As it is known, similar structures widely spread in the east of southeastern Anatolia. Being located to the north and middle of the mentioned folded structure, Siirt and its surroundings are of great importance in terms of illuminating the geomorphologic processes as well as the morpho-dynamic development of the area. In this study, we tried to introduce geomorphologic development of the area, to identify and investigate the morphological units of Siirt and its surroundings, where typical features of Jurassic type folded land can be seen. Key Words: Siirt, Jurassic type relie, curly structure, Botan river. SİİRT ÇEVRESİNDE KIVRIMLI YAPI ELEMANLARI, JEOMORFOLOJİK ÖZELLİKLERİ VE GELİŞİMİ Jurassic Type Folded Structure Relief In Siirt And Its Surrounding Nurettin ÖZGEN Dicle Üniversitesi Siirt Eğitim Fakültesi,SİİRT ,e-mail : nozgen@dicle.edu.tr Saadettin TONBUL Fırat Üniv.Fen-Edebiyat Fak. Coğrafya Bölümü-ELAZIĞ, e-mail : stonbul@firat.edu.tr Sabri KARADOĞAN Fırat Üniv.Fen-Edebiyat Fak. Coğrafya Bölümü-ELAZIĞ, e-mail : skaradogan@firat.edu.tr ÖZET: Siirt çevresi, Türkiye’nin başlıca tektonik yapılarından Kenar Kıvrımları Kuşağı üzerinde yer almaktadır. Bu kuşağın kuzeyinde Pütürge-Bitlis-Zagros Kenet Zonu uzanış göstermekte, güneyinde ise metamorfik (kristalli) temelli Suriye-Arabistan platformu bulunmaktadır. Levhalar arası sıkışma rejimine bağlı olarak metamorfik temel, Anadolu levhasının altına dalım gösterirken, üzerindeki Tersiyer- Kuvarterner yaşlı sedimanter birimler kenet zonuna çarpıp geriye (güneye) doğru dönerek kıvrımlar oluşturmuştur. Güneydoğu- kuzeybatı doğrultulu birbirine paralel dalgalı bir yapı meydana getiren bu sahayı bir çok araştırıcı, "Jura kıvrım tipi" ne dahil etmiştir. Kıvrımlı reliefin tipik şekillerini gözlemlediğimiz "Garzan, Sadak ve Kavika antiklinalleri" kuzey-güney yönlü sıkışma hareketinin etkisiyle, sahada asimetrik ve birbirine paralel kıvrım strüktürünün ortaya çıkmasına yol açmıştır. Bu yapı üzerinde kurulup gelişen Botan, Kezer ve Reşan akarsularının sahanın toptan yükselmesine bağlı olarak gömülmeleri, Jura kıvrımlarına özgü tipik yapısal şekillerin (komb, kluz veya antesedant boğaz ve gedikler, ruz, kret, hogbek, kapma vadileri vd.) gelişmesini sağlamıştır. Bilindiği gibi benzer yapılar Güneydoğu Anadolu Bölgesinin doğusunda geniş bir yayılım göstermektedir. Siirt ve çevresi, söz konusu kıvrımlı yapının kuzey bölümünün orta kesiminde yer almasından dolayı, genel olarak bölgenin morfodinamik gelişimi yanında, jeomorfolojik süreçlerinin aydınlatılabilmesi bakımından da büyük öneme sahiptir. Bu çalışmada Jura tipi kıvrımlı arazinin tipik özelliklerinin görüldüğü Siirt ve yakın çevresindeki morfolojik birimlerin tanımlanması, incelenmesi ve sahanın jeomorfolojik gelişiminin ortaya konulmasına çalışılmıştır. Anahtar Sözcükler: Siirt, Jura tipi arazi, Kıvrımlı yapı, Botan Çayı ABSTRACT: District of Siirt stands on Side Folded Zone, one of the main tectonic structures in Turkey. To the north of this, lays the Pütürge-Bitlis-Zagros Clamp Zone, and to the south is the Syria-Arabia platform, which has a metamorphic (crystallized) base. While the metamorphic base slides underneath the Anatolian plaque depending on the jamming regime between the plaques, the old tertiary-quaternary sedimentary units have collided with clamp zone to turn backwards (south) and form curls. This zone, which forms a parallel folded structure that lays on direction of southeast-northwest, has been included into the “Jura Type Folded” by many researchers. This curly structure relief around Siirt is significant as it has dynamic features that have not completed their development and the morphological process is still advancing. The Garzan, Sadak and Kavika anticlinals, in which we observe typical forms of folded relief, have formed the asymmetric and parallel curl structure with the impact of the jamming movement from north-south. The declination of the rivers Botan, Kezer and Resan, which were formed on this body, as a result of total elevation of the area, has caused the formation of typical constructions (combs, narrow passes or antecedent mountain passes and notches, ruz, hogbacks, valleys etc) particular to Jurassic type folds. 1 GİRİŞ Güneydoğu Anadolu Bölgesinin plato alanı ile Van güneyi dağları (Güneydoğu Toroslar) arasında kalan Siirt şehri ve yakın çevresi; bu iki ana morfolojik yapı arasında geçiş özelliği gösteren Jura Tipi Kıvrımlı Yapı Reliyefi üzerinde bulunmaktadır (Şekil:1). NW-SE yönünde ve birbirine paralel uzanan Garzan, Sadak ve Kavika antiklinalleri ve bu antiklinallere eşlik eden senklinal yöre topografyasını şekillendiren ana birimlerdir. Kavika ve Sadak antiklinalleri arasında kurulan Siirt şehrinin doğusunda ve güneyinde Botan nehri, batısında ise Kezer ve Reşan çayları yer almaktadır. Yataklarını derince yaran bu akarsular vadi tabanları ile şehrin kurulu olduğu alan arasında yaklaşık 500 metrelik bir yükselti farkı oluşturmuşlardır. Böylece şehrin kurulu olduğu saha bir baklava dilimi gibi çevresinden ayrılmış ve plato görünümü kazanmıştır. Senoniyen (Alt Meastrihtiyen) ve sonrasında oluşum gösteren sahada daha çok Tersiyer birimleri yer almaktadır. Pliyo- Kuvaterner ve Kuvarterner birimlerinin de yer aldığı sahada, genç tektonik oluşumlar nedeniyle bu birimler uyumsuz dağılış gösterirler. Yörenin ana akarsuları olan Botan Suyu ile Kezer ve Reşan çayları; tipik bir kafesli drenaj ağına sahiptirler. Bu durum arazinin kıvrımlı ve kırıklı bir yapı (Jura tipi) arz etmesinden kaynaklanmaktadır. Akarsuların kurulması ve gelişim evreleri boyunca yer ve yön değiştirmelerinde tektonik hareketlerin büyük etkisi vardır. Böylece Jura kıvrımlı yapı tipine özgü tipik morfolojik şekiller ortaya çıkmıştır. 2 Şekil: 1. İnceleme alanının lokasyon haritası Figure:1. Location Map of Study Area YAPISAL ÖZELLİKLER Siirt şehri ve yakın çevresinde Üst Kretase’den günümüze kadar çeşitli dönemlerde ve fasiyeslerde oluşmuş kayaçlar ve jeomorfolojik görünümün oluşmasında etkili tektonik yapılar mevcuttur. Bunlar ayrıntılarıyla ele alınacaktır. Germav Formasyonu (Üst Kretase– Paleosen) : Araştırma sahasının kuzeydoğusunda, Botan nehri kıyısında mostra veren Germav formasyonu, Gercüş kırmızı tabakalarının altında uzanan “gri marn serisi” olarak tanınmaktadır (Şekil:2). Bu marnlı yapının kumlu olan üst kısmı aynı zamanda fliş serisi olarak da tanımlanmaktadır. Gercüş marnları ile uyumlu olan Germav formasyonu genelde yumuşak, yeşilimtırak veya haki fliş vasıflı Kampanien veya muhtemel olarak Meastrihtiyen yaşlı bir formasyondur. Laramiyen (Üst Kretase- Alt Paleosen) fazı ile sahanın tektonik açıdan kıvrılma ve kırılma olaylarına maruz kaldığı görülmektedir. Kavika antiklinalinin güneyindeki alanlarda Turoniyen (Geç Kretase) sonunda yükselme ve kıvrılma azalmıştır. Genel itibari ile havza su yüzeyine çıkamamıştır (Ortynski ve Tromp, 1942). Buralarda sedimantasyon ve kıvrılma aynı zamanda olmuştur. Bunun yanında Kavika dağının kuzey kesimlerinde kuvvetli tektonik hareketler (Sübhersiniyen– Laramiyen) meydana gelmiş ve su yüzeyine çıkan sahalarda şiddetli aşınma (erozyon) baş göstermiştir. Gercüş Formasyonu (Paleosen – Alt Eosen) : Kırmızı renkli marn, kumtaşı, konglomera ardalanmasından sonra kırmızımtırak, ara sıra kurşuniye çalar yeşil, kumlu ve killi tabakalardan meydana gelmiş bu formasyonda regresyon hareketleri jips oluşumlarına neden olmuştur. (Ericson, 1939). Marnlar yukarıya doğru Hoya kalkeri ile uyumsuzdur. Gercüş formasyonu adı ile tanınmış ve çoğunlukla karasal, fakat kısmen lagüner olan bu formasyon; nadiren denizel ara katkılara da sahiptir. İnceleme sahasında yer alan Hoya tabakalarının altında yer yer kalker ara bandı ihtiva etmekte ve Germav Formasyonu üzerine diskordans olarak uzanmaktadır. Bu formasyon, Germav formasyonunu kaplayarak yer yer mostralar vermektedir. Kırmızı ve regresif bir özelliğe sahip, bazen jipsli, kumtaşı, ve konglomera ara tabakaları koyu kırmızı marnlardan (şeyl) oluşan Gerçüş formasyonu, nemli ve sıcak bir iklimin hüküm sürdüğünü kanıtlamaktadır (Altınlı, 1952). Botan nehrinin, Kavika antiklinalini derince yardığı alanda (klüz) mostra veren Gercüş formasyonu, Dereyamaç, Kayaboğaz ve Kıtmıs (Yerli Bahçe) köyleri civarı ile Kezer çayının Gökçedağ antiklinalini yardığı antesedant vadide de mostra vermektedir (Şekil:2). Hoya (Midyat) formasyonu (Orta Eosen) : Şehrin doğu ve güneyinde geniş yer kaplayan bu formasyon krem ve beyaz renkte olup, düzenli ve bol Nummulit ihtiva eder. Orta Eosen (Lütesiyen) piroklastik çörtlü kireçtaşından meydana gelmiştir. Alt seviyeleri marnlı kalker, ortada masif kalker, üstte ise tebeşirli, çörtlü kalker yapılıdır. Hoya (Midyat) tabakaları alttaki Gercüş veya doğrudan doğruya üzerinde durduğu Germav grubu ile konkordans ilişkilidir. Gökçebağ (Civanikan), Kavika antiklinali ve Erenler boğazı ile Kayaboğaz köyünün kurulu bulunduğu sahanın hemen tamamına yakını Orta Eosen Hoya (Midyat) Formasyonu kalkerleriyle örtülüdür (Şekil:2). Hoya (Midyat) formasyonu, Gökçebağ (Reşandağ) ve Kavika antiklinali gibi yüksek alanlar ile Botan nehrinin her iki yakasındaki plato sahasını örten kalkerin erozyona karşı dirençli olmasından dolayı sahanın topografik hatlarıyla jeolojik bünyesi arasında bir paralellik göze çarpmaktadır. 3 Germik Formasyonu (Üst Eosen) : Hoya (Midyat) formasyonu üzerine uyumsuz gelen Germik formasyonu, Siirt şehri ve yakın çevresinde konglomera ile başlayıp ince ve kaba detritiklerden sonra yer yer tavan konglomerasıyla son bulan bir çökelme devresi göstermektedir. (bu formasyon denizel, karasal gibi birden fazla fasiyes değişikliği arz ettiği için Siirt serisi, Zap serisi, Baygur serisi olarak da adlandırılmaktadır) Güneyde, Gökçebağ köyünü içine alacak şekilde ve şehir merkezi ile beraber kuzeyde Akyamaç köyü ve Rasistarlası Tepesi arasındaki alandan kuzeye doğru, tebeşirli kalkerler üzerine transgresif olan jipsli tabakalar, çakıl taşı ve alacalı marnlar ile örtülmüştür. Fırat Formasyonu (Alt Miyosen) : Tetis suları altında kalan çeşitli basenlerde, iklimin de sıcak olması sonucu Miyosen devrinde ve özellikle Alt Miyosen’de Jipsli tortullar oluşmuştur. En Üst Eosen kalkerleri üzerinde, kalın bir kalker, gre, şist serisi diskordans olarak yer almaktadır. Kalker, kuvarsit ve şist gibi kayalar ana deformasyon hatları boyunca Eosen ve Kretase tabakaları ile birlikte kırılmış veya kıvrılmışlardır. Bu tabakaların karakterleri bunların çoğu denizel yapılı ve kısmen de kapalı havzalarda, göllerin kurumasından doğmuş olan jips tortullarından ibaret olduğunu göstermektedir.. Şelmo Formasyonu (Üst Miyosen– Pliyosen) : Üst Miyosen’e ait Şelmo formasyonu, altta marn, bej renkli kalker ve jips karışımlı, üste doğru pembe renkli kumtaşı, marn, kalker, çimentolu kumtaşı ardalanmasından meydana gelmektedir. Doluharman köyünün kurulu olduğu alanı ve doğusundaki Buvanat tepesini bir daire şeklinde çevreleyen Şelmo formasyonu, Pınarca, Pınarova köyleri ile Siirt–Batman karayolu arasında da mostra vermektedir (Şekil:2). Şekil:2. İnceleme alanının jeoloji haritası Figure:2. Geological Map of Study Area 4 Pliyo–Kuvaterner ve Kuvaterner birimler İnceleme sahasında, Hoya ve Germik formasyonlarından sonra en fazla yer kaplayan üçüncü formasyondur. Yağmur Tepe, Nişan Tepe ile şehrin güney ve güneydoğusundaki Şeyhşemu ve Feran Tepeleri civarlarında yoğun olarak yer almaktadır (Foto: 5). Serin ve nemli iklim koşulları altında flüviyal aşınmanın çok etkili olduğu bu dönemde gölsel alanlar dolarak yüzlerce metre yükseklikte (kalınlıkta) dolgular oluşmuştur. Daha sonra gölün güneydeki Gökçedağ (Reşandağ, Civanikan) antiklinalini yararak boşalması sonucu etkili olan flüvyal aşındırmalar Botan nehri ve Kezer çaylarının Pliyo–Kuvaterner dolgu malzemeleri (konglomera, kum taşı ve kil taşı) ile beraber alttaki Miyosen, Eosen ve hatta Paleosen–Üst Kretase birimlerine gömülmüşlerdir. Pliyosen gölsel dolgu alanlarında kum, kil ve mil tabakaları vardır. Ardalanmalı gölsel dolguların üzerine Alt Pleyistosen konglomeratik flüviyal depolar yığılmıştır. Epirojenik yükselmeye bağlı olarak antiklinal alanların yükselmesi (Alt Pleyistosen’de meydana gelen tektonik hareketlerle Sadak–Gökçedağ ve Garzan antiklinalleri) sonrasında gölsel alan oluşmuş, daha sonra antiklinalin akarsular tarafından yarılması ile göl boşalmış ve sekiler meydana gelmiştir. Botan nehri ve Kezer çayı vadilerinin yamaçlarında bunların açık örnekleri görülmektedir. Kuvaterner başlarına ait elemanlar; çakıl taşı, kum, mil ve Hoya kalkerlerinin çakıllarından meydana gelmiş kırıntılar olup; killi, kalkerli bir çimento ile birbirine bağlanmıştır. Pleyistosen’deki serin ve nemli iklim şartlarının hüküm sürmesinden dolayı flüviyal aşındırma da o denli artmıştır. Bunlara en güzel örnek ise Yağmur Tepe ve Nişan Tepedeki Pliyo–Kuvaterner depoların aşınması ile yamaçlarda ve vadi kenarlarında biriken başta çakıl taşları olmak üzere kum, kil ve konglomera depolarıdır. Tektonik Özellikler Siirt şehri ve yakın çevresi tektonik bakımdan son derece hareketli bir konumda bulunmaktadır. Arap platformu ile Anadolu levhasının kontakt alanında yer alan inceleme alanı, tektonik oluşumlar bakımından çeşitlilik göstermektedir. Daha çok Kuzey–Güney yönlü sıkışma hareketlerine bağlı olarak meydana gelen kıvrımlı yapılar, bu kıvrımların zamanla dirençlerinin kırılmasıyla faylanmaları, sonrasında ise bindirme ve şaryajlar şeklinde farklı tektonik yapıları oluşturmuştur. Siirt şehri ve yakın çevresi Türkiye’de meydana gelen hemen tüm depremlerin tetikleme zonunda yer almaktadır. Kıvrımlar: Yöredeki kıvrımlar çoğunlukla düzgün fazla sıkışık olmayan az çok birbirine paralel uzanan karakteristik antiklinaller ve senklinallerdir. Kıvrım şiddeti batıya doğru giderek azalmakta ve bu yönde daha ilerde tabakaların ancak hafif dalgalı olduğu bir platoya geçmektedir. Eosen kalkerinden oluşan Hoya formasyonu basit ve büyük üç antiklinalden (Kavika, Sadak-Gökçedağ ve Garzan) meydana gelmiştir. Ana antiklinaller arasında bulunan tali antiklinaller süreklilik arz etmezler, örneğin Sadak antiklinali Gökçebağ köyünün kuzeyinde ve Kezer çayının doğusuna doğru dalım gösterirken; daha güneydeki ana antiklinal görevini gören Garzan antiklinali ise Kezer- Reşan çayının batısından inceleme alanını terk etmektedir. Sıkışma rejiminin etkisi ile tali kıvrılmaların ana eksenden ayrılmaları fayların her zaman önemli bir rol oynadıklarını göstermektedir. Üst Kretase-Tersiyer erozyonu sonucunda Gercüş formasyonunun çökelmiş, kuzeydoğuda meydana gelen Alp orojenezi ile yükselen inceleme alanında deniz çekilmiştir. İnceleme alanının hemen hepsi Eosen dönemine ait bir kenar ovası iken, kuzey ve kuzeydoğudan gelen yan basınçlarla bu ova kıvrılmıştır (Paije, 1946). Orta Eosen’den sonra ve Miyosen’den önceki hareketler Pyreaniyen ve Saviyen (Helvesiyen) kıvrılma dönemlerine karşılık gelmektedir. Ortynski, (1946)’ye göre Subheroniyen devrindeki kıvrılmalarla meydana gelen yapı şekilleri gençleşmiş ve sonraki bütün genç kıvrılma hareketlerle faylanmış ve blokların düşey hareketlerine neden olmuştur. Faylar: Akdeniz’i Hint okyanusuna bağlayan Neotetis’in kapanmaya başlaması Alt Kretase’den itibaren olmuş, Alt–Orta Miyosen’de ise Anadolu ve Arabistan levhaları çarpışmış ve bu çarpışma sonucu oluşan Anadolu bloğunun batıya sürüklenmesi ile parçalanmaya başlayan Türkiye’nin orojenik yapısı paleotektonik evrimini tamamlayarak Arabistan–Avrasya çarpışmasıyla başlayan neotektonik döneme girilmiştir (Şengör, 1980 ; Şengör- Yılmaz, 1983). Bu dönemle birlikte Pliyosen ve Pleyistosen’de kıvrılma–kırılma hareketleri meydana gelmiştir. Gerçekten, neotektonik dönemde sıkışma rejimi sırasında ve sonrasında özellikle levhaların kontak alanlarında basıncın etkisinin farklı derecede bir etkiye sahip olmasından dolayı yırtılmalar olmuş, vadi şebekesinin kurulması için uygun ortam koşulları meydana gelmiştir. Orojenik kıvrılma hareketleri esnasında, orojen eksenine dikey ve normal olan hareketler yanında az çok şiddetli boyuna kaydırmalar da olmuştur (İlhan, 1969). En çok görülen faylar ise birbirlerine ve genellikle kıvrım eksenine paralel uzanan düşey atımlı faylardır. İnceleme sahasında önemli olan tektonik etken, kuzey-güney eksenleri arasında senklinali arızalandıran sistemdir. Miyosen senklinali güneyde Garzan ve orta kesimde ise Gökçedağ (Reşan Dağı) ile kuzeyde Kavika Dağı (Çatılı Tepesi) antiklinalleri arasında düşey atımlı faylar ile sınırlandırılmıştır. Siirt şehrinin üzerinde kurulu olduğu senklinal aynı zamanda deformeli bir grabene karşılık gelmektedir. Hoya (Midyat) formasyonunun Kavika antiklinalindeki klüzün karşılıklı yamaçlarında fayların yapı eksenine paralel ve ardışık olarak dizildiklerini görmek mümkün olmakla beraber fay yamaçları pek düşüktür. Antiklinalin kuzeyindeki büyük bir fay ile güneyindeki SE– NW yönlü ve Çeniki deresiAydınlar ilçesi arasında uzanan düşey atımlı (normal) fay, inceleme alanındaki en büyük fay olarak görülmektedir. Erenler dirseğinin az da olsa yön değiştirmesine neden olan ve Aydınlar İlçesinin güneydoğusunda çatallanan düşey atımlı bu fay, yerleşim birimini iki koldan sararak ilçenin kurulu olduğu alanın yükselmesine ve diğer kanatların ise çökmesine neden olmuştur. Bu fayın atımı, Gercüş kırmızı marnlarının jipsli Miyosen ile temas halinde bulunduğu Erenler dirseği civarında olduğu gibi, bazen önemli tektonik ve morfolojik yapıların oluşmasına neden olmuştur. Faylanmanın etkisiyle farklı yaştaki formasyonlar bir çok yerde dokanak oluşturmuşlardır. Erenler boğazının (dirseğinin) doğusunda Gercüş formasyonunun mostra verdiği alanda enine gelişen üç fay hattı ile topografya arızalanmıştır. Bu arızalanmalar sonucunda Botan nehri az da olsa kavisli bir mecra oluşturmuştur. Burada oluşmuş bir diğer fay ise Kasriçello–Botan suyu fayıdır. Fay Gündeşeyh (Çeniki vadisinin doğusunda) tuzlalarından Siirt’e kadar takip edilebilmektedir (Burger, 1946; Taşman, 1945). Çeniki deresinden Kayaboğaz köyünün doğusuna ve buradan da Siirt’in merkezinden geçen Kuzey–Güney yönlü düşey atımlı fay ile temasa geçerek Bağtepe–Doluharman köyleri arasından kuzeye yönelmektedir. Morfoloji üzerinde etkili olan başka bir fay ise Gökçedağ (Reşandağ) antiklinalinin kuzey kanadına paralel olarak uzanan düşey atımlı faydır. Bu fayın etkisiyle kuzey kanat alçalırken; güney kanat (Gökçedağ antiklinali) ise yükselmiştir. Fay yamacı oldukça yüksektir. Bu yükseltinin oluşumunda flüviyal aşınmanın da etkisi vardır. Siirt ve yakın çevresinde meydana gelen fay sistemleri yörenin tektonik açıdan ne kadar hareketli olduğuna ve bu konuda gerekli önlemlerin alınması gerektiğine işaret etmektedir. Ayrıca buradaki genç tabakaların da kırılması yörenin çok genç bir tektonizmaya uğradığını göstermektedir. Sahada sıkışma rejimine bağlı olarak çarpılmalar ve kırılmaların oluşturduğu düşey atımlı (normal) faylar da vardır. Kezer çayının kurulu olduğu vadi bir çapraz fay alanıdır. Bunun kanıtı ise vadinin doğu yamacındaki Pliyosen göl tortullarının kuzeye doğru eğimlenmiş olmasına karşılık, vadinin batı yamaçlarındaki korelan depolarda herhangi bir çarpılma veya eğimlenmenin görülmemesidir. Bir diğer kanıt ise vadinin karşılıklı 5 6 yamaçlarındaki aynı yaştaki depolarının farklı yükseklikte olmalarıdır. Yağmur Tepe ve Nişan Tepenin bulunduğu alan karşı yamaca göre daha fazla sıkışmaya uğramış ve yükselmiştir. Bu oluşumda Rodaniyen ve Valak fazları etkili olmuştur. Botan nehrinin de Kavika ve Gökçedağ antiklinallerini yardığı alanda buna benzer oluşuma sahip olası bir fay daha vardır. Bu fayın en önemli işareti nehrin doğu ve batısındaki kıvrım alanlarının farklı sıklıkta ve eğimde olmalarıdır. Fakat, flüviyal aşınmalardan dolayı bunları tespit etmek oldukça güçtür. Jeomorfolojik Özellikler: Siirt şehri ve çevresi çeşitli zaman aralıklarında aşınmış veya deforme olmuş kıvrımlı yapı elamanlarıyla bu yapıyı işleyen veya yaran akarsuların oluşturduğu fluviyal şekillerden meydana gelmiştir (Şekil:3). Siirt şehri de güneydoğu– kuzeybatı yönünde uzanan ve tektonik hareketlerle fazla biçimde deforme olmuş Kavika ve Gökçedağ antiklinalleri arasındaki senklinalde kurulmuştur. Daha az deforme olmuş topoğrafya alanında Eosen kalkerleri yer alır. Aşındırılmış ve parçalanmış kıvrım bölümlerinde ise kıvrımların çekirdeğini oluşturan daha yaşlı jeolojik birimler ortaya çıkmıştır. Siirt şehrinin batısındaki (Yağmur Tepe civarı) senklinal alanı, şehrin üzerinde yer aldığı yüzeyin çarpılıp yükselmesiyle Pliyosen’de bir göl alanı olmuştur. Gölsel çökeller Pliyo-Kuvaterner birimleriyle geçişlidir. Sahayı sınırlandıran antiklinaller (Kavika- Gökçedağ ve Garzan), senklinal basenine devamlı malzeme gönderen birer aşınım (Alt Miyosen) sahaları olmuştur. Miyosen sonrasında şehrin kurulu olduğu alan tektonik hareketlerle yükselmiş ve çevresindeki çöküntü alanlarına doğru flüviyal aşınmalarla malzeme taşınarak P liyosen göl alanlarında tortullanmıştır. Özellikle Pliyo–Kuvaterner’de Kavika ve Gökçedağ antiklinallerinden Kayaboğaz köyü ile Kezer çayının batısındaki Pınarca köyüne kadar olan çanakta, sürekli malzeme depolanmıştır. Bu çanağın doğu–batı doğrultusunda uzanması sıkışma rejiminin sonucudur. Pliyo–Kuvaterner çökelleri Kuvaterner’deki genç tektonik hareketler sonrasında farklı yükseklikte yamalar halinde kalmışlardır (Foto:3-5). Sahada tektonik faaliyetler sürekli etkili olduğundan, formasyonlar çoğunlukla birbirleriyle uyumsuzdur. Pliyosen’deki tektonik hareketlerle şehrin kurulu olduğu senklinal alanında önemli değişiklikler olmuştur. Şehrin üzerinde kurulmuş olduğu alan ile Aydınlar ilçesinin üzerinde bulunduğu aynı döneme ait (DIII) yüzeyler arasında belirgin basamaklar oluşmuş, Kavika antiklinal yamacı kırılarak dilimlenmiştir. Güneydeki Sadak-Gökçedağ ve buna yakın bir uzanım gösteren daha güneydeki Garzan (Alt Miyosen aşınım) antiklinalleri ise yapılarını büyük ölçüde korumuşlardır. Sözkonusu antiklinaller üzerinde Kezer ve Botan Çayları kluz tipi dar ve derin boğazlar açarak, boğazların hemen gerisindeki çanakta bulunan Pliyosen çökellerini boşaltmıştır. bu boşalma süreci ile ayrıca Kuveterner’deki seviye ve iklim değişmelerine de bağlı olarak akarsu taraçaları oluşmuştur. Güneydoğu–kuzeybatı doğrultusunda uzanan bu kıvrımlı yapıları dik açı ile kesen Botan nehri, Reşan ve Kezer çayları kalkerli yapıların yoğun olmasından dolayı geçtikleri bu alanlarda kimyasal çözülmeler ve fiziksel aşındırmalara da bağlı olarak hızlı bir aşınım periyoduyla derin yarma vadiler (antesedant) oluşturmuşlardır. Botan nehrinin Kavika ve Gökçedağ antiklinallerini yararak (En Alt P leyistosen’de) Siirt şehrinin de kurulu bulunduğu senklinal alanına yerleştiği ve Kayaboğaz köyü civarında derince bir kanyon vadi (gömük menderes) oluşturduğu görülür. Bu vadi içlerinde litolojik katmanların farklı yapıya sahip olmaları nedeniyle farklı aşınım ve birikim şekilleri (sekiler, kornişler...vs) ortaya çıkmıştır. Siirt şehrinin ilk kurulu olduğu Rasinnebah Tepesi ve yakın çevresinden Botan nehrine kadar olan yamaçlar boyunca farklı litolojik yapıların bulunması sahanın polisiklik bir gelişim geçirdiğini göstermektedir. İnceleme alanındaki yarma vadiler (antesedant vadi) tektonizma ile akarsuların kuruluş ve gelişmeleri arasındaki karşılıklı savaşı göstermektedir. Flüviyal aşınmalar sonucu yüzeydeki gevşek materyallerin aşınması ve tektonizmanın da sürekli devrede olması jeomorfolojik açıdan oldukça zengin birimlerin oluşmasına neden olmuştur. Kornişli vadiler, klüzler, gömük mendereslerin eteklerinde yer alan yamaç döküntüleri (kayşatlar), yamaç akmaları, çarpaklar- yığınaklar ve heyelanlar ile monoklinal birimler (kuesta) bunlardan bazılarıdır. Tektonik olayların yoğun ve etkili olmasından dolayı arızalı bir morfolojiye bürünen inceleme alanında vadi sistemleri de oldukça gelişmiştir. Şehrin hemen doğusunda Botan nehrinin açtığı kanyon vadinin (gömük menderes) yerleşim seviyesinden 450– 500 m. daha düşük rakımda olması, şehirleşme alanının doğuya gelişimini engellemiştir (Foto: 14). Başka bir ifadeyle şehrin doğuya doğru gelişimini engelleyen jeomorfolojik faktörlerin başında eğimli yamaçlar ve yüksek kornişler gelmektedir. Botan nehrinin sahada açmış olduğu kanyon vadi aynı zamanda tektonik bir hareketliliğin de devam ettiğini göstermektedir. Jeomorfolojik gelişim Arni, (1939)’ye göre Anadolu’nun diğer kısımlarının aksine, kenar kıvrımlarının en kuvvetli hareket safhası, Tersiyer (Miyosen) sonunda olmuştur. Gerçekten, Kenar kıvrımları üzerinde veya arasında yer alan Siirt şehri ve yakın çevresinin bu günkü şeklini almasında paroksizma evresinin yaşandığı Alt–Orta Miyosen’de (Burdigalliyen–Serravaliyen) gerçekleşen Saviyen ve Sitiriyen orojenik fazları etkili olmuştur. Bu konudaki görüşlerini “Türkiye’nin Tektonik Tarihinin Yapısal Sınıflaması” adlı çalışmalarında belirten Şengör ve Yılmaz (1981), Arni’nin görüşlerini destekler mahiyette bilgiler vermiştir. Buna göre Arabistan platformu ve Anadolu levhasının çarpışması Alt-Orta Miyosen’de başlamış ve 7 8 Şekil: 3.İnceleme alanının jeomorfoloji haritası Figure:3. Geomorphological Map of Study Area paroksizma evresine ise Serravaliyen–Tortoniyen’de ulaşmıştır. Tüm bölgede olduğu gibi sahadaki yerşekilleri de asıl görünümünü bu neotektonik dönemle birlikte almaya başlamıştır. Orta Miyosen’de kıta–kıta çarpışması sonrasında Neotetis’in kapanmasıyla birlikte yeni bir tektonik döneme girildiği yukarıda belirtilmişti. Bu dönem boyunca komprasyonel bir gelişim gösteren çarpışma bölgesinde zaman zaman sakin dönemler de yaşanmıştır. Neotektonik dönem başında peneplen veya peneplene yakın bir paleomorfolojisi olan bölge tektonizmanın etkisiyle bu günkü yükseltiye kavuşmuştur. Peneplen şeklinde olan ilk paleotopografyada sıkışma rejimi ile meydana gelen engebelerde doğu– batı yönlü antiklinaller sırtlara, senklinaller ise havzalara karşılık gelmiştir (Şaroğlu, 1986). Miyosen sonunda ve P liyosen başlarında (Sitiriyen- Attiken fazı) meydana gelen şiddetli hareketlerin etkilerine Siirt ve yakın çevresini de içine alan Güneydoğu Anadolu Bölgesinin doğu yarısında rastlanmaktadır. Buradaki kenar kıvrımlarının kuzey sınırında Miyosen tabakaları şiddetli bir kıvrılmaya maruz kalmış, Miyosen’den daha yaşlı olan formasyonlar üzerine kilometrelerce sürüklenmişlerdir (Ketin, 1959). Neotektonik dönemdeki kıvrım ve faylanmalar Serravaliyen’de etkin bir hareket kazanmış ve bu dönemde meydana gelen orojenik fazlarla (Saviyen, Rodaniyen ve Valak) topografyada değişmeler olmuş, komprasyonel hareketler sonucunda denizel ve gölsel alanlardaki taban malzemeleri farklı yükseklik kazanmışlardır (Foto: 3). Miyosen’de levhalar arası sıkışma (Arap platformu ve Anadolu levhacığı) sonrasında Anadolu levhasının altına dalan Arap platformunun temelindeki kristalen masif dalım gösterirken, üst kısımdaki sedimanterler ise dalım gösteremeyip sıkışmış ve dalgalı bir yapı oluşturmuştur. Jura tipi arazi olarak adlandırılan bu topografyada antiklinaller ve senklinaller ardışık olarak sıralanmıştır. İşte araştırma sahasında yer alan Kavika, Gökçedağ ve Garzan antiklinalleri bu oluşumun ürünüdürler. Üst Miyosen’den sonra tekrarlanan sıkışma hareketi ile KavikaGökçedağ antiklinalleri tekrar yükselmiştir. Kavika antiklinali kenar kıvrımı olarak uzanırken; Gökçedağ-Garzan antiklinali ise Güneydoğu Anadolu Bölgesini örten Neotetis denizine bir yarımada (burun) olarak sokulmuştur. Bu dönemden sonra tektonik hareketliliğin devamı olarak Siirt şehrinin kurulu olduğu alanda da yükselme olmuş ve Pliyosen’de denizel ortam sona ererek gölsel bir ortama geçilmiştir. Gökçedağ antiklinalinin kuzeyinde ve Kayaboğaz köyünün kurulu olduğu alana doğru uzanan bu gölsel ortamda özellikle iklim koşullarının da uygun olması sonucu bol miktarda malzemelerin taşınması sonucu kabaran göl suları, sıkışma rejiminin de etkisiyle Gökçedağ-Garzan antiklinallerini yarmıştır. Tektonik hareketliliğin yoğun olduğu bu dönemde sıkışma ve çarpılma sonucu Pliyo–Kuvaterner depoların yaygın olarak bulunduğu Yağmur Tepe, Nişan Tepe ve Kayaboğaz köyü ile Şeyhşemu Tepesi ve bu yöndeki bazı yerlerde yamalar halinde bulunan tortullar farklı yükseltide kalmışlardır. Gerek Kezer çayı kıyısında ve gerekse Botan nehri kıyısında yarmalar sonucu oluşan seki sistemleri En Alt Pleyistosen’de meydana gelen tektonik hareketlerin flüviyal aşınmalarla olan mücadelesini göstermektedir. Göl ortamının boşalması ile birlikte bu döneme ait tortullar akarsular tarafından aşındırılmış ve topografyada en genç flüviyal şekiller Kuvaterner dönemine ait son tektonik hareketlerle pekişmiştir. Kıvrımlı Yapı Elemanları Araştırma sahasından doğuya doğru gidildikçe Kuzey–Güney yönlü sıkışma hareketinin sonucu olarak düzenli ve birbirine paralel kıvrım zonları (kuşakları) bulunmaktadır. Bu kıvrım sisteminin en güzel örnekleri Fransa Alplerindeki Jura dağlarında yer aldığından bu ad ile tanınmaktadır (Türkünal, 1980). Dolaysıyla inceleme sahasının da içinde yer aldığı topografyayı tipik bir Jura tipi kıvrım ile bu kıvrım alanının Güneydoğu Anadolu platosu ile kontakt oluşturduğu bir saha olarak tanımlamak mümkündür (Şekil: 4). Yöredeki kıvrımlar çoğunlukla düzgün, fazla dik ve sıkışık olmayan az çok paralel bir şekilde uzanan karakteristik antiklinaller ile senklinallerdir. Kıvrım şiddeti batıya doğru giderek azalmakta ve bu yönde daha ilerde tabakaların ancak hafif dalgalanmış olduğu bir platoya geçilmektedir. O halde bu günkü topografya; kıvrımlı saha üzerinde meydana geldikten sonra yükselip kıvrımlanan, gençleşen bir peneplenden türemiş olmalıdır. Bu gençleşme sonucunda akarsu şebekesi ve topografya temelin kıvrımlı yapısına yeniden uymuştur (Erinç ve Diğ, 2000). Araştırma sahasında yer alan üç ana kıvrım zonu (Kavika, Gökçedağ ve Garzan antiklinalleri) vardır. Bu ana antiklinallerle uyumlu daha küçük çaplı antiklinaller de bulunmaktadır ki bunlara ara kıvrımlar veya segment denilmektedir ve bunlar ana antiklinalin birer parçası durumundadır (Mevbuk Tepe, Babisafi Tepesi ve Aydınlar ilçesinin kurulu olduğu alan buna örnek verilebilir). Kıvrımlanma arttıkça antiklinal kanatları ana kütleden bağımsız bir şekilde kıvrımlanmış veya kırılmıştır. Kavika, Sadak (Gökçedağ) ve Garzan antiklinallerinin arasında yerleşen küçük dilimli kıvrımlar (yapraklanmalar) aşırı sıkışmanın sonucudur. Başlangıçta kıvrımlı yapıya uyum gösteren akarsular (Botan suyu, Kezer ve Reşan çayları) tektonik rejimin etkisiyle antiklinalleri yararak derin boğazlar (antesedant vadiler) oluşturmuşlardır (Foto: 2, Şekil: 5). Botan suyu Kavika ve Sadak antikinalerini yarmadan önce subsekant bir akarsu niteliği taşıyordu. Tektonizmanın etkisiyle antiklinalleri yaran Botan, Kezer ve Reşan akarsuları, sözü edilen antiklinalleri derince yararak, kafesli drenaj ağı oluşturmuşlardır. Kavika, Sadak ve Garzan antiklerini yaran bu akarsu vadileri boyunca kıvrımlı topografyanın aşınım birimlerinden olan Klüz ve Ruz’ler oldukça yaygındır. Erenler boğazının (klüz) her iki yamacında ve Şeyhibrahim Tepesinden Sadak (Gökçedağ) Klüzüne inen Komb’lar da morfolojik açıdan renkli bir görüntü sergilemektedir. Kavika, Sadak ve Garzan antiklinallerinin inceleme sahasında bölümlerinde onlarca ruz bulunmaktadır. Gökçebağ köyünün güneyinde ve Garzan antiklinalinin kuzey yamaçları boyunca yaygın bir dağılım gösteren Ruz’ler pek gelişkin değildir. Kıvrımlı yapı reliyefinde kluzlerin (antiklinal vadilerin) karşılıklı yamaçlarında oluşan kornişli yamaçlar Çatılı Tepe ve Aydınlar ilçesinin hemen doğusunda oldukça net görülmektedir (Foto: 2). 9 10 Şekil 4: Çalışma Alanının Fiziki haritası Figure:4. Physical map of Study Area Şekil 5: Çalışma Alanının blok diyagramı Figure:5. 3D view of Study Area Kıvrımlı Yapıya Bağlı Olarak Oluşmuş Drenaj Ağı Yöredeki morfolojik zenginlik akarsu drenajına da yansımıştır. Başta Botan suyu olmak üzere Reşan ve Kezer çayları tipik bir kafesli drenaj ağına sahiptirler. Bu durum arazinin kıvrımlı ve kırıklı bir yapı (Jura tipi) arz etmesinden kaynaklanmaktadır (Foto:6). Akarsuların kurulması ve gelişim evreleri boyunca yer ve yön değiştirmelerinde tektonik hareketlerin büyük katkısı vardır. Vadi şekli esas itibari ile akarsuyun aşındırma özelliklerinden ileri geldiği halde; vadi doğrultusu ve dolaysıyla akarsu sistemleri, tektonik yapının sonucu olarak bir taraftan relief çizgilere diğer taraftan da tektonik çizgilere bağlı bulunmaktadır (Akyol, 1947). Erinç Ve Bilgin (1956)’ nin de belirttikleri gibi, kafesli drenajın en güzel örnekleri inceleme sahasının da içinde yer aldığı Siirt’in doğu ve güneydoğusunda görülmektedir. Burada kabaca SE–NW istikametinde uzanan senklinal ve antiklinaller mevcuttur. Senklinallere yerleşen akarsular belirli yerlerde antiklinalleri atlayarak bir sonraki senklinale yerleşmişlerdir. Yukarıda sözü edilen üç akarsuyun da kafesli drenaj sistemini oluşturmaları bu şekilde gerçekleşmiştir. Antiklinalleri dik bir açı ile keserek boğazlar (klüz) içinde akan Botan nehri ve kolları (Kezer ve Reşan çayı), inceleme alanında kafesli drenaj tipini oluşturmaktadır. İnceleme alanındaki diğer akarsular ise mevsimlik (dönemlik) ve geçici akarsular olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. Botan nehri ile Reşan ve Kezer çayları akımları itibari ile plüviyo–nival akarsu rejimini yansıtmaktadır (Erinç, 1957). Yörenin genç ve mobil yapıda olması aşındırma faaliyetlerinin yanı sıra akarsu drenaj sistemini de kontrol etmektedir. SONUÇ Mezozoik’ten günümüze kadar olan jeolojik zaman aralığında oluşmuş sedimanter ve metamorfik kayaçlardan meydana gelen Siirt şehri ve yakın çevresinde, özellikle neotektonik dönemde meydana gelen kıvrılma-kırılma hareketleri yanında fluviyal süreçlere bağlı olarak oldukça arızalı bir topoğrafya meydana gelmiştir. Kıvrımların gevşek, düzenli akarsu aşındırmasının ise süratli olmasından dolayı sahada Jura tipi kıvrımlı yapı elemanlarına ait bir çok şekil tazeliğini korumaktadır. Pliyosendeki tektonik hareketlerle yöredeki antiklinaller üzerinde önemli değişiklikler olmuş, şehrin üzerinde kurulmuş olduğu alan ile Aydınlar ilçesinin üzerinde bulunduğu aynı yaşlı (DIII) yüzeyler arasında belirgin basamaklar oluşmuş, Kavika antiklinalinin yamacı 11 kırılarak dilimlenmiştir. Güneydeki Sadak-Gökçedağ ve buna yakın bir uzanım gösteren daha güneydeki Garzan antiklinalleri yapılarını büyük ölçüde korumuşlardır. Genç tektonik hareketlere bağlı şekilde genel olarak yükselen sahaya, kıvrımlı yapıları dik açı ile kesen Botan nehri, Reşan ve Kezer çayları adeta saplanmıştır. Buna bağlı olarak özellikle Botan nehri vadisinde kluz ve ruz şekilleri, dirsekler, askıda kalmış vadiler kretler gibi çok tipik yapısal şekiller ortaya çıkmıştır. Botan nehri, Kavika ve Gökçedağ antiklinallerini yararak (En Alt Pleyistosen’de) tipik bir kluzden sonra Kayaboğaz köyü civarında derince bir kanyon vadi oluşturmuştur. Kıvrım yapılarını meydana getiren litolojik katmanların farklı özelliklere sahip olmaları nedeniyle Botan vadisinde yapısal şekiller (anakaya sekileri, kornişler...vs) de ortaya çıkmıştır. Reşan-Gökçedağ antiklinalleri üzerinde Kezer Çayı’nın açtığı kluz tipi boğazın hemen gerisindeki çanakta Pliyosen çökelleri yanında Kuveterner’deki seviye ve iklim değişmelerine bağlı olarak çok karakteristik ve yaygın akarsu taraçaları oluşmuştur. Bu nedenle vadinin gelişimi polisiklik özellikler göstermektedir.Antiklinaller üzerinde açılmış dar ve derin boğazlar sahada en etkin süreç olan tektonizma ile akarsu aşındırmasının karşılıklı mücadelesinin tipik örneklerini göstermektedir. Jeomorfolojik yapı ve gelişim, başta gelişme sahası kısıtlanmış yerleşmeler (Örneğin Siirt Şehri) olmak üzere ulaşım ve tarım gibi birçok olayı etkilemektedir. Bütün bu özellikleriyle Siirt ve yakın çevresi Türkiye’nin, özellikle Güneydoğu Anadolu kenar kıvrım sahasının oluşumuna damgasını vuran jeolojik-tektonik ve jeomorfolojik olayların çok belirgin izlerini taşıyan oldukça zengin bir morfolojiye sahiptir. Foto- 1: Botan Suyu, Siirt şehrinin güneydoğusunda, Kayaboğaz ve Kıtmıs köyleri arasında Tersiyer yaşlı deformeli plato alanını dar ve derin bir şekilde yararak (gömük menderesler çizerek) akmaktadır... 12 Foto-2: Botan Suyunun Kavika antiklinalini yararak oluşturduğu antesedant vadi ve bu vadinin her iki yamacında oluşan kornişler... Foto- 4: Botan Suyu, şehrin kurulu bulunduğu deformeli platonun güneydoğu kıyısında yaklaşık 500 m derin ve sarp bir gömük menderesten (kanyon) akarak şehrin doğugüneydoğuya doğru gelişimini sınırlandırmıştır. Foto- 3: Tektonik aktivitenin yoğun olduğu Siirt yöresinde, Pliyo- Kuvaterner depolar (önde) çarpılmanın etkisiyle daha gerideki Sadak antiklinaliyle (Eosen) aynı yükseltiye ulaşmıştır. Foto- 5: Kezer Çayının doğusunda ve vadi tabanından 250- 300m yükseklikteki PliyoKuvaterner depoların çarpılması yöredeki genç tektonik aktivitelerin yoğunluğunu göstermektedir. 13 14 KAYNAKLAR AKYOL, İ. H., 1947, Türkiye’de Akarsu Sistemleri ve Rejimleri, Türk Coğrafya Dergisi, Sayı: 9 - 10 İSTANBUL ALTINLI, İ. E.,1952, Siirt Güneydoğusunun Jeolojik İncelenmesi, MTA Rapor No: 1977 ANKARA ARNİ, P., 1939, Cizre ile Siirt Arasında Jeolojik Araştırmalar, MTA Yayın No: 18 BURGER, J. J., 1946, Reşandağ Antiklinalinin Stratigrafik, Tektonik ve Petrol İhtimalleri Hakkında Müşahedeler, MTA yayın, No: 1746 ERİCSON, D. B., 1939, Diyarbakır - Siirt Mıntıkasının jeolojisi Hakkında Rapor, MTA Yayın No: 875 ERİNÇ, S.,1957, Türkiye’de Akarsu Rejimlerine Toplu Bir Bakış, Türk Coğrafya Dergisi, No: 17 ERİNÇ, S. - BİLGİN, T.,1956, Türkiye’de Drenaj Tipleri, Coğrafya Enstitüsü Dergisi, No:7 İSTANBUL ERİNÇ, S. ve diğ.2000, Jeomorfoloji I (Güncelleştirilmiş 5. Basım), DER Yayınları No: 284, İSTANBUL İLHAN, E.,1969,Türkiye Tektoniğinin Jeomorfolojisi ile İlişkisi, Jeomorfoloji Dergisi, No: 1 KETİN, İ., 1959, Türkiye’nin Orojenik Gelişmesi, MTA Dergisi No: 53 ORTYNSKİ, I.I., - TROMP, S. W., 1942, Şirvan - Minar Mıntıkasında Jeolojik Müşahedeler (Cenubu Şarki Türkiye), MTA Yayın No: 1405 ORTYNSKİ, I. I., 1946, Hüseyni (Kentalan) Strüktürü Hakkında Jeolojik Rapor (Siirt İli), MTA Rapor No:? PAİJE, S., 1946, Mardin, Diyarbakır, Siirt ve Cizre Arasında Kalan Anadolu’nun Cenubu Şarkisindeki Bir Kısmın Jeolojisi, MTA Yayını No: 1946 ŞAROĞLU, F.,1986, Doğu Anadolu’nun Neotektonik Dönemde Jeolojik ve Yapısal Evrimi, MTA Dergisi, No: 106 ŞENGÖR, A. M. C.,1980, Türkiye’nin Neotektoniğinin Esasları, Türk. Jeoloji Kurultayı Konferanslar Serisi Yayınları, No: 2 ŞENGÖR, A.M.C. ve YILMAZ, Y.,1983, Türkiye’de Tetis’in Evrimi, Levha Tektoniği Açısından Bir Yaklaşım, Türkiye Jeoloji Kurumu, İ.T.Ü. Yer Bilimleri Özel Dizisi, No:1 TAŞMAN, C. E., 1945, Türkiye Cenupdoğu bölgeleri Stratigrafisi, MTA yayın, No: 38 TÜRKÜNAL, S., 1980, Doğu ve Güneydoğu Anadolu’nun Jeolojisi, Jeoloji Mühendisleri Odası Yayını, No: 08, ANKARA Foto-6:. Botan Suyu, Siirt şehrinin hemen yanı başında (güneydoğu kıyısında), Jura tipi kıvrımlı yapıyı yararak bir kafesli drenaj ağı örneği sergilemektedir. Botan suyunun iç dinamiklere karşı (yakın sahadaki orojenez ve tektonizmaya) direnç göstererek renkli morfolojik birimler oluşturması iç ve dış kuvvetler arasındaki mücadeleye güzel bir örnektir. 15 16