2003 yılı İşkence Rehabilitasyon Merkezi Çalışmaları ile İlgili İstatistikî Bilgiler 1.1 Merkezimize başvuruların yapıldığı dönemler (Tablo 1) Eylül %8.1 (16) Ekim %5.5 (11) Kasım %5 (10) Aralık %1.5 (3) Ocak %13.7 (27) Ağustos %6.5 (13) Ş ubat %5 (10) Mart %9.6 (19) Temmuz %8.1 (16) Mayıs %5.5 (11) Haziran %19.2 (38) Nisan %11.6 (23) 2003 yılı içerisinde 197 yeni başvurucu rehabilitasyon ve tedavi yardımı için kabul edildi. 2002 yılı içerisinde Rehabilitasyon ve tedavi olmak için başvuran ve tedavileri 2003 yılına sarkan 57 kişinin tedavisine bu yıl içinde de devam edilmiştir. Önceki yıllarda (2002 öncesi) başvuru yapan, ancak çeşitli sebeplerle rehabilitasyonu yarım bırakan veya daha sonra tekrar gözaltına alınıp işkence gören 60 kişi de tedaviye devam etmek ya da yeniden başvuruda bulunmuştur. Böylece bu yıl içinde toplam 314 işkence mağdurunun rehabilitasyonu ve tedavisi sürdürülmüştür. (Bu sayıya gönüllü olarak; göç mağdurları ve başvurucu yakınlarına yönelik, 60 kişiye verilen sağlık yardımı eklenmemiştir.) İlk kabul ve değerlendirmeleri yapılan başvuruculardan alınan demografik bilgiler aşağıdaki tablolarda gösterilmiştir. İstatistiklerde 2003 yılı içerisinde başvurusu alınan, başvuruculara ait bilgiler vardır. 2002 yılından beri tedavi yardımı süren hastalar ve önceki yıllarda başvuru yapıp bu yıl içinde tekrar başvuranlara ait bilgiler geçmişe ait olduğu için, istatistiklerde yer almamıştır Bu yıl Vakıf İşkence Rehabilitasyon merkezine başvuran mağdurlardan, şikâyetleri kronik olanların (uzun dönem cezaevi hükümlüleri) sayısının artığını görmekteyiz. Vakıf imkanları, terapi zamanı ve ülkemizdeki sağlık hizmetlerindeki olumsuz değişimlerden kaynaklanan nedenlerden dolayı başvurucu alımı sınırlı tutulmaya çalışılmıştır. Daha çok akut vakalara öncelik verilmiştir. IRM ekibi olarak yapılan değerlendirmelerde bu yıl için Akut vakaların (ilk, yeni gözaltılar) dışında her ay ortalama 12 başvurucu alınması planlanmıştır. Haziran ayındaki başvurucu sayısının yüksekliğinin nedeni; akut vakaların fazla olmasıdır. Aralık ayı ise vakıfla ilgili çeşitli etkinliklerin (yurtdışı çalışmaları, yıllık rapor hazırlanması, gelecek yıla hazırlık) ve de akut başvuruların olmaması nedeniyle en az başvurucu kabul edilen ay olmuştur. Bu yıl içinde başvuran hastalarımızın en yaşlısını (80 y.), en gencini (11 y.) oluşturmaktadır. 197 işkence mağdurundan 75’ini oluşturan kadın başvurucuların en küçüğü 15 yaşında, en büyüğü ise 80 yaşındadır. Kadın başvurucuların yaş ortalaması 34.16’dır. 122 erkek başvurucunun en küçüğü 11 yaşında iken en büyüğü 56 yaşındadır. Erkek başvurucuların yaş ortalaması ise 32.46’dır. En yaşlı 10 mağdurdan 6’sı kadın, 4’ü erkektir. 50 yaşın üzerinde olan hasta sayısı 13’dür ve bunlardan 6’sı kadın, 7’si de erkektir. Bu yıl içinde tedavileri sürdürülen 197 yeni başvurucunun yaş ortalaması ise 33,1’dir. Özellikle 20–35 yaş aralığında bulunan mağdurların sayıca fazla olduğunu ifade edebiliriz. 1 Geçen yıllarda başvurup bu yılda gelmeye devam eden başvurucuların içinde; fizik ve psikiyatrik tedavileri sürenler, cerrahi tedavi randevusu olanlar ve rutin kontrollere gelenler önemli bir kesimi oluşturuyor. 1.2 Başvurucularının Etnik Kökeni (Tablo 2) Türk %2 (4) Kürt %97.9 (193) Görüldüğü gibi başvurucuların büyük bir kesimini Kürt kökenliler oluşturuyor. Bu da travma mağdurlarının büyük kısmının hala Kürt olduğu anlamına geliyor. Etnik köken sorusuna yanıt ararken zorlanmadığımızı belirtmek istiyoruz. Aşağıda eğitim tablosunda belirtildiği gibi okur-yazar olmayan Kürt başvurucular, Türkçe de bilmemektedir. Türkçe bilmeyenlerle, Kürtçe bilen sorumlu hekim diyalog kurmaktadır. Diğer zamanlarda da tercüman kullanılmaktadır. 1.3 Başvurucuların Cinsiyeti ( Tablo 3) Kadın %38 (75) Erkek %61.9 (122) Bir başvurucu kendini travesti olarak ifade etmiştir. Aynı başvurucu işkence görme nedenin de cinsel kimliği olduğunu beyan etmiştir. IRM olarak bu başvurucuyu, ilk ve son olarak, değerlendirmediğimiz için tabloda ayrı bir grup olarak gösterdik. Bu yıl kadın başvurucularda geçen yıla nazaran bir artış görülmektedir. Kadın başvurucuların kendini ifade etme, terapiye katılma noktasında da gelişme gösterdiklerini söyleyebiliriz. Halen merkezimizin profesyonel ekibinde 5 kadın, 2 erkek çalışan bulunmaktadır. Kadın başvurucuların uğradıkları işkenceleri anlatmasında kadın çalışanların katkısı büyüktür. 2 1.4 Başvurucuların Şahsi Halleri (Tablo 4) Dul %1.5 (3) Evli %34.5 (68) Bekar %63.9 (126) Başvurucularımızdan bekâr olanları, uzun dönem cezaevinde kalanlar ve gençler oluşturuyor. Evli olanların oranında geçen yıllara nazaran düşme görülmektedir. Evli olan başvurucuların eşleri de ya direk işkence görmüş ya da yaşananların etkisinde kalmıştır. Bu anlamda evli olan başvurucuların eşleri, rehabilitasyon kapsamı dahilinde değerlendirilmektedir. Terapi yaklaşımımızda evli olanların ailelerini de (eş, çocuklar vs.) dikkate almaktayız. Boşanmış olan başvurucular yaşadıkları travma süreçlerinin bir ilişkiyi yaşatmada olumsuz rol aldığını beyan etmişlerdir. (Boşanmış olan başvurucular, bekâr başlığı altında değerlendirilmişlerdir.) 1.5 Başvurucuların Eğitim Durumu (Tablo 5) okur-yazar değil %11.6 (23) üniversite %16.2 (32) okur-yazar %15.7 (31) lise %15.7 (31) ilköğretim %40.6 (80) Bu tablo ülkedeki mevcut eğitim sistemi işleyişi dikkate alınarak düzenlenmiştir. Mağdurların muhalif kimlikleri göz önüne alındığında; aldıkları eğitimin çok üzerinde, bireysel olarak gelişkin olduklarını söyleyebiliriz. Tablodan anlaşıldığı üzere mağdurlarımızın büyük bir bölümü temel eğitim kurumlarından bir şekilde yararlanmışlardır. Okur-yazar olmayanların tamamını Türkçe bilmeyen, anadili Kürtçe olanlar oluşturuyor. Bu başvurucular aynı zamanda anadilde eğitim hakkı için demokratik haklarını kullanan ve bu esnada şiddete maruz kalan kadınlardır. İlköğretim düzeyinde olanlar, aynı zamanda şiddet ortamından etkilenen ve eğitimini tamamlayamayan mağdurlardır. Yine bunların tamamı cezaevlerinde kendi imkânları ile okur-yazar olmaya çalıştıklarını ifade etmişlerdir. 3 1.6 Başvurucuların Mesleki Durumu (Tablo 6) Öğrenci %6.5 (13) işçi-memur %21.8 (43) Diğer %43.1 (85) esnaf %2 (4) ev hanımı %10.15 (20) serbest %16.2 (32) Bu tablodaki en çarpıcı sonuçlardan birisi, kendilerini “mesleksiz” olarak ifade eden “diğer” başlıklı kesimin oranının yüksek olmasıdır. Bunlar uzun dönem cezaevinde tutuklu kalan kişilerdir. Türkiye’deki işsizlik sorunu dikkate alındığında, cezaevi çıkışlı olan başvurucularımızın iş bulmaları daha da zorlaşıyor. Yani birer işsiz adayı olarak cezaevinden çıkıyorlar. Bu başvurucuların yakınmaları kronik olduğundan, işsizlik sorununun terapiyi etkileyen önemli bir risk faktörü olduğunu saptadık. İşçi olan başvurucularımız sigortasız, sendikasız, açlık sınırında düşük ücretle çalışan, çoğu geçici ve vasıfsız işçilerdir. Memur olanlarda bize başvurdukları dönemde geçici olarak işine son verilenlerdir. Kadın başvurucularımızın meslekleri sorulduğunda genelde ev hanımı cevabı alındı. Psikosomatik yakınmaları en fazla olan grubu, ev kadınları oluşturuyor. 1.7 Başvurucuların İş Durumları (Tablo 7) Çalışıyor %12.6 (25) Çalışmıyor %87.3 (172) Başvurucularımızın büyük bir kısmının ekonomik anlamda hiçbir işte çalışmıyor olması, terapi açısından önemli bir durum olarak göze çarpmaktadır. Çünkü çalışmıyor olmanın kişi üzerinde yarattığı stresi, terapi sürecinde ayrı bir risk faktörü olarak kabul ediyoruz. Yine başvurucularımız arasında bir işte çalışıyor görünenler, şiddete maruz kaldıklarında, işlerini geçici ya da kalıcı olarak kaybettiklerini belirtmektedirler. Bu anlamda, merkeze ve konsültasyonlara geliş gidişlerinde ekonomik sorunları etkili olmaktadır. Yaşadıkları ekonomik sorunlarla beraber, barınma ve beslenme problemleri de terapiyi oldukça olumsuz etkilemektedir. Tüm bunlar yine terapi sürecimizin risk faktörlerindendir. 4 1.8 Başvurucuların Gelir Durumu (Tablo 8) Orta %2.5 (5) İyi %0 (0) Düşük %97.4 (192) Gelir durumu düşük görünen kesimi, geliri yok olarak da düşünmek mümkündür. Bu grup başvurucuların kişisel sağlık bütçeleri de doğal olarak bulunmamaktadır. Bazı başvurucular hem işkence terapisi hem de salt tıbbi yardım için merkezimize başvurmaktadırlar. Çeşitli sivil toplum kuruluşlarından kurumumuza, travmanın dolaylı etkilerinden ya da başka nedenlerden kaynaklanan sağlık sorunlarından dolayı çok sayıda yönlendirme olmaktadır. Bu da diğer yardım organizasyonlarından bize doğru bir sağlık yardımının yeterince olmadığını, tersine sağlık talebi için bize başvurduklarını göstermektedir. Terapisi sonlanan mağdurlar, travma dışı nedenlerden dolayı oluşan hastalıkları içinde bizimle ilişkiye devam etmek istemektedirler. Bu durum mağdurlarla ilişkimizi etkileyen en olumsuz faktördür. Orta gelir düzeyi olduğunu belirten başvurucularımız esnaf, doktor ve emekli olup politik kimliklerinden dolayı şiddete maruz kalanlardır. Bunlar da salt işkence terapisi amacıyla başvurmaktadırlar. 1.9 Başvurucuların Sosyal Güvenlik Dereceleri (Tablo 9) Sos.Gü.var %9.1 (18) Sos.Gü.yok %90.8 (179) Bu yıl başvurucuların içinde sosyal güvenliği olanların oranı daha yüksektir (2002 %7). Sosyal güvencesi olan başvurucularımız İRM doktorlarının istediği laboratuar, röntgen, ilaç vs. kendi kurumlarından almakta zorlanıyorlar. Bu anlamdaki tüm çabalarımıza rağmen istediğimiz tetkiklerin ancak yarısını ve uzun zaman geçtikten sonra yaptırabiliyorlar. Öğrenci olanlar kendi okullarındaki mediko-sosyal imkânlardan keyfi bir şekilde yararlandırılmıyor. Sosyal güvenlik sorunu Türkiye için hala büyük bir sorundur. Dolayısıyla da yukarıdaki grafik, Türkiye için normal kabul edilebilir. Sosyal güvenliğe evet diyenlerden büyük kısmı “Yeşil kart”a sahip olanlardır. Bu uygulama, yoksul kişilerin sağlık sorunlarına çözüm sunmak amacıyla geliştirilmiştir. Mağdurlarımızın bir kısmının işkence, zorunlu göç gibi nedenlerle karşılaşmadan önce yaşadıkları yerleşim yerlerinde şahıslarına kayıtlı gayrimenkulü (köydeki arazisi, evi) vardır. Ancak kurumumuza başvurduklarında bu gayrimenkullerden hiçbir şekilde faydalanamamaktaydılar. Genelde bu menkuller köy korucularının 5 elindedir. Fakat resmiyette başvurucuların üzerinde görüldüğünden; bu grup mağdurlar yeşil kart için başvurduklarında ‘gayrimenkulünüz var’ denilerek talepleri geri çevrilmektedir. Daha önce yeşil kart sahibi olanlarda, bulundukları coğrafyadan İstanbul ya da başka bir şehre göç ettiğinde, yeniden bu karttan faydalanması zorlaşıyor. Muhalif kimlikli başvurucularımızın, resmi görevlilerce konulan bürokratik engeller yüzünden, bu uygulamadan faydalanmaları imkânsızlaşıyor. Bir de sağlık hizmetlerinin özelleştirilmesi “Yeşil kart”lı başvurucuları, bir kısım hizmetlerden mahrum etmiştir. Sadece devlet hastanelerinde kullanılabilen yeşil kart, muayene ve ameliyat için geçerli olabiliyor. Sigortalıların ise mağdur edildikleri dönemde primlerini ödeyemedikleri için sigorta hastanelerinden faydalanmaları zorlaşıyor. Dolayısıyla mağdurlarımızın tümü için sosyal güvenliği fiili olarak yok kabul edebiliriz. 1.10 Başvurucuların İkamet Durumu (Tablo 10) Ev Sahibi %12.1 (24) Misafir %41.1 (81) Kiracı %46.7 (92) Misafir olarak görünenler; cezaevlerinden çıkanlar, göç ettirilenler ve İstanbul dışından rehabilitasyon amaçlı gelenlerdir. Bu başvurucular kendileri gibi mağdur olan ve kirada oturan akrabalarının yanında ikamet etmektedirler. Misafir olarak ikamet etmeleri, özellikle fizik tedavi ve psikoterapilerinin süresini olumsuz yönde etkilemektedir. Kiracı ve ev sahibi olan başvurucularımız çoğunlukla İstanbul varoşlarında yaşamaktadırlar. Varoşlar, kentleşme imkânlarının yetersiz olduğu, su, yol, kanalizasyon ve diğer sosyal imkânların olmadığı yerleşim birimleridir. Kiracı ve ev sahibi olanların, misafir olarak ikamet edenlere göre terapilere uyum sorunu daha az olmaktadır. 1.11 Başvurucuların Göç Durumları (Tablo 11) Siyasal %34 (67) Göç yaşamayanlar %58.3 (115) Ekonomik %7.6 (15) Göç yaşayanlar, ekonomik ve siyasal nedenlerle göç edenlerin toplamını oluşturuyor. Ekonomik nedenlerle göç edenler bir önceki grafikte belirttiğimiz “kiracı ve ev sahibi kesimini de oluşturuyor.” Bunlar daha çok İstanbul’daki resmi görevliler tarafından uygulanan şiddete maruz kalmışlardır. 6 Siyasal nedenli göçler; koruculuk dayatması, köy boşaltılması, faili meçhul cinayetler ve diğer politik kimliklerinden dolayı baskıya uğramaları sonucu yaşanmıştır. Siyasal nedenle yaşanan göçlerde, ilk olarak baskıya uğrayan kişi yaşadığı yeri terk etmekte, ardından ailesini yanına almaktadır. Ekonomik olan göçler ise ailesel tarzda olmaktadır. Yine bir önceki grafikte belirttiğimiz misafir olanları, göç olarak kabul etmedik. Çünkü bunlar tedavilerinden sonra, İstanbul dışına çıkmaktadırlar. Göç yaşamayanlar gurubuna, yukarıdaki tabloda (bkz. 3.10) misafir olarak görünenlerde dâhildir. Onların yaşadıkları bu durum tam olarak göç tanımını karşılamamakla birlikte, şu anda İstanbul’daki diğer göç mağdurları gibi yaşamaktadırlar. Bu nedenle göç yaşamayanların oranı yüksek görülmektedir. Bu gurup başvurucuların büyük bir kısmı belli bir yerde ikamet etmemektedirler. 1.12 Başvurucuların Geliş Biçimleri (Tablo 12) Basın DKÖ %42.1 (83) %0.5 (1) Avukat %6.5 (13) Tohav %50.7 (100) Bu yıl avukatı aracılığıyla başvuranlarda bir düşme görülmektedir. DKÖ (Demokratik Kitle Örgütü) içinde İnsan Hakları Derneği, siyasi partiler, göç mağdurları dernekleri vs. aracılığıyla başvuranlar anlaşılmalıdır. Bu anlamda bir artış söz konusudur. Merkezimize direk olarak başvuranların büyük kısmı eski başvurucularımızın ve yakınlarının referansları sonucu gelenlerdir. Tedavilerdeki olumlu gelişmeler, bu sonuçta büyük etkendir. TOHAV/İRM’nin daha geniş kitlelerce benimsenmesi bu gelişleri daha da arttıracaktır. Bu yıl ulusal basındaki bir haber üzerine merkezimize bir başvuru olmuştur. Önümüzdeki dönemde basın aracılığıyla yapılan başvurularda artış olacağını düşünüyoruz. 1.13 İşkenceye Maruz Kalma ile Başvuru Arasında Geçen Süre (Tablo 13) 1 Hafta %28.4 (56) 1 Hafta-1 ay %3 (6) 1-6 ay %4.5 (9) 6 Aydan Sonra %63.9 (126) Gözaltından hemen sonraki ilk bir hafta içinde bize başvuranlar, akut olarak değerlendirdiğimiz gruptur. Bu grup mağdurlar aynı zamanda yeni işkence yöntemleriyle karşılaşan kesimi oluşturuyor. Tablodaki psikolojik işkence yöntemleriyle bu grup karşılaşmaktadır. (Hücrede her türlü dış uyarandan soyutlama, temel gereksinimlerden yoksun bırakma, aşağılama, hakaret, cinsel taciz, uyutmama, yalancı infaz, ileri işkence tehdidi, tehdit vb.) 7 Başvurucularımız içinde cezaevlerinden tahliye olanların ve il dışından gelenlerin sayısı geçen yılın düzeyinde olmasa da yine de en yüksek grubu, yani kronik şikâyetleri olan kesimi oluşturuyor. Bu başvurucularımızın uğradıkları işkence yöntemleri geçmiş yıllara dayanıyor. Daha çok ağır fiziksel işkencelere maruz bırakılmışlardır (falaka, askı, yakma, yaralama vb.) Zamanında tedavi göremedikleri için işkencenin etkileri hala sürmekte ve şikâyetler kronikleşmektedir. Kurumumuzun çalışmalarının olumlu sonuçlar vermesi dolayısıyla İstanbul dışından çok sayıda başvuru olmaktadır. Ancak tümünü değerlendirdiğimiz söylenemez. Barınma sorunu, terapilerimizin uzun sürmesi, ekonomik koşullar, işsizlik ve siyasi nedenler dolayısıyla İstanbul’da fazla kalamıyorlar. İRM gibi terapi merkezlerinin özellikle Diyarbakır gibi yoğun göç alan ve travmanın kitlesel yaşandığı yerlerde kurulması, daha geniş kitlelerin bu tür imkanlardan faydalanma oranını arttıracaktır. 1.14 Gözaltıların Sıklığı (Tablo 14) 1 Kez %31.9 (63) 1'den Fazla %68 (134) Bir kez gözaltına alınanlar içinde, cezaevi çıkışlılar ağırlıktadır. Bunların dışında kalanlar, bu dönem içinde ilk defa gözaltına alınmışlar ve bir defa daha gözaltına alınmayacaklarının garantisi yoktur. Birden fazla gözaltına alınma sıklığının fazla oluşu da bunu gösteriyor. Gözaltı sıklığı terapi yaklaşımımızı olumsuz etkileyen risk faktörlerinin başında gelmektedir. İlk defa gözaltına alınanlar tutuklanmamışlarsa ve yakınmaları henüz akutsa bize tedavi amacıyla başvurduklarında iyileşme süreçleri olumlu sonuç veriyor. Bu dönemde aldığımız bazı önlemler (nöro-psikiyatri ve sosyal destek gibi) birden fazla gözaltına alınanların terapilerini düzenlemede olumlu katkı yapmıştır. Mağdurlarımızın bir kısmının emniyet ve jandarma birimleri tarafından gayri resmi olarak takip edildiklerini biliyoruz. Uzun dönem cezaevinde kalanlar ve açlık grevinde bulunanlar da polis tarafından takip edildiklerini beyan etmişlerdir. Terapi sürecimizin risk faktörlerinden birini de bu sıkı izlenmeler oluşturmaktadır. 1.15 Gözaltıların Nedeni (Tablo 15) Adli %1 (2) Siyasi %98.9 (195) Siyasi başlık altında; her türlü demokratik muhalif faaliyetlere katılıp şiddete maruz kalanları tanımlıyoruz. Bu tanımı, merkezimizin başvuru almasında yeter kabul ediyoruz. (Siyasi nedenlerin ayrıştırılması bizim çalışma alanımıza girmemektedir.) Bu dönemde bir başvurucu hem adli hem de siyasi olarak gözaltına alınmıştır. 8 1.16 Başvurucuların Hukuki Durumları (Tablo 16) Yargılanan Hüküm giyen Cezaevine giren Cezaevinde işkence gören Suç duyurusunda bulunan Sayı 134 95 117 114 72 Yüzde % 68 (197) % 48.2 (197) % 59.3 (197) % 57.8 (197) % 36.5 (197) Yargılanmalarla ilgili bilgiler yukarıdaki grafikte verilmiştir. Dikkati çeken bir özellik cezaevlerinde işkenceye uğrama oranının yüksekliğidir. İnsan Hakları Derneği ve Tabip Odalarının incelemelerinde de belirtildiği gibi cezaevlerinde, tutuklu-sağlık ilişkisi, hasta hakları ve temel insan hakları standardına uygun davranılmadığı görülmektedir. Modern anlamda bir tane bile cezaevi hastanesi yoktur. Başvurucularımızın tamamı cezaevlerinde tedavi olamadıklarını ifade etmişlerdir. Ayrıca cezaevlerine sürekli operasyonlar gerçekleştirilmektedir. Yine cezaevlerinde idare–tutuklu anlaşmazlıkları ileri safhadadır. Sık sık açlık grevleri yaşanmaktadır. Başvurucularımız F tipi denilen yeni cezaevlerinde ağır tecrit şartlarının uygulandığını ifade etmektedirler. Merkez olarak, cezaevlerindeki sorunlara fiili anlamda müdahale etmemiz mümkün değildir. Cezaevlerinde yanlış müdahalelere ve kötü muamelelere maruz kalan başvurucularımızda, kronik sağlık sorunları ortaya çıktığını vurgulamıştık. Suç duyurularındaki dikkat çeken artış çalışmalarımızın sonuçlarıyla ilgilidir. Her akut başvurucu için suç duyurusu yaptırılmaktadır. Suç duyuruları Vakfın hukuk birimindeki avukatlar tarafından yapılmıştır. Terapi için başvuranlar süreç içinde hukuksal kazanımlar için çaba harcamaya başlamışlardır. 1.17 Mağdurların İşkence Gördüğü Mekânlar (Tablo 17) Polis karakolu %6.5 (13) Jandarma %4 (8) Jitem %5 (10) Emn. Müd. %84.2 (166) Başvurucuların resmi görevlilerle temas yaşayıp, bu tür resmi kurumlarda gözaltında tutulma sürelerine bakılmaksızın, başvuruları değerlendirmeye alınmaktadır. Özellikle Jandarma veya ona bağlı özel bir kuruluş olan JİTEM gibi yerlerde gözaltına alınan kişiler, dış mekânlara çıkarıldıklarını ve çeşitli illerde gezdirildiklerini belirtmişlerdir. Toplumsal olay sırasında, yaralanma ve/veya ev-köy baskını sırasında, resmi görevlilerce kötü muameleye maruz kalıp gözaltına alınmayan kişilerin, bize başvuruları istatistiksel hesaplamaya tabii tutulmamıştır. Bu kişilerden, vakfın hukuk servisine başvurup, ilgili resmi kurumlara suç duyurusunda bulunanlara, farklı kaynaklar kullanılarak yardım edilmiştir. Bunların içinde çeşitli dönemlerde gözaltına alınanların başvuruları alınıp, terapi sürecine dahil edilmişlerdir. Başvurucularımızdan 166 kişi Emniyet Müdürlüklerinde (%84,2), 13 kişi Polis Karakolunda (%6,5), 8 kişi Jandarma Karakolunda (%4), 10 kişide JİTEM’de (%5) işkence gördüğünü belirtmiştir. JİTEM (Jandarma İstihbarat Merkezi), Jandarma Komutanlığı içinde ayrı bir sorgulama mekânı olup, resmi kayıtlarda Jandarma gözaltısı olarak geçmektedir. 9 Emniyet müdürlükleri önceki yıllarda olduğu gibi, en fazla işkencenin uygulandığı yer olmaya devam etmiştir. Emniyet Müdürlüklerinde işkence gördüğünü aktaran mağdurlardan bir bölümü; Jandarma Karakolları tarafından gözaltına alındıklarını, kaba dayak yoğunluklu işkence uygulamalarına maruz kaldıklarını, daha sonra da gözaltına alan birimler tarafından Emniyet Müdürlüklerine teslim edilerek, sistemli işkence uygulamasına burada maruz kaldıklarını aktarmışlardır. Cezaevine konulan başvurucularımızın %97,4’ünün (114/117) cezaevinde de işkence gördüğünü belirtmiştir. Cezaevinde işkence gören başvurucularımızın tamamı, gözaltına alındıkları mekânlarda da işkence görmüşlerdir. Yukarıdaki istatistik gözaltına alındıkları mekânlar göz önüne alınarak hazırlanmıştır. 2.İşkence Yöntemleri ve Mekânları 2.1 İşkence Uygulanan Mekânlar Tablo 17’de işkencenin uygulandığı mekânlar hakkında bilgi verilmiştir. Daha önce, gözaltı sıklığı (bkz. Tablo 14) ve gözaltının temel nedenleri (bkz. Tablo 15) ile ilgili bilgileri vermiştik. Başvurucuların maruz kaldığı işkence yöntemleri ve yüzdelik oranlarına ilişkin bilgiler Tablo 18’de gösterilmiştir. Burada son gözaltında uygulanan işkenceler kıstas alınmıştır. Mağdurların anlatımı ilk gözaltıların daha sert olduğu yönündedir. Hasta dosyalarına önceki gözaltılarda uğradıkları işkence yöntemleriyle ilgili bilgiler işlenmektedir. En az bir gün en fazla 90 gün arasında, gözaltı süreleri değişmektedir. Dosyaya işlediğimiz gözaltı tarihleri yasal olarak gösterilen tarihlerdir. Mağdurların anlatımları, gözaltında kalma sürelerinin daha uzun olduğu yönündedir. Hukuk servisimizin tecrübeleri de bu bilgileri doğrulamaktadır. Bu dönemde cinsiyet ve yaş ayrımı açısından gözaltı sürelerinin uzunluğunun fark oluşturmadığını söylemek mümkündür. Fakat belli dönemlerin gözaltı sürelerinin uzunluğu ve uygulanan işkence yöntemleri açısından çok belirleyici olduğunu söyleyebiliriz. Mağdurların başvurularının alımında, maruz kaldıkları işkence yöntemlerinin sorulduğu bölüm en zor kısmı oluşturuyor. İlk görüşmede uygulanan işkence yöntemlerini öğrenmekte zorlanıyoruz. Daha çok bir kaç görüşme sonrası, neler yaşadıklarını öğrenebiliyoruz. Mağdurlar daha çok kendilerini fiziksel olarak rahatsız eden işkenceleri anlatıyorlar. Başvuru esnasında ve tedavi süreci toplamında öğrendiğimiz işkence yöntemlerinin, kendilerine uygulanan işkence yöntemlerinin ortalama yüzde doksanı olduğunu tahmin ediyoruz. Tabloda fiziksel işkencenin hala bir yöntem olarak kullanılmakta olduğu görülmektedir. Kaba dayağın yanı sıra küfür-hakaret-aşağılanma, ayakta durmaya zorlama, gözlerin bağlanması, vücudun çeşitli uzuvlarına elektrik verilmesi, cinsel taciz, mağdurun psikolojik ve fiziksel direncini kırmaya yönelik tecrit, aç-susuz-uykusuz bırakma, yüksek sesle karşıt ideolojik içerikli müzik dinletme, iyi polis-kötü polis taktiği, ölüm tehdidi gibi yöntemlere rastlamaktayız. Mağdurlar önceki yıllarda başvuran diğer işkence mağdurlarının anlatımlarını doğrular nitelikte, işkence ve kötü muamelenin ilk günlerde daha yoğun olduğunu, sonraki günlerde yoğunluğun azalıp ağır işkence metotları uygulandığını aktarmışlardır. Sistematik fiziksel işkence vakalarında -kaba dayak hariç- diğer yıllara oranla gözle görülür bir azalma olmuştur. Psikolojik işkence yöntemlerinde ise belirgin bir artış gözlenmiştir. Cezaevi çıkışlı mağdurlarımız ve eski başvurucularımız ağır sistematik fiziksel işkenceye uğrayan kesimi oluşturuyor. Cezaevi çıkışlı başvurucularımızdan bazıları, buz kalıpları arasında saatlerce zorla tutulma, kırılmış cam parçalarının bulunduğu mekânlarda zorla yürütülme, parmaklarının zor yoluyla ezilerek kırılması, tazyikli soğuk suya maruz kalma, kalın hortumlarla ve kalaslarla dövülme, anüse cop ve sigara yerleştirme, lağım suyunda tutulma gibi insanlık dışı muamelelere maruz kaldıklarını bildirmişlerdir. Ve tüm bunlar nedeniyle acil tıbbi tedaviye ihtiyaçları olduğu halde işkenceye devam edildiğini aktarmışlardır. Sık uygulanan başka bir işkence yöntemi olarak da, erkeklerin testislerinin zorla ve uzun süre sıkılması olduğunu, mağdurlar ifade etmişlerdir. İşkence sonrası yargılanan ve cezaevine konulan mağdurlardan bir kısmı, cezaevinde bulundukları dönemlerde de tıbbi yardımdan mahrum bırakıldıklarını aktarmıştır. Ayrıca sıkça yapılan cezaevi operasyonları ve bazı kitlesel basın açıklamalarında kimi başvurucularımız, yoğun ve uzun süreli gaz bombalarının atılması sonucu, solunum problemleri yaşadıklarını ifade etmişlerdir. Bu yöntemlere tabloda ki diğer bölümünde yer verilmiştir. Görüldüğü gibi kişiye ve sorguculara has, değişik ve bizimde bilmediğimiz işkence yöntemleri kullanılmaktadır. Bir diğer işkence grubunu cinsel işkenceler oluşturuyor. Özellikle kadın başvurucular cinsel işkencelere daha sık karşılaşmaktadır. Tablonun en sonundaki diğer kısmında, kişiler için özel geliştirilen bazı işkence yöntemleri anlaşılmalıdır. Bu yöntemlerin içinde en sık görüleni; kişilerin sağlık talebi üzerinde geliştirilen yöntemlerdir. Gözaltında ve 10 cezaevinde tutukluluk döneminde kişilerin sağlık sorunları gelişmektedir. Bu anlamda mağdurlar doktor, hemşire ve diğer sağlık çalışanları ile karşılaşmaktadır. (Ya da bu meslekleri rol olarak oynayan işkencecilerle) Burada mesleklerini kötüye kullanan/kullandırılan sağlık çalışanlarının neden oldukları işkenceler; ağrılı muayene ve ilaç uygulanması, dayak, zorla ilaç içirme, tedavi hakkında bilgi vermeme, işkencelerle beraber hakaret etme, yeniden gözaltına sevk etme ayrı bir işkence uygulaması olarak ele alınmalıdır. Yine tutuldukları hücre ısrarla kirli tutulduğu halde diğer yerleri zorla temizletme, elbiselerin yırtılması, kadınların hijyende kullandıkları malzemelerin yerine başka malzeme kullanmaya zorlama gibi yöntemleri sıralayabiliriz. Mağdurlara uygulanan işkence yöntemleri (Tablo 18) 11 Uygulanan İşkence Yöntemi Sayı Kaba Dayak Falaka Vücudun çeşitli yerlerine elektrik verme El ve ayak bileklerinden vücudu germe Vücudun çeşitli yerlerini yakma İple bağlama (iplerin saatlerce sıkılması) Ayakta durmaya zorlama Saçlardan sürükleme, çekme, kaldırma Ayak ve el tırnaklarına iğne sokma Zorla diş çekme El ve ayak bileklerinden asma Filistin askısı Cinsel sarkıntılık Cinsel tecavüz tehdidi Cinsel tecavüz Avuçlarla kulakların dış kısmına vurma Bedene ağırlık bindirerek uzun süre aynı pozisyonda bırakma Boğma-havasız bırakma Tecrit etme Aç bırakma Susuz bırakma Uykusuz bırakma Tazyikli soğuk su Aşırı sıcak yada soğuk koşullarda tutma Hareketlerin kısıtlanması Gözlerin bağlanması Gözlere parlak ışık tutma Yüksek sesle müzik dinletme Ölüm tehdidi Aileye karşı tehditler Daha ileri işkence yapma tehdidi Yalancı infaz Başka bir bireye yapılan işkenceye tanıklık Kişisel temizliğin engellenmesi Mahremiyetin ihlali Küfür-hakaret-alay-aşağılama Yiyeceğe dışkı katma Fare-bit dolu koşullarda tutma Çıplak bırakma İyi polis / kötü polis taktiği Tuvalet ihtiyaçlarının engellenmesi Tıbbi bakımdan yoksun bırakma Testislerin burkulması Diğerleri 192 34 87 14 12 6 95 86 8 6 72 64 61 41 10 15 12 24 93 97 91 96 80 56 58 97 25 50 74 60 99 28 47 37 46 172 2 13 55 63 79 91 50 43 3. Uygulanan İşkencenin Etkileri 3.1 Fiziksel etkileri 12 Yüzdelik oran %97.4 %17.2 %44.1 %7.1 %6 %3 %48.2 %43.6 %4 %3 %36.5 %32.4 %30.9 %20.8 %5 %7.6 %6 %12.1 %47.2 %49.2 %46.1 %48.7 %40.6 %28.4 %29.4 %49.2 %12.6 %25.3 %37.5 %30.4 %50.2 %14.2 %23.8 %18.7 %23.3 %87.3 %1 %6.5 %27.9 %31.9 %40.1 %46.1 %25.3 %21.8 İşkencenin fiziksel etkileri; mağdurun anlatımları, anamnez ve fizik muayene, biyokimyasal ve radyolojik incelemeler ve ilgili konsültasyonlarla tespit edilmektedir. İşkencenin fiziksel etkileri akut ve kronik olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. Akut etkiler işkence esnasında ve hemen ertesinde görülen erken belirtilerdir. Travmanın şiddeti ve vücuttaki lokalizasyonuna göre etkilerin şiddeti de değişmektedir. Genel vücut ağrılarından, bayılmalara ve şuur kayıplarına kadar varan ağır tablolar ortaya çıkmaktadır. Travma yerlerindeki hasarlarla beraber; beslenme bozukluğu, uykusuzluk, moral bozukluğu da fiziksel yakınmaları ağırlaştırmaktadır. Mağdurun işkence anında sağlık yardımı alması mümkün değildir. Mağdurlar, işkence anında doktor ya da sağlık görevlilerinin orada olduklarını muayene etmelerinden anladıklarını, ancak gerek gözlerinin bağlı olması gerekse şuur bulanıklığı dolayısıyla yüzlerini göremediklerini ya da hatırlayamadıklarını ifade ediyorlar. Biz bu doktor ya da sağlık görevlilerini işkence ekiplerinden kabul ediyoruz. Eğer mağdur gözaltından sonra serbest bırakılmış ve ilk günlerde bir sağlık kuruluşuna başvurmuşsa akut etkileri azaltabilir ve böylece şikâyetler kronikleşmeden tedavileri yapılabilecektir. Akut etkiler daha çok fiziksel yakınmalardan oluşmaktadır. Kas iskelet sistemi yakınmaları (Yumuşak doku travması), ortopedik yakınmalar, burun, diş, göz yaralanmaları olmaktadır. Yukarıda vurgulandığı gibi bunlara acil tıbbi müdahale yapılmalıdır. Aksi takdirde sakatlanma ve hastalığın kronikleşmesi kaçınılmazdır. Kronik etkiler ise işkence sonrasında ortalama olarak 6. aydan sonra görülen ve akut dönemde tedavi edilmeyen travmanın fiziksel etkilerdir. Kronik etkileri de eski ve yeni olarak ikiye ayırabiliriz. Birinci grup, işkence gördükten sonra cezaevine giren ve 3–6 yıl sonra merkezimize başvuranlardan oluşuyor. İkinci grup ise yine, gözaltında işkence görüp, tutuklanarak cezaevinde 10 yıldan fazla yattıktan sonra merkezimize tedavi amacı ile başvuranlardır. Son gruptakilerde fiziksel şiddet nicel ve nitel olarak daha fazladır. Falaka, dışkı yedirme, sistematik dayak, vücudun sigara benzeri araçlarla yakılması, buz-tuz karışımı üstünde yürütme, yabancı cisimlerle (kola şişesi, sigara, cop, vb.) cinsel taciz ve tecavüz, araba tekerine konulma, canlı mezara konulma gibi son dönemlerde bize başvuranların çok az ya da hiç karşılaşmadığı işkencelerdir. Bu vakalar yoğun fiziksel işkenceler sonrası tutuklanıp cezaevlerine konulmaktadır. Böylece tedavi olma şansları olamamaktadır. Ayrıca fiziksel şiddet cezaevlerinde de devam etmektedir. Bu grup başvurucularda yakınmalar birikmekte ve kronikleşmektedir. Bu işkenceler daha çok kronik sindirim, kardiovasküler ve kas–iskelet sistemi, solunum, görme ve diğer bedensel yakınmalara neden olmaktadır. Terapi programlarından faydalanamayan mağdurların kronik yakınmaları bazen akut tablolarla nüksetmektedir. Son yıllarda gözaltına alınanlarda tabloda görüleceği üzere sistematik psikolojik işkence yöntemlerinin tümü; fiziksel işkencelerden ise kaba dayak, elektrik, soğuk uygulamalar (duş, buz, soğuk hücreler), cinsel taciz ve fiili tecavüz girişimi, sürekli tehdit etme ve temel ihtiyaçlardan mahrum etme yöntemleri uygulanmaktadır. Bazı hastalar ise ilk günlerde fiziksel yakınmaları az olduğundan, terapi merkezimize yada başka bir sağlık kuruluşuna gitmedikleri için, yakınmaları kronikleşmekte ve bir süre sonra genel olarak, kronik psikosomatik yakınmalarla bize başvurmaktadırlar. Uzun dönem açlık grevi ve ölüm orucunda kalanlar da öncelikli olarak, nörolojik ve gastrointestinal yakınmalara bağlı etkilerle başvurmaktadırlar. Kronik fiziksel etkiler içinde sindirim yakınmaları ile beraber sıklıkla kas ve iskelet sistemi ile ilgili yakınmalar görülmektedir. Anatomik-fizyolojik olarak birbirlerine bağlı olmasından dolayı sinir sistemi yakınmalarını da bu grup yakınmalarla beraber değerlendiriyoruz. Bu oranın yüksek olmasında soğuk, ıslak ve dar hücrelerde tutulma, kaba dayak, falaka, düz askı, filistin askısı, uzun süre ayakta bekletme gibi ağır işkence yöntemlerinin etkisi bulunmaktadır. Askıya alınma, uygulama biçimi, sıklığı ve süresine bağlı olarak omuz çevresindeki yumuşak dokularda ve sinirlerde hasar oluşturmaktadır. Bu hasarlar, kronik kas ve eklem ağrılarına, ekstremiteler de (kollar ve bacaklar) his kaybı, kuvvet azlığı, halsizlik yakınmalarına neden olmaktadır. Yine bu hasarlar çeşitli psikosomatik yakınmalara da neden olmaktadır. Başvurucularımızın önemli bir kısmı işkenceyi izleyen aylarda veya yıllarda başvurduğu için, sıraladığımız bu kronik yakınmalarla karşılaşmaktayız. Sıraladığımız işkence yöntemleri sonucu başvurucularımız, dayanılmaz ağrılar, eklem ve kemik yaralanmaları, iç organ yaralanmaları, geçici plejiler (felçler), his kaybı, senkop (bayılma) gibi akut yakınmalarla başvurmaktadır. Sindirim sistemi yakınmaları içinde hemen hemen bütün mağdurlarda çeşitli şiddette Spastik Kolon (sinirsel bağırsak hastalığı) görülmektedir. Sindirim sistemi yakınmalarında gözaltı ve cezaevi sürecinde mağdurların aç bırakılmaları, stres, kötü ve sağlıksız besinlerle beslenmeleri ve cezaevlerinde sık sık gerçekleştirilen açlık grevi eylemlerinin etkisi bulunmaktadır. Bunun yanı sıra psikolojik işkence yöntemleri ve gözaltı sürecinin bir bütün olarak yarattığı baskı ve stres sonucunda ortaya çıkan gastro-intestinal yakınmalara (Bulantı, kusma, sürekli kabızlık ya da ishal, gaz sıkışması, karın ağrıları, hazımsızlık vs.) sıkça rastlanmaktadır. Dar yerlerde birlikte kalmaya bağlı olarak solunum yoluyla bulaşan hastalıklar yaygın görülmektedir. Tüberküloz, tekrarlayan bulaşıcı solunum yolu enfeksiyonları sonucu kronik solunum sistemi hastalıklarıyla sıklıkla karşılaşılmaktadır. Özellikle kronik bronşit, alerjik astım, parenkimal akciğer hastalıkları, kronikleşen 13 sinüzit, rinit, farenjit gibi hastalıklarını sayabiliriz. Kirli ve ortak kullanılan battaniye veya yatak çarşafı gibi malzemelerden, bit, pire, uyuz gibi paraziter hastalıklar ve alerjik deri hastalıkları da görülmektedir. Tazyikli su ile sıklıkla göz yararlanması oluşmaktadır. Yine karanlıkta kalma ya da parlak ışığa maruz kalma, yanlış okuma alışkanlıkları, uzun dönem beslenme bozukluğu göz hastalıklarına neden olmaktadır. Kronik etkilerin içinde görme yakınmaları olmaktadır. Sinir sitemi yaralanmalarından gözler direk etkilenmektedir. Bunun yanında uzun süre karanlıkta kalma ya da parlak ışığa maruz kalma, besinsizlik bu yakınmaları arttırmaktadır. Cinsel işkence ile yaralanma ve psikosomatizasyon ile oluşan üro-genital sistem yakınmaları genelde kronikleşmektedir. (Enfeksiyonlar, empotans, varikosel, hidrosel vs.) Akut travmalarda oluşan ve tedavi edilmemiş burun ve kulak zarı yaralanması ile başlayan kulak-burun-boğaz yakınmaları ve akut travma ile beslenme ve temizlik sorunlarından oluşan ağız ve diş hastalıkları ile de sıklıkla karşılaşılmaktadır. Uzun süre ayakta durma ya da sabit yerde tutulma vasküler (damarsal) yakınmalara (varis, derin ven trombozu vs.) neden olmaktadır. Başvurucularımızın hemen hemen tamamı sigara içtiğinden damarsal hastalıklar riski artmaktadır. Sistematik işkencenin hedefinde kişinin hem fiziksel hem de ruhsal yapısı vardır. İşkence, kişiliği teslim almaya çalışırken önce kişinin bedeninde ağır hasarlar oluşturur. Genelde bütün vücut hastadır. Ancak temel vücut ihtiyaçlarındaki kısıtlamaların getirdiği, açlık, susuzluk, uykusuzluk, çevreden izolasyona bağlı, dâhili yakınmalar ön plana çıkar. Bunlar tedavi edildiğinde Sinir ve Kas-İskelet sistemi yakınmaları ağırlıklı olarak kendini gösterir. Bilindiği gibi bu hastalıkların gelişme nedenlerinin başında sağlığa uygun olmayan, yetersiz ve kalabalık mekânlarda bir arada tutulmaları ve kan kontaminasyonuna açık durumda kalmaları gelmektedir. Başvurucularımızın önemli bir bölümü bu uygulamanın bilinçli olarak yapıldığına inandıklarını ifade etmişlerdir. İşkencenin fiziksel ve psikolojik etkileri mağdurların ailelerini de (anne, baba, eş, çocuk, arkadaş) etkilemektedir. Bu etkiler daha çok psikosomatik etkilerdir. İRM bu etkilenmeleri de yani mağdur yakınlarını da dikkate almakta, terapinin bir parçası olarak görmektedir. 3.2 Psikolojik Etkileri Bir önceki bölümde işkencenin amacını, bireyin kişiliğinin yok edilmesi olarak tanımlamıştık. İşkence yapanların amacı, kısa vadede kişiye fiziksel acı yaşatarak bir takım bilgileri elde etmek, yapmadığı bazı eylemleri yaptığını kabul ettirmek, o kişinin şahsında bir siyasal düşünceye karşı duyulan kin ve düşmanlık duygularını tatmin etmek. Uzun vadede ise kişinin öz güvenini, topluma ve geleceğe olan güvenini, gelecekle ilgili umutlarını yok etmek ve kişiyi yıllarca veya ömür boyu bu duygular içinde yaşatarak mücadele etmesini engellemek, ayrıca topluma korku ve yılgınlık salmaktır. Pratikte de gördüğümüz işkencenin yarattığı fiziksel sorunlar belli bir süre sonra iyileşirken, işkencenin yarattığı ruhsal sorunlar yıllarca etkisini sürdürmekte beklide ömür boyu o kişinin yaşamını etkilemektedir. İşkencenin yarattığı fiziksel acılar ve sorunlar daha kısa sürede iyileşirken veya kişi bu sorunları daha rahat kabullenirken, ruhsal sorunların yarattığı acılar devam etmektedir. İşkence fiziksel olarak bedene büyük acılar verirken, bazen çeşitli organlarda meydana getirdiği hasarlar uzun yıllar veya ömür boyu devam edebilmekte ve yıllarca veya ömür boyu kişinin acı çekmesine sebep olmaktadır. Başvurucularımızda en sık gördüğümüz ruhsal yakınmalar: Uyum bozukluğu, özgüven yitimi, moral bozukluğu, uykusuzluk, kabuslar, kötü rüyalar, uykuyla ilgili bozukluklar, beslenme ve cinsel işlev bozuklukları, öfke patlamaları, sinirlilik, iç sıkıntısı, karamsarlık, işkenceyi hatırlatan öğelerden kaçınma, böyle bir uyaranla karşılaştıkları zaman fiziksel ve psikolojik tepkiler verme, ilgi ve istek kaybı, konsantrasyon güçlüğü, geleceğe yönelik genel bir beklentisizlik hali, çeşitli somatik yakınmalar, güvensizlik, kuşku, korku, az da olsa işitsel halüsinasyonlar gibi yakınmalar dikkat çekmektedir. İşkence travması yaşayan vakalarımızda gördüğümüz, muayene ve incelemelerde organik bir nedeni bulunamayan fiziksel yakınmaların nedeni psikolojik travmanın sonucudur. Baş ağrısı, bel ağrısı, boyunda, kollarda ve bacaklarda ağrı, gözlerde ağrı, çarpıntı, terleme, titreme, zaman zaman nefes almakta zorluk, hazımsızlık, bulantı, kusma, kollarda ve bacaklarda uyuşma ve güçsüzlük, kabızlık, cinsel isteksizlik, libido kaybı en sık görülen psikojenik kökenli fiziksel yakınmalardır. Psikolojik yakınmalar arasında da yorgunluk, keyifsizlik, isteksizlik, iç sıkıntısı, sinirlilik, basit sorunlar karşısında aşırı öfkelenme, baygınlık hissi, kalabalıktan sıkılma ve tedirgin olma, zaman zaman suçluluk hissi, insanlardan uzaklaşma, gürültüye tahammül edememe, unutkanlık, dikkat ve konsantrasyon bozukluğu, duygusuzluk hali, sevme ve üzülme duygularını tam olarak yaşayamama, içe kapanıklık, seslerden irkilme, hayal kırıklıkları yaşama, insanlarla konuşacak konu bulamama, siyasi olmayan konuşmalardan çabuk sıkılma, siyasi konuları konuşma isteği, işkenceyi sık sık rüyada görme, gündüzleri sürekli bu konuyu düşünme ve bu konuyu 14 aklından atamama, işkenceyi hatırlatan durumlarda tedirgin olma, iç sıkıntısı, ne yapacağını bilememe, plan yapamama, sürekli takip edilme korkusu yaşama, tekrar gözaltına alınma korkusu içinde tedirgin olma, zaman zaman güvenlik görevlilerine ve diğer devlet görevlilerine karşı öfke duyma, uykuya dalmakta ve sürdürmekte güçlük, sık sık ölüm korkusu yaşama, ağlama hissi, kulaklarda uğuldama, zaman zaman intihar düşünceleri, işkence yapılmasını kabullenememe sayılabilir. Uzun süre işkence görmüş ve cezaevlerinde kalmış ve cezaevlerinde de çok fazla kötü muamele görmüş başvurucularımızda uyum bozukluğu belirtileri de sık görülmektedir. Vakaların yaşadıkları kendine güvensiz ruh hali ve çeşitli kültürel etkenler, psikiyatrik tedavinin gerekli bir ihtiyaç olup olmadığı konusundaki bilgi eksikliği ve ön yargılar, psikiyatrik tedavi başvurusu yapmalarının önüne geçmektedir. Bu nedenle vakaların büyük bir çoğunluğu psikiyatrik görüşmeyi kendileri talep edememektedir. Bu süreci kolaylaştırmak amacıyla her vakaya psikiyatrik görüşme önerilmektedir. Sosyal hizmet uzmanımız da bu süreci hastalar açısından kolaylaştırmakta ve mağdurlar ile diyaloga geçerek psikoterapi için mağduru hazırlamaktadır. Söz konusu öneriyi kabul eden mağdurlar psikiyatrik değerlendirmeye tabi tutulmakta, tedaviye ihtiyacı olduğu görüldüğünde, psikiyatrik tedavi programına dâhil edilmektedir. Ancak bütün bu uğraşlara rağmen bazı başvurucularımız, psikiyatrik bir rahatsızlığının olmadığını söyleyerek veya kendi çabaları ile ruhsal sorunlarının üstesinde gelebileceklerini belirterek psikiyatrik tedaviyi reddetmektedirler. Bazı vakalar psikiyatrik sorunları olduğunu kabul etmeyi bir zayıflık olarak değerlendirmektedirler. 3.3 Başvurucuların çeşitli sistem yakınmalarının oranı (Tablo 19) Sistem Kas-İskelet Sistemi Sindirim Sistemi Solunum Sistemi Üro-genital Sistem Kulak-Burun-Boğaz Sistemi Sinir Sistemi Enfeksiyöz hastalıklar Göz Kardiyo-Vasküler Sistem Psikiyatri Ağız ve Diş Sağlığı Yakınıcı Sayısı 184 129 60 49 41 102 98 63 20 113 32 Yüzde Oran % 93.4 % 65.4 %30.4 % 24.8 % 20.8 % 51.7 % 49.7 % 31.9 % 10.1 % 57.3 % 16.2 İşkencenin fiziksel ve psikolojik etkileri bölümünde genel olarak yakınmalarda anlatıldı. Yine terapi deneyimlerinin içinde de yakınmalardan bahsedilecektir. Tabloda sindirim, solunum, enfeksiyöz ve kardiovasküler yakınmalar toplamda dâhili yakınmaları oluşturuyor. Ve başvurucu yakınmalarının en büyük kısmını ve aynı zamanda tespiti ve tedavisi en kolay yakınma grubunu oluşturuyor. En zor tespit edilen yakınmaları ise psikiyatrik ve üro-genital yakınmalar oluşturuyor. Üro-Genital yakınmalar ürolojik ve jinekolojik yakınmaları kapsıyor. Kas–İskelet sistemi yakınmaları sinir sistemi, ortopedik ve romatolojik yakınmaları kapsıyor. 4. Teşhis Süreci ve Terapi Çerçevesindeki Deneyimler 4.1 Fizyoterapi alanındaki deneyimler Değişik düzeylerde şiddete maruz kalan kişilerde travmayı takiben, fiziksel ve psikolojik sorunlar ortaya çıkmaktadır. Uygulanan fiziksel işkence yöntemleri kişi üzerinde derin psikolojik izler bırakabileceği gibi, psikolojik yöntemler kullanılarak yapılan işkencelerde fiziksel izler bırakabilir. Bu sorunların giderilmesinde yada en aza indirilmesinde rehabilitasyon yaklaşımlarının önemi büyüktür. İşkence rehabilitasyonda fizyoterapi, rehabilitasyon yaklaşımlarının amacına ulaşabilmesinde, fizyoterapi ve psikoterapi’nin birlikte sürdürülmesi büyük önem kazanmaktadır. İşkence sırasında fiziksel zorlanmalara bağlı kas, iskelet sistemi ve nörolojik sistemde meydana gelen semptomlar ve beraberinde getirdiği psikolojik sorunlar ancak bir ekip çalışması ile çözülebilir. 15 İşkence gören kişiler tutukluluk ve işkence sırasında değişik hareketlerin eksikliğinden dolayı normal duyu girişinden mahrum edilmiştir. Bu durum, hareket paternlerinin değişmesine, vücut imajı ve uzaydaki vücut imajı değişikliğine neden olur. Bu değişiklikler fiziksel ve psikolojik zorlanmalar sonucunda meydana gelmektedir. İşkence sırasında devamlı sabit pozisyonda kalmak zorunda bırakılma, eklemlerin aşırı zorlanmasına ve sonuç olarak da doku hasarı ile omurga, omuz, el ve ayak bileği, diz ve sakroiliak gibi değişik eklemlerde disfonksiyona neden olabilmektedir. Disfonksiyon tüm vücudu etkiler. Kas tonusü bozulur ve irritasyon meydana gelir. Kaslarda oluşan hipertonik ve gergin tonus inervasyon eşiğini azaltarak ağrıya neden olur. Kasta oluşan uzun süreli ağrının sonucu olarak sekonder refleks kontraksiyonlar oluşur. Bunların sonucu oluşan kaslarda elastisitenin azalması, kısalık ve zayıflık fonksiyon kısıtlamalarına ve postur bozukluklarına yol açmaktadır. Olgunun tedavi ve rehabilitasyon ekibi tarafından alınan öyküsü, yapılan muayene ve tetkiklerin özeti ile konsültan hekimin görüşleri ışığında fizyoterapist ilk görüşmesini yapmalıdır. Fizyoterapist uygulayacağı tedaviyi olgunun anlayacağı biçimde anlatmalı ve güven sağlamalıdır. Tedavideki ana hedef afferent deşarjı arttırmak için eklem ve kas dengesini ve en uygun hareket patentlerini elde etmektir. Hastanın gereksinimlerine göre de fizyoterapi yöntemleri ayrıca uygulanır. Vücudun yeniden tanımlanması ve kimliğin restorasyonu amacı ile “Body Awaresness” eğitimi kullanılır. İşkence sonrasında yetenek, engel ve zorluklarıyla bedeni bütünüyle algılama, duruş, nefes alış ve bilinçli ve kontrollü motor hareketler ve bedensel ifade şekillerini tekrar restorasyonu bu teknikle mümkün olmaktadır. Gevşeme ve solunum egzersizleri, hareket motivasyonu, dokunma, masaj ve dans kombinasyonunun kullanıldığı bu yöntem işkence sonrası rehabilitasyonda ağrının giderilmesi, postürün düzelmesi gibi fiziksel yararlar yanında psikolojik sorunların azalması ve psikoterapinin etkinliğinin artması da sağlanmaktadır. 4.1.1 Ağrı tedavisi: Travmaya bağlı gelişen kas-iskelet sistemi hastalıklarının akut dönem patolojileri yanında çok sayıda hastada ağrılı durumun kronikleşmesi ve hatta travmayı izleyen yıllar içinde geç dönemde ortaya çıkabilmesidir. Akut ağrılı vakalarda; ağrıyı azaltmak ve fonksiyonu sağlamak için bulgulara göre her vakaya uygun olarak fizyoterapi metotları haftada 2 kez uygulanmaktadır. Yumuşak doku tedavisi (ağrıyı azaltan masaj, gergin dokuları yumuşatma, gergin kas ve konnektif dokuyu germe, sert eklemlerin mobilizasyonu) travma sonrası semptomlarda önemli bir rol oynar. Ağrılı hastalıkların kronikleşmesinde travma sonucu ağrı algısında değişimlerin ve psikosomatik süreçlerinde rolü vardır. Kronik ağrı hastasının ruhsal ve bedensel bütünlüğü ile ve ekip disiplini içerisinde rehabilitasyonu uygulanmakta ve böylece kronik ağrı ve disfonksiyon sendromlarının önlenmesi amaçlanmaktadır. Tedavi haftada 1 gün grup çalışması olarak uygulanmaktadır. Bu yaklaşım hasta için gereksiz incelemeler ve tedaviler, iş, zaman, para kaybı ve en önemlisi semptomların pekişmesinin bir ölçüde önüne geçilebilir. Kronik ağrı hastalarının ancak ekip çalışmasıyla ve genellikle uzun zamana (6 ay–1 yıl) ihtiyaç duyularak tedavi edilebileceği unutulmamalıdır. 4.2 Nöroloji Deneyimleri Hastaların ilk başvurularında ifade edilen nörolojik yakınmalar sıklıkla baş, boyun ve/veya bel ağrıları, kas gerginlikleri, unutkanlık, konsantrasyon bozukluğu, halsizlik, isteksizlik, sinirlilik, uyku bozuklukları, kulak çınlaması, baş dönmesi, dengesizlik, el ve/veya ayaklarda uyuşma, karıncalanma ve bayılmadır. 2003 yılında 102 hasta ilk kez nörolojik muayene olmuştur. Daha önce başvuran 45 eski hasta, konsültasyon yada kontrol muayenesi için nörolog tarafından görülmüştür. İlk kez başvuran hastalardan 37’si diskopati, 27’i baş ağrısı, 13’ü baş ağrısı ve diskopati, 12’si depresyon, 4’ü Wernice –Korsakof sendromu, 7’si B12 vitamin yetmezliği (Nöroanemik sendrom), 2’i epilepsi, 3’ü nöropati, 1 myofasiyel sendrom tanısı almıştır. Depresyon tanısı konulan hastalar psikiyatri tarafından takip edilmeye başlanmıştır. Takipleri devam eden 43 eski başvurucu ise; 13’ü gerilim tipi baş ağrısı, 14’ü diskopati, 8’i Wernice – Korsakof sendromu, 4’ü epilepsi, 3’ü baş dönmesi dengesizlik ve 1’i nöropati tanısı alan ve tedavileri halen devam eden hastalardı. Boyun ve/veya bel ağrısı yakınması ile başvuran hastaların nörolojik değerlendirilmeleri sonunda ilk olarak iki yönlü direkt grafi ile değerlendirilme yapılarak, gerekirse tedavi başlandı. Yakınmaları devam eden veya grafilerinde ciddi patolojik bulguları olan hastalarda Bilgisayarlı Tomografi (BT) çekilerek fizik tedavi ve rehabilitasyon uzmanından konsültasyon istendi. Uygun görülen hastalar fizik tedavi veya fizyoterapi programlarına alındı. Nörolojik muayenelerinde ileri diskopati düşündüren bulguları olan hastalara ilk tetkik olarak Magnetik Rezonanas (MR) incelemesi yapılarak Fizik tedavi ve rehabilitasyon uzmanı ve/veya Nöroşirurji konsültasyonu istendi. 16 Baş ağrısı yakınması ile başvuran hastaların öykü ve nörolojik muayene bulguları sonunda yaklaşık %85’i gerilim tipi baş ağrısı, %10 oranında kronik günlük baş ağrısı ve %5 oranında migren tanısı konuldu. Hastaların öyküleri ile bu tanıların konulmasında güçlük yaşanan olgularda veya bilinç kaybının eşlik ettiği kafa travması varlığında BT veya MR ile görüntüleme yapıldı. Tetkikler ile yapısal patoloji saptanmayan vakalarda etiyolojik neden olarak travma ve sosyal stres faktörleri vardı. Tedavide analjezik, antidepresan ilaç veya indometasin, beta bloker, valproik asit bunların kombinasyonu kullanıldı. Migren tedavisi için benzer koruyucu tedaviye ek olarak atak dönemlerinde triptan grubu ilaçlar kullanıldı. Hastaların %90’ında tedaviye olumlu yanıt alınırken, %5’inde hastalar tarafından tedavi yarım bırakıldı. Yanıt alınamayan %5’lik grup için psikiyatri desteği alındı. Wernice-Korsakoff sendromu (nutrisyonel ensefalopati) tanısı öykü (ölüm orucu süreci), öğrenme güçlüğü, uzak hafızanın korunduğu yakın hafıza bozukluğu, ataksi, nistagmus ile karakterize nörolojik bulguların varlığı ile konulmaktadır. 2003 yılında başvran hastaların hepsi ilk müdahele yapılmış olan, ileri tedavi için başvuran hastalardı. Hastaların mental kapasitelerini ölçmek için standart mini mental test (SMMT) uygulandı. Normal test puanı 30 iken, bu hastalarda 15–25 arasında değerler elde edildi. Bu hastaların kranyal MR incelemelerinde, fronto-temporal atrofi bulguları, EEG (Elektroensefalografi) incelemelerinde yaygın aksama bulguları saptandı. Tedavide; B12 ve folik asit replasmanı, pirasetam ve gingko biloba ekstreleri kullanıldı. SMMT’den 15 puan alan bir hastamıza, 2 farklı literatürde vakada denenmiş olan donepezil tedavisi, hasta onayı alınarak kullanıldı. 12 aylık kullanım sonunda SMMT puanının 22’ye çıktığı belirlendi. Hastanın bu sendrom nedeniyle okul başarısızlığı ve 7 dersten bütünlemesi vardı. Hastanın 5 dersinden geçtiği görüldü. Bu hastanın aynı ilaçla tedavisi halen devam etmektedir. Epilepsi tanısı hastaların verdiği öykü ve EEG bulguları ile konuldu. Bu hastalarda Uluslararası Epilepsi Cemiyetinin (ILAE) sınıflamasına göre İdiyopatik Epilepsi tanısı aldı. Travmaya bağlı semptomatik epilepsi tanısı kranyal MR tetkiki ile dışlandı. Tedavide kullanılan antiepileptik ilaçlar ile tam nöbet kontrolü sağlandı. El ve/veya ayaklarda uyuşukluk, karıncalanma yakınmaları ile başvuran hastalarda nöropati tanısı rutin tetkikler, servikal veya lomber MR ve Elektromyografi (EMG) ile konuldu. Nöropati tanısı alan olgularda, uzun süreli olmayan ancak sık yapılan açlık grevleri ve buna bağlı olarak gelişen nutrisyonel yetmezlik neden olarak kabul edildi. Kulak çınlaması, dengesizlik, baş dönmesi, çeşitli duyu bozuklukları B12 yetmezliğinin klinik bulguları olarak dikkati çekti. Bu hastalarda anemi varlığı ve kan B12 düzeylerinin düşük olması tanı konulmasın sağladı. Ancak Kranyal MR tetkiki ile bu şikayetlere yol açabilecek damarsal patolojiler ve travma bulguları dışlandı. Tedavide B12 vitamin replasmanı yanında, semptomatik tedaviden de yararlanıldı. 4.3 Üroloji Alanındaki Deneyimler Bu yıl 49 yeni hastada üro-genital hastalık teşhis edilmiştir. Bunların içinde 36’sı kadın olup üro-genital yakınmaları da beraberlerinde taşıdıklarından ‘kadın hastalıkları’ bölümünde değerlendirilecektir. Aslında başvurucuların büyük kısmı, ilk başvuruda üro-genital yakınmalarını ifade etmektedirler. Teşhisi konulan 49 hasta, yapılan fizik muayene ve tıbbi tetkiklerle beraber saptadığımız vakalardır. Bu vakalar dışındaki yakınmaların ‘psikosomatik’ nitelikte olduğu tespit edilmiştir. Erkelerde testislere darp etme ve burkulma; yine genel vücut travmasına bağlı böbrek yaralanmaları, soğuk ve kirli yerlerde zorunlu barınmalara bağlı kronik üriner sistem enfeksiyonları, cinsel işlev bozuklukları sık karşılaşılan problemlerdir. Tanı için rutin kan ve diğer tetkiklerin tümü ve İntravenöz pyelografi, ultrasonografi ve diğer radyolojik tanı yöntemleri uygulanmaktadır. İlaç tedavisi ile beraber sıvı elektrolit dengesini de gözeterek sıvı yüklenmesi, eksersiz, sıcak uygulamalar ve vitamin desteği ile enfeksiyonlara karşı olumlu sonuçlar alındı. Hastalık öyküsü ve fizik muayenenin yanında rutin laboratuar ve gerekli radyodiagnostik yöntemlerle ayrıca tanıya gidilmektedir. Hastaların psikolojik travma sonucu gelişen, erklerde disfonksiyonel ereksiyon yakınmaları, erken boşalma, kadınlarda vaginismus gibi cinsel işlev bozuklukları için medikal tedavinin yanında psikoterapiden faydalanılmaktadır. Ürolojik yakınmaların iyileşmesi diğer tedavilere de olumlu yansımaktadır. 4.4 İç Hastalıkları Alanındaki Deneyimler Dâhili (iç hastalıkları) yakınmalar; başvurucu kabulü, ilk tıbbi değerlendirmede ve tanı incelemeleri ile ilk tespit edilen ve tedavisine hemen başlanan yakınmaları oluşturuyor. İRM Sorumlu Hekimi mağdurla ilk görüşmeyi yaptıktan sonra, başvurucunun anamnezini (hastalık öyküsü) almakta ve fizik muayenesini yapmaktadır. Böylece dâhili yakınmaların yüzde sekseninin tanı ve tedavisi ilk etapta başlamaktadır. 17 Başvurucuların birincil yakınmalarını ve tedavi isteğini de dâhili yakınmalar oluşturuyor. İşkence rehabilitasyonundaki tecrübemiz, hastalarda iyileşmelerin önce dâhili yakınmalarla başladığını göstermiştir. Dâhili olarak iyi bir değerlendirme psikoterapi ve fizyoterapiyi de yönlendirmektedir. Başvurucularımızın işkence ve kötü muameleye maruz kaldıkları mekanların, sağlık koşullarının kötü ve elverişsiz olması ve işkence sonucu genel vücut dirençlerinin düşmesi, dengesiz ve yetersiz beslenmeye bağlı olarak çeşitli gastro-intestinal (peptik ülser, dispepsi, meteorizm, spastik kolit, konstipasyon vs.) enfeksiyon hastalıkları (viral hepatitler-A/B/C gibi, tüberküloz, kronik karaciğer hastalıkları, plevral enfeksiyonlar vs.) ve kardiyak hastalıklar ( perikardit, kardiyak ritim bozuklukları, kapak hastalıkları vs.) geliştirmiş oldukları saptanmıştır. Anamnez ve fizik muayenenin yanında biokimyasal ve radyolojik incelemelerden de faydalanılmaktadır. Her hastaya rutin biokimyasal tetkikler mutlaka yapılmakta ve başvuru formlarına eklenmektedir. Bunlar hemogram, sedimantasyon, kanda açlık kan şekeri, karaciğer fonksiyon testleri, üre, total protein, itotal lipit, demir, folik asit, B12 vitamini aranması ve tam idrar tetkikidir. Yine başvurucucun anamnezi ve muayenesine göre bu rutinler arttırılabilir. Radyolojik olarak istenen rutinler ise direkt akciğer, boyun, bel filmleri, batın ultrasonografi ve elektrografidir. (EKG) Ayrıca uygun görüldüğünde ileri tetkikler sintigrafi, manyetik rezonans, tomografi, laparoskopi, endoskopi, rektoskopi, ekokardiografi, eforlu Elektorkardiografi de yapılmaktadır. Bütün bunlar özel anlaşmalı birimlerde, önceden eğitim verilen personel tarafından titizlikle yapılmaktadır. Bu ileri tetkikler yapılmadan önce mağdurla görüşülmekte ve çekimlere hazır olmayanların çekimleri ertelenmektedir. Bu yıl üç hastamız özelikle Manyetik rezonans (MR) çekimini kabul etmemişlerdi. Oluşabilecek sorunlar karşısında İRM ekibi hemen müdahale etmektedir. Bu dönemde açlık grevcilerine yapılan tedavilerden de bahsetmekte fayda vardır. Bu başvurucular için Nutrisyonel Ensefalopati (Beslenme bozukluğuna bağlı beyin bozukluğu) tanımını ön görüyoruz. Açlık grevcilerine tıbbi yaklaşımda ulusal, uluslararası organizasyonların ve Tıp alanındaki bilim insanlarının tecrübelerinden de faydalanılmıştır. Zira bu kadar uzun süre açlık grevi deneyimi ilk defa ülkemizde gerçekleşmiştir. Bu yüzden kazandığımız yeni deneyimler de vardır. 4.5 Kadın Hastalıkları Alanındaki Deneyimler Bu yıl yeni başvurucular içinde 36 kadın başvurucuda üro-genital hastalık teşhisi konmuştur. Kadın başvurucuların tamamı ilk başvuruda üro-genital yakınmalardan bahsetmektedir. Terapi sürecinde yukarıda sayısı belirtilenlerin haricindekilerin yakınmaları kaybolmaktadır. Bu da ‘psikosomatik’ nitelikteki yakınmaların fazlalığını ortaya koymaktadır. Kadın başvurucularda aşağılanma, hakaret, sözlü ve elle cinsel tacize uğradıklarını söylemektedirler. Ancak cinsel tecavüz konusunda hala kendilerini tam ifade edemediklerini söyleyebiliriz. Bunun da çeşitli sosyal nedenleri vardır. Bu sebepten kadın hastalıklarının terapisinde paramedikal terapi önemli yer alıyor. Daha çok psikolojik, sosyal hatta siyasal desteğe ihtiyaç var. Yine bu yıl Merkezimiz ekibinin yaklaşımı ile kadın başvurucuların terapi süreçlerinde gözaltında tecavüz ve taciz olguları kısmen ortaya çıkartılmıştır. Burada çalışma yaklaşımımız; Hasta-hekim ilişkisi ve kişinin özel yaşamına saygı gereğini yerine getirmektir. Fiziksel cinsel şiddetin yanında; yetersiz beslenme, kirli ve soğuk mekânlar da tutulma, beslenememe, vücut dengesinin bozulması, tedavi olamama sonucu genital enfeksiyonlar ve stresin de katılması ile hemen hemen tamamında adet düzensizlikleri (dismenore, polimenore, amenore, oligomenore) ve kronik ağrı yakınmaları vardır. Bunların yanında gözaltında ve sonrasında yaşanan yoğun baskı, cinsel taciz ve tecavüz girişimi de ruhsal strese/hasara yol açmaktadır. Medikal tedavi ve psikoterapi ile birlikte yakınmalara çözüm olunmaktadır. Terapi sürecinde başvuruculara ekip olarak yaklaşım daha anlamlı olmaktadır. Başvurucularımızdan biri diğer insan hakları organizasyonlarının ve hukuk servisimizin desteği ile kamuoyuna açıklama yapmıştır. Bu tür açıklamaların eğer başvurucunun onayı varsa, terapinin en son halkasında olması gerektiğini, deneyimlerimiz gereği doğru buluyoruz. 4.6 Ortopedi Alanındaki Deneyimler Akut travmalarda yumuşak doku travması ve direkt kemik yaralanmaları sıklıkla görülmektedir. Bu dönemde akut travma ile başvuranların tamamında ortopedik yakınmalar olmuştur. Tamamında ilgili yaralanmış bölgenin direkt grafileri çekilmiş olup laboratuarca desteklenmiştir. Kas-iskelet sistemi kronik yakınmaların nedeni olan fiziksel travmalar; uzun süre ayakta bekletme, geçirilmiş enfeksiyonlar, uzun süreli nörolojik sorunlar ortopedik sorunlara yol açmaktadır. Bu dönemde bize çok eski ve kronikleşmiş vakalar başvurmuştur. Özellikle eklem yerlerinde kıkırdak doku dejenerasyonu terapi açısından sorun yaratmaktadır. 18 Tanı ve tedavi yaklaşımlarımızda ortopediyi, nöroloji ve fizik tedaviden ayrı düşünemiyoruz. Vakalarımız kronikleştiğinden tedavileri nörolojik, psikiyatrik ve diğer iç hastalıklarının tedavileri sonrasında yapılmaktadır. Ortopedik yakınmalar da destekleyici tedavilerden sonuç alınamazsa cerrahi girişimler alternatif olarak düşünülmektedir. Bu yıl yakınmalardaki artışa rağmen, cerrahi girişimler ikinci dönem belirgin olarak azalmıştır. Başvurucular Medikal tedaviden olumlu sonuçlar aldıkları için cerrahi girişimler en sona bırakılmıştır. 4.7 Psikiyatri ve Psikoterapi Alanındaki Deneyimler İRM ile ilgili sosyo-demografik bilgileri içeren tablolara bakıldığında, hastalarımızın Kürt kökenli, gelir düzeyleri düşük, sosyal güvenceleri olmayan, eğitim düzeyi genel ortalamanın altında olan, işsizlik sorunu ile yüz yüze ve yaşadıkları yerlerden göç etmek zorunda kalmış kişiler olduğu görülmektedir. 2003 yılı içinde 65’i bu yıl, 21’i geçen yıl ve 29’u diğer yıllardan olmak üzere toplam 113 başvurucu psikiyatrik ve psikolojik yardım almak üzere tedavi programına kabul edilmiştir. 2003 yılı içerisinde psikiyatrik ve psikolojik tedavi almak üzere başvuranların 58’i erkek, 54’ü kadın, 1’i ise travestidir. Bu sayı ile beraber başka bir çok hastanın da bu programa dâhil edilmesi düşünülmüş, ancak hastalar psikiyatrik tedavi veya psikolojik danışmanlık almayı gerek ihtiyaçlarının olmamasını gerekse zaman ayıramayacaklarını mazeret bildirerek kabul etmemişlerdir. 2003 yılında kurumumuza psikiyatrik yardım almak için başvuranların birçoğu çeşitli sebeplerle tutuklanmış ve cezaevi sürecini tamamlayarak veya af yasası nedeni ile çıkan kimselerdir. Bu kimseler tutuklanmadan önce birçok işkenceler görmüş ve hiç tedavi olmadan yıllarca cezaevinde kalmış, cezaevinde de birçok işkenceler görmüş kimselerdir. Bu kimselerin ruhsal sorunları bu nedenlerden dolayı kronikleşmiştir. Cezaevinden çıktıktan sonrada, çevreden bekledikleri ilgiyi görememeleri veya çevreyi düşündükleri gibi bulamamaları, insanları duyarsız bulmaları, onlarla konuşacak konu bulamamaları, başkalarının konuşmalarını genellikle basit bularak onlardan uzaklaşmaları gibi sebepler ruhsal sorunların devamında ve şiddetinde etkili olmaktadır. Başvurucularımızın çoğunluğunun, tekrar tutuklanma ve işkence görme korkusunu yaşadıkları, sinirlilik, kalabalığa tahammül edememe, dikkatini toplayamama, insanlardan uzaklaşma, baş ağrısı, bazı somatik yakınmalar şeklinde sorunlar yaşadıkları görülmüştür. Cinsiyet ve yıllara göre başvurucu sayısı 2003 Başvurucuları 2002 Başvurucuları 2001veÖncesiBaşvurucuları Genel toplam Erkek 37 8 13 58 Kadın 27 13 14 54 Travesti 1 1 Toplam 65 21 27 113 2003 yılı içinde başvuranların tanıları PTSD Depresyon 27 24 Yaygın Anksiyete Bozukluğu Somatizasyon Bozukluğu Uyum Bozukluğu Migren Wernicke Korsakof Sendromu Konversiyon Bozukluğu İmpuls kontrol bozukluğu Psikoz manik depresif Somatoform ağrı bozukluğu Psikoz Distimi 18 14 16 3 3 6 3 1 2 2 4 Elde edilmiş bilimsel çalışmalara ve deneyimlere/deneyimlerimize dayanarak biliyoruz ki, işkence, mağdurun fiziksel olduğu kadar, ruhsal dünyasını da hedef alan travmatik bir süreçtir. 19 2003 yılı içerisinde yapmış olduğumuz psikiyatrik, psikolojik danışmanlık ve terapiler sırasında tanısı konulan hastalar içinde en sık olarak karşılaştığımız tanı grupları sırasıyla; travma sonrası stres bozukluğu (PTSD), depresyon, yaygın anksiyete bozukluğu (YAB), uyum bozukluğu ve somatizasyon bozukluğudur. PTSD (Post Travmatik Stres Bozukluğu) birçok travmatik durumda ortaya çıkmaktadır. Örneğin, işkence, deprem, savaş durumları, tecavüz olayları, esir kamplarında bulunma, göçük altında kalma, bazı trafik kazaları veya büyük yangın ve şiddet olayları sırasında görülebilir. İnsanları ruhsal olarak en çok etkileyen ve kabullenilmesi en zor olan ve PTSD’ye en çok yol açan etken, işkencedir. PTSD gelişen kimselerde tanımlanan ve tanı kriteri olarak kullanılan belirtiler şunlardır: Travmatik olay çeşitli yollarla yeniden yaşanabilir. Kişi, sıklıkla, bu olayı elinde olmadan tekrar tekrar anımsar, ya da olayın yeniden yaşandığı sıkıntı veren rüyalar görür. Travmatik olaya eşlik eden uyaranlardan sürekli kaçınılır. Kişi, sıklıkla, travmatik olayla ilgili düşüncelerden, duygulardan ya da konuşmalardan kaçınmak için özel bir çaba içinde olur ve bu olayın anılarını uyandıran etkinliklerden, durumlardan ya da kişilerden kaçınır. Anımsatıcılardan kaçınma, travmatik olayın önemli bir yönüne ilişkin amneziyi de kapsayabilir. ‘Psişik uyuşma’ ya da ‘duygusal anestezi’ olarak adlandırılan, dış dünyaya tepki verme düzeyinde azalma, genellikle travmatik olaydan hemen sonra başlar. Kişi daha önceden haz aldığı etkinliklere karşı ilgisinin belirgin olarak azaldığından ya da bunlara belirgin olarak daha az katıldığından, insanlardan uzaklaştığından ya da bunlara karşı yabancılık duyduğundan ya da birtakım duyguları duyumsayabilme yetisinde belirgin bir azalma olduğundan (özellikle dostluk, sevecenlik ve cinsellik) yakınabilir. Kişi, bir geleceği kalmadığı duygusunu yaşayabilir. Kişinin, travmanın öncesinde bulunmayan sürekli anksiyete ya da artmış uyarılmışlık semptomları vardır. Bu semptomlar arasında, travmatik olayın yeniden yaşandığı yineleyen kâbus görmelere bağlı olabilen uykuya dalmakta ya da uykuyu sürdürmekte güçlük, hipervijilans ve aşırı irkilme tepkisi gösterme sayılabilir. Bazı kişiler irritabilite ya da öfke patlamaları gösterdiklerini ya da düşüncelerini belli bir konu üzerinde yoğunlaştırmakta ya da işlerini bitirmekte zorluk çektiklerini bildirirler. Kurumumuza başvuruda bulunan kişilerin hemen tamamı işkence ve kötü muameleye bağlı olarak veya uzun süre cezaevinde kalmaya bağlı birçok ruhsal sorun yaşamaktadırlar. Gözaltına alınıp işkence gördüğünü beyan edenler, zaman zaman güvenlik güçleri tarafından rahatsız edildiklerinden sürekli bu tedirginlik içinde yaşamaktadırlar. Sonuç olarak bu durum, bu kişilerin işkenceye bağlı olan ruhsal sorunlarının kronikleşmesini beraberinde getirmektedir. Ayrıca bu gibi durumlarda sürekli olarak gördükleri işkenceleri hatırladıklarını bunun da kendilerinde işkenceyi yapanlara ve yaptıranlara karşı büyük öfke uyandırdığını ve bu öfkelerini zaman zaman diğer insanlara da yansıttıklarını ifade etmektedirler. Travma sonrası stres bozukluğu tanısı konulan hastalarımızın bir kısmında yukarıda belirtilen semptomlarla beraber sürekli bir iç sıkıntısı, iştahsızlık, yorgunluk, isteksizlik gibi belirtiler tespit edilmiştir. Ayrıca PTSD tanısı konulan hastalarımızın birçoğuna depresyon ve diğer tanılarda konulmuştur. PTSD tanısı konulan hastalarımızın çoğunluğunun yakınmaları yıllardan beri sürmekteydi. PTSD’nin kronikleşmesi ve aynı zamanda depresyon ve anksiyete bozukluğu gelişmesinde bu kişilerin uzun süre tedavi olamamaları, cezaevinde kötü koşullarda uzun yıllar kalmaları, tekrar tekrar gözaltına alınmaları, bu korkuyu yaşamaları, uzun süre iş bulamamaları ve zor koşullarda yaşamaları gibi nedenler etkili olmuştur. Ayrıca ek olarak yaşanan göç travması ve uyum problemleri geldikleri yerlerde kendilerini yabancı ve dışlanmış hissetmeleri, çevrelerinde umdukları desteği bulamamaları gibi nedenlerinde yaşadıkları ruhsal sorunlarda etkili olduğunu belirtmektedirler. Depresyon tanısı konulan hastalarımızın birçoğunda depresyon ile birlikte post travmatik stres bozukluğu, anksiyete bozukluğu ve uyum bozukluğu da görülmektedir. Depresyon tanısı alan hastalarımızda en sık görülen semptomlar şunlardır: Sürekli bir iç sıkıntısı, uykusuzluk, yorgunluk, iştahsızlık, kilo kaybı, mutsuzluk, zaman zaman ağlama hissi, bir şeyden zevk alamama, dikkatini toplayamama, unutkanlık, işkence görmelerine sebep olan konular dışındaki konulara karşı ilgi kaybı veya önceki gibi zevk alamama, kalabalıktan hoşlanmama, içe kapanma, hareketlerde yavaşlama, zaman zaman aşırı sinirlilik gibi semptomlardır. YAB (Yaygın Anksiyete Bozukluğu) tek başına görülebildiği gibi diğer hastalıklarla birlikte de görülmektedir. Bazı başvurucular tanı ölçütlerini tam doldurmasalar da, bir kısım semptomlar uzun süre devam etmektedir. YAB tanısı alan hastalarımızda en çok görülen semptomlar şunlardır: İç sıkıntısı, sürekli bir üzüntü hali, kolay yorulma, düşüncelerini yoğunlaştırmada zorluk, sinirlilik, sürekli kötü bir şey olacakmış hissi, uykusuzluk veya uyumuş olsa bile dinlenmiş olarak uyanamama, unutkanlık, bazı somatik semptomlar (terleme, ellerde titreme, ağız kuruluğu, bulantı, midede şişkinlik hissi, çarpıntı, hızlı soluma, gözlerde kararma), baş ağrıları, okuduklarını toparlamakta güçlük çekme, gürültü ve kalabalıktan çok rahatsız olma. 20 4.8 Göz Hastalıkları Alanındaki Deneyimler Bu yıl yeni başvurucular içinde 63 kişide göz hastalığı teşhis edilmiştir. Hastalarda saptanan problemler ve başvuru şikâyetleri rutin poliklinik hastalarından daha farklı spektrumu yansınmakta. Göz muayenesi olan hastaların içinde uzun süren açlık grevi gibi nutrisyonel bozukluklar sonrası ortaya çıkan vizüel şikâyetler nedeniyle başvuranlar mevcuttur. Bu hasta grubunda yüksek oranda kontrast duyarlılığında azalma, kısmi konverjans yetersizliği ve nutrisyonel nedenlerle direkt ilgili olmayan refraktif kusurların yanında birkaç hastamızda vitamin (B1 vitamin ) eksikliğine bağlı (Wernike–Korsakoff sendromu) nörolojik semptom ve bulgulara ek olarak bariz görme alanında diffüz depresyon ve renkli görme kusuru, birkaç hastamızda ise kısmi gece görme kusuru (A vitamini eksikliğine bağlı) tespit edildi. Bu gruptaki hastaların birçoğu nörolojik konsültasyon sonrası ön tanıyla bize başvurduğu için biz oftalmolojik muayene ve ileri tetkiklerle (görme alanı, fundus floresein anjiografisi, pakimetri, korneal topografi vs.) tanıyı doğrulamakta ve tedavide bizim açımızdan yapılması gerekenleri düzenlemekteyiz. Ayrıca travmaya sekonder göz konsültasyonu istenen hasta sayısı rutin poliklinik populasyonuna oranla 5 kat fazla idi. Hastaların %30’a yakını ilk defa vakıf sayesinde göz muayenesine başvurmuş ve daha önce hiç doktora gitmemiş. Birçoğunda okuler problemler ileri seviyeye ulaştığı halde hastaların sağlık sosyal güvencesi olmadığından erken tanı ve tedaviye veya önleyici sağlık hizmetlerinden yararlanamamıştırlar. Allerjik oküler patolojiler, enfektif kapak ve göz hadiseleri, kuru göz, üveit ve cerrahi tedavi gerektirmeyen glokom olgularında medikal tedavileri düzenlendi ve kontrollerle takipleri yapıldı. Hastaların tedavi ve önerilere uyumu oldukça iyi idi. Kırma kusuru olan hastaların gözlük reçeteleri verildi. Görme keskinlikleri müteakip aralıklarla kontrol edildi. Katarakt, ilerleyici glokomatöz hasar, korneal dejeneratif hastalıklar, keratokonus, travmatik kornea ve kapak hasarları gibi cerrahi tedavi endikasyonu koyduğumuz durumlarda hastalara operasyonları uygulandı ve halen takipleri yapılmaktadır. 4.9 Diğer Tıbbi Alanlarla İlgili Deneyimler Kulak Burun Boğaz yakınmaları fiziksel yakınmaların içinde dâhili ve nöroloji yakınmalardan sonra gelmektedir. Akut vakalarda Cerrahi girişimlerden olumlu sonuç alınabilmektedir. Ancak vaka kronikleşmişse cerrahi seçenek tercih edilmemektedir. Bunun yanında destekleyici tedaviler tercih edilmektedir. Dâhili yakınmalarla beraber en fazla ilaç bu alanda kullanılmaktadır. İlaç kullanımının en çok kullanıldığı gruptur. Antihistaminikler, antibiyotikler, dekonjestanlar verilmektedir. Merkezimizdeki imkânlarla bu yakınmaların yüzde seksenine çözüm olunmaktadır. Ancak kimi hastalarda cerrahi girişim, kimilerinde işitme cihazı ihtiyacı doğmuş, ilgili Uzmanlarla konsülte edildikten sonra tedavilerine başlanmıştır. Yine başvuruculardan bu yakınmaları almak ve sonuca gitmek, Nöro-psikiyatrik yakınmalardan daha kolay olmaktadır. Uzun dönem beslenme bozukluğu ve kirli koşular nedeniyle başvurucuların rutin diş muayeneleri de yapılmaktadır. Başvurucular cezaevlerinde ve gözaltılar da diş hekimleri ile hiç karşılaşamamaktadır. Yine çok sayıda cilt yakınmaları da tespit edilmektedir. Genelde gerilim ve çok ilaç kullanımı cilt yakınmalarının tedavilerini uzatmaktadır. Uzun süre ayakta durma, aynı pozisyonda tutulma, sigara kullanma gibi risk faktörlerinden dolayı Vasküler (damarsal) yakınmalar olmaktadır. Ve birçok hastalıkla özellikle Kardiyak hastalıklarla komplikedir. Ayrıca başvurucuların temel yakınmaları iyileştikten sonra, diğer yakınmalarının tedavisine geçilmektedir. İlgili branşlardan Konsültan hekimlerin yardımı ile tıbbın bütün imkânlarından faydalandırılmaktadır. 5. Sosyal yardım çalışmaları Yaptığımız sosyal yardımın ana noktası, danışmanlıktır. Sunduğumuz danışmanlık hizmeti, rehabilitasyon bölümünün desteklenmesini ve başvurucularımızın dışarıdaki yaşamlarını kolaylaştırmayı amaçlamaktadır. Sosyal yardımları direk mağdurlara yapılan yardımlar, mağdur yakınlarına yapılan yardımlar ve bilgilendirme (çalışma alanımıza dâhil olmayıp, böyle bir kurumun varlığından haberdar olup da gelenler) olarak üç başlıkta toplayabiliriz: Başvuruculara yapılan sosyal yardım, başvurularının kabulü ile başlayıp, tedavi sonlanıncaya kadar devam etmektedir. İhtiyaç halinde şehir dışından gelenler için, kalacak yer sorununun çözümü ile başlayıp, yardımcı olabileceğimiz tüm sorunları ile ilgilenmekteyiz. Mağdur yakınlarıyla olan ilişkimizi, daha çok danışmanlık yapmak, merkez doktorlarının yönlendirmesi ve çok özel durumlarda da merkez dışı doktorların gönüllü yardımları olarak tanımlayabiliriz. 21 Sadece danışmanlık yaptığımız kişiler ise, bir şekliyle bize ulaşan fakat çalışma alanımıza girmeyenlerdir. Kendilerine sözlü olarak yardımcı olup, sorunlarıyla ilgilenebilecek bir kurum var ise yönlendirmeye çalışmaktayız. Başvurucularımızın büyük bir bölümü çalışmadığı için, herhangi bir sosyal güvenceye de sahip olmadıkları belirtilmişti. Bu anlamda, yeşil kart alımına yönlendirilmişlerdir. Ayrıca mağdurlara sosyal yardım almaları konusunda da destek hizmetleri sunulmakta; koşulları uygun olduğu halde sosyal yardım kurumlarının yardımlarından yararlanamayan başvurucularımıza, bu yardımları nereden alacakları ve yardım başvurularını yapmaları için yerine getirmeleri gereken resmi prosedürler ile ilgili bilgiler verilmektedir. Ayrıca İstanbul Sosyal Hizmetler Müdürlüğü’ne bağlı Toplum Merkezleriyle (özellikle az gelişmiş ve göçün yoğun olduğu bölgelerde faaliyet yürüten) görüşmeler yapmaktayız. Toplum Merkezlerinde çalışan sosyal hizmet uzmanları vakfımızı ziyaret ederek, bizimle dayanışma içerisinde çalışabileceklerini belirtmişlerdir. Örneğin, bu merkezlerde talep doğrultusunda meslek edindirme kursları düzenlenmekte ve kurs sonunda sertifika verilmektedir. Henüz, meslek edinme konusunda bir talep almadık. Ama biz bu konudaki önerilerimizi başvurucularımıza sunuyoruz. Bu merkezlerde uygulanan projelere başvurucu yakınlarını (eş, çocuk, kardeş vs.) daha rahat yönlendirmekteyiz. TOHAV referansı ile yardım verebileceğini belirten sosyal yardım kuruluşlarına, uygun olan başvurucularımızın referansımız ile gitmesi sağlanmaktadır. Örneğin belediyelerin belli dönemler maddi durumu iyi olmayan kişilere yönelik, kışlık erzak yardımı, okulların açılma dönemlerinde öğrencilere kitap-defter vs. yardımı, bazı vakıf ve derneklerin yaptığı yardımlardan haberdar olduğumuz zaman, başvurucularımızı yönlendirmekteyiz. Ameliyat olan başvurucularımızla, mümkün olduğunca ilgilenmeye çalışıyoruz. Özellikle ailesi burada olmayıp, yalnız olanlara refakat etmeye ya da refakatçi bulmaya çalışmaktayız. Aynı zamanda dil problemi olup kendisini Türkçe ifade edemeyen başvurularımızın hastane işlemlerini (kayıt, yatış, doktorlarla görüşme, tedavinin gidişatı vs.) biz yapıyoruz. Kendilerini yakından takip edip ihtiyaçları doğrultusunda, gerekli işlemleri yapmaktayız. Başvurucularımız, problemleri ya da sormak istedikleri bir şey olduğu zaman bizi aramaktadırlar. Aynı durumda yakınları ya da komşuları olduğu zamanda bize başvurmaktadırlar. 22