ALKALOİTLER Vasküler bitki türlerinin yaklaşık % 20 sinde bulunan, 15.000 den fazla azotlu sekonder metabolitlerin bulunduğu kimyasal bir gruptur. Yapılarında azot bulunduran bazik karakterli bitkisel maddelerdir. İsimleri bazik özelliklerine göre verilmiştir. Alkali=baz ve oit= benzer anlamındadır. Bazik karakter gösteren ve alkaloit taşıyan bazı hayvansal maddelerinde (adrenalin gibi) bulunmasına karşın alkaloit terimi sadece bitkisel bileşikler için kullanılır. Bu bileşiklerde azot atomu genellikle heterosiklik halkanın (N ve C atomlarını taşıyan halka) bir parçasıdır. Amaryllidaceae, Apocynaceae, Fumariaceae, Leguminosae, Papaveraceae, Ranunculaceae, Rubiaceae ve Solanaceae familyaları alkaloit taşıyan türler bakımından özellikle zengindirler. Alkaloitlerin isimlendirilmesinde sonu in ile biten kelimeler kullanılır. Bitki veya drogun adından dolayı: atropin, hyoscyamin, papaverin gibi Alkaloiti bulan kişinin isminden dolayı: pelletierin gibi. Alkaloitler genel olarak belirli ve kuvvetli fizyolojik etkiye sahiptirler. Genellikle kokusuz, renksiz ve kristalize bileşiklerdir. Oksijen taşımayan alkaloitler -koniin ve nikotin- adi sıcaklıkta sıvıdırlar. Çok az renkli alkaloit bilinmektedir. Örnek olarak, Berberin: sarı, Sangulinarin: kırmızı. Baz halinde alkaloitler genellikle suda çözünmezler (efedrin, koniin ve nikotin hariç). Ancak polar olmayan organik çözücülerde (eter, kloroform, benzen vs.) kolaylıkla çözünürler. Buna karşılık, alkaloit tuzları suda kolaylıkla çözünürler, fakat polar olmayan organik çözücülerde çözünmezler. Bir bitkide tek bir alkaloitin bulunuşu nadirdir. Genel olarak bitkide yapıları birbirine yakın bir grup alkaloit bulunur. Alkaloitler bitkiler için spesifiktir. Yani belirli alkaloitler belirli bitki türlerinde bulunurlar. Alkaloitler genellikle bitkinin değişik organlarında lokalize olmuşlardır. Bununla beraber bazen tüm bitkiye dağılmış olarak da bulunurlar. Bunlar tohumda (Semen Strychni), meyvede (piperis Fructus veya conil Fructus), yapraklarda (Belladona ve Hyoscyami Folia), kökte (Scopoline veya Aconiti-radix) Rhizom’da (Hydrastis Rhizoma) veya kabukta (Chinae Cortex) bulunurlar. Alkaloitler bitkilerin köklerinde oluşur ve buradan diğer organlara taşınır. Bunlar bir ara maddedirler ve metabolizma esnasında kısa bir sürede oluşur ve yine kısa bir süre içinde başka bileşiklere çevrilirler. Bitkilerde alkaloitlerin rolü için önceleri metabolizmanın son veya artık ürünleri oldukları düşünülmüş, daha sonraki yapılan araştırmalarda bitkileri zararlıların saldırılarına karşı koruyucu ve patojenlere karşı savunucu işlevlerinin olduğu kabul edilmektedir. Yeterli miktarda alındıklarında hemen tüm alkaloitler insanlar için zehirlidir (örneğin: striknin, atropin, coniin). Düşük dozlarda ise çoğu farmakolojik açıdan yararlıdır. Morfin, kodein ve skopolamin tıpta kullanılırlar, kokain, nikotin ve kafein alkaloitleri ise uyarıcı ve yatıştırıcı etkileri nedeniyle tıbbi amaç dışında kullanılmaktadır. Önemli Alkaloit Bitkileri ve Bunların Kullanılan Kısımları Bitki Adı Familya Alkaloit Bitki Kısmı Alkaloit Oranı %) Aconitum Anthora Ranunculaceae Anthorin Herba 0,2 Aconitum Camarum Ranunculeceae Aconitin Yumru 0,5 Aconitum lycoctonum Ranunculeceae Myoctanin Yumru 0,9 Aconitum Napellus Ranunculaceae Aconitum v.d. Yumru 0,3 - 3 Conium maculatum Umbellifarae Coniin Herba 0,00023 Alstonia constricta Apocynaceae Alstonin Kabuk 2 - 2,5 Angustura Rutaceae Cusparin v.d. Kabuk 1,4 - 3,5 Anhalonium hewiinii Canctaceae Anhalonin v.d. Bütün bitki 1,4 Belladona Solanaceae hyoscyamin Yaprak 0,4 Belladona Solanaceae Hyoscyamin Tohum 0,8 Berberis aquifolium Berberidaceae Berberin v.d Kök Kabuğu 1,4 Berberis Vulgaris Berberidaceae Berberin v.d Kök Kabuğu 1,3 Calabar bean Physostigma Leguminosae Phyostigmin Tohum 0,08 – 0,15 Carica Papaya Caricaceae Carpain Yaprak 0,25 Catechu (Areca cat.) Palmae Arecolin v.d. Tohum 0,3 Chelidonium majus Papaveraceae Chelidonin v.d. Kök 0,03 Morfin, kodein Kapsül 0.20-0.40 morfin venenosum Papaver somniferum “” Coca Erythroxylaceae Cocain Yaprak 0,25 – 0,6 Coffea arabica Rubiaceae Coffein v.d. Tohum 0,8 – 1,7 Colchicum autumnale Lilieceae Colchicin Tohum 0,2 – 0,6 Ephedra vulgaris Cnetaceae Ephedrin v.d. Dal 0,02 – 0,1 Atropa belladona L. (Güzel Avratotu) Atropanın Tarihçesi Atropa’ya ilk defa Arap eserlerinde rastlanmıştır. 10. yüzyılda Arap ilminin Avrupa'yı etkilemesiyle buralarda da tanınmaya başlanmıştır. Fakat ilk defa 1771 yılında Wirttenberg farmakopisinde kayıtlara geçmiştir. Kökeni ve Yayılışı Doğal yayılma bölgesi Cezayir'den İspanya, Fransa, Almanya, İsviçre, Avusturya üzerinden Balkanlara, Küçük Asya üzerinden Kafkasya ve İran'a kadar uzanır. Yayılma bölgesinin kuzey sınırı Belçika'dır. Kuzey Amerika'ya sonradan getirilmiştir. Atropa, ovadan 1500 metre yüksekliğine kadar bulunabilir. Doğal florada sık olmayan ormanlık bölgelerde, orman kenarlarında, makiliklerde ve taban arazilere yakın çayırlıklarda bulunur. Nisbeten nemli, kalkerce zengin topraklarda daha iyi yetişir. Bitki orman altlarında ve ormanın ağaçsız yerlerinde yetişir. Ülkemizde Kuzey Karadeniz boyunca nemli orman altlarında, güneyde Amanos dağlarında, Zorkun yaylasında, Andırın'da ve doğuda Van'da doğal olarak bulunmaktadır. Sistematiği Atropanın adı yunan ölüm tanrıçası Atropos'den gelmektedir. Bu isim kuvvetli zehirliliği göstermektedir. Belladonna'da güzel hanım anlamına gelmektedir. Tubifloreae takımından solanacea familyasına dahil atropa cinsi üç seksiyona ayrılır, 1. Atropa baetica WILK seksiyonu Bu tür ispanya ve Fas'ın yerli bitkisidir. 2. Atropa belladonna seksiyonu Alt türleri ve formları ile İspanya'dan Yunanistan'a, Ön Asya ve Ukranya'ya kadar yayılır. 3. Asyatik Atropa türleri seksiyonu a. Atropa caucasica KREYER b. İran kökenli Atropa türleri A. pallidiflora SCHÖNB-TEM A. komarovii BLIY. et SCHAL. c. Atropa acuminata Royle et Miers Atropa nın A. belladonna var. lutea Döll. ve var. flava Pater varyeteleri sarı çiçekleri, sarı meyveleri ve açık renk tohumları ile az rastlanan varyeteler olarak kabul edilirler. Kromozom sayısı 2n=72'dir. Kullanılan Kısımları ve Etkili Maddesi Atropa bitkisinin bütün kısımları alkaloit içermesine rağmen, genellikle yaprakları ve kökleri kullanılır. Atropa'da alkaloit içeriğinin bitkinin yaşına, mevsime, çevre ve iklim koşulları ile yetiştirme tekniğine göre değişmesi pratik açıdan büyük önem taşır. Atropanın en önemli alkaloitleri, tropan grubuna dahil olan Atropin, Scopolamin (C17H21O4N) ve Hyoscyamindir (C17H23O3N). Bunlardan başka Apoatropin, Belladonin ve Cuskhygrin içerir. Atropinin yapısı 1879 yılında Ladenburg tarafından aydınlatılmıştır. Esas alkaloiti olan atropinin sentetik olarak elde edilebilmesine rağmen galenik preparatının bitkinin içerdiği tüm maddelere sahip olması ve birlikte etkili olmaları nedenleriyle atropa günümüzde de önemini korumaktadır. Kodekslere göre kurutulmuş atropa yapraklarının en az % 0.3 oranında alkaloit içermesi gerekmektedir Atropin, scopolamin ve Hyoscyamin parasempalitik etkiye sahiptir. Atropa tıpta gece terlemelerine karşı kullanılır ve ağrı kesici etkisi vardır. Ter, süt ve mide salgılarını azaltıcı madde olarak kullanılmaktadır. Yaprakları lapa halinde ur ve şişliklere tatbik edilmektedir. Atropa alkaloitlerinin en çok kullanıldığı yer Parkinson hastalığıdır. Scopolamin Parkinson hastalığında görülen titremeleri azaltır. Kardioaktif heterozitlerle birlikte kalp ilaçlarının bileşimine girer. Atropin tuzlarından hazırlanan solüsyonlar göz hastalıklarında kullanılır. Atropinin göz bebeğinin büyütür. Göz hekimliğinde katarakt ameliyatlarında gözün "cristalin" denilen billur cisminin çıkartılmasında kolaylık sağlamada ve gözün iris kısmının yapışkanlığını kırmak veya yok etmek için kullanılmaktadır. Merkezi sinir sistemine etkilidir, idrar yolları ve safra kesesi rahatsızlıklarında kullanılır. Ayrıca romatizma ağrılarının dindirilmesi, sigara içmeden dolayı meydana gelen astım (nefes darlığı) üzerine de etkilidir. Bitkinin tüm kısımları zehirli olduğu için özellikle halk arasında kullanılırken dikkat edilmelidir. Kuru drog infüzyon halinde (sıcak su ile) 30-100 mg, tentür (alkolde bekletme) olarak 0.5-2ml kullanılabilir. Yinede çok zehirli olduğu için doktor kontrolünde kullanılmalıdır. Dünyanın birçok ülkesinde atropanın tarımı yapılmaktadır. İspanya, İtalya, Balkan Ülkeleri, İngiltere, Almanya, Polonya, Rusya, Hindistan, ABD gibi ülkelerde drog elde etmek için yetiştirilmektedir. Botanik Özellikleri Atropa 100- 150 cm'ye kadar boylanabilen, tek veya çok yıllık zehirli bir bitkidir. Kök: Kalın, silindirik, dallı, çok parçalı, uzunca ve etli yapıdadır. Dış kısmı kahverengi-sarı ve 100 cm'ye kadar varan uzunlukta kuvvetli bir kazık köke sahiptir. Sap: Dik olarak gelişen, dallanan ve 150 cm kadar boylanan bir sapa sahiptir. Sap geniş köşeli ve yukarı kısımlar ince tüylüdür. Dipte üç yöne doğru dallanır. Yaprak: Sap üzerine almaşıklı olarak dizilen yapraklar yumurta formunda veya eliptiktir. Yaprak kenarları bütün ve kısa saplı, sivri uçludur. Yaprakların üst kısmı koyu yeşil, alt kısımları biraz daha açık yeşil ve ince tüylerle kaplıdır, yaprak sapına sahiptir. Yapraklar violaya kaçan renkli yan damarlara sahiptir. Yapraklar yaklaşık 15 cm uzunluğunda, 18 cm genişliğindedir. Yapraklar sapta çift bulunurlar. Bunlardan birisi daha büyük, diğeri daha küçüktür. İnce yaprakları ile gölge bitkisi olduğunu belli eder. Büyük yaprakların boşluklarında küçük yaprakların bulunması sayesinde mevcut ışıktan etkin bir şekilde yararlanır. Çiçek: Çan şeklindeki çiçekler tek tek bulunurlar ve yaprak ekseninden çıkarlar. Çiçek sapına sahiptirler. Çanak yapraklar 5 parçalıdır. Uç kısımları yumurta formunda ve sivridir. Meyve olgunluğu sırasında biraz büyür ve yıldız formunda genişler. Çiçeğin taç yaprakları çan şeklinde, yaklaşık 2.5-3.5 cm uzunluğundadır. Dış kısmı kahverengi viola, iç kısmı kirli sarı renkte olup, erguvani damarlıdır. Çiçek tacının kıvrımı 5 lopludur. Erkek organları 5'li olup, çiçek tacının tabanında bulunurlar. Dişi organ genellikle erkek organdan daha yüksektir. Yumurtalık yumurta formunda olup, yüzük şeklinde bir şişkinlik üzerine oturmuştur. Çok sayıda tohum taslağına sahip olup iki gözden oluşur. Meyve: Meyve yıldız şeklinde bir çanak yaprak üzerinde bulunur. Meyve küre formunda beş karpellidir, hemen hemen kiraz büyüklüğünde, üzümsü bir yapıdadır. Başlangıçta yeşil daha sonra parlak siyah (sarı çiçekli varyetelerde meyve rengi sarıdır), sulu, yumurta formunda, çok sayıda tohum içerir. Tohum: Tohumlar küçük, böbrek şeklinden yumurta şekline kadar değişebilir. Tohum kabuğu sert olup, üstü pütürlüdür. Tohumların uzunluğu 2 mm, genişliği 1.7 mm'dir. Siyah meyveye sahip olanların bin tane ağırlığı 0.96-1.33 g.' dır. Sarı meyveye sahip olanlarda ise 0.67-1.15 gr'dır. Tohum rengi genellikle koyu kahverengiden kahverengiye kadar değişir. Tohumlar % 25 yağ içerirler. Tohumlar ışıkta üç haftada çimlenirler. Ayrıca tohumlar tohum kabuğunun sert, odunsu ve mumsu olması embriyoyu geçirgen olmayan bir zarın sarması ve embriyo eksikliğinin bulunması nedeni ile de zayıf ve düzensiz çimlenmeye sahiptirler. Çiçeklenme: Çiçeklenme Haziran ayından başlar ve aylarca devam eder. Bitkide protandri, yani erkek organların dişi organlardan daha önce olgunlaşması söz konusudur. Bunun dışında stigma anterlerden yüksek olduğu için gelen böcek stigmaya temas eder. Bu nedenle yabancı döllenme sözkonusudur. Böcekleri cezbedici olarak meyve boğumunun tabanından bir tür nektar salgılanır. Tozlanma bir çok böcek türleri vasıtasıyla olur. Tozlaşmadan hemen sonra, bu süre 1 saatte olabilir, çiçek solmaya başlar. Çiçeklenme sırasında bitki yeşil ile olgun üzümsü meyveleri birlikte taşır. Bu durum üzümsü meyveli Solanacea'lerin özelliğidir. Tarımı 1. Toprak ve İklim İstekleri Atropa genellikle ormanlarda, orman altlarında humuslu, kireçli ve çakıllı topraklarda yaygın olarak bulunur. Gevşek, orta tekstürlü, kireçli, killi topraklar tarımı için uygundur. Aynı zamanda derin organik maddece zengin, nemli topraklarda en iyi şekilde yetişir. Su tutan, ağır killi toprakları sevmez. Atropa özellikle fide döneminde soğuklara karşı dayanıklı olmadığı için fideler yastıklarda yetiştirilir ve ilkbaharda havalar ısınınca tarlaya şaşırtılırlar. Çok yıllık olan bitkinin toprak üstü kısımları kış soğuklarından etkilenerek kurur, ancak sağlam kalan kök bölgesi ilkbaharda havaların ısınmasıyla birlikte yeniden sürgün vererek yaşamının sürdürür. 2. Yetiştirme Tekniği Atropa belladonna'nın kültürü için farklı olanaklar vardır. Tohumlar 50 cm sıra aralığı ile sonbaharda (Eylül-Ekim) direk olarak erken işlenmiş, bastırılmış tarlaya ekilebilir. Dekara 2 kg tohum kullanılır. Tohum çıkışı geç olduğu için gerekli bakım işlemlerinin yapılabilmesi için bir işaret bitkisiyle birlikte ekimin yapılması gerekir (örneğin %20 oranında ıspanak tohumu ile karıştırılabilir). Tarla mümkün olabildiğince yabancı otlardan temiz olmalı ve kaymak bağlamamalıdır. Toprağın ısınmasından sonra tohumlar ekimi izleyen ilkbaharda çıkar. Bitkiler sıra üzeri mesafesi 40 cm olacak şekilde çapalanır. Bu yöntemle yetiştirme; tarla koşullarında çimlenme bir çok faktörlere bağlı olmasından dolayı çimlenme oranı tahmin edilenin çok altında olabileceğinden tavsiye edilmez. Tohumların GA3 ile muamelesi çimlenme oranını önemli ölçüde yükseltmektedir. Bu etki tohumlardaki absisik asitin azalması ile auxin ve gibberillinler'in artmasından ileri gelmektedir. Diğer bir üretim şeklinde ise tohumlar önceden hazırlanan fide yastıklarına, küçük saksılara veya tahta kasalarda hazırlanmış harçlı toprağa 10-15 cm sıra aralığı ile sonbaharda veya ilkbaharda ekilir. Ekimden önce tohumların Captan veya Dithan ile muamele edilmesi topraktan gelen funguslara karşı iyi olur. Tohumlar ışıkta çimlendiği için üzerleri çok az toprakla kapatılmalı ve hafifçe bastırılmalıdır. Fide çıkışı eğridir. Genç ve kuvvetli fideler Mayıs- Haziran aylarında tarlaya şaşırtılır. Atropa genellikle tohumdan üretilir. Fakat kök parçaları ile de çoğaltılabilirler. Bu yöntem ticari yetiştiricilik için tavsiye edilmemektedir. Çünkü bu tür yetiştirme kök drogunda kayıplara neden olmaktadır. 3. Bakım a-Sulama: Atropa'da yüksek herba verimi ile alkaloitlerin oluşması toprakta fizyolojik olarak kullanılabilir, yeterli miktarda yüksek su içeriğinin bulunmasına bağlıdır. Verim artışı sulanmayan bitkilerle karşılaştırıldığında yeşil herbada % 29', kuru herbada % 23, taze köklerde; % 41 ve kuru köklerde %30 olmaktadır. Tarlada fide dikiminden sonra verilen can suyunu takip eden haftalarda 1 hafta 10 gün ara ile yağmurlama sulama yapılabilir. Bitkiler büyüdükten sonra sıcaklığa bağlı olarak sulama aralığı 15-20 güne çıkarılarak salma sulama yapılabilir. Genellikle her biçimden sonra sulama tavsiye edilir. b- Gübreleme: Gübreleme drog verimi ve alkaloit içeriğini etkileyen faktörlerden biridir. Atropa yüksek gübre dozlarına çok belirgin reaksiyon gösterir. Uygulanacak gübre miktarlarına bölgenin iklim durumu, bitkinin yaşı, topraktaki su miktarı ve ortam sıcaklığı etki etmektedir. Genellikle saf madde üzerinden 15-25 kg/da azot ve 8-10 kg/da P2O5 ve K2O yeterlidir. Veya dikimden önce 250 kg/da çiftlik gübresi uygulanabilir. Dikimden sonra büyüme sezonu sırasında 3-4.5 kg/da N verilebilir. Genel olarak her bir biçimden sonra gübre verilerek sulama yapılmalıdır. c- Yabancı Ot Kontrolü: Çapalamanın özellikle fide dikiminden sonraki bir ay içinde yapılması henüz sıra aralarını kapatmamış olan, yabancı otlarla rekabet edemeyen fidelerin gelişmesi için önemlidir. Ayrıca ilk çapa sırasında boğaz doldurmanın yapılması, topraktan geçen fungal hastalıklara karşı hassas olan bitkinin kök boğazı bölgesini koruyacaktır. Dikim öncesi uygulanan herbisitlerle yapılan ot kontrolü iyi sonuçlar vermektedir. Genç fideler daha yaşlı bitkilere göre herbisitlere karşı daha hassastırlar. Bu nedenle dikim sonrası kullanılacak olan herbisitlerin özenle seçilmesi gerekir. Metobromuron ve Metribuzin dikiminden önce kullanılabilir. Monolinuron da dikimden önce kullanılabilir, fakat kumlu topraklarda kullanılması sakıncalıdır. 4-Hasat: Atropa'nın tüm organları kullanılmaktadır. Bu nedenle kullanılan bitki kısımlarına göre hasat zamanı da değişmektedir. Ancak, en fazla kullanılan kısımları yaprakları olduğu için, genelde hasat zamanı yapraklara göre ayarlanır En uygun hasat zamanı; birim alanda en yüksek yaprak verimini ile yapraktaki maksimum alkaloit oranının bulunduğu zamandır. Tarla hasadı mekanik olarak biçilerek yapılır. Küçük alanlarda ise orakla biçilerek yapılabilir. Sadece yaprak isteniyorsa, çiçeklenme zamanı yapraklar toprak seviyesinden 30 cm yukardan biçilir. Hemen sonra sulama yapılarak gübre verilirse filizler daha çabuk çıkar. Endüstride kullanılacaksa bitkinin dalları henüz odunlaşmadan biçilmelidir. Yaprak hasadı yalnızca güzel havada yapılmalıdır. Yağmurlu havalarda hasat alkaloit içeriğini olumsuz yönde etkiler. Atropa yılda 2, sıcak yerlerde 3 biçim verir. Yeni kurulmuş tesislerde ilk biçim genellikle Haziran-Temmuz'da, ikinci biçim Eylül'de yapılır. Daha yaşlı tesislerde Mayıs sonunda ilk biçim, Temmuz'da ikinci biçim ve Eylül'de üçüncü biçim yapılabilir. Uygun yetiştirme koşullarında toprak üstü organlarından 4-5 yıl yararlanılabilmelidir. Fakat genellikle 2-3 yıl yararlanılabilir. Yetiştirilmesinin sonunda geç sonbaharda kökler de hasat edilir. Hasat zamanı yalnızca alkaloit içeriğine değil aynı zamanda drog verimine de bağlıdır. Genellikle her ekolojik çevre için tam hasat zamanı belirlenmelidir. Ancak bu sayede birim alanda en yüksek alkaloit verimine erişilir. 5- Kurutma: Yapraklar 55 C-60oC'yi geçmeyen hava sirkülasyonlu kurutma dolaplarında kurutulur, veya güneşte kurutulur. Yeşil rengini kaybetmemesi gerekir. Yapraklar ince olarak serilmeli ve sık sık alt üst yapılmalı, odun dallar kurutmadan önce uzaklaştırılmalıdır. 6- Verim: Verim dekara 60-120 kg kuru yaprak ve 90 kg kuru köktür. En yüksek verim genellikle çiçeklenme dönemi ile meyve olgunluk başlangıcı arasındaki dönemde elde edilmektedir. 7- Hastalık ve Zararlılar: Bitkide kök çürümesi ve bununla birlikte solgunluk hastalığı Peronosporacae phytophthora, Fusarium, Phytium, Rhisonctonia, Erythroseptica PETH. da ileri gelebilir. Phytophthora cryptogaea var. atropae olarak bilinen mantar bitkinin kurumasına ve kökün incelmesine neden olur. Solgunluk belirtilerinin diğer nedenleride tel kurtları, Mayıs böceği larvaları ve tuzak tırtıllarıdır, genç fideleri yerler ve solgunluğa ve kurumaya neden olurlar. Alkaloit oranı ve Bileşenleri Bir yıllık atropa bitkisinin yapraklarında alkaloit oranı Mayısta % 0.471, Haziranda % 0.517, Eylülde % 0.633, Ekimde % 0.519 olmaktadır. 2-5 yıllık bitkilerin kökleri % 0.47-0.49, 8 yıllık bitkinin kökleri ise yalnızca % 0.25-0.31 oranında alkaloit içermektedir DATURA Türleri. Solanaceae familyasına bağlı olan Datura genusuna yaklaşık 24 tür dahildir. Datura türlerinden D. stramonium hyoscyamin'ce zengin, D. innoxia ve D. metel ise scopolamin'ce zengindir. Datura stramonium L. Tatula, Şeytan elması Kökeni ve Yayılışı Bu bitkinin anavatanının neresi olduğu bugüne kadar kesin olarak belirlenmiş değildir. Ancak Amerika kıtası ve özellikle Meksika'nın yüksek yaylaları olduğu söylenmektedir. Ancak aynı zamanda Batı Asya ve daha bir çok yörelerinde yayılma alanı içine girdiği belirtilmektedir. Bu gün dünyanın birçok yörelerine yayılmış bulunan bu bitkinin kültürü de birçok ülkelerde yapılmaktadır. Botanik Özellikleri Tek veya çok yıllık olan Datura'da sap 1-1,5 m boylanabilmektedir. Sap yuvarlak ve genellikle çıplaktır. Kotiledonlar 2-4 cm uzunluğunda, ensiz, büzülmüş, fakat tohum gelişmesi boyunca tohum üzerindedir. Yaprak:Saplı olan yapraklar yumurta şeklinde olup kenarları derin parçalıdır. Yaprağın üst kısmı koyu yeşil, alt kısmı ise daha açık yeşil renklidir. Yaprakları basit, alternatif dizilişli ve saplıdır. Sapları 12 cm kadar olabilir. Yaprağın uzunluğu 5-25 cm, genişliği ise 4-25 cm olabilir. Ovalden eliptik şekilli, sivri, koza şeklinde hemen hemen yürek şekilli yaprak kenarı dişlidir. Girintili çıkıntılı, tüysüz yaprak kuvvetli kokuludur. Çiçek: kısa bir çiçek sapında tektir dallanma sapın çatal kısmında koltuktadır. Çanak yapraklar beşli boru şeklinde 3-5 cm uzunluğunda, boş, sivri köşelidir. Taç yaprakları 5 uçlu, dip kısmı boru şeklinde beyaz veya krem rengindedir. Taç yaprakları 5-10 cm uzunluğunda boru şeklindedir. 5 adet erkek organ vardır ve taç yaprakların tabanına yerleşmiştir. Çiçek çoğunlukla yabancı döllenir, böcek yoğunluğu yabancı döllenmeye etkilidir. Çiçekler yalnız bir gün çiçek açar ve anterler çiçek açmadan önce etrafa yayılır. Kısa saplı çiçekler dik dururlar. Çok çabuk solan taç yapraklar hoş olmayan bir kokuya sahiptirler. Tozlanmadan yaklaşık 30 gün sonra tohum olgunlaşır ve tozlanmadan 50 gün sonra kapsül açılır. Meyve kapsülü yumru şeklinde, dik, 3-7 cm uzunluğunda, 2-5 cm genişliğindedir, 4 çenek düzenli olarak açılır ve içlerinde tohumlar görülür. Tohumlar koyu kahverengiden siyah rengine kadar, basık, böbrek şeklinde, yüzeyi düzensiz ve pürüzlüdür. 3-4 mm uzunluğunda, 2-3 mm genişliğindedir. Bin dane ağırlığı 7-8 g'dir. KÜLTÜRÜ İklim ve Toprak İstekleri Datura stramonium fazla soğuklara karşı dayanıklı değildir, sıcak bölgelerin bitkisidir. Bu nedenle kışı soğuk geçen bölgelerde ancak yazlık olarak yetişebilir. Yalnız bu gibi soğuk bölgelerde florada bitkilerin dökülen tohumları kışı geçirerek ilkbaharda çimlenmesiyle soğuk bölgelerde de datura türlerinin devamına olanak sağlamış olur. Toprak yönünden daturaların özel bir istekleri bulunmamaktadır. Zaten dünyanın hemen her yerine yayılmış bulunması da bunu göstermektedir. Tabii ki yüksek verim ancak derin, killi, organik maddelerce zengin topraklardan elde edilir. Tohumluk Tohum'un çimlenme kabiliyeti iyi olgunluk devresine ulaşamayan bölgelerde oldukça düşük (%50) olmasına karşın, iyi olgunlaşabildiği bölgelerde tohumun çimlenme kabiliyeti çok yüksektir (%99). Bin dane ağırlığı 7-8 g'dir. Çimlenme denemesi 20°C'de 21 günde son bulur. Ancak optimum çimlenme sıcaklığının 35 °C olduğunu bildirenler de vardır. Tohumların rengi olgunluk devresine göre değişmekle beraber açık veya koyu siyah renklidir. Yetiştirilmesi Datura özellikle bolca gübrelenmiş çapa bitkilerinden veya baklagillerden sonra yetiştirilebilir. Kendisinden sonra yine bir çapa bitkisinin gelmesi otlanmayı önlemek bakımından önerilebilir. Ancak sebze üretimi yapılacak ise tarlanın zehirli bir bitki olan Datura'dan temizlenmiş olması gerekir. Ekim Nisan veya Mayıs ayında yapılır. Tohumluk olarak 1,2-1,5 kg/da kullanılır. Sıra arası ortalama 50 cm. dir. Ekimden sonra hava sıcaklığına göre 2-5 hafta sonra 40-50 cm sıra üzeri olacak şekilde seyreltme yapılır. Böyle büyük sıra aralığı hem kuvvetli gelişen bu bitki için gerekli olduğu gibi, drog olarak arzulanan büyük yaprakların elde edilmesine de yardımcı olur. Gübreleme Datura stramonium büyük habituslu, kuvvetli ve hızlı gelişen bir bitki olduğundan vejatasyon döneminde fazla miktarda besin maddesi tüketir. Azotlu gübreler ise özellikle verime çok etkili olmaktadır. 10-15 kg/da azotlu gübre önerilebilir. Fosforlu ve potaslı gübrelere gereksinimi fazla olup ortalama dekara 8-10 kg P2O5 ve K2O gübrelerinin verilmesi gerekir. Datura stramonium'da azotlu gübreleme ile etken madde oranı artmakta, ancak belli bir dozdan sonra bu oran tekrar azalmaya başlamaktadır. Yapılan çalışmalarda bu oran ortalama 10-15 kg/da N'dan sonra düşmektedir. Hasat Hasat üç şekilde uygulanabilir: 1. Yapraklar çiçeklenme devresinde birkaç defa hasat edilir. Bu yöntemde küçük yapraklar bitkide kalır. Hastalık ve zarar görmüş yapraklar kullanılmaz, yeşil yapraklar hemen işlenmeli veya kurutulmalıdır. Bu yöntemde en iyi kaliteli drog ve en fazla yaprak verimi elde edilir. Yeşil yaprak miktarı 750-1800 kg/da arasında değişir. 2. Büyük işletmelerde yaprak hasadı bir defa yapılır daha sonra kalan saplar biçilir. Bu yöntemin en büyük sakıncası tohumların dökülmesiyle tarlanın otlanmasıdır. Verim hemen birinci yönteme yakındır. 3. Ekimde az tohumluk (1 kg/da) kullanım 46-50 cm sıra arasında seyrek bir ekim ve bol azotlu gübreleme ile seyreltmeden tasarruf edilmelidir. Bunda hasat biraz daha erken dönemde yapılır. Bitkiler biçilir ve kıyıldıktan sonra vakum ile sap ve yapraklarından ayrılır. Sabah saatlerinde alkaloit oranının daha yüksek olduğu için hasadında bu saatlerde yapılmalıdır. Ayrıca yağmurdan hemen sonra hasadın yapılmaması da önerilmektedir. Bunun yanında, dona uğramış yapraklarda kullanılmakla beraber alkaloit oranı azalmıştır. Verim D. stramonium'da verim bir yandan ekolojik koşullara, yetiştirmede uygulanan tarım tekniğine diğer yandan da hasat şekline göre değişmektedir. Literatürde yaş herba veriminin 600-1800 kg/da, kuru yaprak veriminin ise 100-300 kg/da olduğu bildirilmektedir. Etken Madde Datura stramonium tüm organları alkaloit içeren bir bitkidir, yaprakları, herbası ve tohumu kullanılmaktadır. Bitkideki toplam biomas ve total alkaloit içeriği, nitrojen gübrelemesine, ışık intensitesine ve sıcaklığa bağlıdır. Verim bakımından bitkinin diğer organlarına göre fazla olması ve hemde daha yüksek alkaloit içermesi bakımından en çok kullanılan kısmı yapraklarıdır. Genelde D. stramonium yaprakları % 0.2- %0.6 arasında alkaloit içermektedir. Alkaloit'in esas maddesini Hyoscyamin ve Scopolamin oluşturmaktadır. Bitkide alkaloit oranının bitkinin gelişme dönemlerine ve organlarına göre farklılık göstermektedir. Yaprakta en yüksek alkaloit oranı çiçeklenme başlangıcı ve tam çiçeklenme devresinde bulunurken, sapta ve kökte bitkinin yine gelişme devresinde en yüksek olmakta vejetasyon ilerledikçe bu iki organdaki alkaloit oranları düşmektedir. Genelde başlangıçta bitkinin genç devresinde Scopolamin oranı, Hyoscyamin oranından yüksek bulunmaktadır. Ancak daha sonra Scopolamin oranı hızla azalmakta, Hyoscyamin oranı ise yaprakta tam çiçeklenme dönemine kadar artmaktadır. Genel olarak bu dönemde Hyoscyamin ve Scopolamin'in birbirine oranı 2:1 şeklinde bulunmaktadır. DATURA METEL L. (Boru Çiçeği) Kökeni ve Yayılışı Boru çiçeğinin kökeninin Hindistan olduğu belirtilmektedir. Bu gün birçok yörelere yayılmış durumdadır. Botanik Özellikleri Boru çiçeği tek yıllık kazık köklü, dik gövdeli bir bitkidir. Bitki boyu 50-200 arasında değişmektedir. Fazla dallanma gösteren bitkide yapraklar büyük ve tamdır. Çiçekler boru şeklinde olup renkleri beyaz veya kirli beyazdır. Boru çiçeğinde kapsüllerin üzeri dikensiz veya siğil gibi çıkıntılar bulunur. D. metel yazın yetişir ve Mart ayında ekimi yapılır. D. innoxia'ya bitki ve çiçek yapısı olarak çok benzer ancak, düz, çok kısa iğneli veya kapsüldeki yumrular daha kısadır. KÜLTÜRÜ Toprak İstekleri: Büyük bir habitusa sahip olan, fazla sayıda ve büyük yaprakları bulunan boru çiçeği besin maddelerince zengin alüviyal toprakları tercih etmektedir. Yetiştirilmesi: İlkbaharda toprağın iyi bir şekilde işlenerek tohum yatağının hazırlanması gerekir. Çimlenmenin normal olabilmesi için toprakta yeterince nemin bulunmasına dikkat edilmelidir. Ekim tohumluğun mibzerle direkt tarlaya ekilmesiyle yapılmaktadır. Çıkış 3 haftada olmaktadır. Ekimde sıra arası 40-60 cm olup, bitki toprak yüzüne çıktıktan sonra 40-20 cm sıra üzeri olacak şekilde seyreltme yapılmaktadır. Boru çiçeği genelde bir çapa bitkisidir. Bu nedenle vejetasyon devresinde sulanması ve çapalanması gerekmektedir. Ayrıca büyük habituslu olması, fazla miktarda besin maddesine gerek duymaktadır. Yetiştirilmesinde temel gübre olarak fosforlu ve potasyumlu gübre verilmesi, azotlu gübre ise hem ekim zamanında ve hem de vejetasyon devresinde uygulanmalıdır. Hasat alkaloit oranının yüzde olarak en fazla olduğu Temmuz ayında yapılır. olgunlaşmamış dallar, yapraklardan ayrı kesilir ve üzeri kapatılarak kurutulur. Hasat iki veya daha fazla yapılır. 1. hasattan sonra, 2. hasat erken Ağustos, 3. hasat Eylül'de yapılır. Verim: Boru çiçeğinin bütün organlarında alkaloit bulunmaktadır. Ancak en fazla alkaloit yapraklarında bulunduğundan alkaloit elde etmede yaprakları kullanılmaktadır. Bornova ekolojik koşullarında yapılan bir araştırmada drog yaprak verimi iki yılın ortalaması olarak 172 kg/da olarak elde edildi. Kök drog miktarı ise yine iki yılın ortalaması 47 kg/da olmuştur. Tüketimi Boru çiçeğinde kullanılan bitki kısmı yaprakları ve kökleridir. Hem yapraklarında ve hem de köklerinde alkaloit bulunmaktadır. Bu alkaloitlerin en önemli kısmını Scopolamin oluşturmaktadır. Ancak bunların yanında atropin, tropin, pseudotropin gibi maddelerde vardır. Drog yaprakta toplam alkaloit oranı % 0.5 dir. Drog kökte alkaloit oranı ise % 0,251- % 0,369 arasında bir değişim göstermiştir. Bitkinin vejetasyon döneminde 4-5 yapraklı devre ile meyvelerinin çoğunun olgunlaştığı süre arasında alkaloit oranının tam çiçeklenme devresine kadar arttığı bu devreden sonra azaldığı belirtilmiştir. Kökte ise alkaloit oranı vejetasyon devresinin başında yüksek vejetasyon ilerledikçe bir azalma göstermiştir. Bitkideki scopolamin oranı hyoscyamin oranından yüksektir. Datura innoxia Mill. Datura seksiyonuna dahil olan Datura innoxia mill. genellikle D. metel ile karıştırılır. Datura innoxia meksika kökenlidir. Hindistan'ın bazı bölgelerinde ve Batı Himalayalar'da doğal olarak bulunur. Bitki tek yıllık, subtropik koşullarda iyi gelişen, kaba çalı formunda, yüksekliği 0,9-1,2 m'yi bulur. Yaprağı kalp şeklinde ve tam kenarlıdır. Çiçeğinde çanak yapraklar 8-10 cm uzunlukta olup, toplam çiçek boyu 16 cm'yi bulmaktadır. Çiçek açtığında çapı 67 cm kadardır. Çiçek rengi daima beyazdır. Kapsül eğri bir sapta bükük durumdadır. Daturalar her çeşit toprak içinde yetişebilir, fakat organik maddelerce zengin, killi topraklar ve güneşli yerleri tercih eder. İlkbaharda veya kışın yetiştirilebilir ve Ekim veya geç Ocak sonunda ekimi yapılır. Hem D. metel hem de D. innoxia direkt olarak ekilebileceği gibi fide usulü ile de dikilebilir. Direk ekimlerde sıra arası mesafe 1 m olmalıdır. Bir dekar için 0.70.8 kg tohum gerekir. Tohumda bazı inhibitörler olduğundan dolayı, düzensiz çimlenme ve düşük çimlenme oranını azaltmak için, tohumlar bir gece önce suda bekletilmelidir. Çimlenme 15 gün içinde olur, bir ay içinde çimlenme tamamlanır. Seyreltme ve yabancı otlarla mücadele bitkiler 10-20 cm'deyken yapılır. İkinci çapalama ve ot mücadelesi, 1. çapalamadan 1 ay sonra yapılır. Eğer ekimden 1 hafta sonraya kadar yağmur yağmaz ise sulama yapılmalıdır. Vejetasyon süresince yağış yoksa, bitkiler 10-15 günde bir sulanmalıdır. D. innoxia erken ekilmiş ise Şubat'ın ortasında, geç ekilmiş ise Nisan başında çiçek açar. Temmuz'da geliştiği zaman, meyveler hala yeşil iken elle hasat yapılır. Hasat orakla biçilerek yapılır. Meyveler olgunlaştıktan sonra, hasat edilir ve açık bir alanda güneşte kurutulur. Saplardan ayrılan meyveler güneşte yeniden kurutulur, bez çuvallarla paketlenir ve tam kurumaya bırakılır. Dekara verim 120-170 kg/da kuru tohum ve %0,2-0,35 oranında alkaloit içerir. HYOSCYAMUS NIGER L.: Ban otu, Gavur haşhaşı Kökeni ve Yayılışı Banotu çok eskiden beri bilinen bir bitkidir. Bunun özellikle diş ağrılarını dindirici olarak Babilliler'ce kullanıldığı belirtilmektedir. Aynı zamanda Eberes (M.Ö. 1550), daha sonraları Hippokrates, Dioskorides, Theophrast, Galenos'ta bu bitkiden bahsetmişlerdir. Banotu bütün Avrupa'da İskandinavyadan Güney İngiltere, Akdeniz bölgesi ve Sibirya, Batı Asya'da Kuzeydoğu Hindistan'a kadar, Kuzey Afrika'da, Kuzey Amerika'da ve Avustralya'da 4270 m. kadar yaygın bulunmaktadır. özellikle 1. ve 2. dünya savaşlarında Amerika’da tarımı yapılmıştır Bugün Kuzey Afrika'da, Hollanda'da, Orta Avrupa ülkelerinde kültürü yapılmaktadır. Dünyada 15 kadar Hyoscyamus türü bilinmektedir. Bunların 6 tanesi Türkiye'de bulunmaktadır: Hyoscyamus albus: Beyaz Banotu H. aureus: Altı Renkli Banotu H. niger: Kara Banotu H. leptocalyx: Mardin Banotu H. pusillus L: Cüce Banotu H. reticulatus L: Mor Çiçekli Banotu H. albus H. pusillus HYOSCYAMUS NIGER Botanik Özellikleri Tek veya iki yıllık bir bitkidir. Kökleri iğ şekline benzer, ancak dallanmış durumda bir köke sahiptir. Gövde 30-80 cm olup, dik, basit veya dallanmış durumdadır. Yapışkan ve tüylüdür. Grimsi yeşil olan yapraklar almaşıklı olarak dizilmişlerdir. Çıkışta ve sonraları altta rozet yaprakları vardır. Esas yapraklar uzunsu yumurta şeklinde ve düzensiz dişlidir, bazen iri parçalı olabilir. Bunlarda saplar gibi yapışkan ve tüylü olup, mat renktedir. Alt yapraklar saplı ve büyüktür. uzunluğu 30 cm'yi, genişliği 10 cm'yi bulabilir. Üst yapraklar daha küçük olup, sapsızdirlar ve gövdeyi sarmış durumdadırlar. iki yıllık bitkiler normal olarak ilk yıl çiçeklenmezler. Yaprak koltuklarından çıkan çiçekler kısa saplı olup, dalla bir açı yapacak şekilde ve salkım şeklinde toplanmıştır. çiçeklerin genişliği 25-50 mm. 'dir. Çanak yapraklar 25 mm uzunluğunda, tüp şeklinde ve sivri uçludur. Üzerinde çok belirgin damarlar bulunur. Aynı zamanda tüylüdür, meyveyi tamamen kapatır. Taç yapraklar ise huni şeklindedir. Renkleri genel olarak yeşilimsi sarı veya kirli sarı olup, üzerinde mor renkli damarlar bulunur. Ancak petallerin rengi sarıdan violaya kadar değişebilmektedir. Stamenler 5 adet olup, üç tanesi diğer ikisine göre daha uzundur. Meyve kaliks tarafından sarılmış ve kapak ile açılan bir kapsül şeklindedir. İçinde ortalama 200 kadar tohum bulunmaktadır. Tohumları böbrek şeklinde, kahve veya gri renktedir. Taze bitki istenmeyen bir kokuya sahiptir, yaprakları yandığı zaman kokusu tütün gibidir. KÜLTÜRÜ İklim ve Toprak İstekleri Toprakta yeterince rutubetin olduğu hemen her yerde yetişebilmektedir. Ancak humusça zengin tınlı topraklarda yüksek verim alınabilmektedir. Tohumluk Tohum ortalama 1000 dane ağırlığı 0.7 gr'dır. Tohumlukta safiyetin % 95, minumum çimlenme gücünün ise % 65 olması istenir. Yetiştirilmesi Entensif olarak tarımının yapılması 1850'larin ortasında Hindistan'da başlamıştır. Banotu gübrelenmiş bir çapa bitkisinden sonra gelmeyi arzular. Kendisi de kendinden sonra gelecek bitkiye tarlayı iyi bir durumda bırakır. Banotunun ekim zamanı bölgelere göre değişmektedir. Kışları çok soğuk olmayan yörelerde hem ilkbaharda hem de sonbaharda ekilebilir. Buna karşılık soğuk bölgelerde ilkbaharda ekim yapılır. Sert kabuklu bir tohuma sahip olduğundan çimlenme kısmen uzun sürer. Bu nedenle banotunun yetiştirileceği tarlanın yabancı otlardan temiz olması gerekir. ancak ekimden önce tohumlar sülfirik asit ile muamele edilirse çimlenme artar ve 12-15 günde tamamlanır. Yetiştirilmesi ya tarlaya ekim veya fide şeklinde yastıklarda üretildikten sonra tarlaya şaşırtılması şeklindedir. Eğer direkt tarlaya ekim yapılacak ise tohumlarının çok küçük olması nedeni ile tarlanın çok iyi hazırlanması gerekir. Ayrıca çimlenme uzun sürdüğünden, yabancı ot bakımından da temiz olması zorunludur. Ekim 25-30 cm sıra arası mesafesinde yapılır ve dekara 1 kg tohum atılır. Çimlenmeden sonra belirli büyüklüğü aldığında sıra üzeri 10-15cm üzerinden seyreltme yapılır. Eğer fide şeklinde üretim düşünülüyor ise, bu takdirde kasa ve yastıklarda önce fide üretilir ve genel olarak ilkbaharda şaşırtma işlemi yapılır. Tarlaya ekim Ocak-Şubat veya Mart aylarında yapılır. Fideleme usulünde sıra arası mesafesi biraz daha geniş tutulur. Sonbaharda yapılan ekimlerde genç bitkiler soğuktan zarar görmektedir. Genellikle ekimle beraber 8 kg/da azot ve fosfor, çıkıştan bir ay sonrada 8 kg azot üst gübre olarak verilebilir. Dekara atılan 8 kg N yeşil herba verimini ve total alkaloit oranını arttırmaktadır. Hasat zamanı çiçeklenme devresidir. Bu zaman yörelere göre değişmektedir. Genellikle Haziran ayı bitkinin çiçeklenme devresidir. Ancak bölgemizde ekim tarihine de bağlı alarak çiçeklenme Temmuz ve Ağustosun ilk haftasında da olmaktadır. Hasat elle veya makina ile biçme şeklinde, yaprak ve çiçek topluluğu alınarak yapılır. Biçimden sonra kurutmanın doğal veya yapay koşullarda yapılması gerekir. Kurutma sıcaklığının 45-65 0C arasında olmasına özen gösterilmelidir. Hasattan sonra bitkiler gölgede kurutulmalıdır. Eğer tohum almak isteniyorsa, çiçeklenme döneminde bitkinin yaprakları toplanır, daha sonra meyveler olgunlaştığı zaman, kapsüller açılmadan önce bitkiler biçilerek gölgeye getirilir, ve tohumları alınır Bir bitkiden 10.000 tohum alınabilir. Verim Banotunda drog yaprak miktarı 150-250 kg/da arasında değişmektedir. Verim miktarı biçim zamanına göre de varyasyon göstermektedir. Örneğin çiçeklenmeden önceki devrede biçimde 102 kg/da olan verim, çiçeklenme başlangıcında 108 kg/da, tam çiçeklenmede 116 kg/da olmuş, ancak çiçeklenme sonrasında yeniden azalarak 92 kg/da'a düşmüştür. Hastalık ve Zararlıları Erysiphe cichoriacearum, Asochyta hyoscyami yapraklarda lekeler meydana getirirler. Ayrıca Pernospora hyoscyami, Septoria hyoscyami, Botrytis unerea zararlı olmaktadırlar. Pegomyia hyoscyami,,Barathra brasicae özellikle yapraklarda zararlı olmaktadırlar.Ayrıca patates uyuz böceği ve Psylloides hyoscyami 'de zarar vermektedir. Etken Maddeleri Banotunun esas etken maddesi alkaloittir. Drog yaprakta total alkaloit oranı kodekslere göre % 0.04-% 0.17 arasında değişmektedir, ve en az % 0.05 olması istenir. Alkaloiti oluşturan en önemli maddeler Hyoscyamin ve Scopolamin'dir. Scopolamin spazm giderici olarak kullanılan bir alkaloit'tir. Özellikle öksürük şuruplarında bulunan ve aynı etkiye sahip olan kodein gibi alışkanlık yapmadığından, çocuk ilaçlarının yapımında kullanılmaktadır. Ayrıca Atropin, Apoatropin ve Cuskhygrin de bulunmaktadır. Alkaloit oranı bitki vejetasyon döneminde büyük varyasyon göstermektedir. Bitkinin genç dönemlerinde scopolamin oranı yüksek, olgun bitkide ise kök, yaprak ve çiçekte Hyoscyamin oranı yüksektir. Kullanımı Ban otu antik çağlardan beri kullanılan bir drogdur. Uyuşturucu ve ağrı kesici özelliğe sahiptir. Özellikle öksürük ilaçlarında kullanılır. Ağrı kesici olarak haricen ve dahilen kullanılır. Kök parçaları çocuklarda boğaz ağrılarına karşı kullanılır. Tohumları ve yaprakları sigara gibi içilerek diş ağrılarına karşı kullanılır. Bitkinin bütün kısımları özelliklede kökleri zehirlidir, kaynatmakla veya kurutmakla giderilemez. İçerdiği alkaloitler zehirli olduğu için doktor kontrolü altında kullanılmalıdır. WITHANIA SOMNIFERA (Karga gözü) Tubiflore Takımından Solanaceae familyasından Withania somnifera Dunal Kökeni ve Yayılışı W. somnifera'nın Hindistan (ashwagandha olarak adlandırılıyor) ve Pakistan'da doğal yayılışı göstermektedir. Tüketimi Kullanılan bitki kısmı; herba Withania, Folia Withania ve Fructus Withania. içerdiği alkaloit oranı %4 civarındadır. Ancak alkaloitler ekstrasiyon sırasında kolayca esterleştiği için bu oran litaratürlerde %0.01-0.1 arasında bulunduğu belirtilmektedir. Withania, çeşitli sinirsel hastalıklara karşı genellikle tonik olarak ve yaprakları da bölgesel olarak tümörlere ve tüberküloz bezlerine karşı kullanılmaktadır. Bitkinin kökleri de eski bir hint drogu olup, alkaloit içerdiği ve yatıştırıcı özelliğe sahip olduğu bildirilmektedir. Kök ve yaprakları antibiyotik ve antibakterial aktivitesi nedeniyle soğuk algınlığına karşı, kökleri diüretik olarak ve yapraklarından elde edilen withaferin maddesi ise geniş spektrumlu bakteri ve virüslere karşı kullanılmaktadır. Halk arasında ateş düşürücü, uyku verici ve bağırsak parazitlerine karşı kullanılan Withania Ege ve Güney Anadolu'da doğal olarak yetişen çalı şeklinde bir bitkidir. Son yıllarda Withania 'nın önemi withanolid olarak bilinen steroidal laktonlardan ileri gelmektedir. Bu grup steroidler antimikrobial, antitümör özelliklere sahip olup, hepatite karşı da koruyucu etkiye sahiptirler Botanik Özellikleri Withania çok yıllık, 1 m'ye kadar boylanabilen, dipten itibaren çok dallanan bir bitkidir. Dallanma simpodial yapraklar yanyana dizilmiş ikişerli ve tam kenarlıdır. Yaprak koltuklarından kısa saplı, 2-3'lü çiçekler gelişir. Kaliks 5 parçalı, olgunlukta torba şeklini alır ve 1.5 cm boyundadır. Korolla yeşil sarı olup 5 parçalıdır. Kırmızı renkli meyveleri 0.5 cm çapındadır. Kültürü İklim ve Toprak İstekleri Withania genel olarak sıcak bölgeleri sevmektedir. Ancak kış soğuklarına karşı da belli bir dayanıklılığı vardır. Toprak yönünden seçici olmamakla beraber, verimli topraklarda yüksek verim vermektedir. Yetiştirilmesi Withania bitkisi toprağın derin yapılı olması, fazla kumlu olmaması ve besin maddesince zengin toprakları tercih etmektedir. Withania bitkisinin genç fidecikleri soğuklara hassas olmasına karşın, gelişmiş ve yaşlı bitkiler soğuklara oldukça dayanıklıdır. Yetiştirme tekniği olarak kış aylarında yastık veya serada yetiştirilen fideler erken ilkbaharda tarlaya şaşırtılmalıdır. Şaşırtmada sıra arası 40-60 cm, sıra üzeri ise 20-40 cm olmalıdır. Biçim genel olarak çiçeklenme başlangıcı ile tam çiçeklenme devresi arasında yapılmalıdır. Withania alkaloit içeren bir bitkidir, çiçeklenme başlangıcında alkaloit oranı maksimumdur. Alkaloit oranı vejetasyon boyunca farklılık gösterir. Yapılan çalışmalarda alkaloit oranının drog yaprakta ve drog kökte farklı bir değişiklik gösterdiği, drog yaprakta vejetasyon başlangıç döneminde, kök drogda ise vejetasyonun geç döneminde alkaloit oranının daha yüksek bulunduğu ortaya konmuştur.