D. innoxia

advertisement
ALKALOİTLER
Vasküler bitki türlerinin yaklaşık % 20 sinde bulunan, 15.000 den fazla
azotlu sekonder metabolitlerin bulunduğu kimyasal bir gruptur. Yapılarında
azot bulunduran bazik karakterli bitkisel maddelerdir. İsimleri bazik
özelliklerine göre verilmiştir. Alkali=baz ve oit= benzer anlamındadır. Bazik
karakter gösteren ve alkaloit taşıyan bazı hayvansal maddelerinde (adrenalin
gibi) bulunmasına karşın alkaloit terimi sadece bitkisel bileşikler için kullanılır.
Bu bileşiklerde azot atomu genellikle heterosiklik halkanın (N ve C atomlarını
taşıyan halka) bir parçasıdır.
Amaryllidaceae, Apocynaceae, Fumariaceae, Leguminosae, Papaveraceae,
Ranunculaceae, Rubiaceae ve Solanaceae familyaları alkaloit taşıyan türler
bakımından özellikle zengindirler.
Alkaloitlerin isimlendirilmesinde sonu in ile biten kelimeler kullanılır. Bitki
veya drogun adından dolayı: atropin, hyoscyamin, papaverin gibi Alkaloiti bulan
kişinin isminden dolayı: pelletierin gibi.
Alkaloitler genel olarak belirli ve kuvvetli fizyolojik etkiye sahiptirler.
Genellikle kokusuz, renksiz ve kristalize bileşiklerdir. Oksijen taşımayan
alkaloitler -koniin ve nikotin- adi sıcaklıkta sıvıdırlar. Çok az renkli alkaloit
bilinmektedir. Örnek olarak, Berberin: sarı, Sangulinarin: kırmızı.
Baz halinde alkaloitler genellikle suda çözünmezler (efedrin, koniin ve nikotin
hariç). Ancak polar olmayan organik çözücülerde (eter, kloroform, benzen vs.)
kolaylıkla çözünürler. Buna karşılık, alkaloit tuzları suda kolaylıkla çözünürler,
fakat polar olmayan organik çözücülerde çözünmezler.
Bir bitkide tek bir alkaloitin bulunuşu nadirdir. Genel olarak bitkide yapıları
birbirine yakın bir grup alkaloit bulunur. Alkaloitler bitkiler için spesifiktir. Yani belirli
alkaloitler belirli bitki türlerinde bulunurlar.
Alkaloitler genellikle bitkinin değişik organlarında lokalize olmuşlardır.
Bununla beraber bazen tüm bitkiye dağılmış olarak da bulunurlar. Bunlar tohumda
(Semen Strychni), meyvede (piperis Fructus veya conil Fructus), yapraklarda
(Belladona ve Hyoscyami Folia), kökte (Scopoline veya Aconiti-radix) Rhizom’da
(Hydrastis Rhizoma) veya kabukta (Chinae Cortex) bulunurlar.
Alkaloitler bitkilerin köklerinde oluşur ve buradan diğer organlara taşınır. Bunlar
bir ara maddedirler ve metabolizma esnasında kısa bir sürede oluşur ve yine kısa bir
süre içinde başka bileşiklere çevrilirler.
Bitkilerde alkaloitlerin rolü için önceleri metabolizmanın son veya artık
ürünleri oldukları düşünülmüş, daha sonraki yapılan araştırmalarda bitkileri
zararlıların saldırılarına karşı koruyucu ve patojenlere karşı savunucu
işlevlerinin olduğu kabul edilmektedir. Yeterli miktarda alındıklarında hemen
tüm alkaloitler insanlar için zehirlidir (örneğin: striknin, atropin, coniin).
Düşük dozlarda ise çoğu farmakolojik açıdan yararlıdır. Morfin, kodein ve
skopolamin tıpta kullanılırlar, kokain, nikotin ve kafein alkaloitleri ise uyarıcı
ve yatıştırıcı etkileri nedeniyle tıbbi amaç dışında kullanılmaktadır.
Önemli Alkaloit Bitkileri ve Bunların Kullanılan Kısımları
Bitki Adı
Familya
Alkaloit
Bitki Kısmı
Alkaloit Oranı %)
Aconitum Anthora
Ranunculaceae
Anthorin
Herba
0,2
Aconitum Camarum
Ranunculeceae
Aconitin
Yumru
0,5
Aconitum lycoctonum
Ranunculeceae
Myoctanin
Yumru
0,9
Aconitum Napellus
Ranunculaceae
Aconitum v.d.
Yumru
0,3 - 3
Conium maculatum
Umbellifarae
Coniin
Herba
0,00023
Alstonia constricta
Apocynaceae
Alstonin
Kabuk
2 - 2,5
Angustura
Rutaceae
Cusparin v.d.
Kabuk
1,4 - 3,5
Anhalonium hewiinii
Canctaceae
Anhalonin v.d.
Bütün bitki
1,4
Belladona
Solanaceae
hyoscyamin
Yaprak
0,4
Belladona
Solanaceae
Hyoscyamin
Tohum
0,8
Berberis aquifolium
Berberidaceae
Berberin v.d
Kök Kabuğu
1,4
Berberis Vulgaris
Berberidaceae
Berberin v.d
Kök Kabuğu
1,3
Calabar bean Physostigma
Leguminosae
Phyostigmin
Tohum
0,08 – 0,15
Carica Papaya
Caricaceae
Carpain
Yaprak
0,25
Catechu (Areca cat.)
Palmae
Arecolin v.d.
Tohum
0,3
Chelidonium majus
Papaveraceae
Chelidonin v.d.
Kök
0,03
Morfin, kodein
Kapsül
0.20-0.40 morfin
venenosum
Papaver somniferum
“”
Coca
Erythroxylaceae
Cocain
Yaprak
0,25 – 0,6
Coffea arabica
Rubiaceae
Coffein v.d.
Tohum
0,8 – 1,7
Colchicum autumnale
Lilieceae
Colchicin
Tohum
0,2 – 0,6
Ephedra vulgaris
Cnetaceae
Ephedrin v.d.
Dal
0,02 – 0,1
Atropa belladona L. (Güzel Avratotu)
Atropanın Tarihçesi
Atropa’ya ilk defa Arap eserlerinde rastlanmıştır. 10. yüzyılda Arap ilminin
Avrupa'yı etkilemesiyle buralarda da tanınmaya başlanmıştır. Fakat ilk defa 1771
yılında Wirttenberg farmakopisinde kayıtlara geçmiştir.
Kökeni ve Yayılışı
Doğal yayılma bölgesi Cezayir'den İspanya, Fransa, Almanya, İsviçre, Avusturya
üzerinden Balkanlara, Küçük Asya üzerinden Kafkasya ve İran'a kadar uzanır. Yayılma
bölgesinin kuzey sınırı Belçika'dır. Kuzey Amerika'ya sonradan getirilmiştir. Atropa,
ovadan 1500 metre yüksekliğine kadar bulunabilir. Doğal florada sık olmayan
ormanlık bölgelerde, orman kenarlarında, makiliklerde ve taban arazilere yakın
çayırlıklarda bulunur. Nisbeten nemli, kalkerce zengin topraklarda daha iyi yetişir.
Bitki orman altlarında ve ormanın ağaçsız yerlerinde yetişir.
Ülkemizde Kuzey Karadeniz boyunca nemli orman altlarında, güneyde Amanos
dağlarında, Zorkun yaylasında, Andırın'da ve doğuda Van'da doğal olarak
bulunmaktadır.
Sistematiği
Atropanın adı yunan ölüm tanrıçası Atropos'den gelmektedir. Bu isim kuvvetli zehirliliği
göstermektedir. Belladonna'da güzel hanım anlamına gelmektedir.
Tubifloreae takımından solanacea familyasına dahil atropa cinsi üç seksiyona ayrılır,
1. Atropa baetica WILK seksiyonu
Bu tür ispanya ve Fas'ın yerli bitkisidir.
2. Atropa belladonna seksiyonu
Alt türleri ve formları ile İspanya'dan Yunanistan'a, Ön Asya ve Ukranya'ya kadar yayılır.
3. Asyatik Atropa türleri seksiyonu
a. Atropa caucasica KREYER
b. İran kökenli Atropa türleri
A. pallidiflora SCHÖNB-TEM
A. komarovii BLIY. et SCHAL.
c. Atropa acuminata Royle et Miers
Atropa nın A. belladonna var. lutea Döll. ve var. flava Pater varyeteleri sarı çiçekleri, sarı
meyveleri ve açık renk tohumları ile az rastlanan varyeteler olarak kabul edilirler.
Kromozom sayısı 2n=72'dir.
Kullanılan Kısımları ve Etkili Maddesi
Atropa bitkisinin bütün kısımları alkaloit içermesine rağmen, genellikle
yaprakları ve kökleri kullanılır. Atropa'da alkaloit içeriğinin bitkinin yaşına,
mevsime, çevre ve iklim koşulları ile yetiştirme tekniğine göre değişmesi pratik
açıdan büyük önem taşır.
Atropanın en önemli alkaloitleri, tropan grubuna dahil olan Atropin,
Scopolamin (C17H21O4N) ve Hyoscyamindir
(C17H23O3N). Bunlardan başka
Apoatropin, Belladonin ve Cuskhygrin içerir. Atropinin yapısı 1879 yılında
Ladenburg tarafından aydınlatılmıştır. Esas alkaloiti olan atropinin sentetik
olarak elde edilebilmesine rağmen galenik preparatının bitkinin içerdiği tüm
maddelere sahip olması ve birlikte etkili olmaları nedenleriyle atropa günümüzde
de önemini korumaktadır. Kodekslere göre kurutulmuş atropa yapraklarının en az
% 0.3 oranında alkaloit içermesi gerekmektedir
Atropin, scopolamin ve Hyoscyamin parasempalitik etkiye sahiptir.
Atropa tıpta gece terlemelerine karşı kullanılır ve ağrı kesici etkisi vardır.
Ter, süt ve mide salgılarını azaltıcı madde olarak kullanılmaktadır. Yaprakları
lapa halinde ur ve şişliklere tatbik edilmektedir. Atropa alkaloitlerinin en çok
kullanıldığı yer Parkinson hastalığıdır. Scopolamin Parkinson hastalığında
görülen titremeleri azaltır.
Kardioaktif heterozitlerle birlikte kalp ilaçlarının bileşimine girer. Atropin
tuzlarından hazırlanan solüsyonlar göz hastalıklarında kullanılır. Atropinin göz
bebeğinin büyütür. Göz hekimliğinde katarakt ameliyatlarında gözün "cristalin"
denilen billur cisminin çıkartılmasında kolaylık sağlamada ve gözün iris kısmının
yapışkanlığını kırmak veya yok etmek için kullanılmaktadır.
Merkezi sinir sistemine etkilidir, idrar yolları ve safra kesesi rahatsızlıklarında
kullanılır. Ayrıca romatizma ağrılarının dindirilmesi, sigara içmeden dolayı
meydana gelen astım (nefes darlığı) üzerine de etkilidir. Bitkinin tüm kısımları
zehirli olduğu için özellikle halk arasında kullanılırken dikkat edilmelidir. Kuru
drog infüzyon halinde (sıcak su ile) 30-100 mg, tentür (alkolde bekletme) olarak
0.5-2ml kullanılabilir. Yinede çok zehirli olduğu için doktor kontrolünde
kullanılmalıdır.
Dünyanın birçok ülkesinde atropanın tarımı yapılmaktadır. İspanya, İtalya,
Balkan Ülkeleri, İngiltere, Almanya, Polonya, Rusya, Hindistan, ABD gibi
ülkelerde drog elde etmek için yetiştirilmektedir.
Botanik Özellikleri
Atropa 100- 150 cm'ye kadar boylanabilen, tek veya çok yıllık zehirli bir bitkidir.
Kök: Kalın, silindirik, dallı, çok parçalı, uzunca ve etli yapıdadır. Dış kısmı kahverengi-sarı ve
100 cm'ye kadar varan uzunlukta kuvvetli bir kazık köke sahiptir.
Sap: Dik olarak gelişen, dallanan ve 150 cm kadar boylanan bir sapa sahiptir. Sap geniş köşeli ve
yukarı kısımlar ince tüylüdür. Dipte üç yöne doğru dallanır.
Yaprak: Sap üzerine almaşıklı olarak dizilen yapraklar yumurta formunda veya eliptiktir. Yaprak
kenarları bütün ve kısa saplı, sivri uçludur. Yaprakların üst kısmı koyu yeşil, alt kısımları biraz daha
açık yeşil ve ince tüylerle kaplıdır, yaprak sapına sahiptir. Yapraklar violaya kaçan renkli yan
damarlara sahiptir. Yapraklar yaklaşık 15 cm uzunluğunda, 18 cm genişliğindedir. Yapraklar sapta çift
bulunurlar. Bunlardan birisi daha büyük, diğeri daha küçüktür. İnce yaprakları ile gölge bitkisi
olduğunu belli eder. Büyük yaprakların boşluklarında küçük yaprakların bulunması sayesinde mevcut
ışıktan etkin bir şekilde yararlanır.
Çiçek: Çan şeklindeki çiçekler tek tek bulunurlar ve yaprak ekseninden çıkarlar. Çiçek
sapına sahiptirler. Çanak yapraklar 5 parçalıdır. Uç kısımları yumurta formunda ve
sivridir. Meyve olgunluğu sırasında biraz büyür ve yıldız formunda genişler. Çiçeğin taç
yaprakları çan şeklinde, yaklaşık 2.5-3.5 cm uzunluğundadır. Dış kısmı kahverengi viola,
iç kısmı kirli sarı renkte olup, erguvani damarlıdır. Çiçek tacının kıvrımı 5 lopludur. Erkek
organları 5'li olup, çiçek tacının tabanında bulunurlar. Dişi organ genellikle erkek
organdan daha yüksektir.
Yumurtalık yumurta formunda olup, yüzük şeklinde bir şişkinlik üzerine oturmuştur.
Çok sayıda tohum taslağına sahip olup iki gözden oluşur.
Meyve: Meyve yıldız şeklinde bir çanak yaprak üzerinde bulunur. Meyve küre
formunda beş karpellidir, hemen hemen kiraz büyüklüğünde, üzümsü bir yapıdadır.
Başlangıçta yeşil daha sonra parlak siyah (sarı çiçekli varyetelerde meyve rengi sarıdır),
sulu, yumurta formunda, çok sayıda tohum içerir.
Tohum: Tohumlar küçük,
böbrek şeklinden yumurta şekline kadar değişebilir.
Tohum kabuğu sert olup, üstü pütürlüdür. Tohumların uzunluğu 2 mm, genişliği 1.7
mm'dir. Siyah meyveye sahip olanların bin tane ağırlığı 0.96-1.33 g.' dır. Sarı meyveye
sahip olanlarda ise 0.67-1.15 gr'dır. Tohum rengi genellikle koyu kahverengiden
kahverengiye kadar değişir. Tohumlar % 25 yağ içerirler. Tohumlar ışıkta üç haftada
çimlenirler. Ayrıca tohumlar tohum kabuğunun sert, odunsu ve mumsu olması embriyoyu
geçirgen olmayan bir zarın sarması ve embriyo eksikliğinin bulunması nedeni ile de zayıf
ve düzensiz çimlenmeye sahiptirler.
Çiçeklenme: Çiçeklenme Haziran ayından başlar ve aylarca
devam eder. Bitkide protandri, yani erkek organların dişi
organlardan daha önce olgunlaşması söz konusudur. Bunun dışında
stigma anterlerden yüksek olduğu için gelen böcek stigmaya temas
eder. Bu nedenle yabancı döllenme sözkonusudur.
Böcekleri cezbedici olarak meyve boğumunun tabanından bir tür
nektar salgılanır. Tozlanma bir çok böcek türleri vasıtasıyla olur.
Tozlaşmadan hemen sonra, bu süre 1 saatte olabilir, çiçek solmaya
başlar. Çiçeklenme sırasında bitki yeşil ile olgun üzümsü meyveleri
birlikte taşır. Bu durum üzümsü meyveli Solanacea'lerin özelliğidir.
Tarımı
1. Toprak ve İklim İstekleri
Atropa genellikle ormanlarda, orman altlarında humuslu, kireçli
ve çakıllı topraklarda yaygın olarak bulunur. Gevşek, orta tekstürlü,
kireçli, killi topraklar tarımı için uygundur. Aynı zamanda derin
organik maddece zengin, nemli topraklarda en iyi şekilde yetişir. Su
tutan, ağır killi toprakları sevmez.
Atropa özellikle fide döneminde soğuklara karşı dayanıklı
olmadığı için fideler yastıklarda yetiştirilir ve ilkbaharda havalar
ısınınca tarlaya şaşırtılırlar. Çok yıllık olan bitkinin toprak üstü
kısımları kış soğuklarından etkilenerek kurur, ancak sağlam kalan
kök bölgesi ilkbaharda havaların ısınmasıyla birlikte yeniden sürgün
vererek yaşamının sürdürür.
2. Yetiştirme Tekniği
Atropa belladonna'nın kültürü için farklı olanaklar vardır. Tohumlar 50 cm sıra
aralığı ile sonbaharda (Eylül-Ekim) direk olarak erken işlenmiş, bastırılmış tarlaya
ekilebilir. Dekara 2 kg tohum kullanılır. Tohum çıkışı geç olduğu için gerekli bakım
işlemlerinin yapılabilmesi için bir işaret bitkisiyle birlikte ekimin yapılması gerekir
(örneğin %20 oranında ıspanak tohumu ile karıştırılabilir). Tarla mümkün olabildiğince
yabancı otlardan temiz olmalı ve kaymak bağlamamalıdır. Toprağın ısınmasından sonra
tohumlar ekimi izleyen ilkbaharda çıkar. Bitkiler sıra üzeri mesafesi 40 cm olacak
şekilde çapalanır. Bu yöntemle yetiştirme; tarla koşullarında çimlenme bir çok faktörlere
bağlı olmasından dolayı çimlenme oranı tahmin edilenin çok altında olabileceğinden
tavsiye edilmez. Tohumların GA3 ile muamelesi çimlenme oranını önemli ölçüde
yükseltmektedir. Bu etki tohumlardaki absisik asitin azalması ile auxin ve
gibberillinler'in artmasından ileri gelmektedir.
Diğer bir üretim şeklinde ise tohumlar önceden hazırlanan fide yastıklarına,
küçük saksılara veya tahta kasalarda hazırlanmış harçlı toprağa 10-15 cm sıra
aralığı ile sonbaharda veya ilkbaharda ekilir. Ekimden önce tohumların Captan
veya Dithan ile muamele edilmesi topraktan gelen funguslara karşı iyi olur.
Tohumlar ışıkta çimlendiği için üzerleri çok az toprakla kapatılmalı ve hafifçe
bastırılmalıdır. Fide çıkışı eğridir. Genç ve kuvvetli fideler Mayıs- Haziran
aylarında tarlaya şaşırtılır.
Atropa genellikle tohumdan üretilir. Fakat kök parçaları ile de
çoğaltılabilirler. Bu yöntem ticari yetiştiricilik için tavsiye edilmemektedir.
Çünkü bu tür yetiştirme kök drogunda kayıplara neden olmaktadır.
3. Bakım
a-Sulama: Atropa'da yüksek herba verimi ile alkaloitlerin oluşması toprakta
fizyolojik olarak kullanılabilir, yeterli miktarda yüksek su içeriğinin bulunmasına
bağlıdır. Verim artışı sulanmayan bitkilerle karşılaştırıldığında yeşil herbada % 29',
kuru herbada % 23, taze köklerde; % 41 ve kuru köklerde %30 olmaktadır.
Tarlada fide dikiminden sonra verilen can suyunu takip eden haftalarda 1 hafta 10
gün ara ile yağmurlama sulama yapılabilir. Bitkiler büyüdükten sonra sıcaklığa
bağlı olarak sulama aralığı 15-20 güne çıkarılarak salma sulama yapılabilir.
Genellikle her biçimden sonra sulama tavsiye edilir.
b- Gübreleme: Gübreleme drog verimi ve alkaloit içeriğini etkileyen
faktörlerden biridir. Atropa yüksek gübre dozlarına çok belirgin reaksiyon
gösterir.
Uygulanacak gübre miktarlarına bölgenin iklim durumu, bitkinin yaşı,
topraktaki su miktarı ve ortam sıcaklığı etki etmektedir. Genellikle saf madde
üzerinden 15-25 kg/da azot ve 8-10 kg/da P2O5 ve K2O yeterlidir.
Veya dikimden önce 250 kg/da çiftlik gübresi uygulanabilir. Dikimden sonra
büyüme sezonu sırasında 3-4.5 kg/da N verilebilir. Genel olarak her bir
biçimden sonra gübre verilerek sulama yapılmalıdır.
c- Yabancı Ot Kontrolü: Çapalamanın özellikle fide dikiminden sonraki bir ay içinde
yapılması henüz sıra aralarını kapatmamış olan, yabancı otlarla rekabet edemeyen
fidelerin gelişmesi için önemlidir. Ayrıca ilk çapa sırasında boğaz doldurmanın
yapılması, topraktan geçen fungal hastalıklara karşı hassas olan bitkinin kök boğazı
bölgesini koruyacaktır.
Dikim öncesi uygulanan herbisitlerle yapılan ot kontrolü iyi sonuçlar vermektedir.
Genç fideler daha yaşlı bitkilere göre herbisitlere karşı daha hassastırlar. Bu nedenle
dikim sonrası kullanılacak olan herbisitlerin özenle seçilmesi gerekir. Metobromuron
ve Metribuzin dikiminden önce kullanılabilir. Monolinuron da dikimden önce
kullanılabilir, fakat kumlu topraklarda kullanılması sakıncalıdır.
4-Hasat: Atropa'nın tüm organları kullanılmaktadır. Bu nedenle kullanılan bitki
kısımlarına göre hasat zamanı da değişmektedir. Ancak, en fazla kullanılan kısımları
yaprakları olduğu için, genelde hasat zamanı yapraklara göre ayarlanır En uygun hasat
zamanı; birim alanda en yüksek yaprak verimini ile yapraktaki maksimum alkaloit
oranının bulunduğu zamandır.
Tarla hasadı mekanik olarak biçilerek yapılır. Küçük alanlarda ise orakla biçilerek
yapılabilir. Sadece yaprak isteniyorsa, çiçeklenme zamanı yapraklar
toprak
seviyesinden 30 cm yukardan biçilir. Hemen sonra sulama yapılarak gübre verilirse
filizler daha çabuk çıkar. Endüstride kullanılacaksa bitkinin dalları henüz
odunlaşmadan biçilmelidir. Yaprak hasadı yalnızca güzel havada yapılmalıdır.
Yağmurlu havalarda hasat alkaloit içeriğini olumsuz yönde etkiler.
Atropa yılda 2, sıcak yerlerde 3 biçim verir. Yeni kurulmuş tesislerde ilk biçim
genellikle Haziran-Temmuz'da, ikinci biçim Eylül'de yapılır.
Daha yaşlı tesislerde Mayıs sonunda ilk biçim, Temmuz'da ikinci biçim ve Eylül'de
üçüncü biçim yapılabilir.
Uygun yetiştirme koşullarında toprak üstü organlarından 4-5 yıl yararlanılabilmelidir.
Fakat genellikle 2-3 yıl yararlanılabilir. Yetiştirilmesinin sonunda geç sonbaharda
kökler de hasat edilir. Hasat zamanı yalnızca alkaloit içeriğine değil aynı zamanda drog
verimine de bağlıdır. Genellikle her ekolojik çevre için tam hasat zamanı
belirlenmelidir. Ancak bu sayede birim alanda en yüksek alkaloit verimine erişilir.
5- Kurutma: Yapraklar 55 C-60oC'yi geçmeyen hava sirkülasyonlu kurutma
dolaplarında kurutulur, veya güneşte kurutulur. Yeşil rengini kaybetmemesi
gerekir. Yapraklar ince olarak serilmeli ve sık sık alt üst yapılmalı, odun dallar
kurutmadan önce uzaklaştırılmalıdır.
6- Verim: Verim dekara 60-120 kg kuru yaprak ve 90 kg kuru köktür. En
yüksek verim genellikle çiçeklenme dönemi ile meyve olgunluk başlangıcı
arasındaki dönemde elde edilmektedir.
7- Hastalık ve Zararlılar: Bitkide kök çürümesi ve bununla birlikte solgunluk
hastalığı Peronosporacae phytophthora, Fusarium, Phytium, Rhisonctonia,
Erythroseptica PETH. da ileri gelebilir. Phytophthora cryptogaea var. atropae
olarak bilinen mantar bitkinin kurumasına ve kökün incelmesine neden olur.
Solgunluk belirtilerinin diğer nedenleride tel kurtları, Mayıs böceği larvaları ve
tuzak tırtıllarıdır, genç fideleri yerler ve solgunluğa ve kurumaya neden olurlar.
Alkaloit oranı ve Bileşenleri
Bir yıllık atropa bitkisinin yapraklarında alkaloit oranı Mayısta %
0.471, Haziranda % 0.517, Eylülde % 0.633, Ekimde % 0.519
olmaktadır. 2-5 yıllık bitkilerin kökleri % 0.47-0.49, 8 yıllık bitkinin
kökleri ise yalnızca % 0.25-0.31 oranında alkaloit içermektedir
DATURA Türleri.
Solanaceae familyasına bağlı olan Datura genusuna yaklaşık
24 tür dahildir. Datura türlerinden D. stramonium hyoscyamin'ce
zengin, D. innoxia ve D. metel ise scopolamin'ce zengindir.

Datura stramonium L. Tatula, Şeytan elması

Kökeni ve Yayılışı

Bu bitkinin anavatanının neresi olduğu bugüne
kadar kesin olarak belirlenmiş değildir. Ancak Amerika
kıtası ve özellikle Meksika'nın yüksek yaylaları olduğu
söylenmektedir. Ancak aynı zamanda Batı Asya ve
daha bir çok yörelerinde yayılma alanı içine girdiği
belirtilmektedir. Bu gün dünyanın birçok yörelerine
yayılmış bulunan bu bitkinin kültürü de birçok
ülkelerde yapılmaktadır.
Botanik Özellikleri
Tek veya çok yıllık olan Datura'da sap 1-1,5 m boylanabilmektedir.
Sap yuvarlak ve genellikle çıplaktır. Kotiledonlar 2-4 cm uzunluğunda,
ensiz, büzülmüş, fakat tohum gelişmesi boyunca tohum üzerindedir.
Yaprak:Saplı olan yapraklar yumurta şeklinde olup kenarları derin
parçalıdır. Yaprağın üst kısmı koyu yeşil, alt kısmı ise daha açık yeşil
renklidir. Yaprakları basit, alternatif dizilişli ve saplıdır. Sapları 12 cm
kadar olabilir. Yaprağın uzunluğu 5-25 cm, genişliği ise 4-25 cm olabilir.
Ovalden eliptik şekilli, sivri, koza şeklinde hemen hemen yürek şekilli
yaprak kenarı dişlidir. Girintili çıkıntılı, tüysüz yaprak kuvvetli kokuludur.
Çiçek: kısa bir çiçek sapında tektir dallanma sapın çatal kısmında koltuktadır. Çanak yapraklar
beşli boru şeklinde 3-5 cm uzunluğunda, boş, sivri köşelidir. Taç yaprakları 5 uçlu, dip kısmı boru
şeklinde beyaz veya krem rengindedir. Taç yaprakları 5-10 cm uzunluğunda boru şeklindedir. 5 adet
erkek organ vardır ve taç yaprakların tabanına yerleşmiştir. Çiçek çoğunlukla yabancı döllenir, böcek
yoğunluğu yabancı döllenmeye etkilidir. Çiçekler yalnız bir gün çiçek açar ve anterler çiçek açmadan
önce etrafa yayılır. Kısa saplı çiçekler dik dururlar. Çok çabuk solan taç yapraklar hoş olmayan bir
kokuya sahiptirler.
Tozlanmadan yaklaşık 30 gün sonra tohum olgunlaşır ve tozlanmadan 50 gün sonra kapsül
açılır.
Meyve kapsülü yumru şeklinde, dik, 3-7 cm uzunluğunda, 2-5 cm genişliğindedir, 4 çenek
düzenli olarak açılır ve içlerinde tohumlar görülür. Tohumlar koyu kahverengiden siyah rengine
kadar, basık, böbrek şeklinde, yüzeyi düzensiz ve pürüzlüdür. 3-4 mm uzunluğunda, 2-3 mm
genişliğindedir. Bin dane ağırlığı 7-8 g'dir.
KÜLTÜRÜ
İklim ve Toprak İstekleri
Datura stramonium fazla soğuklara karşı dayanıklı değildir, sıcak bölgelerin
bitkisidir. Bu nedenle kışı soğuk geçen bölgelerde ancak yazlık olarak
yetişebilir. Yalnız bu gibi soğuk bölgelerde florada bitkilerin dökülen tohumları
kışı geçirerek ilkbaharda çimlenmesiyle soğuk bölgelerde de datura türlerinin
devamına olanak sağlamış olur. Toprak yönünden daturaların özel bir istekleri
bulunmamaktadır. Zaten dünyanın hemen her yerine yayılmış bulunması da
bunu göstermektedir. Tabii ki yüksek verim ancak derin, killi, organik
maddelerce zengin topraklardan elde edilir.
Tohumluk
Tohum'un çimlenme kabiliyeti iyi olgunluk devresine ulaşamayan bölgelerde
oldukça düşük (%50) olmasına karşın, iyi olgunlaşabildiği bölgelerde tohumun
çimlenme kabiliyeti çok yüksektir (%99). Bin dane ağırlığı 7-8 g'dir. Çimlenme
denemesi 20°C'de 21 günde son bulur. Ancak optimum çimlenme sıcaklığının 35 °C
olduğunu bildirenler de vardır. Tohumların rengi olgunluk devresine göre değişmekle
beraber açık veya koyu siyah renklidir.
Yetiştirilmesi
Datura özellikle bolca gübrelenmiş çapa bitkilerinden veya baklagillerden sonra
yetiştirilebilir. Kendisinden sonra yine bir çapa bitkisinin gelmesi otlanmayı
önlemek bakımından önerilebilir. Ancak sebze üretimi yapılacak ise tarlanın
zehirli bir bitki olan Datura'dan temizlenmiş olması gerekir.
Ekim Nisan veya Mayıs ayında yapılır. Tohumluk olarak 1,2-1,5 kg/da kullanılır.
Sıra arası ortalama 50 cm. dir. Ekimden sonra hava sıcaklığına göre 2-5 hafta
sonra 40-50 cm sıra üzeri olacak şekilde seyreltme yapılır. Böyle büyük sıra
aralığı hem kuvvetli gelişen bu bitki için gerekli olduğu gibi, drog olarak
arzulanan büyük yaprakların elde edilmesine de yardımcı olur.
Gübreleme
Datura stramonium
büyük habituslu, kuvvetli ve hızlı gelişen bir bitki
olduğundan vejatasyon döneminde fazla miktarda besin maddesi tüketir. Azotlu
gübreler ise özellikle verime çok etkili olmaktadır. 10-15 kg/da azotlu gübre
önerilebilir. Fosforlu ve potaslı gübrelere gereksinimi fazla olup ortalama dekara
8-10 kg P2O5 ve K2O gübrelerinin verilmesi gerekir.
Datura stramonium'da azotlu gübreleme ile etken madde oranı artmakta,
ancak belli bir dozdan sonra bu oran tekrar azalmaya başlamaktadır. Yapılan
çalışmalarda bu oran ortalama 10-15 kg/da N'dan sonra düşmektedir.
Hasat
Hasat üç şekilde uygulanabilir:
1. Yapraklar çiçeklenme devresinde birkaç defa hasat edilir. Bu yöntemde küçük yapraklar bitkide kalır.
Hastalık ve zarar görmüş yapraklar kullanılmaz, yeşil yapraklar hemen işlenmeli veya kurutulmalıdır. Bu
yöntemde en iyi kaliteli drog ve en fazla yaprak verimi elde edilir. Yeşil yaprak miktarı 750-1800 kg/da
arasında değişir.
2. Büyük işletmelerde yaprak hasadı bir defa yapılır daha sonra kalan saplar biçilir. Bu yöntemin en büyük
sakıncası tohumların dökülmesiyle tarlanın otlanmasıdır. Verim hemen birinci yönteme yakındır.
3. Ekimde az tohumluk (1 kg/da) kullanım 46-50 cm sıra arasında seyrek bir ekim ve bol azotlu gübreleme ile
seyreltmeden tasarruf edilmelidir. Bunda hasat biraz daha erken dönemde yapılır. Bitkiler biçilir ve kıyıldıktan
sonra vakum ile sap ve yapraklarından ayrılır.
Sabah saatlerinde alkaloit oranının daha yüksek olduğu için hasadında bu saatlerde yapılmalıdır.
Ayrıca yağmurdan hemen sonra hasadın yapılmaması da önerilmektedir. Bunun yanında, dona uğramış
yapraklarda kullanılmakla beraber alkaloit oranı azalmıştır.
Verim
D. stramonium'da verim bir yandan ekolojik koşullara, yetiştirmede
uygulanan tarım tekniğine diğer yandan da hasat şekline göre değişmektedir.
Literatürde yaş herba veriminin 600-1800 kg/da, kuru yaprak veriminin ise
100-300 kg/da olduğu bildirilmektedir.
Etken Madde
Datura stramonium tüm organları alkaloit içeren bir bitkidir, yaprakları,
herbası ve tohumu kullanılmaktadır. Bitkideki toplam biomas ve total
alkaloit içeriği, nitrojen gübrelemesine, ışık intensitesine ve sıcaklığa
bağlıdır. Verim bakımından bitkinin diğer organlarına göre fazla olması
ve hemde daha yüksek alkaloit içermesi bakımından en çok kullanılan
kısmı yapraklarıdır.
Genelde D. stramonium yaprakları % 0.2- %0.6 arasında alkaloit
içermektedir. Alkaloit'in esas maddesini Hyoscyamin ve Scopolamin
oluşturmaktadır.

Bitkide alkaloit oranının bitkinin gelişme dönemlerine ve organlarına göre
farklılık göstermektedir.

Yaprakta en yüksek alkaloit oranı çiçeklenme başlangıcı ve tam
çiçeklenme devresinde bulunurken, sapta ve kökte bitkinin yine gelişme
devresinde en yüksek olmakta vejetasyon ilerledikçe bu iki organdaki
alkaloit oranları düşmektedir.

Genelde başlangıçta bitkinin genç devresinde Scopolamin oranı,
Hyoscyamin oranından yüksek bulunmaktadır. Ancak daha sonra
Scopolamin oranı hızla azalmakta, Hyoscyamin oranı ise yaprakta tam
çiçeklenme dönemine kadar artmaktadır.

Genel olarak bu dönemde Hyoscyamin ve Scopolamin'in birbirine oranı
2:1 şeklinde bulunmaktadır.
DATURA METEL L. (Boru Çiçeği)
Kökeni ve Yayılışı
Boru çiçeğinin kökeninin Hindistan olduğu belirtilmektedir. Bu gün birçok
yörelere yayılmış durumdadır.
Botanik Özellikleri
Boru çiçeği tek yıllık kazık köklü, dik gövdeli bir bitkidir. Bitki boyu 50-200
arasında değişmektedir. Fazla dallanma gösteren bitkide yapraklar büyük ve
tamdır. Çiçekler boru şeklinde olup renkleri beyaz veya kirli beyazdır. Boru
çiçeğinde kapsüllerin üzeri dikensiz veya siğil gibi çıkıntılar bulunur. D. metel
yazın yetişir ve Mart ayında ekimi yapılır. D. innoxia'ya bitki ve çiçek yapısı
olarak çok benzer ancak, düz, çok kısa iğneli veya kapsüldeki yumrular daha
kısadır.
KÜLTÜRÜ
Toprak İstekleri:
Büyük bir habitusa sahip olan, fazla sayıda ve büyük yaprakları bulunan boru çiçeği besin
maddelerince zengin alüviyal toprakları tercih etmektedir.
Yetiştirilmesi: İlkbaharda toprağın iyi bir şekilde işlenerek tohum yatağının hazırlanması
gerekir. Çimlenmenin normal olabilmesi için toprakta yeterince nemin bulunmasına dikkat
edilmelidir. Ekim tohumluğun mibzerle direkt tarlaya ekilmesiyle yapılmaktadır. Çıkış 3 haftada
olmaktadır. Ekimde sıra arası 40-60 cm olup, bitki toprak yüzüne çıktıktan sonra 40-20 cm sıra üzeri
olacak şekilde seyreltme yapılmaktadır.
Boru çiçeği genelde bir çapa bitkisidir. Bu nedenle vejetasyon devresinde sulanması ve
çapalanması gerekmektedir. Ayrıca büyük habituslu olması, fazla miktarda besin maddesine gerek
duymaktadır. Yetiştirilmesinde temel gübre olarak fosforlu ve potasyumlu gübre verilmesi, azotlu
gübre ise hem ekim zamanında ve hem de vejetasyon devresinde uygulanmalıdır. Hasat alkaloit
oranının yüzde olarak en fazla olduğu Temmuz ayında yapılır. olgunlaşmamış dallar, yapraklardan
ayrı kesilir ve üzeri kapatılarak kurutulur. Hasat iki veya daha fazla yapılır. 1. hasattan sonra, 2. hasat
erken Ağustos, 3. hasat Eylül'de yapılır.
Verim:
Boru çiçeğinin bütün organlarında alkaloit bulunmaktadır. Ancak en fazla alkaloit yapraklarında
bulunduğundan alkaloit elde etmede yaprakları kullanılmaktadır. Bornova ekolojik koşullarında yapılan bir
araştırmada drog yaprak verimi iki yılın ortalaması olarak 172 kg/da olarak elde edildi. Kök drog miktarı ise
yine iki yılın ortalaması 47 kg/da olmuştur.
Tüketimi
Boru çiçeğinde kullanılan bitki kısmı yaprakları ve kökleridir. Hem yapraklarında ve hem de köklerinde
alkaloit bulunmaktadır. Bu alkaloitlerin en önemli kısmını Scopolamin oluşturmaktadır. Ancak bunların
yanında atropin, tropin, pseudotropin gibi maddelerde vardır.
Drog yaprakta toplam alkaloit oranı % 0.5 dir. Drog kökte alkaloit oranı ise % 0,251- % 0,369 arasında bir
değişim göstermiştir. Bitkinin vejetasyon döneminde 4-5 yapraklı devre ile meyvelerinin çoğunun olgunlaştığı
süre arasında alkaloit oranının tam çiçeklenme devresine kadar arttığı bu devreden sonra azaldığı belirtilmiştir.
Kökte ise alkaloit oranı vejetasyon devresinin başında yüksek vejetasyon ilerledikçe bir azalma göstermiştir.
Bitkideki scopolamin oranı hyoscyamin oranından yüksektir.
Datura innoxia Mill.
Datura seksiyonuna dahil olan Datura innoxia mill. genellikle D. metel ile
karıştırılır. Datura innoxia meksika kökenlidir. Hindistan'ın bazı bölgelerinde ve
Batı Himalayalar'da doğal olarak bulunur. Bitki tek yıllık, subtropik koşullarda
iyi gelişen, kaba çalı formunda, yüksekliği 0,9-1,2 m'yi bulur.
Yaprağı kalp şeklinde ve tam kenarlıdır. Çiçeğinde çanak yapraklar 8-10 cm
uzunlukta olup, toplam çiçek boyu 16 cm'yi bulmaktadır. Çiçek açtığında çapı 67 cm kadardır. Çiçek rengi daima beyazdır. Kapsül eğri bir sapta bükük
durumdadır.
Daturalar her çeşit toprak içinde yetişebilir, fakat organik maddelerce
zengin, killi topraklar ve güneşli yerleri tercih eder.
İlkbaharda veya kışın yetiştirilebilir ve Ekim veya geç Ocak sonunda
ekimi yapılır. Hem D. metel hem de D. innoxia direkt olarak ekilebileceği
gibi fide usulü ile de dikilebilir.
Direk ekimlerde sıra arası mesafe 1 m olmalıdır. Bir dekar için 0.70.8 kg tohum gerekir. Tohumda bazı inhibitörler olduğundan dolayı,
düzensiz çimlenme ve düşük çimlenme oranını azaltmak için, tohumlar
bir gece önce suda bekletilmelidir. Çimlenme 15 gün içinde olur, bir ay
içinde çimlenme tamamlanır.
Seyreltme ve yabancı otlarla mücadele bitkiler 10-20 cm'deyken
yapılır. İkinci çapalama ve ot mücadelesi, 1. çapalamadan 1 ay sonra
yapılır.
Eğer ekimden 1 hafta sonraya kadar yağmur yağmaz ise sulama
yapılmalıdır. Vejetasyon süresince yağış yoksa, bitkiler 10-15 günde bir
sulanmalıdır.
D. innoxia erken ekilmiş ise Şubat'ın ortasında, geç ekilmiş ise Nisan
başında çiçek açar. Temmuz'da geliştiği zaman, meyveler hala yeşil iken
elle hasat yapılır. Hasat orakla biçilerek yapılır.
Meyveler olgunlaştıktan sonra, hasat edilir ve açık bir alanda güneşte
kurutulur. Saplardan ayrılan meyveler güneşte yeniden kurutulur, bez
çuvallarla paketlenir ve tam kurumaya bırakılır. Dekara verim 120-170
kg/da kuru tohum ve %0,2-0,35 oranında alkaloit içerir.
HYOSCYAMUS NIGER L.: Ban otu, Gavur haşhaşı
Kökeni ve Yayılışı
Banotu çok eskiden beri bilinen bir bitkidir. Bunun özellikle diş ağrılarını
dindirici olarak Babilliler'ce kullanıldığı belirtilmektedir. Aynı zamanda Eberes (M.Ö.
1550), daha sonraları Hippokrates, Dioskorides, Theophrast, Galenos'ta bu bitkiden
bahsetmişlerdir. Banotu bütün Avrupa'da İskandinavyadan Güney İngiltere, Akdeniz
bölgesi ve Sibirya, Batı Asya'da Kuzeydoğu Hindistan'a kadar, Kuzey Afrika'da, Kuzey
Amerika'da ve Avustralya'da 4270 m. kadar yaygın bulunmaktadır. özellikle 1. ve 2.
dünya savaşlarında Amerika’da tarımı yapılmıştır Bugün Kuzey Afrika'da,
Hollanda'da, Orta Avrupa ülkelerinde kültürü yapılmaktadır.
Dünyada 15 kadar Hyoscyamus türü bilinmektedir. Bunların 6 tanesi Türkiye'de
bulunmaktadır:
Hyoscyamus albus:
Beyaz Banotu
H. aureus:
Altı Renkli Banotu
H. niger:
Kara Banotu
H. leptocalyx:
Mardin Banotu
H. pusillus L:
Cüce Banotu
H. reticulatus L: Mor Çiçekli Banotu
H. albus
H. pusillus
HYOSCYAMUS NIGER
Botanik Özellikleri
Tek veya iki yıllık bir bitkidir. Kökleri iğ şekline benzer, ancak dallanmış
durumda bir köke sahiptir. Gövde 30-80 cm olup, dik, basit veya dallanmış
durumdadır. Yapışkan ve tüylüdür. Grimsi yeşil olan yapraklar almaşıklı olarak
dizilmişlerdir. Çıkışta ve sonraları altta rozet yaprakları vardır. Esas yapraklar
uzunsu yumurta şeklinde ve düzensiz dişlidir, bazen iri parçalı olabilir.
Bunlarda saplar gibi yapışkan ve tüylü olup, mat renktedir. Alt yapraklar saplı
ve büyüktür. uzunluğu 30 cm'yi, genişliği 10 cm'yi bulabilir. Üst yapraklar
daha küçük olup, sapsızdirlar ve gövdeyi sarmış durumdadırlar. iki yıllık
bitkiler normal olarak ilk yıl çiçeklenmezler.
Yaprak koltuklarından çıkan çiçekler kısa saplı olup, dalla bir açı
yapacak şekilde ve salkım şeklinde toplanmıştır. çiçeklerin genişliği 25-50
mm. 'dir. Çanak yapraklar 25 mm uzunluğunda, tüp şeklinde ve sivri uçludur.
Üzerinde çok belirgin damarlar bulunur. Aynı zamanda tüylüdür, meyveyi
tamamen kapatır. Taç yapraklar ise huni şeklindedir. Renkleri genel olarak
yeşilimsi sarı veya kirli sarı olup, üzerinde mor renkli damarlar bulunur.
Ancak petallerin rengi sarıdan violaya kadar değişebilmektedir. Stamenler 5
adet olup, üç tanesi diğer ikisine göre daha uzundur. Meyve kaliks tarafından
sarılmış ve kapak ile açılan bir kapsül şeklindedir. İçinde ortalama 200 kadar
tohum bulunmaktadır. Tohumları böbrek şeklinde, kahve veya gri renktedir.
Taze bitki istenmeyen bir kokuya sahiptir, yaprakları yandığı zaman kokusu
tütün gibidir.
KÜLTÜRÜ
İklim ve Toprak İstekleri
Toprakta yeterince rutubetin olduğu hemen her yerde yetişebilmektedir. Ancak humusça
zengin tınlı topraklarda yüksek verim alınabilmektedir.
Tohumluk
Tohum ortalama 1000 dane ağırlığı 0.7 gr'dır. Tohumlukta safiyetin % 95, minumum
çimlenme gücünün ise % 65 olması istenir.
Yetiştirilmesi
Entensif olarak tarımının yapılması 1850'larin ortasında Hindistan'da başlamıştır. Banotu
gübrelenmiş bir çapa bitkisinden sonra gelmeyi arzular. Kendisi de kendinden sonra gelecek
bitkiye tarlayı iyi bir durumda bırakır. Banotunun ekim zamanı bölgelere göre
değişmektedir. Kışları çok soğuk olmayan yörelerde hem ilkbaharda hem de sonbaharda
ekilebilir. Buna karşılık soğuk bölgelerde ilkbaharda ekim yapılır. Sert kabuklu bir tohuma
sahip olduğundan çimlenme kısmen uzun sürer. Bu nedenle banotunun yetiştirileceği
tarlanın yabancı otlardan temiz olması gerekir. ancak ekimden önce tohumlar sülfirik asit ile
muamele edilirse çimlenme artar ve 12-15 günde tamamlanır.
Yetiştirilmesi ya tarlaya ekim veya fide şeklinde yastıklarda üretildikten sonra tarlaya
şaşırtılması şeklindedir. Eğer direkt tarlaya ekim yapılacak ise tohumlarının çok küçük
olması nedeni ile tarlanın çok iyi hazırlanması gerekir. Ayrıca çimlenme uzun sürdüğünden,
yabancı ot bakımından da temiz olması zorunludur. Ekim 25-30 cm sıra arası mesafesinde
yapılır ve dekara 1 kg tohum atılır. Çimlenmeden sonra belirli büyüklüğü aldığında sıra
üzeri 10-15cm üzerinden seyreltme yapılır. Eğer fide şeklinde üretim düşünülüyor ise, bu
takdirde kasa ve yastıklarda önce fide üretilir ve genel olarak ilkbaharda şaşırtma işlemi
yapılır. Tarlaya ekim Ocak-Şubat veya Mart aylarında yapılır. Fideleme usulünde sıra arası
mesafesi biraz daha geniş tutulur. Sonbaharda yapılan ekimlerde genç bitkiler soğuktan
zarar görmektedir. Genellikle ekimle beraber 8 kg/da azot ve fosfor, çıkıştan bir ay sonrada
8 kg azot üst gübre olarak verilebilir. Dekara atılan 8 kg N yeşil herba verimini ve total
alkaloit oranını arttırmaktadır.
Hasat zamanı çiçeklenme devresidir. Bu zaman yörelere göre değişmektedir.
Genellikle Haziran ayı bitkinin çiçeklenme devresidir. Ancak bölgemizde ekim
tarihine de bağlı alarak çiçeklenme Temmuz ve Ağustosun ilk haftasında da
olmaktadır. Hasat elle veya makina ile biçme şeklinde, yaprak ve çiçek topluluğu
alınarak yapılır. Biçimden
sonra kurutmanın doğal veya yapay koşullarda
yapılması gerekir. Kurutma sıcaklığının 45-65 0C arasında olmasına özen
gösterilmelidir. Hasattan sonra bitkiler gölgede kurutulmalıdır. Eğer tohum almak
isteniyorsa, çiçeklenme döneminde bitkinin yaprakları toplanır, daha sonra
meyveler olgunlaştığı zaman, kapsüller açılmadan önce bitkiler biçilerek gölgeye
getirilir, ve tohumları alınır Bir bitkiden 10.000 tohum alınabilir.
Verim
Banotunda drog yaprak miktarı 150-250 kg/da arasında değişmektedir. Verim
miktarı
biçim
zamanına
göre
de
varyasyon
göstermektedir.
Örneğin
çiçeklenmeden önceki devrede biçimde 102 kg/da olan verim, çiçeklenme
başlangıcında 108 kg/da, tam çiçeklenmede 116 kg/da olmuş, ancak
çiçeklenme sonrasında yeniden azalarak 92 kg/da'a düşmüştür.
Hastalık ve Zararlıları
Erysiphe cichoriacearum, Asochyta hyoscyami yapraklarda lekeler meydana
getirirler. Ayrıca Pernospora hyoscyami, Septoria hyoscyami, Botrytis unerea
zararlı
olmaktadırlar.
Pegomyia
hyoscyami,,Barathra
brasicae
özellikle
yapraklarda zararlı olmaktadırlar.Ayrıca patates uyuz böceği ve Psylloides
hyoscyami 'de zarar vermektedir.
Etken Maddeleri
Banotunun esas etken maddesi alkaloittir. Drog yaprakta total alkaloit oranı kodekslere göre
% 0.04-% 0.17 arasında değişmektedir, ve en az % 0.05 olması istenir.
Alkaloiti oluşturan en önemli maddeler Hyoscyamin ve Scopolamin'dir. Scopolamin spazm
giderici olarak kullanılan bir alkaloit'tir. Özellikle öksürük şuruplarında bulunan ve aynı
etkiye sahip olan kodein gibi alışkanlık yapmadığından, çocuk ilaçlarının yapımında
kullanılmaktadır. Ayrıca Atropin, Apoatropin ve Cuskhygrin de bulunmaktadır. Alkaloit oranı
bitki vejetasyon döneminde büyük varyasyon göstermektedir. Bitkinin genç dönemlerinde
scopolamin oranı yüksek, olgun bitkide ise kök, yaprak ve çiçekte Hyoscyamin oranı
yüksektir.
Kullanımı
Ban otu antik çağlardan beri kullanılan bir drogdur. Uyuşturucu ve ağrı
kesici özelliğe sahiptir. Özellikle öksürük ilaçlarında kullanılır. Ağrı
kesici olarak haricen ve dahilen kullanılır. Kök parçaları çocuklarda
boğaz ağrılarına karşı kullanılır. Tohumları ve yaprakları sigara gibi
içilerek diş ağrılarına karşı kullanılır. Bitkinin bütün kısımları özelliklede
kökleri zehirlidir, kaynatmakla veya kurutmakla giderilemez. İçerdiği
alkaloitler zehirli olduğu için doktor kontrolü altında kullanılmalıdır.
WITHANIA SOMNIFERA (Karga gözü)
Tubiflore Takımından
Solanaceae familyasından Withania somnifera Dunal
Kökeni ve Yayılışı
W. somnifera'nın Hindistan (ashwagandha olarak adlandırılıyor) ve
Pakistan'da doğal yayılışı göstermektedir.
Tüketimi
Kullanılan bitki kısmı; herba Withania, Folia Withania ve Fructus Withania.
içerdiği alkaloit oranı %4 civarındadır. Ancak alkaloitler ekstrasiyon sırasında
kolayca esterleştiği için bu oran litaratürlerde %0.01-0.1 arasında bulunduğu
belirtilmektedir.
Withania, çeşitli sinirsel hastalıklara karşı genellikle tonik olarak ve
yaprakları da bölgesel olarak tümörlere ve tüberküloz bezlerine karşı
kullanılmaktadır. Bitkinin kökleri de eski bir hint drogu olup, alkaloit içerdiği
ve yatıştırıcı özelliğe sahip olduğu bildirilmektedir. Kök ve yaprakları
antibiyotik ve antibakterial aktivitesi nedeniyle soğuk algınlığına karşı, kökleri
diüretik olarak ve yapraklarından elde edilen withaferin maddesi ise geniş
spektrumlu bakteri ve virüslere karşı kullanılmaktadır. Halk arasında ateş
düşürücü, uyku verici ve bağırsak parazitlerine karşı kullanılan Withania Ege ve
Güney Anadolu'da doğal olarak yetişen çalı şeklinde bir bitkidir.
Son yıllarda Withania 'nın önemi withanolid olarak bilinen steroidal
laktonlardan ileri gelmektedir.
Bu grup steroidler antimikrobial,
antitümör özelliklere sahip olup, hepatite karşı da koruyucu etkiye
sahiptirler
Botanik Özellikleri
Withania çok yıllık, 1 m'ye kadar boylanabilen, dipten itibaren çok
dallanan bir bitkidir. Dallanma simpodial yapraklar yanyana dizilmiş
ikişerli ve tam kenarlıdır. Yaprak koltuklarından kısa saplı, 2-3'lü çiçekler
gelişir. Kaliks 5 parçalı, olgunlukta torba şeklini alır ve 1.5 cm
boyundadır. Korolla yeşil sarı olup 5 parçalıdır. Kırmızı renkli meyveleri
0.5 cm çapındadır.
Kültürü
İklim ve Toprak İstekleri
Withania genel olarak sıcak bölgeleri sevmektedir. Ancak kış soğuklarına karşı da belli bir
dayanıklılığı vardır. Toprak yönünden seçici olmamakla beraber, verimli topraklarda yüksek verim
vermektedir.
Yetiştirilmesi
Withania bitkisi toprağın derin yapılı olması, fazla kumlu olmaması ve besin maddesince zengin
toprakları tercih etmektedir.
Withania bitkisinin genç fidecikleri soğuklara hassas olmasına karşın, gelişmiş ve yaşlı bitkiler
soğuklara oldukça dayanıklıdır.
Yetiştirme tekniği olarak kış aylarında yastık veya serada yetiştirilen fideler erken ilkbaharda tarlaya
şaşırtılmalıdır. Şaşırtmada sıra arası 40-60 cm, sıra üzeri ise 20-40 cm olmalıdır.
Biçim genel olarak çiçeklenme başlangıcı ile tam çiçeklenme devresi arasında yapılmalıdır. Withania
alkaloit içeren bir bitkidir, çiçeklenme başlangıcında alkaloit oranı maksimumdur. Alkaloit oranı
vejetasyon boyunca farklılık gösterir. Yapılan çalışmalarda alkaloit oranının drog yaprakta ve drog
kökte farklı bir değişiklik gösterdiği, drog yaprakta vejetasyon başlangıç döneminde, kök drogda ise
vejetasyonun geç döneminde alkaloit oranının daha yüksek bulunduğu ortaya konmuştur.
Download