Görünen İnsan - Béla Balázs İnceleyen: Mehtap Özsoy

advertisement
Görünen İnsan - Béla Balázs
İnceleyen: Mehtap Özsoy
Görünen İnsan
Yazar: Béla Balázs
Kitabın Özgün Adı: Visible Man
Çev. Oya Kasap
Say Yayınları, İstanbul 2011, 176 s.
ISBN : 9786050202465
1884’te Szaged’te doğan, hayatının son dönemlerini Viyana ve Almanya’da sürgünde
geçiren Bela Balazs ilk kitabı olan Görünen İnsan’ı 1924’te kaleme alır. Dilimize Oya Kasap’ın
Almancadan çevirdiği ve Say Yayınları tarafından ilk baskısı 2013’te yayınlanan Görünen İnsan
kapitalizmin kriz döneminin parlak çocuğu olan sinemayı konu edinmektedir.
Kitap bu anlamıyla yazıldığı sürece ilişkin analizleri de içerir. 1920’ler toplumun
yeniden şekillendiği bir süreci işaret etmektedir. Fabrikaların ve seri üretimin toplumda
yarattığı dönüşüm doğanın boyunduruğundan hızla uzaklaşan insan için yeni alanlar
yaratırken bu yeni alanlarla birlikte insan ve onun dünyayı kavrayışı da hızlı bir dönüşüm
geçirir. Birey bu dönüşümle birlikte kendi doğasından kopup ondan hızla uzaklaşmaya
başlayacaktır. Bu dönüşümde nesne ve insan arasındaki ilişki temelden değişir. Artık nesneler
bizim yönlendirdiğimiz, tanımladığımız şeyler olmaktan çıkıp bizi yönlendiren ve bizzat bizi
tanımlayan şeylere dönüşmeye başlamıştır. Chaplin’in filmlerinde sıklıkla gördüğümüz de
modern dünyanın nesnelerine karşı verilen mücadeledir. Chaplin bu anlamıyla, yeni uygar
dünyaya uyum sağlayamayan, doğaya yabancılaşmış metalar dünyasına filmlerinde sırtını
dönüp gülünçlükle bezenen kılıcını çeker. Öte yandan Chaplin’in aksine bu yeni dünyanın
kurallarını ezeli ve ebedi olarak gören bir sinema anlayışı da mevcuttur.
Bir fabrikaya dönüşen yeni toplumsal hayat ve onun değerleri sinemanın en önemli
malzemesidir. Bu yeni dünya düzeni içinde ortaya çıkan sinema Balazs’a göre elbette
kapitalizmin ürünüdür. Sinema tıpkı resim, edebiyat ve müzikte olduğu gibi iyi ve kötü olan
ürünlere sahiptir. Ancak iyi ve kötü olanı ayırt edecek bir sinema kuramı yoktur. Çünkü
sinema
dönemin
entelektüel
çevrelerince
dışlanmakta
ve
sanat
olarak
değerlendirilmemektedir. Onların aksine Balazs sinemayı kapitalizmin sanayi ruhunun tek
sanatsal ürünü/ çocuğu olarak tanımlar ve Görünen İnsan’ın önsözünde kitabın amacını açık
bir şekilde ifade eder:
Yüce akademilerinizin kapılarının önünde yıllardır ve günlerdir duran yeni bir sanat var
ve içeriye giriş izni istiyor. Sinema sanatı sizden aranızda temsil edilmeyi yer ve söz sahibi
olmayı rica ediyor. Nihayetinde tarafınızdan yapılacak teorik bir bakışa nail olmak istiyor.
Siz de oyma masa ayaklarından saç örme sanatına kadar her şeyin dile geldiği, lakin
sinemanın adının bile geçmediği söz konusu yüce estetik sistemlerinizde bir bölümü
sinemaya adamalısınız. (s.9)
140
Sinemaya sosyal gerçeklik olarak bakan Balazs sinemanın sanat olduğunu kabul
etmeyen çevreleri uyarır. Çünkü sinema öyle ya da böyle halkı etkileme gücüne sahiptir. Bu
etkili gücün kuramsal bir anlayışla şekillendirilmesi acil bir sorumluluktur. Burada söz
konusu olan Balazs’a göre halkın sağlığıdır. Halk duygu dünyasından düşünme biçimine
kadar sinemanın etkili gücüyle çevrelenmektedir. Bu anlamıyla bir sinema kuramının
gerekliliği sinemanın kendine has dilini güçlendirip ona uygun sanatsal normlar yaratabilmek
için olmazsa olmazdır. Ki zaten Balazs’a göre bir sinema kuramı oluşturulmadan sinemanın
sanatsal olup olmadığı değerlendirilemez. Üç hitap şeklinde yazılan önsözün ikinci kısmı ise
film yapım sürecinde yönetmenlere ve sinema sektöründe çalışanlara dair prensip
kazanmaları konusundaki önerileri kapsamaktadır. Önsözün üçüncü kısmı ise sinemanın
yaratıcı doğasına ilişkin niteliklerini açıklamaktadır. Bu kısımda izleyici ve film ilişkisinde
izleyicinin sinemayı nasıl belirleyebildiği onun ticari doğasıyla açıklanmaktadır. Ancak
sinemanın bu ticari doğasının film yapımı için elzem olsa da iyi bir izleyici kitlesinin sanatsal
donanımı sayesinde dönüşebilir olduğu vurgulanmaktadır. Çünkü Balazs’a göre sinema bir
anlamda izleyicisi tarafından yaratılmaktadır. Bölümde aynı zamanda sinemanın “kekeme
ilkel doğası ve yeni bir ifade biçimi olması” üzerinde durulmaktadır.
Bu anlamıyla Balazs felsefecilere de seslenir. Belki de kitabın en önemli yanlarından biri
de budur. Sinemayı felsefe ile anlamlandırmak noktasında Görünen İnsan bize sinema-felsefe
ilişkisine dair ilk anahtarları vermektedir. Felsefe; yaşamı, insan deneyimini ve doğayı
anlamanın onlar üzerine düşünmenin pratiklerini taşır. Genellemelerin dünyasından şeylerin
doğası ve onların alışılageldik biçimlerinin kırılmasında Balazs’a göre sinema diğer sanat
dallarından çok daha etkilidir. Bu kameranın teknik doğasıyla ilgilidir. Kameranın olanakları
bize; doğa, nesneler ve eşyalardaki görünümün bir çocuk tarafından araçsallaştırılmamış ve
kendinde şeyler olarak keşfedilmesindeki yaratıcı ruhun gücünü verir.
Balazs’a göre sinema köklü bir geçmişe sahip yeni bir sanat alanıdır. Çünkü insan henüz
bir konuşma yetisine sahip olmadan önce mimikleriyle kendini ifade eder. Mimikler bu
anlamda sözcüklerden daha güçlüdür. Çünkü sözcükler ve kavramlar insanı geçmişten gelen
ve sınırlı olan anlamlarıyla kuşatırlar. Oysa insan duygularının ve düşüncelerinin hepsini söz
ve kavramla ifade edemez. Bu noktada insan zihni soyutlanmış bir dünyada kendisine ve
doğaya daha da yabancılaşır. Dil insanı kendi gerçekliğinden koparır. Oysa insanın özellikle
de sanayi çağında daha fazla kendine temas etmeye ihtiyacı vardır. Kuşkusuz Balazs’ın bu
düşünceleri, yaşadığı dönemin en can alıcı tartışmalarından biridir. Balazs bu tartışmalara bir
yenisini ekler ve ardından sinemayı yepyeni bir dünya yaratımının lokomotifi olarak görür.
Ona göre görsel olan, dildeki soyutlamalardan daha güçlüdür. Sinema sözle kuşatılan
edebiyattan ya da tiyatronun konuşan abartılı oyunculuğundan çok daha gerçek olanı sunar.
Sinema bu anlamıyla “şimdi”nin yaratımıdır. Balazs edebiyatta, tiyatroda hatta müzikte verili
olanın ve şimdiye ait olmayanın kurgusu olduğunu öne sürmektedir.
Ancak Balazs’ın sinemaya bir kuram kazandırma ve onun bir sanat alanı olduğunu kabul
ettirme noktasında sözü kapı dışarı eden görüşleri bugünün şartlarıyla değişir miydi sorusunu
sormak gerekmektedir. Kapitalizmin çocuğu olan sinemanın bugün geldiği teknik zirve
Balazs’ın özellikle mimik-söz ayrımı konusundaki düşüncelerini hangi noktalarda
141
dönüştürürdü? Balazs söz-mimik ayrımını her ne kadar diğer sanat dallarından sinemayı
ayırmak ve sinemanın gücünü göstermek noktasında bir dayanak olarak ele alsa da bugün
için hala geçerli argümanlar sunmaktadır. Balazs sinemada nesnelerin kendilerinin ötesinde
sembolik anlamları olduğunu kabul etmektedir. Ancak bu; “anlam”ın sinemada “şimdi”den
koparılması, geçmişin ve “anı”ların basmakalıp ağır sözlere dönüşmesi demek değildir. Balazs
esasen “söz”ün esaretine karşı çıkar. Bu karşı çıkış sinemada görüntünün esaretiyle aynı
temeldedir. Bu nedenle Amerikan filmlerindeki dram yüklü ve alışılmış, izleyicinin bildiği,
deneyimlediği “anne-aile” temalı filmleri de sanatsal olmamakla eleştirir. Buradaki görüntüler
tıpkı söz gibi anlamı kuşatan sembollerle örülüdür. Bir filmin sanat değeri taşıması onun hali
hazırdaki duyguları körüklemesiyle yaratılan bir etkiyle değil başka bir “göz” ile görülen ve
yeniden deneyimlenen dünyayı baştan yaratabilmesiyle mümkündür.
1928’de sesin görüntüye eklemlenmesi ile sinema önemli bir dönüşüm geçirir ve yeni
bir boyut kazanır. Balazs’ın kitabı kaleme aldığı tarihte film bandına eklemlenen bir ses
teknolojisi mümkün değildir. Kitabın sinemaya dair temel olumlu bakışının malzemesi olan
“söz”ün dışlanması teknolojinin gelişimiyle geçersiz gibi görünmektedir. Buna ek olarak
kitabın sinemayı kabullendirme uğraşı nedeniyle didaktik bir dile sahip olması ve yine bu
kaygıyla diğer sanat dallarıyla tutuştuğu amansız kavgaya rağmen Balazs’ın tüm bu
eleştirileri aşan öngörüleri mevcuttur. Balazs ısrarla görüntünün ve anın hakkını vermek ister.
Bu anlamda sinema estetiğine dair önemli veriler sunar. Ona göre ne yazı ne de müzik
görüntünün ötesine geçmemelidir. Müzik görüntüyle birlikte anlam yaratmalıdır. Dolayısıyla
sinema dünyasında diyalog ve müzik ile yaratılan abartılı atmosfere karşı çıkışın temelleri 92
yıl önce Balazs tarafından Görünen İnsan’da açıkça ortaya konulmuştur.
Yeni bir dil ve görme biçimi olan sinemanın dolaysız gerçekliği arama uğraşı bugün
hala devam etmektedir. Sıradan ama değerli olanı yaratabilmek belki de Balazs’ın felsefecilere
seslenişine kulak vermekle biraz daha mümkün hale gelebilir.
Sanat Olarak Sinema – Rudolf Arnheim
İnceleyen: Murat Aytaş
Gerçeğin Mekanik Yeniden Üretimi Olarak Değil, “Sanat Olarak Sinema”
Rudolf Arnheim
Kitabın Özgün Adı: Film als Kunst
Çev. Rabia Ünal Tamdoğan
Hil Yayınları, İstanbul 2010 (2. Baskı) , 184 s.
ISBN: 9789757638438
Sinema teorisinin günümüze kadar izlediği tarihsel gelişimi görmek ve sinema felsefesi
üzerine düşünebilmek için ilk sinema kuramcılarına bakmak faydalı olacaktır. Bu
142
Download