton mekaniğiyle yetkinliğe ulaştı. Fiziğin "babası" diye anılan Galileo, aynı zamanda, güneş-merkezli sistem için sürdürdüğü mücadele ile düşünce özgürlüğüne öncülük etmiştir. Onun düşüncemize büyük bir katkısı da, deney sonuçları ile matematiği birleştirmesi, öylece bilimsel yöntemi bugünkü anlamda işlemiş olmasıdır. Şu sözleri ilginçtir: Felsefe (bilim demek istiyor) gözlerimiz önünde açık duran "evren" dediğimiz o görkemli kitapta yazılıdır. Ancak yazıldığı dili ve alfabesini öğrenmedikçe bu kitabı okuyamayız. Kitabın yazıldığı dil, matematiğin dilidir; harfleri üçgen, daire ve diğer geometrik şekillerdir. Bu dil ve harfler olmaksızın, kitabın bir tek sözcüğünü anlamaya olanak yoktur. Rönesans'ın büyük sanatçısı Michelangelo'nun öldüğü yıl dünyaya gelen, Newton'un doğduğu yıl dünyadan ayrılan Galileo, Francis Bacon, Descartes, Kepler ve Shakespeare gibi ünlülerle çağdaştı. Temelde Ortaçağ bağnazlığına bir "isyan" diye niteleyebileceğimiz Rönesans'ın son döneminde yaşayan Galileo, yeni arayış ve atılımlarıyla kendisini önceleyen Leonardo da Vinci ve Copernicus türünden evrensel bir yetenek, yeniçağın unutulmaz bir mimarıdır. İtalya'nın eğik kulesi ile ünlü Pisa kentinde dünyaya gelen Galileo Galilei öğrenimine bir manastırda başladı. Babası kentin soylularındandı, ancak geliri sosyal konumuna koşut değildi; aile geçimini üstü-örtük biçimde müzik ve matematik çalışmalarıyla sağlıyordu. Galileo'nun üstün yetenekleri daha küçük yaşında belirginlik kazanmıştı. Sanata büyük bir yatkınlığı vardı: ut ve org çalmanın yanı sıra güzel resim çalışmalarıyla da dikkati çekiyordu. Ayrıca oyuncak türünden araç yapımında üstün el becerisine sahipti. O dönemde Pisa, kendi ölçüsünde bir sanat ve öğrenim merkeziydi. KAYNAK:http://www.msxlabs.org/forum/bilim-ww/10099-galileo-galilei.html