Said Nursi Konferansı, Açıklama: "Milliyetçilik, 'Milliyetsizliğin' Panzehiridir" Milliyetsizlik, cibiliyetsizlik, kimliksizlik… Bu kavramlar Türk kültüründe, İslam litaretüründe kötü çağrışım olup kabullenilemez. Arkadaşlar arasında bu kelimelerden birinin sarf edilmesi en azından kırgınlığa, çoğu kez kavgaya sebep olur. Kategori: Köşe Yazıları Eklenme Tarihi: 10 Mayıs 2013 Geçerli Tarih: 19 Temmuz 2017, 03:33 Site: Portakal Haber Ajansı URL: http://www.portakalhaber.com.tr/haber/yazar.asp?yaziID=666 Said Nursi Konferansı,"Milliyet” "Milliyetçilik, 'Milliyetsizliğin' Panzehiridir" Milliyetsizlik, cibiliyetsizlik, kimliksizlik… Bu kavramlar Türk kültüründe, İslam litaretüründe kötü çağrışım olup kabullenilemez. Arkadaşlar arasında bu kelimelerden birinin sarf edilmesi en azından kırgınlığa, çoğu kez kavgaya sebep olur. Kur’an-ı Kerim’ de yaklaşık 18 ayette nikah bahsi vardır. İslam, aile birliğini kurmada nikahı şart koşar. İslam’da nikahsız doğanların adı, veled-i zinadır. (Zina çocuğu) Zina haram ve büyük günahlardan sayılmıştır. Bu ağırlık vermenin sebebi nedir? Soyun sopun belli olması, asaletin, vakarın, haysiyet ve şerefli durumun nesiller yoluyla devamı içindir… Peygamber Efendimiz; “ben hep nikah üzere geldim” derken, neslinin ne kadar temiz olduğunu ifade etmek istemiştir. Said Nursi konferansına iştirak ettim ama esas misafirleri dinleyemeden ayrıldım çünkü bir genel kurula katılmak zorundaydım, ayrıca Risale-i Nur Vakfı Tekirdağ Temsilcisi Bekir İbiş’i, sonra kürsüye gelen vakfın temsilcisi genci ve Oturumu yönetecek Yunus Emre Orhan’ı (ön konuşmacılar olarak) dinledim. Her biri maşallah (!) Milliyetçiliği yerden yere vurmakta adeta yarış ettiler, artık o tür girizgahlardan sonra esas konuşmacılar milliyetçilik lehinde tek bir cümle edemezlerdi. Kasım Özadalı’ya bir gün önce davete icabet edeceğime söz vermiştim çünkü, “ Ne şehidi tutturmuşlar bir şehittir gidiyor; PKK da bu vatanın evladı” diyen Doğu Ergil’i dinlemek istiyordum. Konferansın açılış konuşmasını yapanların milliyetçilik aleyhinde söylemediği kötülük kalmadı. Saf birileri zannerder ki milliyetçilik insanlığın en büyük belası, en büyük felaket tetikleyicisidir. Milliyetçilik hakkında az-buçuk fikrimiz olmazsaydı, onu, “ Milliyetçilik= İblis” olarak mutlak kabul ederdik. (Hatırlayın; Hüseyin Çelik: ‘Yararlı olacağına inanırsak şeytanla bile işbirliği yapabiliriz’ demişti. (Şimdi daha iyi anlıyorum o sözün derinliğini) Risale-i Nur’un Tekirdağ ayağı Bekir Aga’yı 40 senedir tanırım; iyidir, hoştur, edeplidir, ağırbaşlıdır ama milliyetçi düşünceye bu denli muhalif olduğunu bilmezdim. Erdoğan Orhan’ın oğlu Yunus Emre, çok genç olup babasının yolundan başka bir yolda yürümeyeceğini zaten tahmin ediyorum; bizim çocuklarımız Tekirdağ İmam-Hatip’de okudular ve babalarının gölgesine düştüler. Benim aile ocağımda; “Türklük, Müslümanlık, Cumhuriyet ve Atatürk” büyük oksijen bacaları, hayat düsturlarıdır. Bezm-i Alemde, (Ruhlar alemi) ruhumun Türk bedene gönderilmek üzere tahsis edilmiş olmasına, ilahi yönlendirmeye yani Yüce Yaratıcıya, onun yüce takdirine binlerce kez neden Allah hamd-ü sena etmeyeyim? Ve daha ilk nefeste Müslüman bir ana rahminde beni muhafaza edip dünyaya Müslüman olarak gelmemi bana bahşeden Yüce Allah’a neden şükür etmeyeyim? Dünyaya gelip, gözümü açtığımda, akıl baliğ olup etrafıma bakındığımda camiyi gördüm,ezan sesini duydum, hür dalgalanan bir bayrak altında olduğumu fark edip Türkçe konuştuğumu anladım, haz duydum; tüm bunları Atatürk’e nasip eden, Allahın yüce hatırı için, Atatürk’e niye sevgi duymamayım. Büyük dedelerimin geldiği Kırım’da 200 yıldan beri bugün hala; cami, ezan, bayrak, anadil, din, kültür problemdir. Bunun mukayesesini ben niye yapmayayım? Gelelim sonuca: Hasan Korkmazcan şu tespitleri kaydediyor: TBMM 02.11.1922 tarihli kurucu anayasa hükmündeki 308 numaralı kararında “Tarihe intikal etmiş olunduğu bir anda Osmanlı İmp.nun müessis ve sahibi hakikisi olan Türk milleti…” ( Google’de var.) Demek Osmanlı’nın ‘müessis sahibi ve hakikisi Türk milleti’ imiş! O günün TBMM’si Türklere bu değeri veriyor ama Risale-i Nur talebeleri farklı inançlarda geziniyor. Osmanlı’ya saygı nerede?. Konferansta, milliyetçiliğin 1789 Fransa ihtilali ile ortaya çıktığı üzerinde duruldu. Zaten antimilliyetçilerin kaynağı hep o ihtilaldir. Onlara göre Fransa ihtilali vukuu bulmamış olsaydı insanlık için milliyetçilik diye bir bela zuhur etmeyecekti. Bu iddia bir an için doğru olsa bile küfürler belalar neden Fransa’ya edilmez de Türklere yapılır o da ayrı çelişkidir. Bu zihniyet haricilikte vardır; intikan için karşı kabileden herhangi bir kişiyi yakalayıp haddini bildidirsen adalet yerine gelmiş olur. Risalei Nur talebelerinin de yaptığı bundan farklı değil. Musibetin kaynağı neden Fransızlar değil de Türk milliyetçiliği oluyor, anlamak çok zor. İmdadımıza yetişen Hasan Korkmazcan bu durumu şöyle açıklamaktadır: “Batı’da bazı sapkın çevrelerde görülen ırkçılığı Türk Milliyetçiliğine yöneltmek aşağılık bir işbirlikçiliktir. Türk Milliyetçiliğini ırkçılıkla suçlamak bir nefret suçudur ve milleti tarih içinde aşılan geri yapılara doğru çözme amaçlıdır. Türk devletinin kimliğini tartışanlar, yönleri emperyalizmin Sevr’ine ve 1071 Bizans’ına dönük olanlardır. Ayetleri eksilterek, hadislere ekleme yaparak bu gerçekler örtülemez. Olsa olsa sahiplerini kutsalın tahrifçisi yapar. " Son cümleye dikkat edelim: “Kutsalın tahrifçisi” nedir? Biliyorsunuz; Tevrat, Zebur ve İncil tahrif edilmiş, bozulmuştu. Ayetlerden çıkarmalar olmuş, eklemeler yapılmış, mevcutların da üzerinde oynanmıştı. Buna tahrifat denilmektedir. Batı kültüründe Türkler şeytan, Müslümanlık küfür sayılmaktadır. Dolayısıyla nazarlarında Türkler barbar olup, kin ve nefretleri ebediyete kadar devam edecektir. “İngiliz Müslümanlığı” kanalında yürüyenlerin aklında ve gönlünde batının bu hastalığı hiç eksilmemiştir. Onlara göre Türklük kötü, milliyetçilik, ırkçıklık, Faşist ve kavmiyetçi yönüyle çok daha kötüdür.. Korkmazcan; milliyetçiliği ırkçılıkla bir tutanları “nefretin tezahürü” olarak görüyor. Doğru bir tespit! Dünyada Türklerden nefret eden milletlerin kimler olduğunu tarih kaydetmektedir. Benim takip etmeye çalıştığım konferansta Yunan, İngiliz, Rus vb hasımlarımız konuşmuş olsaydı milliyetçilik ve milletimiz hakkında çok daha temkinli hareket ederlerdi ama konuşanlar benim gibi aynı kıblenin adamıydı. Risale-i Nurcular; Demokrat Parti, Adalet Partisi, Doğru Yol Partisi ve bugünün Demokrat Partisi çizgisidir. 4 dönem mebusluk yapan (1941 doğumlu) Hasan Korkmazcan (aynı zamanda Türk Parlamenterler Birliği onursal başkanıdır) 23 Nisan günü birer mektupla TBMM üyelerini uyararak Türkiye Cumhuriyetinin nasıl bir tehlike içinde olduğunu anlatmaya çalışmıştır.. DP içinde siyaset yapan Risale-i Nurcular, DP çizgisinin en donanımlı adamı Korkmazcan’ın uyarılarını bilmem dikkate alacaklar mıdır?