ı-başlangıç - İstanbul Büyükşehir Belediyesi

advertisement
Ön İnceleme Raporu
ÖN İNCELEME RAPORU BÖLÜM BAŞLIKLARI
I-BAŞLANGIÇ :
II-RAPOR KAPSAMI DIŞINDA BIRAKILAN KONULAR VE NEDENLERİ :
III-MUHBİR / MÜŞTEKİ :
IV-HAKKINDA ÖN İNCELEME YAPILANLAR :
V-ÖN İNCELEMENİN KONUSU : 
VI-İDDİA :
VII-OLAYI ÖĞRENME TARİHİ :
VIII-OLAY YERİ VE TARİHİ :
IX-HAKKINDA ÖN İNCELEME YAPILANLARIN İFADELERİ :
X-BİLGİSİNE BAŞVURULANLARIN İFADELERİ :
XI-TANIK İFADELERİ :
XII-İNCELEME VE TAHLİL :
XIII- SONUÇ :
 ÖN İNCELEMENİN KONUSU BİRDEN FAZLA İSE;
“V- ÖN İNCELEME KONULARI :
VI- ÖN İNCELEME KONUSU (-1-) :
A)HAKKINDA ÖN İNCELEME YAPILAN (-1-) :
B)İDDİA (-1-) :
C) OLAYI ÖĞRENME TARİHİ (-1-) :
D) OLAY YERİ VE TARİHİ (-1-) :
E)HAKKINDA ÖN İNCELEME YAPILANLARIN İFADESİ (-1-):
F)BİLGİSİNE BAŞVURULANLARIN İFADELERİ (-1-):
G)TANIK İFADELERİ (-1-) :
H)İNCELEME VE TAHLİL (-1-) :
I) SONUÇ (-1-) :
VII- ÖN İNCELEME KONUSU (-2-) :
VIII- GENEL SONUÇ :
-1-
Ön İnceleme Raporu
-2-
ÖN İNCELEME RAPORUNUN KANUNİ DAYANAĞI :
 Ön inceleme raporunun kanuni dayanağını, 4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu
Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanunun 6 ncı maddesi oluşturmaktadır.
[4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun
Ön inceleme yapanların yetkisi ve rapor
Madde 6 – Ön inceleme ile görevlendirilen kişi veya kişiler, bakanlık müfettişleri ile
kendilerini görevlendiren merciin bütün yetkilerini haiz olup, bu Kanunda hüküm
bulunmayan hususlarda Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununa göre işlem yapabilirler;
hakkında inceleme yapılan memur veya diğer kamu görevlisinin ifadesini de almak
suretiyle yetkileri dahilinde bulunan gerekli bilgi ve belgeleri toplayıp, görüşlerini içeren
bir rapor düzenleyerek durumu izin vermeye yetkili mercie sunarlar. Ön inceleme birden
çok kişi tarafından yapılmışsa, farklı görüşler raporda gerekçeleriyle ayrı ayrı belirtilir.
Yetkili merci bu rapor üzerine soruşturma izni verilmesine veya verilmemesine karar
verir. Bu kararlarda gerekçe gösterilmesi zorunludur.]
Yukarıda zikredilen, “ön inceleme ile görevlendirilen kişi veya kişiler, bu Kanunda
hüküm bulunmayan hususlarda Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununa göre işlem
yapabilirler” atfının, anlamı ve kapsamını üzerinde öncelikle durulması gerekmektedir.
Bilindiği gibi, Memurin Muhakematı Hakkında Kanuna göre soruşturmacı olanlar,
Cumhuriyet Savcısı gibi hazırlık soruşturması yapmışlardır. Ön inceleme ile
görevlendirilenlerin ise böyle bir konumu yoktur.
4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında
Kanunun 12 nci maddesinde, hazırlık soruşturması ayrıca ele alınmış ve bu konuda yetkili
kılınan Cumhuriyet Savcıları gösterilmiştir; diğer bir deyişle 4483 Kanun, hazırlık
soruşturması öncesi yapılacak işlemleri kapsamaktadır.
Ön inceleme onayı olmaksızın düzenlenen raporlara dair süreçte Ceza
Muhakemesi Kanununa göre herhangi bir işlem yapılamaz
[Anayasa Mahkemesinin 27.2.1992 gün ve E:1991/26, K:1992/11 sayılı kararı.
“Memurin Muhakematı Hakkında Kanunu Muvakkat, memurların görevlerinden
doğan ya da görevlerini yerine getirmeleri sırasında işledikleri ileri sürülen suçların,
mahkemeye gelmeden önceki evrede kovuşturulmasını düzenleyen yasadır.
Bir suçun mahkeme önüne gelebilmesi için gerekli evreler bu Yasada birleştirilmiş
ve bu düzenleme; “tahkikatı iptidaiye” olarak adlandırılmıştır.
Memurin Muhakematı Hakkında Kanunu Muvakkatın getirdiği kovuşturma
yönteminin adli kovuşturma yönteminden farkı, ilk soruşturmayı yapanla soruşturma
sonucunu karara bağlayan mercilerin ayrı oluşudur.
Ceza Muhakemeleri Usulü Yasasına göre soruşturma yetkisi Cumhuriyet
Savcısınındır. Memurin Muhakematı Hakkında Kanunu Muvakkat ile getirilen sistemin
temeli, bu Yasa kapsamındaki suçlarda Savcının soruşturma yetkisinin yönetim
organlarınca kullanılmasıdır.
Memurların yargılanması ile ilgili soruşturma sonucunda verilen kararlar,
yargılamanın gerekliliği (Lüzumu Muhakeme) ve yargılamaya gerek olmadığı (Men’i
Muhakeme) biçimde sonuçlanmaktadır.”]
Ön İnceleme Raporu
-3-
[Memurin Muhakematı Hakkında Kanunda 1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü
Kanununa yapılan atıf, “tahkikatı iptidaiye icrasında ve lüzum veya men’i muhakemeye ait
muamelâtı ile yapılacak hazırlık tahkikatını” kapsamaktadır. 4483 sayılı Memurlar ve Diğer
Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanunda öngörülen atıf ise, “ön inceleme ile
görevlendirilen kişi veya kişilerce yapılacak işlemler” ile sınırlı tutulmuştur.
“Ceza Muhakemeleri Usulü Yasasına göre soruşturma yetkisi Cumhuriyet
Savcısınındır. Memurin Muhakematı Hakkında Kanunu Muvakkat ile getirilen sistemin
temeli, bu Yasa kapsamındaki suçlarda Savcının soruşturma yetkisinin yönetim
organlarınca kullanılmasıdır.”(1) Bu Kanun uyarınca soruşturmacılar “hazırlık
soruşturması yapmakta” ve Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununda hazırlık
soruşturmasının yürütülmesinde “savcılara tanınan yetkileri kullanmakta”dır. Hazırlık
soruşturması, kamu davasının açılıp açılmayacağının araştırıldığı ceza muhakemesi
safhası olup usule ilişkin yetki kullanımını da kapsamaktadır.
Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanunda ön
incelemecilere tanınan yetki ise, Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununa göre “işlem
yapabilme”dir. Bunun “yetki dahilindeki delillerin toplanması” ile sınırlı tutulması
gerekmektedir. Başka bir anlatımla, 4483 sayılı Kanuna göre yapılan ön inceleme, ceza
yargılamasının bir aşaması değildir ve usule ilişkin hiçbir yetkiyi ve işlemi içermez.]
[Soruşturma evresi suç şüphesinin C.savcısı tarafından öğrenilmesiyle başlar.
YCGK. kararı, KT:17.10.2006, E:2006/5-165, K:2006/213.]
[Anayasa Mahkemesi kararı, KT: 27.02.1992, E: 1991/2, K: 1992/11.
“Ceza yargılaması soruşturmayla başlayan bir bütündür, ister genel kurallara,
ister memurların yargılanmasına ilişkin özel kurallara dayansın, soruşturmanın ilk
evresinden mahkemece verilen kararın kesinleşmesine kadar geçen bütün evrelerde
uygulanan kurallar, ceza yargılamasında uygulanan kurallardır.”
[4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun
Hazırlık soruşturmasını yapacak merciler
Madde 12 – (Değişik: 17/7/2004-5232/4 md.)
Hazırlık soruşturması genel hükümlere göre yetkili ve görevli Cumhuriyet
Başsavcılığı tarafından yapılır. Ancak Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri, Türkiye Büyük
Millet Meclisi Genel Sekreteri, müsteşarlar ve valiler ile ilgili olarak yapılacak olan hazırlık
soruşturması Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı veya Başsavcıvekili, kaymakamlar ile ilgili
hazırlık soruşturması ise il Cumhuriyet başsavcısı veya başsavcıvekili tarafından yapılır.
Hazırlık soruşturması sırasında hâkim kararı alınmasını gerektiren hususlarda;
Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Sekreteri,
müsteşarlar ve valiler için Yargıtayın ilgili ceza dairesine, kaymakamlar için il asliye ceza
mahkemesine, diğerleri için ise genel hükümlere göre yetkili ve görevli sulh ceza hâkimine
başvurulur.]
(1)
Anayasa Mahkemesinin 27.2.1992 gün ve E:1991/26, K:1992/11 sayılı kararı.
Ön İnceleme Raporu
-4-
CEZA MUHAKEMESİ KANUNUNDA HAZIRLIK SORUŞTURMASI SÜRECİNDE
CUMHURİYET SAVCILARINA TANINAN YETKİLER VE BUNLARIN ÖN İNCELEME İLE
GÖREVLENDİRİLENLER TARAFINDAN KULLANILMASI:
4483 sayılı Kanunun 6 ncı maddesinde yer verilen, “ön inceleme ile görevlendirilen kişi
veya kişiler, bu Kanunda hüküm bulunmayan hususlarda Ceza Muhakemeleri Usulü
Kanununa göre işlem yapabilirler” hükmü Hükümet tasarısında bulunmamaktadır.
HÜKÜMET TASARISI METNİ :
Ön inceleme yapanların yetkisi ve rapor
Madde 6. — Ön inceleme yapan kişi veya kişiler, bakanlık müfettişleri
ile kendilerini görevlendiren merciin bütün yetkilerini haizdirler.[bu Kanunda
hüküm bulunmayan hususlarda Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununa göre
işlem yapabilirler;] Gerektiğinde hakkında inceleme yapılan kişinin ifadesini de
almak suretiyle yetkileri dahilinde bulunan gerekli bilgi ve belgeleri toplayıp,
görüşlerini içeren bir rapor düzenleyerek durumu izin vermeye yetkili mercie
sunarlar. Ön inceleme birden çok kişi tarafından yapılmışsa, farklı görüşler
raporda gerekçeleriyle ayrı ayrı belirtilir.
Yetkili merci bu rapor üzerine soruşturma izni verilmesine veya
verilmemesine karar verir. İzin verilmemesine ilişkin kararlarda gerekçe
gösterilmesi zorunludur.
Önergede imzası bulunan bir Milletvekili
konuşmasında;
(2)
bu ibarenin madde metnine eklenmesine dair
“Tasarının 6 ncı maddesinde belirtilen ön inceleme yapacakların yetkileri de
açıklık kazanmamaktadır; kargaşa ve belirsizlik içerisindedir. Tasarıda, ön inceleme
yapacak kişi veya kişilerin yetkisi için bakın ne deniliyor: "...bakanlık müfettişleri ile
kendilerini görevlendiren merciin bütün yetkilerini haizdirler." Oysa, bakanlık
müfettişleri ile görevlendirme yapan mercilerin, bu hizmete ilişkin kanunî yetkileri
yoktur, aslında, açık olarak yoktur; Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununda vardır.
Nitekim, bu konu tespit edilmiş ve bir önergeyle, bütün gruplar anlaşmak suretiyle,
Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun ilgili hükümlerinin uygulanacağı ifade
edilmiştir.”
Diyerek eleştiride bulunmuş; dönemin Adalet Bakanı (3) bu konuşmaya verdiği cevapta;
“Biraz sonra, sanıyorum Sayın Başkanın oylamaya sunacağı ortak mutabakatı
yansıtan önergede de, Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun verdiği yetkilerin
kullanılabileceği ifade edilmektedir. O çerçeve içerisinde de, gerekirse, bilirkişi
dinleme olanağı da olacaktır.”
Yönünde açıklama yapmıştır.
(2)
(3)
Saffet Arıkan Bedük (Ankara)
Hikmet Sami Türk (Trabzon)
Ön İnceleme Raporu
-5-
4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanunun
hazırlanmasında güdülen amaç, “memurlar ve diğer kamu görevlilerinin görevleri sebebiyle
işledikleri suçlardan dolayı yargılanabilmeleri için izin vermeye yetkili mercileri belirtmek ve
izlenecek usulü düzenlemektir.” (4483 s.K.m.1)
Hatırlanacağı üzere, Memurin Muhakematı Hakkında Kanunun amacı da, “memurinin
vazifei memuriyetlerinden münbais veya vazifei memuriyetlerinin ifası sırasında hadis olan
cürümlerinden dolayı icrayı muhakemeleri şeraiti”ni belirlemektir. (MMHK.m.1) Bu iki amacın
ortak noktasının, aynı alanı düzenlemek olduğu bellidir.
Memurin Muhakematı Hakkında Kanunda 1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununa
yapılan atıf, “tahkikatı iptidaiye icrasında ve lüzum veya men’i muhakemeye ait muamelâtı
ile yapılacak hazırlık tahkikatını” kapsamaktadır.
4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanunda
öngörülen atıf ise, “ön inceleme ile görevlendirilen kişi veya kişilerce yapılacak işlemler” ile
sınırlı tutulmuştur.
“Ceza Muhakemeleri Usulü Yasasına göre soruşturma yetkisi Cumhuriyet Savcısınındır.
Memurin Muhakematı Hakkında Kanunu Muvakkat ile getirilen sistemin temeli, bu Yasa
kapsamındaki
suçlarda
Savcının
soruşturma
yetkisinin
yönetim
organlarınca
(4)
kullanılmasıdır.”
Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanunda ön
incelemecilere tanınan yetki ise, Ceza Muhakemesi Kanununa göre “işlem yapabilme”dir. Bunun
“yetki dahilindeki delillerin toplanması” ile sınırlı tutulması gerekmektedir. Başka bir anlatımla,
4483 sayılı Kanuna göre yapılan ön inceleme, ceza yargılamasının bir aşaması değildir ve usule
ilişkin hiçbir yetkiyi ve işlemi içermez.
Cumhuriyet Savcılarına Ceza Muhakemesi Kanununda tanınan yetkilerin kişi özgürlüğünü
kısıtlayıcı nitelikte olanları, “gecikmesinde sakınca bulunan hal” ile sınırlandırılmıştır.
Gecikmede sakınca bulunan hal, esas olarak hazırlık soruşturmasında ortaya çıkabilir ve
Cumhuriyet Savcısı tarafından yetki kullanımını gerektirir.
Bir olayda gecikmezlik bulunup bulunmadığını bir önleme başvurmak ve o konuda karar
vermek yetkisine sahip olan makam takdir edecektir. Bunlar da kural olarak yargıç (5) ve istisnaen
de savcı ya da onun emrindeki görevli olarak kolluk olabilecektir.
4483 sayılı Kanunun 6 ncı maddesi, ön inceleme ile görevlendirilen kişi veya kişileri, “bu
Kanunda hüküm bulunmayan hususlarda Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununa göre işlem
yapabilme,” yetkisi ile donatmıştır. Ön inceleme görevlisi, eğer Ceza Muhakemesi Kanununa göre
bir işlem tesis edecekse, bu Kanunda o işlem için öngörülen usullere uymak zorundadır.
(4)
Anayasa Mahkemesinin 27.2.1992 gün ve E:1991/26, K:1992/11 sayılı kararı.
5721 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu:
Soruşturmanın sulh ceza hâkimi tarafından yapılması
Madde 163 – (1) Suçüstü hâli ile gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde, Cumhuriyet savcısına erişilemiyorsa veya
olay genişliği itibarıyla Cumhuriyet savcısının iş gücünü aşıyorsa, sulh ceza hâkimi de bütün soruşturma işlemlerini
yapabilir.
(2) Kolluk âmir ve memurları, sulh ceza hâkimi tarafından emredilen tedbirleri alır ve araştırmaları yerine getirirler.
(5)
Ön İnceleme Raporu
-6-
Yukarıda da değinildiği üzere, 4483 sayılı Kanuna göre yapılan ön inceleme, ceza
yargılamasının bir aşaması değildir. Dolayısı ile, ön incelemeci tarafından, bu Kanun
çerçevesinde başvurulması ihtiyacı doğacak kişi hürriyetini engelleyici işlemlerin, Ceza
Muhakemesi Kanununun “Soruşturmada Cumhuriyet savcısının hâkim kararı istemi”
başlıklı 162 nci maddesinde yer verilen, “
“(1) Cumhuriyet savcısı, ancak hâkim tarafından yapılabilecek olan bir
soruşturma işlemine gerek görürse, istemlerini bu işlemin yapılacağı yerin sulh ceza
hâkimine bildirir. Sulh ceza hâkimi istenilen işlem hakkında, kanuna uygun olup
olmadığını inceleyerek karar verir ve gereğini yerine getirir.”
Hükmü doğrultusunda hakim kararı alınmalıdır. Zira 2709 sayılı Anayasanın “Özel
hayatın gizliliği” başlıklı 20 nci maddesinin ikinci fıkrasında,
“(Değişik: 3.10.2001-4709/5 md.) Millî güvenlik, kamu düzeni, suç
işlenmesinin önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlâkın korunması veya
başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması sebeplerinden biri veya
birkaçına bağlı olarak, usulüne göre verilmiş hâkim kararı olmadıkça; yine
bu sebeplere bağlı olarak gecikmesinde sakınca bulunan hallerde de
kanunla yetkili kılınmış merciin yazılı emri bulunmadıkça; kimsenin üstü,
özel kâğıtları ve eşyası aranamaz ve bunlara el konulamaz. Yetkili
merciin kararı yirmidört saat içinde görevli hâkimin onayına sunulur.
Hâkim, kararını el koymadan itibaren kırksekiz saat içinde açıklar; aksi
halde, el koyma kendiliğinden kalkar.”
Hükmüne yer verilmiştir. Yine Anayasanın “Konut dokunulmazlığı” başlıklı 21 nci
maddesinde,
“(Değişik: 3.10.2001-4709/6 md.) Kimsenin konutuna dokunulamaz. Millî
güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlık ve genel
ahlâkın korunması veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması
sebeplerinden biri veya birkaçına bağlı olarak usulüne göre verilmiş hâkim
kararı olmadıkça; yine bu sebeplere bağlı olarak gecikmesinde sakınca
bulunan hallerde de kanunla yetkili kılınmış merciin yazılı emri bulunmadıkça;
kimsenin konutuna girilemez, arama yapılamaz ve buradaki eşyaya el
konulamaz. Yetkili merciin kararı yirmidört saat içinde görevli hâkimin
onayına sunulur. Hâkim, kararını el koymadan itibaren kırksekiz saat içinde
açıklar; aksi halde, el koyma kendiliğinden kalkar.”
Denilmiştir.
Yukarıda metni yazılı her iki Anayasa maddesinde de geçen, “Millî güvenlik, kamu
düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlâkın korunması veya
başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması sebeplerinden biri veya birkaçına
bağlı olarak gecikmesinde sakınca bulunan hal” şartının ön inceleme yapılırken
gerçekleşmesi, ancak çok istisnai bir uygulamada kendini gösterebilir. Böyle bir durumda dahi,
gecikmesinde sakınca bulunduğunu takdire, Ceza Muhakemesi Kanunu ile yetkili kılınan merci,
Cumhuriyet Savcısıdır.
Ön İnceleme Raporu
-7-
Danıştay 1 nci Dairesi 18.04.1995 gün ve E:1995/77, K:1995/76 sayılı ve Ceza
Muhakemeleri Usulü Kanununun 143 ncü maddesinin ikinci fıkrasında yer alan,
“Müdafinin hazırlık evrakını incelemesi veya hazırlık evrakından suret alması
hazırlık soruşturmasının gayesini tehlikeye düşürebilecek ise Cumhuriyet
Savcısının talebi üzerine sulh hakimi kararıyla hazırlık soruşturması sırasında bu
hak kısıtlanabilir.”
Müdafiin dosyayı inceleme yetkisi (5271 s.CMK.)
Madde 153 – ….
(2) Müdafiin dosya içeriğini incelemesi veya belgelerden örnek alması,
soruşturmanın amacını tehlikeye düşürebilecek ise, Cumhuriyet savcısının
istemi üzerine, sulh ceza hâkiminin kararıyla bu yetkisi kısıtlanabilir.
Hükmünün uygulanmasına ilişkin kararında,
“Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun ... 143 ncü maddesi uyarınca, müdafiin
hazırlık soruşturmasına ilişkin belgeleri ve bu konuda oluşturulan dosyaların
tamamını inceleme ve belge örneklerini alma hakkı bulunduğundan; bu hakkın,
maddenin üçüncü fıkrası hükmü saklı kalmak kaydıyla, soruşturma amacını
tehlikeye düşürebileceği kanısıyla soruşturmacının Cumhuriyet Savcısına
başvurusu ve Savcının da bu yoldaki istemi üzerine, Sulh Ceza Hakimince
verilecek kararla kısıtlanabileceği,”
İlkesini benimsemiştir.
Danıştay’ın bu kararı verdiği tarihte Memurin Muhakematı Hakkında Kanun yürürlüktedir
ve bu Kanuna göre yapılan soruşturma, hazırlık soruşturmasıdır; soruşturmacılar da, Ceza
Muhakemeleri Usulü Kanun gereğince hazırlık soruşturmasını yürüten Cumhuriyet Savcısı
konumundadırlar.
4483 sayılı Kanuna göre ise, ön inceleme ile görevlendirilenlerin görüşlerini havi raporlar
yetkili merci tarafından karara bağlandıktan ve itiraz edilmişse idari yargı mercilerinin verdiği
kararlardan sonra Cumhuriyet Başsavcılığına gidebilmekte; savcının takipsizlik kararı verdiği
durumlarda hiç hakim önüne çıkılmadan hukuki süreç tamamlanabilmektedir.
Diğer taraftan bilindiği gibi, 4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin
Yargılanması Hakkında Kanunun “Hazırlık soruşturmasını yapacak merciler” başlıklı 12 nci
maddesinin son fıkrasında,
“Hazırlık soruşturması sırasında hâkim kararı alınmasını gerektiren
hususlarda; Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri, Türkiye Büyük Millet Meclisi
Genel Sekreteri, müsteşarlar ve valiler için Yargıtay’ın ilgili ceza dairesine,
kaymakamlar için il asliye ceza mahkemesine, diğerleri için ise genel
hükümlere göre yetkili ve görevli sulh ceza hâkimine başvurulur.”
Hükmü mevcuttur. Bu hüküm özel niteliktedir ve dolayısı ile, Ceza Muhakemesi Kanununda
aynı konuyu düzenleyen hükümlerden önce uygulanacaktır. Yasa koyucunun, hazırlık
soruşturması sırasında dahi hakim kararını öngördüğü bir anda, hazırlık
soruşturması ile hiç ilgisi bulunmayan ön inceleme aşamasında, hakim kararı
olmadan kişi hürriyetinin kısıtlanmasını kabul etmesi beklenemez.
Ön İnceleme Raporu
-8-
5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun “Soruşturmada Cumhuriyet savcısının hâkim
kararı istemi” başlıklı 162 nci maddesinde,
“(1) Cumhuriyet savcısı, ancak hâkim tarafından yapılabilecek olan bir
soruşturma işlemine gerek görürse, istemlerini bu işlemin yapılacağı yerin
sulh ceza hâkimine bildirir. Sulh ceza hâkimi istenilen işlem hakkında,
kanuna uygun olup olmadığını inceleyerek karar verir ve gereğini yerine
getirir.”
Denilmiştir.
2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 12 nci maddesi ile, “herkes, kişiliğine
bağlı, dokunulmaz, devredilmez, vazgeçilmez temel hak ve hürriyetlere” sahip kılınmıştır.
Bu haklardan bazıları aşağıda sıralanmıştır:










Kişinin dokunulmazlığı, maddî ve manevî varlığı, (m.17)
Kişi hürriyeti ve güvenliği, (m.19)
Özel hayatın gizliliği, (m.20)
Konut dokunulmazlığı, (m.21)
Haberleşme hürriyeti, (m.22)
Yerleşme ve seyahat, hürriyeti (m.23)
Basın hürriyeti, (m.28)
Mülkiyet hakkı, (m.35)
Hak arama hürriyeti, (m.)
Kanunî hâkim güvencesi. (m.37)
2709 sayılı “Anayasanın 13, 14 ve 15 ncü maddelerde ise özgürlüklere ya da bunların
kullanılmasına ilişkin genel sınırlamalar kurala bağlanmaktadır. Bu kuralların incelenmesi, herkes
için özgürlüğün asıl olduğunu bunların sınırlandırılmasının ise gerçekleşmesi güç koşullara
bağlandığını açıkça ortaya koymaktadır. Özgürlükler herkese hatta kişinin kendisine karşı bile
korunmuş, Yasa Koyucudan gelebilecek tecavüzlere karşı Anayasa Mahkemesi güvencesine
bağlanmıştır. Anayasamız özgürlüklere saygılı olunmasını istemekle yetinmemiş, bunların
kullanılmasını sağlayacak önlemler alınmasını Devletin temel amaç ve görevleri arasında saymak
suretiyle, özgürlükçü bir görüşü benimsemiştir. Gerçekten de, Anayasamızın 2 nci maddesinde
Türkiye Cumhuriyetinin insan haklarına saygılı bir Devlet olduğu belirtildikten sonra 5 nci
maddesinde “.kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle
bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî
ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya” çalışmasını devletin temel amaç ve
görevleri arasında saymıştır.
Klasik demokrasiler temel hak ve özgürlüklerin en geniş ölçüde sağlanıp güvence altına
alındığı rejimlerdir. Kişinin sahip olduğu dokunulmaz, vazgeçilmez, devredilmez, temel hak ve
özgürlüklerin özüne dokunulup tümüyle kullanılamaz hale getiren kısıtlamalar, demokratik toplum
düzeni gerekleriyle uyum içinde sayılamaz. Özgürlükçü olmak yanında, hukuk devleti olmak ve
kişiyi ön planda tutmak da aynı rejimin öğelerindendir.” (6)
(6)
Anayasa Mahkemesinin 26.11.1986 gün ve E:1985/8, K:1986/27 sayılı kararından.
Ön İnceleme Raporu
-9-
“Koruma tedbirleri insan hak ve hürriyetlerine önemli sınırlamalar getirdiği için, sadece
kanunlarda değil milletlerarası sözleşmelerde ve anayasalarda da düzenlenmiş, böylece temel
hak ve hürriyetlerin garanti altına alınması hedeflenmiştir. Gerçekten Birleşmiş Milletler İnsan
Hakları Evrensel Bildirgesinde, (7) İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesinde ve Birleşmiş Milletler
Medeni ve Siyasi Haklar Andlaşmasında koruma tedbirleri ile ilgili düzenlemeler mevcuttur.” (8)
“İnsan haklarına ilişkin uluslar arası belgelerde yer alan hükümlerle bireyin uluslar arası
hukukun bir süjesi konumuna getirildiği tartışmasızdır. Bu belgelerde devlet, başka devletlere karşı,
kendi vatandaşlarının bu haklardan yararlandırılacağına dair yükümlülük altına girmektedir.” (9)
5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununda, Cumhuriyet savcılarına hazırlık
soruşturması aşamasında tanına yetkilerden bazıları aşağıda sıralanmıştır:
(7)

BİLGİ VE BELGE İSTEME, (m.160,161,332)

TANIKLIK, BİLİRKİŞİ İNCELEMESİ VE KEŞİF
1. Tanıklık (m.43-61)
2. Bilirkişi incelemesi, (m.62-73)

GÖZLEM ALTINA ALINMA, MUAYENE, KEŞİF VE OTOPSİ
1. Gözlem altına alınma, (m.74-soruşturma evresinde sulh ceza hâkimi)
2. Şüpheli veya sanığın beden muayenesi ve vücudundan örnek
alınması, (m.75-gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde)
3. Diğer kişilerin beden muayenesi ve vücuttan örnek alınması, (m.76gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde)
4. Fizik kimliğin tespiti, (m.81)
5. Keşif, (m.83-gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde)
6. Yer gösterme, (m.85)
7. Otopsi, (m.87)

YAKALAMA VE GÖZALTI
1. Yakalama ve yakalanan kişi hakkında işlemler yapma, (m.90)
2. Gözaltına alma, (m.91)
3. Gözaltı işlemlerini denetleme, (m.92)
4. Yakalama emri ve nedenleri, (m.98- soruşturma evresinde sulh
ceza hâkimi)
5. Tutuklama kararı, (m.101- soruşturma evresinde Cumhuriyet
savcısının istemi üzerine sulh ceza hâkimi)
6. Adli kontrol ve hükmedecek merciler, (m.110-soruşturma
evresinde Cumhuriyet savcısının istemi üzerine sulh ceza
hâkimi)
İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi; “Madde-9: Hiç kimse keyfi olarak tutulamaz, alıkonulamaz veya
sürülemez. Madde-12:Hiç kimse özel hayatı, ailesi, meskeni veya yazışması hususlarında keyfi karışmalara, şeref ve
şöhretine karşı tecavüzlere maruz kalamaz. Herkesin bu karışma ve tecavüzlere karşı kanun ile korunmağa hakkı
vardır.”
(8)
GÖKÇEN, Dr.Ahmet, Ceza Mahkemesi Hukukunda Basit El Koyma, Adalet Matbaacılık, Ankara, 1994, s.16.
(9)
Danıştay 5 nci Dairesinin 22.05.1991 gün ve E:1986/1723, K:1991/933 sayılı kararı.
Ön İnceleme Raporu
- 10 -

ARAMA VE ELKOYMA
1. Arama kararı, (m.119- gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde)
2. Belge veya kâğıtları inceleme yetkisi, (m.122-Cumhuriyet savcısı
ve hâkim)
3. Elkoyma kararını verme yetkisi, (m.127- gecikmesinde sakınca
bulunan hâllerde)
4. Taşınmazlara, hak ve alacaklara elkoyma, (m.128-ancak hâkim
karar verebilir)
5. Postada elkoyma, (m.129-gecikmesinde sakınca bulunan
hâllerde)
6. Avukat bürolarında arama, elkoyma ve postada elkoyma, (m.130ancak mahkeme kararı ile olabilir)
7. Bilgisayarlarda, bilgisayar programlarında ve kütüklerinde arama,
kopyalama ve elkoyma, (m.134-hâkim tarafından karar verilir)

TELEKOMÜNİKASYON YOLUYLA YAPILAN İLETİŞİMİN DENETLENMESİ
1. İletişimin tespiti, dinlenmesi ve kayda alınması, (m.135gecikmesinde sakınca bulunan hallerde)

GİZLİ SORUŞTURMACI VE TEKNİK ARAÇLARLA İZLEME
1. Gizli soruşturmacı görevlendirilmesi, (m.139-gecikmesinde
sakınca bulunan hallerde)

İFADE VEYA SORGU
1. Zorla getirme, (m.146-hâkim, mahkeme veya Cumhuriyet savcısı
tarafından) (şüpheli veya sanık - Çağrıya rağmen gelmeyen tanık,
bilirkişi, mağdur ve şikâyetçi ile ilgili olarak da zorla getirme kararı
verilebilir.)
2. İfade ve sorgunun tarzı, (m.147)
3. İfade alma ve sorguda yasak usuller, (m.148)

SORUŞTURMA
1. İhbar ve şikâyet, (m.158)

KAMU DAVASININ AÇILMASI
1. Kamu davasını açma görevi, (m.170)
2. Kovuşturmaya yer olmadığına dair karar, (m.172)

SUÇUN MAĞDURU İLE ŞİKÂYETÇİNİN HAKLARI
1. Şikayetçi ve /veya mağdurun ifadesini alma, (m.233-236)

UZLAŞMA SAĞLAMA, (m.253)
Ön İnceleme Raporu
- 11 -
Tutanak Düzenleme / Zabıt Kâtibi Bulundurma :
5721 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun“Soruşturma evresinde yapılan işlemlerin
tutanağa bağlanması” başlıklı 169 ucu maddesi uyarınca,
“(1) Şüphelinin ifadesinin alınması veya sorgusu, tanık ve bilirkişinin
dinlenmesi veya bir keşif ve muayene sırasında Cumhuriyet savcısı veya
sulh ceza hâkiminin yanında bir zabıt kâtibi bulunur. Acele hâllerde, yemin
vermek koşuluyla, başka bir kimse, yazman olarak görevlendirilebilir.
(2) Her soruşturma işlemi tutanağa bağlanır. Tutanak, adlî kolluk görevlisi,
Cumhuriyet savcısı veya sulh ceza hâkimi ile hazır bulunan zabıt kâtibi
tarafından imza edilir.
(3) Müdafi veya vekil sıfatıyla hazır bulunduğu işlemlerle ilgili tutanakta
avukatın isim ve imzasına da yer verilir.
(4) Tutanak, işlemin yapıldığı yeri, zamanı ve işleme katılan veya ilgisi
bulunan kimselerin isimlerini içerir.
(5) İşlemde hazır bulunan ilgililerce onanmak üzere tutanağın kendilerini
ilgilendiren kısımları okunur veya okumaları için kendilerine verilir. Bu husus
tutanağa yazılarak ilgililere imza ettirilir.”
Danıştay 1 nci Dairesi, 01.11.1995 gün ve E:1995/195, K:1995/220 sayılı kararında,
“Memurin Muhakematı Hakkında Kanuna göre yapılan soruşturmalarda, sanık ve tanık
ifadelerinin alınmasında yeminli kâtip bulundurmanın zorunlu olmadığına,”
Karar vermiştir.
Yargıtay 9 ncu Ceza Dairesi 12.08.1997 gün ve E:1854, K:4687 sayılı kararında, “sorgu
tutanağında katip imzasının bulunmamasını Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun 161 nci
maddesine aykırılık olarak görmüş ve bozma nedeni saymıştır.” (10)
4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanunun 6 ncı
maddesinde, Ceza Muhakemesi Kanununa yapılan göndermenin, anılan işlemler yapılırken zabıt
katibi bulundurulmasını gerekli kıldığı düşünülmektedir.
Tercüman Bulundurma:
5721 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun“Tercüman bulundurulacak hâller” başlıklı
202 nci maddesi uyarınca,
“(1) Sanık veya mağdur, meramını anlatabilecek ölçüde Türkçe
bilmiyorsa; mahkeme tarafından atanan tercüman aracılığıyla duruşmadaki
iddia ve savunmaya ilişkin esaslı noktalar tercüme edilir.
(10)
ÜNVER, Naci, Ceza Yargılamasında Yasa Yolları ve Bireysel Başvuru Hakkı, ISBN:975-96096-7-3, Devran
Matbaacılık, Ankara, 1998, s.124
Ön İnceleme Raporu
- 12 -
(2) Engelli olan sanığa veya mağdura, duruşmadaki iddia ve savunmaya
ilişkin esaslı noktalar, anlayabilecekleri biçimde anlatılır.
(3) Bu madde hükümleri, soruşturma evresinde dinlenen şüpheli, mağdur
veya tanıklar hakkında da uygulanır. Bu evrede tercüman, hâkim veya
Cumhuriyet savcısı tarafından atanır.”
Bilgi ve Belge İsteme / Alma:
“Bir suçun işlendiğini öğrenen Cumhuriyet savcısının görevi” 5271 sayılı Ceza
Muhakemesi Kanununun 160 ıncı maddesinde,
“(1) Cumhuriyet savcısı, ihbar veya başka bir suretle bir suçun
işlendiği izlenimini veren bir hâli öğrenir öğrenmez kamu davasını
açmaya yer olup olmadığına karar vermek üzere hemen işin gerçeğini
araştırmaya başlar.
(2) Cumhuriyet savcısı, maddî
yargılamanın yapılabilmesi için,
marifetiyle, şüphelinin lehine ve
muhafaza altına almakla ve
yükümlüdür.”
gerçeğin araştırılması ve adil bir
emrindeki adlî kolluk görevlileri
aleyhine olan delilleri toplayarak
şüphelinin haklarını korumakla
Şeklinde tanımlanmış; aynı Kanununun “Cumhuriyet savcısının görev ve yetkileri”
başlıklı 161 inci maddesinde,
“(1) Cumhuriyet savcısı, doğrudan doğruya veya emrindeki adlî kolluk
görevlileri aracılığı ile her türlü araştırmayı yapabilir; yukarıdaki
maddede yazılı sonuçlara varmak için bütün kamu görevlilerinden her
türlü bilgiyi isteyebilir. Cumhuriyet savcısı, adlî görevi gereğince
nezdinde görev yaptığı mahkemenin yargı çevresi dışında bir işlem
yapmak ihtiyacı ortaya çıkınca, bu hususta o yer Cumhuriyet savcısından
söz konusu işlemi yapmasını ister.
(2) Adlî kolluk görevlileri, elkoydukları olayları, yakalanan kişiler ile
uygulanan tedbirleri emrinde çalıştıkları Cumhuriyet savcısına derhâl
bildirmek ve bu Cumhuriyet savcısının adliyeye ilişkin bütün emirlerini
gecikmeksizin yerine getirmekle yükümlüdür.
(3) Cumhuriyet savcısı, adlî kolluk görevlilerine emirleri yazılı; acele
hâllerde, sözlü olarak verir. (Ek cümle: 25/5/2005 - 5353/24 md.) Sözlü
emir, en kısa sürede yazılı olarak da bildirilir.
(4) Diğer kamu görevlileri de, yürütülmekte olan soruşturma
kapsamında ihtiyaç duyulan bilgi ve belgeleri, talep eden Cumhuriyet
savcısına vakit geçirmeksizin temin etmekle yükümlüdür.
Ön İnceleme Raporu
- 13 -
(5) Kanun tarafından kendilerine verilen veya kanun dairesinde
kendilerinden istenen adliye ile ilgili görev veya işlerde kötüye kullanma
veya ihmalleri görülen kamu görevlileri ile Cumhuriyet savcılarının sözlü
veya yazılı istem ve emirlerini yapmakta kötüye kullanma veya ihmalleri
görülen kolluk âmir ve memurları hakkında Cumhuriyet savcılarınca
doğrudan doğruya soruşturma yapılır. Vali ve kaymakamlar hakkında
2.12.1999 tarihli ve 4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin
Yargılanması Hakkında Kanun hükümleri, en üst dereceli kolluk
amirleri hakkında ise, hâkimlerin görevlerinden dolayı tâbi oldukları
yargılama usulü uygulanır.
(6) Ağır cezayı gerektiren suçüstü hâllerinde, bu Kanunun hükümleri
uygulanmak koşuluyla, vali ve kaymakamların kişisel suçlarından dolayı
haklarında genel hükümlere göre soruşturma yapılması kaymakamların
mensup oldukları il ve valilerin bulundukları ile en yakın il Cumhuriyet
başsavcısına aittir. Bu suçlarda kovuşturma yapmaya, soruşturmanın
yapıldığı yerin görevli mahkemesi yetkilidir.”
Denilmiştir.
Ön inceleme ile görevlendirilenler, 4483 sayılı Kanunun 6 ncı maddesi çerçevesinde
“yetkileri dahilinde olan” bilgi ve belgeleri toplayacak, yetkileri kapsamında olmayan bilgi ve
belgelerin temini amacı ile de ilgili Cumhuriyet Başsavcılığından talepte bulunabileceklerdir.
Bahse konu 6 ncı madde metninde, toplanacak bilgi ve belgeler için “gerekli” sınırlaması
yapılmıştır. Bu nedenle kişi ve kuruluşlardan, ön inceleme konusu ile bağlantılı olmayan bilgi ve
belge istenmesinden kaçınılması gerekmektedir.
Belgenin delil olma niteliği tanık ifadesinden önce gelmektedir. Dolayısı ile, “yazılı
belgelerin varlığı halinde tanık sözlerine itibar edilemez.” (11)
Uygulamada sık rastlanan bir durum da, sesli ve görüntülü kayıtların delil olma bakımından
taşıdıkları değerin belirlenmesidir. Anayasa Mahkemesi 17.08.1971 gün ve E/K:41/67 sayılı
kararında,
“Bir toplantıda hazır bulunanlar, zamanında ve usulünce tutanaklarla
saptanarak, o toplantıya ilişkin bulunduğu ileri sürülen ses bantlarına böylece
destek ve güç kazandırılmadıkça bant çevirilerine hukuk yönünden tam bir
güvenle bağlanıp dayanılamayacağı,”
Yönünde görüş oluşturmuştur.
İstenen Bilgi ve Belgelerin Verilmemesi Halinde yapılacak İşlem:
5271 sayılı CMK.’nun “Bilgi isteme” başlıklı 332 nci maddesinde,
“(1) Suçların soruşturma ve kovuşturması sırasında Cumhuriyet savcısı, hâkim
veya mahkeme tarafından yazılı olarak istenilen bilgilere on gün içinde cevap verilmesi
(11) Yargıtay 10 ncu Hukuk Dairesi, KT:10.09.1996, E:1996/6811, K:1996/6606.
Ön İnceleme Raporu
- 14 -
zorunludur. Eğer bu süre içinde istenen bilgilerin verilmesi imkânsız ise, sebebi ve en geç
hangi tarihte cevap verilebileceği aynı süre içinde bildirilir.
(2) Bilgi istenen yazıda yukarıdaki fıkra hükmü ile buna aykırı hareket etmenin Türk
Ceza Kanununun 257 nci maddesine aykırılık oluşturabileceği yazılır. Bu durumda
haklarında kamu davasının açılması, izin veya karar alınmasına bağlı bulunan
kişiler hakkında, yasama dokunulmazlığı saklı kalmak üzere, doğrudan soruşturma
yapılır.”
Hükmüne yer verilmiştir.
Ön İnceleme Raporu
- 15 -
I-BAŞLANGIÇ :
Raporun bu bölümünde ön inceleme onayı ile görev emrinin tarih ve sayısı
belirtilir. Rapordaki ek numarası gösterilir.
Ön inceleme onayının, 4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin
Yargılanması Hakkında Kanunun 3 üncü maddesinde belirtilen yetkililer tarafından bizzat
imzalanmış olması gerekir. Vekil de aynı yetkiye sahiptir.
[4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun
İzin vermeye yetkili merciler
Madde 3 – Soruşturma izni yetkisi
a) İlçede görevli memurlar ve diğer kamu görevlileri hakkında kaymakam,
b) İlde ve merkez ilçede görevli memurlar ve diğer kamu görevlileri hakkında vali,
c) Bölge düzeyinde teşkilatlanan kurum ve kuruluşlarda görev yapan memurlar ve
diğer kamu görevlileri hakkında görev yaptıkları ilin valisi,
d) Başbakanlık ve bakanlıkların merkez ve bağlı veya ilgili kuruluşlarında görev
yapan diğer memur ve kamu görevlileri hakkında o kuruluşun en üst idari amiri,
e) (Değişik : 17/7/2004-5232/1 md.) Bakanlar Kurulu kararı ile veya Başbakanlık ve
bakanlıklar ile bağlı kuruluşların merkez teşkilâtında görevli olup, ortak kararla atanan
memurlar ve diğer kamu görevlileri hakkında ilgili bakan veya Başbakan,
f) Türkiye Büyük Millet Meclisinde görevli memurlar ve diğer kamu görevlileri
hakkında Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Sekreteri, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel
Sekreteri ve yardımcıları hakkında Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı,
g) Cumhurbaşkanlığında görevli memurlar ve diğer kamu görevlileri hakkında
Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri, Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri hakkında
Cumhurbaşkanı,
h) Büyükşehir belediye başkanları, il ve ilçe belediye başkanları; büyükşehir, il ve
ilçe belediye meclisi üyeleri ile il genel meclisi üyeleri hakkında İçişleri Bakanı,
i) İlçelerdeki belde belediye başkanları ve belde belediye meclisi üyeleri hakkında
kaymakam, merkez ilçelerdeki belde belediye başkanları ve belde belediye meclisi üyeleri
hakkında bulundukları ilin valisi,
j) Köy ve mahalle muhtarları ile bu Kanun kapsamına giren diğer memurlar ve kamu
görevlileri hakkında ilçelerde kaymakam, merkez ilçede vali,
Yokluklarında ise vekilleri tarafından bizzat kullanılır.
Yetkili mercilerin saptanmasında, memur veya kamu görevlisinin suç tarihindeki
görevi esas alınır.
Ast memur ile üst memurun aynı fiile iştiraki halinde izin, üst memurun bağlı olduğu
merciden istenir.]
Soruşturma izni verme yetkisinin devri mümkün değildir.
Üst merci alt merciin yetkisini kullanamaz.
[Yargıtay Ceza Genel Kurulu, E:2006/4-38, K:2006/94, KT:28.03.2006.
“Bu hükümlerin birlikte değerlendirilmesinde, Başbakan Yardımcıları ile Devlet
Bakanlarının soruşturma izni verme yetkilerinin bulunmadığı, bizzat Başbakana ait olan bu
Ön İnceleme Raporu
- 16 -
yetkinin Devlet Bakanlarına devrinin mümkün olmadığı, teşkilat yasalarında yer alan yetki
devri ile ilgili hükümlerin, sadece o kuruluşun teşkilat yasasındaki yetkileri kapsadığı, 4483
sayılı Yasada yetki devri ile ilgili bir hükme yer verilmediği, bunun nedeninin yetkinin
bizzat yetkilisi veya vekili tararından kullanılmasının amaçlandığı anlaşılmaktadır."
gerekçesiyle Başbakan tarafından verilmiş soruşturma izni bulunmadığından ve yargılama
koşulunun gerçekleşmediğinden yargılamanın durdurulmasına karar verilmiştir.
4483 sayılı Yasa uyarınca soruşturma izni istenmesi de, dava zamanaşımını
durduran nedenlerden "izin" hali ile ilgilidir. Bir memurun işlediği görev .suçu nedeniyle C.
Savcısının yetkili makama soruşturma izni almak için başvurmasıyla dava zamanaşımı
duracak, 4483 sayılı Yasada belirtilen "yetkili makamın" soruşturma izni vermesiyle süre
kaldığı yerden işlemeye başlayacaktır.”]
[Ceza Genel Kurulu, E:2004/4-169, K:2004/197, KT: 12.10.2004.
Anayasamızın 129 uncu maddesinin 6 ncı fıkrasında, "memurlar ve diğer kamu
görevlileri hakkında işledikleri iddia edilen suçlardan ötürü ceza kovuşturması açılmasının,
kanunun gösterdiği idari merciin iznine bağlı" olduğu belirtilmektedir.
Anayasal norm doğrultusunda çıkartılan 4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu
Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanunun 3 üncü maddesinde de, memurlar ve diğer
kamu görevlileri hakkında soruşturma izni vermeye yetkili merciler gösterilmiştir. Anılan
maddenin gerekçesinde belirtildiği üzere, izin vermeye yetkili mercilerin
belirlenmesindeki kıstas, memurlar ve diğer kamu görevlilerinin atama biçimi ile idari
yapımızdaki hiyerarşidir.]
Ön İnceleme Raporu
- 17 -
II-RAPOR KAPSAMI DIŞINDA BIRAKILAN KONULAR VE NEDENLERİ :
4483 sayılı Kanunun kapsamına giren kurumlar, görevliler ve fiiller 2 nci
maddesinde belirtilmiştir
[4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun.
Kapsam
Madde 2 – Bu Kanun,Devletin ve diğer kamu tüzel kişilerinin genel idare esaslarına
göre yürüttükleri kamu hizmetlerinin gerektirdiği asli ve sürekli görevleri ifa eden memurlar
ve diğer kamu görevlilerinin görevleri sebebiyle işledikleri suçlar hakkında uygulanır.
Görevleri ve sıfatları sebebiyle özel soruşturma ve kovuşturma usullerine tabi
olanlara ilişkin kanun hükümleri ile suçun niteliği yönünden kanunlarda gösterilen
soruşturma ve kovuşturma usullerine ilişkin hükümler saklıdır.
Ağır cezayı gerektiren suçüstü hali genel hükümlere tabidir.
Disiplin hükümleri saklıdır.
(Ek: 2/1/2003-4778/33 md.) 765 sayılı Türk Ceza Kanununun 243 ve 245 inci
maddeleri ile 1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun 154 üncü maddesinin
dördüncü fıkrası kapsamında açılacak soruşturma ve kovuşturmalarda bu Kanun
hükümleri uygulanmaz.]
4483 sayılı Kanuna tabi olan / olmayan konular ve kişiler :
Kuruluş kanunlarında, personeline 4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu
Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanunun uygulanmayacağı veya özel hukuk
hükümlerine tabi olduğu belirtilen kamu tüzel kişilerinde çalışanlar bu Kanun kapsamına
girmez.
Kuruluş kanunlarında, 4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin
Yargılanması Hakkında Kanunun uygulanacağı belirtilen kamu tüzel kişileri personeli
hakkında ise bu Kanun hükümleri uygulanır.
Ağır cezayı gerektiren suçüstü hali genel hükümlere tabidir.
Disiplin hükümleri saklıdır.
İşkence ve kötü muamele suçlarının soruşturulması genel hükümlere tabidir.
Bu bağlamda;
A) Hakkında iddia bunan kişi ya da kişiler, görevleri ve sıfatları sebebiyle özel
soruşturma ve kovuşturma usullerine tâbi iseler;
B) İddia konusu olayda veya kişide bağ ve ortaklık / aynı fiile iştirak hali
bulunmaması nedeniyle ayrıca rapor düzenlenecekse;
C) Hakkında iddiada bulunanlardan biri veya birkaçı, Devletin ve diğer kamu tüzel
kişilerinin genel idare esaslarına göre yürüttükleri kamu hizmetlerinin gerektirdiği asli ve
sürekli görevleri ifa eden memurlar ve diğer kamu görevlilerinden değilse;
Ön İnceleme Raporu
- 18 -
D) Memur ve diğer kamu görevlisinin işlediği ileri sürülen suç, görev sebebiyle
işlenmiş bir suç vasfında değilse;
E) İddia konularının bir kısmı ile ilgili olarak daha önce rapor düzenlenmişse;
F) 3628 sayılı Mal Bildiriminde Bulunulması, Rüşvet ve Yolsuzluklarla Mücadele
Kanunu uyarınca, Tevdi Raporu düzenlenip Cumhuriyet Başsavcılığına verilmişse /
verilecekse;
G) İddia konusunun, disiplin cezası uygulamasını gerektirmesi nedeni ile Disiplin
Soruşturma Raporu düzenlenmişse / düzenlenecekse;
H) İddia konusunun, hukuki yönden tazmin sorumluluğunu içermesi nedeni ile
Tazmin Raporu düzenlenmişse / düzenlenecekse;
[Danıştay İkinci Dairesi, KT: 04.07.2001, E:2001/1009, K:2001/1917.
“İtiraz edenlerin üstlerine atılan eylemlerin (1-Gerçeğe aykırı geçici işçi görev
yolluğu bildiriminde bulunarak haksız yere yolluk almak. 2-Gerçeğe aykırı yurtdışı geçici
görev yolluğu bildiriminde bulunarak haksız yere yolluk atmak. 3-Yurtdışı gezilerinde
yüksek fiyat ihtiva eden biletleri kullanmak.) tazmini niteliğinin bulunduğu, TCK'na göre
kovuşturulması gereken suçlardan olmadığı anlaşıldığından, ilgililerin itirazlarının kabulü
ile haklarında soruşturma izni verilmesine ilişkin kararın kaldırılmasına,”]
[6245 sayılı Harcırah Kanunu,
Hilafı hakikat beyanname verenler:
Madde 60 – Bu kanuna göre tahakkuk edecek, istihkakın miktarını artıracak şekilde-maddi hatalar
hariç-hilafı hakikat beyanname verenler hakkında, mensup oldukları kurumların inzibat, memurin, müdürler
komisyonları gibi salahiyetli heyet ve makamlarının kararı ile ve işlenen suçun mahiyet ve şümulüne göre
rütbe veya sınıf tenzili veya ihraç cezalarından her hangi biri tatbik olunur ve bu gibilerin bu suretle
aldıkları fazla harcırah, Devlet özel idare ve belediyelerce Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Kanununa göre
ve bu kanuna tabi diğer kurumlarca da umumi hükümlere tevfikan tahsil olunur.
Suçlu hakkında idarece ittihaz olunan inzibati kararlar cezai takibata mani olmayıp bu gibiler
hakkında ayrıca hukuku amme davası ikame ve kanuni takibat icra olunur.]
Bu konular Rapor kapsamı dışında bırakılır.
Kapsam dışı bırakılan konu bulunmasa bile, <Kapsam Dışı Bırakılan Konular ve
nedenleri> başlığının açılması ve konu yoksa <Yoktur.> şeklinde belirtilmesi”
gerekmektedir.
AÇIKLAMA :
5237 sayılı Türk Ceza Kanunu :
Madde 6- (1) Ceza kanunlarının uygulanmasında;
a) Vatandaş deyiminden; fiili işlediği sırada Türk vatandaşı olan kişi,
b) Çocuk deyiminden; henüz onsekiz yaşını doldurmamış kişi,
c) Kamu görevlisi deyiminden; kamusal faaliyetin yürütülmesine atama veya seçilme
yoluyla ya da herhangi bir surette sürekli, süreli veya geçici olarak katılan kişi,
d) Yargı görevi yapan deyiminden; yüksek mahkemeler ve adlî, idarî ve askerî mahkemeler
üye ve hakimleri ile Cumhuriyet savcısı ve avukatlar,
Ön İnceleme Raporu
- 19 -
e) Gece vakti deyiminden; güneşin batmasından bir saat sonra başlayan ve doğmasından bir
saat evvele kadar devam eden zaman süresi,
f) Silah deyiminden;
1. Ateşli silahlar,
2. Patlayıcı maddeler,
3. Saldırı ve savunmada kullanılmak üzere yapılmış her türlü kesici, delici veya bereleyici
alet,
4. Saldırı ve savunma amacıyla yapılmış olmasa bile fiilen saldırı ve savunmada kullanılmaya
elverişli diğer şeyler,
5. Yakıcı, aşındırıcı, yaralayıcı, boğucu, zehirleyici, sürekli hastalığa yol açıcı nükleer,
radyoaktif, kimyasal, biyolojik maddeler,
g) Basın ve yayın yolu ile deyiminden; her türlü yazılı, görsel, işitsel ve elektronik kitle
iletişim aracıyla yapılan yayınlar,
h) İtiyadi suçlu deyiminden; kasıtlı bir suçun temel şeklini ya da daha ağır veya daha az
cezayı gerektiren nitelikli şekillerini bir yıl içinde ve farklı zamanlarda ikiden fazla işleyen kişi,
i) Suçu meslek edinen kişi deyiminden; kısmen de olsa geçimini suçtan elde ettiği kazançla
sağlamaya alışmış kişi,
j) Örgüt mensubu suçlu deyiminden; bir suç örgütünü kuran, yöneten, örgüte katılan veya
örgüt adına diğerleriyle birlikte veya tek başına suç işleyen kişi,
Anlaşılır.
5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu :
Tanımlar
Madde 2 – (1) Bu Kanunun uygulanmasında;
a) Şüpheli: Soruşturma evresinde, suç şüphesi altında bulunan kişiyi,
b) Sanık: Kovuşturmanın başlamasından itibaren hükmün kesinleşmesine kadar, suç
şüphesi altında bulunan kişiyi,
c) Müdafi: Şüpheli veya sanığın ceza muhakemesinde savunmasını yapan avukatı,
d) Vekil: Katılan, suçtan zarar gören veya malen sorumlu kişiyi ceza muhakemesinde temsil
eden avukatı,
e)Soruşturma: Kanuna göre yetkili mercilerce suç şüphesinin öğrenilmesinden
iddianamenin kabulüne kadar geçen evreyi,
f) Kovuşturma: İddianamenin kabulüyle başlayıp, hükmün kesinleşmesine kadar geçen
evreyi,
g) İfade alma: Şüphelinin kolluk görevlileri veya Cumhuriyet savcısı tarafından soruşturma
konusu suçla ilgili olarak dinlenmesini,
h) Sorgu: Şüpheli veya sanığın hâkim veya mahkeme tarafından soruşturma veya
kovuşturma konusu suçla ilgili olarak dinlenmesini,
i) Malen sorumlu: Yargılama konusu işin hükme bağlanması ve bunun kesinleşmesinden
sonra, maddî ve malî sorumluluk taşıyarak hükmün sonuçlarından etkilenecek veya bunlara
katlanacak kişiyi,
j) Suçüstü:
1. İşlenmekte olan suçu,
2. Henüz işlenmiş olan fiil ile fiilin işlenmesinden hemen sonra kolluk, suçtan zarar gören
veya başkaları tarafından takip edilerek yakalanan kişinin işlediği suçu,
3. Fiilin pek az önce işlendiğini gösteren eşya veya delille yakalanan kimsenin işlediği suçu,
k) Toplu suç: Aralarında iştirak iradesi bulunmasa da üç veya daha fazla kişi tarafından
işlenen suçu,
Ön İnceleme Raporu
- 20 -
l) Disiplin hapsi: Kısmî bir düzeni korumak amacıyla yaptırım altına alınmış olan fiil
dolayısıyla verilen, seçenek yaptırımlara çevrilemeyen, önödeme uygulanamayan, tekerrüre esas
olmayan, şartla salıverilme hükümleri uygulanamayan, ertelenemeyen ve adlî sicil kayıtlarına
geçirilmeyen hapsi,
İfade eder.
Ön İnceleme Raporu
- 21 -
“GENEL İDARE ESASLARINA GÖRE YÜRÜTÜLEN KAMU HİZMETİ” İLE
“ASLİ VE SÜREKLİ GÖREV” NE DEMEKTİR?
Danıştay Birinci Dairesi kararı, KT:17.04.2000, E: 2000/29, K:2000/59.
“Bilindiği üzere, kamu hizmeti,
- umuma arzedilen,
- sürekli ve kesintisiz bir biçimde işlemesi zorunlu,
- toplumun genel ve ortak gereksinimlerini karşılamak amacıyla kanunla kurulan
idarenin,
- doğrudan ya da yakın gözetim ve sorumluluğu altında
- kamusal yetki ve usuller kullanarak yürüttüğü
faaliyetlerdir. Bu faaliyetler, Anayasanın 128 inci maddesinde belirtildiği gibi genel idare
esaslarına göre yürütülür.
Asli ve sürekli görevler,
 genel idare esaslarına göre,
 kamu gücü kullanılarak yürütülen görevlerdir.
Bu görevlerde kamu gücünü kullanarak çalışanlar ise, kamu görevlileridir.
Kamu görevlileri,
> kamu hizmetinin gerektirdiği asli ve sürekli görevlerde
> yönetime kamu hukuku ilişkisi ile bağlı olarak çalışan,
> kendilerine kadro tahsis edilen,
> bütçeden ödeme yapılan ve
> haklarında yasalarda belirlenen özel kurallar uygulanan
memurlar ile diğer kamu görevlileridir.
Bu durumda, genel idare esaslarına göre asli ve sürekli görevlerde çalışmayan, kamu
gücünü kullanma yetkisi olmayan personel 4483 sayılı Yasa kapsamına girmemektedir. Nitekim
bunlar, yaptıkları hizmet kamu görevi olarak kabul edilmediğinden Türk Ceza Kanununun
uygulamasında memur sayılmamaktadırlar. Maddi ceza hukuku yönünden memur sayılmayan ve
memur suçlarıyla cezalandırılmayan bu kişileri usul hukuku yönünden ayrıcalıklı bir duruma getirip
memurlar gibi soruşturmaya tabi tutmak düşünülemez.”
Anayasa Mahkemesi Kararı, 09/02/1993 gün ve E:1992/44,K:1993/7.
“Genel idare esaslarına göre yürütülen kamu hizmetlerinin gerektirdiği asli ve sürekli
görevlerde kadro esastır.”
Ön İnceleme Raporu
- 22 -
KİMLER “MEMURLAR VE DİĞER KAMU GÖREVLİLERİ” KAPSAMINDADIR?
2709 sayılı T.C. Anayasasının “D. Kamu hizmeti görevlileriyle ilgili hükümler / 1. Genel
ilkeler” başlıklı 128 inci maddesinde;
“Devletin, kamu iktisadi teşebbüsleri ve diğer kamu tüzelkişilerinin genel idare
esaslarına göre yürütmekle yükümlü oldukları kamu hizmetlerinin gerektirdiği asli ve
sürekli görevler, memurlar ve diğer kamu görevlileri eliyle görülür.
Memurların ve diğer kamu görevlilerinin nitelikleri, atanmaları, görev ve yetkileri,
hakları ve yükümlülükleri, aylık ve ödenekleri ve diğer özlük işleri kanunla
düzenlenir.
Üst kademe yöneticilerinin yetiştirilme usul ve esasları, kanunla özel olarak
düzenlenir.”
Hükmü; “2. Görev ve sorumlulukları, disiplin kovuşturulmasında güvence” başlıklı 129
uncu maddesinde;
“Memurlar ve diğer kamu görevlileri Anayasa ve kanunlara sadık kalarak
faaliyette bulunmakla yükümlüdürler.
Memurlar ve diğer kamu görevlileri ile kamu kurumu niteliğindeki meslek
kuruluşları ve bunların üst kuruluşları mensuplarına savunma hakkı tanınmadıkça
disiplin cezası verilemez.
Uyarma ve kınama cezalarıyla ilgili olanlar hariç, disiplin kararları yargı denetimi
dışında bırakılamaz.
Silahlı Kuvvetler mensupları ile hakimler ve savcılar hakkındaki hükümler
saklıdır.
Memurlar ve diğer kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken işledikleri
kusurlardan doğan tazminat davaları, kendilerine rücu edilmek kaydıyla ve kanunun
gösterdiği şekil ve şartlara uygun olarak, ancak idare aleyhine açılabilir.
Memurlar ve diğer kamu görevlileri hakkında işledikleri iddia edilen suçlardan
ötürü ceza kovuşturması açılması, kanunla belirlenen istisnalar dışında, kanunun
gösterdiği idari merciin iznine bağlıdır.” hükmü mevcuttur.
5237 sayılı Türk Ceza Kanununun “Tanımlar” başlıklı 6 ncı maddesinde (c) bendinde kamu
görevlisi,
“Kamu görevlisi deyiminden; kamusal faaliyetin yürütülmesine atama veya
seçilme yoluyla ya da herhangi bir surette sürekli, süreli veya geçici olarak katılan
kişi,”
Olarak tarif edilmiştir.
Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kurulu, KT:20.01.1986, E:1985/6, K: 1986-1.
“Devlet Memurları Kanununa göre; memur, kuruluş biçimine bakılmaksızın Devlet ve
diğer kamu tüzel kişileri eli ile genel idare esaslarına göre yürütülen asli ve sürekli kamu hizmetinin
ifası ile görevlendirilen kişidir. Görülüyor ki, bu tanımda da ağırlık, Devlet ve diğer kamu tüzel
kişileri tarafından yürütülen kamu hizmetleri üzerinde toplanmaktadır. Görevin Devlet veya diğer
kamu tüzel kişileri için görülüyor olması, görevin yapıldığı kuruluşun Devlet veya diğer kamu tüzel
kişisi bulunması asli şartlardandır.”
Ön İnceleme Raporu
- 23 -
YCGK. kararı, KT:20.01.1969, E:693, K:17.
“… İdare hukukundaki memur ile ceza hukukundaki memur arasında herhangi bir
benzerlik yoktur. Bütün devlet görevlilerini ceza yasası alanında memur saymak ceza yasasının
güttüğü hedefe aykırıdır. Genel ceza uygulamasında memur, kamu görevi yapan kimsedir.”
YHGK. kararı, KT:14.09.1983, E:4-1714, K:803.
“… Kamu görevlisi ifadesinin iki ana unsuru içerdiği, birincisinin görevlinin bir kamu
hizmetini yüklenmiş olması ve ikincisi ise bu görev karşılığında kendisine Devlet bütçesinden
maaş, ücret, ödenek gibi her ne nam altında olursa olsun bir bedel ödenmesi gerektiği…”
Yargıtay Beşinci Ceza Dairesi, KT:03.02.1982, E:3889, K:232.
“… Kamu görevi, devletin devlet olarak gerçekleştirmesi zorunlu bulunan işlerdir. Memur,
kamu görevi yapan kimsedir… kamu hizmeti, devletin devlet olarak kamu yararına yapmak
zorunluluğunda olduğu işler dışındaki herkesin yararına yaptıkları işlerdir ki, bu hizmetlerin devlet
tarafından yapılması zorunluluğu yoktur.”
YCGK. kararı, KT:25.11.1985, E:1-410, K:595.
“… Memur, Devlete ait bir iktidar ve yetkiyi kullanarak hukuksal işlem ve eylemin
uygulanmasını gerçekleştirenle, bu hukuksal işlem ve eylemin uygulanmasına Kamu Hukuku
usulüne uygun şekilde katılan ve yardım eden kişidir.”
YCGK. kararı, KT:...1966, E:473, K:375.
“… Bir hizmetlinin memur sayılıp sayılmaması mücerret tabi olduğu mali duruma göre
değil, bağlı bulunduğu müessesenin ve kendisinin ifa ettiği hizmet ve görevi yönünden nazara
alınması gerekir.”
YHGK. kararı, KT:08.02.1995, E:1994/10-774.
"Diğer kamu görevlileri deyimi, Anayasa'da bir terim olarak yer almıştır. 68 inci maddede
(12)
açıkça (yaptıkları hizmet bakımından işçi niteliği taşımayan diğer kamu görevlileri)
biçimindeki sözcük dizisiyle terim tanımlanmış ve buna özdeş olarak 76 ncı maddede (13) tanım
yinelenmiştir. Bir bütünlük gösteren 129 uncu maddenin son paragrafı, "Memurlar ve (diğer kamu
görevlileri) hakkında işledikleri iddia edilen suçlardan ötürü ceza kovuşturması açılması, kanunla
belirlenen istisnalar dışında, kanunun gösterdiği idari merciin iznine bağlıdır" biçimindedir.
Öyleyse "diğer kamu görevlileri" kovuşturma bakımından idari izine bağlıdır.
Öte yandan, 129 uncu maddeyle bağlantılı 128 inci maddede "memurların ve (diğer kamu
görevlilerinin) nitelikleri, atanmaları, görev ve yetkileri, hakları ve yükümlülükleri, aylık ve
ödenekleri ve diğer özlük işleri kanunla düzenlenir" denilmektedir.
İşçilerin "atanmaları" değil bireysel ya da toplu iş sözleşmeleri ile işe alınmaları söz
konusudur.
"Diğer kamu görevlilerinden" amacın, seçimle göreve gelenler ve bu arada TRT
Yüksek Kurulu Başkanı, Üniversite Rektörü, Senato Üyesi gibi kişiler olduğu yargısal kararlarla
belirlenmiştir. Bakan da bunlardandır. "İstisna" anılanlar için sözkonusudur.
(12)
(13)
“Parti kurma, partilere girme ve partilerden ayrılma” başlıklıdır.
“Miletvekili seçilme yeterliliği” başlıklıdır.
Ön İnceleme Raporu
- 24 -
Memurlar ve diğer kamu görevlileri arasında, en azından "yetki" ve "aylık"
konusunda benzerlik vardır; dolayısıyla, işçiler diğer kamu görevlileri kümesinin dışında yer
alırlar.
Konuya ilişkin bu genel açıklamalar ışığında yeniden önümüzdeki olaya baktığımızda,
davalı ekip şefinin seçimle göreve gelenler gibi diğer kamu görevlisi olmadığı belirgindir. İşçiler de
bu kapsama girmediğine göre, onun memur veya işçi olup olmadığı açık değildir. Bu durumda,
sağlıklı ve hukuksal bir çözüme ulaşılabilmesi için öncelikle davalının statüsü tam olarak
araştırılmalıdır. Memursa, hakkındaki dava, husumet yönünden reddedilmeli; işçiyse, işin esasına
girilerek hüküm kurulmalıdır.”
Karşı Oy: YHGK. kararı, KT:08.02.1995, E:1994/10-774.
657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'nun 13. maddesinde, 129/5.
maddeye koşul şöyle bir hüküm getirilmiştir. "Kişiler Kamu Hukukuna tabi
görevlerle ilgili olarak uğradıkları zararlardan ötürü bu görevleri yerine getiren personel
aleyhine değil, ilgili Kurum aleyhine dava açarlar." Görüldüğü gibi maddede bilinçli
olarak memur sözcüğü değil personel sözcüğü kullanılmıştır. Personel
kavramının ise hem memurları, hem sözleşmelileri hem de işçileri
kapsadığı konusunda kuşku duyulmamalıdır. Böylece "diğer Kamu
görevlisi"nin maddede kim olduğu tanımlanırken çoğunluğun kabul ettiği
gibi daraltıcı bir yoruma değil genişletici yoruma değer verilmelidir. Öyleki
umulmayan hal ve mücbir sebep nedeniyle İdare personel atamaya vakit
bulamadan herhangi bir kişi tarafından kendiliğinden İdare'nin
amacına uygun olarak Kamu görevi yerine getirilirken üçüncü kişilere
zarar verilmiş ise İdare bu zararı tazminle sorumludur.”
Yargıtay Beşinci
Ceza Dairesi kararı, KT:28.06.2002, E:2000/8407,
K:2001/4626.
“İşçi statüsünde bulunmakla beraber eleman yetersizliği nedeniyle belediye ceza ve
gelirlerinin tahsilatında görevlendirilen bu şekilde görevlendirilmelerinde yasal bir engel
bulunmadığı gibi bu görevi itirazsız kabul edip fiilen tahsilat görevini yerine getiren ...”
Ön İnceleme Raporu
- 25 -
“GÖREV SEBEBİYLE İŞLENEN SUÇ” NE DEMEKTİR?
Bir “memur veya diğer kamu görevlisinin” işlediği iddia edilen suça, 4483 sayılı
uygulanabilmesi için gerekli temel şartlardan başta geleni, o suçun “görev sebebiyle” işlenmiş
olmasıdır.
“Memurlar ve diğer kamu görevlilerinin yargılanması hakkındaki 4483 sayılı
Yasanın, suç yönünden kapsamını belirleyen görevi sebebiyle işlenen suç kavramı,
memuriyet görevinden doğan, görev ile bağlantılı ve görevden yararlanarak işlenebilen
suçları, (…) ifade eder." [Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 17.02.2004 tarihli, E:2004/2-10,
K:2004/40 sayılı kararı.]
“Görev sebebiyle işlenen suçlar memuriyet görevinin ifası nedeniyle işlenen
suçları içermektedir. Suçun memuriyet görevinden doğmuş sayılması için
memuriyet işleriyle ilgili olması, diğer bir anlatımla suçu doğuran fiil ile kişinin
görevi arasında illiyet bağı bulunması gerekmektedir.” [Danıştay Birinci Dairesinin
17.04.2000 tarihli, E: 2000/29, K:2000/59 sayılı kararı.]
Danıştay İkinci Dairesi kararı, KT:22.06.2000, E:2000/2035, K:2000/2963.
“… 4483 sayılı Kanununun 2 nci maddesinin 1 inci fıkrasında; Bu Kanun Devletin ve diğer
kamu tüzel kişilerinin genel idare esaslarına göre yürüttükleri kamu hizmetlerinin gerektirdiği asli
ve sürekli görevleri ifa eden memurlar ve diğer kamu görevlilerinin görevleri sebebiyle işledikleri
suçlar hakkında uygulanacağı hükme bağlanmış olup, adı geçen kamu görevlisinin söz konusu
eyleminin [basın toplantısında bir gazete yetkilisine hakaret etmek] görev sebebiyle
işlenmiş suç niteliğinde olmadığı, dolayısı ile bu Kanun kapsamında bulunmadığı anlaşıldığından
itirazın kabulüne, yetkili merci tarafından verilen soruşturma izni verilmesi hakkında kararın
kaldırılmasına ve genel hükümlere göre işlem yapılmak üzere dosyanın geri çevrilmesine,”
Yargıtay İkinci Ceza Dairesi kararı, KT: 27.02.2006, E:2005/4591, K:2006/3340.
“Belediyede zabıta memuru olarak görev yapan müşteki ile sanık arasında gazete okuma
yüzünden çıkan tartışmada, sanığı müştekiye "gazeten kadar konuş" şeklinde sözler söyleyerek
gazeteyi müştekinin yüzüne karşı fırlatması şeklinde gerçekleşen olayda, sanığın müştekiye karşı,
görev başında ancak görevden kaynaklanmayan bir nedenle sövme suçunu işlediğinin
anlaşılmasına göre,…
5237 Sayılı TCK.nun 125 inci maddesinde düzenlenen ve sanığın eylemine uyan hakaret
suçunun aynı kanunun 131/l inci maddesi gereğince kamu görevlisine karşı görevinden dolayı
işlenmesi hali hariç olmak üzere soruşturulması ve kovuşturulmasının şikayete bağlı olması ve
mağdurun şikayetçi olması karşısında aynı kanunun 73.maddesiyle 5271 Sayılı Ceza Muhakemesi
Kanununun 253 ve 254 üncü maddeleri gereğince uzlaştırma işlemi yapılıp sonucuna göre karar
verilmesi gerekir.”
Yargıtay İkinci Ceza Dairesi kararı, KT: 03.07.2003, E:2003/1733, K:2006/8101.
“Belediye başkan vekili olan sanığın 3091 sayılı Yasa gereğince yapılan keşfe belediyeyi
temsilen katıldığının araştırılarak; görevli olması halinde hakkında 4483 sayılı Yasa gereği işlem
yapılacağı ve eylemin şahsi dava konusu olamayacağı gözetilmelidir.”
Ön İnceleme Raporu
- 26 -
Yargıtay Birinci Ceza Dairesi kararı, E:2002/3212, K:2002/322.
”Sanık muhtarın olay yerine görevle gitmesi tartışmanın görevin yerine getirilmesi
nedeniyle çıkması nedeniyle 4483 sayılı yasanın 3/7 maddesi uyarınca gerekli işlem yapılmaksızın
açılan davaya devamla hüküm kurulması yasaya aykırıdır.” (Tedbirsizlikle ölüme neden olmak.)
YCGK. Kararı, KT:17.02.2004, E:2004/2-10, K:2004/40.
“Memurlar ve diğer kamu görevlilerinin yargılanması hakkındaki 4483 sayılı Yasanın, suç
yönünden kapsamı belirleyen "görevi sebebiyle işlenen suç kavramı, memuriyet görevinden
doğan, görev ile bağlantılı ve görevden yararlanarak işlenebilen suçları, başka bir anlatımla sadece
memurlar tarafından işlenebilen, failin memur olmasının suç tipinde kurucu unsur olarak
öngörüldüğü suçları ifade eder.
… Disiplinsiz davranışları nedeni ile durumunu disiplin kuruluna bildirdiği öğrencisinin, bir
hafta sonra oturduğu lojmanın kapısına gelerek önce okul müdürünün kendisini çağırdığını
söylemesi, ardından da babasının kendisi ile görüşmek istediğinden bahisle dışarı çağırması üzerine,
bıçak çekip öğrencisine saldırarak bir süre kovaladığı iddiası ile hakkında kamu davası açılan
sanığa yüklenen etkili eyleme kalkışma suçunun, görev sebebiyle işlenen suçlardan olmadığından,
4483 sayılı Yasa uyarınca soruşturma açılması için idari mercilerden izin alınmasına gerek
bulunmayıp, davanın genel hükümlere göre açılması gerektiği,”
YCGK. Kararı, KT:28.03.2000, E: 2000/4-40, K: 2000/50.
“Sanığın yukarıda açıklanan eyleminin [Yakınan Necmettin'in, Avni adlı şahsa olan
borcunu ödememesi üzerine bu şahsın Jandarma Karakol Komutanı olan sanığa
başvurduğu ve sanığın, taraflar arasındaki çekişme özel hukuktan doğan alacak-borç
ilişkisi olduğu halde yakınanı, emrindeki jandarma görevlileri aracılığı ile karakola getirtip
tarafları anlaştırdığı, hatta senedi kendisi düzenleyip ayrıca yakınanın iki adet büyükbaş
hayvanını alacaklı şahsa vermesini sağladığı,] 2803 sayılı Yasada sayılan görevlerden
hiçbirisinin kapsamına girmediği, özel hukuk ilişkisinden kaynaklanan bir alacak-borç ilişkisine
karışmasının arada bir nedensellik bağı bulunmadığı da gözetildiğinde yasada sayılan görevleri
nedeniyle ve görev sırasında işlenmediği açıktır. Diğer yandan Yerel Mahkemece de "... hukuki
mahiyet arz eden bir alacak - verecek meselesine müdahalede bulunarak -gerekmediği halde- ..."
denmek suretiyle eylemin görev nedeniyle ve görev sırasında ika edilmediği kabul edilmiştir.
Saptanan bu duruma göre, sanık hakkında MMHKM. Hükümleri ile 4483 sayılı Yasa hükümlerinin
uygulanması olanaksızdır.”
Ön İnceleme Raporu
- 27 -
ÖZEL KANUNLARDA GÖSTERİLEN SORUŞTURMA VE KOVUŞTURMA
USULLERİ :
1) 3628 sayılı Mal Bildiriminde Bulunulması, Rüşvet ve Yolsuzluklarla
Mücadele Kanunu :
Soruşturma
Madde 17 – (Değişik birinci fıkra: 12/12/2003-5020/12 md.) Bu Kanunda ve 18.6.1999
tarihli ve 4389 sayılı Bankalar Kanununda yazılı suçlarla, irtikâp, rüşvet, basit ve nitelikli zimmet,
görev sırasında veya görevinden dolayı kaçakçılık, resmî ihale ve alım ve satımlara fesat
karıştırma, Devlet sırlarının açıklanması veya açıklanmasına sebebiyet verme suçlarından veya bu
suçlara iştirak etmekten sanık olanlar hakkında 2.12.1999 tarihli ve 4483 sayılı Memurlar ve Diğer
Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun hükümleri uygulanmaz.
Yukarıdaki fıkra hükmü müsteşarlar, valiler ve kaymakamlar hakkında uygulanamaz.
Görevleri veya sıfatları sebebi ile özel soruşturma ve kovuşturma usulüne tabi olan
sanıklarla ilgili kanun hükümleri saklıdır.
Danıştay İkinci Dairesi kararı, KT:25.09.2002, E:2002/810, K:2002/3157.
“3628 sayılı Mal Bildiriminde Bulunulması, Rüşvet ve Yolsuzluklarla Mücadele
Kanunu'nun 17 nci maddesinde; "Bu Kanunda yazılı suçlarla, irtikap, rüşvet, ihtilas ve zimmete
para geçirme, görev sırasında veya görevinden dolayı kaçakçılık, resmi ihale ve alım ve satımlara
fesat karıştırma, Devlet sırlarının açıklanmasına sebebiyet verme suçlarından veya bu suçlara iştirak
etmekten sanık olanlar hakkında Memurin Muhakematı Hakkında Kanunu Muvakkat hükümlerinin
uygulanmayacağı, yukarıdaki fıkra hükmünün müsteşarlar, valiler ve kaymakamlar hakkında
uygulanamayacağı" hükme bağlanmıştır.
Bununla birlikte 4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması
Hakkında Kanunun 2 nci maddesinde; "Bu Kanunun, Devletin ve diğer kamu tüzel kişilerinin genel
idare esaslarına göre yürüttükleri kamu hizmetlerinin gerektirdiği asli ve sürekli görevleri ifa eden
memurlar ve diğer kamu görevlilerinin görevleri sebebiyle işledikleri suçlar hakkında uygulanacağı,
görevleri ve sıfatları sebebiyle özel soruşturma ve kovuşturma usullerine tabi olanlara ilişkin kanun
hükümleri ile suçun niteliği yönünden kanunlarda gösterilen soruşturma ve kovuşturma usullerine
ilişkin hükümlerin saklı olduğu", 16 ncı maddesinin 2 nci fıkrasında da;" Kanunlarda Memurin
Muhakematı Hakkında Kanunu Muvakkatın uygulanmayacağı belirtilen hallerde genel hükümlerin
uygulanacağı" belirtilmiştir.
Açıklanan nedenlerle hakkında soruşturma izni verilmeyen ...'ın üstüne atılan eylemin, 3628
sayılı Kanunun 13 üncü maddesi hükmüne aykırılık oluşturması ve anılan Kanunun 17 nci maddesi
ile 4483 sayılı Kanunun 16 ncı maddesinin 2 nci fıkrası hükümlerine göre yasal takibat yapabilme
yetkisinin doğrudan doğruya Cumhuriyet Savcılıklarına ait olması, ayrıca 4483 sayılı Kanunun
kapsam başlıklı 2 nci maddesinin 2 nci fıkrası hükmü uyarınca da suçun niteliği açısından 3628
sayılı Kanunun 19 uncu maddesinde belirtilen soruşturma usulünün uygulanmasının gerektiği,
dolayısıyla adı geçen hakkında 4483 sayılı Kanun hükümleri uyarınca karar verilmiş olmasında
hukuka uyarlık bulunmadığı anlaşıldığından, itirazın kabulü ile İçişleri Bakanınca soruşturma izni
verilmemesine ilişkin 10.6.2002 gün ve 2002/246 sayılı kararın kaldırılmasına, dosyanın 3628 sayılı
Kanunun 19 uncu maddesi hükmü uyarınca gerekli yasal işlemlerin yapılabilmesi amacıyla Mersin
Cumhuriyet Başsavcılığı'na; bilgi için kararın bir örneğinin İçişleri Bakanlığı'na gönderilmesine
25.9.2002 gününde oybirliği ile karar verildi.
Ön İnceleme Raporu
- 28 -
2) 298 sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında
Kanun :
Genel hükümlerin uygulanması:
Madde 174 – Bu kanunda yazılı suçlardan birini işliyenler veya bu kanunun uygulanmasına
taallük edip de genel hükümlere göre cezalandırılmaları gerekenlerin sıfat ve memuriyetleri ne
olursa olsun haklarında umumi hükümler dairesinde kovuşturma yapılır.
Valiler hakkındaki kovuşturma ve hazırlık soruşturması Cumhuriyet Başsavcısı, gerekli
görüldüğü halde ilk soruşturma Yargıtay Birinci Başkanının görevlendirdiği, Yargıtay üyesi ve
yargılama Yargıtayın yetkili Ceza Dairesi tarafından umumi hükümlere göre yapılır.
Hazırlık soruşturmasını Başsavcı kendi yardımcılarına da yaptırabilir. Ancak, kamu davasını
açmak ve kovuşturmaya mahal olmadığına karar vermek Başsavcıya aittir.
Hazırlık soruşturması sırasında Başsavcı tarafından istenilen tevkif, tahliye, zabıt ve
aramaya ilk soruşturmaya yetkili Yargıtay üyesi tarafından karar verilir.
Başsavcı tarafından kovuşturmaya mahal olmadığına dair verilen karar ile yukardaki fıkralar
gereğince Yargıtay üyesi tarafından hazırlık ve ilk soruşturmalar sırasında verilecek kararlara karşı
vukubulan itiraz, Yargıtay Birinci Başkanının görevlendirdiği bir daire başkanı tarafından tetkik
olunarak karara bağlanır.
İlk soruşturma sırasında Yargıtay üyesi tarafından verilecek kararlardan umumi hükümlere
göre tasdik ile tekemmül etmesi icap edenlerin tasdik mercii, görevlendirilmiş olan Yargıtay Daire
Başkanıdır.
Yargıtay Daire Başkanının tasdikı ile tekemmül eden kararlara karşı yapılacak itirazlar
Yargıtay Birinci Başkanı tarafından tetkik edilerek karara bağlanır.
Kaymakamlar hakkında hazırlık soruşturmasının yapılması ve kamu davası açılması ve son
soruşturma açılmasına karar verilmesi o ile en yakın il merkezindeki vazifeli Cumhuriyet Savcısı ve
sorgu yargıcı ve yargılamaları o yerdeki görevli mahkemeler tarafından yapılır.
Hakimler Kanunu hükümleri mahfuzdur.
İlgili kimseler ve siyasi partiler Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu gereğince şikayetname
vermek suretiyle kamu davasını tahrik ve müdahale edebilirler.
3) 2560 sayılı İstanbul Su ve Kanalizasyon İdaresi Genel Müdürlüğü Kuruluş
ve Görevleri Hakkında Kanun :
İSKİ yetkilileri hakkında soruşturma:
Ek Madde 3 – (Ek: 7/2/1983 - KHK 56/12 md.; Aynen kabul: 23/5/1984-3009/13 md.)
İSKİ Genel Müdürü ve Yönetim Kurulu üyeleri hakkında görevlerinden doğan ve
görevlerini yaparken işledikleri suçlardan dolayı soruşturma ve kovuşturma, Devlet memurlarının
tabi oldukları Kanun hükümlerine göre yapılır.
Danıştay İkinci Dairesi, KT: 07.11.2002, E:2002/809, K:2002/3740.
“2560 sayılı İstanbul Su ve Kanalizasyon İdaresi Genel Müdürlüğü Kuruluş ve Görevleri
Hakkında Yasanın 1 inci maddesinde, İstanbul Su ve Kanalizasyon İdaresinin, İstanbul Büyükşehir
Belediyesi ile koordineli olarak hizmetlerini yürüten bağımsız bütçeli ve kamu tüzel kişiliğini haiz
bir kuruluş olduğu, personel statüsü bakımından 657 sayılı Devlet Memurları Yasasının ek geçici 9
uncu maddesi hükümlerine, diğer işlemlerinde ise özel hukuk hükümlerine tabi olduğu, aynı
Yasanın 3009 sayılı Yasa ile değişik ek 3 üncü maddesinde, İSKİ Genel Müdürü ve Yönetim
Kurulu Üyeleri hakkında görevlerinden doğan ve görevlerini yaparken işledikleri suçlardan
dolayı soruşturma ve kovuşturmanın Devlet Memurlarının tabi oldukları yasa hükümlerine
Ön İnceleme Raporu
- 29 -
göre yapılacağı, ek 5 inci maddesinde de bu Yasanın diğer Büyükşehir Belediyelerinde de
uygulanacağı hususu hükme bağlanmıştır.
Açıklanan durum karşısında Yönetim Kurulu Üyesi olmayan Personel ve Eğitim Dairesi
Başkanı ...'ın hakkında 4483 sayılı Kanun hükümlerinin uygulanması olanaksızdır.
Nitekim, İSKİ'de görevli bir şoför hakkında İstanbul Bakırköy 3. Asliye Ceza Mahkemesi ile
İstanbul İl İdare Kurulu arasında çıkan görev uyuşmazlığı nedeniyle Yargıtay Ceza Genel Kurulu
17.12.1990 gün ve E:1990/351, K:1990/353 sayılı kararı ile Genel Müdür ve Yönetim Kurulu
üyeleri dışında kalan personelin görevlerinden doğan ve görevlerini yaparken işledikleri
suçlardan dolayı haklarındaki kovuşturmanın genel hükümlere göre yapılmasına hükmetmiştir.
Belirtilen nedenlerle ...'ın itirazının kabulü ile Yetkili Merci kararının adı geçene ilişkin
bölümünün kaldırılmasına, hakkında genel hükümlere göre işlem yapılmasına, ..., ..., ... ve ...'ın
üstlerine atılan eylemlerine ilişkin olarak dosyadaki bilgi ve belgelerin haklarında soruşturma izni
verilmesini gerektirecek yeterlikte bulunduğu anlaşıldığından, itirazlarının reddine,
2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 83 üncü maddesinin 2 nci fıkrasında;
"seçimden önce veya sonra bir suç işlediği ileri sürülen bir milletvekili, meclisin kararı olmadıkça
tutulamaz, sorguya çekilemez, tutuklanamaz ve yargılanamaz" hükmü uyarınca Milletvekili olan
...'in yasama dokunulmazlığı bulunduğu ve bu aşamada hakkında ceza kovuşturması yapılmasının
mümkün olmadığı anlaşıldığından, hakkında soruşturma izni verilen ...'in dokunulmazlığının
kaldırılıp, kaldırılamayacağı konusunda gereğinin yapılması amacıyla dosyanın adıgeçene
ilişkin kısmının tefrik edilip Adalet Bakanlığı'na gönderilmesi, diğer görevliler hakkında 4483
sayılı Kanun'un 10, 11, 12 ve 13 üncü maddeleri uyarınca Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca
gereğinin yapılması için dosyanın yerine çevrilmesine,”
4) 3645 sayılı İstanbul Elektrik, Tramvay ve Tünel İdareleri Teşkilât ve
Tesisatının İstanbul Belediyesine Devrine Dair Kanun :
Madde 5 – Umum Müdürlük, bu kanunda yazılı esaslara ve hususi hukuk hükümlerine göre
idare olunur. Muameleleri; arttırma, eksiltme ve ihale ve Muhasabei Umumiye kanunlarına ve
belediye muhasebe nizamnamesi hükümlerine tabi değildir.
Uyuşmazlık Mahkemesi Kararı (Ceza Bölümü), KT: 22.06.1987 , E/K:52/64.
3645 sayılı Kanunda özel hüküm bulunmadığından, İETT. Personeli MMHK.’a tabi
değildir.
5) Belediye Şirketleri Personelinin Durumu :
Danıştay Birinci Dairesi kararı, KT:02.11.1998, E:1998/209, K:1998/290.
“(...) Belediyelerce sermayelerinin yarısından fazlasına katılmak suretiyle kurulan şirketler,
özel hukuk hükümlerine göre oluşturulan ve dolayısıyla sözü edilen maddelerde
-3659 sayılı
Bankalar ve Devlet Müesseseleri Memurları Aylıklarının Tevhid ve Teadülü Hakkında Kanun,m:1/c (14); 657
sayılı Devlet Memurları Kanunu,ek geçici m:9;6245 sayılı Harcırah Kanunu,m:1 - öngörülen teşekkül veya
müessese olarak nitelendirilmesi olanağı bulunmayan özel hukuk tüzel kişileridir.Bu nedenle de,
tüm faaliyetleri ile çalışanlarının aylık ve yolluklarının belirlenmesi bakımından özel hukuk
hükümleri kapsamındadırlar (...).”
(14)3659 sayılı Bankalar ve Devlet Müesseseleri Memurları Aylıklarının Tevhid ve Teadülü Hakkında Kanun,
Madde –1 : Aşağıda yazılı müesseseler memurları bu kanun hükümlerine tabidir.
“C)Devletçe veya mülhak veya hususi bütçeli idarelerce veya belediyelerce veya yukarıdaki bentlerde yazılı teşekkül ve
bankalar tarafından sermayesinin yarısından fazlasına iştirak suretiyle kurulan teşekküller ve bunların aynı nesbette
iştirakiyle vücut bulan kurumlar ve Ticaret ve Sanayi Odaları ve borsalar veya satın alınıp belediyelere sağlanan
müesseseler.”
Ön İnceleme Raporu
- 30 -
Danıştay İkinci Dairesi, KT: 28.03.2006, E:2006/131, K:2006/336.
4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanunun 1 inci
maddesinde, Kanunun amacının memurlar ve diğer kamu görevlilerinin görevleri sebebiyle
işledikleri suçlardan dolayı yargılanabilmeleri için izin vermeye yetkili mercileri belirtmek ve
düzenlemek olduğu hükme bağlanmış, 2 nci maddesinin birinci fıkrasında ise, Devletin ve diğer
kamu tüzel kişilerinin genel idare esaslarına göre yürüttükleri kamu hizmetlerinin gerektirdiği asli
ve sürekli görevleri ifa eden memurlar ve diğer kamu görevlilerinin görevleri sebebiyle işledikleri
suçlar, bu Kanunun kapsamına alınmıştır.
Dosyanın incelenmesinden belediye başkanı ve belediye fen memuru olan ilgililerin, aynı
zamanda Belediyenin hakim ortağı olduğu … Jeotermal Isıtma Termal Turizm Sanayi ve Ticaret
A.Ş'nin yönetim kurulu başkan ve üyeleri oldukları, bu şirkete ait kaynakları … Belediyesinin
muhtelif işlerinde kullanarak şirket mal varlığını zarara uğrattıkları ve bu eylemleri şirket yönetim
kurulu başkan ve üyeleri sıfatıyla gerçekleştirdikleri, Şirketin ise Türk Ticaret Kanunu hükümlerine
tabi olarak yönetildiği anlaşıldığından Şirket mal varlığını zarara uğratmak eyleminin, 4483
sayılı Kanunun kapsam başlıklı 2 nci maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen "Devlet ve diğer
kamu tüzel kişilerinin genel idare esaslarına göre yürüttükleri kamu hizmetlerinin
gerektirdiği asli ve sürekli görevleri ifa eden memurlar ve diğer kamu görevlilerinin görevleri
sebebiyle işledikleri suçlar" kapsamında olmadığı görülmekle 23.1.2006 günlü 2006/35 sayılı
Yetkili Merci kararının kaldırılmasına, genel hükümlere göre işlem yapılmak üzere dosyanın
Sandıklı Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesine,
Danıştay İkinci Dairesi, KT: 21.01.1993, E:1992/1849, K:1993/63.
“(1) Sanıkların (Şirket yönetim kurulu başkanı vali ve diğer yönetim kurulu üyeleri) … İl
Özel İdare Müdürlüğünden sermaye arttırılması katılma payı adı altında dört ayrı tarihte …
A.Ş.’ne ödenen toplam … liranın bir bölümünü şirket kayıtlarına intikal ettirmedikleri, şirket
kayıtlarına intikal eden kesimi ile bu kesim üzerinden şirket ihtiyacı için yapılan harcamalara
ilişkin işlemleri ticari defterlerine muhasebe kayıt nizamına uygun olarak işlemedikleri, diğer
taraftan … İl Özel İdare Müdürlüğünden sermaye katılma payı olarak gönderilen paraların şirket
kayıtlarına intikal eden bölümünü özel idare adına sermaye katılım payı yerine borç olarak
kayıt ettikleri, bu suretlerle özel idarece sermayeye katılım payı adı altında adı geçen şirkete
gönderilen paraların şirketin hangi faaliyetlerinde nasıl kullanıldığının belirsiz hale gelmesine neden
oldukları;
(2) … yıllarında A.Ş.’ni kötü idare ederek şirketin SSK.’na olan prim borçları ile vergi
dairesine olan stopaj gelir vergisi ve damga vergisi borçlarını zamanında ödemeyerek fazladan
ödenen gecikme zamları sebebiyle şirketin zarar görmesine neden oldukları dosyada mevcut
belgelerin incelenmesinden anlaşılmakla, haklarında 1 inci maddeden TCK.’nun 240 ıncı, 2 nci
maddeden TCK.’nun 230 uncu maddesi uyarınca lüzum-u muhakemelerinde;”
6) Özel Güvenlik Görevlilerinin Durumu :
5188 sayılı Özel Güvenlik Hizmetlerine Dair Kanunun “Ceza uygulaması” başlıklı 23 üncü
maddesinde,
“Özel güvenlik görevlileri Türk Ceza Kanununun uygulanmasında memur
sayılır.
Bunlara karşı görevleri sebebiyle suç işleyenler Devlet memurları aleyhine suç
işlemiş gibi cezalandırılır.”
Denilmiştir.
Ön İnceleme Raporu
- 31 -
2495 sayılı Bazı Kurum Ve Kuruluşların Korunması Ve Güvenliklerinin Sağlanması
Hakkında Kanun
Ceza uygulanmasında görevin niteliği:
Madde 13 - Özel Güvenlik Teşkilatında görevli olanlar Türk Ceza Kanununun
uygulanmasında memur sayılırlar.
Bunlara karşı görevleri sırasında veya görevlerine bağlı olarak suç işleyenler Devlet
memurları aleyhine suç işlemiş gibi cezalandırılırlar.
Yargıtay Dördüncü Dairesi kararı, KT:11.06.2001, E: 2001/5380, K:2001/6762.
“Özel güvenlik görevlisi olan sanıkların, yüklenen ‘bireylere kötü davranma’ suçunu, …
üniversitesindeki kamu görevlerini yaparken işlemeleri karşısında; haklarındaki davaların 2547
sayılı yasanın 53/c (15) ve 4483 sayılı yasanın 2 nci maddesi uyarınca açılması gerekir.”
7) İşçi statüsünde olup memur görevi yürütenlerin durumu :
Danıştay İkinci Dairesi kararı, KT:21.04.1982, E:1982/1417, K:1982/1694.
“İşçi statüsünde bulunan sanıkların MMHK. karşısındaki durumlarının, kendilerinin devlet
memuru olup olmadıklarına göre değil, gördükleri hizmetin mahiyetine göre belirlenmesi
gerekir. TCK.nun 279 uncu maddesinde sürekli veya geçici, ücretli veya ücretsiz olarak bir kamu
hizmeti görenlerin TCK.nun uygulanması bakımından memur oldukları belirtildiğine ve TBMM.nin
1255 sayılı yorum kararında TCK.nun 279 uncu maddesine göre ceza yargılamalarında memur
sayılanların, ceza soruşturmasında da memur sayılacakları kabul edildiğine göre, bu sanıklar
hakkında da MMHK.na göre karar verilmesi gerektiği,”
Danıştay İkinci Dairesi kararı, KT:21.12.1982, E:1982/85, K:1983/2436.
“Sanıklardan …’nın 1475 sayılı yasaya göre işçi statüsünde olmakla birlikte personel şefi
olarak görev yaptığı ve bu görevi ifa ederken işçilere ilişkin tayin emirleri formlarını düzenleyerek
imzaladığı, böylece söz konusu eylemlerin kamu hizmeti manasını taşıdığı ve kamu hizmetinin
yürütülmesi sırasında gerçekleşmiş bulunduğu anlaşıldığı gibi, üstüne atılan suç iddiası
karşısında hakkında uygulanan soruşturma yönteminin, hukuki statüsüne göre değil gördüğü
kamu hizmetinin tabi olduğu yasal esas ve yönteme göre belirlenmesi gerekeceği,”
Yargıtay 9. Ceza Dairesi kararı, KT: 04.06.2002, K:2002/1176.
“Tedbirsizlik ve dikkatsizlik sonucu yangına sebebiyet vermekten sanık … nın 20.11.2001
tarihli dilekçesinde işletme şefi olduğunu belirtmesi karşısında; 4483 sayılı memurlar ve diğer
kamu görevlilerinin yargılanması hakkında kanuna tabi olup olmadığı araştırılarak, sonucuna göre
hukuki durumunun belirlenmesi gerektiğinin gözetilmemesi, ... bozulmasına,”
(15)
Genel Esaslar
Madde 53-………
c-Ceza soruşturması usulü:
Yükseköğretim üst kuruluşları başkan ve üyeleri ile yükseköğretim kurumları yöneticilerinin, kadrolu ve sözleşmeli
öğretim elemanlarının ve bu kuruluş ve kurumların 657 sayılı Devlet Memurları Kanununa tabi memurlarının görevleri
dolayısıyla ya da görevlerini yaptıkları sırada işledikleri ileri sürülen suçlar hakkında aşağıdaki hükümler uygulanır:
…….
(8)-Bu kanunda yer almamış hususlarda 4 Şubat 1329 tarihli Memurin Muhakematı Hakkında Kanun hükümleri
uygulanır.
Ön İnceleme Raporu
- 32 -
Yargıtay 2. Ceza Dairesi kararı, KT: 23.02.2000, E:2000/1576, K:2000/1825.
“Görevi nedeniyle hakkında kamu davası açılan Belediye Şantiye Şefi olarak görev yapan
sanığın memur olduğu belirlenirse, 4483 sayılı yasaya göre "yöntemine uygun dava açılması
sağlanmadan" iddianame ile açılan dava yürütülerek karar verilmesi yasaya aykırıdır.”
Yargıtay 5. Ceza Dairesi kararı, KT: 28.06.2002, E:2000/8407, K:2001/4626.
”İşci statüsünde bulunmakla beraber eleman yetersizliği nedeniyle belediye ceza ve
gelirlerinin tahsilatında görevlendirilen bu şekilde görevlendirilmelerinde yasal bir engel
bulunmadığı gibi bu görevi itirazsız kabul edip fiilen tahsilat görevini yerine getiren sanıklar
At, C, Ç ve Ab'ın 1 nolu bozma sebebinde açıklanan yöntemlerle tahsil ettikleri paralardan bir
bölümünü mal edinmelerinin nitelikli zimmet vasfında olduğu halde, yazılı gerekçelerle haklarında
hizmet nedeniyle güveni kötüye kullanmak suçundan hüküm kurulması, … bozmayı
gerektirmiştir.”
8)Avukatların durumu :
Danıştay İkinci Dairesi, KT: 11.02.2004, E:2001/1009, K:2001/1917.
1136 sayılı Avukatlık Kanunu'nun 58 inci maddesinde, "Avukatların avukatlık
[Olayda:Dava dilekçesinde adresi yanlış yazmak suretiyle mahkemeyi yanıltarak
görevlerini kötüye kullanmak.] veya (…) Barolar Birliği ya da baroların organlarındaki
görevlerinden doğan veya görev sırasında işledikleri suçlardan dolayı haklarında Adalet
Bakanlığının vereceği izin üzerine, suçun işlendiği yer Cumhuriyet Savcısı tarafından soruşturma
yapılacağı", 59 uncu maddesinde, 58 inci maddeye göre yapılan soruşturmaya ait dosyanın Adalet
Bakanlığı … İşleri … Müdürlüğüne tevdi olunacağı, inceleme sonunda kovuşturma yapılması
gerekli görüldüğü takdirde dosyanın, suçun işlendiği yer ağır ceza mahkemesine en yakın bulunan
ağır ceza mahkemesi Cumhuriyet Savcılığına gönderileceği, Cumhuriyet Savcısının beş gün içinde,
(…) 60 ıncı maddesinde, "59 uncu maddede yazılı mahkemelerin tutuklama veya salıverilmeye
yahut son soruşturmanın açılmasına yer olmadığına dair kararlarına karşı Cumhuriyet Savcısı veya
sanık tarafından genel hükümler uyarınca itiraz olunabileceği, bu itirazın suçun işlendiği yer ağır
ceza mahkemesi hariç olmak üzere, itiraz edilen kararı veren mahkemeye en yakın ağır ceza
mahkemesinde inceleneceği", 61 inci maddesinde ise, "Ağır cezaya gerektiren suçüstü halinde
hazırlık soruşturmasının bizzat Cumhuriyet Savcısı tarafından genel hükümlere göre yapılacağı"
hükme bağlanmıştır.
2575 sayılı Danıştay Kanunu'nun 43 üncü maddesinde "İkinci Dairenin, Memurin
Muhakematı Hakkında Kanunu muvakkatı hükümlerine göre Danıştay'ca görülecek işleri karara
bağlayacağı", 4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında
Kanun'un "kapsam" başlıklı 2 nci maddesinin 1 inci fıkrasında, "Bu Kanun'un Devletin ve Diğer
Kamu tüzel kişilerinin genel idare esaslarına göre yürüttükleri kamu hizmetlerinin gerektirdiği asli
ve sürekli görevleri ifa eden memurlar ve diğer kamu görevlilerinin görevleri sebebiyle işledikleri
suçlar hakkında uygulanacağı", 2 nci fıkrasında, "Görevleri ve sıfatları sebebiyle özel soruşturma
ve kovuşturma usullerine tabi olanlara ilişkin hükümlerin saklı tutulacağı", 16/1 inci maddesinde
"Kanunlarda Memurin Muhakematı Hakkında Kanunu Muvakkatın uygulanacağı belirtilen hallerde
bu Kanun hükümlerinin uygulanacağı", 9/3 üncü maddesinde de, "Danıştay İkinci Dairesinin, bu
Kanunun 3 üncü maddesinin (e), (f), (g) (Cumhurbaşkanınca verilen izin hariç) ve (h) bentleri
uyarınca verilen kararlara karşı yapılacak itirazlara bakacağı" hükmü yer almıştır.
İtiraz dilekçesi ve belgelerin incelenmesinden, yakınıcı …'nun … Barosu Avukatlarından …
ile … haklarında şikayette bulunup soruşturma izni istediği, 17.12.2003 günlü olurla soruşturma
izni verilmesi gerekli görülmediği kararının verildiğini bildiren Adalet Bakanlığı … İşleri …
Ön İnceleme Raporu
- 33 -
Müdürlüğünün 24.12.2003 gün ve 57375 sayılı kararının kaldırılması ve soruşturma izni
verilmesine karar verilmesinin adı geçen yakınıcı tarafından talep edildiği anlaşılmaktadır.
Yukarıda belirtilen yasal mevzuatın birlikte değerlendirilmesinden anlaşılacağı üzere,
Avukatların görevleri ve sıfatları sebebiyle özel soruşturma ve kovuşturma usullerine tabi
oldukları; 1136 sayılı Avukatlık Kanunu'nun 59 uncu maddesi hükmü uyarınca Avukatlar
hakkında Adalet Bakanlığı tarafından verilen kararlara karşı 4483 sayılı kanun uyarınca itiraz
edilebileceğine ve bu itirazlara Danıştay İkinci Dairesinde bakılabileceğine ilişkin bir hüküm de
bulunmadığı, dolayısıyla 4483 sayılı Kanunun Avukatlara uygulanmadığı açıktır.
Açıklanan nedenlerle, 4483 sayılı Kanun kapsamında bulunmayan ve özel yasalarında
belirtilen usule göre işlem yapılması gereken Avukatlar … ile … haklarında Adalet Bakanlığınca
verilen karara karşı yakınıcı …'nun yaptığı itirazın incelenmeksizin reddine ve belgelerin adı
geçene iadesine,”
Danıştay İkinci Dairesi, KT: 14.12.2006, E:2006/1121, K:2006/1256.
“4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanunun 1
inci maddesinde, bu Kanunun amacının, memurlar ve diğer kamu görevlilerinin görevleri sebebiyle
işledikleri suçlardan dolayı yargılanabilmeleri için izin vermeye yetkili mercileri belirlemek ve
izlenecek usulü düzenlemek olduğu, 2 nci maddenin birinci fıkrasında da, bu Kanunun Devletin ve
diğer kamu tüzel kişilerinin genel idare esaslarına göre yürüttükleri kamu hizmetlerinin gerektirdiği
asli ve sürekli görevleri ifa eden memurlar ve diğer kamu görevlilerinin görevleri sebebiyle
işledikleri suçlar hakkında uygulanacağı hükme bağlanmıştır.
Diğer yandan, 1136 sayılı Avukatlık Kanununun 1 inci maddesinde, avukatlığın kamu
hizmeti ve serbest bir meslek olduğu hükme bağlanmış, 58 inci maddesinde de, avukatların,
avukatlık veya Türkiye Barolar Birliği ya da baroların organlarındaki görevlerinden doğan veya
görev sırasında işledikleri suçlardan dolayı haklarındaki soruşturmanın Adalet Bakanlığının
vereceği izin üzerine suçun işlendiği yer Cumhuriyet savcısı tarafından yapılacağı öngörülmüştür
Bu hükümlerin birlikte değerlendirilmesinden, serbest bir meslek olan avukatlığın
Devletin ve diğer kamu tüzelkişilerinin genel idare esaslarına göre yürüttükleri kamu
hizmetlerinin gerektirdiği asli ve sürekli görevlerden olmadığı dolayısıyla, avukatlar 4483 sayılı
Kanun kapsamındaki memurlar veya diğer kamu görevlilerinden sayılamayacağından, 1136 sayılı
Avukatlık Kanununda öngörülen soruşturma usulüne tabi olmaları nedeniyle haklarında bu Kanuna
göre verilen soruşturma iznine yapılan itirazların 4483 sayılı Kanun kapsamında incelenmesi
olanağı bulunmamaktadır.”
1136 sayılı Avukatlık Kanunu
Soruşturmaya yetkili Cumhuriyet Savcısı:
Madde 58 – (Değişik birinci fıkra : 2/5/2001 - 4667/37 md.)
Avukatların avukatlık veya Türkiye Barolar Birliği ya da baroların
organlarındaki görevlerinden doğan veya görev sırasında işledikleri
suçlardan dolayı haklarında soruşturma, Adalet Bakanlığının
vereceği izin üzerine, suçun işlendiği yer Cumhuriyet savcısı
tarafından yapılır. Avukat yazıhaneleri ve konutları ancak mahkeme
kararı ile ve kararda belirtilen olayla ilgili olarak Cumhuriyet savcısı
denetiminde ve baro temsilcisinin katılımı ile aranabilir. Ağır cezayı
gerektiren suçüstü halleri dışında avukatın üzeri aranamaz.
Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu ile Ceza Muhakemeleri Usulü
Kanununun duruşmanın inzibatına ilişkin hükümleri sakıdır. Şu kadar ki,
bu hükümlere göre avukatlar tutuklanamıyacağı gibi, haklarında hafif
hapis veya hafif para cezası da verilemez,
Kovuşturma izni, son soruşturmanın açılması kararı ve duruşmanın
Ön İnceleme Raporu
yapılacağı mahkeme:
Madde 59 – 58 inci maddeye göre yapılan soruşturmaya ait dosya
Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğüne tevdi olunur. İnceleme
sonunda kovuşturma yapılması gerekli görüldüğü takdirde dosya, suçun
işlendiği yer ağır ceza mahkemesine en yakın bulunan ağır ceza
mahkemesi Cumhuriyet Savcılığına gönderilir.
Cumhuriyet Savcısı beş gün içinde, iddianamesini düzenliyerek
dosyayı son soruşturmanın açılmasına veya açılmasına yer olmadığına
karar verilmek üzere ağır ceza mahkemesine verir.
İddianamenin bir örneği, Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun
hükümleri uyarınca, hakkında kovuşturma yapılan avukata tebliğ
olunur. Bu tebliğ üzerine avukat, kanunda yazılı süre içinde bazı
delillerin toplanmasını ister veya kabule değer bir istemde bulunursa
nazara alınır, gerekirse soruşturma başkan tarafından derinleştirilir.
Haklarında son soruşturmanın açılmasına karar verilen
avukatların duruşmaları, suçun işlendiği yer ağır ceza mahkemesinde
yapılır. (Ek cümle : 2/5/2001 - 4667/38 md.) Durum avukatın kayıtlı
olduğu baroya bildirilir.
Yalnız avukatların yapabileceği işler:
Madde 35 – (Değişik: 26/2/1970 - 1238/1 md.)
Kanun işlerinde ve hukuki meselelerde mütalaa vermek,
mahkeme, hakem veya yargı yetkisini haiz bulunan diğer organlar
huzurunda gerçek ve tüzel kişilere ait hakları dava etmek ve
savunmak, adli işlemleri takip etmek, bu işlere ait bütün evrakı
düzenlemek, yalnız baroda yazılı avukatlara aittir.
Baroda yazılı avukatlar birinci fıkradakiler dışında kalan resmi
dairelerdeki bütün işleri de takip edebilirler.
Dava açmaya yeteneği olan herkes kendi davasına ait evrakı
düzenliyebilir, davasını bizzat açabilir ve işini takip edebilir. (Ek
hüküm : 2/5/2001 - 4667/22 md.) Ancak, 29.6.1956 tarihli ve
6762 sayılı Türk Ticaret Kanununun 272 nci maddesinde ön
görülen esas sermaye miktarının beş katı veya daha fazla esas
sermayesi bulunan anonim şirketler ile üye sayısı yüz veya daha
fazla olan yapı kooperatifleri sözleşmeli bir avukat bulundurmak
zorundadır.Bu fıkra hükmüne aykırı davranan kuruluşlara mahallin
en büyük mülkî idare amiri tarafından sözleşmeli avukat tayin
etmedikleri her ay için, sanayi sektöründe çalışan onaltı yaşından
büyük işçiler için suç tarihinde yürürlükte bulunan, asgarî ücretin bir
aylık brüt tutarı kadar para cezası verilir. Verilen para cezalarına
dair kararlar ilgililere Tebligat Kanunu hükümlerine göre tebliğ edilir.
Bu cezalara karşı tebliğ tarihinden itibaren en geç yedi gün içinde
yetkili sulh ceza mahkemesine itiraz edilebilir. İtiraz üzerine verilen
karar kesindir. Bu cezalar 21.7.1953 tarihli ve 6183 sayılı Amme
Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanuna göre tahsil edilir ve
Hazineye gelir kaydedilir. (1)
Hukuk ve Ceza Muhakemeleri Usulleri kanunları ile diğer kanun
hükümleri saklıdır.
- 34 -
Ön İnceleme Raporu
- 35 -
9) Sözleşmeli Personelin Durumu :
Anayasa Mahkemesi Kararı,E:1987/16, K:1988/8, KT: 19.4.1988
“Anayasa’nın 128. maddesinde geçen “Diğer kamu görevlileri”, memurlar ve işçiler dışında
kamu hizmetinin gerektirdiği aslî ve sürekli görevlerde yönetime kamu hukuku ilişkisiyle bağlı
olarak çalışanlardır. Bu ilişkinin doğal sonucu, bunlara bütçeden ödeme yapılması, haklarında özel
kuralların uygulanmasıdır. Öğretide ve yargı kararlarında düşünce ve görüşlerin birleştiği bir tanım
şimdilik söz konusu değilse de sözleşmeli personel genel çizgileriyle, kamu hizmetinin aslî ve
sürekli bir görevinde, memur ve işçiden ayrı, kamu hukuku bağlantısı olan kimsedir. Sözleşmeli
olarak çalışan böyle bir görevli, “diğer kamu görevlisi” sayılabilir. Denetlenen fıkra, kadro karşılığı
gösterilmek koşuluyla 657 sayılı Yasa ile öbür yasaların sözleşmeli personelle ilgili kurallarına
bağlı olmaksızın sözleşmeli personel çalıştırılmasına olanak vermektedir. Bu durum, genel
hizmetler sınıfındaki personelin, sözleşmeli statüye geçirilmesi, 657 sayılı Yasa kapsamından
çıkarılmasıdır. Görevin, memur ya da sözleşmeli personel eliyle görülmesine karar verecek organ,
yasama organıdır. Yasama organı aynı görevin sözleşmeli personel tarafından da görülmesini uygun
görürse aynı görev için hem memur, hem sözleşmeli personel çalıştırılmasına olur verilmesi sonucu
doğar. Bu ikili çalıştırmayı önlemek için, “kadro karşılık gösterilmek suretiyle sözleşmeli personel
çalıştırma” yöntemi uygulanmaktadır. Sözleşmeli personel için kadro dondurularak tutulmakla, o
kadroda aynı zamanda memur çalıştırılması önlenmiş olmaktadır. Birinci fıkraya göre kadro
sayısınca kadro unvanlarına ve niteliğine göre sözleşmeli eleman atanacak, aynı kadro unvan ve
niteliğini taşıyan başka bir eleman o kadroya memur olarak atanamayacaktır. Kendi mevzuatında
özel hüküm bulunmayan kurumların çalıştırdığı sözleşmeli personelin 1978 yılı Bütçe Kanunu’nun
12. maddesi gereğince Bakanlar Kurulu’nca çıkarılan 6.6.1978 günlü, 7/15754 sayılı Kararname ile
yürürlüğe konulan “Sözleşmeli Personel Çalıştırılmasına İlişkin Esaslar”a bağlı olması gerekir.
Bu esaslar dışında çalıştırılmak istenen sözleşmeli personel için, ilgili yasaya ya da kanun
hükmünde kararnameye hüküm konulması zorunludur. Fıkrada bu nedenle yer alan sözleşmeli
personel çalıştırılabilmesi, kamu hizmetlerinin genel idare esasları dışında yürütülmesi yolunun
açılmasıdır. Hiçbir yasaya, kurala bağlı olmadan sözleşmeli personel çalıştırılması hukuksal yönden
olanaksızdır. Yasada sözleşmeli personel çalıştırılmasına ilişkin esasların bulunması Anayasa’nın
128. maddesinin gereğidir. Bu personeli göreve alma, görevden çıkarma nedenleri ve çalıştırma
koşulları yasada gösterilmelidir. Kamu görevlilerine ilişkin düzenlemeler ancak bu biçimde
yapılabilir. Önemi ve değeri nedeniyle devletin başlıca görevleri içindeki hizmetler, genel idare
esaslarına göre yürütülen hizmetlerdir. Kadro tahsisi genel idare hizmetlerinin karakteristiğidir.
Genel idare hizmetlerinin yapısal ve işlemsel özellikleri, onu öbür hizmetlerden ayırır. Genel idare
hizmetlerinde görevli kimselerin yasaların güvencesi altındadırlar. Bu gereği yerine getirmeyen,
dışlayan düzenleme, kamu hizmetinin sürekliliğine ters düşer. Yasayla düzenlenmesi gereken
konuların, hiçbir yasaya bağlı olmaksızın yürütülmesine olanak vermek Anayasa’nın 128.
maddesine aykırıdır.”
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, E:1994-774, KT:08/02/1995
“Anayasa'nın 129/5. maddesi "memurlar ve diğer kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken
işledikleri kusurlardan doğan tazminat davaları, kendilerine rücu edilmek kaydıyla ve kanunun
gösterdiği şekil ve şartlara uygun olarak ancak İdare aleyhine acılabilir" hükmünü taşımaktadır.
"Yetkilerini kullanırken" deyimi, uygulamada "görevlerini yaparken" biçiminde de
yorumlanmaktadır. O nedenle kişi, görevi gereği kedisine tanınan yetkileri, hırs, kin ve garezine
araç yaparsa başak bir söyleyişle kötülük kasdıyla davranışta bulunursa, hakkındaki davanın
husumet yönünden reddini isteyemez. Maddenin getirilmiş amaca, kötü niyeti kollamak
olmadığından mahkemece de görevinden dolayı (re'sen) husumet yönünden dava reddedilemez.
Somut olay, özetlendiği biçimde gerçekleştiğine göre anılan kuralın uygulama yeri yoktur. (Eğer
Ön İnceleme Raporu
- 36 -
davalı, memursa gene dava husumet gözetilerek) redle sonuçlanacaktır. Sorun, davalının "işçi"
niteliği taşıması halidir, çünkü maddede "diğer kamu görevlileri"nden söz edilmektedir. "Diğer
kamu görevlileri" deyimi, anayasada bir terim olarak yer almıştır. 68. maddede açıkça (yaptıkları
hizmet bakımından işçi niteliği taşımayan "diğer kamu görevlileri") biçimindeki sözcük dizisiyle
terim tanımlanmış ve buna özdeş olarak 76. maddede tanım yinelenmiştir. Bir bütünlük gösteren
129. maddenin son paragrafı, "Memurlar ve (diğer kamu görevlileri) hakkında işledikleri iddia
edilen suçlardan ötürü ceza kovuşturması açılması, kanunla belirlenen istisnalar dışında, kanunun
gösterdiği idari merciin iznine bağlıdır" biçimindedir. Öyleyse "diğer kamu görevlileri"
kovuşturma bakımından idari izine bağlıdır. Öte yandan, 129. maddeyle bağlantılı 128. maddede
"memurların ve (diğer kamu görevlilerinin) nitelikleri, atanmaları, görev ve yetkileri, hakları ve
yükümlülükleri,aylık ve ödenekleri ve diğer özlük işleri kanunla düzenlenir" denilmektedir.
İşçilerin "atanmaları" değil bireysel ya da toplu iş sözleşmeleri ile işe alınmaları söz konusudur.
"Diğer kamu görevlilerinden" amacın, seçimle göreve gelenler ve bu arada TRT Yüksek Kurulu
Başkanı, Üniversite Rektörü, Senato Üyesi gibi kişiler olduğu yargısal kararlarla belirlenmiştir.
Bakan da bunlardandır. Memurlar ve diğer kamu görevlileri arasında, en azından "yetki" ve
"aylık" konusunda benzerlik vardır; dolayısıyla, işçiler diğer kamu görevlileri kümesinin dışında
yer alırlar. Konuya ilişkin bu genel açıklamalar ışığında yeniden önümüzdeki olaya baktığımızda,
davalı ekip şefinin seçimle göreve gelenler gibi diğer kamu görevlisi olmadığı belirgindir. İşçiler de
bu kapsama girmediğine göre, onun memur veya işçi olup olmadığı açık değildir. Bu durumda,
sağlıklı ve hukuksal bir çözümü ulaşılabilmesi için öncelikle davalının statüsü tam olarak
araştırılmalıdır. Memursa, hakkındaki dava, husumet yönünden reddedilmeli; işçiyse işin esasına
girilerek hüküm kurulmalıdır.”
Ön İnceleme Raporu
- 37 -
“AĞIR CEZAYI GEREKTİREN SUÇÜSTÜ HALİ”NİN İRDELENMESİ :
8.6.1936 tarihli ve 3005 sayılı Meşhud Suçların Muhakeme Usulü Kanun, 5320 sayılı Ceza
Muhakemesi Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanunun 18 inci maddesinin (b)
bendi ile yürürlükten kaldırılmıştır.
5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu “Tanımlar” başlıklı 2 nci maddesinin (j) bendinde
suçüstü hali;
“j) Suçüstü:
1. İşlenmekte olan suçu,
2. Henüz işlenmiş olan fiil ile fiilin işlenmesinden hemen sonra kolluk, suçtan
zarar gören veya başkaları tarafından takip edilerek yakalanan kişinin işlediği
suçu,
3. Fiilin pek az önce işlendiğini gösteren eşya veya delille yakalanan kimsenin
işlediği suçu,
ifade eder.”
Şeklinde tanımlanmıştır.
5237 sayılı Türk Ceza Kanununda yer verilen hükümlere göre;
“Cezalar
Madde 45- (1) Suç karşılığında uygulanan yaptırım olarak cezalar, hapis ve adlî para
cezalarıdır.
Hapis cezaları
Madde 46- (1) Hapis cezaları şunlardır:
a) Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası.
b) Müebbet hapis cezası.
c) Süreli hapis cezası.
Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası
Madde 47- (1) Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası hükümlünün hayatı boyunca devam
eder, kanun ve tüzükte belirtilen sıkı güvenlik rejimine göre çektirilir.
Müebbet hapis cezası
Madde 48- (1) Müebbet hapis cezası, hükümlünün hayatı boyunca devam eder.
Süreli hapis cezası
Madde 49- (1) Süreli hapis cezası, kanunda aksi belirtilmeyen hallerde bir aydan az, yirmi
yıldan fazla olamaz.
(2) Hükmedilen bir yıl veya daha az süreli hapis cezası, kısa süreli hapis cezasıdır.”
Yargıtay
İkinci
Dairesi
kararı,
KT:15.01.2001,
E:
2000/14485, K:2000/49.
“Görevi nedeniyle suç işleyen sanık hakkında, 4483 sayılı Yasa
gereğince anılan yasanın 1 inci maddesi cürüm ve kabahat ayrımını(16)
(16)
MMHK-Madde 1 - Memurinin vazifei memuriyetlerinden münbais veya vazifei memuriyetlerinin ifası sırasında
hadis olan cürümlerinden dolayı icrayı muhakemeleri şeraiti atiye dairesinde mehakimi adliyeye aittir.
Ön İnceleme Raporu
kaldırmış olmakla soruşturma izni almadan yargılamaya devamla hüküm
kurulması yasaya aykırıdır.”
765 sayılı Türk Ceza Kanunu :
Cezalar
Madde 11 - Cürümlere mahsus cezalar şunlardır:
1 - (Mülga:14/7/2004 - 5218/1 md.) (5218 sayılı Ölüm Cezasının Kaldırılması ile Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun)
2 - Ağır hapis,
3 - Hapis,
4 - Sürgün,
5 - Ağır cezayı nakdi,
6 - Hidematı ammeden memnuiyet.
Kabahatler için mevzu cezalar şunlardır:
1 - Hafif hapis,
2 - Hafif cezayı nakdi,
3 - Muayyen bir meslek ve sanatın tatili icrası.
Bu kanunda şahsi hürriyeti tahdit eden cezalar tabirinden ağır hapis, hapis, sürgün
ve hafif hapis cezaları muradolunur.
[Bu maddede sözü edilen sürgün cezası 13/7/1965 tarihli ve 647 sayılı
Cezaların İnfazı Hakkındaki Kanunun geçici 2 nci maddesi ile
kaldırılmıştır.]
- 38 -
Ön İnceleme Raporu
- 39 -
“DİSİPLİN HÜKÜMLERİNİN SAKLI OLMASI” HALİNİN İRDELENMESİ :
657 sayılı Devlet Memurları Kanununun “Cezai kovuşturma ile disiplin kovuşturmasının
bir arada yürütülmesi” başlıklı 131 inci maddesi uyarınca;
“Aynı olaydan dolayı memur hakkında ceza mahkemesinde kovuşturmaya
başlanmış olması, disiplin kovuşturmasını geciktiremez.
Memurun ceza kanununa göre mahküm olması veya olmaması halleri,
ayrıca disiplin cezasının uygulanmasına engel olamaz.
(Ek: 6/10/1983 - 2910/1 md.) 160 sayılı Devlet Personel Dairesi Kurulması
Hakkında Kanunun 4 üncü maddesinde sayılan kuruluşlarda çalışan personel
hakkında; görevden doğan veya görevi sırasında işledikleri suçlarla kişisel
suçları sebebiyle Cumhuriyet savcıları veya askeri savcılar veya sorgu
hakimlikleri veya Memurun Muhakematı hakkında Kanun uyarınca yetkili
kurullarca yapılan soruşturma sonunda düzenlenen takipsizlik, meni
muhakeme, iddianame, talepname veya lüzumu muhakeme karar suretleri ile
ilgili mahkemelerce verilen kesinleşmiş karar suretleri bu personelin bağlı
olduğu bakanlık veya kurum veya kuruluşa gönderilir.”(17)
Danıştay 10.Dairesi, KT:12.11.1984,E:1984/907,K:1984/1860.
“Bir kamu görevlisinin üzerine atılı disiplin suçu, aynı zamanda ceza yasasına göre
de suç niteliği taşıyorsa ve ceza yasasına göre yapılan soruşturma veya yargılama
sonucunda ilgili suçsuz görülmüşse, artık ilgilinin üzerine atılı suçu işlemediğinin kabulü
zorunludur.Ceza Yasasına göre yapılan soruşturma veya yargılama sonucu saptanamayan bir suçun,
disiplin soruşturması dayanak alınıp, işlenmiş olduğunun kabulüne olanak yoktur. Kuşkusuz bu
husus da, kamu görevlisinin üzerine atılı suça ilişkin olayın, personel hukukuna göre başka
yönlerden değerlendirilmesine,saptandığı takdirde başka bir disiplin suçu nedeniyle ceza
verilmesine engel değildir.”
Mülkiye
Müfettişleri;
“Danıştay
10.
Dairesinin
26.10.1989
tarihli
ve
Esas:1987/1637,K:1989/1877 sayılı kararında da belirtildiği üzere,ceza mahkemelerinde yapılan
yargılama sonucunda suçun oluşmadığı, ya da suçun o kişi tarafından işlenmediğinin saptandığı
gerekçesi ile sanığın beraatine karar verilmişse, bunun disiplin hukuku yönünden bağlayıcı
olduğuna, delil yetersizliği nedeniyle verilen beraat kararlarının, disiplin hukuku yönünden
mutlak anlamda bağlayıcı nitelik taşımadığına, bu durumda disiplin soruşturması
sırasında toplanan deliller ve tanık ifadelerinin irdelenerek her olayın özelliğine göre öneride
bulunulması gerektiğine dikkat ederler.” (18)
(17)
29/11/1984 tarih ve 243 sayılı K.H.K.'nin 55 nci maddesi uyarınca 13/12/1960 tarih ve 160 sayılı kanunun 4 üncü
maddesine yapılan atıflar, 8/6/1984 gün ve 217 sayılı K.H.K.'nin ilgili maddesine yapılmış sayılmaktadır. Bu bakımdan
bu maddede zikredilen 4 üncü madde, 217 sayılı K.H.K.'nin 2 nci maddesi olarak dikkate alınmalıdır.
(18)
Mülkiye Teftiş Kurulu Görev ve Çalışma Yönergesi, m:34.
Ön İnceleme Raporu
- 40 -
İŞKENCE SUÇUNUN SORUŞTURMA USULÜNÜN İRDELENMESİ :
“Yüzyılımızın en önemli konularından birini ‘insan haklarının’ oluşturduğuna kuşku
yoktur. Zira insan, en gelişmiş varlık olarak içindeki bazı dürtülerin ağır basması ya da dışa
yansıyan davranışlarını denetleyememesi sonucu şiddete başvurabilir. Ancak uygarlığın gelişmesi
ile insanlık bir takım manevi değerlere ulaşmış, insan ve onuru kutsal bir varlık olarak kabul
edilmiştir. Bu nedenle insan haklarının en üst düzeyde korunması, insan onuruna gereken değerin
verilmesi büyük önem göstermekte olup, bu husus ancak adaletin herkesin güven duyabileceği bir
şekilde gerçekleştirilmesi ile mümkün olabilir. İnsan hakları, ayrım gözetilmeksizin sahip olunan
hakların tümünü kapsar, bu nedenle ve tek cümle ile ‘işkence suçu’ insanlığa karşı işlenen bir
‘insanlık suçu’dur.” (19)
“İşkence, Birleşmiş Milletler Sözleşmesinde fiziki veya manevi ağır acı
veya ızdırap veren bir eylem olarak, Dünya Tabiple Birliği Tokya
Bildirgesinde ise; kendi başlarına veya herhangi bir otoritenin emri ile
hareket eden bir veya birden çok kişinin, bir kişiyi bilgi vermeye, bir itirafta
bulunmaya ya da diğer herhangi bir nedenle zorlamak için kasıtlı,
sistematik ya da nedensiz olarak gerçekleştirdiği fiziksel ya da mental acı”
olarak tanımlanmıştır.”(20)
“Maddi işkence beden bütünlüğüne yönelik, manevi işkence ise
bedene doğrudan etki yapmayan manevi nitelikteki eza verici eylemleri
içerir. Zalimane muameleler; maddi veya manevi ızdırap verici her türlü
eylemi, insanlık dışı muamele; insanlık kişiliğini ve duygusunu önemli
ölçüde inciten eylemleri, haysiyet kırıcı hareketler ise; namus, şöhret
veya haysiyete saldırıcı davranışları ifade eder." (21)
765 sayılı Türk Ceza Kanununun 243 ve 245 inci maddeleri, Yargıtay Ceza Genel
Kurulunun 15.10.2002 gün ve E:2002/8-191, K:2002/362 sayılı kararında şu şekilde
yorumlanmıştır:
“4449 sayılı Yasa ile TCY.nın 243 ncü maddesinin 26.08.1999 tarihinde yapılan
değişiklikten önceki halinde; suç failinin ancak yetkili memur olabileceği kabul edilmekte iken bu
yasal düzenleme ile “diğer kamu görevlileri” de faillik kapsamına alınmış,
Suçun mağduru “maznun-sanık durumunda bulunan” kimse ile sınırlı iken sanık yanında,
“şüpheli“, mağdur”, “şahsi davacı”, “katılan”, “tanık”, “şikayetçi” ve “ihbar eden”in de suçun
mağduru olabileceği kabul edilmiştir.
Ancak maddede yer alan “maznun-sanık” ifadesini, “suç şüpheleri bulunması nedeniyle
hakkında ifade alma veya sorgulama için celp veya tutuklama talebi veya yakalama gibi suç
muhakemesi işlemi yapılan veya kamu davası açılan gerçek kişi” şeklinde anlamak gerekir.
(Öztürk-Uygulamalı Ceza Muhakemesi Hukuku, 6. Baskı, sh.335 vd.) Nitekim yargısal kararlarda
ve öğretide de sanık ibaresi geniş anlamda yorumlanmakta, Gölçüklü-Tezcan Ceza Yargılaması
Hukuku Ders Notları isimli eserlerinde; sanığı, “bir ihbar, şikayet yahut herhangi bir suç
kovuşturmasında bir suçun muhtemel faili olarak gösterilen yahut bir şüpheyle adli mercilere teslim
için yakalanan veya tutuklanan kişi” olarak tanımlamaktadırlar.
(19)
YCGK., E:2002/8-191, K:2002/362, KT:15.10.2002.
YCGK.E:2002/8-191, K: 2002/362, KT:15.10.2002.
(21)
YCGK., E:2002/8-191, K:2002/362, KT:15.10.2002.
(20)
Ön İnceleme Raporu
- 41 -
Sanığın; mağdura suçunu söyletmek “saiki” ile hareket etmesi şeklindeki sınırlamadan
vazgeçilerek, failin “suçunu söyletmek”, “olayları bildirmesini engellemek”, “şikayet veya ihbarda
bulunmasını önlemek”, “şikayet veya ihbarda bulunması veya tanıklık etmesi sebebiyle” veya
“diğer herhangi bir sebeple” ibaresine yer verilmek suretiyle, sanığın benzer herhangi bir saikle
hareket etmesinin suçu oluşturacağı öngörülmüştür...
TCY.nın 243 ncü maddesindeki suçun oluşması için sanığın, soruşturma yapmaya yasal
yetkili kamu görevlisi olması gerekir. Suçun maddi unsuru işkence etmek, zalimane veya insanlık
dışı veya haysiyet kırıcı eylemlerde bulunmaktır...
Yargısal kararlarda ise maddi veya manevi eza verici eylem şeklinde tanımlanmıştır. Maddi
işkence beden bütünlüğüne yönelik, manevi işkence ise bedene doğrudan etki yapmayan manevi
nitelikteki eza verici eylemleri içerir. Zalimane muameleler; maddi veya manevi ızdırap verici her
türlü eylemi, insanlık dışı muamele; insanlık kişiliğini ve duygusunu önemli ölçüde inciten
eylemleri, haysiyet kırıcı hareketler ise; namus, şöhret veya haysiyete saldırıcı davranışları ifade
eder...”
Yargıtay’ın yukarıda değinilen yorumu, tanımlanan suça uyan fiilleri işledikleri iddiası
üzerine ve genel hükümlere göre yargılanmak şartı ile, ön inceleme yapanların da işkence
suçundan sanık olabileceklerini göstermektedir.
2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası
(22)
I. Kişinin dokunulmazlığı, maddi ve manevi varlığı
Madde 17 – Herkes, yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına
sahiptir.
Tıbbi zorunluluklar ve kanunda yazılı haller dışında, kişinin vücut bütünlüğüne
dokunulamaz; rızası olmadan bilimsel ve tıbbi deneylere tabi tutulamaz.
Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz; kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya
veya muameleye tabi tutulamaz.
(…) meşru müdafaa hali, yakalama ve tutuklama kararlarının yerine getirilmesi, bir tutuklu
veya hükümlünün kaçmasının önlenmesi, bir ayaklanma veya isyanın bastırılması, sıkıyönetim veya
olağanüstü hallerde yetkili merciin verdiği emirlerin uygulanması sırasında silah kullanılmasına
kanunun cevaz verdiği zorunlu durumlarda meydana gelen öldürme fiilleri, birinci fıkra hükmü
dışındadır.
Madde 38 – Kimse, işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanunun suç saymadığı bir fiilden
dolayı cezalandırılamaz; kimseye suçu işlediği zaman kanunda o suç için konulmuş olan cezadan
daha ağır bir ceza verilemez.
Suç ve ceza zamanaşımı ile ceza mahkumiyetinin sonuçları konusunda da yukarıdaki fıkra
uygulanır.
Ceza ve ceza yerine geçen güvenlik tedbirleri ancak kanunla konulur.
Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz.
Hiç kimse kendisini ve kanunda gösterilen yakınlarını suçlayan bir beyanda bulunmaya veya
bu yolda delil göstermeye zorlanamaz.
(Ek:3/10/2001-4709/15 md) Kanuna aykırı olarak elde edilmiş bulgular, delil olarak kabul
edilemez.
(22)
1924 Anayasası, “Madde 73- İşkence, eziyet, zoralım ve angarya yasaktır.”
1961 Anayasası, “Madde 14- Herkes, yaşama, maddî ve mânevî varlığını geliştirme haklarına ve kişi hürriyetine
sahiptir. Kişi dokunulmazlığı ve hürriyeti kanunun açıkça gösterdiği hallerde, usûlüne göre verilmiş hâkim kararı
olmadıkça kayıtlanamaz. Kimseye eziyet ve işkence yapılamaz. İnsan haysiyetiyle bağdaşmıyan ceza konulamaz.”
Ön İnceleme Raporu
- 42 -
Ceza sorumluluğu şahsidir.
(Ek:3/10/2001-4709/15 md) Hiç kimse, yalnızca sözleşmeden doğan bir yükümlülüğü
yerine getirememesinden dolayı özgürlüğünden alıkonulamaz.
(Ek:3/10/2001-4709/15 md; Mülga: 7/5/2004-5170/5 md.)
(Değişik onuncu fıkra: 7/5/2004-5170/5 md.) Ölüm cezası ve genel müsadere cezası
verilemez.
İdare, kişi hürriyetinin kısıtlanması sonucunu doğuran bir müeyyide uygulayamaz. Silahlı
Kuvvetlerin iç düzeni bakımından bu hükme kanunla istisnalar getirilebilir.
(Değişik son fıkra: 7/5/2004-5170/5 md.) Uluslararası Ceza Divanına taraf olmanın
gerektirdiği yükümlülükler hariç olmak üzere vatandaş, suç sebebiyle yabancı bir ülkeye verilemez.
5237 sayılı Türk Ceza Kanunu (23)
Tanımlar
Madde 6- (1) Ceza kanunlarının uygulanmasında;
a) Vatandaş deyiminden; fiili işlediği sırada Türk vatandaşı olan kişi,
b) Çocuk deyiminden; henüz onsekiz yaşını doldurmamış kişi,
c) Kamu görevlisi deyiminden; kamusal faaliyetin yürütülmesine atama veya seçilme
yoluyla ya da herhangi bir surette sürekli, süreli veya geçici olarak katılan kişi,
d) Yargı görevi yapan deyiminden; yüksek mahkemeler ve adlî, idarî ve askerî mahkemeler
üye ve hakimleri ile Cumhuriyet savcısı ve avukatlar,
……….
Anlaşılır.
İşkence
Madde 94- (1) Bir kişiye karşı insan onuruyla bağdaşmayan ve bedensel veya ruhsal yönden
acı çekmesine, algılama veya irade yeteneğinin etkilenmesine, aşağılanmasına yol açacak
davranışları gerçekleştiren kamu görevlisi hakkında üç yıldan oniki yıla kadar hapis cezasına
hükmolunur.
(2) Suçun;
(23)
765 sayılı Türk Ceza Kanunu:
Madde 243 - (1/3/1926 tarih ve 765 sayılı Kanunun hükmüdür.)
Mahkemeler ve meclisler reis ve azalarından ve sair hükümet memurlarından biri maznun bulunan kimselere
cürümlerini söylemek için işkence ederse beş seneye kadar ağır hapis ve müebbeden veya muvakkaten memuriyetten
mahrumiyet cezalariyle mahküm olur.
Bunu maiyet memurları mafevkında bulunan amirlerinin emir ve teşvikiyle yapmış olsa dahi cezadan kurtulamaz.
Amirler cürümde fer'an zimethal sayılır.
İşkence olunan kimse bundan müteessiren ölürse fail 452 nci madde ile cezalandırılır. Ve eğer işkence bir uzvun katı
veya amelden sukutunu veya diğer daimi bir malüliyet veya mayubiyeti mucip olursa faili 456 ncı madde mucibince
cezalandırılır.
Madde 243 - (5/1/1961 tarih ve 235 sayılı Kanunun hükmüdür.)
Mahkemeler ve meclisler reis ve azalarından ve sair hükümet memurlarından biri maznun bulunan kimselerin
cürümlerini söyletmek için işkence eder yahut zalimane veya gayriinsani veya haysiyet kırıcı muamelelere baş vurursa
beş seneye kadar ağır hapis ve müebbeden veya muvakkaten memuriyetten mahrumiyet cezası ile mahküm olur.
Madde 243 - (Değişik: 5/1/1961 - 235/2 md.)
(Değişik birinci fıkra: 26/8/1999-4449/1 md.) Bir kimseye cürümlerini söyletmek, mağdurun, şahsi davacının,
davaya katılan kimsenin veya bir tanığın olayları bildirmesini engellemek, şikayet veya ihbarda bulunmasını önlemek
için yahut şikayet veya ihbarda bulunması veya tanıklık etmesi sebebiyle veya diğer herhangi bir sebeple işkence eden
veya zalimane veya gayriinsani veya haysiyet kırıcı muamelelere başvuran memur veya diğer kamu görevlilerine sekiz
yıla kadar ağır hapis ve sürekli veya geçici olarak kamu hizmetlerinden mahrumiyet cezası verilir.
Fiil neticesinde ölüm vukua gelirse 452 nci, sair hallerde 456 ncı maddeye göre tertip olunacak ceza üçte birden
yarıya kadar artırılır.
Ön İnceleme Raporu
- 43 -
a) Çocuğa, beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda bulunan kişiye
ya da gebe kadına karşı,
b) Avukata veya diğer kamu görevlisine karşı görevi dolayısıyla,
İşlenmesi halinde, sekiz yıldan onbeş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.
(3) Fiilin cinsel yönden taciz şeklinde gerçekleşmesi halinde, on yıldan onbeş yıla kadar
hapis cezasına hükmolunur.
(4) Bu suçun işlenişine iştirak eden diğer kişiler de kamu görevlisi gibi cezalandırılır.
(5) Bu suçun ihmali davranışla işlenmesi halinde, verilecek cezada bu nedenle indirim
yapılmaz.
Neticesi sebebiyle ağırlaşmış işkence
Madde 95- (1) İşkence fiilleri, mağdurun;
a) Duyularından veya organlarından birinin işlevinin sürekli zayıflamasına,
b) Konuşmasında sürekli zorluğa,
c) Yüzünde sabit ize,
d) Yaşamını tehlikeye sokan bir duruma,
e) Gebe bir kadına karşı işlenip de çocuğunun vaktinden önce doğmasına,
Neden olmuşsa, yukarıdaki maddeye göre belirlenen ceza, yarı oranında artırılır.
(2) İşkence fiilleri, mağdurun;
a) İyileşmesi olanağı bulunmayan bir hastalığa veya bitkisel hayata girmesine,
b) Duyularından veya organlarından birinin işlevinin yitirilmesine,
c) Konuşma ya da çocuk yapma yeteneklerinin kaybolmasına,
d) Yüzünün sürekli değişikliğine,
e) Gebe bir kadına karşı işlenip de çocuğunun düşmesine,
Neden olmuşsa, yukarıdaki maddeye göre belirlenen ceza, bir kat artırılır.
(3) İşkence fiillerinin vücutta kemik kırılmasına neden olması halinde, kırığın hayat
fonksiyonlarındaki etkisine göre sekiz yıldan onbeş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.
(4) İşkence sonucunda ölüm meydana gelmişse, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına
hükmolunur.
Eziyet
Madde 96- (1) Bir kimsenin eziyet çekmesine yol açacak davranışları gerçekleştiren kişi
hakkında iki yıldan beş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.
(2) Yukarıdaki fıkra kapsamına giren fiillerin;
a) Çocuğa, beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda bulunan kişiye
ya da gebe kadına karşı,
b) Üstsoy veya altsoya, babalık veya analığa ya da eşe karşı,
İşlenmesi halinde, kişi hakkında üç yıldan sekiz yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.
GEREKÇE (MADDE 96) :
Madde metninde eziyet suçu tanımlanmıştır.
Eziyet olarak, bir kişiye karşı insan onuruyla bağdaşmayan ve bedensel veya
ruhsal yönden acı çekmesine, aşağılanmasına yol açacak davranışlarda
bulunulması gerekir. Aslında bu fiiller de kasten yaralama, hakaret, tehdit,
cinsel taciz niteliği taşıyabilirler. Ancak, bu fiiller, ani olarak değil, sistematik bir
şekilde ve belli bir süreç içinde işlenmektedirler. Bir süreç içinde süreklilik
arzeder bir tarzda işlenen eziyetin özelliği, işkence gibi, kişinin psikolojisi ve
ruh sağlığı üzerindeki tahrip edici etkilerinin olmasıdır. Bu etkilerin uzun bir süre
ve hatta hayat boyu devam etmesi, eziyetin bu kapsamda işlenen fiillere
nazaran daha ağır ceza yaptırımı altına alınmasını gerektirmiştir.
Maddenin ikinci fıkrasında, eziyet suçunun daha ağır cezayı gerektiren
Ön İnceleme Raporu
nitelikli unsurları belirlenmiştir. Bu unsurlara ilişkin açıklama için, kasten
yaralama suçunun gerekçesine bakılmalıdır.
Kasten yaralama
Madde 86- (1) Kasten başkasının vücuduna acı veren veya sağlığının ya da
algılama yeteneğinin bozulmasına neden olan kişi, bir yıldan üç yıla kadar
hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) (Ek fıkra: 31/3/2005 – 5328/4 md.) Kasten yaralama fiilinin kişi
üzerindeki etkisinin basit bir tıbbî müdahaleyle giderilebilecek ölçüde hafif
olması hâlinde, mağdurun şikâyeti üzerine, dört aydan bir yıla kadar hapis
veya adlî para cezasına hükmolunur.
(3) Kasten yaralama suçunun;
a) Üstsoya, altsoya, eşe veya kardeşe karşı,
b) Beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda bulunan
kişiye karşı,
c) Kişinin yerine getirdiği kamu görevi nedeniyle,
d) Kamu görevlisinin sahip bulunduğu nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle,
e) Silahla,
İşlenmesi halinde, şikâyet aranmaksızın, verilecek ceza yarı oranında
artırılır.
GEREKÇE (MADDE 86) :
Maddenin birinci fıkrasında kasten yaralama suçunun temel şekli
tanımlanmıştır.
Madde metninde yapılan değişiklikle, Hükümet Tasarısında benimsenen ve
"müessir fiil" karşılığı olan "etkili eylem" ifadesi terkedilerek, genel olarak
yaralama kavramı benimsenmiştir. Bu nedenle, kişinin vücuduna acı veren veya
sağlığının ya da algılama yeteneğinin bozulmasına neden olan her davranış,
yaralama olarak kabul edilmiştir.
İkinci fıkrada ise, kasten yaralama suçunun nitelikli şekilleri gösterilmiştir.
Söz konusu suçun seçimlik olarak belirlenen bu nitelikli şekilleri, bentler hâlinde
sıralanmıştır.
Fıkranın (a) bendinde, kasten yaralama suçunun üstsoy veya altsoydan
birine ya da eş veya kardeşe karşı işlenmesi, bu suçun bir nitelikli hâli olarak
kabul edilmiştir. Bu kavramlar hakkında açıklama için, kasten öldürme suçunun
nitelikli hâllerine ilişkin hükmün gerekçesine bakılmalıdır.
(b) bendine göre, kasten yaralamanın beden veya ruh bakımından kendisini
savunamayacak durumda bulunan kişiye karşı işlenmesi, suçun temel şekline
göre daha ağır ceza ile cezalandırılmayı gerektirmektedir. Bu hususa ilişkin
açıklama için, kasten öldürme suçunun nitelikli hâllerine ilişkin hükmün
gerekçesine bakılmalıdır.
Fıkranın (c) bendinde, suçun kişinin yerine getirdiği kamu görevi dolayısıyla
işlenmesi, bir nitelikli hâl olarak öngörülmüştür. Bu hususa ilişkin açıklama için,
kasten öldürme suçunun nitelikli hâllerine ilişkin hükmün gerekçesine
bakılmalıdır.
Kasten yaralama suçu, kamu görevlisinin sahip bulunduğu nüfuz kötüye
kullanılmak suretiyle de işlenebilir. Fıkranın (d) bendinde, bu durum, söz konusu
suçun bir nitelikli hâli olarak kabul edilmiştir. Bunun için kamu görevlisinin zor
kullanma yetkisine sahip bulunması gerekmemektedir. Burada önemli olan,
kamu görevlisinin sahip bulunduğu nüfuzun kötüye kullanılması suretiyle, kasten
yaralama suçunun işlenmesidir. Örneğin bir hâkim veya savcının sanık veya
tanığa karşı kasten yaralama suçunu işlemesi hâlinde, bu nitelikli hâlin
gerçekleştiğini kabul etmek gerekir. Buna karşılık, zor kullanma yetkisine sahip
kamu görevlisi tarafından kasten yaralama suçunun işlenmesi hâli, kanunda ayrı
bir suç olarak tanımlanmıştır.
Fıkranın (e) bendinde, kasten yaralama suçunun silâhla işlenmesi, bir nitelikli
- 44 -
Ön İnceleme Raporu
- 45 -
hâl olarak kabul edilmiştir. Silâh deyimi için, Tanımlar başlıklı madde hükmüne
bakılmalıdır.
5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu
Tanımlar
Madde 2 – (1) Bu Kanunun uygulanmasında;
a) Şüpheli: Soruşturma evresinde, suç şüphesi altında bulunan kişiyi,
b) Sanık: Kovuşturmanın başlamasından itibaren hükmün kesinleşmesine kadar, suç şüphesi
altında bulunan kişiyi,
c) Müdafi: Şüpheli veya sanığın ceza muhakemesinde savunmasını yapan avukatı,
d) Vekil: Katılan, suçtan zarar gören veya malen sorumlu kişiyi ceza muhakemesinde temsil
eden avukatı,
e) Soruşturma: Kanuna göre yetkili mercilerce suç şüphesinin öğrenilmesinden
iddianamenin kabulüne kadar geçen evreyi,
f) Kovuşturma: İddianamenin kabulüyle başlayıp, hükmün kesinleşmesine kadar geçen
evreyi,
g) İfade alma: Şüphelinin kolluk görevlileri veya Cumhuriyet savcısı tarafından soruşturma
konusu suçla ilgili olarak dinlenmesini,
h) Sorgu: Şüpheli veya sanığın hâkim veya mahkeme tarafından soruşturma veya
kovuşturma konusu suçla ilgili olarak dinlenmesini,
…………….
İfade eder.
İfade alma ve sorguda yasak usuller
Madde 148 – (1) Şüphelinin ve sanığın beyanı özgür iradesine dayanmalıdır. Bunu
engelleyici nitelikte kötü davranma, işkence, ilâç verme, yorma, aldatma, cebir veya tehditte
bulunma, bazı araçları kullanma gibi bedensel veya ruhsal müdahaleler yapılamaz.
(2) Kanuna aykırı bir yarar vaat edilemez.
(3)Yasak usullerle elde edilen ifadeler rıza ile verilmiş olsa da delil olarak
değerlendirilemez.
(4) Müdafi hazır bulunmaksızın kollukça alınan ifade, hâkim veya mahkeme huzurunda
şüpheli veya sanık tarafından doğrulanmadıkça hükme esas alınamaz.
(5) Şüphelinin aynı olayla ilgili olarak yeniden ifadesinin alınması ihtiyacı ortaya çıktığında,
bu işlem ancak Cumhuriyet savcısı tarafından yapılabilir.
Ön İnceleme Raporu
- 46 -
ÖRGÜTLÜ SUÇLARIN SORUŞTURMA USULÜ :
5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu :
Görev ve yargı çevresinin belirlenmesi
Madde 250 – (1) Türk Ceza Kanununda yer alan;
a) Örgüt faaliyeti çerçevesinde işlenen uyuşturucu veya uyarıcı madde imal ve ticareti suçu,
b) Haksız ekonomik çıkar sağlamak amacıyla kurulmuş bir örgütün faaliyeti çerçevesinde
cebir ve tehdit uygulanarak işlenen suçlar,
c) İkinci Kitap Dördüncü Kısmın Dört, Beş, Altı ve Yedinci Bölümünde tanımlanan suçlar
(305, 318, 319, 323, 324, 325 ve 332 nci maddeler hariç),
Dolayısıyla açılan davalar; Adalet Bakanlığının teklifi üzerine Hâkimler ve Savcılar Yüksek
Kurulunca yargı çevresi birden çok ili kapsayacak şekilde belirlenecek illerde görevlendirilecek
ağır ceza mahkemelerinde görülür.
5237 sayılı Türk Ceza Kanunu
İKİNCİ KİTAP
DÖRDÜNCÜ KISIM
Millete ve Devlete Karşı Suçlar ve Son Hükümler
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
Devletin Güvenliğine Karşı Suçlar (302 – 308)
BEŞİNCİ BÖLÜM
Anayasal Düzene ve Bu Düzenin İşleyişine Karşı Suçlar (309 – 316)
ALTINCI BÖLÜM
Milli Savunmaya Karşı Suçlar (317 – 325)
YEDİNCİ BÖLÜM
Devlet Sırlarına Karşı Suçlar ve Casusluk (326 – 339)
(2) Gelen iş durumu göz önünde bulundurularak birinci fıkrada belirtilen suçlara bakmakla
görevli olmak üzere, aynı yerde birden fazla ağır ceza mahkemesi kurulmasına, Adalet Bakanlığının
teklifi üzerine Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca karar verilir. Bu hâlde, mahkemeler
numaralandırılır. Bu mahkemelerin başkan ve üyeleri adlî yargı adalet komisyonunca, bu
mahkemelerden başka mahkemelerde veya işlerde görevlendirilemez.
(3) Birinci fıkrada belirtilen suçları işleyenler sıfat ve memuriyetleri ne olursa olsun bu
Kanunla görevlendirilmiş ağır ceza mahkemelerinde yargılanır. Anayasa Mahkemesi ve
Yargıtayın yargılayacağı kişilere ilişkin hükümler ile savaş ve sıkıyönetim hâli dahil askerî
mahkemelerin görevlerine ilişkin hükümler saklıdır.
SORUŞTURMA
Madde 251 – (1) 250 nci madde kapsamına giren suçlarda soruşturma, Hâkimler ve
Savcılar Yüksek Kurulunca bu suçların soruşturma ve kovuşturmasında görevlendirilen Cumhuriyet
savcılarınca bizzat yapılır. Bu suçlar görev sırasında veya görevden dolayı işlenmiş olsa bile
Cumhuriyet savcılarınca doğrudan soruşturma yapılır. Cumhuriyet savcıları, Cumhuriyet
Ön İnceleme Raporu
- 47 -
Başsavcılığınca 250 nci madde kapsamındaki suçlarla ilgili davalara bakan ağır ceza
mahkemelerinden başka mahkemelerde veya işlerde görevlendirilemez.
(2) 250 nci madde kapsamına giren suçların soruşturması ve kovuşturması sırasında
Cumhuriyet savcıları, hâkim tarafından verilmesi gerekli kararları, varsa Hâkimler ve Savcılar
Yüksek Kurulunca bu işlerle görevlendirilen ağır ceza mahkemesi üyesinden, aksi halde yetkili adlî
yargı hâkimlerinden isteyebilirler.
(3) Soruşturmanın gerekli kıldığı hâllerde suç mahalli ile delillerin bulunduğu yerlere
gidilerek soruşturma yapılabilir. Suç, ağır ceza mahkemesinin bulunduğu yer dışında işlenmiş ise
Cumhuriyet savcısı, suçun işlendiği yer Cumhuriyet savcısından soruşturmanın yapılmasını
isteyebilir.
(4) Suç askerî bir mahalde işlenmiş ise, Cumhuriyet savcısı ilgili askerî savcılıktan
soruşturmanın yapılmasını isteyebilir. Üçüncü fıkraya göre soruşturma yapmak üzere
görevlendirilen Cumhuriyet savcıları ile askerî savcılıklar, bu soruşturmayı öncelikle ve ivedilikle
yaparlar.
(5) 250 nci madde kapsamına giren suçlarda, yakalananlar için 91 inci maddenin birinci
fıkrasındaki yirmidört saatlik süre kırksekiz saat olarak uygulanır. Anayasanın 120 nci maddesi
gereğince olağanüstü hâl ilân edilen bölgelerde yakalanan kişiler hakkında 91 inci maddenin üçüncü
fıkrasında dört gün olarak belirlenen süre, Cumhuriyet savcısının talebi ve hâkim kararıyla yedi
güne kadar uzatılabilir. Hâkim, karar vermeden önce yakalanan veya tutuklanan kişiyi dinler.
(6) 250 nci madde kapsamına giren suçlarla ilgili soruşturma ve kovuşturmalarda kolluk;
soruşturma ve kovuşturma sebebiyle şüpheli veya sanığı, tanığı, bilirkişiyi ve suçtan zarar gören
şahsı, ağır ceza mahkemesi veya başkanının, Cumhuriyet savcısının, mahkeme naibinin veya
istinabe olunan hâkimin emirleriyle belirtilen gün, saat ve yerde hazır bulundurmaya
mecburdur.
(7) 250 nci maddede belirtilen suçlar nedeniyle Cumhuriyet savcıları, soruşturmanın gerekli
kılması halinde geçici olarak, bu mahkemelerin yargı çevresi içindeki genel ve özel bütçeli
idarelere, kamu iktisadi teşebbüslerine, il özel idarelerine ve belediyelere ait bina, araç, gereç ve
personelden yararlanmak için istemde bulunabilirler.
(8) Türk Silahlı Kuvvetleri kıt'a, karargâh ve kurumlarından istemde bulunulması hâlinde
istem, yetkili amirlikçe değerlendirilerek yerine getirilebilir.
BİLGİ İSTEME
Madde 332 – (1) Suçların soruşturma ve kovuşturması sırasında Cumhuriyet savcısı, hâkim
veya mahkeme tarafından yazılı olarak istenilen bilgilere on gün içinde cevap verilmesi
zorunludur. Eğer bu süre içinde istenen bilgilerin verilmesi imkânsız ise, sebebi ve en geç hangi
tarihte cevap verilebileceği aynı süre içinde bildirilir.
(2) Bilgi istenen yazıda yukarıdaki fıkra hükmü ile buna aykırı hareket etmenin Türk Ceza
Kanununun 257 nci maddesine aykırılık oluşturabileceği yazılır. Bu durumda haklarında kamu
davasının açılması, izin veya karar alınmasına bağlı bulunan kişiler hakkında, yasama
dokunulmazlığı saklı kalmak üzere, doğrudan soruşturma yapılır.
Ön İnceleme Raporu
- 48 -
III- MUHBİR / MÜŞTEKİ :
Şikâyete konu fiilden zarar gören kişinin, yetkili makamlara yazılı olarak başvurup,
bu fiil hakkında kovuşturma yapılmasını istemesine şikâyet; şikayeti yapana da şikayetçi /
müşteki denir.
İlgilinin adı soyadı – varsa unvanı - adresi yazılır.
4483 sayılı Kanuna göre verilen kararlar muhbire tebliğ edilmez, ancak müştekiye
bildirimde bulunulması zorunludur.
Muhbir 4483 sayılı Kanuna göre verilen kararlara itiraz edemez, ancak müşteki
soruşturma izni verilmemesine dair karara itiraz etme hakkına sahiptir.
Ön inceleme sırasında müştekinin, 5271 sayılı ceza Muhakemesi Kanununun 234
üncü maddesi çerçevesinde delillerin toplanmasını talep etme, ön incelemenin gizlilik ve
amacını bozmamak koşuluyla Müfettişten belge örneği isteme; yine anı Kanunun 153
üncü maddesine uygun olarak ve vekili aracılığı ile soruşturma belgelerini inceletme
hakkının bulunmaktadır.
Muhbir, ön inceleme konusu eylemden dolayı herhangi bir hak ihlali
bulunmadığından, bu konuma sahip değildir. (Danıştay İkinci Dairesi, E:2001/454,
K:2001/874, KT:04.04.2001 -- E:2001/1708, K:2002/168, KT:31.01.2002 -- E:2003/98,
K:2003/321, KT:27.02.2003)
[4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında
Kanun
İtiraz
Madde 9 – Yetkili merci, soruşturma izni verilmesine veya verilmemesine ilişkin
kararını Cumhuriyet başsavcılığına, hakkında inceleme yapılan memur veya diğer kamu
görevlisine ve varsa şikayetçiye bildirir.
Soruşturma izni verilmesine ilişkin karara karşı hakkında inceleme yapılan memur
veya diğer kamu görevlisi; soruşturma izni verilmemesine ilişkin karara karşı ise
Cumhuriyet başsavcılığı veya şikayetçi itiraz yoluna gidebilir. İtiraz süresi,yetkili merciin
kararının tebliğinden itibaren on gündür.
İtiraza, 3 üncü maddenin (e), (f), g (Cumhurbaşkanınca verilen izin hariç) ve (h)
bentlerinde sayılanlar için Danıştay İkinci Dairesi, diğerleri için yetkili merciin yargı
çevresinde bulunduğu bölge idare mahkemesi bakar.
İtirazlar, öncelikle incelenir ve en geç üç ay içinde karara bağlanır. Verilen kararlar
kesindir.]
Anayasa Mahkemesi Kararı, E:1967/49, K:1968/60, KT:5/12/1968.
“İhbar, kanunî delillerin varlığı ile desteklenmedikçe bir suçlamada hiç bir
zaman ağırlık noktası, etki unsuru olamaz. İhbar, doğru ise, bir olayı, bir eylemi
duyurmuş olur; ancak olay veya eyleme sanık arasında ilişki kurmağa tek başına yeterli
değildir. (…) İhbarı yapanın kimliğinin belli olup olmaması birinci derecede bir önem
taşımaz, imzasız veya düzme kimlikli bir ihbar, hattâ kimliğini saklayan bir kimsenin
telefonla haber vermesi üzerine de, Cumhuriyet Savcısı, işi ilginç görürse, araştırmaya
geçebilir ve belki, gerçekten yer almış bir olayı da ortaya çıkartır. İhbar yapanın kimliğinin
Ön İnceleme Raporu
- 49 -
gizli tutulması durumu ile ihbarı kimliği bilinmeyen bir kimsenin yapmış olması arasında
büyük fark yoktur. Her iki halde de ihbarı yapanın delil kefesindeki ağırlığı sıfır olur. Böyle
olunca da artık iddia ve savunma hakkının kökünden engellendiği düşünülemez. (…)
Olayı ihbar edenin kimliği belli olmadığı yahut gizli tutulduğu takdirde artık onun
mahkemenin toplayacağı ve takdir edeceği deliller arasında yeri yok demektir. Mahkeme
tabiatiyle elde olan veya ele geçebilen deliller üzerinde duracaktır. (…)”
Ön İnceleme Raporu
- 50 -
IV- HAKKINDA ÖN İNCELEME YAPILANLAR :
İlgilinin adı soyadı, unvanı, ön incelemeye konu olan görevi, halihazır görevi ve
adresi yazılır.
Hakkında ön inceleme yapılanlar, 4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu
Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanunun 3 üncü maddesinde belirtilen kişilerden
olmalıdır.
[4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında
Kanun
İzin vermeye yetkili merciler
Madde 3 – Soruşturma izni yetkisi
a) İlçede görevli memurlar ve diğer kamu görevlileri hakkında kaymakam,
b) İlde ve merkez ilçede görevli memurlar ve diğer kamu görevlileri hakkında vali,
c) Bölge düzeyinde teşkilatlanan kurum ve kuruluşlarda görev yapan memurlar ve
diğer kamu görevlileri hakkında görev yaptıkları ilin valisi,
d) Başbakanlık ve bakanlıkların merkez ve bağlı veya ilgili kuruluşlarında görev
yapan diğer memur ve kamu görevlileri hakkında o kuruluşun en üst idari amiri,
e) (Değişik : 17/7/2004-5232/1 md.) Bakanlar Kurulu kararı ile veya Başbakanlık ve
bakanlıklar ile bağlı kuruluşların merkez teşkilâtında görevli olup, ortak kararla atanan
memurlar ve diğer kamu görevlileri hakkında ilgili bakan veya Başbakan,
f) Türkiye Büyük Millet Meclisinde görevli memurlar ve diğer kamu görevlileri
hakkında Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Sekreteri, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel
Sekreteri ve yardımcıları hakkında Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı,
g) Cumhurbaşkanlığında görevli memurlar ve diğer kamu görevlileri hakkında
Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri, Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri hakkında
Cumhurbaşkanı,
h) Büyükşehir belediye başkanları, il ve ilçe belediye başkanları; büyükşehir, il ve
ilçe belediye meclisi üyeleri ile il genel meclisi üyeleri hakkında İçişleri Bakanı,
i) İlçelerdeki belde belediye başkanları ve belde belediye meclisi üyeleri hakkında
kaymakam, merkez ilçelerdeki belde belediye başkanları ve belde belediye meclisi üyeleri
hakkında bulundukları ilin valisi,
j) Köy ve mahalle muhtarları ile bu Kanun kapsamına giren diğer memurlar ve kamu
görevlileri hakkında ilçelerde kaymakam, merkez ilçede vali,
Yokluklarında ise vekilleri tarafından bizzat kullanılır.
Yetkili mercilerin saptanmasında, memur veya kamu görevlisinin suç tarihindeki
görevi esas alınır.
Ast memur ile üst memurun aynı fiile iştiraki halinde izin, üst memurun bağlı olduğu
merciden istenir.]
Ön İnceleme Raporu
- 51 -
V- ÖN İNCELEMENİN KONUSU :
Ön incelemenin konusunun, suç olduğu iddia edilen fiili açık ve anlaşılabilir bir
şekilde göstermesi gerekir.
Ön incelemenin konusu, ön inceleme onayında yer verilen şikayet, ihbar veya
iddia konularıdır.
Ön inceleme onayında yer verilen olay ve konudan tamamen ayrı veya farklı bir
suç olarak nitelendirilebilecek bir fiil ortaya çıktığında, yeniden ön inceleme onayı
alınması gerekir.
[4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında
Kanun
Soruşturma izninin kapsamı
Madde 8 – Soruşturma izni, şikayet, ihbar veya iddia konusu olaylar ile bunlara
bağlı olarak ileride soruşturma sırasında ortaya çıkabilecek konuları kapsar.
Soruşturma sırasında izin verilen olay ve konudan tamamen ayrı veya farklı bir suç
olarak nitelendirilebilecek bir fiil ortaya çıktığında, yeniden izin alınması zorunludur.
Suçun hukuki niteliğinin değişmesi, yeniden izin alınmasını gerektirmez.]
VI- İDDİA :
İleri sürülen iddiaların rapora aynen yazılması gerekir.
İddiaların yer aldığı dilekçe, tutanak vb.nin tarihi, hangi mercie ve nasıl verildiği
belirtilir, rapordaki ek numarası gösterilir.
İddiayı, şikayet veya ihbar dilekçesinde ileri sürülenler oluşturur.
Şikayet veya ihbar dilekçesinde ileri sürülenlerin tümüne ön inceleme onayında
yer verilmemiş olabilir.
Hangi iddia konularının ön inceleme konusuna dönüştürüleceği hususundaki
takdir, yetkili mercie aittir.
İddia yazıldıktan sonra, şikayetçinin ifadesi de bu bölüme yazılır.
Mağdurun / Şikayetçinin İfadesinin Alınması:
Şikayetçinin ifade metnine bu bölümde yer verilir. İlgilinin adı soyadı, unvanı,
ifadesinin alındığı tarih, ifade tutanağının rapordaki ek numarası yazılır.
 Müştekiye dilekçedeki imzanın kendisine ait olup olmadığı sorulur ve 5271 sayılı
Ceza Muhakemesi Kanununun 153 üncü ve 234 üncü maddelerinde gösterilen hakları
hatırlatılır.
“Dilekçenin kendisi tarafından yazılıp imzalandığını kabul etmesi üzerine; 5271 sayılı ceza
Muhakemesi Kanununun 234 üncü maddesi çerçevesinde delillerin toplanmasını talep etme, ön
Ön İnceleme Raporu
- 52 -
incelemenin gizlilik ve amacını bozmamak koşuluyla Müfettişliğimden belge örneği isteme; yine
anı Kanunun 153 üncü maddesine uygun olarak ve vekili aracılığı ile soruşturma belgelerini
inceletme hakkının bulunduğu hatırlatıldıktan sonra; ifadesini vermesi istendi.”
(5271/169- şüpheli, tanık, bilirkişi, keşif ve muayene,) İfade esnasında zabıt katibi
bulundurulur.
İfade tutanağında, ifadenin alındığı yer ve zaman belirtilir.
İfade tutanağı okunur veya okumaları için ilgililere verilir. Bu husus tutanakta
belirtilir.
İfade tutanağı müfettiş, yazman, hakkında ön inceleme yapılan ve varsa avukatı
tarafından imzalanır.
İmzadan kaçınma hâlinde nedenleri tutanağa geçirilir.
Bir kimsenin aynı suç konusu ile ilgili olarak, hem mağdur hem de tanık sıfatı
atfedilerek dinlenmesi mümkündür.
“Yargıtay 4. Ceza Dairesi, E:2004/18846, K:2006/9036.
“… olayda başka görgü tanığının da bulunmaması karşısında; aynı sırada işlendiği iddia
edilen karşılıklı tehdit eylemleri nedeniyle yakınan sıfatında bulunan kimselerin olayın görgü
tanığı da oldukları gözetilmek suretiyle 5271 sayılı CMK.nın 236. maddesi uyarınca tanık sıfatıyla
dinlenmesi ve bu esnada aynı yasanın 45. maddesi hükmünün gözetilmesi, tanık anlatımları
arasında çelişki bulunması durumunda yüzleştirilerek giderilmeye çalışılması, giderilemez ise
dosyadaki tüm deliller birlikte değerlendirilerek hangi anlatımın hangi nedenle üstün tutulduğunun
tartışılarak açıklanması ve sonucuna göre hüküm kurulması…”
5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu:
Suçun mağduru ile şikâyetçinin çağırılması
Madde 233 – (1) Mağdur ile şikâyetçi, Cumhuriyet savcısı veya mahkeme başkanı veya
hâkim tarafından çağrı kâğıdı ile çağırılıp dinlenir.
(2) Bu hususta yapılacak çağrı bakımından tanıklara ilişkin hükümler uygulanır.
Mağdur ile şikâyetçinin hakları
Madde 234 – (1) Mağdur ile şikâyetçinin hakları şunlardır:
a) Soruşturma evresinde;
1. Delillerin toplanmasını isteme,
2. Soruşturmanın gizlilik ve amacını bozmamak koşuluyla Cumhuriyet savcısından belge
örneği isteme,
3. Vekili yoksa, baro tarafından kendisine bir avukat görevlendirilmesini isteme,
4. 153 üncü maddeye (24) uygun olmak koşuluyla vekili aracılığı ile soruşturma belgelerini
ve elkonulan ve muhafazaya alınan eşyayı inceletme,
(24)
Müdafiin dosyayı inceleme yetkisi
Ön İnceleme Raporu
- 53 -
5. Cumhuriyet savcısının, kovuşturmaya yer olmadığı yönündeki kararına kanunda yazılı
usule göre itiraz hakkını kullanma.
b) Kovuşturma evresinde;
1. Duruşmadan haberdar edilme,
2. Kamu davasına katılma,
3. Tutanak ve belgelerden vekili aracılığı ile örnek isteme,
4. Tanıkların davetini isteme,
5. Vekili yoksa, baro tarafından kendisine avukat atanmasını isteme,
6. Davaya katılmış olma koşuluyla davayı sonuçlandıran kararlara karşı kanun yollarına
başvurma.
(2) Mağdur, onsekiz yaşını doldurmamış, sağır veya dilsiz ya da meramını ifade
edemeyecek derecede malûl olur ve bir vekili de bulunmazsa, istemi aranmaksızın bir vekil
görevlendirilir.
(3) Bu haklar, suçun mağdurları ile şikâyetçiye anlatılıp açıklanır ve bu husus tutanağa
yazılır.
Mağdur ile şikâyetçinin davete uymamaları
Madde 235 – (1) Mağdur, şikâyetçi veya vekilinin, dilekçelerinde veya tutanağa
geçirilmiş olan beyanlarında belirttikleri adresleri tebligata esas alınır.
(2) Bu adrese çıkartılan çağrıya rağmen gelmeyen kimseye yeniden tebligatta bulunulmaz.
(3) Belirtilen adresin yanlışlığı, eksikliği veya adres değişikliğinin bildirilmemesi nedeniyle
tebligat yapılamaması hâllerinde adresin araştırılması gerekmez.
(4) Bu kimselerin beyanının alınması zorunlu görüldüğü hâllerde üçüncü fıkra
uygulanmaz.
Zorla getirme
Madde 146 – (1) (Değişik: 6/12/2006 – 5560/20 md.) Hakkında
tutuklama kararı verilmesi veya yakalama emri düzenlenmesi için yeterli
nedenler bulunan veya 145 inci maddeye göre çağrıldığı halde gelmeyen
şüpheli veya sanığın zorla getirilmesine karar verilebilir.
……….
(4) (Değişik: 6/12/2006 – 5560/20 md.) Zorla getirme kararı ile çağrılan
şüpheli veya sanık derhal, olanak bulunmadığında yol süresi hariç en geç
Madde 153 – (1) Müdafi, soruşturma evresinde dosya içeriğini inceleyebilir ve istediği belgelerin bir örneğini
harçsız olarak alabilir.
(2) Müdafiin dosya içeriğini incelemesi veya belgelerden örnek alması, soruşturmanın amacını tehlikeye
düşürebilecek ise, Cumhuriyet savcısının istemi üzerine, sulh ceza hâkiminin kararıyla bu yetkisi kısıtlanabilir.
(3) Yakalanan kişinin veya şüphelinin ifadesini içeren tutanak ile bilirkişi raporları ve adı geçenlerin hazır
bulunmaya yetkili oldukları diğer adlî işlemlere ilişkin tutanaklar hakkında, ikinci fıkra hükmü uygulanmaz.
(4) (Değişik: 25/5/2005 - 5353/23 md.) Müdafi, iddianamenin mahkeme tarafından kabul edildiği tarihten itibaren
dosya içeriğini ve muhafaza altına alınmış delilleri inceleyebilir; bütün tutanak ve belgelerin örneklerini harçsız olarak
alabilir.
(5) Bu maddenin içerdiği haklardan suçtan zarar görenin vekili de yararlanır.
Ön İnceleme Raporu
- 54 -
yirmidört saat içinde çağıran hâkimin, mahkemenin veya Cumhuriyet
savcısının önüne götürülür ve sorguya çekilir veya ifadesi alınır.
………..
(7) (Ek: 6/12/2006 – 5560/20 md.) Çağrıya rağmen gelmeyen tanık,
bilirkişi, mağdur ve şikâyetçi ile ilgili olarak da zorla getirme kararı
verilebilir.
Mağdur ile şikâyetçinin dinlenmesi
Madde 236 – (1) Mağdurun tanık olarak dinlenmesi halinde, yemin hariç, tanıklığa
ilişkin hükümler uygulanır.
(2) İşlenen suçun etkisiyle psikolojisi bozulmuş çocuk veya mağdur, bu suça ilişkin
soruşturma veya kovuşturmada tanık olarak bir defa dinlenebilir. Maddî gerçeğin ortaya
çıkarılması açısından zorunluluk arz eden haller saklıdır.
(3) Mağdur çocukların veya işlenen suçun etkisiyle psikolojisi bozulmuş olan diğer
mağdurun tanık olarak dinlenmesi sırasında psikoloji, psikiyatri, tıp veya eğitim alanında
uzman bir kişi bulundurulur. Bunlar hakkında bilirkişilere ilişkin hükümler uygulanır.
Tanıklıktan çekinme
Madde 45 – (1) Aşağıdaki kimseler tanıklıktan çekinebilir:
a) Şüpheli veya sanığın nişanlısı.
b) Evlilik bağı kalmasa bile şüpheli veya sanığın eşi.
c) Şüpheli veya sanığın kan hısımlığından veya kayın hısımlığından üstsoy veya altsoyu.
d) Şüpheli veya sanığın üçüncü derece dahil kan veya ikinci derece dahil kayın hısımları.
e) Şüpheli veya sanıkla aralarında evlâtlık bağı bulunanlar.
(2) Yaş küçüklüğü, akıl hastalığı veya akıl zayıflığı nedeniyle tanıklıktan çekinmenin
önemini anlayabilecek durumda olmayanlar, kanunî temsilcilerinin rızalarıyla tanık olarak
dinlenebilirler. Kanunî temsilci şüpheli veya sanık ise, bu kişilerin çekinmeleri konusunda karar
veremez.
(3) Tanıklıktan çekinebilecek olan kimselere, dinlenmeden önce tanıklıktan
çekinebilecekleri bildirilir. Bu kimseler, dinlenirken de her zaman tanıklıktan çekinebilirler.
Ön İnceleme Raporu
- 55 -
VII- OLAYI ÖĞRENME TARİHİ :
Bu başlığın “Suçu Öğrenme Tarihi” şeklinde yazılmaması gerekir.
[“Bir suçun işlenip işlenmediğini belirleme yetkisi yargıca ait”tir. (Yargıtay Dördüncü
Ceza Dairesi kararı, KT:20.12.1994, E:94/8543, K:94/11262) Soruşturmacı, ancak mevzuata
aykırılığı tespit edebilir.]
Olayı öğrenme tarihi, yetkili merciin ön inceleme emrini verdiği onay tarihidir.
VIII- OLAY YERİ VE TARİHİ : (25)
Bu başlığın “Suç Yeri ve Tarihi” şeklinde yazılmaması gerekir.
Olay yeri, hakkında ön inceleme yapılanın görev yerinin tespit edilmesi
bakımından önemlidir.
Yetkili mercilerin saptanmasında, memur veya kamu görevlisinin suç tarihindeki
görevi esas alınır. (4483/3)
[4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında
Kanun
İzin vermeye yetkili merciler
Madde 3 – Soruşturma izni yetkisi
a) İlçede görevli memurlar ve diğer kamu görevlileri hakkında kaymakam,
b) İlde ve merkez ilçede görevli memurlar ve diğer kamu görevlileri hakkında vali,
c) Bölge düzeyinde teşkilatlanan kurum ve kuruluşlarda görev yapan memurlar ve
diğer kamu görevlileri hakkında görev yaptıkları ilin valisi,
d) Başbakanlık ve bakanlıkların merkez ve bağlı veya ilgili kuruluşlarında görev
yapan diğer memur ve kamu görevlileri hakkında o kuruluşun en üst idari amiri,
e) (Değişik : 17/7/2004-5232/1 md.) Bakanlar Kurulu kararı ile veya Başbakanlık ve
bakanlıklar ile bağlı kuruluşların merkez teşkilâtında görevli olup, ortak kararla atanan
memurlar ve diğer kamu görevlileri hakkında ilgili bakan veya Başbakan,
f) Türkiye Büyük Millet Meclisinde görevli memurlar ve diğer kamu görevlileri
hakkında Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Sekreteri, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel
Sekreteri ve yardımcıları hakkında Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı,
g) Cumhurbaşkanlığında görevli memurlar ve diğer kamu görevlileri hakkında
Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri, Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri hakkında
Cumhurbaşkanı,
h) Büyükşehir belediye başkanları, il ve ilçe belediye başkanları; büyükşehir, il ve
ilçe belediye meclisi üyeleri ile il genel meclisi üyeleri hakkında İçişleri Bakanı,
(25)
Mülkiye Teftiş Kurulu Başkanlığının 09.09.2008 tarihli B050TEF0000079/3649 sayılı yazısına ekli Bakanlık
Makamının 08.09.2008 tarihli B050TEF0000079/156 sayılı onayı ile Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin
Yargılanması Hakkında Kanunun Uygulanması ile İlgili Olarak İçişleri Bakanlığınca Yürütülecek İşlemlere İlişkin
Yönergeye ekli formlardan, “Ön İnceleme Raporlarına ilişkin Örnek No:1 numaralı formdaki <SUÇ YERİ VE
TARİHİ> başlığı <OLAY YERİ VE TARİHİ> olarak” değiştirilmiştir.
Ön İnceleme Raporu
- 56 -
i) İlçelerdeki belde belediye başkanları ve belde belediye meclisi üyeleri hakkında
kaymakam, merkez ilçelerdeki belde belediye başkanları ve belde belediye meclisi üyeleri
hakkında bulundukları ilin valisi,
j) Köy ve mahalle muhtarları ile bu Kanun kapsamına giren diğer memurlar ve kamu
görevlileri hakkında ilçelerde kaymakam, merkez ilçede vali,
Yokluklarında ise vekilleri tarafından bizzat kullanılır.
Yetkili mercilerin saptanmasında, memur veya kamu görevlisinin suç tarihindeki
görevi esas alınır.
Ast memur ile üst memurun aynı fiile iştiraki halinde izin, üst memurun bağlı olduğu
merciden istenir.]
Vekiller, asillerin tabi olduğu usule tabidir. (4483/14)
Ast memur ile üst memurun aynı fiile iştiraki halinde izin, üst memurun bağlı
olduğu merciden istenir. (4483/3)
Olay tarihi, zamanaşımı bakımından önemlidir.
 Ön inceleme aşamasında gerçekleştirilen herhangi bir işlem zamanaşımını
kesmez.
[Yargıtay Ceza Genel Kurulu, E:2006/4-38, K:2006/94, KT:28.03.2006.
“Bu hükümlerin birlikte değerlendirilmesinde, Başbakan Yardımcıları ile Devlet
Bakanlarının soruşturma izni verme yetkilerinin bulunmadığı, bizzat Başbakana ait olan bu
yetkinin Devlet Bakanlarına devrinin mümkün olmadığı, teşkilat yasalarında yer alan yetki
devri ile ilgili hükümlerin, sadece o kuruluşun teşkilat yasasındaki yetkileri kapsadığı, 4483
sayılı Yasada yetki devri ile ilgili bir hükme yer verilmediği, bunun nedeninin yetkinin bizzat
yetkilisi veya vekili tararından kullanılmasının amaçlandığı anlaşılmaktadır." gerekçesiyle
Başbakan tarafından verilmiş soruşturma izni bulunmadığından ve yargılama koşulunun
gerçekleşmediğinden yargılamanın durdurulmasına karar verilmiştir.
…………
4483 sayılı Yasa uyarınca soruşturma izni istenmesi de, dava zamanaşımını
durduran nedenlerden "izin" hali ile ilgilidir. Bir memurun işlediği görev suçu nedeniyle
C. Savcısının yetkili makama soruşturma izni almak için başvurmasıyla dava
zamanaşımı duracak, 4483 sayılı Yasada belirtilen "yetkili makamın" soruşturma izni
vermesiyle süre kaldığı yerden işlemeye başlayacaktır.”]
[5237 sayılı Türk Ceza Kanunu
Dava zamanaşımı
Madde 66- (1) Kanunda başka türlü yazılmış olan haller dışında kamu davası;
a) Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasını gerektiren suçlarda otuz yıl,
b) Müebbet hapis cezasını gerektiren suçlarda yirmibeş yıl,
c) Yirmi yıldan aşağı olmamak üzere hapis cezasını gerektiren suçlarda yirmi yıl,
d) Beş yıldan fazla ve yirmi yıldan az hapis cezasını gerektiren suçlarda onbeş yıl,
e) Beş yıldan fazla olmamak üzere hapis veya adlî para cezasını gerektiren suçlarda sekiz
yıl,
Geçmesiyle düşer.
Ön İnceleme Raporu
- 57 -
(2) Fiili işlediği sırada oniki yaşını doldurmuş olup da onbeş yaşını doldurmamış olanlar
hakkında, bu sürelerin yarısının; onbeş yaşını doldurmuş olup da onsekiz yaşını doldurmamış olan
kişiler hakkında ise, üçte ikisinin geçmesiyle kamu davası düşer.
(3) Dava zamanaşımı süresinin belirlenmesinde dosyadaki mevcut deliller itibarıyla suçun
daha ağır cezayı gerektiren nitelikli halleri de göz önünde bulundurulur.
(4) Yukarıdaki fıkralarda yer alan sürelerin belirlenmesinde suçun kanunda yer alan
cezasının yukarı sınırı göz önünde bulundurulur; seçimlik cezaları gerektiren suçlarda zamanaşımı
bakımından hapis cezası esas alınır.
(5) (Değişik: 29/6/2005 – 5377/8 md.) Aynı fiilden dolayı tekrar yargılamayı gerektiren
hallerde, mahkemece bu husustaki talebin kabul edildiği tarihten itibaren fiile ilişkin zamanaşımı
süresi yeni baştan işlemeye başlar.
(6) Zamanaşımı, tamamlanmış suçlarda suçun işlendiği günden, teşebbüs halinde kalan
suçlarda son hareketin yapıldığı günden, kesintisiz suçlarda kesintinin gerçekleştiği ve zincirleme
suçlarda son suçun işlendiği günden, çocuklara karşı üstsoy veya bunlar üzerinde hüküm ve nüfuzu
olan kimseler tarafından işlenen suçlarda çocuğun onsekiz yaşını bitirdiği günden itibaren işlemeye
başlar.
(7) Bu Kanunun İkinci Kitabının Dördüncü Kısmında yazılı ağırlaştırılmış müebbet veya
müebbet veya on yıldan fazla hapis cezalarını gerektiren suçların yurt dışında işlenmesi halinde
dava zamanaşımı uygulanmaz.
Dava zamanaşımı süresinin durması veya kesilmesi
Madde 67- (1) Soruşturma ve kovuşturma yapılmasının, izin veya karar alınması veya diğer
bir mercide çözülmesi gereken bir meselenin sonucuna bağlı bulunduğu hallerde; izin veya kararın
alınmasına veya meselenin çözümüne veya kanun gereğince hakkında kaçak olduğu hususunda
karar verilmiş olan suç faili hakkında bu karar kaldırılıncaya kadar dava zamanaşımı durur.
(2) Bir suçla ilgili olarak;
a) Şüpheli veya sanıklardan birinin savcı huzurunda ifadesinin alınması veya sorguya
çekilmesi,
b) Şüpheli veya sanıklardan biri hakkında tutuklama kararının verilmesi,
c) Suçla ilgili olarak iddianame düzenlenmesi,
d) Sanıklardan bir kısmı hakkında da olsa, mahkûmiyet kararı verilmesi,
Halinde, dava zamanaşımı kesilir.
(3) Dava zamanaşımı kesildiğinde, zamanaşımı süresi yeniden işlemeye başlar. Dava
zamanaşımını kesen birden fazla nedenin bulunması halinde, zamanaşımı süresi son kesme
nedeninin gerçekleştiği tarihten itibaren yeniden işlemeye başlar.
(4) Kesilme halinde, zamanaşımı süresi ilgili suça ilişkin olarak Kanunda belirlenen sürenin
en fazla yarısına kadar uzar.
Ceza zamanaşımı
Madde 68- (1) Bu maddede yazılı cezalar aşağıdaki sürelerin geçmesiyle infaz edilmez:
a) Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezalarında kırk yıl.
b) Müebbet hapis cezalarında otuz yıl.
c) Yirmi yıl ve daha fazla süreli hapis cezalarında yirmidört yıl.
d) Beş yıldan fazla hapis cezalarında yirmi yıl.
e) Beş yıla kadar hapis ve adlî para cezalarında on yıl.
(2) Fiili işlediği sırada oniki yaşını doldurmuş olup da onbeş yaşını doldurmamış olanlar
hakkında, bu sürelerin yarısının; onbeş yaşını doldurmuş olup da onsekiz yaşını doldurmamış olan
kişiler hakkında ise, üçte ikisinin geçmesiyle ceza infaz edilmez.
Ön İnceleme Raporu
- 58 -
(3) Bu Kanunun İkinci Kitabının Dördüncü Kısmında yazılı yurt dışında işlenmiş suçlar
dolayısıyla verilmiş ağırlaştırılmış müebbet hapis veya müebbet hapis veya on yıldan fazla hapis
cezalarında zamanaşımı uygulanmaz.
(4) Türleri başka başka cezaları içeren hükümler, en ağır ceza için konulan sürenin
geçmesiyle infaz edilmez.
(5) Ceza zamanaşımı, hükmün kesinleştiği veya infazın herhangi bir suretle kesintiye
uğradığı günden itibaren işlemeye başlar ve kalan ceza miktarı esas alınarak süre hesaplanır.
Ceza zamanaşımı ve hak yoksunlukları
Madde 69- (1) Cezaya bağlı olan veya hükümde belirtilen hak yoksunluklarının süresi ceza
zamanaşımı doluncaya kadar devam eder.
Müsaderede zamanaşımı
Madde 70- (1) Müsadereye ilişkin hüküm, kesinleşmeden itibaren yirmi yıl geçtikten sonra
infaz edilmez.
Ceza zamanaşımının kesilmesi
Madde 71- (1) Mahkûmiyet hükmünün infazı için yetkili merci tarafından hükümlüye
kanuna göre yapılan tebligat veya bu maksatla hükümlünün yakalanması ceza zamanaşımını keser.
(2) Bir suçtan dolayı mahkûm olan kimse üst sınırı iki yıldan fazla hapis cezasını gerektiren
kasıtlı bir suç işlediği takdirde, ceza zamanaşımı kesilir.
Zamanaşımının hesabı ve uygulanması
Madde 72- (1) Dava ve ceza zamanaşımı süreleri gün, ay ve yıl hesabıyla belirlenir. Bir
gün, yirmidört saat; bir ay, otuz gündür. Yıl, resmi takvime göre hesap edilir.
(2) Dava ve ceza zamanaşımı re'sen uygulanır ve bundan şüpheli, sanık ve hükümlü
vazgeçemezler.
Soruşturulması ve kovuşturulması şikayete bağlı suçlar(1)
Madde 73- (1) Soruşturulması ve kovuşturulması şikayete bağlı olan suç hakkında yetkili
kimse altı ay içinde şikayette bulunmadığı takdirde soruşturma ve kovuşturma yapılamaz.
(2) Zamanaşımı süresini geçmemek koşuluyla bu süre, şikayet hakkı olan kişinin fiili ve
failin kim olduğunu bildiği veya öğrendiği günden başlar.
(3) Şikayet hakkı olan birkaç kişiden birisi altı aylık süreyi geçirirse bundan dolayı
diğerlerinin hakları düşmez.
(4) Kovuşturma yapılabilmesi şikayete bağlı suçlarda kanunda aksi yazılı olmadıkça suçtan
zarar gören kişinin vazgeçmesi davayı düşürür ve hükmün kesinleşmesinden sonraki vazgeçme
cezanın infazına engel olmaz.
(5) İştirak halinde suç işlemiş sanıklardan biri hakkındaki şikayetten vazgeçme, diğerlerini
de kapsar.
(6) Kanunda aksi yazılı olmadıkça, vazgeçme onu kabul etmeyen sanığı etkilemez.
(7) Kamu davasının düşmesi, suçtan zarar gören kişinin şikayetten vazgeçmiş olmasından
ileri gelmiş ve vazgeçtiği sırada şahsi haklarından da vazgeçtiğini ayrıca açıklamış ise artık hukuk
mahkemesinde de dava açamaz.
Soykırım
Madde 76- (1) Bir planın icrası suretiyle, milli, etnik, ırki veya dini bir grubun tamamen
veya kısmen yokedilmesi maksadıyla, bu grupların üyelerine karşı aşağıdaki fiillerden birinin
işlenmesi, soykırım suçunu oluşturur:
a) Kasten öldürme.
Ön İnceleme Raporu
- 59 -
b) Kişilerin bedensel veya ruhsal bütünlüklerine ağır zarar verme.
c) Grubun, tamamen veya kısmen yokedilmesi sonucunu doğuracak koşullarda yaşamaya
zorlanması.
d) Grup içinde doğumlara engel olmaya yönelik tedbirlerin alınması.
e) Gruba ait çocukların bir başka gruba zorla nakledilmesi.
(2) Soykırım suçu failine ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verilir. Ancak, soykırım
kapsamında işlenen kasten öldürme ve kasten yaralama suçları açısından, belirlenen mağdur
sayısınca gerçek içtima hükümleri uygulanır.
(3) Bu suçlardan dolayı tüzel kişiler hakkında da güvenlik tedbirine hükmolunur.
(4) Bu suçlardan dolayı zamanaşımı işlemez.
İnsanlığa karşı suçlar
Madde 77- (1) Aşağıdaki fiillerin, siyasal, felsefi, ırki veya dini saiklerle toplumun bir
kesimine karşı bir plan doğrultusunda sistemli olarak işlenmesi, insanlığa karşı suç oluşturur:
a) Kasten öldürme.
b) Kasten yaralama.
c) İşkence, eziyet veya köleleştirme.
d) Kişi hürriyetinden yoksun kılma.
e) Bilimsel deneylere tabi kılma.
f) Cinsel saldırıda bulunma, çocukların cinsel istismarı.
g) Zorla hamile bırakma.
h) Zorla fuhşa sevketme.
(2) Birinci fıkranın (a) bendindeki fiilin işlenmesi halinde, fail hakkında ağırlaştırılmış
müebbet hapis cezasına; diğer bentlerde tanımlanan fiillerin işlenmesi halinde ise, sekiz yıldan az
olmamak üzere hapis cezasına hükmolunur. Ancak, birinci fıkranın (a) ve (b) bentleri kapsamında
işlenen kasten öldürme ve kasten yaralama suçları açısından, belirlenen mağdur sayısınca gerçek
içtima hükümleri uygulanır.
(3) Bu suçlardan dolayı tüzel kişiler hakkında da güvenlik tedbirine hükmolunur.
(4) Bu suçlardan dolayı zamanaşımı işlemez.
Örgüt
Madde 78- (1) Yukarıdaki maddelerde yazılı suçları işlemek maksadıyla örgüt kuran veya
yöneten kişi, on yıldan onbeş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Bu örgütlere üye olanlara beş
yıldan on yıla kadar hapis cezası verilir.
(2) Bu suçlardan dolayı tüzel kişiler hakkında da güvenlik tedbirine hükmolunur.
(3) Bu suçlardan dolayı zamanaşımı işlemez.]
Ön İnceleme Raporu
- 60 -
IX- HAKKINDA ÖN İNCELEME YAPILANIN İFADESİ :
Hakkında ön inceleme yapılanın ifadesi alınmadan ön inceleme raporu
düzenlenemez.
[4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında
Kanun
Ön inceleme yapanların yetkisi ve rapor
Madde 6 – Ön inceleme ile görevlendirilen kişi veya kişiler, bakanlık müfettişleri ile
kendilerini görevlendiren merciin bütün yetkilerini haiz olup, bu Kanunda hüküm
bulunmayan hususlarda Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununa göre işlem yapabilirler;
hakkında inceleme yapılan memur veya diğer kamu görevlisinin ifadesini de almak
suretiyle yetkileri dahilinde bulunan gerekli bilgi ve belgeleri toplayıp, görüşlerini içeren bir
rapor düzenleyerek durumu izin vermeye yetkili mercie sunarlar. Ön inceleme birden çok
kişi tarafından yapılmışsa, farklı görüşler raporda gerekçeleriyle ayrı ayrı belirtilir.
Yetkili merci bu rapor üzerine soruşturma izni verilmesine veya verilmemesine karar
verir. Bu kararlarda gerekçe gösterilmesi zorunludur.]
Buradaki amaç, suç ithamı altında kalan görevlinin, kendisi hakkında ileri sürülen
iddiaları cevaplandırmasını, bu anlamda kendisini savunmasını sağlamak; onun,
”savunma ve meramını anlatabilme hakkını garanti altına alınmak” tır.
Danıştay Birinci Dairesinin 17.04.2000 tarihli, E: 2000/29, K:2000/59
sayılı kararı :
“Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun 135 inci
maddesinde yazılı susma hakkı saklı kalmak kaydıyla
hakkında inceleme yapılan memur veya diğer kamu
görevlisinin ifadesinin alınması
zorunludur.
İfadenin
inceleme mahallinde vicahen alınması asıl olmakla birlikte,
gerektiğinde ifade, Yasa ile getirilen ön inceleme süresi
dikkate alınarak, makul bir süre verilmek suretiyle
yazıyla da istenebilecektir.”
Hakkında ön inceleme yapılanın ifade metnine bu bölümde yer verilir. İlgilinin adı
soyadı, unvanı, ifadesinin alındığı tarih, ifade tutanağının rapordaki ek numarası yazılır.
 Hakkında ön inceleme yapılanın ifadesinin yazılı olarak da alınması mümkündür.
Bu durumda da, hakkında ön inceleme yapılanın, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi
Kanununun 147 nci maddesinde gösterilen haklarına ifade talep yazısında yer verilir.
İfadesinin tutanağa geçirilmesi sırasında, hakkında ön inceleme yapılana, 5271
sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 147 nci maddesinde sayılan hakları hatırlatılır ve
ifade tutanağında bu hususlara yer verilir.
Bu çerçevede, hakkında ön inceleme yapılana, ifadesi yazılmaya başlanmadan
önce,
“Kendisine yüklenen suç anlatılır.Müdafi seçme hakkının bulunduğu ve onun hukukî
yardımından yararlanabileceği; isterse bir avukatın ön incelemeyi geciktirmemek koşulu ile ve
Ön İnceleme Raporu
- 61 -
vekaletname aranmaksızın ifade sırasında hazır bulunabileceği; iddia konuları ile ilgili açıklamada
bulunmamasının kanunî hakkı olduğu; şüpheden kurtulması için somut delillerin toplanmasını
isteyebileceği; kendisi aleyhine var olan şüphe nedenlerini ortadan kaldırmak ve lehine olan
hususları ileri sürmek hakkının olduğu bildirilir.”
(5271/169- şüpheli, tanık, bilirkişi, keşif ve muayene,) İfade esnasında zabıt katibi
bulundurulur.
İfade tutanağında, ifadenin alındığı yer ve zaman belirtilir.
İfade tutanağı okunur veya okumaları için ilgililere verilir. Bu husus tutanakta
belirtilir.
İfade tutanağı müfettiş, yazman, hakkında ön inceleme yapılan ve varsa avukatı
tarafından imzalanır.
İmzadan kaçınma hâlinde nedenleri tutanağa geçirilir.
Hakkında ön inceleme yapılanın, ifadesini vermeye tebligat yolu ile davet edilmesi
gerekir. Tebligatın kendisine yapılması, bu mümkün değilse birlikte oturduğu kişilerden
birine yapılması şarttır.
[Danıştay Birinci Dairesi, E:2007/326, K:2007/546, KT:16.05.2007.
“Tebligat Kanununun "Aynı konutta oturan kişilere veya hizmetçiye tebligat" başlıklı 16.
maddesinde kendisine tebliğ yapılacak şahıs adresinde bulunmazsa tebliğin kendisi ile aynı konutta
oturan kişilere veya hizmetçilerinden birine yapılacağı, Tebligat Tüzüğünün "Aile efradına
tebligat" başlıklı 22. maddesinde ise kendisine tebliğ yapılacak şahıs adresinde bulunmazsa
tebliğin, ailesi efradından veya hizmetçi ve uşak gibi müstahdemlerinden birine yapılacağı, ancak
muhatab namına kendisine tebligat yapılacak olan aile ferdi veya müstahdemin, muhatapla birlikte
oturmasının şart olduğu hükmü yer almıştır.
Tebligat ilgili kişinin belli bir durumdan haberdar olmasını ve böylece haklarını korumak
için gerekli işlemleri yapmasını sağlar. Bu anlamda tebligat hukuku kişilerin yasal haklarını idari ve
yargı mercilerinin önünde savunmasına olanak veren, kişinin hukukunu koruyan ve mutlaka
uygulanması gereken usuli hükümler içerir. Kişilere tanınan bu yasal savunma hakkının
kullanılması için ilgili yasada belli süreler öngörülmüşse, muhatabına usulüne uygun bir şekilde
yapılmış tebliğ tarihinin bu sürelerin başlangıcı olduğunu kabul etmek gerekir. Bu durumda 4483
sayılı Kanunun 9 uncu maddesinde yetkili merci kararlarına yapılacak itiraz süresi olan 10 günlük
süre usulüne uygun olarak yapılmış tebliğ ile başlar.
(…) itirazın süresinde olup olmadığının tespiti açısından Tebligat Kanunu ve Tüzüğüne
uygun olarak yapılmış bir tebliğin varlığı gerektiğinden, olayda ise yetkili merci kararının
şikayetçinin birlikte oturmadığı kızına tebliğ edilmesi nedeniyle tebliğin usulsüz yapıldığı
anlaşıldığından, tebligat kanunu ve tüzüğü hükümlerine uygun olarak tebliğ işlemlerinin
yenilenmesi için dosyanın … Bakanlığına iadesine, kararın bir örneğinin şikayetçiye
gönderilmesine 16.5.2007 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.“]
5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu :
İfade veya sorgu için çağrı
Madde 145 – (1) İfadesi alınacak veya sorgusu yapılacak kişi davetiye ile çağrılır;
çağrılma nedeni açıkça belirtilir; gelmezse zorla getirileceği yazılır.
Ön İnceleme Raporu
- 62 -
Zorla getirme
Madde 146 – (1) (Değişik: 6/12/2006 – 5560/20 md.) Hakkında tutuklama kararı verilmesi
veya yakalama emri düzenlenmesi için yeterli nedenler bulunan veya 145 inci maddeye göre
çağrıldığı halde gelmeyen şüpheli veya sanığın zorla getirilmesine karar verilebilir.
(2) Zorla getirme kararı, şüpheli veya sanığın açıkça kim olduğunu, kendisiyle ilgili suçu,
gerektiğinde eşkâlini ve zorla getirilmesi nedenlerini içerir.
(3) Zorla getirme kararının bir örneği şüpheli veya sanığa verilir.
(4) (Değişik: 6/12/2006 – 5560/20 md.) Zorla getirme kararı ile çağrılan şüpheli veya sanık
derhal, olanak bulunmadığında yol süresi hariç en geç yirmidört saat içinde çağıran hâkimin,
mahkemenin veya Cumhuriyet savcısının önüne götürülür ve sorguya çekilir veya ifadesi alınır.
(5) (Değişik: 6/12/2006 – 5560/20 md.) Zorla getirme, bunun için haklı görülecek bir
zamanda başlar ve hâkim, mahkeme veya Cumhuriyet savcısı tarafından, sorguya çekilmenin
veya ifade almanın sonuna kadar devam eder.
(6) Zorla getirme kararının yerine getirilememesinin nedenleri, köy veya mahalle
muhtarı ile kolluk görevlisinin birlikte imzalayacakları bir tutanakla saptanır.
(7) (Ek: 6/12/2006 – 5560/20 md.) Çağrıya rağmen gelmeyen tanık, bilirkişi, mağdur ve
şikâyetçi ile ilgili olarak da zorla getirme kararı verilebilir.
İlgilinin telefonla veya haber gönderilerek çağrılması mümkündür. Ancak
böyle bir çağrı tarzı tercih edildiğinde, gelmemesi durumunda kişinin zorla
getirilmesi sürecini başlatmak mümkün olmayacaktır. Zira ifadeye davetin ilgili
kanun (26) olan 7201 sayılı Tebligat Kanunu hükümlerine göre yapılması gerekir.
1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun 133 ncü maddesi,
“Hakkında tevkif müzekkeresi kesilmesi için kafi sebepler bulunan
maznunun ihzarı emredilebilir.”
Hükmünü; 134 ncü maddesi de,
“İhzar müzekkeresi ile çağrılan şahıs derhal, mümkün olmadığı
takdirde yol süresi hariç en geç kırksekiz saat içinde çağıran hakimin
önüne götürülür ve sorguya çekilir.”
Hükmünü içermektedir. Bu hükümler ile, sanığı zorla getirtme ve bu
şekilde getirtildikten sonra ifadesini alma yetkisi hâkime tanınmıştır.
Aynı konu, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun yukarıda metni
yazılı 146 ncı maddesinde,
(26)
5271 s.CMK. Tebligat usulleri
Madde 37 – (1) Tebligat, bu Kanunda belirtilen özel hükümler saklı kalmak koşuluyla, ilgili kanunda belirtilen
hükümlere göre yapılır.
(2) Uluslararası andlaşmalar, yazılı belgelerin doğrudan doğruya postayla veya diğer iletişim araçlarıyla
gönderilmesini kabul ettiğinde; yurt dışına yapılan tebligat, iadeli taahhütlü posta veya diğer iletişim araçları ile
gerçekleştirilir.
Ön İnceleme Raporu
- 63 -
“(4)Zorla getirme kararı ile çağrılan şüpheli veya sanık
derhal, olanak bulunmadığında yol süresi hariç en geç
yirmidört saat içinde çağıran hâkimin, mahkemenin veya
Cumhuriyet savcısının önüne götürülür ve sorguya çekilir
veya ifadesi alınır.
(5) Zorla getirme, bunun için haklı görülecek bir zamanda
başlar ve hâkim, mahkeme veya Cumhuriyet savcısı
tarafından, sorguya çekilmenin veya ifade almanın sonuna
kadar devam eder.”
Şeklinde düzenlenmiştir. Hâkimden ayrı olarak savcıya da şüpheliyi zorla
getirme yetkisi verilmiştir. Böyle bir yetkiyi savcılık kanalı ile ön inceleme
görevlisinin de kullanması mümkün görülmektedir.
4483 sayılı Kanunun bahse konu 6 ncı maddesinde Ceza Muhakemesi
Kanununa yapılan yollama çerçevesinde, ön inceleme ile görevlendirilenler;
Cumhuriyet Savcısının hazırlık soruşturması sırasındaki işlem yapma
yetkilerini kullanmaları bağlamında ve 5271 sayılı Kanunun 145 inci maddesi
çerçevesinde, hakkında ön inceleme yapılanın “ifadesini” almaktadırlar.
Ön inceleme aşamasında memur veya diğer kamu görevlisi, henüz sanık
değildir. Zira, “savcı bir kişi için bir fiilden ötürü kamu davası açtığında, kişi
sanıklık statüsüne girmiş olur.” (27) İfade verme, Kanunun emredici hükmü
çerçevesinde ilgili bakımından bir mecburiyet olma niteliği taşısa bile, asıl olarak
memur ve diğer kamu görevlisine tanınan bir “hak”tır. Bu hakkı kullanmaktan
vazgeçmek de tercih edilebilmelidir. Nitekim, Danıştay 2 nci Dairesinin
28.11.1983 gün ve E:1983/2103, K:1983/2820 sayılı kararı, “Sanığın savunma
vermekten kaçınması halinde, buna ilişkin belgelerin soruşturma dosyasına
konulması gerekir.” yönündedir.
Ön inceleme görevlisinin, kendisine tebligat yağıldığı halde ifade vermeye
gelmeyen memur veya diğer kamu görevlisini zorla getirtebilmek amacı ile Ceza
Muhakemesi Kanununun 145, 146 ve 162 nci (28) maddeleri çerçevesinde,
Cumhuriyet Savcılığına başvurarak zorla getirme kararı çıkartması mümkün
görülmektedir.
Ancak, “susma hakkı” bulunan bir kişinin zorla getirtilmesinde aranacak
fayda tartışmaya açıktır. Şüphelinin / Sanığın konuşmasa bile, hal ve hareketleri
ile delil olma değeri, yargılama sürecinde hakim tarafından takdiri gereken bir
durumdur.
Hakkında ön inceleme yapılan kişiye uygun bir süre verilerek yazılı
ifadesinin istenmesi, yasa koyucunun amacına daha uygun düşecektir. Zira,
“kanunların yorumunda esas, hükümlerin konuluş amaçlarının gözönünde
(27)
YURTCAN, Prof.Dr.Erdener, a.g.e. s.269.
Soruşturmada Cumhuriyet savcısının hâkim kararı istemi
Madde 162 – (1) Cumhuriyet savcısı, ancak hâkim tarafından yapılabilecek olan bir soruşturma işlemine gerek
görürse, istemlerini bu işlemin yapılacağı yerin sulh ceza hâkimine bildirir. Sulh ceza hâkimi istenilen işlem hakkında,
kanuna uygun olup olmadığını inceleyerek karar verir ve gereğini yerine getirir.
(28)
Ön İnceleme Raporu
tutulması ve kanunun yalnız sözüne değer verilerek konuluş amacına aykırı
durumların gerçekleşmesine meydan verilmemesidir.” (29)
İfadesi alınan memur ve diğer kamu görevlisinin hakları bakımından
Danıştay 1 nci Dairesince verilen kararlar, uygulamayı şekillendirmiştir. Buna
göre, 3842 sayılı Kanunun yürürlüğe girmesinden sonra Danıştay 1 nci Dairesi,
16.02.1993 gün ve E:1993/29, K:1003/26 sayılı kararında;
“1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun 135 ve
136 ncı maddelerinde 3842 sayılı Kanunla yapılan
değişikliklerin, Memurin Muhakematı Hakkında Kanuna göre
yapılan hazırlık soruşturmasında da uygulanacağı, sanık
memurun sorgusunda dilerse avukat bulundurabileceği ya da
baro tarafından tayin edilecek bir avukat isteyebileceği, ayrıca
memura makul bir süre tanınarak ve üzerine atılı suç açıkça
bildirilmek suretiyle ifadesinin yazılı olarak alınabileceği,
ancak bu tür bir ifade alınmasından önce kendisine, bir
avukatın hukuki yardımından yararlanabileceği hususunun
hatırlatılmasının gerekli olduğu,”
Yönünde hüküm kurmuş; yine Danıştay Birinci Dairesi 4483 sayılı Kanunun
yorumuna ilişkin 17.04.2000 gün ve E: 2000/29, K:2000/59 sayılı kararında,
“6 ncı maddede, ön inceleme ile görevlendirilenlerin
yetkileri düzenlenmiştir.
Ön inceleme ile görevlendirilen kişi veya kişiler,
bakanlık müfettişleri ile kendilerini görevlendiren merciin
bütün yetkilerine sahip olacaklar, Ceza Muhakemeleri
Usulü Kanununa göre de işlem yapabileceklerdir.
Buna göre, ön incelemeyle görevli kişi, Ceza Muhakemeleri
Usulü Kanununun kamu davasının hazırlanmasına ilişkin
hükümleri çerçevesinde Cumhuriyet başsavcısının yapmakla
yetkili olduğu işleri yapabilecek, sanığın lehine olanlar da
dahil, olayı aydınlatabilecek delilleri, bilgi ve belgeleri
toplayacak, tanık ve sanık ifadelerini alacak, gerektiğinde keşif
yapacak ve bilirkişi incelemesi yaptıracaktır.
Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun 135 nci maddesinde
yazılı susma hakkı saklı kalmak kaydıyla hakkında inceleme
yapılan memur veya diğer kamu görevlisinin ifadesinin alınması
zorunludur. İfadenin inceleme mahallinde vicahen alınması asıl
olmakla birlikte, gerektiğinde ifade, Yasa ile getirilen ön
inceleme süresi dikkate alınarak, makul bir süre verilmek
suretiyle yazıyla da istenebilecektir.”
Diyerek, konuyu net bir şekilde karara bağlamıştır.
Ön incelemenin, 4483 sayılı Kanunun 7 nci maddesi uyarınca, en geç kırkbeş
(29)
Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 05.06.1963 gün ve E:6/81, K:40 sayılı kararı.
- 64 -
Ön İnceleme Raporu
- 65 -
gün içinde bitirilmesi mecburidir. Çeşitli nedenlerle, bu süre zarfında ilgilinin
ifadesinin alınamaması durumda ön incelemenin geçici olarak durdurulması
mümkün değildir.(30)
Danıştay 2 nci Dairesinin 28.11.1983 gün ve E:1983/2103, K:1983/2820
sayılı kararı uyarınca, “Sanığın savunma vermekten kaçınması halinde, buna
ilişkin belgelerin soruşturma dosyasına konulması gerekir.”
Yazılı ifade isteme yazısı bizzat hakkında ön inceleme yapılana (31) tebliğ
edilmişse, ifade vermese de ön inceleme raporu düzenlenmesi gerekmektedir.
Ayrıca ilgiliye, adresi tespit edilemeyerek tebligat yapılamamış olma halinde
de yine, 4483 sayılı Kanununun 7 nci maddesinde belirtilen süre içinde rapor
düzenlenmesi gerekmektedir.
İfade ve sorgunun tarzı
Madde 147 – (1) Şüphelinin veya sanığın ifadesinin alınmasında veya sorguya çekilmesinde
aşağıdaki hususlara uyulur:
a) Şüpheli veya sanığın kimliği saptanır. Şüpheli veya sanık, kimliğine ilişkin soruları doğru
olarak cevaplandırmakla yükümlüdür.
b) Kendisine yüklenen suç anlatılır.
c) Müdafi seçme hakkının bulunduğu ve onun hukukî yardımından yararlanabileceği,
müdafiin ifade veya sorgusunda hazır bulunabileceği, kendisine bildirilir. Müdafi seçecek
durumda olmadığı ve bir müdafi yardımından faydalanmak istediği takdirde, kendisine baro
tarafından bir müdafi görevlendirilir.
d) 95 inci madde (32) hükmü saklı kalmak üzere, yakalanan kişinin yakınlarından istediğine
yakalandığı derhâl bildirilir.
e) Yüklenen suç hakkında açıklamada bulunmamasının kanunî hakkı olduğu söylenir.
(30)
“Bütün bu işlemler CMUK.na göre hazırlık soruşturmasının safhalarını oluşturduğu ve idari mercilerce yapılan
soruşturma da bu safhaya eşit olduğuna göre, sanık hakkında sorguya çekilmeksizin kanaatimizce fezleke veya rapor
düzenlenme olanağı yoktur. Bu maddenin gerekçesinde de, hakkında inceleme yapılan memur veya diğer kamu
görevlisinin ifadesinin mutlaka alınmasının gerektiği belirtilmektedir. Yani ifadenin alınmaması durumunda
soruşturmanın geçici olarak durdurulması kararının verilmesi gerekir. Ancak, tüm bu işlemlerin en az otuz en çok
kırkbeş gün içinde nasıl tamamlanacağı uygulama sonunda anlaşılacaktır. Zira, 7 nci madde, savcı tarafından talep
edilen soruşturma izninin ön inceleme dahil en geç kırkbeş gün içinde verileceğini amirdir.” (PINAR, İbrahim,
Açıklamalı 4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun, Birinci Baskı,
ISBN:975-347-260-9, Seçkin Yayınevi, Ankara, Şubat 2000,s.209)
(31)
7201 sayılı Tebligat Kanunu, Madde 16- (Değişik: 19/3/2003-4829/2 md.) Kendisine tebliğ yapılacak şahıs
adresinde bulunmazsa tebliğ kendisi ile aynı konutta oturan kişilere veya hizmetçilerinden birine yapılır.
(32)
Yakalanan veya gözaltına alınanın durumunun yakınlarına bildirilmesi
Madde 95 – (1) Şüpheli veya sanık yakalandığında, gözaltına alındığında veya gözaltı süresi uzatıldığında,
Cumhuriyet savcısının emriyle bir yakınına veya belirlediği bir kişiye gecikmeksizin haber verilir.
(2) Yakalanan veya gözaltına alınan yabancı ise, yazılı olarak karşı çıkmaması halinde, durumu, vatandaşı olduğu
devletin konsolosluğuna bildirilir.
Ön İnceleme Raporu
- 66 -
f) Şüpheden kurtulması için somut delillerin toplanmasını isteyebileceği hatırlatılır ve
kendisi aleyhine var olan şüphe nedenlerini ortadan kaldırmak ve lehine olan hususları ileri sürmek
olanağı tanınır.
g) İfade verenin veya sorguya çekilenin kişisel ve ekonomik durumu hakkında bilgi alınır.
h) İfade ve sorgu işlemlerinin kaydında, teknik imkânlardan yararlanılır.
i) İfade veya sorgu bir tutanağa bağlanır. Bu tutanakta aşağıda belirtilen hususlar yer
alır:
1. İfade alma veya sorguya çekme işleminin yapıldığı yer ve tarih.
2. İfade alma veya sorguya çekme sırasında hazır bulunan kişilerin isim ve sıfatları
ile ifade veren veya sorguya çekilen kişinin açık kimliği.
3. İfade almanın veya sorgunun yapılmasında yukarıdaki işlemlerin yerine
getirilip getirilmediği, bu işlemler yerine getirilmemiş ise nedenleri.
4. Tutanak içeriğinin ifade veren veya sorguya çekilen ile hazır olan müdafi
tarafından okunduğu ve imzalarının alındığı.
5. İmzadan çekinme hâlinde bunun nedenleri.
5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu:
Soruşturma evresinde yapılan işlemlerin tutanağa bağlanması
Madde 169 – (1) Şüphelinin ifadesinin alınması veya sorgusu, tanık ve
bilirkişinin dinlenmesi veya bir keşif ve muayene sırasında Cumhuriyet
savcısı veya sulh ceza hâkiminin yanında bir zabıt kâtibi bulunur. Acele
hâllerde, yemin vermek koşuluyla, başka bir kimse, yazman olarak
görevlendirilebilir.
(2) Her soruşturma işlemi tutanağa bağlanır. Tutanak, adlî kolluk
görevlisi, Cumhuriyet savcısı veya sulh ceza hâkimi ile hazır bulunan zabıt
kâtibi tarafından imza edilir.
(3) Müdafi veya vekil sıfatıyla hazır bulunduğu işlemlerle ilgili tutanakta
avukatın isim ve imzasına da yer verilir.
(4) Tutanak, işlemin yapıldığı yeri, zamanı ve işleme katılan veya ilgisi
bulunan kimselerin isimlerini içerir.
(5) İşlemde hazır bulunan ilgililerce onanmak üzere tutanağın
kendilerini ilgilendiren kısımları okunur veya okumaları için kendilerine verilir.
Bu husus tutanağa yazılarak ilgililere imza ettirilir.
(6) İmzadan kaçınma hâlinde nedenleri tutanağa geçirilir.
Ceza Muhakemesi Kanununun 147 ve 169 uncu maddeleri hükümleri
karşısında, hakkında ön inceleme yapılanın ifadesinin alınması sırasında, “ön
incelemeci, ifade veren, müdafi ve yeminli katip” dışında herhangi bir kişi ya da
görevlinin hazır bulundurulması mümkün değildir.
Ön İnceleme Raporu
- 67 -
İfade alma ve sorguda yasak usuller
Madde 148 – (1) Şüphelinin ve sanığın beyanı özgür iradesine dayanmalıdır. Bunu
engelleyici nitelikte kötü davranma, işkence, ilâç verme, yorma, aldatma, cebir veya tehditte
bulunma, bazı araçları kullanma gibi bedensel veya ruhsal müdahaleler yapılamaz.
(2) Kanuna aykırı bir yarar vaat edilemez.
(3) Yasak usullerle elde edilen ifadeler rıza ile verilmiş olsa da delil olarak
değerlendirilemez.
(4) Müdafi hazır bulunmaksızın kollukça alınan ifade, hâkim veya mahkeme huzurunda
şüpheli veya sanık tarafından doğrulanmadıkça hükme esas alınamaz.
(5) Şüphelinin aynı olayla ilgili olarak yeniden ifadesinin alınması ihtiyacı ortaya
çıktığında, bu işlem ancak Cumhuriyet savcısı tarafından yapılabilir.
Şüphelinin veya sanığın müdafi seçimi
Madde 149 – (1) Şüpheli veya sanık, soruşturma ve kovuşturmanın her aşamasında bir
veya birden fazla müdafiin yardımından yararlanabilir; kanunî temsilcisi varsa, o da şüpheliye
veya sanığa müdafi seçebilir.
(2) Soruşturma evresinde, ifade almada en çok üç avukat hazır bulunabilir.
(3) Soruşturma ve kovuşturma evrelerinin her aşamasında avukatın, şüpheli veya sanıkla
görüşme, ifade alma veya sorgu süresince yanında olma ve hukukî yardımda bulunma hakkı
engellenemez, kısıtlanamaz.
Müdafiin görevlendirilmesi
Madde 150 – (Değişik: 6/12/2006 – 5560/21 md.)
(1) Şüpheli veya sanıktan kendisine bir müdafi seçmesi istenir. Şüpheli veya sanık, müdafi
seçebilecek durumda olmadığını beyan ederse, istemi halinde bir müdafi görevlendirilir.
(2) Müdafii bulunmayan şüpheli veya sanık; çocuk, kendisini savunamayacak derecede
malul veya sağır ve dilsiz ise, istemi aranmaksızın bir müdafi görevlendirilir.
(3) Alt sınırı beş yıldan fazla hapis cezasını gerektiren suçlardan dolayı yapılan
soruşturma ve kovuşturmada ikinci fıkra hükmü uygulanır.
(4) Zorunlu müdafilikle ilgili diğer hususlar, Türkiye Barolar Birliğinin görüşü alınarak
çıkarılacak yönetmelikle düzenlenir.
Müdafiin dosyayı inceleme yetkisi
Madde 153 – (1) Müdafi, soruşturma evresinde dosya içeriğini inceleyebilir ve istediği
belgelerin bir örneğini harçsız olarak alabilir.
Ön İnceleme Raporu
- 68 -
(2) Müdafiin dosya içeriğini incelemesi veya belgelerden örnek alması, soruşturmanın
amacını tehlikeye düşürebilecek ise, Cumhuriyet savcısının istemi üzerine, sulh ceza hâkiminin
kararıyla bu yetkisi kısıtlanabilir.
(3) Yakalanan kişinin veya şüphelinin ifadesini içeren tutanak ile bilirkişi raporları ve
adı geçenlerin hazır bulunmaya yetkili oldukları diğer adlî işlemlere ilişkin tutanaklar
hakkında, ikinci fıkra hükmü uygulanmaz.
(4) (Değişik: 25/5/2005 - 5353/23 md.) Müdafi, iddianamenin mahkeme tarafından kabul
edildiği tarihten itibaren dosya içeriğini ve muhafaza altına alınmış delilleri inceleyebilir; bütün
tutanak ve belgelerin örneklerini harçsız olarak alabilir.
(5) Bu maddenin içerdiği haklardan suçtan zarar görenin vekili de yararlanır.
Danıştay 1 nci Dairesinin 18.04.1995 gün ve E:1995/77, K:199/76 sayılı
kararı,
“MMHK.nun 2 nci ve 6 ncı maddeleriyle yapılan yollama
nedeniyle,
bu
Kanun
gereğince
yapılacak
soruşturmalarda, CMUK. hükümlerinin uygulanması zorunlu
olduğundan, anılan Kanunun 18.11.1992 günlü ve 3842 sayılı
Kanunla değiştirilen 143 ncü maddesi uyarınca, müdafiin
hazırlık soruşturmasına ilişkin belgeleri ve bu konuda
oluşturulan dosyaların tamamını inceleme ve belge
örneklerini alma hakkı bulunduğundan; bu hakkın, maddenin
üçüncü fıkrası hükmü saklı kalmak kaydıyla, soruşturma
amacını tehlikeye düşürebileceği kanısıyla soruşturmacının
Cumhuriyet Savcısına başvurusu ve Savcının da bu
yoldaki istemi üzerine, Sulh (Ceza) Hakimince
verilecek kararla kısıtlanabileceği,”
Danıştay 1 nci Dairesinin 18.04.1995 gün ve E:1995/77, K:1995/76 sayılı
kararı,
“Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun ... 143 ncü
maddesi uyarınca, müdafiin hazırlık soruşturmasına ilişkin
belgeleri ve bu konuda oluşturulan dosyaların tamamını
inceleme ve belge örneklerini alma hakkı bulunduğundan; bu
hakkın, maddenin üçüncü fıkrası hükmü saklı kalmak kaydıyla,
soruşturma
amacını
tehlikeye düşürebileceği
kanısıyla
soruşturmacının Cumhuriyet Savcısına başvurusu ve
Savcının da bu yoldaki istemi üzerine, Sulh Ceza
Hakimince verilecek kararla kısıtlanabileceği,”
İlkesini benimsemiştir.
Hakkında Ön İnceleme Yapılanın İfadesi İstinabe Yolu İle Alınabilir mi?
5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 180 inci maddesine ile “Tanık ve bilirkişinin
naiple veya istinabe yoluyla dinlenmeleri” yetkisi, “duruşmada hazır bulunmasının olanaklı
Ön İnceleme Raporu
- 69 -
bulunmayacağı anlaşılması” şartına bağlı olarak mahkemeye verilmiştir. 5271 sayılı Kanununun bu
hükümleri, 1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Hakkında Kanunun 216 ncı maddesinde de
mevcuttur.
1412 sayılı Kanunun yürürlükte olduğu döneme ilişkin olarak verilen, Yargıtay Ceza Genel
Kurulunun 01.02.1988 gün ve E/K:517/12 sayılı kararında,
“Tanık ve bilirkişinin naiple dinlenilmesine imkan tanıyan hükmün
kıyas yoluyla, sanığın dinlenmesinde uygulanması mümkün değildir.”
Yönünde hüküm kurulmuştur.
5271 s.CMK.
Tanık ve bilirkişinin naiple veya istinabe yoluyla dinlenmeleri
Madde 180 – (1) Hastalık veya malûllük veya giderilmesi olanağı
bulunmayan başka bir nedenle bir tanık veya bilirkişinin uzun ve önceden
bilinmeyen bir zaman için duruşmada hazır bulunmasının olanaklı
bulunmayacağı anlaşılırsa, mahkeme onun bir naiple veya istinabe
yoluyla dinlenmesine karar verebilir.
(2) Bu hüküm, konutlarının yetkili mahkemenin yargı çevresi dışında
bulunmasından dolayı getirilmesi zor olan tanık ve bilirkişinin dinlenmesinde
de uygulanır.
(3) Davayı görmekte olan mahkeme, zorunluluk olmadıkça, büyükşehir
belediye sınırları içerisinde bulunan şikâyetçi, katılan, sanık, müdafi veya
vekil, tanık ve bilirkişilerin istinabe yoluyla dinlenmesine karar
veremez.
(4) İstinabe olunan mahkeme, büyükşehir belediye sınırları içerisinde ise,
ilgililer kendi yargı çevresinde bulunmasa da büyükşehir belediye sınırları
içerisinde yerine getirilmesi gereken istinabe evrakını geri çevirmeksizin
gereğini yapar.
(5) Yukarıdaki fıkralar içeriğine göre tanık veya bilirkişinin aynı anda
görüntülü ve sesli iletişim tekniğinin kullanılması suretiyle dinlenebilmeleri
olanağının varlığı hâlinde bu yöntem uygulanarak ifade alınır. Buna olanak
verecek teknik donanımın kurulmasına ve kullanılmasına ilişkin esas ve
usuller yönetmelikte gösterilir.”
1412 s.CMUK.
Şahit ve ehlihibrenin naiple veya istinabe yoliyle dinlenmeleri :
Madde 216 – Hastalık veya malüliyet veya iktihamı mümkün olmayan
başka bir sebeple bir şahit veya ehlihibrenin uzun veya gayrı muayyen bir
zaman için duruşmada hazır bulunması kabil olmayacağı anlaşılırsa
mahkeme bir naip marifetiyle veya istinabe yoliyle onun dinlenmesine
karar verebilir. Yemin verilmesi icap eden hususlarda yemin ettirildikten
sonra dinlenir.
Bu hüküm meskenlerinin uzak bulunmasından dolayı celpleri müşkül
olan şahit ve ehlihibrenin dinlenmesinde dahi caridir.(1)
Ek Madde 5 – (Ek: 21/5/1985 - 3206/81 md.)
Büyükşehir belediye sınırları içerisinde davayı görmekte olan
mahkeme,kesin zorunluluk olmadıkça bu belediye sınırları içerisinde
bulunan müdafii,şikayetçi, sanık, tanık ve bilirkişilerin istinabe yolu ile
dinlenmesine karar veremez.
Ön İnceleme Raporu
- 70 -
Naip tayin edilen mahkeme büyükşehir belediye hudutları içerisinde ise,
ilgililer kendi yargı çevresinde bulunmasa dahi, büyükşehir belediye
hudutları içerisinde yerine getirilmesi gereken istinabe evrakını geri
çevirmeyerek gereğini yapar.
Bilindiği gibi, 5271 sayılı Kanunun “Cumhuriyet savcısının görev ve yetkileri” başlıklı
161 inci maddesinin (1) numaralı bendinde,
“…Cumhuriyet savcısı, adlî görevi gereğince nezdinde görev yaptığı
mahkemenin yargı çevresi dışında bir işlem yapmak ihtiyacı ortaya
çıkınca, bu hususta o yer Cumhuriyet savcısından söz konusu işlemi
yapmasını ister.“
Denilmiştir. Bu hüküm göz önünde tutularak ön inceleme yürütenin de işlem yapabilmesi
mümkün görülmektedir.
Ön İnceleme Raporu
- 71 -
X- BİLGİSİNE BAŞVURULANLARIN İFADELERİ :
Hakkında ön inceleme yapılanlar dışında kalıp yeminsiz olarak dinlenecek kişilerin
ifadeleri “Bilgisine Başvurulan” sıfatı ile alınır.
İlgilinin adı soyadı, unvanı, ifadesinin alındığı tarih, ifade tutanağının rapordaki ek
numarası yazılır.
(5271/169- şüpheli, tanık, bilirkişi, keşif ve muayene,) İfade esnasında zabıt katibi
bulundurulur.
İfade tutanağında, ifadenin alındığı yer ve zaman belirtilir.
İfade tutanağı okunur veya okumaları için ilgililere verilir. Bu husus tutanakta
belirtilir.
İfade tutanağı müfettiş, yazman, hakkında ön inceleme yapılan ve varsa avukatı
tarafından imzalanır.
İmzadan kaçınma hâlinde nedenleri tutanağa geçirilir.
XI-TANIK İFADELERİ :
Tanık olarak dinlenenlerin ifade metinlerine bu bölümde yer verilir. İlgilinin adı
soyadı, unvanı, ifadesinin alındığı tarih, ifade tutanağının rapordaki ek numarası yazılır.
(5271/169- şüpheli, tanık, bilirkişi, keşif ve muayene,) İfade esnasında zabıt katibi
bulundurulur.
İfade tutanağında, ifadenin alındığı yer ve zaman belirtilir.
İfade tutanağı okunur veya okumaları için ilgililere verilir. Bu husus tutanakta
belirtilir.
İfade tutanağı müfettiş, yazman, hakkında ön inceleme yapılan ve varsa avukatı
tarafından imzalanır.
İmzadan kaçınma hâlinde nedenleri tutanağa geçirilir.
Tanıkların ifadesine başvurulurken, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun
43-61 ve 180 inci maddelerinde açıklanan yemin, yeminsiz dinleme, tanıklıktan ve
yeminden çekinme vb. düzenlemelere riayet edilmesi gerekir.
Kanunun 44 üncü maddesi, “Usulü dairesinde çağrılıp da mazeretini
bildirmeksizin gelmeyen tanıklar zorla getirilir...” hükmünü içermektedir.
Zorla getirme, “bir yargıç kararıyla, sanık ve tanıkların özgürlüklerinin kolluk
tarafından sınırlandırılarak, bu kişilerin çağıran makama götürülmesidir.” (33) Dolayısı ile
tanıkların zorla getirilmesi hakim kararı ile yapılmalıdır.
 “Tanık, ifade esnasında ön inceleme görevlisine ek bir belge sunmak
istiyorsa, bu durum ifade tutağında belirtilmek suretiyle belgeler alınıp dosyaya
konulmalıdır.” (Mealen: Danıştay 2 nci Dairesinin 11.10.1970 tarihli, E:1960/1081,
K:1960/2590 sayılı kararı.)
(33)
YURTCAN, Prof.Dr.Erdener, a.g.e., s.540.
Ön İnceleme Raporu
- 72 -
Bir kimsenin aynı suç konusu ile ilgili olarak, hem hakkında ön inceleme
yapılan hem de tanık sıfatı atfedilerek dinlenmesi mümkün değildir.
 Tanığa, ilk önce adı, soyadı, yaşı, işi ve yerleşim yeri, işyerinin veya geçici olarak
oturduğu yerin adresi, varsa telefon numaraları sorulur. Tanıklığına ne dereceye kadar
güvenilebileceğini aydınlatacak durumlara, özellikle hakkında ön inceleme yapılan,
şikayetçi ve mağdur ile ilişkilerine dair sorular yöneltilir. (5271/58)
“[5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 53 üncü maddesi çerçevesinde,] gerçeği
söylemesinin önemi, gerçeği söylememesi halinde yalan tanıklık suçundan dolayı
cezalandırılabileceği, doğruyu söyleyeceği hususunda yemin edeceği hatırlatıldı; konu kendisine
anlatıldı.
Tanıklığa engel ve tanıklıktan çekinmeyi gerektirir bir durumunun olmadığı anlaşıldıktan ve
hep birlikte ayağa kalkıldıktan sonra; yüksek sesle okutularak, [5271 sayılı Ceza Muhakemesi
Kanununun 55 inci maddesi çerçevesinde,] "Bildiğimi dosdoğru söyleyeceğime namusum ve
vicdanım üzerine yemin ederim." şeklinde yemin verdirildi; bilâhare bildiklerini söylemesi
istendi: ”
Tanıkların çağrılması
Madde 43 – (1) Tanıklar çağrı kâğıdı ile çağrılır. Çağrı kâğıdında gelmemenin sonuçları
bildirilir. Tutuklu işlerde tanıklar için zorla getirme kararı verilebilir. Karar yazısında bu yoldan
getirilmenin nedenleri gösterilir ve bunlara çağrı kâğıdı ile gelen tanıklar hakkındaki işlem
uygulanır.
(2) Bu çağrı telefon, telgraf, faks, elektronik posta gibi araçlardan yararlanılmak suretiyle
de yapılabilir. Ancak, çağrı kâğıdına bağlanan sonuçlar, bu durumda uygulanmaz.
(3) Mahkeme, duruşmanın devamı sırasında hemen dinlenilmesi gerekli görülen tanıkların
belirteceği gün ve saatte hazır bulundurulmasını görevlilere yazılı olarak emredebilir.
(4) Cumhurbaşkanı kendi takdiri ile tanıklıktan çekinebilir. Tanıklık yapmayı istemesi
halinde beyanı konutunda alınabilir ya da yazılı olarak gönderebilir.
(5) Bu madde hükümleri, kişinin ancak Cumhuriyet savcısı, hâkim veya mahkeme
önünde tanık olarak dinlenmesi halinde uygulanabilir.
Çağrıya uymayan tanıklar
Madde 44 – (1) Usulüne uygun olarak çağrılıp da mazeretini bildirmeksizin gelmeyen
tanıklar zorla getirilir ve gelmemelerinin sebep olduğu giderler takdir edilerek, kamu
alacaklarının tahsili usulüne göre ödettirilir. Zorla getirilen tanık evvelce gelmemesini haklı
gösterecek sebepleri sonradan bildirirse aleyhine hükmedilen giderler kaldırılır.
(2) Fiilî hizmette bulunan askerler hakkındaki zorla getirme kararı askerî makamlar
aracılığıyla infaz olunur.
Ön İnceleme Raporu
- 73 -
(1412 s.CMUK.) Çağrıya uymayan tanıklar
Madde 46 – (Değişik: 5/3/1973 - 1696/7 md.)
(Değişik:21/5/1985-3206/11 md.) Usulü dairesinde çağrılıp da
mazeretini bildirmeksizin gelmeyen tanıklar zorla getirilir ve gelmemelerinin
sebep olduğu masraflar ile beraber beşbin liradan onbin liraya kadar
hafif para cezasına mahküm edilirler.
Mazereti kabul olunarak yeniden davetiye ile çağrılması tensip olunan
tanıklara para cezası ve masraf hükmolunmaz.
Zorla getirilen tanık, evvelce gelmemesini mazur gösterecek sebepleri
son radan bildirir ve bu mazeretin doğruluğunu ispat eder delil ve vesikaları
gösterirse aleyhine hükmedilmiş olan ceza ve masraflar kaldırılır.
(Değişik:21/5/1985-3206/11 md.) Yukarıdaki fıkralar hükümlerinin
tatbikine istinabe olunan hakim ve naipler ile hazırlık tahkikatı esnasında
sulh hakimleri dahi yetkilidir.
Fiili hizmette bulunan askerler hakkındaki ihzar müzekkeresi askeri
makamlar vasıtasıyle infaz olunur.
Tanıklıktan çekinme
Madde 45 – (1) Aşağıdaki kimseler tanıklıktan çekinebilir:
a) Şüpheli veya sanığın nişanlısı.
b) Evlilik bağı kalmasa bile şüpheli veya sanığın eşi.
c) Şüpheli veya sanığın kan hısımlığından veya kayın hısımlığından üstsoy veya altsoyu.
d) Şüpheli veya sanığın üçüncü derece dahil kan veya ikinci derece dahil kayın hısımları.
e) Şüpheli veya sanıkla aralarında evlâtlık bağı bulunanlar.
(2) Yaş küçüklüğü, akıl hastalığı veya akıl zayıflığı nedeniyle tanıklıktan çekinmenin
önemini anlayabilecek durumda olmayanlar, kanunî temsilcilerinin rızalarıyla tanık olarak
dinlenebilirler. Kanunî temsilci şüpheli veya sanık ise, bu kişilerin çekinmeleri konusunda karar
veremez.
(3) Tanıklıktan çekinebilecek olan kimselere, dinlenmeden önce tanıklıktan
çekinebilecekleri bildirilir. Bu kimseler, dinlenirken de her zaman tanıklıktan çekinebilirler.
Meslek ve sürekli uğraşıları sebebiyle tanıklıktan çekinme
Madde 46 – (1) Meslekleri ve sürekli uğraşıları sebebiyle tanıklıktan çekinebilecekler ile
çekinme konu ve koşulları şunlardır:
a) Avukatlar veya stajyerleri veya yardımcılarının, bu sıfatları dolayısıyla veya
yüklendikleri yargı görevi sebebiyle öğrendikleri bilgiler.
b) Hekimler, diş hekimleri, eczacılar, ebeler ve bunların yardımcıları ve diğer bütün
tıp meslek veya sanatları mensuplarının, bu sıfatları dolayısıyla hastaları ve bunların yakınları
hakkında öğrendikleri bilgiler.
c) Malî işlerde görevlendirilmiş müşavirler ve noterlerin bu sıfatları dolayısıyla hizmet
verdikleri kişiler hakkında öğrendikleri bilgiler.
Ön İnceleme Raporu
- 74 -
(2) Yukarıdaki fıkranın (a) bendinde belirtilenler dışında kalan kişiler, ilgilinin rızasının
varlığı halinde, tanıklıktan çekinemez.
Devlet sırrı niteliğindeki bilgilerle ilgili tanıklık
Madde 47 – (1) Bir suç olgusuna ilişkin bilgiler, Devlet sırrı olarak mahkemeye karşı gizli
tutulamaz. Açıklanması, Devletin dış ilişkilerine, milli savunmasına ve milli güvenliğine zarar
verebilecek; anayasal düzeni ve dış ilişkilerinde tehlike yaratabilecek nitelikteki bilgiler, Devlet
sırrı sayılır.
(2) Tanıklık konusu bilgilerin Devlet sırrı niteliğini taşıması halinde; tanık, sadece
mahkeme hâkimi veya heyeti tarafından zâbıt kâtibi dahi olmaksızın dinlenir. Hâkim veya
mahkeme başkanı, daha sonra, bu tanık açıklamalarından, sadece yüklenen suçu açıklığa
kavuşturabilecek nitelikte olan bilgileri tutanağa kaydettirir.
(3) Bu madde hükmü, hapis cezasının alt sınırı beş yıl veya daha fazla olan suçlarla ilgili
olarak uygulanır.
(4) Cumhurbaşkanının tanıklığı söz konusu olduğunda sırrın niteliğini ve mahkemeye
bildirilmesi hususunu kendisi takdir eder.
Kendisi veya yakınları aleyhine tanıklıktan çekinme
Madde 48 – (1) Tanık, kendisini veya 45 inci maddenin birinci fıkrasında gösterilen kişileri
ceza kovuşturmasına uğratabilecek nitelikte olan sorulara cevap vermekten çekinebilir. Tanığa
cevap vermekten çekinebileceği önceden bildirilir.
Tanıklıktan çekinme sebebinin bildirilmesi
Madde 49 – (1) Mahkeme başkanı veya hâkim veya Cumhuriyet savcısı tarafından
gerekli görüldüğünde 45, 46 ve 48 inci maddelerde gösterilen hâllerde tanık, tanıklıktan
çekinmesinin dayanağını oluşturan olguları bildirir ve bu hususta gerektiğinde kendisine
yemin verdirilir.
Yemin verilmeyen tanıklar
Madde 50 – (1) Aşağıdaki kimseler yeminsiz dinlenir:
a) Dinlenme sırasında onbeş yaşını doldurmamış olanlar.
b) Ayırt etme gücüne sahip olmamaları nedeniyle yeminin niteliği ve önemini
kavrayamayanlar.
c) Soruşturma veya kovuşturma konusu suçlara iştirakten veya bu suçlar nedeniyle
suçluyu kayırmaktan ya da suç delillerini yok etme, gizleme veya değiştirmekten şüpheli, sanık
veya hükümlü olanlar.
Ön İnceleme Raporu
- 75 -
Tanıklıktan çekinebilecek kimsenin çekinmemesi
Madde 51 – (1) 45 inci madde gereğince tanıklıktan çekinebileceklere yemin verip
vermemek hâkim veya mahkemenin takdirine bağlıdır. Ancak, tanık yemin etmekten çekinebilir.
Bu hususun kendisine bildirilmesi gereklidir.
Tanıkların dinlenmesi
Madde 52 – (1) Her tanık, ayrı ayrı ve sonraki tanıklar yanında bulunmaksızın dinlenir.
(2) Tanıklar, kovuşturma evresine kadar ancak gecikmesinde sakınca bulunan veya
kimliğin belirlenmesine ilişkin hâllerde birbirleri ile ve şüpheli ile yüzleştirilebilirler.
(3) Tanıkların dinlenmesi sırasındaki görüntü veya sesler kayda alınabilir. Ancak;
a) Mağdur çocukların,
b) Duruşmaya getirilmesi mümkün olmayan ve tanıklığı maddî gerçeğin ortaya çıkarılması
açısından zorunlu olan kişilerin,
Tanıklığında bu kayıt zorunludur.
(4) Üçüncü fıkra hükmünün uygulanması suretiyle elde edilen ses ve görüntü kayıtları,
sadece ceza muhakemesinde kullanılır.
Tanığa görevinin önemini anlatma
Madde 53 – (1) Tanığa;
a) Dinlenmeden önce, gerçeği söylemesinin önemi,
b) Gerçeği söylememesi halinde yalan tanıklık suçundan dolayı cezalandırılacağı,
c) Doğruyu söyleyeceği hususunda yemin edeceği,
d) Duruşmada mahkeme başkanı veya hâkimin açık izni olmadan mahkeme salonunu terk
edemeyeceği,
Anlatılır.
Tanıklara yemin verilmesi
Madde 54 – (1) Tanıklar, tanıklıktan önce ayrı ayrı yemin ederler. Gerektiğinde veya bir
kimsenin tanık sıfatıyla dinlenilmesinin uygun olup olmadığında tereddüt varsa yemin,
tanıklığından sonraya bırakılabilir.
(2) Soruşturma evresinde Cumhuriyet savcıları da tanıklara yemin verirler.
Yeminin biçimi
Madde 55 – (1) Tanığa verilecek yemin, tanıklıktan önce "Bildiğimi dosdoğru
söyleyeceğime namusum ve vicdanım üzerine yemin ederim." ve 54 üncü maddeye göre
tanıklıktan sonra verilmesi hâlinde "Bildiğimi dosdoğru söylediğime namusum ve vicdanım
üzerine yemin ederim." biçiminde olur.
(2) Yemin edilirken herkes ayağa kalkar.
Ön İnceleme Raporu
- 76 -
Yeminin yerine getirilmesi, sağır veya dilsizin yemini
Madde 56 – (1) Tanık, yüksek sesle tekrar ederek veya okuyarak yemin eder.
(2) Okuma ve yazma bilen sağır veya dilsizler yemin biçimini yazarak ve imzalarını
koyarak yemin ederler. Okuma ve yazma bilmeyen sağır veya dilsizler işaretlerinden anlayan bir
tercüman aracılığıyla ve işaretle yemin ederler.
Tanığın tekrar dinlenmesi
Madde 57 – (1) Yemin ile dinlenen tanığın aynı soruşturma veya kovuşturma evresinde
tekrar dinlenmesi gerektiğinde, yeniden yemin verilmeyip önceki yemini hatırlatılmakla
yetinilebilir.
Tanığa ilk önce sorulacak hususlar ve tanığın korunması
Madde 58 – (1) Tanığa, ilk önce adı, soyadı, yaşı, işi ve yerleşim yeri, işyerinin veya
geçici olarak oturduğu yerin adresi, varsa telefon numaraları sorulur. Gerekirse tanıklığına ne
dereceye kadar güvenilebileceği hakkında hâkimi aydınlatacak durumlara, özellikle şüpheli,
sanık veya mağdur ile ilişkilerine dair sorular yöneltilir.
(2) Tanık olarak dinlenecek kişilerin kimliklerinin ortaya çıkması kendileri veya yakınları
açısından ağır bir tehlike oluşturacaksa; kimliklerinin saklı tutulması için gerekli önlemler
alınır. Kimliği saklı tutulan tanık, tanıklık ettiği olayları hangi sebep ve vesile ile öğrenmiş
olduğunu açıklamakla yükümlüdür. Kimliğinin saklı tutulması için, tanığa ait kişisel bilgiler,
Cumhuriyet savcısı, hâkim veya mahkeme tarafından muhafaza edilir.
(3) Hazır bulunanların huzurunda dinlenmesi, tanık için ağır bir tehlike teşkil edecek ve bu
tehlike başka türlü önlenemeyecekse ya da maddî gerçeğin ortaya çıkarılması açısından tehlike
oluşturacaksa; hâkim, hazır bulunma hakkına sahip bulunanlar olmadan da tanığı
dinleyebilir. Tanığın dinlenmesi sırasında ses ve görüntülü aktarma yapılır. Soru sorma hakkı
saklıdır.
(4) Tanıklık görevinin yapılmasından sonra, kişinin kimliğinin saklı tutulması veya
güvenliğinin sağlanması hususunda alınacak önlemler, ilgili kanunda düzenlenir.
(5) İkinci, üçüncü ve dördüncü fıkra hükümleri, ancak bir örgütün faaliyeti çerçevesinde
işlenen suçlarla ilgili olarak uygulanabilir.
Tanığa söylenecek şeyler ve sorulacak sorular
Madde 59 – (1) Tanık, dinlenmeden önce hakkında tanıklık yapacağı olayla ilgili olarak
mahkeme başkanı veya hâkim tarafından, kendisine bilgi verilir; hazır olan sanık, tanığa gösterilir.
Sanık hazır değilse kimliği açıklanır. Tanıktan, tanıklık edeceği konulara ilişkin bildiklerini
söylemesi istenir ve tanıklık ederken sözü kesilmez.
(2) Tanıklık edilen konuları aydınlatmak, tamamlamak ve bilgilerinin dayandığı durumları
gereğince değerlendirebilmek için tanığa ayrıca soru yöneltilebilir.
Ön İnceleme Raporu
- 77 -
Tanıklıktan ve yeminden sebepsiz çekinme
Madde 60 – (1) Yasal bir sebep olmaksızın tanıklıktan veya yeminden çekinen tanık
hakkında, bundan doğan giderlere hükmedilmekle beraber, yemininin veya tanıklığının
gerçekleştirilmesi için dava hakkında hüküm verilinceye kadar ve her hâlde üç ayı geçmemek
üzere disiplin hapsi verilebilir. Kişi, tanıklığa ilişkin yükümlülüğüne uygun davranması halinde,
derhâl serbest bırakılır.
(2) Bu tedbirleri almaya naip hâkim ve istinabe olunan mahkeme ile soruşturma evresinde
sulh ceza hâkimi yetkilidir.
(3) Davanın görüldüğü sırada bu tedbirler alındıktan ve yukarıdaki süreler suçun türüne
göre tümüyle uygulandıktan sonra o dava veya aynı işe ilişkin diğer davada tekrar edilmez.
(4) Disiplin hapsi kararına itiraz edilebilir.
Tanığa verilecek tazminat ve giderler
Madde 61 – (1) Cumhuriyet savcısı veya mahkeme başkanı veya hâkim tarafından
çağrılan tanığa, her yıl Adalet Bakanlığınca hazırlanan tarifeye göre kaybettiği zaman ile orantılı
bir tazminat verilir. Tanık hazır olmak için seyahat etmek zorunda kalmışsa, yol giderleriyle
tanıklığa çağrıldığı yerdeki ikamet ve beslenme giderleri de karşılanır.
(2) Birinci fıkra hükmüne istinaden ödenmesi gereken tazminat ve giderler, hiçbir vergi,
resim ve harç alınmaksızın, ödenir.
Tanık ve bilirkişinin naiple veya istinabe yoluyla dinlenmeleri
Madde 180 – (1) Hastalık veya malûllük veya giderilmesi olanağı bulunmayan başka bir
nedenle bir tanık veya bilirkişinin uzun ve önceden bilinmeyen bir zaman için duruşmada hazır
bulunmasının olanaklı bulunmayacağı anlaşılırsa, mahkeme onun bir naiple veya istinabe yoluyla
dinlenmesine karar verebilir.
(2) Bu hüküm, konutlarının yetkili mahkemenin yargı çevresi dışında bulunmasından dolayı
getirilmesi zor olan tanık ve bilirkişinin dinlenmesinde de uygulanır.
(3) Davayı görmekte olan mahkeme, zorunluluk olmadıkça, büyükşehir belediye sınırları
içerisinde bulunan şikâyetçi, katılan, sanık, müdafi veya vekil, tanık ve bilirkişilerin istinabe
yoluyla dinlenmesine karar veremez.
(4) İstinabe olunan mahkeme, büyükşehir belediye sınırları içerisinde ise, ilgililer kendi
yargı çevresinde bulunmasa da büyükşehir belediye sınırları içerisinde yerine getirilmesi gereken
istinabe evrakını geri çevirmeksizin gereğini yapar.
(5) Yukarıdaki fıkralar içeriğine göre tanık veya bilirkişinin aynı anda görüntülü ve sesli
iletişim tekniğinin kullanılması suretiyle dinlenebilmeleri olanağının varlığı hâlinde bu yöntem
uygulanarak ifade alınır. Buna olanak verecek teknik donanımın kurulmasına ve kullanılmasına
ilişkin esas ve usuller yönetmelikte gösterilir.
Ön İnceleme Raporu
- 78 -
XII-İNCELEME VE TAHLİL :
A) İNCELEME :
Ön inceleme konusu ile ilgili yazı, tutanak vb. belgelerin özetleri yazılır.
 Bilirkişi görevlendirilmişse, bilirkişi raporunun tarihi, numarası ve raporda yer
verilen görüş belirtilir. Bilirkişi raporunun dosyadaki ek numarası gösterilir.
Mahallinde veya arazide inceleme yapılmışsa, buna dair tutanağın tarihi,
numarası ve tutanakta yer verilen tespit yazılır. Tutanağın dosyadaki ek numarası
gösterilir.
B)TAHLİL :
Dosyada mevcut belge, ifade vb. delillere göre olayın meydana geliş şekli
belirlenir. Yazılı belge, karar, tutanak, bilirkişi raporu, ifade vb. deliller ortaya konulur; bu
delillere dayalı bir düşünce silsilesi içinde çözümleme getirilir.
 Fiilin ne olduğu ve niteliği saptanır. Ön incelemeye konu eylemin hukuki, cezai ve
idari açılardan niteliği; eylemin suç oluşturup oluşturmadığı, hukuki ve idari yönden
sorumluluğu gerektirip gerektirmediği araştırılır.
Fail ile fiil arasındaki ilişki ortaya konulur. Yazılı belge, karar, tutanak, bilirkişi
raporu, ifade vb. deliller ortaya konulur; bu delillere dayalı bir düşünce silsilesi içinde
çözümleme getirilir. Hakkında ön inceleme yapılanın lehine olan durumlar irdelenir;
sorumlu tutulmamasına sebep olacak hukuka uygunluk nedenlerinin olup olmadığı
üzerinde durulur.
 Eylemin niteliği ile uygulanması gereken müeyyide arasında uyum olup olmadığı
irdelenir. Olaya / suça / suçlanana uygulanacak yasal hükümleri gösterilir ve bunlar olayla
birlikte tartışılır.
 Ön inceleme konusu fiil ile sonuç arasındaki nedensellik/illiyet bağı tespit
edilir. Mevzuat ile tanımlanmış olumlu, olumsuz, icrai, ihmali vb. insan hareketleri / fiiller
ve bunların kusurluluk hali belirtilir.
 Zaman aşımı, hak düşürücü süre vb. haller varsa bunlara temas edilir.
 Suçun / suçlananın tabi olduğu soruşturma ve yargılama usulüne temas edilir.
Ön inceleme konusu irdelenirken, hakkında ön inceleme yapılanların “suç işleme
kasıtlarının olup olmadığı” yönünden değerlendirme yapılamaz. Bir failde, suç işleme
kastının bulunup bulunmadığını tespit ve takdir yetkisi yargı mercilerine aittir. (Danıştay
Birinci Daire, E:2006/834, K:2006/975, KT:02.11.2006)
 “Yazılı belgelerin varlığı halinde tanık sözlerine itibar edilemez.” (Yargıtay 10. Hukuk
Dairesi,KT:10.09.1996,E:1996/6811,K:1996/6606.)
Ön İnceleme Raporu
- 79 -
“İddia, savunma ve tanıkların anlatımları arasındaki çelişkilerin giderilmesi,
giderilmediği takdirde hangi kanıtın hangi nedenle tercih edildiği gösterilerek sonucuna
göre hüküm kurulması gerekir.” (Yargıtay 4. Ceza Dairesi, E:1990/4577, K:1990/4864,
KT:09.10.1990)
XIII- SONUÇ :
Ön inceleme onayı ile görev emrine temas edildikten sonra olayın oluş şekli ve
mevzuat hükümleri ile ilişkisi özet cümlelerle anlatılır.
 Haklarında karar verilecek olanların ad, soyadları ile görev ve unvanları yazılır.
 4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında
Kanunun 3 üncü ve 6 ncı maddeleri çerçevesinde soruşturma izni verilmesi ve/veya
verilmemesi yönünde kanaat belirtilir.
 Ön inceleme raporun kaç nüsha düzenlendiği ve hangi mercie verileceği belirtilir.
 Tarih konulup ad, soyad ve görev unvanı yazılarak imzalanır.
Ön inceleme raporu, ilgili mercie CD, disket vb.ne kaydedilmiş şekli ile de
gönderilmelidir.
**********
İçişleri Bakanlık Makamının ........ tarihli B050MAH0071003 / B050PGM0710001 /
B050TEF0000076 / B051EGM0710302............. sayılı onayı ile Mülkiye Teftiş Kurulu
Başkanlığının ............ tarihli B050TEF0000076 / ........... sayılı görev emri uyarınca,
“............................................................”
İddiası üzerine / Konusu hakkında / İddiası ile ilgili olarak, tarafımdan mahallinde yapılan
öninceleme sonunda, dosyada mevcut ifadelere, belgelere ve bilirkişi raporuna göre;
 .......................................madığı, (olayın oluş şekli)
Anlaşılmış ve bu durumun / uygulamanın 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun ....
maddesinde tanımlanan ....... suçuna uyabileceği; bu nedenle de;
1- ........................
Haklarında; 5237 sayılı Türk Ceza Kanunun .... maddesi ile 4483 sayılı Memurlar ve Diğer
Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanunun 3 üncü ve 6 ncı maddeleri çerçevesinde
soruşturma izni verilmesi gerekeceği ;
**********
Anlaşılmış ve bu nedenle de;
1- ........................
2- ........................
Haklarında; 4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında
Kanunun 3/... ve 6 ncı maddeleri çerçevesinde soruşturma izni verilmemesi gerekeceği ;
Üç örnek olarak düzenlenen bu ön inceleme raporunun (1) örneği dizi pusulasında yazılı
ekleri ile birlikte gereği için ......... gönderilmiş; eksiz (2) örneği de ……. na sunulmuştur.../.../.....
Download