Fizyoloji; canlılık sırasında bedende sürdürülen görevler canlıya zarar vermeden doğal halinde (in situ) incelenir. İnsan fizyolojisi Hayvan Fizyolojisi Bitki Fizyolojisi Bakteri ve Virüs Fizyolojisi Karşılaştırmalı Fizyoloji Yaşamın başlangıcı, gelişimi ve ilerlemesini sağlayan fiziksel ve kimyasal etkenleri açıklayan bilim dalıdır. Canlılardaki yaşamsal olayları inceleyen bilim dalıdır. Fonksiyon bilimidir. Hücre; canlılığın temel birimidir. Atom→Molekül →Hücre →Doku →Organ Kimya Moleküler Biyoloji Hücre biyolojisi →Organ sistemleri →Organizma →Populasyon →Ekosistem →Yaşamküre Fizyoloji Her organ birçok farklı hücrenin , hücreler arası destek dokusu ile bir arada toplanması ile oluşmuştur. Tüm bedende 100 trilyon hücre bulunmaktadır. Bedendeki hücrelerin çoğu birbirinden farklı olmasına rağmen belli temel nitelikler taşırlar. Ör: enerji sağlama mekanizması, çoğalma Erişkin insan vücudunun %60 ı iyon ve diğer maddelerin sudaki çözeltilerinden oluşan bir sıvıdır. Bu sıvının büyük bölümü hücrelerin içinde bulunur ve hücre içi sıvı (intraselüler sıvı) adını alır, üçte biri ise hücre dışındaki alandadır ve hücre dışı sıvı (ekstraselüler sıvı) olarak isimlendirilir. Intracellular : Hücre içi Interstitial: Doku sıvısı veya hücreler arası sıvı (intercellular) Bu hücre dışı sıvı tüm vücutta sabit bir harekete sahiptir. Dolaşımdaki kanla hızla taşınır, daha sonra kan ve doku sıvıları, kılcal damar duvarından difüzyon yoluyla birbirine karışır. Hücre dışı sıvı içinde bulunan iyon ve besinler hücrelerin canlı kalmasını sağlar. Hücreler bu iç ortamda yeterli derişimde Oksijen, glikoz, farklı iyonlar, a.a., yağlar bulunduğu sürece yaşarlar. Hücre dışı sıvı; sodyum, klor, bikarbonat,oksijen, glukoz, yağ asitleri, a.a. içermektedir. Ayrıca akciğerlere taşınan CO2 ve böbrekler yoluyla atılacak diğer hücresel atıklar. Hücre içi sıvı: Potasyum, magnesyum, fosfat iyonları bulunur. Hücre zarlarından iyonların geçişini düzenleyen mekanizmalar bu farklılığı korur. İç ortamın yaklaşık olarak sabit koşullarda korunmasıdır. Örneğin akciğerler, hücreler tarafından kullanılan O2’i karşılamak üzere sürekli O2 sağlar; böbrekler iyon derişimini sabit tutar. Canlılığın devam edebilmesi için iç ortamın sabit tutulması gerekir. Bu ekstraselular ve intraselular sıvıların dengede olmasıyla sağlanır. Vücuttaki tüm organ ve dokular bu koşulları sabit tutmak için bir görev üstlenmiştir. İç sistemin dar aralıklar arasında sabit tutulabilmesi için deri, böbrek, karaciğer, endokrin sistem, sinir sistemi ve duyu sistemi önemli rol oynamaktadır. Tüm memeliler sabit vücut ısısına sahiptir İnsanlarda vücut ısısı yaklaşık 37ºC. Hacimlerine göre daha geniş yüzey alanına sahip hayvanlar, daha az yüzey alanına sahip olanlara göre daha hızlı ısı kaybederler. Hacim = _______ Yüzey alanı= ______ Hacim : Yüzey alan oranı = ___________ Hacim = _______ Yüzey alanı= ______ Hacim : Yüzey alan oranı = ___________ Hacim: Yüzey alan oranı= 1:6 Yapılan her bir birim ısı için, ısı 6 yüzeyden kaybolur. Hacim: Yüzey alan oranı = 1:5 Yapılan her bir birim ısı için, ısı 5 yüzeyden kaybolur. 1. Terleme Vücudumuz ısındığında ter bezleri ter atmak üzere uyarılırlar. Sıvı formda olan ter gaz haline dönüşür buharlaşır. Bunu yapmak için ısıya ihtiyaç duyar. Bu ısıyı da deri yüzeyinden sağlar. Bu durumda deri ısı kaybeder ve soğur. Deri 6 buharlaşma Ter bezi açıklığı epidermis Ter bezi kandan sıvıyı alır ve kanal aracılığı ile buharlaşacağı deri yüzeyine aktarır. 0.25 mm dermis Ter bezi kanalı Ter bezi Kan damarları 2. Vücudu soğutmak için hangi mekanizmalar bulunur? Vazodilasyon (Damar genişlemesi) Kanınız vücudunuzda ısı enerjisinin çoğunu taşımaktadır. Deri altında kapilerler bulunur çok sıcakladığınızda daha fazla kanla dolar. Bu da kanın yüzeye daha yakın olması ve daha fazla ısı kaybetmesi anlamına gelir. Bu da sıcakladığımızda neden kırmızı göründüğümüzü açıklamaktadır! Bunun anlamı daha fazla ısının deri yüzeyinden kaybıdır. Isı yükseldikçe kan damarları genişler (dilate) yani büyür. 1. Vasokontriksiyon (kan damarlarının büzülmesi) Vazodilasyonun tam tersidir Deri altındaki kapilerler kasılır ve daralır. Bu da kanın deri yüzeyine ulaşmasına engel olur ve ısı kaybı önlenir. Daha az ısı kaybına neden olur. Isı düşerse damarlar daralır (kontriksiyon) Vasodilasyon Fazla ısı kaybı Isı yükseldiğinde kan damarları genişler daha fazla kanın yüzeye yakın akmasını sağlar. Kandan deri aracılığı ile ısı kaybı olur. Dolaşım kanı soğutulmuş olur. Vasokontriksiyon Vücut ısısı düşerse deri yüzeyine yakın kan damarları daralır. Az ısı kaybı 7 2. Piloereksiyon(tüylerin diken diken olması) Tüyler deriye yakın alanda yüzeysel bir hava kitlesi oluşturur. Bu hava kitlesi vücut ısısı ile ısıtılır. Bu hava yalıtıcı bir katman oluşturur. Hücreler belli bir kan glukoz seviyesine ihtiyaç duyarlar. Glukozun fazlası karaciğerde glikojene çevrilir. Bu regülasyon pankreastan salgılanan 2 hormonla kontrol edilir: Insulin Glucagon 12 Kandaki glukoz konsantrasyonu pankreas tarafından kontrol edilir. Pankreas sindirim enzimleri üreten, aynı zamanda insulin ve glukagon gibi hormon üreten bir organdır. Eğer glukoz konsantrasyonu yükselirse beta hücreleri insulin salgılar. Eğer glukoz konsantrasyonu azalırsa alpha hücreleri glukagon salgılar. İnsulin karaciğer ve kasları uyararak kandan glukoz fazlasını uzaklaştırarak glikojen halinde depolanmasını sağlar. Glukagon karaciğeri uyararak depolanmış glikojeni glukoza dönüşmesini ve kan dolaşımına katılmasını sağlar. Bu yolla kan şekeri dar limitler arasında sabit tutulur. Glikojen Eğer kanda fazla glukoz varsa insulin hormonu onun bir kısmını glikojene çevirir. Kanda bulunan glukoz Eğer kanda yeterli glukoz yoksa, Glukagon hormonu glikojenin bir kısmının glukoza çevrilmesini uyarır. Glikojen Kandaki glukoz Bazı insanlar yeterli insulin üretmezler. Çok yediklerinde kanlarındaki glukoz seviyesi insulin yokluğundan dolayı düşürülemez. Bu duruma diabet denir. Diabetikler insulin injeksiyonu yapmak zorunda kalırlar. Yemek sonrası glukoz seviyesi Glukoz yükselir. konsantrasyonu İnsülin üretilir ve glukoz seviyesi tekrar normale iner. Normal Yemek vakti Zaman Glukoz seviyesi yemekten sonra Glukoz konsantrasyonu yükselir Diabetic İnsulin üretilmez, glukoz seviyesi yüksek kalır. Yemek vakti Zaman Su seviyesi böbrekler tarafından düzenlenir. Üre atılması ile yakından ilişkilidir. Üre vücut için gerekli olmayan proteinlerin karaciğer tarafından yıkılması ile elde edilen atıktır. Üre nitrojen (azot) içermektedir. 8 Vücuttaki her hücre canlılığını sürdürmek için oksijen ve besine ihtiyaç duyar. CO2 zararlı seviye gelmeden ve hücreye zarar vermeden önce uzaklaştırılmalıdır. Bu durum doku sıvısı ile gerçekleştirilir. Doku sıvısını ise kan oluşturur. Doku sıvısı O2 ve besin içerir ki hücreler bunları absorblar, aynı zamanda hücrelerde meydana gelen CO2 ve atık ürünler doku sıvısına geçer. 9 Kan doku sıvısı içeriğini taşır. hücreler tissue fluid glucos e Kapilerlerden hücrelerarası alana sıvı geçer. oxygen carbon dioxide carbon dioxide Kan akış yönü Doku sıvısı kapilerlere girer. 1 0 Hücrelerde proteinlerin yıkımı ile nitrojen bileşikleri oluşur, üre. Üre hücrelerde birikirse hücreler zarar görür veya ölür. Kan ve doku sıvısının konsantrasyonları değişiklik gösterir. Terleme ve buharlaşma ile doku sıvısı azalır ve konsantre hale gelir. Su içilirse doku sıvısı dilue edilmiş olur. Kan ve doku sıvısı konsantrasyonlarının dar limitler arasında kalması çok büyük önem taşır. Bu homeostatik fonksiyon böbrekler tarafından yerine getirilir. Böbrek kesit Kan basıncı doku sıvısının kılcal kan damarı yumağından dışarı çıkmasına sebep olur. Bu sıvı üre, tuz, glukoz ve diğer çözülebilir maddeler içermektedir. Bu sıvı tübülden aşağıya doğru süzülür, ve gerekli maddeler glukoz gibi tekrar geri emilir . Bu tübülde su da geri emilir (kan konsantraysonunu sabit tutmak için) Suyun fazlası, bazı tuzlar ve üre ana toplar damara iletilerek idrar olarak dışarı atılır. 1 1 Böbrekler kandaki atık maddeleri süzerek vücudun su tutma kapasitesini kontrol ederler. Atık ürünler ve su idrarı oluşturur ki bu üreter ile atılır. 1. Filtrasyon Kan kapiler yumağı oluşturarak tübül bölgesine (glomerular bölgeye) girer. Kan filtre edilir. Tüm küçük partiküller ve su tübül kısmına geçer. Böbrek tübülü çok fazla oranda kan bileşikleri içerir: Glukoz: İyonlar: Su: Üre: 2. Şeker geri emilimi Şeker solunumda kullanılmak üzere kapilerlere geri emilir. 2. Şekerin geri emilimi 3. Suyun geri emilimi Su ve iyonlar geri emilir. Bu emilim vücudun ihtiyacına göre değişir. 3. Suyun geri emilimi Eğer kandaki su miktarı az ise idrar çok konsantre olacaktır. Eğer kandaki su miktarı fazla ise dilue idrar üretilecektir. 5. Atıkların atılması Böbrek tübülündeki herşey atıktır. Üre ve su Temiz kan böbreği renal toplardamar aracılığı ile terk eder. Renal damar Ureter Organizmanın değişken faktörleri bulunur Reseptörler çevreyi izler ve değişimlere cevap verir Oluşan cevap uyaranı etkiler 1-Negatif geribildirim Başlangıç uyaranı Yanıt Uyaran Döngü durdurulur Pozitif Geribildirim Başlangıç Uyaranı Yanıt Kısır döngü(+) Uyaran Kısır döngüyü durduracak bir dış faktör gereklidir Yanıt, kendini oluşturan uyaranı azaltır. Ör: Kan glukoz düzeyinin düzenlenmesi Kan O2-CO2 düzeylerinin düzenlenmesi Vücut ısısının düzenlenmesi Vücut sıvılarının asitliğinin düzenlenmesi 1 3 Isı regülasyonu Eğer kan ısısı yükselirse, ısı regülatör merkezi deriye sinir impulsları gönderir. Vazodilasyon ve terleme meydana gelir. Isı düşerse vazokontriksiyon gerçekleşir. Östrojen hormonu diğer bir negatif feedback kontrol mekanizmasıdır. Hipofiz bezi, FSH salar. Bu ovaryum foliküllerinin gelişimine neden olur. Ovaryumlar östrojen salar. Östrojen uterusu etkiler ve onu kalınlaşmasına neden olur. Östrojen kanda belli bir seviyeye gelince, hipofizi etkiler ve FSH üretimini durdurur. Bu durumda östrojen negatif feedback gösterir. Östrojen düşerse FSH yükselir. 1 4 1 5 FSH beyin pituitary gland östrojen ovaryum östrojen uterus Kan damarı yırtıldığı ve bir pıhtı oluşmaya başladığı zaman, pıhtılaşma faktörleri adı verilen bir dizi enzim, pıhtının kendi içinde aktive edilir. Bu enzimlerden bazıları diğerleri üzerine etki ederek pıhtının hemen yakınındaki bölgede bulunan aktiflenmemiş enzimleri aktifler ve pıhtının büyümesi sağlanır. Bu süreç damardaki delik kapanıp kanama duruncaya kadar devam eder. Plazma Zarından Taşınım 1-Pasif Taşıma (ATP enerjisi kullanılmaz) › Pasif Difüzyon › Kolaylaştırılmış Difüzyon 2-Aktif Taşıma (Enerji kullanılır) Na-K Pompası Ca pompası İyon gradiyenti ile glukozun taşınması Endositoz › Fagositoz › Pinositoz › Reseptör aracılı endositoz Ekzositoz Beden sıvılarında bulunan iyon ve moleküller büyüklük ve sayılarına göre hareket eder. İyonlar ve moleküller sürekli hareket halinde bulunurlar. İyon ve moleküllerin sıvı veya gaz ortamdaki sürekli hareketlerine difüzyon (yayılma) denir. Çok yoğun oldukları ortamdan az yoğun oldukları ortama enerji harcamadan kendi kinetik enerjileri ile geçerler. Fosfolipid çift tabakada çözülebilen küçük moleküllerin geçişidir. Zar proteinleri işe karışmaz. Ör: Gazlar (O2,CO2), hidrofobik moleküller, küçük polar yüksüz moleküller zardan kolayca geçer ancak glukoz gibi büyük polar moleküller, a.a. ve yüklü moleküller (Cl, Na, Ca) zardan geçemez. Difüzyon hızı hangi etkenlere bağlıdır? Yoğunluk Isı Molekül büyüklüğü Bazen yoğunluk farkı olmasına rağmen bazı maddeler geçirgen olan zardan karşı tarafa geçemez. Bir zardan doğrudan geçemeyen madde taşıyıcı bir molekül ile (membran proteini) birleşerek karşı tarafa geçişi kolaylaştırılmış difüzyon olarak tanımlanabilir. Ör: Glukoz, a.a., nükleotid, yüklü iyonlar Pasif taşımanın tam tersi olarak aktif taşımada moleküller az yoğun oldukları ortamdan çok yoğun oldukları ortama enerji harcanarak taşınırlar. Aktif taşıma taşıyıcı proteinler aracılığı ile gerçekleştirilir. Ör: Na+-K+ pompası, Ca++ pompası Birincil aktif taşıma Aktif taşıma olayı hücre metabolizmasına doğrudan bağlanmış, örneğin taşımaya güç vermek için ATP kullanılan bir aktif taşıma olayına birincil aktif taşıma olayı denir. Örneğin: İyon taşıyan ATPaz’lar ATP’nin hidrolizi ile salınan enerjiyi bir veya birden fazla türde iyonu bir zar üzerinden aktif taşımada kullanan taşıyıcılardır. Ca+2 ATPazı hidrolize edilen her ATP başına 2 Ca+2 iyonunu sitosolden SR lümenine pompalar. 2. örnek: Na+- K+ ATPazı Transmembran proteini Ca++ ATPaz’ıdır. Ca bu pompa aracılığı ile hücre dışına veya hücrede bulunan E.R. Kanalına taşınır. Ca++ ATPaz bir fosfat molekülü harcayarak sitoplazmada bulunan 2 Ca+2 molekülünü dışarıya taşır. Böylece hücre içi Ca konsantrasyonunu oldukça düşük tutar. Bu durum hücreyi Ca miktarındaki artışlara karşı çok duyarlı kılar. Ca’un hücre içindeki artışı kas kasılması ve sinyal iletim yollarında önemli görevler gerçekleştirir. Kasın kasılması için sarkoplazmik retikulumdan sitoplazmaya geçen Ca’un tekrar sarkoplazmik retikulum kanallarına veya hücre dışına gönderilmesi gerekmektedir. Ca++ ATPaz bir fosfat molekülü harcayarak sitoplazmada bulunan iki Ca molekülünü dışarıya taşır. Görev alan protein Na-K ATPaz’dır. Na-K pompası hücredeki toplam ATP’nin %25’ini tüketir. -Sinir ve kasta elektrik sinyallerinin yayılımını sağlar. -Na gradiyentinden diğer moleküllerin taşımında da faydalanılır (iyon gradiyenti ile glukoz taşınması). -Osmotik denge ve hücre hacminin korunmasında görevlidir. İkincil Aktif taşıma Na+-K+ ATPaz tarafından yaratılan konsantrasyon gradienti diğer solütlerin hücre içine aktif taşınmaları için kullanılır. Nötral hidrofilik amino asitler, glukoz kendi konsantrasyon gradientlerine karşı a.a. lerin hücre içine taşınmasında Na+’un kendi elektrokimyasal gradienti yönünden hücre içine taşınması olayında zar taşıma proteinleri kullanılır. Ör Na+-a.a. Simport taşınma Hücre glikozu Na ile birlikte aynı yönde taşır. Na’un hücre dışı yoğunluğunun fazlalığından faydalanarak hücre Na’u içeri alırken glikozu da beraber alır. Hücre ATP enerjisi kullanmaz. Onun yerine ikinci bir molekülün eşlikli taşınmasından elde edilen enerjiyi kullanmaktadır. Taşıyıcı proteinler ile zardan geçemeyen polipeptid, polinukleotid ve polisakkarit gibi makromoleküller hücre içine endositoz ve hücre dışına ekzositoz yoluyla taşınır. Fagositoz: Katı moleküllerin hücre içine alınması Pinositoz: Sıvı moleküllerin hücre içine alınması Hücre içine alınan madde katı ve iridir. Buna göre fagositoz yaşlanmış hücre, kolloidal partikül ve zararlı bakterilerin fagosit denilen hücreler (nötrofil, monosit) tarafından kuşatılıp hücre içine alınması ve sindirilmesi anlamına gelir. Fagositler yalancı ayak çıkararak bu katı maddeleri çevreler. Bu madde fagositik vaküol içinde sitoplazmaya aktarılır Protein, yağ, karbonhidrat, hormon ve antikor gibi makromoleküllerin hücre zarına sarılarak hücre içine alınması olayıdır. Alınacak cisimcik önce hücre zarına yapışır (adsorption). Bu tutunma bölgesinde yüzey gerilimi değişir, içe doğru bir kanal meydana gelir. Cisimcik pinosom veya pinositik vakuol içinde sitoplazma boyunca ilerler. Reseptör aracılı endositoz (RAE), diğer adıyla klatrin bağımlı endositoz, hücrenin; içeri alınacak moleküllere özgü reseptör bölgelere sahip proteinleri içeren hücre zarı veziküllerinin içe doğru kıvrılarak, molekülleri içine aldığı bir işlemdir. Ligandın hücre zarını kapsayan reseptörlere bağlanmasından sonra, hücre zarı kaplanmasına ve zar invajinasyonununbiçimlenmesine yol açan, hücre zarı boyunca bir sinyal gönderilir. Reseptör ve onun ligandları daha sonra klatrin kaplı veziküller içinde opsonize olur. Opsonize olduktan sonra, klatrin kaplı veziküllerin katları ayrılır (veziküllerin diğer membranlarla kaynaşması için gereken bir ön koşul) ve erken endozomu oluşturmak için tek tek bulunan veziküller kaynaşır. Reseptör ligand ile internalize olduğu için sistem doyurulabilir hale gelir ve reseptörler yüzeye geri dönüştürülene kadar alınımlar reddedilir. Su moleküllerinin yarı geçirgen zardan yoğun ortam tarafına geçişi ozmoz olarak bilinir. Su moleküllerinin geçişi, zarın iki tarafındaki sıvıların iyonik kuvveti ve buna bağlı olarak ozmotik basıncı eşitleninceye kadar devam eder. Ozmotik basınç, belirli bir çözücü içinde bulunan bir maddenin oluşturduğu basınçtır. Sıvı içinde çözünmeyen katı bir maddenin parçacıklar halinde dağılması ile meydana gelen karışıma süspansiyon denir. Ör: tebeşir tozu, nişasta Süspansiyon saydam değildir, yani ışığı karşı tarafa geçirmez. Çünkü sıvı içinden geçen ışık asılı durumda bulunan katı tanecikler tarafından geriye yansıtılır. Bu duruma Tyndall olayı adı verilir. Bir sıvının çözünmediği başka bir sıvı içinde küçük damlacıklar halinde dağılması ile oluşan karışıma emülsiyon denir. Emülsiyon bulanık görünümlü ve kararsızdır. Ör: su ve yağ karışımı