KATOLİK KİLİSESİ KATEŞİZMİ (Katolik Kilisesi Din ve Ahlâk İlkeleri) Kısaltmalar AA Apostolicam actuositatem AG Ad gentes Amo Amos Ap Apokalypsis APF Tanrı Halkının Credo'su: Resmi iman beyanı Bar Baruh'un Kitabı Ben De Benedictionibus Bil Bilgelik Kitabı CA Centesimus annus Catech.R. Catechismus Romanus CCEO Corpus Canonum Ecclesiarum Orientalium CD Christus Dominus CDF İnanç Doktrini Kongregasyonu CIC Codex Iuris Canonici CL Christifidelis laici COD Conciliorum oecumenicorum dectera CT Catechesi tradendae Çık Çıkış Dan Danyel DCG Directorium Catecheticum Generale DeV Dominum et Vivificantem DH Dignitatis humanae DM Dives in misericordia DS Denzinger-Schönmetzer, Enchiridion Symbolorum, definitionum et declarati onum de rebus fidei et morum DV Dei Verbum Ef Efeslilere Mektup EN Evangelii nuntianti Es Ester Ey Eyüp Ez Ezra Ezg Ezgiler Ezgisi FC Familiaris consortio Fil Filimun'a Mektup Fil Filippililere Mektup Gal Galatyalılara Mektup GE Gravissimum edueationis GS Gaudium et spes Hab Habakuk Hag Hagay Hak Hakimler Hez Hezekiel Hİ Havarilerin işleri Hoş Hoşeya HV Humana; vitae IGLH İntroductio generalis LH IGMR İnstitio generalis MR IM İnter mirifica İbr İbranilere İş İşaya Kol Koloselilere Mektup 1Kor Korintlilere 1 .Mektup 2 Kor Korintlilere 2. Mektup 1Kr 1. Krallar 2Kr 2. Krallar LE Laborem exercens Lev Levililer LG Lumen gentium LH Dua saatleri Lk Luka LXX Eski Ahit'in Yetmişler tarafından Yunanca çevirisine göre 1 Mak Makabelerin 1. Kitabı 2Mak Makabelerin 2. Kitabı Mal Malaki MC Marialis cultus MD Mulieris dignitatem Mes Meseller MF Mysterium fidei Mika Mika Mk Markos MM Mater et magistra MR Missel Romain Mt Matta Mzm Mezmurlar NA Nostra aetate Na Nahum Ne Nehemya Ob Obadya OBA Ordo baptismi adulttorum OBP Ordo baptismi parvulorum OCf Ordo confirmationis OcM Ordo celebrandi Matrimonium OCV Ordo consecrationis virginum OE Orientalium ecclesiarum OEx Ordo exsequiarum off. lect. office des lectures OICA Ordo initiationis christianae adultorum OP Ordo poenitentiae OT Optatem totius PC Perfectae caritatis 1Pet Petrus'un 1. Mektubu 2 Pet Petrus'un 2. Mektubu PO Presbyterorum ordinis PP Popularum progressio PT Pacem in terris RH Redemptor hominis RM Redemtoris Mater Rom Romalılara Mektup RP Reconciliatio et poenitentia Rut Rut 1Sam 1. Samuel 2 Sam 2. Samuel Sayı Sayılar SC Sacrosanctum concilium 1Sel 1 Selaniklilere 2 Sel 2 Selaniklilere Sir Sirak Kitabı SRS Sollicitudo rei socialis 1Tar 1. Tarihler 2 Tar 2. Tarihler Tes Tesniye 1Tim Timoteyus'a 1. Mektup 2 Tim Timoteyus'a 2. Mektup Tit Titus'a Mektup Tob Tobit'in Kitabı Tse Tsefanya ' UR Unitatis redintegratio Vaiz Vaiz Vg Vulgata, Kutsal Kitabın Latince çevirisi Yah Yahuda'nın Mektubu Yak Yakup'un Mektubu Yar Yaratılış Yer Yeremya Yeşu Yeşu Yoel Yoel 1Yu Yuhanna'nın 1. Mektubu 2Yu Yuhanna'nın 2. Mektubu 3Yu Yuhanna'nın 3. Mektubu Yu Yuhanna Yud Yudit'in Kitabı Yun Yunus Zek Zekeriya Katolik Kilisesi Din ve Ahlâk İlkeleri Kapaktaki logo Domitilla Katakomblarında III. yüzyıl sonlarından kalan bir Hıristiyan mezar taşından alınarak çizilmiştir. Putperest kaynaklı bu çoban tasvirini Hıristiyanlar merhumun ruhunun ebedi yaşamda bulduğu mutluluğu ve huzuru simgelemek için kullanırlardı. Tasvir, bu kitabın belirgin karakteristik yanlarına da işaret etmektedir: İnanlılarını (koyunlar) gerçeğin melodili senfonisiyle (flüt) çeken, onları otoritesiyle (değnek) koruyan ve güden, ve onları, cenneti açan kurtarıcı Haçının, "yaşam ağacının" gölgesinde dinlendiren İyi Çoban Mesih. Fransızca’dan Çeviren: Dominik Pamir Papalık Kararnamesi "Fidei Depositum" Katolik Kilisesi Din ve Ahlâk İlkeleri’nin yayımlanması üzerine Ökümenik İkinci Vatikan Konsili’nden hemen sonra kaleme alınmıştır. Tanrı kullarının kulu Episkopos II. Jean Paul’ün Ebedi Anısına Saygıdeğer kardinallere, başepiskopos ve episkoposlara, papazlara ve diyakoslara ve Tanrı halkının tüm üyelerine. İsa HIRİSTİYANLIK İNANCI MİRASINI Kilisesine emanet etti ve Kilisesinden bu emanete her zaman sadık kalmasını istedi. Bundan otuz yıl önce selefim XXIII. Jean tarafından açılan Ökümenik İkinci Vatikan Konsili’nin niyeti ve arzusu Kilise’nin havarisel (havarilere dayanan) ve pastoral (doğru yolu gösteren) misyonunu ortaya çıkarmak ve bütün insanları, İncil’in parıldayan gerçeği sayesinde, her şeyin üzerindeki Mesih’in sevgisini aramaya ve almaya götürmekti (bkz Ef 3,19). Bu oturumlarda Papa XXIII. Jean, Hıristiyanlık öğretisinin Mesih’e inananlar ve bütün iyi niyetli insanlar tarafından öğrenilebilir hale gelebilmesi için üzerimize düşen başlıca görevin bu değerli mirasın daha iyi açıklanması ve daha iyi korunması olduğunun altını çizdi. Bunun için, Konsil öncelikle çağın hatalarını mahkum etmekle işe başlamamalı, ama her şeyden önce Hıristiyanlık öğretisinin güzelliğini ve gücünü sükunetle göstermeye çalışmalıdır. Papa şöyle diyordu: "Bu Konsilin ışığı altında Kilise yeni tinsel bir zenginliğe kavuşacak; kendisinde yeni enerjiler bulacak, geleceğe korkmadan bakacaktır. Çağımızın gerektirdiği çalışmaya, Kilise’ nin yaklaşık yirmi yüzyıldır yürüdüğü yolu izleyerek neşe ile korkmadan koyulalım."(XIII Jean’ın 11 Ekim 1962’de Ökümenik II Vatikan Konsilindeki açılış konuşması: AAS 54 (1962)s.788-791.) Tanrı’nın yardımıyla Konsile katılan episkoposlar, dört yıllık çalışmaları boyunca, bütün Kilise’ye sunulmak üzere doktrine ilişkin hatırı sayılır miktarda açıklama ve havarisel yönerge hazırladılar. Bu "düşünce, etkinlik, örf ve adet, ahlâki güç yenilenme hareketinden, çobanlar ve inanlılar, Konsil’in de amacı olan sevinci ve umudu bulurlar".(VI.Paul’ün 8 Aralık 1965’te Ökümenik II Vatikan Konsili’nin kapanışında yaptığı konuşma: AAS 58 (1966),s.7-8. Konsil, kapanışından beri Kilise yaşamını teşvik etmeyi sürdürmüştür. 1985’te şunu açıklıyordum: "Katıldığım ve faal bir şekilde çalışmak mutluluğuna eriştiğim II. Vatikan Konsili, benim için her zaman ve özellikle de papa olduğum o yıllarda, papalık görevim sırasında referans aldığım, Kilise’y le aynı değerde olan yönergelerini somut ve sadık bir şekilde uygulamaya çaba gösterdiğim kaynak olmuştur. Bu kaynağa sürekli olarak başvurmak gerekir."(30 Mayıs 1986’da yaptığı konuşma,No 5:AAS 78 (1986), s.1273.) Bu ruh içinde, 25 Ocak 1985’te, Vatikan Konsili’nin yirminci yıl kapanış yıldönümü nedeniyle olağanüstü episkoposlar Sinod’unu topladım. Bu toplantının amacı II. Vatikan Konsili’nin tinsel ürünlerini ve sağladığı yararları değerlendirmek, öğretisini daha iyi benimseyebilmek için daha derinleştirmek ve bilerek uygulamasını gerçekleştirmekti. Bu durumda, Sinod’a katılan episkoposlar, "Gerek iman gerek ahlâki açıdan bütün Katolik doktrini ele alan ve değişik ülkelerde hazırlanmış din kitaplarına referans olabilecek bir kompendium ya da bir din el kitabının hazırlanması" gereğini dile getirdiler. "Doktrinin sunuşu Kutsal Kitaba ve litürjiye dayanmalı, aynı zamanda Hıristiyanların çağdaş yaşantılarına uyarlanmış sağlam bir doktrin sergilemeli."(7Aralık 1985’te olağanüstü Sinod’un sonuç bildirgesi,II,B,a,No4:En chiridion vaticanum,vol.9,s.1758,No1797.) Sinod’un kapanışından itibaren "evrensel Kilise’nin ve özel Kiliselerin gerçek ihtiyacına tamamen cevap verebilecek bu isteği"( 7Aralık 1985’te olağanüstü Sinod’un kapanış konuşması,No6:AAS 78 (1986)s.435.)kendi isteğimmiş gibi kabul ettim. "Katolik Kilisesi Din ve Ahlâk İlkeleri" başlığı altında, imanın diri kaynaklarınca yenilenmiş bir din eğitimi için referans oluşturacak bu metni bütün Kilise’ye sunduğumuz bu günde Rab’be bütün kalbimizle şükretmemek mümkün mü! Litürjinin yenilenmesi ve Latin Kilise hukukunun ve Katolik doğu Kiliselerinin hukukunun yeniden derlenmesinden sonra, bu din el kitabı, İkinci Vatikan Konsili’nce kabul edilmiş ve uygulamaya sokulmuş bütün Kilise yaşamının yenilenmesi çalışmalarına çok önemli katkılarda bulunacaktır. Metnin hazırlanma düşüncesi ve izlenecek yol Katolik Kilisesi Din ve Ahlâk İlkeleri çok geniş bir işbirliğinin sonucudur; bu kitap altı yıllık dikkatli, açık bir görüşle şevkli bir girişim ruhu içinde yoğun bir çalışmayla olgunlaştı. Sinod’a katılan episkoposlar tarafından istenmiş olan bir din el kitabı hazırlanması görevini 1986 yılında Kardinal Joseph Ratzinger başkanlığındaki on iki kardinal ve episkopostan oluşan bir komisyona verdim. Teoloji ve din eğitimi alanında uzman yedi episkopostan oluşan bir redaksiyon kurulu da komisyona çalışmalarında yardımcı oldu. Komisyonun görevi direktifler vermek ve çalışmaların gidişatını kontrol etmekti. Komisyon art arda dokuz versiyonun bütün aşamalarını özenle takip etti. Redaksiyon kurulu, kendi açısından, metni yazmak, komisyon tarafından istenen değişiklikleri yapmak ve birçok ilahiyatçı, yorumcu, din eğitimi hocasının özellikle de bütün dünyadaki episkoposların metni düzeltmek amacıyla yapmış oldukları uyarıları incelemek sorumluluğunu üzerine aldı. Kurul metnin bütünlüğünü ve birliğini sağlayacak zenginleştirici fikir alış verişinin yapıldığı yer oldu. Proje, Katolik episkoposların kendi Episkoposlar Konferansında ya da Sinod’larında, teoloji ve din eğitimi enstitülerinde geniş görüşme konusu oldu. Proje bütünüyle Episkoposlar Kurulu tarafından son derece olumlu bir kabul gördü. Bu Din ve Ahlâk kitabı, Kilise yaşamını yakından ilgilendiren bir girişimde kendi paylarına düşen sorumluluğu alarak davetimi cömertçe kabul eden Katolik Kilisesi’nin bütün episkoposluklarının işbirliğinin bir sonucudur denilebilir. Bu cevap bende derin bir sevinç duygusu uyandırıyor, zira onca sesin bir araya gelmesi gerçekten imanın "senfonisi" denilebilecek bir şeyi ifade ediyor. Bu Din ve Ahlâk kitabının gerçekleşmesi Episkoposlar Kurulu’nun doğasını yansıtır; Kilise’nin katolikliğini kanıtlıyorlar. İçindekilerin düzenlenmesi Bir din el kitabı Hıristiyan gizini daha iyi tanımak ve Tanrı halkının imanını canlandırmak amacıyla Kutsal Kitabın, Kilise’deki diri Gelenek ve doğruluğuna güvenilen Kilise Yetkili Kurulunun öğretisini, aynı zamanda Kilise Babalarının, Kilise aziz ve azizelerinin tinsel mirasını sistemli bir şekilde ve sadakatle sunmalıdır. Kutsal Ruh’un çağlar boyunca Kilise’ ye esinlediği doktrinle ilgili açıklamaları göz önünde bulundurmalıdır. Geçmişte ortaya çıkmamış sorunları ve yeni durumları imanın ışığı altında aydınlatmaya yardımcı olmalıdır. Din ve Ahlâk İlkeleri kitabı demek ki hem yeniyi hem eskiyi içerecektir (bkz. Mt 13, 52), çünkü iman her zaman aynıdır ve daima yeni ışıkların kaynağıdır. Bu iki kat gerekliliğe cevap verebilmek için Katolik Kilisesi Din ve Ahlâk İlkeleri bir yandan V. Pius’un Din ve Ahlâk İlkeleri’nde izlenilen "eski", geleneksel düzeni, kitabı dört kısma ayırarak yeniden ele alıyor: Credo (Hıristiyan İnanç İlkeleri); Kutsal Litürji Kilise sırlarıyla birlikte birinci planda; Tanrı’nın emirlerine göre Hıristiyan davranışı; son olarak da Hıristiyan ibadeti. Bunun yanı sıra kitabın içeriği çağımızın sorularına cevap verebilecek şekilde "yeni" bir biçimde ifade edilmiştir. Dört kısım da birbirine bağlıdır: Hıristiyan gizi imanın konusudur (birinci kısım); Hıristiyan gizi litürjik eylemlerle kutlanıyor ve bunlarda iletiliyor (ikinci kısım); Hıristiyan gizi Tanrı’nın çocuklarını davranışlarında aydınlatmak ve desteklemek için hazırdır (üçüncü kısım); Hıristiyan gizi, özel ifadesi "Babamız" olan duanın temelini ve dilek, övgü ve şefaatimizin konusunu oluşturur (dördüncü kısım). Litürjinin kendisi ibadettir: İman kült kutlamasında gerçek yerini bulur. Kilise litürjisine katılmak nasıl imanı gerektiriyorsa Kilise sırlarının meyvesi olan lütuf da Hıristiyan davranışının yeri doldurulamaz şartıdır. Eylemleri olmayan iman ölü bir imandır (Yak 2, 14-26) ve ebedi yaşam meyvesi veremez. Katolik Kilisesi Din ve Ahlâk İlkeleri’ni okurken Tanrı gizinin görkemli birliği, esenlikle ilgili tasarısı, aynı zamanda Baba tarafından gönderilen Kurtarıcımız olmak için Kutsal Ruh’un kudreti ile Çok Kutsal Bakire Meryem’den doğarak insan olan Tanrı’nın biricik Oğlu Mesih İsa’nın temel yerini idrak edebiliriz. Ölüp dirildikten sonra O hep Kilise’de, özellikle de Kilise sırlarında daima mevcut olarak durmaktadır; O imanın kaynağı, Hıristiyan davranışının örneği ve ibadetimizin Efendisidir. Kitabın doktrin açısından değeri Kutsal Kitap, havarisel Gelenek ve Kilise Yetkili Kurulu tarafından doğrulanmış ya da açıklanmış Katolik doktrini ve Kilise inancının bir kitabı olan Katolik Kilisesi Din ve Ahlâk İlkeleri’ni geçen 25 Haziran’da onayladım ve papalığın verdiği yetkiyle de bugün yayımlanmasını buyuruyorum. Bu kitabı Hıristiyan topluluğunun hizmetinde olacak geçerli ve meşru bir araç ve iman öğretisi için güvenilir bir norm olarak görüyorum. Bu kitabın, inşallah, Kutsal Ruh’un durmadan yenilenmeye çağırdığı Tanrı Krallığı’nın gölgesiz ışığına doğru ilerleyen Tanrı’nın Kilisesine, Mesih’in Bedeni’ne yardımı dokunur! Katolik Kilisesi Din ve Ahlâk İlkeleri’nin onaylanması ve yayımlanması, Petrus’un halefinin Katolik Kilisesi’ne, Roma’ daki papalıkla barış ve birlik içindeki bütün özel Kilise’lere yapmak istediği bir hizmettir: Aynı havarisel iman, birlik bağlarını sağlamlaştırmak ve Rab İsa’nın bütün müritlerinin imanını pekiştirmek ve desteklemek (bkz. Lk 22, 32). Kilise’nin çobanlarına ve inanlılara bu din el kitabını birlik ruhu içinde almalarını ve bu kitaptan Hıristiyanlık inancını bildirmek ve insanları İncil yaşamına çağırmak olan görevlerinde titizlikle yararlanmalarını istiyorum. Bu din el kitabı Katolik doktrinin öğrenim ve öğretiminde güvenilir ve doğru bir referans olarak kullanılsın, özellikle de yerel din dersi kitaplarının yazılmasında yararlanılsın diye onlara verildi. Bu kitap esenliğin bitmez zenginliklerini daha iyi bilmek isteyen inanlılara da hitap ediyor (bkz. Yu 8, 32). Katolik inancının uyumlu tutarlılığını ve doğru içeriğini göstererek bütün Hıristiyanları birleştirmek arzusuyla yanan ökümenik çabalara destek getirmek istiyor. Katolik Kilisesi Din ve Ahlâk İlkeleri içimizdeki umudun neye dayandığını ve Katolik Kilisesi’nin neye inandığını öğrenmek isteyen her insana sunulmak içindir (bkz. 1 Pet 3, 15). Bu din el kitabının Kilise yetkililerince, yerel episkoposlarca, episkoposlar Konferansınca, özellikle de papalıkça onaylanmış yerel din el kitaplarının yerini alma gibi bir iddiası yoktur. Bu kitap Katolik doktrinine sadık kalarak ve iman birliğini koruyarak çeşitli durum ve kültürler göz önüne alınarak yazılacak yeni yerel din el kitaplarını desteklemek ve yardımcı olmak amacını gütmektedir. Sonuç Katolik Kilisesi Din ve Ahlâk İlkeleri’nin önsözüne son verirken insan olmuş Kelâm’ın Annesi ve Kilise’nin Annesi olan Çok Kutsal Bakire Meryem’e Kilise’nin yeni bir Hıristiyanlaştırma çabasına çağrıldığı bu zamanda bütün Kilise’nin bütün seviyelerinde din dersi çalışmalarına güçlü aracılığıyla destek olması için dua ediyorum. Gerçek imanın ışığı inşallah insanlığı cehaletten ve günahın esaretinden kurtararak Kutsal Ruh’un kılavuzluğunda, yeryüzünde ve göklerin Egemenliğinde Tanrı’yı yüz yüze tam görme mutluluğunda (bkz. 1 Kor 13, 12; 2 Kor 5, 6-8) Mesih İsa’daki yaşamın özgürlüğüne, tek gerçek özgürlük olan özgürlüğe götürür (Yu 8, 32)! Bu yazı 11 Ekim 1992’de İkinci Vatikan Konsili’nin açılışının otuzuncu yıldönümünde ve papalığımın on dördüncü yılında kaleme alınmıştır. II. Jean Paul "BABA, ( ... ) sonsuz yaşam; tek gerçek Tanrı olan Sen ve gönderdiğin Mesih İsa’yı tanımalarıdır.'' (Yu 17, 3). "Kurtarıcımız Tanrı ( ... ) tüm insanların kurtulmasını ve gerçeğin bilincine varmalarını istiyor'' (1 Tim 2, 3-4). "Bu gök kubbenin altında, insanlar arasında bizi kurtarabilecek verilmiş İSA’nın adından başka bir ad yoktur'' (Hİ 4, 12). I. İnsan yaşamı - Tanrı’yı tanımak ve sevmek 1 Tanrı, Kendinde sonsuz Mükemmel ve Mutludur, tasarısında sırf iyiliğinden, kendi mutlu yaşamına katılması için insanı özgürce yarattı. Bunun içindir ki, her zamanda ve her yerde insana yakın olmuştur. İnsanı, Kendisini aramaya davet etmektedir; insanın, Kendisini tüm gücüyle tanımasına ve sevmesine yardımcı olmaktadır. Günahın dağıttığı tüm insanları, Kilisesi olan aile birliğinde bir olmaya çağırmaktadır. Bunu gerçekleştirmek amacıyla, zamanı geldiğinde Oğlunu günahtan kurtarıcı olarak insanlara gönderdi. Onda ve Onun aracılığıyla, insanları Kutsal Ruh’ta Tanrı’nın manevi evlatları, yani mutlu yaşamının mirasçıları olmaya çağırmaktadır. 2 Bu çağrının tüm dünyada duyulması için Mesih İsa, seçtiği havarilerine, İncil’i bildirme görev ve yetkisini vererek gönderdi: "Gidin, bütün ulusları Baba, Oğul ve Kutsal Ruh adına vaftiz ederek müridim yapın. Size buyurduğum her şeye uymayı onlara öğretin. Ben de, dünyanın sonuna dek, hep sizinle birlikte olacağım'' (Mt 28, 19-20). Havariler de kendilerine verilen bu görevden güç alarak "gidip Tanrı sözünü her yerde yaydılar. Rab onlarla birlikte çalışıyor, sözünü onlarla birlikte görülen alâmetlerle doğruluyordu'' (Mk 16, 20). 3 Mesih İsa’nın çağrısını Tanrı’nın yardımı ile kabul eden ve buna özgürce yanıt verenler, Mesih İsa’nın sevgisi altında dünyanın dört bir yanına İyi Haber’i bildirmeye gittiler. Havarilerden kalan bu hazine, onların halefleri tarafından özenle korundu. Mesih’e her inanan kişi inancını açıkça beyan ederek, inancını kardeşçe paylaşım içinde yaşayarak ve bunu litürji ve duada törenle kutlayarak yaşamaya çağrılmıştır.(Bkz.Hİ 2, 42) II. İnancı iletmek - Hıristiyanlık din eğitimi 4 Kısa sürede, Kilise içinde mürit yetiştirmek, inançları sayesinde, Mesih İsa’nın adıyla yaşamları olsun diye, bu yaşamda onları eğitmek ve yetiştirmek ve Mesih’in Bedeni’ni(Bkz.CT1;)oluşturmak amacıyla, insanların Tanrı’nın Oğlu İsa’ya inanmalarına yardımcı olacak çabaların tümüne din eğitimi dendi. 5 "Din dersi çocuklara, gençlere, ve erişkinlere verilen inanç eğitimidir. Din dersi özellikle, genel olarak Hıristiyanlık dininin kurallarını sistematik ve organik bir biçimde öğreten Hıristiyan doktrini eğitimidir.''(CT18.) 6 Din dersi, bir din dersi görünümü altındaki din dersini hazırlayan ya da bundan çıkan Kilise’nin havarilerden gelen misyonunun belirli sayıdaki öğelerine, onlarla karışmadan, eklemlenmesidir: İncil’in ilk bildirilişi ya da Hıristiyanlık inancını uyandırmak için yapılan konuşma; inanma nedenlerinin araştırılması; Hıristiyan yaşam deneyimi; Kilise sırları törenleri; Kilise cemaatine entegre olma; misyoner ve havarisel tanıklık.(Bkz.CT 18) 7 "Din eğitimi Kilise yaşamı ile sıkı sıkıya bağlıdır. Kilise’nin yalnız coğrafi olarak yayılması ve sayıca artması değil, aynı zamanda, hatta daha çok içten büyümesi, Tanrı tasarısı ile olan uyumu özellikle din dersine bağlıdır.''(CT13.) 8 Kilise’nin yenilenme devreleri de din eğitimi bakımdan güçlendiği zamanlardır. Kilise Babalarının parlak dönemlerinde aziz episkoposların görevlerinin önemli bir bölümünü din eğitimine ayırdığı görülüyor. Kudüslü A. Kirillos ve A. Yuhanna Krisostomos, A. Ambrosius ve A. Augustinus ve daha başka Kilise Babalarının din eğitimi konusundaki eserleri hâlâ örnek alınmaktadır. 9 Din dersi eğitmenlik görevi Konsillerden her zaman yeni enerjiler almıştır. Trento Konsili bu konuda altı çizilecek bir örnek oluşturur. Trento Konsili çıkardığı yasa ve kararnamelerde din eğitimine bir öncelik tanımaktadır; "Hıristiyan doktrinin bir özeti olarak birinci seviyede'' bir eser olan Roma Din ve Ahlak İlkeleri kitabının kaynağını oluşturmuş; Kilise içinde din eğitiminin gözle görülür biçimde kurumlaşmasını sağlamıştır; A. Pierre Canisius, A. Charles Borromeo, A. Toribio de Mongrovejo ya da A. Robert Bellarmine gibi episkopos ve tanrıbilimci sayesinde birçok din eğitimi kitabı yayımlanmıştır. 10 İkinci Vatikan Konsili’nden sonraki hareket içinde, Papa VI. Paul tarafından (çağdaş zamanların en büyük din ve ahlâk kitabı olarak görülen) Kilise din eğitimi yeniden dikkatleri üzerine çekti. 1971’deki "Din Dersi Genel Müdürlüğü (1971), din eğitimine ve Hıristiyanlaştırmaya (1974) ağırlık veren episkoposlar Sinod oturumları, bunlarla ilgili Evangeli nuntiandi (1975) ve Catechesi tradendÅ“ (1979) papalık çağrıları bunu doğruluyor. Episkoposlar Sinodu’ nun 1985’teki olağanüstü toplantısında tüm Katolik doktrinini içeren bir compendium ya da Din ve Ahlâk İlkeleri kitabının yazılması önerisinde bulunuldu.''(''Son Rapor''II Ba 4) Papa II. Jean Paul episkoposlar Sinod’unda ortaya atılan "bu önerinin aslında Evrensel Kilise ile özel Kiliselerin gerçek ihtiyacına yanıt vereceğini düşünerek''(7 Aralık 1985 söylevi.) bu dileği kendi dileğiymiş gibi kabul etti. Böylece Sinod’un bu önerisinin gerçekleşmesi için çalışmalar başladı. III. Bu Din ve Ahlâk İlkeleri kitabının amacı ve hitap ettikleri 11 Bu Din ve Ahlâk İlkeleri kitabının amacı II. Vatikan Konsili ve Kilise’nin Gelenekleri ışığında, inanç üzerinde olduğu kadar ahlâk üzerinde de Katolik doktrinin başlıca ve temel içeriklerini bir organik sentez biçiminde sunmaktır. Bu kitabın başvurduğu kaynaklar başlıca Kutsal Kitap, Kilise Babaları, litürji ve Kilise Yetkili Kurulu’dur. Bu kitap "çeşitli ülkelerde yazılmış compendia ya da din el kitaplarına bir referans oluşturma''(1985 Episkoposlar Sinodu, "Son Rapor''II B, a 4.) amacını gütmektedir. 12 Bu kitap özellikle din eğitiminden sorumlu olanlar için hazırlandı: Öncelikle Kilise çobanları ve inanç doktorları olarak episkoposlar için. Bu kitap onlara Tanrı Halkı’nı eğitmek olan görevlerini gerçekleştirebilecekleri bir araç olarak sunuldu. Kitap, episkoposlar arasından, din el kitapları redaktörlerine, papazlara ve din eğitimi hocalarına hitap etmektedir. Bu kitap aynı zamanda her inanlı Hıristiyanın okuyup da yararlanabileceği bir kitaptır. IV. Bu Din ve Ahlâk İlkeleri kitabının yapısı 13 Bu Din ve Ahlâk İlkeleri kitabının genel planı gelenekten gelen dört temel "direk'' üzerine dayanıyor: İnanç İlkeleri (Credo), Kilise sırları, İmanlı yaşam (Emirler), inanlının duası (Göklerdeki Babamız). KISIMLAR Birinci Kısım: İnanç İlkeleri 14 Vaftiz ve imanla Mesih İsa’ya ait olanlar vaftiz inançlarını insanlar önünde beyan etmelidirler.(Bkz. Mt 10,32, Rom 10,9)Bunun için,Din ve Ahlâk İlkeleri kitabı önce Tanrı’nın insanlara hitap ettiği ve kendisini açınladığı Vahyin, aynı zamanda insanın Tanrı’ya yanıt olarak verdiği imanın ne olduğunu açıklıyor (birinci anabölüm). İnanç İlkeleri, her iyiliğin Sahibi olarak, Kurtarıcı olarak, Kutsallaştırıcı olarak Tanrı’nın insana verdiği armağanları özetliyor ve bunları Vaftizimizin "üç bölümü'' etrafında -Tek Tanrı’ya iman: Herşeye Kadir Baba olan Yaradan; ve Kurtarıcımız ve Rabbimiz, Tanrı’nın Oğlu, Mesih İsa; ve Kutsal Kilise’deki Kutsal Ruh ile - belirtiyor (ikinci anabölüm). İkinci Kısım: Kilise sırları 15 Din ve Ahlâk İlkeleri’nin ikinci kısmı, Tanrı’nın Mesih İsa ve Kutsal Ruh aracılığıyla ilk ve son olarak insanları nasıl kurtardığını ve bu kurtarılışın nasıl Kilise’deki litürjinin kutsal eylemlerinde mevcut kılındığını (birinci anabölüm), özellikle de Kilise’nin yedi sırrı ile (ikinci anabölüm) anlatıyor. Üçüncü Kısım: İmanlı yaşam 16 Din ve Ahlâk İlkeleri’nin üçüncü kısmı, Tanrı suretinde yaratılan insanın nihai akıbetini gösteriyor: Ahret mutluluğu ve bu mutluluğa erişmenin yolları: Doğru ve özgürce davranışla, Tanrı’nın lütfu ve yasasının yardımıyla (birinci anabölüm); Tanrı’nın On Emri’nde sergilenen sevgi yasasına göre davranma (ikinci anabölüm). Dördüncü Kısım: İmanlı yaşamda dua 17 Din ve Ahlâk İlkeleri’nin dördüncü kısmı, inanlıların yaşamında duanın önemini ve anlamını inceliyor (birinci anabölüm). Bu anabölüm Göklerdeki Babamız duasının yedi dileği üzerinde yapılan kısa bir yorumla son buluyor (ikinci anabölüm). Bu yedi dilekte, gerçekten umut etmemiz gereken ve göksel babamızın bize vermek istediği iyiliklerin toplamını buluyoruz. V. Bu Din ve Ahlâk İlkeleri kitabının kullanımı için pratik bilgiler 18 Bu Din ve Ahlâk İlkeleri kitabı bütün Katolik inancının organik açıklaması olarak öngörülmüştür. Bu kitabı bir bütün olarak okumak gerekir. Metnin kenarındaki italik sayılar (aynı konuyu işleyen başka paragraflara başvurmak için) ve kitabın sonundaki kavramlar dizini her temanın imanın bütünlüğündeki bağının görülmesine yardımcı olur. 19 Kutsal Kitap’taki metinler çoğu zaman harfi harfine değil de yalnızca "bkz.'' indisi ile belirtilmiştir. Böyle geçişleri daha iyi anlayabilmek için metinlerin kendisine başvurmak daha uygun olur. Bu Kutsal Kitap göndermeleri din eğitimi çalışmalarında bir araçtır. 20 Bazı bölümlerin daha küçük puntolarla yazılmış olması tarihi, dini savunucu ya da tamamlayıcı doktrin kitaplarından açıklamalar alındığını gösterir. 21 Küçük puntolarla yazılmış Kilise Babalarının kitaplarından, ermiş yaşamlarını anlatan ve kutsal şeyler bilgisini içeren kitaplardan yapılanalıntıların amacı, doktrinin açıklanmasını zenginleştirmektir. Bu metinler doğrudan din eğitiminde kullanılmak amacı göz önünde bulundurularak seçilmiştir. 22 Her konunun sonunda kısa metinlerle o bölümde geçen öğretinin özü toplu formüller biçiminde verilmiştir. Bu "ÖZET''lerin amacı belleğe kolaylıkla yerleştirilebilen özlü formüllerle yerel din eğitimi uygulamalarında öneriler sunmaktır. VI. Gerekli uyarlamalar 23 Bu kitap daha çok Hıristiyan doktrinini açıklama üzerine yoğunlaşmıştır. Nitekim kitap insanların din bilgisini derinleştirmeye yardımcı olmayı amaçlamaktadır. Bu kitabın amacı, bu inancın olgunlaşmasına, bu inancın yaşamda kök salmasına ve tanıklıkla etrafa yayılmasına yardımcı olmaktır.(Bkz.CT 20-22, 25) 24 Bu kitabın, din eğitimine başvuran kişilerin farklı Kilise ve toplumsal durumlarının, tinsel olgunluk, farklı yaş ve kültürlerinin gerektirdiği din eğitimi yöntem ve açıklamalarını uyarlayıp istenilen şekilde sunma gibi bir amacı yoktur. Bu gerekli uyarlamaları, bunlara uygun din el kitapları, özellikle de inanlıları eğitenler saptayacaklardır: Din Eğitmeni, herkesi Mesih İsa’ya çekmek için "herkesle her şey olmalıdır'' (1 Kor 9, 22). ( ... ) Özellikle de kendisine yalnız bir cins ruh emanet edildiğini sanmasın, şu halde aynı ve hep aynı olan ve tek bir yöntemle her inanlıya biçim vermek ve onu eğitmek elindedir! Şunu unutmasın ki, kimileri Mesih İsa’da daha yeni doğmuş bebek,(1 Petrus 2,2) başkaları delikanlı, kimileri de bütün güçlere sahip kişi gibidirler. ( ... ) Görevleri vaaz vermek olan kişiler, gizlerin öğretisini; inanç ve yaşam kurallarını iletirken konuşmalarını dinleyicilerin kafa yapısına ve bunları anlama yeteneklerine göre ayarlamalıdır.(Catech.R.önsöz11.) Her şeyin üstünde - Tanrı sevgisi 25 Bu girişi noktalamadan önce "Roma Din ve Ahlâk Kitabı'nda sözü edilen şu ilkeyi anımsatmakta yarar vardır: Her öğreti ve doktrinin ereği hiç bitmeyen sevgiye dayanmalıdır. Zira inanılacak, umut edilecek ya da yapılacak şey iyi açıklanabilir; özellikle de tamamen Hıristiyanca erdem eyleminin Sevgi’ den başka bir kaynağı, Sevgi’den başka bir gayesi olmadığını herkes anlasın diye her zaman Rab’bimizin Sevgisi ön plana çıkartılmalıdır.(Catech. R. önsöz10.) BİRİNCİ KISIM HIRİSTİYANLIK İNANCI BİRİNCİ ANABÖLÜM "İnanıyorum" - "İnanıyoruz" 26 İnancımızı beyan ettiğimizde "İnanıyorum" ya da "İnanıyoruz" ile söze başlarız. Kilise inancını, Hıristiyanlık İnanç İlkeleri’nde (Credo) belirtildiği, litürjide törenle kutlandığı, Emirlere uyularak duada yaşandığı gibi açıklamadan önce, "inanmak"ın ne demek olduğunu kendimize soralım. İnanç insanın, kendisini insana açınlayan ve veren, aynı zamanda yaşamının nihai anlamının peşinde olan insana bolca ışık veren Tanrı’ya yanıtıdır. Şu halde önce insanın bulmaya çalıştığı bu şeyi (birinci bölüm), sonra insanın isteklerini karşılamaya gelen Tanrı’nın Vahyini (ikinci bölüm), en sonunda da imanın yanıtını (üçüncü bölüm) inceleyeceğiz. BİRİNCİ BÖLÜM İnsan Tanrı’yla ilişki kurabilir I. Tanrı arzusu 27 Tanrı arzusu insanın yüreğinde vardır, çünkü insan Tanrı tarafından ve Tanrı için yaratıldı; Tanrı insanı kendisine doğru çekmeye devam ediyor, insan da aradığı gerçeği ve mutluluğu yalnız Tanrı’da bulabilir: İnsanlık onurunun en yüce hali, insanın Tanrı’yla düşünce ve duygu ortaklığı kurma eğiliminde bulunmaktadır. Tanrı’nın insana yaptığı, insanın Kendisiyle diyalog kurma çağrısı, insanlığın varoluşuyla başlar. İnsan var ise, bu Tanrı’nın onu Sevgiyle yarattığı ve Sevgiyle, durmadan ona varlığını verdiğindendir; insan da, ancak özgürce bu Sevgiyi kabul ederse ve kendisini Yaradan’ına teslim ederse bütünüyle gerçeğe göre yaşayabilir.(GS 19, 1) 28 İnsanlar, tarihleri boyunca, günümüze kadar, inançlarıyla ve dinsel tutumlarıyla (dualar, kurbanlar, kültler, meditasyonlar, vb.) Tanrı’yı arama isteklerini dışavurdular. Bu dışavurma biçimlerinin anlaşılmazlıklarına karşın, bunlar öylesine evrenseldir ki, bunlara bakarak insana dindar bir varlıktır diyebiliriz: Tanrı, tüm ulusları bir tek insandan türetti ve onları yeryüzünün dört bir bucağına yerleştirdi. Ulusların var olacağı belirli süreleri ve yerleşecekleri bölgelerin sınırlarını önceden saptadı. Bunu, kendisini arasınlar ve el yordamıyla da olsa bulabilsinler diye yaptı; aslında Tanrı hiçbirimizden uzak değildir. Nitekim Onda yaşıyor, Onda hareket ediyor ve Onda var’ız (Hİ 17, 26-28). 29 Ama "insanı Tanrı’yla birleştiren bu yaşamsal ve samimi ilişki"(GS 19, 1) unutulmuş, değeri bilinmemiş hatta insan tarafından açıkça reddedilmiş olabilir. Bu tür tutumların çok değişik nedenleri olabilir( Bkz.GS 19-21): Dünyadaki kötülüğe karşı isyan, dini konulara duyulan ilgisizlik ve dini konulardaki bilgisizlik, dünya ve zenginlik kaygısı,(Bkz.Mt 13,22) inanlıların kötü örnek oluşturmaları, dine karşı düşmanca düşünce akımları, son olarak da korkuyla Tanrı’dan gizlenen (Bkz.Yar 3,8-10) ve çağrısından kaçan günahkâr insanın tutumu. (Bkz.Yun 1,3) 30 "Tanrı’yı arayanların yürekleri sevinç içinde olsun" (Mzm 105, 3). İnsan Tanrı’yı unutsa ve reddetse bile, Tanrı, insanın yaşaması ve mutluluğu bulması için, her insanı durmadan Kendisini aramaya çağırır. Bu arayış insanın tüm aklını kullanmasını, iradesinin sağlam olmasını, yüreğinin doğru olmasını, ayrıca kendisine Tanrı’yı aramayı öğretenlerin tanıklığını gerektirir. Rab, sen yücesin, ve en yüksek derecede yüceltilmeye layıksın: Bilgeliğin sınırsız, kudretin büyüktür. Yaratılışının küçük bir kısmı olan ölümlü haliyle kendisinde günahın kanıtını ve kibirlilere karşı olduğunun kanıtını taşıyan insan da, Seni yücelttiğini öne sürüyor. Her şeye karşın, yaratılışın küçük bir kısmı olan insan Seni yüceltmek istiyor. Seni yücelterek zevk alsın diye insanı buna isteklendiren Sensin, çünkü bizleri Kendin için yarattın, yüreğimiz Sende dinlenmeden huzura kavuşmayacaktır.(Augustinus,itiraf.1,1,1) II. Tanrı’yı tanımaya götüren yollar 31 Tanrı suretinde yaratılan, Tanrı’yı tanımaya ve sevmeye çağrılan, Tanrı’yı arayan insan, Tanrı’yı tanımaya götüren bazı "yolları" keşfeder. Bunlara "Tanrı’nın varlığının kanıtları" da denir, bunlar doğal bilimlerin aradığı anlamda değil de, gerçek inanca ulaşmayı sağlayan "ikna edici ve benzeşen kanıtlar" anlamında kanıtlardır. Tanrı’ya yaklaşmayı sağlayan bu "yollar"ın hareket noktası yaratılıştır: Maddi dünya ve insan. 32 Dünya: Dünyanın güzelliği ve düzeninden, olağanlığından, hareketi ve değişiminden yola çıkarak Tanrı’yı evrenin kaynağı ve sonu olarak bilebiliriz. Havari Paulus putperestler hakkında şöyle diyor: "Tanrı, kendisinin tanınması için gereken şeyleri onların gözü önüne serdi. Dünyanın yaratılışından beri, Tanrı’nın görünmeyen nitelikleri, yani sonsuz gücü ve Tanrılığı, Onun yaptıklarıyla anlaşılarak açıkça görülüyor" (Rom 1, 19-20). (Bkz.Hİ 14,15.17;17,27-28; Bil 13,1-9) A. Augustinus da: "Yerin güzelliğine sor, denizin güzelliğine sor, ferahlatan ve yayılan havanın güzelliğine sor, göğün güzelliğine sor ( ... ) bütün bu gerçekleri sorgula. Hepsi sana ‘Bak, ne güzeliz’ diyecekler. Onların güzellikleri bir itiraftır. Değişime tabi olan bu güzellikleri, değişime tabi olmayan Güzelden başka kim yapabilir?" (Serm.241,2) 33 İnsan: Güzelliğe ve gerçeğe olan açılımıyla, iyi ahlâk anlayışıyla, özgürlüğün ve vicdanının sesiyle, sonsuzluk ve mutluluğa olan özlemiyle insan, Tanrı’nın varlığını kendi kendine sorar. Bütün bunların arasından tinsel ruhunun işaretlerini görür. "Kendinde taşıdığı sonsuzluk tohumuyla, sadece maddeye indirgenemeyen"(GS 18, 1;bkz 14, 2 ) ruhunun kaynağı yalnızca Tanrı olabilir. 34 Dünya ile insan kendilerinin ne ilk başlangıcı ne de en sonulları olmadıklarını ama başlangıcı ve sonu olmayan bir Varlığa katıldıklarını doğruluyorlar. Böylece insan, bu değişik yollarla "herkesin ‘Tanrı’ dediği"(Aziz Aquinolu Thomas,s.th.1,2,3), her şeyin ilk nedeni ve en nihai gayesi olan bir gerçeğin varlığının bilgisine erişebilir. 35 İnsanın yetenekleri insanı, kişiliği olan bir Tanrı varlığını tanımaya götürebilir. İnsanın Kendisine yakın olabilmesi için, Tanrı kendisini insana açınlamak ve insana bu vahyi inançla kabul etme gücü vermek istedi. Bununla birlikte Tanrı varlığını gösteren kanıtlar inancı hazırlayabilir ve imanın insan aklına aykırı olmadığını göstermeye yardımcı olabilir. III. Kilise’ye göre Tanrı’yı tanıma 36 Kutsal Kilise Anamız, her şeyin başlangıcı ve sonu olan Tanrı’nın, doğal insan aklı ile yaratılmış şeylerden yola çıkılarak kesin olarak tanınabileceği fikrini kabul eder ve öğretir.(I.Vatican Kon:DS 3004;bkz.3026;DV6) "Bu yeteneği olmasa insan Tanrı vahyini kabul edemezdi. İnsan Tanrı suretinde yaratıldığı için bu yeteneğe sahiptir."(Bkz.Yar 1,26) 37 İçinde bulunduğu tarihsel koşullar içinde insan tek başına aklının yardımıyla Tanrı’yı tanımada epey zorluk çekmektedir: Kısaca belirtmek gerekirse, insan aklı kendi gücü ve doğal ışığı yardımıyla İlahi Takdiri ile dünyayı koruyan ve idare eden, ruhlarımızdaki doğal yasayı yazan, kişiliği olan bir Tanrı’ nın kesin ve gerçek bilgisine ulaşabildiği halde, bu aynı aklın kendi doğal yeteneğini ve doğal gücünü etkili bir şekilde kullanmasının önünde birçok engel bulunmaktadır, çünkü Tanrı’yı ve insanları ilgilendiren gerçekler gözle görülür nesneler düzenini mutlak bir şekilde aşarlar, bunların eyleme dönüşüp yaşamı bilgilendirmesi için kendini bunlara adamak ve feda etmek gerekir. İnsan aklı bu tür gerçeklere ulaşabilmek için, kötü düşüncelerin ilk günahtan doğduğu gibi duyuları ve hayalgücü açısından zorluk çeker. Böylesi konularda insanların gerçek olmasını istemedikleri şeylerin yanlışlığına ya da en azından belirsizliğine kolayca ikna olmaları bundandır.(XII.Pius,enc,Humani Generis:DS 3875) 38 İşte bu nedenledir ki insanın, yalnızca zihnini aşan şeyler konusunda değil, aynı zamanda "akıl yoluyla ulaşılamaz dini ve ahlâki gerçekler konusunda, insanların şu an içinde bulunduğu durumda herkes tarafından hatasız ve kesin bir şekilde zorlanmaksızın bilinebilsin diye"(Age.,DS 3876;bkz.I.Vatikan Kon:DS3005;DV 6;Aziz.Aquinolu Thomas,s.th. 1,1,1.) Tanrı vahyi tarafından aydınlatılması gerekir. IV. Tanrı’dan nasıl söz etmeli? 39 Kilise insan aklının Tanrı’yı tanıma yeteneğini savunurken tüm insanlarla birlikte tüm insanlara Tanrı’dan söz etme olasılığına olan güvenini ifade etmektedir. Bu güven tüm öteki dinlerle, felsefe ve bilimlerle, aynı zamanda inanmayanlar ve ateistlerle diyalog kurmanın başlangıç noktasıdır. 40 Tanrı bilgimiz sınırlı olduğu gibi, Tanrı’yı anlatma yolumuz da sınırlıdır. Tanrı’yı ancak yaratıklar aracılığıyla ve sınırlı düşünme ve tanıma yeteneğimize göre nitelendirebiliriz. 41 Yaratıklar Tanrı’nın belirli bir benzerliğini taşırlar, özellikle de Tanrı’nın suretinde ve benzerinde yaratılan insan. Yaratıklarda görülen değişik yetkinlikler (gerçekleri, iyilikleri, güzellikleri) Tanrı’nın sonsuz yetkinliğini yansıtır. Öyleyse, yaratıkların yetkinliklerinden yola çıkarak Tanrı’yı nitelendirebiliriz, "zira yaratıkların görkemi ve güzelliğinde, benzeşim yoluyla, onların Yaratanını seyredebiliriz" (Bil 13, 5). 42 Tanrı her yaratığı aşar. Şu halde kendi insani betimlemelerimizle "ifade edilemez, anlaşılamaz, görünmez, kavranamaz"(Aziz Yuhanna Krisostomos, Anaphora) Tanrı’yı hayal ettiğimiz Tanrı’yla birbirine karıştırmamak için dilimizi sürekli olarak sınırlı, kusurlu, hayali olandan arıtmamız gerekir. İnsani sözlerimiz daima Tanrı gizinin berisinde kalmaya mahkûmdur. 43 Tanrı’dan böyle söz ederken, kuşkusuz, dilimiz insanca duygu ve düşüncelerini ifade ediyor, ama Tanrı’yı sonsuz yalınlığında ifade edememesine karşın, gerçekten Tanrı’nın bizzat kendisine ulaşıyor. Nitekim, "yaratıkla Yaradan arasında öyle bir benzerlik belirtmek gerekir ki, kendi aralarındaki benzersizlik daha büyük olmasın"(IV. Latran Kon:DS 806) ve "Tanrı’yı olduğu gibi değil de, olmadığı şekliyle, ve öteki yaratıkların Ona göre nasıl yer aldıklarına göre algılayabilmeliyiz."(Aziz Aquinolu Thomas, s. gent. 1,30) ÖZET 44 İnsan doğası ve eğilimi gereği dinsel bir yaratıktır. Tanrı’ dan gelip, Tanrı’ya giden insan tamamen insanca bir yaşamı ancak Tanrı’yla olan özgürce bağı sayesinde yaşar. 45 İnsan mutluluğunu bulduğu Tanrı’yla duygu ve düşünce birliği içinde yaşamak için yaratılmıştır: "Tamamen Sen olduğumda, artık keder ve deneme olmayacaktır; Seninle tamamen dolmuş olarak, yaşamım tamamlanacak."(Aziz Augustinus, itiraf.,10,28,39) 46 Yaratıkların mesajını ve vicdanın sesini dinleyerek insan her şeyin başı ve sonu olan Tanrı’nın varlığına ulaşabilir. 47 Kilise, Rabbimiz ve Yaradanımız tek ve gerçek Tanrı’nın insan aklının doğal ışığı altında yapıtları aracılığıyla kesin tanınabileceğini öğretiyor.(Bkz.I. Vatikan Kon: DS 3026) 48 Tanrı’nın sonsuz yetkinliklerine benzer yaratıkların değişik yetkinliklerinden yola çıkarak, sınırlı dilimiz gizini ifade edemese bile, gerçekten Tanrı’yı nitelendirebiliriz. 49 "Yaradanı olmayan yaratık yok olur." (GS 36) İşte bunun içindir ki inanlılar Mesih’in sevgisinin baskısı ile diri Tanrı’nın bilgisini Onu bilmeyenlere ve Onu reddedenlere götürmekte kendilerini zorunlu hissederler. İKİNCİ BÖLÜM Tanrı’nın insanı karşılaması 50 İnsan doğal aklı sayesinde Tanrı’yı yapıtlarından kesinlikle tanıyabilir. Ancak insanın kendi gücüyle hiçbir şekilde erişemeyeceği başka bir tanıma niteliği daha vardır, Tanrısal Vahiy.(Bkz. I.Vatikan Kon: DS 3015) Tamamen özgür bir kararla Tanrı insana kendisini açınlıyor ve veriyor. Bunu da bütün insanların yararı için Mesih’te ebediyen tasarladığı kendi lütufkâr tasarısını, gizini açınlayarak yapıyor. Rabbimiz Mesih İsa’yı, Sevgili Oğlunu ve Kutsal Ruh’u göndererek kendi tasarısını tamamen açınlıyor. 1. KONU Tanrı’nın Vahyi I. Tanrı "lütufkâr tasarısını" açınlıyor 51 "Tanrı bilgeliği ve iyiliğinde şahsen kendini açınlamayı ve iradesinin gizini tanıtmayı istedi, insanlar da bu sayede cisimlenmiş Söz olan Mesih aracılığıyla, Kutsal Ruh’ta Baba’ ya doğru giderek Tanrı doğasına ortak kılındılar."(DV2) 52 "Erişilmez nur içinde yaşayan" (1 Tim 6, 16) Tanrı, kendisi tarafından özgürlük içinde yaratılan insanları, biricik Oğlu (Bkz. Ef 1,4-5) aracılığıyla öz evlatları yapmak amacıyla, onlara kendi Tanrısal yaşamını iletmek istiyor. Tanrı kendisini açınlayarak insanların kendisine kendilerinin yapabileceğinin çok ötesinde yanıt verecek, kendisini tanıyacak, kendisini sevecek duruma gelmelerini istiyor. 53 Vahyin Tanrısal tasarısı "birbirlerine sıkıca bağlı ve birbirlerini karşılıklı olarak aydınlatan"(DV2) sözler ve eylemler aracılığıyla gerçekleşir. Tanrısal tasarı özel "Tanrısal bir pedagoji" içerir: Tanrı insana kendisini derece derece iletir, aşama aşama da Kendisiyle ilgili cisimleşmiş Söz’ün misyonunda ve Kişiliğinde, yani Mesih İsa’da doruk noktasına varan doğaüstü Vahyi kabul edebilecek şekilde hazırlar. A. Lyonlu Ireneus bu Tanrısal pedagojiden birçok kez insanla Tanrı arasındaki karşılıklı alışkanlık imgesi altında söz eder: "Tanrı’nın Sözü Baba’nın arzusuna göre insanı Tanrı’yı kavramaya alıştırmak ve Tanrı’yı insanda oturmaya alıştırmak için insanoğlu oldu ve insanda oturdu." (Haer 3,20,2;bkz,örn. haer.3,17,1;4;4,21,3) II. Vahyin evreleri Başlangıçtan beri, Tanrı kendini tanıtmaya çalışıyor 54 "Tanrı, her şeyi Söz’le yarattı ve koruyor, insanlara yaratılmış şeylerde Kendisi hakkında sürekli bir tanıklık vermektedir; daha yüce bir esenlik yolu açmak isteyerek, başlangıçta ilk atalarımıza Kendini gösterdi."(DV3) Onları görkemli bir hakbilirlik ve nurla donatarak Kendisiyle birlikte daha samimi düşünce ve duygu birliğine davet etti. 55 Bu Vahiy ilk atalarımızın günahıyla kesilmedi. Nitekim, "Tanrı, onların düşüşünden sonra onlara bir kurtarış sözü verdi, esenliğe umut bağlamalarını sağlayarak onları yüreklendirdi; iyilikte sebat ederek esenliği arayan herkese ebedi yaşamı vermek için durmaksızın insan soyunun üzerine titredi."(DV3) Senden uzaklaşarak dostluğunu yitirmesine karşın onu ölümün pençesine bırakmadın. ( ... ) İnsanlarla antlaşmalarını çoğalttın.(MR,IV.efkaristiya duası,118) Nuh’la yapılan antlaşma 56 İnsanlık günahla bir kez parçalara bölündükten sonra, Tanrı öncelikle her kısmından geçerek insanlığı kurtarmaya çalışıyor. Tufandan sonra Nuh’la yapılan antlaşma (Bkz. Yar 9,9) "ülkesine, diline ve kendi kavmine göre yeniden bir araya gelen insanların yani ulusların esenliği ile ilgili Tanrı tasarısının ilkesini ifade etmektedir"(Bkz. Yar 10,21-31) (Yar 10, 5). 57 Aynı zamanda kozmik, toplumsal ve dinsel uluslardan oluşan bu düzen,(Bkz. Hİ 17, 26-27) İlahi takdir ile meleklerin korumasına bırakılmış,(Bkz.Tes 4,19;32,8) topluca ahlâk bozukluğuna (Bkz.Bil 10,5) düşmüş ve Babil(Bkz, Yar 11,4-6) örneğinde olduğu gibi kendi başına birliğini sağlamaya çalışan bir insanlığın kibrini sınırlamaya hazırlar. Ne var ki bu geçici Tanrı tasarısı günah yüzünden (Bkz. Rom 1,18-25) sürekli olarak ulusun ve liderinin çoktanrılık ve putatapıcılığı ile bir putperest ahlâksızlığın tehditi altında kalmıştır. 58 Nuh’la yapılan antlaşma uluslar (Bkz. Lk 21,24) var olduğu sürece, İncil’in tüm dünyaya bildirilmesine dek yürürlükte kalacaktır. Kutsal Kitap ulusların bazı büyüklerini, "adil Habil" gibi, Mesih’in figürü (Bkz. Yar 14,18) kral-rahip Melkisedek (Bkz.İbr 7,3) ya da "Nuh, Danyel ve Eyüp" gibi adil kişileri saygıyla anar (Hez 14, 14). Böylece, Kutsal Kitap Nuh’un antlaşmasına göre Mesih’in gelip de "dağılmış Tanrı evlatlarını yeniden bir araya getireceğini" (Yu 11, 52) umut ederek yaşayanların ne büyük yüceliğe ve azizliğe ulaşabileceğini ifade eder. Tanrı İbrahim'i seçiyor 59 Dağılmış insanlığı bir araya getirmek için Tanrı, Abram’ı "Ülkeni, akrabalarını ve evini terk et" (Yar 12, 1) diyerek, onu İbrahim yapmak için yani "birçok ulusun babası" (Yar 17, 5) yapmak için seçti: "Yeryüzündeki halkların hepsi senin aracılığınla kutsanacak" (Bkz.Gal 3 8) (Yar 12, 3 LXX). 60 İbrahim’in soyundan gelen halk, atalara yapılan vaadin emanetçisi olacağı gibi bu seçkin halk,(Bkz.Rom 11,28) bir gün, tüm Tanrı evlatlarını Kilise’nin birliğinde (Bkz .Yu 11,52.10,16) toplamaya çağrılmıştır; bu halk inanlı olan tüm putperestlerin gelip de ekleneceği köktür. (Bkz.Rom11,17-18.24) 61 Eski Antlaşma’daki atalar ve peygamberler ve daha başka kişiler Kilise’nin geleneksel litürjilerinde daima saygıyla anılmışlar ve anılmaya devam edileceklerdir. Tanrı İsrail halkını oluşturuyor 62 Atalardan sonra, Tanrı İsrail’i Mısır esaretinden kurtararak özgürlüğüne kavuşturdu. İsrail halkıyla Sina Dağı’nda antlaşma yaptı ve ona Musa aracılığıyla, Kendisini diri ve gerçek tek Tanrı, inayetli Baba ve adil yargıç olarak kabul etmeleri ve Kendisine kulluk etmeleri ve vaat edilen Kurtarıcıyı beklemeleri için Kutsal Yasa’yı verdi.(Bkz.Dv3) 63 İsrail "Rab’bin adını taşıyan" (Tes 28, 10) Tanrı’nın rahip Halkıdır. İsrail halkı Tanrı’nın ilk konuştuğu halktır,(Bkz.Çık 19,6) İsrail halkı, İbrahim’e olan inançta "büyük kardeşler" topluluğudur. 64 Tanrı, peygamberleri aracılığıyla, halkını esenlik umudu içinde tüm insanları ilgilendiren (MR,Kutsal Cuma 13:VI.evrensel dua) ve insanların yüreğine yazılacak (Bkz. İş 2.2-4) yeni ve ebedi bir Antlaşma’nın bekleyişine hazırlar. Peygamberler Tanrı Halkı’nın radikal bir kurtuluşundan, tüm vefasızlıklarından arınacaklarından,(Bkz.Yer 31,31-34,İbr 10,16) tüm ulusları içine alacak (Bkz.Hez 36) bir esenlikten söz ederler. Bu umudu özellikle de Rab’bin alçakgönüllüleri ve yoksulları taşıyacaklardır.(Bkz.İş 49,5-6,53,11) Sarah, Rebeka, Raşel, Miryam, Debora, Anna, Yüdit ve Ester gibi aziz kadınlar İsrail’in kurtuluş umudunu canlı tutmuşlardır. En temiz yüz (Bkz.Lk 1,38) Meryem’inkidir (Bkz.Tse 2,3). III. Mesih İsa - "Tüm Vahyin Aracısı ve Bütünlüğü" Tanrı Sözü’yle her şeyi söyledi 65 "Tanrı peygamberler aracılığıyla birçok kez ve çeşitli yollardan konuştuktan sonra, bu son günlerde de bizimle Oğlu aracılığıyla konuştu" (İbr 1, 1-2). İnsan olan Tanrı’nın Oğlu Mesih, Baba’nın aşılamaz ve kusursuz biricik Sözü’dür. Baba Onda her şeyi söyler, bu sözden başka söz olmayacaktır. A. Jean de la Croix, daha başka birçokları gibi, İbr 1, 1-2’deki ayeti yorumlarken bunu çok aydınlatıcı bir şekilde açıklıyor: Sözü olan Oğlunu bize verdiğinden beri, Tanrı’nın bize verecek başka sözü yoktur. Tanrı aynı anda ve bir defada bize bu tek Sözle her şeyi söyledi ( ... ); peygamberlere kısım kısım söylediği şeyleri Oğlunda bütünüyle, Oğlu olan bu bütünü bize vererek söyledi. İşte onun içindir ki, şimdi Tanrı’yı sorgulamak isteyen, ya da ondan bir vizyon ya da bir vahiy bekleyen, başka şeyler ya da bazı yenilikler aramadan bakışlarını yalnızca Mesih’e çevirmeyen kişi yalnız bir akılsızlık yapmış olmakla kalmayıp Tanrı’ ya da hakaret etmiş sayılır. (Karm.2,22) Başka Vahiy gelmeyecektir 66 "Yeni Antlaşma’dan ibaret olan insanların esenliği ile ilgili Hıristiyanlık tasarısı kesindir ve asla zamanı geçmeyecektir, Rabbimiz Mesih İsa’nın görkemli gelişine kadar herhangi bir yeni genel vahiy beklenmemelidir."(DV4) Bununla birlikte, Vahiy tamamlanmış olsa bile, tamamen açıkça belirtilmemiştir; bunun hepsini yüzyıllar boyunca derece derece kavramak Hıristiyanlık inancına düşmektedir. 67 Yüzyıllar boyunca, Kilise otoritesi tarafından bazıları kabul edilen "özel" denilen açınlamalar olmuştur. Ne var ki bunlar iman mirasına ait değillerdir. Bu özel açınlamaların rolü Mesih’in kesin Vahyini "iyileştirmek" ya da "tamamlamak" değil, bu Vahyi tarihin belirli bir döneminde bütünüyle yaşamaya yardımcı olmaktır. Kilise Yetkili Kurulu’nca yönetilen inanlılar, bu açınlamalarda neyin Mesih’in ya da azizlerinin Kilise’ye gerçek çağrısını oluşturduğunu ayırt ederek kabul edecek sağduyuya sahiptirler. Hıristiyanlık inancı, Mesih’te tamamlanmış olan Vahyi düzelttiğini ya da aştığını iddia eden "açınlamaları" kabul edemez. Hıristiyanlık dışı bazı dinler ve de böylesi "açınlamalar" üzerine kurulmuş bazı yeni mezhepler bu kategori içindedir. ÖZET 68 Tanrı, sevgisinden kendini insanlara açınladı ve verdi. Böylece Tanrı insanın, yaşamın amacı ve anlamı üzerine kendi kendine sorduğu sorulara kesin ve gereğinden de fazla yanıt getirmiş oldu. 69 Tanrı sözler ve eylemler aracılığıyla kendi gizini derece derece insana ileterek, ona kendini açınladı. 70 Tanrı yaratılmış şeylerde Kendi hakkında verdiği tanıklığın ötesinde, ilk atalarımıza kendini gösterdi. Onlarla konuştu, düştüklerinde, onlara kurtuluşu (Bkz. Yar 3,15) vaat etti ve onlara antlaşma önerdi. 71 Tanrı Nuh’la Kendisi ve tüm canlı yaratıklar arasında ebedi bir antlaşma yaptı. (Bkz. Yar 9,16) Bu antlaşma dünya var oldukça sürecektir. 72 Tanrı İbrahim’i seçti ve onunla ve onun soyundan geleceklerle bir antlaşma yaptı. Musa aracılığıyla Kutsal Yasa’sını verdiği halkını oluşturdu. Halkını peygamberlerle tüm insanlığın kaderi olan esenliği kabul etmeye hazırladı. 73 Tanrı, Antlaşmasını bütün zamanlar için akdettiği öz Oğlunu göndererek kendisini tamamen açınladı. Oğlu Baba’nın kesin Sözü’dür, öyle ki Ondan sonra başka Vahiy gelmeyecektir. 2. KONU Tanrısal Vahyin iletimi 74 Tanrı "insanların kurtulmalarını ve gerçeğin bilincine varmalarını ister" (1 Tim 2, 4), kısacası Mesih İsa’yı tanımalarını ister. (Bkz. Yu 14,6) Vahyin dünyanın dört bir yanına ulaşması için, Mesih İsa’nın tüm halklara, tüm insanlara bildirilmesi gerekir: Tüm ulusların esenliği için verilmiş olan bu Vahyin bozulmadan daima öyle kalması ve bütün kuşaklara aktarılması için Tanrı, aynı lütufkârlığıyla önlemlerini aldı. (DV 7) I. Havarilerden gelen Gelenek 75 "Çok yüce Tanrı’nın tüm Vahyinin tamamlandığı Rab Mesih İsa, önce peygamberler tarafından vaat edilen İncil’i kendi ağzıyla bildirdikten ve bizzat Kendisi gerçekleştirdikten sonra, Havarilerine Tanrısal armağanlar ileterek İncil’i herkese her esenlikli gerçeğin ve her ahlâk kuralının kaynağı olarak vazetmelerini buyurdu." (DV 7) Havarilerin vaazı ... 76 Rab İsa’nın buyruğu üzerine İncil’in iletilmesi şu iki biçimde yapılmıştır: Sözlü olarak: "Havariler İsa’yla birlikte yaşarken gerek onun ağzından duyduklarını ya da gördükleri davranışlarından öğrendiklerini gerekse Kutsal Ruh’un esinlerinden elde ettiklerini vaazlarında, örneklerinde ve kurumlarında ilettiler" (DV 7); Yazılı olarak: "Bu havariler ve onların çevresindekiler aracılığıyla esenlik mesajı Kutsal Ruh’un esini altında kaleme alındı." ....Havarilerin haleflerinde sürdürüldü 77 "İncil’in Kilise’de daima diri ve bozulmadan kalabilmesi için, havariler halefleri olarak episkoposları seçtiler ve onlara kendi öğretme yükümlülüklerini yüklediler." (DV 7) Nitekim, "esinlenmiş kitaplarda özellikle ifade edilen havarilerin öğrettikleri, dünyanın sonuna kadar kesintisiz bir şekilde haleflerince korunmalıdır." (DV 8) 78 Kutsal Ruh’ta gerçekleştirilen bu canlı aktarıma Dini Gelenek denmektedir. Kutsal Kitap’tan farklı olmasına karşın onunla sıkıca bağıntılıdır. Dini Gelenek aracılığıyla "Kilise, doktrinini, yaşamını ve kültünü sürdürmekte ve her kuşağa inandığı her şeyi ve kendisinin ne olduğunu aktarmaktadır." (DV 8) "Kilise Babalarının öğretileri, zenginliklerinin inanan ve dua eden Kilise yaşamına ve uygulamasına geçtiği bu Dini Geleneğin canlandırıcı varlığını doğrulamaktadır." (DV 8) 79 Böylelikle, Baba’nın Sözü aracılığıyla Kutsal Ruh’ta Kendisiyle ilgili yaptığı aktarım, Kilise’de etkin olarak var olmaya devam etmektedir: "Eskiden konuşan Tanrı, sevgili Oğlunun Eşi’yle konuşmayı sürdürmeye devam etmektedir, Kilise’de ve onun aracılığıyla dünyada yankılanan İncil’in canlı sesi, inanlıları en yüksek gerçeğe götürmekte ve Mesih’in sözlerinin onlarda iyice yerleşmesine neden olmaktadır." (DV 8) II. Dini Gelenek ile Kutsal Kitap arasındaki ilişki Ortak bir kaynak ... 80 "Kendi aralarında birbirlerine bağlı ve birbirleriyle iletişim halindedirler. Çünkü her ikisi de aynı Tanrısal kaynaktan fışkırmakta, kısacası bir bütün oluşturmakta ve aynı sona gitmektedir." (DV 9) Her ikisi de "dünyanın sonuna dek her an kendisine inananlarla birlikte" (Mt 28, 20) olacağına söz veren Mesih İsa’nın gizini Kilise’de mevcut ve verimli kılmaktadır. ...İki farklı iletim yolu 81 Kutsal Kitap, Tanrısal Ruh’un esini altında kaleme alınan Tanrı’nın sözüdür. "Kutsal Dini Gelenek, Mesih İsa ve Kutsal Ruh tarafından havarilere emanet edilen Tanrı sözünü taşımaktadır ve gerçeğin Ruhu’yla aydınlanmış olarak bunu vazederken, sadakatle korusun, gözler önüne sersin ve yaysınlar diye eksiksiz olarak havarilerin haleflerine aktarmaktadır." 82 Buradan Vahyin aktarılması ve yorumu görevi verilen Kilise’nin Vahyin "tüm noktaları konusundaki güvenirliğini yalnızca Kutsal Kitap’tan almadığı ortaya çıkmaktadır. Bunun içindir ki her ikisi de aynı saygı ve sevgiyle ele alınmalı ve her ikisine de aynı büyük saygı gösterilmelidir." (DV 9) Havarilerin geleneği ve kilise gelenekleri 83 Burada sözünü ettiğimiz Dini Gelenek havarilerden gelmiş olandır, havariler İsa’nın örnek davranışlarından ve öğretisinden almış olduklarını ve Kutsal Ruh’tan öğrendiklerini aktarmışlardır. Nitekim, ilk Hıristiyanların elinde yazılı bir İncil yoktu, İncil’in kendisi de canlı Gelenek sürecini doğrulamaktadır. Zamanla yerel Kiliselerde doğmuş olan Tanrıbilimsel, disipline dair, litürjik ya da tapınma ile ilgili "gelenekler"i bu Gelenek’ten ayırmak gerekir. Bu gelenekler, Büyük Geleneğin çeşitli yerlere ve çeşitli devrelere özgü ifadeleri aldığı özel biçimlerden oluşurlar. Bu gelenekler Geleneğin ışığı altında sürdürülebilir, iyileştirilebilir ya da Kilise Yetkili Kurulu’nun yönetimine bırakılabilirler. III. İman mirasının yorumu Kilise’nin tümüne emanet edilen iman mirası 84 Kutsal Gelenek’te ve Kutsal Kitap’ta bulunan imanın "kutsal mirası" (depositum fidei) (Bkz.1 Tim 6,20; 2 Tim 1,12-14) havariler tarafından tüm Kilise’ye emanet edilmiştir. "Çobanlarına tamamen bağlı olan kutsal halk, ona bağlanarak havarilerin öğretisine ve kardeş birliğine, ekmek bölmeye ve dualara özenle sadık kalacaktır, öyle ki, aktarılan imanın korunması, bildirilmesi ve uygulamaya konulmasında çobanlar (papazlar) ile inanlılar arasında özel bir ruh birliği oluşur." (DV10) Kilise’nin Kesin Yetkililiği 85 "Yazılı olan ya da aktarılan Tanrı Sözü’nü gerçeğe uygun olarak yorumlama yükümlülüğü, yalnızca otoritesini Mesih İsa adına gösteren yaşayan Kilise’nin Yetkili Kurulu’na" (DV10), kısacası Petrus’un halefi Roma episkoposu ile birlik içinde bulunan episkoposlara verilmiştir. 86 "Ancak, bu Yetki Tanrı sözünün üstünde değildir, yalnızca aktarılanı öğreterek ona hizmet eder, zira Tanrı’nın himayesinde, Kutsal Ruh’un yardımıyla, bu Sözü sevgiyle dinler, onu azizce korur ve sadakatle gözler önüne serer, sonra da bu biricik iman mirasından Tanrı tarafından açınlanmış olanları, inanılacak şeyleri çıkarır alır." (DV10) 87 İnanlılar, İsa’nın havarilerine söylediği, "Sizi dinleyen, beni dinlemiş olur" (Lk 10, 16) (Bkz.LG 20) sözlerini anımsayarak çobanlarının (papazlarının) kendilerine değişik biçimlerde sundukları öğreti ve yönergeleri uysallıkla kabul ederler. İman dogmaları 88 Kilise Yetkili Kurulu dogmaları tanımlarken, Mesih İsa’ dan aldıkları otoriteyi sonuna kadar kullanarak Hıristiyan halkının zorunlu bir biçimde Tanrısal Vahyin içerdiği gerçeklere ya da bunlarla zorunlu bir bağı bulunan gerçeklere tam olarak inanmalarını önerir. 89 Dogmalarla tinsel yaşamımız arasında organik bir bağ mevcuttur. Dogmalar iman yolundaki ışıklardır, iman yolunu aydınlatır ve güvenli hale sokarlar. Tersine, doğru bir yaşam sürüyorsak, aklımız ve yüreğimiz iman dogmaları ışığını kabul edecek biçimde açık olacaktır. (Bkz. Yu 8,31-32) 90 Dogmaların karşılıklı bağları ve tutarlılığı Mesih gizi ile ilgili Vahyin bütünlüğünde bulunabilir. (Bkz.I.Vatikan Kon:DS3016:nexus mysteriorum;LG2 5) "Hıristiyan inancının temelleri ile ilişkilerin çeşitliliği Katolik doktrini gerçeklerinin bir hiyerarşisini ya da bir sıranın varlığını belirtir." (UR11) İmanın doğaüstü anlamı 91 İnanlıların hepsinin açınlanmış gerçeğin aktarımında ve anlaşılmasında payı vardır. İnanlılar kendilerini gerçeğin tamamına yöneltecek (Bkz. Yu 16,13) ve kendilerini eğitecek (Bkz.1 Yu 2,20-27) Kutsal Ruh tarafından meshedilmişlerdir. 92 İnanlıların bütünü yanılamaz, "episkoposlardan en son laik* inanlıya kadar" bütün halkın iman ve ahlâkla ilgili gerçeklere genel bir onay getirmesi olan bu özelliği de imanın doğaüstü anlamı aracılığıyla ortaya koyar. (LG 12) 93 Nitekim gerçeğin Ruhu ile uyandırılan ve desteklenen imanın bu anlamı sayesinde ve kutsal Kilise Yetkili Kurulu kılavuzluğunda, ( ... ) Tanrı Halkı azizlere iletilen imana ilk ve son olarak sağlam bir şekilde bağlanmış, imanı iyi bir şekilde yorumlayarak ona daha derinlemesine girmiş ve yaşamında daha yetkince uygulamış oluyor. (LG 12) İman anlayışında gelişim 94 Kutsal Ruh’un yardımı sayesinde iman mirası sözlerde olduğu kadar gerçekleri kavramada da, Kilise yaşamında gelişebilir: - "Onları yüreklerinde derinlemesine düşünen inanlıların çalışmaları ve düşünceleri sayesinde" (DV8); özellikle de "açınlanmış gerçeğin bilgisini derinleştiren Tanrıbilimsel araştırmayla" (GS 62,7;bkz.44,2;DV23;24;UR 4); - "inanlıların tinsel konularda içten duydukları kavrayışla" (DV8); "Tanrısal sözler ve onları okuyan kişi birlikte gelişirler" (Aziz Büyük Gregorius,hom.Ez.1,7,8); - "gerçeğin güvenilir karizmasını episkoposluk mirasıyla almış olanların vaazıyla" (DV8). 95 "Şu halde çok açık bir şekilde Kutsal Gelenek, Kutsal Kitap ve Kilise’nin Yetkili Kurulu, Tanrı’nın bilgelik dolu düzeniyle birbirleriyle öylesine bağlı ve öylesine dayanışma içindedirler ki, bu gerçeklerin hiçbiri diğerleri olmadan var olamaz ve hepsi birlikte, her biri kendi tarzında, tek Kutsal Ruh’un etkisiyle, ruhların esenliğine gerçekten katkıda bulunurlar." (DV10,3) ÖZET 96 Mesih İsa’nın havarilerine emanet ettiğini, havariler Kutsal Ruh’un esiniyle, Mesih’in görkemli dönüşüne kadar tüm kuşaklara vaazlarıyla ve yazıyla aktardılar. 97 "Kutsal Gelenek ile Kutsal Kitap, Tanrı sözünün biricik kutsal mirasını oluşturur" (DV10), gurbetteki Kilise onlarda bir aynada gibi, her türlü zenginliğin kaynağı Tanrı’yı seyreder. 98 "Doktriniyle, yaşamıyla, kültüyle Kilise inandığını ve kendinde olan her şeyi her kuşağa aktarmaya ve sürdürmeye çalışır." (DV 8) 99 İmanın doğaüstü niteliği sayesinde, Tanrı Halkının tümü Tanrısal Vahyin armağanını sürekli olarak almaya, onu daha derinlemesine anlamaya ve onu tam olarak yaşamaya devam eder. 100 Tanrı Sözü’nü resmi olarak yorumlama sorumluluğu yalnızca Kilise’nin Yetkili Kurulu’na ve bu Kurul ile düşünce birliği içinde bulunan papa ve episkoposlara emanet edilmiştir. 3. KONU Kutsal Kitap I. Mesih - Kutsal Kitabın Biricik Sözü 101 Tanrı insanlara kendini açınlamak için, iyilik göstererek onların anlayacağı dilde konuştu: "Nitekim, insanların konuştuğu dillerde ifade edilen Tanrı’nın sözleri, insan dili görünümü aldığı gibi, ebedi Baba’nın Kelâm’ı, güçsüz bedenimize bürünerek, insanlara benzer oldu." (DV13) 102 Kutsal Kitabın bütün sözleri arasında, Tanrı bir tek Söz, kendini bütünüyle söylediği biricik Kelâm’ını söylüyor: (Bkz.İbr1,1-3) Tanrı’nın aynı tek Sözü’nün bütün Kutsal Kitap’a yayılmış olduğunu, başlangıçta Tanrı’nın yanında Tanrı olan, zamana tabi olmadığından hecelere gereksinmesi olmayan, kutsal yazarların ağzında yankılanan aynı Kelâm olduğunu unutmayın. (Aziz Augustinus,psal.103,4,1) 103 Bu nedenle Kilise, Rab’bin Bedeni’ne nasıl saygı gösteriyorsa Kutsal Kitap’a da aynı saygıyı hep göstermiştir. Kilise Mesih’in Bedeni’nin ve Tanrı Sözü’nün Sofrasından alınmış yaşam Ekmeğini inanlılara sürekli olarak sunmaya devam ediyor. (Bkz.DV21) 104 Kilise besinini ve gücünü sürekli olarak Kutsal Kitap’tan almaktadır,(DV24) zira Kilise onda, yalnızca bir insan sözünü değil "ama gerçekte olduğu şeyi, yani Tanrı’nın Sözü’nü" (Bkz.1 Sel 2,13) benimsemektedir. "Nitekim, Kutsal Kitap’ta, Göklerde olan Baba evlatlarını sevgiyle karşılamakta ve onlarla konuşmaktadır." (DV 21) II. Kutsal Kitap gerçeği ve esini 105 Tanrı Kutsal Kitabın yazarıdır. "Kutsal Kitabın içindeki kitapların içeriği ve sunduğu Tanrısal olarak açınlanmış gerçek, Kutsal Ruh’un esiniyle yazılmıştır. "Kutsal Ana Kilisemiz, havarilerden gelen inançla, Eski ve Yeni Ahit içindeki kitapları bütün bölümleriyle kutsal ve Kilise yasalarına uygun kabul eder, zira, Kutsal Ruh’un esiniyle yazıldıklarından bunların yazarı Tanrı’dır ve bunlar oldukları gibi Kilise’nin kendisine aktarılmıştır." (DV 11) 106 Tanrı kutsal kitapların yazarlarını esinlemiştir. "Bu kutsal kitapların kaleme alınması amacıyla, Tanrı onlarda ve onlar aracılığıyla bizzat kendisi davranarak, kendi isteğine uygun olanı ve sadece bunu yazmaları için gerçek yazarlar olarak yeteneklerinden ve çabalarından tam olarak yararlanabileceği insanlar seçti." (DV 11) 107 Esinlenmiş kitaplar gerçeği öğretirler. "Madem ki bütün esinlenmiş yazarların iddiaları Kutsal Ruh’un iddiaları olarak kabul ediliyor, şu halde Kutsal Kitabın içindeki kitapların Tanrı’nın Kutsal Kitap’larda yazılmasını istediği esenliğimizle ilgili gerçeği tam olarak, doğrulukla, hatasız ve kesin bir şekilde yansıttığını belirtmemiz gerekir." (DV 11) 108 Bununla birlikte, Hıristiyanlık inancı bir "Kitap dini" değildir. Hıristiyanlık "yazılı ve dilsiz bir kelâmın değil, ama cisimlenmiş ve canlı Kelâm’ın" (Aziz Bernhard,hom.miss.4,11), Tanrı "Sözü"nün dinidir. Kutsal Kitap’ta yazılanların ölü harfler olarak kalmaması için, diri Tanrı’nın ebedi Sözü olan Mesih’in, "zihnimizi Kutsal Ruh aracılığıyla Kutsal Kitap’ı anlayabilecek şekilde açması" gerekti (Lk 24, 45). III. Kutsal Ruh, Kutsal Yazılar’ın yorumcusu 109 Kutsal Yazılar’da Tanrı insanla insan gibi konuşuyor. Kutsal Yazıları iyi yorumlamak için, yazarların gerçekten iddia ettikleri ile Tanrı’nın onların sözleriyle bize ne anlatmak istediğini iyice ayırmak gerekir. (Bkz.DV 12,1) 110 Kutsal yazarların niyetini çıkarabilmek için, onların kültürlerini ve içinde yaşadıkları koşulları, çağlarındaki "edebi türleri", o zamanki günlük konuşma, anlatım ve hissetme biçimlerini göz önünde bulundurmak gerekir. "Gerçek, değişik tarihsel, ya da peygamberce, ya da şiirsel, ya da daha başka türden metinlerde çok değişik biçimlerde sunulup ifade edilmiştir." (DV12, 2) 111 Kutsal Yazılar esinlenmiş olduklarından, öncekinden daha az önemli olmayan daha başka doğru yorumlama ilkesi vardır, bu ilke olmadan Kutsal Yazılar ölü harfler olarak kalırlar: "Kutsal Kitap, onu yazdıran aynı Ruh’un ışığı altında okunmalı ve yorumlanmalıdır." (DV12, 3) II. Vatikan Konsili, Kutsal Yazıları esinleyen Ruh’a uygun bir yorum için üç kriter belirtmektedir: (Bkz DV12, 3) 112 I. Önce "Kutsal Kitabın bütünlüğüne ve içeriğine" büyük özen gösterilmelidir. Kutsal Yazıları oluşturan kitaplar ne kadar farklı olsalar da Kutsal Yazılar, Mesih İsa’nın Paskalyası’ndan beri, Mesih’in merkezi ve kalbini oluşturduğu Tanrı tasarısının bütünlüğü nedeniyle tektir. (Bkz. Lk 24,25-27.44-46) "Mesih’in kalbi" sözcesi Kutsal Yazılara gönderme yapar. (Bkz.Mzm 22,15) Bu kalp İsa’nın acılarından önce kapalıydı, zira Kutsal Yazı anlaşılmazdı. Ne var ki Kutsal Yazı İsa’nın acılarından sonra anlaşılır oldu, zira bundan böyle Kutsal Yazı hakkında bilgi sahibi olanlar artık peygamberlerin dediklerinin ne şekilde yorumlanması gerektiğini ayırt ediyorlar. (Aziz Aquinolu Thomas,psal.21,11) 113 II. Daha sonra Kutsal Yazılar’ı "bütün Kilise’nin canlı Geleneği ışığında" okumak. Kilise Babalarının eski bir deyişine göre, Kutsal Yazılar parşömen üzerinde yazılmadan önce Kilise’nin yüreğinde yazılmıştı. Nitekim, Kilise Tanrı Sözü’nün canlı anısını Geleneğinde taşımaktadır ve Kilise’ye Kutsal Yazılar’ın tinsel yorumunu Kutsal Ruh vermektedir (" ... Kutsal Ruh’un Kilise’ye verdiği tinsel anlama göre" (Origenes,hom.in Lev.5,5)). 114 III. "İman benzeşimine" dikkat etmek. (Bkz. Rom 12,6) "İman benzeşimi" ile iman gerçeklerinin kendi aralarındaki ve Vahyin tüm projesindeki bağlantıyı anlıyoruz. Kutsal Yazılar’ın Anlamı 115 Eski bir geleneğe göre Kutsal Yazılar’da iki anlam ayırt edilir; edebi anlamı ve tinsel anlamı, bu sonuncu da alegorik, ahlâki ve anagojik anlamlara bölünür. Dört anlamın da derin uyumu Kutsal Yazılar’ın Kilise’deki tinsel değerini güven altına alır: 116 Sözcük anlamı. Bu, Kutsal Yazılar’daki sözlerle belirtilen ve doğru yorumlama kurallarını arayan yorumcu tarafından keşfedilen anlamdır. "Kutsal Yazılar’daki bütün anlamlar sözcüklere dayanır." (Aziz Aquinolu Thomas,s.th.1,1,10,ad1) 117 Tinsel anlam. Tanrı tasarısının bütünlüğü sayesinde, yalnız Kutsal Yazılar’daki metin değil, ama aynı zamanda sözünü ettiği gerçekler ve olaylar da işaret edilir. 1. Alegorik anlam. Olayları Mesih’teki anlamlarını bilerek daha derinden anlayabiliriz; şöyle ki, Kızıl Deniz’i geçiş Mesih’in zaferinin, buradan da Göksel Kudüs’ün anlamıdır. (Bkz.1Kor 10,2) 2. Ahlâki anlam. Kutsal Yazılar’daki olaylar bizi daha ahlâklı davranmaya götürmelidir. Onlar "bizi eğitmek amacıyla" yazılmışlardır (Bkz.İb 3-4,11) (1 Kor 10, 11).3. Anagojik anlam. Bizleri Vatanımıza götüren (Yunanca: anagoj) gerçekleri ve olayları ebedi anlamları açısından görmek de mümkündür. Böylelikle, Kilise yeryüzünde göksel Kudüs’ün işaretidir. (Bkz.Ap 21,1-22,5) 118 Bir Ortaçağ deyişi dört anlamın anlatımını şöyle özetler: Sözcük anlamı olayları, alegori hangisine inanılması gerektiğini, ahlâki anlam ne yapılması gerektiğini, anagoji de neye doğru yönelinmesi gerektiğini öğretir. 119 "Bu kurallara göre Kutsal Kitabın anlamına daha derinlemesine girmek ve onu daha iyi şekilde ortaya çıkarmak için çaba göstermek yorumcuların işidir, öyle ki, onların bir bakıma bilimsel çalışmaları sayesinde Kilise’nin yargısı olgunlaşsın. Çünkü Kutsal Kitap’ı yorumlama biçimiyle ilgili her şey sonunda Tanrı sözünü koruma ve yorumlama yetki ve görevini Tanrı’dan alan Kilise’nin yargısına tabidir." (DV12,3) Katolik Kilisesi otoritesi beni İncil’e inanmaya itmemiş olsaydı, İncil’e inanmazdım. (Aziz.Augustinus,fund 5,6) IV. Kutsal Kitapların Hepsi 120 Kilise, Kutsal Kitaplar listesinde hangi kitapların yer alması gerektiğini havarilerden gelen Geleneğe bakarak seçmiştir. (Bkz.DV 8,3) Bu tam listeye Kutsal Kitapların "Hepsi" denmiştir. Eski Ahit’te 46 kitap (Yeremya ve Mersiyeler kitapları bir kitap kabul edilirse o zaman 45) ve Yeni Ahit’te de 27 kitap vardır: (Bkz.DS179;1334-1336;1501-1504) Eski Ahit’te Yaratılış, Çıkış, Levililer, Sayılar, Tesniye, Yeşu, Hâkimler, Rut, Samuel’in iki kitabı, Kralların iki kitabı, Tarihler’in iki kitabı, Ezra ve Nehemya, Tobit, Yudit, Ester, Makabelerin iki kitabı, Eyüp, Mezmurlar, Süleyman’ın Meselleri, Vaiz, Ezgiler Ezgisi, Bilgelik kitabı, Sirak kitabı, İşaya, Yeremya, Yeremya’nın Mersiyeleri, Baruh’un kitabı, Hezekiel, Daniel, Hoşea, Yoel, Amos, Obadya, Yunus, Mika, Nahum, Habakkuk, Tsefanya, Haggay, Zakarya, Malaki. Yeni Ahit’te Matta’ya, Markos’a, Luka’ya, Yuhanna’ya göre İnciller, Havarilerin İşleri, Paulus’un Romalılara, Korintoslulara birinci ve ikinci, Galatyalılara, Efeslilere, Filippililere, Koloselilere, Selâniklilere birinci ve ikinci, Timoteos’a birinci ve ikinci, Titus’a, Filimon’a, İbranilere Mektupları, Yakup’un Mektubu, Petrus’un birinci ve ikinci Mektubu, Yuhanna’nın üç Mektubu, Yahuda’nın Mektubu ve Apokalypsis. Eski Ahit 121 Eski Ahit Kutsal Kitabın vazgeçilemez bir bölümünü oluşturur. Eski Ahit’in kitapları Tanrı tarafından esinlendirilmiş kitaplardır ve değerlerinden hiçbir şey yitirmemişlerdir, (Bkz.DV14) zira Eski Antlaşma hiçbir zaman geçersiz kılınmamıştır. 122 Nitekim, "Eski Ahit’in kutsal tasarısının başlıca var olma nedeni dünyanın kurtarıcısı Mesih’in gelişini hazırlamaktı". "Her ne kadar kusurlu ve eğreti şeyler içeriyorsa da", Eski Ahit’teki kitaplar Tanrı’nın esenlikli sevgisinin Tanrısal pedagojisine tanıklık etmektedirler: O kitaplarda Tanrı üzerine yüce bilgiler, insan yaşamı üzerine iyileştirici bilgelik, şahane dua hazineleri bulunmaktadır; onlarda ayrıca esenliğimizin gizi saklı durmaktadır. (DV15) 123 Hıristiyanlar Eski Ahit’e Tanrı’nın gerçek sözüymüş gibi saygı gösterirler. Kilise, Yeni Ahit’in Eskisini hükümsüz kıldığı düşüncesine daima şiddetle karşı çıkmıştır (Marcionizm). Yeni Ahit 124 "Her inanlının esenliği için Tanrısal bir güç olan Tanrı’ nın Sözü, Yeni Ahit kitaplarında ortaya çıkmakta ve gücü de onlarda eşsiz bir şekilde kendini göstermektedir." (DV17) Bu kitaplar bize Tanrı Vahyi’nin kesin gerçeğini vermektedir. Kitapların temel konusu cisimlenmiş Tanrı’nın Oğlu, Mesih İsa’ dır; Onun yaptığı işler, öğretisi, acıları ve yüceltilmesi, aynı zamanda Kutsal Ruh’un etkisi altındaki Kilisesinin başlangıcıdır. (Bkz. DV 20) 125 İnciller "Kurtarıcımız, cisimleşmiş Kelâm’ın yaşamı ve öğretisi üzerine şahane bir tanıklık örneği oluşturarak" (DV18) bütün Kutsal Kitabın kalbini oluştururlar. 126 İncillerin oluşumunda üç evre ayırt edilebilir: 1. İsa’nın yaşamı ve öğretisi. Kilise dört İncil’in kesin olarak "doğru olduğunu ve bu kitapların Tanrı’nın Oğlu İsa’nın, insanlar arasında yaşarken, göğe çıktığı güne kadar, insanların ebedi esenliği için gerçekten yapmış oldukları ve öğrettiklerine tamamen sadık kalarak onları aktardığını" tereddüt etmeden kabul eder. 2. Sözlü gelenek. "Havariler İsa’nın Göğe çıkışından sonra, İsa’ nın söylediklerini ve yaptıklarını, gerçek Ruhu ile aydınlanmış ve Mesih’in görkemli olaylarıyla eğitilmiş olarak aynı derin anlayışla dinleyicilerine aktardılar." 3. Yazılı İnciller. "Kutsal yazarlar, gerek ağızdan gerek yazılı olarak topladıkları birçok belge arasından seçtikleri bazı belegelerin özetini çıkararak, ya da Kiliselerin durumlarına göre açıklayarak bize İsa hakkında gerçek ve samimi şeyleri bırakmak amacıyla, bildiri biçimini koruyarak dört İncili oluşturdular." (DV19) 127 Dört biçimli İncil’in Kilise’deki yeri, azizler üzerinde her zaman yarattığı eşsiz çekiciliği ve litürjinin ona gösterdiği büyük saygı tartışılmaz: İncil metni kadar görkemli ve değerli, daha iyi bir doktrin yoktur. Rabbimiz ve Efendimiz Mesih İsa’nın sözleri ve davranışlarıyla öğrettiklerine bakın ve onları aklınızda tutun. (Aziz.Cesarie de jeune, Rich) Dualarım süresince benimle konuşan İncil’in tamamıdır; zavallı ruhuma gereken her şeyi onda buluyorum. İncil’de hep daha yeni ışıklar, gizli ve gizemli anlamlar bulup çıkarıyorum. (Lisieux"lü Therese,ms.autob. A83v) Yeni ve Eski Ahit'in bütünlüğü 128 Kilise, havarilerin zamanından beri, (Bkz.1Kor 10,6.11;,İbr 10,1Pet 3,21) ayrıca daha sonra sürekli olarak Geleneğinde, tipoloji sayesinde iki Ahit’teki Tanrı tasarısının bütünlüğünü açıkladı. Tipoloji, Eski Antlaşma altındaki Tanrı eserlerinde, Tanrı’nın cisimlenmiş Oğlunun kişiliğinde, zamanın bütünlüğünde gerçekleştirmiş olduğu önbelirtileri ayırt eder. 129 Şu halde Hıristiyanlar Eski Ahit’i ölen ve dirilen Mesih İsa’nın ışığı altında okurlar. Bu tipolojik okuma Eski Ahit’in tükenmeyen zengin içeriğini ortaya çıkarır. Tipoloji, Rabbimiz İsa’nın bizzat kendisi tarafından yeniden ileri sürülen Vahyin esas değerinin Eski Ahit’te bulunduğu gerçeğini unutturmamalıdır. (Mk 12,29-31) Zaten, Yeni Ahit de Eski’nin ışığı altında okunmalıdır. İlk Hıristiyan derslerinde buna sürekli olarak başvuruluyordu. (Bkz.1Kor 5,68,10,1-11) Eski bir deyişe göre, Yeni Ahit Eskisi’nde gizlidir, Eski ise Yeni’de açığa çıkmıştır: "Yeni Eski’de gizlidir ve Yeni Eski’yi açığa çıkarır." (Aziz.Augustinus,hept.2,73;bkz,73;bkz.DV16) 130 Tipoloji "Tanrı’nın herkeste her şey olduğu zaman" (1 Kor 15, 28) Tanrı tasarısını gerçekleştirmeye götüren dinamizmi belirtir. Örneğin, Ataların görevi ve Mısır’dan Çıkış, ara devreler olmalarına karşın Tanrı tasarısındaki gerçek değerlerini yitirmezler. V. Kilise’nin yaşamında Kutsal Kitabın yeri 131 "Tanrı Sözünün içinde taşıdığı güç ve kudret öylesine büyüktür ki, bunlar Kilise’nin destek noktasını ve güçlülüğünü, ayrıca Kilise’nin evlatları için, inançlarının gücünü, ruhlarının besinini, tinsel yaşamlarının sürekli ve arı kaynağını oluştururlar." (DV21) "Hıristiyanların Kutsal Kitap’a erişebilmeleri tamamen açık olmalıdır." (DV22) 132 "Kutsal Kitap üzerinde çalışma kutsal tanrıbiliminin ruhu olmalıdır. Vaaz, din dersi ve her türlü Hıristiyanlık eğitimi ya da litürjik söyleşi Tanrı Sözü’nü bildiren kişinin görevleri arasında en önemli yeri almalıdır; o kişi de Kutsal Kitap’ taki aynı sözden sağlıklı bir besin ve güçlülük bulur." (DV24) 133 Kilise bütün Hıristiyanları sürekli olarak ve özellikle Kutsal Kitap’ı sık sık okuyarak "Mesih İsa’yı tanımanın üstün değerini" (Fil 3, 8) elde etmeye çağırmaktadır. "Gerçekten de, Kutsal Kitap’ı bilmemek, Mesih İsa’yı tanımamak demektir" (DV25) (a. Jérome). ÖZET 134 "Kutsal Kitabın bütünü tek bir kitaptır ve bu tek kitap da Mesih İsa’dır, zira bütün Kutsal Kitap Mesih’ten söz eder, ve bütün Kutsal Kitap Mesih’te gerçekleşmektedir." (Hugues de saint-Victor,Noe2,8) 135 "Kutsal Yazılar Tanrı’nın Sözünü içermektedir ve bunlar esinlenmiş sözler olduklarından gerçekten Tanrı’nın Sözü’ dür." (DV24) 136 Tanrı, yazarları esinleyerek Kutsal Kitabı yazmalarını sağladığından Kutsal Kitabın yazarıdır; Tanrı onlarda ve onlar aracılığıyla davranır. Onların yazılarının esenlikli gerçeği hatasız bir şekilde dile getirdiğinin güvencesini de verir.(Bkz.DV11) 137 Kutsal Yazıların yorumu, her şeyden önce, Tanrı’nın esenliğimiz için kutsal yazarlar aracılığıyla ne açınlamak istediğine dikkat edilerek yapılmalıdır. "Kutsal Ruh’tan gelen ancak Kutsal Ruh’un yardımıyla tam olarak anlaşılabilir."(Origenes,hom.ın Ex.4,5) 138 Kilise Eski Ahit’in 46, Yeni Ahit’in de 27 kitabını esinlenmiş kitap olarak kabul eder ve onlara gereken saygıyı gösterir. 139 Dört İncil’in temel bir yeri vardır, zira Mesih İsa onların temel konusudur. 140 İki Ahitin bütünlüğü Tanrı tasarısının ve Vahyinin bütünlüğünden gelir. Eski Ahit Yeni Ahit’i hazırlar, Yeni Ahit de Eski Ahit’i tamamlar; ikisi de birbirlerini karşılıklı olarak aydınlatırlar; her ikisi de Tanrı’nın gerçek Sözü’dür. 141 Kilise, Kutsal Yazılara her zaman "Mesih İsa’nın Bedenine"(DV21) gösterdiği gibi büyük bir saygı göstermiştir: Bunların her ikisi de Hıristiyan yaşamını besler ve idare ederler. "Sözün adımlarımı aydınlatır, yolumun ışığıdır" (Bkz.İş 50,4) (Mzm 119, 105). ÜÇÜNCÜ BÖLÜM İnsanın Tanrı’ya yanıtı 142 "Görünmeyen Tanrı, engin sevgisinden insanlara dostları gibi hitap etmekte ve onları kendisiyle duygu ve düşünce birliğine girmeye davet etmekte ve onları bu birliğe kabul etmek için konuşmaktadır." (DV2) Bu davete uygun yanıt iman’dır. 143 İnsan imanla aklını ve iradesini tamamen Tanrı’ya tabi kılar. İnsan bütün varlığıyla Açınlayıcı Tanrı’ya rızasını gösterir. (Bkz.DV5) Kutsal Kitap insanın, kendisini açınlayan Tanrı’ya verdiği yanıta "iman itaati" der. (Bkz. Rom 1,5;16,26) 1. KONU İnanıyorum I. İman itaati 144 İmanda itaat (ob-audire) duyulmuş sözü özgürce benimsemek demektir, zira doğruluğu Gerçeğin kendisi olan Tanrı tarafından garanti edilmiştir. İbrahim, Kutsal Kitap’ta bu itaate gösterilen bir örnektir. Meryem Ana ise bu itaati gerçekleştiren en mükemmel örnektir. İbrahim - "inanlıların babası" 145 İbranilere Mektup, ataların imanına büyük övgüler düzerken, özellikle İbrahim’in imanı üzerinde duruyor: "İman sayesinde İbrahim, miras olarak alacağı ülkeye gitmek üzere çağrıldığı zaman Tanrı’nın sözünü dinledi ve nereye gideceğini bilmeden yola koyuldu" (Bkz. Yar 12,1-4) (İbr 11, 8). Vadedilen Topraklarda iman sayesinde yabancı bir gezgin gibi yaşadı. (Bkz.Yar 23,4) İman sayesinde, Sara da vaat edildiği üzere gebe kaldı. Son olarak İbrahim iman sayesinde biricik oğlunu kurban olarak sundu. (Bkz.İbr 11,17) 146 İbrahim, İbranilere Mektup’ta belirtilen iman tanımını bu şekilde gerçekleştiriyor: "İman, umut edilen şeylere güvenmektir, görünmeyen şeylerin varlığından emin olmaktır" (İbr 11, 1). "İbrahim Tanrı’ya iman etti ve böylece aklanmış sayıldı" (Bkz. Yar 15,6) (Rom 4, 3). Bu "güçlü iman" sayesinde (Rom 4, 20) İbrahim "iman edeceklerin hepsinin babası oldu" (Yar 15, 5) (Rom 4, 11. 18). 147 Eski Ahit, bu imanla belirtilen tanıklıklar bakımından zengindir. İbranilere Mektup, Ataların iyi tanıklıklarını gösteren örnek imanlarını övüyor (İbr 11, 2. 39). Ama yine de "Tanrı bizler için daha iyi bir yargı öngörmekteydi": "Yetkinliğe götüren imanımızın önderi" (İbr 11, 40; 12, 2) Oğlu İsa’ya inanma lütfu. Meryem Ana - "Ne mutlu inanmış olana" 148 Meryem Ana iman itaatini en yetkin biçimde somutlaştıran kişidir. Meryem Ana, melek Cebrail’in kendisine getirdiği müjdeyi ve vaadi "Tanrı’nın yapamayacağı hiçbir şey yoktur"a (Bkz. Yar 18,14) (Lk 1, 37) iman ederek kabul etti ve "Ben Rab’bin kuluyum, bana dediğin gibi olsun" diyerek rızasını gösterdi (Lk 1, 38). Elizabet onu şu sözlerle selamladı: "Rab’bin söylediği sözlerin gerçekleşeceğine inanan kadına ne mutlu" (Lk 1, 45). İşte bu inancı yüzünden tüm kuşaklar onu kutsanmış sayacaklar. (Bkz.Lk 1,48) 149 Tüm yaşamı boyunca ve hatta son denemede, (Bkz.Lk 2,35) oğlu İsa Haç üzerinde ölürken bile Meryem Ana’nın imanı sarsılmadı. Meryem Ana Tanrı sözünün gerçekleşeceğine olan inancını hiç yitirmedi. İşte bunun için, Kilise imanın en arı biçiminin Meryem Ana’da gerçekleştiğine inanıyor. II. "Kime inandığımı biliyorum" (2 Tim 1, 12) Tek Tanrı’ya inanmak 150 İman öncelikle insanın Tanrı’yı kişisel olarak benimsemesidir; aynı zamanda, bundan ayrılmaz olarak, Tanrı’nın açınladığı her gerçeğe özgürce rıza göstermektir. Hıristiyan imanı, Tanrı’yı kişisel olarak benimseme ve Onun açınladığı gerçeğe rıza gösterme demektir, bu, bir kişiye gösterilen imandan farklı bir şeydir. Tanrı’ya tamamen güvenmek ve Onun söylediği şeye kesin olarak inanmak iyi ve doğru bir şeydir. Böylesi bir imanı bir yaratığa duymak boş ve yanlış olur. (Bkz. Yer 17,5 6;Mzm 40, 5) Tanrı’nın Oğlu Mesih İsa’ya inanmak 151 Hıristiyan için, Tanrı’ya inanmakla, Tanrı’nın göndermiş olduğu ve kendisinden tamamen hoşnut olduğu sevgili Oğluna inanmak ayrılmaz bir bütün oluşturur (Mk 1, 11); Tanrı Kendisini dinlememizi söyledi. (Bkz.Mk 9,7) İsa da havarilerine şöyle dedi: "Tanrı’ya inanın, bana da inanın" (Yu 14, 1). Mesih İsa’ya inanabiliriz, çünkü O Kendisi Tanrı’dır, cisimlenmiş Kelâm’dır: "Tanrı’yı hiç kimse hiçbir zaman görmemiştir; Tanrı’yı, Baba’nın bağrında bulunan ve kendisi Tanrı olan biricik Oğul tanıttı" (Yu 1, 18). Çünkü "Baba’yı O görmüştür" (Yu 6, 46), yalnız O tanımış, Onu açınlayabilecek de tek Odur. (Bkz.Mt 11,27) Kutsal Ruh’a inanmak 152 Ruh’unu benimsemeden Mesih İsa’ya inanılamaz. İsa’ nın kim olduğunu insanlara açınlayan Kutsal Ruh’tur. Çünkü "Kutsal Ruh’un etkisi olmadan hiç kimse ‘İsa Rab’dir’ diyemez" (1 Kor 12, 3). Ruh "her şeyi, Tanrı’ya ilişkin derinlikleri bile araştırır ( ... ) Tanrı’ya ilişkin konuları da Tanrı Ruhu’ndan başka kimse bilemez" (1 Kor, 10-11). Yalnız Tanrı Tanrı’yı tamamen tanıyabilir. Kutsal Ruh’a Tanrı olduğu için inanıyoruz. Kilise, Baba, Oğul ve Kutsal Ruh olan tek Tanrı’ya inancını durmadan resmen beyan etmektedir. III. İmanın nitelikleri İman bir lütuftur 153 Havari Petrus İsa’nın yaşayan Tanrı’nın Oğlu Mesih olduğunu söylediğinde, İsa Petrus’a bu sırrı ona "açanın insan (et ve kan) değil, Göklerdeki Babası" olduğunu açıklıyor (Bkz. Gal 1, 15; Mt 11, 25) (Mt 16, 17). İman Tanrı’nın bir armağanıdır, Onun tarafından insanın içine işleyen doğaüstü bir erdemdir. "İnsanın bu imanı gösterebilmesi için Tanrı’nın yardımına ve ince lütfuna olduğu kadar, Kutsal Ruh’un içsel yardımlarına da ihtiyacı vardır. Kutsal Ruh insan yüreğini etkileyerek, onun Tanrı’ya dönmesini, zihnin gözlerini açarak herkesin gerçeği benimseyip ona inanmasını sağlar." (DV 5) İman insana özgü bir eylemdir 154 İnsanın ancak Kutsal Ruh’un içsel yardımları ve lütfuyla inanması mümkündür. İnanmak aynı zamanda insana özgü bir eylemdir de. İnsanın Tanrı’ya güvenmesi ve Onun tarafından açınlanan gerçekleri benimsemesi, ne insan özgürlüğüne ne de insan aklına ters düşer. İnsanlar arası ilişkilerde de başka kişilerin kendi niyetleri ve kendileri hakkında söylediklerine inanmak ve onların karşılıklı duygu ve düşünce birliğine girmek için verdikleri sözlere güvenmek (örneğin, bir erkekle bir kadının evlendiklerinde olduğu gibi) insan onuruna ters düşmez. Öyleyse, "aklımızı ve irademizi, vahiy indiren Tanrı’ya imanla tam olarak tabi kılmamız ve bu şekilde Onunla samimi ilişki içine girmemiz" (I. Vatikan Kon: DS 3008) insan onurumuza hiç ters düşmez. 155 İmanda, insan aklı ve iradesi tanrısal lütufla işbirliği yapar: "İnanmak, Tanrısal gerçeği, Tanrı’nın lütfuyla harekete geçirilen iradenin buyruğu altında benimseyen aklın bir eylemidir." (A. Aquinolu Thomas, s. th. 2-2, 2, 9; bkz. I. Vatikan Kon: DS: 3010) İman ve akıl 156 İnanmanın nedeni açınlanan gerçeklerin doğal aklımıza anlaşılır ve gerçek olarak görünmeleri değildir. İnanıyorsak bu, "ne kendisini ne de bizi kandıramayacak ve vahiy indiren Tanrı’nın yetkisi yüzündendir". "Ama yine de imanımızın akla uygun olabilmesi için, Tanrı, Vahyinin dışsal kanıtlarına Kutsal Ruh’un içsel yardımlarının eşlik etmesini istedi." (Age. DS 3009) İşte bu nedenle Mesih’in ve azizlerin mucizeleri, (Bkz. Mk 16, 20; İbr 2, 4) Kilise’nin kutsallığı, propagandası ve peygamberlikleri, verimliliği ve oturmuşluğu; "bütün bunlar Vahyin herkesin aklına uydurulmuş bazı işaretleri ve imanın benimsenmesinin ‘hiç de aklın körükörüne yaptığı bir hareket’ olmadığını gösteren ‘inanılır gerekçeler’dir" (I.Vatikan Kon: DS 3008-3010). 157 İman kesindir, her türlü insani bilgiden daha kesindir, çünkü temeli yalan söyleyemeyen Tanrı’nın Sözü’ne dayanmaktadır. Kuşkusuz, açınlanan gerçekler insan aklına ve tecrübesine karanlık gelebilir, ama "Tanrısal ışığın sağladığı inanç doğal insan aklınınkinden daha büyüktür" (Aziz. Aquinolu Thomas, s.th. 2-2, 171, 5, obj.3). "On bin zorluk bir tek kuşku etmez." ( Newman, apol) 158 "İman anlamayı arar" (Aziz. Anselmo, prosl. proem): İnanlının iman ettiği Kişiyi tanımayı arzulaması ve o kişinin açınladığı şeyi daha iyi anlamaya çalışması imanın özünden gelir; daha derin bir bilgi gittikçe daha çok büyüyen bir sevgiyle daha büyük bir imanı da beraberinde getirir. İman sayesinde "yüreğin gözleri" Vahyin içerdiklerine, kısacası Tanrı tasarısı ve iman gizlerinin bütünlüğü üzerinde ve kendi aralarında ve açınlanan gizin merkezi olan Mesih’le olan bağlarının daha iyi anlaşılabilmesi için açılır. "Oysa, Vahyi daha anlaşılır kılmak için, Kutsal Ruh armağanlarıyla imanı durmadan daha yetkin kılmaya çalışır." (DV 5) A. Augustinus şöyle diyor: "Anlamak için inanıyorum ve daha iyi inanmak için anlıyorum." (Ser.43, 7, 9) 159 İman ve bilim. "İman akıldan üstün olduğu halde, aralarında hiçbir zaman gerçek bir uyumsuzluk söz konusu olamaz. Madem ki, gizleri açınlayan ve imanı veren aynı Tanrı insan ruhuna akıl yeteneğini verdi, bu nedenle ne Tanrı kendisini yadsıyabilir, ne de gerçek gerçeğe karşı durabilir." (I.Vatikan Kon: DS 3017) "Bunun içindir ki bilginin bütün alanlarında yöntemli araştırma, gerçekten bilimsel bir şekilde sürdürülmüşse ve ahlâki normları izlemişse, hiçbir zaman gerçek anlamda imana karşı olamaz: Din dışı gerçekler ve imanın gerçekleri köklerini aynı Tanrı’da bulur. Üstelik alçakgönüllülükle ve ısrarla nesnelerin sırlarını bulmaya çalışan kişi, bilincinde olmasa bile, varlıkları destekleyen ve onların varlıklarını sürdürmelerini sağlayan Tanrı eliyle bir bakıma yönlendirilir." (GS 36, 2 ) İman özgürlüğü 160 İmanın insana özgü olabilmesi için, "insanın Tanrı’ya isteyerek yanıt vermesi gerekir; öyleyse, hiç kimse kendisine rağmen iman etmesi için zorlanmamalıdır. İman eyleminin doğası gereği istemli bir niteliği vardır" ( DH 10: bkz. CIC, can. 748, 2). "Kuşkusuz, Tanrı insanı kendisine ruhta ve gerçekte hizmet etmesi için çağırmaktadır; bu çağrı insanı vicdanen bağlasa bile, onu zorlamaz. ( ... ) Bu en yüksek noktasıyla Mesih İsa’da göründü." (DH 11) Nitekim, Mesih İsa insanları imana ve din değiştirmeye davet etti, ama hiçbir zaman zorlamadı. "Gerçeğe tanıklık etti, ama kendisine karşı çıkanlara bunu zorla kabul ettirmeye kalkmadı. Onun Krallığı tüm insanları Kendisine çeken Haça gerilen İsa’nın sevgisi sayesinde yayılmaktadır ." (DH 11) İmanın gerekliliği 161 Mesih İsa’ya ve Onu esenliğimiz için Gönderene inanmak esenliği elde etmemiz için gereklidir. (Bkz. Mk 16,16; Yu 3,36; 6,40 e.a) "Çünkü iman olmadan ( ... ) Tanrı’yı hoşnut etmek imkânsızdır (İbr 11, 6), onsuz Tanrı’nın çocukları olunamaz, onsuz hiç kimse aklanamaz ve sonuna kadar dayanan (Mt 10, 22; 24, 13) ebedi yaşamı elde edecektir." (I.Vatikan Kon: DS 3012; bkz Trento Kon: DS 1532) İmanda sebat 162 İman Tanrı’nın insana karşılıksız verdiği bir armağandır. Bu eşsiz armağanı yitirebiliriz; Paulus Timoteus’u uyararak, "Bazıları temiz vicdanı bir yana itmekle iman konusunda battılar, sen imana ve iyi vicdana sahip olarak savaşların en iyisini sürdür ve kazan" (1 Tim 1, 18-19). Sonuna kadar imanda yaşamak, gelişmek ve sebat etmek için, imanı Tanrı Sözüyle beslememiz; Tanrı’ya imanımızı çoğaltması için yakarmamız gerekir; (Bkz. Mk 9,24; Lk 17,5,22,32) iman sevgiyle etkin olmalı (Bkz. Yak 2,14-26) (Gal 5, 6), umutla (Bkz. Rom 15, 13) taşınmalı ve Kilise’nin imanına yerleştirilmelidir. İman - ebedi yaşamın başlangıcı 163 İman bizlere bu dünyadaki ilerlememizin amacı olan Tanrı vizyonunun nurunu ve sevincini sanki önceden tattırır. Bizler o zaman Tanrı’yı yüz yüze (1 Kor 13, 12) olduğu gibi göreceğiz (1 Yu 3, 2). Şu halde iman ebedi yaşamın başlangıcıdır: İmanımızın kutsandığını tasarladığımızda, aynadaki yansıması gibi, imanımızın bir gün sahip olacağımızı garanti ettiği harika şeylere şimdiden sahipmişiz gibi görüyoruz. (Aziz.Basilios, spir. 15, 36; bkz. Aziz. Aquinolu Thomas, s. th. 2-2, 4, 1) 164 Şimdi ise (Tanrı’nın) açık vizyonunda değil de imana dayanarak yaşamaktayız (2 Kor 5, 7), ve Tanrı’yı bir aynadaki silik, kusurlu görüntüsü, ( ... ) ile tanımaktayız (1 Kor 13, 12). İnandığı Kişi’de aydınlanacak olan iman çoğu zaman zifiri karanlıktır. Denemeye tabi olabilir. İçinde yaşadığımız dünya imanın bize gösterdiğinden çoğu zaman çok uzaktır; yaşanan kötülük ve acılar, haksızlıklar ve ölüm İyi Haber’in tersini gösteriyor gibi görünebilir; imanı sarsabilir ve bu nedenle de bir ayartmaya dönüşebilir. 165 İşte böyle zamanlarda imanın tanıklarına yönelmemiz gerekir: İbrahim "umutsuz durumdayken umutla" iman etti (Rom 4, 18); Meryem Ana, "iman yolculuğunda" (LG 58) Oğlunun acılarını içinde duyarak Onun mezarına, "imanın gecesine" (II Jean Paul, RM 18) kadar gitti; "bizi çevreleyen onca tanık kalabalığı olduğuna göre, biz de her yükten ve bizi kolayca kuşatan günahtan sıyrılıp gözümüzü imanımızın öncüsü ve tamamlayıcısı İsa’ya dikerek bize sunulan yarışta durmadan koşmalıyız" (İbr 12, 1-2). 2. KONU İnanıyoruz 166 İman kişisel bir eylemdir: İnsanın açınlanan Tanrı girişimine özgürce verdiği yanıttır. Ancak iman tek başına yapılmış bir eylem değildir. Hiç kimse tek başına yaşayamadığı gibi tek başına da inanamaz. Hiç kimse kendi yaşamını kendisi vermediği gibi kendi imanını da kendi veremez. Nasıl ki inanan kişi imanını başkasından almışsa, aynı şekilde imanını başkasına aktarmalıdır. İsa’ya ve insanlara olan sevgimiz bizleri başkalarına imanımızdan söz etmeye iter. Her inanan, inanlılar zincirinin bir halkasıdır. Başkalarının imanı tarafından taşınmadan inanamam, ayrıca imanımla, başkalarının imanını taşımaya yardımcı olmaktayım. 167 "İnanıyorum" (Havarilerin İnaç İlkeleri Formülü): Her inanlı tarafından, özellikle de vaftiz sırasında, şahsen beyan edilen Kilise inancıdır. "Biz inanıyoruz" (İznik-İstanbul İnaç İlkeleri Formülü. Yunanca orijinal haliyle): Konsil’de toplanan episkoposların ya da genel olarak inanlıların litürjik toplantılarında dile getirdiği Kilise inancıdır. "İnanıyorum": Bu aynı zamanda imanıyla Tanrı’ya yanıt veren ve bize "İnanıyorum" ve "İnanıyoruz"u öğreten Anamız Kilise’dir. I. "Rab, Senin Kilisenin imanına bak" 168 Önce inanan Kilise’dir, böylece benim inancımı taşır, besler ve destekler. Önce Kilise her yerde Rab’bi açıkça söyler ("Kutsal Kilise bütün evrende Sen’in Rab olduğunu resmen beyan eder"), bunu Te Deum da terennüm edelim, onunla birlikte ve onda, bizler de açıkça "İnanıyorum", "İnanıyoruz" diyoruz. İmanı ve Vaftiz’le kazandığımız Mesih’teki yeni yaşamı Kilise aracılığıyla alırız. Romanum Rituale’de papaz vaftiz olacak adaya şöyle sorar: "Tanrı’nın Kilisesinden ne istiyorsun?" Yanıt: "İman." -"Peki iman sana ne verecek?" -"Ebedi yaşamı." ( OBA) 169 Esenlik sadece Tanrı’dan gelir; iman yaşamını Kilise aracılığıyla aldığımızdan, Kilise bizim Anamız olur: "Kilise’yi esenliğimizi sağlayan olarak değil de yeni doğuşumuzu gerçekleştiren anne olarak görürüz." (Faustus (Riezli), spir. 1, 2) Kilise Anamız olduğu kadar imanımızın eğiticisidir de. II. İmanın dili 170 Bizler formüllere değil, ama onların ifade ettikleri gerçeklere ve imanın "dokunmamıza" izin verdiklerine inanıyoruz. "İnanlının iman eylemi ifadeye takılıp kalmaz, (dile getirdiği) gerçeğin içindedir." (Aziz. Aquinolu Thomas, s. th. 2-2, 1, 2, ad 2) Bununla birlikte, bu gerçeklere, imanın dile getirilişi yardımıyla yaklaşırız. Bu dile getiriliş imanı aktarmaya ve ifade etmeye, imanı cemaat içinde törenle kutlamaya, onu benimsemeye ve onu gittikçe daha çok yaşamaya neden olur. 171 "Gerçeğin temel direği ve destekçisi olan Kilise" (1 Tim 3, 15) "kutsallara ilk ve son kez emanet edilmiş iman"ı (Yah 1, 3) sadakatle korur. Mesih’in Sözleri’nin anısını akılda tutan Kilise’dir. Havarilerin inancını kuşaktan kuşağa aktaran yine Kilise’dir. Çocuklarιna konuşmayı öğreten, bununla anlamayı ve iletişim kurmayı öğreten bir anne gibi Anamız Kilise, imanı anlamamız ve bizleri iman yaşamına sokmak için bize iman dilini öğretir. III. Bir tek iman 172 Yüzyıllar boyunca, onca dil, kültür, halk ve ulus arasında Kilise Rab İsa’dan aldığı, bir tek vaftizle aktarılan, tüm insanların bir tek Tanrısı ve Babası olduğuna olan sağlam ve içten inancı temelinde biricik imanını durmadan dile getirmeye devam etmektedir (Bkz. Ef 4,4-6). Lyonlu Ireneus tanık olduğu bu inancı şöyle ifade ediyor: 173 "Gerçekten, Kilise, dünyanın dört bir yanına dağılmış olmasına karşın havarilerden ve onların öğrencilerinden almış olduğu imanı (...) sanki tek bir evin içinde oturuyormuş gibi özenle korumakta, bir tek yürek ve bir tek ruha sahipmiş gibi ona inanmakta, onu vazetmekte, bir tek ağıza sahipmiş gibi ortak bir sesle onları aktarmakta ve öğretmektedir." (Haer. 1,10, 12) 174 "Zira, dünyada konuşulan birçok dil olmasına karşın, Geleneğin içeriği tek ve aynıdır. Ne Almanya’daki Kiliselerin, ne de İberya yarımadasındakilerin, ne Keltlilerin, ne Doğu’ dakilerin, ne Mısır’dakilerin, ne Libya’dakilerin ne de dünyanın göbeğindekilerin başka bir inancı ve başka bir Geleneği vardır..." (Age.) "Kilise’nin müjdesi doğrudur, sağlamdır, zira onda bütün dünyada bir tek esenlik yolu ortaya çıkmaktadır." 175 "Kilise’den aldığımız bu imanı özenle koruyoruz, zira, durmadan Tanrı’nın Ruhunun etkisiyle şahane bir vazoya konulmuş böylesine yüksek değerdeki bir miras, içinde bulunuğu vazoyu da gençleştirir."(Age., 3, 24, 1) ÖZET 176 İman, insanın bütünüyle açınlanan Tanrı’ya kişisel olarak katılımıdır. İman Tanrı’nın sözleri ve davranışıyla Kendisi hakkında yapmış olduğu Vahyi gerek akli gerek iradi olarak benimsemektir. 177 "İnanmak"ın şu halde çift kaynakçası vardır: Kişiye ve gerçeğe; gerçeği doğrulayan kişiye güven. 178 Tanrı; Baba, Oğul ve Kutsal Ruh’tan başka birine inanmamamız gerekir. 179 İman Tanrı’nın doğaüstü bir armağanıdır. İnanmak için insanın Kutsal Ruh’un içten yardımlarına ihtiyacı vardır. 180 "inanmak" insan kişiliğinin onuruna yakışır bilinçli ve özgürce yapılmış bir insani eylemdir. 181 "İnanmak’ bir kilise eylemidir. Kilise’nin imanı bizim imanımızdan önce gelir, imanımızı taşır ve besler. Kilise tüm inanlıların anasıdır. "Anası Kilise olmayanın Babası Tanrı olamaz."(Cyprianus, unit. eccl) 182 "Yazılı ya da aktarılan Tanrı sözünün içerdiği her şeye inanırız, Kilise bunlara Tanrısal vahiy olarak inanmamızı önerır. "’ (APF 20) 183 İman esenlik için gereklidir. Rab İsa’nın kendisi "İman edip vaftiz olan kurtulacak, iman etmeyen ise hüküm giyecektir" (Mk 16, 16) dedi. 184 "İman öbür dünyadaki mutluluğu tatma umududur." (Aziz. Aquinolu Thomas, comp. 1, 2) İKİNCİ ANABÖLÜM Hıristiyanlık inancının açıklaması (ikrarı) 185 "İnanıyorum" diyen, "İnandığımız şeye katıldığını" belirtir. İman birliği, herkes için kuralcı ve herkesi aynı imanda birleştirici ortak bir iman dilinin varlığını gerektirir. 186 Havarilerin Kilisesi başlangıcından beri, kendi imanını kısa ve kurallı formüllerle ifade etmiş ve aktarmıştır. (Bkz. Rom 10,9; 1 Kor 15,3-5 vb) Kilise kısa bir süre içinde, özellikle Vaftiz olacak adaylar için, imanının temel öğelerini tane tane belirtmiş ve organik bir halde özetlemek istemiştir: Bu iman sentezi insanların görüşlerine göre değil de, biricik iman öğretisini tam olarak vermek için Kutsal Kitabın içinden en önemli yerler derlenerek hazırlanmıştır. Yaban hardal tohumu nasıl ki, küçücük tohumunda çok sayıda dal içeriyorsa, aynı şekilde imanın özeti de birkaç sözle Eski ve Yeni Ahit’in içindeki gerçek dindarlık bilgisinin tümünü içermektedir. (Kudüslü Kirillos, catech. İll. 5, 12) 187 Bu iman sentezlerine "iman açıklamaları" denir, çünkü bunlar Hıristiyanların inançlarını özetler. Bunlara ilk sözleri "İnanıyorum"la başladığı için "Credo" da denir. Bunlara aynı zamanda "inanç ilkeleri (sembolleri)" de denir. 188 Yunanca symbolon kelimesi minnet ifadesi olarak sunulan parçalanmış bir nesnenin yarısı anlamına gelir (örneğin bir mühür). Parçalanan kısımlar birleştirilerek taşıyıcının kimliği saptanır. İnanç ilkeleri inanlılar arasındaki minnet, duygu ve düşünce birliğinin ifadesidir. Symbolon aynı zamanda bir özet, bir derleme, bir koleksiyon demektir. İman Özeti imanın temel gerçeklerinin derlenmesinden ibarettir. Din dersinin temel ve ilk kaynakçasını oluşturur. 189 İlk "iman beyanı" Vaftiz sırasında yapılır. "İnanç İlkeleri" öncelikle vaftiz inanç ilkeleridir. Zira kişi "Baba, Oğul ve Kutsal Ruh adına Vaftiz edilir" (Mt 28, 9), Vaftiz sırasında tane tane söylenen iman gerçekleri Kutsal Üçlü-Birlik’in üç Kişisi kaynak referans alınarak söylenir. 190 İnanç İlkeleri üç bölüme ayrılır: "Önce Üçlü-Birlik’in birinci Kişisi ve onun şahane eseri yaratılış; sonra Üçlü-Birlik’ in ikinci Kişisi ve Onun insanları kurtarışı; son olarak da kutlulaşmamızın ana kaynağı ve temeli olan üçüncü Tanrısal Kişi söz konusu edilir." (Catech. R1, 1, 3) "Bunlar vaftiz mührümüzün üç bölümünü oluşturur." (Aziz. İreneus, dem 100) 191 "Bu üç bölüm her ne kadar birbiriyle bağıntılı ise de, aynı zamanda birbirinden farklıdır. Çoğu zaman Kilise Babalarınca kullanılan bir karşılaştırmaya göre bunlara konular diyeceğiz. Nitekim, kol ya da bacaklarımızda, ayırt eden onları ayıran ve ayırt eden eklemler olduğu gibi, aynı şekilde, bu iman açıklamasında, özel ve farklı bir biçimde inanmamız gereken gerçeklere yerinde ve haklı olarak konu diyeceğiz." (Catech. R 1, 1, 4) Antik bir geleneğe göre, A. Ambrosius’un da doğruladığı gibi, Credo’da havarilerin sayısı ile havarilerden gelen imanın bütününü simgeleyen on iki konu bulunması adet haline gelmiştir. (Bkz. Symb. 8) 192 Yüzyıllar boyunca, farklı devirlerin ihtiyaçlarına yanıt veren inanç ilkeleri ya da açıklamaların sayısı çoktu: Farklı havarisel ve eski Kiliselerin İnanç İlkeleri Formülü, (Bkz. DS 1-64) A. Athanasius’un Quicumque İnanç İlkeleri Formülü, (Bkz. DS 75-76) bazı Konsillerin inanç ilkeleri formülleri (Toledo; (DS 525-541) Latran; (DS 800-802) Lyon; (DS 851861) Trento (DS 1862-1870)) ya da bazı Papalarınki, örneğin Fides Damasi gibi (Bkz. DS 7172) ya da VI. Paul’ün "Tanrı Halkının Credosu" [SPF] (1968). 193 Kilise yaşamının farklı evrelerinde hiçbir inanç ilkeleri formülü geçerliliği kalmamış ve boş olarak nitelendirilemez. Bunların hepsi yapılmış olan farklı özetler aracılığıyla günümüzde her zamanki imanımıza erişmeye ve onu derinleştirmeye yardımcı olur. İnanç ilkeleri formülleri arasında iki tanesinin Kilise yaşamında çok özel bir yeri vardır: 194 Havarilerin İnanç İlkeleri Formülü, haklı olarak havarilerin imanının sadık bir özeti olarak kabul edildiğinden böyle adlandırılmıştır. Roma Kilisesi’nin en eski vaftiz inanç ilkeleri özetidir. Üstünlüğü şundan ileri gelir: "Havarilerin en önde geleni olan Petrus’un başkanlığını yapmış olduğu ve ortak inancı dile getirmiş olduğu Roma Kilisesi’nin kabul ettiği inanç ilkeleri formülüdür." (Aziz. Ambrosius, symb. 7) 195 İznik-İstanbul İnanç İlkeleri Formülü’nün üstünlüğü ilk iki ökümenik Konsil (325 ve 381 tarihli toplantısında) alınmış kararlardan sonra çıkmış olmasıdır. Bugün bile hâlâ Doğu ve Batı’daki büyük Kiliselerin ortak inanç ilkeleridir. 196 İman konusundaki açıklamamız, Havarilerin İnanç İlkeleri Formülü’nün yani "en eski Roma din el kitabı" doğrultusunda olacaktır. Bununla birlikte açıklamamızı çoğu zaman daha açık ve daha ayrıntılı olan İznik-İstanbul İnanç İlkeleri Formülü’ne yapılan göndermelerle tamamlayacağız. 197 Vaftiz olduğumuz gün tüm yaşamımız "doktrinin kuralına emanet edildiğinde" (Rom 6, 17), yaşam veren imanımızın ilkelerini kabul etmiş oluruz. Credo’yu imanla söylemek, Tanrı Baba, Oğul ve Kutsal Ruh’la duygu ve düşünce birliğine girmek, aynı zamanda bize imanı aktaran ve bağrında inandığımız tüm Kilise’yle duygu ve düşünce birliğine girmek demektir: Bu İnanç İlkeleri tinsel damgadır, yüreğimizin meditasyonudur, daima hazır durumdaki korumadır, kuşkusuz, ruhumuzun hazinesidir. (Aziz. Ambrosius, symb. 1) Credo Hıristiyanlık İnanç İlkeleri Formülü İznik- İstanbul İnanç İlkeleri Formülü Görünen ve görünmeyen varlıkların Yaradanı, yeri ve göğü yaratan Herşeye Kadir Tanrı Baba’ya inanıyorum. Tanrı’nın biricik Oğlu tek Rab ve ezelde Baba’dan doğmuş olan Mesih İsa’ya inanıyorum. O Tanrı’dan gelen Tanrı, Nur’dan Nur, Gerçek Tanrı’dan Gerçek Tanrı’dır. Yaratılmış olmayıp, Baba ile aynı özdedir ve her şey onun aracılığıyla yaratılmıştır. Biz insanlar ve bizim kurtuluşumuz için gökten inmiş, Kutsal Ruh’un kudretiyle vücut bulmuş Bakire Meryem’den doğmuştur. Pontius Pilatus döneminde bizler uğruna çarmıha gerilmiş, acı çekerek ölmüş, gömülmüş ve Kutsal Kitaplarda yazıldığı gibi üçüncü gün sonra dirilmiş ve göğe çıkmıştır. Baba’nın sağında oturmaktadır. Dirileri ve ölüleri yargılamak amacıyla şanla yeniden gelecek ve hükümdarlığının sonu gelmeyecektir. Peygamberlerin ağzıyla konuşmuş olan Baba ve Oğul’dan çıkıp, Baba ve Oğul ile birlikte tapılan ve yüceltilen, hayatın kaynağı ve Rab olan Kutsal Ruh’a inanıyorum. Havarilere dayanan, Katolik (Evrensel) ve Kutsal olan tek Kilise’ye inanıyorum. Vaftiz olunarak günahların bağışlanacağını kabul ediyorum. Ölülerin dirilişini ve ebedi hayatı bekliyorum. Amin. Havarilerin İnanç İlkeleri Formülü Yeri ve göğü yaratan, her şeye gücü yeten Tanrı Baba’ya inanıyorum. Kutsal Ruh’un kudretiyle vücut bulmuş ve Bakire Meryem’den doğmuş Pontius Pilatus döneminde çarmıha gerilmiş, ölmüş ve gömülmüş, ölüler diyarına inmiş ve üçüncü gün ölüler arasından dirilmiş ve göğe çıkmış, Herşeye Kadir Tanrı Baba’nın sağında oturan, dirileri ve ölüleri yargılamak amacıyla yeniden gelecek biricik Oğlu Rabbimiz Mesih İsa’ya inanıyorum. Kutsal Ruh’a inanıyorum. Katolik (Evrensel) kutsal Kilise’ye, azizlerin birliğine, günahların bağışlanacağına, bedenin dirileceğine ve ebedi yaşama inanıyorum. Amin. ......... BİRİNCİ BÖLÜM Tanrı Baba’ya inanıyorum 198 İman beyanımız Tanrı’yla başlar, zira Tanrı her şeyin "İlk ve Sonuncusu" (İş 44, 6), Başlangıcı ve Sonu’dur. Credo Tanrı Baba ile başlar, zira Baba Kutsal Üçlü-Birlik’in Birinci Tanrısal Kişisi’dir; İnanç İlkelerimiz yerin ve göğün yaratılışı ile başlar, zira yaratılış Tanrı’nın bütün eserlerinin başlangıcını ve temelini oluşturur. 1. KONU "Yerin ve göğün Yaradanı Herşeye Kadir Tanrı Baba’ya inanıyorum" I. PARAGRAF Tanrı’ya inanıyorum 199 "Tanrı’ya inanıyorum": İman beyanının bu ilk doğrulaması aynı zamanda en temel olanıdır. İnanç İlkelerinin tümü Tanrı’dan söz eder, dünyadan ve insandan söz ediyorsa, bunu Tanrı’ya göre yapar. Credo’nun konularının hepsi, bütün emirler nasıl birinci emri açıkça bildiriyorsa aynı şekilde birinci konuyla ilişkilidir. Öteki konular bizim Tanrı’yı, Onun kendisini insanlara derece derece açınladığı gibi anlamasına daha çok yardımcı olmak içindir. "İnanlılar önce Tanrı’ya inandıklarını beyan ederler." (Catech. R. 1, 2, 2) I. "Tek bir Tanrı’ya inanıyorum" 200 İznik-İstanbul İnanç İlkeleri Formülü bu sözlerle başlar. Tanrı’nın tekliğine olan inancın kökü Eski Antlaşma’daki Tanrısal Vahye dayanır, Tanrı’nın tekliği, onun kadar önemli olan Tanrı’nın varlığı ile ayrılmaz bir bütün oluşturur. Tanrı Tektir: Tek bir Tanrı vardır: "Hıristiyanlık inancı, özü bakımından, tözü bakımından, doğası gereği tek bir Tanrı olduğunu söyler." (Age) 201 Tanrı seçtiği İsrail halkına Tek olduğunu açınladı: "Dinle, ey İsrail! Tanrımız Rab tek olan Rab’dir. Tanrımız Rab’bi tüm yüreğinle, tüm varlığınla, tüm gücünle seveceksin" (Tes 6, 4-5). Tanrı, peygamberleri aracılığıyla İsrail’i ve tüm ulusları Tek olan Kendisine dönmeye çağırır: "Ey dünyanın en uzak köşelerinde olanlar, hepiniz Bana yöneliniz ki kurtulasınız, zira Ben Tanrı’yım, başkası da yoktur ( ... ). Evet, her diz Benim önümde çökecek, her dil ‘Güç ve hak ancak Tanrı’dadır’ diyerek Benimle ant içecek" (Bkz. Fil 2, 10-11) (İş 45, 22-24). 202 İsa’nın kendisi de Tanrı’nın "tek Rab" olduğunu ve Onu insanın "tüm yüreğiyle, tüm canıyla, tüm aklıyla ve tüm gücüyle sevmesi" (Bkz Mk 12,29-30) gerektiğini söylüyor. İsa aynı zamanda Kendisinin de "Rab" (Bkz. Mk 12,35-37) olduğunu belirtiyor. İsa’nın Rab olduğunu söylemek Hıristiyan inancına özgü bir şeydir. Bu Tanrı’nın Tek olduğuna olan inanca ters düşmez. "Rab olan ve yaşam veren" Kutsal Ruh’a inanmak tek Tanrı’da hiçbir bölünme getirmez: Engin ve değişmez, anlaşılmaz, Herşeye Kadir ve sözle anlatılamaz Baba, Oğul ve Kutsal Ruh: Üç Kişisi, ama bir tek Özü, bir tek tözü ya da mutlak yalın Doğası olan bir tek gerçek Tanrı olduğuna kesin olarak inanıyor ve bunun doğru olduğunu açıkça söylüyoruz. (IV. Latran Kon: DS 800) II. Tanrı adını açınlıyor 203 Tanrı kendi İsrail halkına adını bildirerek kendisini açınladı. Ad kişinin özünü, kimliğini ve yaşamın anlamını ifade eder. Tanrı’nın bir adı vardır. Tanrı anonim bir güç değildir. Adını söylemek, kendini başkalarına tanıtmak demektir; şahsen adla çağrılabilmek, daha yakından tanınabilmek, erişilebilir kılınarak kendini bir bakıma vermek demektir. 204 Tanrı halkına derece derece ve farklı adlarla kendisini açınladı, Mısır’dan Çıkış’ın ve Sina’daki antlaşmanın eşiğindeyken Tanrı’nın Musa’ya yanar çalılıkta adını söylemesi Eski ve Yeni Antlaşma’daki temel vahyi ortaya çıkaran olaydır. Diri Tanrı 205 Tanrı Musa’yı kül olmadan, yanan bir çalılığın ortasından çağırarak ona "Ben atalarının, İbrahim’in Tanrısı, İshak’ ın Tanrısı ve Yakup’un Tanrısı’yım" (Çık 3, 6) dedi. Tanrı ataların Tanrısıdır, yolculukları sırasında onlara kılavuzluk ederek onları çağıran Kişidir. Tanrı onları ve onlara verdiği sözü unutmayan sadık ve merhamet duyan Tanrı’dır; onların soyundan gelenleri esaretten kurtarmaya geliyor. Tanrı zaman ve mekânın ötesinde Herşeye Kadir gücünü bu tasarısını gerçekleştirmek amacıyla ortaya koymayı isteyen ve bunu yapabilecek Kişidir. "Ben Var Olan’ım" Musa Tanrı’ya şöyle dedi: "İsrail oğullarını bulup onlara ‘Atalarınızın Tanrısı beni size gönderdi’ dersem, ama onlar da bana ‘Onun adı nedir?’ diye sorarlarsa, onlara ne diyeyim?". Tanrı Musa’ya şöyle dedi: "Ben Var Olan’ım", sonra ekledi "İsrail oğullarına beni sizlere ‘Var Olan’ gönderdi diyeceksin". ( ... ) Adım böylece kuşaktan kuşağa daima anılacaktır. (Çık 3, 1315). 206 Tanrı kendi gizemli YAHVE adını, "Ben Var Olan’ım" ya da "Ben Var Olan Kişi’yim" ya da "Ben Var olan Ben’im" olarak açınlayarak kim olduğunu ve hangi adla çağrılması gerektiğini belirtmiş oldu. Tanrı’nın bu gizemli adı Tanrı gibi gizdir. Bu ad gerek açınlanmış bir ad gerekse söylenmemiş bir ad olduğundan, bu şekliyle kavrayabileceğimiz ya da söyleyebileceğimiz her şeyin sonsuz derecede üstünde olan Tanrı’nın ne olduğunu en iyi biçimde ifade etmektedir: Tanrı "saklı bir Tanrı’dır" (İş 45, 15), adı sözle ifade edilemez, (Bkz. Hak 13,18) Tanrı insanlara yakın olmuş Olan’dır. 207 Tanrı adını açınlayarak aynı zamanda geçmişte ["Ben atalarınızın Tanrısı’yım" (Çık 3, 6)] geçerli olduğu gibi gelecekte ["Seninle birlikte olacağım" (Çık 3, 12)] geçerli olan sadakatini de belirtmiş olmaktadır. Kimliğini "Ben’im" diye açınlayan Tanrı bu davranışı ile halkını kurtarmak amacıyla daima onun yanında olduğunu açınlamaktadır. 208 Tanrı’nın gizemli ve çekici varlığı karşısında insan kendi küçüklüğünün farkına varıyor. Yanar çalılığın önünde Musa çarıklarını çıkartıp Tanrı’nın Kutsallığı karşısında yüzünü örtüyor.(Çık 3,5-6) Üç kez kutsal olan Tanrı’nın Yüceliği karşısında İşaya şöyle diyor: "Vay başıma gelen, mahvoldum! Zira ben dudakları murdar olan biriyim" (İş 6, 5). İsa’nın yaptığı mucizeler karşısında Petrus da şöyle haykırıyor: "Rab, benden uzaklaş, zira ben günahkâr biriyim" (Lk 5, 8). Tanrı kutsal olduğundan Kendi önünde günahkâr olduğunu açıklayan insanı bağışlayabilir: "Öfkeme kapılmayacağım ( ... ) zira ben insan değil Tanrı’yım, ortanda Kutsal’ım" (Hoş 11, 9). Havari Yuhanna aynı şekilde şöyle diyecektir: "Yüreğimiz bizi suçlarsa, Tanrı’nın önünde yüreğimizi yatıştıracağız, çünkü Tanrı yüreğimizden büyüktür ve Tanrı her şeyi bilir" (1 Yu 3, 19-20). 209 İsrail halkı kutsallığına duydukları saygıdan dolayı Tanrı’nın adını ağza almazlar. Kutsal Kitabın okunuşu sırasında açınlanmış Tanrı adı yerine "Rab" (Adonay, Yunanca Kyrios) adı kullanılır. İsa’ nın Tanrılığı da sevinç çığlıkları arasında "İsa Rab’dir" sözleriyle dile getirilir. "Merhamet ve sevecenlik Tanrısı" 210 Tanrı’yı bırakıp altın öküze (Bkz Çık 32) tapmaya başlayan İsrail’in bu günahından sonra, Tanrı, Musa aracılığıyla sadık olmayan halkın arasında yürümeyi kabul ederek sevgisini gösterdi. (Bkz Çık 33,12-17) Yüceliğini görmek isteyen Musa’ya Tanrı şöyle yanıt veriyor: "Ben bütün iyiliğimi senin önüne sereceğim ve ‘YAHVE’ nin adını senin önünde ilan edeceğim": "YAHVE, YAHVE, merhamet ve sevecenlik Tanrısı, geç öfkelenen, inayeti ve sadakati çok olan’dır" (Çık 34, 5-6). Musa o zaman Rab’bi, bağışlayan bir Tanrı olarak kabul eder. (Bkz Çık 34,9) 211 "Ben’im" ya da "Odur" Tanrısal adları, insanların günah sadakatsizliklerine ve hak ettikleri cezaya karşın "inayetini binlere saklayan" (Çık 34, 7) Tanrı’nın sadakatini ifade eder. Tanrı "merhameti bol" (Ef 2, 4) biri olduğunu öz Oğlunu vererek açınladı. İsa hayatını bizleri günahtan kurtarmak için vererek Tanrısal adı Kendisinin taşıdığını belirtti: "İnsanoğlu’ nu yerden yukarı kaldırdığınız zaman benim "O Kişi" olduğumu anlayacaksınız" (Yu 8, 28). Tanrı tek VAROLAN’dır 212 Yüzyıllar boyunca İsrail inancı Tanrı adı açınlamasındaki zenginlikleri açmak ve derinlemesine incelemek fırsatını buldu. Tanrı tektir, Ondan başka Tanrı yoktur. (Bkz İş 44,6) Dünyayı ve tarihi aşar. Yeri ve göğü yaratan Odur: "Onlar yok olacak, ama Sen kalacaksın; hepsi bir giysi gibi eskiyecek ( ... ) ama Sen aynı kalacaksın, senin yıllarının sonu yoktur" (Mzm 102, 27-28). Onda "ne bir değişme, ne de gölge salan bir dönüş vardır" (Yak 1, 17). O her zaman için "var Olan’dır", işte bu şekilde O gerek Kendisine gerekse verdiği sözlere sadık kalır. 213 Sözle ifade edilemez "Ben Var Olan’ım" adının açınlaması tek Tanrı’nın VAROLDUĞU’nu içermektedir. Kutsal Kitabın Yetmiş kişilik Çevirmenler Kurulu tarafından çevirisi ve daha sonra Kilise Geleneği Tanrı adını İşte bu anlamda anladı: Tanrı her türlü yetkinliğin ve Varlığın başlangıcı ve sonu olmayan tamlığıdır. Oysa her yaratık varlığını ve elindekileri Ondan alır, varlığının aynısı olan tek Odur ve O Kendiliğinden Var Olan her şeydir. III. Tanrı "Var Olan Kişi"dir, Tanrı Gerçek ve Sevgi’dir 214 "Var Olan Kişi" olan Tanrı İsrail’e "inayet ve sadakat bakımından zengin Kişi olarak kendisini açınlar" (Çık 34, 6). Bu iki terim Tanrı adının zenginliklerini çok yoğun bir biçimde ifade etmektedir. Tanrı tüm eserlerinde teveccühünü, iyiliğini, inayetini, sevgisini gösterdiği gibi sadakatini, sebatını, gerçeğini de gösterir. "Sevgin ve gerçeğin için adını yüceltirim" (Bkz. Mzm 85,11) (Mzm 138, 2). Tanrı Gerçek’tir, çünkü "Tanrı nurdur, Onda hiç karanlık yoktur" (1 Yu 1, 5); havari Yuhanna’nın dediği gibi Tanrı "Sevgi"dir (1 Yuh 4, 8). Tanrı Gerçek’tir 215 "Senin sözünün ilkesi gerçektir; Senin adaletinin kararları ebedidir" (Mzm 119, 160). "Evet, Rab Tanrım, Sen Tanrı’ sın, sözlerin gerçektir" (2 Sam 7, 28); onun içindir ki Tanrı’ nın verdiği sözler hep gerçekleşir. (Bkz. Tes 7,9) Tanrı Gerçeğin kendisidir, sözleri yanıltamazlar. Onun içindir ki onun sözünün doğruluğuna ve sadakatine her konuda güvenilebilir. İnsanın günahının ve düşüşünün başlangıcı, ayartıcının bir yalanı üzerine Tanrı sözüne, tevecühüne ve sadakatine duyulan kuşku olmuştur. 216 Yaratılış düzenini ayarlayan ve dünyayı yöneten Tanrı gerçeği ve Onun bilgeliğidir. (Bkz. Bil 13,1-9) Tanrı yeri ve göğü (Bkz. Mzm 115,15) tek başına yarattı, yaratılmış her şeyle Kendisi arasındaki ilişki hakkında bilgiyi de ancak O verebilir. (Bkz. Bil 7, 17-21) 217 Tanrı kendini açınladığı zaman da gerçektir: Tanrı’dan gelen öğreti "bir gerçek doktrinidir" (Mal 2, 6). Tanrı Gerçeğe tanıklık etmesi için Oğlunu dünyaya gönderdi (Yu 18, 37): Biliyoruz ki, Tanrı’nın Oğlu gelmiş ve gerçek Olan’ı tanımamız için bize anlama gücünü vermiştir (Bkz. Yu 17, 3) (1 Yu 5, 20). Tanrı Sevgi’dir 218 İsrail, tarihi boyunca, Tanrı’nın tüm halklar arasından onu seçmesinin ve kendisini ona açınlamasının bir tek nedeni olduğunu keşfetti: Karşılık beklemeyen sevgisi. (Bkz. Tes 4, 37; 7, 8; 10, 15) İsrail, peygamberleri sayesinde, Tanrı’nın kendisini kurtarmaya (Bkz. İş 43,17) ve kendisinin günahlarını ve sadakatsizliklerini bağışlamaya sürekli devam ettiğini anladı. (Bkz. Hoş 2) 219 Tanrı’nın İsrail’e duyduğu sevgi bir babanın oğluna duyduğu sevgiyle kıyaslanabilir (Hoş 11, 1). Bu sevgi bir annenin çocuklarına duyduğu sevgiden daha güçlüdür. (Bkz İş 49, 1415) Tanrı halkını bir kocanın sevgili eşini sevmesinden daha çok sever; (Bkz İş 62, 4-5) bu sevgi en kötü sadakatsizliklerin bile üstesinden gelecektir; (Bkz. Hez 16; Hoş 11) bu sevgi Tanrı’ya en değerli armağanını verdirecektir: "Tanrı dünyayı o kadar çok sevdi ki, biricik Oğlunu verdi" (Yu 3, 16). 220 Tanrı sevgisi "ebedi"dir (İş 54, 8): "Dağlar yerinden oynayabilir, tepeler sarsılabilir, ama Sana olan sevgim bitmeyecektir" (İş 54, 10). "Seni ebedi bir sevgiyle sevdim; bundan dolayı inayetle Seni kendime çektim" (Yer 31, 3). 221 Havari Yuhanna daha ilerde şunu diyecektir: "Tanrı Sevgi’dir" (1 Yu 4, 8. 16): Tanrı’nın Varlığı Sevgidir. Zamanı geldiğinde Tanrı biricik Oğlunu ve Sevgi Ruhunu göndererek en gizli sırrını açınlamış oldu. (Bkz. 1 Kor 2,7-12; Ef 3, 9-12) Tanrı’nın Kendisi ebedi bir sevgi alışverişi içindedir: Baba, Oğul ve Kutsal Ruh, bizim de buna katılmamızı sağladı. IV. Tek Tanrı’ya olan inancın önemi 222 Tek Tanrı’ya inanmak ve Onu tüm varlığıyla sevmek tüm yaşamımız için çok büyük sonuçlar getirir: 223 Bu Tanrı’nın büyüklüğünü ve yüceliğini tanımak demektir: "Evet, Tanrı bütün bilgimizi aşacak kadar büyüktür" (Ey 36, 26). Bu nedenle ilk olarak Tanrı’ya hizmet edilmelidir. (Aziz. Jeanne d’Arc, dictum) 224 Bu şükran içinde yaşamak demektir: Tanrı tekse, bizdeki her şey ve sahip olduğumuz her şey Ondan gelmektedir: "Ondan almadığın ne var ki?" (1 Kor 4, 7). "Rab’bin bana yaptığı iyilikleri nasıl ödeyeceğim?" (Mzm 116, 12). 225 Bu tüm insanların gerçek onurunu ve birliğini tanımaktır: Herkes "Tanrı’nın suretinde ve benzeyişinde yaratıldı" (Yar 1, 26). 226 Bu yaratılmış şeylerden iyice yararlanmak demektir: Tek Tanrı’ya inanmak bizleri O olmayan her şeyden, bu bizi Ona yaklaştırdığı oranda yararlanmaya, Ondan uzaklaştırdığı oranda da kopmaya yöneltir. (Bkz. Mt 5,29-30; 16, 24; 19, 23-24) Tanrım ve Rabbim, Seni benden uzaklaştıran her şeyi benden al. Tanrım ve Rabbim, Seni bana yaklaştıran her şeyi bana ver. Tanrım ve Rabbim, beni benden kurtar ki, kendimi Sana verebileyim. (Aziz. Nicolas de Flüe, dua) 227 Bu her durumda Tanrı’ya güvenmek demektir, felâketler içinde bile Avilalı Azize Teresa’nın bir duası bunu çok güzel anlatıyor: Hiçbir şey seni huzursuz kılmasın / Hiçbir şey seni korkutmasın Her şey geçiyor / Tanrı değişmeden kalır Sabreden her şeyi elde eder / Tanrı’ya sahip olanın Hiçbir eksiği yoktur / yalnızca Tanrı ona yeter. (Poes. 30) ÖZET 228 "Dinle İsrail, Tanrımız olan Rab, Tek Rab’dir ... " (Tes 6, 4; Mk 12, 29) "Yüce Varlığın doğal olarak tek olması, yani eşsiz olması gerekir. ( ... ) Tanrı tek değilse, Tanrı değildir."(Tertülyanus, marc. 1, 3-4. A. Augustinus, serm. 52, 6, 16) 229 Tanrı’ya olan inancımız, bizlerin ilk başlangıcımız ve nihai akıbetimiz olan Tanrı’ya dönmemizi sağlar, hiçbir şeyi Onun yerine koymamayı ve hiçbir şeyi Ona tercih etmemeyi gerektirir. 230 Tanrı kendisini açınlayarak sözle anlatılamaz giz olarak kalmaya devam eder; "Onu anlamış olsaydın, o zaman Tanrı Tanrı olmazdı." (Aziz. Augustinus. serm 52, 6, 16) 231 İnandığımız Tanrı kendisini var olan Kişi olarak açınladı; Kendisini "inayet ve sadakat" bakımından zengin olarak tanıttı (Çık 34, 6). Onun Varlığı Gerçek ve Sevgi’dir. II. PARAGRAF Baba I. "Baba, Oğul ve Kutsal Ruh adına" 232 Hıristiyanlar "Baba, Oğul ve Kutsal Ruh adına" vaftiz edilirler (Mt 28, 19). Vaftiz olmadan önce adaylara Baba, Oğul ve Kutsal Ruh’a inanıp inanmadıkları sorulur, onlar da "inanıyorum" diye yanıt verirler: "Bütün Hıristiyanların inancı Kutsal Üçlü-Birlik’e (Aziz. Arslı Cesaire, symb) dayanır." 233 Hıristiyanlar Baba, Oğul ve Kutsal Ruh adına vaftiz olurlar, bunların adlarına (Bkz. 552’ de papa Vigilus’un 8 manseyonu: DS 415) vaftiz olmazlar; çünkü Herşeye Kadir Baba ve onun biricik Oğlu ve Kutsal Ruh bir tek Tanrı’dır: Çok Kutsal Üçlü-Birlik. 234 Çok Kutsal Üçlü-Birlik gizi, Hıristiyan yaşam ve imanının temel gizidir. Üçlü-Birlik Tanrı’nın Kendisindeki gizidir. Şu halde Üçlü-Birlik imanın tüm öteki gizlerinin kaynağı, onları aydınlatan ışıktır. "İman gerçekleri hiyerarşisinde" (DCG 43) en temel ve en önemli öğretidir. "Tüm esenlik tarihi tek ve gerçek Tanrı’nın, Baba, Oğul ve Kutsal Ruh’un kendisini açınladığı, günahtan uzaklaşan insanları kendisiyle barıştıran ve birleştiren yol ve yöntemlerin tarihinden başka bir şey değildir." (DCG 47) 235 Bu paragrafta Kutsal Üçlü-Birlik gizinin (I) hangi biçimde açınlandığı, Kilise’nin bu giz üzerindeki iman doktrinini nasıl kaleme aldığı (II), son olarak da, Oğul ve Kutsal Ruh’un Tanrısal görevleri aracılığıyla Tanrı Baba’nın nasıl, yaratılış, insanların kurtarılışı ve kutlulaştırma ile ilgili lütufkâr tasarısını gerçekleştirdiği (III) kısaca gözler önüne serilecektir. 236 Kilise Babaları Theologia ile Oikonomia terimlerini ayırt ederler, birinci terimle Tanrı-ÜçlüBirlik’in öz yaşamının gizini, ikinci terimle de Tanrı’nın Kendisini açınladığı ve yaşam ilettiği tüm eserlerini anlarlar. Theologia bize Oikonomia aracılığıyla açınlandı; buna karşılık tüm Oikonomia’yı da Theologia açıklar. Tanrı’nın eserleri Onun Kendisinde ne olduğunu açınlar; buna karşılık, öz Varlığı’nın gizi tüm eserlerin kavrayışını aydınlatır. Örnekseme yoluyla, insanlar arasında bu böyledir. Kişi eyleminde kendisini gösterir, bir kişiyi daha iyi tanıdıkça, onun eylemini daha iyi anlarız. 237 Üçlü-Birlik tam anlamıyla bir iman gizidir, "Tanrı’da saklı gizlerden biridir, yukardan açınlanmamış olsaydı bilinmeyecekti." (APF 16) Tanrı kuşkusuz kendi üçlü varlığının izlerini eseri olan yaratılışta ve Eski Ahit’teki Vahyinde bıraktı. Ama Kutsal Üçlü-Birlik gibi Varlığı’nın özünün gizine sadece akıl yoluyla ve hatta Tanrı’nın Oğlunun cisimleşmesinden ve Kutsal Ruh’un misyonundan önceki İsrail inancıyla ulaşmak mümkün değildir. II. Tanrı’nın Üçlü-Birlik olarak açınlanması Oğul tarafından açınlanan Baba 238 Tanrı’ya "Baba" olarak yakarılması birçok dinde bilinen bir şeydir. Tanrısallık çoğu zaman "tanrıların ve insanların babası" olarak kabul edilir. İsrail’de, Tanrı dünyanın Yaradanı ve Baba olarak bilinir. (Bkz. Tes 32,6;Mal 2,10) Tanrı "ilk-doğan oğlu" İsrail’e armağan ettiği Kutsal Yasa ve onunla yaptığı antlaşma yüzünden de Baba’dır (Çık 4, 22). Tanrı İsrail kralının Babası olarak çağrılır. (Bkz. 2 Sam 7,14) Tanrı özellikle kendisinin sevgi dolu himayesinde bulunan yetimlerin, dulların ve "yoksulların Babası"dır. (Bkz Mzm 68, 6) 239 İman dili Tanrı’yı Baba olarak adlandırarak, özellikle iki görünümünü belirtir: Tanrı her şeyin başlangıcı ve aşkın otoritedir; aynı zamanda tüm çocuklarının üzerine titreyen sevgi dolu iyiliktir. Tanrı’nın bu babaca şefkati Tanrı’nın içtenliğini gösterir, Tanrı ile yaratığı arasındaki yakınlığı daha çok gösteren analık (Bkz. İş 66,13;Mzm 131,2) imajı ile de ifade edilebilir. İman dili İnsan için bir bakıma Tanrı’nın ilk temsilcileri olan ebeveynlerin tecrübelerine başvurur. Ama bu tecrübe bize ebeveynlerin yanılabilir olduğunu söylemektedir, ebeveynler o halde analık ve babalık imajlarını bozabilirler. Şurasını anımsatmakta yarar vardır, Tanrı cinsler arası farklılıkları aşar. Tanrı ne erkektir, ne kadın, Tanrı Tanrı’dır. Tanrı insani analık ve babalığı, (Bkz. Mzm 27,10) onların kaynağı ve ölçüsü (Bkz. Ef 3,14;İş 49,15) olmasına karşın aşar: Hiç kimse Tanrı kadar baba değildir. 240 İsa Tanrı’nın işitilmemiş bir anlamda "Baba" olduğunu açınladı: Tanrı sadece Yaradan olarak değil biricik Oğlu ile olan ilişkisinde ebediyen Baba’dır, karşılıklı olarak Oğul da Babası ile olan ilişkisinden dolayı Oğul’dur: "Oğul’u Baba’dan başka kimse tanımaz, Oğul’dan ve Oğul’un Baba’yı tanıtmayı dilediği kişilerden başkası da Baba’yı tanımaz" (Mt 11, 27). 241 Onun içindir ki havariler İsa’nın "başlangıçta Tanrı’nın yanında olan ve Tanrı olan Kelâm" (Yu 1, 1), "görünmeyen Tanrı’nın görüntüsü" (Kol 1, 15), "Tanrı’nın yüceliğinin parıltısı ve Onun varlığının öz görünümü" (İbr 1, 3) olduğunu söylerler. 242 Onlardan sonra, havarilerin geleneğini izleyen Kilise 325 yılındaki ilk ökümenik İznik Konsili’nde Oğul’un Baba ile "aynı özde" olduğunu kabul etti. 381’de İstanbul’da toplanan ikinci ökümenik Konsil, İznik’teki İnanç İlkeleri’nde yer alan bu ifadeyi koruyarak şöyle açıkladı: "Tanrı’nın biricik Oğlu, ezelde Baba’dan doğmuş, nurdan gelen nur, gerçek Tanrı’ dan gelen gerçek Tanrı, yaratılmış olmayıp, Baba ile aynı özdedir." (DS 150) Kutsal Ruh’la açınlanan Baba ve Oğul 243 İsa Paskalyası’ndan önce bir "başka Parakletos"u (Tesellici), Kutsal Ruh’u göndereceğini bildirdi. Yaratılıştan beri (Bkz. Yar 1,2) iş başında olan, eskiden "peygamberler aracılığıyla konuşan" (İznik-İstanbul Credo’su) Kutsal Ruh, bundan böyle havarileri eğitmek (Bkz. Yu 14,26) ve onları "tüm gerçeğe yöneltmek" (Yu 16, 13) amacıyla onların yanında ve içinde (Bkz. Yu 14,17) olacaktır. 244 Kutsal Ruh’un ebedi başlangıcı, dünya görevinde açınlanmaktadır. Kutsal Ruh havarilere ve Kilise’ye, Baba tarafından Oğul adına olduğu gibi, bir kez Babası’nın yanına döndükten sonra (Bkz. Yu 14,26; 15, 26; 16, 14) şahsen Oğul tarafından da gönderilir. İsa’nın yüceltilmesinden sonra (Bkz. Yu 7,39) Kutsal Ruh’un gönderilmesi Kutsal Üçlü-Birlik gizini tam olarak açınlamaktadır. 245 Kutsal Ruh’la ilgili havarilerden gelen inanç ilkesi 381’ de İstanbul’daki ikinci ökümenik Konsil’de açıklandı: "Hayatın kaynağı ve Rab olan Kutsal Ruh’a inanıyoruz; Kutsal Ruh Baba’dan gelir." (DS 150) Kilise bununla Baba’nın "Tanrılıktaki her şeyin kaynağı ve başlangıcı olduğunu" (638’deki VI. Toledo Kon: DS 490) kabul eder. Bununla birlikte Kutsal Ruh’un ebedi başlangıcı Oğul’un başlangıcı ile bağıntılıdır: "Üçlü-Birlik’in Üçüncü Kişisi olan Kutsal Ruh Tanrı’dır, Baba ve Oğul ile birdir ve Onlara eşittir, Onlarla aynı özde ve aynı doğadandır. ( ... ) Bununla birlikte, Kutsal Ruh sadece Baba’nın Ruhu değil, ama Baba ve Oğul’un Ruhu’dur" (675’teki XI. Toledo Kon: DS 527) denir. İstanbul Konsili Credosu şöyle der: "Ona Baba ve Oğul ile birlikte aynı şekilde tapılır ve O aynı şekilde yüceltilir." (DS 150) 246 Credo’nun Latin geleneği Kutsal Ruh’un "Baba ve Oğul’ dan (filioque) geldiğini" söyler. 1438’deki Floransa Konsili bu konuya açıklık getirmiştir: "Kutsal Ruh özünü ve varlığını hem Baba’dan hem Oğul’dan alır ve ezelden beri bir tek Ana Kaynaktan ve bir tek spirasyon hem Birinden hem de Ötekinden gelir ... Baba, Baba olma özelliği dışında sahip olduğu her şeyi, bizzat Kendisi biricik Oğluna, Onu doğurarak verir, Kutsal Ruh’un Oğul’dan gelmesini de, Oğul Kendisini ezelden beri doğuran Babası’ndan ezelden beri alır." (DS 1300-1301) 247 Filioque sözcüğü 381’deki İstanbul Konsili’nde açıklanan İnanç İlkeleri’nde yer almıyordu. Papa S. Leon, bunu eski Latin ve İskenderiye geleneklerine dayanarak, henüz Roma 381’deki İnanç İlkelerini 451’deki Kadıköy Konsili’nde tanıyıp kabul etmeden önce 447’de (Bkz. DS 284) dogmatik olarak ilan etmişti. Bu ifadenin Credo’ya girerek Latin litürjisinde kullanılması yavaş yavaş olmuştur (VIII. ve IX. yüzyıllar arası). Latin litürjisi ile İznik-İstanbul Credosu’na filioque sözcüğünün eklenmesi bugün bile Ortodoks Kiliseleri ile bir ayrılık nedenidir. 248 Doğu geleneği öncelikle Baba’nın Kutsal Ruh’a göre birinci kaynak niteliği üzerinde durur. Kutsal Ruh’un "Baba’dan çıktığını" (Yu 15, 26) aynı zamanda Kutsal Ruh’un Oğul aracılığıyla Baba’dan çıktığını (Bkz. AG 2) söyler. Batı geleneği ise önce Baba ile Oğul’un aynı özde olduklarını söyleyerek Kutsal Ruh’un Baba’dan ve Oğul’dan (filioque) geldiğini söyler. Bunu da "haklı ve mantıklı bir biçimde" (1439’daki Floransa Kon: DS 1302) ifade eder, çünkü Tanrısal kişilerin aynı özde olmalarındaki ebedi düzeni Baba’nın "başlangıcı olmayan başlangıç" (DS 1331) olarak Kutsal Ruh’un ilk kaynağı olmasını kapsar, ama aynı zamanda biricik Oğul’un Babası olarak, Onunla birlikte "Kutsal Ruh’un geldiği biricik ana kaynak"tır. (1274.’deki II. Lyon Kon: DS 850) Bu yerinde tamamlayıcı bilgi, katılaştırılmazsa belirtilen aynı giz gerçeğinde ifade edilen inanç benzerliğine dokunmaz. III. İman doktrininde Kutsal Üçlü-Birlik Üçlük Birlik dogmasının oluşması 249 Kutsal Üçlü-Birlik’in açınlanan gerçeği Hıristiyanlığın daha başından beri, özellikle de Vaftiz aracılığıyla yaşayan imanın köklerinde bulunuyordu. Bu inanç ifadesi vaftiz inancı kuralında, Kilise’nin duasında, din eğitiminde ve vaazda açıkça belirtilmektedir. Bu açık ifadeler esinleme tanıklıkları olarak havarilerin yazılarında, daha sonra da liturjilerde görülmektedir: "Rab Mesih İsa’nın lütfu, Tanrı’nın sevgisi ve Kutsal Ruh’un beraberliği hepinizle birlikte olsun" (Bkz. 1 Kor 12,4-6; Ef 4,4-6) (2 Kor 13, 13). 250 İlk yüzyıllar boyunca, Kilise gerek Üçlü-Birlik’e olan inanç anlayışını derinleştirmek gerek onu deforme edecek yanlış fikirlere karşı savunmak amacıyla bu inancını daha açık bir şekilde dile getirmeye çalıştı. Bu çalışma, Kilise babalarının dinbilimsel çalışmalarının yardımı ve Hıristiyan halkının inanç anlayışıyla desteklenen eskiden toplanmış Konsillerin görevleri arasında yer alıyordu. 251 Üçlü-Birlik dogmasının kaleme alınması amacıyla Kilise felsefe kökenli kavramlardan oluşan özel bir terminoloji geliştirmek zorunda kaldı: "Töz", "kişi" ya da "hipostaz", "ilişki" vb. Böyle davranarak imanı insan bilgeliğine tabi kılmadı, ancak bundan böyle insan aklıyla kavrayabileceğimizin çok ötesinde olan sözle anlatılamaz bir gizi belirtmeye çalışan bu terimlere işitilmemiş, yeni bir anlam kazandırdı. (APF 2) 252 Kilise "töz" terimini (bazen "öz" ya da "doğası") Tanrı varlığını tekliğinde belirtmek için; "kişi" ya da "hipostaz" terimini de Baba, Oğul ve Kutsal Ruh’un kendi aralarındaki gerçek farklılıklarını belirtmek için; "ilişki" terimini de aralarındaki farklılığın birbirlerine olan göndermelerde yattığını göstermek için kullanmaktadır. Kutsal Üçlü-Birlik dogması 253 Üçlü-Birlik tektir. Biz üç tanrı olduğunu değil, ama tek bir Tanrı’da üç kişi olduğunu söylüyoruz: "Eşözlü Üçlü-Birlik." (553’teki II. İstanbul Kon: DS 421) Tanrı’daki kişiler biricik tanrısallığı kendi aralarında paylaşmış değiller ama her biri tamamen Tanrı’dır: "Baba aynen Oğul gibi, Oğul aynen Baba gibi, Baba ve Oğul aynen Kutsal Ruh gibi bu gerçeğin kendisidirler, yani doğaları gereği tek Tanrı’dırlar." (675’teki XI. Toledo Kon: DS 530) "Her üç kişi de Tanrısal doğa, öz ve töz’dür." (1215’teki IV. Latran Kon: DS 804) 254 Tanrı’daki kişiler gerçekten birbirlerinden farklıdırlar. "Tanrı tektir ama yalnız değildir." (Fides Damasi: DS 71) "Baba", "Oğul", "Kutsal Ruh" sadece Tanrı varlığının kiplerini belirten adlar değillerdir, zira kendi aralarında gerçekten farklıdırlar: "Oğul olan kişi Baba değildir, Baba olan kişi de Oğul değildir, Kutsal Ruh olan kişi de ne Baba’dır ne Oğul." (675’teki XI. Toledo Kon: DS 530) Temellerinden gelen ilişkiler yüzünden birbirlerinden farklıdırlar: "Doğuran Baba’dır, Oğul doğan’dır, Kutsal Ruh gelen’dir." (1215’teki IV. Latran Kon: DS 804) Tanrı tekliği Üçlük’tür. 255 Tanrısal kişiler birbirlerine göre görecelidir. Çünkü Tanrı tekliğini bölmezler, kişilerin kendi aralarındaki gerçek farklılığın kaynağı sadece birbirlerine ilişkin ilişkileridir: "Kişilerin öznel adlarında, Baba Oğul’a ilişkindir, Oğul Baba’ya ilişkindir, Kutsal Ruh da her ikisine; bu üç kişiden ilişkiler göz önüne alınarak söz edildiğinde, bir tek öze ya da doğaya (675’teki XI. Toledo Kon: DS 528) inanılır." Nitekim, "ilişkide karşıtlık görülmeyen yerde (onlarda) her şey birdir" (1442’teki Floransa Kon: DS 1330). "Bu birlik nedeniyle, Baba bütünüyle Oğul’ dadır, bütünüyle Kutsal Ruh’tadır; Oğul bütünüyle Baba’dadır, bütünüyle Kutsal Ruh’tadır; Kutsal Ruh bütünüyle Baba’dadır, bütünüyle Oğul’dadır." (1442’teki Floransa Kon: DS 1331) 256 İstanbul’daki Hıristiyan adaylarına "Tanrıbilimci" olarak anılan Nazianzlı Aziz Gregorius şu Üçlü-Birlik imanını emanet ediyor: Her şeyden önce, Baba, oğul ve Kutsal Ruh’a olan inancımı, yani bu iyi mirası benim için koruyun. Her türlü zevki horgörmemi ve her türlü zorluklara katlanmamı sağlayan bu inanç için yaşadım ve mücadele ettim ve bununla öleceğim. Bugün bu inanç mirasını size emanet ediyorum. Bu inançla sizi şimdi suya sokup çıkaracağım. Bunu size yaşamınızın önderi ve yoldaşı olarak veriyorum. Size, Üçte Bir olarak var olan ve Üç’ü farklı bir biçimde içeren tek bir Tanrısallığı ve Gücü veriyorum. Töz ya da doğa aykırılığı olmayan, yükselten bir yüksek derecesi, alçaltan bir alçak derecesi olmayan Tanrılık. ( ... ) Bu üç sonsuzun sonsuz doğal uyumu. Her biri kendiliğinden göz önüne alınırsa tamamen Tanrı’dır ( ... ) Üçü birlikte göz önüne alınırsa Tanrı’dır ( ... ) Daha Birliği düşünmeye başlamadan Üçlük-Birlik görkeminde beni yıkıyor. Üçlü-Birlik’i düşünmeye daha başlamadan birlik yeniden içimi kaplıyor ... (Or. 40, 41) IV. Tanrı’nın yapıtları ve Üçlü-Birlik’e ait misyonlar 257 "Ey Üçlü-Birlik’in çokmutlu nuru, Ey esas Birlik!" (LH, hymne de vépres) Tanrı sonsuz mutluluk, ölümsüz yaşam, sönmeyen ışıktır. Tanrı Sevgidir: Baba, Oğul ve Kutsal Ruh. Tanrı mutlu yaşamının yüceliğini özgürce aktarmak istiyor. Tanrı’nın dünya daha yaratılmadan önce sevgili Oğlunda oluşturduğu, Mesih İsa aracılığıyla evlatları olalım diye bizi önceden belirlediği (Ef 1, 4-5) yani "evlat olma Ruhu" sayesinde (Rom 8, 15) Oğlunun suretini yeniden oluşturmak amacıyla yazdığı (Rom 8, 29) "lütufkâr tasarısı" işte budur (Ef 1, 9). Bu tasarı Üçlü-Birlik’e ait sevgiden hemen doğan "yüzyıllar öncesinden verilmiş bir lütuftur" (2 Tim 1, 910). Bu lütuf tüm yaratılış eserine, düşüşten sonraki tüm esenlik tarihine, Kilise misyonunun sürdürdüğü Oğul ve Kutsal Ruh’un misyonlarında yayılmaktadır. (Bkz. AG 2-9) 258 Tanrı’nın bütün tasarısı üç Tanrısal kişinin ortak eseridir. Bir tek ve aynı doğaya sahip olduğu gibi, Üçlü-Birlik’in çalışması da tek ve aynıdır. (Bkz. 553’teki II.İstanbul Kon: DS 421) "Baba, Oğul ve Kutsal Ruh yaratıkların üç ana kaynağı değil, biricik ana kaynağıdır." (1442’deki Floransa Kon: DS 1331) Bununla birlikte, her Tanrısal kişi ortak eseri kendi kişisel özelliğine göre yapmaktadır. Kilise, Yeni Antlaşma’ya (Bkz. 1 Kor 8,6) dayanarak "her şeyin bir Tanrı ve Baba sayesinde var olduğu, her şeyin bir Rab Mesih İsa için yaratıldığı, her şeyin bir Kutsal Ruh’ta olduğu" (II. İstanbul Kon: DS 421) bilinir. Özellikle Kutsal Ruh’un armağanı ve Oğulun cisimlenmesinin Tanrısal misyonları, Tanrısal kişilerin özelliklerini ortaya çıkarır. 259 Aynı zamanda kişisel ve ortak olan tüm Tanrı tasarısı Tanrısal kişilerin özelliklerini ve onların doğasını tanıtır. Tüm Hıristiyan yaşamı da Tanrısal kişilerin her biriyle, onları hiçbir suretle ayırmadan, birlik içinde olmak demektir. Baba’yı yücelten kişi, bunu Kutsal Ruh’ta Oğul aracılığıyla yapar; Mesih’i izleyen kişi, bunu Baba onu çektiği (Bkz. Yu 6,44) ve Kutsal Ruh onu devindirdiği (Bkz. Rom 8,14) için yapar. 260 Tüm Tanrı tasarısının nihai akıbeti, yaratıkların Çokmutlu Üçlü-Birlik’in tam birliğine girmesidir. (Bkz. Yu 17,21-23) Ama Çok Kutsal Üçlü-Birlik şimdiden bizim içimizde oturacaktır: "Beni seven sözüme uyacaktır, Babam da onu sevecektir, ona geleceğiz ve onu kendi konutumuz yapacağız" (Yu 14, 23): Ey Tanrım, taptığım Üçlü-Birlik, kendimi tamamen unutmama yardımcı ol ki, ruhum şimdiden sanki sonsuz yaşamdaymış gibi, hareketsiz ve sakin bir şekilde sende yerleşebilsin! Ey benim değişmez olanım, hiçbir şey huzurumu bozmasın ve beni senden ayırmasın, ancak geçen her dakika beni senin gizinin derinliklerine daha çok götürsün! Ruhumu yatıştır, onu cennetin, hoşnut kıldığın konutun ve dinlence yerin haline getir; orada seni hiçbir zaman yalnız bırakmayayım, orada tüm benliğimle, tam inançla senin yaratıcı faaliyetine kendimi vereyim. (Çokmutlu Elisabeth de la Trinité’nin duası) ÖZET 261 Çok Kutsal Üçlü-Birlik gizi Hıristiyan yaşamı ve imanının temel gizidir. Bunun bilgisini bize ancak Tanrı kendisini Baba, Oğul ve Kutsal Ruh olarak açınlayarak verebilir. 262 Tanrı’nın Oğlunun cisimlenmesi Tanrı’nın ebedi Baba olduğunu, Oğul’un Baba ile aynı özde olduğunu açınlar, kısacası Tanrı Onda ve Onunla birlikte aynı tek Tanrı’dır. 263 Baba tarafından Oğul adına (Bkz. Yu 14,26) ve Baba’nın yanındaki Oğul tarafından gönderilen Kutsal Ruh’un misyonu (Yu 15, 26) onlarla birlikte aynı tek Tanrı olduğunu açınlar. "Ona Baba ve Oğul ile birlikte aynı şekilde tapılır ve O aynı şekilde yüceltilir." 264 "Kutsal Ruh ilk ana kaynak olan Baba’dan gelir, Baba’nın Oğul’a olan ebedi armağanıyla, Baba ve Oğul’dan birlikte gelir." (Aziz. Augustinus, trin. 15,26, 47) 265 Baba, Oğul ve Kutsal Ruh adına Vaftiz olarak bu dünyada imanın karanlıkları içinde, ölümden sonra da ebedi nurda Çokmutlu Üçlü-Birlik’in yaşamını paylaşmaya davet edilmiş olduk. (Bkz. APF 9) 266 "Hıristiyan Katolik inancı, Üçlü-Birlik’te tek Tanrı’ya ve tek Tanrı’da Üçlü-Birlik’e, kişileri karıştırmadan ve kişileri cevherden ayırmadan inanmaktan ibarettir: Çünkü Baba’nın kişiliği ayrıdır, Oğul’un kişiliği ayrıdır, Kutsal Ruh’un kişiliği ayrıdır; ama Baba’nın, Oğul’un ve Kutsal Ruh’un Tanrılıkları bir, yücelikleri eşit ve krallıkları sonsuza dek ortaktır."(Symbolum "Quicumque") 267 Oldukları ile ayrılmaz olan Tanrısal kişiler, yaptıkları ile de ayrılmazlar. Ancak biricik Tanrısal çalışmada her biri Üçlü-Birlik’te kendilerine özgü şeyi ortaya çıkarırlar, özellikle Oğulun cisimlenmesinde ve Kutsal Ruh’un armağanındaki Tanrısal misyonlarda. III. PARAGRAF Herşeye Kadir 268 İnanç İlkelerinde Tanrı’nın Tanrısal niteliklerinden yalnızca Herşeye Kadirliği belirtilmiştir: Bunu söylemek yaşamımız için çok önemlidir. Bunun evrensel olduğuna inanıyoruz, zira her şeyi yaratan (Bkz Yar 1,1; Yu 1,3) Tanrı aynı zamanda her şeyi yönetebilir ve her şeyi yapabilir; sevgi doludur, çünkü Tanrı Babamızdır; (Bkz. Mt 6,9) gizemlidir, çünkü "güçsüzlükte tamamlandığında" (2 Kor 12, 9) onu ancak iman ayırt edebilir. (Bkz. 1. Kor 1,18) "O istediği her şeyi yapar" (Mzm 115, 3) 269 Kutsal Yazılar Tanrı’nın evrensel gücünü birçok kez dile getirirler. Tanrı’nın gücüne "Yakup’un Gücü" (Yar 49, 24; İş 1, 24), "orduların Rab’bi", "Güçlü, Yaman" (Mzm 24, 8-10) denir. Tanrı yer ve gökte Herşeye Kadirse (Mzm 135, 6), onları yarattığı içindir. Onun için imkânsız yoktur (Bkz. Yer 32, 17; Lk 1,37) ve eserini istediği gibi düzenler; (Bkz. Yer 27, 5) O düzenlemiş olduğu evrenin Rab’bidir, evren de tamamen Onun emrindedir; O tarihin Efendisidir; O yürekleri ve olayları istediği gibi yönetendir: (Bkz. Es 4, 17b; Mes 21, 1; Tob 13, 2) "Yüce gücün daima emrindedir, kim kolunun gücüne karşı gelebilir?" (Bil 11, 21). "Herkese acırsın, çünkü Sen her şeyi yapabilirsin" (Bil 11, 23) 270 Tanrı Herşeye Kadir Baba’dır. Kadirliği ve babalığı karşılıklı olarak birbirlerini aydınlatır. Nitekim, babalık Herşeye Kadirliğini bizim ihtiyaçlarımıza gösterdiği özen biçimiyle gösterir; (Bkz. Mt 6, 32) Herşeye Kadir Rab "Size Baba olacağım, sizler de benim oğullarım ve kızlarım olacaksınız" (2 Kor 6, 18), diyerek bizi evlatlığa kabul ettiğini belirtir; sonsuz merhametiyle, gücünü günahları özgürce bağışlayarak gösterir. 271 Tanrı’nın Herşeye Kadirliği hiçbir surette keyfi değildir: "Tanrı’da güç ve öz, irade ve akıl, bilgelik ve adalet tek ve aynı şeydir, öyle ki Tanrı iradesinde ya da Tanrı’nın bilge aklında olan her şey Tanrısal gücünde de olur." (Aziz. Aquinolu Thomas, s. th. 1, 25, 5, ad 1) Tanrı’nın görünüşteki güçsüzlüğünün gizi 272 Tanrı Baba’nın Herşeye Kadirliğine olan inanç, kötülük ve acı tecrübesiyle denemeye tabi tutulabilir. Tanrı kimi zaman yokmuş ve kötülüğe engel olmaktan acizmiş gibi görünür. Oysa, Tanrı Baba Kendi Herşeye Kadirliğini, en gizemli biçimde kötülüğü yenmiş olduğunu isteyerek alçalmasında ve Oğlunun dirilişinde gösterdi. Böylece, haça gerilmiş Mesih "Tanrı’nın gücü ve Tanrı’nın bilgeliğidir. Çünkü Tanrı’nın çılgınlığı insan bilgeliğinden daha üstün, Tanrı’nın zayıflığı insan gücünden daha güçlüdür" (1 Kor 1, 24-25). Tanrı Baba gücünün kudretinin aldığı görünümü biz inanlılar için Mesih’in Dirilişi’nde ve yüceltilmesinde gösterdi" (Ef 1, 1922). 273 Tanrı’nın Herşeye Kadirliği’nin gizemli yollarına yalnızca iman girebilir. Bu iman Mesih’in gücünü üzerine çekebilmek için kendi güçsüzlükleriyle övünür. (Bkz. 2. Kor 12, 9; Fil 4, 13) Bu iman konusunda Meryem Ana örnek bir model oluşturur. Meryem Ana "Tanrı için her şeyin mümkün olduğuna inandı" (Lk 1, 37). Meryem Ana, "Güçlü Olan, benim için büyük işler yaptı, Onun adı kutsaldır", (Lk 1, 49) diyerek Rab’bi yüceltti. 274 "Tanrı için hiçbir şeyin imkânsız olmadığı inancını ruhlarımıza derinden kazımak kadar hiçbir şey umudumuzu ve inancımızı pekiştirmez. Çünkü aklımızda yalnızca Tanrı’nın Herşeye Kadirliği düşüncesi bulunuyorsa, Credo’nun daha sonra bize sunacağı, en büyük, en anlaşılmaz, doğa yasalarının en üstündeki her şeyi aklımız hiç tereddüt etmeden ve kolayca bunları kabul edecektir." (Catech. R. 1, 2, 13) ÖZET 275 Adil kişi Eyüp ile birlikte "Sen Herşeye Kadirsin: Düşündüğün her şeyi gerçekleştirebilirsin" (Ey 42, 2) diyebiliriz. 276 Kilise, duasını Kutsal Kitap’a sadık kalarak, Tanrı için imkânsız bir şey yoktur’a kesin inanarak "Herşeye Kadir ve ebedi Tanrı’ya sunar" ("omnipotens sempiterne Deus ... ") (Yar 18, 14;Lk 1, 37; Mt 19, 26). 277 Tanrı Herşeye Kadirliği’ni bizleri günahlarımızdan döndürerek ve bizleri lütfuyla dostluğuna almakla gösterir: "Tanrı gücünü en iyi şekilde sen sabrettiğin ve acıdığın zaman gösterir ... " (MR, 26. Pazar yayarına) 278 Baba’nın bizi yarattığına, Oğul’un bizi kurtardığına, Kutsal Ruh’un bizi kutlulaştırdığına inanmadan Tanrı sevgisinin Herşeye Kadir olduğuna nasıl inanabiliriz? IV. PARAGRAF Yaradan 279 "Başlangıçta, Tanrı yeri ve göğü yarattı" (Yar 1, 1). Bu ulvi sözler Kutsal Kitabın başında yer alır. İnanç İlkeleri Formülü bu sözleri yeniden ele alarak, "görünen ve görünmeyen evreni", "yeri ve göğü yaratan" Herşeye Kadir Tanrı Baba’ya inandığını dile getirir. Şu halde önce Yaradan’dan sonra yaratılıştan, en son olarak da Mesih İsa’nın Tanrı’nın Oğlu olarak gelip bizleri ayağa kaldırdığı günaha düşüşten söz edeceğiz. 280 Yaratılış Mesih İsa’da yücelim noktasına ulaşan "Tanrı’ nın bütün kurtarış tasarılarının" temeli, "esenlik tarihinin başlangıcı"dır. (DCG 51) Buna karşılık Mesih’in gizi yaratılış gizini aydınlatan kesin ışıktır; "Başlangıçta Tanrı yeri ve göğü yarattı" (Yar 1, 1) sözüne göre sonu açınlamaktadır: Ta başlangıçtan beri Tanrı Mesih’te yeni yaratılışı öngörmektedir. (Bkz. Rom 8, 18-23) 281 Bu nedenle Paskalya Gecesi yapılan okumalar, Mesih’teki yeni yaratılışın kutlaması, yaratılış öyküsüyle başlar; bu, Bizans litürjisinde, büyük bayramların arifesinde her zaman birinci okumayı oluşturur. Eskilerin tanıklıklarına göre, Hıristiyan adaylarının vaftize hazırlanmalarında aynı yol izlenir. (Bkz. Ethérie, pereg. 46; Aziz. Austinus, catech. 3, 5) I. Yaratılış üzerine din görüşü 282 Yaratılış üzerine din görüşü çok önemlidir. Bu insan ve Hıristiyan yaşamının temelleri ile ilgilidir: Çünkü değişik zamanlarda yaşayan insanların her zaman kendilerine sorduğu "Nereden geliyoruz?" "Nereye gideceğiz?" "Kökenimiz nedir?" "Sonumuz ne olacak?" "Var olan her şey nereden geliyor ve nereye gidecek?" gibi basit sorulara yaratılış üzerine Hıristiyan dini görüşü açıklık getirmektedir. Başlangıç ve sonla ilgili iki soru birbirinden ayrılmazlar. Bunlar yaşamımızın anlamı ve yönlendirilmesi ve davranışımız konusunda sonuca götüren sorulardır. 283 Dünyanın ve insanlığın başlangıcı üzerine yapılan sayısız bilimsel araştırma kozmosun yaşı ve boyutları, canlıların nasıl oluştuğu, insanın yeryüzünde nasıl belirdiği üzerinde bizi epey bilgilendirdi. Bu buluşlar Yaradan’ın büyüklüğüne daha çok hayran olmamızı, eserlerinden dolayı ve bilim adamlarına ve araştırmacılara verdiği bilgelik ve akıl için Ona daha çok şükretmemizi gerektiriyor. Bu kişiler Süleyman ile birlikte şöyle diyebilirler: "Tüm varlıklarla ilgili bilgiyi bana veren Tanrı’dır, dünyanın nasıl kurulduğunu, öğelerin niteliklerini bana O öğretti ( ... ) çünkü onları yaratan Bilgelik bu konuda bana bilgi verdi" (Bil 7, 17-21). 284 Bu araştırmalara duyulan büyük ilgi, doğal bilimlere özgü alanı aşan başka bir düzendeki bir soru ile iyice desteklenir. Söz konusu yalnızca kozmosun maddi olarak ne zaman ve nasıl ortaya çıktığını, ya da insanın ne zaman ortaya çıktığını bilmek değil, ama böylesi bir başlangıcın anlamını keşfetmektir: Bir rastlantıyla mı, kör bir yazgıyla mı, anonim bir gereklilikten mi, yoksa iyi ve akıllı Tanrı denen aşkın bir Varlık tarafından mı yönetildiğidir. Dünya Tanrı’ nın iyiliği ve bilgeliğinden geliyorsa, öyleyse neden kötülük var? Kötülük nereden geliyor? Bunun sorumlusu kim? Bundan kurtulmak mümkün mü? 285 Hıristiyanlık yaratılış sorunu karşısında daha başlangıçtan beri kendi görüşünden farklı sorularla karşılaştırıldı. Böylelikle eski din ve kültürlerde yaratılış ile ilgili sayısız mitler görülür. Bazı filozoflar her şeyin Tanrı olduğunu belirtmiş olduklarından onlara göre dünya Tanrı’dır, ya da dünyanın evrimi, Tanrı’nın evrimidir (panteizm); başkaları da dünya Tanrı’nın, bu kaynaktan çıkıp yeniden ona dönen zorunlu bir türemesidir dediler; daha başkaları, sürekli birbirleriyle mücadele halindeki iki ebedi ana kaynağın İyilik ve Kötülük, Işık ve Karanlığın (düalizm, manikeizm) varlığını ileri sürdüler; bu kavramların bazılarına göre, bir düşüş sonucu ortaya çıkan dünya (en azından maddi dünya) kötüdür, şu halde dünya reddedilmeli ya da aşılmalıdır (gnos); başkaları dünyanın Tanrı tarafından yaratıldığını kabul ederler, ama aynen bir saatçinin saatini yaptıktan sonra onu kendi haline bıraktığı gibi (deizm); başkaları da dünyanın aşkın bir başlangıcı olduğunu hiçbir şekilde kabul etmezler, onlara göre dünya daima var olan maddenin bir tür oyunudur (materyalizm). Bütün bu kurgulara girişilmesi yaratılış sorununun evrensel ve sürekli gündemde kalan bir sorun olduğunu kanıtlamaktadır. Bunu araştırmak insana düşer. 286 Kuşkusuz insan aklı yaratılış sorununa bir cevap bulacak yeteneğe sahiptir. Nitekim, her ne kadar bu bilgi hata ile bozulmuş ve karartılmış olsa bile insan aklının (Bkz. DS 3026) yardımıyla Yaradan Tanrı’nın varlığı, Tanrı’nın eserlerine bakılarak kesinlikle bulunabilir. Onun içindir ki, iman bu gerçeğin kavranılabilir olmasında yardıma gelerek aklı aydınlatmaktadır: "İman sayesinde dünyaların Tanrı’nın bir sözüyle yaratıldığını, görülen şeylerin görülmeyenlerce oluşturulduğunu biliyoruz" (İbr 11, 3). 287 Yaratılış gerçeği insan yaşamı için çok önemlidir. Tanrı müşfikliğinde, Halkına bu konuda esenlikli ne varsa her şeyi açınladı. Her insanın Yaradan’dan aldığı (Bkz. Hİ 17, 24-29; Rom 1, 19-20) doğal bilgisi ötesinde, Tanrı İsrail’e yaratılış gizini derece derece açınladı. Ataları seçmiş olan O, İsrail’i Mısır’dan çıkardı, İsrail’i seçerek, ona biçim vererek yarattı, (Bkz. İş 43, 1) O kendisini yeryüzündeki bütün halkların sahibi, "yeri ve göğü" tek başına yaratan biri olarak açınlamaktadır (Mzm 115, 15; 124, 8; 134, 3). 288 Şu halde yaratılış vahyi ile Tanrı’nın Halkı ile yapmış olduğu tek antlaşmanın gerçekleşmesi ve vahyi birbirinden ayrılamaz. Yaratılış bu antlaşma için atılacak ilk adım olarak, Herşeye Kadir Tanrı’nın sevgisinin evrensel göstergesi olarak açınlandı. (Bkz. Yar 15, 5; Yer 3, 19-26) Yaratılış gerçeği peygamberlerin bildirilerinde daha kesin bir belirginlikle, (Bkz. İş 44, 24) litürjideki mezmurların terennümünde, (Bkz. Mzm 104) seçilmiş Halkın bilgelik konusundaki düşünüşlerinde (Bkz. Mes 8. 22-31) de ifade ediliyor. 289 Kutsal Yazı’da yaratılışla ilgili yazılmış olanlar arasında, Yaratılış Kitabı’nın ilk üç bölümünün önemli bir yeri vardır. Edebi açıdan bu metinlerin değişik kaynakları olabilir. Esinlenmiş yazarlar bu metinleri, yaratılış gerçeklerini, yaratılışın başlangıcı ve sonunun Tanrı’da olduğunu, Tanrı’nın düzeni ve iyiliği, insanın görevi, son olarak da günahın dramı ve esenlik umudunu ulvi anlatımlarıyla ifade etmek amacıyla Kutsal Kitabın başına, koymuşlardır. Mesih’in ışığı altında, Kutsal Yazı’nın bütünlüğünde ve Kilise’nin canlı Geleneğinde okunduğunda bu sözler yaratılışın başlangıcı ile ilgili gizlerin temel kaynağını oluştururlar: Yaratılış, düşüş, esenlik vaadi. II. Yaratılış - Kutsal Üçlü-Birlik’in eseri 290 "Başlangıçta, Tanrı yeri ve göğü yarattı": Kutsal Kitabın bu ilk sözlerinde üç şey belirtilmek isteniyor: Tanrı kendisinin dışında var olan her şeyin bir başlangıcı olmasını istedi. Yalnız Tanrı yaradandır ("yaratmak" fiilinin İbranice karşılığı olan bara’nın öznesi daima Tanrı’dır.) Var olan her şeyin bütünlüğü ("yer ve gök" ile ifade ediliyor) ona varlık veren Kişi’ye bağlıdır. 291 "Başlangıçta Söz vardı ( ... ) ve Söz Tanrı idi. ( ... ) Her şey Onun aracılığıyla var oldu, var olan hiçbir şey Onsuz olmadı." (Yu 1, 1-3). İncil Tanrı’nın her şeyi, Ebedi Kelâm’ı, sevgili Oğlu aracılığıyla yarattığını açınlıyor. Nitekim yerde ve gökte ( ... ) yaratılmış her şey Onda yaratıldı. Her şey Onun aracılığıyla ve Onun için yaratılmıştır. Her şeyden önce var olan Odur ve her şey varlığını Onda sürdürmektedir (Kol 1. 16-17). Kilise’nin imanı aynı şekilde Kutsal Ruh’un yaratıcı etkinliğini de kesin olarak doğrulamaktadır: Kutsal Ruh "yaşam vericidir" (İznik-İstanbul İnanç İlkelerie Formülü), "Yaratıcı Ruh’tur" (Veni, Creator Spritus), "her iyiliğin kaynağıdır" (Bizans litürjisi, Pentekost arifesi). 292 Eski Ahit’te ileri sürülen, Yeni Antlaşma’da açınlanmış olan, Oğul ve Ruh’un Baba’nınkiyle ayrılmaz bir bütün oluşturan yaratıcı etkinliği (Bkz. Mzm 33, 6; 104, 30; Yar 1, 2- 3) Kilise’nin din ilkelerinde açıkça belirtilmiştir: "Bir tek Tanrı vardır ( ... ): Tanrı Baba’dır, Tanrı Tanrı’dır, Tanrı Yaradan’dır, Tanrı Sahip’tir, Tanrı Düzenleyici’dir. Tanrı her şeyi Kendiliğinden yaptı, kısacası ‘elleri’ (A. İrenus, haer. 2, 30, 9) gibi olan Kelâm’ı ve Bilgeliği aracılığıyla", "Oğlu ve Ruhu aracılığıyla" (Age., 4, 20, 1) yaptı. Yaratılış Kutsal Üçlü-Birlik’in ortak eseridir. III. "Dünya Tanrı’nın yüceliği için yaratıldı" 293 "Dünya Tanrı’nın yüceliği için yaratıldı." (I. Vatikan Kon: DS 3025) Bu temel gerçeği Kutsal Yazılar ve Gelenek durmadan öğretir ve anar. A. Bonaventura diyor ki, Tanrı her şeyi "Yüceliğini artırmak için değil, bu Yüceliği göstermek ve aktarmak için yarattı." (Sent. 2, 1, 2, 2, 1) Çünkü Tanrı’nın yaratmak için iyiliğinden ve sevgisinden başka nedeni yoktur: "Sevgi anahtarı sayesinde eli varlıkları yarattı." (Aziz. Aquinolu Thomas, sent, 2, prol) Birinci Vatikan Konsili şu açıklamayı yapıyor: İyiliğinde ve herşeye kadir kudretiyle, kendi mutluluğunu artırmak ya da yetkinleşmek için değil, ama yetkinliğini yaratıklarına ihsan ettiği iyilikler aracılığıyla göstermek için, bu gerçek Tanrı, en özgür tasarısının bütünlüğünde, zamanın başlangıcında, maddi ve tinsel her yaratığı hiçten yarattı. (DS 3002) 294 Tanrı’nın iyiliğini göstermek ve aktarmak amacıyla dünya yaratıldı. Tanrı’nın Yüceliği bu sayede gerçekleşiyor. "Mesih İsa sayesinde Tanrı’nın evlatları olabilmemiz için kendi tasarısında bizleri önceden belirledi" (Ef 1, 5-6): "Çünkü Tanrı’nın Yüceliği, canlı insandır, insanın yaşamı ise Tanrı’yı görmektir: Yaratılış aracılığıyla Tanrı’nın vahyi yeryüzünde yaşayan varlıkların hepsine yaşam veriyorsa, Baba’nın Kelâm aracılığıyla kendini göstermesi Tanrı’yı görenlere ne kadar çok yaşam verecektir." (Aziz. İrenus, haer. 4, 20, 7) Yaratılışın nihai akıbeti her varlığın Yaradanı’nın hem kendi yüceliğini hem bizim mutluluğumuzu sağlayarak (AG 2) en sonunda "herkeste her şey" (1 Kor 15, 28) olacaktır. IV. Yaratılış gizi Tanrı bilgeliği ve sevgisi aracılığıyla yaratır 295 Tanrı’nın dünyayı bilgeliğine göre yarattığına inanıyoruz. (Bkz. Bil 9, 9) Bu herhangi bir zorunluluğun, kör yazgının ya da rastlantının sonucu değildir. Bunun, yaratıklarının kendi varlığına, bilgeliğine ve iyiliğine katılmalarını isteyen Tanrı’nın özgür iradesinden geldiğine inanıyoruz: "Çünkü her şeyi Sen yarattın, hepsi senin isteğinle yaratılıp var oldu" (Ap 4, 11). "Ey Rab, yapıtların ne çok ve büyük! bunların hepsini bilgeliğinle yaptın" (Mzm 104, 24). "Rab herkese karşı iyidir, Onun sevgisi tüm yaratıkları sarar" (Mzm 145, 9). Tanrı "hiçten" yarattı 296 Tanrı’nın yaratmak için ne herhangi bir yardıma ne de daha önce var olan bir şeye gereksinmesi vardır. (Bkz. Vatikan Kon: DS 3022) Yaratılış Tanrısal cevherin zorunlu bir yayılması da değildir. (Bkz. Vatikan Kon: DS 3023-3024) Tanrı özgürce "hiçten" (DS 800; 3025) yaratır: Tanrı eğer daha önceden de var olan bir maddeden dünyayı biçimlendirmişse bunda herhangi bir olağandışılık yoktur? Zanaatçı, kendisine bir malzeme verildiğinde, ondan istediğini yapar. Oysa Tanrı’nın gücü özellikle yapmak istediği şeyi yoktan var ettiğinde kendisini gösterir. (Antakyalı Aziz. Teofilos, autol., 2, 4) 297 Evrenin hiçten yaratılışı inancı Kutsal Kitap’ta vaat ve umut dolu bir gerçek gibi doğrulanıyor. Yedi oğlu olan bir anne çocuklarını dinşehidi olmaları için yüreklendiriyor: Rahmimde nasıl oluştuğunuzu bilmiyorum; size yaşam ve soluk veren ben değildim; her birinizi oluşturan elementleri ben düzenlemedim. İnsan soyunun ortaya çıkmasını sağlayan ve her şeyin başlangıcı olan, dünyayı Yaradan, Onun yasaları uğruna kendi yaşamınızı hiçe saydığınızda bağışlaması ile gerçekten size yeniden soluk ve yaşam verecektir ( ... ). Sana yalvarıyorum, evladım, dünyaya ve göklere bak; onların içindeki her şeye bak ve ortada hiçbir şey yokken Tanrı’nın onları yarattığını kabul et ve insan soyunun da aynı biçimde yaratıldığını bil. (2 Mak 7, 22-23. 28). 298 "Ölülere yaşam veren ve var olmayanı hiçlikten varlığa çağıran" (Rom 4, 17) Tanrı hiçten yaratabildiğine göre, Kutsal Ruh aracılığıyla günahkârlara, içlerinde temiz bir yürek yaratarak ruhlarına (Bkz. Mzm 51, 12) ve ölmüş olanları dirilterek bedenlerine yaşam verebilir. Tanrı madem ki, Sözüyle, karanlıklardan ışığı çıkardıysa, (Bkz. Yar 1, 3) imanı olmayanlara da iman ışığını verebilir.(Bkz. Kor 4, 6) Tanrı düzenli ve iyi bir dünya yarattı 299 Tanrı bilgelikle yaratmışsa, yaratılış düzenlidir: "Her şey ölçüsü, sayısı ve ağırlığı ile düzenlenmiştir" (Bil 11, 20). Tanrı’yla kişisel bir ilişki içine girmeye çağrılan Tanrı’nın suretinde yaratılan insana (Yar 1, 26) sunulan ve onun eline bırakılan yaratılış "Tanrı’nın görünmeyen sureti olan ebedi Kelâm"da (Kol 1, 15) ve Onun aracılığı ile yaratıldı. Aklımız Tanrısal Anlık’a katılarak, kuşkusuz pek büyük çaba harcamadan ve Yaradan’ın ve yarattıklarının (Bkz. Ey 42, 3) huzurunda saygı ve alçakgönüllülük ruhuyla Tanrı’nın yarattığı evrenle (Bkz Mzm 19, 25) ne demek istediğini anlayabilir. Tanrısal iyilikten çıkan yaratılış, bu iyiliğe katılır ("Ve Tanrı bunun iyi ( ... ) çok iyi olduğunu gördü": Yar 1, 4. 10. 12. 18.21. 31). Çünkü yaratılış insana sunulan Tanrı’ nın istediği bir lütuf, insana emanet edilen ve ayrılan bir mirastır. Kilise, birçok kez, fiziki dünya dahil yaratılışı savunmak zorunda kalmıştır. (Bkz. DS 286; 255-463; 800; 1333; 3002) Tanrı yaratılışı aşar ve onda mevcuttur 300 Tanrı yapıtlarının hepsinden sonsuz derece büyüktür: "Görkemin göklerin de üstündedir" (Bkz. Sir 43, 28) (Mzm 8, 2) "büyüklüğün sınırsızdır" (Mzm 145, 3). Ama O, var olan her şeyin ilk nedeni, yüce ve özgür bir Yaradan olduğu için yaratıklarının en derinlerinde bulunur: "Onda yaşıyor ve deviniyoruz; ve Onda varız" (Hİ 17, 28). A. Augustinus’un sözlerine göre Tanrı "içimizde varlığımızın en derinlerinde ve en üst bölgelerindedir" (Aziz. Augustinus, itiraf., 3, 6, 11). Tanrı yaratılışı korumakta ve taşımaktadır 301 Tanrı evreni yarattıktan sonra yaratığını kendi haline bırakmaz. Yaratığına yalnızca varlık ve yaşamı vermekle kalmaz, ama onu varlığında her an korur, ona devinim verir ve onu bitimine taşır. Bu Yaradan’a olan tam bağımlılığı kabul etmek bir bilgelik ve özgürlük, sevinç ve güven kaynağıdır: Evet, Sen var olan her şeyi seversin, yarattığın hiçbir şeyden tiksinti duymazsın; çünkü herhangi bir şeyden nefret etseydin, o şeyi yaratmazdın. Sen istememiş olsaydın bir şey nasıl varlığını sürdürebilirdi? Sen ortaya çıkmasına neden olmasaydın, bir şey nasıl korunurdu? Yaşamı seven Rabbim, sen her şeyi esirgeyensin; çünkü her şey senindir (Bil 11, 24-26). V. Tanrı tasarısını gerçekleştiriyor: İlahi takdir 302 Yaratılışın kendine özgü yetkinliği ve iyiliği vardır, ancak yaratılış Tanrı’nın ellerinden tamamlanmış olarak çıkmadı. Tanrı onu ulaşılması gerektiğini düşündüğü daha üstün bir yetkinliğe doğru bir ilerleme halinde yarattı ("in statu viæ"). Tanrı yarattığı evrenini yaptığı düzenlemeler aracılığıyla bu yetkinliğe doğru götürür. Bu düzenlemelere İlahi takdir denir: Tanrı takdiri ile "dünyanın bir ucundan öbür ucuna kadar gücünü göstererek, her şeyin iyi işlemesini sağlayarak" (Bil 8, 1) yaratmış olduğu her şeyi korur ve yönetir. Çünkü Tanrı’nın "gözleri önünde her şey çıplak ve açıktır" (İbr 4, 13), hatta yaratıkların özgün davranışlarının oluşturacakları bile. (I. Vatikan Kon: DS 3003) 303 Kutsal Kitabın tanıklığı geneldir: İlahi takdirin ilgisi somut ve dolaysızdır, dünyanın ve tarihin en küçük şeyinden tutun da en büyük olayına kadar her şeye ilgi gösterir, Kutsal kitaplar olayların seyrinde üzerlerine basa basa Tanrı’nın mutlak egemenliğini doğrularlar: "Tanrımız, yerde ve gökte istediği her şeyi yapar" (Mzm 115, 3); İsa da şöyle diyor: "Açtığını kimse kapatamayacak, kapadığını da kimse açamayacaktır" (Ap 3, 7); "İnsanın yüreğinde çok düşünce vardır, yalnızca Tanrı’nın tasarısı gerçekleşecektir" (Mes 19, 21). 304 Kutsal Kitabın başlıca yazarı olan Kutsal Ruh’un, çoğu zaman ikincil nedenlerden söz etmeden eylemleri Tanrı’ya mal ettiğini görüyoruz. Bu ilkel "bir konuşma biçimi" değil ama Tanrı’nın dünya ve tarih üzerindeki mutlak üstünlüğünü ve Beyliğini derin bir biçimde anımsatmak (Bkz. İş 10, 5-15; 45, 5-7; Tes 32, 39; Sir 11, 14) ve bu şekilde Ona olan güveni eğitmektir amaç. Mezmurlar bu güveni veren en büyük okuldur. (Bkz. Mzm 22, 32,35, 103, 138) 305 İsa çocuklarının en küçük ihtiyacını bile dikkate alan göksel Baba’nın takdirine bir evlat güveni duyulmasını istiyor: "Ne yiyeceğiz?, ne içeceğiz? ya da ne giyeceğiz? diyerek kaygılanmayın ( ... ). Göksel Babanız bütün bunlara ihtiyacınız olduğunu bilir. Siz her şeyden önce Tanrı’nın Egemenliğini ve doğruluğunu arayın, o zaman bütün bunlar size fazlasıyla verilecektir" (Bkz. Mt 10, 29-31) (Mt 6, 31-33). İlahi takdir ve ikincil nedenler 306 Tanrı kendi tasarısının yüce Efendisidir. Ama tasarısını gerçekleştirmek için yaratıkların yardımından da yararlanır. Bu bir zayıflık değil, Herşeye Kadir Tanrı’nın iyiliği ve yüceliğinin işaretidir. Çünkü Tanrı yaratıklarına yalnızca var olmalarını değil, kendi başlarına hareket etme onurunu da verir, ayrıca birbirlerinin ilke ve nedenleri olarak tasarısını gerçekleşmesinde katkıları olmasını da ister. 307 Hatta Tanrı insanlara yeryüzünü egemenliği altına alma ve idare etme sorumluluğunu vererek kendi ilahi takdirine özgürce katılabilmelerini sağlar. (Bkz. Yar 1, 26-28) Tanrı böylelikle yaratılış eserini tamamlayabilmek, ondaki uyumsuzluğu gidermek üzere insanlara kendisinin ve benzerlerinin iyiliği için akıllı ve özgür nedenleri olma özelliğini verir. Çoğu zaman Tanrısal iradenin bilinçsiz işbirlikçileri olan insanlar Tanrı tasarısına davranışlarıyla, dualarıyla, hatta çektikleri acılarıyla bile bile dahil olabilirler. (Bkz. Kol 1, 24) İşte o zaman tamamen Tanrı’nın ve Onun Egemenliğinin (Bkz. Kol 4, 11) işbirlikçileri olurlar (1 Kor 3, 9; 1 Sel 3, 2). 308 Bu gerçek, Yaradan Tanrı’ya duyulan inançtan ayrılmazdır: Her şeyde etkin olan Tanrı yaratıklarında da etkindir. Tanrı ikincil nedenler aracılığıyla ve onlarda etkinlik gösteren ilk nedendir: "Çünkü kendisini hoşnut eden şeyi hem istemeniz, hem de yapmanız için sizde etkin olan Tanrı’dır" (Bkz 1 Kor 12, 6) (Fil 2, 13). Bu gerçek insan onurunu alçaltacağı yerde yükseltti. Tanrı’nın iyiliği, bilgeliği ve gücü sayesinde hiçlikten çıkarılan insan, ana kaynağından koparılırsa hiçbir şey yapamaz, çünkü "Yaradansız yaratık yok olmaya mahkûmdur" (GS 36, 3); Tanrı lütfunun yardımı olmadan da kendi nihai akıbetine erişemez. (Bkz. Mt 19, 26, Yu 15, 5,Fil 4, 13) İlahi takdir ve kötülüğün rezaleti 309 Tanrı Herşeye Kadir ise, iyi ve düzenli bir dünyanın Yaradanı ise, bütün yaratıkların bakımını üstlenir, o zaman kötülük neden vardır? Kaçınılmaz olduğu kadar ivedi, gizemli olduğu kadar acı olan bu soruya alel acele verilen hiçbir cevap yeterli olmayacaktır. Bu soruya Hıristiyanlık inancının bütünü alınarak cevap verilebilir: Yaratılışın iyi bir şey olması, günahın dramı, insanın önüne antlaşmalarıyla, Oğlunun kurtarıcı Cisimlenmesiyle, Kutsal Ruh’un armağanıyla, Kilise’nin bir araya gelmesiyle, Kilise sırlarının gücüyle, Tanrı’nın sabırlı sevgisiyle özgür yaratıklara yaptığı, özgür yaratıkların önceden kabul edebildikleri gibi, korkunç bir gizemle, önceden kaçınabilecekleri, mutlu bir yaşama davetiyle yapılan çağrıyla gelen Hıristiyanlık muştusunda, Kötülük sorununa bir yanıt oluşturmayan tek bir nokta yoktur. 310 Neden Tanrı içinde hiçbir kötülüğün bulunmadığı mükemmel bir dünya yaratmadı? Tanrı sonsuz gücüyle her zaman daha iyi şeyler yaratabilir. (Bkz. A. Aquinolu Thomas, s. th. 1, 25, 6) Bununla birlikte Tanrı sonsuz iyiliği ve bilgeliğinde, nihai mükemmelliğine doğru "ilerleme durumunda" olan bir dünya yaratmayı uygun gördü. Bu evrim Tanrı tasarısında bazı varlıkların ortaya çıkmasını, bazılarının ortadan kalkmasını, en mükemmelinin en az mükemmeliğiyle birlikte olmasını, doğanın inşası ile yıkımını içermektedir. Yaratılış mükemmelliğe ulaşana dek fiziksel iyiliğin yanı sıra fiziksel kötülük de var olacaktır. (Bkz. A. Aquinolu Thomas s. gent. 3, 71) 311 Akıllı ve özgür yaratıklar olan insanlar ve melekler, özgür seçim ve tercihlerine göre kendi nihai kaderlerine doğru yol alacaklardır. Doğru yoldan ayrılabilirler. Nitekim günah işlediler. Böylelikle ahlâki kötülük dünyaya girmiş oldu, ortak bir ölçüsü olmaya fiziksel kötülükten daha ciddi olarak. Tanrı hiçbir şekilde ne dolaylı ne de dolaysız olarak ahlâki kötülüğün nedenidir. (Bkz. A. Augustinus lib. 1, 1, 1; A. Aquinolu Thomas, s. th. 1-2,79, 1) Tanrı yarattığı yaratığın özgürlüğüne saygı duyduğundan buna izin vermekte ve gizemli bir biçimde bundan iyilik çıkarmasını bilmektedir: Çünkü Herşeye Kadir ( ... ) olarak sonsuz derece iyi olduğundan herhangi bir kötülüğün eserlerinde kalmasına izin vermeyecektir ve kötülükten iyilik çıkarmasını bilecek kadar iyi ve güçlüdür. (A. Augustinus, enchir. 11, 3) 312 Zamanla, Tanrı’nın herşeye kadir inayetinde yaratıkları tarafından yapılan bir kötülükten, hatta ahlâki kötülükten bir iyilik çıkarmasını bildiğini görebiliriz: Yusuf, kardeşlerine, "beni buraya siz değil Tanrı gönderdi; ( ... ) bana yapmayı planladığınız kötülüğü, İlahi takdir kalabalık bir halkın yaşamını kurtarmak için iyiliğe dönüştürdü" (Bkz. Tob 2, 12-18 vulg) dedi (Yar 45, 8; 50, 20). Şimdiye dek işlenmiş en büyük ahlâki kötülükten, yani bütün insanların günahlarının neden olduğu Tanrı’nın Oğlunun reddi ve katledilmesinden, Tanrı, ihsanının bolluğu sayesinde (Bkz. Rom 5, 20) iyiliklerin en büyüğünü çıkardı: Mesih’in yüceltilmesi ve bizim Kurtuluşumuz. böylece kötülük bir iyiliğe dönüşmüş oldu. 313 "Her şey Tanrı’yı sevenlerin yararına gelişir" (Rom 8, 28). Azizlerin tanıklıkları bu gerçeği doğruluyor: Cenovalı Azize Katerina "başlarına gelenlerden dolayı kızanlara ve isyan edenlere" şunu anımsatıyor: "Her şey sevgiden gelir, her şey insanın esenliğine göre düzenlenmiştir, Tanrı her şeyi yalnızca bu amaç için yapar." (Dial. 4, 138) A. Thomas More dinşehidi olmadan önce kızını şu şekilde teselli ediyor: "Tanrı’nın istemediği hiçbir şey olamaz. O, bize ne kadar kötü görünürse görünsün, bizim için en iyi olanı ister." (Mektup) Norveçli Bayan Julian da: "Tanrının lütfu sayesinde, imana sıkıca sarılmak ve her şeyin iyi olacağına inanmak gerektiğini öğrendim ... Böyle davranırsan her şeyin iyiye gittiğini göreceksin." ("Thou shalt see thyself that all MANNER of thing shall be well.") (Rev. 32) 314 Tanrı’nın dünyanın ve tarihin Efendisi olduğuna kesin inanıyoruz. Ancak inayetinin yolları çoğu kez bizler için bilinmezdir. Ancak sonunda, kısmi olarak bilme durumumuz son bulduğunda, Tanrı’yı "yüz yüze" gördüğümüzde (1 Kor 13, 12), yolları tam olarak bileceğiz, onların sayesinde, hatta günah ve kötülüğün dramları arasından, Tanrı, yaratısını, yaratmış olduğu yer ve göğün amacı olan kusursuz Sept (Bkz. Yar 2,2) dinginliğine kadar götürecektir. ÖZET 315 Tanrı dünya ile insanı yaratmakla herşeye kadir sevgisi ve bilgeliğinin ilk ve evrensel kanıtını, nihayetini Mesih’teki yeni yaratılışta bulan "iyiniyetli tasarısının" ilk muştusunu sundu. 316 Her ne kadar yaratılış eseri özellikle Baba’ya mal edilmiş olsa da, yaratılışın görünmeyen ve biricik kaynağının Baba, Oğul ve Kutsal Ruh olduğu imanın bir gerçeğidir. 317 Tanrı evreni özgürce, doğrudan, hiçbir yardım olmadan yarattı. 318 Hiçbir yaratığın kelimenin gerçek anlamıyla yaratmak için gerekli sonsuz gücü yoktur, yani hiç var olmayan bir şeyi hiçten yaratmak gibi bir gücü yoktur. (Bkz. DS 3624) 319 Tanrı yüceliğini göstermek ve iletmek için dünyayı yarattı. Tanrı yaratıklarının kendi gerçeğine, iyiliğine ve güzelliğine katılmalarını istedi, Tanrı’nın yaratıkları yaratma yüceliğinin nedeni budur. 320 Evreni yaratan Tanrı, onun varlığını Kelâm’ı aracılığıyla sürdürmesini sağlar, "Oğul kudretli sözüyle ve yaşam veren Yaratıcı Ruhuyla her şeyin sürmesini sağlar" (İbr 1, 3). 321 İlahi takdir, bütün yaratıkları nihai akıbetlerine sevgi ve bilgelikle götüren Tanrı’nın düzenlemeleridir. 322 Mesih bizim, evlatları olarak göksel Babamızın inayetine sığınmamızı istiyor. (Bkz. Mt 6, 26-34) Havari Petrus aynı fikri şu şekilde ifade ediyor: "Bütün kaygılarınızı Ona yükleyin, çünkü O sizi kayıracaktır" (Bkz. Mzm 55, 23) (1 Pet 5, 7). 323 İlahi takdir yaratıkların hareketleriyle de hareket eder. İnsanlara Tanrı özgürce kendi tasarılarında işbirliği yapmalarını sağlar. 324 Dünyadaki fiziksel kötülük ile ahlâki kötülüğe izin verilmesi Tanrı’nın kötülüğü yenmek için Oğlu Mesih İsa’nın ölümü ve dirilişi ile açıkladığı bir gizdir. İman bize Tanrı’nın ancak ebedi yaşamda tam olarak öğrenebileceğimiz yollarla kötülükten iyilik çıkarmamış olsa kötülüğe izin vermeyeceğini kesin olarak söylemektedir. V. PARAGRAF Yer ve gök 325 Havarilerin İnanç İlkeleri Formülü Tanrı’nın "yerin ve göğün Yaradanı" olduğunu söylerken İznik-İstanbul Konsili buna daha da açıklık getirerek " ... görünen ve görünmeyen evrenin yaradanı" der. 326 Kutsal Kitap’ta "yer ve gök" ifadesi şu anlama gelmektedir: Var olan her şey, tüm yaratılış. Aynı zamanda yaratılışın içindeki yeri göğü bağlayan ve ayıran bağı da belirtir: "Yer" bu insanların dünyasıdır. (Bkz. Mzm. 115, 16) "Gök" ya da "gökler" gökkubbeyi (Bkz. Mzm 19, 2) belirtebildiği gibi Tanrı’nın özel "yeri" de olabilir: "Göklerdeki Babamız" (Bkz. Mzm 115, 16) (Mt 5, 16), buna göre ahret mutluluğu olduğu gibi "cennet" de olabilir. "Gök" ya da "cennet", son olarak da, Tanrı’yı çevreleyen tinsel yaratıkların -meleklerin- yerini belirtir. 327 Dördüncü Latran Konsili’ndeki İnanç İlkeleri bildirisinde Tanrı "zamanın başlangıcından beri, tinsel ve maddi yaratıkların her birini, yani melekleri ve dünyayı yoktan yarattı; sonra da her ikisinden aldığı ruh ve bedenden oluşan insanı yarattı" (DS 800, bkz. DS 3002 ve APF 8). I. Melekler Meleklerin varlığı - bir iman gerçeği 328 Kutsal Kitap, bir iman gerçeği olan bedensiz tinsel varlıkları melek olarak adlandırıyor. Kutsal Kitabın tanıklığı Geleneğin oybirliği kadar nettir. Melekler kimlerdir? 329 Augustinus melekler hakkında şöyle diyor: "Melek" doğayı değil işlevi belirtir. Sen meleklerin doğasını nasıl tanımlamalı diye soruyorsun? Tek kelimeyle ruh’tur. İşlevini soruyorsun? Melek’tir; olduğu şey olarak bir ruhtur, yaptığı şey açısından melektir. (Mzm 103, 1, 15) "Melekler bütün varlıklarıyla Tanrı’nın uşakları ve kullarıdır. Sürekli olarak göklerdeki Baba’nın yüzünü seyrettiklerinden (Mt 18, 10), Onun sözlerini dinleyen ve Onun buyruklarını yerine getiren varlıklardır" (Mzm 103, 20). 330 Tamamen tinsel varlıklar olduklarından sırf akıl ve iradeden oluşmuşlardır: Melekler kişisel (Bkz. XII. Pius: DS 3891) ve ölümsüz (Bkz. Lk 20, 36) varlıklardır. Yetkinlikte gözle görülür bütün varlıkları aşarlar. Yüceliklerinin parlaklığı bunun kanıtıdır. (Bkz. Dan 10, 9-12) Mesih "bütün melekleriyle birlikte" 331 Mesih, Melekler dünyasının merkezidir. Melekler Ona aittir. "İnsanoğlu kendi görkemi içinde bütün melekleriyle birlikte gelince ... " (Mt 25, 31). Melekler Mesih’e aittir, çünkü Onun aracılığıyla ve Onun için yaratılmışlardır: "Nitekim gökte ve yeryüzünde, görünen ve görünmeyen şeyler, tahtlar, egemenlikler, yönetimler ve hükümranlıklar, her şey Onda yaratıldı; her şey Onun aracılığıyla ve Onda yaratılmıştır" (Kol 1, 16). Onları esenlik tasarısının habercileri yaptığı için onlar daha çok Ona aittirler: "Bütün melekler, kurtuluşu miras alacaklara hizmet etmek amacıyla gönderilen görevli ruhlar değil midir?" (İbr 1, 14). 332 Onlar yaratılışın başlangıcında ve esenlik tarihi boyunca, uzaktan ya da yakından bu esenliği bildirerek ve Tanrı tasarısının gerçekleşmesine yardım ederek (Bkz. Ey 38, 7, Melekler Tanrı’nın oğulları olarak çağrılıyor) hep burada oldular: Yeryüzü cennetini kapattılar, (Bkz. Yar 3, 24) Lut’u korudular, (Bkz. Yar 19) Agar ve çocuğunu kurtardılar, (Bkz. Yar 21, 17) İbrahim’in elini tuttular, (Bkz. Yar 22, 11) yasa onların sayesinde iletildi, (Bkz Hİ 7, 53) Tanrı halkına yol gösterdiler, (Bkz. Çık 23, 20-23) doğumları (Bkz. Hak 13) ve gönül eğilimlerini bildirdiler, (Bkz. Hak 6, 11-24, İş 6, 6) peygamberlerin yanında oldular, (Bkz. 1 Kr 19, 5) bunlar yaptıklarından birkaç örnek sadece. Son olarak da Cebrail Melek, Vaftizci Yahya ile İsa’nın doğumunu bildirdi. (Bkz. Lk 1, 11, 26) 333 Cisimlenmiş Kelâm’ın insan olarak doğumundan Göğe Çıkışına kadar ki yaşamı meleklerin hizmeti ve tapınışı ile çevriliydi. Tanrı "İlk-doğanı dünyaya getirdiğinde, ‘Tanrı’nın meleklerinin Ona tapınmalarını’ istedi" (İbr 1, 6). Mesih’in doğuşundaki övgü dolu ezgiler Kilise’de çınlamaya hep devam etti: "Tanrı’ya şükürler olsun ... " (Lk 2, 14). İsa’nın çocukluğunu korudular, (Bkz. Mt 1, 20, 2, 13. 19) İsa’ya çölde hizmet ettiler, (Bkz. Mk 1, 12; Mt4, 11) can çekişirken onu güçlendirdiler, (Bkz. Lk 22, 43) eskiden İsrail’i (Bkz. Mt 26, 53) düşmanların (Bkz. 2 Mak 10, 29-30; 11, 8) elinden kurtardıkları gibi İsa’yı da düşmanlarının elinden kurtarabilirlerdi. Mesih’in doğumunu (Bkz. Lk 2, 8-14) ve dirilişini (Bkz. Mk 16, 5-7) bildirerek İyi Haberi yayan yine meleklerdir (Lk 2, 10). Mesih’in döneceğini bildiren (Bkz. Hİ 1,10-11) melekler, Onun dönüşünde, kıyamet günü yargılamasında hizmet için hazır bulunacaklardır. (Bkz. Mt 13, 41;24; 31; Lk12, 8-9) Kilise yaşamında melekler 334 Kilise meleklerin güçlü ve gizemli yardımlarından hep yararlanmıştır. (Bkz. Hİ 5, 18-20, 8, 26-29, 10, 3-8; 12; 6-11;27, 23-25) 335 Kilise litürjisinde meleklerine katılarak üç kez kutsal olan Tanrı’ya tapınır; (MR "Sanctus") meleklerin katılımı için yakarır [Roma litürjisinde Supplices te rogamus ... ya da ölüler için okunan İn paradisum deducant te angeli ... de, ya da özellikle bazı meleklerin (Mikail, Cebrail, Rafael, koruyu melekler) anısına Bizans litürjisindeki "Kerübinler İlahisinde"]. 336 Çocukluktan (Bkz. Mt 18, 10) ölüme (Bkz. Lk 16, 22) kadar insan yaşamı meleklerin koruyuculuğu (Bkz. Mzm 34, 8; 91, 10-13) ve aracılığı (tavassut) (Bkz. Ey 33, 23-24; Zek 1,12; Tob 12, 12) ile çevrelenmiştir. "Her inanlının yanı başında kendisini koruyan ve kendisine yol gösteren bir meleği vardır." (A. Basilios, eun. 3, 1) Hıristiyan yaşamı, bu dünyadan itibaren, iman içinde, Tanrı’yla birlik olarak, insanların ve meleklerin topluluğuna katılır. II. Görünür dünya 337 Görünür dünyayı bütün zenginliğiyle, bütün çeşitliliğiyle, ve düzeniyle Tanrı’nın kendisi yarattı. Kutsal Kitap Tanrı’nın sembolik olarak altı iş gününde dünyayı yarattığını ve yedinci günü dinlendiğini yazar (Yar 1, 1-2, 4). Kutsal metin, yaratılış hakkında esenliğimiz (Bkz. DV 11) için Tanrı tarafından açınlanmış Tanrı’nın Yüceliği (LG 36) olan yaratılışın derin niteliğini, değerini, sonunu bilmeyi sağlayan gerçekleri öğretir: 338 Varlığını Yaratıcı Tanrı’ya borçlu olmayan hiçbir şey yoktur. Dünya Tanrı’nın sözüyle yoktan çıkarılınca var oldu; var olan her varlık, her tür, bütün insanlık bu tarihi temel olayda kök salar: Bu, dünyanın oluştuğu, zamanın başladığı yaratılıştır. (Bkz. A. Augustinus, gen man. 1,2, 4) 339 Her varlık kendi öz iyiliğine ve yetkinliğine sahiptir. "Altı günlük" işlerin herbirinde şöyle deniyor: "Ve Tanrı bunun iyi bir şey olduğunu gördü." "Her şey yaratılış gereğince kendilerine özgü düzen ve yasaları ile kendilerine özgü eşsizlikler, gerçekler, dayanıklılıklara göre düzenlenmiştir." (GS 36; 2) Kendilerine özgü varlıklarıyla olması istenen çeşitli varlıkların her biri kendine göre Tanrı’nın sonsuz iyilik ve bilgeliğinden bir ışın yansıtmaktadır. İşte bunun için insan Yaradan’ı hor gören ve insanlar ve çevresi için zararlı sonuçlar doğuracak nesnelerin kötü kullanımından kaçınmak için her yaratığın kendine özgü iyiliğine saygı göstermek zorundadır. 340 Yaratıkların birbirine bağlı olmalarını Tanrı istedi. Güneş ve ay, dağ selvisi ve küçük çiçek, kartal ve serçe: Sayısız çeşitlilik ve eşitsizlik manzarası hiçbir yaratığın kendi kendine yetemeyeceği anlamını verir. Karşılıklı olarak birbirlerini tamamlamak için, birbirlerinin hizmetinde, birbirlerine bağımlı olarak varlıklarını sürdürebilirler. 341 Evrenin güzelliği: Yaratılmış dünyanın düzeni ve ahengi varlıkların çeşitliliğinin ve aralarındaki ilişkilerin bir sonucudur. İnsan bunları derece derece doğa yasaları olarak keşfeder. Bunlar ilim adamlarını hayranlık içinde bırakırlar. Evrenin güzelliği Yaradan’ın sonsuz güzelliğini yansıtır. Bu güzellik insan aklı ve iradesine, boyun eğmeyi ve saygıyı esinlemelidir. 342 Varlıkların hiyerarşisi en az mükemmelden en çok mükemmele giden "altı gün" düzeniyle ifade edildi. Tanrı tüm yaratıklarını sever, (Bkz. Mzm 145, 9) hiçbirini, hatta serçeleri bile unutmaz. Ama yine de İsa şöyle diyor: "Siz birçok serçeden daha değerlisiniz" (Lk 12, 6-7), ya da; "Bir insan bir koyundan daha değerlidir" (Mt 12, 12). 343 İnsan yaratılışın doruk noktasıdır. Esinlenmiş metinde açıkça insanın yaratılışının öteki yaratıklardan farklı bir şekilde olduğu ifade edilmektedir. (Bkz. Yar 1, 26) 344 Tüm yaratıklar arasında hepsinin Yaradanı aynı olduğu için bir dayanışma vardır. Hepsi Onun yüceliğine göre düzenlenmiştir: Tanrım, tüm yaratıklarından dolayı, bize gün ışığını verdiğin kardeş Güneş için özellikle Şükürler olsun sana; Güneş güzeldir büyük bir görkemle parlamaktadır, Yücelerden yücesi Seni anlatmaktadır bize ... Tanrım, çok yararlı ve gösterişsiz, çok değerli ve çok temiz kız kardeş su için Şükürler olsun Sana ... Tanrım, bizi bağrına basan ve besleyen, çeşitli meyve, rengârenk çiçekler ve otlar veren kız kardeşimiz toprak ana için Sana şükürler olsun ... Tanrı’ya şükredin, Ona hamdedin, Alçakgönüllülükle kulluk edin Ona. (A. Assisili Françesco, cant) 345 Sept - "altı iş günü" sonu. Kutsal metnin yazdığına göre Tanrı yapmakta olduğu işi yedinci gün bitirdi ve böylece yer ve gök bütün öğeleriyle tamamlandı ve Tanrı yedinci gün işi bırakıp dinlendi, Onu kutsal bir gün saydı (Yar 2, 1-3). Bu esinlenmiş sözler esenlikli zengin öğretiler içermektedir: 346 Tanrı dünyanın kuruluşundan beri değişmeyen yasalar ve bir temel koymuştur, (Bkz. İbr 4, 3-4) inanlı bunlara güvenle dayanabilir, bunlar Tanrı’yla antlaşmasındaki sarsılmaz sadakatinin işareti ve güvencesi olacaktır. (Bkz. Yer 31, 35-37; 33, 19-26) İnsan da kendi açısından bu temele sadık kalmalı ve Yaradan’ın dünyada kayıtlı yasalarına saygı göstermelidir. 347 Yaratılış, Sept yani Tanrı kültü ve tapınması göz önüne alınarak yapıldı. Kült yaratılış düzeninin içinde vardır. (Bkz. Yar. 1, 14) "Hiçbir şeyi Tanrı kültüne yeğ tutmayın" diyor A. Benoît’nın kuralı. Bununla insanın ne yapması gerektiğini doğru bir şekilde gösteriyor. 348 Sept İsrail yasasının temelini oluşturur. Emirleri yerine getirmek yaratılış eserinde ifade edilen Tanrı’nın irade ve bilgeliğine uyum sağlamak demektir. 349 Sekizinci gün. Ancak bizler için yeni bir gün doğdu: İsa’ nın Diriliş günü. Yedinci gün ilk yaratılışı tamamlar. Sekizinci günde yeni yaratılış başlar. Böylece, yaratılış eserinin en büyük eseri olan kurtuluş doruk noktasına varır. İlk yaratılış anlamını ve doruk noktasını görkemi ilkini aşan Mesih’ teki yeni yaratılışta bulur. (Bkz. MR, Paskalya Arifesi 24; ilk okumadan sonraki dua) ÖZET 350 Melekler Tanrı’yı durmadan yücelten ve kurtarıcı tasarılarını başka yaratıklara uygulayan tinsel yaratıklardır: "Melekler bizlere yararlı olacak her şeyde yardımcı olurlar." (A. Aquinolu Thomas, s. th. 1, 114, 3, ad 3) 351 Melekler Rableri Mesih’in etrafındadırlar. Melekler Mesih’e, özellikle insanları kurtarma misyonunun gerçekleşmesinde hizmet ederler. 352 Kilise kendi yeryüzü yolculuğunda kendisine yardımcı olan ve insanı koruyan meleklere büyük saygı gösterir. 353 Tanrı yaratıkların çeşitli olmasını ve hepsinin kendine özgü iyi nitelikli bir oluşu, bir düzeni, birbirlerine bağlılığı olsun istedi. Tanrı tüm maddi yaratıkları insanın yararı için yarattı. İnsan ve onun aracılığıyla tüm yaratılış Tanrı’yı Yüceltmek için yaratıldı. 354 Yaratılışta yazılmış yasalar ve eşyanın tabiatından türeyen ilişki, bir bilgelik ilkesi ve bir ahlâk temelidir. VI. PARAGRAF İnsan 355 "Tanrı insanı kendi suretinde yarattı. Böylece insan Tanrı suretinde yaratılmış oldu. Tanrı insanları erkek ve dişi olarak yarattı" (Yar 1, 27). İnsanın yaratılıştaki yeri tektir; İnsan "Tanrı suretinde yaratıldı" (I); kendi doğal yapısında tinsel dünya ile fiziksel dünyayı birleştirir (II); insan "erkek ve kadın" olarak yaratıldı (III); Tanrı insana sevgisini gösterdi (IV). I. "Tanrı’nın suretinde" 356 Gözle görülür yaratıklar arasında yalnızca insan, Yaradan’ını tanımak ve sevmek yeteneğine sahiptir; (DS 12, 3) insan "Tanrı’nın kendisi için istediği tek yaratıktır" (GS 24, 3); bilgi ve sevgisiyle yalnızca insan Tanrı’nın yaşamını paylaşmaya çağrılmıştır. İnsan bu son için yaratılmıştır, onurunun da temel nedeni budur: İnsanı böylesine büyük bir onur sahibi kılmana neden nedir? Yaratığında Kendine paha biçilmez sevginle baktın ve ona tutuldun; çünkü onu sevgiyle yarattın, ebedi İyiliğini tatma yeteneğini ona Senin sevgin verdi. (Siennalı Catherina, dial. 4, 13) 357 Tanrı suretinde olduğu için insan bireyinin kişi onuru vardır: İnsan yanlızca bir şey değil, aynı zamanda biridir de. Kendisini tanıyabilir, kendisine egemen olabilir ve özgürce kendisini vererek başka insanlarla duygu ve düşünce birliğine girebilir, insan Tanrı’nın lütfu sayesinde, Yaradan ile bir antlaşma yapmaya ve Ona hiç kimsenin onun adına veremeyeceği bir iman ve sevgi cevabı vermeye çağrılmıştır. 358 Tanrı her şeyi insan için yarattı, (Bkz. GS 12, 1; 24, 3, 39, 1) ancak insan Tanrı’yı sevmek ve Ona kulluk etmek için ve tüm yaratılışı Tanrı’ya sunmak için yaratıldı: Varlık alan hangi yaratık böylesine bir saygınlıkla donatılmıştır? Tanrı’nın gözünde tüm yaratılıştan daha değerli, büyük ve şahane canlı kişi insandır: Gök, yer ve deniz ve yaratılışın tümü, onun için vardır, Tanrı onun esenliğine çok önem verir, bu yüzden onun için Oğlunu bile esirgemedi. Çünkü Tanrı insanı Kendisine kadar çıkartıp sağında oturtmak için durmadan her şeyi yapıyor. (A. Yuhanna Krisostomos, ser, in gen. 2, 1) 359 "Nitekim, insanın gizi ancak cisimlenmiş Kelâm’ın gizinde gerçekten aydınlanabilir" (GS 22, 1) Havari Paulus, iki insanın, yani Adem ve Mesih’in insan türünü başlattıklarını bize bildirmiştir ... Paulus’un dediğine göre ilk insan Adem yaşam almış bir insan olarak yaratılmıştır; sonuncusu ise yaşam veren tinsel bir varlıktır. İlki sonuncusu tarafından yaratıldı, kendisini yaşatan ruhu ondan aldı ... Bu, ilkini, adını alarak ve rolünü üstlenerek şekillendiren ve ona kendi imgesini basan ikinci Adem’dir. Bir ilk Adem ve bir son Adem vardır: İlkinin bir başlangıcı vardır, sonuncusunun sonu yoktur. Nitekim bu sonuncusu gerçekten ilk olandır. "Ben Oyum, ilk ben’im, son da ben’im." (A. Petrus Krisologus, ser. 117) 360 İnsan türü ilk topluluğun sayesinde bir birlik oluşturur. Çünkü Tanrı "tüm ulusları bir tek insandan türetti" (Bkz. Tob 8,6) (Hİ 17, 26): İnsanın Tanrı tarafından yaratılmış olması; herkesin aynı şekilde bir maddi vücutla ve tinsel bir ruhla aynı insan tabiatıyla oluşmuş olması; insanın dünyadaki misyonu ve dolaysız sonu; barınak konusundaki birliği: toprak, doğası gereği hak ettiği yaşamını geliştirmek ve sürdürmek amacıyla kullanabileceği nimetleri; insanın doğaüstü sonu: herkesin yönelmesi gereken Tanrı; bu sona ulaşmak için kullanılan çareler; ( ... ) Herkesin kurtulmasının Mesih’in aracılığına bağlı olması. İşte insanın kaderi. (XII. Pius, enc. "summi pontifactus"; bkz. NA 1) 361 "Bu sevgi ve insan dayanışması yasası" (7. Age) kişilerin, kültürlerin ve halkların zengin çeşitliliğini ihmal etmeden, tüm insanların gerçekten kardeş oldukları inancını verir. II. "Ruh ve bedende bir" 362 Tanrı suretinde yaratılmış olan insan hem bedensel hem de tinsel bir varlıktır. Kutsal Kitap bu gerçeği simgesel bir dille ifade eder: "Tanrı insanı topraktan yarattı ve burnuna yaşam soluğunu üfledi. Böylece insan yaşayan varlık oldu" (Yar 2, 7). Öyleyse insan Tanrı tarafından bütünüyle istenmiş oldu. 363 Ruh terimi Kutsal Kitap’ta çoğu zaman insan yaşamını (Bkz. Mt 16, 25-26; Yu 15, 13) ya da insan kişiliğini belirtir. (Bkz. Hİ 2, 41) Ama aynı zamanda insanda onu özellikle Tanrı’nın sureti yapan en mahrem (Bkz. Mt 26, 38; Yu 12, 27) ve en değerli şeyi (Bkz.Mt 10, 28; 2 Mak 6, 30) belirtir: "Ruh" insandaki tinsel ana kaynak demektir. 364 İnsanın bedeni "Tanrı’nın sureti" onuruna katılır: Beden tinsel ruhla can aldığı için insan bedenidir ve insan kişiliğinin kaderi, bütünüyle Mesih’in Bedeni’nde Ruh’un Tapınağı (Bkz. 1 Kor 6, 19-20, 15, 44-45) olmaktır: Beden ve ruh yaşayan insanı meydana getirir. Maddi öğelerden yaratılan insan tüm maddi gerçekleri kendisinde toplar ve bu gerçekler özgürce Yaradanı överler. Bu nedenle insanın bedensel yaşamını küçümsemesi yasaktır. Tersine insanın Tanrı tarafından yaratılan ve son günde diriltilecek olan bedenine saygı göstermesi gerekir. (GS 14, 1) 365 Ruhla beden arasındaki birlik öylesine derindir ki ruh bedenin bir "biçimi" olarak göz önüne alınmalıdır; (Bkz. 1312’deki Viyana Kon: DS 902) yani maddeden oluşan beden tinsel ruh sayesinde canlı bir insan bedeni olur; insanda can ve madde, birleşmiş iki değişik doğa değildir, ama onların birleşmeleri tek insan doğasını oluşturur. 366 Kilise her tinsel ruhun Tanrı tarafından hemen yaratıldığını söyler (Bkz. XII. Pius’un enc. "Humani generis", 1950: DS 3896; SPF 8) -ruh anne baba tarafından oluşturulmuş değildirKilise aynı zamanda ruhun ölümsüz olduğunu söyler: (Bkz. 1513’teki V. Latran Kon: DS 1440) Ruh ölüm anında vücuttan çıktığı sırada yok olmaz, kıyamet günü diriliş sırasında yeniden bedenle birleşecektir. 367 Kimi zaman ruhun candan ayırt edilmesi gerekir. Paulus "Tümüyle kutsal kılınmamız ve Ruhumuzun, canımızın ve bedenimizin Rabbimiz Mesih İsa’nın gelişinde eksiksiz ve kusursuz olarak kalması için" dua ediyor (1 Sel 5, 23). Kilise farklılığın ruhta bir ikilik yaratmadığını öğretmektedir. (870’teki IV. İstanbul Kon: DS 657) "Can"ın insanın yaratılışından beri doğaüstü akıbeti (I. Vatikan Kon: DS 3005, bkz. GS 22, 5) için yaratıldığını, ruhu da bedelsizce Tanrı ile birleşmeye yükseltilebileceğini belirtir. (Bkz. XII Pius’un enc. "Humani generis" 1950 DS: 3891) 368 Kilise’nin tinsel geleneği, insanın Tanrı’nın tarafını tutup tutmayacağına karar verecek olan, (Bkz. Tes 6,5, 29, 3, İş 29,13,Hez 36, 26; Mt 6, 21, Lk 8, 15. Rom 5, 5) Kutsal Kitap’ın dediği anlamda "insanın içi" olan "yürek" üzerinde de durur. III. "Tanrı insanı erkek ve dişi olarak yarattı" Tanrı tarafından istenen eşitlik ve farklılık 369 Erkek ve kadın yaratılmışlardır, kısacası Tanrı tarafından istenmişlerdir: Bir yandan insan kişiler olarak, öte yandan, karşılıklı kadın ve erkek varlıklarıyla tamamen eşittirler. "Erkek olmak", "kadın olmak" Tanrı tarafından istenilen iyi bir gerçektir: Erkek ve kadının doğrudan yaradanları olan Tanrı’dan gelen, yitirilmez bir onurları vardır. (Bkz. Yar 2, 7. 22) Erkek ve kadın aynı onurla "Tanrı suretinde" yaratılmışlardır. Kendi "erkek-varlık" ve "kadınvarlık"larında Yaradan’ın iyiliği ve bilgeliğini yansıtmaktadırlar. 370 Tanrı hiçbir şekilde insan suretinde değildir. Tanrı ne erkek ne de kadındır. Tanrı hiçbir cinsiyet farkı olmayan saf ruhtur. Ancak erkek ve kadının "yetkinlikleri" Tanrı’nın yetkinliğinden bir şeyleri yansıtır: Bir annenin, (Bkz. İş 49, 14-15, 66, 13, Mzm 131, 2-3) bir babanın ve eşlerin yetkinliklerini. (Bkz. Hoş 11, 1-4, Yer 3, 4-19) "Biri öteki için" - "ikide birlik" 371 Birlikte yaratılan erkek ve kadının, Tanrı tarafından birbirleri için olmaları istendi. Tanrı’nın Sözü bunu kutsal metindeki değişik çizgilerde anlatmaktadır. "Erkeğin yalnız kalması iyi değildir. Ona uygun bir yardımcı yaratacağım" (Yar 2, 18). Hayvanların hiçbiri insana göre değildi (Yar 2, 19-20). Tanrı Adem’in kaburga kemiğinden bir kadın yaratarak onu Adem’e getirdi. Adem bunun üzerine, "İşte, bu benim kemiklerimden alınmış kemik, etimden alınmış ettir" (Yar 2, 23) diyerek sevinç ve mutluluğunu dile getirdi. Erkek kadını aynı insanlığın bir başka "beni" olarak görür. 372 Erkekle kadın birbirleri için yaratılmıştır: Tanrı onları "yarım" ya da "eksik" yarattığı için değil de birlikte olmaları için, onları insan olarak eşit olduklarından (kemiklerimden alınmış kemik) birbirlerine yardımcı olabilmeleri ve erkek ve dişi olarak birbirlerini tamamlayabilmeleri için yarattı. Evlilikte Tanrı onları insan soyunu devam ettirebilmeleri için "bir tek beden olacak şekilde birleştirir" (Yar 2, 24). "Üretken olun, çoğalın ve yeryüzünü doldurun" (Yar 1, 28). Erkek ve kadın eşler ve anne baba olarak kendilerinden sonra gelenlere insan yaşamını ileterek eşit bir şekilde Yaradanın eserine katılmış olurlar. (Bkz. GS 50, 1) 373 Tanrı’nın tasarısında erkek ve kadının Tanrı’nın yönetim görevlileri olarak yeryüzünü denetimleri altına alma görevleri de vardır. Bu egemenlik yasası kuralı olmayan yıkıcı bir yönetim olmamalıdır. Var olan her şeyi seven Yaradanın suretinde (Bil 11, 24) erkek ve kadın öteki varlıklara karşı İlahi takdire katılmaya çağrılmışlardır. Tanrı’nın onlara emanet ettiği dünya sorumluluğu işte budur. IV. Cennetteki insan 374 Yaratılan ilk insan yalnız iyi değil, aynı zamanda Yaradanı ile dost; kendi ve çevresindeki yalnızca Mesih’teki yeni yaratılışın yüceliği ile geçilen yaratılışla uyum içinde olacak şekilde yaratılmıştı. 375 Kilise, Kutsal Kitap dilinin sembolizmini Yeni Antlaşma ve Gelenek’in ışığında gerçeklikle yorumlayarak ilk atalarımız Adem ile Havva’nın "kutsallık ve mutluluk durumu" (Trento Kon: DS1511) içinde yaratıldığını söyler. Bu ilk azizlik durumu Tanrısal yaşama katılımdı. (LG 2) 376 İnsan yaşamının bütün boyutları bu lütfun ışıldamasıyla doluydu. İnsan Tanrı’nın yakınlığında kaldığı sürece ne ölecek, (Bkz. Yar 2, 17;3, 19) ne de acı çekecekti. (Bkz. Yar 3. 16) İnsanın kendiyle uyumu, kadın erkek arasındaki uyum, (Bkz. Yar 2, 25) son olarak da ilk çiftin "ilk mutluluk" olarak adlandırılan tüm yaratılışla olan uyumu. 377 Tanrı’nın başlangıçtan beri insana bağışlamış olduğu dünyayı denetim altına alması, her şeyden önce insanın kendine hakim olmasıyla gerçekleşir. İnsan tüm varlığında uyum içinde ve bozulmamış idi, çünkü insan kendisini duyuların zevklerine, yeryüzü nimetlerine duyulan aşırı istek ve aklın buyurularına karşı kanıtlamaya bağımlı kılan üçlü dünya isteklerine (Bkz. 1 Yu 2, 16) bağımlı değildi. 378 Tanrı’nın insanı bahçeye koyması, onun Tanrı’yla yakınlığının işaretidir.(Bkz. Yar 2, 8) İnsan "bahçeye bakması ve onu işlemesi için" orada bulunuyordu (Yar 2, 15): Çalışma bir ceza değildir, (Bkz. Yar 3, 17-18) erkekle kadının görünen yaratılışın yetkinleştirilmesi için Tanrı’yla işbirliği yapmasıdır. 379 Tanrı’nın tasarısında insan için öngörülen bu ilk mutluluk uyumu ilk atalarımızın işleyeceği günahla bozulacaktır. ÖZET 380 "Tanrım, Yaradanı olan Sana hizmet ederek yaratılışa egemen olsun diye insanı kendi suretinde yarattın ve evreni ona emanet ettin." (MR IV. Efkaristiya duası IV, 118) 381 İnsan, Mesih "Birçok erkek kardeş ve kız kardeş arasında ilk doğan olsun" (Bkz. Ef 1, 3-6; Rom 8, 29) diye insan olan, görünmez "Tanrı sureti olan" (Kol 1, 15) Tanrı’nın Oğlunun suretini yeniden oluşturulmak üzere yaratılmıştır. 382 İnsan "bir beden ve ruhtan oluşmuştur" (GS 14, 1). İman doktrini ölümsüz ve tinsel ruhun Tanrı tarafından hemen yaratıldığını söyler. 383 "Tanrı insanı yalnız olsun diye yaratmadı: Başlangıçtan beri ‘İnsanı erkek ve dişi yarattı’ (Yar 1, 27); erkekle kadının birlikteliği insanlar arası birliğin ilk biçimini oluşturur." (GS 12, 4) 384 Vahiy bize erkekle kadının günahtan önceki ilk kutsallık ve mutluluk durumunu tanıtır: Cennetteki mutluluklarının nedeni Tanrı’yla olan dostluklarıydı. VII. PARAGRAF İnsanın düşüşü 385 Tanrı sonsuz derecede iyidir ve tüm eserleri de iyidir. Bununla birlikte, hiç kimse yaratıkların kendi öz sınırlarına bağlıymış gibi görünen- acıdan, doğa felâketlerinden, özellikle de ahlâki kötülük sorunundan kaçamaz. Kötülük nereden geliyor? "Kötülüğün nereden geldiğini arıyor ve bunun çözümünü bulamıyordum" diyor Augustinus, (İtiraf. 7, 11) ve bu zahmetli arayış ancak diri Tanrı’ya dönüşünde bir çıkış yolu bulacaktır. Çünkü "kötülük gizi" (2 Sel 2, 7) ancak "dindarlık gizi"nin (1 Tim 3, 16) ışığı altında aydınlatılabilir. Tanrı sevgisinin Mesih’te açınlanması, gerek kötülüğün büyüklüğünü gerekse lütfun bolluğunu ortaya çıkardı. (Bkz. Rom 5, 20) Şu halde kötülüğün kaynağına, iman gözümüzü kötülüğü yenen tek Kişiye dikerek yaklaşmamamız gerekir. (Bkz. Lk 11, 21-22; Yu 16, 11; 1 Yu 3, 8) I. Günahın terk ettiği yere lütuf dolup taştı Günah gerçeği 386 İnsanlık tarihinde günah bir gerçektir: Günahı yok saymak ya da bu karanlık gerçeğe başka adlar takmak boşunadır. Günahın ne olduğunu anlayabilmek için, önce insanın Tanrı’yla olan derin bağını kabul etmek gerekir, çünkü bu bağlantı olmadan, sürekli olarak insan yaşamı ve tarih üzerindeki ağırlığı hissedilen günah kötülüğü, Tanrı’ya karşı koyma ve red biçimindeki gerçek kimliğiyle ortaya çıkarılamaz. 387 Günah gerçeği, özellikle de başlangıçtaki günah, ancak Tanrısal Vahyin ışığı altında aydınlatılabilir. Bize verdiği Tanrı bilgisi olmadan günahı açıkça bilmek mümkün değildir, günahı yalnızca bir gelişim hatası, psikolojik bir zayıflık, bir yanlış, yetersiz toplumsal bir yapının zorunlu sonucu, vb. olarak açıklama hatasına düşülebilir. Ancak Tanrı’nın insan üzerindeki tasarısını bilerek günahın, Kendisini ve birbirlerini karşılıklı sevebilmeleri için yaratmış olduğu varlıklara verdiği özgürlüğün kötüye kullanılmasından başka bir şey olmadığı anlaşılabilir. İlk (asli) günah - imanın temel bir gerçeği 388 Vahyin derece derece gelmesi ile günah gerçeği de aydınlanmış oldu. Her ne kadar Eski Ahit’teki Tanrı Halkı, insanlık durumunun acısına Yaratılış kitabında anlatılan insanın düşüş öyküsü ışığında yaklaştıysa da, bu öykünün yalnızca Mesih İsa’nın Dirilişi ve Ölümü’nün (Bkz. Rom, 5, 12-21) ışığında ortaya çıkan en son anlamına ulaşamazdı. Adem’i günahın kaynağı kabul edebilmek için Mesih’in nurun kaynağı olduğunu bilmemiz gerekir. Dirilmiş Mesih tarafından gönderilen, günah konusunda dünyanın suçluluğunu göstermek (Yu 16, 8) için gelen, insanların kurtarıcısını açınlayan Ruh-Paraklites’tir. 389 İlk günahla ilgili doktrin adeta Yeni Antlaşma’nın "ters yüzü"dür. İsa bütün insanların kurtarıcısıdır, herkesin esenliğe ihtiyacı vardır ve esenlik Mesih’in sayesinde herkese sunulmuştur. Mesih’in anlamının bilincinde olan Kilise (Bkz. 1 Kor 2,16) Mesih’ in gizine zarar getirmeden ilk günahla ilgili vahye dokunulamayacağını çok iyi bilir. İnsanın düşüşü ile ilgili anlatıyı okumak için 390 İnsanın düşüşü ile ilgili anlatıda (Yar 3) imgesel bir dil kullanılmış, ancak, insanlık tarihinin başlangıcında olmuş bir olguya, çok önemli bir olaya değinilmiştir. (Bkz. GS 13, 1) Vahiyle biliyoruz ki bütün insanlık tarihi ilk atalarımızın özgürce işlemiş olduğu ilk günahla damgalanmıştır. (Bkz. Trento Kon: DS 1513; XII Pius: DS 3897; VI. Paul, 11 Temmuz 1966’daki söylev) II. Meleklerin düşüşü 391 İlk atalarımızın itaatsizliğinin arkasında Tanrı’ya ters düşen, (Bkz. Yar 3, 1-5) hasetlikten onların ölüme düşmelerine neden olan ayartıcı bir ses vardır. (Bkz. Bil 2, 24) Kilise’nin Kutsal Kitap’ı ve Gelenek’i bu varlığı İblis ya da Şeytan olarak adlandırılan düşmüş bir melek olarak görür. (Bkz. Yu 8, 44; Ap 12, 9) Kilise’nin öğretisine göre İblis önceleri Tanrı tarafından yaratılmış iyi bir melekti. "İblis ve öteki şeytanlar Tanrı tarafından kuşkusuz iyi olarak yaratıldılar, ama daha sonra kendi hatalarından dolayı düştüler." (1215’teki IV. Latran Kon: DS 800) 392 Kutsal Kitap bu meleklerin bir günahından söz eder. (Bkz. 2 Pet 2, 4) Bu "düşüş", bu yaratılmış ruhların radikal ve geri alınmayacak bir biçimde Tanrı’yı ve Onun Egemenliğini reddeden özgür tercihleridir. Bu başkaldırının bir yansımasını ayartıcının ilk atalarımıza söylediği şu sözlerde buluruz: "Tanrı gibi olacaksınız" (Yar 3, 5). Şeytan "başlangıçtan beri günahkârdır" (1 Yu 3, 8), "yalanın babasıdır" (Yu 8, 44). 393 Bu meleklerin günahlarının bağışlanamaz olması, Tanrı’ nın sonsuz mağfiretinin bir hatası değil, onların seçiminin geri alınamayacak niteliğindendir. "Düşüşten sonra onlar için pişmanlık olamaz, aynen insanlar için ölümden sonra pişmanlık olamayacağı gibi." (A. Samlı Yuhanna, f. o. 2, 4) 394 Kutsal Kitap İsa’yı Babasından (Bkz. Mt 4, 1-11) aldığı görevinden döndürmeye çalışan ve İsa’nın "başlangıçtan beri katil" (Yu 8, 44) olarak adlandırdığı kişinin zararlı etkisini doğruluyor. "Tanrı’nın Oğlu, İblis’in yaptıklarına son vermek için ortaya çıktı" (1 Yu 3, 8). İblis’in yaptıklarının en kötüsü insanı Tanrı’ya itaatsizliğe düşüren yalancı ayartması oldu. 395 İblis’in gücü yine de sonsuz değildir. O yalnızca bir yaratıktır, gücü katıksız bir ruh olmasından gelmektedir, ama altı üstü bir yaratıktır: Tanrı’nın Egemenliğinin gelmesine engel olamaz. Her ne kadar İblis dünyada Tanrı’ya ve Mesih İsa’daki Egemenliğine duyduğu nefretle karşı eylem içindeyse de -ve eylemleri- her birey ve toplum için tinsel tabiatta ve hatta dolaysız olarak da fiziksel açıdan çok ciddi zararlara neden oluyorsa da, bu eylem insanlık tarihini ve dünyayı tatlılıkla ve güçle yöneten İlahi Takdirin izni ile olmaktadır. Şeytani eyleme Tanrı tarafından izin verilmesi büyük bir gizdir, "Tanrı her şeyi Kendisini sevenlerin iyiliğine katkısı olsun diye yapar" (Rom 8, 28). III. İlk (asli) günah Özgürlüğün denenmesi 396 Tanrı insanı kendi suretinde yarattı ve onu dost edindi. Tinsel bir yaratık olan insan bu arkadaşlığı ancak Tanrı’ya özgürce boyun eğme biçiminde yaşayabilir. İnsanın iyiyle kötüyü bilme ağacından yemesi yasaklanmıştır, "çünkü ondan yediğin gün kesinlikle ölürsün" (Yar 2, 17). "İyiyi ve kötüyü bilme ağacı" (Yar 2, 17) simgesel olarak insanın bir yaratık olarak özgürce kabul edip güvenle saygı göstermesi ve aşmaması gereken sınırı belirler. İnsan Yaradan’ına bağlıdır; insan, özgürlüğün kullanımını düzenleyen ahlâki normlara ve yaratılış yasalarına tabidir. İnsanın ilk günahı 397 Şeytan tarafından ayartılan insan, Yaradan’ına duyduğu güveni yüreğinde yok etti (Bkz. Yar. 3, 1-11) ve özgürlüğünü kötüye kullanarak, Tanrı’nın buyruğuna karşı geldi. İnsanın ilk günahı budur. (Bkz. Rom 5, 19) Daha sonraki her günah Tanrı’ya karşı yapılmış bir itaatsizlik ve Onun iyiliğine karşı duyulan bir güvensizlik olacaktır. 398 Bu günahı işleyerek insan kendisini Tanrı’ya yeğlemiştir, böyle davranarak Tanrı’yı hor gördüğünü göstermiştir: Tanrı’yla kendisi arasında, yaratılmışlık durumunun icaplarına karşı ve kendi iyiliğine karşı seçim yapmıştır. Kutsallık durumu içinde yaratılan insan yücelikte Tanrı tarafından tamamen "tanrılaştırılmak" üzere yaratılmıştı. Şeytanın ayartması sonucunda "Tanrı gibi olmak istemiş" (Bkz. Yar 3, 5), ama bunu "Tanrı olmadan, Tanrı’dan önce ve Tanrı’ya göre olmadan" (Maximus, ambig) istemiştir. 399 Kutsal Kitap bu ilk itaatsizliğin dramatik sonuçlarını gösteriyor. Adem ile Havva ilk kutsallık halini hemen kaybederler. (Bkz. Rom 3, 23) Kafalarında oluşturdukları yanlış bir Tanrı imajından, (Bkz. Yar. 3, 9-10) kendi imtiyazlarını kıskanan bir Tanrı’dan korkarlar. (Bkz. Yar 3, 5) 400 Mutluluk içinde yaşadıkları uyum bozulmuştur; ruhun beden üzerindeki tinsel yeteneklerinin üstünlüğü kırılmıştır; (Bkz.Yar 3; 7) erkekle kadının birliği gerilimlere (Bkz. Yar 3, 11-13) tabidir; erkekle kadının ilişkileri doyumsuzluk ve birbirlerine üstünlük taslama izleri taşır. (Bkz. Yar. 3, 16) Yaratılışla olan uyum bozulmuştur: Gözle görülür yaratılış, insana yabancı ve düşman olmuştur. (Bkz Yar 3, 17, 19) İnsan yüzünden, yaratılış çürümeye (Rom 8, 20) tabi kılınmıştır. Sonuçta, itaatsizlik (Bkz Yar. 2, 17) durumunda açıkça bildirilen sonuç gerçekleşecektir: İnsan "Yaratılmış olduğu toprağa geri dönecektir" (Yar 3, 19). Böylece ölüm insanlık tarihine girmiş oldu. (Bkz. Rom. 5, 12) 401 Bu ilk günahtan beri dünya gerçek bir günah istilasına uğradı: Kain’in, kardeşi Habil’i öldürmesi; (Bkz. Yar. 4, 3-15) günahtan sonra genel bir yozlaşma; (Bkz. Yar. 6, 5-12; Rom 1, 18-32) aynı şekilde, İsrail tarihinde, günah sıkça ortaya çıkar, özellikle de Tanrı’nın antlaşmasına ve Musa’ nın Yasası’na uymamakla ortaya çıkan sadakatsizlikte; Mesih’in Kurtarışından sonra da, Hıristiyanlar arasında günah sayısız biçimlerde kendini göstermiştir. (Bkz. 1 Kor. 1-6, Ap 2-39 Kilise’nin Kutsal Kitap’ı ve Gelenek’i insanlık tarihinde günahın varlığını ve evrenselliğini sürekli olarak anımsatmaktadır. Tanrısal vahyin bize gösterdiğini tecrübelerimiz doğrulamaktadır. Çünkü insan, yüreğinin içine bakarsa, kendinin, iyi olan Yaradanından gelemeyecek sayısız kötülüklerle dolu olduğunu ve kötülüğe eğilimli olduğunu keşfedecektir. Tanrı’yı yaradanı olarak kabul etmeyen insan, sırf bu yüzden, kendisini nihai akıbetine yönlendiren düzeni bozmuş olur, aynı zamanda da, gerek kendisiyle gerek öteki insanlar ve tüm yaratılışla olan ilişkilerini kesmiş olur. (GS 13, 1) Adem’in günahının insanlığa getirdiği sonuçlar 402 Adem’in günahı tüm insan soyuna geçmiştir. Paulus şöyle diyor: "Bir adamın söz dinlemezliği yüzünden birçoğu (yani bütün insanlar) günahkâr kılındı" (Rom 5, 19): "Aynı şekilde günah bir insanla, ölüm de günah yoluyla dünyaya girdi, böylece bütün insanlar ölümlü oldu, çünkü hepsi günah işledi ... " (Rom 5, 12). Havari Paulus günahın ve ölümün evrenselliğinin karşısına Mesih’teki esenliğin evrenselliğini çıkarıyor: "İşte, tek bir suç bütün insanların mahkûmiyetine yol açtığı gibi, bir kişinin (Mesih’in) doğruluk eylemi bütün insanlara yaşam veren aklanmayı sağladı" (Rom 5, 18). 403 Havari Paulus’un ardından Kilise daima insanları ezen büyük zavallılığın ve onların kötüye ve ölüme olan eğilimlerinin Adem’in günahı ile olan bağları dikkate almadan anlaşılamıyacağını ve bize aktarmış oldukları hepimizin "ruhun ölümü" (Bkz. Trento Kon: DS 1512) olan günaha bulaşmış olarak doğduğumuzu öğretmiştir. Bu kesin iman gerçeği yüzünden Kilise günahların bağışlanması için, hatta şahsen günah işlememiş olan küçük bebeklere bile Vaftiz’i verir. (Bkz. Trento Kon: DS 1514) 404 Adem’in günahı nasıl onun soyundan gelenlere bulaştı? Bütün insan soyu Adem’de aynen "tek bir insanın tek bir vücudu gibidir" (A. Aquinolu Thomas, mal. 4, 1). İnsan soyunun bu birliği sayesinde bütün insanlar Adem’in günahı ile doğarlar ve bütün insanlar Mesih’te aklanırlar. Bununla birlikte, ilk günahın insanlara aktarımı tamamen anlayamayacağımız bir gizdir. Ancak vahiy aracılığıyla biliyoruz ki, Adem kutsallık ve mutlu durumunu yalnız kendisi için değil, bütün insanlık için almıştı: Ayartıcıya kanarak Adem ile Havva kişisel bir günah işlerler, ne var ki bu günah insan doğasını kirleterek onu düşmüş bir duruma sokar. (Bkz.Trento Kon: DS 1511-1512) Bu günah bütün insanlığa yayılacaktır, yani kutsallıktan ve ilk mutluluktan yoksun insan doğası kuşaktan kuşağa aktarılacaktır. Onun içindir ki, ilk günaha örneksemeli biçimde "günah" denir: Bu "işlenmiş" değil "edinilmiş" bir günahtır, bir eylem değil bir durumdur. 405 Herkes ilk günahla doğmasına karşın, (Trento Kon: DS 1513) ilk günah, Adem’ in soyundan gelen hiç kimsede bir kişisel hata niteliğinde değildir. Bu, kutsallık ve ilk mutluluk durumundan yoksun olmak demektir, insan doğası tamamen bozulmuş değildir. İnsan doğasının kendi öz doğal güçleri yaralanmış, bilgisizliğin, acının ve ölümün etkisi altına girmiş ve günaha eğilimli olmuştur (bu kötülüğe eğilimli olmaya "ten istekleri" ya da "dünya istekleri" denir). Vaftiz Mesih’in nurlu yaşamını vererek insanın ilk günahını siler ve insanı Tanrı’ya döndürür, ancak günahla insan doğasında ortaya çıkmış zayıflıklar ve kötüye olan eğilim insanda kalmaya devam eder ve insanda tinsel bir mücadeleye neden olur. 406 İlk günahın kuşaktan kuşağa insanlara aktarılması ile ilgili Kilise doktrini özellikle V. yüzyılda kesinleşti, özellikle de Augustinus’un düşünceleri ile. Bu düşünceler Pelagianizme karşı ve XVI. yüzyıldaki Protestan Reformu’na karşı kullanıldı. Pelage, insanın doğal gücü ve özgür iradesiyle, Tanrı’nın lütfuna sığınmadan ahlâklı iyi bir yaşam sürebileceğini iddia ediyordu; bu şekilde Adem’in günahının etkisini kötü bir örneğe indirgemiş oluyordu. İlk reformcu Protestanlar, tersine, insanın ilk başlardaki günah sayesinde köklü bir biçimde baştan çıktığını ve özgürlüğünün sıfırlandığını öğretiyorlardı; her insana kalıtsal olarak kalan günahı baş edilemez kötülüğe olan eğilimle (concupiscentia) bir tutmaktaydılar. Kilise özellikle 529’daki (Bkz. DS 371-372) ikinci Orange ve 1546’daki (Bkz. DS 1510-1516) Trento Konsillerinde ilk günahla ilgili kararlara dayanarak bu konuda kararını vermiştir. Zorlu bir savaş ... 407 Mesih’in insanlığı kurtarması doktrinine bağlı ilk günah doktrini insanın dünyadaki durumu ve dünyadaki etkinliği üzerine net bir fikir verir. İlk ataların günahı sayesinde, insan her ne kadar özgür kalmış olsa da, şeytan onun üzerinde bir çeşit üstünlük elde etti. İlk günah insanı "ölüm gücünü elinde bulunduranın yani şeytanın" (Trento Kon: DS 1511; bkz. İbr 2, 14) etkisi altına sokar. İnsanın yaralanmış ve kötülüğe eğilimli bir doğası olduğunu göz ardı etmek, eğitim, politika, toplumsal eylemler, (Bkz. Ca 25) örf ve adetler alanında ciddi hatalara düşmeye neden olur. 408 İnsanların ilk günahı ve yaptıkları, kişisel günahların yarattığı sonuçlar bütününde dünyayı günahkâr bir duruma getirir. Havari Yuhanna ifadesinde "dünyanın günahlı" (Yu 1, 29) olduğunu belirtiyor. Bu ifadeyle insanların günahlarının ürünü olan toplumsal yapılar ve toplulukların durumlarının kişiler üzerinde olumsuz etkisi olacağı belirtilmek istenir. (Bkz. RP 16) 409 "Kötü olanın denetimi altındaki" (Bkz. 1 Pet 5, 8) (1 Yu 5, 19) dünyanın bu dramatik durumu insan yaşamını bir savaşa dönüştürür: Bütün insanlık tarihi boyunca karanlık güçlere karşı zorlu bir savaş sürmüştür; başlangıçla başlamış olan, Rab’bin söylediği gibi, son güne kadar sürecek bir savaş söz konusudur. Bu savaşa girmiş olan insanın doğru olanı yapmak için sürekli mücadele etmesi gerekmektedir; insan büyük çabalar sonunda, ancak Tanrı’nın ihsanı ile içsel birliğini gerçekleştirebilmektedir. (GS 37, 2) IV. "İnsanı ölümün pençesine bırakmadın" 410 İnsan düşüşten sonra Tanrı tarafından terk edilmedi. Tersine, Tanrı insanı çağırmakta (Bkz Yar 3, 9) ve ona gizemli bir biçimde kötülüğe karşı zaferini ve düşüşünden kalkışını bildirmektedir. (Bkz. Yar 3, 15) Yaratılış kitabındaki bu bölüm, kurtarıcı Mesih ilk kez, yılanla Kadın arasındaki savaşı ve Kadının soyundan gelecek birinin son zaferini bildirdiği için "İncil öncesi" bölüm olarak adlandırılmıştır. 411 Hıristiyanlık geleneği bu bölümde "Haç üzerinde ölüme bile boyun eğen" (Bkz. 1 Kor 15, 21-22. 45) (Fil 2, 8) "yeni Adem’in" Adem’in itaatsizliğini (Bkz. Rom 5, 19-20) fazlasıyla gidermesini bildiren bir haber olarak görmektedir. Öte yandan, Kilise Babaları ve yazarları "incilöncesi" bölümde belirtilen kadında Mesih’in annesi Meryem’i "yeni Havva" olarak görmektedirler. Meryem Mesih tarafından günaha karşı kazanılan zaferden eşsiz bir biçimde yararlanan ilk kişidir: Meryem ilk günahın (Bkz. IX. Pius: DS 2803) tüm pisliklerinden korunmuştur, ve yeryüzündeki yaşamı boyunca Tanrı’nın özel bir lütfu sayesinde, hiçbir günah işlememiştir. (Bkz. Trento Kon: DS 1573) 412 Tanrı ilk insanın günah işlemesine neden engel olmamıştır? Büyük Leon buna şu şekilde yanıt veriyor: "Mesih’in eşsiz lütfu şeytanın hırsının bizden koparıp aldığından daha iyilerini vermiştir." (Serm. 73, 4) Aquinolu Thomas da şöyle diyor: "İnsan doğası günahtan sonra daha yüksek bir sona hazırlanmıştır, bunun tersini gösteren herhangi bir şey yoktur. Tanrı kötülüklere, onlardan daha büyük iyilikler çıkarmak için izin vermektedir." Paulus da şunu ekliyor: "Günahın çoğaldığı yerde, Tanrı’nın lütfu daha da çoğaldı" (Rom 5, 20). Exultet ilahisinde şu ifade yer alıyor: "Böylesine ve bu kadar büyük bir Kurtarıcıya layık olduğun için ne mutlu sana ey hata." (S. s. th. 3, 1, 3, ad 3) ÖZET 413 "Tanrı ölümü yaratmadı, Tanrı canlıların yitirilmesinden mutluluk duymaz ( ... ). Ölüm şeytanın hırsı yüzünden dünyaya girdi" (Bil 1, 13; 2, 24). 414 İblis ya da şeytan ve öteki şeytanlar Tanrı’ya hizmet etmeyi ve Onun tasarısını özgürce reddettikleri için düşmüş meleklerdir. Tanrı’yı karşılarına almaları kesin bir 415 "Tanrı tarafından kutsal bir konuma getirilen, insanlık tarihinin başında Kötü tarafından ayartılan insan, özgürlüğünü kötüye kullanarak Tanrı’ya karşı gelmiş ve kendi sonuna Tanrı’ sız ulaşmak istemiştir." (GS, 1) 416 Adem günahıyla ilk insan olarak Tanrı’dan almış olduğu kutsallık ve mutluluk durumunu yalnız kendisi için değil, bütün insanlık için yitirmiş oldu. 417 Adem ve Havva kendi soyundan gelenlere ilk günahlarından dolayı yaralanmış, kutsallık ve mutluluktan yoksun bir insan doğasını miras bıraktılar. Bu yoksunluğa "ilk günah" denir. 418 İlk günahın sonucu olarak insan doğası güçlerini yitirmiş, bilgisizliğe, acıya ve ölümün egemenliği altına girmiş ve günaha eğilimli hale gelmiştir ( bu eğilim "ten ya da dünya istekleri" olarak adlandırılır). 419 "Trento Konsili’ne göre ilk günahın insan doğasına ‘öykünme ile değil de üreme yoluyla’ aktarıldığını ve böylece bunun her insanda bulunduğunu biliyoruz." (VI. Paul, APF, 16) 420 Mesih Tarafından günaha karşı kazanılan zafer "günahın bizden aldıklarından daha iyilerini bize vermiştir: Günahın çoğaldığı yerde Tanrı’nın lütfu daha da çoğaldı" (Rom 5, 20). 421 "Hıristiyan inancına göre bu dünya Tanrı sevgisi ile yaratıldı ve Onun sayesinde ayakta duruyor; dünya kuşkusuz günahın esaretine düştü, ancak Mesih, Haçı ve Dirilişi ile Kötü’ nün gücünü etkisiz kıldı ve dünyayı onun elinden kurtardı ... "(GS, 2, 2) İKİNCİ BÖLÜM Tanrı’nın biricik Oğlu Mesih İsa’ya inanıyorum İyi Haber: Tanrı Oğlunu gönderdi 422 "Ama zaman dolunca Tanrı, Kutsal Yasa altında olanları özgürlüğe kavuşturmak için, bir kadından doğan, Kutsal Yasa altında doğan öz Oğlunu, Tanrı’nın evlatları olma hakkını elde etmemiz için gönderdi" (Gal 4, 4-5). İşte "Tanrı’nın Oğlu Mesih İsa ile ilgili İyi Haber" (Bkz. Lk 1, 68) (Mk 1, 1): Tanrı, halkını ziyaret etti. Tanrı İbrahim’e ve onun soyundan gelenlere verdiği sözü tuttu. (Bkz. Lk 1, 55) Bunu her türlü beklentinin ötesinde gerçekleştirdi: Tanrı "sevgili öz Oğlunu gönderdi" (Mk 1, 11). 423 Kral Büyük Herodes ve İmparator Sezar, I. Augustus zamanında İsrailli Yahudi bir genç kızdan Betlehem’de doğan, marangozluk yapan, İmparator Tiberius zamanında Vali Pontius Pilatus idaresindeki Kudüs’te çarmıha gerilerek ölen, "Tanrı’dan gelen" (Yu 13, 3), "gökten inen" (Yu 3, 13; 6, 33) "beden alıp gelen" (1 Yu 4, 2) Tanrı’nın insan olan ebedi Oğlu Nasıralı İsa’ya inanıyor ve bunun doğru olduğunu beyan ediyoruz. Çünkü "Kelâm insan olup aramızda yaşadı. Biz de Onun yüceliğini, Baba’dan gelen, lütuf ve gerçekle dolu olan biricik Oğul’un yüceliğini gördük ( ... ). Hepimiz Onun sınırsız bütünlüğünden lütuf üzerine lütuf aldık" (Yu 1, 14. 16). 424 Kutsal Ruh tarafından harekete geçirilen ve Baba tarafından çekilen bizler, İsa’nın "Mesih, Canlı Tanrı’nın Oğlu" (Mt 16, 16) olduğuna inanıyor ve bunun doğru olduğunu beyan ediyoruz. Petrus tarafından dile getirilen bu inanç kayası üzerine Mesih Kilisesini inşa etti. (Bkz. Mt 16, 18; A. Büyük Leo, serm. 4, 3, 51, 1; 62, 2, 83, 3) "Mesih’in akıl almaz zenginliğini bildirmek" (Ef 3, 8) 425 Hıristiyan inancının aktarılması Mesih İsa’ya olan inanca götürmek için her şeyden önce Onun bildirilmesidir. Başlangıçtan beri, ilk öğrenciler Mesih’i bildirmek için yanıp tutuşuyorlardı: "Biz gördüklerimizi ve işittiklerimizi anlatmadan edemeyiz" (Hİ 4, 20). İlk öğrenciler bütün zamanların insanlarını Mesih’le olan duygu ve düşünce birliği sevincine katılmaya davet ederler: Yaşam Sözü’yle ilgili olarak başlangıçtan beri var olanı, işittiğimizi, gözlerimizle gördüğümüzü, seyredip ellerimizle dokunduğumuzu ilan ediyoruz. Yaşam açıkça göründü, onu gördük ve ona tanıklık ederiz. Baba’yla birlikte olup bize görünmüş olan sonsuz Yaşam’ı size ilan ediyoruz. Evet, sizin de bizlerle beraberliğiniz olsun diye gördüğümüzü ve işittiğimizi size ilan ediyoruz. Bizim beraberliğimiz de Baba’yla ve Onun Oğlu Mesih İsa’yladır. Bunları size, sevincimiz tam olsun diye yazıyoruz (1 Yu 1, 1-4). Din eğitiminin merkezinde: Mesih 426 Din eğitiminin merkezinde özellikle bizler için acı çeken ve ölen, şimdi de dirilmiş olarak sonsuza dek bizlerle birlikte yaşayacak olan ( ... ) bir Kişiyi, Baba’nın biricik Oğlu ( ... ), Nasıralı İsa’yı buluyoruz. Din eğitimi vermek ( ... ) Mesih’in kişiliğinde Tanrı’nın tüm ebedi tasarısını açığa çıkarmak demektir. Din eğitimi vermek Mesih’in kendisi tarafından gerçekleştirilmiş davranış ve sözlerin anlamını kavramaya çalışmak demektir. (CT 5) "Din eğitiminin amacı Mesih İsa ile duygu ve düşünce birliğine girmektir. Yalnızca O bizleri Kutsal Ruh’ta Baba’nın sevgisine götürebilir ve bizim Kutsal Üçlü-Birlik yaşamına katılmamızı sağlayabilir." (Age) 427 Din eğitiminde "cisimlenmiş Kelâm ve Tanrı’nın Oğlu öğretilmektedir; bütün öteki şeylerde Ona göndermede bulunulur; yalnızca Mesih öğretir, bütün ötekiler Mesih’e kendi ağızlarından izin verdikleri kadar Onun sözcüleri olurlar ( ... ). Dini eğitim veren her kişi İsa’nın şu gizemli sözlerini kendisine uygulayabilmelidir: ‘Doktrinim benim değil, beni gönderenindir’ " (Age., 6) (Yu 7, 16). 428 "Mesih’i öğretmekle" görevlendirilen kişi önce "çok büyük kazanç olan Mesih bilgisini edinmelidir"; Mesih’i kazanmak ve Onda kendini bulmak için her şeyi kaybetmeyi göze almalıdır ( ... ) ve Onu, "ölümünde Ona benzeyerek Onu tanımak, dirilişinin gücünü ve acılarına ortak olmanın ne demek olduğunu bilmek ve böylece ne yapıp edip ölümden dirilişe erişmek amacıyla" (Fil 3, 8-11) tanımalıdır. 429 İşte Mesih İsa’yı böylesine tutkulu tanımanın sonucunda, insanda Onu bildirmek, anlatmak, başkalarını Mesih İsa’ ya inandırmak isteği doğar. Aynı zamanda bu inancı daha iyi bilmek ihtiyacı da hisseder insan. Bu amaçla İnanç İlkeleri’ndeki sıra izlenerek, önce İsa’nın başlıca ünvanları ele alınacaktır: Mesih, Tanrı’nın Oğlu, Rab (2. konu). Daha sonra İnanç İlkeleri’nde Mesih İsa’nın yaşamındaki başlıca gizler ele alınacaktır: İsa’nın doğumu (3. konu), İsa’nın Paskalyası (4. ve 5. konular), en son olarak da İsa’nın yüceltilmesi (6. ve 7. konular). 2. KONU "Biricik Oğlu, Rabbimiz Mesih İsa’da" I. İsa 430 İsa İbranice "Tanrı kurtarır" demektir. Cebrail Melek Meryem Ana’ya oğlu olacağının müjdesini verirken oğluna onun kimliğini ve misyonunu belirten İsa adını vermesini söyler. (Bkz. Lk 1, 31) Madem ki "günahları yalnızca Tanrı bağışlayabilir" (Mk 2, 7), Tanrı, insan olan ebedi Oğlunda halkını günahlarından kurtaracaktır. 431 Tanrı insanın esenlik tarihinde İsrail’i Mısır’dan çıkararak "esaret evinden" kurtarmakla yetinmiyor (Tes 5, 6). Onu günahından da kurtarıyor. Çünkü günah daima Tanrı’ya yapılan bir hakarettir, (Bkz. Mzm 51, 6) bu hakareti de yalnızca Tanrı bağışlayabilir. (Bkz. Mzm. 51, 12) Bundan dolayı Günahın evrenselliğinin bilincine yavaş yavaş varan İsrail, esenliği Kurtarıcı Tanrı’ya yakarmakta bulacaktır. (Bkz. Mzm 79, 9) 432 İsa adı, Tanrı adının, insanların kesin olarak günahtan kurtulması için insan olan Oğul’un kişiliğinde (Hİ 5, 41; 3 Yu 7) hazır bulunduğunu gösterir. "İsa" adı esenlik (Bkz. Yu 3, 5, Hİ 2, 21) getiren tek addır, bundan böyle herkes bu ada yakarabilir, çünkü insan olarak (Bkz. Rom 10, 6-13) her insanla öylesine birleşmiştir ki, "bu gök kubbenin altında insanlara bağışlanmış, bizi kurtarabilecek başka bir ad yoktur" (Bkz. Hİ 9, 14; Yak 2, 7) (Hİ 4, 12). 433 Kurtarıcı Tanrı’nın adı başrahip tarafından İsrail’in günahlarının bağışlanması için bir kez anılır ve Kutsallar Kutsalı’nın bulunduğu yere kurban kanı serpilirdi. (Bkz. Lev 16, 15-16; Sir 50, 20; İbr 9, 7) Bu yer Tanrı’nın hazır bulunduğu yerdi. (Bkz. Çık 25, 22; Lev 16, 2, Sayı 7, 89; İbr 9, 5) Havari Paulus İsa hakkında "Tanrı, İsa’yı kanına iman edenlerin günahlarının bağışlanması için kurban olarak sundu" (Rom 3, 25) derken İsa’nın insanlığında, "Tanrı’nın kendisi dünyayı Mesih’te kendisiyle barıştırdı" (2 Kor 5, 19) demek istedi. 434 İsa’nın Dirilişi Kurtarıcı Tanrı adını yüceltir, (Bkz. Yu 12, 28) çünkü bundan böyle İsa adı "her adın üstündeki ad"ın (Fil 2, 9-10) yüce gücünü tam anlamıyla yansıtmaktadır. Kötü ruhlar Onun adından korkarlar, (Bkz. Hİ 16, 16-18; 19, 13-16) İsa’nın havarileri Onun adına mucizeler gerçekleştirirler, (Bkz. Mk 16, 17) çünkü Onun adına Baba’dan istedikleri her şeyi, O onlara verir (Yu 15, 16). 435 İsa adı Hıristiyan duasının temelini oluşturur. Tüm litürjik dualar "Rabbimiz Mesih İsa ile" sözleriyle son bulur. Selam Sana Meryem duası doruk noktasına "rahminin meyvesi İsa kutsaldır" sözleriyle varır. Doğudaki kalp duası ya da İsa duası şöyle der: "Mesih İsa, Tanrı’nın Oğlu, günahkâr olan bana acı." Birçok Hıristiyan Jeanne d’Arc gibi dudaklarında tek "İsa" sözcüğüyle ölmüşlerdir. II. Mesih 436 Mesih sözcüğü İbranice meshedilen anlamına gelen Messiah’tan gelir. İsa Tanrısal misyonu tam olarak gerçekleştirdiğinden Mesih tam İsa’ya uygun bir sözcüktür. İsrail’de Tanrı’dan gelen bir misyon uğruna Ona adanan kişiler Tanrı adına meshedilirlerdi. Kralların (Bkz. 1 Sam 9, 16,10; 1- 16,1, 12-13, 1 Kr 1, 39) (1Kr 1, 39), rahiplerin, (Bkz. Çık 29, 7, Lev 8, 12) ve bazı ender durumlarda peygamberlerin (Bkz. 1 Kr 19, 16) durumları böyleydi. Tanrı’nın, Egemenliğini nihai olarak kurmak için göndereceği Mesih’in durumu da bu en üstün derecede olmalı. (Bkz. Mzm 2, 2, Hİ 4, 26-27) Mesih, Rab’bin Ruhu tarafından (Bkz. İş 11, 2) hem kral hem rahip (Bkz. Zek 4, 14, 6, 13) hem de peygamber (Bkz. İş 61, 1, Lk 4, 16-21) olarak meshedilmelidir. İsa İsrail’in Mesih’e ilişkin umudunu rahip, peygamber ve kral gibi üç ayrı görevinde gerçekleştirdi. 437 Melek, çobanlara İsa’nın doğumunu İsrail’e vaat edilen Mesih olarak müjdeledi: "Bugün Davut’un kentinde Rab Mesih olan bir Kurtarıcı doğdu" (Lk 2, 11). Başlangıçtan beri "Baba’nın kutsayıp dünyaya gönderdiği" (Yu 10, 36), Meryem Ana’nın bakire rahminde "kutsal" (Lk 1, 35) olarak oluşan Kişidir. İsa’nın Davut’un mesihçi soyundan gelen Yusuf’un eşinden doğması ve Ona Mesih denmesi için Yusuf’a Tanrı tarafından, "Kutsal Ruh tarafından gebe bırakılan Meryem’i kendine eş olarak almaktan çekinmemesi iletilmiştir" (Bkz. Rom 1; 3, 2Tim 2, 8, Ap 22, 16) (Mt 1, 16). 438 İsa’nın Mesih olarak kutsanması Onun Tanrısal misyonunu gösterir. "Öte yandan bu adın kendisi de bunu belirtiyor, çünkü Mesih adında örtülü olarak mesheden Kişi, meshedilmiş Kişi ve meshetmenin kendisi vardır: Mesheden Baba’dır, meshedilen Kişi Oğul’dur, Oğul meshetmenin kendisi olan Kutsal Ruh’la meshedilir." (A. Ireneus, haer. 3. 3, 18, 3) İsa’nın ebedi mesih olarak kutsanması, dünyadaki yaşamında "İsrail’de Mesih olarak bilinmesi için" (Yu 1, 31) Yahya tarafından vaftiz edilmesi sırasında "Tanrı İsa’yı Kutsal Ruh ve kudretiyle meshettiği zaman" (Hİ 10, 38) açınlandı. Yaptıkları ve sözleri onun "Tanrı’nın kutsalı" olarak tanınmasını sağlayacaktır (Mk 1, 24; Yu 6, 69; Hİ 3, 14). 439 Yahudilerin çoğu hatta onların umutlarını paylaşan bazı putperestler İsa’da Tanrı’nın İsrail’e göndermeye söz verdiği Davut’un soyundan gelecek mesihin temel özelliklerini gördüler. (Bkz. Mt 2; 2,9; 27, 12; 23, 15; 22, 20; 30, 21; 9. 15) İsa hak ettiği Mesih ünvanını ihtiyatla kabul etti, (Bkz. Yu 4, 25-26, 11, 27) çünkü bir kısım çağdaşlarınca Mesih kavramı çok insani, (Bkz. Mt 22, 41-46) özellikle de politik bir kavram olarak kabul ediliyordu. (Bkz. Yu 6, 15, Lk 24, 21) 440 İsa kendisini Mesih olarak gören Petrus’un inancını kabul etti ve ona İnsanoğlu’nun çekeceklerini önceden haber verdi. (Bkz. Mt 16, 16-23) İsa kendi mesih egemenliğinin gerçek içeriğini gerek "gökten inmiş olan" (Bkz. Yu 6, 62. Dan 7, 13) (Yu 3, 13) İnsanoğlu’nun aşkın kimliğinde gerek acı çeken Kul olarak kurtarıcı misyonunda açığa çıkardı: "İnsanoğlu kendisine hizmet etsinler diye değil, ama hizmet etmeye ve yaşamını birçokları uğruna fidye olarak vermeye geldi" (Bkz. İş 53, 10-12) (Mt 20, 28). Onun içindir ki, egemenliğinin gerçek anlamı ancak Haçın üst kısmında ortaya çıktı. (Bkz. Yu 19, 19-22, Lk 23, 39-43) Onun Mesih egemenliği ancak Dirilişinden sonra Tanrı halkının önünde Petrus tarafından ilan edilecektir: "Tüm İsrail halkı şunu kesinlikle bilsin: Tanrı, sizin çarmıha gerdiğiniz bu İsa’ yı hem Rab hem Mesih yapmıştır" (Hİ 2, 36). III. Tanrı’nın biricik Oğlu 441 Eski Ahit’te "Tanrı’nın Oğlu" meleklere, (Bkz. Tes (LXX) 32, 8,Ey 1, 6) Seçilmiş halka, (Bkz. Çık 4, 22, Hoş 11, 1, Yer 3, 19,Sir 36, 11, Bil 18, 13) İsrail oğullarına (Bkz. Tes 14, 1, Hoş 2, 1) ve onların krallarına (Bkz. 2 Sam 7, 14, Mzm 82, 6) verilen bir ünvandır. Tanrı ile yaratığı arasında özel bir yakınlık kurulmasına neden olan bir evlat olma durumunu ifade eder. Vadedilen Kral-Mesih’e "Tanrı’nın Oğlu" (Bkz. 1 Tar 17, 13, Mzm 2, 7) dendiğinde, bu metinlerin gerçek anlamına göre ille de daha insani olmasını gerektirmez. İsa’yı bu şekilde İsrail’in Mesihi (Bkz. Mt 27, 54) olarak belirtenler belki de daha fazlasını demek istememişlerdir. (Bkz. Lk 23, 47) 442 İsa’nın "canlı Tanrı’nın Oğlu, Mesih" (Mt 16, 16) olduğunu söyleyen Petrus için yeni bir şey değildir, zira İsa ona şöyle karşılık veriyor: "Bu sırrı sana açan et ve kan (insan) değil, göklerdeki Babam’dır" (Mt 16, 17). Buna paralel olarak Paulus Şam yolunda Hiristiyanlığı kabul edişi konusunda şöyle diyecektir: "Beni daha anamın rahmindeyken seçip lütfuyla çağıran Tanrı, uluslara müjdelemem için Oğlunu bana göstermeye razı oldu ... " (Gal 1, 1516). "İsa’nın Tanrı’nın Oğlu olduğunu Havralarda hemen duyurmaya başladı" (Hİ 9, 20). Bu Hıristiyanlığın (Bkz. Mt 16, 18) daha başlangıcında (Bkz. 1 Sel 1, 10) önce Petrus tarafından ilan edilen havarilerin inancının (Bkz. Yu 20, 31) temelini oluşturur. 443 Eğer Petrus Mesih İsa’nın Tanrısal oğulluğunun aşkın niteliğini tanıyabildiyse, bu İsa’nın bunu açıkça tanıtmasından olmuştur. Yüksek Kurul’un önünde kendisini suçlayanların, "Yani, sen 0Tanrı’nın Oğlu musun?" sorusuna İsa, "Söylediğiniz gibi, ben Oyum" (Bkz. Mt 26, 64, Mk 14, 61) (Lk 22, 70) diye karşılık verdi. Çok daha önceden kendisini, Baba’yı (Bkz. Mt 11, 27, 21, 37-38) tanıyan ve Tanrı’nın daha önce halkına gönderdiği "hizmetkârlar"dan farklı olan, (Bkz. Mt 21, 34-36) meleklerden de üstün olan (Bkz. Mt 24, 36) Oğul olarak gösterdi. Kendi oğulluğunu öğrencilerin oğulluklarından hiçbir zaman "Babamız" (Bkz. Mt 5, 48,6, 8, 7, 21, Lk 11, 13) demeyerek açıkça ayırmıştır: "Şu şekilde dua edin: Babamız" (Mt 6, 9); bu farkın altını çizmiştir: "Benim Babam ve sizin Babanız" (Yu 20, 17). 444 İnciller İsa’nın yaşamının iki önemli anında, Vaftizi ve Görünümünün Değişmesi olaylarında Baba’nın onu "sevgili Oğlum" (Bkz. Mt 3, 17, 17, 5) olarak belirten sesinin duyulduğunu aktarırlar. İsa kendisini "Tanrı’nın biricik Oğlu" (Yu 3, 16) olarak nitelendirerek bu adla ezeldeki varlığını doğrular. ( Bkz. Yu 10, 36) İsa "Tanrı’nın biricik Oğlu adına" inanılmasını ister (Yu 3, 18). Bu Hıristiyanlık inancı, İsa daha Çarmıhta iken yüzbaşının haykırışında ortaya çıkar: "Bu adam gerçekten Tanrı’nın Oğluydu" (Mk 15, 39). İnanlı "Tanrı’nın Oğlu" ünvanına en yüksek önemi ancak Paskalya gizinde verebilir. 445 İsa’nın Tanrı’nın Oğlu olma niteliği dirilişinden sonra yüceltilmiş insanlığında ortaya çıkar: "Kutsallık Ruhu sayesinde ölüler arasından dirilerek kudretle Tanrı’nın Oğlu ilan edildi" (Bkz. Hİ 13, 33) (Rom 1, 4). Havariler, "Biz Onun yüceliğini, Baba’dan gelen, nur ve gerçekle dolu olan biricik Oğlunun yüceliğini gördük" (Yu 1, 14) diyebilirler. IV. Rab 446 Eski Ahit’te yer alan kitapların Yunanca çevirisinde Tanrı’nın Musa’ya açınladığı (Bkz. Çık 3, 14) sözle ifade olunamaz adı YAHVE, Kyrios ("Rab") olarak çevrilmiştir. Rab sözcüğü o zamandan beri İsrail Tanrısının Tanrılığını ifade etmek için kullanılmaya başlandı. Yeni Ahit bu güçlü "Rab" adını hem Baba hem de Tanrı’nın kendisi olarak kabul edilen İsa için kullanıyor, (Bkz. 1 Kor 2, 8) bu bir yeniliktir. 447 İsa’nın kendisi de 110. Mezmurunun (Bkz. Mt 22, 41-46, bkz. Hİ 2, 34-36, İbr 1, 13) anlamı üzerine Ferisilerle tartıştığı sırada örtülü bir biçimde, ama havarilerine hitap ettiğinde (Bkz. Yu 13, 13) açık bir biçimde bu adı kendine mal eder. İsa’nın hayata atıldığı yaşamı boyunca doğa üzerindeki, hastalıklar üzerindeki, şeytanlar üzerindeki, ölüm ve günah üzerindeki kutsal egemenliği davranışları, Onun Tanrısal üstünlüğünü ispat eder. 448 Çoğu zaman, İncillerde insanlar Ona "Rab" diye hitap ederler. Bu şekilde hitap etmelerinin nedeni hitap ettikleri kişiye duydukları saygı ve güvenden ve Ondan yardım ve şifa beklemelerindendir. (Bkz. Mt 8, 2, 14, 30, 15, 22) Kutsal Ruh’un etkisi altında İsa’nın Tanrısal gizine minnet duyarlar. (Bkz. Lk 1, 43, 2, 11) Dirilmiş İsa’yla karşılaştıklarında bu ifade tapınma ifadesine dönüşür: "Rabbim ve Tanrım!" (Yu 20, 28). Bu ifade Hıristiyan geleneğine özgü bir ifade olarak kalacak sevgi ve şefkat görünümünü de alır: "Bu Rab’dir!" (Yu 21, 7). 449 İsa’ya Tanrısal Rab adını veren Kilise’nin ilk inanç ilkelerinde, başlangıçtan beri (Bkz. Hİ 2, 34-36) Tanrı Baba’ya ait olan güç, şeref ve yücelik aynı zamanda İsa’ya da aittir, (Bkz. Rom 9, 5, Tit 2, 13,Ap 5, 13) çünkü İsa "Tanrı özüne" sahiptir (Fil 2, 6) ve Baba İsa’nın bu üstünlüğünü Onu Ölüler arasından dirilterek ve Onu yüceliğine yükselterek gösterdi. (Bkz. Rom 10, 9,1 Kor 12, 3, Fil 2, 9-11) 450 Hıristiyanlık tarihinin başlangıcından beri, İsa’nın dünya ve tarih üzerindeki (Bkz. Ap 11, 15) beyliğinin ileri sürülmesi insanın kendi kişisel özgürlüğünü, yeryüzündeki hiçbir iktidara kesin bir biçimde tabi kılınmaması gerektiği, ancak yalnızca Tanrı Baba’ya ve Rab Mesih İsa’ya tabi kılınması gerektiği anlamına gelmektedir: Sezar "Rab" (Bkz. Mk 12, 17, Hİ 5, 29) değildir. Kilise tüm insanlık tarihinin anahtarı, merkezi ve akıbetinin kendi Rab’bi ve Efendisinde (GS 10, 2, bkz. 45, 2) olduğuna inanır. 451 Hıristiyan duası "Rab" adıyla ifade edilir; ister duaya davette "Rab sizinle olsun" ya da duanın bitiminde "Rabbimiz Mesih İsa ile" ya da umut ve güvenle dolu haykırışla ifade edilsin: "Maran atha" ("Rab geliyor!") ya da "Marana tha" ("Ya Rab gel!") (1 Kor 16, 22); "Amin, gel, Ya Rab İsa!" (Ap 22, 20). ÖZET 452 İsa adının anlamı "Tanrı kurtarır" demektir. Bakire Meryem’den doğan bebeğe "İsa" adını verdiler, "çünkü halkını günahlarından kurtaracak Odur" (Mt 1, 21): "Bu göğün altında insanlara bağışlanmış, bizi kurtarabilecek başka hiçbir ad yoktur" (Hİ 4, 12). 453 Mesih adı "meshedilmiş" demektir. İsa Mesih’tir, çünkü "Tanrı Onu kudretiyle ve Kutsal Ruh’la meshetti" (Hİ 10, 38). O beklenen kişidir (Lk 7, 19). İsrail’in umududur (Hİ 28, 20). 454 Tanrı’nın Oğlu adı, Mesih İsa’nın Babası Tanrı’ya olan biricik ve ebedi ilişkisi demektir: O Baba’nın (Bkz. Yu 1, 14, 18, 3; 16, 18) ve Tanrı’nın Kendisinin (Bkz. Yu 1, 1) biricik Oğludur. Hıristiyan olabilmek için Mesih İsa’ nın Tanrı’nın Oğlu olduğuna inanmak şarttır. (Bkz. Hİ 8, 37, 1 Yu 2, 23) 455 "Rab" adı Tanrı’nın yüceliğini belirtir. İsa’ya Rab olarak yakarmak ya da İsa’nın Rab olduğuna inanmak, Onun Tanrılığına inanmak demektir. "Kutsal Ruh’la birlikte olmayan hiç kimse ‘İsa Rab’dir diyemez" (1 Kor 12, 3). 3. KONU "Mesih İsa Kutsal Ruh’un kudretiyle vücut buldu ve Bakire Meryem’den doğdu" I. PARAGRAF Tanrı’nın Oğlu insan oldu I. Kelâm neden cisimleşti? 456 İznik-İstanbul İnanç İlkeleri Formülü’nde bu soruya inanarak şöyle cevap veriyoruz: "Biz insanlar ve esenliğimiz için gökten indi; Kutsal Ruh’un kudretiyle Bakire Meryem’den vücut buldu ve insan oldu." 457 Kelâm bizleri Tanrı’yla barıştırarak kurtarmak amacıyla cisimleşti: "Tanrı bizi sevdi ve Oğlunu günahlarımızı bağışlatan kurban olarak dünyaya gönderdi" (1 Yu 4, 10). "Baba Oğlunu dünyanın Kurtarıcısı olarak gönderdi" (1 Yu 4, 14). "Mesih günahları kaldırmak için ortaya çıktı" (1 Yu 3, 5): Hasta insan doğamızı iyileştirmek gerekiyordu; düşmüş insan doğamızın kaldırılması gerekiyordu; ölmüş insan doğamızın dirilmesi gerekiyordu. İyiliği kaybetmiştik, bunun bize verilmesi gerekiyordu. Karanlıklara tıkılmıştık, bizleri ışığa çıkarmak gerekiyordu; tutsaktık, bir kurtarıcı bekliyorduk; hapistik, bir yardım bekliyorduk; köleydik bizi esaretten kurtaracak birini bekliyorduk. Bütün bunlar önemsiz ya da değersiz mi? Bunlar Tanrı’ yı insan doğamızı ziyarete gelecek kadar harekete geçirmeye yeterli değil midir? Çünkü insanlık öylesine zavallı ve acınacak durumdaydı ki! (Aziz. Nissali Gregorius, or. Catech. 15) 458 Kelâm Tanrı sevgisini tanıyalım diye cisimleşti: "Tanrı, biricik Oğlunun aracılığıyla yaşayalım diye Onu dünyaya gönderdi ve böylece bize olan sevgisini gösterdi" (1 Yu 4, 9). "Çünkü Tanrı dünyayı o kadar çok sevdi ki, Ona iman edenlerin hiçbiri mahvolmasın, hepsi sonsuz yaşama kavuşsun diye biricik Oğlunu verdi" (Yu 3, 16). 459 Kelâm kutsallık örneğimiz olmak için beden aldı: "Boyunduruğumu takının ve benden öğrenin ki ... " (Mt 11, 29.) "Yol, gerçek ve yaşam Ben’im; benim aracılığım olmadan Baba’ya kimse gelemez" (Yu 14, 6). Baba, İsa’nın görünümünün değiştiği dağın tepesinde "Onu dinleyin" diye buyuruyor (Bkz. Tes 6, 4-5) (Mk 9, 7). Nitekim, O yeni Yasa’nın normu ve mutlulukların canlı örneğidir: "Birbirinizi sizi sevdiğim gibi sevin" (Yu 15, 12). Bu sevgi insanın kendisini inkâr edip Onu izlemesini gerektirir. (Bkz. Mk 8, 34) 460 Kelâm bizim "Tanrı doğasına katılabilmemizi" sağlamak amacıyla beden aldı (2 Pet 1, 4): "Kelâm’ın insan olmasının, Tanrı Oğlunun, insan Oğlu olmasının nedeni insanın Kelâm ile birlik içine girip Tanrısal oğulluk niteliğini kazanarak Tanrı’nın oğlu olmasıdır." (Aziz. Ireneus, haer. 3, 19, 1) "Çünkü Kelâm bizler Tanrı olalım diye insan oldu." (Aziz. Athanasosis, inc. 54, 3) "Tanrı’nın biricik Oğlu, kendi Tanrılığına katılalım diye, insan doğamızı üzerine aldı ve O insan olarak insanları tanrılaştırdı." (A. Aquinolu Thomas, 57 in fest corp. Chr. 1) II. Tanrı’nın insan olması 461 Yuhanna’nın ("Kelâm beden aldı": Yu 1, 14) ifadesini yeniden ele alan Kilise "Tanrı’nın insan olması" ile Tanrı’nın Oğlunun insan doğası alarak, onda esenliğimizi gerçekleştirmek istemesini anlamaktadır. Havari Paulus tarafından doğrulanan bir ilahide Kilise, Tanrı’nın insan olması gizini terennüm etmektedir: Mesih İsa’nın duygularının aynısını kendi aranızda da duyun. Mesih İsa Tanrı özüne sahip olduğu halde, kendisini Tanrı’yla eşit kılan bu hakka sımsıkı sarılmadı. Ama yüceliğinden soyunarak kul özünü aldı ve insan benzeyişinde doğdu. İnsan gibi davranarak, daha da alçaldı, haç üzerindeki ölüme kadar boyun eğdi! (Bkz. LH, Cumartesi Akşam Duası) (Fil 2, 5-8). 462 İbranilere Mektup’ta aynı gizden şu şekilde söz ediliyor: Bunun için Mesih dünyaya gelirken diyor ki, "Kurban ve sunu istemedin; ama benim için bir beden hazırladın. Yakılan adaklar ve günah için sunulan kurbanlardan hoşnut olmadın." O zaman dedim ki, "İşte, senin isteğini yapmak üzere geliyorum" ( ... ) (İbr 10, 5-7; Mzm 40, 7-9). 463 Tanrı’nın Oğlunun insan olduğuna inanmak Hıristiyan inancının en belirgin işaretidir: "Bir insanın Tanrı’dan olup olmadığını şöyle anlayacaksınız: Mesih İsa’nın beden alıp bu dünyaya geldiğini kabul eden her ruh Tanrı’dandır" (1 Yu 4, 2). Kilise’nin başlangıçtan beri sevinçli kanısı böyledir. Kilise "Tanrı yolunun büyük gizini" dile getirirken şöyle diyor: "O, bedende ortaya çıktı" (1 Tim 3, 16). III. Gerçek Tanrı ve gerçek insan 464 Son derece özel ve benzersiz bir şekilde Tanrı’nın Oğlunun insan olması gibi bir olay Mesih İsa’nın kısmen Tanrı, kısmen de insan olduğu anlamına gelmez, ya da belirsiz bir Tanrı ve insan karışımının bir sonucu olduğunu göstermez. Tanrı’nın Oğlu gerçekten Tanrı kalarak gerçekten insan oldu. Kilise ilk yüzyıllarda bu inanç gerçeğini reddeden akımlara karşı savunmak ve bunu açıklığa kavuşturmak zorunda kaldı. 465 İlk din sapkınlıkları Mesih’in gerçek insanlığını inkâr ettikleri kadar Tanrılığını inkâr etmediler (gnostik doketizm). Havarilerin zamanından beri Hıristiyanlık inancı Tanrı’nın Oğlunun gerçek anlamda "beden alarak" (Bkz. 1 Yu 4, 2-3, 2 Yu 1; 7) insan olması üzerinde durdu. Ama üçüncü yüzyıldan sonra Kilise Samosatlı Paulus’a karşı, Antakya’da toplanan bir Konsil’de Mesih İsa’ nın evlatlıktan gelen değil de kendi doğasından dolayı Tanrı’ nın Oğlu olduğunu savunmak zorunda kaldı. 325’teki ilk Ökümenik İznik Konsili’nde kabul edilen İnanç İlkeleri’nde Tanrı’nın Oğlu yaratılmış olmayıp Baba’dan doğduğu ve Onunla aynı özde (homousios) olduğu kabul edilmiştir. Konsil ayrıca "Tanrı’nın Oğlunun yoktan var edildiğini" (DS 130) ve "Baba’ dan ayrı özde olduğunu" (DS 126) ileri süren Arius’u da mahkûm etmiştir. 466 Nesturi dinsapkınlığı da Mesih’te Tanrı’nın Oğlunun Tanrısal kişiliğine bağlı bir insan kişiliği olduğunu varsayıyordu. Bu dinsapkınlığına karşı İskenderiyeli Kirillos ve 431’de Efes’te toplanan üçüncü ökümenik Konsil "Kelâm kendi kişiliğini akıllı bir ruhla canlandırılmış bir bedenle birleştirerek insan olmuştur" (DS 250) demişlerdir. Mesih’in insanlığını, gebe kalma anından itibaren kendi üzerine alan ve onu kendi yapan Tanrı’nın Oğlunun Tanrısal nitelikleri olan kişiliğinden başka bir öznesi yoktur. 431’deki Efes Konsili, Meryem Ana’yı Tanrı’nın Oğlunu doğurduğundan dolayı gerçek anlamıyla Tanrı’nın Annesi ilan etti: "Meryem Ana’ya Tanrı’nın Annesi denmesinin nedeni, Tanrı’nın Kelâmı’nın ondan Tanrısal doğasını çıkarması değil, beden alarak doğmuş olan Tanrı’nın Kelâmı’nın kendi kişiliğiyle birleşmiş akıllı bir ruha sahip kutsal bedenini ona borçlu olmasıdır." (DS 251) 467 Monofisitler insan tabiatının Tanrı’nın Oğlunun Tanrısal kişiliği tarafından üzerine alınarak Mesih’te varlığını sürdürmeyi durduğunu iddia ediyorlardı. Bu dinsapkınlığı karşısında 451’de Kadıköy’de toplanan dördüncü ökümenik Konsil şöyle diyor: Kutsal Kilise Babalarının görüşlerine uygun olarak, Rabbimiz Mesih İsa’nın tek ve aynı Oğul olduğunu, mükemmel Tanrılığa, mükemmel insanlığa sahip, gerçekten Tanrı ve gerçekten insan olduğunu, akıllı bir ruhtan ve bedenden oluştuğunu, Tanrılık açısından Baba ile aynı özde olduğunu, insanlık açısından da bizle aynı özde olduğunu, "günah dışında hepimize her şeyde benzer olduğunu" (İbr 4, 15); Tanrılık açısından yüzyıllar öncesinden Baba’dan doğan, bu son günlerde de, insanlık açısından bizim için ve bizim esenliğimiz için Tanrı’nın Annesi, Bakire Meryem’den doğduğunu oybirliğiyle kabul ettiğimizi resmen beyan ederiz. Bir tek ve aynı Mesih, Rab, biricik Oğul’da, birbiriyle karışmayan, değişmeyen, bölünmeyen, ayrılmayan iki doğa olduğunu kabul etmeliyiz. Doğaların farklılığı, doğaların birleşiminde hiçbir suretle silinmez, daha çok her birinin özellikleri bir tek kişide ve bir tek hypostaz’da korunur ve toplanır. (DS 301-302) 468 Kadıköy Konsili’nden sonra, bazı kişiler Mesih’in insan doğasını bir tür kişi haline getirdiler. 553’te İstanbul’da toplanan beşinci ökümenik Konsil onlara karşı şu kararı aldı: "Üçlü-Birlik’in biri olan Rabbimiz Mesih İsa’da bir tek hypostaz [ya da kişi] vardır." (DS 424) Mesih’in insanlığındaki her şey sanki kendi kişisiymiş gibi Tanrısal kişiliğine mal edilmelidir, (Bkz. Efes Kon: DS 255) yalnızca mucizeleri değil, çektikleri (Bkz. DS 424) hatta ölümü de: "Bedeninde çarmıha gerilen Rabbimiz Mesih İsa gerçek Tanrı’dır, şanlı Rab’dir ve Kutsal Üçlü-Birlik’in Biri’dir." (DS 432) 469 Kilise İsa’nın birbirinden ayrılmaz biçimde gerçek Tanrı ve gerçek insan olduğunu kabul eder. O Tanrılığından ve Rab’ liğinden hiçbir şey yitirmeden insan olarak kardeşimiz olan gerçekten Tanrı’nın Oğludur: Roma litürjisi şöyle der: "O ne idiyse öyle kaldı, kendisi olmayanı da üstüne aldı." (LH, 1 Ocak ilahisi, bkz. A. Büyük Leo, ser. 21, 2-3) Yuhanna Krisostomos’un litürjisi de "Ey biricik Oğul ve Tanrı’nın Sözü, ölümsüz olduğun halde, bizim esenliğimiz uğruna Tanrı’nın kutsal Annesi ve Bakire Meryem’den doğmak lütfunda bulundun, değişmeden insan oldun, çarmıha gerildin, ölümünle ölümü ezdin, Kutsal Üçlü-Birlik’in Biri olarak Baba ve Kutsal Ruh’la aynı şekilde yüceltilen Ey Tanrı’nın Mesih’i bizi kurtar!" (Tropaire "O monoghenis") IV. Tanrı’nın Oğlu nasıl insan oldu? 470 "İnsan doğası, Tanrı Sözü’yle gizemli birleşmesinde emilip yok olmayıp Tanrı Sözü’nün üzerine alındığından" (GS 22, 2), Kilise yüzyıllar boyunca Mesih’in insan vücudunu, akıl ve iradesinin işleme tarzıyla insan ruhunu kabul etmek zorunda kalmıştır. Bağıntılı olarak da Kilise her defasında Mesih’in insan doğasının, onu üzerine alan Tanrı’nın Oğlunun Tanrısal kişiliğinin öz malıdır. Onun onda yaptığı ve onda olduğu her şey "Üçlü-Birlik’in Birini" açınlar. Şu halde Tanrı’nın Oğlu insanlığına Üçlü-Birlik’teki kişisel kendi var olma biçimini aktarır. Böylece, vücudunda olduğu gibi ruhunda da Üçlü-Birlik’in Tanrısal yaşama biçimini insani bir şekilde ifade eder: (Bkz. Yu 14, 9-10) Tanrı’nın Oğlu insan elleriyle çalıştı, insan aklıyla düşündü, insan iradesiyle davrandı, insan yüreğiyle sevdi. Bakire Meryem’ den doğarak, günah dışında her şeyde bize benzeyen, tamamen bizden biri oldu. (GS 22, 2) Mesih’in ruhu ve insani anlayışı 471 Laodikyalı Apollinarus Kelâm’ın Mesih’te ruhun ya da canın yerini aldığını iddia ediyordu. Bu yanlış görüşe karşı Kilise ebedi Oğul’un akıllı insan ruhunu da üzerine aldığını belirtir. (Bkz. DS 149) 472 Tanrı’nın Oğlunun üzerine aldığı bu insan ruhu gerçek bir insani anlayışa sahiptir. Böyle olduğu için kendiliğinden sınırsız olamazdı: Zaman ve mekân içinde varlığının tarihi koşullarında yaşamak zorundaydı. Bunun içindir ki Tanrı’ nın Oğlu insan olarak "bilgide ve boyda" (Lk 2, 52), aynı şekilde insan koşulunda tecrübeyle (Bkz. Mk 6, 38, Mk 8, 27, Yu 11, 34, vb) öğrenilecek şeyler üzerinde gelişmeyi kabul etmek zorunda kaldı. Bu, gönüllü "kul olma durumundaki" (Fil 2, 7) alçalışının gerçeğine uygun düşmekteydi. 473 Ama aynı zamanda Tanrı’nın Oğlunun bu gerçekten insani bilgisi kişiliğinin Tanrısal yaşamını ifade ediyordu. (Bkz. Aziz. Büyük Gregorius, ep. 10, 39: DS 475) "Tanrı’nın Oğlunun insan doğası, kendiliğinden değil de Kelâm ile olan birleşmesinden dolayı Tanrı’ya ait her şeyi biliyor ve gösteriyordu." (Aziz. İman Şahidi Maximus, qu. Dub. 66) Bu her şeyden önce insan olan Tanrı’nın Oğlunun Babasından aldığı doğrudan ve mahrem bilgisidir. (Bkz. Mk 14, 36, Mt 11, 27,Yu 1, 18, 8, 55, vb) Oğul insan olarak insan yüreğindeki gizli düşünceleri Tanrısal bir kavrayışla bildiğini gösteriyordu. (Bkz. Mk 2, 8,Yu,2 ; 25, 6 ; 61, vb) 474 İnsan olan Kelâm’ın kişiliğinde Tanrısal Bilgelikle olan birliği aracılığıyla açınlamaya geldiği Tanrı tasarılarının tam olarak bilincindeydi. (Bkz. Mk 8, 31,9, 31, 10, 33-34, 14, 1820. 26-30) Bu alanda bilmediği şeyi, (Bkz. Mk 13, 32) başka yerde açınlayamayacağını söyledi. (Bkz. Hİ 1, 7) Mesih’in insan iradesi 475 Aynı koşutta, Kilise altıncı ökümenik Konsil’de (681’ deki III. İstanbul Konsili) Mesih’in iki iradeye ve birbirlerine karşıt olmayan, birlikte hareket eden biri Tanrısal öteki insani olmak üzere iki doğal eylemi olduğunu kabul etti. Öyle ki Beden alan Kelâm esenliğimiz için Baba ve Kutsal Ruh’la kararlaştırdıkları her şeyi, insan olarak Babasına itaat ederek gerçekleştirmek istedi. (Bkz. DS 556-559) Mesih’in insan iradesi "Tanrısal iradesiyle çatışmadan ve direnmeden, daha çok bu herşeye kadir iradeye bağımlı kalarak onu izler" (DS 556) Mesih’in gerçek bedeni 476 Kelâm beden alarak insan olduğu için, Mesih’in bedeninin sınırları belirlenmişti. (Bkz. 649’daki Latran Kon: DS 504) İşte bu yüzden İsa’nın yüzünün tasvir edilmesine (Gal 3, 2) izin vardır. Altıncı ökümenik konsilde (787’deki II. İznik Kon: 600-603) Kilise İsa’nın ikonalarda resmedilmesini resmen kabul etti. 477 Aynı zamanda Kilise "doğası gereği görünmeyen Tanrı’ nın İsa’nın bedeninde gözümüze görünür olduğunu" (Noel’e önsöz) daima kabul etmiştir. Nitekim, Mesih’in bedeninin bireysel özellikleri Tanrı’nın Oğlunun Tanrısal kişiliğini ifade etmektedir. Tanrı’nın Oğlu insan vücudunun hatlarını öylesine kendisine mal etmiştir ki, bir ikonada resmedildiğinde, bu hatlara saygı gösterilebilir, zira İsa’nın resmine saygı gösteren bir inanlı aslında "o ikonada resmedilen kişiye saygı gösteriyor demektir" (II. İznik Kon: DS 601) İnsan olan Kelâm’ın Yüreği 478 İsa yaşamı boyunca, çektiklerinde ve can çekişmesinde hepimizi ve her birimizi tanıdı ve sevdi ve her birimiz uğruna kendi yaşamını verdi: "Tanrı’nın Oğlu beni sevdi ve benim uğruma kendini feda etti" (Gal 2, 20). O hepimizi insan yüreğiyle sevdi. Bu nedenle, günahlarımız ve esenliğimiz (Bkz. Yu 19, 34) uğruna mızrakla delinen İsa’nın kutsal Yüreği, Kurtarıcı’nın sürekli olarak "ebedi Baba’ya ve ayırt etmeksizin bütün insanlara duyduğu bu sevginin çok değerli işareti ve simgesi olarak kabul edilmiştir" (XII Pius Enc. "Haurietis aquas": bkz. DS 3812) ÖZET 479 Tanrı tarafından belirlenen bir zamanda, Baba’nın biricik Oğlu, ebedi Söz, kısacası Baba’nın Kelâm’ı ve özsel Sureti insan oldu: Tanrısal doğasını yitirmeden insan doğasını üzerine aldı. 480 Mesih İsa Tanrısal Kişiliğinin birliğinde gerçek Tanrı ve gerçek insandır; işte bu nedenle insanlarla Tanrı arasında tek Aracıdır. 481 Mesih İsa’nın, Tanrı’nın Oğlu’nun tek Kişiliğinde birleşmiş ve birbirleriyle karıştırılmayan biri Tanrısal öteki insan olan iki doğası vardır. 482 Gerçek Tanrı ve gerçek insan olan Mesih’in Baba ve Kutsal Ruh’la ortak olan Tanrısal akıl ve iradesine tamamen bağlı bir insan aklı ve bir insan iradesi vardır. 483 Kelâm’ın insan olması, Kelâm’ın tek Kişiliğinde Tanrısal doğa ile insan doğasının şahane bir biçimde birleşmesinin gizidir. II. PARAGRAF " ... Kutsal Ruh’un kudretiyle, Bakire Meryem’den doğdu" I. Kutsal Ruh’un kudretiyle ... 484 Cebrail’in Meryem’e müjdesiyle "zaman dolmuştur" (Gal 4, 4), yani vaatler ve hazırlıklar gerçekleşmiştir. Meryem "Tanrılığın bütünlüğünün bedensel" (Kol 2, 9) olarak yerleşeceği Kişi’ye gebe kalmaya çağrılmıştır. Meryem’in, "Bu nasıl olacak, hiçbir erkekle ilişkim olmadı ki!" sorusuna şu cevap verilecektir: "Kutsal Ruh sana gelecek" (Lk 1, 35). 485 Kutsal Ruh’un misyonu daima Oğul’unkine bağlı ve Onunkiyle düzenlenmiştir. (Bkz. Yu 16, 14-15) "Yaşam veren Rab olan" Kutsal Ruh Bakire Meryem’in rahmini kutsamak ve onu Tanrısal bir biçimde gebe bırakmak ve Meryem Ana’dan alınan insani halinde Baba’nın ebedi Oğluna gebe kalması için gönderilmiştir. 486 Bakire Meryem’in rahminden insan olarak doğan Baba’ nın biricik Oğlu "Mesih’tir", yani insan olarak dünyaya gelmesinden itibaren Kutsal Ruh tarafından meshedilendir, (Bkz. Mt 1, 20,Lk 1, 35) her ne kadar kendini adım adım göstermiş olsa da: Çobanlara, (Bkz. Lk 2, 820) yıldızbilimcilere, (Bkz. Mt 2, 1-12) Vaftizci Yahya’ya, (Bkz. Yu 1, 31-34) havarilere. (Bkz. Yu 2, 11) Mesih İsa’nın tüm yaşamı, "nasıl Tanrı tarafından Kutsal Ruh’la ve kudretle meshedildiğini gösterecektir" (Hİ 10, 38). II. ... Bakire Meryem’den doğdu 487 Katolik imanının Meryem hakkındaki görüşü Mesih hakkında inandığı şeye dayanır, ancak Meryem hakkında öğrettikleri de Mesih’e olan inancını aydınlatır. Meryem’in alınyazısı 488 "Tanrı Oğlunu gönderdi" (Gal 4, 4), ama "Ona bir beden bulmak için" (Bkz. İbr 10, 5) bir kadının özgürce işbirliğini istedi. Bunun için, bütün ebediyette, Tanrı, Oğlunun Annesi olması için, İsrailli bir kızı, Celile’deki Nasıralı genç bir Yahudi kızını, "Davud’un soyundan Yusuf adındaki adama nişanlı bir bakireyi seçti, bu bakirenin adı Meryem’di" (Lk 1, 26-27): Nasıl ki ölüm insan yaşamına bir kadın tarafından girdiyse, aynı şekilde yaşamın da insan yaşamına bir kadın tarafından girmesi için Mağfiretler Babası, Kelâm’ın insan olarak yeryüzüne gelmesinden önce, daha önceden seçilen bu Anne adayının rızasını almak istedi. (LG 56, bkz. 61) 489 Eski Antlaşma boyunca, Meryem’in misyonu kutsal kadınlar tarafından hazırlandı. Ta başlangıçta, Havva vardı. İtaatsizliğine karşın Havva kendi soyundan gelen bir kadının Kötü’nün (Bkz. Yar 3, 15) başını ezeceğine ve tüm insanların Anası (Bkz. Yar 3, 20) olacağına dair söz alır. Bu vaade göre Sara ilerlemiş yaşına rağmen bir oğlan doğurur. (Bkz. Yar 18, 1014, 21, 1-2) Bütün insani beklentinin tersine, Tanrı sözüne sadık kaldığını göstermek için zayıf ve güçsüz kabul edileni seçti: "Anna, Samuel’in annesi, (Bkz. 1 Sam 1) Debora, Rut, Yudit ve Ester ve daha birçok kadın. (Bkz. 1 Kor 1, 27) Meryem, Rab’den gelecek esenliği umutla bekleyen ve onu güvenle kabul eden Rab’ bin bu zavallı ve alçakgönüllü yaratıkları arasında en ön sırayı alır. Sion’un yüce kızı Meryem’le uzun bekleyişin ardından vaat gerçekleşir ve yeni bir düzen kurulur." (LG 55) Meryem’in Günahsız Olarak Doğması 490 Kurtarıcı’nın Annesi olabilmek için Meryem Tanrı tarafından böylesi önemli bir görev için gerekli lütuflarla donatıldı. (LG 56) Cebrail Melek müjdeyi Meryem’e bildirirken onu "Tanrı’ nın lütfuyla dolu olan" (Lk 1, 28) diyerek selamlar. Nitekim bu göreve rıza göstermesi için Meryem’in Tanrı’nın lütfu ile dolu olması gerekirdi. 491 Kilise yüzyıllar boyunca Meryem’in döllendiği andan itibaren Tanrı tarafından "kurtarılmış" olduğunun bilincindeydi. Papa IX. Pius tarafından 1854 yılında ilan edilen "Meryem’in Günahsız Olarak Doğması" dogması şöyle der: Çok mutlu Bakire Meryem döllendiği ilk andan itibaren Herşeye Kadir Tanrı’nın özel bir nimeti ve lütfu sayesinde, Kurtarıcı Mesih İsa’nın insan soyu üzerindeki liyakatı göz önüne alınarak, ilk günahın her türlü lekesinden muaf tutulmuştur. (DS 2803) 492 Döllenişinin ilk anından itibaren donatılmış olduğu bu "tümüyle biricik olan kutsallığın ihtişamı" (LG 56) bütünüyle Mesih’ten gelmektedir: "Oğlunun liyakatı göz önüne alınarak seçkin bir şekilde kurtarıldı." (LG 53) Yaratılmış her insandan çok Baba "onu Mesih’te her türlü tinsel kutsamayla göklerde kutsadı" (Ef 1, 3). Baba onu "dünyanın kuruluşundan önce kendi huzurunda, sevgide kutsal ve kusursuz olması için Mesih’te seçti." (Ef 1, 4) 493 Doğu Kilise Babaları, Tanrı’nın Annesine "Çok Kutsal" (Panaghia) derler, hiçbir günah lekesinin onu kirletmediğini, Kutsal Ruh tarafından yoğrularak yeni bir yaratık olarak yaratılışını kutlarlar. (LG 56) Tanrı’nın lütfu sayesinde Meryem ömrü boyunca her türlü kişisel günahtan uzak kaldı. "Bana dediğin gibi olsun ... " 494 Erkek tanımadan Kutsal Ruh’un kudretiyle (Bkz. Lk 1, 28-37) "Çok Yüce’ nin Oğlunu" doğuracağı kendisine haber verildiğinde Meryem buna "iman itaatiyle" (Rom 1, 5) "Tanrı için imkânsız hiçbir şeyin olmadığından" emin bir şekilde "Ben Rab’bin bir kuluyum; bana dediğin gibi olsun" (Lk 1, 37-38) dedi. Böylece Meryem, Tanrı’nın sözüne rıza gösterip, hiçbir günah engeli tanımadan bütün yüreğiyle esenlikle ilgili Tanrısal iradeyi kabul ederek kendisini tümü ile Oğlunun kişiliğine ve işine teslim etti, Ona olan bağlılığıyla ve Onunla birlikte, Tanrı’ nın lütfuyla, İnsanları Kurtarma gizine (Bkz. LG 56) hizmet etmek için İsa’nın Annesi oldu. A. Ireneus’un dediği gibi, "Meryem itaati ile hem kendisi için, hem de bütün insanlık için esenlik nedeni oldu". Onunla birlikte çok sayıda Kilise Babası da şöyle diyor: "Havva’nın sözdinlemezliğinin oluşturduğu düğüm, Meryem’in itaati ile çözüldü; bakire Havva’nın inançsızlığının bağladığını Bakire Meryem imanıyla çözdü"; Kilise Babaları Meryem’le Havva’yı kıyaslayarak Meryem’e "canlıların Annesi" diyorlar ve çoğu zaman da buna şunu ekliyorlar: "Havva ile ölüm, Meryem’le yaşam geldi." (LG 56) Meryem’in Tanrısal Anneliği 495 İncillerde "İsa’nın Annesi" (Bkz. Mt 13, 55) (Yu 2, 1; 19, 25) diye çağrılan Meryem Kutsal Ruh’un itkisiyle, oğlunun doğumundan önce "Rabbimin Annesi" olarak çağrılmıştır (Lk 1, 43). Nitekim, erkekten değil de Kutsal Ruh’tan gebe kalarak kendi etinden doğurduğu Oğul, aslında Kutsal Üçlü-Birlik’in ikinci Kişisi olan, ebedi Baba’nın Oğlundan başkası değildir. Kilise Meryem’in gerçekten Tanrı’nın Annesi (Theotokos) (Bkz. DS 251) olduğunu resmen beyan eder. Meryem’in bakireliği 496 İman ilkelerinin ilk formüle edilişinden beri (Bkz. DS 10-64) Kilise İsa’ nın Bakire Meryem’in rahminde "erkek sperminin katkısı olmadan" (649’daki Latran Kon: DS 503) Kutsal Ruh’un kudretiyle döllenmiş olduğunu kabul etmektedir. Kilise Babaları bu tür döllenmede bizler gibi insan şeklini alanın gerçekten Tanrı’nın Oğlu olduğu işaretini görüyorlar. Az. Antakyalı Ignatius (II. yüzyılın başı) şöyle der: "İsa’nın insan olarak Davut’un soyundan geldiğine, (Bkz. Rom 1, 3) Tanrı’nın kudreti ve iradesine göre de Tanrı’nın Oğlu olduğuna, (Bkz. Yu 1, 13) gerçekten bir bakireden doğduğuna, ( ... ) Pontius Pilatus zamanında bizler uğruna çarmıha çivilendiğine ( ... ), gerçekten acı çektiğine ve gerçekten dirildiğine (İzmir. 1-2) tamamen kanaat getirdiniz." 497 Meryem’in bakire olarak gebe kalmasını anlatan İncil’ deki anlatılar (Bkz. Mt 1, 18-25, Lk 1, 26-38) bu olayı her türlü insani olanağı aşan Tanrısal bir olgu olarak görmektedirler: (Bkz. Lk 1, 34) Melek, Meryem’in nişanlısı Yusuf’a "Onun rahminde oluşan Kutsal Ruh’tandır" (Mt 1, 20) diyor. Kilise bu olayda peygamber İşaya’ya vaat edilen Tanrısal sözün gerçekleşmesini görüyor: "İşte Bakire gebe kalıp bir oğul doğuracak" (İş 7, 14) (Mt 1, 23’ün Yunanca çevirisine göre). 498 Markos’a göre İncil’in ve Yeni Antlaşma’daki Mektupların Meryem’in bakire olarak gebe kalması olayı konusunda sessiz kalmaları şaşırtıcı. İnsanın acaba bu, efsanelerden ya da hiçbir tarihi dayanağı olmayan Tanrıbilimsel sözdiziminden ibaret bir şey mi diye soracağı geliyor. İsa’nın babasız dünyaya gelişiyle ilgili inanç inanmayanların, Yahudilerin, putperestlerin şiddetli muhalefetine, alaylarına ve anlayışsızlığına maruz kaldı. (Bkz. Aziz. Justinus, dial. 99, 7, Origenes, cels. 1, 32. 69, e.a.) Bu inanç putperest mitolojisiyle ya da zamanın fikirlerine uyumla desteklenmemişti. Bu olayın anlamı ancak Mesih’in doğumundan Paskalyasına kadarki "bütün gizlerini birbiriyle bağlayan bağ"da (DS 3016) gören imanla görülebilir. Antakyalı Ignatius bu bağı şu şekilde açıklıyor: "Bu dünyanın prensine, Meryem’in bakireliği ve doğuracağı bildirilmediği gibi İsa’nın ölümü de bildirilmedi: Tanrı’nın sessizliğinde gerçekleşen üç eşsiz giz" (Bkz. 1 Kor 2, 8). Meryem’in sürekli olarak bakire kalışı 499 Meryem’in (Bkz. DS 427) bakire olarak anne olması Kilise’yi Meryem’ in yaşadığı sürece sürekli olarak hatta insan olan Tanrı’nın Oğlunun doğumunda bile bakire kaldığı inancına götürdü. (Bkz. DS 291, 294, 503, 571, 1880) Gerçekten Mesih’in doğumu ‘annesinin bakireliğini azaltmak bir yana onun bozulmazlığını kutsadı. (LG 57) Kilise litürjisi Meryem’i "hep bakire kalan" (Aeiparthenos) olarak kutlar. (Bkz. LG 52) 500 Meryem’in bakireliğine karşı çoğu zaman İsa’nın erkek ve kız kardeşlerini ileri sürerler. (Bkz. Mk 3, 31-35, 6, 3,1 Kor 9, 5,Gal 1, 19) Kilise bu bölümleri hiçbir zaman Meryem’in başka çocukları olarak anlamadı: Nitekim İsa’nın kardeşleri "Yakup ile Yusuf" (Mt 13, 55) İsa’nın öğrencisi olan Meryem (Bkz. Mt 27, 56) adındaki başka bir kadının çocuklarıdır (Mt 28, 1). Eski Antlaşma’da yer alan bir ifadeye dayanarak burada söz konusu olan kişilerin İsa’nın yakın akrabaları olduğunu söyleyebiliriz. (Bkz. Yar 13, 8, 14, 16, 29, 15, vb) 501 İsa Meryem’in tek çocuğudur. Ancak Meryem’in manevi anneliği (Bkz. Yu 19, 2627, Ap12, 17) İsa’nın gelip kurtardığı bütün insanları kapsar: "Meryem Oğlunu doğurdu, öyle ki Tanrı Onu birçok kardeş arasında ilk doğan yaptı (Rom 8, 29), yani inanlılar arasında, onların doğumuna ve eğitimine Meryem anne sevgisini vermektedir." (LG 63) Meryem’in bakire olarak anne olmasının Tanrı tasarısındaki yeri 502 Dini bakış açısı Vahyin bütünüyle olan bağıyla Tanrı’nın kurtarıcı tasarısında yer alan Oğlunun bir bakireden doğmasını istemesinin gizemli nedenlerini keşfedebilir. Bu nedenler Mesih İsa’nın kişiliğiyle ve kurtarıcı misyonuyla olduğu kadar bu misyonun bütün insanlar adına Meryem tarafından kabul edilmesiyle de ilgilidir: 503 Meryem’in bakireliği Kelâm’ın insan olma olayında Tanrı’nın mutlak inisiyatifini ortaya koyar. İsa’nın Babası Tanrı’dır. (Bkz. Lk 2, 48-49) "Üzerine aldığı insan doğası onu hiçbir zaman Babasından uzaklaştırmadı ( ... ); doğal olarak Tanrılığı ile Babasının Oğludur, doğal olarak da insanlığıyla annesinin oğludur, ama özde her iki doğasında da Tanrı’nın Oğludur." (796’daki Friuli Kon: DS 619) 504 Bakire Meryem’in rahminde Kutsal Ruh’un kudretiyle oluşan İsa yeni yaratılışı kuran Yeni Adem’dir: (Bkz. 1 Kor 15, 45) "İlk adam yerden yani topraktandır, İkinci adam göktendir" (1 Kor 15, 47). Mesih’in insanlığı, oluştuğu andan itibaren Kutsal Ruh’la doluydu çünkü Tanrı "Ona sınırsız bir ölçüde Ruh verir" (Yu 3, 34). Kurtarılmış insanlığın başı (Bkz. Kol 1, 18) olarak Onun bütünlüğünden lütuf üzerine lütuf aldık (Yu 1, 16). 505 İsa, Yeni Adem, bakire oluşumuyla iman aracılığıyla Kutsal Ruh’ta manevi evlatların yeniden doğuşunu sağlamış oldu. "Bu nasıl olacaktır?" (Bkz. Yu 3, 9) (Lk 1, 34). Tanrısal yaşama katılma "ne kandan, ne bedenin isteğinden, ne de insanın isteğinden gelir; tersine Tanrı’dan gelir" (Yu 1, 13). Bu yaşamı kabul etme bakireliği taahhüt etmektir, zira bu tamamiyle insana Kutsal Ruh tarafından verilir. İnsanın Tanrı’ya karşı (Bkz. 2 Kor 11, 2) eğiliminin niteliği tam anlamıyla Meryem’in bakire anneliğinde gerçekleşir. 506 Meryem bakiredir. Bakireliği de hiçbir kuşkunun kirletmediği imanının, (LG 63) kendisini kayıtsız şartsız Tanrı’nın iradesine (Bkz. 1 Kor 7, 3435) bırakmasının işaretidir. Kurtarıcının Annesi olma şerefini ona imanı sağlamıştır: "Çokmutlu Meryem, Mesih’i doğurduğundan çok Mesih’ten inanç aldığı için çokmutludur." (A. Augustinus, virg. 3) 507 Meryem hem anne hem de bakiredir, çünkü Meryem Kilise’nin sureti ve en mükemmel şekilde gerçekleşmesidir: (Bkz. LG 63) "Kilise de imanda aldığı Tanrı sözü sayesinde Anne olur ve Vaftizle Kutsal Ruh’un kudretiyle Tanrı’dan doğan oğulları yeni ve ölümsüz bir yaşama doğurur. Kendisini arı ve namuslu tutan Eşine olan inancından dolayı Kilise de bakiredir." (LG 64) ÖZET 508 Tanrı Havva’nın soyundan gelen Bakire Meryem’i Oğlunun Annesi olarak seçti. O "Lütufla dolu"dur, "Kurtarıcılığın en kusursuz meyvesidir" (SC 103): Döllenmiş olduğu andan itibaren ilk günahın lekesinden muaf tutulmuş ve ömrü boyunca kişisel bir günah işlememiştir. 509 Meryem tam olarak "Tanrı’nın Annesidir", çünkü Meryem Tanrı’nın kendisi olan, insandan olan Tanrı’nın ebedi Oğlunun annesidir. 510 Meryem "Oğluna gebe kaldığı halde bakireydi, oğlunu doğururken de bakireydi, onu taşırken de bakireydi, onu ana sütüyle beslerken de bakireydi" (A. Augustinus, serm. 186, 1): Meryem bütün varlığıyla "Rab’ bin kuludur" (Lk 1, 38). 511 Bakire Meryem "özgürce itaati ve imanıyla insanların esenliğine katkıda bulunmuştur" (LG 56). Meryem ‘evet’ini bütün insanlık adına söylemiştir. (A. Aquinolu Thomas, s. th. 3, 30, 1) İtaati sayesinde yaşayanların annesi, yeni Havva olmuştur. III. PARAGRAF Mesih’in Yaşamındaki gizler 512 İnanç İlkeleri Formülü, Mesih İsa’nın yaşamında sadece Beden Alması (döllenişi ve doğuşu) ve Paskalya (çektikleri, haça gerilmesi, ölümü, mezara konulması, ölüler diyarı, dirilişi, göğe çıkışı) gizlerinden söz eder. İsa’nın gizli ve aleni yaşamı hakkında açık bir şekilde, hiçbir şey söylemez, ne var ki İsa’nın Beden Alması ve Paskalyası ile ilgili iman ilkeleri Mesih’in dünyadaki yaşamını aydınlatmaktadır. "İsa’nın başlangıçtan ta yukarı alındığı güne dek bütün yapıp öğrettiklerini" (Hİ 1, 1-2) Noel ve Paskalya gizleri ışığında değerlendirmek gerekir. 513 Din eğitimi, duruma göre, İsa’nın gizlerinin bütün zenginliğini sergileyecektir. Burada yalnızca Mesih’in yaşamındaki gizlerle ilgili bazı ortak öğeleri (I), sonra gizli yaşamındaki (II) ve aleni yaşamındaki (III) gizlerinin ana çizgilerini belirtmek yeterli olacaktır. I. Mesih’in tüm yaşamı gizdir 514 İsa hakkında merak edilen birçok şey İncillerde yer almıyor. İncillerde Nasıra’daki yaşamıyla ilgili hiçbir bilgi yoktur, hatta aleni yaşamının büyük bir bölümü İncillerde zikredilmemiştir. (Bkz. Yu 20, 30) İncillerde yazılanlar ise "İsa’nın Tanrı’nın Oğlu Mesih olduğuna iman edesiniz ve iman ederek Onun adıyla yaşama kavuşasınız diye" (Yu 20, 31) yazılmıştır. 515 İnciller ilk inanan (Bkz. Mk 1, 1, Yu 21, 24) ve inandıklarını başkalarıyla paylaşmak isteyen insanlar tarafından yazıldı. İsa’nın kim olduğunu imanla tanıdıktan sonra, yeryüzünde sürdürdüğü yaşamındaki gizlerinin izlerini görmüş ve bunları göstermeye çalışmışlardır. Doğumundaki kundak bezinden (Bkz. Lk 2, 7) çarmıhtaki ıstırabına (Bkz. Mt 27, 48) ve Dirilişindeki kefene kadar (Bkz. Yu 20, 7) İsa’nın yaşamındaki her şey kendi gizinin işaretidir. Davranışları, mucizeleri, sözleri arasından "Tanrılığı bütünüyle bedence Onda oturduğunu" (Kol 2, 9) gösterir. İsa’nın insanlığı "sır" olarak, kısacası Tanrılığının ve getirdiği esenliğin işaret ve aracı olarak ortaya çıkar: Onun dünyadaki yaşamında gözle görülür ne varsa hepsi kurtarıcı misyonunun ve Tanrısal oğulluğunun gözle görülmez gizine götürür. İsa’nın gizlerinin ortak çizgileri 516 Mesih’in tüm yaşamı Baba’nın Vahyi’dir: Sözleri ve davranışları, suskunlukları ve acıları, konuşma biçimi ve tutumu. İsa şöyle diyebiliyor: "Beni gören, Baba’yı görmüş olur" (Yu 14, 9), Baba da şöyle diyor: "O ben’im sevgili Oğlumdur; Onu dinleyin" (Lk 9, 35). Rabbimiz, Baba’nın iradesini yerine getirmek için insan oldu. (Bkz. İbr 10, 5-7) Onun gizlerinin en küçük çizgileri bile "Tanrı’nın bizlere olan sevgisini" gösterir (1 Yu 4, 9). 517 Mesih’in tüm yaşamı İnsanları Kurtarma gizidir. Kurtuluş bize her şeyden önce Haçta dökülen kanla (Bkz. Ef 1, 7, Kol 1, 13-14, 1 Pet 1, 18-19) gelir, ancak bu giz Mesih’in bütün yaşamında iş başındadır: İnsan olarak doğmasıyla, kendisini yoksul kılarak bizleri yoksulluğuyla zenginleştirir; (Bkz. 2. Kor 8, 9) gizli yaşamında, itaat ederek, bizim sözdinlemezliğimizi onarır; (Bkz. Lk 2, 51) dinleyicilerini sözüyle arındırır;(Bkz. Yu 15, 3) şifa dağıtmasıyla, cin kovmalarıyla "zayıflıklarımızı kaldırdı ve hastalıklarımızı yüklendi" (Bkz. İş 53, 4) (Bkz. Yu 15, 3) (Mt 8, 17); Dirilişiyle bizleri akladı. (Bkz. Rom 4, 25) 518 Mesih’in tüm yaşamı giz Özetidir. İsa’nın yaptığı, söylediği ve çektiği her şey, ilk durumundan düşmüş insanı düzeltip eski durumuna getirmek amacını gütmektedir: Mesih İsa Adem’de yitirdiğimizi, yani Tanrı’ya benzer ve suretinde olduğumuz özelliğimizi Kendisinde yeniden kazanalım diye yeryüzüne gelip insan olarak, insanların uzun öyküsünü kendisinde özetledi ve kısaca bizi esenliğe kavuşturdu. (A. Ireneus, haer. 3, 18, 1) Mesih insan yaşamının bütün evrelerinden işte bu nedenle geçerek insanların Tanrı’yla birlik olmasını sağladı. (Age. 3, 18, 7, bkz. 2, 22, 4) İsa’nın gizlerine olan ortaklığımız 519 Mesih’in tüm zenginliği "bütün insanlar içindir ve herkesin iyiliğinedir"(RH 11). Mesih yaşamını kendisi için değil, insanlar ve onların esenliği için insan olarak vücut bulmasından "günahlarımız için" ölümüne kadar bizim için yaşadı (1 Kor 15, 3) ve bizim "aklanmamız için" dirildi (Rom 4, 25). Şimdi de "Baba’nın yanında bizim avukatlığımızı yapıyor" (1 Yu 2, 1) "bizim lehimizde aracılık etmek için hep canlıdır" (İbr 7, 25). İlk ve son kez olmak üzere bizim için yaşadıkları ve çektikleri ile "bizim lehimize aracılık etmek için Tanrı’nın huzurunda" daima hazır durmaktadır (İbr 9, 24). 520 İsa tüm yaşamıyla bize örnek olmuştur: (Bkz. Rom 15, 5, Fil 2, 5) O bizi öğrencileri olmaya ve kendisini izlemeye çağıran "kusursuz insandır" (GS 38): Kendini küçültmesiyle bize örnek alınacak bir ders verdi, (Bkz. Yu 13, 15) duasıyla duaya çekiyor, (Bkz. Lk 11, 1) yoksulluğu ile yoksunluğu ve zulümleri özgürce kabullenmeye çağırıyor. (Bkz. Mt 5, 11-12) 521 Mesih tüm yaşadıklarını Onda yaşayabilmemiz ve Onun onları bizde yaşayabilmesi için ağlıyor. "Tanrı’nın Oğlu insan olarak vücut bulmasıyla bir bakıma kendisini her insanla birleştirmiş oldu." (GS 22, 2) Bizler Onunla bir olmaya çağrıldık; bizler için ve bize örnek olarak bedeninde yaşadıklarına Bedeninin organları olarak bizleri ortak etti: İsa’nın gizlerini ve yaşama biçimini kendimizde gerçekleştirmeye devam etmeliyiz, ve bunun için de bunları bizde ve Kilisesinde gerçekleştirmesi için sık sık ona dua etmeliyiz ( ... ). Çünkü Tanrı’ nın Oğlu kendi gizlerinin bizlere ilettiği lütufları sayesinde ve bizde bu gizler aracılığıyla uyandırmaya çalıştığı etkiler sayesinde bizde ve tüm Kilisesinde devam etmeyi ve yayılmayı istiyor. Bu sayede onları bizde gerçekleştirmek istiyor. (A. Yuhanna Eudeus, regn) II. İsa’nın çocukluğunun ve gizli yaşamının gizleri Hazırlıklar 522 Tanrı’nın Oğlunun yeryüzüne gelmesi öylesine eşsiz bir olaydır ki Tanrı bunu yüzyıllar boyunca hazırladı. "Birinci Antlaşma’nın" (İbr 9, 15) Ritleri ve kurbanları, şekil ve sembollerinin hepsi Mesih’e doğru yönelmiştir; İsrail’de peş peşe çıkan peygamberlerin ağızlarından Mesih’in geleceği bildirilmiştir. Öte yandan putperestlerin yüreklerinde de bu gelişin belirsiz beklentisini uyandırmıştır. 523 Vaftizci Yahya Mesih’in yolunu hazırlayan (Bkz. Hİ 13, 24) Rab’bin gönderdiği öncüdür. (Bkz. Mt 3, 3) "En Yüce’nin Peygamberi" (Lk 1, 76) olarak bütün peygamberlerin üstündedir, (Bkz. Lk 7, 26) son peygamberdir, (Bkz. Mt 11, 13) İncil’i başlatandır; (Bkz. Hİ 1, 22,Lk 16, 16) annesinin karnındayken Mesih’in gelişini selamlayan (Bkz. Lk 1, 41) ve güveyin dostu olmaktan kıvanç duyan (Yu 3, 29) ve Mesih’i dünyayı günahtan kurtaran Tanrı’nın Kurbanı olarak gösteren, İsa’dan önce "İlyas’ın gücü ve ruhuyla gelen" (Lk 1, 17), vaazlarıyla, Vaftiziyle ve din şehidi olmasıyla Ona tanıklık eden (Bkz. Mk 6, 17-29) kişidir. 524 Noel’den önceki Dört Hafta litürjisinde Kilise Mesih’i bekleyişini güncelleştirir: Kurtarıcı’nın birinci gelişini uzun bir hazırlık devresiyle anan inanlılar ikinci Gelişin coşkulu isteğini yenilerler. (Bkz. Ap 22, 17) Öncü peygamberin doğumunu ve din şehidi oluşunu anan Kilise böylece onun "O büyümeli, bense küçülmeliyim" (Yu 3, 30) dileğine katılmış olur. Noel gizi 525 İsa yoksul bir ailede, alçakgönüllülük içinde ahırda doğdu; (Bkz. Lk 2, 6-7) basit çobanlar bu olayın ilk tanıklarıdır. Tanrı’nın yüceliği bu yoksullukta kendini gösterir. (Bkz. Lk 2, 820) Kilise bu gecenin yüceliğini terennüm etmekten bıkmaz: Bakire bugün dünyaya Tanrı’yı getirdi Yeryüzü de Ulaşılamaz olana bir mağara sundu. Melekler ve çobanlar onu yücelttiler, yıldızbilimciler yıldıza bakarak yol aldılar, Çünkü sen, Küçük Bebek, ebedi Tanrı bizim için doğdun! (Kontakion de Romanos le Mélode) 526 Çocuk olmak Tanrı’ya göre Tanrı’nın Egemenliğine girmenin şartıdır; (Bkz. Mt 18, 3-4) işte bunun içindir ki alçalmak, (Bkz. Mt 23, 12) küçük olmak gerekir; dahası "Tanrı’nın çocukları olmak için" (Yu 1, 12) "Yukardan doğmak" (Yu 3, 7), "Tanrı’dan doğmak" (Yu 1, 13) gerekir. Noel gizi Mesih bizde "biçim aldığı" (Gal 4, 19) zaman gerçekleşir. Noel bu "şahane değiş tokuşun" gizidir: Ey şahane değiş tokuş! İnsan soyunun Yaradanı, bir beden ve bir ruh alarak, bir bakireden doğma lütfunda bulunarak, insanın yardımı olmadan insan oldu ve bize Tanrılığını armağan etti. (LH, Noel ilahisi) İsa’nın çocukluğunun gizleri 527 İsa’nın doğumundan sekiz gün sonraki sünneti (Bkz. Lk 2, 21) antlaşmanın yapıldığı halk içine girmesinin, Kutsal Yasa’ya (Bkz. Gal 4, 4) tabi olmasının, ömrü boyunca katılacağı İsrail kültünün temsilcisi olacağının, İbrahim’in soyundan geldiğinin işaretidir. Bu işaret Vaftizden başka bir şey olmayan Mesih’in vaftizinin önbelirtisidir (Kol 2, 11-13). 528 6 Ocak yortusu İsa’nın İsrail’in Mesih’i, Tanrı’nın Oğlu ve dünyanın Kurtarıcısı olarak ortaya çıkmasıdır. 6 Ocak yortusu İsa’nın Şeria nehrinde Vaftiz olması ve Kana’daki düğün ile birlikte, (Bkz. LH, 6 Ocak arifesinde okunan Magnificat ilahisi) Doğu’dan gelen "yıldızbilimciler" tarafından Ona tapınılmasını kutlar (Mt 2, 1). İncil, komşu ülkelerdeki putperest dinlerin temsilcileri olan bu "yıldızbilimciler"de Tanrı’nın insan olarak getirdiği esenlikli İyi Haber’in uluslarca kabul edilişinin ilk belirtilerini görmektedir. Yıldızbilimcilerin Yahudilerin Kralına saygılarını sunmak için Kudüs’e gelmeleri (Mt 2, 2), Davut’un yıldızının (Bkz. Sayı 24, 17,Ap 22, 16) mesihçi ışığında ulusların kralı olacak kişiyi İsrail’de aradıklarını gösterir. (Sayı 24, 17-19) Onların gelişi putperestlerin ancak Yahudilere dönerek (Bkz. Yu 4, 22) ve onlardan Eski Ahit’te (Bkz. Mt. 2, 4-6) yer alan mesihçi vaadi alarak İsa’yı keşfedebileceklerini ve Ona Tanrı’nın Oğlu ve dünyanın Kurtarıcısı olarak tapabileceklerini gösterir. 6 Ocak Yortusu "ulusların hepsinin ataların ailesine katıldığını" (A. Büyük Leo, serm. 23) gösterir ve İsraelitica dignitas’ı kazandırır. (MR, Paskalya Akşam duası 26: Üçüncü okumadan sonraki dua) 529 İsa’nın Tapınağa sunulması (Bkz. Lk 2, 22-39) Onu Rab’be ait olan İlk-Doğan olarak gösterir. (Bkz. Çık 13, 12-13) Simeon ve Anna ile birlikte bütün İsrail Kurtarıcı’yı karşılamaya gelir (Bizans geleneği bu olayı bu şekilde adlandırıyor). İsa onca zamandır beklenen, "ulusların ışığı" ve "İsrail’in şerefi", aynı zamanda "çelişki işareti" olan Mesih olarak kabul edilir. Acının keskin kılıcı Meryem’e başka bir kurbanı, Tanrı’nın tüm halkların huzurunda hazırladığı esenliği getirecek kusursuz ve biricik kurbanı önceden haber vermektedir. 530 Mısır’a kaçış ve masum çocukların katledilmesi (Bkz. Mt. 13-18) karanlıkların ışığa karşı çıkmasını gösterir: "Kendi yurduna geldi, ama kendi halkı Onu kabul etmedi" (Yu 1, 11). Mesih’in tüm yaşamı zulüm altında geçecektir. Ona inananlara da Onunla birlikte zulüm edecekler. (Bkz. Yu 15, 20) Mısır’dan hareketi (Bkz. Mt 2. 15) Göç’ü (Bkz. Hoş 11, 1) anımsatıyor ve İsa’yı kesin kurtarıcı olarak gösteriyor. İsa’nın gizli yaşamının gizleri 531 Yaşamının büyük bir bölümünde İsa insanların engin çoğunluğunun koşullarını paylaştı: Gösterişsiz bir günlük yaşam, el emeğiyle sürdürülen bir yaşam, Tanrı’nın Kutsal Yasa’sına tabi Yahudi dinsel yaşam, (Bkz. Gal 4, 4) cemaat içinde yaşam. İncil’de bütün bu zaman süresince İsa’nın anne babasına tabi olduğu ve "bilgelikte ve boyda geliştiği ve Tanrı’nın ve insanların beğenisini kazandığı" (Lk 2, 51-52) yazıyor. 532 İsa’nın annesine ve yasal babasına itaat etmesi dördüncü emrin yerine getirilmesidir. Bu itaat etme göksel Babasına olan oğul itaatinin dünyevi görüntüsüdür. İsa’nın her gün Yusuf’a ve Meryem’e olan itaati Kutsal Perşembe günkü itaatini önceleyerek bildiriyordu: "Benim isteğim değil de ... " (Lk 22, 42.) Mesih’in gizli yaşamındaki günlük itaati Adem’in itaatsizliğinin yaptığı yıkımı şimdiden onarıyordu. (Bkz. Rom 5, 19) 533 Nasıra’daki gizli yaşam her insana yaşamın en olağan günlük olaylarıyla İsa’yla duygu ve düşünce birliğine girmesini sağlar: Nasıra, İsa’nın yaşamının anlaşılmaya başlandığı bir okuldur: İncil okuludur ( ... ). Önce bir sessizlik dersi. İçimizde ruh için vazgeçilmez ve takdire değer bir koşul olan sessizliğe karşı bir saygı doğmalı ( ... ). Bir aile yaşamı dersi. Nasıra bize ailenin, aile içindeki sevgi birliğinin, sade ve çetin güzelliğinin, kutsal ve bozulmaz niteliğinin ( ... ) ne olduğunu öğretir. Bir iş dersi. Nasıra, ey "Marangozun Oğlunun evi", insan emeğinin katı ve kurtarıcı yasasını işte burada öğrenmek ve kutlamak isterdik ( ... ); tüm dünyadaki emekçilerin hepsini selamlamak ve onlara Tanrısal kardeşlerini, örnek kardeşlerini göstermek isterdik. (VI Paul Nasıra’daki 5 Ocak 1964 tarihli söylev) 534 İsa’nın Tapınak’ta bulunması (Bkz. Lk 2, 41-52) İsa’nın bilinmeyen yıllarına dair İncillerdeki suskunluğu bozan tek olaydır. İsa Tapınak’ta Tanrısal oğulluktan kaynaklanan bir misyona adanmasının gizini aralıyor: "Babamın işleriyle uğraşmam gerektiğini bilmiyor muydunuz?" Meryem’le Yusuf bu sözleri anlamadılar, ama bunu inançla kabul ettiler; İsa da basit bir yaşantının sessizliğine bürünüp yaşayıp giderken "Meryem bütün bu olup bitenleri yüreğinde sakladı". III. İsa’nın aleni yaşamının gizleri İsa’nın vaftizi 535 İsa’nın aleni yaşamı Şeria (Bkz. Hİ 1, 22) nehrinde Vaftizci Yahya tarafından vaftiz edilmesiyle başlar. (Bkz. Lk 3, 23) Yahya "insanları günahlarının bağışlanması için tövbe edip vaftiz olmaya çağırıyordu" (Lk 3, 3). Günahkârlar, vergi görevlileri, askerler, (Bkz. Lk 3, 1014) Ferisiler ve Sadukiler (Bkz. Mt 3, 7) ve fahişeler (Bkz. Mt 21, 32) ona vaftiz olmaya geliyorlardı. "İşte o zaman İsa ortaya çıktı." Yahya tereddüt ediyor, İsa ısrar ediyor: Ve İsa vaftiz oluyor. O sırada Kutsal Ruh güvercin şeklinde, İsa’nın üzerine geliyor ve gökten şu ses duyuluyor: "Bu benim sevgili Oğlumdur" (Mt 3, 13-17). Bu İsa’nın İsrail’in Mesih’i ve Tanrı’nın Oğlu olarak ortaya çıkmasıdır. 536 İsa’nın Vaftizi, Onun açısından, acı çekecek Kul misyonunu kabul ederek işe başlamasıdır. Kendisini günahkârlardan biri saydırdı; (Bkz. İş 53, 12) O şimdiden "dünyanın günahını kaldıran Tanrı’nın Kuzusudur" (Yu 1, 29); şimdiden kanlı ölümünün vaftizini öncelemektedir. (Bkz. Mk 10, 38, Lk 12, 50) Şimdiden "doğru olan her şeyi" yerine getirmektedir (Mt 3, 15), kısacası Babasının iradesine tamamen boyun eğmektedir: Sevgi yüzünden günahlarımızın bağışlanması için bu ölüm vaftizine rıza göstermektedir. (Bkz. Mt 26, 39) Bu rıza karşısında Baba’nın Oğlundan hoşnut olduğunu belirten sesi duyulur. (Bkz. Lk 3, 22, İş 42, 1) İsa’nın döllendiği andan itibaren tamamıyla sahip olduğu Ruh Onun üzerine gelir (Bkz. İş 11, 2) (Yu 1, 32-33). O bütün insanlık için kaynak oluşturacaktır. Vaftizi sırasında Adem’in günahının kapattığı "gökler açılır"; sular da İsa’nın ve Ruh’un inişiyle yeni yaratılışın öncüsü olarak kutsallaşır. 537 Hıristiyan, Vaftiz aracılığıyla, Vaftizini, ölümünü ve dirilişini önceden haber veren İsa’yla sırlı bir şekilde kaynaşır; Hıristiyanın bu pişmanlık ve alçakgönüllü alçalma gizine girmesi gerekir, İsa ile birlikte suya inmesi gerekir, Onunla çıkmak, Oğul’da Baba’nın sevgili oğlu olabilmek ve "yeni bir yaşama sahip olabilmek için" (Rom 6, 4) suda ve Ruh’ta yeniden doğması gerekir: Mesih’le birlikte dirilmek için Onun vaftizi ile kendimizi gömelim; Onunla birlikte yükselmek için Onunla birlikte inelim; Onda yücelmek için Onunla birlikte yüceltelim. (Nazianzlı Gregorius, or. 40, 9) Mesih’te olup biten her şey bize su banyosundan sonra, Kutsal Ruh’un göğün yükseklerinde üzerimizde uçtuğunu ve Baba’nın Sesi ile Tanrı’nın oğlu olduğumuzu gösterir. (A. Hilarius, mat. 2) İsa’nın Şeytan tarafından denenmesi 538 İnciller İsa’nın Yahya tarafından Vaftiz edilmesinden hemen sonra bir süre için çöle çekildiğini yazıyorlar: "Ruh tarafından çöle gönderilen" İsa çölde kırk gün yemek yemeden kaldı; yabani hayvanlar arasındaydı ve melekler Ona hizmet ediyorlardı. (Bkz. Mk 1, 1213) Bu süre sonunda Şeytan İsa’yı Tanrı’ya karşı oğulluk durumunu tehlikeye atmaya uğraşarak üç kez denemeye kalktı. İsa Adem’in Cennette’ki ve İsrail’in çöldeki ayartılmalarını özetleyen bu saldırıları geri püskürttü, şeytan da Ondan "uygun bir zamanda gelmek üzere" uzaklaştı (Lk 4, 13). 539 İncil yazarları bu gizemli olayın kurtarıcı anlamını şöyle açıklıyorlar: İsa, Adem’in şeytanın ayartmasına düştüğü yerde ayakta kalan yeni Adem’dir. İsa İsrail’in beklentisini kusursuz şekilde yerine getirdi: Eskiden çölde kırk yıl boyunca (Bkz. Mzm 95, 10) Tanrı’yı kışkırtanların tersine, Mesih Tanrı’nın iradesine tamamen tabi olan Tanrı’nın Kulu olarak ortaya çıkmaktadır. İsa bunda şeytanı yenmiştir: O malını geri almak için "güçlü adamı" bağladı (Mk 3, 27). İsa’nın çöldeki ayartıcı üzerindeki zaferi Babasına olan sevgisinin eşsiz itaatini, çekeceklerinin zaferini öncelemektedir. 540 İsa’nın Şeytan tarafından denenmesi insanların (Bkz. Mt 16, 21-23) Ondan bekledikleri ve Şeytan’ın Ona önerdiği şeyin tam zıttı olarak Tanrı’nın Oğlunun Mesih olma biçimini gösterir. İşte bunun içindir ki Mesih Ayartıcı’yı bizim için yenmiştir: "Çünkü zayıflıklarımızı duygusal olarak bizimle paylaşamayan değil, tersine her alanda bizim gibi denenmiş, ama günah işlememiş bir başrahibimiz vardır" (İbr 4, 15). Kilise her yıl kırk günlük Büyük Perhiz’le İsa’nın çöldeki gizine katılmaktadır. "Tanrı’nın Egemenliği çok yakındır" 541 Yahya’nın tutuklanmasından sonra İsa Tanrı’nın İyi Haberini duyurarak Celile’ye gitti: "Zaman doldu. Tanrı’nın Egemenliği çok yaklaştı. Tövbe edin, İyi Habere inanın" (Mk 1, 15). "Baba’nın iradesini yerine getirmek için Mesih yeryüzünde Tanrı’nın Egemenliğini kurdu."(LG 3) "Şu an, Baba’nın iradesi insanları Tanrı yaşamı birliğine yükseltmektir." (LG 2) Bunu da, insanları, Oğlu olan Mesih İsa’nın etrafında toplayarak yapıyor. Bu toplanma "yeryüzündeki Tanrı Egemenliğinin başlangıcı ve tohumu olan Kilise’dir" (LG 5). 542 Mesih insanların "Tanrı ailesinde" bir araya gelmesinin merkezinde bulunmaktadır. Onları sözleriyle, Tanrı’nın Egemenliğini gösteren işaretlerle, havarilerini göndererek etrafında topluyor. İsa Egemenliğini özellikle Paskalya gizinde; Haç üzerindeki ölümüyle ve Dirilişiyle gerçekleştirecektir. "Ben yerden yukarı kaldırıldığımda, bütün insanları kendime çekeceğim" (Yu 12, 32). Mesih’le birleşmeye bütün insanlar davetlidir. (Bkz. LG 3) Tanrı’nın Egemenliğinin bildirilmesi 543 Tanrı’nın Egemenliğine herkes davetlidir. İlk önce İsrail çocuklarına (Bkz. Mt 10, 57) bildirilen bu Mesihçi Egemenlik tüm ulusların insanlarının kabulü için tasarlanmıştır. (Bkz. Mt 8, 11, 28, 19) Oraya girebilmek için İsa’nın sözlerini kabul etmek gerekir: Nitekim İsa’nın sözleri bir tarlaya ekilen tohuma benzer: Bu sözleri imanla dinleyenler ve Mesih’in küçük sürüsüne kabul edilenler egemenliğin kendisini kabul etmiş olurlar; sonra, tohum hasat zamanı gelinceye dek kendine özgü niteliğiyle büyüyüp gelişir. (LG 5) 544 Tanrı’nın Egemenliği yoksullara ve küçüklere, kısacası onu alçakgönüllü bir yürekle kabul edenlere aittir. İsa İyi Haberi yoksullara iletmek için gönderildi (Bkz.Lk 7, 22) (Lk 4, 18). Yoksulluk ruhuna sahip olanları mutlu ilan ediyor, zira "Göklerin Egemenliği onlarındır" (Mt 5, 3); Baba bu gerçekleri bilge ve akıllı kişilerden gizleyip küçüklere açmak lütfunda bulundu. (Bkz. Mt 11, 25) İsa ahırdan Haça kadar yoksulların yaşamını paylaştı; açlığı, (Bkz. Mk 2, 2326,Mt 21, 18) susuzluğu (Bkz. Yu 4, 6-7, 9, 28) ve yoksunluğu (Lk 9, 58) tanıdı. Dahası, her çeşit yoksulla özdeşleşerek onlara karşı aktif sevgi göstermeyi kendi Egemenliğine girmenin şartı yaptı. (Bkz. Mt 25, 31-46) 545 İsa günahkârları Egemenlik sofrasına davet ediyor: "Ben doğru kişileri değil, günahkârları çağırmaya geldim." (Bkz. 1 Tim 1, 15) (Mk 2, 17). Onları tövbe etmeye çağırıyor, tövbe etmeden Tanrı’nın Egemenliğine girilemeyeceğini, ama sözleri ve davranışlarıyla Babasının onlara olan sınırsız merhametini (Bkz. Lk 15, 11-32) ve bir tek günahkârın tövbe etmesiyle gökte duyulan büyük sevinci gösteriyor (Mt 26, 28). 546 İsa Tanrı’nın Egemenliğine, öğretisinin tipik özelliği olan meseller aracılığıyla girmeye çağırıyor. (Bkz. Mk 4, 33-34) Onlar aracılığıyla, Egemenlik sofrasına davet ediyor, (Bkz. Mt 22, 1-14) ama radikal bir seçim yapılmasını da istiyor; insanın egemenliği elde etmek için her şeyden vazgeçmesi gerektiğini söylüyor; (Bkz. Mt 13, 44-45) sözler yeterli değildir, davranışlar önemlidir. (Bkz. Mt 21, 28-32) Meseller insan için ayna gibidir: İnsan sözleri sert bir zemini mi yoksa iyi bir toprağı mı kabul etmektedir? (Bkz. Mt 13, 3-9) Aldığı yetenekleri nasıl kullanmıştır? (Bkz. Mt 25, 14-30) Bu dünyadaki İsa ve Egemenliğin varlığı gizli bir şekilde mesellerin içindedir. Egemenliğe girmek, kısacası göklerin Egemenliğinin gizlerini bilmek için Mesih’in öğrencisi olmak gerekir (Mt 13, 11). "Dışarda" kalanlar için (Mk 4, 11) her şey bilmece gibidir. (Bkz. Mt 13, 10-15) Tanrı’nın Egemenliğinin belirtileri 547 İsa sözlerinin yanı sıra Tanrı’nın Egemenliğinin Kendisinde hazır bulunduğunu göstermek için çok sayıda "mucize, harika ve belirti" de yaptı (Hİ 2, 22). Bunlar İsa’nın Mesih olduğuna tanıklık ederler. (Bkz. Lk 7, 18-23) 548 İsa’nın gösterdiği işaretler Onu Baba’nın gönderdiğini gösterir. (Bkz. Yu 5, 36, 10, 25) Ona imanla başvuranların dileklerini yerine getirir. (Bkz. Mk 5, 25-34, 10, 52, vb) Mucizeler Babasının işlerini yapan Kişiye duyulan inancı güçlendirir: Mucizeler Onun Tanrı’nın Oğlu olduğunu gösterir. (Bkz. Yu 10, 31-38) Ancak mucizeler "düşme nedeni" de olabilir (Mt 11, 6). Mucizelerin amacı merakı ve büyü isteklerini yerine getirmek değildir. Böylesine kesin mucizelere karşın İsa bazıları tarafından dışlanmıştır; (Bkz. Yu 11, 4748) hatta onu, mucizeleri şeytanlar aracılığıyla yapmakla suçlamışlardır. (Bkz. Mk 3, 22) 549 İsa bazı insanları yeryüzü felâketlerinden, açlıktan, (Bkz. Yu 6, 5-15) haksızlıktan, (Bkz. Lk 19, 8) hastalıktan ve ölümden (Bkz. Mt 11, 5) kurtararak Mesih olduğunun belirtilerini gösterdi; bununla birlikte İsa yeryüzündeki bütün felâketleri (Bkz. Lk 12, 13- 14, Yu 18, 36) yok etmek için değil, insanları bütün insani köleliklerinin nedeni olan ve onların Tanrı’nın oğulları olmalarının önünde engel olan köleliklerin en berbatı olan günahtan kurtarmak için geldi. 550 Tanrı’nın Egemenliğinin gelişi Şeytan’ın egemenliğinin bozguna uğramasıdır: (Bkz.Mt 1236) "Eğer ben cinleri Tanrı’nın Ruhuyla kovuyorsam, Tanrı’nın Egemenliği üzerinize gelmiş demektir" (Bkz. Mt 12, 26) (Mt 12, 28). İsa’nın cinleri kovması insanları şeytanların egemenliğinden kurtarır (Bkz. Lk 8, 26-39) (Yu 12, 31). Tanrı’nın Egemenliği Mesih’in Haçı sayesinde nihai bir şekilde kurulacaktır: "Tanrı tahta üzerinde egemen oldu." ("Vexilla Regis" ilahisi) "Egemenliğin anahtarları" 551 İsa aleni yaşamına başlarken kendi misyonuna katılacak ve kendisiyle birlikte olacak on iki kişi seçti. (Bkz. Mk 3, 13-19) Kendi yetkisini onlara verdi "sonra onları Tanrı’nın Egemenliğini duyurmaya ve hastaları iyileştirmeye gönderdi" (Lk 9, 2). Onlar Mesih’in Egemenliğiyle daima birleşik durumdalar, zira İsa onlar aracılığıyla Kilise’yi yönetmektedir: Babam bana nasıl bir egemenlik verdiyse, ben de size bir egemenlik veriyorum. Öyle ki, egemenliğimde benim soframda yiyip içesiniz ve tahtlar üzerinde oturarak İsrail’in on iki kavmini yargılayasınız (Lk 22, 29-30). 552 Onikiler grubunda Simon Petrus birinci sırayı alır. (Bkz. Mk 3, 16,9, 2, Lk 24, 34, 1 Kor 15, 5) İsa ona başka kimseye vermediği bir görev verir. Baba’dan gelen bir açınlamayla Petrus, "Sen Mesih’sin, sen canlı Tanrı’nın Oğlusun" demişti. Bunun üzerine İsa ona: "Sen Petrus’sun (kayasın) ve ben Kilisemi bu kayanın üzerine kuracağım. Ölüler diyarının kapıları ona karşı direnemeyecek" (Mt 16, 18). Canlı Kaya (1 Pet 2, 4) olan Mesih, Kaya’nın üzerine kurulacak Kilisesinin ölüm güçlerine karşı zafer kazanacağını garanti ediyor. Petrus imanından dolayı Kilise’nin sarsılmaz kayası olarak kalacaktır. Bu imanı her türlü güçsüzlüklere karşı korumakla ve kardeşlerini bu imanda pekiştirmekle görevlidir. (Bkz. Lk 22, 32) 553 İsa Petrus’a çok özel bir yetki verdi: "Göklerin Egemenliğinin anahtarlarını sana vereceğim: Yeryüzünde bağlayacağın her şey göklerde de bağlanmış olacak; yeryüzünde çözeceğin her şey göklerde de çözülmüş olacak" (Mt 16, 19). Anahtarlara sahip olmak Kilise olan Tanrı’nın evini idare etme yetkisine sahip olmak demektir. İyi Çoban olan İsa (Yu 10, 11) Dirilişinden sonra bu sorumluluğu onayladı: "Koyunlarım huzur içinde olun." (Yu 21, 15- 17). "Bağlama ve çözme" yetkisi günahları bağışlama, doktrinlerle ilgili yargılamalarda bulunma ve Kilise içinde disiplin kararları alma yetkisine sahip olmak anlamındadır. İsa bu yetkiyi Kilise’ye havarileri, özellikle de Cennetin anahtarlarını açık bir şekilde emanet ettiği tek kişi olan Petrus aracılığıyla (Bkz. Mt 18, 18) verdi. Egemenliği önceden tatma: Transfigürasyon 554 Petrus’un İsa’nın Mesih, canlı Tanrı’nın Oğlu olduğunu haykırmasından sonra İsa, Kudüs’e gitmesi, orada acı çekerek öldürülmesi ve üçüncü gün dirilmesi gerektiğini havarilerine anlatmaya başladı (Mt 16, 21). Petrus böyle bir şeyi kabul etmek istemedi, (Bkz. Mt 16, 22-23) diğer havariler ise pek fazla bir şey anlamadılar. (Bkz. Mt 17, 23,Lk 9, 45) İşte bu aralar İsa’nın gizemli Transfigürasyon’u (görünümünün değişimi) İsa’nın seçtiği üç havarisinin Petrus, Yuhanna ve Yakup’un önünde bir dağın tepesinde meydana geldi. (Bkz. Mt 17, 1-8 par., 2 Pet 1, 16-18) İsa’nın yüzü ve giysileri göz kamaştırıcı bir ışık haline geldi, Musa ve İlyas göründü, İsa’nın yakında Kudüs’ te gerçekleşecek olan ayrılışını konuştular (Lk 9, 31). Bir bulut onları kapladı ve gökten gelen bir ses, "Bu benim Oğlumdur, seçilmiş Olan’dır. Onu dinleyin!" dedi (Lk 9, 35). 555 İsa bir an için, Petrus’un imanını teyit eden yüceliğini göstermiş oldu. Aynı zamanda "yüceliğine girmek için" (Lk 24, 26) Kudüs’te haçtan geçmesi gerektiğini gösterdi. Musa ve İlyas Tanrı’nın Yüceliğini Dağda götmüşlerdi. Yasa ve Peygamberler Mesih'in çekeceklerini önceden bildirmişlerdi. (Bkz. Lk 24, 27) İsa'nın çekecekleri Baba'nın isteğidir: Oğul Tanrı'nın Kulu gibi davranıyor (İş 42, 1). Bulut Kutsal Ruh'un varlığını belirtiyor."Bütün Üçlü-Birlik ortaya çıkar: Baba seste, Oğul insanda, Kutsal Ruh ışıklı bulutta." (A. Aquinolu Thomas, s. th. 3, 45, 4, ad 2): Dağın tepesinde görünümün değişti, Mesih Tanrı olan Senin Haça gerildiğini gördüklerinde çektiklerini isteyerek çektiğini anlasınlar ve gerçekten Baba’nın ışıldaması olduğunu dünyaya bildirsinler diye havariler yetenekleri oranında senin yüceliğini gördüler. (Bizans Litürjisi, Transfigürasyon bayramı Kontakion’u) 556 Aleni yaşamına girerken İsa vaftiz oldu, Paskalyasının arifesinde de görünümü değişti. İsa’nın Vaftizi aracılığıyla bizim yeniden canlanmamız gerçekleşmiş oldu: bizim Vaftizimiz; Transfigürasyon ikinci canlanmamızın sırrıdır: bizim öz dirilişimiz. (Aquinolu Thomas, s. th. 3, 45, 4, ad 2) Mesih’in Bedeninin sırlarında etkin olan Kutsal Ruh sayesinde şimdiden Rab’bin Dirilişine katılmış oluyoruz. Transfigürasyon "bizim sefil bedenlerimizi değiştirip kendi yüce bedenine benzer hale getirecek" (Fil 3, 21) olan Mesih’in şanlı gelişini önceden tatmadır. Ama aynı zamanda Tanrı’ nın Egemenliğine girmek için epey sıkıntıdan geçmemiz gerektiğini de anımsatmaktan geri kalmıyor (Hİ 14, 22). Petrus Mesih’le birlikte dağda yaşamayı arzuladığında daha bunu anlayamamıştı. (Bkz. Lk 9, 33) Petrus, İsa bunu anlamanı kendi ölümünden sonraya bıraktı. Ama şimdi kendisi için şöyle demektedir: Acı çekmek, hizmet etmek, hor görülmek ve yeryüzünde haça gerilmek için yeryüzüne in. Yaşam öldürülmek için aşağıya inmektedir; Ekmek açlık çekmek için inmektedir; Yol yol almaktan bitkin düşmek için inmektedir; Pınar susuzluk çekmek için inmektedir; ve sen acı çekmeyi reddediyorsun? (A. Augustinus, ser, 78, 6) İsa’nın Kudüs’e çıkışı 557 "Göğe alınacağı gün yaklaşınca İsa, kararlı adımlarla Kudüs’e doğru yola çıktı" (Bkz. Yu 13, 1) (Lk 9, 51). Aldığı bu kararla İsa Kudüs’e ölmeye hazır olduğunu belirtmek için çıkıyordu. Üç kez acı çekeceğini ve dirileceğini bildirdi. (Bkz. Mk 8, 31-33,9, 31-32, 10, 32-34) Kudüs’e doğru yola çıkarken, "Bir peygamberin Kudüs’ün dışında ölmesi düşünülemez" (Lk 13, 33) diyordu. 558 İsa Kudüs’te taşlanan ve öldürülen peygamberleri anımsar. (Bkz. Mt 23, 37a) Ama yine de Kudüs’ün kendisi etrafında toplanmasında ısrar eder: "Bir tavuk, civcivlerini kanatları altına nasıl toplarsa, ben de kaç kez senin çocuklarını öyle toplamak istedim ... " (Mt 23, 37b). İsa Kudüs’e yaklaşıp kenti görünce, Kudüs için ağladı ve bir kez daha yüreğinden geçenleri söyledi: "Keşke bugün sen de esenliğe giden yolu bilseydin! Ne yazık ki, bu senin gözlerinden gizlenmiştir" (Lk 19, 41-42). İsa’nın Kudüs’e Mesih gibi girişi 559 Kudüs Mesihini nasıl karşılayacaktır? Oysa İsa kendisini kral yapmak isteyen halk hareketlerinden hep kaçınmıştır, (Bkz. Yu 6, 15) İsa zamanını seçip "babası Davud’un" kentine giriş hazırlıklarını en ince ayrıntısına kadar tamamladı (Mt 21, 1-11) (Lk 1, 32). Esenlik getiren (Osanna "artık kurtar!", "esenlik ver!" anlamındadır) Davud’un oğlu olarak karşılandı. Oysa "Şanlı Kral" (Mzm 24, 7-10) kendi kentine "bir eşek üzerinde" (Zek 9, 9) girer: Kilise’nin simgesi olan Sion Kızını kurnazlıkla ya da şiddetle değil, Gerçeğe tanıklık eden alçakgönüllülükle kazanır. (Bkz. Yu 18, 37) Bunun içindir ki kendi Egemenliğinin tebaası, o gün için, Onu meleklerin çobanlara bildirdiği (Bkz. Lk 19, 38,2, 14) gibi kral olarak karşılayan çocuklar (Bkz. Mt 21, 15-16, Mzm 8, 3) ve Tanrı’nın yoksullarıdır. Onların "Rab’ bin adına gelen kutlu olsun" sözü daha sonra Kilise tarafından efkaristiya litürjisinde Rab’bin Paskalyası anısına Sanctus duasına eklendi. 560 İsa’nın Kudüs’e girişi, Kral-Mesih’in Ölümü ve Dirilişinin Paskalyası aracılığıyla gerçekleştireceği Egemenliğinin Gelişini gösterir. Kilise Kutsal Haftayı, Zeytin Dalları Pazarı kutlamasıyla açmaktadır. ÖZET 561 "İsa’nın tüm yaşamı sürekli bir öğretiydi: Suskunlukları, mucizeleri, davranışları, duası, insan sevgisi, küçükler ve yoksulları üstün tutması, dünyanın kurtulması için Haç üzerinde kurban olmayı kabul etmesi, Dirilişi bütün bunlar Vahyin gerçekleşmesi ve sözünün eyleme dönüşmesidir." (CT 9) 562 Mesih, havarilerinde biçimleninceye dek onların Mesih’e benzemeleri gerekmektedir. (Bkz. Gal. 4, 19) "Bunun içindir ki, bizler Egemenliğinde yer almayı umut ederek Onun yaşamının gizlerini üstümüze alıyor, Onun biçimine giriyor, ölümüne ve Dirilişine katılıyoruz." (LG 7) 563 İster Çoban ister Yıldızbilimci olsun, bu dünyada Tanrı’ya ancak Beytlehem’de bulunan ahırdaki yemliğin önünde diz çökerek ve bir bebeğin zayıflığında gizlenmiş Olana taparak ulaşılabilir. 564 Yusuf ve Meryem’in sözünü dinleyen, uzun yıllar Nasıra’ da basit bir işte çalışan İsa, günlük iş ve aile yaşamında nasıl davranılacağının örneğini vermektedir. 565 Aleni yaşamının başlangıcındaki Vaftiziyle İsa, acılarının Vaftiziyle gerçekleşecek olan kurtarıcı işine tamamen sarılan bir "Kul"dur. 566 Çölde şeytan tarafından denenmesi, İsa’nın alçakgönüllü Mesih olarak Babasının esenlik tasarısına tamamen bağlı kalarak Şeytanı nasıl alt ettiğini gösterir. 567 Göklerin Egemenliği yeryüzünde Mesih tarafından kuruldu. "Göklerin Egemenliği Mesih’in varlığı, sözleri ve işleriyle insanların gözünde belirmeye başladı." (LG 5) Kilise bu Egemenliğin tohumu ve başlangıcıdır. Bu Egemenliğin anahtarları Petrus’a emanet edilmiştir. 568 Mesih’in Transfigürasyonu, havarilerin, İsa’nin çekecekleri karşısında imanlarını güçlendirmek amacını güder: Dağın tepesine çıkmak Golgota’ya çıkışı hazırlar. Kilise’nin Başı olan Mesih, Bedeninin içerdiği ve Kilise sırlarında ışıldayan şeyi yani "Yücelik umudunu" (Bkz. A. Büyük Leo, serm. 51, 3) (Kol 1, 27) gösterir. 569 İsa günahkârların karşı koymaları sonucunda vahşice öldürüleceğini bile bile Kudüs’e gitti. (Bkz. İbr 12, 3) 570 İsa’nın Kudüs’e girişi, Kral-Mesih’in kendi kentinde çocuklar ve alçakgönüllüler tarafından karşılanarak Ölüm ve Dirilişi’nin Paskalyasıyla Egemenliğinin gelişini gerçekleştireceğini gösterir. 4. KONU "Mesih İsa Pontius Pilatus döneminde acı çekmiş, çarmıha gerilmiş, ölmüş ve gömülmüştür" 571 Mesih’in Haça gerilmesi ve Dirilişinin Paskalya gizi İyi Haberin temelini oluşturur. Önce havariler daha sonra da Kilise bunu dünyaya bildirmek zorunda kaldı. Tanrı’nın kurtarıcı tasarısı "ilk ve son kez olmak" (İbr 9, 26) üzere Oğlu Mesih İsa’nın kurtarıcı ölümüyle gerçekleşti. 572 İsa’nın bizzat kendisi tarafından Paskalyasından önce ve sonra yapılmış yorumlara Kilise sadık kalmıştır: "Mesih’in bu acıları çekmesi ve yüceliğine kavuşması gerekli değil miydi?" (Lk 24, 26-27. 44-45.) Mesih’in çektiği acılar "Onunla alay eden, Onu kamçılayıp haça gererek putperestlere teslim eden" (Mt 20, 19) İhtiyarlar, başrahipler ve din bilginlerince reddedilmesi’nden (Mk 8, 31) sonra tarihte somut yerini aldı. 573 İman İsa’nın insanlığı kurtarmasını daha iyi anlamak için İnciller (Bkz. DV 19) aracılığıyla bozulmadan iletilen ve başka tarihi kaynaklar tarafından açıklanan İsa’nın ölümüyle ilgili durumları dikkatle inceleyebilir. I. PARAGRAF İsa ve İsrail 574 İsa aleni yaşama atıldığı andan itibaren Ferisiler ve Herodes yanlıları, rahipler ve din bilginleri ile birleşerek onu mahvetmeye çalıştılar. (Bkz. Mk 3, 6) Yaptığı bazı davranışlarıyla (şeytanları kovma; (Bkz. Mt 12, 24) günahları bağışlama); (Bkz.Mk 2, 7) sept günü şifa vermeleriyle, (Bkz. Mk 3, 1-6) Kutsal Yasa’nın temizlikle ilgili kurallarını özgün bir biçimde yorumlamasıyla; (Bkz. Mk 7, 14-23) vergi görevlileri ve günahkârlarla samimiyet kurmasıyla (Bkz. Mk 2, 14-17) İsa kötü niyetli biri hatta cinlerin reisi gibi görünmeye başladı. (Bkz. Mk 3, 22, Yu 8, 48,10, 20) Onu küfür etmek (Bkz. Mk 2, 7, Yu 5, 18, 10, 33) ve halkı yoldan çıkarmakla (Bkz. Yu 7, 12, 7, 52) suçladılar, bu öyle bir suçtu ki, Kutsal Yasa’ya karşı bu suçu işleyenler taşlanarak öldürülüyordu. (Bkz. Yu 8, 59, 10, 31) 575 Yuhanna’ya göre İncil’in Tanrı halkından (Bkz. Yu 7, 48-49) çok "Yahudiler" (Bkz. Yu 1. 19,2, 18, 5, 10,7, 13, 9, 22, 18, 12,19, 38, 20, 19) dediği Kudüs’teki dini otoritelere göre İsa’nın birçok sözü ve davranışı "insanı çelişkiye düşürücü" (Lk 2, 34) nitelikteydi. Kuşkusuz, Ferisiler ile olan ilişkisi sadece tartışma düzeyindeydi. Ona koştuğu tehlikeyi önceden haber veren Ferisilerdi. (Bkz. Lk 13, 31) İsa içlerinden bazılarını Mk 12, 34’teki din bilginini övdüğü gibi övüyor ve birçok kez de Ferisilerin evlerinde yemek yiyordu. (Bkz. Lk 7, 36,14, 1) İsa Tanrı halkının bu din bilgini takımının doktrinlerini onaylıyordu: Ölülerin dirilişini, (Bkz. Mt 22, 23-24, Lk 20, 39) dindarlık biçimlerini (zekât, oruç ve dua) (Bkz. Mt. 6, 2-18) ve Tanrı ve insan sevgisi buyruğunun (Bkz. Mk 12, 28-34) temel niteliği olan Tanrı’ya Baba olarak hitap etme alışkanlığını. 576 İsrail’de birçoklarının gözünde İsa seçilmiş Halkın temel kurumlarına karşıymış gibi geliyordu. Örneğin: - Bir bütün olarak Kutsal Yasa’nın yazılı buyruklarına ve sözlü geleneğin Ferisilere göre yorumuna itaat etmeme; - Tanrı’nın özel bir şekilde oturduğu kutsal bir yer olan Kudüs’teki Tapınağın merkezi konumunu kabul etmeme; - Hiçbir insanın yüceliğini paylaşamayacağı tek bir Tanrı’ya iman. I. İsa ve Kutsal Yasa 577 İsa Dağdaki Vaazı’nın başında, Tanrı tarafından Sina’da (Tûr) İlk Antlaşma sırasında verilen Kutsal Yasa’yı Yeni Antlaşma’nın ışığında sunarken bir uyarıda bulunuyor: Kutsal Yasa’yı ya da peygamberlerin sözlerini geçersiz kılmak için geldiğimi sanmayın. Ben geçersiz kılmaya değil, tamamlamaya geldim. Size doğrusunu söyleyeyim, gök ve yer ortadan kalkmadan, her şey gerçekleşmeden, Kutsal Yasa’dan ufacık bir harf ya da bir nokta bile eksilmeyecek. Bu nedenle, bu buyrukların en küçüklerinden birini bile kim çiğner ve başkalarına öyle yapmasını öğretirse, Göklerin Egemenliğinde en küçük sayılacak. Ama bu buyrukları kim yerine getirir ve başkalarına öğretirse, Göklerin Egemenliğinde büyük sayılacak (Mt 5, 17-19). 578 İsrail’in Mesihi, İsa, yani Göklerin Egemenliğinde en büyük olan kişinin kendi sözlerine göre Kutsal Yasa en ince ayrıntısına kadar bütünüyle yerine getirilmelidir. Bunu da gerçekleştiren tek odur. (Bkz. Yu 8, 46) Yahudiler Kutsal Yasa’ya en küçük buyruğuna bile karşı gelmeden tam olarak hiçbir zaman uyamadıklarını itiraf ederler. (Yu 7, 19, Hİ 13, 3841, 15, 10) İşte bu nedenle her yıl kutlanan Tanrı’nın öfkesini yatıştırma bayramında İsrailliler, Kutsal Yasa’ya karşı geldikleri için Tanrı’dan af dilerler. Nitekim, Kutsal Yasa bir bütün oluşturur; Yakup’un da belirttiği gibi "Kutsal Yasa’nın her dediğini yerine getiren, ama tek bir noktada ondan sapan kişi bütün Kutsal Yasa’ya karşı suçlu duruma düşmüş olur" (Bkz. Gal 3, 10, 5, 3) (Yak 2, 10). 579 Yalnız harfiyen değil, ruhuyla da Kutsal Yasa’nın bütünlüğüne uyma ilkesi Ferisiler için çok önemliydi. İsrail için bu ilkeyi koyarak İsa’nın zamanında yaşamış birçok Yahudiyi aşırı bir dindarlığa ittiler. (Bkz. Rom 10, 2) Bu ilkenin "ikiyüzlü" (Bkz. Mt 15, 3-7, Lk 11, 39-54) bir vicdan durumunu inceleyen bir tanrıbilim koluna dönüşmemesi için bütün günahkârların (Bkz. İş 53, 11, İbr 9, 15) yerine bir tek Doğru Kişi tarafından Kutsal Yasa’nın tam olarak yerine getirilmesi olan Tanrı’nın şimdiye dek işitilmemiş girişimine Halkı hazırlamaktan başka yolu yoktu. 580 Kutsal Yasa’nın tam olarak yerine getirilmesi ancak Oğul’un kişiliğinde Kutsal Yasa’nın tebaası olarak doğan İlahi Yasa Koyucunun işi olabilirdi. (Bkz. Gal 4, 4) Kutsal Yasa İsa’da taştan düz tabakalara değil de Kul’un "yüreğinin derinliğine" kazılmış olarak gözüküyor (Yer 31, 33), çünkü O sadık bir şekilde hakkı getiren (İş 42, 3) "halkın antlaşması" (İş 42, 6) oluyor. İsa Yasa’yı "Yasa’nın buyruklarını yerine getirmeyenler" (Gal 3, 10) yüzünden ortaya çıkan "Yasa’nın lânetini" (Gal 3, 13) üzerine alacak kadar yerine getiriyor, çünkü "Mesih İlk Antlaşmanın yerine getirilmemesinin sonuçlarını ortadan kaldırmak için öldü" (İbr 9, 15). 581 İsa Yahudilerin ve onların dini liderlerinin gözüne "haham" (Bkz. Yu 11, 28, 3, 2,Mt 22, 23-24. 34-36) gibi göründü. Çoğu zaman Kutsal Yasa’yı hahamların yorumu çerçevesinde kanıt göstererek tartıştı. (Bkz. Mt 12, 5, 9, 12, Mk 2, 23-27, Lk 6, 6-9, Yu 7, 22-23) Ama aynı zamanda Kutsal Yasa’nın din bilginleriyle aykırı düşüyordu, onlara sadece kendi yorumunu vermekle kalmıyor aynı zamanda "kendi din bilginleri gibi değil, yetkili biri gibi ders veriyordu" (Mt 7, 28-29). Onda, Musa’ya yazılı Kutsal Yasa’yı vermek için Sina’da çınlayan ve Mutluluklar Dağında (Bkz. Mt 5, 1) yeniden duyulan aynı Tanrı’nın Sözüydü. İsa’nın Sözü Kutsal Yasa’yı geçersiz kılmıyor, ama ona yüce bir yorum katarak tamamlıyor: "Atalara ( ... ) denildiğini duydunuz, ama ben size diyorum ki" (Mt 5, 33-34). Aynı Tanrısal otoriteyle, Ferisilerin "Tanrı’ nın Sözünü geçersiz kılan" (Mk 7, 13) bazı "insani geleneklerini" kınıyor. 582 İsa daha da ileri giderek, Yahudilerin günlük yaşamında çok önemli bir yer tutan murdar yiyecekler konusunda Tanrısal bir yorumla bunun "pedagojik" (Bkz. Gal 3, 24 ) anlamını açığa çıkararak Kutsal Yasa’yı yerine getiriyor: "Dışardan insanın içine giren hiçbir şey onu kirletemez ... (Böylelikle bütün yiyeceklerin temiz olduğunu söylemek istiyordu.) İnsanı kirleten, insandan çıkandır. Kötü niyetler insanın içinden, yüreğinden çıkar" (Mk 7, 18-21). Tanrısal bir otoriteyle Kutsal Yasa’ya açıklık getiren yorumunu sunduğunda, Tanrısal işaretlerle güvence altına alınmış olan Kutsal Yasa hakkındaki yorumunu benimsemeyen bazı din bilginleriyle karşı karşıya geldi. (Bkz. Yu 5, 36, 10, 25. 37-38, 12, 37) Bu söylediklerimiz özellikle sept günü için geçerlidir: İsa Tanrı’ya (Bkz. Mt 12, 5, Sayı 28, 9) ve insanlara şifa vererek yapılan hizmetlerden (Bkz. Lk 13, 15-16, 14, 3-4) dolayı Kutsal Yasa’nın sept günü ile ilgili kurallarının bozulmadığını kanıtlarla sık sık anımsattı (Bkz. Mk 2, 25-27, Yu 7, 22-24). II. İsa ve Tapınak 583 İsa’nın kendisinden önceki peygamberler gibi Kudüs’teki Tapınağa büyük saygısı vardı. Doğumundan kırk gün sonra Yusuf ve Meryem tarafından Tapınağa götürülüp sunuldu. (Bkz. Lk 2, 22-39) On iki yaşındayken, anne ve babasına, Babasının işleriyle uğraşmak zorunda olduğunu anımsatmak için Tapınakta kaldı. (Bkz. Lk 2, 46-49) Gizli yaşamında yılda en az bir kez Paskalya’da Tapınağa gitti; (Bkz. Lk 2, 41) halk arasındaki görevi sırasında da büyük Yahudi bayramlarında Kudüs’ü birçok kez ziyaret etti. (Bkz. Yu 2, 13-14, 5, 1. 10, 22-23) 584 İsa Tapınağa sanki Tanrı’yla karşılaşacağı ayrıcalıklı bir yermiş gibi çıktı. Tapınak İsa için Babasının konutu, bir dua evidir. Tapınağın iç avlusunun alışveriş merkezi haline getirilmesine öfkelendi. (Bkz. Mt 21, 13) Tapınaktaki satıcıları kovduysa bunu Babasına olan sevgisinden yaptı: " ‘Babamın evini ticarethaneye çevirmeyin.’ Havarileri o sıra kitapta yazılan şu sözleri anımsadılar: ‘Senin evinin sevdası beni yiyip bitiriyor’ " (Mzm 69, 10. Yu 2, 16-17). İsa’nın dirilişinden sonra havarileri Tapınağa karşı duydukları dinsel saygıyı korudular. (Hİ 2, 46, 3, 1, 5, 20, 21, vb) 585 Acılar çekmeye başlamadan önce İsa bu görkemli yapının harabeye döneceğini, yerinde taş üstüne taş kalmayacağını bildirdi. (Bkz. Mt 24, 1-2) Burada kendi Paskalyasıyla açılacak olan kıyamet günlerinin bir işareti bulunuyor. (Bkz. Mt 24, 3, Lk 13, 35) Ama bu kehanet başrahibin (Bkz. Mk 14, 57-58) huzurundaki sorgulaması sırasında sahte tanıklar tarafından çarpıtılarak gündeme getirildi ve Haça gerili olduğu sırada da bundan söverek söz edildi. (Bkz. Mt 27, 39-40) 586 Öğretisinin (Bkz. Yu 18, 20) önemli bölümünü dile getirdiği Tapınağa (Bkz. Mt 8, 4, 23, 21,Lk 17, 14, Yu 4, 22) düşman olmak bir yana, İsa, Tapınak vergisini gelecekteki Kilisesinin (Bkz. Mt 16, 18) temelini attığı Petrus (Bkz. Mt 17, 24-27) ile birlikte ödemek istedi. Dahası Tapınakla özdeşleşerek, kendisinin, Tanrı’nın insanlar arasındaki kesin ikâmetgahı olduğunu söyledi. (Bkz. Yu 2, 21, Mt 12, 6) Onun içindir ki bedensel olarak öldürülmesi (Bkz. Yu 2, 1822) esenlik tarihinde yeni bir çığır açacak olan Tapınağın yıkımını bildirmektedir: "Öyle bir saat geliyor ki, Baba’ya ne bu dağda, ne de Kudüs’te tapınacaksınız!" (Bkz. Yu 4, 23-24, Mt 27, 51,İbr 9, 11,Ap 21, 22) (Yu 4, 21). III. İsa ve İsrail’in Tek ve Kurtarıcı Tanrı’ya olan imanı 587 İsrail’deki dini otoriteler için Kutsal Yasa ve Kudüs’teki Tapınak İsa konusunda çelişki nedeni olmuştur. (Bkz. Lk 2, 34) İsa’nın en şahane Tanrısal eylem olan günahların bağışlanmasındaki rolü, onların tökezlemesine neden olmuştur. (Bkz. Lk 20, 17-18, Mzm 118, 22) 588 İsa vergi görevlileri ve günahkârlarla, (Bkz. Lk 5, 30) Ferisilerle olduğu kadar samimi bir şekilde yemek yiyerek, onları çok kızdırmıştır. (Bkz. Lk 7, 36, 11, 37, 14, 1) Kendi doğruluklarına güvenip başkalarına tepeden bakan kişilere karşı İsa şöyle diyor: "Ben doğru kişileri değil, günahkârları tövbeye çağırmaya geldim" (Lk 5, 32). Daha da ileri giderek Ferisilerin yüzüne karşı günahın evrensel olduğunu (Bkz. Yu 8, 33-36) esenliğe gereksinimleri olmadığını söyleyenlerin kendilerini kandırdıklarını açıkça söyledi. (Bkz. Yu 9, 40-41) 589 İsa özellikle günahkârlara karşı gösterdiği merhametli tutumunu Tanrı’nın Kendisinin onlara karşı tutumuyla özdeşleştirdiği için onları kızdırmış oldu. (Bkz. Mt 9, 13,Hoş 6, 6) Günahkârların sofrasını paylaşarak (Bkz. Lk 15, 1-2) onları Mesih’in şölenine kabul ettiğini söyleyecek kadar ileri gitti. (Bkz. Lk 15, 23-32) Özellikle de günahları bağışlayarak İsrail’in din otoritelerini ikilem içine soktu. Onlar haklı olarak dehşet içinde şöyle diyeceklerdir: "Yalnız Tanrı günahları bağışlayabilir" (Mk 2, 7). İsa günahları bağışlama girişimiyle ya kendisini bir insan olarak Tanrı’ya eşit kıldığı için Tanrı’ya ve kutsal şeylere küfretmektedir (Bkz. Yu 5, 18, 10, 33) ya da doğru söylemektedir ve varlığı Tanrı’nın adını açınlamakta ve Onu hazır kılmaktadır(Bkz. Yu 17, 6, 26). 590 İsa, "Benden yana olmayan bana karşıdır" (Mt 12, 30); aynı şekilde kendisinde "Yunus’tan da ( ... ) Süleyman’dan da" (Mt,12, 41-42), "Tapınaktan da" (Mt 12, 6) daha büyüğü bulunduğunu söylediğinde; ve kendisi hakkında Davud’un Rabbim Mesih (Bkz. Mt 12, 36. 37) dediğini anımsattığında, "İbrahim’den önce ben vardım" (Yu 8, 58) ve hatta "Baba ve ben bir’iz" (Yu 10, 30). dediğinde; tek İsa’nın Tanrısal kimliği böylesine mutlak bir gerekliliği haklı çıkarabilir. 591 İsa Kudüs’teki dini otoritelere gerçekleştirmiş olduğu Babasının işlerinden dolayı kendisine inanmalarını istedi. (Bkz. Yu 10, 36-38) Ne var ki böyle bir inanca sahip olmak ancak Tanrı nurunun çekiciliğinde (Bkz. Yu 6, 44) "yukardan yeniden doğmak için" (Yu 3, 7) kendinde gizemli bir şekilde ölmeyi gerektirmektedir. Vaatlerin(Bkz Iş 53, 1) şaşırtıcı bir şekilde gerçekleşmesi karşısında böyle bir tövbe gerekliliği, İsa’nın, küfrettiği için(Bkz. Mk 3, 6, Mt 26, 64-66) ölümü hak ettiğine karar veren Başrahibin trajik horgörüsünü anlamaya olanak verir. "Cahillikten" (Bkz. Lk 23, 34, Hİ 3, 17-18) "yüreklerinin katılığından" (Mk 3, 5; Rom 11, 25) ve "inançsızlıktan" (Rom 11, 20) böyle davranıyorlardı. ÖZET 592 İsa Sina’da verilen Kutsal Yasa’yı geçersiz kılmadı, ama onu, en yüce anlamını (Bkz. Mt 5, 33) ortaya çıkartarak kusursuz bir şekilde (Bkz. Yu 8, 46) tamamladı (Bkz. Mt 5, 17-19) ve ona karşı yapılan ihlâlleri (Bkz. İbr 9, 15) de düzeltti. 593 İsa Yahudi bayramlarında hac ziyareti yaparak saygı gösterdiği Tapınağa çıktı ve insanlar arasında bulunan Tanrı’nın evini kıskançlık derecesinde sevdi. Tapınak İsa’nın kendi gizinin habercisidir. İsa’nın Tapınağın yıkılacağını bildirmesi, kendisinin öldürüleceğinin ve Bedeninin nihai Tapınak olacağı yeni bir esenlik çağına girileceğinin belirtisidir. 594 İsa Kendisini Kurtarıcı Tanrı gibi gösteren günahları bağışlama türü davranışlarda bulundu. (Bkz. Yu 5, 16-18) Kimi Yahudiler, insan olan Tanrı’yı kabul etmediklerinden(Bkz. Yu 1, 14) Onu "insan olduğu halde Tanrı olduğunu ileri süren biri olarak" görüyorlardı (Yu 10, 33). Tanrı’ya ve kutsal şeylere küfür ettiğine karar verdiler. II. PARAGRAF İsa çarmıha gerilerek öldü I. İsa’nın davası İsa hakkında Yahudi yetkililer arasındaki ayrılık 595 Kudüs’teki dini otoriteler arasında gizlice İsa’nın müridi olan Ferisi Nikodim (Bkz. Yu 7, 50) ya da saygıdeğer Aramatyalı Yusuf (Bkz. Yu 19, 38-39) istisna değildi İsa konusunda (Bkz. Yu 9, 16-17, 10, 19-21) uzun süredir kendi aralarında ayrılıklar doğmuştu. Hatta İsa’nın çekeceği acıların arifesinde Yuhanna, birçoğu kusurlu bir şekilde de olsa İsa’ya iman etmişti (Yu 12, 42) diyor. Kutsal Ruh’un inişinden sonra "rahiplerden birçoğunun iman çağrısına" (Hİ 6, 7) uyduğu ve "Ferisilerden bazılarının inanlı oldukları" (Hİ 15, 5) göz önüne alınırsa bunda şaşılacak bir yan olmadığı görülür. Aynı zamanda havari Yakup ve Paulus şöyle diyorlar: "Yahudiler arasında binlerce imanlı var, hepsi de Kutsal Yasa’yı savunmakta gayretliler" (Hİ 21, 20). 596 Kudüs’teki dini otoriteler arasında İsa’ya karşı alacakları karar konusunda fikirbirliği yoktu. (Bkz. Yu 9, 16, 10, 19) Ferisiler İsa’nın peşinden gidecek olanları dinden atmakla tehdit ettiler. (Bkz. Yu 9, 22) Herkesin İsa’ya iman edeceğinden ve Romalıların da gelip kutsal yerleri ve yurtlarını ortadan kaldıracağından (Yu 11, 48) korkanlara, başrahip Kayafa kehanette bulunarak şöyle bir öneride bulundu: "Bütün bir ulus yok olacağına, halk uğruna bir tek adamın ölmesi sizin için daha uygun olur" (Yu 11, 49-50). Başrahip İsa’yı Tanrı’ya ve kutsal şeylere küfrettiği için "ölüme mahkûm" (Mt 26, 66) ettiğini açıkladıktan sonra, elinde öldürme yetkisi bulunmadığından, (Bkz. Yu 18, 31) onu siyasi başkaldırıyla itham ederek (Bkz. Lk 23, 2) Romalılara teslim etti; onu adam öldürmekten suçlu bulunmuş Barrabas ile aynı kefeye koydular (Lk 23, 19). Bunlar İsa’yı ölüme mahkûm etmesi için başrahiplerin Pilatus üzerinde uyguladıkları siyasi tehditlerdi. (Yu 19, 12. 15. 21) İsa’nın ölümünden Yahudiler topluca sorumlu değildir 597 İsa’nın davasının İncillerdeki anlatılarda ortaya konulan tarihi karmaşıklığı göz önüne alındığında ve davada başrolü oynayan (Yuda, Başrahip, Pilatus) kişilerin yalnızca Tanrı’ nın bildiği kişisel hataları ne olursa olsun, bu suçun sorumluluğunu kışkırtılan kalabalığın (Bkz. Mk 15, 11) attığı çığlıklara ve Kutsal Ruh’un İnişi’nden sonra tövbe için yapılan çağrılardaki geniş çaplı sitemlere (Bkz. Hİ 2, 23- 36, 3; 13-14. 4. 10, 5, 30. 7, 52. 10, 39. 13; 27-28, 1 Sel 2, 1415) karşın Kudüs’teki bütün Yahudilere yüklemek doğru olmaz. İsa’nın bizzat kendisi Haç üzerindeyken Kudüslü Yahudileri bağışlıyor ve Petrus da bunu onların ve yöneticilerinin "bilgisizliklerine" (Hİ 3, 17) veriyordu. (Bkz. Lk 23, 32) Bunu onaylayan bir formül olan (Bkz. Hİ 5, 28, 18, 6) ve "Onun kanının sorumluluğu bizim ve çocuklarımızın üzerine olsun" (Mt 27, 25) diye haykıran halkın dediğine bakarak sorumluluğu başka zaman ve mekândaki diğer Yahudilere yaymak da o kadar doğru olmaz. Zaten Kilise de II. Vatikan Konsili’nde şunu açıkladı: İsa’nın çektiklerinin sorumluluğu ne o sıra yaşamakta olan bütün Yahudilere ne de günümüzdeki Yahudilere yüklenebilir. ( ... ) Yahudiler ne Tanrı tarafından cehennem azabına çarptırılmış kişiler olarak ne de sanki Kutsal Kitap öyle yazıyormuş gibi lanetli kişiler olarak gösterilmelidir. (NA 4) Mesih’in çektiklerinden bütün günahkârlar sorumludur 598 Kilise, inançla ilgili Yetkili Kurul’unda ve azizlerinin tanıklığında "Günahkârlar, Tanrısal Kurtarıcı’nın çekmiş olduğu bütün acılara kaynaklık edenler ve bunlara alet olanlardır." (R. Catech 1, 5, 11, bkz. İbr 12, 3) gerçeğini hiçbir zaman unutmadı. Günahlarımızın Mesih’e dokunduğunu göz önüne alarak (Bkz. Mt 25, 45, Hİ 9, 4-5) Kilise İsa’nın çektiklerinin en büyük sorumluluğunu, bu sorumluluğu çoğu zaman yalnızca Yahudilere yüklemeye kalkışan Hıristiyanlara yüklemekten kaçınmıyor: Bu korkunç hatanın sorumluları olarak günah işlemeye devam edenleri görmeliyiz. Madem ki Rabbimiz Mesih İsa’nın Haç üzerinde işkence çekmesinde kendi suçlarımızın payı vardır, öyleyse düzensiz yaşam sürenler ve kötülük içinde olanlar kesinlikle içlerindeki "Tanrı’nın Oğlunu günahlarıyla yeniden yüreklerinde haça geriyor ve âleme rezil ediyorlar" (İbr 6, 6). Burada bizim suçumuzun Yahudilerinkinden daha büyük olduğunu kabul etmemiz gerekir. Zira onlar, havarinin belirttiğine göre "yüce Kralı tanısaydılar, Onu hiçbir zaman çarmıha germezlerdi" (1 Kor 2, 8). Biz ise, tersine Onu tanıdığımızı söylüyoruz. Davranışlarımızla Onu reddettiğimizde bir bakıma kanlı ellerimizle Ona dokunuyoruz. (R. Catech. 1, 5, 11) İsa’yı haça şeytanlar da germediler; Onu haça onlarla birlikte, kötülük yapmaktan ve günah işlemekten büyük zevk alan sen gerdin ve germeye devam ediyorsun. (A. Assisili Françesco, admon. 5, 3) II. Tanrı’nın esenlik tasarısında Mesih’in kurtarıcı ölümü "İsa Tanrı’nın belirlemiş olduğu bir tasarı gereğince tutuklandı" 599 İsa’nın korkunç bir şekilde öldürülmesi olayı tesadüfen oluşmuş talihsiz olayların bir sonucu değildir. Bu olay, Kutsal Ruh’un İnişi’nden sonra Petrus’un Kudüslü Yahudilere yaptığı konuşmada açıkladığı gibi, Tanrı tasarısının gizinin bir parçasıdır: "İsa Tanrı’nın önceden belirlenmiş amacı ve önbilgisi uyarınca insanların eline teslim edildi" (Hİ 2, 23). Kutsal Kitap’ta geçen bu sözler "İsa’yı teslim edenlerin" (Hİ 3, 13) Tanrı tarafından önceden yazılmış bir senaryonun pasif uygulayıcıları olduğu anlamına gelmez. 600 Tanrı’da zamanın bütün anları güncellikleriyle mevcuttur. Tanrı ebedi "yazgı" tasarısını, ona her insanın nuruna verdiği özgür cevabını da katarak yapar: "Gerçekten de Herodes ve Pontius Pilatus, bu kentte İsrail halkı (Bkz. Mzm 2, 1-2) ve diğer uluslarla bir olup senin meshettiğin kutsal kulun İsa’ya karşı toplandılar. Senin kendi gücün ve isteğinle önceden kararlaştırdığın her şeyi gerçekleştirdiler" (Hİ 4, 27-28). Tanrı esenlik tasarısını (Bkz. Mt 26, 54,Yu 18, 36, 19, 11) gerçekleştirmek amacıyla onların körlüklerinden kaynaklanan (Bkz. Hİ 3, 17-18) davranışlarına izin verdi. "Kutsal Yazılar’a göre günahlarımız için öldü" 601 "Kulun, Doğru Kişinin" (Bkz. Age 3, 14) (İş 53, 11) öldürülmesi ile ilgili Tanrı’nın esenlik tasarısı önceden Kutsal Yazılar’da insanlığın evrensel kurtuluşunun bir gizi, yani insanları günahın köleliğinden kurtaran bedel olarak bildirilmişti. (Bkz. İş 53, 11-12, Yu 8, 34-36) Paulus "almış" olduğunu söylediği inancıyla "Kutsal Kitaplara göre Mesih günahlarımız için öldü"(Age, bkz. Hİ 3, 18, 7, 52,13, 29,26, 22-23) diye beyan ediyor. (1 Kor 15, 3) İsa’nın insanlığı kurtarıcı ölümü özellikle acı çeken Kul ile ilgili kehanetin gerçekleşmesidir.(Bkz. İş 53, 7-8 ve Hİ 8, 32-35) İsa’nın bizzat kendisi yaşamına ve ölümüne acı çeken Kulun ışığı altında bir anlam veriyor. (Mt 20, 28) Dirildikten sonra Kutsal Yazılar’da geçen bu konu ile ilgili bu yorumu Emmayüslü müritlere, (Bkz. Lk 24, 25-27) daha sonra da havarilerin kendilerine veriyor. (Bkz. Lk 24, 44-45) Tanrı Onu bizim için günah yaptı 602 Petrus havarilerin inancını sonuç olarak Tanrı’nın esenlik tasarısında formüle ediyor: "Atalardan kalma boş yaşayışınızdan, gümüş ya da altın gibi geçici şeylerle değil, tersine suçsuz ve lekesiz kuzuyu andıran Mesih’in değerli kanıyla kurtuldunuz. Mesih, dünyanın kuruluşundan önce seçilmişti. Çağların sonunda da sizin yararınıza ortaya çıktı" (1 Pet 1, 1820). İlk günahın bir sonucu olarak ortaya çıkan insanların günahları yoluyla ölüm geldi. (Bkz. Rom 5, 12,1 Kor 15, 56) Kendi öz Oğlunu, düşmüş ve günah yüzünden (Rom 8, 3) ölüme mahkûm olmuş insanlığın köle durumunda (Bkz Fil 2, 7) göndererek "Tanrı, Mesih sayesinde kendisinin doğruluğu olalım diye, günahı bilmeyen Mesih’i bizim için günah yaptı" (2 Kor 5, 21). 603 İsa kendisi günah işlemiş gibi ayıplanmadı. (Bkz. Yu 8, 46) Onu daima Babasına bağlayan insanları kurtarma sevgisinde (Bkz. Yu 8, 29) Tanrı’ya karşı günah sapmamızda bizi, haç üzerinde bizim adımıza "Tanrım, Tanrım beni niye terk ettin?" (Mk 15, 34; Mzm 22, 1) diyecek kadar üzerine aldı. Biz günahkârlarla dayanışma içinde olarak "Tanrı öz Oğlunu bizden esirgemeyerek, Onun ölümü sayesinde Kendisiyle barışmamız için" (Rom 5, 10) Onu hepimizin uğruna ölüme teslim etti (Rom 8, 32). Tanrı evrensel kurtarıcı sevgi inisiyatifini elinde tutmaktadır 604 Tanrı Oğlunu günahlarımız yüzünden teslim ederken, bizim üzerimizdeki tasarısının, tarafımızdan gelecek olan her türlü iyi girişimden önce gelen bir sevgi tasarısı olduğunu gösterir: "Tanrı’yı biz sevmiş değildik, ama o bizi sevdi ve Oğlunu günahlarımızı bağışlatan kurban olarak dünyaya gönderdi. İşte sevgi budur." (Bkz.Yu 4, 19) (1 Yu 4, 10). Tanrı’nın "bizi sevdiğinin kanıtı, Mesih’in hâlâ günahkâr olduğumuz sırada, bizler uğruna ölmesidir" (Rom 5, 8). 605 Bu sevgi herkesi kapsıyor, İsa bunu anlattığı kaybolmuş koyun meselinde çok iyi bir şekilde ortaya koyuyor: "Bunun gibi, göklerdeki babanız da bu küçüklerden hiçbirinin kaybolmasını istemez" (Mt 18, 14). "Canını birçokları uğruna fidye olarak vermeye geldiğini" söylüyor; bu son ifade sınırlayıcı değildir. Bu ifade bütün insanlığın karşısına, insanlığı kurtarmak için kendisini feda eden bir tek Kurtarıcı’nın kişiliğini koymaktadır. (Bkz. Rom 5, 1819) "Kilise, havarilerin ardından, (Bkz. 2 Kor 5, 15, 1 Yu 2, 2) Mesih’in istisnasız bütün insanlar için öldüğünü öğretmektedir. Mesih’in uğruna acı çekmediği hiç kimse ne oldu ne de olacak." (853’teki Quiercy Kon: DS 624) III. Mesih kendi kendisini günahlarımız için Babasına sundu Mesih’in tüm yaşamı Baba’ya bir adaktır 606 Tanrı’nın Oğlu "gökten kendi isteğini değil de kendisini gönderenin isteğini yerine getirmek için indi" (Yu 6, 38), Tanrı’nın Oğlu bu dünyaya adım atarken "İşte Tanrı’nın iradesini yerine getirmeye geliyorum" diyor. ( ... ) "Tanrı’nın bu isteği uyarınca İsa Mesih’in bedeninin ilk ve son kez sunulmasıyla kutsal kılındık" (İbr 10, 5-10). Oğul bu dünyaya adım atar atmaz Tanrısal esenlik tasarısını kendi kurtarıcı misyonunda benimsiyor: "Benim gıdam, beni gönderenin isteğini yerine getirmek ve Onun işini tamamlamaktır" (Yu 4, 34). "Dünyanın günahlarını bağışlatan" İsa’nın kurbanı (1 Yu 2, 2) Babasıyla olan sevgi birliğinin ifadesidir: "Baba beni seviyor, çünkü ben yaşamımı veriyorum" (Yu 10, 17). "Dünyanın, Baba’yı sevdiğimi ve Baba’nın bana buyurduğu her şeyi yerine getirdiğimi bilmesini istiyorum" (Yu 14, 31). 607 Babasının kurtarıcı sevgi tasarısını benimseme arzusu İsa’nın tüm yaşamına canlılık katar (Bkz. Lk 12, 50,22, 15,Mt 16, 21-23) çünkü kurtarıcı nitelikteki çektikleri bu dünyaya gelme nedenidir: "Baba, beni bu saatten kurtar! Ama ben bu amaç için bu saate geldim" (Yu 12, 27). "Baba’nın bana sunduğu bu kâseden içmeyeyim mi?" (Yu 18, 11). Haç üzerinde de "her şey tamamlanmadan önce" (Yu 19, 30) "Susadım" dedi (Yu 19, 28). "Dünyanın günahını kaldıran Kuzu (Kurban)" 608 Günahkârların (Bkz. Lk 3, 21, Mt 3, 14-15) ardından İsa’yı vaftiz etmeyi kabul eden Vaftizci Yahya Onda "dünyanın günahını kaldıran Tanrı’nın Kuzusunu (Kurbanı) gördü ve Onu öyle gösterdi" (Bkz. Yu 1, 36) (Yu 1, 29). Bu şekilde İsa’nın aynı zamanda hem mezbahaya giden ve çoğunluğun günahlarını yüklenen (Bkz. Yer 11, 19) acı çeken Kul (Bkz. İş 53, 12) (İş 53, 7) hem de birinci Paskalya sırasında İsrail’in kurtuluşunu simgeleyen Paskalya Kuzusu (Bkz. Yu 19, 36, 1 Kor 5, 7) (Çık 12, 3-14) olduğunu ortaya koymaktadır. Mesih’in tüm yaşamı misyonunu ifade etmektedir: "İnsanoğlu hizmet etmeye ve canını birçokları uğruna fidye olarak vermeye geldi" (Mk 10, 45). İsa Baba’nın kurtarıcı sevgisini özgürce benimsiyor 609 İnsan yüreğinde Babasının insanlara olan sevgisini benimseyen İsa "onları sonuna kadar sevdi" (Yu 13, 1) "çünkü hiç kimsede, insanın dostları uğruna canını vermesinden daha büyük bir sevgi yoktur" (Yu 15, 13). Böylelikle, acıda ve ölümde insanlığı, insanların esenliğini isteyen Tanrısal sevginin kusursuz ve özgür aracı oldu. (Bkz. İbr 2, 10. 17-18, 4, 15, 5, 79) Nitekim, Babasının ve kurtarmak istediği insanların sevgisi uğruna acı çekmeyi ve ölümü isteyerek kabullendi: "Canımı kimse benden alamaz; ben onu kendiliğimden veririm" (Yu 10, 18). İşte ölüme kendiliğinden giden Tanrı’nın Oğlunun yüce özgürlüğü. (Bkz. Yu 18, 4-6, Mt 26, 53) İsa canını isteyerek vereceğini Son Yemeğinde söyledi 610 İsa "tutuklandığı gece" (Bkz. Mt 26, 20) (1 Kor 11, 23) on iki havarisiyle yediği son yemekte canını isteyerek vereceğini ifade etmişti. Acı çekeceği günün arifesinde, henüz özgürken, İsa havarileriyle birlikte yediği Son Yemeğini, insanların esenliği için Baba’ya isteyerek sunacağı kurbanının (Bkz. 1 Kor 5, 7) anma töreni haline getirdi: "Bu sizin uğrunuza feda edilen benim bedenimdir" (Lk 22, 19). "Bu benim kanımdır, bu kan günahların bağışlanması için birçokları uğruna akıtılan antlaşma kanıdır" (Mt 26, 28). 611 O sırada kurmuş olduğu Efkaristiya kendi kurbanının anma töreni olacaktır (1 Kor 11, 25). İsa havarilerinden kendi kurban törenine katılmalarını ve bunu sürdürmelerini ister. (Bkz. Lk 22, 19) Bununla, İsa havarilerini Yeni Antlaşma’nın rahipleri yapar: "Onlar da gerçekle kutsal kılınsınlar diye kendimi onların uğruna adıyorum" (Bkz. Trento Kon: DS 1752, 1764) (Yu 17, 19). Getsemani bahçesindeki büyük keder 612 Vakti gelmeden önce Son Yemek’te bizzat Kendisinin sunduğu Yeni Antlaşma kâsesini, (Bkz. Lk 22, 20) daha sonra İsa Getsemani (Bkz. Mt 26, 42) bahçesinde büyük keder içindeyken Babasının elinden "ölünceye dek itaatkâr kalarak kabul etti" (Fil 2, 8;bk. İbr 5, 7-8). İsa, "Baba mümkünse bu kâseyi benden uzaklaştır ... " (Mt 26, 39) diye dua ediyordu. Bununla insan doğasına ölümün ne kadar korkunç bir şey olduğunu anlatmaya çalışır. Nitekim, Onun insan doğası da bizimki gibi ebedi yaşam için ayrılmış; üstelik, bizimkinden farklı olarak, ölüme neden olan (Bkz. İbr 2, 15) günahtan tamamen uzaktır; (Bkz. Rom 5, 12) ama özellikle de "Canlı Olan’ın" (Bkz. Yu 1, 4, 5, 26) (Ap 1, 17), "Yaşam Prensinin" (Hİ 3, 15) Tanrısal kişiliğini üzerine almıştır. Tanrı iradesinin kendi insan iradesinde yerine gelmesini kabul ederek, (Bkz. Mt 26, 42) günahlarımızı haç üzerinde kendi bedenine yüklenmek için (1 Pet 2, 24) kurtarıcı olarak ölümü kabul etti. Mesih’in ölümü tek ve nihai kurbandır 613 Mesih’in ölümü aynı zamanda insanları nihai olarak kurtaran (Bkz. 1 Kor 5, 7, Yu 8, 3436) Kuzu’nun (Bkz. 1 Pet 1, 19) "dünyanın günahını üzerine alarak" (Yu 1, 19) Paskalya kurbanı (Bkz. Lev 16, 15-16) olması kadar "günahların bağışlanması için birçokları uğruna dökülen kan" (Bkz. Çık 24, 8) (Mt 26, 28) sayesinde insanı Tanrı’yla barıştırarak Onunla birlik (Bkz. 1 Kor 11, 25) içine sokan Yeni Antlaşma’nın kurbanı (Bkz. İbr 10, 10) olmasıdır. 614 Mesih’in bu kurbanı tektir, bu kurban bütün kurbanları tamamlar ve aşar. (Bkz. 1 Yu 4, 10) Öncelikle Tanrı Baba’nın bizzat kendisinin bir armağanıdır: Oğlunu bizi kendisiyle barıştırmak için sunan Baba’nın kendisidir. (Bkz. Yu 15, 13) Kurban aynı zamanda insan olan Tanrı’nın Oğlu özgürce ve sevgiyle, (Bkz. Yu 10, 17-18) yaşamını bizim itaatsizliğimizi düzeltmek için Kutsal Ruh aracılığıyla Babasına sunmasıdır. (Bkz. İbr 9, 14) İsa bizim itaatsizliğimizin yerine kendi itaatini koyuyor 615 "Bir adamın itaatsizliği yüzünden birçoğu günahkâr kılındığı gibi, yine bir adamın itaati ile birçoğu doğru kılınacaktır" (Rom 5, 19). Ölünceye kadarki itaati ile İsa "çoğunluğun günahlarını üzerinde taşıyan", "onları hatalarından ezilerek aklayan", "günahları bağışlatıcı kurban olarak yaşamını sunan", acı çeken Kulun yerine geçmiştir. (Bkz. Trento Kon: 1547, DS 1529) İsa Haç üzerinde kurbanını tamamlıyor 616 Mesih’in kurbanına kefaret, bedel, onarma ve kurtarma değerini "Onun sevdiklerini sonuna kadar sevmiş olması" (Yu 13, 1) vermektedir. O bizim hepimizi tanıdı ve sevdi ve uğrumuza kendini feda etti. (Bkz. Gal 2, 24,Ef 5, 2. 25) "Bize hükmeden Mesih’in sevgisidir. Yargımız şu ki, bir kişi herkesin uğruna öldüyse, o zaman herkes ölmüştür" (2 Kor 5, 14). Ne kadar kutsal olursa olsun, hiçbir insan, bütün insanların günahını üzerine almak ve herkesin uğruna kendini kurban olarak sunmak durumunda olamaz. Bütün insanları aşan, aynı zamanda kucaklayan ve bütün insanlığın Başını oluşturan Oğul’un Tanrısal kişiliğinin Mesih’teki varlığı, hepimizin uğruna kurtarıcı kurbanını mümkün kılmaktadır. 617 "Haç üzerinde çektikleriyle İsa bizi akladı" (İbr 5, 9) diyor Trento Konsili; Mesih’in kurbanının eşsiz niteliğinin ebedi esenliğin ilkesi olduğunun altını çizerek (İbr 5, 9). Kilise de Haça "Selâm tek umudumuz ey Haç!" ("Vexilla Regis" ilahisi) diye şarkılar düzerek saygı gösteriyor. Mesih’in kurbanına katılmamız 618 "Tanrı ile insanlar arasında tek arabulucu" (1 Tim 2, 5) olan Mesih’in Haçı tek kurbandır. Ne var ki, insan olmuş Tanrısal Kişiliğinde "bir bakıma kendisini her bir insanla birleştirmiştir" (GS 22, 5), Tanrı’nın bildiği bir şekilde Paskalya gizine katılabilmesi için Kendisini her insana sunmaktadır. (Bkz. GS 2) Havarilerine Haçlarını sırtlatıp Kendisini izlemeleri konusunda çağrıda bulunuyor (Mt 16, 24), çünkü "O bizim için acı çekti, kendi izinden gidelim diye bize yol açtı" (1 Pet 2, 21). Nitekim kurtarıcı kurbanına bundan ilk yararlananları katmak istiyor. (Bkz. Mk 10, 39,Yu 21, 18-19, Kol 1, 24) Bu, Annesinin kişiliğinde kurtarıcı ıstırabının gizine başka hiç kimsenin katılamayacağı ölçüde en üst derecede gerçekleşir: (Bkz. Lk 2, 35) Haç dışında göğe çıkılacak başka bir merdiven yoktur.(Azize Limalı Rosa, bkz. P. Hansen, Vita Mirabilis) ÖZET 619 "Kutsal Yazılar’a göre Mesih günahlarımız için öldü" (1 Kor 15, 3). 620 Esenliğimiz Tanrı’nın bizlere karşı duyduğu sevgi inisiyatifinden kaynaklanır, zira "bizleri seven ve günahlarımızı bağışlatmak için kurban olarak Oğlunu gönderen Odur" (1 Yu 4, 10). "Dünyayı Mesih’te kendisiyle barıştıran Tanrı’dır" (2 Kor 5, 19). 621 İsa bizim esenliğimiz uğruna kendini özgürce feda etti. Bu kurbana, önceden, son yemeğinde bir anlam verdi, sonra bunu gerçekleştirdi: "Bu, sizin uğrunuza feda edilen benim bedenimdir" (Lk 22, 19). 622 Mesih’in kurtarıcılığı şundan ibarettir: "Mesih canını birçokları uğruna fidye olarak vermeye geldi" (Mt 20, 28), kısacası "atalarından miras kalan boş yaşayıştan kurtulmaları" (1 Pet 1, 18) için "kendininkileri sonuna kadar sevdi" (Yu 13, 1). 623 Babasına hoş gelen "haç üzerinde ölüme varan" (Fil 2, 8) itaati ile İsa, acı çeken Kul olarak "çoğunluğun hatalarını Kendi üzerine alarak onları aklayan günah ödeme (Bkz. İş 53, 10) misyonunu gerçekleştirdi" (Bkz. Rom 5, 19) (İş 53, 11). III. PARAGRAF Mesih İsa gömüldü 624 "Tanrı’nın lütfuyla, bütün insanların yararına, ölümü tattı" (İbr 2, 9). Kendi esenlik tasarısında Tanrı, yalnızca Oğlunun "günahlarımız için ölmesini" (1 Kor 15, 3) değil, ama aynı zamanda "ölümü tadacağını", yani ölüm durumunu, ruhun bedenden ayrılma durumunu, Haç üzerinde can verişinden Dirileceği ana kadar süren zamanda tanımasını öngördü. Ölmüş Mesih’in bu durumu mezar ve ölüler diyarına iniş gizidir. Bu, Mesih’in mezara (Bkz. Yu 19, 42) konulduğu Kutsal Cumartesi gizi, Tanrı’nın bütün evreni (Bkz. Kol 1, 18-20) barışa götüren insanların esenliğinin gerçekleşmesinden (Bkz. Yu 19, 30) sonraki Tanrı’nın sept dinlencesini (Bkz. İbr 4, 4-9) gösterir. Mesih bedeniyle mezarda 625 Mesih’in mezarda kaldığı süre, Mesih’in Paskalya’dan önceki geçici durumuyla şimdiki Dirilmiş şanlı durumu arasındaki gerçek bağı oluşturur. Aynı "Canlı Olan" kişi şöyle diyebilir: "Ölmüştüm, ama işte sonsuza dek canlı kalacağım" (Ap 1, 18): Tanrı [Oğul], doğanın gereği olarak ölümün ruhu bedenden ayırmasına engel olmadı, ama kendisi ölümle yaşamın kişiliğinde buluştuğu nokta olmakla, ölümle oluşacak bozulmayı kendisinde durdurarak ve ayrılmış bölümleri birleştiren temel olmakla her birini Dirilişle yeniden bir araya getirdi. (A. Nissalı Gregorius, or. catech. 16) 626 Madem ki ölüme mahkûm edilen "Yaşam Prensi" (Hİ 3, 15) ile "dirilmiş canlı Olan" (Lk 24, 5-6) aynı kişidir, Tanrı’ nın Oğlunun Tanrısal kişiliği ölümle birbirinden ayrılmış olan ruhuyla bedenine sahip olmaya devam etmeliydi: Mesih’in ölümüyle ruh bedenden ayrıldığına göre, tek kişi iki kişiye ayrılmış olmadı; çünkü Mesih’in ruhu ve bedeni Kelâm’ın kişiliğinde başlangıçtan beri aynı sıfatla var oldular; ölümde ise, birbirlerinden ayrılmalarına karşın her biri Kelâm’ın aynı ve tek kişiliğinde kalırlar. (A. Yuhanna (Şamlı), f.o. 3, 27) "Kutsalını çürümeye terk etmeyeceksin" 627 Mesih’in ölümü dünyadaki yaşamına son veren gerçek bir ölümdü. Ne var ki bedeninin Oğul’un kişiliğiyle olan bağı yüzünden ötekiler gibi ölen bir kimsenin ardında bıraktığı ceset olmadı, çünkü "Tanrısal nitelik Mesih’in bedenini bozulmuşluktan korudu" (A. Aquinolu Thomas, s. th. 3, 51, 3). Mesih hakkında şunu da diyebiliriz: "Canlıların toprağından koparıldı" (İş 53, 8); ve "Çünkü sen canımı ölüler diyarına terk etmeyeceksin, Kutsalını çürümeye terk etmeyeceksin, bedenim umut içinde yaşayacak" (Bkz. Mzm 16, 9-10) (Hİ 2, 26-27). İsa’nın "üçüncü gün" (Bkz. Mt 12, 40, Yun 2, 1,Hoş 6, 2) (1 Kor 15, 4; Lk 24, 46) Dirilişi bunun kanıtıdır, çünkü çürümenin dördüncü günden sonra başladığı kabul edilmektedir. (Bkz. Yu 11, 39) "Mesih’le birlikte gömülmek ... " 628 Özgün ve tam işareti suya batmak olan Vaftiz, yeni bir yaşama başlamak için Mesih’le birlikte günaha ölen Hıristiyanın mezara başarıyla girmesi anlamına gelir: "Baba’nın yüceliği sayesinde Mesih nasıl ölümden dirildiyse, biz de yeni bir yaşam sürelim diye vaftiz yoluyla Onunla birlikte ölüme gömüldük" (Bkz. Kol 2, 12,Ef 5, 26) (Rom 6, 4). ÖZET 629 Bütün insanların yararı için İsa ölümü tattı. (Bkz. İbr 2, 9) Gerçekten de insan olan Tanrı’nın Oğlu öldü ve gömüldü. 630 Mesih mezarda olduğu sürede Tanrısal kişiliği ölümle birbirinden ayrılmış olan ruhu ile bedenini kendi üstünde taşımaya devam etti. Bunun içindir ki ölen Mesih’in bedeni "çürüme yüzü görmedi" (Hİ 13, 37). 5. KONU "Mesih İsa ölüler diyarına indi, üçüncü gün ölüler arasından dirildi" 631 "İsa dünyanın aşağı katlarına indi. Aşağı inmiş olanla yukarı çıkmış olan kişi aynıdır" (Ef 4, 9-10). Havariler İnanç ilkeleri Formülü’nde Mesih’in ölüler diyarına inişi ile üçüncü gün ölüler arasından Dirilişi tek bir konuda belirtiliyor. Çünkü İsa Paskalyasında yaşamı ölümün derinliklerinden çıkarttı. Ölüler diyarından çıkan Oğlun Mesih erinç ve mutluluk dolu aydınlığını insanlık üzerine yaydı O sonsuza dek yaşayacak ve hüküm sürecektir. Amin. (MR, Vigile pascale 18 Exultet) I. PARAGRAF Mesih ölüler diyarına indi 632 Yeni Ahit’te İsa’nın "ölüler arasından dirildiği" hakkında sıkça rastlanan doğrulamalar (Hİ 3, 15; Rom 8, 11; 1 Kor 15, 20), dirilişten önce, İsa’nın ölüler diyarında kaldığını önceden varsayıyor. (Bkz. İbr 13, 20) İsa’nın ölüler diyarına indiğine havarilerin verdiği birinci anlam şudur: İsa bütün insanlar gibi ölümü tanıdı ve ruhuyla onlarla ölüler diyarında katıldı. Ne var ki, oraya Kurtarıcı olarak iyi haberi orada tutulanlara duyurmak için gitti. (Bkz. 1 Pet 3, 18-19) 633 Ölmüş Mesih’in indiği ölüler diyarına, Kutsal Kitap cehennemler, Şeol ya da Hades (Bkz. Fil 2, 10, Hİ 1, 18,Ef 4, 9) diyor, çünkü orada bulunanlar Tanrı’yı görmekten mahrumlar. (Bkz. Mzm 6, 6,88; 11-13) Nitekim, Kurtarıcı bekleyen kötü ya da doğru (Bkz. Mzm 89, 49, 1 Sam 28, 19, Hez 32, 17-32) bütün ölülerin durumu buydu. Bu onların kaderinin İsa’nın anlattığı "İbrahim’in bağrına" (Bkz. Lk 16, 22-26) kabul edilen yoksul Lazarus’un meselindeki gibi olduğu anlamına gelmez. "İbrahim’in bağrında Kurtarıcılarını bekleyen bu kutsal ruhlar için İsa özellikle ölüler diyarına indi." (Catech. R. 1, 6, 3) İsa ölüler diyarına ne oradaki cehennemlikleri (Bkz. 745’teki IV Roma Kon: DS 587) kurtarmak için ne de cehennemi yok etmek için (Bkz. DS 1011, 1077) indi, ama kendisinden önce oraya gelen doğruları kurtarmak için indi. (Bkz. 625’teki IV. Toledo Kon: DS 485,Mt 27, 52-53) 634 "Yeni Haber ölülere de bildirilmiş oldu ... " (1 Pet 4, 6). Ölüler diyarına inmek esenlikle ilgili İncil’in haberinin eksiksiz olarak tamamlanmasıdır. Bu İsa’nın Mesihçi misyonunun vaktinde yoğunlaşmış ama bütün zamanlarda ve her yerde bütün insanları kurtarıcı işlevinin yayılmasının gerçek anlamında son derece engin en yüce evresidir, zira kurtulmuş olanların hepsi Kurtarıcılığa katılan iştirakçiler olmuştur. 635 Şu halde Mesih "ölüler Tanrı’nın Oğlunun sesini işitsinler ve işitenler de yaşasınlar diye" (Bkz. Mt 12, 40, Rom 10, 7, Ef 4, 9) (Yu 5, 25) ölümün derinliklerine indi. "Yaşam Prensi" (Hİ 3, 15) olan İsa kendi ölümü ile, "ölüm gücüne sahip olanı, yani Şeytan’ı etkisiz hale getirdi ve bütün ömürleri boyunca ölüm korkusu yüzünden köle durumuna düşmüş olanların hepsini özgür kıldı" (İbr 2, 14-15). Bundan böyle "ölümün ve ölüler diyarının anahtarları dirilmiş Mesih’in elindedir" (Ap 1, 18) ve "İsa adı anıldığında gökte, yeryüzünde ve ölüler diyarında bulunan herkes diz çökecek"tir (Fil 2, 10). Bugün yeryüzüne koca bir sessizlik egemen, koca bir sessizlik ve koca bir yalnızlık. Koca bir sessizlik, çünkü Kral uyuyor. Yeryüzü sarsıldı ve sakinleşti, çünkü Tanrı bedende uyumuş ve yüzyıllar boyunca uykuya dalmış olanları uyandırmaya gitmişti ( ... ). İlk atamız Adem’i, kaybolmuş kuzuyu bulmaya gitti. Ölümün gölgesinde ve karanlıklarda oturanları ziyaret etmek istedi. Adem’i ve onunla birlikte tutsak olan Havva’yı acılarından ve bağlarından, onların hem Tanrısı hem de Oğlu olarak kurtarmaya geldi ( ... ) "Senin Tanrınım, senin yüzünden senin Oğlun oldum. Uyuyan sen, kalk, seni ölüler diyarında zincire bağlanasın diye yaratmadım. Ölüler arasından kalk, zira ben ölülerin Yaşamı’yım." (Kutsal Cumartesi için eski ilahi) ÖZET 636 "İsa ölüler diyarına indi" ifadesi, İsa’nın gerçekten öldüğünü ve bizim uğrumuza ölmesiyle ölümü ve "ölüm gücüne sahip şeytanı" (İbr 2, 14) yendiğini gösterir. 637 Ölmüş Mesih Tanrısal kişiliğine bağlı ruhuyla ölüler diyarına indi. Kendisinden önce oraya gidenlere cennetin kapılarını açtı. II. PARAGRAF Üçüncü gün ölüler arasından dirildi 638 "Biz size İyi Haberi duyuruyoruz: Tanrı İsa’yı diriltmekle, atalarımıza verdiği sözü, onların çocukları olan bizler için yerine getirmiştir" (Hİ 13, 32-33). İsa’nın Dirilişi Mesih’e olan inancımızın temel noktasını oluşturur. İlk Hıristiyanlar Gelenek tarafından iletilen, Yeni Ahit’teki belgelerle ortaya konulan, Haç ile birlikte Paskalya gizinin en önemli noktası olarak vazedilen bu temel gerçeğe inanmış ve ona göre yaşamışlardır: Mesih ölüler arasından dirildi. Ölümüyle ölümü yendi, Ölülere yaşam verdi. (Bizans litürjisi, Paskalya ilahisi) I. Tarihi ve aşkın olay 639 Mesih’in dirilişinin gizi, Yeni Ahit’in doğruladığı saptanmış tarihi belirtileri olan gerçek bir olaydır. 56 yıllarında Paulus Korintlilere şöyle yazıyordu: "Aldığım bilgiyi size öncelikle ilettim. Şöyle ki, Kutsal Yazılar uyarınca Mesih, günahlarımıza karşılık öldü, gömüldü ve Kutsal Yazılar uyarınca üçüncü gün ölümden dirildi. Kifas’a, sonra Onikilere göründü" (1 Kor 15, 3-4). Havari burada Şam yolunda (Bkz. Hİ 9, 3-18) İsa’ya inandıktan sonra öğrenmiş olduğu Dirilişin canlı geleneğinden söz ediyor. Boş mezar 640 "Canlı olanı neden ölüler arasında arıyorsunuz? O burada değil, dirildi" (Lk 24, 5-6). Paskalyadaki olaylar çerçevesinde, karşılaşılan ilk nokta boş mezardır. Boş mezar doğrudan bir kanıt oluşturmuyor. Mesih’in vücudunun mezarda bulunmayışı başka şekilde de açıklanabilir. (Bkz. Yu 20, 13, Mt 28, 11-15) Bütün bunlara karşın, boş mezar herkes için temel bir işaretti. Mezarın boş olduğunun havarilerce saptanması Dirilişin olduğunu gösteren ilk adımdı. Önce kutsal kadınlar, (Bkz. Lk 24, 3; 22-23) sonra İsa’nın en çok sevdiği havarisi Petrus (Bkz. Lk 24, 12) ve (Yu 20, 2) boş mezara girdiklerinde yerde duran kefen bezlerini (Yu 20, 6) "görerek iman ettiler" (Yu 20, 8). Bu da havarinin İsa’nın cesedinin bulunmadığı boş mezarı (Bkz. Yu 20, 5-7) görerek bu olayın insan eli tarafından gerçekleşmediğini ve İsa’nın Lazarus olayındaki (Bkz. Yu 11, 44) gibi dünyaya basit bir şekilde geri gelmediğini saptadığını gösterir. Dirilen Kişinin görünmeleri 641 Sept gününün yaklaşması nedeniyle Kutsal Cuma akşamı (Bkz. Yu 19, 31. 42) alelacele İsa’nın vücuduna (Bkz. Mk 16, 1,Lk 24, 1) güzel kokular sürmüş olan Mecdelli Meryem ve kutsal kadınlar Dirilmiş Olanı ilk görenler oldular. (Bkz. Mt 28. 9-10, Yu 20, 11-18) Böylelikle kadınlar Havarilere bile Mesih’in Dirilişini bildiren ilk haberciler oldular (Lk 24, 9-10). İsa daha sonra, önce Petrus’a sonra da Onikilere göründü. (Bkz. 1 Kor 15, 5) Kardeşlerinin imanının doğru olduğunu göstermeye çağrılan Petrus (Bkz. Lk 22, 31-32) Dirilen Kişiyi onlardan önce gördü, topluluk da onun tanıklığına dayanarak şöyle diyordu: "Rab gerçekten dirilmiştir, Simon’a görünmüş" (Lk 24, 34. 36). 642 Paskalya günlerinde meydana gelen bütün bu olaylar bütün havarileri, özellikle de Petrus’u Paskalya sabahı başlamış olan yeni miladın yapılanması konusunda yükümlülük altına sokuyordu. Dirilmiş Olanın tanıkları olarak onlar, Onun Kilisesinin temel taşlarıydılar. İlk inanlılar topluluğunun imanı Hıristiyanlarca tanınan, çoğunun da aralarında yaşadığı somut insanların tanıklıklarına dayanır. "Mesih’in Dirilişinin bu tanıkları" (Bkz. Hİ 1, 22) başta Petrus olmak üzere Onikilerdir, ama yalnız onlar değildir: Paulus açıkça İsa’nın bir defada beş yüz kişiye, Yakup’a ve bütün havarilere göründüğünden söz eder. (Bkz. 1 Kor 15, 4-8) 643 Bu tanıklıklar karşısında Mesih’in Dirilişini fiziksel düzen dışında yorumlamak ve bunu bir tarihi olay olarak kabul etmemek mümkün değildir. Olaylardan şu sonuç çıkmaktadır ki, havariler Efendileri İsa’nın önceden kendilerine haber verdiği (Bkz. Lk 22, 31-32) gibi acı çekerek Haç üzerinde ölmek gibi radikal bir denemeye tabi tutulmuşlardır. İsa’nın çektiği acılar onlar üzerinde öyle bir şok etkisi yarattı ki (en azından bazılarında) İsa’nın dirilmiş olduğu haberine hemen inanmadılar. İnciller havarileri bize mistik bir tutkuya kapılmış bir topluluk olarak göstermek yerine kolu kanadı kırılmış "suratları asık" (Lk 24, 17) ve dehşete kapılmış (Bkz. Yu 20, 19) insanlar olarak gösteriyor. Bunun içindir ki mezardan dönen kadınlara inanmadılar ve onların söylediklerini "saçma buldular" (Bkz. Mk 16, 11. 13) (Lk 24, 11). Paskalya akşamı İsa Onbirlere kendisini gösterdiğinde onları "Kendisini dirilmiş olarak görenlere inanmadıkları için imansızlıklarından ve yüreklerinin katılığından ötürü azarladı" (Mk 16, 14). 644 Hatta dirilmiş İsa’nın gerçeği karşısında bile havariler kuşku duymaya devam ettiler, (Bkz. Lk 24, 38) öyle ki gördüklerine inanmak istemediler ve bir hayalet görmüş olduklarını sandılar. (Bkz. Lk 24, 39) "Sevinçten hâlâ inanamıyorlardı ve şaşkınlık içindeydiler" (Lk 24, 41). Thomas da aynı kuşkuyu duyacaktır, Matta tarafından Celile’den getirilen son görünme haberine "bazıları kuşkuyla baktı" (Bkz. Yu 20, 2427) (Mt 28, 17). İşte bu nedenledir ki, Diriliş olayının havarilerin saflıklarının ya da inançlarının ortaya çıkardığı bir şey olduğu varsayımı inanılırlığını yitirmektedir. Tam tersine, onların İsa’nın dirildiğine olan inançları -Tanrısal lütfun etkisiyle- dirilmiş İsa’nın gerçeğiyle doğrudan yaptıkları tecrübeye dayanmaktadır. Dirilmiş Mesih’in insanlığının durumu 645 Dirilmiş İsa havarileriyle, dokunarak, (Bkz. Lk 24, 39, Yu 20, 27) onlarla yemeği paylaşarak (Bkz. Lk 24, 30.41-43, Yu 21, 9. 13-15) doğrudan ilişkiye geçiyor. Bununla onlara bir ruh (Bkz. Lk 24, 39) olmadığını ama onlara göründüğü bedeninin acı çeken ve haça gerilen bedenle aynı olduğunu ve üzerinde hâlâ çektiklerinin izini taşıdığını göstermek istemektedir. (Bkz. Lk 24, 40. Yu 20, 20. 27) Bu gerçek ve gerçekliği belli olan beden aynı zamanda yüceltilmiş bir bedenin yeni özelliklerini de taşımaktadır: Mekâna ve zamana tabi değildir, istediği zaman ve keyfine göre istediği yerde olabilmektedir, (Bkz. Mt 28.9; 16-17, Lk 24, 15. 36,Yu 20, 14. 19. 26, 21, 4) çünkü insanlığı artık yeryüzüyle sınırlandırılamaz ve yeri yalnızca Baba’nın Kutsal Krallığıdır. (Bkz. Yu 20, 17) Bu nedenle dirilmiş İsa istediği gibi görünmekte son derece özgürdür: Kendisine yakın olan kişilere imanlarını uyandırmak (Bkz. Yu 20, 14-15) için bir bahçıvan ya da "başka kılıklarda" (Bkz. Yu 20, 14. 16, 21, 4- 7). 646 Mesih’in Dirilişi, Paskalya’dan önce diriltmiş olduğu Jairin kızı, Naimli genç adam, Lazarus’un olayı gibi yeryüzündeki yaşama yeniden dönme niteliğinde değildi. Bu olaylar mucizevi olaylardı, İsa’nın gücü sayesinde bu mucizeleri yaşamış insanlar normal dünyevi yaşantılarına dönüyorlardı. Bir süre sonra yeniden ölüyorlardı. Mesih’in Dirilişi temelde farklı bir diriliştir. Mesih dirilmiş bedeni ile ölüm halinden mekânın ve zamanın ötesindeki bir başka yaşama geçmiştir. İsa’nın bedeni, Dirilişte, Kutsal Ruh’un gücüyle dolu olarak, yüceltilmiş durumuyla Tanrısal yaşama katılmıştır, öyle ki Paulus Mesih için o "göksel bir insandır" (Bkz. 1 Kor 15, 35-50) diyor. İsa’nın Dirilişi aşkın bir olaydır 647 "Ey tümüyle kutsal gece" der Paskalya ilahisi, "Mesih’in ölüler diyarından çıktığı anı yalnız sen tanıdın". Nitekim, hiç kimse İsa’nın Diriliş olayının görgü tanığı olmamıştır ve bundan da İncil yazarlarından hiçbiri söz etmiyor. Hiç kimse fiziksel olarak bu olayın nasıl gerçekleştiğini söyleyecek durumda değildir. Bir başka yaşama geçiş olayı gözle görülmüş değildir. Mezarın boş oluşuyla ve havarilerin dirilmiş Mesih’i görmeleriyle saptanan bu tarihi olay, tarihi aşması ve ona üstün gelmesiyle inanç gizi olarak kalmaya devam etmektedir. Bunun içindir ki dirilmiş Mesih dünyaya (Bkz. Yu 14, 22) değil de "kendisiyle birlikte Celile’den Kudüs’e gelmiş havarilerine görünmeye devam etti. Bu kişiler şimdi Onun tanıklığını yapıyorlar" (Hİ 13, 31). II. İsa’nın Dirilişi - Kutsal Ruh’un eseri 648 Mesih’in Dirilişi, Tanrı’nın bizzat kendisinin yaratılışta ve tarihteki aşkın girişimi nedeniyle bir iman konusu olmaktadır. Onda, Tanrısal üç Kişi aynı zamanda birlikte hareket ediyor ve kendi özgünlüklerini ortaya koyuyorlar. Bu girişim, Oğlu Mesih’i "dirilten" (Bkz. Hİ 2, 24) Baba’nın gücüyle olmuş ve insanlığını yetkin bir şekilde -bedeniyle birlikte- Üçlü-Birlik’e sokmuştur. "İsa’nın Kutsal Ruh sayesinde ölümden dirilişiyle Tanrı’ nın Oğlu olduğu kesin olarak açınlanmış oldu" (Rom 1, 3-4). Paulus İsa’nın ölmüş bedenini yeniden canlandıranın ve onu Kutsal Ruh’un aracılığıyla Rab’bin yüce durumuna yükseltenin Tanrı’nın gücü olduğunda ısrar ediyor. (Bkz. Rom 6, 4, 2 Kor 13, 4,Fil 3, 10, Ef 1, 19-22, İbr 7, 16) 649 Oğul’a gelince, O da kendi Dirilişini kendi Tanrısal gücü sayesinde gerçekleştiriyor. İsa İnsanoğlu’nun acı çekeceğini, öleceğini, sonra da dirileceğini önceden bildiriyor. (Bkz. Mk 8, 31,9, 9-31, 10, 34) Zaten, açıkça şöyle diyor: "Canımı tekrar geri almak üzere veririm. ( ... ) Canımı vermeye de tekrar geri almaya da yetkim var." (Yu 10, 17-18). "İsa’nın öldüğüne, sonra da dirildiğine inanıyoruz" (1 Tim 4, 14). 650 Kilise Babaları İsa’nın Dirilişine, Mesih’in Tanrısal kişiliğinin ölüm sırasında ayrılmış olan ruh ve bedeninde birleşmiş olarak kaldığını göz önüne alarak bakıyorlar: "İnsanın her iki bölümünde de mevcut bulunan Tanrısal doğa sayesinde, bu iki bölüm yeniden birleşir. Ölüm insanı oluşturan bölümlerin ayrılmasından, Diriliş ise ayrılmış iki bölümün birleşmesinden oluşur." (Nissali Gregorius, res. 1, bkz. DS 325, 359, 369, 539) III. İsa’nın Dirilişinin anlamı ve sonucu 651 "Mesih dirilmemişse, bildirimiz de, imanımız da boştur" (1 Kor 15, 14). İsa’nın Dirilişi her şeyden önce, İsa’nın bizzat kendisinin yapmış olduğu ve öğrettiği her şeyin doğrulanmasıdır. Bütün gerçekler, hatta insan aklının alamadığı gerçekler doğrulanmaktadır. Mesih dirilerek Tanrısal otoritesinin vaat ettiği kesin kanıtını göstermiştir. 652 Mesih’in Dirilişi Eski Ahit’te (Bkz. Lk 24, 26-27, 44-48) verilen ve İsa’nın yeryüzündeki yaşamı (Bkz. Mt 26, 6, Mk 16, 7, Lk 24, 6-7) sırasında verdiği sözlerin yerine getirilmesidir. "Kutsal Yazılara göre" (Bkz. 1 Kor 15, 3-4 ve İznik İstanbul İnanç İlkeleri Formülü) ifadesi Mesih’in Dirilişinin kehanetlerinin gerçekleştiğini göstermektedir. 653 İsa’nın Tanrılığı Dirilişiyle doğrulanmıştır. İsa şöyle demişti: "İnsanoğlu’nu yukarı kaldırdığınız zaman benim ‘Var Olan’ olduğumu anlayacaksınız." Haça gerilmiş Kişinin Dirilişi onun gerçekten "Var Olan", Tanrı’nın Oğlu ve Tanrı’nın kendisi olduğunu gösterdi. Paulus Yahudilere şunu açıklamıştı: "Tanrı, İsa’yı, birinci Mezmur’da ‘Sen benim Oğlumsun, bugün ben sana Baba oldum’ (Bkz. Mzm 2, 7) (Hİ 13, 32-33) yazıldığı gibi diriltmekle, atalarımıza verdiği sözü, onların çocukları olan bizler için yerine getirmiştir ( ... )." Mesih’in Dirilişi Tanrı’nın Oğlunun insan olma giziyle sıkı sıkıya bağıntılıdır. Bu Tanrı’ nın ebedi tasarısının gerçekleşmesidir. 654 Paskalya gizinde iki yan vardır: İsa ölümüyle bizleri günahtan kurtarıyor, Dirilişiyle de yeni bir yaşama girişi sağlıyor. Önce bizleri aklayarak "Mesih nasıl ölümden dirildiyse, biz de yeni bir yaşam sürelim diye" (Rom 6, 4) Tanrı’nın lütfunu alacak duruma sokuyor. (Bkz. Rom 4, 25) Aklanma günahın neden olduğu ölüme üzerindeki zafere ve onun lütfuna yeniden katılmamıza dayanır. (Bkz. Ef 2, 4-5,1 Pet 1, 3) Bu, manevi evlat olma sorununu çözmektedir, zira insanlar Mesih’in kardeşleri olurlar. Aynen İsa’nın dirildikten sonra havarilerine: "Gidin bunu kardeşlerime bildirin" (Mt 28, 10; Yu 20, 17) dediği gibi. Doğal olarak değil de lütfun armağanıyla kardeş oluruz, çünkü bu evlat olma durumu, biricik Oğul’un Dirilişle tamamiyle açınlanmış yaşamına katılımı sağlar. 655 Sonuçta, Mesih’in Dirilişi -ve dirilmiş Mesih’in kendisi- bizim gelecekteki dirilişimizin ana öğesi ve kaynağıdır: "Mesih ölmüş olanların ilk örneği olarak ölümden dirilmiştir ( ... ), herkes nasıl Adem’de ölüyorsa, herkes aynı zamanda Mesih’ te yaşayacaktır" (1 Kor 15, 20-22). Bunun gerçekleşmesini beklerken dirilmiş Mesih inanlıların yüreklerinde yaşamaktadır. Hıristiyanlar "artık kendileri için değil, kendileri uğruna ölmüş ve dirilmiş olan Mesih için yaşasınlar" (Bkz. Kol 3, 1-3) (2 Kor 5, 15) diye Onda "gelecek çağın güçlerini tatmakta" (İbr 6, 5) ve onların yaşamları Mesih tarafından Tanrısal yaşamın bağrına sürüklenmektedir. ÖZET 656 İsa’nın Dirilişine iman, dirilmiş İsa’yla gerçekten karşılaşmış olan havarilerin tarihsel doğrulamalarına dayanan bir olaya imandır, aynı zamanda Mesih’in insanlığının Tanrı’nın yüceliğine girmesi dolayısıyla gizemli bir biçimde aşkındır. 657 Mezarın boş oluşu ve kefen bezlerinin yerde bulunması Mesih’in bedeninin Tanrı’nın gücüyle ölümün ve çürümenin bağlarından kurtulduğunu gösterir. Bunlar havarileri Dirilmiş olanla karşılaşmaya hazırlar. 658 Mesih "ölüler arasından ilk-doğan olarak" (Kol 1, 18), şimdiden ruhumuzun aklanmasıyla, (Bkz. Rom 6, 4) daha sonra bedenimizin canlandırılmasıyla (Bkz. Rom 8, 11) bizim kendi dirilişimizin ana öğesidir. 6. KONU "İsa göğe çıktı, Herşeye Kadir Tanrı’nın sağında oturmaktadır" 659 "Rab İsa onlarla konuştuktan sonra göğe alındı ve Tanrı’ nın sağında oturdu" (Mk 16, 19). Mesih’in bedeni dirildiği andan itibaren sahip olduğu yeni ve doğaüstü niteliklerinin gösterdiği gibi yüceltilmiştir. (Bkz. Lk 24, 31, Yu 20, 19. 26) Ne var ki havarileriyle samimi bir şekilde yiyip içtiği, (Bkz. Hİ 10, 41) onları Tanrı’nın Egemenliği üzerine eğittiği (Bkz. Hİ 1, 3) kırk gün boyunca yüceliği doğal insan görünümü altında gizli kalacaktır. (Bkz. Mk 16, 12,Lk 24, 15, Yu 20, 14-15,21, 4) İsa’nın son görünümü insanlığı bulutla (Bkz. Hİ 1, 9, bkz. Lk 9, 34-35, Çık 13, 22) ve gökle (Bkz. Lk 24, 51) sembolize edilen Tanrısal yüceliğine geri dönüşsüz biçimde girişiyle noktalanır. İsa bundan böyle Tanrı’nın sağında oturmaktadır. (Bkz. Mk 16, 19,Hİ 2, 33, 7, 56,bkz. Mzm 110, 1) Son derece özel ve istisnai bir biçimde, Paulus’u Paulus yapan son bir görünmeyle "zamanından önce doğmuş çocuk" (1 Kor 15, 8) olan Paulus’a görünür. (Bkz. 1 Kor 9, 1,Gal 1,16) 660 Dirilmiş Olan’ın örtülü niteliği Mecdelli Meryem’e söylediği gizemli sözlerde saklıdır: "Çünkü daha Baba’nın yanına çıkmadım. Kardeşlerime git ve onlara söyle, Benim Babamın ve sizin Babanızın, benim Tanrımın ve sizin Tanrınızın yanına çıkıyorum" (Yu 20, 17). Bu dirilmiş Mesih’le Baba’nın sağında yüceltilen Mesih arasında bir fark bulunduğunu gösterir. Gerek tarihi gerek aşkın İsa’nın göğe çıkışı olayı birbirine geçişi belirtir. 661 Bu son evre sıkı sıkıya birincisine bağlıdır, yani Tanrı’ nın Oğlunun gökten inerek insan olmasıyla gerçekleşen evreye. Sadece "Baba’dan çıkmış olan" "yeniden Baba’ya dönebilir": Mesih. (Bkz. Yu 16, 28) "Gökten inmiş olan İnsanoğlu’ndan başka hiç kimse göğe çıkmamıştır" (Bkz. Ef 4, 8-10) (Yu 3, 13). İnsan kendi doğal gücüyle "Baba’nın Evi’ne" (Yu 14, 2), Tanrı’nın yaşamına ve mutluluğuna çıkamaz. Mesih, Onun üyeleri olan bizlerin Başımız ve Ana Kaynağımız olan O neredeyse, orada Ona kavuşma umudumuz bulunsun diye insana bu yolu açmıştır. (MR, Göğe Çıkış Önsözü) 662 "Ben yerden yukarı kaldırıldığım zaman bütün insanları kendime çekeceğim." (Yu 12, 32). Haçın yerden kaldırılması İsa’nın göğe çıkışını bildirir ve belirtir. Bu, bunun başlangıcıdır. Yeni ve ebedi Antlaşmanın biricik Rahibi Mesih İsa "insan eliyle yapılmış bir kutsal yere değil de bizlerin yararına Tanrı’nın huzurunda gözükmek üzere göğe girdi" (İbr 9, 24). Mesih hep yaşadığı için gökteki kurbanı da süreklidir, bu nedenle Onun aracılığıyla Tanrı’ya yaklaşanları tamamen kurtarmaya gücü yeter (İbr 7, 25). "Mesih gelecek iyi şeylerin başrahibi olduğu için" (İbr 9, 11) O göklerdeki Baba’yı onurlandıran litürjinin merkezi ve başkahramanıdır. (Bkz. Ap 4, 6-11) 663 Mesih, bundan böyle, Baba’nın sağında oturmaktadır: "Baba’nın sağı ifadesiyle, insan olduktan ve bedeni yüceldikten sonra bedeni ile oturan Tanrı olarak ve Baba’yla aynı özde olan yüzyıllar öncesinden var olan Tanrı’nın Oğlunun Tanrılığının onur ve yüceliğini anlıyoruz." (A. Samlı Yuhanna, f.o. 4, 2) 664 Baba’nın sağında oturmak Mesih’in egemenliğinin kurulması demektir, peygamber Danyel’in İnsanoğlu ile ilgili vizyonunun gerçekleşmesidir: "Bütün halklar, uluslar ve diller Ona kulluk etsinler diye, kendisine hükümranlık onur ve egemenlik verildi. Onun hükümranlığı sona ermeyecek ebedi bir hükümranlıktır; ve krallığı yıkılmayacak bir krallıktır" (Dan 7, 14). İşte bu andan itibaren, havariler "sonu gelmeyecek Egemenliğin" (İznik İstanbul İnanç İlkeleri Formülü) tanıkları oldular. ÖZET 665 Mesih’in Göğe Çıkışı İsa’nın insanlığının Tanrı’nın göksel alanına nihai girişini belirtir. İsa oradan yeniden gelecektir.(Bkz. Hİ 1, 11) Ama bu insanlık Onu bu zaman zarfında insan gözlerinden saklar. (Bkz. Kol 3, 3) 666 Kilise’nin Başı olan Mesih İsa, Baba’nın şanlı Egemenliğine bizden önce gitmiştir, Bedeninin üyeleri olarak bizler de günün birinde ebediyen Onunla birlikte olmayı umut ediyoruz. 667 Mesih İsa ilk ve son kez gökteki kutsal yere girdikten sonra, bizlere yardım etmek için sürekli arabuluculuk yapmakta, Kutsal Ruh’un sürekli olarak akması konusunda da güvence vermektedir. 7. KONU "Oradan dirileri ve ölüleri yargılamak amacıyla gelecektir" I. Şanla yeniden gelecek. Mesih şimdiden Kilisesiyle saltanat sürmektedir ... 668 "Mesih hem ölülerin hem de yaşayanların Rab’bi olmak üzere ölüp dirildi" (Rom 14, 9). Mesih’in Göğe Çıkışı, insanlığıyla Tanrı’nın Kendisinin otoritesine ve gücüne katıldığını gösterir. Mesih İsa Rab’dir: Yeryüzünde ve gökte her türlü güce sahiptir. O "tüm yönetim ve hükümranlıkların, tüm güç ve egemenliklerin üstündedir" zira Baba "her şeyi Onun ayakları dibine serdi" (Ef 1, 20-22). Mesih İsa kozmosun ve tarihin Rab’bidir. Onda insanlık tarihi ve hatta bütün yaratılış "birleşmekte" (Ef 1, 10) ve aşkın sonlarına gitmektedir. (Bkz. Ef 4, 10, 1 Kor 15, 24. 27-28) 669 Mesih Rab olarak Bedeni olan Kilise’nin Başıdır. (Bkz. Ef 1, 22) Göğe yükselip yücelerek misyonunu tam olarak gerçekleştirdikten sonra yeryüzünde Kilisesinde kalır. Kurtarma Mesih’in Kutsal Ruh sayesinde Kilisesine uyguladığı otoritesinin kaynağıdır. (Bkz. Ef 4, 1113) "Mesih’in hükümranlığı yeryüzü Egemenliğinin tohumu ve başlangıcı olan Kilise’de gizemli bir biçimde şimdiden mevcuttur." (LG 3, 5) 670 İsa’nın Göğe Çıkışından bu yana, Tanrı’nın tasarısı tamamlanma sürecine girdi. "Son saate" (Bkz. 1 Pet 4, 7) (1 Yu 2, 18) girmiş bulunuyoruz. "Şu halde bizler için son saatler gelmiş sayılır. Dünyanın yenilenme işlevi geri dönülemez biçimde ilerlemektedir, daha doğrusu, şimdiden öne alınmıştır: Nitekim, Kilise yeryüzünde şimdiden kusurlu ama gerçek bir kutsallıkla süslenmiş durumdadır." (LG 48) Mesih’in egemenliği, Kilisesinde bildirilen sözü ile, görülen mucizelerle (Bkz. Mk 16, 17-18) doğrulanır. (Bkz. Mk 16, 20) ... Her şeyin Ona tabi olacağını beklerken 671 Kilisesinde mevcut olmasına karşın Mesih’in Egemenliği, Kralın "güç ve görkemle" (Mt 25, 31) (Lk 21, 27) geleceği andaki gibi tam değildir. Bu Egemenlik hâlâ, Mesih’in Paskalyası tarafından temelde yenilmiş olan güçlerin (Bkz. 2 Tim 2, 7) saldırısına uğramaktadır. Her şeyin Ona tabi olacağı zamana dek (Bkz. 1 Kor 15, 28) "hakkın hüküm sürdüğü yeni yeryüzü ve yeni gökler gerçekleşene dek, yolculuk durumundaki Kilise kutsal sır ve kurumlarında, bu zamanı belirten, mevcut çağın simgesini taşır; şu anda hâlâ doğum sancıları arasında kıvranan ve Tanrı’nın oğullarının (LG 48) ortaya çıkmasını bekleyen yaratıklar arasındaki yerini alır". İşte bu nedenle Hıristiyanlar özellikle de Efkaristiya kurbanında (Bkz. 1 Kor 11, 26) Mesih’in gelişini (Bkz. 2 Pet 3, 11-12) çabuklaştırması için Ona Marana tha! "Gel Ya Rab" (1 Kor 16, 22; Ap 22, 17. 20) diye dua ederler. 672 Mesih İsa, Göğe Çıkışından önce İsrail tarafından beklenen (Bkz. Hİ 1, 67) peygamberlere göre (Bkz. İs 11, 1-9) bütün insanlara nihai adalet, sevgi ve barış getirecek düzenin, yani Mesihçi Egemenliğin şanlı bir şekilde kurulmasının henüz zamanı gelmediğini vurgulamıştı. Rab’be göre, şimdiki zaman, Kutsal Ruh’un ve tanıklığın zamanıdır, (Bkz. 1 Pet 4, 17) aynı zamanda bu zaman Kilise’nin "sıkıntılardan" (1 Kor 7, 26) kötü günlerden (Bkz. Ef 5, 16) muaf tutulmayacağı (Bkz. 1 Pet 4, 17) ve son günlerdeki mücadeleleri başlatan zamandır (Bkz. 1 Yu 2, 18, 4, 3,1Tim 4, 1) Bu, bekleyiş ve uyanık kalma zamanıdır (Bkz. Mt 25, 1-13, Mk 13, 33-37). Mesih’in görkemli yeniden gelişi, İsrail’in umudu 673 İsa’nın Göğe Çıkışından beri Mesih’in görkemli yeniden gelişi pek yakındır, (Bkz. Ap 22, 20) her ne kadar "Baba’nın kendi yetkisiyle belirlemiş olduğu zamanları ve tarihleri" bizim bilmemize "izin yoksa da" (Bkz. Mk 13, 32) (Hİ 1, 7). Bu ahret olayı "gecikmiş olsa bile" onu izleyecek son denemeyle (Bkz. 2 Sel 2, 3-12) birlikte her an gerçekleşebilir. (Bkz. Mt 24, 44,1 Sel 5, 2) 674 Mesih’in görkemli bir biçimde gelişi, tarihin her anında (Bkz. Rom 11, 31) İsraillilerden bir bölümünün yüreklerinin (Rom 11, 25) İsa’ya karşı "imansızlıkta" (Rom 11, 20) nasırlaşmasına karşın "bütün İsrail’in kurtulması için" (Rom 11, 26;Mt 23, 39) belirli bir süre ertelenmiştir. Petrus, Kudüslü Yahudilere Pentekost’ tan sonra şöyle sesleniyor: "Günahlarınızın silinmesi için tövbe edin ve Tanrı’ya dönün. Öyle ki, Rab size yenilenme fırsatları versin ve sizin için önceden belirlenmiş olan Mesih’i, İsa’yı göndersin. Tanrı’nın eski çağlardan beri kutsal peygamberlerinin ağzından bildirdiği gibi her şeyin yeniden düzenleneceği zamana dek, İsa’nın gökte kalması gerekiyor" (Hİ 19, 21). Paulus da "Onların reddedilmesi dünyanın Tanrı’yla barışmasını sağladıysa, kabul edilmeleri ölümden yaşama geçiş değil de nedir?" diyor (Rom 11, 15). Mesihçi esenliğe "bütün putperestlerin" (Bkz. Lk 21, 24) (Rom 11, 25) ardından "bütün Yahudilerin" (Rom 11, 12) girişi, Tanrı halkının "Tanrı’nın herkeste her şey olacağı" (1 Kor 15, 28) "Mesih’in doluluğunu gerçekleştirmesini" (Ef 4, 13) sağlayacaktır. Kilise’nin en büyük denemesi 675 İsa’nın yeniden gelişinden önce, Kilise, birçok inanlının imanını sarsacak son bir denemeden geçecektir. (Bkz. Lk 18, 8, Mt 24, 12) Yeryüzündeki yolculuğu sırasında uğradığı zulüm (Bkz. Lk 21, Yu 15, 19-20) insanların sorunlarına gerçekleri reddetme pahasına sözde bir çözüm getiren dinsel ahlâksızlık kisvesi altındaki "kötülük gizini" açığa çıkaracaktır. Dinsel ahlâksızlığın en üst noktası Mesih-karşıtının ahlâksızlığıdır, kısacası insanın Tanrı’nın ve insan olarak gönderdiği Mesih’inin yerine kendisini yücelttiği bir sahte Mesihçilik ahlâksızlığıdır.(Bkz. 2 Sel 2, 4-12,1Sel 5, 2-3, Yu 7, 1. Yu 2, 18. 22) 676 Tarihin mesihçi umudu içinde gerçekleştirildiğini ve ahret yargılamasının sadece tarih ötesinde tamamlanacağını öne süren bu Mesih karşıtı ahlâksızlık dünyada şimdiden oluşmaktadır: Hatta hafifletilmiş haliyle bile olsa, Kilise Binyılcılık (Bkz. DS 3839) adıyla gelecek Egemenlik fikrinin çarpıtılmasına karşı olmuş ve özellikle "esası sapkın olan" (Bkz. XI. Pius’un "alçakgönüllülerin düzmece kurtuluşunun" "sahte mistisizmini" makûm eden Divini Redemptoris genelgesi, GS 20-21) siyasi, laikleştirilmiş bir mesihçiliği reddetmiştir. 677 Kilise, Egemenliğin yüceliğine ancak Rabbinin ölümünde ve Dirilişinde izlediği bu en üstün Paskalya’dan geçerek girecektir. (Bkz. Ap 19, 1-9) Egemenlik, Kilise’nin nüfuzunun giderek tarihsel bir zafer kazanmasıyla değil, (Bkz. Ap 13, 8) Tanrı’nın, Gelin’i (Bkz. Ap 21, 24) Gökten indirerek kötülük zincirlerini kırmasıyla (Bkz. Ap 20, 7-10) gerçekleşecektir. Tanrı’nın kötülük başkaldırısına karşı zaferi, geçici olan bu dünyanın (Bkz. 2 Pet 3, 1213) kozmik son yıkımından sonra son Yargılama (Bkz. Ap 20, 12) şeklini alacaktır. II. Dirileri ve ölüleri yargılamak amacıyla 678 Peygamberlerin (Bkz. Dan 7, 10, Yoel 3-4,Mal 3, 19) ve Vaftizci Yahya’nın (Bkz.Mt 3, 712) ardından İsa konuşmalarında dünyanın sonundaki Yargılama’dan söz etti. O gün herkesin davranışları (Bkz. Mk 12, 38-40) ve yüreklerindeki sırlar (Bkz. Lk 12, 1-3, Yu 3, 20-21, Rom 2, 16, 1 Kor 4, 5) açığa çıkacak. O gün Tanrı tarafından sunulan lütfu hiçe sayan imansızlık mahkûm edilecek. (Bkz. Mt 11, 20-24, 12, 41-42) İnsanlara karşı tutumumuz Tanrı’nın sevgisini ve lütfunu kabul ya da reddedecek. (Bkz. Mt 5, 22, 7, 1-5) İsa son günde şöyle diyecek: "Bu en basit kardeşlerimden biri için yaptığınızı, benim için yapmış oldunuz" (Mt 25, 40). 679 Mesih ebedi yaşamın Rabbidir. Dünyanın kurtarıcısı olarak insanların yüreklerini ve yaptıklarını kesin olarak yargılamak tamamen onun hakkıdır. Bu "hakkı" Haçı’yla kazandı. Baba tüm yargılama işini Oğul’a verdi (Bkz. Yu 5, 27, Mt 25, 31, Hİ 10, 42, 17; 31, 2 Tim 4, 1) (Yu 5, 22). Oysa, Oğul yargılamak için değil, kurtarmak (Bkz. Yu 3, 17) ve kendisinde olan yaşamı (Bkz. Yu 5, 26) vermek için geldi. Bu yaşamda lütfu reddetmekle herkes kendi kendisini yargılamış olur (Bkz. Yu 3, 18, 12, 48) ve yaptıklarına göre (Bkz. 1 Kor 3, 12-15) ve hatta sevgi Ruhunu reddederek ebediyen kendisini mahkûm edebilir (Bkz. Mt 12, 32, İbr 6, 4-6, 10, 26-31). ÖZET 680 Rab Mesih şimdiden Kilisesi aracılığıyla hükümrandır, ancak henüz bu dünyanın her şeyi tümüyle ona tabi değildir. Mesih’in Egemenliğinin zaferi kötü güçlerin son bir saldırısından önce gerçekleşmeyecektir. 681 Kıyamet Günü Yargılaması’nda, dünyanın sonunda, tarih boyunca tohum ve dikenin birlikte büyüdükleri gibi Mesih iyinin kötü üzerindeki kesin zaferini gerçekleştirmek üzere şanla gelecektir. 682 Dünyanın sonunda dirileri ve ölüleri yargılamak üzere gelecek olan görkemli Mesih yüreklerdeki sırları açığa çıkaracak ve lütfunu kabul etmiş ya da reddetmiş olmalarına göre her insana hak ettiğini verecektir. Kutsal Ruh’a inanıyorum 683 "Kutsal Ruh’un aracılığı olmadan hiç kimse ‘İsa Rab’dir’ diyemez" (1 Kor 12, 3). "Tanrı, öz Oğlunun ‘Abba! Baba!’ diye seslenen Ruhunu yüreklerimize gönderdi" (Gal 4, 6). Bu inanç bilgisi ancak Kutsal Ruh’ta mümkündür. Mesih’le ilişki kurmak için önce Kutsal Ruh tarafından dokunulmuş olmak gerekir. Bizi karşılamaya gelen ve bizdeki imanı uyandıran Odur. İlk inanç sırrı olan Vaftizimizle Baba’daki Yaşam kaynağı bize Oğul’da sunuldu, kişisel ve candan bir şekilde Kutsal Ruh aracılığıyla bize Kilise’de iletildi: Vaftiz, Baba Tanrı’da Oğlu aracılığıyla Kutsal Ruh’ta yeniden doğuşu sağlayan lütfu verir. Çünkü Tanrı’nın Ruhunu taşıyanlar Kelâm’a, yani Oğul’a doğru yönelirler; ama Oğul onları Baba’ya takdim eder, Baba da onlara bozulmazlık verir. Şu halde, Kutsal Ruh olmadan Tanrı’nın Oğlunu görmek mümkün değildir, Oğul olmadan da, hiç kimse Baba’ya yaklaşamaz, çünkü Baba’yı tanımak Oğul’dur, Tanrı’nın Oğlunu tanımak da Kutsal Ruh aracılığıyla olur. (A. Ireneus, de. 7) 684 Kutsal Ruh, lütfuyla, bizleri imana ve "Baba’yı ve Onun gönderdiği Mesih İsa’yı tanımak" (Yu 17, 3) olan yeni yaşama ilk uyandırandır. Bununla birlikte vahiy konusunda Kutsal ÜçlüBirlik kişileri arasında sonuncudur. "Tanrıbilimci" A. Nazianzlı Gregorius bu gelişmeyi Tanrı’nın sevgi dolu pedagojisi ile açıklamaktadır: Eski Ahit Tanrı Baba’yı daha açıkça, Oğul’u ise kapalı bir şekilde gösteriyordu. Yeni Ahit ise Oğul’u ortaya çıkardı, Kutsal Ruh’un Tanrılığını da şöyle bir gösterdi. Şimdi ise Kutsal Ruh aramızda yer etmiş ve bize Kendisi ile ilgili daha açık bir vizyon vermektedir. Nitekim henüz Baba’nın Tanrılığından söz edilmediği bir zamanda açıkça Oğul’dan söz etmek ve Oğul’un Tanrılığı kabul edilmemişken, fazladan bir yük olarak Kutsal Ruh’unkini eklemek cesurca bir ifade kullanmak gerekirse pek ihtiyatlı olmazdı ... Üçlü-Birlik’in ışığı "şandan şana" yapılan ilerlemeler ve gelişmeler sayesinde daha parlak bir şekilde ışıldayacaktır. (A. Nazianzlı Gregorius, or. theol. 5, 26) 685 Kutsal Ruh’a inanmak Kutsal Ruh’un Kutsal Üçlü-Birlik’in kişilerinden biri olduğunu, Baba ve Oğul’la aynı özde olduğunu ve "Baba ve Oğul ile birlikte aynı şekilde yüceltilen ve tapılan" (İznik-İstanbul İnanç İlkeleri) biri olduğu belirtmek demektir. Bunun içindir ki, Üçlü-Birlik’le ilgili teolojide Kutsal Ruh’un Tanrısal gizi söz konusudur. Burada ise Kutsal Ruh’un sadece Tanrısal tasarıdaki yeri söz konusu edilecek. 686 Kutsal Ruh esenlik tasarısının başından sonuna kadar Baba ve Oğul ile birlikte iş başındadır. Tanrı’nın Oğlunun kurtarıcı olarak yeryüzüne gelmesiyle kurulmuş olan "dünyanın sonunda" Kişi olarak açınlanacak ve verilecek, tanınacak ve kabul edilecektir. O zaman "İlkDoğan" ve yeni yaratılışın Başı olan Mesih’te tamamlanmış olacak, bu Tanrı tasarısı yayılmış Kutsal Ruh sayesinde insanlıkta vücut bulacaktır: Kilise, azizlerin birliği, günahların bağışlanması, bedenlerin dirilmesi, ebedi yaşam. 8. KONU "Kutsal Ruh’a inanıyorum" 687 "Tanrı’nın içinden geçirdiklerini Tanrı’nın Ruhundan başkası bilemez" (1 Kor 2, 11). Oysa Kendisini açınlayan Ruhu bize Kelâm’ı, canlı Sözü olan Mesih’i tanıttığı halde Kendisinden bir şey söylemiyor. Peygamberler aracılığıyla konuşan Kişi bize Baba’nın Sözünü dinletiyor. Ama Kendisini duymuyoruz. Onu ancak bize Kelâm’ı açınladığı harekette, ve bizi Onu iman içinde kabul edecek duruma soktuğu şekliyle tanıyoruz. Bize Mesih’i açıklayan Gerçek Ruhu "kendisinden söz etmiyor" (Yu 16, 13). Tanrısallığa ait böylesi bir kendini silme "dünyanın Onu görmediği ve tanımadığı için kabullenmemesinin nedenini" açıklıyor. Ancak Mesih’e inananlar Onu tanırlar, çünkü O onlarla birliktedir (Yu 14, 17). 688 Havarilerin inancını aktaran canlı topluluk olan Kilise Kutsal Ruh’u tanıma yerimizdir: - esinlemiş olduğu Kutsal Yazılar’da; - Kilise Babalarının daima güncel tanıkları olduğu Gelenek’te; - yardımcı olduğu Kilise’nin kesin Yetkili Kurulunda; - Kutsal Ruh’un bizleri sözleri ve sembolleri arasından Mesih’le birlik içine soktuğu litürjide; - bize yardım için araya girdiği duada; - Kilise’nin din ve erdem konusunda örnek olması gereken karizması ve yönetimlerinde; - misyoner ve havarisel yaşam işaretlerinde; - kutsallığını gösterdiği ve esenlik çalışmasını sürdürdüğü azizlerin tanıklığında. I. Oğul ile Ruh’un birbirine bağlı misyonu 689 Baba’nın yüreklerimize gönderdiği Kişi, Oğlunun Ruhu, tam olarak Tanrı’dır. (Bkz. Gal 4, 6) Baba ve Oğul’la aynı özdedir, Üçlü-Birlik’in iç Yaşamında olduğu kadar dünyaya olan sevgisinde de onlardan ayrılmazdır. Ancak bölünmez, aynı özde olan, canlandırıcı Kutsal Üçlü-Birlik’e taparak Kilise’nin imanı Kişiler arasında fark olduğunu da beyan eder. Baba Kelâm’ını gönderdiğinde, daima Nefesini de gönderir: Farklı oldukları halde ayrılmaz olan Oğul ve Kutsal Ruh’un birbirine bağlı misyonu. Kuşkusuz, görünmeyen Tanrı’nın görünen Sureti Mesih’tir, ama Onu açınlayan Kutsal Ruh’tur. 690 İsa Mesih’tir, "meshedilendir", çünkü Kutsal Ruh meshedendir ve Tanrı’nın Oğlunun insan olmasından sonra gelişen her şey bu bütünlükten kaynaklanmaktadır. (Bkz. Yu 3, 34) Sonunda Mesih yüceltilince, (Bkz. Yu 7, 39) O da, Baba’nın yanından, Kendisine inananlara Kutsal Ruhu gönderir: Yüceliğini onlara iletir, (Bkz. Yu 17, 22) kısacası Kendisini yücelten Kutsal Ruhu. (Bkz. Yu 16, 14) O andan itibaren birbirine bağlı misyon, Baba tarafından Oğlunun Bedeni’nden evlat edindiği çocuklarda yayılacaktır: Kutsal Ruh’un evlat edinme misyonu onları Mesih’te birleştirmek ve Onda yaşatmaktır. Meshetme kavramı Oğul ile Kutsal Ruh arasında hiçbir mesafe olmadığını gösterir. Nitekim beden yüzeyi ile yağ sürme arasında ne akılca ne de hissetmek açısından bir mesafe olduğu kabul edilemez, aynı şekilde de Oğul ile Kutsal Ruh arasında en yakın temas vardır, öyle ki iman ederek Oğul ile ilişkiye girecek kişi temas sonucu önce yağla karşılaşacaktır. Nitekim Kutsal Ruh tarafından çıplaklaştırılmamış hiçbir bölüm yoktur. Bunun içindir ki Oğul’un Majesteliğini dile getirmek, onu kabullenenler için Kutsal Ruh’ta gerçekleşmektedir, imanla yaklaşanları Kutsal Ruh her yandan karşılamaya gelir.´(A. Nissalı Gregorius, spir. 3, 1) II. Kutsal Ruh’un adı, sembolleri ve adlandırmaları Kutsal Ruh’un asıl adı 691 Baba ve Oğul ile birlikte yücelttiğimiz ve taptığımız Kişi’nin asıl adı "Kutsal Ruh"tur. Kilise bu adı İsa’dan öğrendi ve bunu yeni çocuklarının Vaftizinde beyan eder. (Bkz. Mt 28, 19) "Ruh" terimi İbranice Ruah’tan gelir, ilk anlamı nefes, hava, yel demektir. İsa Nikodim’e kişisel olarak Tanrı’nın Nefesi, Tanrısal Ruh olanın aşkın yeniliğini anlatabilmek için yel örneğini veriyor (Yu 3, 5-8). Öte yandan, "Ruh" ve "Kutsal", Üç Tanrısal Kişinin ortak Tanrısal özellikleridir. Kutsal Kitap, litürji ve tanrıbilimsel dil bu iki terimi birleştirerek Kutsal Ruh’un "ruh" ve "kutsal" terimlerinin başka kullanımlarının yaratacağı muhtemel yanlışlıklara meydan vermeden sözle anlatılamaz Kişiliğini belirtir. Kutsal Ruh’un adlandırmaları 692 İsa Kutsal Ruh’un geleceğini bildirdiğinde ve buna söz verdiğinde, Ona "Paraklitos" dedi; bu sözcüğün anlamı: "Yanına Çağrılan Kişi"dir, ad-vocatus (Yu 14, 16.26; 15, 26; 16, 7). Genelde "Paraklitos" sözcüğü "Tesellici" olarak çevrilir, İsa ilk teselli veren kişiydi. (Bkz. 1 Yu 2, 1) İsa Kutsal Ruh’a "Gerçeğin Ruhu" diyor (Yu 16, 13). 693 En çok Havarilerin İşlerinde ve Mektuplarda kullanılan asıl adının dışında Paulus’un kullandığı şu deyimlere rastlıyoruz: "Vaat Ruhu (Gal 3, 14;Ef 1, 13), evlat olma Ruhu (Rom 8, 15; Gal 4, 6), Mesih’in Ruhu (Rom 8, 11), Rab’bin Ruhu (2 Kor 3, 17), Tanrı’nın Ruhu (Rom 8, 9- 14; 15, 19;1 Kor 6, 11; 7, 40), Petrus’ta da, yücelik Ruhu (1 Pet 4, 14) deyimine rastlıyoruz. Kutsal Ruh’un sembolleri 694 Su. Suyun sembolizmi Kutsal Ruh’un Vaftizdeki işlevi açısından anlamlıdır, Kutsal Ruh’a yakardıktan sonra su yeni doğuşun amaca hizmet eden sırlı işareti olur: Nasıl ki ilk doğuşumuz su içinde oluştu, aynı şekilde vaftiz suyu da gerçekten Tanrısal yaşama doğuşumuzun bize Kutsal Ruh tarafından verildiğini gösterir. Aynı Ruhta vaftiz edildiğimize göre, aynı Ruhtan da içeceğiz (1 Kor 12, 13): Kutsal Ruh kişisel olarak kendi kaynağından çıktığı kadar haça gerilmiş(Bkz. Yu 19, 34, 1 Yu 5, 8) Mesih’ten de çıkan ve bizde Sonsuz yaşam için fışkıran canlı Sudur. (Bkz. Yu 4, 10-14, 7, 38,Çık 17, 16,İş 55, 1,Zek 14, 8, 1 Kor 10, 4, Ap 21, 6, 22, 17) 695 Meshetme. Yağ meshetme sembolizmi de Onunla eşanlamlı olacak kadar Kutsal Ruhu belirtir. (Bkz. 1 Yu 2, 20. 27, 2 Kor 1, 21) Hıristiyanlığa girişte Vaftizi güçlendirme sırrının işaretidir, Doğu Kilisesinde buna "Krismasyon" denir. Bunun tam anlamını anlayabilmek için Kutsal Ruh tarafından gerçekleştirilmiş olan ilk meshetmeye kadar gitmek gerekir: İsa’nın meshedilmesine. Mesih Tanrı’nın Ruhuyla meshedilen demektir. Eski Antlaşma’da Rab’bin meshedilenleri vardı, (Bkz. Çık 30, 22-32) örneğin Kral Davud.(Bkz. 1 Sam 16, 13) Ancak İsa biricik şekilde Tanrı’nın meshedilenidir: Oğul’un üstüne aldığı insanlık tamamen Kutsal Ruh tarafından meshedilmiştir. İsa Kutsal Ruh tarafından "Mesih" yapılmıştır. (Bkz. Lk 4, 18-19,İş 61, 1) Bakire Meryem Mesih’e Kutsal Ruh aracılığıyla gebe kalır, bebeğin Mesih olacağı daha doğmadan önce melek tarafından bildirilir. (Bkz. Lk 2, 11) Simun’u da Tapınağa Rab Mesih’i görmeye gönderen Odur; (Bkz. Lk 2, 26-27) Mesih’i dolduran Kutsal Ruh’tur. (Bkz. Lk 4, 1) Esenlik ve şifa verme eylemlerinde Mesih’ten çıkan güç Odur. (Bkz. Lk,6; 19,8; 46) İsa’ yı ölüler arasından dirilten de Odur. (Bkz. Rom 1, 4, 8, 11) Öyle ise, insanlığıyla ölüme karşı zafer kazanmış olarak tamamen "Mesih" olmuştur, (Bkz. Hİ 2, 36) İsa, "azizleri" Tanrı’nın Oğlunun insanlığıyla "Mesih’in bütünlüğünün gerçekleştirdiği bu kusursuz İnsanıyla olan birlikteliklerinde" (Ef 4, 13) Augustinus’un ifadesine göre "tam Mesih’i" oluşturana dek onlara Kutsal Ruh’u bol bol dökmektedir. 696 Ateş. Su Kutsal Ruh’ta verilmiş olan Yaşama doğuşu ve Ondaki üretkenliği belirtiyordu, ateş ise Kutsal Ruh’un eylemlerinin dönüştürücü enerjisini sembolize eder. İlyas peygamber bile "alev gibi parladı, kelâmı bir meşale gibi göz kamaştırdı" (Sir 48, 1), dua ederek Karmel Dağı (Bkz. 1 Kr 18, 38-39) üzerindeki kurbanın üzerine değdiği yeri değiştiren Kutsal Ruh’un ateşinin işareti olan gökten ateşi çekti. "İlyas’ın ruhu ve gücüyle dolu olarak Rab’bin önünde yürüyen" (Lk 1, 17) Vaftizci Yahya "Kutsal Ruh ve ateşle vaftiz edecek Mesih"i (Lk 3, 16) haber veriyordu. İsa bu Ruh için şöyle diyecektir: "Ben yeryüzünü ateşe vermeye geldim. Şimdiden alev almış olmasını isterdim" (Lk 12, 49). Kutsal Ruh’un Pentekost sabahı ateşten diller biçiminde havarilerin üzerlerine konduğu ve onları doldurduğu belirtiliyor (Hİ 2, 3-4). Tinsel gelenek bu ateş sembolizmini Kutsal Ruh eyleminin en belirgin ifadesi olarak akılda tutacaktır: (A. Juan de la Cruz, llama) "Kutsal Ruh’u söndürmeyin" (1 Sel 5, 19). 697 Bulut ve ışık. Bu iki sembol Kutsal Ruh’un kendini göstermesi konusunda birbirlerinden ayrılmazlar. Eski Ahit’in teofanilerinde, bulut, bazen karanlık, bazen de ışıklıdır, canlı ve kurtarıcı Tanrı’yı aşkın yüceliğini örtülü olarak belirtir: Musa ile Sina Dağı’nda, (Bkz. Çık 24, 15-18) Toplantı Çadırı’nda (Bkz. Çık 33, 9-10) ve çöldeki yürüyüşte; (Bkz. Çık 40, 36-38,1 Kor 10, 1-2) Süleyman ile Tapınağın vakfedilmesinde. (Bkz. 1 Kr 8, 10-12) Oysa bütün simgeler Mesih tarafından Kutsal Ruh’ta gerçekleşti. Hamile kalıp İsa’yı doğursun diye Bakire Meryem’in üzerine gelerek onu "gölgesi altına alan" Kutsal Ruh’tur (Lk 1, 35). Transfigürasyon olayının gerçekleştiği dağda gelip İsa’yı, Musa’yı, İlyas’ı, Petrus’u, Yakup’u ve Yuhanna’yı gölgesi altına alan Odur ve buluttan bir ses "Bu benim Oğlumdur, seçilmiş Olandır, Onu dinleyin!" dedi (Lk 9, 34-35). Aynı bulut İsa’yı alıp havarilerin gözünden uzaklaştırdı (Hİ 1, 9). İnsanlar dünyanın sonunda İnsanoğlu’nun bulut içinde büyük güç ve görkemle geldiğini görecekler. (Bkz. Lk 21, 27) 698 Mühür meshetmeye yakın bir semboldür. Nitekim Mesih "Tanrı’nın mührüyle damgaladığı Kişidir" (Yu 6, 27), Baba Onda bizleri de mührüyle damgalıyor (2 Kor 1, 22; Ef 1, 13;4, 30). Kilise Vaftiz, Vaftizi Güçlendirme ve Ruhbanlık sırlarında Kutsal Ruh’un meshetmesinin silinmez etkisini belirttiğinden dolayı, bu üç Kilise sırrının silinmez bir iz bırakan "niteliğini" ifade edebilmek için bazı tanrıbilimsel gelenekler mühür (sphragis) imgesini kullanmışlardır. 699 El. İsa ellerini hastaların üzerlerine koyarak iyileştiriyor (Bkz. Mk 6, 5, 8, 23) ve çocukları kutsuyordu (Bkz. Mk 10, 16). Havariler de onun adına aynı şeyi yaptılar. (Bkz. Mk 16, 18, Hİ 5, 12, 14, 3) Dahası, havariler ellerini kişilerin üzerlerine koyarak Kutsal Ruh’u veriyorlardı. (Bkz. 8, 17-19, 13, 3, 19, 6) İbranilere Mektup bölümünün öğretisi elleri birinin üzerine koymayı "temel maddeleri" arasında sayıyor. (Bkz. İbr 6, 2) Kutsal Ruh’un bu herşeye kadir akışını gösteren işaretini Kilise epiklesis’in içinde korudu. 700 Parmak. "İsa şeytanları Tanrı’nın parmağı ile kovuyor" (Lk 11, 20). Tanrı’nın Yasası taştan levhalara "Tanrı’nın parmağı" ile yazıldıysa (Çık 31, 18), havarilere teslim edilen "Mesih’in mektubu" yaşayan Tanrı’nın Ruhuyla, taş levhalara değil, insan yüreğinin levhalarına yazılmıştır. Veni, Creator Spritus ilahisi Kutsal Ruh’u "Baba’nın sağ parmağı" olarak belirtiyor. 701 Güvercin. Tufandan sonra (tufanın sembolizmi Vaftizle ilgilidir) Nuh tarafından bırakılan güvercinin gagasında tuttuğu yeşil bir zeytin dalı ile dönmesi yeryüzünün yeniden oturulabilir hale geldiğinin işaretiydi. (Bkz. Yar 8, 8-12) İsa vaftizden sonra sudan çıktığında, Kutsal Ruh bir güvercin biçiminde Onun üzerine iniyor ve Onda kalıyor. (Bkz. Mt 3, 16 par) Kutsal Ruh vaftiz olanların arındırılmış yüreklerine iner ve orada kalır. Bazı kiliselerde, efkaristiyanın kaldığı yer altarın üstünde asılı duran güvercin (columbarium) biçiminde madeni bir kaptır. Kutsal Ruhu esinlemesi için güvercin simgesinin kullanılması Hıristiyan ikonagrafisinde gelenek haline gelmiştir. III. Vaatler verildiği zamanda Kutsal Ruh ve Tanrı’nın Sözü 702 Başlangıçtan "zamanın tamamlanacağı zamana dek" (Gal 4, 4), Baba’nın Ruhu ve Kelâmı’nın birbirine bağlı misyonu gizli kalacak ama iş başında olacaktır. Tanrı’nın Ruhu Mesih’in zamanını hazırlıyor, tamamen açığa çıkmadan, kendilerini gösterme sırasında beklenmeleri ve kabul edilmeleri konusunda her birinin sözü verilmiş. Bunun içindir ki, Kilise Eski Ahit’i okuduğunda, (Bkz. 2 Kor 3, 14) "peygamberler aracılığıyla konuşan" Ruh’un Mesih hakkında bize ne söylemek istediğini orada araştırır. (Bkz. Yu 5, 39. 46) "Peygamberler aracılığıyla" sözünden Kilise, Kutsal Kitapların redaksiyonu sırasında Kutsal Ruh’un esinlediği kişileri anlamaktadır. Yahudi geleneği Tevrat’ı (Kutsal Kitabın ilk beş kitabı), Peygamberleri (tarihi ve peygamberlerle ilgili kitaplar) ve Kutsal Yazıları (özellikle Mezmurlar) ayırt eder. (Bkz. Lk 24, 44) Yaratılışta 703 Tüm yaratıkların yaşamının ve varlıklarının kökeninde Tanrı’nın Sözü ve Nefesi vardır: (Bkz. Mzm 33, 6, 104, 30, Yar 1. 2,2, 7,Vaiz 3, 20-21,Hez 37, 10) Kutsal Ruha yaratılışı canlandırmak ve kutsallaştırmak ve ona egemen olmak yaraşır, çünkü O Baba ve Oğul’la aynı özdedir ( ... ). Yaşam üzerinde söz sahibidir, çünkü Tanrı olarak yaratılışı Baba’da Oğul aracılığıyla muhafaza eder. (Bizans litürjisi, Pazar sabahı duası) 704 "İnsanı ise Tanrı kendi elleriyle (yani Oğul ve Kutsal Ruh’la) biçimlendirdi ve gözle görülür olanın bile Tanrısal biçimin izini taşıması için onun biçimlenmiş etine kendi biçimini çizdi." (A. Ireneus, dem. 11) Vaat Ruhu 705 Günah ve ölümle biçimi bozulmuş insan hâlâ "Tanrı’nın suretinde", Oğul’un suretindedir ama "Tanrı’nın yüceliğinden" (Rom 3, 23) "benzerliğinden yoksundur". İbrahim’e verilen söz Tanrı’nın insanlık üzerindeki esenlik tasarısını başlatır, bunun bitiminde Oğul’un kendisi "insan şeklini" (Bkz. Yu 1, 14,Fil 2, 7) kendi üzerine alarak, "Yaşam veren" Ruhu, Yüceliği geri kazandırarak insanın Baba ile olan benzerliğini onaracaktır. 706 Her türlü insan umudunun ötesinde, Tanrı, İbrahim’e Kutsal Ruh’un gücü ve imanın meyvesi olarak bir soy vadediyor. (Bkz. Yar 18, 1-15,Lk 1, 26, Yu 1, 12-13,Rom 4, 1621) Onun sayesinde dünyanın bütün ulusları kutsanacaktır. (Bkz. Yar 12, 3) "Tanrı’nın dağılmış evlatlarını" (Bkz. Yu 11, 52) birleştiren Kutsal Ruhu yayacak olan Mesih (Bkz. Gal 3, 16) bu soydan gelecektir. Tanrı söz vererek,(Bkz. Lk 1, 73) Kendisine ait olan Halkın kurtuluşunu hazırlayan vadedilen Ruh’un armağanına ve sevgili Oğul’un armağanına (Bkz. Yar 22, 17-19, Rom 8, 32, Yu 3, 16) söz vermiş oluyor (Bkz. Gal 3, 14) (Ef 1, 13-14). Kutsal Yasa’da ve Teofanilerde 707 Teofaniler (Tanrı’nın belirtileri) atalardan Musa’ya ve Yoel’den büyük peygamberlerin misyonunu başlatan vizyonlara kadar vaadin yolunu aydınlatırlar. Hıristiyan geleneği bu Teofanilerde, hem açınlanmış hem de Kutsal Ruh’un Bulutu tarafından örtülü biçimde Tanrı’nın Kelâmının kendini duyurduğunu ve gösterdiğini hep kabul etmiştir. 708 Bu Tanrı pedagojisi özellikle Kutsal Yasa armağanında ortaya çıkmaktadır. (Bkz. Çık 1920, Tes 1-11, 29-30) Kutsal Yasa’nın harfi Halkı Mesih’e doğru götüren bir pedagog olarak verilmiştir (Gal 3, 24). Kutsal Yasa’nın Tanrı benzerliğinden yoksun kalan insanı kurtarma güçsüzlüğü ve bildirilmiş günahların artmasıyla (Bkz. Rom 3, 20) Kutsal Ruh’a olan arzuyu uyandırır. Mezmurlardaki inlemeler bunun tanığıdır. Egemenlikte ve Sürgünde 709 Vaadin ve antlaşmanın işareti olan Kutsal Yasa, İbrahim’in imanından çıkan Halkın kurumlarını ve yürekleri yönetmiş olmalıydı. "Sesimi dinlemiş ve antlaşmaya sadık kalmış olsaydınız, sizleri kutsal bir ulus, rahipler krallığı olarak görecektim" (Bkz. 1 Pet 2, 9) (Çık 19, 5-6). Ne var ki, Davud’tan sonra, İsrail öteki uluslar gibi olma yoluna girmiştir. Oysa Davud’a vadedilen Egemenlik (Bkz. 2 Sam 7,Mzm 89, Lk 1; 32-33) Kutsal Ruh’un eseri olacaktır; Kutsal Ruh’a göre bu Egemenlik yoksulların olacaktır. 710 Kutsal Yasa’yı unutmak ve antlaşmaya sadık kalmamak ölüme götürür: Bu Sürgündür, görünüşe göre vaatlerin bozgunudur, Kutsal Ruh’a göre vadedilen yenilenmenin başlangıcı ve Kurtarıcı Tanrı’nın gizemli sadakatidir. Tanrı’nın Halkının bu arındırmadan geçmesi gerekiyordu; (Bkz. Lk 24, 26) Çıkış kitabı Tanrı tasarısında önceden Haçın gölgesini taşımaktadır, orada söz konusu olan Kalan yoksullar, Kilise’nin en saydam şekillerinden biridir. Mesih’i ve Onun Ruhunu bekleyiş 711 "İşte yeniden yapacağım" (İş 43, 19): Peygamberimsi iki çizgi oluşacaktır, biri Mesih’in bekleyişine dayanır, öteki ise yeni bir Ruhun müjdesine. Bunlar da umutla "İsrail’in tesellisini" ve "Kudüs’ün kurtuluşunu" (Bkz. Lk 2, 25, 38) bekleyen geriye Kalan küçük Yoksullardan (Bkz. Tse 2, 3) oluşan halkın içine doğru yönelirler. Daha yukarda İsa’nın kendisiyle ilgili kehanetleri nasıl gerçekleştirdiğini gördük. Burada Mesih’le Ruhu arasındaki ilişkiden söz edeceğiz. 712 Beklenen Mesih’in yüzünün üç özelliği "İmmanüel Kitabı"nda ortaya çıkmaya başlıyor" (Bkz. İş 6-12) (İşaya’nın Mesih’in Yüceliğini gördüğü vizyonda:Yu 12, 41, özellikle İş 11, 1-2’de). Yesse’nin kütüğünden filiz çıkacak kökünden bir fidan meyve verecek Rab’bin Ruhu bilgelik ve anlayış ruhu, öğüt ve güç ruhu, bilgi ve Rab korkusu ruhu onun üzerinde kalacak. 713 Mesih’in hatları özellikle "Kul’un Ezgileri"nde açınlanır. (İş 42, 1-9,Mt 12, 18-21, Yu 1, 3234, sonraİş 49, 1-6, bkz. Mt 3, 17,Lk 2, 32, son olarak İş 50, 4-10 ve İş 52, 13,53, 12) Bu ezgiler İsa’nın çekeceği acıların anlamını bildirir ve çoğunluğu canlandırmak amacıyla Kutsal Ruhu nasıl yayacağını anlatır: Dışarıdan biri gibi değil, "kölelik durumumuza" bürünerek (Fil 2, 7). Çünkü ancak kendi üzerine ölümümüzü alarak kendi yaşam Ruhunu bize iletebilir. 714 Bunun içindir ki Mesih, İşaya’da söz edilen bu bölümü kendisine mal ederek İyi Haber’in müjdesini veriyor (Bkz. İş 61, 1-2) (Lk 4, 18-19): Rab’bin Ruhu benim üzerimdedir. Çünkü O beni, Müjde’yi yoksullara iletmek için meshetti. Tutsaklara serbest bırakılacaklarını, körlere gözlerinin açılacağını duyurmak için, ezilenleri özgürlüğe kavuşturmak için, Rab’bin lütuf yılını ilan etmek için beni gönderdi. 715 Kutsal Ruh’un gönderilişiyle doğrudan ilgili kehanet metinleri, Tanrı’nın Halkının yüreğine Petrus’un Pentekost sabahı gerçekleştiğini açıkladığı "sevgi ve sadakat" (Bkz. Hez 11, 19, 36, 25-28, 37, 1-14, Yer 31, 31-34, ve Yoel 3, 1-5) vurgularıyla, vaat diliyle konuştuğu vahiylerdir. (Bkz. Hİ 2, 17-21) Bu vaatlere göre "dünyanın sonunda" Rab’bin Ruhu insanların içine yeni bir yasa kazıyarak onların yüreklerini yenileyecektir; dağılmış ve bölünmüş ulusları barıştıracak ve bir araya getirecektir; ilk yaratılışı değiştirecek ve Tanrı, huzur içinde insanlarla birlikte oturacaktır. 716 "Yoksullar" (Bkz. Tse 2, 3, Mzm 22, 27,34, 3, İş 49, 13,61, 1, vb) Halkı, hepsi Tanrı’nın gizemli tasarılarına tamamen terk edilmiş alçakgönüllüler ve yumuşak huylular, adaleti insanlardan değil de Mesih’ten bekleyenler, Mesih’in gelişini hazırlamak için vaatler zamanı boyunca Kutsal Ruh’ un gizli misyonunun büyük eseridir. Mezmurda ifade edilen onların Kutsal Ruh tarafından arıtılmış ve aydınlatılmış olan yüreklerinin niteliğidir. Bu yoksullarda Ruh, Rab’be "iyi hazırlanmış bir halk"(Bkz. Lk 1, 17) hazırlar. IV. Dünyanın sonunda Mesih’in Ruhu Vaftizci, Öncü ve Peygamber Yahya 717 "Tanrı tarafından gönderilmiş bir adam ortaya çıktı. Onun adı Yahya’ydı" (Yu 1, 6). Yahya, Kutsal Ruh aracılığıyla gebe kalan Bakire Meryem’deki Mesih tarafından "daha annesinin rahmindeyken Kutsal Ruh’la doldurulmuştu" (Lk 1, 15. 41). Böylece Meryem’in Elizabet’i ziyareti "Tanrı’nın kendi halkını ziyareti" oldu (Lk 1, 68). 718 Yahya "gelecek olan İlyas’tır" (Mt 17, 10-13): Ruh’un ateşi ondadır ve onu gelmekte olan Rab’bin önünden koşturur. Öncü Yahya’da Kutsal Ruh, iyi hazırlanan halkı Rab’be hazırlamayı tamamlar (Lk 1, 17). 719 Yahya "peygamberden de büyüktür" (Lk 7, 26). Kutsal Ruh onda "peygamberler aracılığıyla" konuşmasını tamamlar. Yahya, İlyas tarafından başlatılmış olan peygamberler dönemini tamamlar.(Bkz. Mt 11, 13-14) O İsrail’in tesellisinin pek yakında gerçekleşeceğini bildirendir, o gelmekte olan tesellicinin "sesi" dir (Bkz. İş 40, 1-3) (Yu 1, 23). Gerçek Ruhu’nun yapacağı gibi "o tanıklık için, ışığa tanıklık yapmak için geldi" (Bkz. Yu 15, 26, 5, 33) (Yu 1, 7). Yahya’nın bakışına göre Ruh böylece "peygamberlerin arayışlarını ve meleklerin arzularını gerçekleştirmiş oldu" (1 Pet 1, 10-12): "Ruh’un kimin üzerine inip durduğunu görürsen, Kutsal Ruh’ la vaftiz eden Odur ( ... ). Ben de gördüm ve Tanrı’nın Seçilmişi ve Tanrı’nın Kuzu’su budur diye tanıklık ettim" (Yu 1, 33-36). 720 Son olarak vaftizci Yahya ile birlikte Kutsal Ruh, Mesih’te ve Onunla birlikte gerçekleştireceği işi önceden haber vererek başlatır: İnsana Tanrı "benzerliğini" yeniden vermek. Yahya’nın vaftizi tövbe vaftiziydi, suda ve Ruh’taki vaftiz yeniden doğuşun vaftizidir. (Bkz. Yu 3, 5) "Sevin, lütufla dolu olan" 721 Tanrı’nın Çok Kutsal Annesi ve hep Bakire olan Meryem, Oğul ile Kutsal Ruh’un misyonlarının bütün zamanlardaki şaheseridir. Esenlik tasarısında ilk kez olarak Baba, Ruhunun hazırlamış olduğu Oğlu ve Ruhunun insanlar arasında oturacağı Yeri bulmuş oluyor. Kilise Geleneği Bilgelik Kitabı’ndaki (Bkz. Mes 8, 1-9, 6, Sir 24) en güzel metinleri Meryem Ana’yla ilişkilendirerek okumaktadır: Meryem Ana litürjide "Bilgeliğin Tahtı" olarak gösterildi ve terennüm edildi. Onda Ruh’un Mesih’te ve Kilise’de gerçekleştireceği "Tanrı’nın harikaları" kendisini göstermeye başladı: 722 Kutsal Ruh nuruyla Meryem Ana’yı hazırladı. "Tanrı’nın bütün doluluğunun bedence bulunduğu Kişi’nin Annesi’nin nurla dolu olması gerekti" (Kol 2, 9). Herşeye Kadir’in eşsiz Armağanını en iyi kabul edecek yaratıkların en alçakgönüllüsü olarak, günahsız bir şekilde, sırf nurun sayesinde gebe kaldı. Cebrail onu haklı bir şekilde "Sion Kızı, sevin!" (Bkz. Tse 3, 14, Zek 2, 14) diye selâmlıyor. Bütün Tanrı Halkının, kısacası Kilise’nin şükran duygularını ebedi Oğul’u kendisinde taşırken ilahisinde (Bkz. Lk 1, 46-55) Kutsal Ruh’ta Baba’ya doğru yükseltiyor. 723 Meryem Ana’da Kutsal Ruh Baba’nın lütufkâr tasarısını gerçekleştirir. Kutsal Ruh aracılığıyla ve Kutsal Ruh’la birlikte Bakire Meryem gebe kalıyor ve Tanrı’nın Oğlunu doğuruyor. Meryem’in Bakireliği Ruh’un ve imanın gücüyle üretken olur. (1. Bkz. Lk 1, 2638,Rom 4, 18-21,Gal 4, 26-28) 724 Meryem’de, Kutsal Ruh Bakire’nin Oğlunu Baba’nın Oğlu yapar. Meryem tam olarak Teofanideki yanan Çalılık’tır; Kutsal Ruh’la dolu olarak Kelâm’ı acizane vücudunda ve Yoksullara (Bkz. Lk 1, 15-19) ve yeni doğmakta olan uluslara (Bkz. Mt 2, 11) gösterir. 725 Son olarak, Meryem aracılığıyla, Kutsal Ruh "Tanrı’nın sevgisinin nesneleri olan" (Bkz. Lk 2, 14) insanları Mesih’le duygu ve düşünce birliğine sokmaya başlar. Alçakgönüllüler her zaman onu kabul edecek ilk kişiler olacaklardır; Çobanlar, yıldızbilimciler, Simun ve Anna, Kana’daki yeni evli çift ve ilk havariler. 726 Ruh’un bu misyonunun sonunda Meryem "Kadın" olur, "yaşayanların annesi" yeni Havva olur, "tam Mesih’in" (Yu 19, 25-27) Annesi olur. Onikilerle birlikte tam bir birlik içinde "aynı yürekle sürekli dua ediyordu" (Hİ 1, 14), son günlerin şafağında Ruh, Pentekost sabahını Kilise’nin ortaya çıkmasıyla başlatacaktır. Mesih İsa 727 Oğul’un ve Kutsal Ruh’un zaman bütünlüğündeki bütün misyonu Oğul’un insan bedeni alışından itibaren Baba’nın Ruhu tarafından meshedilmesini kapsamaktadır: İsa Mesih’tir. İnanç İlkeleri Formülü’nün ikinci bölümünün tümü bu ışık altında okunmalıdır. Mesih’in bütün işi Oğul ile Kutsal Ruh’ un birbirlerine bağlı misyonudur. Burada, sadece İsa tarafından söz verilen Kutsal Ruh ve yüceltilen Rab’bin armağanından söz edilecektir. 728 İsa Kendisi Ölümü ve Dirilişiyle yüceltilmeden Kutsal Ruh’u tam olarak açınlamıyor. Ama yine de, kalabalıklara verdiği öğretilerde, Etinin dünya yaşamı için yiyecek olacağını açınladığında Onu yavaş yavaş esinlemeye çalışıyor. (Bkz. Yu 6, 27. 51. 6263) Nikodim’e,(Bkz. Yu 3, 5-8) Samiriyeli kadına (Bkz.Yu 4, 10. 14; 23-24) ve Kutsal Çadırlar (Bkz. Yu 7, 37-39) bayramına katılanlara da anlatmaya çalıştı. Havarilerine dua (Bkz. Lk 11, 13) ve verecekleri tanıklık konusundan söz ederken bundan açıkça söz etti.(Bkz. Mt 10, 19-20) 729 İsa ancak yüceltileceği Saat gelince Kutsal Ruh’un geleceğinin sözünü verdi, zira Ölümü ve Dirilişi Atalara (Bkz. Yu 14, 16-17.15; 26, 16; 7-15) verilen sözün gerçekleşmesidir: Gerçek Ruhu, öteki Parakletos İsa’ nın duasıyla Baba tarafından verilecektir; O, İsa’nın adına Baba tarafından gönderilecektir; İsa Onu Baba’nın yanından gönderecektir, çünkü O Baba’dan çıkar. Kutsal Ruh gelecek ve biz Onu tanıyacağız, hep bizimle birlikte olacak, bizimle birlikte kalacaktır; bize her şeyi öğretecek, Mesih’in bize söylediği her şeyi hatırlatacak ve Ona tanıklık edecektir; bizi tamamen gerçeğe götürecek ve Mesih’i yüceltecektir. Dünyayı ise günah, adalet ve yargı konusunda utandıracaktır. 730 En sonunda İsa’nın Saati gelir: (Bkz. Yu 13, 1, 17, 1) İsa Ölümüyle ölümü yendiği anda ruhunu Baba’nın ellerine teslim eder,(Bkz. Lk 23, 46, Yu 19, 30) öyle ki, "Baba’nın yüceliği sayesinde Mesih nasıl ölüler arasından dirildiyse" (Rom 6, 4), havarilerin üzerlerine "üfleyerek" onlara o anda Kutsal Ruh’u verir. (Bkz. Yu 20, 2) Bu Saat’ten sonra Mesih’in ve Kutsal Ruh’un misyonu Kilise’nin misyonu olur: "Babamın beni gönderdiği gibi ben de sizleri öyle gönderiyorum" (Bkz. Mt 28, 19,Lk 24, 47-48, Hİ 1, 8) (Yu 20, 21). V. Son zamanlarda Ruh ve Kilise Pentekost 731 Pentekost günü (Paskalyadan yedi hafta sonra), Mesih’in Paskalyası Tanrısal kişi olarak ortaya çıkan, verilen ve iletilen Kutsal Ruh’un akması ile gerçekleşmiş oldu. Rab Mesih, bütünlüğünde Ruhu bolca dağıtmaktadır. (Bkz. Hİ 2, 36) 732 O gün Kutsal Üçlü-Birlik tam olarak açınlanmıştır. O günden beri, Mesih tarafından bildirilen Egemenlik Ona inananlara açılmıştır: Bedenin alçakgönüllülüğünde ve imanda Kutsal Üçlü-Birlik’in birliğine şimdiden katılırlar. Kutsal Ruh geldiğinden beri dünyayı durmadan "son yaşama", Kilise’nin zamanına, miras kalan ama henüz sahip olunamayan Egemenliğe sokmaya çalışır: Bizler gerçek Işığı gördük, göksel Ruhu aldık, gerçek imanı bulduk: Bölünmez ÜçlüBirlik’e tapıyoruz çünkü bizi kurtaran Odur.(Bizans litürjisi, Pentekost duası, Komünyondan sonra söylenir) Kutsal Ruh - Tanrı’nın armağanı 733 "Tanrı Sevgidir" (1 Yu 4, 8- 16). Sevgi de ilk armağandır, bütün öteki armağanları içerir. "Bize verilmiş olan Kutsal Ruh aracılığıyla Tanrı bu Sevgiyi yüreklerimize akıtmıştır" (Rom 5, 5). 734 Ölmüş olduğumuz için, ya da, en azından günahla yaralandığımız için, Sevgi armağanının birinci etkisi günahlarımızın bağışlanmasıdır. Günah yoluyla yitirilen Tanrısal benzerliği Kilise’de vaftiz olanlara yeniden kazandıran Kutsal Ruh’un birliğidir (2 Kor 13, 13). 735 Mirasımızın "teminatını" bize verir:(Bkz. Rom 8, 23, 2 Kor 1, 2) "Bizleri sevdiği gibi sevmek olan" (Bkz. 1 Yu 4, 11-12) Kutsal Üçlü-Birlik’teki Yaşamı. Bu sevgi Mesih’teki yeni yaşamın ilkesidir. Bu mümkündür, zira bir gücü, Kutsal Ruh’un gücünü aldık (Hİ 1, 8). 736 Tanrı’nın çocukları Ruhun bu gücüyle meyve verebilirler. Bizleri gerçek Asma’ya aşılayan Kişi sevgi, sevinç, huzur, iyilik, büyük hoşgörü, yardımseverlik, başkalarına güven, tatlılık, kendine hakim olma gibi Ruh’un meyvelerini vermemizi sağlar (Gal 5, 22-23). "Ruh Yaşamımızdır"; kendi kendimizden feragat ettiğimiz (Bkz. Mt 16, 24-26) oranda Ruh’un izinde gideriz (Gal 5, 25): Kutsal Ruh’la birlikte olunca, Kutsal Ruh insanı tinsel kılar, Cennete yerleştirir, göklerin Egemenliğine götürür, Tanrı’nın evlatları olmamızı, Tanrı’ya güvenle Baba dememizi ve Mesih’in nuruna katılmamızı, ışığın çocukları olarak çağrılmamızı ve ebedi mutluluktan pay almamızı sağlar.(A. Basilios, spir. 15, 36) Kutsal Ruh ve Kilise 737 Mesih’in ve Kutsal Ruh’un misyonu Mesih’in Bedeni ve Kutsal Ruh’un Tapınağı olan Kilise’de gerçekleşir. Bu ortak misyon bundan böyle Mesih inanlılarının Kutsal Ruh’ta Baba ile olan birlikteliğini getirir: Ruh insanları Mesih’e doğru çekmek için hazırlar, onları nuruyla uyarır. Onlara dirilmiş Rab’bi gösterir, onlara onun sözlerini hatırlatır ve zihinlerini onun Ölümünü ve Dirilişini anlayabilecek şekilde açar. Mesih’in gizini onlar için mevcut kılar, özellikle de Efkaristiya’ da, "çok ürün versinler" (Yu 15, 5. 8. 16) diye, onları Tanrı’yla barıştırıp Onunla uyuşacak duruma getirir. 738 Böylece Kilise’nin misyonu Mesih’in ve Kutsal Ruh’unkine eklenmiş değil de onun bir sırrı olmuş olur: Kilise bütün varlığıyla ve üyeleriyle Kutsal Üçlü-Birlik imanın birlik gizini bildirmek, güncelleştirmek, yaymak ve ona tanıklık etmek için gönderilmiştir (bu gelecek bölümün konusu olacaktır): Tek ve aynı ruhu, yani Kutsal Ruh’u alan biz hepimiz kendi aramızda ve Tanrı’yla kaynaşmış olduk. Ayrı ayrı çok sayıda olmamıza ve Mesih Baba’nın ve kendisinin Ruhunun her birimizde oturmasını sağladığı halde, bu tek ve bölünmez Ruh kendiliğinden kendi aralarında farklı olanları birlik haline getirir ( ... ) ve herkesin Kendisinde tek bir şey gibi görünmesini sağlar. Aynı şekilde Mesih’in kutsal insan yanının gücü kendisinde olanların tek bir beden oluşturmasını sağlar, öyle sanıyorum ki, herkeste oturan tek ve bölünmez olan Tanrı’nın Ruhu da aynı şekilde herkesi tinsel birliğe götürür.(A. İskenderiyeli Kirillos, Jo. 12) 739 Kutsal Ruh Mesih’in meshetmesi olduğundan, Bedenin Başı olan Mesih, Kutsal Ruh’u gövdesine uzuvlarını beslemek, iyileştirmek, karşılıklı işlevlerinde organize etmek, canlandırmak, tanıklık etmek için göndermek, Babasına sunduğu Kurbana ve bütün dünya için yapacağı arabuluculuğuna katılmaları için yayar. Mesih, Bedeninin üyelerine Kutsal Ruhunu ve Kutsallaştırıcıyı Kilise sırları aracılığıyla iletecektir (bu konu kitabın ikinci kısmında incelenecektir). 740 Kilise sırlarında inanlılara sunulan bu "Tanrı harikaları", meyvelerini Kutsal Ruh’a göre Mesih’teki yeni yaşamda verecektir (bu da üçüncü kısmın konusu olacaktır). 741 "Ruh güçsüzlüğümüzde yardımımıza gelir, çünkü nasıl dua etmemiz gerektiğini bilmiyoruz; ama Ruh’un kendisi, sözle anlatılamaz iç çekişlerle bizim için Tanrı’ya yalvarır" (Rom 8, 26). Tanrı işlerinin etkeni olan Kutsal Ruh duanın da Efendisidir (bu da dördüncü kısmın konusu olacaktır). ÖZET 742 "Evlatları olduğunuz için Tanrı öz Oğlunun ‘Abba! Baba!’ diye seslenen Ruhunu yüreklerinize gönderdi" (Gal 4, 6). 743 Başlangıçtan zamanın sonuna kadar Tanrı, Oğlunu gönderiyorsa Ruhunu da gönderiyor: Onların misyonu birleşik ve birbirinden ayrılmazdır. 744 Zamanın bütünlüğünde Kutsal Ruh Mesih’in Tanrı Halkına gelişinin bütün hazırlıklarını Meryem’de tamamlıyor. Kutsal Ruh’un Meryem’deki eylemiyle Baba dünyaya İmmanüel’i, "Tanrı bizimledir"i verir (Mt 1, 23). 745 Tanrı’nın Oğlu Kutsal Ruh’la meshedilerek insan bedeni almasıyla Mesih olarak atanmıştır. (Bkz. Mzm 2, 6-7) 746 Ölümü ve Dirilişiyle İsa yücelikte Rab ve Mesih olmuştur (Hİ 2, 36). Kendi bütünlüğünde İsa Kutsal Ruh’u havarilerin ve Kilise’nin üzerine akıtır. 747 Mesih’in Baş olarak Bedenin üyelerine yaydığı Kutsal Ruh Kilise’yi inşa eder, canlandırır ve kutsallaştırır. Kilise Kutsal Üçlü-Birlik ve insanlar arasındaki birlikteliğin sırrıdır. 9. KONU "Kutsal Katolik (evrensel) Kilisesi’ne inanıyorum" 748 "Mesih halkların ışığıdır: Kutsal Ruh’ta toplanmış olan kutsal Konsil, İncil’in iyi haberini bütün yaratıklara bildirerek, Kilise’nin çevresinde parlayan Mesih’in aydınlığını bütün insanlara yaymayı şiddetle dilemektedir." İkinci Vatikan Konsili’nin Kilise hakkındaki dogmatik yasası Lumen gentium bu sözlerle başlar. Bununla Konsil Kilise hakkındaki inanç maddesinin tamamen Mesih İsa ile ilgili maddelere bağlı olduğunu gösterir. Kilise’nin Mesih’ten başka ışığı yoktur; bu ışık Kilise Babalarının çok sevdikleri bir benzetmeye göre bütün ışığını güneşten alarak yansıtan ayın ışığına benzer. 749 Kilise hakkındaki madde tamamen Kilise’den önce gelen Kutsal Ruh’la ilgili maddelere bağlıdır. "Nitekim, bütün kutsallığın kaynağının ve bütün kutsallığı verenin Kutsal Ruh olduğunu gösterdikten sonra, şimdi de Kilise’yi kutsallıkla donatanın da O olduğunu söylüyoruz."(Catech R. 1, 10, 1) Kutsal Babaların ifadesine göre Kilise "Ruh’un çiçek açtığı" (A. Hippolytos, trad. Ap. 35) yerdir. 750 Kilise’nin "Kutsal" ve "Katolik (evrensel)" olduğuna ve "Bir" ve "Havarilerden Gelen" olduğuna inanmak -İznik-İstanbul İnanç İlkeleri Formülü’nün eklediği gibi- Tanrı Baba, Oğul ve Kutsal Ruh’a olan inançla ayrılmaz bir bütündür. Havariler İnanç İlkeleri Formülü’nde Tanrı’yla eserlerini karıştırmamak ve açıkça Tanrı’nın Kilise’ye vermiş olduğu tüm armağanları (Bkz. Catech. R. 1, 10, 22) açıkça Tanrı’ya mal etmek için Kilise’ye değil, "bir tek Kutsal Kilise’ye" inandığımızı belirtiriz (Credo [ ... ] Ecclesiam"). I. PARAGRAF Tanrı tasarısındaki Kilise I. Kilise’nin adları ve imgeleri 751 "Kilise" sözcüğü [ekklesia, Yunanca ek-kalein, "dışarıya çağırma"] "çağırma" anlamına gelmektedir. Halkın genelde dinsel nitelikteki toplantılarını (Bkz. Hİ 19, 39) belirtir. Bu terim Yunanca Eski Ahit’te seçilmiş halkın Tanrı huzurunda, özellikle de İsrail’in Kutsal Yasa’yı almış olduğu ve Tanrı tarafından kendi kutsal halkı (Bkz. Çık 19) yapıldığı Sina’daki toplantısı için sıkça kullanılan bir terimdir. Kendilerine "Kilise" diyen Mesih’e inananların oluşturduğu ilk topluluk kendilerini bu toplantının mirasçısı görmektedir. Tanrı, dünyanın dört bir yanında bulunan Halkını Kilisesinde bir araya gelmeye çağırır.Church, Kirche sözcüklerinin türediği Kyriake sözcüğü "Rab’be ait olan" anlamına gelmektedir. 752 Hıristiyan ağzında, "Kilise" sözcüğü dini ayin için bir araya gelmeyi(Bkz. 1 Kor 11, 18, 14, 19. 28. 34- 35) olduğu kadar yerel cemaati (Bkz. 1 Kor 1, 2, 16, 1) ya da inanlıların tüm evrensel cemaatini de belirtir. (Bkz. 1 Kor 15, 9, Gal 1, 13, Fil 3, 6) Bu üç anlam da birbirinden ayrılmaz. "Kilise" bütün dünyada bir araya gelen Tanrı’ nın Halkıdır. Kilise yerel cemaatler içinde mevcuttur ve özellikle efkaristiya ile ilgili dini toplantılarda gerçekleşir. Kilise Mesih’in Bedeni ve Sözü ile beslenir böylelikle de kendisi Mesih’in Bedeni olur. Kilise’nin sembolleri 753 Kutsal Yazılar’da, vahyin birbirine bağlı bir sürü imge ve şekil aracılığıyla Kilise’nin tükenmez gizinden söz ettiğine rastlıyoruz. Eski Ahit’ten alınan imgeler temel bir fikrin, "Tanrı Halkının" varyasyonlarını oluşturur. Yeni Ahit’te ise (Bkz. Ef 1, 22, Kol 1, 18) bütün bu imgeler, bundan böyle Mesih’in Bedeni olan bu halkın (Bkz. LG 9) "Başı" olan Mesih’ten dolayı yeni bir merkez bulmuş olur. Bu merkez etrafında "gerek kır yaşamından ya da kırsal kesimden gerek düğünlerden ve ailelerden ya da inşaat çalışmalarından alınan imgeler kümeleşir"(LG 6). 754 "Nitekim Kilise tek ve zorunlu kapısı Mesih olan ağıl’dır.(Bkz. Yu 10, 1-10) Kilise, aynı zamanda, Tanrı’nın önceden çobanı (Bkz. İş 40, 11, Hez 34, 11-31) olacağını ilan ettiği, her ne kadar başlarında insan çobanlar bulunsa da koyunları için canını veren(Bkz. Yu 10, 11-15) İyi Çoban ve çobanların Prensi (Bkz. Yu 10, 11, 1 Pet 5, 4) olan Mesih’in kendisi tarafından sürekli olarak güdülüp beslenen bir sürüdür." 755 Kilise Tanrı’nın tarlası, ekim alanıdır (1 Kor 3, 9). Bu tarlada ataların kutsal köklerini oluşturduğu antik zeytin ağacı yetişmektedir. Bunda Yahudilerle yabancılar arasında barış gerçekleşiyor ve gerçekleşecektir.(Bkz. Rom 11, 13-26) Göksel Bağcı tarafından, seçilmiş bir asma gibi ekildi.(Bkz. Mt 21, 33-43 ve paralelide bkz. İş 5, 1-7) Gerçek asma Mesih’tir: Asmanın dalları olan bizlere yaşam ve verimlilik veren Odur; Kilise sayesinde Onda kalıyoruz, Onsuz hiçbir şey yapamayız" (Yu 15, 1-5). 756 "Çoğu zaman da Kilise Tanrı’nın binasıdır (1 Kor 3, 9). Rab kendisini inşaatçıların reddettiği köşetaşına benzetiyor (Bkz. Hİ 4, 11, 1 Pet 2, 7, Mzm 118, 22) (Mt 21, 42). Kilise havariler tarafından bu temel üzerine kurulmuştur, sarsılmazlığını ve birliğini bu temelden almaktadır. Bu binaya çeşitli adlar yakıştırılıyor:Ailesinin oturduğu Tanrı’nın evi (1 Tim 3, 15), Tanrı’nın Kutsal Ruh’taki oturma yeri (Ef 2, 19-22), Tanrı’nın insanların arasındaki yeri (Ap 21, 3), özellikle de taştan sunaklarla temsil edilen Kilise Babaları tarafından övülen kutsal tapınak, haklı bir şekilde litürjide Kutsal Kente, Yeni Kudüs’e benzetilir. Nitekim, bizler yeryüzünde orada inşa edilen binanın canlı taşlarıyız (1 Pet 2, 5). Yuhanna bu kutsal Kenti, kendi güveyi için hazırlanmış süslü bir gelin gibi, gökten, Tanrı’nın yanından inerken görür (Ap 21, 1-2). 757 "Kilise aynı zamanda ‘göksel Kudüs’ ve ‘anamızdır’ (Bkz. Ap 12, 17) (Gal 4, 26); Kilise Mesih’in sevdiği, kutsallaştırmak için uğruna canını verdiği (Ef 5, 25-26), onunla bozulmaz bir antlaşma yapan ve durmadan onu ihtimamla besleyip kayıran (LG 6) (Ef 5, 29) lekesiz Kuzu’nun lekesiz gelini olarak betimlenir" (Ap 19, 7; 21, 2-9; 2, 17). II. Kilise’nin temeli, kuruluşu ve misyonu 758 Kilise gizini dikkatle incelemek için, önce Çok Kutsal Üçlü-Birlik’in tasarısındaki temeli ve tarihteki aşamalı gerçekleşmesi üzerine düşünmek uygun düşer. Baba’nın yüreğinde doğan bir tasarı 759 "Ebedi Baba bilgeliğinin ve iyiliğinin gizemli ve tamamen özgür tutumu ile evreni yarattı; insanları Tanrısal yaşamının birlikteliğine yükseltmeye karar verdi", bütün insanları Oğlunda katılmaya çağırıyor: "Mesih’e inanan herkesi Kutsal Kiliseyi kurmaya çağırmaya karar verdi." Bu "Tanrı ailesi" insanlık tarihi boyunca, Baba’nın tutumlarına göre evreler boyunca derece derece gerçekleşmekte ve oluşmaktadır: Nitekim, "Kilise dünyanın başlangıcından beri, önceden belirlenmişti; Eski Antlaşma’da ve İsrail halkının tarihinde şahane bir şekilde hazırlanmıştı; nihayetinde de bu son zamanlarda kuruldu; Kutsal Ruh’un akması sayesinde ortaya çıkmış ve yüzyılların sonunda da, yücelikte tamamlanacaktır" (LG 2). Dünyanın başlangıcından beri belirlenen Kilise 760 İlk Hıristiyanlar "Dünya Kilise için yaratıldı" diyorlardı. (Hermas, vis. 2, 4, 1, bkz. Aristeides, apol. 16, 6, Justinus, apol. 2, 7) Tanrı dünyayı kendi Tanrısal yaşamına katılması amacıyla yarattı. Bu katılma insanların Mesih’e gelmeye çağrılmasıyla gerçekleşir. Bu "çağrılma" da Kilise’dir. Kilise her şeyin gayesidir, (Bkz. A. Epifanios, haer. 1, 1, 5) acılı değişimlerin kendisidir. Tanrı, Kendisinin dünyaya göstermek istediği sevgisinin bütün büyüklüğünü ve kolunun bütün gücünü göstermenin bir fırsat ve bir çaresi olarak gördüğü için meleklerin düşüşüne ve insanın günahına izin verdi. Tanrı’nın iradesinin işi dünya ise, insanların esenliği olan niyeti de Kilise’dir. (İskenderiyeli Clemens, paed. 1, 6) Eski Antlaşma’da hazırlanmış olan Kilise 761 Tanrı Halkının toplaşması günahın Tanrı’yla insanlar arasındaki ve insanların kendi aralarındaki birlikteliğini bozduğu andan itibaren başlar. Kilise’nin toplanması bir bakıma günahın oluşturduğu kaosa Tanrı’nın verdiği tepkidir. Bu yeniden birleşme bütün halkların bağrında gizlice gerçekleşmektedir: "Tanrı kendisinden korkan ve doğru olanı yapan kişiyi, ulusuna bakmadan kabul eder" (Bkz. LG 9, 13, 16) (Hİ 10, 35). 762 Tanrı Halkının toplaşmasının uzak hazırlığı Tanrı’nın büyük bir halkın babası olacağını vadettiği İbrahim’in gönlündeki Tanrı çağrısı ile başlar. (Bkz. Yar 12, 2, 15, 5-6) En yakın hazırlık İsrail’in Tanrı halkı olarak seçilmesiyle başlar. (Bkz. Çık 19, 5-6, Tes 7, 6) İsrail seçilişiyle gelecekteki bütün ulusların toplanışının işareti olacaktır.(Bkz. İş 2, 2-5,Mika 4, 1- 4) Ne var ki peygamberler İsrail’i antlaşmaya uymamakla ve bir fahişe gibi davranmakla suçlarlar. (Bkz. Hoş 1, İş 1, 2-4, Yer 2, vb) Peygamberler yeni ve ebedi bir Antlaşmadan söz ederler. (Bkz. Yer 31, 31-34,İş 55, 3) "Bu Yeni Antlaşma’yı Mesih kurmuştur." (LG 9) Mesih İsa tarafından kurulan Kilise 763 Zamanın bütünlüğünde Babasının esenlik tasarısını gerçekleştirmek Oğul’a düşer; bu "misyonunun" (Bkz. LG 3, AG 3) gerekçesidir. "Rab İsa, çağlar boyunca Kutsal Yazılar’da vadedilen Tanrı’ nın Egemenliği’nin gelişi olan mutlu haberi bildirerek Kilisesinin temelini attı." (LG 5) Baba’nın iradesini gerçekleştirmek amacıyla göklerin Egemenliğini yeryüzünde kurdu. Kilise "gizemli bir şekilde mevcut olan Mesih’in Krallığıdır" (LG 3). 764 "Bu Egemenlik insanların gözünde Mesih’in mevcudiyeti, eserleri ve sözüyle parıldar." (LG 5) İsa’nın sözünü kabul etmek "Egemenliğinin kendisini kabul etmek demektir" (Age). Egemenliğin tohumu ve başlangıcı İsa’nın gelip de etrafında topladığı ve çobanı olduğu küçük sürüdür (Bkz. Mt 10, 16, 26, 31, Yu 10, 1-21) (Lk 12, 32). Bunlar İsa’nın gerçek ailesidir. (Bkz. Mt 12, 49) Etrafında topladığı kişilere yeni bir "davranış biçimi" ile özel bir dua öğretti.(Bkz. 5-6) 765 Rab İsa cemaatini Egemenliğinin tamamlanmasına kadar sürecek bir yapıyla donattı. Her şeyden önce seçilen Onikiler ve onların lideri Petrus geliyor. (Bkz. Mk 3, 14-15) İsrail’in on iki kavmini temsil eden(Bkz. Mt 19, 28, Lk 22, 30) bu on iki kişi yeni Kudüs’ün temel taşlarıdırlar. (Bkz. Ap 21, 12-14) Onikiler (Bkz. Mk 6, 7) ve öteki müritler (Bkz. Lk 10, 12) Mesih’in misyonuna, gücüne ve aynı zamanda kaderine (Bkz. Mt 10, 25,Yu 15, 20) katılırlar. Mesih bütün bu eylemlerle Kilisesini hazırlar ve kurar. 766 Kilise Efkaristiya’da öncelenen ve Haç üzerinde gerçekleşen özellikle Mesih’in kendini tam olarak vermesinden doğmuştur. "Kilise’nin başlangıcı ve gelişmesi Haça gerilen İsa’ nın böğründen akan kan ve su ile belirtilmiştir." (LG 3) "Bütün Kilise’nin en şahane sırrı Haç üzerinde ölen Mesih’in bağrından doğmuştur." (SC 5) Nasıl ki Havva derin uyuyan Adem’in kaburga kemiğinden yaratılmışsa, aynı şekilde Kilise de Haç üzerinde ölen Mesih’in deşilen yüreğinden doğmuştur. (Bkz. A. Ambrosius,Lk 2, 85-89) Kutsal Ruh tarafından açığa vurulan Kilise 767 "Yeryüzünde gerçekleştirilmek üzere Baba’nın Oğluna verdiği görev bir kez tamamlandıktan sonra, Pentekost günü, Kutsal Ruh Kilise’yi sürekli bir biçimde kutlu kılmak için gönderildi." (LG 4) Ancak o zaman "Kilise çoğunluğun önünde açıkça ortaya çıktı ve İncil’i vaaz yoluyla yaymaya başladı". (AG 4) Kilise her insanın esenliğe "çağrılması" olduğuna göre, doğası gereği de, Mesih tarafından ulusları Mesih yanlısı yapmak için gönderilmiş misyonerdir. (Bkz. Mt 28, 19-20, AG 2, 5-6) 768 Misyonunu gerçekleştirmek amacıyla, Kutsal Ruh "hiyerarşik ve karizmatik armağanların çeşitliliği sayesinde Kilise’yi donatır ve yönetir" (LG 4). "Ayrıca Kilise, kurucusunun armağanlarıyla donatılmış olarak, onun sevgi, alçakgönüllülük ve fedakârlık kurallarına sadakatle uymaya çalışarak Tanrı’nın ve Mesih’in Egemenliğini bildirmek ve onu bütün uluslar arasında tesis etmek misyonunu üstlenir; Kilise bu egemenliğin yeryüzündeki tohumu ve başlangıcıdır". (LG 5) Yücelikte tamamlanan Kilise 769 "Kilise ancak Mesih’in şanlı dönüşü sırasında cennet yüceliğinde tamamlanacaktır." (LG 48) O güne dek "Kilise bu dünyadaki yoluna dünyanın zulümleri ve Tanrı’nın tesellileri arasında devam edecektir"(A. Augustinus, civ. 18, 51, bkz. LG 8). Yeryüzünde, Rab’den uzak,(Bkz. 2 Kor 5, 6, LG 6) gurbette olduğunun bilincindedir, "Kralı ile birlikte (LG 5) mutluluk içinde olacağı Egemenliğin tam olarak gerçekleşmesini beklemektedir". Kilise’nin tamamlanması ve onun aracılığıyla da dünyanın tamamlanması büyük denemelerden geçmeden gerçekleşmeyecektir. Ancak o zaman "Adem’den itibaren, Habil’den itibaren en son azize dek bütün adil kişiler evrensel Kilise’de Baba’nın yanında bir araya gelmiş olacak" (LG 2). III. Kilise’nin gizi 770 Kilise tarih içinde olmasına karşın aynı zamanda onu aşar da. Bu gözle görülür gerçeğinde aynı zamanda Tanrısal yaşam taşıyan tinsel gerçeği ancak "imanın gözleriyle" (Catech. R. 1, 10, 20) görülebilir. Kilise hem gözle görülebilir hem de tinseldir 771 "Mesih, tek arabulucu, burada yeryüzünde iman, umut ve sevgi cemaati olan kutsal Kilisesini sürekli olarak destekler ve devam ettirir, gözle görülür bir bütün olarak onun aracılığıyla herkesin yararına gerçeği ve lütfu yayar." Kilise aynı zamanda: - "hiyerarşik organlardan ve Mesih’in Mistik Bedeninden oluşmuş bir topluluktur; - gözle görülür topluluk ve tinsel cemaattir; - yeryüzü Kilisesidir ve göksel armağanlarla donatılmıştır." Bu boyutlar hep birlikte "insani ve Tanrısal çift öğeden gelen karmaşık bir gerçek oluşturur" (LG 8) Aynı zamanda insani ve Tanrısal olma, görünmeyen gerçeklerle zengin ve gözle görülür olma, eylemde ateşli olma ve kendini derin düşüncelere verme, dünyada olmasına karşın dünyaya yabancı olma Kilise’nin özünde vardır. Kendisinde düzenlenmiş insani olana ve Tanrısala; gözle görülür görünmeyene; eylemden gelen derin düşünceye; mevcut olan aradığımız gelecek kente tabidir. (SC 2) Alçakgönüllülük! Yücelik! Kedar Çadırı ve Tanrı’nın mihrabı; yeryüzü konutu ve göksel saray; kilden ev ve krallık sarayı; ölümlü vücut ve tapınağın ışığı; kibirliler için hor görülen bir nesne ve Mesih’in zevcesi! Kilise kara tenlidir ama güzeldir, Kudüs kızları, uzun zamandır gurbette bulunmaktan, yorgunluktan solgundur ama cennetin güzelliğiyle süslüdür. (A. Bernard, Cant. 27, 14) Kilise insanlar ile Tanrı arasındaki gizemli birliktir 772 Mesih kendi gizini Tanrı tasarısının amacı olarak Kilise’ de açınlar ve gerçekleştirir: "Her şeyi Kendinde özetler" (Ef 1, 10). A. Paulus, Kilise ile Mesih arasındaki birleşmeyi "büyük bir giz" (Ef 5, 32) olarak görür. Çünkü Kilise Mesih’le Eşiyle birleşmiş gibi birleşir, (Bkz. Ef 5, 2527) Kilise de böylece giz olur. (Bkz. Ef 3, 9-11) Paulus Kilise’deki gizi incelerken şu şekilde haykırıyor: "Yüceliğe kavuşma umudu olan Mesih içinizdedir" (Kol 1, 27). 773 Kilise’de, Tanrı ile insanlar arasında "asla son bulmayacak sevgiyle" (1 Kor 13, 8) oluşan bu birlik, onda bulunan geçici dünyaya bağlı her kutsallaştırıcı yolu yöneten amaçtır. (Bkz. LG 48) "Yapısı Mesih’in üyelerinin kutsallığına göre düzenlenmiştir." Kutsallık da Gelinin Güveyin aşkına verdiği cevaptaki "büyük gizin" işleviyle değerlenir. (MD 27) Meryem "lekesiz ve pürüzsüz Gelin" (Ef 5, 27) gibi Kilise’nin gizi olan kutsallıkta hepimizin önünde gider. Bunun içindir ki "Kilise’nin Meryem Ana boyutu Petrus’un boyutunun önündedir" (Age). Esenliğin evrensel sırrı olan Kilise 774 Yunanca bir sözcük olan mysterion Latinceye iki terimle çevrilmiştir: Mysterium ve sacramentum. Daha sonraki yorumda, sacramentum terimi daha çok esenliğin gizli gerçeğinin gözle görülür işaretini ifade eder. Bu bağlamda, Mesih’in kendisi esenliğin gizidir: Mesih’ten başka giz yoktur. (A. Augustinus, ep. 187, 11, 34) Kutsal ve kutsallaştırıcı insani tarafının kurtarıcı işi Kilise sırlarında (Doğu Kiliselerinde "kutsal gizler" denir) ortaya çıkan ve etken olan esenlik sırrıdır. Kilise’nin yedi sırrı Kutsal Ruh’un, Beden Kilise’nin Başı olan Mesih’in nurunu yaydığı işaretler ve araçlardır. Şu halde Kilise anlam verdiği görünmez nuru içermekte ve onu iletmektedir. Örneksemeli olarak Kilise’ye "sır" denir. 775 "Kilise, Mesih’te, bir bakıma sırdır, kısacası bütün insanlıkla Tanrı arasındaki birleşmenin işareti ve aracıdır" (LG 1): Kilise’nin birinci amacı insanlarla Tanrı arasındaki samimi birleşmenin sırrı olmaktır. Çünkü insanlar arasındaki birlik Tanrı ile olan birleşmeyle kök salar, Kilise aynı zamanda insan soyunun birliğinin sırrıdır da. Onda, bu birlik şimdiden başlamıştır, çünkü "bütün uluslardan, ırk, halk ve dilden insanları şimdiden birleştirmeye başlamıştır" (Ap 7, 9); Kilise aynı zamanda, gelecek olan bu birliğin tam olarak gerçekleşmesinin "işareti ve aracıdır". 776 Kilise sır olarak Mesih’in vasıtasıdır. "Onun ellerinde Kilise bütün insanların Kurtuluşunun vasıtasıdır", (LG 9) "esenliğin evrensel sırrıdır"(LG 48). Mesih onun aracılığıyla Tanrı’nın insanlara olan sevgisini ortaya çıkarıyor ve güncelleştiriyor. (GS 45, 1) "O Tanrı’nın insanlığa olan sevgisinin gözle görülür projesidir." (VI. Paul, 22 Haziran 1973 tarihli söylev) Bu projeye göre "bütün insanlık Tanrı’nın tek Halkını oluşturmalı, Mesih’in biricik Bedeninde bir araya gelmeli, Kutsal Ruh’un tek tapınağında inşa edilmelidir" (AG 7, bkz. LG 17). ÖZET 777 "Kilise" sözcüğü "toplantıya çağırmak" demektir. Kilise Tanrı Halkını oluşturmak, Mesih’in Bedeniyle beslenerek Mesih’in Bedenini dönüştürmek için Tanrı Sözü’nün çağırdığı kişiler topluluğunu belirtir. 778 Kilise aynı zamanda Tanrı tasarısının yolu ve amacıdır: Yaratılışta önceden belirlenmiş, Eski Antlaşma’da hazırlanmış, Mesih İsa’nın eylemleri ve sözleriyle temeli atılmış, Mesih’in kurtarıcı Haçıyla ve Dirilişiyle gerçekleştirilmiş Kutsal Ruh’un akmasıyla esenlik gizi olarak ortaya çıkmıştır. Dünyanın sonunda, yeryüzünde özgürlüğe kavuşturulanların bir araya gelmesiyle tamamlanacaktır. (Bkz. Ap 14, 4) 779 Kilise hem gözle görülür hem de tinseldir, hem Mesih’in Mistik Bedeni hem de hiyerarşik toplumdur. Kilise birdir, insani ve Tanrısal olan çift öğeden oluşmuştur. Bu onun gizidir, ancak iman onu kabullenebilir. 780 Kilise bu dünyada esenlik sırrı, Tanrı ile insanlar arasındaki birliğin işareti ve aracıdır. II. PARAGRAF Kilise - Tanrı’nın Halkı, Mesih’in Bedeni, Kutsal Ruh’un Tapınağı I. Kilise - Tanrı’nın Halkı 781 "Tanrı her devirde, gerçekten, adaleti uygulayan ve kendisinden korkan herkesten memnun kalmıştır. Bununla birlikte, Tanrı insanların esenliği ve kutlulaştırmayı karşılıklı bağların dışında ayrı ayrı almalarını istemedi; tersine insanların Onu gerçekte tanıyacak ve Ona kutsallık içinde hizmet edecek bir Halk olmalarını istedi. Bunun içindir ki, İsrail Halkını antlaşma yapmak ve aşamalı olarak eğitmek üzere kendi Halkı olarak seçti ( ... ). Bütün bunlar Mesih’te sonuçlanacak yetkin ve Yeni Antlaşma’yı hazırlamak ve betimlemek içindi ( ... ). Bu Yahudiler ve putperestlerden gelmiş olan bir Halkı teninin rengine göre değil de Ruh’ta birlik olmaya çağıran, dökülen kanındaki Yeni Antlaşma’dır."(LG 9) Tanrı Halkının özellikleri 782 Tanrı Halkının, kendisini tarihteki öteki kültürel ya da siyasi, etnik, dinsel bütün gruplardan açıkça ayıran özellikleri vardır: - O Tanrı’nın Halkıdır: Tanrı özde hiçbir halka ait değildir. Ama Tanrı önceden ulus olmayanlardan bir halk edindi: "Seçilmiş bir soy, Kralın rahipleri, kutsal bir ulus" (1 Pet 2, 9). - Bu halkın bir üyesi olmak normal doğarak değil de "yukarıdan doğunca", "su ve Ruh’ta doğunca" (Yu 3, 3-5) yani Mesih’e inanmakla ve Vaftizle olur. - Bu Halkın lideri (Başı) Mesih İsa’dır (meshedilen): Çünkü aynı meshetmede Kutsal Ruh, Baştan bütün Bedene akar, o önceden bildirilen "Mesih’in halkıdır". - "Bu halkın durumu Tanrı oğullarının özgürlüğünün onurudur: Kutsal Ruh yüreklerinde, bir tapınaktaymış gibi oturur." - "Yasası, Mesih bizleri nasıl sevdiyse öyle sevmek olan yeni buyruktur." (Bkz. Yu 13, 34) Bu Kutsal Ruh’un "yeni" Yasasıdır (Rom 8, 2;Gal 5, 25). - Misyonu yeryüzünün tuzu, dünyanın ışığı olmaktır. (Bkz. Mt 5, 13-16) Bu halk "insan soyu için en güçlü birlik, umut ve esenlik tohumudur". - Yazgısı, "Tanrı’nın bizzat kendisi tarafından başlatılan, gittikçe yayılan ve zamanların sonunda Tanrı’nın kendisi tarafından tamamlanacak olan Tanrı’nın Egemenliği’dir." (LG 9) Kral, peygamber ve rahipler soyundan gelen bir Halk 783 Mesih İsa, Baba’nın Kutsal Ruh’la meshettiği ve onu "Rahip, Peygamber ve Kral" yaptığı kişidir. Tanrı’nın Halkı Mesih’in bu üç işlevine tümüyle katılır ve bunlardan doğacak hizmet ve misyon sorumluluklarını taşır. (Bkz. RH 18-21) 784 İman ve Vaftizle Tanrı Halkına katılanlar bu halkın biricik görevine katılmaya hak kazanırlar; halkın rahiplik görevine: "Rab Mesih, başrahip olarak insanlar arasından aldıklarıyla Tanrı Babası için yeni bir Halk, ‘rahiplerden oluşan bir krallık kurdu’. Nitekim, vaftiz olanlar, Kutsal Ruh’un meshetmesi ve yeniden canlandırmasıyla tinsel bir konut ve kutsal bir rahiplik olarak adandılar." (LG 10) 785 "Tanrı’nın kutsal Halkı, Mesih’in peygamberliğine de katılır." Halk laik ve hiyerarşik sınıfı ile, özellikle azizlere iletilen imana da ilk ve son kez olarak (LG 12) sağlamca bağlanarak ve bu anlayışı derinleştirerek, bu dünya ortasında Mesih’in tanığı olduğunda bütün Halkın imanının doğaüstü anlamıyla Mesih’in peygamberliğine katılır. 786 Tanrı’nın Halkı, Mesih’in krallık işlevine de katılır. Mesih krallığını bütün insanları ölümü ve Dirilişi ile kendisine çektiğinde işletir. (Bkz. Yu 12, 32) Evrenin Kralı ve Rabbi, "hizmet edilmeye değil, hizmet etmeye ve canını birçokları uğruna fidye olarak vermeye geldi" (Mt 20, 28) ve herkesin kulu oldu. Hıristiyan için hükmetmek İsa’ya, özellikle "yoksullarda ve acı çekenlerde" hizmet etmektir, (LG 36) Kilise onlarda yoksul ve acı çeken Kurucusunu görmektedir. (LG 8) Tanrı’nın Halkı "asaletini" Mesih’ le birlikte hizmet ederek gerçekleştirir. Mesih’te yeniden doğan herkesi Haç işareti kral, Kutsal Ruh’un meshetmesi rahip kılar, özel görevimiz dışında ve makul her Hıristiyan bu kral soyundan geldiğini kabul eder ve rahiplik görevine katılır. Nitekim, bir can için Tanrı’ya tabi olan bedenine hakim olmak kadar soylu ne olabilir? Ayrıca Rab’be temiz bir vicdan adamak ve sunak üzerinde dindarlığın lekesiz kurbanlarını sunmak rahiplik değil de nedir? (A. Büyük Leo, serm. 4, 1) II. Kilise - Mesih’in Bedeni Kilise İsa ile birlik olmak demektir 787 İsa başlangıçtan beri havarilerini kendi etrafına topladı; (Bkz. Mk 1, 16-20, 3, 1319) onlara Egemenliğin gizini açınladı; (Bkz. Mt 13, 10-17) kendi görevine, kendi sevincine (Bkz. Lk 10;17-20) ve acılarına katılmalarını sağladı. (Bkz. LK 22, 28-30) İsa Kendisi ile kendisini izleyenler arasındaki samimi birlikten söz ediyor: "Ben’im sizde kaldığım gibi siz de bende kalın ( ... ). Ben asmayım, siz çubuklarsınız" (Yu 15, 4-5). Kendi bedeni ile bizimkiler arasındaki gerçek ve gizemli bir birliği bildiriyor: "Etimi yiyip kanımı içen bende yaşar, ben de onda" (Yu 6, 56). 788 İsa havarilerine görünmez olduktan sonra da, onları yetim bırakmadı. (Bkz. Yu 14, 18) Dünyanın sonuna kadar onlarla birlikte kalmaya söz verdi, (Bkz. Mt 28, 20) onlara Ruhunu gönderdi. (Bkz. Yu 20, 22, Hİ 2, 33) İsa’yla düşünce ve duygu birliği içinde olmak bir bakıma, daha da yoğunlaştı: "Ruhunu, bütün uluslardan bir araya getirdiği kardeşlerine ileterek, onları mistik bedeni haline getirdi." (LG 7) 789 Kilise’nin beden ile olan benzerliği Kilise ile Mesih arasındaki yakın bağa bir açıklama getirmektedir. Kilise onun etrafında sadece toplanmış değil, aynı zamanda onda tek bir bütün haline gelmiştir. Kilise’nin üç görünümünden Mesih’in Bedeni - üyelerin Mesih’le olan birleşmelerinden dolayı kendi aralarındaki birliği - özellikle belirgin olanıdır: Mesih Bedenin Başı’dır; Kilise, Mesih’in Eşidir. "Bir tek Beden" 790 Tanrı’nın Sözüne cevap veren inanlılar Mesih’in Bedeninin üyeleri olurlar, Mesih’e sıkıca bağlanırlar: "Bu bedende Mesih’in yaşamı inanlılar arasında yayılır, Kilise sırları da, gizemli ve gerçek bir şekilde inanlıları acı çeken ve yüceltilen Mesih’e birleştirir." (LG 7) "Bu özellikle bizi Mesih’in ölümüne ve Dirilişine birleştiren Vaftiz sırrında ve Mesih’in Bedenine gerçekten katıldığımız, Onunla ve kendi aramızda birleşmeye gittiğimiz Efkaristiya’da doğrudur." (Bkz. Rom 6, 4-5, 1 Kor 12, 13) 791 Bedenin bir olması üyelerin farklılığını yok etmez: "Mesih’in Bedeninin inşaasında üyelerin ve işlevlerin birbirine geçmiş farklılığı vardır. Zenginliklerinin oranına ve hizmetlerinin gereklerine göre Kilise’nin yararına çeşitli armağanlar dağıtan Ruh ise tektir." (LG 7) Mistik Bedenin birliği inanlılar arasındaki sevgiyi oluşturur ve teşvik eder: "Bu nedenle bir üye acı çektiğinde, bütün üyeler acı çeker, bir üye onurlandırıldığında, bütün öteki üyeler sevinç duyar." (LG 7) Son olarak, mistik Bedenin birliği bütün insani bölünmeleri galebe çalar: "Vaftizde Mesih’le birleşenlerinizin hepsi Mesih’i giyindi. Artık ne Yahudi ne Yunanlı, ne köle ne özgür, ne erkek ne dişi ayrımı vardır. Hepiniz Mesih İsa’da birsiniz" (Gal 3, 27-28). "Bu Bedenin Başı Mesih’tir" 792 Mesih Kilise denen Bedenin Başı’dır (Kol 1, 18). O yaratılışın ve kurtuluşun Başlangıcıdır. Baba’nın yüceliğine yükseltilen O, her şeyde ilk yeri alandır (Kol 1, 18), özellikle de her şeyinde egemenliğini sürdüren Kilise üzerinde. 793 Mesih bizi Paskalyasına birleştirir: Bütün üyelerin Mesih kendilerinde biçimleninceye dek Ona benzemeye çalışmaları gerekir (Gal 4, 19). "Bu amaçla yaşamının gizlerine sokulduk, ( ... ) acılarına bedenin başa katıldığı gibi katıldık, yüceliğine ortak olmak için acısına ortak olduk." (LG 7) 794 Mesih gelişmemizi gözetir: Başımız (Bkz. Kol 2, 19) olan Mesih, Kendisine doğru bizleri büyütmek için, (Bkz. Ef 4, 11-16) Vücudunda, Kilisesinde, esenlik yolunda karşılıklı olarak birbirimize yaptığımız yardımları ve hizmetleri sağlar. 795 Mesih ile Kilise "Bütün Mesih"tir (Christus totus). Kilise Mesih’le birdir. Azizler bu birliği çok şiddetli hissederler: Sadece Hıristiyan değil, bizzat Mesih’in kendisi olduğumuz için şükredelim, sevinelim. Kardeşlerim, Baş olarak Mesih’i bize vermekle Tanrı’nın yaptığı iyiliği anlayabiliyor musunuz? Mesih olduğumuz için sevinç ve hayranlık duyun. Gerçekten, madem ki O Baş bizler üyeleriyiz, o zaman tüm inşa, o ve biziz ( ... ). Mesih’in tamlığı, şu halde Baş ve üyelerdir; Baş ve üyeler ne demektir? Mesih ve Kilise. (A. Augustinus, ev. Jo. 21, 8) Kurtarıcımız üzerine aldığı Kilise ile aynı ve tek kişi olarak görünmüştür. (A. Büyük Gregorius, mor. Paef. 1, 6, 4) Kısacası Baş ve üyeler, tek ve aynı mistik kişidir. (A. Aquinolu Thomas, s. th. 3, 48, 2, ad 1) Azize Jeanne d’Arc’ın yargıçlara verdiği tek yanıt kutsal Doktorların inancını ve inanlının sağduyusunu özetliyor: "Mesih İsa ve Kilise bana göre bir bütün oluşturur, bunda kuşkuya düşmeye gerek yoktur."(Jeanne d’arc, proc) Kilise Mesih’in Eşidir 796 Mesih ile Kilise, Baş ile beden üyelerinin birliği, kişisel bir ilişkide ikinin farklılığını da gerektirir. Bu görünüm çoğu zaman güvey ve zevce imgeleriyle ifade edilmiştir. Mesih’in Kilise’nin Güveyi olma teması peygamberler tarafından hazırlandı ve Vaftizci Yahya tarafından açıklandı. (Bkz. Yu 3, 29) Rab kendisini "Güvey" olarak nitelendiriyor(Bkz. Mt 22, 1-14, 25, 113) (Mk 2, 19). Havari Paulus Kilise’yi ve Bedenin üyesi olan her inanlıyı, Rab Mesih’le bir tek Ruh olmak için Onunla nişanlanmış bir Zevce olarak gösteriyor. (Bkz. 1 Kor 6, 15-17, 2 Kor 11, 2) Kilise, lekesiz Kuzunun, (Bkz. Ap 22, 17,Ef 1, 4, 5, 27) Mesih’in sevmiş olduğu ve onu kutlulaştırmak için onun uğruna kendini feda ettiği (Bkz. Ef 5, 29) (Ef 5, 26) Kendi öz Bedeniymiş gibi özen gösterdiği, ebedi bir antlaşmayla ortak olduğu lekesiz Eşidir: İşte, Başı ve Bedeniyle çok’tan oluşmuş bir tek tam Mesih. ( ... ) İster Başı, ister üyeleri konuşsun, konuşan Mesih’in kendisidir. O gerek Baş rolünü (ex persona capitis) üstlenerek ya da Beden rolünü (ex persona corporis) üstlenerek konuşur. Yazıldığına göre; "İkisi tek bir beden olacak. Bu sır büyüktür, ben bunu Mesih ve Kiliseyle ilgili olarak söylüyorum" (Ef 5, 31-32). İsa’nın kendisi de İncil’de şöyle diyor: "Onlar artık iki değil, tek bedendir" (Mt 19, 6). Gördüğünüz gibi iki farklı kişi vardır, bununla birlikte, evlilik birliğinde tek olmaktadırlar. ( ... ) Baş olarak kendisinin "Güvey" olduğunu, Beden olarak da "Zevce" olduğunu söylüyor. (A. Augustinus, psal. 74, 4) III. Kilise - Kutsal Ruh’un Tapınağı 797 "Canımız, yani ruhumuz demek istiyorum, uzuvlarımız için neyse, Kutsal Ruh da Mesih’in üyeleri, Mesih’in Bedeni için, yani Kilise için demek istiyorum, öyledir." (A. Augustinus, ser. 267, 4) "Bedenin bütün bölümlerinin birbirlerine aynı şekilde kendi aralarında olduğu kadar yüce Baş ile de ilişkili olmasını gizli bir ana kaynak olan Mesih’in Ruhuna mal etmek gerekir, çünkü Mesih’in Ruhu bütünüyle Başta olduğu kadar, bütünüyle bedende, bütünüyle her üyenin içindedir de".(XII Pius, enc. "Mystici Corporis": DS 3808) Kutsal Ruh Kilise’yi "Canlı Tanrı’nın Tapınağı" yapar (Bkz. 1 Kor 3, 16-17,Ef 2, 21) (2 Kor 2, 16): Gerçekten Tanrı’nın Armağanı Kilise’nin kendisine emanet edildi. ( ... ) Mesih’le olan birlik, kısacası Kutsal Ruh, çürümezliğin teminatı, imanımızın onaylanması ve bizi Tanrı’ya çıkaracak merdiven ona teslim edildi( ... ). Çünkü Kilise neredeyse Tanrı’nın Ruhu da oradadır; Tanrı’nın Ruhu neredeyse Kilise ve her türlü nur da oradadır. (A. Ireneus, haer. 3, 24, 1) 798 Kutsal Ruh "her türlü yaşamsal faaliyetin Ana Kaynağıdır ve Bedenin çeşitli bölümlerinin her birinde gerçekten iyileştiricidir" (XII. Pius, enc. "Mystici Corporis": DS 3808). Bedenin bütünüyle sevgide aydınlanmasını değişik biçimlerde gerçekleştirir: (Bkz. Ef 4, 16) Yapıyı inşa edecek güçteki Tanrı’nın Sözüyle (Hİ 20, 32), Mesih’in Bedenini oluşturan Vaftizle; (Bkz. 1 Kor 12, 13) Mesih’in üyelerini iyileştiren ve onların gelişmelerini sağlayan Kilise sırlarıyla; armağanlar arasında en önemli sırayı alan havarilere bağışlanan lütufla, (LG 7) "Kilise’yi yenilemeye ve daha çok geliştirmeye yarayacak görev ve yükümlülükleri üzerlerine alabilecek elverişli duruma getiren" (LG 12, bkz. AA 3) değişik özel lütuflar sayesinde (karizma denilen) iyilik yapmayı sağlayan erdemlerle. Karizmalar 799 Olağanüstü ya da basit ve gösterişsiz karizmalar, dolaylı ya da dolaysız, Kilise’nin gelişmesine, insanların yararına ve dünyanın ihtiyaçlarına göre düzenlenmiş, kilisece bir yararı olan Kutsal Ruh’un lütuflarıdır. 800 Karizmalar onları alan tarafından olduğu kadar Bütün Kilise üyeleri tarafından da şükranla kabul edilmelidir. Bu gerçekten, Mesih’in tüm Bedeninin kutsallığı ve havarisel canlılığı için şahane lütuf zenginliğidir; yeter ki bununla birlikte gerçekten Kutsal Ruh’tan gelmiş armağanlar söz konusu olsun ve bu aynı Ruh’un gerçek atılımlarına tamamen uygun biçimde, kısacası karizmanın gerçek ölçüsü sevgiye göre uygulansınlar. (Bkz. 1 Kor 13) 801 İşte bu anlamda karizmaları ayırt etmenin gerekli olduğu ortaya çıkmaktadır. Hiçbir karizma sahibi Kilise Çobanlarına başvurmama ve onlara bağlı olmama lüksüne sahip değildir. "Kutsal Ruh’u söndürmek değil, ama bütün karizmaları deneyip iyi olanda kalmak gerekir." (LG 12) Bütün tamamlayıcılıkları ve çeşitlilikleriyle karizmalar "kamu yararı" (Bkz. LG 30, CL 24) (1 Kor 12, 7) içindir. ÖZET 802 "Mesih, bizi her suçtan kurtarmak, arıtıp kendisine ait ve iyilik etmekte gayretli bir halk yapmak için kendini feda etti" (Tit 2, 14). 803 "Sizler seçilmiş bir soy, soylu rahipler sınıfı, kutsal bir ulus, Tanrı’nın öz halkısınız" (1 Pet 2, 9). 804 İman ve Vaftizle Tanrı’nın Halkından olunur. "İnsanlar Mesih’te tek bir aile ve Tanrı’nın tek Halkını (LG 13) oluştursunlar diye herkes Tanrı’nın Halkına katılmaya çağrılmıştır." (AG 1) 805 Kilise Mesih’in Bedenidir. Kutsal Ruh ve Onun Kilise sırlarındaki özellikle Efkaristiya’daki etkisiyle, ölmüş ve dirilmiş Mesih, inanlılar topluluğunu Bedeni olarak oluşturur. 806 Bu bedenin tekliğinde farklı üyeler ve görevler vardır. Bütün üyeler birbirine bağlıdır; özellikle de acı çekenler, yoksullar ve zulüm görenler. 807 Kilise Mesih’in Baş olduğu Bedendir: Kilise onun sayesinde, onda ve onun için yaşıyor; Mesih de onunla ve onda yaşıyor. 808 Kilise Mesih’in eşidir: Mesih Kilise’yi sevdi ve onun uğruna kendini feda etti. Mesih onu kendi kanıyla temizledi. Mesih onu Tanrı’nın bütün çocuklarının üretken Anası yaptı. 809 Kilise Kutsal Ruh’un Tapınağıdır. Kutsal Ruh Mistik Bedenin ruhu gibidir, yaşamın kaynağıdır, armağan ve karizmalarının zenginliği ve çeşitliliğidir. 810 Böylelikle evrensel Kilise, "birliğini Baba, Oğul ve Kutsal Ruh’un birliğinden alan bir Halk görünümündedir". (LG 4, A. Cyprianus’tan alıntılama) III. PARAGRAF Kilise tek, kutsal ve Katolik (evrensel) ve havariseldir 811 "Mesih’in biricik Kilisesinin tek, kutsal, katolik (evrensel) ve havarisel" (LG 8) olduğunu söylüyoruz. Birbirine ayrılmaz bir biçimde bağlı olan bu özel nitelik, (Bkz. DS 2888) Kilise’nin ve onun misyonunun temel hatlarını belirtir. Kilise bunlara kendiliğinden sahip olmamıştır; Mesih, Kutsal Ruh aracılığıyla Kilisesine, tek, kutsal, katolik (evrensel) ve havarisel olma niteliklerini verir, aynı zamanda onu bu niteliklerin her birini gerçekleştirmeye davet eder. 812 Yalnızca iman, Kilise’nin bu nitelikleri Tanrısal kaynaktan aldığını kabul edebilir. Ancak tarihsel göstergeler insan aklına açıkça hitap eden işaretlerdir. Birinci Vatikan Konsili’nin belirttiğine göre, "Kilise kutsallığı, Katolik (evrensel) birliği, kırılma nedir bilmeyen cesareti nedeniyle kendisinin Tanrısal misyonunun reddolunamaz bir kanıtı, büyük ve sürekli inandırıcılık nedenidir" (DS 3013). I. Kilise tektir "Kilise’nin tekliğinin kutsal gizi"(UR 2) 813 Kilise kendi kaynağından dolayı tektir: "Bu gizin kaynağı ve yüce örneği bir tek Tanrı Baba’nın ve Oğul’un, Kutsal Ruh’taki birliğinde bulunan kişilerin üçlüğündedir". (UR 2) Kilise kurucusu nedeniyle tektir. Çünkü "kişi olarak cisimlenen Oğul bütün insanları Haçı sayesinde Tanrı’yla barıştırdı ve herkesi bir tek halkta ve bir tek Bedende topladı" (GS 78, 3). Kilise ruhu sayesinde tektir: "İnanlılarda oturan ve bütün Kilise’yi dolduran ve idare eden Kutsal Ruh inanlıların hepsini birbirine sıkı sıkıya bağlayarak, onlar arasındaki bu eşsiz birliği Kilise Birliğinin temeli olan Mesih’te gerçekleştirir." (UR 2) Demek ki Kilise’nin tek olması özünde vardır. Ne şaşırtıcı giz! Evrenin bir tek Babası vardır, evrenin bir tek Logos’u ve her yerde aynı olan bir tek Kutsal Ruh’u vardır; anne olan bir tek bakiresi vardır, ona da "Kilise" demeyi uygun buluyorum.(A. İskenderiyeli Clemens, paed.1 , 6) 814 Başından beri, tek olan bu Kilise bununla birlikte gerek Tanrı’nın armağanlarının çeşitliliğinden gerek onları alan kişilerin çokluğundan ileri gelen büyük bir farklılık göstermiştir. Çeşitli halklar ve kültürler Tanrı Halkının birliğinde birleşmiştir. Kilise’nin üyeleri arasında armağanlar, sorumluluklar, koşullar ve yaşam biçimleri bakımından farklılıklar vardır; "Kilise’nin bağrında kendi geleneklerini koruyan özel Kiliseler vardır" (LG 13). Bu farklılıkların zenginliği Kilise’nin birliğine ters düşmez. Bununla birlikte, günah ve günahın ağır sonuçları sürekli olarak bu birliği tehdit etmektedir. Havari insanları uyarmaya çalışıyor: "Ruh’un birliğini esenlik bağıyla korumaya gayret edin" (Ef 4, 3). 815 Bu birlik bağları nelerdir? "Bunların hepsinin üzerinde yetkin birliğin bağı sevgidir" (Kol 3, 14). Gurbetteki Kilise’ nin birliği inan birliğinin gözle görülür bağlarıyla güvence altına alınmıştır: - Havarilerden miras alınmış tek inancı açıkça beyan etme; - Tanrısal kültü, özellikle de Kilise sırlarını ortak olarak kutlama; - Ruhbanlık sırrı ile havarilerin mirasının devam etmesi ve Tanrı ailesinin kardeşçe uyum içinde olması. (Bkz. UR 2, LG 14, CIC, can 205) 816 "Mesih’in biricik Kilisesi, ( ... ) Kurtarıcımız dirildikten sonra başına geçsin diye Petrus’a ve onu geliştirsin ve yönetsinler diye öteki havarilere emanet ettiği Kilise’dir ( ... ). Bu Kilise dünyada oluşmuş ve organize olmuş bir topluluk olarak Petrus’un halefi ve onunla birlik içinde olan episkoposlar tarafından yönetilen Katolik Kilisesi’nde (subsistit in) gerçekleşmiştir" (LG 8): İkinci Vatikan Konsili’nin ökümenizm hakkındaki Kararnamesi açıktır: "Nitekim esenliğin bütün çareleri sadece ‘esenliğin genel çaresi’ olan Mesih’in Katolik Kilisesi aracılığıyla elde edilebilir. Rab, inancımıza göre, yeryüzünde şimdiden bir bakıma Tanrı’nın Halkından sayılanlar tam olarak Mesih’in Bedenine katılarak tek bir Beden oluştursunlar diye Yeni Antlaşma’nın bütün zenginliklerini sadece Petrus’un lideri olduğu Episkoposlar Kurulu’ na emanet etti."(UR 3) Birlik yaraları 817 Gerçekten, "Tanrı’nın bu tek ve biricik Kilisesinde baştan beri havarinin sert bir şekilde eleştirdiği kınanacak bazı bölünmeler meydana geldi; daha sonraki yüzyıllar boyunca daha ciddi anlaşmazlıklar oldu ve suç kimi zaman bir tarafta kimi zamanda öteki taraftaki kişilerde olmak üzere Katolik Kilisesi’nden ayrılan kalabalık topluluklar oldu" (UR 3). Mesih’in Bedeninin birliğini zedeleyen bu kopmalar (mezhep sapkınlığını, Hıristiyanlıktan dönmeleri, dinin aslından ayrılmaları bunlar arasında sayabiliriz) (Bkz. CIC, can. 751) insanların günahları yüzünden olur: Nerede günah varsa orada uzlaşmazlık da vardır, dinin aslından ayrılmalar da vardır, mezhep sapkınlıkları da vardır, anlaşmazlıklar da vardır; ama erdemin bulunduğu yerde inanlıların tek bir ruh ve tek bir vücut olmalarını sağlayan birlik de vardır. (Origenes, hom. İn Ezech. 9, 1) 818 "Günümüzde böylesi kopmalardan oluşmuş cemaatlerde doğan ve Mesih’e inanan kişiler bölücülükle suçlanamazlar, Katolik Kilisesi de onları sevgi ve kardeşçe saygı ile kucaklar ( ... ). Vaftizde alınan imanla aklanan, Mesih’e katılan bu kişiler haklı olarak Hıristiyan adını taşırlar, Katolik Kilisesi’nin çocukları da onları haklı olarak Rab’de kardeş olarak kabul ederler." (UR 3) 819 Zaten, Katolik Kilisesi’nin gözle görülür sınırları dışında "birçok kutsallaştırma ve gerçek öğeler" (LG 8) vardır: "Tanrı’nın yazılı sözü, nur, iman, umut ve sevgi yaşamı, Kutsal Ruh’un başka içsel armağanları ve başka görünür öğeler." (UR 3, bkz. LG 15) Mesih’in Ruhu bu Kiliselerden ve kilise camaatlerinden, gücü Mesih’ in Katolik Kilisesi’ne emanet ettiği gerçek ve lütuf doluluğundan gelen esenlik çaresi olarak yararlanır. Bütün bu iyilikler Mesih’ten gelir ve Ona götürür (Bkz. UR 3) ve kendiliğinden "evrensel birliği" (LG 8) çağırır. Birliğe doğru 820 "Mesih ta baştan Kilisesine birliği verdi. Bunun yitmez bir biçimde Katolik Kilisesi’nde bulunduğuna inanıyor ve dünyanın sonuna kadar her gün artan bir şekilde gelişeceğini umut ediyoruz" (UR 4). Mesih Kilisesine her zaman birlik lütfunu verir, ancak Kilise de bu birliği korumak ve Mesih’in istediği birliği gerçekleştirmek ve güçlendirmek için daima çalışmalı ve dua etmelidir. İşte bunun içindir ki, İsa acı çekeceği saatte havarilerin birliği için dua etti ve Baba’ya dua etmeye hâlâ devam ediyor: " ... Hepsi bir olsunlar. Baba senin bende olduğun ve benim sende olduğum gibi onlarda bizde olsunlar. Dünya da beni senin gönderdiğine iman etsin" (Yu 17, 21). Bütün Hıristiyanların birlik olmasını arzulama Mesih’in bir lütfu ve Kutsal Ruh’un bir çağrısıdır.(Bkz. UR 1) 821 Bu çağrıya gerektiği gibi cevap vermek için gerekli olanlar şunlardır: - Kilise’nin kendi görevine daha bağlı kalması için sürekli yenilenmesi, Bu yenilenme birliğe götüren hareketin çaresidir;(Bkz. UR 6) - İncil’e göre daha temiz yaşam sürmek amacıyla yüreklerin değişmesi,(Bkz. UR 7) çünkü bölünmelerin nedeni üyelerin Mesih’in lütfuna sadık kalmamalarıdır; - Birlikte dua, çünkü yüreğin değişmesi, temiz yaşam ve Hıristiyanların birliği için yapılan özel ve ortak dualara ökümenizmin ruhu olarak bakılmalıdır ve buna haklı olarak "tinsel ökümenizm" (UR 8) de denilebilir; - Karşılıklı birbirini tanıma; (Bkz. UR 9) - İnanlıların özellikle papazların ökümenik eğitim ve öğretimi;(Bkz. UR 10) - Tanrıbilimciler arasında diyalog ve farklı Kilise ve cemaatlerdeki Hıristiyanların bir araya gelmesi;(Bkz. UR 4, 9, 11) - Değişik hizmet alanlarında Hıristiyanlar arasında işbirliği.(Bkz. UR 12) 822 Birliği gerçekleştirme kaygısı "inanlısıyla idarecisiyle bütün Kiliseyi ilgilendirir"(UR 5). Mesih’in tek ve biricik Kilisesinde bütün Hıristiyanların barışarak birleşmesiyle ilgili bu kutsal projenin insan kapasite ve gücünü aştığının bilincinde olmak gerekir. "Bunun içindir ki, bizler umudumuzu Mesih’in Kilisesi için yaptığı duaya, Baba’nın bizlere duyduğu sevgiye ve Kutsal Ruh’un gücüne bağlıyoruz."(UR 24) II. Kilise kutsaldır 823 "Kilise ( ... ) inanç ışığında hep kutsaldır. Nitekim Baba ve Kutsal Ruh’la birlikte ‘biricik Kutsal’ olarak ilan edilen Tanrı’nın Oğlu Mesih Kilise’yi eşi gibi sevmiş, onu kutsallaştırmak amacıyla onun uğruna kendini feda etmiş, onunla kendi Bedeni gibi birleşmiş ve ona Tanrı’nın Yüceliği için Kutsal Ruh’un lütfunu bahşetmiştir."(LG 39) Şu halde Kilise Tanrı’ nın kutsal Halkıdır,(LG 12) mensuplarına da "azizler"(Bkz. Hİ 9, 13,1 Kor 6, 1, 16, 1) denir. 824 Mesih’le birleşmiş Kilise, Onun sayesinde kutlulaşır; Kilise de Onun sayesinde ve Onda kutlulaştıran olur. "Kilise’ nin bütün işi insanların Mesih’te kutlulaşmasına ve Tanrı’ nın yücelmesine yöneliktir.(SC 10) Esenliğin bütün yolları (UR 3) Kilise’ ye teslim edilmiştir. Tanrı’nın lütfu sayesinde kutsallığı onda elde ederiz."(LG 48) 825 "Kilise yeryüzünde kusurlu olsa da, gerçek bir kutsallıkla bezenmiştir."(LG 48) Mensupları kutsal yetkinliğe sahip kılınmalıdır. "Durumları ve yaşam biçimleri ne olursa olsun Mesih’e inanan böylesi büyük ve böylesi bol esenlik yoluyla güçlendirilmiş herkes kendi yolunda yürümek üzere Tanrı tarafından Baba’nın yetkin kutsallığına erişmeye çağrılmıştır."(LG 11) 826 Sevgi kutsallığın can damarıdır. Herkes sevmeye çağrılmıştır: Sevgi kutlulaştırma yollarının hepsini yönetir, onlara ruh verir ve onları kendi akıbetlerine götürür.(LG 42) Kilise’nin değişik organlardan oluşmuş bedeni olsaydı, şuna kanaat getirdim ki, Kilise en gerekli ve en soylu organa da sahiptir. Kilise’nin bir yüreği var ve bu yürek SEVGİYLE YANIP TUTUŞUYOR. Kilise mensuplarını harekete geçirenin sadece SEVGİ olduğunu anladım, sevginin ateşi sönseydi havariler İncil’i vazedemezlerdi, dinşehitleri kanlarını dökmekten vazgeçerlerdi ( ... ) SEVGİNİN BÜTÜN GÖNÜL EĞİLİMLERİNİ İÇERDİĞİNİ, SEVGİNİN HER ŞEY OLDUĞUNU, BÜTÜN ZAMANLARI VE HER YERİ KUCAKLADIĞINI ( ... ) KISACASI EBEDİ OLDUĞUNU ANLADIM! (Azize Thérése de I’Enfant-Jésus, ms otob. B3v) 827 "Oysa sırf halkı günahlarından kurtarmak için gelen ‘kutsal, masum, lekesiz’ Mesih, günah işlemedi, bağrında günahları barındıran Kilise ise hem kutsal hem de arınmaya muhtaçtır, gücünü sürekli olarak tövbe etme ve yenilenmenin ardından gitmeye harcamaktadır."(LG 8, bkz. UR 3) Kilise’nin bütün üyeleri, yöneticiler dahil, kendilerini günahkâr saymalıdırlar.(Bkz. 1 Yu 1, 8-10) Dünyanın sonuna kadar herkeste İncil’in iyi tohumuna günahın deliceleri karışmış olarak kalacaktır.(Bkz. Mt 13, 24-30) Şu halde Kilise Mesih’in esenliğiyle etkilenmiş kutlulaşma yolundaki günahkârları bir araya getirmektedir: Kilise bağrında günahkârları barındırmasına rağmen kutsaldır, zira kendisinde nur yaşamından başka bir yaşam yoktur: Üyeleri onun yaşamını sürerek kutlulaşırlar; onun yaşamından uzaklaşarak kutsallığın ışımasını engelleyen günaha ve sapmalara düşerler. Bunun içindir ki Kilise acı çeker ve bu hatalar için tövbe eder. Kilise’nin, çocuklarını Mesih’in kanıyla ve Kutsal Ruh’un lütfuyla iyileştirme gücü vardır.(APF 19) 828 Bazı inanlılarını aziz ilan ederek, kısacası bu inanlıların erdemleri kahramanca uygulamış olduklarını ve Tanrı’nın lütfuna sadık kalarak yaşadıklarını törenle ilan ederek, Kilise kendinde bulunan kutsallık Ruhunun gücünü kabul etmiş olmakta ve inanlılara bu kişileri örnek ve aracı olarak göstererek umutlarını desteklemektedir.(Bkz. LG 40, 48-51) "Aziz ve azizeler Kilise tarihindeki en zor anlarda yenilenme kaynağı olmuşlardır."(CL 16, 3) Nitekim, "kutsallık Kilise’nin havarisel etkinliğinin ve misyoner atılımının gizli kaynağı ve yanılmaz ölçüsüdür"(CL 17, 3). 829 "Kilise Meryem Ana’nın kişiliğinde kendisini lekesiz ve pürüzsüz yapan yetkinliğe ulaşmıştır bile. Mesih inanlıları hâlâ kutsallık yolunda ilerlemek için günaha karşı zafer kazanmak çabası içindedirler: İşte bu nedenle gözlerini Meryem Ana’ya çevirirler"(LG 65): Kilise onun sayesinde şimdiden tamamen kutsaldır. III. Kilise Katoliktir "Katolik" sözcüğü ne anlama gelmektedir? 830 "Katolik" sözcüğü "toplam anlamında, bütünlük" anlamında "evrensel" demektir. Kilise çift anlamda Katoliktir: Birincisi; Kilise katoliktir, çünkü kendisinde Mesih mevcuttur. "Mesih İsa neredeyse Katolik Kilisesi oradadır."(A. Antakyalı Ignatius, smyrn. 8, 2) Onda Mesih’in tam Bedeni Başıyla birleşmiş olarak varlığını sürdürmektedir,(Bkz. Ef 1, 22-23) bu da Kilise’nin Ondan, Onun istediği esenlik yollarının hepsini aldığını gösterir (AG 6): Doğru ve tam inanç ifadesi, kusursuz Kilise sırlarına uygun yaşam ve havarilerden miras kalan ruhban sınıfı. Kilise bu temel anlamıyla Pentekost günü Katolik oldu, (Bkz. AG 4) İsa’nın tekrar geleceği güne kadar da öyle kalacaktır. 831 Kilise Katoliktir, çünkü insanların evrenselliğini sağlamak amacıyla Mesih tarafından görevlendirilmiştir:(Bkz. Mt 28, 19) Herkes Tanrı’nın Halkı olmaya çağrılmıştır. Bunun içindir ki, bu Halkın görevi tek ve biricik kalarak, Tanrı’nın başlangıçta insan doğasını birlik içinde yaratırken öngördüğü dağılmış çocuklarını bir araya toplamak olan isteği gerçekleşsin diye kendini bütün evrenin boyutlarına ve bütün çağlara yayılacak şekilde hazırlamaktır (...). Tanrı’nın Halkı üzerinde parlayan bu evrensellik niteliği Rab’bin bizzat kendisinin bir armağanıdır, bunun sayesinde Katolik Kilisesi, etkin ve sürekli biçimde, bütün insanlığı Mesih’in liderliğinde, Onun Ruhu’nun birliğinde içerdiği iyiliklerle birlikte toparlamaya çalışmaktadır.(LG 13) Her özel Kilise "Katolik"tir 832 "Mesih’in Kilisesi inanlıların her yerel yasal gruplaşmasında gerçekten mevcuttur, çobanlarına bağlı olarak onlar da Yeni Antlaşma’ya göre Kilise adını almaya hak kazanmışlardır ( ... ) O Kiliselerde inanlılar Mesih’in İncil’inin vazedilmesiyle bir araya gelirler, o Kiliselerde Rab İsa’nın son yemeği kutlanır ( ... ). Çoğu zaman çok küçük ve yoksul ya da dağılmış gözükseler de Kilise’nin bir, kutsal, Katolik ve havarisel olması nedeniyle Mesih bu cemaatlerde hazır bulunur."(LG 26) 833 "Özel Kilise" demekle havarilerden gelen emanete uygun bir şekilde seçilen episkoposla birlikte inançlarına ve Kilise sırlarına sadık bir cemaat olan episkoposluklar kastediliyor.(Bkz. CD 11, CIC, can, 368-369) Bu özel Kiliseler "evrensel Kilise’nin örneğine göre oluşmuşlardır; tek ve biricik Katolik Kilisesi onlarda ve onlardan başlayarak vardır".(LG 23) 834 Özel Kiliseler birbirleriyle olan bağlantıları nedeniyle tamamen Katoliktir: Roma Kilisesi "Sevgiyle başkanlık"(A. Antakyalı Ignatius, Rom 1, 1) eder. "Şahane başlangıcı nedeniyle doğal olarak bütün Kiliseler kısacası bütün dünyadaki inanlılar bu Kiliseyle uyum içinde olmalıdır."(A. Ireneus, haer. 3, 3, 2: I Vatikan Konsili’nce yeniden ele alınmış: DS 3057) Nitekim, "cisimlenmiş Kelâm’ın bize inmesiyle her yerdeki bütün Hıristiyan Kiliseleri Roma’daki- büyük Kiliseyi tek temel ve baz aldılar ve alıyorlar, çünkü Kurtarıcı’nın verdiği söze göre cehennem kapıları ona karşı hiçbir zaman üstünlük sağlayamayacak."(İman Şahidi A. Maximus, opusc) 835 "Evrensel Kilise özel Kiliselerin basit bir toplamı ya da federasyonu olarak anlaşılmamalıdır. Dünyanın her bölgesinde çeşitli ifade biçim ve görünümlerine bürünerek kültürel, sosyal ve insani vb. çeşitli alanlarda kök salan, eğilimi ve misyonu ile evrensel olan Kilise bundan daha fazla bir şeydir."(EN 62) "Yerel Kiliselere özgü ortak tinsel ve Tanrıbilimsel zenginliklerin, litürjik ritler, kilise disiplinlerinin zengin çeşitliliğinin birliğe doğru yönelmesi bölünmez Kilisenin Katolikliğini daha açık bir şekilde gösteriyor."(LG 23) Kim Katolik Kilisesi’ne mensuptur? 836 "Tanrı Halkının ( ... ) Katolik birliğine bütün insanlar çağrılmıştır; bu birliğe değişik biçimler ya da düzenler altında bütün Katolikler ve Mesih’e inananlar, son olarak da istisnasız İlahi takdirin esenliğe çağırdığı bütün insanlar dahildir"(LG 13): 837 "Mesih’in Ruhuna sahip Kilise organizasyonunu ve onda kurulmuş esenlik yollarını tümüyle kabul eden kişiler ve bundan başka, inançla, Kilise sırlarıyla, Kilise idaresi ve camiayla oluşturulan bağlar sayesinde Kilise’nin gözle görülen bütününde ve papa ve episkoposları aracılığıyla Kiliseyi yöneten Mesih’le birleşmiş şekilde Kilise denilen topluluğun tam bir üyesi olurlar. Bununla birlikte Kilise’ye katılma, sevgide sebat etmeyen, Kilise’nin bağrında ‘yüreğiyle’ değil de ‘bedenen’ bulunan kişinin esenliğini garanti etmez."(LG 14) 838 "Kilise kendini, Hıristiyan adlarıyla onurlandırılarak vaftiz olmuş, ama inancını tam olarak ifade etmeyen ya da halef Petrus’la birliği korumayan kişilerle birçok nedenden dolayı bağlı bilir."(LG 15)"Mesih’e inanan ve geçerli bir biçimde vaftiz olanlar, kusurlu bir şekilde de olsa Katolik Kilisesi ile birlik içinde bulunurlar."(UR 3) Ortodoks Kiliseleri ile bu birlik öylesine köklüdür ki, "birliğin tam olması için hep birlikte Rab’ bin Efkaristiyasını kutlamaya az kalmıştır"(VI. Paul, 14 Aralık 1975’teki söylevi, bkz. UR 13-18). Kilise ve Hıristiyan olmayanlar 839 "Henüz İncil’i kabul etmemiş olanlar, onlar da çeşitli biçimlerde Tanrı’nın halkı içinde yer alırlar":(LG 16) Kilise’nin Yahudi Halkıyla olan ilişkisi. Yeni Antlaşma’daki Tanrı’nın Halkı kendi öz gizini dikkatle inceleyerek "Tanrı’nın ilk konuştuğu"(Bkz. NA 4) Yahudi Halkıyla (MR 7, Kutsal Cuma 13: Evrensel dua VI) olan bağını keşfeder. Öteki Hıristiyan olmayan dinlerden ayrı olarak Yahudi inancı Eski Antlaşma’da Tanrı’nın vahyine yanıttır. "Oğulluk, yücelik, antlaşmalar, buyurulan Kutsal Yasa, kült, vaatler ve atalar Yahudi Halkınındır, Mesih de bedence onlardan gelmiştir" (Rom 9, 4-5). "Çünkü Tanrı’nın armağanları ve çağrısı geri alınamaz" (Rom 11, 29). 840 Zaten, geleceği göz önüne alacak olursak, Eski Antlaşma’daki Tanrı Halkı ile Tanrı’nın yeni Halkı benzer amaçlara yöneliktirler: Mesih’in gelişini -ya da yeniden gelişini- bekleyiş. Ama bekleyiş bir yandan Tanrı’nın Oğlu ve Rab olarak bilinen ölmüş ve dirilmiş Mesih’in yeniden dönüşü, öte yandan dünyanın sonunda belirtileri örtülü kalan bekleyiş, bilgisizliğin eşlik ettiği ya da Mesih İsa’yı tanımazlıktan gelmenin bekleyiş dramı. 841 Kilise’nin Müslümanlarla ilişkileri. "Esenlik tasarısı Yaradanı kabul edenleri, öncelikle İbrahim’in inancını ifade eden, bizim gibi tek, bağışlayıcı, son günde insanları yargılayacak Tanrı’ya tapan Müslümanları da aynı şekilde kapsar."(LG 16,bkz. Na 3) 842 Kilise’yi Hıristiyan olmayan dinlerle birleştiren her şeyden önce insan soyunun ortak bir başlangıcı ve sonu olmasıdır. Nitekim, bütün halklar bir tek topluluk oluşturur; bir tek insan soyu vardır, çünkü Tanrı insan ırkının yeryüzünde oturmasını istedi; insanların bir tek sonları vardır, o da Tanrı’dır. Tanrı’nın iyiliğinin ve esenlik tasarılarının kanıtları olan Tanrı’nın korumacılığı, seçilmişler kutsal kentte bir araya gelene dek, herkese yayılmıştır. (Na 1) 843 Kilise öteki dinlerin bilinmeyen ama yaşamı, nefesi ve her şeyi vermesinden beri herkese yakın olan ve herkesin kurtulmasını isteyen Tanrı’nın "hâlâ örtülü ve imgeli" arayışı içinde olduklarını kabul etmektedir. Böylelikle, Kilise dinlerde bulunabilecek iyi ve gerçek her şeyi "bir İncil hazırlığı ve sonunda yaşama sahip olsun diye her insanı aydınlatan Kişi’nin bir ihsanı olarak görmektedir"(LG 16, bkz. Na 2, EN 53). 844 Ancak insanlar dinsel tutumlarında Kendilerindeki Tanrı imgesini bozan hatalar ve sınırlar gösterirler: Çoğu zaman, şeytan tarafından aldatılmış olarak akıl yürütürken yollarını şaşırırlar, Tanrı’nın gerçeğini yalanla değiştirirler, yaratığı Yaradan’a tercih ederek ona hizmet ederler ya da bu dünyada Tanrı’sız yaşar ve Tanrı’sız ölürler, böylece korkunç umutsuzluk tehlikesiyle karşı karşıya kalırlar.(LG 16) 845 Günahın yoldan çıkardığı ve dağıttığı bütün çocuklarını yeniden bir araya getirmek amacıyla Baba bütün insanlığı Oğlunun Kilisesine çağırmak istedi. Kilise insanlığın kendi esenliğini ve birliğini yeniden bulduğu yerdir. Kilise "barışmış dünya"dır (A. Augustinus, serm. 96, 7, 9). Kilise "Kutsal Ruh’un nefesiyle Rab’bin Haç yelkeniyle bu dünyada seyreden" (A. Amrosius, virg. 18, 118) yelkenli gemisidir, Kilise Babalarının benzetmelerine göre Kilise tufandan kurtaran Nuh’un Gemisi’dir (Bkz. 1 Pet 3, 20-21). "Kilise’nin dışında esenlik yoktur" 846 Kilise Babalarınca sık sık tekrarlanan bu savı nasıl anlamalı? Olumlu bir biçimde dile getirildiğinde bunun anlamı her esenliğin Baş-Mesih’ten onun Bedeni Kilise aracılığıyla geldiğidir: Konsil Kutsal Kitaba ve Geleneğe dayanarak yeryüzünde ilerlemekte olan bu Kilise’nin esenlik için gerekli olduğunu belirtmektedir. Nitekim, sadece Mesih esenliğin yolu ve aracısıdır: Oysa, Mesih Kilise olan Bedeninde mevcut olmaktadır; imanın ve Vaftizin gerekliliğini bize öğreterek, aynı zamanda bize doğruladığı insanların Vaftiz kapısından girmeleri bu Kilise’nin gerekliliğidir. İşte bu nedenledir ki, gerek Kilise’nin Mesih İsa aracılığıyla Tanrı tarafından gereklilik sonucu kurulduğunu bilen (LG 14) ve Katolik Kilisesi’ne girmeyi reddeden, gerek bunda direten kişiler kurtulamazlar. 847 Bu doğrulama, kendi hataları olmadan Mesih’i ve Kilisesini tanımayanları ilgilendirmemektedir: Nitekim, kendi hataları olmadan, Mesih’in İncil’inden ve onun Kilisesinden haberi olmayan ama Tanrı’yı dürüst bir yürekle arayan ve lütfun etkisiyle Tanrı’nın iradesini kendi vicdanlarının sesine uyarak yerine getirmeye çalışan kişiler ebedi esenliğe erişebilirler.(LG 16, bkz. DS 3866-3872) 848 "Her ne kadar Tanrı kendi hataları olmadan İncil’den haberleri olmayan insanları sadece kendisi tarafından bilinen yollarla imana getirebilirse de, ‘iman olmadan Tanrı’yı hoşnut etmek imkânsızdır’ (İbr 11, 6), Kilise’nin bütün insanlara İncil’i bildirme yükümlülüğü ve aynı zamanda hakkı vardır."(AG 7) Misyon - Kilise’nin Katolikliğinin bir gereği 849 Misyoner vekâleti. "Tanrı tarafından uluslara esenliğin evrensel kutsallaştırıcısı olarak gönderilen Kilise, kendi Katolikliğinin asıl zorunlulukları nedeniyle ve kurucusunun buyruğuna boyun eğerek bütün gücüyle İncil’i bütün insanlara bildirmeye yönelmiştir"(AG 1): "Bu nedenle gidin, bütün ulusları öğrencilerim olarak yetiştirin. Onları Baba, Oğul ve Kutsal Ruh’un adıyla vaftiz edin. Size buyurduğum her şeye uymayı onlara öğretin. İşte ben, dünyanın sonuna dek her an sizinleyim" (Mt 28, 19-20). 850 Misyonun özü ve amacı. Rab’bin misyoner vekâleti Çok Kutsal Üçlü-Birlik’in ebedi sevgisinden kaynaklanmaktadır: "Kilise, doğası gereği, yeryüzündeki yolculuğu boyunca, misyonerdir, çünkü kaynağını Tanrı Baba’nın tasarısı gereğince, Oğul’un misyonundan ve Kutsal Ruh’un misyonundan alır."(AG 2) Misyonun son amacı da Baba ile Oğul arasında sevgi Ruhunda mevcut bulunan birliğe insanların katılmasını sağlamaktır.(Bkz. II Jean Paul, RM 23) 851 Misyonun nedeni. Kilise misyonerlik atılımı için gücü ve zorunluluğu her zaman Tanrı’nın bütün insanlara olan sevgisinden almıştır. "Çünkü Mesih’in sevgisi bizi (buna) zorlar..."(Bkz. AA 6, RM 11) (2 Kor 5, 14). Nitekim "Tanrı tüm insanların kurtulmasını ve gerçeğin bilincine erişmesini ister" (1 Tim 2, 4). Tanrı herkesin gerçeğin bilincine vararak esenliğe kavuşmasını ister. Esenlik gerçektedir. Gerçek Ruhunun teşvikine riayet edenler şimdiden esenlik yolundadırlar; ama bu gerçeğin emanet edildiği Kilise, bu gerçeği onlara götürmek için onların isteklerini karşılamaya gitmelidir. Kilise esenliğin evrensel tasarısına inandığı için misyonerdir. 852 Misyonun yolları. "Kutsal Ruh bütün Kilise misyonlarında en önemli rolü oynayandır."(RM 21) Kilise’ye misyon yollarında götüren Odur. "Kilise tarih boyunca yoksullara İyi Haberi bildirmek üzere gönderilen Mesih’in misyonunu geliştirip devam ettirmiştir; Kilise şu halde Mesih’in yolunda Mesih’in Ruhu’nun itmesiyle yürümelidir, kısacası ölünceye kadar yoksulluk içinde, itaat, hizmet ve kendini feda ederek izlediği ve dirilişiyle yengi ile çıktığı yolda."(AG) "Dinşehitlerinin kanı Hıristiyanlar için işte böyle tohum olmaktadır."(Tertülyanus, apol. 50) 853 Ancak Kilise, yolculuğu sırasında "açınladığı mesaj ile bu İncil’in emanet edildiği kişilerin insani acizliği arasındaki mesafeyi de tecrübe eder"(GS 43, 6). Tanrı’nın Halkı ancak "Tövbe ve yenilenme"(LG 8, bkz. 15) yolunda ilerleyerek ve "Haçın dar kapısından geçerek"(AG 1) Mesih’in egemenliğini yayabilir.(Bkz. RM 12-20)Nitekim, "Mesih, insanları yoksulluk ve zulüm içinde kurtardıysa, Kilise de insanlara esenlik meyvelerini iletmek için bu aynı yola girmeye çağrılmıştır"(LG 8) 854 "Kendi misyonu vasıtasıyla Kilise bütün insanlıkla birlikte yol alır ve dünyanın dünyevi kaderini paylaşır; Kilise, Mesih’te yenilenmeye ve Tanrı’nın ailesine dönüştürülmeye çağrılan insan topluluğunun ruhu, mayası gibidir."(GS 40, 2) Misyonerlik çabası sabır ister. Bu çaba İncil’i halklara ve henüz Mesih’e inanmayan gruplara bildirmekle başlar.(Bkz. RM 42-47) Bunu "dünyada Tanrı’nın varlığının işaretleri olan Hıristiyan cematlerinin"(AG 15) ve yerel Kiliselerin(Bkz. RM 4849) kurulması izler; İncil’i halkların kültürlerinde canlandırma için bir inkültürasyon süreci başlatır;(Bkz. RM 52-54) başarısızlıkları da tanımakta gecikmeyecektir. "Halkları, grupları, kişileri ilgilendiren konularda, Kilise onlara ancak aşamalı olarak ulaşmakta ve nüfuz etmekte ve onları tam katolikliğe almaktadır."(AG 6) 855 Kilise’nin misyonu Hıristiyanlar arası birliğe doğru çabayı davet etmektedir.(Bkz. RM 50) Nitekim "Hıristiyanlar arası bölünmeler kendisine Vaftizle dahil olan ve kendi özlerinde bulunan ama tam birlikten ayrılmış bulunan oğullarında Kilise’nin Katolikliği tam olarak gerçekleştirmesini engeller. Üstelik Kilise’nin kendisi için, kendi yaşamının gerçeğinde tam Katolikliği bütün görünümleriyle ifade etmek daha zorlaşır"(UR 4). 856 Misyonerlik görevi henüz İncil’i kabul etmeyenlerle saygılı bir diyalog gerektirir.(Bkz. RM 55) İnanlılar "Tanrı’nın gizli varlığıyla uluslarda gerçek ve lütuf olan her şeyi daha iyi tanımayı öğrenerek bu diyalogdan"(AG 9) kendileri için yarar çıkarabilirler. Bilmeyenlere İyi Haberi bildirirlerse bunu, Tanrı’nın insanlar ve halklar arasına yaydığı gerçeği ve iyiliği yükseltmek, tamamlamak ve sağlamlaştırmak ve onları "Tanrı’nın yücelmesi, şeytanın mahcup olması ve insanın mutluluğu için"(AG 9) yanlıştan ve kötülükten arındırmak için yaparlar. IV. Kilise havariseldir 857 Kilise havariseldir, çünkü havarilerin üzerine kurulmuştur, hem de üç anlamda: - Kilise Mesih’in kendisi tarafından seçilen ve misyon için gönderilen(Bkz. Mt 28, 16-20, Hİ 1, 8, 1 Kor 9, 1, 15, 7-8,Gal 1, 1, vb) "havarilerin temeli üzerine kurulmuş ve öyle kalmıştır" (Ef 2, 20; Hİ 21, 14); - Kilise kendisinde oturan Ruh sayesinde havarilerden duyduğu sağlıklı sözleri, iyi mirası, öğretiyi (Bkz. Hİ 2, 42) korur ve iletir;(Bkz. 2 Tim 1, 13-14) - Kilise Mesih’in yeniden gelişine kadar yöneticilik sorumluluğunu üzerlerine alan havarilerin takipçileri aracılığıyla havariler tarafından eğitilmeye, kutlulaşmaya ve yönetilmeye devam eder: "Kilise’nin yüce Çobanı olan Petrus’un halefiyle birlik içinde olarak papazların hazır bulunmasıyla toplanan Episkoposlar Kurulu" (AG 5): Ebedi baba, sürünü terk etmezsin, ama onu çok mutlu havarilerinle sürekli korumacılığın altında tutarsın. Onu bugün Oğlunun eserini devam ettiren aynı çobanlarla yönetirsin.(MR, havarilerin önsözü) Havarilerin misyonu 858 İsa, Baba’nın Elçisidir. Göreve başladığı andan itibaren, "istediği kişileri yanına çağırdı ve bunlardan on iki kişiyi yanında bulundurmak, Tanrı sözünü duyurmaya göndermek üzere seçti" (Mk 3, 13-14). O gün bugündür, havariler onun "elçileri" (Yunanca apostoloi sözcüğünün anlamı) olacaklardır. Onlarda kendi misyonu devam etmektedir: "Baba beni gönderdiği gibi ben de sizi gönderiyorum" (Yu 20, 21). Onların görevi Onun özel misyonunu devam ettirmektir: Onikilere "Sizi kabul eden, beni kabul etmiş olur"(Bkz. Lk 10, 16) (Mt 10, 40) diyor. 859 İsa onları Babasından aldığı misyonda birleştiriyor: "Oğul kendiliğinden bir şey yapamaz" (Yu 5, 19- 30), ama her şeyi kendisini gönderen Baba’dan alır, İsa’nın gönderdikleri de misyon vekâletini ve onu gerçekleştirecek gücü aldıkları O olmadan kendiliklerinden bir şey yapamazlar.(Bkz. Yu 15, 5) Şu halde Mesih’in havarileri Tanrı tarafından "yeni antlaşmanın din adamları" (2 Kor 3, 6), "Tanrı’nın görevlileri" (2 Kor 6, 4), "Mesih adına elçilik yapanlar" (2 Kor 5, 20), "Mesih’in hizmetkârları ve Tanrı’nın gizlerinin kâhyaları" (1 Kor 4, 1) olarak çağrıldıklarını bilirler. 860 Havarilerin yükümlülükleri arasında devredilemez bir görev vardır: Kilise’nin temelleri ve Rab’bin Dirilişi’nin seçilmiş tanıkları olmak. Devredilebilir yükümlülükleri arasında bir görevleri daha vardır. Mesih İsa onlara dünyanın sonuna kadar onlarla birlikte kalacağına söz verdi.(Bkz. Mt 28, 20) İsa tarafından havarilere emanet edilen Tanrısal misyon "çağların sonuna kadar sürecektir, iletmek zorunda oldukları İncil, bütün zaman süreci içinde Kilise yaşamının ilkesi olarak kalacaktır. Bunun içindir ki havariler halefler yetiştirmeye özen gösterdiler"(LG 20). Episkoposlar havarilerin halefleri 861 "Kendilerine emanet edilmiş olan misyonun kendilerinden sonra da devam etmesi için, havariler birlikte çalıştıkları kişilere doğrudan doğruya kendileri tarafından başlatılan görevi bitirmelerini ve Kutsal Ruh’un onları atadığı Tanrı’nın Kilisesini gütme görevi nedeniyle sürüye göz kulak olmalarını salık vererek vekâlet verdiler. Bu tür insanlar atadılar ve ölümlerinden sonra kendi görevlerini alabilecek güvenilir başka insanları hazırladılar."(LG 20, bkz. Romalı Clemens, cor. 42, 44) 862 "İsa tarafından şahsen ilk havari Petrus’a emanet edilmiş, onun haleflerine iletilecek şekilde hazırlanmış yükümlülük sürekli bir yükümlülüktür, Kilise’nin çobanları olmalarını isteyen yükümlülük de süreklidir, episkoposların ruhbanlık yükümlülüğü bunun hiyerarşik olma özelliğini garanti altına almalıdır." Bunun içindir ki Kilise öğretisine göre, "Episkoposlar Tanrısal kurum olarak havarilerin yerini almışlardır, Kilise’nin çobanları olarak da, onları dinleyen, Mesih’i dinlemiş olur, onları reddeden, Mesih’i ve Mesih’in gönderdiği kişiyi reddetmiş olur"(LG 20). Havarilik 863 Bütün Kilise havarilere dayanır, Petrus’un ve havarilerin halefleri aracılığıyla, Kilise başlangıçtaki iman ve yaşam biçimine sadık kalarak ne idiyse bugün de odur. Bütün Kilise, bütün dünyaya elçi olarak gönderildiği için havariseldir; Kilise’nin bütün üyeleri değişik biçimlerde olsa da, bu görevi paylaşırlar. "Hıristiyanın görevi görevin doğası gereği havariliktir." Mistik Bedenin "yeryüzünde Mesih’in krallığını yaymaya çalışan"(AA 2) her türlü faaliyetine "havarilik" denir. 864 Baba tarafından gönderilen Mesih, Kilise havariliğinin kaynağını ve kökenini oluşturur. Havariliğin verimli olması kuşkusuz ruhban sınıfı ile bu sınıf dışındaki Hıristiyanların Mesih’le olan hayati dayanışmalarına bağlıdır.(Bkz. Yu 15, 5, AA 4) Mesleklere, çağın gereksinimlerine, Kutsal Ruh’un değişik armağanlarına göre havarilik çeşitli biçimler alır. Ama her şeyden önce, Efkaristiya’dan kaynağını alan sevgi "her türlü havariliğin ruhu gibidir"(AA 3). 865 Kendi derin ve yüce kimliğinde Kilise bir, kutsal, Katolik ve havariseldir, çünkü şimdiden onda var olan Mesih’in kişiliğinde ortaya çıkan ve kendisini yeniden göstereceği güne kadar Ona katılanların yüreklerinde gizemli bir şekilde gelişen "göklerin Egemenliği", "Tanrı’nın Krallığı"(Bkz. Ap 19, 6) dünyanın sonunda onda gerçekleşecektir. O zaman Onun tarafından kurtarılan, "Tanrı’nın huzurunda Sevgi içinde Onda kutsal ve lekesiz kılınan"(Bkz. Ef 1, 4)bütün insanlar Tanrı’nın biricik Halkı, "Kuzu’ nun Eşi" (Ap 21, 9) "gökten, Tanrı’nın yanından inen ve Onun görkemiyle parıldayan Kutsal Kent"te (Ap 21, 10-11) olduğu gibi bir araya geleceklerdir; ve "Kenti çevreleyen surların on iki temelinin üzerinde Kuzu’nun on iki elçisinin adları yazılıdır" (Ap 21, 14). ÖZET 866 Kilise birdir: Kilise’nin tek bir Rab’bi, tek bir imanı vardır, tek bir Vaftizden doğar, sonunda her türlü bölünmelerin aşılacağına olan tek umutla(Bkz. 4, 3-5) tek bir Ruh tarafından canlandırılan tek bir Beden’dir. 867 Kilise kutsaldır: Çok kutsal Tanrı onu var edendir; Eşi Mesih onu kutlulaştırmak için kendini feda etti; kutsallık Ruhu onu canlandırmaktadır. İçinde günahkârları barındırdığı halde "o günahkârlardan oluşan günahsızdır". Kutsallığı azizlerinde belli olmaktadır; Meryem Ana ise şimdiden azizelerin azizesidir. 868 Kilise Katoliktir: İmanın bütünlüğünü bildirir; esenlik yolunun bütününü kendinde taşır ve verir; tüm halklara gönderilmiştir; tüm insanlara hitap eder; tüm zamanları kucaklar; "kendi doğası gereği misyonerdir"(AG 2). 869 Kilise havariseldir: Kalıcı temeller üzerine kurulmuştur: "Kuzu’nun on iki havarisi" (Ap 21, 14); yıkılamaz;(Bkz. Mt. 16, 18) kesinlikle gerçek içindedir: Mesih onu Petrus ve öteki havarilerin halefleri olan Papa ve episkoposlar kurulunda hazır bulunarak idare eder. 870 "İnanç İlkeleri Formülü’nde bir, kutsal, katolik ve havarisel olduğunu beyan ettiğimiz Mesih’in biricik Kilisesi, ( ... ) her ne kadar sayısız kutlulaşma öğesi kendi yapılarının dışında var olsa da Petrus’un halefi ve ona bağlı episkoposlar tarafından idare edilen Katolik Kilisesi’nde yaşamaktadır."(LG 8) IV. PARAGRAF Mesih inanlıları - Hiyerarşi, laikler, adanmış yaşam 871 "Mesih inanlıları Vaftizle Mesih’e katılmalarından dolayı Tanrı’nın Halkını oluştururlar, bu nedenle Mesih’in krallık, peygamberlik ve rahiplik görevlerine kendi tarzlarıyla katılarak, Tanrı’nın Kilise’ye emanet Kilise’nin dünyada gerçekleşmesi misyonunu yerine getirmek için kendi özel durumuna göre katkıda bulunmaya çağrılmıştır."(CIC, can. 204, 1, bkz. LG 31) 872 "Bütün Mesih inanlıları arasında, Mesih’te yeniden doğmalarından dolayı herkesin kendi özel durumu ve görevine göre Mesih’in Bedenini oluşturmak için işbirliği konusunda onur ve faaliyet bakımından gerçek bir eşitlik vardır."(CIC, can. 208, bkz. LG 32) 873 Rab’bin Bedeninin üyeleri arasına koyduğu farklılık bile Bedenin birliği ve misyonu lehine çalışır. Çünkü "Kilise’de çeşitli görevler bulunmasına karşın misyon birliği vardır. Mesih havarilerine ve onların haleflerine kendi adına ve kendi gücü aracılığıyla öğretme, kutlulaştırma ve idare etme yükümlülüğünü emanet etti. Ancak Mesih’in krallık, peygamberlik ve rahiplik yükümlülüğüne katılmaları sağlanan ruhban sınıfı dışındaki insanlar, Kilise ve dünyada Tanrı Halkının bütünün misyonunda kendi paylarına düşeni üzerlerine alırlar"(AA 2). Sonuçta "her iki grupta da (kurumsal hiyerarşi içinde yer alanlar ve ruhban sınıfı dışındakilerde) İncil öğütlerine uyarak kendilerini Tanrı’ya adayan ve Kilise’nin kurtarıcı misyonuna kendi özel durumlarıyla yardımcı olan inanlılar mevcuttur"(CIC, can. 207, 2). I. Kilise’nin hiyerarşik yapısı Papazlığa ne gerek var? 874 Kilise’deki papazlığın kaynağı Mesih’in bizzat kendisidir. Papazlığı kurdu, papazlığa yetki ve misyon, yönelim ve erek verdi: Rab Mesih, Tanrı Halkına çobanlar ve onun gelişimini sağlamak amacıyla Kilisesinde bütün bedenin yararına yönelik çeşitli vaizlikler kurdu. Nitekim, kutsal güce sahip görevliler, Tanrı’nın Halkından olan herkesin esenliğe erişebilmesi için kardeşlerinin hizmetindedir.(LG 18) 875 "İnsanlar işitmeden nasıl inanacaklar? Tanrı sözünü yayan olmazsa, nasıl işitecekler? Gönderilmezlerse, nasıl vaaz verecekler"? (Rom 10, 14-15). Hiç kimse, hiçbir birey ya da hiçbir cemaat, kendiliğinden İncil’i bildiremez. "İman, haberi işitmekle oluşur" (Rom 10, 17). Hiç kimse kendi kendisine İncil’i bildirme görevini ve vekâletini veremez. Rab’bin gönderdiği kişi kendi otoritesiyle değil de Mesih’in otoritesiyle konuşur ve cemaatin bir üyesi olarak değil, cemaatte Mesih adına konuşarak hareket eder. Hiç kimse lütfu kendi kendisine alamaz, lütfun verilmesi ve sunulması gerekir. Bu da Mesih tarafından yetkilendirilen ve ehliyet sahibi kılınan görevlileri gerektirir. Onlar Baş olan Mesih’in adına (in persona Christi Capitis) hareket etme yeteneği ("kutsal güç") ve misyonunu alırlar. Mesih tarafından görevlendirilerek gönderilen din adamlarının kendi yetenekleriyle yapamayacakları ve veremeyecekleri bu ihsan, Kilise geleneğinin "Kilise sırrı" dediği şeydir. Kilise’de görevli olabilmek özel bir Kilise sırrı ile mümkündür. 876 Doğası gereği Kilise görevlisi hizmet özelliğiyle sıkı sıkıya bağlıdır. Nitekim, misyonu ve yetkeyi veren Mesih’e tamamen bağımlı olan, bizim için isteyerek "köle durumunu" (Fil 2, 7) kabullenen Mesih’e benzeyen Kilise görevlileri gerçekten "Mesih’in köleleridir" (Rom 1, 1). Çünkü söyledikleri sözler ve verdikleri ihsan kendilerinin değil, başkalarına verilmek üzere kendilerine emanet edilen Mesih’in sözü ve ihsanıdır, onlar da isteyerek başkalarının köleleri olacaklardır.(Bkz. 1 Kor 9, 19) 877 Aynı şekilde, Kilise din adamları arasında tam bir birlik olması özelliği kurumun kutsallaştırıcı doğasından kaynaklanır. Nitekim, Rab İsa göreve başladığı ilk andan itibaren "Yeni İsrail’in tohumlarını attı ve aynı zamanda kutsal hiyerarşik Kilisesinin ya da kutsal Kilise sisteminin temeli olarak Onikileri seçti"(AG 5). Birlikte seçildikleri gibi birlikte gönderildiler, onların kardeş birliği bütün inanlıların kardeş birliğinin hizmetinde olacaktır; Tanrısal kişilerin birliğinin bir tanıklığı ve bir yansıması gibi olacaktır.(Bkz. Yu 17, 21-23) Bunun için, her episkopos görevini episkoposlar kurulu içinde, Petrus’un halefi ve episkoposlar kurulunun önderi olan Roma episkoposu ile birlik içinde yerine getirir; papazlar da görevlerini episkoposlarının yönetimi altındaki episkoposluk bölgesinde yerine getirirler. 878 Son olarak, kişisel bir niteliğe sahip olması papazlığın kutsallaştırıcı doğasında vardır. Mesih’in gönderdiği görevliler birlikte hareket ettikleri gibi aynı zamanda kişisel olarak da hareket ederler. Herkes ortak misyonda şahsen tanık olmak ve misyonu veren Kişinin önünde şahsen sorumluluk taşımak üzere şahsen çağrılmıştır: "Sen, izle beni"(Bkz. Mt 4, 19. 21, Yu 1, 43) (Yu 21, 22). Kişisel yetkisini kullanarak kişilere: "Seni Baba’nın adına vaftiz ediyorum ... "; "Seni bağışlıyorum ... " diyebilir. 879 Şu halde Kilise’deki kutsallaştırıcı hizmet, Mesih adına yerine getirilen hem kişisel hem de episkoposlar kuruluna ait bir hizmettir. Bunun gerçekliği episkoposlar kurulu ile A. Petrus’un halefi olan kurulun başkanı arasındaki bağlarda, aynı zamanda episkoposun kendi bölgesine karşı sorumluluğu ile episkoposlar kurulunun Evrensel Kiliseye karşı duyduğu ortak sorumluluk arasındaki ilişkide ortaya çıkar. Episkoposlar kurulu ve kurulun başkanı Papa 880 Mesih İsa Onikileri seçerken, "onlardan oluşan değişmez bir grup yani bir kurul kurdu ve bu kurulun başına da içlerinden seçtiği Petrus’u getirdi"(LG 19). "Nasıl ki havari Petrus ve diğer havariler birlikte Rab’bin kurduğu bir havariler kurulunu oluşturuyorsa, aynı şekilde Papa, Petrus’un halefi olarak ve havariler kurulunun halefleri olan öteki episkoposlar da kendi aralarında bir kurul oluştururlar."(LG 22,b CIC, can. 330) 881 İsa, Simon’un adını değiştirerek ona kaya anlamına gelen Petrus adını taktı, kendi Kilisesini bu kaya üzerine kurdu. Ona Cennetin anahtarlarını verdi;(Bkz. Mt 16, 18-19) onu sürüsünün çobanı yaptı.(Bkz. Yu 21, 15-17) "Petrus’a verilmiş olan (Yeryüzünde) bağlama ve çözme yetkisi, hiç kuşku yok ki, liderlerine bağlı havariler kuruluna da verilmişti."(LG 22) Petrus ve öteki havarilere verilmiş olan bu yetki Kilise’nin temelini oluşturur. Bu yetki Papa’nın önderliği altındaki episkoposlar tarafından sürdürülür. 882 Roma episkoposu ve havari Petrus’un halefi Papa "gerek inanlılar topluluğunu gerek episkoposları birbirine bağlayan birliğin temeli ve gözle görülür sürekli kaynağıdır"(LG 23). "Nitekim, Papa’nın Kilise üzerinde Mesih’in Vekili ve bütün Kilisenin Çobanı olarak her zaman serbestçe uygulayabileceği yüce ve evrensel tam yetkisi vardır."(LG 22, bkz. CD 2, 9) 883 "Episkoposlar kurulunun da lideri durumundaki, Papa’ ya bağlılığı nedeniyle yetkisi vardır." Durum böyle olunca, bu kurulun da "bütün Kilise üzerinde tam ve yüce bir yetkisi vardır, bununla birlikte bu yetki yalnızca Papa’nın rızası ile ortaya konulabilir"(LG 22, bkz. CIC, can. 336). 884 "Episkoposlar Kurulu bütün Kilise üzerindeki yetkisini törensel biçimde Ökümenik Konsil’de gösterir."(CIC, can. 337, 1) "Bir konsilin Ökümenik Konsil olabilmesi için o konsilin Petrus’un halefi tarafından onanması ya da en azından kabul edilmiş olması gerekir."(LG 22) 885 "Çoklu oluşumuyla, bu kurul Tanrı Halkının evrenselliğini ve çeşitliliğini gösterir; bir tek önderin etrafında bir araya gelerek, Mesih’in sürüsünün birliğini gösterir."(LG 22) 886 "Episkoposların her biri kendi açısından kendi yerel Kiliseler birliğinin temeli ve merkezidir."(LG 23) Böylece "Tanrı Halkının kendilerine emanet edilen kısmında"(LG 23) papazların ve diyakosların yardımıyla yetkilerini kullanırlar. Ancak, episkoposlar kurulunun bir üyesi olarak her biri bütün Kiliselere duyulacak ilginin dışında,(Bkz. CD 3) önce evrensel Kilise’nin bir parçası kendi yerel Kilisesini yöneterek Kiliselerin Bedeni olan bütün mistik Bedenin yararına katkıda bulunurlar.(LG 23) Bu ilgi özellikle yoksullara,(Bkz. Gal 2, 10)inançları yüzünden zulüm görenlere olduğu kadar bütün yeryüzünde faaliyet gösteren misyonerlere gösterilecektir. 887 Komşu ve türdeş kültürden Yerel Kiliseler kiliseye ait eyaletler ya da patriklikler ya da bölgeler denilen daha geniş topluluklar oluştururlar.(Bkz. Havarilerin Kanonu 34) Bu toplulukların episkoposları eyalet Konsillerinde ya da Sinod’larında bir araya gelerek toplanabilirler. "Aynı şekilde, Episkoposlar Konferansı, günümüzde episkoposlar kurulu ruhunun somut bir şekilde gerçekleşmesi için çeşitli ve verimli yöntemlerle katkıda bulunabilir."(LG 23) Öğretme yükümlülüğü 888 Episkoposların iş arkadaşları papazlar ile birlikte "birinci görevi,(PO 4) İsa’nın buyruğu gereğince (Bkz. Mk 16, 15) Tanrı’nın İncil’ini bütün insanlara bildirmektir. Onlar, Mesih’e yeni müritler kazandıran imanın habercileridir, onlar Mesih’in yetkisine sahip havarilere dayanan imanın gerçek doktorlarıdır"(LG 25). 889 Havariler tarafından iletilen imanı Kilise’de devam ettirmek için, Mesih İsa Kilisesinin, Gerçek olan Kendisinin yanılmazlığına katılmasını istedi. Tanrı’nın Halkı "İmanın doğaüstü anlamı" ve Kilise’nin canlı Papa ve episkoposları sayesinde "imana sağlamca bağlanırlar"(Bkz. LG 12, DV 10). 890 Kilise Yetkili Kurulu’nun görevi Tanrı tarafından Mesih’ le Halkı arasında kurulan kesin antlaşmanın niteliğine bağlıdır; onu sapmalardan ve düşüşlerden korumalı ve onun gerçek imanı hatasız ve yansız bir biçimde dile getirme olanağını garanti etmelidir. Kilise Yetkili Kurulu’nun görevi Tanrı halkının, kurtaran gerçekte kalmasına göz kulak olmaktır. Bu hizmeti yerine getirebilmeleri için, Mesih İsa çobanlarını iman ve ahlâk konusunda yanılmazlık karizmasıyla donattı. Bu karizmanın uygulanması birçok biçime bürünebilir: 891 Episkoposlar kurulunun lideri Papa, bütün inanlıların doktoru ve çobanı olarak kendi görevi gereği bu yanılmazlık yetkisini -kardeşlerini imanda pekiştirmek amacıyla- iman ve ahlâkla ilgili doktrinin bir noktasını, kesin bir kararla resmen beyan ederek kullanır. ( ... ). Kilise’ye vadedilmiş yanılmazlık yetkisi Petrus’un halefi ile birlik içinde iken özellikle de bir Ökümenik Konsil’de yüce yetkisini kullanan episkoposlar birliğinde de vardır.(LG 25, bkz. I Vatikan Kon: DS 3074)Kilise, Yetkili Kurulu’yla birlikte "bir şeyin Tanrı tarafından açınlanmış"(DV 10) ve Mesih’in bir öğretisi olduğunu ileri sürüyorsa, böylesi tanımlamaları "imana olan itaat içinde benimsemek gerekir"(LG 25). Bu yanılmazlık Tanrısal Vahyin emanetinin kendisine kadar uzanır.(Bkz. LG 25) 892 Tanrısal himaye yetkisi Petrus’un halefi ile birlikte öğreten havarilerin haleflerine ve özel bir biçimde de, bütün Kilisenin Çobanı olan Roma episkoposuna verilmiştir. Kilise Yetkili Kurulu görevini ifa ederken kesin bir şekilde ifade etmeden, yanılmaz bir tanımlamaya varmadan, iman ve ahlâk konusunda Vahyin daha iyi anlaşılmasına yarayacak bir öğretiyi ileri sürebilir. İnanlılar bu olağan öğretiye "dinsel bakımdan içten rıza göstermelidir"(LG 25), her ne kadar bu rıza görünüşte iman rızasından ayrılıyorsa da, onun devamı gibidir. Kutlulaştırma yükümlülüğü 893 Episkoposun aynı zamanda "kişileri papaz yapma yetkisi de vardır"(LG 26), özellikle de sunduğu ya da yardımcıları papazlar aracılığıyla Tanrı’ya kurban sunmayı güven altına aldığı Efkaristiya’da. Çünkü Efkaristiya yerel Kilise yaşamının merkezidir. Episkopos ve papazlar duaları ve çalışmalarıyla, vaazları ve Kilise sırlarıyla Kilise’yi kutlulaştırırlar. Kilise’yi "kendilerine emanet edilenlere karşı üstünlük taslamadan sürüye örnek olacak biçimde görevlerini yaparak" (1 Pet 5, 3) kutlulaştırırlar. İşte ancak bu şekilde "kendilerine emanet edilen sürüyle birlikte ebedi yaşama hak kazanırlar"(LG 26). Yönetme yükümlülüğü 894 "Episkoposlar kendi yerel Kiliselerini Mesih İsa’nın vekilleri ve elçileri olarak öğütleriyle, yüreklendirmeleriyle, örnek davranışlarıyla, aynı zamanda yetki ve kutsal güçlerini kullanarak"(LG 27) yönetirler. Ancak bunu Efendilerinin hizmet ruhu içinde yapıcı bir şekilde yapmalıdırlar.(Bkz. Lk 22, 26-27) 895 "Şahsen Mesih İsa’nın adına kullandıkları bu yetki özel, dolaysız ve olağan bir yetkidir: Bununla birlikte bu kullanım Kilise’nin yüce otoritesinin son bir denetimine tabidir."(LG 27) Episkoposları Papa’nın vekilleri olarak görmemek gerekir. Papa’nın bütün Kilise üzerindeki olağan ve dolaysız yetkisi onlarınkini geçersiz kılmak bir yana, tersine onların yetkisini onaylar ve savunur. Episkoposlar Papa’nın yönetimi altında bütün Kilise ile birlik içinde olmalıdır. 896 Episkopos, ruhbanlık yükümlülüğünü yerine getirirken İyi Çoban’ı örnek almalı ve onu daima gözünün önünde bulundurmalıdır. Kendi zayıflıklarının bilincinde olan "episkopos, bilgisiz ve yolunu şaşırmış olanlara karşı hoşgörülü olmalıdır. Kendisine bağlı olanları, kendisini gerçek oğullar olarak çevreleyen kişileri dinlemeyi reddetmemelidir ( ... ). İnanlılara gelince, Mesih İsa Babasına, Kilise Mesih İsa’ya nasıl bağlanmışsa onlar da episkoposlarına öyle bağlanmalıdırlar"(LG 27): Mesih İsa nasıl Babasını, İhtiyar Heyeti nasıl havarileri izlemişse siz de episkoposunuzu öyle izleyin; diyakoslara gelince, onlara Tanrı’nın yasasına nasıl saygı gösteriyorsanız öyle saygı gösterin. Hiç kimse Kilise’yi ilgilendiren bir konuda episkoposuna danışmadan bir şey yapmasın.(Antakyalı Ignatius, smyrne. 8, 1) II. Laik inanlılar 897 "Laik, burada Kilise tarafından kabul edilen ruhban sınıfı ve kendilerini dini yaşama adamış olanların dışında bulunan, kısacası Mesih’e Vaftizle katılmış olan, Tanrı Halkıyla bütünleşmiş, Mesih’in krallık, peygamberlik ve rahiplik işlevlerine kendilerince katılan, Kilise’de ve dünyada bütün Hıristiyan halkının misyonu olan misyonunun kendi payına düşen kısmını yerine getiren Hıristiyanların hepsine deniyor."(LG 31) Laiklerin eğilimi 898 "Laiklerin esas görevi, giriştikleri dünyevi işleri, özellikle Tanrı’nın isteğine uydurarak Tanrı’nın krallığını aramaktan ibarettir ( ... ). Sıkı sıkıya bağlı oldukları bütün dünyevi gerçekleri yönlendirmek ve aydınlatmak, Yaratıcının ve Kurtarıcının yüceltilmesi için işleri Mesih’e göre yapmak ve geliştirmek, özel bir şekilde laiklere düşer."(LG 31) 899 Sosyal, siyasi ve ekonomik gerçekleri Hıristiyan yaşamı ve doktrinine işlemek için gerekli yöntemleri bulmak, keşfetmek söz konusu olduğunda özellikle laik Hıristiyanların girişimi gereklidir. Bu girişim Kilise yaşamının olağan bir parçasıdır: Laik inanlılar Kilise yaşamının en ileri çizgisinde bulunurlar; Kilise onlar sayesinde cemiyetin hayati temelidir. Bunun içindir ki, özellikle onların, yalnızca Kilise’ye ait olmak için değil, ama Kilise olmak için, kısacası yeryüzünde ortak bir liderin ve onunla birlikte episkoposların yönetimi altında inanlılar topluluğu olmak için daima daha açık bir bilince sahip olmaları gerekir. Onlar Kiliseyi oluştururlar.(XII. Pius, 20 Şubat 1946’daki söylev: II. Jean Paul tarafından aktarılan, CL 9) 900 Çünkü bütün inanlılar gibi laikler de Tanrı’dan aldıkları vaftiz ve Vaftizi pekiştirme sırları sayesinde kişisel olarak ya da gruplar halinde esenlikle ilgili Tanrısal mesajın bütün insanlar tarafından bütün dünyada bilinmesi ve kabul edilmesi için çalışmak zorundalar, buna da hakları vardır; bu zorunluluk, insanlar yalnız onlar aracılığıyla İncil’i duymak ve Mesih’i tanımak durumundaysalar daha da ivedileşir. Laiklerin Kilise cemaatlerindeki etkinlikleri öylesine gereklidir ki, çobanların havarilikleri, onlarsız çoğu zaman etkisini tam olarak gösteremez.(Bkz. LG 33) Laiklerin Mesih’in rahiplik yükümlülüğüne katılımı 901 "Laikler, Mesih’e adanmaları ve Kutsal Ruh tarafından meshedilmeleri sayesinde, Kutsal Ruh’un onlarda hep daha bol ürün verme olanağını sağlayan çareleri ve şahane gönül eğilimini alırlar. Nitekim, bütün etkinlikleri, duaları, havarisel girişimleri, ailevi ve evlilik yaşamları, günlük çalışmaları, kafaca ve bedence dinlenmeleri, bütün bunlar hatta sabırla katlanılan yaşam tecrübeleri bile Tanrı’nın Ruhunda yaşanmışsa, Mesih İsa aracılığıyla Tanrı’nın beğenisini kazanmış ruhsal kurbanlar olurlar (1 Pet 2, 5); Efkaristiya kutlamasında, bu kurbanlar Rab’bin Bedeninin kurbanına katılarak tam bir dindarlıkla Baba’ya sunulur. Laikler işte bu şekilde dünyanın kendisini Tanrı’ya adarlar ve yaşamlarının kutsallığında her yerde Tanrı’ya bir tapınma kültünde bulunurlar."(LG 34, bkz. LG 10) 902 "Aileler evliliklerini Hıristiyan ruhu içinde sürdürür ve çocuklarına bir Hıristiyan eğitimi verirlerse"(CIC, can. 835, 4), özel bir şekilde kutlulaştırma yükümlülüğüne katılmış olurlar. 903 Laikler istenilen niteliklere sahiplerse, sürekli papaz yardımcılığına ve Kutsal Kitap okuyuculuğuna kabul edilebilirler.(Bkz. CIC, can 230, 1) "Yeteri kadar papazın bulunmadığı Kiliselerde, laikler, Kutsal Kitap okuyucusu ve papaz yardımcısı bulunmadığı durumlarda Kilise hukuku elverdiğince bazı görevlere getirilebilirler, örneğin vaaz verebilir, litürjik duaları yönetebilir, Vaftiz yapabilir ve kutsal Komünyon’u verebilirler."(CIC, can. 230, 3) Laiklerin Mesih’in peygamberlik yükümlülüğüne katılımı 904 "Mesih peygamberlik görevini yalnızca hiyerarşiyle değil ( ... ) ama vaaz verme ve iman hissi yeteneğiyle donattığı laiklerle de gerçekleştirir"(LG 35): Birini imana getirmek için eğitmek her vaizin ve hatta her inanlının görevidir.(A. Aquinolu Thomas, s. th. 3 71, 4, ad 3) 905 Laikler peygamberlik görevlerini İncil’i yayarak gerçekleştirirler, "kısacası bu, Mesih’in haberini yaşam tanıklığı ve sözle gerçekleştirmektir". Bu Hıristiyanlaştırma eylemi laiklerde ( ... ) "çağın koşullarına uygun gerçekleştiğinden kendine özgü ve etkin bir özelliğe bürünür"(LG 35): Bu havarilik yalnızca yaşamın tanıklığından ibaret değildir: Gerçek havari gerek inançsızlara ( ... ) gerek inanlılara Mesih’i sözle bildirme fırsatlarını arar.(AA 6, bkz. AG 15) 906 Eğitim görmüş ve yetenekli laik inanlılar din dersi eğitimine,(Bkz. CIC, can. 774, 776, 780) kutsal bilimlerin öğretimine(CIC, can. 229) medya iletişimini kullanarak katkıda bulunabilirler.(Bkz. CIC, can. 823, 1) 907 "Sahip oldukları görev, uzmanlık ve saygınlığa göre Kilise’nin yararını ilgilendiren konularda kutsal Çobanlara, ve çobanlara gereken saygı gösterilerek, iman ve ahlâk bütünlüğünde kalınarak ve insanların onuru ve kamu yararı göz önüne alınarak öteki inanlılara kendi görüşlerini söylemeye hakları vardır, hatta bu kimi zaman görevleridir de."(CIC, can. 212, 3) Laiklerin Mesih’in krallık yükümlülüğüne katılımı 908 Mesih İsa ölüme kadar ki itaati(Bkz. Fil 2, 8-9) ile havarilerine, "kendi kutsal yaşamları ve fedakârlıklarıyla günahın üzerlerindeki hakimiyetinin üstesinden gelmeleri için krallara özgü özgürlük armağanını iletti"(LG 36): Kendini tutkulara kaptırmadan nefsine hakim olarak kendini idare eden kendi kendisinin efendisidir: Bu kişiye kral diyebiliriz çünkü kendi şahsını idare edebilecek durumdadır; bu kişi özgür ve bağımsızdır ve hiçbir utanç verici köleliğin kölesi değildir.(A. Ambrosius, psal. 118, 14, 30: PL 15, 1403A) 909 "Bundan başka, laikler adalet normlarına uygun olsa da sonuçta günaha meydan veren şeylere engel olmak yerine, güçlerini yaşam koşullarının ve kurumların iyileştirilmesi yönünde birleştirerek erdemin uygulanmasını destekleyebilirler. Böyle davranarak çalışmaların ve kültürlerin içine ahlâki değerleri işlerler."(LG 36) 910 "Laikler gelişmesi ve yaşaması için kilise cemaatlerinin hizmetinde çobanlarla birlikte çalışmaya Rab’bin kendilerini donatmak istediği karizma ve ihsanlara göre çok çeşitli hizmetlerde bulunarak kendilerini çağrılmış hissedebilir ya da çağrılmış olabilirler."(EN 73) 911 "Laikler Kilise hukukuna göre Kilise yönetiminde",(CIC, can. 129, 2) Özel Konseylerde,(CIC, can. 443, 4) episkoposluk Sinodlarında,(CIC, can. 463, 1.2) pastoral Konseylerde(CIC, can. 511, 536) yer alabilirler; bir kilisenin çevresindeki papazlık görevlerine destek olabilirler;(CIC, can. 517, 2) finans işleri Konseylerinde işbirliği yapabilirler;(Can. 492, 1, 536) Kilise mahkemelerine katılabilirler,(Can. 1421, 2) vb. 912 İnanlılar "Kilise’nin üyesi olarak kendilerine düşen hak ve görevlerle cemiyetin bir üyesi olarak kendilerine düşen hak ve görevleri iyice ayırt etmelidir. Onları Hıristiyan bilincinin bütün dünyevi alanlarda kılavuzları olacağını anımsayarak kendi aralarında uyumlu bir biçimde uzlaştırmaya çalışsınlar, çünkü insana özgü hiçbir etkinlik, dünyevi düzende olsa bile, Tanrı’nın erkinden kurtulamaz"(LG 36). 913 "Böylece her laik, ‘Mesih’in ihsanı ölçüsünde’ "(LG 33) (Ef 4, 7) kendisine verilmiş armağanlar sayesinde Kilise misyonunun canlı bir aleti, aynı zamanda bir tanığı olur. III. Adanmış yaşam 914 "İncil öğütlerini ilke olarak kabul eden yaşam tarzı, her ne kadar Kilise’nin hiyerarşik yapısına dahil değilse de, Kilise’nin yaşamına ve kutsallığına aittir."(LG 44) İncil öğütleri, adanmış yaşam 915 İncil’deki öğütler, geniş yelpazesinde, Mesih’in müritlerinin hepsine önerilir. Bütün inanlılar yetkin bir sevgi içinde olmaya çağrılmışlardır, bu yetkin sevgi gereği kendilerini özgürce Tanrı’ya adayanlar Tanrı’nın Egemenliği için bekâr kalarak iffetli, yoksul, itaatkâr olmak zorundalar. Yaşamını Tanrı’ya adamanın belirgin bir özelliği olan İncil’deki bu üç öğüte sadık kalacağına söz vermek, Kilise’nin de tanıdığı oturmuş bir yaşam tarzıdır.(Bkz. LG 42-43, PC 1) 916 Bundan dolayı Tanrı’ya adanmış yaşam tarzı Vaftizde kökleşen ve tamamen Tanrı’ya vakfolan "daha içten" adanma biçimidir.(Bkz. PC 5)Adanmış yaşamda, Mesih’in inanlıları, Tanrı’nın Egemenliğinin hizmetinde yetkin bir sevgiyi amaçlayarak, gelecekteki dünyanın şanını Kilise’de bildirerek ve açıklayarak Kutsal Ruh’un etkisi altında Mesih’i daha yakından izlemeye, her şeyin üstünde sevilen Tanrı’ya kendilerini vermeye niyetlenirler.(Can. Bkz. 573) Sayısız dalı olan büyük bir ağaç 917 "Rab’bin tarlasında Tanrı tarafından ekilen bir tohumdan filizlenerek ve şahane bir biçimde dallanan bir ağaç gibi yalnız yaşayan çeşitli keşiş yaşam tarzı ve manastır yaşam tarzları gelişti. Tinsel kaynaklı bütün bu değişik tarikatlar gerek Kilise’nin bütün Bedeninin yararına gerek bu tarikatlara mensup kişilerin yararına olacak şekilde çoğaldılar."(LG 43) 918 Hıristiyanlığın başından beri, İncil’deki öğütleri uygulayarak Mesih İsa’yı daha özgürce izlemek ve onu daha büyük sadakatle örnek almak isteyen kadın ve erkekler oldu. Bunların her biri kendine göre Tanrı’ya adanmış bir yaşam sürdürdüler. Bunların bir çoğu, Kutsal Ruh’un itkisi altında, yalnızlık içinde yaşadılar, ya da Kilise’ nin tanımış ve yetkisiyle onaylamış olduğu dinsel tarikatlar kurdular.(PC 1) 919 Episkoposlar Kutsal Ruh tarafından Kiliseye emanet edilen bu yeni yaşam tarzlarından hangisinin uygun hangisinin uygun olmadığına karar vermeye çalışırlar; Tanrı’ya adanmış yeni yaşam tarzları sadece Papalık tarafından onaylanır.(Bzk. CIC, can. 605) Keşiş yaşamı 920 Keşişler İncil’deki üç öğüte sadık kalacaklarını herkesin önünde her zaman belirtmeseler bile, "dünyadan el etek çekerek, sessizlik ve yalnızlık içinde sürekli dua ederek ve çile çekerek yaşamlarını Tanrı’yı yüceltmeye ve dünyanın esenliğine adarlar"(CIC, can. 603, 1). 921 Herkese Kilise’nin Mesih’le olan kişisel yakınlığının gizinin içsel görünümünü gösterirler. Keşişin yaşamı, insanların gözlerinden gizli, keşişin kendisi için her şey olan ve uğruna yaşamını feda ettiği Kişinin sessiz vaazıdır. Bu, çölde Haça gerilenin yüceliğini bulduğu ruhsal mücadeledeki özel çağrıdır. Kendilerini adayan bakireler 922 Havarilerin zamanından beri, Rab İsa tarafından kendisine kayıtsız şartsız(Bkz. 1 Kor 7, 34-36) bağlanmaya çağrılan Hıristiyan bakireler daha büyük bir yürek, beden ve ruh özgürlüğü içinde, Kilise tarafından onaylanan "Göklerin Egemenliği uğruna" (Mt 19, 12) bakire kalmaya karar vermişlerdir. 923 "Mesih İsa’yı daha yakından izleme kararı aldıklarını ifade eden bakireler bağlı oldukları episkopos tarafından onaylanmış litürjik rite göre Tanrı’ya adanırlar, bakireler Tanrı’ nın Oğlu Mesih’le mistik bir biçimde evlendirilir ve Kilise’nin hizmetine adanırlar."(CIC, can. 604, 1) Bu törensel rit ile (Consecratio virginum), "bakire kutsal kişi, Kilise’nin Mesih’e olan sevgisinin aşkın işareti, gelecekteki yaşamın ve Cennetteki o Gelinin ahretsel imgesi olur"(OCV praenotanda 1). 924 "Öteki adanmış yaşam tarzlarına yakın"(CIC, can. 604, 1) olarak bakirelerin oluşturduğu tarikatlar, her birinin Allah vergisi yeteneklerine ve yaşam tarzına göre dünyada yaşayan kadını duaya, çileye, kardeşlerinin hizmetine ve havarisel çalışmaya sokar.(OCV praenotanda 2) Tanrı’ya kendilerini adamış bakireler niyetlerini daha iyi bir şekilde gerçekleştirmek için bir araya gelerek tarikat kurabilirler.(Bkz. CIC, can. 604, 2) Dinsel tarikat yaşamı 925 Hıristiyanlığın ilk yüzyıllarında Doğu’da doğmuş(Bkz. UR 15) ve Kilise tarafından yasal olarak kurulmuş kurumlarda sürmüş(CIC, can. 573) olan tarikat yaşamı öteki adanmış yaşam biçimlerinden kült, İncil öğütlerine bağlı kalacağını açıkça bildirme, birlikte sürdürülen kardeşçe yaşam, Mesih’le Kilise’nin birliğine yapılan tanıklık bakımından ayrılır.(Bkz. CIC, can. 607) 926 Tarikat yaşamı Kilise’nin gizinden dolayı ortaya çıkar. Bu, Kilise’nin Rab İsa’dan aldığı bir armağandır, Tanrı tarafından İncil’deki öğütlere sadık kalmaya çağrılan inanlıya oturmuş bir yaşam tarzı sunar. Böylelikle Kilise hem Mesih’i açığa vurur hem de kendisini Kurtarıcının Eşi olarak görür. Dinsel tarikat yaşamı, değişik biçimler altında, Tanrı’nın sevgisini, günümüz dilinde açıklamaya çağrılmıştır. 927 Bütün din adamları, muaf olsunlar ya da olmasınlar,(Bkz. CIC, can. 591) episkoposun kendi bölgesindeki görevlerinde yardımcıları arasında yer alırlar.(Bkz. CD 33-35) Kilise’nin misyoner tutumunun tutunması ve gelişmesi için Hıristiyanlaştırmanın başından itibaren her türlü Tarikat yaşamı gerekli olmuştur.(Bkz. AG 18, 40) "Eski manastır kuruluşları ve Ortaçağ tarikatlarından çağdaş tarikatlara kadar tarih yeni Kiliselerin kurulmasında ve imanın yayılmasında tarikatların önemli yer tuttuğunu doğrulamaktadır."(II. Jean Paul, RM 69) Bağımsız (laik) tarikatlar 928 "Bağımsız tarikatlar inanlıların dünyada yaşayarak kendilerini Tanrı’ya adadıkları kurumlardır. Bu kişiler sevgide yetkinleşmeye, özellikle de dünyanın içeriden kutlulaşmasına katkıda bulunmaya çalışırlar."(CIC, can. 710) 929 Bu "kutlulaşmaya tamamen adanmış bir yaşamla"(XII. Pius, const. ap. "Provida Mater") bu kurumların mensupları Kilise’nin Hıristiyanlaştırma görevine "dünyada ve dünyadan itibaren" katılırlar, dünyadaki varlıkları "bir maya etkisi"(PC 11) yapar. Bu kişilerin Hıristiyan yaşam tanıklıkları "dünyevi gerçekleri Tanrı’nın iradesine göre düzenlemeyi ve İncil’in gücünü dünyaya bildirmek amacını gütmektedir". İncil öğütlerine kutsal bağlarla bağlıdırlar ve kendi aralarında da kendi "bağımsız yaşam tarzlarına"(CIC, can. 713, 2)özgü kardeşlik ve birlik içindedirler. Havarisel yaşam toplulukları 930 Çeşitli adanmış yaşam biçimleri yanında havarisel yaşantı toplulukları da vardır, bu topluluklara mensup kişiler dini yeminler etmeden, kendi topluluklarının gerektirdiği havarisel amaçlar için çalışır, birlikte kardeşçe yaşar, kendilerine özgü yaşam biçimleriyle kuruluşlarının yasalarına uyarak sevgide yetkinleşmeye yönelirler. Bu toplulukların mensupları arasında "kendi yasalarına göre İncil öğütlerini üzerlerine alanlar vardır."(CIC, can. 731, 1.2) Adama ve misyon: Gelen Kralı bildirme 931 Daha önceden vaftizle Tanrı’ya vakfedilmiş kişi, kendini son derece sevilen Tanrı’ya adayarak Tanrı’nın hizmetine ve Kilise’nin yararına daha sıkıca verir. Tanrı’ya adanmış yaşam biçimi, Kilise, Mesih’i meydana çıkarıyor ve Kutsal Ruh’ un kendisinde nasıl şahane biçimde davrandığını gösteriyor. İncil öğütlerini benimseyip bu öğütlere göre yaşayacaklarını söyleyenlerin öncelikli görevi bunu hayata geçirmeleridir. "Tanrı’ya adanmış yaşamlarından dolayı Kilise’nin hizmetinde olduklarından, kendi kuruluşlarının durumuna göre özel bir biçimde misyoner çalışmalarına katılmaları zorunludur."(CIC, can. 783, bkz. RM 69) 932 Kilise’deki Kilise sırrı nasıl Tanrı yaşamının aracı ve işaretiyse adanmış yaşam da İnsanlığın Kurtuluş gizinin özel bir işareti olarak görünür. Mesih İsa’yı "daha yakından" izlemek ve onu örnek almak, "daha açık bir şekilde" kendi silinişini ortaya çıkarmak, çağdaşlarına göre "daha derin bir şekilde" Mesih İsa’nın yüreğinde hazır bulunmak demektir. Çünkü bu "dar yolda" bulunanlar kendi örnekleriyle kardeşlerini uyarıyor ve "ahret saadeti şevki olmadan dünyanın değiştirilemeyeceğini ve Tanrı’ya sunulamayacağını"(LG 31) anlatan bu tanıklığı gösteriyorlar. 933 İster bu tanıklık dinsel yaşam tarzında olduğu gibi halka açık olsun, ister daha saklı ya da gizli olsun, Mesih’in gelişi kendilerini Tanrı’ya adamış olanlar için kendi yaşamlarının yükselen güneşi ve özü olarak kalacaktır: Tanrı Halkının yeryüzünde kalacağı sürekli bir kenti olmadığından [bu durum] ( ... ) bütün inanlılar için, bu çağda bile göksel iyiliklerin varlığını gösterir; bu durum Mesih’in insanlığı kurtarışı sayesinde elde edilen ebedi ve yeni yaşamı belirtmektedir.(LG 44) ÖZET 934 "Tanrısal kurum olarak Kilise içinde inanlılar arasında kutsanmış din adamları vardır, bunlara papaz da denir; ötekilere ise laik denir." Hem birine hem öteki sınıfa ait olan, İncil öğütlerine sadık kalacaklarına yemin ederek kendilerini Tanrı’ ya adayan ve Kilise misyonuna bu şekilde hizmet eden inanlılar da vardır.(CIC, can. 207, 1.2) 935 Mesih İsa havarilerini ve onların haleflerini imanı bildirmek ve Krallığını oturtmak için gönderdi. İsa onların kendi misyonuna katılmalarını sağladı. Onlar da Ondan Onun adına davranma yetkisini aldılar. 936 Rab İsa Havari Petrus’u Kilisesinin gözle görülür temeli yaptı. Ona (Cennetin) anahtarlarını verdi. Havari Petrus’un halefi, Roma Kilisesi episkoposu, "Episkoposlar Kurulunun başkanı, Mesih İsa’nın Vekili ve yeryüzündeki bütün Kilise’nin Çobanıdır"(CIC, can. 331). 937 Papa "canların üzerinde Tanrısal atama sayesinde yüce, tam, dolaysız, evrensel yetkiye sahiptir" (CD 2). 938 Kutsal Ruh tarafından onaylanan episkoposlar havarilerin yerine geçerler. Hepsi "kendi açısından, kendi özel Kiliselerindeki birliğin temeli ve gözle görülür kaynağıdır" (LG 23). 939 Episkoposların papazların, yardımcıların ve diyakosların yardımlarıyla inancı gerçeğe uygun bir şekilde öğretme, Tanrısal kültü özellikle Efkaristiya’yı kutlama ve Kiliselerini gerçek çobanlar olarak yönetme gibi görevleri vardır. Görevleri arasında Papa’yla ve Papa’nın buyruğu altında bütün Kiliselerle ilgili sorunları da vardır. 940 "Kendilerine özgü yaşam tarzlarından dolayı laikler dünya içinde yaşamak ve dinle ilgisi bulunmayan işlerle uğraşmak zorundadırlar, laikler Tanrı tarafından kendi havariliklerini Hıristiyan ruhlarının canlılığıyla bir maya gibi dünyada uygulamaya çağrılmışlardır."(AA 2) 941 Laikler Mesih İsa’nın rahipliğine katılırlar: Ona daha çok bağlanarak, Vaftiz sırrından ve Vaftizi Pekiştirme sırrından aldıkları nuru kişisel, ailevi, toplumsal ve kilisesel yaşam boyutlarına yayarak her vaftiz olmuş kişiye hitap eden kutsal olma çağrısını gerçekleştirmiş olurlar. 942 Peygamberlik misyonları sayesinde laikler "toplumun bağrında ve her durumda Mesih’in tanıkları olmaya çağrılmışlardır"(GS 43, 4). 943 Krallık misyonları sayesinde laikler dünyadaki fedakârlıkları ve temiz yaşamlarıyla günahın egemenliğini kendilerinden söküp atma gücüne sahiptirler.(Bkz. LG 36) 944 Kendini Tanrı’ya adama Kilise’nin tanıdığı oturmuş bir yaşam tarzında, halka açık olarak yoksulluk, iffet ve itaat gibi İncil öğütlerini tutacağına yemin ederek yaşamaktır. 945 Daha önceden vaftizle Tanrı’ya vakfedilmiş kişi son derece sevilen Tanrı’ya kendini adayarak kendini Tanrı’nın hizmetine ve Kilise’nin yararına daha yoğun verir. V. PARAGRAF Azizler birliği 946 Havarilerin İnanç İlkeleri Formülü’nde "Kutsal Katolik Kilisesi" dendikten sonra "Azizler birliği" gelir. Bu konu bir bakıma öncekinin açımlanarak belirtilmesidir: "Kilise bütün azizler topluluğundan başka nedir ki?"(Niketas, symb. 10) Azizler birliği kesinlikle Kilisedir. 947 "Madem ki bütün inanlılar tek bir vücut oluşturuyorlar, birilerinin iyiliği ötekilere iletilmiş olur. ( ... ) Kilise’de bu tarz bir iyilikler birliği olduğuna inanmak gerekir. Fakat Kilise’ nin en önemli üyesi Mesih’tir, çünkü baş Odur ( ... ). Böylelikle, Mesih’in iyiliği bütün üyelere iletilmiş olur, bu iletim de Kilise sırlarıyla yapılır."(A. Aquinolu Thomas, symb. 10.) "Bu Kilise bir tek ve aynı Ruh tarafından yönetildiğine göre, almış olduğu bütün iyilikler doğal olarak herkesin ortak malı olur."(Catech. R. 1, 10, 24) 948 Öyleyse "Azizler birliği" ifadesinin birbirine sıkı sıkıya bağlı iki anlamı vardır: "Kutsal şeylerde birlik, sancta" ve "aziz insanlar arasındaki birlik, sancti". "Sancta sanctis! (aziz olanlar için kutsal olan şey)" sözleri Doğu litürjilerinin çoğunda kutsal ekmekle şarabın kaldırıldığı sırada komünyon dağıtımından önce ayini yöneten tarafından söylenir. İnanlılar (sancti) Mesih’in Kanı ve Eti ile (sancta) Kutsal Ruh’un komünyonunda (Koinônia) gelişebilmek ve onu dünyaya iletebilmek amacıyla beslenirler. I. Tinsel iyiliklerin birliği 949 Kudüs’teki ilk Hıristiyan cemaatinde, müritler "kendilerini havarilerin öğretişine, kardeş beraberliğine, ekmek bölmeye ve duaya adadılar" (Hİ 2, 42): İmanda birlik. İnanlıların imanı, havarilerden alınan paylaşıldığında yaşam hazinesi olan Kilise’nin imanıdır. 950 Kilise sırları birliği. "Kilise sırlarının bütün meyveleri herkese aittir. Çünkü Kilise sırları, özellikle de insanların Kiliseye girdikleri kapı olan Vaftiz sırrı, onların hepsini birbirleriyle birleştiren ve Mesih İsa’ya bağlayan kutsal bağlardır. Azizler birliği, Kilise sırlarının birliğidir ( ... ). ‘Birlik’ adı her birine uygulanabilir, çünkü her biri bizi Tanrı’ya bağlar (...). Ama bu tanım ötekilerden daha çok Efkaristiya’ya uyar, çünkü özellikle o bu birliği tamamlar."(Catech. R. 1, 10, 24) 951 Karizmalar birliği: Kilise’nin birliğinde Kutsal Ruh "her seviyedeki inanlıya ( ... ) Kilise’nin kurulması için özel lütuflar dağıtır"(LG 12). O halde, "herkesin ortak yararı için herkese Ruh’u belli eden bir yetenek verilmiştir"(1 Kor 12, 7). 952 "Her şeylerini ortak kabul ediyorlardı" (Hİ 4, 32): "Gerçek Hıristiyan sahip olduğu her şeyi herkesin ortak malı olarak görmeli, muhtaç ve yoksul durumdaki benzerinin yardımına koşmaya her zaman hazır olmalıdır."(Catech. R. 1, 10, 27) "Hıristiyan Rab’bin iyiliklerinin bir vekilharcıdır.(Bkz. Lk 16, 1. 3) 953 Sevgide birlik: Sanctorum communio’da "hiçbirimiz kendimiz için yaşamayız, hiçbirimiz de kendimiz için ölmeyiz" (Rom 14, 7). "Bir üye acı çekerse, bütün üyeler birlikte acı çeker. Bir üye onurlandırılırsa, bütün üyeler birlikte sevinir. Sizler Mesih’in bedenisiniz, ayrı ayrı da olsa bu bedenin üyelerisiniz" (1 Kor 12, 26-27). "Sevgi kendi çıkarını düşünmez"(Bkz. 10, 24) (1 Kor 13, 5). Azizlerin birliğine dayanan, ölü ve diri bütün insanlarla bu dayanışma içinde sevgiyle yapılan en küçük davranış etkisini herkesin üstünde gösterir. Her günah bu birliğe zarar verir. II. Gökteki ve yeryüzündeki Kilise’nin birliği 954 Kilise’nin üç durumu. Ölümün yok edileceği, her şeyin Mesih İsa’ya tabi olacağı zamanı, Rab İsa’nın bütün melekleriyle görkemli gelişini beklerken, müritlerinden bazıları yeryüzündeki yolculuklarına devam etmektedir; yaşamları sona eren başkaları da arınmaktadır hâlâ; başkaları ise yücelik içinde "tek Tanrı’yı üç Kişilikte olduğu gibi tam aydınlıkta seyretmektedirler"(LG 49): Bununla birlikte hepimiz, değişik derece ve değişik biçimlerde de olsa Tanrımıza aynı övgü ilahisini söyleyerek, Tanrımıza ve benzerimize karşı aynı sevgi ortaklığı içindeyiz. Nitekim, Mesih’ten olanlar ve Onun Ruhu’nu taşıyanlar, bir tek Kilise’yi oluştururlar ve Mesih’te karşılıklı olarak bir bütün oluştururlar.(LG 49) 955 "Henüz yolda olan kişilerle Mesih’in huzuru içinde yatanlar arasındaki birlik içinde en küçük bir kopukluk yoktur; tersine, Kilise’nin sabit inancına göre, bu birlik tinsel iyiliklerin değiş tokuşu ile daha güçlenmiştir."(LG 49) 956 Azizlerin arabuluculuğu. "Gerçekte Mesih’le daha yakın bağları bulunan gökteki sakinler Kilise’nin kutsallıkta daha istikrarlı olması için katkıda bulunurlar ( ... ). Onlar bizler için Baba’nın yanında insanlar ve Tanrı arasındaki tek Aracı olan Mesih İsa aracılığıyla yeryüzünde kazandıkları sevapları sunarak arabulucuk yapmaya devam ederler ( ... ). Onların kardeşçe kaygıları bizim zavallılığımıza en büyük destektir."(LG 49) Ağlamayın, öldükten sonra size daha yararlı olacağım ve size yaşarken edebildiğimden de etkili şekilde yardım edeceğim.(A. Dominicus, ölürken, dostlarına söylediği sözler, bkz. Jourdain de saxe, lib. 93) Cennetteki vaktimi yeryüzünde iyilik yaparak geçireceğim.(Azize Thérése de I’EnfantJésus, verba) 957 Azizlerle birlik. "Cennet sakinlerine, onların örnek davranışlarının anısı adına derin saygı göstermekle kalmıyor, aynı zamanda bu sayede kardeş sevgisiyle bütün Kilise’nin birliğini Kutsal Ruh’ta güçlendirmeye çalışıyoruz. Yeryüzündeki Hıristiyanlar arasındaki birlik gibi her şey nasıl bizi Mesih’e daha yaklaştırıyorsa azizler birliğindeki cemaat de bizi Mesih’e birleştirir. Tanrı Halkı tüm yaşamı ve lütfunu, liderlerinden alır."(LG 50) Mesih’e tapıyoruz, çünkü O Tanrı’nın Oğludur; dinşehitlerine gelince, onları Rab’bi örnek alan müritler olarak seviyoruz, krallarına ve efendilerine karşı gösterdikleri dindarlıktan dolayı doğru da yapmış oluyoruz; bizler de onların dostları ve arkadaşları olabilsek.(A. Polykarpos, mart. 17) 958 Ölülerle birlik. "Öncelikle Mesih İsa’nın mistik bedeninin içinde mevcut olan bu birliği benimseyelim, Kilise yeryüzünde yol alan üyeleri aracılığıyla Hıristiyanlığın ilk zamanlarından beri ölülerini, onlar için dua ederek büyük bir saygıyla andı; çünkü ‘ölülerin günahlarından kurtulması amacıyla onlar için dua etmek düşüncesi kutsal ve dindarca bir düşüncedir’(LG 50) (2 Mak 12, 45)." Onlar için yaptığımız dua yalnızca onlara yardımcı olmakla kalmaz, aynı zamanda arabuluculuklarını bizim yararımıza kullanmalarına da neden olur. 959 Tanrı’nın biricik ailesinde. "Çok Kutsal Üçlü-Birlik’e karşı duyulan sevgi ve gösterilen ortak övgü bizleri birbirimize bağlar, Tanrı’nın oğulları olarak bizler Mesih’te tek bir aile oluştururuz, böylece Kilise’nin derin Tanrı çağrısına cevap vermiş olururuz."(LG 51) ÖZET 960 Kilise "azizler birliği"dir: Bu ifade öncelikle "kutsal şeyleri" (sancta), her şeyden önce de "Mesih’te tek bir Vücut oluşturan inanlıların birliğini gerçekleştiren ve gösteren Efkaristiya ile belirtilir"(LG 3). 961 Bu ifade "kutsal kişilerin" (sancti) "hepimiz için ölen" Mesih’teki birliğini de belirtir, öyle ki Mesih uğruna ve Mesih’te davranan ve acı çeken herkes için meyve versin. 962 "Mesih inanlıların hepsinin birliğine inanıyoruz, yeryüzünde yolculuk halinde olanlar, arınmalarını tamamlamakta olan ölüler, cennetteki çokmutlular, hepsi birlikte bir tek Kilise’yi oluşturur, biz de bu birlikte dualarımızın Tanrı’nın ve azizlerin bağışlayıcı sevgisinin kulağının her zaman kirişte olduğuna inanıyoruz."(APF 30) VI. PARAGRAF Meryem Ana Mesih’in Annesi, Kilise’nin Annesi 963 Meryem Ana’nın Mesih’in ve Kutsal Ruh’un gizinde aldığı rolden söz ettikten sonra, şimdi de Kilise’nin gizinde aldığı yeri incelemek uygun düşecektir. "Nitekim, Meryem Ana ( ... ) Tanrı’nın ve Kurtarıcı’nın gerçek Annesi olarak kabul edilir ve saygı görür ( ... ). Meryem Ana aynı zamanda sevgisiyle Kilise’de bu Liderin üyeleri olan inanlıların doğuşuna katkıda bulunarak Mesih’in üyelerinin de gerçekten Annesidir."(LG 53, A. Augustinus’tan aktarma, virg. 6) " ... Meryem Mesih’in Annesi, Kilise’nin Annesidir."(XI. Paul, 21 Kasım 1964’teki konuşması) I. Meryem’in Kilise’ye karşı analığı Oğluna tamamen bağlı olarak ... 964 Meryem Ana’nın Kilise’ye karşı rolü Mesih’le olan birlik ve beraberliğinden ayrılmazdır, doğrudan ondan çıkar. "Esenlik çalışmasındaki Meryem Ana’nın Oğlu’yla olan bu birlik ve beraberliği bakire olarak Mesih’e gebe kaldığı saatten ölümüne dek aşikârdır."(LG 57) Özellikle de acıları çektiği saatte aşikârdır: Meryem Ana iman yolculuğunda, Oğluyla olan birlik ve beraberliğini Haça kadar bağlılıkla koruyarak, orada Tanrı tasarısına uygun olarak ayakta biricik Oğluyla birlikte feci şekilde acı çekerek, bir ana yüreğiyle onun fedakârlığına katılarak, kendi etinden doğan kişinin kendini kurban olarak sunmasına sevgisinin rızasını göstererek, Haç üzerinde can çekişirken Anasını havarisine "Kadın, işte oğlun"(LG 58) (Yu 19, 26-27) diyerek emanet eden aynı Mesih İsa ile birlikte ilerledi. 965 Oğlunun Göğe Çıkışından sonra Meryem Ana "yeni doğmakta olan Kilise’ye dualarıyla destek oldu"(LG 69). Meryem Ana’ yı havariler ve bazı kadınlarla birlikte "dualarıyla, Cebrail’in kendisine gebe kalacağını haber verdiği zaman kendisini gölgesi altına alan Kutsal Ruh’un armağanının gelmesi çağrısında bulunurken görüyoruz"(LG 59). ... göğe kaldırılışında da ... 966 "Tanrı tarafından ilk günahın her türlü zararından muaf tutulan lekesiz Bakire, yeryüzündeki yaşamını tamamladıktan sonra, günahı ve ölümü(LG 59, bkz. Çokmutlu bakire Meryem’in göğe kaldılırış dogmasının Papa XII. Pius tarafından 1950’de ilan edilmesi: DS 3903) yenen Rablerin Rabbi Oğluna daha uygun olabilmek için ruhu ve bedeniyle göğe çıkarıldı, Rab tarafından evrenin Kraliçesi olarak yüceltildi." Meryem Ana’nın göğe çıkarılması Oğlunun Dirilişi’ne eşsiz bir katılımı ve öteki Hıristiyanların dirilişini öncelemektir: Ey Tanrı’nın Annesi, doğum sırasında bakireliğini korudun, uykun sırasında dünyayı terk etmedin: Diri Tanrı’ya gebe kalan sen, Yaşamın kaynağına vardın, dualarınla ruhlarımızı ölümden kurtaracaksın.(Bizans litürjisi, Meryem Ana’nın Ölümü bayramı, 15 Ağustos, Troparion) ... O lütuf düzeninde Anamızdır 967 Baba’nın iradesini, Oğlunun kurtarıcı çalışmasını, Kutsal Ruh’un her davranışını tamamen benimsemesiyle Meryem Ana Kilise için iman ve sevgi konusunda örnek alınacak kişidir. Bununla o "Kilise’nin mutlak biricik ve çok seçkin bir üyesidir"(LG 53), hatta ona, Kilise’nin "örnek gerçekleşmesi"dir (typus) diyebiliriz.(LG 63) 968 Ama Kilise’ye ve bütün insanlığa göre rolü daha da öteye gider. "O ruhlara ebedi yaşam verilsin diye itaatiyle, umuduyla, şiddetli sevgisiyle Rab’bin eserine son derece eşsiz bir işbirliği getirdi. Onun içindir ki o bizim için lütuf düzeninde Ana olmuştur."(LG 61) 969 "Cebrail’in ona gebe kalacağını bildirdiği gün imanıyla gösterdiği rıza ve Haçın altında metanetle kalmasından itibaren lütuf düzeni (ekonomi) içindeki Meryem’in bu analığı, seçilmiş kişilerin sayılarının tamamlanmasına kadar durmadan devam edecektir. Nitekim, göğe kaldırılışından sonra da esenlik içindeki rolü bitmemiştir: Yinelenen arabuluculuğu ile ebedi esenliğimizi sağlayan armağanları garanti altına almaya devam etmektedir. ( ... ) Onun içindir ki, Meryem Ana’ ya Kilise’de avukat, yardımcı, yardıma koşan, arabulucuk yapan diyorlar."(LG 62) 970 "Meryem Ana’nın insanlara karşı olan analığı hiçbir suretle Mesih’in tek arabulucu oluşunu gölgelememektedir, tersine bunun iyi bir şey olduğunu göstermiştir. Çünkü Meryem Ana tarafından gelecek bütün esenlikli etki ( ... ) Mesih’in sevaplarının bolluğundan gelmektedir; bu etki her şeyde ona bağlı olan ve bütün iyiliğini ondan alan onun arabuluculuğuna dayanır."(LG 60) "Nitekim hiçbir yaratık insan olmuş kurtarıcı Kelâm ile aynı düzeye konamaz. Nasıl ki Mesih’in rahipliği gerek hizmetkârları gerek inanlı halk tarafından paylaşılıyorsa, nasıl ki Tanrı’nın biricik iyiliği çeşitli biçimler altında gerçekten yaratıklara yayılıyorsa, aynı şekilde Kurtarıcılığın tek arabuluculuğu da, biricik kaynağa bağlı olarak yaratılanlar tarafından gerçekleştirilecek bir işbirliğine yol açar."LG 62 II. Meryem Ana kültü 971 "Bütün kuşaklar beni mübarek sayacak" (Lk 1, 48): "Kilise’nin Meryem Ana’ya gösterdiği dindarlık Hıristiyan kültünün özünde vardır."(MC 56) Meryem Ana’ya Kilise tarafından haklı ve yerinde olarak özel bir kültle saygı gösterilir. Gerçekten de, en eski zamanlardan beri, Meryem Ana’ya Tanrı’ nın Annesi adıyla saygı gösterilmiştir; inanlılar tehlike ve ihtiyaç anlarında onun korumacılığına sığınırlar ( ... ). Bu kült ( ... ) biricik mutlak bir nitelik göstermesine karşın; ( ... ) insan olmuş Kelâm’a, aynı şekilde Baba’ya ve Kutsal Ruh’a yapılan tapınma kültünden temelde farklıdır; "bu, tapınmayı büyük ölçüde gayretlendirir"(LG 66). Tanrı’nın Annesine(Bkz. SC 103) vakfedilen litürjik bayramlar ve Meryem Ana duaları, örneğin "İncil’in özeti olan Tespih Duası"(Bkz. MC 42) Meryem Ana’ya duyulan derin bağlılığın ifadesidir. III. Meryem Ana - Kilise’nin ahretsel ikonası 972 Kilise’nin başlangıcından, misyonundan ve yazgısından söz ettikten sonra en iyi şekilde sonuca bağlamayı, bakışımızı Meryem Ana’ya çevirerek yapabiliriz. Kilise’nin kendi gizinde, "iman yolculuğu"nda ne olduğunu ve yolculuğunun sonunda vatanında ne olacağını onda görebiliriz. Kilise’nin Rab’ bin Annesi ve kendi Annesi olarak saygı gösterdiği kişiyi "Çok Kutsal ve bölünmez Üçlü-Birlik’in yüceliğinde", "bütün azizlerin birliğinde"(LG 69) bekler bulacaktır: İsa’nın Annesi Ruhu ve bedeniyle şimdiden yüceltilmiş olduğu cennette, gelecek dünyadaki Kilise’nin kendi tamamlanmasının başlangıcı ve temsili olduğu gibi, yeryüzünde de, Rab İsa’nın gelişini beklerken, yolculuk halindeki Tanrı Halkının önünde bir teselli ve güvenceli bir umut işareti olarak şimdiden parlamaktadır. LG 68 ÖZET 973 Meleğin haberine "Evet" diyerek ve Söz’ün insan olma gizine rıza göstererek Meryem Ana Oğlunun yapacağı her işe zaten katılmaktadır. Meryem Oğlunun Kurtarıcı ve mistik Bedenin başı olduğu her yerde Anadır. 974 Meryem Ana bu dünyadaki yaşamını tamamladıktan sonra bedeni ve ruhuyla birlikte göğe kaldırıldı, oradan Bedeninin bütün üyelerinin dirilişini önceleyerek Oğlunun Dirilişinin yüceliğine katılmaktadır. 975 "Tanrı’nın Çok Kutsal Annesinin, yeni Havva’nın, Kilise’ nin Annesinin cennette Mesih’in üyelerine karşı analık rolüne devam ettiğine inanıyoruz."APF 15 10. KONU "Günahların bağışlanacağına inanıyorum" 976 Havarilerin İnanç İlkeleri Formülü günahların bağışlanması inancını Kutsal Ruh inancına, aynı zamanda Kilise’ye olan inanca ve azizler birliğine bağlıyor. Dirilmiş Mesih İsa kendi günahları bağışlama Tanrısal yetkisini havarilerine Kutsal Ruh’u vererek verdi: "Kutsal Ruh’u alın. Kimin günahlarını bağışlarsanız, bağışlanmış olacak; kimin günahlarını bağışlamazsanız, bağışlanmamış kalacaktır" (Yu 20, 22-23). (Bu kitabın ikinci kısmı Vaftizle, Tövbe sırrıyla ve öteki Kilise sırlarıyla, özellikle Efkaristiya’yla günahların bağışlanışını açıkça işleyecektir. Burada kısaca bazı temel verileri hatırlatmak yeterli olacaktır.) I. Günahların bağışı için tek bir Vaftiz 977 Rab İsa günahların bağışlanmasını inanca ve Vaftize bağladı: "Dünyanın her tarafına gidin, İyi haberi her yaratılana duyurun. İman edip vaftiz olan, kurtulacaktır" (Mk 16, 15-16). Vaftiz günahların bağışlanmasının ilk ve temel sırrıdır, çünkü bizleri "yeni yaşam sürelim diye"(Bkz. Rom 4, 25) (Rom 6, 4) günahlarımız için ölmüş, aklanmamız için dirilmiş Mesih’e bağlar. 978 "İmanımızı dile getirirken bizi arındıran ilk Vaftizimiz sırasında aldığımız bağış öylesine tam ve eksiksizdir ki, ne ilk günahta, ne de özgür irademizle işlediğimiz suçlarda sileceğimiz bir şey, ne de cezasını ödeyeceğimiz bir suç kalır ( ... ). Ama yine de Vaftiz lütfu insanı doğanın bütün kusurlarından bağışık tutmaz. Tersine bizleri kötülüğe götüren dünya isteklerine karşı hâlâ mücadele etmemiz gerekmektedir."(Catech. R. 1, 11, 3) 979 Bu kötülük eğilimi mücadelesinde kim her türlü günah yarasını engelleyecek kadar fazla dikkatli ve yılmazdır? "Kilise’nin günahları bağışlama yetkisine sahip olması gerekliyse, Vaftiz sırrı da Mesih İsa’dan almış olduğu göklerin Egemenliğinin anahtarlarını kullanacağı tek çare olmazdı. Kilise bütün tövbe etmiş kişilerin, yaşamlarının son anına kadar günah işlemiş olsalar da, günahlarını bağışlayabilmeliydi."(Catech. R. 1, 11, 4) 980 Vaftiz olmuş kişi Tanrı ve Kilise ile tövbe sırrı sayesinde barışabilir: Kilise Babaları haklı olarak tövbeye "vaftizin zahmetli bir türü"(A. Nazianzlı Gregorius, or. 39, 17) demişlerdir. Bu Tövbe Sırrı, Vaftizden sonra günaha düşmüş olanların esenlikleri için henüz Vaftizle yeniden doğamamış olanlarda olduğu gibi gereklidir.(Trento Kon:DS 1672) II. (Cennet) Anahtarlarının gücü 981 Mesih İsa dirildikten sonra havarilerini "günahların bağışlanması için tövbe çağrısını kendi adıyla tüm uluslara duyurmaları" (Lk 24, 47) için gönderdi. Bu "barıştırma görevi"ni (2 Kor 5, 18) havariler ve onların halefleri insanlara yalnızca Mesih tarafından bizler için hak edilen Tanrı bağışını bildirerek ve onları imana ve dine dönmeye çağırarak değil, ama aynı zamanda onların Vaftizle günahlarını bağışlayarak ve Mesih İsa’dan alınan anahtarların gücüyle onları Tanrı’yla ve Kilise’yle barıştırarak gerçekleştirirler. Kilise, göklerin Egemenliğinin anahtarlarını, günahların bağışlanması kendisinde Mesih’in kanı ve Kutsal Ruh’un etkisiyle gerçekleşsin diye aldı. Günahları yüzünden ölmüş olan ruh, ihsanının bizi kurtarmış olduğu Mesih’le yaşaması için, bu Kilise’de yeniden yaşama kavuşur.(A.Augistinus,sem.214,11) 982 Ne kadar büyük olursa olsun Kilise’nin bağışlayamayacağı günah yoktur. "Hiç kimse, ne kadar kötü ve ne kadar suçlu olursa olsun, bağışlanacağından umudunu kesmemeli, yeter ki tövbesinde samimi olsun."(Catech. R. 1, 11, 5) Bütün insanlar için ölmüş olan Mesih İsa, Kilisesinde, kapıların günahtan dönen herkese açık tutulmasını ister.(Bkz. Mt 18, 21-22) 983 Din eğitimi, dirilmiş Mesih’in Kilisesi için yaptığı ihsanın kıyaslanamaz büyüklüğü içinde inanlılarda imanı uyandırmaya ve imanla beslemeye çalışacaktır: Günahları gerçekten bağışlamak yetkisi ve görevi: Havarilere ve onların haleflerine verilmiştir. Rab İsa havarilerinin büyük yetkiye sahip olmalarını istedi: Yoksul hizmetkârlarının kendisi yeryüzündeyken ne yaptıysa aynısını kendi adına yapmalarını istedi.(A. Abrosius, poenit. 1, 34) Papazlar Tanrı’dan ne meleklere ne de başmeleklere verilmeyen bir güç aldılar. ( ... ) Tanrı yukardan papazların burada yaptıklarını onaylıyor.(A. Yuhanna Krisostomos, sac. 3, 5) Kilise içinde günahların bağışlanma işlemi olmasaydı, hiçbir umut, hiçbir ebedi yaşam umudu ve bir ebedi kurtuluş olmayacaktı. Kilise’ye böyle bir ihsanda bulunduğu için Tanrı’ya şükredelim.(A. Augustinus, serm. 213, 8) ÖZET 984 Credo "günahların bağışlanması" inancını Kutsal Ruh inancına bağlıyor. Nitekim, dirilmiş Mesih havarilerine Kutsal Ruh’u verirken onlara günahları bağışlama yetkisini de verdi. 985 Vaftiz günahların bağışlanmasının birinci ve temel sırrıdır: Bizi ölmüş ve dirilmiş Mesih’le birleştirir ve bize Kutsal Ruh’u verir. 986 Mesih’in isteği doğrultusunda Kilise vaftiz olmuş olanların günahlarını bağışlama yetkisine sahiptir ve bu yetkiyi normal olarak papazları ve episkoposları aracılığıyla tövbe sırrında uygular. 987 "Günahların bağışlanmasında, papazlar ve Kilise sırları sadece birer araçtırlar, esenliğimizin tek sahibi ve dağıtıcısı Rabbimiz Mesih İsa suçlarımızı silmek ve bizi aklamak için onları kullanmak istiyor."(Catech. R. 1, 11, 6) 11. KONU "Ölülerin dirileceğine inanıyorum" 988 Hıristiyan Credo’su (İnanç İlkeleri Formülü) -Tanrı’da Baba, Oğul ve Kutsal Ruh’a ve onun yaratıcı, kurtarıcı ve kutsallaştırıcı eylemine olan inancımız- doruk noktasına ölülerin dünyanın sonunda ebedi yaşama dirileceğinin bildirilmesiyle ulaşıyor. 989 Aynı şekilde, Mesih İsa’nın ölüler arasından dirildiğine, daima yaşadığına, aynı şekilde doğruların da öldükten sonra dirilmiş Mesih’le birlikte sonsuza dek yaşayacaklarına ve Onun son günde onları dirilteceğine kesinlikle inanıyor ve umut ediyoruz.(Bkz. Yu 6, 39-40)Bizim dirilişimiz de onun dirilişi gibi Çok Kutsal Üçlü-Birlik’in eseri olacaktır: Mesih İsa’yı ölümden dirilten Tanrı’nın Ruhu içinizde yaşıyorsa, Mesih’i ölümden dirilten Tanrı, içinizde yaşayan Ruhuyla ölümlü bedenlerinize de yaşam verecektir(Bkz. 1 Sel 4, 14, 1 Kor 6, 14, 2 Kor 4, 14,Fil 3, 10-11) (Rom 8, 11). 990 "Et" terimi zayıf ve ölümlü durumdaki insanı belirtiyor.(Bkz. Yar 6, 3, Mzm 56, 5, İş 40, 6) "Etin dirilişi" (Havarilerin İnanç İlkelerinde kelimesi kelimesine bu şekilde ifade edilmiş) ile de ölümden sonra yalnızca ölümsüz ruhun yaşamı değil, aynı zamanda "ölümlü bedenlerimiz" (Rom 8, 11) yeniden yaşam bulacaktır denmektedir. 991 Hıristiyanlığın başlangıcından beri ölülerin dirileceğine inanmak Hıristiyan inancının temel bir öğesiydi. "Ölüler arasından dirilme Hıristiyanların bir kanısıdır; bu inanç bizleri yaşatıyor"(Tertülyanus, res. 1, 1) Aranızdan bazıları nasıl olur da ölüler dirilmez diyebilir? Ölüler dirilmezse, o zaman Mesih de dirilmemiştir. Mesih dirilmemişse, o zaman bildirimiz de boştur, imanımız da boştur. ( ... ) Oysa ki, Mesih ölmüş olanların ilk örneği olarak ölümden dirilmiştir (1 Kor 15, 12-14. 20). I. Mesih’in dirilişi ve bizim dirilişimiz Dirilişin adım adım açınlanması 992 Ölülerin dirilişi Tanrı tarafından Halkına adım adım açınlanmıştı. Ölülerin bedenen dirileceği umudu insanı bütünüyle, ruh ve bedeniyle yaratan bir Tanrı’ya olan inancın ayrılmaz bir sonucu olarak benimsetilmişti. Yerin ve göğün yaratıcısı, İbrahim ve onun soyundan gelenlerle yapmış olduğu antlaşmaya bağlı olan Kişidir. Dirilişe olan inanç işte bu çift perspektifte ifade edilmeye başlanacaktır. Yaşadıkları işkencelerde şehit olan Makabeler şöyle diyorlar: Dünyanın Kralı, onun yasaları uğruna ölecek olan bizleri ebedi yaşam için diriltecektir (1 Mak 7, 9). Bizi yeniden dirilteceği konusunda Tanrı’nın verdiği söze inanarak insan eliyle ölmek daha iyidir(Bkz. 2 Mak 7, 29 , Dan 12, 1-13) (2 Mak 7, 14). 993 Ferisiler(Bkz. Hİ 23, 6) ve Rab İsa’nın çağdaşları(Bkz. Yu 11, 24) dirilişe inanıyorlardı. İsa bunu açıkça öğretiyor. Dirilişe inanmayan Sadukilere karşı şu sözleri söylüyor: "Ne Kutsal Yazıları ne de Tanrı’nın gücünü biliyorsunuz, yanılıyorsunuz" (Mk 12, 24). Ölülerin dirilmesi konusu Tanrı’nın "ölülerin değil, yaşayanların Tanrısı" (Mk 12, 27), olduğuna olan inanca dayanır. 994 Dahası var: İsa diriliş inancını kendi dirilişine bağlıyor: "Diriliş ve yaşam ben’im" (Yu 11, 25). İsa’nın bizzat kendisi Kendisine inananları(Bkz. Yu 5, 24-25, 6, 40) etini yiyenleri ve kanını içenleri diriltecektir.(Bkz. Yu 6, 54) Şimdiden bunun bir teminatı ve işareti olarak bazı ölüleri dirilterek,(Bkz. Mk 5, 21-42.), Lk 7, 11-17, Yu 11) bununla başka bir düzende olacak kendi Dirilişini bildirdi. Bu eşi benzeri olmayan olaydan "Yunus Peygamberin işareti" (Mt 12, 39), Tapınağın işareti(Bkz. Yu 2, 19-22) olarak söz ediyor: Ölümünden üç gün sonra dirileceğini bildiriyor.(Bkz. Mk 10, 34) 995 Mesih’in tanığı olmak, "Dirilişinin tanığı olmak"(Bkz.Hİ 4, 33) (Hİ 1, 22), "ölümden dirildikten sonra Onunla birlikte yiyip içmek" (Hİ 10, 41) demektir. Hıristiyanlığın diriliş umudu Mesih’le yüz yüze gelmelerle belirtilir. Onun gibi, Onunla, Onun aracılığıyla dirileceğiz. 996 Başlangıçtan beri diriliş inancı Hıristiyanlıkta anlayışsızlıkla ve muhalefetle karşılaştı.(Bkz. Hİ 17, 32, 1 Kor 15, 12-13) "Hıristiyan inancı hiçbir konuda ölülerin dirilişinde olduğu kadar itirazla karşılaşmadı."(A. Augustinus, psal. 88, 2, 5) İnsan hayatının ölümden sonra ruhsal bir şekilde devam ettiği genel olarak kabul edilmiştir. Ölümcül olduğu öylesine açık olan bu bedenin ebedi yaşama dirileceğine nasıl inanmalı? Ölüler nasıl dirilecekler? 997 "Dirilmek" ne demektir? Ölümde, ruh ve beden birbirinden ayrılır, insanın vücudu bozulur, ruhu ise, yüceltilmiş vücuduyla yeniden bir araya gelmenin bekleyişi içinde Tanrı’ya gider. Tanrı Herşeye Kadirliğiyle vücutlarımızı ruhlarımızla birleştirerek, İsa’nın Dirilişinin etkisiyle onlara nihai bir biçimde çürümez yaşamı verecektir. 998 Kim diriltecektir? Ölmüş bütün insanlar: "İyilik etmiş olanlar yaşamak, kötülük yapmış olanlar cehennemlik olmak için dirilecekler"(Bkz. Dan 12, 2) (Yu 5, 29). 999 Nasıl dirilecekler? Mesih İsa kendi bedeniyle dirildi: "Ellerime, ayaklarıma bakın; gerçekten ben’im" (Lk 24, 39); ama yeryüzündeki yaşamına geri dönmedi. Aynı şekilde, Onda, "herkes şimdi sahip olduğu bedenle dirilecek"(IV. Latran Kon: DS 801) ancak bu beden "yüce bedene" (Fil 3, 21), "tinsel bedene" (1 Kor 15, 44) dönüşecek: Ama ölüler nasıl dirilecek diye sorulabilir? Hangi bedenle yeniden gelecekler? Ey akılsız! Ektiğin, ölmezse, hayat bulmaz ki. Ektiğin de, gelecek dünyadaki bedenin değildir, sadece çıplak bir tohumdur ( ... ). Ekilen çürümüşlüktür, dirilen ise çürümezliktir, ( ... ) ölüler çürümez olarak dirilecekler ( ... ). Nitekim çürümeye mahkûm bu varlığın çürümezliği giyinmesi, bu ölümlü varlığın ölümsüzlüğü giyinmesi gerekir (1 Kor 15, 35-37. 42. 52-53). 1000 Bu "nasıl" sözcüğü hayal gücümüzü ve zihnimizi aşar; buna ancak imanla erişebiliriz. Efkaristiya’ya katılmamız bize şimdiden bedenimizin Mesih tarafından dönüştürüldüğü duygusunu tatma zevkini veriyor: Topraktan gelen ekmek nasıl Tanrı’ya yakarıldıktan sonra, artık normal ekmek olmaktan çıkıp biri dünyevi öteki göksel iki şeyden oluşan Efkaristiya oluyorsa, aynı şekilde Efkaristiya’ya katılan bedenlerimiz de artık çürüyebilir olmaktan çıkar, çünkü içinde dirilme umudu taşır.(A. Ireneus, haer. 4, 18, 4-5) 1001 Ne zaman dirilecekler? Kesinlikle "son günde" (Yu 6, 39-40. 44. 54; 11, 24); "dünyanın sonunda".(LG 48) Gerçekten de, ölülerin dirilişi İsa’nın yeniden gelişiyle yakından ilgilidir: Rab’bin kendisi, başmeleğin ve Tanrı’nın borazan sesiyle gökten inecek ve önce Mesih’e ait ölüler dirilecek (1 Sel 4, 16). Mesih İsa ile birlikte dirilmek 1002 Mesih İsa’nın bizleri "son günde" dirilteceği doğruysa da, bizler, bir bakıma Mesih’le birlikte zaten dirilmiştik. Nitekim, Kutsal Ruh sayesinde, Hıristiyan yaşamı, yeryüzünde şimdiden, Mesih’in ölümüne ve dirilişine katılma demektir: Vaftiz sırasında Mesih’le birlikte gömüldünüz, Onunla birlikte de dirildiniz, çünkü Mesih İsa’yı ölüler arasından dirilten Tanrı’nın gücüne inandınız ( ... ). Mesih’le birlikte dirildiğinize göre, Tanrı’ nın sağında oturan Mesih’in bulunduğu yerdeki değerleri arayın (Kol 2, 12; 3, 1). 1003 Vaftiz sayesinde Mesih’e bağlanan inanlılar dirilmiş Mesih’in göksel yaşamına gerçekten şimdiden katılırlar,(Bkz. Fil 3, 20) ama bu yaşam "Mesih’le birlikte Tanrı’da" saklıdır (Kol 3, 3) "Tanrı bizi, Mesih İsa’da, Mesih’le birlikte diriltip göklere oturttu" (Ef 2, 6). Son gün dirildiğimizde Mesih’le birlikte "yüceltilmiş görüneceğiz" (Kol 3, 4). 1004 O günü bekleyen inanlının ruhu ve bedeni şimdiden Mesih’e ait olmanın onuruna katılmış olur; bu da insanın kendi bedenine aynı zamanda başkalarının bedenine, özellikle de acı çektiği zaman saygı göstermeyi zorunlu kılar: Beden Rab içindir, Rab de beden içindir. Rab’bi dirilten Tanrı kendi gücüyle bizi de diriltecektir. Bedenlerinizin Mesih’in üyeleri olduğunu bilmiyor musunuz? ( ... ) Kendinize ait değilsiniz ( ... ). Şu halde Tanrı’yı bedenlerinizde yüceltin (1 Kor 6, 1315. 19-20). II. Mesih İsa’da ölmek 1005 Mesih’le dirilmek için, Mesih’le ölmek gerekir, "Rab’bin yanına gidip onunla kalmak için bu bedeni terk etmek gerekir" (2 Kor 5, 8). Ölüm olan bu "gidiş"te ruh bedenden ayrılır. Ruh ölülerin dirileceği günde yeniden bedeniyle birleşir.(Bkz. APF 28) Ölüm 1006 "İnsanlık durumunun bilmecesi ölüm karşısında doruk noktasına ulaşır."(GS 18) Bir anlamda, bedensel ölüm doğaldır, ama iman için ölüm "günahın bedeli"dir(Bkz. Yar 2, 17) (Rom 6, 23). Mesih’in nurunda ölenler için de, Rab’bin Dirilişine katılabilmek için Rab’bin ölümüne bir katılmadır.(Bkz. Rom 6, 3-9, Fil 3, 10-11) 1007 Ölüm yeryüzündeki yaşamın sonudur. Yaşamlarımız zamanla ölçülüdür, zaman içinde değişiyor, yaşlanıyoruz ve yeryüzündeki bütün canlı varlıklarda olduğu gibi ölüm normal yaşamın sonu olarak ortaya çıkıyor. Ölümün bu görünümü yaşamlarımıza bir geciktirilemezlik getirir: Ölümlü olduğumuzu düşünmek bize yaşamımızı düzene sokmak için sınırlı bir zamanımız olduğunu hatırlatır: Ergenlik günlerinde seni yaratanı hatırla, ( ... ) ve toprak yere, önceki haline dönmeden ve ruh onu veren Tanrı’ya dönmeden, seni yaratanı hatırla (Vaiz 12, 1. 7). 1008 Ölüm günahın sonucudur. Kutsal Kitabın(Bkz. Yar 2, 17,3; 3,3; 19, Bil 1, 13, Rom 5, 12,6, 23) ve geleneğin resmi yorumcusu Kilise Yetkili Kurulu ölümün, insanın günahından dolayı dünyaya girdiğini öğretiyor.(Bkz. DS 1511) İnsan her ne kadar ölümlü bir doğaya sahipse de, Tanrı onu ölmemeye hazırladı. Öyleyse ölüm Yaratıcı Tanrı’nın tasarılarına ters gelen bir şeydi ve bu dünyaya günahın bir sonucu olarak girdi.(Bkz. Bil 2, 23-24) "İnsan günah işlememiş olsaydı(GS 18) bedeni ölümden sıyrılmış olacaktı" ve insanın "son düşmanı" böylece yenilmiş olacaktı.(Bkz. 1 Kor 15, 26) 1009 Ölüm Mesih İsa tarafından dönüştürüldü. Tanrı’nın Oğlu İsa da insanlık şartına özgü ölümü tanıdı. Ama, ölümün karşısındaki dehşetine karşın(Bkz. Mk 14, 33-34, İbr 5, 78) Babasının iradesine özgürce tam bir itaatle ölümü üzerine aldı. İsa’nın itaati ölümün lanetini hayırduaya dönüştürdü.(Bkz. Rom 5, 19-21) Hıristiyan ölümünün anlamı 1010 Mesih İsa sayesinde Hıristiyan ölümünün pozitif bir anlamı vardır. "Benim için, yaşam Mesih’tir, ölmek de kazançtır" (Fil 1, 21). "Onunla birlikte öldüysek, Onunla birlikte yaşayacağız, bu söz güvenilirdir" (1 Tim 2, 11). Hıristiyan ölümünün yeniliği burada yatıyor: Hıristiyan Vaftizle yeni bir yaşamda yaşamak için sırlı bir şekilde şimdiden "Mesih’le ölmüştür"; Mesih’e bağlı ölürsek, fiziksel ölüm bu "Mesih’le ölmeyi" tamamlar ve Onun kurtarıcı eyleminde Ona katılmamızı sağlar: Benim için bütün dünyaya hakim olmaktansa Mesih İsa’da ölmek daha iyidir. Bizim için ölen o Kişiyi arıyorum; bizim için dirilen o Kişiyi istiyorum. Doğum yapma zamanım yaklaştı ( ... ). Bırakın da arı ışığı alayım! Oraya vardığımda insan olacağım.(A. Antakyalı Ignatius,Rom 6, 1-2) 1011 Ölümde Tanrı insanı yanına çağırır. Onun içindir ki, bir Hıristiyan ölüm karşısında Paulus’un duyduğu arzuyu duyabilir: "Bu dünyadan ayrılmayı ve Mesih’le birlikte olmayı arzuluyorum" (Fil 1, 23). Mesih’in örneğinde olduğu gibi kendi ölümünü Baba’ya karşı bir sevgi ve itaat eylemine dönüştürebilir:(Bkz. Lk 23, 46) Yeryüzü arzularım haça gerildi; ( ... ) içimde mırıldanan ve bana "Baba’ya doğru git"(A. Antakyalı Ignatius, Rom 7, 2) diyen diri bir su var. Tanrı’yı görmek istiyorum, Onu görmek için de ölmek gerekir.(A. Avilalı Teresa, vida 1) Ölmüyorum, yaşama giriyorum.(A. Thérése de I’Enfant-Jésus, verba) 1012 Hıristiyanlığın ölüm görüşü(Bkz. 1 Sel 4, 13-14) özel bir biçimde Kilise litürjisinde ifade edilmiştir: Rab, sana inananlar için yaşam ölümle sona ermiyor, sadece dönüşmüş oluyor. Yeryüzündeki yaşamları sona erdiğinde göklerde onları bekleyen ebedi yaşam bulunuyor.(MR, merhuniler için önsöz) 1013 Ölüm insanın Tanrı’nın insana yeryüzündeki yaşamını Tanrı tasarısına göre yaşaması ve kendi nihai yazgısına karar vermesi için sunduğu lütuf ve bağışlama zamanı olan bu dünyadaki yolculuğunun sonudur. "Yeryüzündeki biricik yaşamımız"(LG 48) son bulunca bir daha başka yeryüzü yaşamlarına geri gelmeyeceğiz. "İnsanlar bir kez ölürler" (İbr 9, 27). Ölümden sonra "reenkarnasyon" diye bir şey yoktur. 1014 Kilise, ölüm saatine hazırlanmamız ("Tanrım, bizleri ani ve beklenmedik bir ölümden koru": Azizlerin İlahisi), Meryem Ana’ya "ölüm anımızda" bizim için arabuluculuk yapması için dua etmemiz, iyi ölümün koruyucusu aziz Yusuf’a güvenmemiz konusunda bizleri yüreklendirir: Bütün davranışlarında, bütün düşüncelerinde sanki bugün ölecekmişsin gibi davranmalısın. Vicdanın rahatsa, ölümden o kadar korkmayacaksın. Ölümden kaçmaktansa günah işlememek daha iyidir. Bugün hazır değilsen, yarın nasıl hazır olacaksın?(Mesih İsa’nın izinde 1, 23, 1) Şükürler olsun sana Tanrım, kardeş ölüm için, canlı olan hiçbir insan ondan kurtulamaz. Öldürücü günah içinde ölenlere ne yazık, senin istediğini yapanlar ne kutludur, çünkü ikinci ölüm onlara hiçbir zarar vermeyecektir.(A. Assisisili Françesco, cont) ÖZET 1015 "Beden esenliğin eksenidir."(Tertülyanus, res. 8, 2)Bedeni yaratan Tanrı’ya inanıyoruz; bedeni kurtarmak için beden alan Söz’e inanıyoruz; bedenin dirileceğine, yaratılışın tamamlanacağına ve bedenin kurtulacağına inanıyoruz. 1016 Ölümle ruh bedenden ayrılır, ancak dirilişte Tanrı bozulmaz yaşamı dönüşmüş bedenlerimize ruhumuzu onunla birleştirerek verecektir. Mesih İsa nasıl dirilip sonsuza dek yaşıyorsa aynı şekilde bizler de son günde dirileceğiz. 1017 "Şimdi sahip olduğumuz bedenlerin gerçekten dirileceğine inanıyoruz."(DS 854) Bununla birlikte, mezara bozulabilir bir beden tohumu atıyoruz, ondan bozulmaz, "tinsel bir beden"(Bkz. 1 Kor 15, 42) (1 Kor 15, 44) çıkıyor. 1018 İlk günahın sonucu olarak insanın bedensel ölümü yaşaması gerekiyor, "ilk günah olmasaydı bu ölümü yaşamayacaktı"(GS 18). 1019 Tanrı’nın Oğlu İsa bizler için Babası Tanrı’nın iradesine tam ve özgürce itaat edip isteyerek ölümü tattı. Ölümü ile ölümü yendi, böylece bütün insanlara esenlik yolunu açmış oldu. 12. KONU "Ebedi yaşama inanıyorum" 1020 Kendi ölümünü İsa’nın ölümü ile birleştiren Hıristiyan, ölümü İsa’ya doğru bir geliş ve ebedi yaşama bir giriş olarak görür. Kilise ölmekte olan bir Hıristiyanı son bir kez takdis ederken ona Mesih’in bağışlayıcı sözlerini söyler. Bu şekilde Kilise o kişiyi son bir kez güçlendirici bir meshetmeyle damgalamış ve ona yolculuk için gerekli besini viatik olarak vermiş olur. Ona güven veren sözlerle şöyle der: Ey Hıristiyan ruh, seni yaratmış olan Herşeye Kadir baba adına, senin uğruna acı çeken diri Tanrı’nın Oğlu Mesih İsa adına, senin üzerine akıtılmış olan Kutsal Ruh adına bu dünyayı terk et. Bugün, Tanrı’yla, Tanrı’nın Annesi Meryem Ana’yla, aziz Yusuf’la, Tanrı’nın bütün melek ve azizleriyle birlikte kutsal Sion’da huzur içinde yerini al ( ... ). Seni topraktan yaratan Yaradanına yeniden dön. Ruhunun bedeninden çıkacağı anda, Meryem Ana, melekler ve bütün azizler seni karşılamaya gelsinler ( ... ). Kurtarıcını yüz yüze görebilesin...(OEx "Commendatio animae") I. Özel yargılama 1021 Ölüm, insanın Mesih’in sunduğu Tanrısal lütfu(Bkz. 2 Tim 1, 9-10) kabul edebildiği ya da reddedebildiği insan yaşamına, yani zamanına son verir. Yeni Antlaşma kitabı, yargılama konusundan özellikle Mesih’in ikinci gelişinde Onunla olacak karşılaşma perspektifinden söz ediyor, ama aynı zamanda herkesin öldükten sonra imanı ve yaptıklarına karşılık olarak hemen ödüllendirileceğinden birçok kez söz ediyor. Zavallı Lazarus’un anlatıldığı mesel(Bkz. Lk 16, 22) ve haç üzerindeyken İsa’nın iyi hayduta söylediği sözler(Bkz. Lk 23, 43) ve Yeni Antlaşma’daki öteki metinler(Bkz. 2 Kor 5, 8, Fil 1, 23, İbr 9, 27, 12, 23) ruhun bazı insanlar için farklı olabilecek bir son yazgısından söz ediyorlar.(Bkz. Mt 16, 26) 1022 Her insan ebedi ödülünü öldükten hemen sonra gerek bir arınmadan geçmek için,(Bkz. Lyon Kon: DS 857-858, Floransa Kon: DS 1304-1306, Trento Kon: DS 1820) gerek cennet mutluluğuna hemen girmek için,(Bkz. XII. Benediktus: DS 1000-1001, XXII. Yuhanna: DS 990) gerek hemen ebediyen cehennemlik olmak için(Bkz. XII. Benediktus: DS 1002) Mesih’le olan yaşamına göre özel bir yargılamadan geçerek alır. Yaşamımızın akşamında, sevgimize göre yargılanacağız.A. Juan de la Cruz, dichos 64) II. Cennet 1023 Tanrı’nın nuru ve dostluğunda ölenler ve tamamen arınmış kişiler Mesih’le birlikte ebediyen yaşarlar. Tanrı’yı "olduğu gibi" (1 Yu 3, 2) yüz yüze gördükleri için daima Tanrı’ya benzerdirler:(Bkz. 1 Kor 13, 12, Ap 22, 4) Havarilerden aldığımız otoriteyle belirtiyoruz ki, Tanrı’nın genel hükmüne göre, öldükten sonra arındırılacak bir şeyleri olmayan, ( ... ) ya da arındırılacak bir şeyleri varsa, öldükten sonra, ( ... ) Kıyamet günü yargılaması ve bedenlerin dirilmesinden önce arındırılacak olan, Rabbimiz ve Kurtarıcımız Mesih İsa’nın Göğe çıkmasından beri gökte, göklerin Egemenliğinde ve göksel Cennette Mesih’le birlikte kutsal meleklerin topluluğuna kabul edilerek toplanmış olan, halihazırda toplanan ve toplanacak olan Mesih’in kutsal vaftizini aldıktan sonra ölen bütün azizlerin ve öteki inanlıların ruhları, Rabbimiz Mesih İsa’nın çektiklerinden ve ölümünden beri, sezgisel bir vizyonla hatta yüz yüze, hiçbir yaratığın aracılığı olmadan Tanrı’nın özünü gördüler ve görüyorlar.(XII. Benediktus: DS 1000, bkz. LG 49) 1024 Çok Kutsal Üçlü-Birlik’le olan bu mükemmel yaşama, Onunla, Meryem Ana’yla, meleklerle ve çokmutluların hepsiyle olan bu sevgi ve yaşam birliğine "Cennet" deniyor. Cennet insanın en derin özlemlerinin gerçekleşmesi ve nihai akıbetidir, yüce ve kesin mutluluk halidir. 1025 Cennette yaşamak "Mesih’le birlikte olmak demektir"(Bkz. Yu 14, 3,Fil 1, 23, 1 Sel 4, 17). Tanrı’nın sevgili kulları "Onda" yaşarlar, daha doğrusunu söylemek gerekirse, Onun yanında kendi gerçek kimliklerini, kendi gerçek adlarını bulurlar.(Bkz. Ap 2, 17) Yaşamak Mesih’le birlikte olmak demektir; Mesih’in olduğu yerde yaşam vardır, egemenlik vardır.(A. Ambrosius, luc. 10, 121) 1026 Mesih İsa ölümü ve Dirilişiyle bize Cenneti "açtı". Çokmutluların yaşamı Mesih İsa aracılığıyla insanlığın kurtuluşunun sağlandığı meyvelere tamamen sahip olmaktan ibarettir. Ona inanan ve Onun iradesine sadık kalanlar Onun göksel yüceliğine de katılırlar. Cennet Onunla tek vücut olan çokmutlular topluluğudur. 1027 Tanrı’yla ve Mesih’te olan herkesle oluşturulan bu kutlu birlik gizi her türlü anlayışı ve her türlü imgelemeyi aşar. Kutsal Kitap bundan benzetmeler kullanarak söz ediyor: Yaşam, ışık, huzur, düğün şöleni, krallık şarabı, Baba’nın evi, göksel Kudüs, Cennet: "Tanrı’nın, kendisini sevenler için hazırladıklarını hiçbir göz görmemiş, hiçbir kulak işitmemiş, hiçbir insan yüreği kavramamıştır" (1 Kor 2, 9). 1028 Aşkınlığı yüzünden, Tanrı olduğu gibi, ancak kendisi gizini insana açar ve insanı bunu alacak duruma getirirse görülebilir. Tanrı’yı görkemli yüceliğinde seyretme durumuna Kilise "mutlu kılıcı vizyon" diyor. Tanrı’yı görme katına kabul edildiğin, Tanrın Rab Mesih eşliğinde ebedi nur ve esenlik sevinçlerine katılma şerefine sahip olduğun, ( ... ) göklerin Egemenliğinde Tanrı’nın dostları ve adilleri eşliğinde bahşedilen ölümsüzlük mutluluklarını tattığın zaman kimbilir mutluluğun ve yüceliğin ne olacaktır.(A. Cyprianus, ep. 56, 10, 1) 1029 Cennet mutluluğunda çokmutlular sevinçle Tanrı’nın iradesini yerine getirmeye devam ediyorlar. Onlar bunu öteki insanlara ve bütün yaratılışa dayanarak yaparlar. Şimdiden Mesih’le birlikte egemenlik sürerler; Onunla birlikte "sonsuza dek egemenlik sürecekler"(Bkz. Mt 25, 21, 23) (Ap 22, 5). III. Son arınma ya da Araf 1030 Tanrı’nın dostluğu ve nuru içinde ölenler, ama henüz tam olarak arınmamış olanlar, ebedi esenliklerini garanti altına almış olmalarına karşın, Cennet mutluluğuna girmek için gerekli kutsallığı elde etmek amacıyla öldükten sonra bir arınmadan geçerler. 1031 Cehennemliklerin azaplarından tamamen farklı olan seçilmişlerin bu son arınmasına Kilise Araf demektedir. Kilise Araf’la ilgili iman doktrinini özellikle Floransa(Bkz. DS 1304) ve Trento(Bkz. DS 1820, 1580) Konsillerinde açıkça belirtti. Kilise Geleneği Kutsal Kitabın bazı metinlerini referans alarak arındırıcı bir ateşten söz eder:(Örneğin 1 Kor 3, 15, 1 Pet 1, 7) Bazı küçük günahlar için yargılamadan önce arındırıcı bir ateşten geçileceğine inanmak gerekir, çünkü Gerçeğin kendisi olan Kişi, Kutsal Ruh’a küfür eden ne bu dünyada ne öbür dünyada bağışlanmayacaktır, diyor (Mt 12, 31). Buradan bazı günahların bu dünyada, bazılarının da öbür dünyada bağışlandığı gerçeğini çıkarabiliriz.(A. Büyük Gregorius, dial. 4, 39) 1032 Bu öğreti Kutsal Kitapta sözü edilen ölüler için dua etme adetine dayanıyor: "Bu nedenle, (Yahuda Makkabe) günahı bağışlatmak umuduyla ölüler için bu kurbanı sunmuştu; amacı, ölülerin günahlarının bağışlanmasıydı" (2 Mak 12, 46). Kilise (Hıristiyanlığın) ilk zamanlarından beri ölülerin anısına saygı gösterip onlar için şefaat diledi, özellikle de arınıp Tanrı’nın mutlu kılıcı vizyonuna erişebilmeleri amacıyla onlar için Efkaristiya kurbanını(Bkz. DS 856) sundu. Kilise ayrıca ölüler için sadaka verilmesini, endüljans almayı ve tövbe eylemlerinde bulunmayı salık vermektedir: Onlara yardım götürelim, onları analım. Eyüb’ün oğulları babalarının kurbanı ile arındılarsa,(Bkz. Ey 1, 5) ölüler için yaptığımız sunguların onlara bazı teselliler verdiğinden neden kuşku duyuyoruz? Gitmiş olanlara yardım götürmek ve onlar için dua etme konusunda tereddüte düşmeyelim.(A. Yuhanna Krisostomos, hom, in 1 Cor 41, 5) IV. Cehennem 1033 Tanrı’yı isteyerek sevmeye karar vermemişsek, Onunla birleşemeyiz. Ona karşı, hemcinsimize karşı ve kendimize karşı ağır günahlar işleyerek onu sevemeyiz: "Sevmeyen, ölümde kalır. Kardeşinden nefret eden, katildir; hiçbir katilin de sonsuz yaşama sahip olmadığını bilirsiniz" (1 Yu 3, 15). Rabbimiz erkek ve kız kardeşlerimiz olan yoksul ve muhtaç kişilerin ciddi ihtiyaçlarını karşılamayı ihmal ettikçe Kendisinden ayrılacağımızı bize anlatmaya çalışıyor.(Bkz. Mt 25, 31-46) Pişman olmadan ve Tanrı’nın bağışlayıcı sevgisini kazanmadan ölmek bizzat kendi isteğimizle Ondan ebediyen ayrı kalmak anlamına gelir. Tanrı ve ermişlerin birliğinden kendini dışlama durumuna "cehennem" denir. 1034 İsa sık sık ömürleri boyunca inanmayı ve dine dönmeyi reddedenlerin ruhlarını ve bedenlerini yitirebilecekleri "tamu"nun "sönmeyen ateşi"nden(Bkz. Mt 5, 22, 13; 42. 50, Mk 9, 43-48)söz ediyor.(Bkz. Mt 10, 28) İsa ciddi ifadelerle "meleklerini göndereceğini ( ... ), meleklerin de kötülük yapan herkesi toplayıp kızgın fırına atacağını" bildiriyor (Mt 13, 41-42). "Ey lanetliler, uzaklaşın benden, ebedi ateşe yollanın!" diyerek hüküm giydirecektir (Mt 25, 41). 1035 Kilise’nin öğretisi cehennemi ve onun ebediliğini bildirmektedir. Ölümcül günah içinde ölenlerin ruhları öldükten sonra hemen Cehenneme giderler, orada ebedi ateşte cehennem azabı çekerler.(Bkz. DS 76, 409, 411, 801, 858, 1002, 1351, 1575, APF 12)Cehennemdeki en büyük azap, sırf onun için yaratılmış olduğu ve özlem duyduğu mutlu yaşama yalnızca Tanrı’da sahip olabilecekken, Tanrı’dan ebediyen ayrı kalmaktır. 1036 Cehennem konusundaki Kutsal Kitabın beyanı ve Kilise’nin öğretileri insanı kendi ebedi yazgısı konusunda özgürlüğünü kullanarak sorumluluk almaya davet eden bir çağrıdır. Aynı zamanda dine dönmesini isteyen acil bir çağrıdır da: "Dar kapıdan girin. Çünkü kişiyi yıkıma götüren yol geniş ve rahattır, bu yola girenler çoktur; ama Yaşama götüren yol da, kapı da dardır, bu yolu bulanlar azdır" (Mt 7, 13-14): Günü ve saati bilmediğimizden, yeryüzündeki biricik yaşamımız sona erdiğinde, Tanrı’nın buyruğu ile diş gıcırtılarının ve ağlayışların olduğu dışarıdaki karanlığa, ebedi ateşe atılan kötü ve tembel hizmetkârlar gibi olmamak ve Tanrı’nın kutluları arasında yer alarak Onunla birlikte düğüne katılabilmek için Rab’bin uyarısına kulak vererek çoğu kez uyanık kalalım.(LG 48) 1037 Tanrı hiç kimseyi Cehenneme gitmesi için yaratmadı;(Bkz. DS 397, 1567) Cehenneme gitmek için insanın isteyerek Tanrı’ya karşı gelmesi ve bunda sonuna kadar ısrar etmesi gerekir. Efkaristiya litürjisinde ve inanlıların günlük dualarında Kilise "hiç kimsenin mahvolmasını istemeyen ama herkesin tövbeye gelmesini isteyen" (2 Pet 3, 9) Tanrı’nın bağışlayıcılığını diler: Senin hizmetkârların ve bütün cemaatin olarak, sana sungumuzu sunuyoruz Ey Tanrım, teveccühünle bunu kabul et. Günlerimizi huzur içinde geçirmemizi sağla, bizi cehennemlik olmaktan kurtar ve bizi sevgili kullarından say.(MR, Roma Kilise Hukuku 88) V. Kıyamet günü yargılaması 1038 Bütün insanların, "adil kişilerle günahkârların" dirilişinden sonra Kıyamet günü yargılaması olacaktır. "Mezarda olanların hepsinin İnsanoğlunun sesini işitip, mezarlarından çıkacakları saat geliyor; iyilik etmiş olanlar yaşamak, kötülük yapmış olanlar cehennemlik olmak üzere dirilecekler" (Yu 5, 28-29). "O zaman Mesih İsa kendi görkemi içinde bütün melekleriyle gelecek ( ... ). Ulusların hepsi Onun önünde toplanacak. O da insanları çobanın keçileri koyunlardan ayırdığı gibi birbirinden ayıracak. Koyunları sağına, keçileri de soluna alacak ( ... ). Bunlar sonsuz azaba uğrayacak, doğrular ise sonsuz yaşama kavuşacak" (Mt 25, 31-32. 46). 1039 Her insanın Tanrı’yla olan gerçek ilişkisi Gerçeğin ta kendisi olan Mesih’in huzurunda bütün çıplaklığıyla ortaya dökülecektir.(Bkz. Yu 12, 49) Kıyamet günü yargılaması herkesin yeryüzündeki yaşamı boyunca yaptığı iyilikleri ya da yapmayı ihmal ettiklerinin sonuçlarını en ince ayrıntısına kadar ortaya çıkaracaktır: Kötülerin yaptığı bütün kötülükler kaydediliyor, bunu onlar bilmiyorlar. "Tanrı susmadığı" (Mzm 50, 3) ( ... ) gün kötülere dönüp şöyle diyecektir: "Zavallı yoksullarımı sizin için yeryüzüne yerleştirdim. Onların lideri olan ben, gökte Baba’nın sağında tahtta oturuyordum, ama benim üyelerim yeryüzünde açlık çekiyordu. Benim üyelerime yiyecek vermiş olsaydınız, vermiş olduklarınız Başa kadar çıkardı. Zavallı yoksullarımı yeryüzüne yerleştirdiğimde, onları yaptığınız iyi işleri benim hazineme getirecek komisyoncularınız yaptım. Onların eline bir şey vermediğinizden, bende hiçbir şeyiniz yok."(A. Augustinus, serm. 18, 4, 4) 1040 Kıyamet günü yargılaması Mesih’in görkemli gelişi sırasında olacaktır. Bunun olacağı günü ve saati yalnızca Baba biliyor, ne zaman olacağına da O karar verecektir. Oğlu Mesih İsa aracılığıyla bütün tarih üzerinde son sözünü söyleyecektir. O zaman bütün yaratılışın asıl anlamı ile bütün esenlik düzenini anlayacağız ve İlahi Takdirin her şeyi nihai akıbetine götürdüğü şahane yolları kavrayacağız. Kıyamet günü yargılaması Tanrı adaletinin yaratıklar tarafından yapılan bütün haksızlıkların üzerinde olduğunu ve onların hakkından geldiğini ve sevginin ölümden üstün olduğunu gösterecektir.(Bkz. Ezg 8, 6) 1041 Kıyamet günü yargılamasının verdiği mesaj henüz Tanrı insanlara "esenlik zamanı, uygun zaman" (2 Kor 6, 2) vermişken onları dine dönmeye çağırmasıdır. Kıyamet günü yargılaması insanda kutsal Tanrı korkusunu uyandırır. Tanrı Egemenliği adaletini taahhüt altına alır. İsa’nın "inanmış olanlarda hayranlık uyandırmak ve kendi azizlerinde yüceltilmek üzere" (2 Sel 1, 10) yeniden gelişi ile ilgili "kutsal umudu" (Tit 2, 13) bildirir. VI. Yeni gökler ve yeni yeryüzü umudu 1042 Dünyanın sonunda Tanrı’nın Egemenliği tamamlanacaktır. Evrensel yargılanmadan sonra ruhlarında ve bedenlerinde yüceltilen doğrular Mesih’le birlikte ebediyen egemenlik sürecekler, evren de yenilenecek: Kilise de "her şeyin yenilenme zamanı geldiğinde göksel yücelikte mükemmelliğe erişecek. İnsan ırkı ile birlikte, onun sayesinde kendi kaderine erişen evrenin kendisi de Mesih’te mükemmel bir şekilde yenilenecektir"(LG 48). 1043 İnsanlığı ve dünyayı değiştirecek bu gizemli yenilenmeye Kutsal Kitap "yeni gökler ve yeni yeryüzü"(Bkz. Ap 21, 1) (2 Pet 3, 13) diyor. Bu "yerdeki ve gökteki bütün varlıkları" (Ef 1, 10) tek bir liderin etrafında, Mesih’te birleştirecek Tanrı tasarısının kesin olarak gerçekleşmesidir. 1044 Bu "yeni evrende" (Ap 21, 5), göksel Kudüs’te Tanrı insanlar arasında oturacak. "Onların gözlerinden bütün yaşları silecek; artık ölüm olmayacak; artık ne yas, ne ağlayış, ne de ıstırap olacak, çünkü eski düzen ortadan kalkmış olacak"(Bkz. Ap 21, 27) (Ap 21, 4). 1045 İnsan için bu tamamlanma, Tanrı’nın, yolculuk halindeki Kilise’nin "kutsallaştırıcı görevi"(LG 1) gördüğü yaratılışın başından beri istediği insan ırkının nihai birleşmesinin gerçekleşmesi olacaktır. Mesih’e bağlı olanlar kurtarılmışlar topluluğunu, Tanrı’nın Kutsal Kentini (Ap 21, 2), "Kuzunun Kadını"nı (Ap 21, 9) oluşturacak. Bunlar yeryüzü insanlarını yaralayan ya da mahveden özsaygıdan, pisliklerden,(Bkz. Ap 21, 27) günahtan artık yaralanmayacaklar. Tanrı kutlu kılıcı vizyonla kendini tükenmez bir şekilde sevgili kullarına gösterecektir. Bu vizyon tükenmez mutluluk, huzur, karşılıklı birlik kaynağı olacaktır. 1046 Kozmosa gelince, Vahiy insanla maddi dünya arasında derin bir kader birliği olduğunu belirtiyor: Yaratılış, Tanrı çocuklarının ortaya çıkmasını büyük özlemle bekliyor ( ... ). Yozlaşmaya olan köleliğinden kurtarılma umudu içinde. ( ... ) Nitekim bütün yaratılışın bugüne dek doğum sancısı içinde olduğunu biliyoruz. Yalnız yaratılış değil, biz de, Ruh’un ilk meyvelerine sahip bizler de bedenlerimizin kurtulmasını özlemle bekleyerek iç çekeriz (Rom 8, 19-23). 1047 Gözle görülür evren de dönüşüme uğrayacak, ilk durumuna göre restore edilip, hiçbir engel kalmadan dirilmiş Mesih İsa’daki yücelmelerine katılarak doğru kişilerin hizmetinde olacak.(A. Ireneus, haer. 5, 32, 1) 1048 "Dünyanın ve insanlığın tamamlanacağı zamanı bilmiyoruz. Kozmosun dönüşüm modunu bilmiyoruz. Günah tarafından bozulmuş bu dünya gelip geçiyor; ama öğrendiğimize göre Tanrı bize, insanın yüreğinden çıkan bütün arzularını aşan huzur ve mutluluk dolu, adaletin hüküm süreceği yeni bir yer, yeni bir yeryüzü hazırlıyor."(GS 39, 1) 1049 "Yeni yeryüzü bekleyişi içinde olmak, bu yeryüzünü işlemek kaygısını zayıflatmamalı, tersine yeni insan ailesinin geliştiği ve yeni dünyanın şimdiden bazı izlerini gösteren bu dünya için daha çok çalışmayı sağlamalı. Bunun içindir ki, yeryüzündeki ilerlemeler Mesih’in Egemenliğinin gelişmesinden belirgin bir şekilde farklı olsa da, insan topluluğuna daha iyi bir düzenleme getirdiği oranda Tanrı’nın Egemenliği için büyük bir önem taşır."(GS 39, 2) 1050 "Yeryüzünde insan onuruna yakışır iyilikleri, kardeşliği ve özgürlüğü -bunlar çalışmalarımızın ve doğamızın şahane meyveleridir- Rab’bin buyruğuna göre ve Onun Ruhu’nda gerçekleştirirsek, daha sonra Mesih Babasına ebedi ve evrensel krallığı sunduğunda onları her türlü pislikten arınmış, aydınlatılmış, dönüşmüş olarak bulacağız."(GS 39, 3, bzk. LG 2) O zaman Tanrı ebedi yaşamda "herkeste her şey" (1 Kor 15, 28) olacaktır: Baba var olan gerçek yaşamdır. Göksel armağanlarını Oğlu aracılığıyla ve Kutsal Ruh’ta herkese istisnasız akıtır. Onun inayeti sayesinde biz insanlar da ebedi yaşam sözü aldık.(A. Kudüslü Kirillos, catech. ill. 118, 29) ÖZET 1051 Her insan ölümünden itibaren ölümsüz ruhunda ölülerin ve dirilerin yargıcı Mesih tarafından özel bir yargılamada ebedi ödülünü alır. 1052 Mesih’in nurunda ölenlerin ruhlarının ölümden sonra Tanrı’nın Halkını oluşturduğuna inanıyoruz. Ölüm, yeniden bedenlerine bürünerek dirilecekleri gün nihai bir şekilde zapt edilecektir.(APF 28) 1053 "Cennette İsa ile Meryem Ana’nın etrafında toplanan kalabalığın göksel Kiliseyi oluşturduğuna inanıyoruz. Onlar ebedi mutluluk içinde Tanrı’yı olduğu gibi görüyorlar. Orada değişik derecelerde kutsal meleklerin eşliğinde yücelik içindeki Mesih tarafından icra edilen Tanrısal yönetime katılıyorlar. Bizler için arabuluculuk yapıyor ve üzerimize titreyerek kardeş kaygısıyla zayıflıklarımızda bize yardımcı oluyorlar."(APF 29) 1054 Tanrı’nın dostluğu ve nuru içinde ölenler, ama henüz tam olarak arınmamış olanlar, ebedi esenliklerini garanti altına almış olmalarına karşın, Cennet mutluluğuna girmek için gerekli kutsallığı elde etmek amacıyla öldükten sonra bir arınmadan geçerler. 1055 Kilise "azizler birliği" sayesinde, ölüler için Tanrı’dan şefaat dilenmesini, onlar için dualar ve özellikle Efkaristiya kurbanı sunmayı salık verir. 1056 Kilise Mesih’in izinde yürüyerek inanlıları "cehennem" olarak adlandırılan "üzücü ve acı ebedi ölüm gerçeği"(DCG 69)karşısında uyarır. 1057 Cehennemdeki en büyük azap, sırf onun için yaratılmış olduğu ve özlem duyduğu mutlu yaşama yalnızca Tanrı’da sahip olabilecekken, Tanrı’dan ebediyen ayrı kalmaktır. 1058 Kilise hiç kimsenin mahvolmaması için dua eder: "Rab, senden ayrılmama hiç izin verme." Hiç kimsenin kendi başına kurtulamayacağı ne kadar doğruysa, "Tanrı’nın herkesin kurtulmasını istemesi" (1 Tim 2, 4) de o kadar doğrudur, Onun için "her şey mümkündür" (Mt 19, 26). 1059 "Çok Kutsal Roma Kilisesi Kıyamet günü yargılamasında bütün insanların kendi bedenleriyle Mesih’in mahkemesine çıkarak davranışları hakkında hesap vereceklerine inanmakta ve bunu kesin olarak dile getirmektedir."(DS 859, bkz. DS 1549) 1060 Dünyanın sonunda Tanrı’nın Egemenliği kusursuz bir şekilde gelecektir. O zaman doğrular ruhlarında ve bedenlerinde yüceltilmiş olarak Mesih’le birlikte ebediyen hüküm sürecekler, maddi evrenin kendisi de değişecektir. Tanrı o zaman ebedi yaşamda "herkeste her şey" (1 Kor 15, 28) olacaktır. "AMİN" 1061 Credo, aynı zamanda Kutsal Kitabın son kitabı,(Bkz. Ap 22, 21)İbranice bir sözcük olan Amin sözcüğü ile bitiyor. Bu sözcüğe Yeni Antlaşma kitabında yer alan birçok duanın sonunda rastlamak mümkün. Aynı şekilde, Kilise de dualarını "Amin" ile noktalıyor. 1062 İbranice Amin sözcüğü "inanmak" sözcüğü ile aynı kökten gelir. Bu kök istikrarı, sadakati, güvenilirliği ifade eder. İşte onun içindir ki "Amin" Tanrı’nın bize olan sadakatini ve bizim Ona olan güvenimizi anlatır. 1063 İşaya Peygamber’de "gerçeğin Tanrısı" (sözcüğü sözcüğüne "Amin’in Tanrısı") ifadesini buluyoruz, bu Tanrı’nın kendi sözüne sadık kaldığı anlamına gelir: "Kim ki, yeryüzünde kendisini kutlu kılmak ister, vefalı Tanrı ile kendisini kutlu kılacaktır" (İş 65, 16). Rabbimiz İsa da öğretisinin güvenilir olduğunun, Tanrı’nın Gerçeğine dayalı Otoritesinin altını çizmek için sık sık "Amin" sözcüğünü,(Bkz. Yu 5,19) hatta bazen yineleyerek(Bkz. Mt 6, 2. 5. 16) kullanıyor. 1064 Credo’nun son sözcüğü olan Amin, "İnanıyorum" sözcüğünü yeniden ele alarak pekiştiriyor. İnanmak, Kısacası Tanrı’nın buyruklarına, vaatlerine ve sözlerine "Amin" demektir. Mükemmel sadakat ve sonsuz sevginin "Amin"i olan Kişiye tam olarak güvenmektir. Hıristiyan yaşamının her günü vaftizdeki imanımızda dile getirdiğimiz "inanıyorum"un "Amin"i olacaktır. İnanç İlkelerin senin için bir ayna gibi olsun. Onda kendine bak. İnandığını söylediğin şeye inanıp inanmadığını gör. İmanınla her gün gurur duy.(A. Augustinus, serm. 58, 11, 13) 1065 Mesih İsa’nın kendisi "Amin"dir (Ap 3, 14). O Baba’nın bizlere olan sevgisinin kesin "Amin"idir; bizim Baba’ya olan "Amin"imizi üzerine alıp tamamlıyor. "Tanrı’nın bütün vaatleri Mesih’te ‘evet’tir; bu nedenle Tanrı’nın yüceliği için Mesih’in aracılığıyla Tanrı’ya ‘Amin’ diye sesleniriz" (2 Kor 1, 20). Onun aracılığıyla, Onunla birlikte ve Onda ve Kutsal Ruh’un birliğinde şimdi ve sonsuza dek tüm şeref ve yücelikler Herşeye Kadir Baba Tanrı’ya olsun. AMİN. İKİNCİ KISIM HIRİSTİYAN AYİNİ Neden litürji? 1066 Kilise, İnanç İlkeleri’nde, Kutsal Üçlü-Birlik gizini ve Onun tüm evren üzerindeki "lütufkâr tasarı"sını (Ef 1, 9) dile getiriyor: Baba dünyanın esenliği ve kendi adının şanı için Sevgili Oğlunu ve Kutsal Ruhunu vererek "iradesinin gizini" gerçekleştirmiş olur. Bu Mesih’in gizidir.(Bkz. Ef 3, 4) Bu giz, kısacası havari Paulus tarafından "esenlik düzeni (ekonomisi) gizi" (Ef 3, 9) ve Kilise Babalarından gelen geleneğe göre "cisimlenmiş Söz’ün ekonomisi" ya da "esenlik ekonomisi" diye adlandırılan bir tasarı, bir "düzen" gereğince tarihte açınlanmış ve gerçekleşmiştir. 1067 "Eski Antlaşma halkında Tanrısal büyük işlerle kendisini haber veren bu insanları kurtarma işini ve Tanrı’nın tam yüceltilmesini Rab Mesih hayırlı çektikleriyle, ölüler arasından dirilişiyle ve şanlı göğe çıkışıyla; ‘ölerek bizim ölümümüzü yok ettiği ve dirilerek yaşamı yeniden onardığı’ Paskalya gizi aracılığıyla özellikle gerçekleştirdi. Çünkü Çarmıh’ta uykuya dalan Mesih’in yanı başında tüm Kilise’nin şahane sırrı doğmuştur."(SC 5) İşte bunun içindir ki, litürjide, Kilise Mesih’in özellikle esenliğimizi gerçekleştirmiş olduğu Paskalya gizini kutlamaktadır. 1068 Kilise litürjisinde, inananlar Mesih’in bu gizini yaşayıp, dünyada bunun tanıklığını yapsınlar diye ilan etmekte ve kutlamaktadır: Gerçekten, litürji, özellikle Efkaristiya’nın Tanrısal kurbanında "kurtuluşumuza çalışmakta", inanlılar kendi yaşamlarıyla başkalarına, Mesih’in gizini ve gerçek Kilise’nin gerçek niteliğini ifade ederek belli etmelerine en büyük katkıyı yapmaktadır(SC 2). Litürji sözcüğü ne anlama geliyor? 1069 "Litürji" sözcüğü aslında "kamu işi", "halk yararına/ halkın hizmeti" demektir. Hıristiyan geleneğinde Tanrı’nın Halkı "Tanrı’nın işi"ne(Bkz. Yu 17, 4) katılıyor demektir. Litürjiyle, Kurtarıcımız ve Başrahibimiz olan Mesih, Kilisesinde, onunla ve onun aracılığıyla, kurtarma işine devam etmektedir: 1070 "Litürji" sözcüğü Yeni Ahit’te de yalnızca Tanrısal ayini(Bkz. Hİ 13, 2, Lk 1, 23) ifade etmek için değil, aynı zamanda İncil’i(Bkz. Rom 15, 16,Fil 2, 14-17, ve Fil 2, 30) ve eylem halindeki sevgiyi(Bkz. Rom 15, 27, 2 Kor 9, 12,Fil 2, 25) de bildiriyor. Tüm bu durumlarda, söz konusu olan Tanrı ve insanlara hizmettir. Litürji ayininde, Kilise, biricik "Litürji"(Bkz. İbr 8, 2 ve 6) olan Rabbini örnek alarak Onun krallığına (sevgi hizmeti) ve Onun peygamberliğine (bildirme) Onun kurbanına (kült) katılan hizmetlidir. Litürji haklı olarak Mesih İsa’nın rahiplik görevinin bir eylemi olarak görülmüştür, insanın kutsallaştırılması bu eylemle görünür işaretlerle belirtilmiş, her birine özgü bir şekilde de gerçekleştirilmiştir, öyle ki Mesih İsa’nın mistik Bedeni aracılığıyla, kısacası Lideri ve üyeleri aracılığıyla eksiksiz bir kamu kültü yerine getirilmiştir. Sonra her litürjik tören, rahip Mesih’in ve Bedeni olan Kilise’nin eseri olarak en üst derecede kutsal bir eylemdir, Kilise’nin başka hiçbir eylemi bu derecede ve bu nitelikte bir etkinliğine erişemez.(SC 7) Yaşam kaynağı olarak litürji 1071 Mesih’in eseri olan litürji aynı zamanda Kilisesinin de bir eylemidir. Mesih aracılığıyla İnsanlarla Tanrı arasındaki birliği, gözle görülür işaret olarak Kilise’yi belirtir ve gerçekleştirir. İnanlıları yeni toplum yaşamına sokar. Herkesin buna "bilinçli, faal ve verimli"(SC 11)bir şekilde katılmasını zorunlu kılar. 1072 "Kilisece yapılanlar litürji ile sınırlı değildir"(SC 9): Litürjiden önce Hıristiyanlaştırma, iman ve tövbe gelmelidir; ancak o zaman litürji Hıristiyanların yaşamında meyve verebilir: Ruh’a göre yeni Yaşam, Kilise’nin misyonuna ve Kilise’ nin Birliği’ne katkıda bulunmak. Dua ve litürji 1073 Litürji aynı zamanda Mesih’in Kutsal Ruh’ta Baba’sına yaptığı duaya katılmak demektir. Hıristiyan duası kaynağı ve gayesini litürjide bulur. İçsel insan litürji ile Baba’nın Sevgili Oğlunda "bizi sevdiği büyük sevgide kök salmış ve temellenmiş olur"(Bkz. Ef 3, 16-17) (Ef 2, 4). Bu "bütün zamanlarda, Ruh’ta" (Ef 6, 18) duayla yaşanan ve içselleştirilen "Tanrı’nın aynı harikasıdır". Din eğitimi ve litürji 1074 "Litürji Kilise eyleminin ulaştığı doruk noktası, aynı zamanda da bütün gücünü aldığı kaynaktır."(SC 10) Demek ki Tanrı Halkının din eğitimi aldığı ayrıcalıklı bir yerdir. "Din eğitimi özünde her türlü litürjik ve sırlı eylemle bağıntılıdır, çünkü Kilise sırlarında, özellikle de Efkaristiya’da, Mesih İsa insanların değişmesi konusunda tam olarak etkindir."(II. Jean Paul, CT 23) 1075 Litürjik din eğitiminin amacı görünenden görünmeyene, anlamlı olandan anlamlı yapılana, "Kilise sırları"ndan "gizler"e geçerek insanları Mesih’in gizine sokmaktır ("gizbilim"). Böylesi bir din eğitimi yerel ve bölgesel din eğitimlerinin rehberidir. Elinizdeki kitap çeşitli rit ve kültürlere(Bkz. SC 3-4) sahip Kiliselere hizmet götürmeyi amaçlamaktadır. Bu kitap her Kilise’de ortak ve temel oluşturan giz ve tören olarak ele alınan litürji ile ilgili bilgileri (birinci anabölüm) sonra da yedi Kilise sırrını ve diğer litürjik ayinleri (ikinci bölüm) açıklayacaktır. BİRİNCİ ANABÖLÜM Kutsallaştırıcı esenlik düzeni (Ekonomi) 1076 Pentekost günü, Kutsal Ruh’un akmasıyla, Kilise dünyada ortaya çıkmış oldu.(Bkz. SC 6, LG 2) Ruh’un armağanı ile "giz dağıtımında" yeni bir devir başladı: Kilise devri. Bu süre içinde, Mesih, "yeniden gelinceye dek" (1 Kor 11, 26) Kilisesinin litürjisi aracılığıyla esenlik işini ortaya çıkarır, hazır bulundurur ve iletir. Kilise’nin bu devrinde, Mesih artık Kilisesinde ve onunla birlikte, bu zamana özgü bir şekilde, yeni bir biçimde yaşar ve etkin olur. Mesih Kilise sırları ile etkin olur; Doğu ve Batı Kilise Geleneklerinin ortak görüşü buna "kutsallaştırıcı esenlik düzeni" diyor; bu Mesih’in Paskalya gizi meyvelerini, Kilise’nin "kutsallaştırıcı sır" litürji töreninde iletmesinden (ya da "dağıtım"ından) ibarettir. Bunun içindir ki, önce bu "kutsallaştırıcı sır dağıtım"ını açıklığa kavuşturmak gerekir (birinci bölüm). Ancak bundan sonra litürji töreninin temel görünümleri ve doğası açıkça ortaya çıkacaktır (ikinci bölüm). BİRİNCİ BÖLÜM Kilise devrinde Paskalya gizi 1. KONU Litürji - Kutsal Üçlü-Birlik’in eseri I. Baba, litürjinin kaynağı ve gayesi 1077 "Bizi Mesih’te her ruhsal kutsamayla göksel yerlerde kutsamış olan Rabbimiz Mesih İsa’nın Babası Tanrı’ya övgüler olsun. O, huzurunda, sevgide kutsal ve kusursuz olmamız için dünyanın kuruluşundan önce bizi Mesih aracılığıyla kendisine evlatlar olalım diye önceden belirledi. Çok Sevgili Kişi aracılığıyla karşılıksız olarak bizlere bağışladığı nurunun yüceliği övülsün diye yaptı bunu" (Ef 1, 3-6). 1078 Kutsamak yaşam veren kaynağı Tanrı Baba olan Tanrısal bir eylemdir. Onun kutsaması hem söz hem de armağandır (bene-dictio, eu-logia). İnsana uygulayacak olursak, bu ifade şükranla Yaratıcıya tapınma ve teslim olma anlamını alacaktır. 1079 Başlangıçtan zamanın sonuna kadar Tanrı’nın yaptığı her çalışma kutsamadır. Esinlenmiş yazarlar esenlik tasarısını, Yaratılılışın litürjik manzumesinden göksel Kudüs’ün şarkılarına kadar, Tanrı’nın görkemli bir kutsaması olarak bildirirler. 1080 Başlangıçtan beri Tanrı canlı varlıkları kutsamaktadır, özellikle de erkekle kadını. İnsanın günahı yüzünden lanetlenmiş yeryüzüne karşın Nuh’la ve öteki canlılarla yapılan antlaşma bu üretkenlik kutsamasını yenilemiş olur. Ancak Tanrı kutsaması, ölüme gitmekte olan insanlık tarihine onu yaşama kısacası kaynağına döndürmek amacıyla İbrahim’le girmiş olur: Kutsamayı kabul eden "İnananların babası"nın inancı aracılığıyla esenlik tarihi başlamış olur. 1081 Tanrısal kutsamalar kendilerini şaşırtıcı ve kurtarıcı olaylarla belli ederler: İzak’ın doğumu, Mısır’dan çıkış (Paskalya ve Çıkış), Vadedilmiş Topraklar armağanı, Davud’un seçilmesi, tapınakta Tanrı’nın mevcudiyeti, arındırıcı sürgün ve "az sayıdaki Kalanların" sürgünden dönüşü. Yasa (kutsal yasa), Peygamberler ve Mezmurlar bir yandan bu Tanrısal kutsamaları anımsatırken, öte yandan bunlara şükran ve övgülerle karşılık vererek seçilmiş Halkın litürjisini hazırlarlar. 1082 Kilise litürjisinde, Tanrısal kutsama tam olarak açınlanmış ve iletilmiştir: Baba yaratılışın ve esenliğin tüm kutsamalarının Kaynağı ve Sonu olarak bilinmiş ve ona tapılmıştır; bizim için ölüp dirilen, cisimlenmiş Sözünde bizi kutsamalara gark eder ve Onun aracılığıyla yüreklerimize armağanların Armağanını akıtır: Kutsal Ruh. 1083 Baba’nın bize ihsan ettiği "ruhsal kutsamalar"a karşılık olarak verdiğimiz inanç ve sevgi Hıristiyan litürjisinin çift boyutu olarak anlaşılır. Kilise, bir yandan, Rabbine bağlı olarak ve Kutsal Ruh’un etkisiyle (Lk 10, 21), Baba’yı "sözle anlatılamaz Armağanı" (2 Kor 9, 15) için şükranla, övgüyle ve tapınmayla yüceltmektedir. Öte yandan, Tanrı tasarısı tamamlanıncaya dek, Baba’ya Rahip-Mesih’in ölümü ve dirilişi ile, "nurunun yüceliğini övecek" (Ef 1, 6) bu Tanrısal kutsamalar yaşam meyveleri versin diye "kendi özel armağanlarını" sunmayı sürdürecek ve Ruh’un gücüyle, Ondan Kutsal Ruh’u kendi üzerine, Hıristiyanlar üzerine ve tüm dünya üzerine göndermesi için yakarıp duracaktır. II. Litürjide Mesih’in çalışması Yüceltilmiş Mesih ... 1084 "Baba’nın sağında oturan" Mesih, bundan böyle Kutsal Ruh’u Kilise olan Bedenine akıtarak, nurunu iletmek amacıyla kendisinin kurmuş olduğu Kilise sırlarıyla etkin olmaktadır. Kilise sırları günümüzdeki insanlık tarafından algılanabilir (sözler ve eylemler) gözle görülen işaretlerdir. Kutsal Ruh’un kudretiyle ve Mesih’in etkinliği gereğince ifade ettikleri nuru etkin bir şekilde gerçekleştirirler. 1085 Kilise litürjisinde Mesih özellikle Paskalya gizini ifade eder ve gerçekleştirir. Yeryüzündeki yaşamı boyunca İsa öğretisiyle ve davranışlarıyla kendi Paskalya gizini önceden bildiriyordu. Saati geldiğinde(Bkz. Yu 13, 1, 17, 1) tarihte tek ve ölümsüz olan yaşadı: İsa "ilk ve son kez olmak üzere" öldü, gömüldü, ölüler arasından dirildi ve Baba’nın sağında oturmaktadır (Rom 6, 10; İbr 7, 27; 9, 12). Bu, insanlık tarihimizde gerçekleşmiş bir olaydır, ancak benzeri yoktur: Tarihte meydana gelen öteki olaylar bir kez olduktan sonra tarihe karışırlar ve mazide kaybolurlar. Mesih’in Paskalya gizi, tersine, sadece geçmişte kalamaz, çünkü o Ölümüyle ölümü yok etmiş ve bütün insanlar uğruna acı çekmesi ve onlar için bütün yaptıkları ve Mesih olmasıyla, ebedi Tanrı’da yerini almış tüm zamanları aşmış ve güncelleşmiştir. Haç ve Diriliş olayları kalıcı bir şeydir ve her şeyi Yaşam’a doğru çeker. ... havarilerin Kilisesinden beri ... 1086 "Mesih, nasıl Baba tarafından gönderilmişse, O da Kutsal Ruhla dolu olan havarilerini göndermiştir.Onları, yalnız, herkese İncil’i vazederek Tanrı’nın Oğlunun ölümüyle ve dirilişiyle bizleri Şeytanın elinden olduğu gibi ölümden de kurtarıp Babasının Krallığına götürdüğünü bildirmekle kalmayıp, aynı zamanda bu bildirdikleri esenlik işini de, tüm litürjik yaşamın etrafında döndüğü Kurban ve Kilise sırlarıyla yerine getirmeleri için göndermiştir."(SC 6) 1087 Böylece dirilmiş Mesih, havarilerine Kutsal Ruh’u vermekle onlara kendi kutsallaştırma yetkisini de vermiş olur:(Bkz. Yu 20, 21-23)Havariler böylece Mesih’in kutsallaştırıcı işaretleri olurlar. Aynı Kutsal Ruh’un kudretiyle, bu yetkiyi kendilerinden sonra gelenlere ilettiler. Bu "havarisel miras" Kilise’nin tüm litürjik yaşamına biçim vermiştir; Ruhbanlık sırrı ile iletilmiş olduğundan kendiliğinden kutsallaştırıcı niteliktedir. ... yeryüzündeki litürjide mevcuttur 1088 Böylesi büyük bir eserin gerçekleşmesi için -esenlik eserinin iletimi ya da verilmesi için-, "özellikle litürjik eylemlerde, Mesih daima Kilisesinin yanında olmuştur. Mesih İsa Ayin Kurbanında ve Ayini yönetenin şahsında, ‘Çarmıh üzerinde Kendini o zaman sunduğu gibi şimdi de aynı şekilde papazların yönetiminde’ ve en üst derecede kutsanmış ekmek ve şarapta sunmaktadır. Mesih İsa Kilise sırlarında etkin gücü ile mevcuttur, öyle ki biri vaftiz ederken, aslında vaftiz eden Mesih’in kendisidir. Mesih İsa orada sözleriyle mevcuttur, çünkü Kilise’de Kutsal Kitap okunurken konuşan Odur. ‘Kilise, mezmurları ilahiler biçiminde okurken O orada mevcuttur’, İsa, ‘Nerede iki ya da üç kişi benim adımla toplanırsa ben orada onların arasında olacağım’"(SC 7) (Mt 18, 20) demişti. 1089 "Tanrı’nın mükemmel bir biçimde yüceltilmesi ve insanların kutsallaştırılması için gereken bu büyük işin gerçekleşmesi için Mesih, kendisine Rab olarak yakaran, Ebedi Baba’ya kültünü sunmak için Ondan geçen sevgili Eşi Kilise ile daima birliktedir."(SC 7) göksel litürjiye katılan ... 1090 "Yeryüzündeki litürjiye katılmakla, yolcular olarak yöneldiğimiz Mesih İsa’nın Tanrı’nın sağında oturduğu, gerçek Kutsal Çadırın ve din adamı Kutak’ın yöneticisi olduğu Kutsal Kudüs kentinde kutlanan göksel litürjiye, onu tatma umudu ile katılıyoruz; tüm göksel milis ordusuyla birlikte Rab’be övgü şarkıları söylüyoruz; azizlerin anısını anarak onların topluluğuna girmeyi umut ediyoruz; yaşamımız olan Rabbimiz Mesih İsa’nın Kurtarıcı olarak kendisini göstermesini bekliyoruz, o zaman Onunla birlikte yüceliğe erişeceğiz."(SC 8, bkz. LG 50) III. Litürjide Kutsal Ruh ve Kilise 1091 Litürjide Kutsal Ruh, Tanrı Halkı inancının pedagogudur, Yeni Antlaşma’nın Kilise sırlarından ibaret olan "Tanrı’ nın şaheserlerinin" sanatçısıdır. Ruh’un isteği ve işi Kilise’ nin bağrında dirilmiş Mesih’in yaşamını yaşamamızdır. Bizde uyandırdığı inanç yanıt bulduğunda, gerçek bir işbirliği oluşur. Onun aracılığıyla, litürji Kutsal Ruh’la Kilise’nin ortak eseri olmuş olur. 1092 Mesih’in gizinin bu kutsallaştırıcı sır dağıtımında, Kutsal Ruh esenlik düzeninin öteki zamanlarındaki gibi davranır: Kutsal Ruh Kilise’yi Rab’bi karşılamaya hazırlar; topluluğun inancına Mesih’i anımsatır ve onu gösterir; Kutsal Ruh dönüştürücü gücü ile Mesih’in gizini güncelleştirerek mevcut hale getirir; son olarak, birlik Ruhu Kilise’yi Mesih’in misyonu ve yaşamı ile birleştirir. Ruh Mesih’i kabul etmeye hazırlıyor 1093 Kutsal Ruh kutsallaştırıcı esenlik düzeninde Eski Antlaşma’nın bildirdiklerini gerçekleştirir. Mesih’in Kilisesi "Eski Antlaşma’da(LG 2)ve İsrail halkının tarihinde önceden şahane bir biçimde hazırlanmış olduğundan" Kilise li+-türjisi, kendisinin ayrılmaz eşsiz bir parçası olarak kabul ettiği Eski Antlaşma’nın kült öğelerini alıp kendine mal etmiştir: -özellikle Eski Ahit’in okunması; -Mezmurların okunması; -özellikle de Mesih İsa’nın gizinde gerçekleşmiş olan anlamlı gerçekleri ve kurtarıcı olayların (anısını hatıra getirmek vaat ve antlaşma, Çıkış ve Paskalya, Krallık ve Tapınak, Sürgün ve Sürgünden Dönüş). 1094 Rab’bin Paskalyası(Bkz. DV 14-16) ile ilgili din eğitimi ile havarilerin ve Kilise Babalarının din eğitimi bu iki Ahit’in(Bkz. Lk 24, 13-49) uyumu ile ilintilidir. Bu din eğitimi Eski Ahit’in satırları arasında gizli kalan Mesih’in gizini ortaya çıkartır. Birinci antlaşmada Mesih’in yeniliği simgelerde, sözlerde, olaylarda "şekiller"le (tip) bildirildiği için buna tipoloji denir. Mesih’ten başlayarak Gerçek Ruhu içinde yapılan bu tekrar okumalar, şekilleri örten örtünün kalkmasına neden olmuştur(Bkz. 2 Kor 3, 14-16). Böylece, tufan ve Nuh’ un gemisi Vaftiz’le esenliğin(Bkz. 1 Pet 3, 21) simgesi, habercisi olur, Bulut ve Kızıl Deniz’i geçiş, kayalıktan çıkan su da Mesih’in tinsel armağanlarının(Bkz. 1 Kor 10, 1-6) simgesi, habercisi olur; çöldeki manna da "Gökten inen Gerçek Ekmek" (Yu 6, 32) Efkaristiya’yı simgeler. 1095 Bunun içindir ki Kilise, küçük Perhiz ve Büyük Perhiz ve özellikle Paskalya gecesinde "günümüz" litürjisinde esenlik tarihinin bu büyük olaylarını tekrar tekrar okumakta ve onları anarak yaşamaktadır. Kilise litürjisinin bize gösterdiği ve yaşattığı gibi Hıristiyanların kafalarını bu esenlik düzeninin "tinsel" görüşüne açmak için onlara yardımcı olacak din eğitimi de gereklidir. 1096 Musevi litürjisi ile Hıristiyan litürjisi. Yahudi halkının günümüzde de uygulanan ve süren dinsel yaşamını ve inancını daha iyi tanımak Hıristiyan litürjisinin de bazı görünümlerini daha iyi anlamamıza yardımcı olacaktır. Yahudiler ve Hıristiyanlar için Kutsal Kitap, litürjilerinin temel bölümünü oluşturur: Tanrı Sözünün bildirilmesi, o Söze verilen yanıt, ölüler ve diriler için yapılan şefaat ve şükran duaları, Tanrı’nın bağışlayıcılığına başvurma. Tanrı Sözü litürjisi, kendine özgü yapısında, kaynağını Yahudi duasında bulur. Dua Saatleri ve öteki litürjik metin ve dua kalıplarında hatta en değer verdiğimiz dualarda örneğin "Babamız" duasında bir paralellik gözlenir. Efkaristiya törenindeki dualar da Yahudi geleneğinden gelen örneklerden esinlenmiştir. Yahudi litürjisi ile Hıristiyan litürjisi arasındaki ilişki, aynı zamanda farklı içerikleri özellikle litürjik yıldaki büyük dinsel bayramlarda örneğin Paskalya’da, daha belirgindir: Yahudilerdeki geleceğe yönelik tarihteki Paskalya; Hıristiyanlarda Mesih’in ölümünde ve Dirilişinde gerçekleşen ama hâlâ nihai sona ulaşılması beklenen Paskalya. 1097 Yeni Antlaşma litürjisinde, her litürjik eylem, özellikle Efkaristiya ve öteki Kilise sırları törenleri Mesih’le Kilise’nin bir buluşmasıdır. Litürjiye katılan topluluk birliğini, Tanrı’ nın çocuklarını Mesih’in Bedeninde toplayan Kutsal Ruh’un birliğinden alır. Bu birlik insani, ırkçı, kültürel ve toplumsal yakınlıkları aşar. 1098 Topluluk Rab’bi karşılamaya hazırlanmalıdır, "hazırlıklı bir halk" olmalıdır. Yüreklerin bu hazırlığı Kutsal Ruh’ la topluluğun özellikle de ayini idare edenlerin ortak eseridir. Kutsal Ruh’un nuru insanın inancını uyandırmaya, yürekten tövbe etmesine ve Baba’nın isteğini benimsemesine yardımcı olur. Bu hazırlıklar ayinin kendisinde sunulan öteki lütufları almaya ve daha sonraki yeni Yaşamda oluşacak meyveleri almaya ön ayak olur. Kutsal Ruh Mesih’in gizini anımsatır 1099 Ruh ve Kilise birlikte işbirliği yaparak litürjide Mesih’i ve esenlik işini açıkça göstermeye çalışırlar. Özellikle Efkaristiya’da ve örnekseme yoluyla da öteki Kilise sırlarında, litürji esenlik gizinin Anımsatıcısıdır. Kutsal Ruh Kilise’nin(Bkz. Yu 14, 26) diri belleğidir. 1100 Tanrı Sözü. Kutsal Ruh önce litürjide bir araya gelen topluluğa kabul edilip yaşanmak için bildirilen Tanrı Sözüne hayat vererek esenlik olayının anlamını anımsatır: Litürji töreninde Kutsal Kitabın çok önemli bir yeri vardır. Okunacak metinler Kutsal Kitap’tan alınır, metinler vaazla açıklanır ve mezmurlar ilahiler biçiminde okunur; litürjik dualar, ilahiler onun esini ve atılımı sayesinde fışkırmış ve yine onun sayesinde eylemler ve simgeler anlam kazanmıştır.(SC 24) 1101 Kutsal Ruh, okuyuculara ve dinleyicilere, yüreklerinin hazır olma durumuna göre Tanrı Sözü’nün tinsel anlayışını verir. Kutsal Ruh bir ayinin yapısını oluşturan sözlerin, eylemlerin ve simgelerin arasından işittiklerinin, seyrettiklerinin ve ayinde yapılanların anlamlarını hayatlarına aktarmaları için Hıristiyanları ve ayini yönetenleri Allah Baba’nın Sureti ve Sözü olan Mesih’le canlı bağlantıya sokar. 1102 "Hıristiyanların yüreğindeki inancı besleyen esenlik Sözüdür: Hıristiyan topluluğunun doğmasına ve gelişmesine bu esenlik Sözü neden olur."(PO 4) Tanrı Sözünün bildirilmesi bir öğretiyle sınırlı değildir: Tanrı ve halkı arasındaki antlaşma gereğince rıza ve taahhüt gibi inanç yanıtını davet etmektedir. Cemaat içindeki inancı veren, güçlendiren ve geliştiren Kutsal Ruh’tur. Litürjide bir araya gelen topluluk her şeyden önce imanda birliktedir. 1103 Anamnesis (Hafıza tazeleme). Litürji töreni her zaman Tanrı’nın tarihteki kurtarıcı girişimlerine başvurur. "Vahiy esenlik düzeni birbirlerine sıkı sıkıya bağlı sözlerle ve eylemlerle yapılır ( ... ). Sözler eylemleri açıklar ve içeriğindeki gizi ortaya çıkarırlar."(DV 2) Tanrı Sözü litürjisinde Kutsal Ruh, topluluğa Mesih’in bizler için yaptıklarını "anımsatır". Litürjik eylemlerin biçimine ve Kiliselerin kendi geleneksel ritlerine göre bir ayin az ya da çok geliştirilmiş bir anamnesis ile Tanrı’ nın harikalarını anımsatır. Kilise’nin belleğini bu şekilde uyandıran Kutsal Ruh övgü ve şükranlara yol açmaktadır (Doksoloji). Kutsal Ruh Mesih’in gizini güncelleştiriyor 1104 Hıristiyan litürjisi yalnızca bizi kurtarmış olayları anımsatmakla kalmaz, aynı zamanda onları güncelleştirerek günün koşullarına uydurur. Mesih’in Paskalya gizi kutlanır, tekrarlanmaz; yinelenen ayinlerdir; her bir ayinde biricik gizi güncelleştiren Kutsal Ruh’un akışı meydana gelmektedir. 1105 Epiklesis (üzerine-çağırma) papazın ekmek ve şarabın Mesih’in eti ve kanı olması ve bunu alan Hıristiyanların kendilerinin Tanrı’ya sunulan canlı birer kurban olabilmeleri için Baba’ya Kutsallaştırıcı Ruh’u göndermesi için yaptığı bir yakarıştır. 1106 Epiklesis, anamnese ile birlikte her kutsallaştırıcı ayinin, özellikle de Efkaristiya ayininin merkezinde bulunur: Ekmeğin nasıl Mesih’in Etine, şarabın da nasıl Mesih’in Kanına dönüştüğünü soruyorsun? Ben, sana diyorum ki; Kutsal Ruh aniden gelerek her türlü sözü ve düşünceyi aşan bu olguyu gerçekleştirir. ( ... ) Nasıl Rab İsa kendiliğinden ve kendinde, Meryem Ana ve Kutsal Ruh aracılığıyla beden aldıysa aynı şekilde bu olgunun da Kutsal Ruh aracılığıyla olduğunu bilmen yeterli.(A. Şamlı Yuhanna, f.o 4, 13) 1107 Kutsal Ruh’un litürjideki dönüştürücü gücü Egemenliğin gelişini ve esenlik gizinin tamamlanmasını çabuklaştırır. Bekleyiş ve umut içinde gerçekten de Kutsal Üçlü-Birlik’in tam birliğini önceden sezmemizi sağlar. Kilise’de Epiklesisi sağlayan, Baba tarafından gönderilen Ruh kendisini kabul edenlere hayat verir ve onlar için şimdiden, miraslarının(Bkz. Ef 1 , 14, 2 Kor 1, 22) peyini oluşturur. Kutsal Ruh’un birliği 1108 Her litürjik eylemde Kutsal Ruh misyonunun amacı Mesih’in Bedenini oluşturmak için onunla birlik içine girmektir. Kutsal Ruh, dallarından(Bkz. Yu 15, 1-17, Gal 5, 22) meyveler sarkarken Babanın bağının özsuyu gibidir. Litürjide Kutsal Ruh ile Kilise arasında en samimi işbirliği gerçekleşmektedir. O, birlik Ruhu olarak değişmez bir biçimde Kilise’de kalmaktadır, bunun içindir ki, Kilise Tanrı’nın dağılmış evlatlarını bir araya getiren Tanrısal birlik sırrıdır. Üçlü-Birlik ile beraberlik ve kardeşler arası beraberlik, bölünmez olarak, ruhun meyvesidir.(Bkz. 1 Yu 1, 3-7) 1109 Epiklesis aynı zamanda topluluğun Mesih’in gizine olan tam birliğin gerçekleşmesi için yaptığı duadır. "Rab Mesih İsa’nın nuru, Baba’nın sevgisi ve Kutsal Ruh’un beraberliği" (2 Kor 13, 13) hep bizimle birlikte olmalı ve Efkaristiya töreninin ötesinde meyveler vermelidir. Şu halde Kilise Baba’ya, Hıristiyanların yaşamını tinsel olarak Mesih’in Suretine dönüştürerek onları Tanrı’ya sunulan diri kurbanlar yapsın, tanıklık ve hayır işleriyle Kilise birliğini ve Kilise’nin misyonuna katılmalarını sağlasın diye Kutsal Ruh’u göndermesi için dua etmektedir. ÖZET 1110 Kilise litürjisinde Tanrı Baba esenliğin ve yaratılışın tüm kutsamalarının kaynağı olarak yüceltilir ve Ona tapılır. Baba bizleri Oğlunda kutsadı, bizleri manevi evlatlar yapmak üzere Kutsal Ruh’u gönderdi. 1111 Mesih’in litürjideki işi kutsallaştırıcıdır, çünkü esenlik gizi Kutsal Ruh’un kudretiyle litürjide mevcut kılındı; çünkü Kilise olan Bedeni kutsallaştırma sırrı gibidir (işaret ve araç), Kutsal Ruh esenlik gizini bunda dağıtır; litürjik eylemler arasında gurbetteki Kilise şimdiden umutla Göksel litürjiye katılmaktadır. 1112 Kilise’nin litürjisinde Kutsal Ruh’un misyonu cemaati Mesih’i karşılamaya hazırlamaktır; cemaatin inancına Mesih’i anımsatmak ve onu göstermektir; Mesih’in kurtarıcı eylemini dönüştürücü gücüyle güncelleştirmek ve mevcut kılmak ve Kilise’deki birliğin verimli olmasını sağlamaktır. İKİNCİ BÖLÜM Kutsal ayinde Paskalya gizi 1135 Litürjinin dinsel yanını anlayabilmek için önce Kilise sırlarıyla ilgili temel düzeninin (ekonomisinin) ne olduğunu kavramak gerekir (birinci bölüm). Bu bilgiler ışığında Hıristiyan dinsel töreninin yeniliği ortaya çıkmaktadır. Bu bölümde, Kilise sırlarının dinsel törenini ele alıp inceleyeceğiz. Çeşitli litürjik gelenekler arasından yedi sırrın dinsel töreninde ortak olan noktalar göz önünde bulundurulacaktır; her birine özgü noktalar ise daha ilerde sergilenecektir. Kilise sırlarının dinsel töreni konusunda verilen temel din bilgileri, Hıristiyanların bu konuda ilk akla gelen sorularına cevap vermiş olacaktır: -Ayini kim yönetir? -Ayin nasıl yönetilir? -Ayini ne zaman yapmalı? -Ayini nerede yapmalı? 1. KONU Kilise litürjisini kutlama (Ayin yapma) I. Ayini kim yönetir? 1136 Litürji "tamamen Mesih’in eylemidir" (Christus totus). Göksel litürjiyi kutlayanlar, bunu dünya işaretlerinin ötesinde kutlamaktadırlar. Orada litürji tam birlik, beraberlik ve Bayram halinde kutlanmaktadır. Göksel litürjiyi kimler kutluyor? 1137 Kilise litürjisinde okunan Yuhanna’nın Apokalypsis’i önce "gökte bir taht ve tahtın üzerinde oturan biri"ni (Ap 4, 2): "Rab Tanrı"yı(Bkz. Hez 1, 26-28) (İş 6, 1) açınlıyor. Sonra "boğazlanmış ayakta duran Kuzu"yu(Bkz. Yu 1, 29) (Ap 5, 6): Gerçek kutak yerinin(Bkz. İbr 4, 14-15, 10, 19-21, vb) biricik başrahibini, çarmığa gerilmiş ve dirilmiş, sunan ile sunulan,(Yuhanna Krisostomos, liturjisi, anaphora) veren ile verilen aynı kişiyi. Sonra Kutsal Ruh’un(Bkz. Yu 4, 10-14, Ap 21, 6) en güzel simgelerinden biri olan "Tanrı’nın ve Kuzu’nun tahtından akan yaşam suyu ırmağı" (Ap 22, 1). 1138 Göksel güçler,(Bkz. Ap 4-5, İş 6, 2-3) tüm evren (dört Yaratık), Yeni ve Eski Antlaşma’nın hizmetkârları (yirmi dört İhtiyar), Tanrı’nın yeni halkı (yüz kırk dört bin kişi(Bkz. Ap 7, 1-8,14, 1)), özellikle "Tanrı Sözü uğruna boğazlanmış" (Ap 6, 9-11) dinşehitleri ve Tanrı’nın Annesi (Kadın(Bkz. Ap 12)) Kuzu’nun Zevcesi,(Bkz. Ap 21, 9) ve her ulustan, her oymaktan, her halktan ve her dilden konuşan, kimsenin sayamayacağı kadar büyük bir kalabalık (Ap 7, 9), Mesih’te "özetlenerek", Tanrı’nın yüceltilmesine ve tasarısının gerçekleşmesine çalışmaktadır. 1139 Esenlik gizini Kilise sırlarında kutladığımızda Ruh ve Kilise bizim işte bu ebedi litürjiye katılmamızı sağlarlar. Kutsal ayini yapanlar 1140 Ayini tüm topluluk (cemaat) yani Liderine bağlı Mesih’in Bedeni yapar. "Litürjik eylemler özel davranışlar değil ama ‘birlik sırrı’ denilen Kilise merasimleridir, kısacası episkoposların otoritesi altında organize olmuş ve bir araya gelmiş kutsal halkın merasimidir. Onun içindir ki bu kutlamalar tamamen Kilise’nin Bedenine bağlıdır, bunlar Kilise’yi ortaya çıkarır ve onu kendininmiş gibi gösterir; ama çeşitli seviyelere, görevlere ve gerçek katılımlara göre çeşitli biçimlerde her bireyine ulaşır."(SC 26) Onun içindir ki "ayinler, hepsinin kendine özgü yapısına göre, Hıristiyanların katılımlarının sıklığına göre ortak bir merasim içerirler, şunun da altını çizelim bu dinsel tören kişisel ve özel kutlamaları aşmalıdır"(SC 27). 1141 Ayine katılan topluluk, "Kutsal Ruh’un sayesinde yenilenen ve meshedilen ruhsal kurbanlar sunabilmek amacıyla kutsal papaz ve ruhsal bir ev olmak üzere adanan"(LG 10) vaftiz olmuş kişilerden oluşan bir cemaattir. Bu "genel rahiplik" bütün üyelerinin katıldığı, tek Rahip olan Mesih’in rahipliğidir.(Bkz. LG 10, 34, PO 2) Ana Kilise bütün Hıristiyanların, litürjinin doğası gereği ayine tamamen, bilinçli ve faal biçimde katılmalarını ister; ayrıca bu, "seçilmiş bir soy, Kral’ın rahipleri, kutsal bir ulus, Tanrı’nın kurtarılmış halkı"(Bkz. 1 Pet 2 , 4-5) (1 Pet 2, 9) olan vaftiz olmuş Hıristiyanların bir hakkı ve görevidir de(SC 14). 1142 Ne var ki "bütün üyelerin hepsinin görevi aynı değildir" (Rom 12, 4). Bazı üyeler Tanrı tarafından Kilise’de ve Kilise aracılığıyla cemaatin özel bir hizmeti için çağrılmışlardır. Bu kişiler Ruhbanlık sırrını alırlar, Kutsal Ruh onları Kilise’nin bütün üyelerine hizmet götürmeleri için Baş-Mesih’in kişiliğinde davranmaya uygun hale getirir.(Bkz. PO 2 ve 15) Papazlık aşamasını almış kişi Kâhin Mesih’in bir "ikona"sı gibidir. Madem ki Kilise sırrı tamamen Efkaristiya’da ortaya çıkmaktadır, öyleyse Efkaristiya ayininin yönetimi önce episkoposun daha sonra onunla birlikte papazların ve diyakosların başkanlığında gerçekleşir. 1143 Hıristiyanlara ortak papazlık hizmetleri gereğince, Ruhbanlık sırrı ile verilmemiş olan daha başka özel görevler de vardır; bu görevler litürjik geleneklere ve cemaatin ihtiyaçlarına göre episkoposlar tarafından saptanır. "Hatta ayinde yardımcı olanlar, okuyucular, yorumcular ve koroda görev yapanların hepsi litürjik hizmet vermiş olurlar."(SC 29) 1144 Şu halde Ayinde tüm topluluk, herkeste etkin olan "Ruh birliğinde" herkes, kendi görevine göre leitourgos [litürji kutlama] durumundadır. "Ayinlerde yöneten ya da inanlı olmak üzere, herkes görevini yerine getirerek, litürjik normlara ve eşyanın tabiatına göre sadece kendi üzerine düşeni tam olarak yapacaktır."(SC 28) II. Ayin nasıl yönetilmeli? İşaretler ve simgeler 1145 Hıristiyan ayini işaret ve simgelerle örülmüştür. Tanrı’nın esenlik pedagojisine göre, bu işaretlerin anlamları yaratılış eserinde ve insan kültüründe yerleşmiş, Eski Antlaşma’daki olaylarla kesinleşmiş ve Mesih’in kişiliğinde ve eserinde tam olarak açınlanmıştır. 1146 İnsan dünyasının işaretleri. İnsan yaşamında işaret ve simgeler çok önemli bir yer tutar. İnsan hem maddi hem de ruhsal bir varlıktır, ruhsal gerçekleri maddi işaret ve simgelerle ifade eder ve kavrar. Toplumsal bir varlık olarak başkalarıyla iletişim kurması için işaret ve simgelere, dillere, hareketlere, eylemlere ihtiyacı vardır. Tanrı’yla ilişkisinde de aynı şey söz konusudur. 1147 Tanrı insanla gözle görülür evreniyle konuşur. Maddi uzay, insan onda Yaradanın izlerini okusun diye insan aklına sunulmuştur.(Bkz. Bil 13, 1,Rom 1, 19, Rom 1, 19-20, Hİ 14, 17) Işık ve gece, yel ve ateş, su ve toprak, ağaç ve meyveleri hepsi Tanrı’dan söz eder, aynı zamanda onun büyüklüğünü ve yakınlığını simgeler. 1148 Yaratıklar olarak, bu gözle görülür gerçekler, insanları kutsallaştıran Tanrı eyleminin ve Tanrı’ya tapınan insanların ifade alanı olabilir. Aynı şey insanların toplumsal yaşamındaki simge ve işaretlerde de söz konusudur: Yıkamak ve meshetmek, ekmeği bölmek ve aynı kâseden içmek Tanrı’nın kutsayıcı mevcudiyetini ve insanın Yaradanı karşısındaki minnettarlığını ifade edebilir. 1149 Dünyadaki büyük dinler dinsel ritlerin bu simgesel ve kozmik anlamına çoğu zaman etkileyici bir biçimde tanıklık ederler. Kilise litürjisi yaratılış öğelerini ve insan kültürünü, Mesih İsa’daki yeni yaratılışın, nurun onur işaretleri olarak kabullenir, içinde toplar ve onları kutsallaştırır. 1150 Antlaşma işaretleri. Seçilmiş halk Tanrı’dan kendi litürjik yaşamını belirten ayırt edici işaretler ve simgeler alır: Bunlar yalnızca kozmik çevrim törenleri ve toplumsal davranışlar değil, ama birleşme işaretleri, Tanrı’nın halkı için yaptığı yüksek işlerin simgeleridir. Eski Antlaşma’daki bu litürjik işaretlerin arasında sünneti, kralların ve rahiplerin kutsanmasını ve meshedilmesini, el koymaları, kurbanları, özellikle de Paskalya’yı sayabiliriz. Kilise bu işaretlerde Yeni Antlaşma’nın Kilise sırlarının bir önbelirtisini görmektedir. 1151 Mesih’in üzerine aldığı işaretler. İsa konuşmasında çoğu zaman Tanrı Krallığının(Bkz. Lk 8, 10) gizemlerini anlatabilmek için yaratılıştaki işaretlerden yararlanmıştır. Şifa vermelerini gerçekleştirirken ya da konuşmalarının altını çizerken maddi işaretler ya da simgesel davranışlarda(Bkz. Yu 9, 6, Mk 7, 33-35, 8, 22-25) bulunmuştur. Eski Antlaşma’daki özellikle Çıkış ve Paskalya’daki(Bkz. Lk 9, 31, 22, 7-20) olay ve belirtilere, yeni bir anlam kazandırmıştır, çünkü Kendisi bütün bu belirtilerin anlamıdır. 1152 Kilise sırrına ait işaretler. Kutsal Ruh Pentekost’tan beri kutsallaştırma çalışmasını, Kilisesinin sırlarına ait işaretler aracılığıyla yapmaktadır. Kilise’nin sırları, toplumsal yaşamın ve kozmosun tüm simge ve işaretlerinin zenginliklerini yok etmek bir yana onları arındırarak bütünleştirir. Bundan başka, bu işaretler Eski Antlaşma’daki tipleri ve simaları tamamlar, onlara anlam katar ve Mesih aracılığıyla yapılmış olan esenliği gerçekleştirir, aynı zamanda cennet mutluluğunu önceden sezdirir. Sözler ve eylemler 1153 Bir Hıristiyan ayini Tanrı çocuklarıyla Babalarının, Mesih ve Kutsal Ruh’ta karşılaşmalarıdır, ve bu karşılaşma söz ve davranışlarla bir diyalog çerçevesinde ifade edilir. Kuşkusuz, sembolik eylemlerin kendileri zaten bir anlatımdır, ancak Egemenlik tohumlarının verimli toprakta ürün vermesi için Tanrı Sözü ve iman yanıtının bu eylemlere eşlik etmesi ve onları canlandırması gerekir. Litürjik eylemler Tanrı Sözü’nün ifade ettiği şey anlamına gelmektedir: Hem Tanrı’nın karşılık beklemeyen girişimi, hem de halkının iman yanıtı. 1154 Söz’ün litürjisi ayini bütünleyen bölümdür. İnanlıların imanını beslemek amacıyla, Tanrı Sözü’nün işaretleri değerlendirilmelidir: Tanrı Sözü’nü içeren Kitap (Kilise duaları kitabı), saygı gösterilmesi (tören, buhurdanlık, ışık), bildirileceği yer (ambon), işitilebilir ve anlaşılır şekilde okunması, bildiriye ilave edilen ayini yönetenin vaazı, cemaatin yanıtları (haykırışlar, mezmurlar, ilahiler, iman ikrarı). 1155 Litürjik söz ve eylemler, işaretler ve öğreti olarak birbirinden ayrılamaz oldukları gibi ifade ettikleri şeyi gerçekleştirmek bakımından da ayrılamazlar. Kutsal Ruh imanı uyandırarak yalnız Tanrı Sözü’nün kavranılmasını vermez; aynı zamanda Kilise sırları aracılığıyla da Tanrı Sözü’yle bildirilen Tanrı’nın "harikalarını" gerçekleştirir: Sevgili Oğul tarafından gerçekleştirilen Baba’nın eserini iletir ve onu mevcut kılar. Şarkı ve müzik 1156 "Evrensel Kilise’nin müzikal geleneği, özellikle sözlere bağlı kutsal şarkı törensel litürjinin ayrılmaz ya da gerekli parçası olduğundan öteki sanatlardan üstün, eşsiz değerde bir hazine yaratmıştır."(SC 112) Esinlenmiş Mezmurların bestesi, çoğu zaman müzik aletleri eşliğinde şarkı halinde söylenmesi Eski Antlaşma’daki litürjik ayinlerle sıkı sıkıya bağlıdır. Kilise bu geleneği geliştirip devam ettirmektedir: "Kendi aranızda mezmurlar, ilahiler ve ruhsal ezgiler söyleyerek tüm yüreğinizle Rab’be nağmeler yükseltin, terennüm edin"(Bkz. Kol 3, 16-17) (Ef 5, 19). "Şarkı söyleyen iki kez dua etmiş olur."(Bkz. Augustinus, psal 72, 1) 1157 Şarkı ve müzik işaret olarak işlevlerini üç temel kritere göre "litürjik eylemle sıkı bir birlik içinde"(SC 112) olduğu oranda anlamlı bir biçimde yerine getirmiş olur: Duanın ifade güzelliği, önceden belirlenen zamanlarda cemaatin topluca katılımı ve ayinin törensel niteliği. Şarkı ve müzik bu şekilde litürjik eylem ve sözlerin ereğine katılır: Tanrı’nın Yüceliği ve inanlıların kutlulaşması:(Bkz. SC 112) "Kilisenizde terennüm edilen o hoş sesleri, ilahilerinizi, ezgilerinizi dinlerken kaç kez ağladım! Bundan nasıl da duygulandım! Kulağıma akarken gerçeği de arıtarak yüreğime döküyorlardı. İçimde büyük bir kendini vakfetme duygusu kabarıyor, gözyaşlarım yanaklarımdan süzülüyordu, ama bu bana iyi geliyordu."(Augustinus, itiraf. 9, 6, 14) 1158 İşaretlerin (şarkı, müzik, söz ve davranışlar) ahengi ayini yapan Tanrı Halkı’na özgü kültürel zenginlikler içinde ifade edildikçe daha verimli ve anlamlı olur.(Bkz. SC 119) Bunun içindir ki "kutsal ve dini uygulamalarda ve litürjik eylemlerinde" "inanlıların sesi kendisini duyursun"(SC 118) diye "dini halk şarkısı Kilise normlarına uygun olarak akıllıca desteklenecektir. Ama, kutsal şarkı için ayrılan metinler Katolik doktrinine uygun olacak hatta tercihen Kutsal Yazılardan ve litürjik kaynaklardan alınmış olacaktır"(SC 121). Dinsel resimler 1159 Dinsel resim, litürjik İkona, özellikle Mesih’i gösterir. İkona kavranılamaz ve görünmeyen Tanrı’yı gösteremez; Tanrı Oğlunun Cisimleşmesi yeni bir resim "düzenini" [Ekonomi] ortaya çıkardı: Eskiden Tanrı’nın herhangi bir şekli ve bedeni bulunmadığından, kesinlikle bir resimle tasvir edilemezdi. Ama şimdi O beden alarak görünür olduğundan ve insanlar arasında yaşadığından Tanrı’da gördüğümü resim haline getirebilirim. ( ... ) Örtüsüz yüzü ile Rab’bin yüceliğini seyredebiliriz.(A. Şamlı Yuhanna, imag 1, 16) 1160 Hıristiyan ikonabilimi, Kutsal Yazı’nın sözle ilettiği incil mesajını resimle iletir. Resim ve söz karşılıklı olarak birbirini aydınlatır: Kısaca inancımızı belirtmek için, Kilise’nin yazılı ya da yazılı olmayan değişmeden günümüze kadar aktarılmış bütün geleneklerini muhafaza ediyoruz. Bunlardan biri de İncil’deki anlatımla uyum içinde olan dini resimlerdir, Tanrı Sözü’nün sözde değil de gerçekten insan olduğuna inanarak kendimize büyük kazanç sağlayabiliriz. Çünkü karşılıklı olarak birbirini aydınlatan şeyler açık bir şekilde aynı anlama sahiptir.(II İznik Konsili, 787’de, COD 111) 1161 Litürjik törenlerdeki işaretlerin hepsi Mesih’e ilişkindir: Tanrı’nın Annesi’nin ve azizlerin dini resimleri de onlara ilişkindir. Onlarda yüceltilen Mesih’i belirtmektedirler. Onlar dünyanın esenliğine katılmaya devam eden, özellikle de ayinde kendilerine bağlandığımız "tanıklar bulutunu" göstermektedir (İbr 12, 1). Onların ikonaları arasından, "Tanrı suretinde" yaratılan, en sonunda "Tanrı’nın benzerliğine"(Bkz. Rom 8, 29,1 Yu 3, 2) dönüşen insan inancı bize açınlanır, hatta melekler bile Mesih’ te bir araya gelirler. Katolik Kilisesi geleneğine ve Kilise Babalarından olağanüstü bir biçimde esinlenmiş doktrinine göre, bu geleneğin Kilise’de oturan Kutsal Ruh’un geleneği olduğunu biliyoruz, ister renkli boyalarla boyanmış, ya da mozaiklerle yapılmış olsun, ister kiliselerdeki kaplar ve kutsal giysiler üzerinde bulunsun, duvarlarda ve tablolarda, evlerde ve yollarda bulunan kurtarıcımız Mesih İsa’yı ve Meryem Ana’yı, kutsal Theotokos’u, melekleri ve aziz kişileri resmeden bütün resimlere, değerli ve hayat veren Haç’a nasıl saygı gösteriliyorsa o şekilde saygı gösterilecek.(II. İznik Konsili: DS 600) 1162 "Resimlerdeki güzellik ve renkler dua etmem için beni uyarıyor. Kır manzarası karşısında yüreğim nasıl uyarılıyorsa aynı şekilde bunlar önünde gözlerim bayram ediyor ve bunun için Tanrı’ya şükrediyorum."(A. Şamli Yuhanna, ikon. 1, 27) Litürjik ilahilerin ezgileri eşliğinde Tanrı Sözü’nü derinliğine düşünerek Kutsal ikonaları seyretmek ayin işaretlerinin ahengine girer. Bu, kutlanan ayinin inanlıların yüreklerinin belleğinde iz bırakması, daha sonra da yeni yaşamlarında ifade edilmesi içindir. III. Ne zaman ayin yapılmalı? Litürjik zaman 1163 "Kutsal Kilise Anamız, yıl boyunca, belirli günlerde, Tanrısal Eşi’nin kurtarıcı eserini anma töreniyle kutlamayı bir görev olarak görmektedir. Her hafta, ‘Rab’bin Günü’ olarak saydığı günde, Rab’bin Dirilişini törenle anmaktadır, aynı zamanda yılda bir kez de onun mübarek acılarını Paskalya büyük törenleriyle kutlamaktadır. Kilise İsa’nın bütün gizlerini bütün bir yıla devreler halinde yaymıştır ( ... ). Kilise İsa’ nın insanlığı kurtarış gizlerini kutlayarak, Onun erdem zenginliklerini ve sevaplarını inanlılara açmaktadır; öyle ki, bu gizler bütün zaman boyunca bir çeşit mevcut kılınmış olmakta, inanlılar onlarla temasa sokulmakta ve esenlik lütfu ile dolmaktadırlar."(SC 102) 1164 Tanrı halkının, Musa’nın kutsal yasasından beri, Kurtarıcı Tanrı’nın şaşılacak eylemlerinin anısına, bunlardan dolayı Ona şükranlarını sunmak için, bunun anısını sürdürmek ve yeni kuşaklara davranışlarını buna uydurmalarını öğretmek amacıyla, Paskalya’dan itibaren belirli tarihlerde kutladığı bayramları vardı. İlk ve son olarak gerçekleşmiş ve Tanrı’nın Egemenliğinde tamamlanacak olan İsa’nın Paskalyası arasında yer alan Kilise zamanında, belirli tarihlerde kutlanan litürji tamamen Mesih’in gizinin yeniliğinin izini taşımaktadır. 1165 Kilise Mesih’in gizini kutlarken duası sırasında daima işitilen, İsa’nın Kilise’ye öğrettiği(Bkz. Mt 6, 11) duaya ve Kutsal Ruh’un çağrısına(Bkz. İbr 3, 7,4, 11, Mzm 95, 7) bir yankı olan "Bugün!" sözcüğüdür. İnsanın içerisine girmeye davet edildiği Diri Tanrı’nın bu "bugünü" tarihten geçen ve tarihi taşıyan İsa’nın Paskalyası’nın "Dua Saati"dir: Yaşam bütün varlıklara yayılmış ve hepsi ışığa gark edilmiştir; doğuların Doğusu evreni kaplar, yıldızlardan ve sabah yıldızından önce Var Olan büyük Mesih her varlığın üzerine güneş gibi parlar. Bunun içindir ki, Ona inanan bizler için uzun, ebedi, hiçbir zaman sönmeyecek olan ışıktan gün doğmaktadır: Mistik Paskalya.(A. Hippolytos, sak, 1-2) Rab’bin Günü 1166 "Kilise, İsa’nın diriliş gününe kadar uzanan bir havari geleneği gereğince Paskalya gizini, haklı bir şekilde Rab’bin Günü, ya da pazar denilen günde, her sekizinci günde kutlar."(SC 106) İsa’nın diriliş günü aynı zamanda haftanın da ilk günüdür, yaratılışın birinci günü ve İsa’nın büyük Şabat günü dinlenmesinden sonra "Rab’bin yaptığı", "gecesi olmayan günü" "sekizinci günü" kurar.(Bizans litürjisi) "Rab’bin sofrası" bu günün merkezini oluşturur, çünkü bütün inanlılar burada kendilerini sofrasına davet eden dirilmiş Rab’le karşılaşırlar:(Bkz. Yu 21, 12, Lk 24, 30) Rab’bin günü, Diriliş günü, Hıristiyanların günü, bizim günümüzdür. İşte bunun içindir ki bu güne Rab’bin günü denir. Çünkü o günde İsa zafer kazanarak Babası’nın yanına çıktı. Putperestler bu güne güneş günü diyorlarsa biz de aynı şeyi seve seve diyebiliriz: Çünkü bugün dünyanın ışığı yükseldi, bugün ışınlarının esenlik getirdiği hak güneşi göründü.(A. Jérome, pask) 1167 Pazar litürji toplantıları için en elverişli gündür. "İnanlılar bu günde bir araya gelerek Tanrı Sözü’nü dinler, Efkaristiya’ya katılırlar, Rab İsa’nın acılarını, Diriliş’ini ve Yücelik’ini anarlar ve Mesih İsa’yı ölüler arasından dirilterek inanlılara yeni bir umut veren Tanrı’ya şükranlarını sunarlar"(6 SC 106): Dirildiğin pazar günü gerçekleşen harikaları düşündükçe ey İsa, şöyle diyoruz: Pazar günü kutlu olsun, çünkü yaratılış ( ... ) dünyanın esenliği ( ... ) insan türünün yenilenmesi ( ... ) onda gerçekleşti. Yer ve gök onda sevindiler ve evren ışıkla doldu. Pazar günü kutlu olsun, çünkü, Adem’le mahkûm olanlar korkmadan içeri girsinler diye cennetin kapıları onda açıldı.(Fankit, Antakya Süryani ayini, Cilt. 6 yaz bölümü, s. 193b) Litürjik yıl 1168 Üç Paskalya Dua Günü’nden itibaren, ışık kaynağı olarak, dirilişin yeni takvimi bütün litürjik yılı aydınlığıyla kaplar. Yıl, üç Paskalya gününden önce ve sonra adım adım Litürji aracılığıyla nurlandırılmıştır. Yıl gerçekten "Rab’bin lütuf yılıdır"(Bkz. Lk 4, 19). Esenlik düzeni (ekonomisi) zaman içinde işbaşındadır. Esenlik düzeninin İsa’nın Paskalyası’nda gerçekleşmesinden ve Kutsal Ruh’un akmasından beri, tarihin sonu "gelecek mutluluğun örneği" olarak öne alındı, Tanrı’nın Egemenliği de zamanımıza girmiş oldu. 1169 Onun için Paskalya öteki bayramlar gibi basit bir bayram değildir. Paskalya "bayramların bayramıdır", törenlerin törenidir. Efkaristiya da Kilise sırlarının sırrıdır (en büyük sır). A. Atanasius Paskalya’ya "Büyük Pazar"(Ef. bay. 329) diyor, Kutsal Hafta da Doğu’da "Büyük Hafta" olarak bilinir. İsa’nın ölümü yendiği Diriliş gizi güçlü enerjisiyle, her şey İsa’ya tabi kılınana dek eski zamanımıza girmiş oldu. 1170 İznik Konsili’nde (325) bütün Kiliseler Hıristiyan Paskalyası’ nın ilkbahardaki gün-tün eşitliğinden sonraki dolunayı izleyen pazar günü kutlanmasına hep birlikte karar aldılar. Batı’daki (1582’ de Papa XIII. Gregorius tarafından bulunduğu için Gregoryen olarak adlandırılan) takvim reformundan sonra Doğudaki takvimle birkaç gün fark meydana geldi. Batı ve Doğu Kiliseleri, günümüzde, İsa’nın diriliş gününü yine aynı günde kutlamak için çalışmalar yapmaktadır. 1171 Litürjik yıl biricik Paskalya gizinin çeşitli görünümlerinin yayılmasıdır. Bu özellikle esenliğimizin başlangıcını kutlayan ve bize Paskalya gizi ilk ürünlerini ileten Tanrı’nın insan olma gizinin (Cebrail’in Müjdesi, Noel, 6 Ocak Yortusu) etrafındaki bayram dönemleri için geçerlidir. Litürjik yılda Meryem Ana ve azizlerin günleri 1172 "Mesih’in gizlerini yıllık dönemlerde kutlayan Kutsal Kilise, esenlik işinde çözülemez bir bağla Oğluna bağlı olan Tanrı’nın Annesi, Meryem Ana’ya özel bir sevgiyle büyük bir saygı göstermektedir. Kilise Meryem Ana’da, tamamen aynısı olmayı arzulayıp umut ettiği, sevinçle seyrettiği arı bir resim karşısındaymış gibi insanlığın kurtarılışının en şahane meyvesine tapmakta ve onu yüceltmektedir."(SC 103) 1173 Kilise yıllık dönemde dinşehitlerinin ve azizlerin anısını kutladığında, Mesih’le birlikte acı çeken ve Onunla birlikte yüceltilen kadın ve erkeklerde "Paskalya gizini ilan etmekte" ve bu "kadın ve erkeklerin örnekleri sayesinde Mesih aracılığıyla Baba’ya doğru çekilsinler ve onların sevaplarıyla Kilise Tanrı’nın ihsanını elde etsin diye inanlılara onları örnek almalarını önermektedir"(SC 104, bkz. SC 108 ve 111). Dua saatleri litürjisi 1174 Özellikle pazar günü toplantılarında Efkaristiya’da kutladığımız Mesih’in gizi, doğumu ve dirilişi Dua Saatleri "Tanrısal Ayin"(Bkz. SC IV) kutlamasıyla her günkü zamana girerek onu yenilemektedir. Bu kutlama havarilerin "durmadan dua edin" (1 Sel 5, 17;Ef 6, 18) önerilerine sadık kalınarak, "gece ve gündüz Tanrı’ya övgüler düzülecek bir biçimde düzenlenmiş durumdadır"(SC 84). Bu kutlama Kilise’nin kamusal duasıdır,(SC 98) bu duada inanlılar (papazlar, din adamları ve laikler) vaftizlilerin soylu papazlık görevini yerine getirirler. Kilise tarafından "kabul edilmiş biçimiyle" kutlanan Dua Saatleri Litürjisi "gerçekten de güveye hitap eden gelinin sesidir; hatta bu Mesih’in kendi Bedeni ile Baba’ya yaptığı duadır"(SC 84). 1175 Dua Saatleri Litürjisi Tanrı Halkı’nın duası olmak zorundadır. Mesih’in kendisi, onda "Kilisesi aracılığıyla papazlık görevini yerine getirmeye devam etmektedir"(SC 83); herkes Kilise’deki yerine ve yaşam koşullarına göre buna katılmaktadır: Papazlar Tanrı Sözüne hizmet ve dua etme konusunda daima hazır olmak zorunda olduklarından papazlık görevleriyle;(Bkz. SC 86, 96, PO 5) rahip ve rahibeler yaşamlarını Tanrı’ ya adayarak;(SC 98) bütün inanlılar da kendi imkânları dahilinde. "Papazlar önemli Dua Saatleri’nin, özellikle Akşam Dua Saatleri’nin, pazar günleri ve büyük bayram günlerinin kilisede ortak olarak kutlanmasına dikkat edeceklerdir. Laiklere de gerek papazlarla birlikte olduklarında gerek yalnız kendi aralarında toplandıklarında Tanrısal ayin dualarını okumaları tavsiye edilir."(SC 100) 1176 Dua Saatleri Litürjisi’ni kutlamak sadece dua eden sesle yüreği uyum içine sokmak değil, aynı zamanda "litürji ve Kutsal Kitap, özellikle de Mezmurlar hakkında daha çok bilgi sahibi olmak demektir"(SC 90). 1177 Dua Saatleri’ndeki ezgiler ve ilahiler Mezmurları günün, litürjik zamanın ya da kutlanan bayramın anlamının sembolizmini ifade ederek Kilise zamanına sokar. Üstelik her Dua Saati’nde Tanrı Sözü’nün okunması (onu izleyen yanıtlarla), ve bazı Dua Saatleri’nde Kilise Babaları ve tinsel yazarlardan yazılar okumak, insanı Mezmurları daha iyice anlamaya ve sessiz duaya daha iyi hazırlar, kutlanan gizin anlamını daha derince açınlar. Dua oluşturacak biçimde Tanrı Sözü’nün okunduğu ve üzerinde derinliğine düşünüldüğü okumalar, bu şekilde litürjik kutlamalara yerleştirilir. 1178 Efkaristiya töreninin bir devamı niteliğindeki Dua Saatleri Litürjisi Tanrı Halkı’nın çeşitli dindarlıklarını dışlamaz, tersine, bütünleyici bir biçimde özellikle de Kutsal Efkaristiya kültünü ve tapınışını doğurur. IV. Nerede ayin yapılmalı? 1179 Yeni Antlaşma’daki "ruhta ve gerçekte" (Yu 4, 24) tapınma kültü özel bir yerle sınırlı değildir. Yeryüzünün her yeri kutsaldır ve insanların çocuklarına emanet edilmiştir. Öncelikle inanlılar aynı yerde toplandıklarında "ruhsal bir konutun yapımı için toplanan diri taşlardır" (1 Pet 2, 4-5). Dirilmiş İsa’nın Bedeni diri suyun fışkırdığı ruhsal tapınaktır. Kutsal Ruh aracılığıyla Mesih’e katılan "bizler diri Tanrı’ nın tapınağıyız" (2 Kol 6, 16). 1180 Dinsel özgürlükleri kısıtlanmadığında(Bkz. DH. 4) Hıristiyanlar Tanrısal kült için binalar inşa ettiler. Bu gözle görülür kiliseler basit toplanma yerleri değildir, bu kiliseler, bu yerde diri Kilise’yi gösterdikleri gibi, aynı zamanda, barışmış ve Mesih’le birleşmiş insanlarla Tanrı’nın konutudur. 1181 "Efkaristiya’nın kutlandığı ve muhafaza edildiği, inanlıların toplandığı, kurban masasında bizim için kurban edilen Kurtarıcımız Tanrı’nın Oğlunun hazır bulunduğu dua evi, Hıristiyanların tesellisi ve desteği için saygı gören bu ev güzel tutulmalı ve Efkaristiya ayinlerine ve duaya uygun hale getirilmelidir."(PO 5, bkz. SC 122-127) Bu "Tanrı’nın evi"nde, bu evi oluşturan işaretlerin uyumu ve gerçeği, orada hazır bulunan ve bu yerde çalışan Mesih’i açığa vurmalıdır:(Bkz. SC 7) 1182 Yeni Antlaşma’nın sunağı Paskalya gizi Kilise sırlarının çıktığı İsa’nın Haçı’dır.(Bkz. İbr 13, 10) Kilise’nin merkezindeki sunak üzerinde, ekmek ve şarap işaretleri altında Haç kurbanı yeniden yaşanmaktadır. Sunak Tanrı Halkı’nın davet edildiği Rab’bin sofrasıdır.(Bkz. IGMR 259) Bazı Doğu litürjilerinde sunak aynı zamanda Mezar’ın sembolüdür (İsa gerçekten öldü ve gerçekten dirildi). 1183 Kutsal dolap kiliselerde "en değerli yere ve büyük bir saygıyla yerleştirilmelidir"(MF). Efkaristiya dolabının güvenliği, durumu ve yüceliği sunaktaki kutsal Efkaristiya’da gerçekten hazır bulunan Rab’be tapınmayı uygun kılacak şekilde olmalıdır.(SC 128) Kutsal krem’in (myron) sürülmesi Kutsal Ruh armağan mührünün Kilise sırrına ait işaretidir. Geleneklere bağlı olarak bu krem mihrabın güvenli bir yerinde muhafaza edilir ve ona saygı gösterilir. Buna katekümenler ve hastalar için kullanılan yağı da katabiliriz. 1184 Episkoposun ya da papazın koltuğu "ayini yönetenin işlevini ifade etmelidir"(IGMR 271). Ambon: "Tanrı Sözü’nün saygınlığı, kilisede bu Sözün bildirilmesini kolaylaştıracak aynı zamanda Sözün söylendiği sırada inanlıların dikkatini oraya çekecek bir yeri gerektirmektedir."(IGMR 272) 1185 Tanrı Halkı’nın bir araya gelmesi Vaftizle başlar; kilisede vaftiz edecek (vaftiz yapılan yer), Vaftiz vaatlerinin anısını kolaylaştıracak (kutsal su) bir yerin olması gerekmektedir. Vaftiz yaşamının yenilenmesi için tövbe gerekmektedir. Kilisede pişmanlık duyan kişilerin kabul edileceği ve bağışlanacağı bir yer bulunmalıdır. Kilise aynı zamanda büyük Efkaristiya duasını içselleştiren ve sürekli kılan insanı sessiz dua ile içe dönüklüğe davet eden bir yer olmalıdır. 1186 Son olarak, kilisenin eskatolojik bir anlamı vardır. Tanrı evine girmek için önce bir eşikten geçmek gerekir, bu eşik günahla yaralanan bir dünyadan bütün insanların davet edildikleri yeni Yaşam dünyasına geçişi sembolize eder. Gözle görülür kilise de Baba’nın "gözlerden her türlü gözyaşını sileceği" (Ap 21, 4) Tanrı Halkı’nın baba evini sembolize eder. Bunun içindir ki kilise Tanrı’nın tüm çocuklarının evidir, herkesi kabul etmek için kapısı ardına kadar açıktır. ÖZET 1187 Litürji Baş ve Beden olarak bütünüyle Mesih’in eseridir. Bizim Baş Papazımız litürjiyi, Tanrı’nın kutsal Annesi, havariler, tüm azizler ve Tanrı Egemenliğine girmiş kalabalık insan topluluğuyla birlikte cennette daima kutlamaktadır. 1188 Bir litürji ayininde, herkes görevine göre olmak üzere bütün Cemaat "litürj"dür. Vaftiz olarak elde edilen papazlık özelliği Mesih’in bütün Bedeni için geçerlidir. Ancak bazı inanlılar Mesih’i Bedenin Başı olarak temsil etmek için Papazlık sırrını alarak papaz olurlar. 1189 Litürjik tören yaratılışa (ışık, su, ateş), insan yaşantısına (yıkamak, meshetmek, ekmek bölmek), ve esenlik tarihine (Paskalya ritleri) başvuran işaret ve simgeleri içerir. İnanç dünyasına girmiş ve Kutsal Ruh tarafından yükseltilmiş bu kozmik öğeler, bu insani ritler, bu Tanrı’yı anımsama davranışları Mesih’in kutsallaştırıcı ve kurtarıcı eyleminin taşıyıcıları olmaktadır. 1190 Tanrı Sözü litürjisi dinsel törenin vazgeçilmez bir parçasıdır. Törenin anlamı bildirilen Tanrı Sözü ile ona yanıt veren inanç taahhüdü ile ifade edilir. 1191 Şarkı ve müzik litürji eylemiyle sıkı bir işbirliği içindedir. Onları iyi şekilde kullanmanın kriterleri ise şunlardır: Duanın güzel ifadesi, cemaatin topluca katılımı ve törenin kutsal niteliği. 1192 Kiliselerimizde ve evlerimizde bulunan dinsel resimler Mesih’in gizine olan inancımızı uyandırmak ve onu beslemek içindir. İsa’yı gösteren İkona ve esenlik eserleri aracılığıyla aslında bizler İsa’ya tapıyoruz. Tanrı’nın Annesi’ni, azizleri ve melekleri gösteren ikonalar aracılığıyla da onlarda gösterilen kişilere saygı gösteriyoruz. 1193 Rab’bin Günü olan pazar günü Efkaristiya töreninin yapıldığı önemli gündür, çünkü pazar günü İsa’nın dirildiği gündür. Pazar günü, cemaatin bir araya gelmesi için en uygun Hıristiyan aile günüdür. Pazar günü sevinç ve dinlenme günüdür. "Pazar günü litürjik yılın çekirdeği ve temelidir."(SC 106) 1194 Kilise "Mesih gizini yıllık döneme İsa’nın Doğumu’ndan İsa’nın Göğe Çıkışı’na kadar, Kutsal Ruh’un İndiği güne kadar ve Rab’bin yeniden Geleceğini umutla bekleyişe kadar yaymaktadır"(SC 102). 1195 Öncelikle Tanrı’nın Annesi olmak üzere, sonra havarileri, dinşehitlerini, azizleri litürjik yılda belirtilen günlerde anarak yeryüzü Kilisesi cennetteki Kilise’yle birlik olduğunu göstermektedir; yüceltilmiş üyelerinde esenliği gerçekleştirmiş olduğu için Mesih’i yüceleştirir; onların örnek davranışları Kilise’yi, Baba’ ya doğru yolunda uyarır. 1196 Dua Saatleri’ne katılan inanlılar Baba’yı yücelten ve Kutsal Ruh’un armağanının dünyaya gelmesini sağlayan evrensel ve sürekli duaya katılmak amacıyla Mezmurları söyleyerek, Tanrı Sözü’nü, ilahileri ve kutsamaları derinliğine düşünerek bizim yüce Papazımız Mesih’le birleşmiş olurlar. 1197 Mesih Tanrı’nın gerçek Tapınağıdır, "yüceliğinin bulunduğu yerdir"; Tanrı lütfu ile, Hıristiyanların kendileri de Kutsal Ruh’un tapınaklarıdır, inşa edilen Kilise’nin diri taşlarıdır. 1198 Yeryüzündeki koşullarına göre Kilise cemaatin bir arada toplanabilmesi için bir yerlere gereksinim duyar: Gözle görülür kiliselerimiz, kutsal yerler, kutsal kentin resimleri, hacı olarak yollara koyulduğumuz göksel Kudüs. 1199 Kilise Üçlü-Birlik’in yüceltilmesi için yapılan kamu kültü kutlamalarını işte bu kiliselerde yapmaktadır. Tanrı Sözü buralarda duyulur, övgüler ilahilerle buralarda söylenir, dua buralarda yükselir, cemaatin ortasında kutsallaştırıcı sır olarak hazır bulunan Mesih’in Kurbanı buralarda sunulur. Bu kiliseler aynı zamanda kişisel içe dönme ve dua etme yeridir de. 2. KONU Çeşitli litürjiler ve gizin tekliği Litürji gelenekleri ve Kilisenin evrenselliği 1200 Kudüs’teki ilk Hıristiyan cemaatinden İsa’nın yeniden gelişine kadar her yerde havarilerin inancına sadık kalan Tanrı Kiliselerinin hepsi aynı Paskalya gizi törenini yapmaktadır. Litürjide kutlanan giz tek olmasına karşın kutlama biçimleri değişiktir. 1201 Mesih’in gizi öylesine akıl almaz biçimde bereketlidir ki, hiçbir litürjik gelenek bunun ifadesini tüketemez. Bu ritlerin doğuş ve gelişme tarihi şaşırtıcı bir tamamlayıcılıkla bunu göstermektedir. Kiliseler bu litürjik gelenekleri iman sırlarında ve imanda birlikte yaşadıklarında karşılıklı olarak birbirlerini zenginleştirmiş ve her Kilise’ye(Bkz. EN 6364) ortak olan misyonda ve Gelenek’te büyümüşlerdir. 1202 Değişik litürjik gelenekler Kilise’nin misyonundan dolayı ortaya çıkmıştır. Aynı kültürel ve coğrafi alanlarda bulunan Kiliseler Mesih’in gizini kültürel olarak çok belirgin özel ifadeler arasından kutlamak zorunda kalmışlar: Emanet edilen Hıristiyan mirası geleneğinde (2 Tim 1, 14), litürjik sembolizmde, kardeş birliği organizasyonunda, gizlerin Tanrıbilimsel anlayışında ve kutsallık tiplerinde. Böylece, belirli bir Kilisenin litürjik yaşamı aracılığıyla, tüm halkların Esenliği ve Işığı olan Mesih, bu Kilise’nin gönderildiği ve kök saldığı halkla ve kültürde ortaya çıkar. Kilise evrenseldir (katolik): Bütün gerçek kültür zenginliklerini arıtarak kendi birliğine katabilir.(Bkz. LG 23, UR 4) 1203 Kilise’de günümüzde kullanılmakta olan litürjik gelenekler ya da ritler şunlardır: Latin riti (özellikle Roma riti, ama aynı zamanda ambrosiyen riti gibi yerel Kilise ritleri ya da bazı dini tarikat ritleri) ve Bizans riti, İskenderiye ya da Kopt riti, Süryani, Ermeni, Maronit ve Keldani riti. "Kutsal Konsil geleneğe sadık kalarak kutsal Kilise Ana’nın her ritini yasal bakımdan eşit saygınlığa ve hakka sahip olarak görür, onları gelecekte de her bakımdan desteklemeye ve korumaya kararlıdır."(SC 4) Litürji ve kültürler 1204 Şu halde litürji töreni değişik halkların kültürüne ve dehasına uymak zorundadır.(Bkz. SC 37-40) "Tüm halklar iman buyruğuna uysunlar diye" (Rom 16, 26) Mesih’in gizi her kültürde, bildirilmeli, törenle kutlanmalı ve yaşatılmalıdır, öyle ki bu kültürler yok edilmeden onun tarafından kurtarılsın ve tamamlansınlar.(Bkz. CT 53) Mesih tarafından üstüne alınan ve yenilenen insanların kendilerine özgü kültürleriyle ve onların aracılığıyla Tanrı’nın sayısız evladı Baba’nın yanına tek bir Ruh’la Onu yüceltmek için çıkabilir. 1205 "Litürjide, özellikle de Kilise sırlarında değişmez bir bölüm vardır, -Tanrısal bir kuruluş olduğundan- Kilise bu bölümün bekçisidir; Kilise’nin, litürjinin değişime uygun bölümlerini yeni Hıristiyanlaştırılmış halkların kültürlerine uyarlama hakkı ve yetkisi vardır."(II Jean Paul. 1 ap. "Vicesimus quintus annus" 16, bkz. SC 21) 1206 Litürji çeşitliliği bir zenginlik sayılabildiği gibi, gerginliklere, karşılıklı anlayışsızlığa, hatta dinsel bölünmelere de neden olabilir. Bu alanda, şurası açıktır ki çeşitlilik birliğe zarar vermemelidir. Litürjide çeşitlilik bir ortak imanda, Kilise’nin Mesih’ten almış olduğu kutsallaştırıcı işaretlerde, ve birlik hiyerarşisinde ifade edilmelidir. Kültürlere uyma bir yürek değişikliği, bir de Katolik imanla uyuşmayan atalardan kalma alışkanlıklardan kopmayı zorunlu kılar.(II Jean Paul. 1. ap. "Vicesimus quintus annus" 16) ÖZET 1207 Litürji töreninin, Kilise’nin içinde bulunduğu halkın kültürüne tabi olmadan kendini ifade etmeye yönelmesi uygun olur. Öte yandan, litürjinin kendisi kültürlerin yaratıcısı ve biçimleyicisidir. 1208 Değişik litürji gelenekleri, ya da ritler, yasal olarak kabul edilmişlerdir, çünkü bu litürjiler Mesih’in aynı gizini ifade eder ve iletirler ve Kilise’nin evrenselliğini gösterirler. 1209 Litürjik geleneklerin çokluğunda birliğin güvence kriteri havarilere dayanan Geleneğe olan sadakattir: İman birliği, havariler tarafından kabul edilen Kilise sırları, havarilerin verasetince bildirilen ve güvence altına alınan birlik. İKİNCİ ANABÖLÜM Kilise’nin yedi sırrı 1210 Yeni Yasa’nın Kilise sırları Mesih tarafından kuruldu. Bunların sayısı yedidir: Vaftiz sırrı, Güçlendirme sırrı, Efkaristiya sırrı, Günah Çıkarma sırrı, Hastalara Yağ Sürme sırrı, Ruhbanlık sırrı ve Evlilik sırrı. Bu sırlar Hıristiyan yaşamının en önemli anları ve tüm evreleri ile ilgilidir. Kilise sırları Hıristiyanların inanç yaşamına doğmalarına, inanç yaşamındaki gelişmelerine, tedavi olmalarına ve misyonlarına yardımcı olur. Bunda doğal yaşamın evreleriyle tinsel yaşamın evreleri arasında bir çeşit benzerlik vardır.(Bkz. A. Thomas, s. th. 3, 65, 1) 1211 Bu benzeşimi izleyerek önce Hıristiyanlığa giriş sırları (birinci bölüm), sonra iyileştirme sırları (ikinci bölüm), en sonunda da Hıristiyanların hizmetinde olan ve onların birliği için gerekli sırları (üçüncü bölüm) incelenecektir. Bu sıra, kuşkusuz, tek mümkün olanı değildir, ama bu sıra sırların, her sırrın özel yaşamsal bir yeri olduğunu, bir organizma oluşturduğunu görmeyi sağlar. Bu organizma içinde Efkaristiya’nın "sırların sırrı" olarak özel bir yeri vardır: "Bütün öteki sırlar kendi sonlarıymış gibi buna göre düzenlenmişlerdir."(A. Thomas, s. th. 4, 65, 3) BİRİNCİ BÖLÜM Hıristiyanlığa girişi sağlayan sırlar 1212 Hıristiyanlığa girmeyi sağlayan sırlar yani Vaftiz, Güçlendirme ve Efkaristiya sırları aracılığıyla bütün Hıristiyan yaşamının temeli ortaya konmuş olmaktadır. "Mesih İsa’nın nuru sayesinde insanlara verilmiş olan Tanrı tabiatına katılma, doğal yaşamın başlaması, gelişmesi ve desteklenmesi ile bir benzeşim göstermektedir. Vaftiz sayesinde yeni bir yaşama doğan inanlılar, Güçlendirme sırrı ile güçlenir ve Efkaristiya’da ebedi yaşam ekmeğini almış olurlar. Hıristiyanlığa girmeyi sağlayan bu sırlar sayesinde insanlar Tanrısal yaşamı daha çok alarak Tanrı sevgisinde daha çok yol almış olurlar."(VI. Paul, cons. ap. "Divinae consortium naturae", bkz. OICA praenotanda 1-2) 1. KONU Vaftiz sırrı 1213 Kutsal Vaftiz Hıristiyanlık yaşamının temelini oluşturur, Kutsal Ruh’taki yaşama giriştir (vitae spiritualis ianua), ve öteki sırlara ulaşılmasını sağlayan kapıdır. Vaftiz’le günahtan kurtulmuş ve ikinci kez Tanrı’nın evlatları olarak doğmuş oluruz, ayrıca Mesih’in bir üyesi olarak Kilise’ye girip onun misyonuna katılmış oluruz:(Bkz. Floransa Kon: DC 1314, CIC, can. 204, 1, 849, CCEO, can. 675, 1) "Vaftiz suyla ve sözle yeniden dünyaya getiren bir gizemdir."(Catech. R. 2, 2, 5) I. Bu sırra ne ad verilir? 1214 Gerçekleştirildiği temel rite göre buna Vaftiz denir: Vaftiz etmek (Yunanca baptizein) "daldırmak" ya da "suya batırmak" demektir; suya batırmak katekümenin (Hıristiyanlığa girmeye hazırlanan kimse) "Mesih’in ölümünde gömülmesini ve onunla birlikte dirilerek ‘yeni bir yaratık’ olarak ortaya çıkmasını simgeler"(Bkz. Rom 6, 3-4, Kol 2, 12) (2 Kor 5, 17; Ga 6, 15). 1215 Bu sırra aynı zamanda "Kutsal Ruh’ta yenilenme, yeniden canlanma" (Tit 3, 5) banyosu da denir; çünkü bu banyo "Tanrı’nın Krallığına hiç kimse yeniden sudan ve Ruh’tan doğmadıkça giremez" (Yu 3, 5) sözüne anlam verir ve bunu gerçekleştirir. 1216 "Bu banyoya aynı zamanda aydınlanma denir, çünkü bu öğretiyi alanlar akılca aydınlanmış olurlar ... "(A. Justinus, apol. 1, 61, 12)Vaftizde "Her insanı aydınlığa kavuşturmak için dünyaya gelen gerçek ışık" (Yu 1, 9) olan Söz’ü alan vaftizli kişi "aydınlandıktan sonra" (İbr 10, 32) "ışık çocuğu" (1 Sel 5, 5) ve "ışığın" kendisi (Ef 5, 8) olur. Vaftiz Tanrı’nın en şahane ve en güzel armağanlarından biridir ( ... ). Buna armağan, lütuf, meshetme, aydınlanma, bozulmazlık giysisi, yeniden dünyaya gelme banyosu, mühür, değerli olan ne varsa odur diyoruz. Armağan, çünkü hiçbir şey getirmeyene veriliyor; lütuf, çünkü suçlulara bile veriliyor; vaftiz, çünkü günah suya gömülüyor; yağ sürme, çünkü kutsal ve krallara özgü bir şey; aydınlanma, çünkü parlak bir ışık; giysi, çünkü utancımızı örtüyor; banyo, yıkadığı için; mühür, bizi koruduğu ve majesteleri Tanrı’nın bir işareti olduğu için.(A. Naz. Gregorius, or. 40, 3-4) II. Esenlik ekonomisinde Vaftiz Vaftizin Eski Antlaşma’daki önbelirtileri 1217 Paskalya Gecesi ayininde vaftiz suyunun kutsanması sırasında Kilise, Vaftiz gizinin önbelirtilerinin görüldüğü insanların kurtuluş tarihindeki büyük olayları törenle anar: Tanrım, gücünle Kilise sırlarında harikalar yaratıyorsun, insanların kurtuluş tarihi boyunca Vaftizin yararını bize göstermek için yarattığın sudan yararlandın.(MR, Paskalya arifesi 42: vaftiz suyunun kutsanması) 1218 Dünyanın başından beri yaratmış olduğun bu sade ve şahane su, yaşamın ve verimliliğin kaynağıdır. Kutsal Kitap suyu Tanrı’nın Ruh’u ile saklı görür.(Bkz. Yar 1, 2) Dünyanın başlangıcından beri sular kutsallaştıran gücü tohum halinde alsınlar diye, senin Ruh’un suların üzerinde esiyordu.(MR Paskalya arifesi 42: vaftiz suyunun kutsanması) 1219 Kilise Nuh peygamberin gemisini Vaftizle esenliğe kavuşmanın bir önbelirtisi olarak gördü. Gerçekten de, onun sayesinde, "hepsi topu topu sekiz kişi suyla kurtuldular" (1 Pet 3, 20): Tufanın dalgalarıyla yeniden canlandıracak Vaftizi bildiriyordun, zira su aynı zamanda günahın ölümünü ve her türlü doğruluğun doğuşunu önceden belirtiyordu.(Age) 1220 Kaynak suyu yaşamı simgeliyorsa, deniz suyu da ölümü simgeliyor. Bunun içindir ki su Haç gizini de simgeleyebilir. Bu sembolizmden yola çıkarak Vaftizin Mesih’in ölümü ile birlik olmak anlamına da geldiğini söyleyebiliriz. 1221 İsrail’in Mısır esaretinden kurtulmasını gösteren Kızıl Deniz’i geçme olayı özellikle Vaftiz sayesinde esenliğe kavuşmayı simgelemektedir: İbrahim’in çocuklarının yürüyerek Kızıl Deniz’i geçmelerini sağlayarak esaretten kurtulan insan soyu vaftiz olmuş halkın önbelirtisi olsun istedin.(Age) 1222 En son olarak da Vaftiz, İbrahim’in soyundan gelenlere ebedi yaşamın bir simgesi olan Vadedilmiş Toprakları alan Tanrı halkının Ürdün’ü geçişinin bir önbelirtisidir. Vadedilen bu miras konusu Yeni Antlaşma’da gerçekleşiyor. Mesih’in Vaftizi 1223 Eski Antlaşma’da yer alan bütün önbelirtiler Mesih İsa’da tamamlanır. İsa Ürdün’de(Bkz. Mt 3, 13) Vaftizci Yahya tarafından vaftiz edildikten sonra halkın arasına çıkar, dirildikten sonra da şu görevi havarilerine verir: "Bu nedenle, gidin bütün ulusları öğrencim yapın. Onları Baba, Oğul ve Kutsal Ruh adına vaftiz edin. Sizlere buyurduğum her şeyi tutmaları için kendilerini eğitin"(Bkz. Mk 16, 15-16) (Mt 28, 19-20). 1224 İsa isteyerek Yahya tarafından "adaletin her gereğinin" (Mt 3, 15) "yerine gelmesi için" günahkârlar için tasarlanmış vaftiz edilmeyi istedi. İsa’nın bu jesti kendini "silikleştirmesinin" bir belirtisidir (Fil 2, 7). İlk yaratılışta sular üzerinde esen Ruh o sıra İsa’nın üzerine yeni yaratılışın önbelirtisi olarak indi, Baba da İsa’nın kendi "Sevgili Oğlu olduğunu belirtti" (Mt 3, 16-17). 1225 İsa bütün insanlara Vaftiz’in kaynaklarını kendi Paskalyasında açtı. Gerçekten de, İsa Kudüs’te edileceği bir Vaftiz’den söz ederken nasıl acı çekeceğinden söz etmek istemişti(Bkz. Lk 12, 50) (Mk 10, 38). Haça gerilen İsa’nın delinen böğründen akan kan ve su (Yu 19, 34) yeni yaşamın(Bkz. 1 Yu 5, 6-8) sırları olan Vaftizle Efkaristiya’yı belirtirler: O günden sonra Tanrı’nın Krallığına girmek için "suda ve Ruh’ta doğmak" mümkün olmuştur (Yu 3, 5). Nerede vaftiz olduğuna, Vaftiz’in nereden geldiğine bak, Mesih’in Haçına, Mesih’in ölümüne bak. Bütün giz burada yatıyor: İsa senin için acı çekti. Onun sayesinde günahını affettirdin, kurtuldun.(A. Ambrosius. sacr. 2, 6) Kilise’de Vaftiz 1226 Kutsal Ruh’un havarilere inişinden beri Kilise Vaftizi kutluyor ve uyguluyor. Gerçekten de Petrus, konuşmasından şaşkına dönen halka şöyle dedi: "Günahlarınızdan dönün, her biriniz günahlarınızın bağışlanması için İsa Mesih’in adıyla vaftiz edilsin. Böylece Kutsal Ruh armağanını alacaksınız" (Hİ 2, 38). Havariler ve yardımcıları İsa’ya inanan herkesi, Yahudileri, Tanrı’dan korkanları, putperestleri vaftiz ettiler.(Bkz. Hİ 2, 41, 8, 12-13,10, 48, 16, 15) Vaftiz her zaman inançla bağıntılı görünüyor: "Rab İsa’ya iman et, kurtulacaksın, sen de, ev halkın da", diyor Filippili gardiyanına Paulus. Metin şöyle devam ediyor: "Gardiyan ve tüm ev halkı vaftiz oldu" (Hİ 16, 31, 33). 1227 Havari Paulus’a göre inanlı, vaftizle Mesih’in ölümüne iştirak etmiş olur; onunla birlikte gömülür, onunla birlikte dirilir: Mesih İsa’da vaftiz edilerek hepimiz onun ölümüne vaftiz edilmiş olduk. Baba’nın yüceliği sayesinde Mesih nasıl ölümden dirildiyse, biz de yeni bir yaşam sürelim diye vaftiz yoluyla onunla birlikte ölüme gömüldük(Bkz. Kol 2, 12) (Rom 6, 3, 4). Vaftiz olanlar "Mesih’i giyinirler" (Gal 3, 27). Kutsal Ruh sayesinde, Vaftiz temizleyen, kutsal kılan ve aklayan bir banyodur.(Bkz. 1 Kor 6, 11, 12, 13) 1228 Şu halde Vaftiz Tanrı Sözü’nün bozulmaz tohumunun canlandırıcı etkisini gösteren bir su banyosudur.(Bkz. 1 Pet 1, 23,Ef 5, 26) Augustinus Vaftiz konusunda şöyle diyecektir: "Söz maddesel öğeyle birleşerek bir Kilise sırrı oluşturur."(Ev. Jo. 80, 3) III. Vaftiz sırrı ayini nasıl yapılır? Hıristiyanlığa girme 1229 Hıristiyan olmak, havariler zamanından beri, ancak birçok evreden geçtikten ve adım adım ilerleyen bir eğitimden geçtikten sonra mümkün olabilir. Bu yol hızla ya da yavaşça alınabilir. Ama daima bazı temel öğeleri içermesi gerekir: Tanrı Sözü’nün bildirilmesi, insanı Hıristiyan dinini benimsemeye götüren İncil’in kabul edilmesi, inancın dile getirilmesi, Vaftiz, Kutsal Ruh’un akması, Komünyonu alma. 1230 Hıristiyanlığa girme evreleri yüzyıllar boyunca ve durumlara göre epey değişikliğe uğradı. Kilise’nin ilk zamanlarında Hıristiyanlığa girme oldukça uzun sürüyordu, birçok hazırlık riti hazırlanma devresinde sıralanır, ancak bunun sonunda Hıristiyanlığa giriş sırlarının törenleri yapılırdı. 1231 Ancak çocuk vaftizi daha sonraları genelleşince Hıristiyanlığa giriş hazırlık devreleri kısaldı. Çocuk vaftizinin doğal yapısı gereği, çocukların vaftizden sonra eğitilmesi zorunluluğu getirildi. Burada söz konusu olan sadece vaftizden sonra bir eğitim değildir, ama vaftizde alınan nurun insanın gelişmesiyle birlikte serpilmesini sağlamaktır. Din eğitimi’nin amacı da budur zaten. 1232 İkinci Vatikan Konsili, Latin Kilisesi için "Vaftize hazırlanma evrelerini erişkinler için birçok evrelere ayırarak düzenledi"(SC 64). Bunun ritlerini "Ordo initiationis christianae adultorum" genelgesinde buluyoruz (1972). Konsil ayrıca Hıristiyanlık geleneği tarafından sağlanan Hıristiyanlığa giriş öğelerinden başka "Hıristiyanlığın yayılacağı topraklarda, her ulusun kendine özgü Hıristiyanlığa giriş öğelerini Hıristiyan ritine mümkün olduğunca adapte etmek gerektiğini kabul eder"(SC 65, bkz. SC 37-40). 1233 Günümüzde, bütün Doğu ve Latin ritlerinde, erişkinlerin Hıristiyanlığa girişleri Vaftize hazırlanma evresinde başlar, sonra da Vaftiz, Güçlendirme ve Efkaristiya sırlarının törenlerinde en son noktasına ulaşır.(Bkz. AG 14, CIC, can. 851, 865, 866) Doğu ritlerinde çocukların Hıristiyanlığa girişi hemen Vaftiz’le başlar ve onu Güçlendirme ve Efkaristiya sırları izler, oysa Roma ritinde Hıristiyanlığa tam olarak girebilmek amacıyla Güçlendirme ve Efkaristiya sırrını alabilmek için yıllarca süren din eğitimi görmek gerekmektedir.(Bkz. CIC, can. 851, 2, 868) Ayinin gizbilimi 1234 Vaftiz sırrının anlamı ve lütfu vaftiz törenindeki ritlerde açıkça görülür. İnanlılar dikkatli bir katılımla törendeki sözleri ve hareketleri izleyerek, bu sırrın her yeni vaftiz olanda gerçekleştirdiği anlamın zenginliklerini öğrenirler. 1235 Törenin başında yapılan Haç işareti İsa’ya ait olacak kişinin üzerine damgasını vurur ve İsa’nın, Haçı ile bizleri kurtarışını gösterir. 1236 Tanrı Sözünün bildirilmesi adayların ve cemaatin açınlanmış gerçekle aydınlanmasını sağlar ve onların Vaftizle ayrılmaz bir bütün oluşturan iman yanıtını vermelerine neden olur. Gerçekten de, Vaftiz özel bir şekilde "inanç sırrıdır", zira inanç yaşamına Kilise sırrı olarak girmiştir. 1237 Madem ki Vaftiz günahtan ve onun kışkırtıcısı şeytandan kurtulmak demektir, aday üzerine bir ya da birçok kez şeytanı kovma duası okunur. Katekümenlerin yağı ile meshedilir ya da ayini yöneten onun üzerine elini koyar, o da açıkça Şeytanı reddettiğini söyler. Kişi bu şekilde hazırlandıktan sonra, Vaftizle "emanet" edileceği Kilise’ye olan inancını ilan edebilir.(Bkz. Rom 6, 17) 1238 Vaftiz suyu bir epiklesis duasıyla (gerek o sırada, gerek Paskalya gecesinde) kutsanır. Bu suda vaftiz olanlar "suda ve Ruhta doğsunlar diye" (Yu 3, 5) Kilise Tanrı’dan, Kutsal Ruh’un Oğlu aracılığıyla bu suya inmesini diler. 1239 Bundan sonra sırrın yani Vaftiz sırrının esas riti başlar. Vaftiz günaha ölmek demektir; aynı zamanda Mesih’in Paskalya gizindeki dış görünüşüyle Çok Kutsal Üçlü-Birlik yaşamına girmek demektir ve bunu gerçekleştirir. Vaftiz en anlamlı biçimiyle üç kez vaftiz suyuna daldırılmakla tamamlanır. Ancak eski zamanlardan beri yapılagelen, adayın başına üç kez su serpmekle de gerçekleştirilebilir. 1240 Latin Kilisesi’nde bu üç kez su serpme yapılırken töreni yöneten kişi "N., seni Baba, Oğul ve Kutsal Ruh adına vaftiz ediyorum" der. Doğu Kiliseleri litürjilerinde katekümen Doğu’ya dönükken papaz şöyle der: "Tanrı’nın kulu N., Baba, Oğul ve Kutsal Ruh adına vaftiz olmuştur." Çok Kutsal Üçlü-Birlik’in her kişisini belirtirken de adayı suya sokar ve çıkarır. 1241 Kutsal kremle meshetme, episkopos tarafından kutsanmış parfümlü yağ, yeni vaftiz olan kişiye Kutsal Ruh’un bir armağanı demektir. O bir Hıristiyan olmuştur, kısacası Kutsal Ruh’la meshedilmekle, rahip, peygamber ve kral olarak meshedilmiş Mesih’e katılmış olur.(Bkz. OBP 62) 1242 Doğu Kiliseleri litürjilerinde, vaftizden sonraki meshetme Güçlendirme sırrıdır (Krismasyon). Roma litürjisinde ise bu meshetme episkopos tarafından verilecek ikinci bir meshedilmeyi bildirir: Güçlendirme sırrı, bir bakıma vaftizdeki meshedilmeyi "tasdik eder" ve tamamlar. 1243 Vaftizde giyilen beyaz giysi ise vaftiz olan kişinin "Mesih’i giyindiğini" (Ga 3, 27): Mesih’le birlikte dirildiğini simgeler. Paskalya mumunun ateşiyle yakılan mum ise Mesih’in dine yeni katılanı aydınlattığı anlamına gelmektedir. Vaftiz olanlar İsa’da "dünyanın ışığı" durumuna gelmişlerdir(Bkz. Fil 2, 15) (Mt 5, 14). Yeni vaftiz olmuş kişi şimdi Biricik Oğul’da Tanrı’nın çocuğu olmuştur. Bu nedenle artık Tanrı’nın çocuklarının söylediği "Göklerdeki Babamız" duasını söyleyebilir. 1244 İlk Komünyon. Tanrı’nın çocuğu olmuş, düğün giysisine bürünmüş yeni katılan kişi "Kuzunun düğün sofrasına" kabul edilir ve Mesih’in Kanı ve Eti olan yeni yiyecekten alır. Doğu Kiliseleri Yeni vaftiz olmuş ve Güçlendirme sırrını almış olanlara, hatta Rab’bin "Çocukları bırakın bana gelsinler, onlara engel olmayın" (Mk 10, 14) şeklindeki sözlerini anımsayarak çocuklara bile Komünyon vererek Hıristiyanlığa girişte birlik konusuna çok duyarlı olduklarını gösterirler. Latin Kilisesi ise sadece akıl çağına girmiş olanlara Komünyon alma hakkını tanımaktadır, Latin Kilisesi yeni vaftiz olmuş çocuğun Göklerdeki Babamız duasını söyleyebilecek hale geldikten sonra sunak yerine yaklaşmasını istemektedir. 1245 Törenle yapılan kutsama Vaftiz törenine son verir. Yeni doğmuş çocukların vaftizinde annelerin kutsanması özel bir yer tutar. IV. Kim Vaftiz olabilir? 1246 "Henüz vaftiz olmamış herkes vaftiz olabilir."(CIC, can. 864, CCEO, can. 679) Erişkinlerin Vaftizi 1247 Kilise’nin başlangıcından itibaren İncil daha yeni yayılmaya başlarken erişkinlerin vaftiz edilmesi yaygın bir durumdu. Vaftize hazırlanma devresi çok önemli bir yer tutmaktaydı. Hıristiyan olacak kişi Hıristiyanlık yaşamını ve Hıristiyan inancını öğrenerek Vaftiz’de, Güçlendirici’de ve Efkaristiya’da Tanrı’nın armağanını kabul edecek duruma gelmelidir. 1248 Vaftize hazırlanma devresi, ya da adayların eğitiminin amacı bir kilise cemaatiyle birleşerek ve Tanrı’nın girişimine bir cevap olarak adayların kendi inanç ve dine dönüşlerinin olgunlaşmasını sağlamaktır. "Burada eksiksiz bir Hıristiyan eğitimi vermek söz konusudur, bu eğitimle öğrenciler Efendileri Mesih’le birleşmiş olurlar. Şu halde vaftize hazırlananlar esenlik gizlerini öğrenmek ve İncil’e uygun şekilde yaşamak ve birbirini izleyen devrelerde kutlanan kutsal ritlerle Tanrı Halkının sevgi, litürji ve iman yaşamına girmek zorundadırlar."(AG 14, bkz. OICA 19 ve 98) 1249 Vaftize hazırlananlar "zaten Kiliseyle birleşmiş, şimdiden Mesih’in evindendirler ve iman, umut ve sevgi yaşamı sürdürmeleri şaşırtıcı değildir"(AG 14). "Kilise Ana onlara, şimdiden kendininkiymiş gibi özen göstererek sevgisiyle kanatları altına alır."(LG 14, bkz. CIC, can. 206, 788, 3) Bebek Vaftizi 1250 İnsan düşmüş ve asli günah lekesiyle kirlenmiş bir insan doğasıyla doğar, çocukların da karanlıkların gücünden kurtulmak ve her insanın çağrıldığı Tanrı çocuklarının(Bkz. Kol 1, 1214) özgürlük alanına götürülebilmeleri için Vaftizle yeniden doğmaya(Bkz. DS 1514)hakları vardır. Esenlik lütfunun minnettarlığı özellikle bebek Vaftizinde kendini gösterir. Aileler çocuklarını doğumlarından az sonra vaftiz ettirmezlerse onları Tanrı’nın çocukları olma(Bkz. CIC, can. 867, CCEO, can. 681, 686, 1) gibi paha biçilmez lütuftan mahrum bırakmış olacaklardır. 1251 Hıristiyan aileler bu uygulamanın, Tanrı’nın kendilerine emanet ettiği annelik babalık görevlerine de çok uygun düştüğünü göreceklerdir.(Bkz. LG 11, 41, GS 48, CIC, can. 868) 1252 Küçük çocukları vaftiz etmek Kilisenin çok eski geleneklerinden biridir. Gerçekliği II. yüzyıldan beri açıkça kabul edilmiştir. Bununla birlikte ilk havarilerin vaazları sırasında ev halkları Vaftiz edilirken(Bkz. Hİ 16, 15,3, 18, 1 Kor 1, 16) büyük bir olasılıkla ev halkıyla birlikte çocuklar da vaftiz edilmiş olabilir(Bkz. CDF, ınstr. "Pastoralis actio"). İman ve Vaftiz 1253 Vaftiz iman sırrıdır.(Bkz. Mk 16, 16) Ama imanın inanlılar cemaatine gereksinimi vardır. Ancak imanlı bir Kilise’de her inanlı inanabilir. Vaftiz için istenilen iman tam ve olgun bir iman değildir, ama gelişmesi beklenen bir başlangıçtır. Vaftize hazırlanan kişiye ve onun vaftiz babasına şu soru sorulur: "Tanrı’ nın Kilisesinden ne istiyorsun?" O da şöyle cevap verir: "İman!" 1254 İster çocuk ister erişkin olsun, imanın, her vaftiz olanda Vaftizden sonra gelişmesi gerekir. İşte bu nedenle Kilise her yıl, Paskalya gecesinde Vaftizde verilen sözleri yeniler. Vaftiz tüm Hıristiyanlık yaşamının fışkırdığı Mesih’teki yeni yaşam kaynağıdır. 1255 Vaftizle elde edilen nurun açılabilmesi için ailelerin yardımı çok önemlidir. Vaftiz babası ile vaftiz annesinin görevleri işte bu noktada başlar, bu kişiler, çocuk ya da erişkin olsun, yeni vaftiz olan kişiye Hıristiyanlık yaşam yolunda(Bkz. CIC, can. 872-874) yardım edecek sağlam inançlı kişiler olmalıdırlar. Onların görevi gerçek bir Kilise görevidir(Bkz. SC 67) (officium). Vaftizle alınmış nurun korunmasında ve gelişmesinde Tüm Kilise cemaatine sorumluluk düşmektedir. V. Kim vaftiz edebilir? 1256 Genelde Vaftiz törenini episkopos ve papaz yapabilir, Latin Kilisesi’nde diyakos da yapabilir,(Bkz. CIC can. 861, 1, CCEO, can. 677, 1) İhtiyaç halinde, herkes, hatta vaftiz olmamış olanlar da istenilen koşulu yerine getirdikten sonra vaftiz edebilir. İstenilen koşul Kilisenin vaftiz ederken yaptığını yapmayı istemektir ve vaftizdeki Üçlü-Birlik formülünü uygulamaktır. Kilise bunun mümkün olabileceğini Tanrı’nın evrensel kurtarıcı iradesinde(Bkz. 1 Tim 2, 4)ve esenlik için Vaftizin gerekli olduğunda(Bkz. Mk 16, 16)görmektedir. VI. Vaftizin gerekliliği 1257 Rab’bin kendisi esenlik için vaftizin gerekliliğini vurguluyor.(Bkz. Yu 3, 5) İşte bu nedenle havarilerine tüm uluslara gidip İncil’i yaymalarını ve herkesi vaftiz etmelerini buyuruyor.(Bkz. Mt 28, 20. Bkz. DS 1618, LG 14, AG 5) Vaftiz İncil’i işitenlerin esenliği ve bu sırrın kendilerine verilmesini isteyenler için gereklidir.(Bkz. Mk 16, 16) Kilise ebedi mutluluğa girişi garantileyecek başka yol bilmez; işte bu nedenledir ki, Kilise vaftiz olabilecek herkesi "yeniden su ve Ruhtan doğurmak" amacıyla Rab’den üstlenmiş olduğu bu görevden kaçmak istemez. Tanrı esenliği Vaftiz sırrına bağladı, ama Kendisi bu sırlara bağlı değildi. 1258 Kilise her zaman, Vaftiz olmadan inançları yüzünden ölmüş olanların, kendi ölümleriyle Mesih’le ve Mesih için vaftiz olduklarına olan inancını korumuştur. Kan Vaftizi de istek Vaftizi gibi Kilise sırrı olmasa da Vaftizin meyvelerini taşır. 1259 Vaftiz olmadan önce ölen Vaftize hazırlanmakta olan kişiler, açıkça vaftiz olma arzularına bir de günahlarından dolayı pişmanlık duyguları ve sevgileri eklenince, tüm bunlar sırla elde edemedikleri esenliği garanti eder. 1260 "Madem ki İsa hepimiz için öldü, insanın son görevi gerçekten tek ve Tanrısaldır, Kutsal Ruh’un hepimize, Tanrı’nın bildiği bir biçimde, Paskalya gizine katılma imkânı sağladığını bilmeliyiz."(GS 22, bkz. LG 16 AG 7) İsa’nın İncilini ve Kilisesini bilmeden, ve kendi bildiği gibi gerçeği arayan ve Tanrı’nın iradesini yerine getiren herkes kurtulabilir. Bu insanlar eğer Vaftiz’in gerekliliğine inanmış olsalardı, açıkça Vaftiz edilmek isteyebilirlerdi. 1261 Vaftiz olmadan ölen bebeklere gelince, Kilise onları Tanrı’nın bağışlayıcılığına bırakıyor, cenaze törenlerinde yaptığı gibi. Gerçekte, her insanın kurtulmasını isteyen Tanrı’nın yüce bağışlayıcılığı(Bkz. 1 Tim 2, 4) ve İsa’nın çocuklara duyduğu şefkati belirten, "Bırakın çocukları bana gelsinler, onlara engel olmayın" (Mk 10, 14) sözleri bize Vaftiz olmadan ölen çocukların da kurtulacaklarını gösteriyor. Kilise aynı zamanda çocukları Vaftiz lütfundan yoksun bırakarak İsa’ya gelmelerine engel olmamamızı istiyor. VII. Vaftiz nuru 1262 Vaftiz’in değişik etkileri Vaftiz’le ilgili ritteki gözle görülür öğelerle belirtilmiştir. Suya batırılma ölümü ve temizlenmeyi simgelediği gibi, yenilenmeyi ve arınmayı da simgeler. Şu halde Vaftiz’in iki ana etkisi günahlardan arındırma ve Kutsal Ruh’ta yeniden doğmadır.(Bkz. Hİ 2, 38,Yu 3, 5) Günahların bağışlanması için ... 1263 Vaftiz’le bütün günahlar, asli günah ve tüm kişisel günahlar cezalarıyla birlikte bağışlanmış olur.(Bkz. DS 1316) Gerçekten de, Vaftizle arınmış kişilerin Tanrı’nın krallığına girmelerine artık ne Adem’in günahı, ne kişisel günahlar ne de hepsinden kötüsü Tanrı’dan ayrılma olan günahın getirdiği türden engeller kalmıştır. 1264 Ama yine de vaftiz olan kişide günahın geçici bazı sonuçlarının kalıntıları, ıstırap çekme, hastalık, ölüm, yaşama bağlı karakter zayıflıkları gibi, vb., Geleneğin dünya istekleri olarak adlandırdığı, ya da, istiareli olarak diyecek olursak "günah yuvası" (fomes peccati) denen bir günah eğilimi kalır. "Dünya istekleri onlara razı olmayıp Mesih’in yardımıyla cesaretle direnenlere zarar veremez. Üstelik ‘kurallarına göre yarışan çelengi kazanır’ (2 Tim 2, 5)."(Trento Kon: DS 1515) Yeni bir insan 1265 Vaftiz sadece tüm günahları silmekle kalmaz, aynı zamanda vaftiz olanı "yeni bir insan" (2 Kor 5, 17), Tanrı doğasına katılma(Bkz. Gal 4, 5-7) hakkı kazanan Tanrı’nın evladı, Mesih’in üyesi(Bkz. 1 Kor 6, 15,12, 27) ve Mesih ile birlikte mirasçı (Rom 8, 17), Kutsal Ruh’un tapınağı(Bkz. 1 Kor 6, 19) kılar. 1266 Çok Kutsal Üçlü-Birlik vaftiz olan kişiye kutlulaştıran, aklayan nuru verir: - Bu nur vaftiz olanı Tanrı’ya inanacak, Ona bel bağlayacak, ve onu Tanrıbilimsel erdemlerle sevecek duruma sokar; - Bu nur ona Kutsal Ruh’un teşviki altında Kutsal Ruh’un armağanlarıyla davranma ve yaşama gücü verir; - Bu nur o kişinin ahlaki erdemlerle iyilikte gelişmesini sağlar. Şu halde görüldüğü gibi Hıristiyanın bütün doğaüstü yaşamının organizmasının kökü kutsal Vaftiz’de yatmaktadır. Kilise’ye, Mesih’in Bedenine katılma 1267 Vaftizle Mesih’in bedeninin bir üyesi olmuş oluruz. "Bundan böyle ... birbirimizin parçaları değil miyiz?" (Ef 4, 25) Vaftiz kişiyi Kilise’ye katar. Vaftiz kurnalarından, ulusların, kültürlerin, ırkların ve cinsiyetin her türlü sınırlarını aşan Yeni Antlaşma’nın biricik Tanrı Halkı doğmaktadır: "Hepimiz bir beden olmak üzere aynı Ruh’ta vaftiz edildik" (1 Kor 12, 13). 1268 Vaftiz olanlar "ruhsal bir yapıda kullanılmak ve ruhsal kurban vermek için diri taşlar" oldular (1 Pet 2, 5). "Vaftizle Mesih’in kurbanına, peygamberliğine ve rahipliğine katılırlar, onlar seçilmiş bir soy, Kralın rahipleri, kutsal bir ulus, karanlıktan kendisinin göz kamaştıran ışığına çağıran Tanrı’nın erdemlerini ilan etmek için seçilen bir halktır." (1 Pet 2, 9). Vaftiz kişinin iman edenlerin ortak kutsal görevlerine katılmasını sağlar. 1269 Kilise’nin bir üyesi olan vaftiz olmuş kişi artık kendine değil (1 Kor 6, 19) ama bizim için ölüp dirilen Kişiye aittir.(Bkz. 2 Kor 5, 15) Bundan böyle Kilisenin birliğinde başkalarına tabi olmak(Bkz. Ef 5, 21, 1 Kor 16, 15-16) ve onlara hizmet etmek(Bkz. Yu 13, 12-15)ve Kilise liderlerine uysalca itaat ederek onlara saygı ve sevgi(Bkz. 1 Sel 5, 12-13) göstermek zorundadır (İbr 13, 17). Vaftiz aynı zamanda sorumluluklar ve görevler kaynağıdır, vaftiz olanın Kilise’nin bağrında, Kilise sırlarını almaya, Tanrı’nın sözüyle beslenmeye ve Kilise’nin öteki tinsel yardımlarıyla desteklenmeye hakkı vardır.(Bkz. LG 37, CIC, can. 208-223, CCEO, can. 675, 2) 1270 "Vaftizle yenilenerek artık Tanrı’nın çocukları durumunda olan vaftiz olmuş kişiler Tanrı’dan Kilise aracılığıyla aldıkları inançlarını insanlar önünde ilan etmek"(LG 11) ve Tanrı Halkının misyonerlik ve havarilik faaliyetlerine katılmak zorundadırlar(Bkz. LG 17, AG 7, 23). Hıristiyanları birleştiren kutsallaştırıcı bağ 1271 Vaftiz bütün Hıristiyanlar arasındaki birliğin temelini oluşturur, hâlâ Katolik Kilisesi’yle tam bir birlik içinde olmayanlar için de bu geçerlidir: "Gerçekten de, Mesih’e inanan ve geçerli bir biçimde Vaftiz edilenler, eksik olsa bile, Katolik Kilisesi ile bir çeşit birlik içindedirler. ( ... ) Vaftiz’de alınan imanla aklanmış, Mesih’e katılmış olarak haklı bir şekilde Hıristiyan adını taşırlar ve Katolik Kilisesi’nin evlatları da onları haklı olarak Rab’de kardeşler olarak görür."(UR 3) "Vaftiz, vaftizle yenilenmiş olanlar arasında var olan birleştirici, Kutsallaştırıcı bağdır."(UR 22) Zamanla silinmeyen tinsel bir mühür ... 1272 Vaftiz’le Mesih’e katılan vaftiz olmuş kişi Mesih’in benzerliğine dönüşmüştür.(Bkz. Rom 8, 29) Vaftiz Hıristiyanı Mesih’e ait olduğunu gösteren çıkmaz bir tinsel mühürle (karakter) damgalar. Bu mühür hiçbir günahla silinmez, hatta günah Vaftiz’in esenlik meyvelerini vermesine engel olsa bile.(Bkz. DS 1609-1619) Bir kez Vaftiz olunduktan sonra bir daha Vaftiz olunamaz. 1273 Vaftiz’le Kiliseye katıldıktan sonra inanlılar kendilerini Hıristiyan dini kültüne adayan kutsallaştırıcı niteliği alırlar.(Bkz. LG 11) Vaftiz mührü Hıristiyanları, Kilise’deki kutsal litürjiye somut bir şekilde katılarak Tanrı’ya hizmet edecek ve kutsal bir yaşantı sürdürerek ve etkili bir sevgi göstererek vaftizin gerektirdiği kutsal görevi yerine getirecek duruma sokar ve Hıristiyanlara bunun yükümlülüğünü yükler.(Bkz. LG 10) 1274 "Rab’bin mührü"(A. Augustinus, ep. 98, 5) (Dominicus character) bizleri "Kurtuluş günü için" (Ef 4, 30) "Kutsal Ruh’la mühürleyen mühürdür."(Bkz Ef 1, 13-14, 2 Kor 1, 21-22) "Vaftiz gerçekten ebedi yaşamın mührüdür."(A. Ireneus, dem. 3.) Mührü sonuna dek korumuş olan inanlı, kısacası Vaftiz’in gereklerine sadık kalan kişi, Tanrı’yı görme umuduyla -iman tamamlandığında- ve diriliş umuduyla Vaftiz’deki imanıyla "inancının işaretiyle mühürlü olarak"(MR, Roma Kanonu 97) gidebilir. ÖZET 1275 Hıristiyanlığa giriş üç sırrın bütünüyle gerçekleşir: Yeni bir yaşamın başlangıcı olan Vaftiz; Vaftiz’in pekiştirilmesi olan Güçlendirme sırrı; ve Hıristiyanı Mesih’e dönüştürmek amacıyla onu, Onun Eti ve Kanıyla besleyen Efkaristiya sırrı. 1276 "Bu nedenle gidin, bütün ulusları öğrencilerim olarak yetiştirin. Onları Baba, Oğul ve Kutsal Ruh’un adıyla vaftiz edin" (Mt 28, 19-20). 1277 Vaftiz Mesih’te yeni bir yaşama doğmak demektir. Rab’ bin ve Vaftizi uygulayan Kilisenin iradesine göre Vaftiz esenlik için gereklidir. 1278 Vaftiz’in başlıca riti adayı suya batırmak ya da başından aşağı Kutsal Üçlü-Birlik’i, yani Baba, Oğul ve Kutsal Ruh’un adını anarak su dökmektir. 1279 Vaftizin meyvesi ya da vaftizin nuru zenginlikler içeren bir gerçektir: İlk günahı ve her türlü kişisel günahları siler; yeni bir yaşama doğan insan, Tanrı Baba’nın evladı, Mesih’in üyesi, Kutsal Ruh’un tapınağı durumuna gelir. Vaftiz olan kişi aynı nedenle Kilise’ye, Mesih’in Bedenine ve Mesih’in kutsal görevine katılmış olur. 1280 Vaftiz insan ruhunda silinmez bir tinsel işaret bırakır, bu nitelik, vaftiz olan kişiyi Hıristiyan dininin kültüne kendini adamaya götürür. Bu nitelik nedeniyle Vaftiz tekrarlanamaz.(Bkz. DS 1609 ve) 1281 İnançları yüzünden ölenler, Vaftiz olmaya hazırlananlar ve tüm insanlar nurun itkisiyle, Kilise’yi bilmeseler bile, Tanrı’ yı arar ve onun iradesini yerine getirmeye çalışırlarsa, Vaftiz olmamalarına rağmen kurtulurlar.(Bkz LG 16) 1282 Eski zamanlardan beri vaftiz bebeklere de uygulanmaktadır, çünkü Vaftiz insanların sevaplarını gerektirmez, Tanrı’ nın bir armağanı ve lütfudur; bebekler Kilise’nin inancında vaftiz edilirler. Hıristiyan yaşamına girmek insanı gerçek özgürlüğe götürür. 1283 Vaftiz olmadan ölen çocuklara gelince, Kilise litürjisi bize Tanrı’nın bağışlayıcılığına güvenmemizi ve onların esenliği için dua etmemizi söyler. 1284 Gerektiğinde, herkes vaftiz edebilir, yeter ki bu Kilise’nin yaptığı gibi yapılsın, vaftiz ederken adayın başına su dökerken şu sözler söylensin: "Seni Baba, Oğul ve Kutsal Ruh adına vaftiz ediyorum." 2. KONU (Vaftizi) Güçlendirme sırrı 1285 Vaftiz ve Efkaristiya sırrı ile birlikte Güçlendirme sırrı Hıristiyanlığa giriş sırlarını oluşturur, bunların birliği korunmalıdır. Hıristiyanlara bu sırrın alınmasının vaftizle alınan nurun tamamlanması(Bkz. OCf praenotanda 1) bakımından gerekli olduğu açıklanmalıdır. "Güçlendirme sırrı ile vaftiz olanların Kilise’yle bağları daha da güçlenir, Kutsal Ruh’tan özel bir güç alırlar. Böylece kendilerini Mesih’in gerçek tanıkları olarak sözle ve davranışlarıyla imanlarını savunmaya ve yaymaya daha zorunlu hissederler."(LG 11, bkz. OCf praenotanda 2) I. Güçlendirme sırrının esenlik ekonomisindeki rolü 1286 Eski Antlaşma’da, peygamberler Rab’bin Ruhu’nun kurtarıcılık misyonu(Bkz. Lk 4, 1622,İş 61,1) gereğince beklenen(Bkz İş 11, 2) Mesih’in üzerine geleceğini bildirdiler. İsa, Yahya tarafından vaftiz edilirken Kutsal Ruh’un üzerine inmesi onun gerçekten Tanrı’nın Oğlu,(Bkz. Mt 3, 13, Yu 1, 33-34) Mesih olduğunu gösterir. Kutsal Ruh’un gücü ile doğan, tüm yaşamını ve tüm misyonunu Babasının kendisine "sonsuzca" (Yu 3, 34) verdiği Kutsal Ruh’la tam bir uyum içinde gerçekleştirir. 1287 Kutsal Ruh’un bu doluluğu sadece Mesih’le sınırlı kalmayacaktır, tüm Mesih’e inanan halka(Bkz. Hez 36, 25-27, Yoel 3, 1-2) da iletilecektir. İsa bu Kutsal Ruh’u göndereceğini(Bkz. Lk 12, 12, Yu 3, 5-8, 7, 37-39, 16, 7-15, Hİ 1, 8) birçok kez söylemiştir, bu sözünü de önce Paskalya günü (Yu 20, 22) sonra daha parlak bir şekilde Pentekost günü(Bkz. Hİ 2, 14) yerine getirdi. Kutsal Ruh’la dolu olarak havariler "Tanrı’nın harikalarını ilan etmeye başladılar" (Hİ 2, 11), Petrus da Kutsal Ruh’un gelişini Mesih’in zamanına(Bkz. Hİ 2, 17-18) ait bir işaret olarak açıkladı. O sıralar havarilere inanan ve vaftiz olanlar da Kutsal Ruh’un armağanını aldılar(Bkz. Hİ 2, 38). 1288 O zamanlar havariler, İsa’nın isteğini yerine getirmek için, yeni vaftiz olanların üzerine el koyarak, vaftiz nurunu tamamlayan(Bkz. Hİ 8, 15-17, 19, 5-6) Kutsal Ruh armağanını verirlerdi. İşte bunun içindir ki, Vaftiz ve el koyma doktrinleri(Bkz. İbr 6, 2) İbranilere Mektup’ ta Hıristiyanlık eğitiminin en önde gelen öğeleri arasında yer alır. Kilise’de bir bakıma Pentekost nurunu devam ettiren.(VI. Paul, const. ap. "Divinae consortium naturae") El koyma geleneği Katolik geleneklerine göre Güçlendirme sırrının başlangıcı, kaynağı olarak kabul edilmiştir. 1289 Kısa sürede, Kutsal Ruh’un armağanını daha iyi beyan etmesi için "el koymaya" parfümlü yağ sürme (chrism) de eklenmiştir. Bu yağ sürme Hıristiyan adını açıklamaktadır, buna "meshetme" de denir, bu ad "Tanrı tarafından Kutsal Ruh’ la meshedilen Mesih"ten gelmektedir (Hİ 10, 38). Bu meshetme riti gerek Doğu’da gerek Batı’da günümüze dek süregelmiştir. İşte bu nedenle bu sırra Doğu Kiliselerinde krismasyon, kremle meshetme, ya da myron (krem) denir. Batı’da ise Güçlendirme denir, bu, vaftizi onaylar, Hıristiyanlığa girişi tamamlar ve Vaftizde alınan nurun güçlendirildiğini ifade eder, bunların hepsi de Kutsal Ruh’un ürünleridir. İki gelenek: Doğu ve Batı 1290 İlk yüzyıllarda Güçlendirme sırrı Vaftizle birlikte yapılırdı. Bebek vaftizlerinin artması, kırsal alanlardaki kiliselerin çoğalması her vaftiz törenine episkoposun gitmesini imkânsız hale getirdi. Batı’da Güçlendirme sırrının episkopos tarafından verilmesi geleneğinin sürdürülmesinde ısrar edilmesi sonucu bu iki sır birbirinden otomatik olarak ayrılmış oldu. Doğu ise bu iki sırrın birlikte verilmesi geleneğini korudu, burada güçlendirme sırrı papaz tarafından verilir. Papaz bunu ancak episkopos tarafından kutsanmış(Bkz. CCEO, can. 695, 1, 696, 1) myron’ la yani kremle verebilir. 1291 Batı Kilisesi’ndeki uygulamayı Roma Kilisesi’nde vaftizden sonra kutsal kremle çift meshetmeden ibaret olan bir adet kolaylaştırdı; vaftizden sonra papaz tarafından sürülen yağ daha sonra episkoposlar tarafından yeni vaftiz olanın alnına sürülmeye başlandı;(Bkz. A. Hippolytos, trad. ap. 21) vaftiz sırasında sürülen kutsal krem, vaftiz olan kişinin Mesih’in krallara, rahiplere ve peygamberlere özgü görevlerine katıldığını simgelemektedir. 1292 Doğu Kiliseleri’ndeki uygulama daha çok Hıristiyanlığa girişin altını çizer. Latin Kilisesi’ninki ise yeni Hıristiyan olan kişinin episkoposuna, doğal olarak da Mesih’in Kilisesine bağlılığını simgeler. II. Güçlendirme riti ve işaretleri 1293 Bu sırrın ritinde meshetme işaretiyle bu meshetmenin ifade ettiği ve bıraktığı tinsel mührü göz önünde bulundurmak uygun olur. Meshetme antik ve Kutsal Kitap’ta geçen bir simgedir ve sembolik birçok anlamı vardır: Yağ bolluk(Bkz. Yar 11, 14, vb)(Bkz. Yar 11, 14, vb) ve sevinç(Bkz. Mzm 23, 5, 104, 15) işaretidir (banyodan önceki ve sonraki meshetme); arındırır ve çevik kılar (sporcuların ve güreşçilerin yağlanması); iyileştirme işaretidir, çünkü yaraları bereleri(Bkz. İş 1, 6, Lk 10, 34) yumuşatır, güzellik, sağlık ve güç verir. 1294 Yağ sürmenin tüm bu anlamları Hıristiyan yaşamında yerini bulmaktadır. Vaftizden önceki yağ sürmenin anlamı iyileştirme ve güçlendirme demektir. Vaftizden sonraki ve Güçlendirme sırrındaki ve Ruhbanlık sırrındaki yağ sürme ise bir kutsallaştırma işaretidir. Güçlendirme sırrı ile, Hıristiyanlar, yani kutsal yağla meshedilenler Kutsal Ruh’la dolu olarak daha çok Mesih İsa’ya benzer ve yaşamlarında "Mesih’in güzel kokusunu"(Bkz. 2 Kor 2, 15) yaymak için dolu oldukları Kutsal Ruh’un doluluğuna katılırlar. 1295 Güçlendirme sırrını alan kişi Kutsal Ruh’la mühürlenir. Mühürkişinin simgesi,(Bkz. Yar 38, 18,Ezg 8, 6) otoritesinin işaretidir,(Bkz. Yar 41, 42) bir nesne üzerindeki sahipliğini(Bkz. Tes 32, 34)gösterir. Eskiden askerlere emri altında bulundukları subayın, kölelere de sahiplerinin damgası vurulurdu. Mühür hukuki bir durumu(Bkz. 1 Kr 21, 8) ya da bir belgeyi(Bkz. Yer 32, 10) resmileştirir, belki de bunun gizli kalmasını sağlardı(Bkz. İş 29, 11). 1296 Mesih’in kendisi de Babası(Bkz. Yu 6, 27) tarafından mühürlendiğini açıklamıştı. Hıristiyan da bir mühürle damgalanmıştır. "Bizi sizinle birlikte Mesih’te pekiştiren ve bizi meshetmiş olan Tanrı’dır. O bizi mühürledi ve güvence olarak yüreklerimize Kutsal Ruh’u yerleştirdi"(Bkz. Ef 1, 13, 4, 30) (2 Kor 1, 22). Kutsal Ruh’un bu mührü tamamen Mesih’e ait olduğumuzu, daima onun hizmetinde olduğumuzu gösterir, ayrıca alınlarına bu mühürden basılanların kıyamet günü felaketlerinden korunacağı sözü verilmiştir.(Bkz. Ap 7, 2-3,9, 4, Hez 9, 4-6) Güçlendirme sırrı töreni 1297 Güçlendirme sırrı töreninden önce törenin bir parçası olan önemli bir an vardır, bu da kutsal yağın kutsanması olayıdır. Kutsal Perşembe günü episkopos ayin sırasında kendi episkoposluk bölgesi için yağı kutsar. Doğu Kiliselerinde bu kutsama işini Patrikler yapar: Antakya Süryani litürjisi kutsal kremin (myron) kutsama epiklesisini şu şekilde ifade etmektedir: "Önümüzde duran bu yağ üzerine ve bizim üzerimize [Baba, Kutsal Ruhunu ( ... ) gönder] ve onu kutsa ki onun tarafından meshedilelim ve damgalanalım: Kutsal myron, rahiplik myronu, krallık myronu, mutluluk myronu, ışıktan giysi, esenlik paltosu, tinsel armağan, ruhların ve bedenlerin kutlulaşması, yok olmaz mutluluk, silinemez mühür, Şeytanın tüm işlerine karşı imanın kalkanı ve miğferi." 1298 Güçlendirme sırrı töreni Vaftiz’den ayrı olarak kutlanınca, Roma ritinde olduğu gibi, tören önce Vaftiz’de verilen sözlerin yinelenmesi ve bu sırrı alacak olanların inancını dile getirmeleriyle başlar. Burada da açıkça görüleceği gibi Güçlendirme sırrı töreni Vaftizden sonra gelir.(Bkz. SC 71) Erişkin biri vaftiz olduğunda, Güçlendirme sırrını hemen alır ve Efkaristiya kurbanına katılır.(Bkz. CIC, can. 866) 1299 Roma ritinde episkopos ellerini Güçlendirme sırrını alacakların üzerine uzatır, bu, havarilerin zamanından beri yapılan Ruh’un armağanının bir işaretidir. Episkopos Ruh’un gelmesi için dua okur: Rabbimiz Mesih İsa’nın kudretli Babası, ellerimizi üzerlerine koyduğumuz bu vaftizlilere bak: Vaftizle onları günahtan kurtardın ve onları sudan ve Ruh’tan yeniden doğurdun. Söz verdiğin gibi şimdi onların üzerine Kutsal Ruh’unu saç; Oğlun İsa’da bulunan Ruh’un bütününü onlara ver: Bilgelik ve akıl ruhunu, öğüt ve güç ruhunu, bilgi ve bir evladın babasına duyacağı sevgi ruhunu; onları Rabbimiz Mesih aracılığıyla Tanrı korkusu ile doldur. 1300 Bundan sonra bu sırrın asıl riti başlar. Latin ritinde Güçlendirme sırrı alna yağ sürmekle ve elin başın üzerine konulması ve "Allah’ın armağanı(VI. Paul, cons. ap "Divinae consortium naturae") Kutsal Ruh’la mühürlen" sözlerinin dile getirilmesiyle gerçekleştirilir. Doğu Kiliselerinde ise epiklesis duasından sonra kutsal yağ vücudun birçok yerine sürülür, örneğin alına, gözlere, buruna, kulaklara, dudaklara, göğse, sırta, ele ve ayaklara, her sürülüşte de "Kutsal Ruh olan armağanın mührü" denir. 1301 Barış öpücüğü bu törenin bittiğini gösterir ve episkoposla Hıristiyanlar arasındaki duygu ve düşünce birliğini gösterir.(Bkz. A. Hippolytos, trad. ap. 21) III. Güçlendirme sırrının etkileri 1302 Törende aşikâr olan, Güçlendirme sırrı sonucu akıtılan, eskiden Pentekost gününde havarilere ihsan edilen Kutsal Ruh’un aynısının tam olarak akmasıdır. 1303 Bu nedenle Güçlendirme sırrı Vaftizle alınan nuru derinleştirir ve geliştirir: - Tanrı’ya "Abba! Baba!" (Rom 8, 15) dedirten Tanrı sevgisini Hıristiyan kişide daha da kökleştirir ve geliştirir. - Bizi Mesih İsa ile daha bir bütünleştirir. - Bize Vaftiz aracılığıyla verilmiş olan Kutsal Ruh armağanlarını daha da çoğaltır. - Kilise ile bağlarımızı daha da yetkinleştirir.(Bkz. LG 11) - Mesih’in gerçek tanıkları olarak sözle ve davranışlarımızla imanımızı savunabilmek ve yayabilmek için hiçbir zaman Haçtan utanç duymadan her yerde ve her an Mesih İsa’nın tanıklığını verebilmek için Kutsal Ruh’un özel bir gücünü verir.(Bkz. DS 1319, LG 11, 12) Akıl ve bilgelik Ruhunu, öğüt ve güç Ruhunu, dindarlık ve bilgi Ruhunu, kutsal korku Ruhunu, kutsal işareti aldığını unutma, ve aldığını koru. Tanrı Baba seni mührüyle damgaladı, Rab Mesih seni onayladı ve yüreğine Ruhun güvencesini yerleştirdi.(A. Ambrosius, myst. 7, 42) 1304 Vaftizin pekiştirilmesi olan Güçlendirme sırrı bir kez verilir. Güçlendirme sırrı ruhta silinmez bir iz bırakır, "mühür"(Bkz. DS 1609)Mesih İsa’nın Hıristiyanı damgaladığı, kendi tanığı olsun(Bkz. Lk 24, 48-49) diye yukardan gelen bir güçle donattığı Ruhunun mührüdür. 1305 "Mühür" Vaftizle iştirak edilen genel rahipliği daha bir mükemmelleştirir. "Güçlendirme sırrını alan kişi bir sorumluluk yüklenerek Hıristiyanlık inancını alenen açıklama gücünü alır (quasi ex officio)."(A. Thomas, s. th. 3, 72, 5 ad 2) IV. Güçlendirme sırrını kim alabilir? 1306 Güçlendirme sırrını almamış olan her vaftiz olmuş kişi Güçlendirme sırrını alabilir.(Bkz. CIC, can. 889, 1) Vaftiz, Güçlendirme ve Efkaristiya sırları bir bütün oluşturur, dolayısıyla "Hıristiyanlar uygun bir zamanda bu sırrı almak zorundadır"(Bkz. CIC, can. 890). Güçlendirme ve Efkaristiya sırlarını almadan sadece Vaftiz sırrını almak mümkündür, hiç kuşkusuz bu durumda vaftiz geçerlidir ve etkilidir de, ancak tam Hıristiyan olunmuş sayılmaz. 1307 Latin ritinde "akıl çağına" ulaşmış çocuklar Güçlendirme sırrını alabilir, ölüm tehlikesi durumunda daha küçük çocuklara da bu sır verilebilir.(Bkz. CIC, can. 891, 883, 3) 1308 Kimi zaman Güçlendirme sırrına Hıristiyanın olgunluk sırrı deniyorsa da şu iki şeyi, doğal olgunlukla inançta olgunluğu birbirine karıştırmamak gerekir, unutmayalım ki vaftiz lütfu hak edilmemiş ve karşılıksız verilmiş bir lütuftur, etkili olması için de doğrulanmasına gerek yoktur, A. Thomas şöyle diyor: İnsan yaşı ruha bir ölçüt olamaz, insan çocukluğunda da "Bilgelik Kitabı"nda sözü edilen (4, 8) tinsel olgunluğa erişebilir: "Yaşlılığı saygın hale getiren uzun yıllar değildir, bu yıllarla ölçülmez." Bu yüzden birçok çocuk aldıkları Kutsal Ruh sayesinde Mesih uğruna kanlarını dökecek kadar cesaretle mücadele etmişlerdir.(A. Thomas, s. th. 3, 72, 8, ad 2) 1309 Güçlendirme sırrına hazırlığın amacı Hıristiyanı Mesih’le daha samimi birlikteliğe, davranışında, armağanlarında ve çağrılarında Kutsal Ruh’la daha derinden bir yakınlığa götürmek olmalıdır, böylece kişi Hıristiyan yaşamının sorumluluklarını daha iyi üstlenebilir. Güçlendirme sırrı üstüne verilecek din eğitimi Mesih İsa’nın Kilisesinde, yerel olduğu kadar evrensel Kilise’ye ait olma bilincini daha da uyandıracaktır. Yerel Kiliselerin de Hıristiyanları Güçlendirme sırrına hazırlama yükümlülükleri vardır.(Bkz. OCf praenotanda 3) 1310 Güçlendirme sırrını almak için nur içinde olmak gerekir. Güçlendirme sırrını almadan önce Kutsal Ruh’un armağanının karşısında İtiraf sırrıyla temizlenmiş olmak gerekir. Kutsal Ruh’un(Bkz. Hİ 1, 14) lütuflarını ve gücünü alabilecek duruma gelebilmek için daha ısrarla dua etmek gerekir 1311 Vaftiz’de olduğu gibi Güçlendirme’de de adayların bir Güçlendirme baba ve annesinin tinsel yardımına başvurmaları uygun düşer, Vaftiz anne ve babasının bu görevi üstlenmesi daha uygundur.(Bkz. OCf praenotanda 5, 6, CIC can. 893, 1. 2) V. Güçlendirme sırrını kim verebilir? 1312 Güçlendirme sırrı törenini asıl olarak episkopos yapar.(LG 26) Doğu’da ise genel olarak Güçlendirme sırrını vaftiz eden papaz bir tek törenin içinde verir. Papaz bu sırrı bir patrik ya da bir episkopos tarafından kutsanmış yağla verir, bu da Güçlendirme sırrıyla güçlenmiş olan Kilise içindeki bağların birliğini gösterir. Latin Kilisesi’nde bu yöntem erişkin kişilerin vaftizinde ya da başka bir Hıristiyan mezhebinden Kilise’ye geçen ve geçerli bir Güçlendirme sırrı(Bkz. CIC can. 883, 2) almamış olanlara uygulanır. 1313 Latin ritinde Güçlendirme sırrını episkopos verir.(Bkz. CIC, can. 882) Ancak episkopos bazı ciddi durumlarda, gerektiğinde görevini bir papaza devredebilir,(Bkz. CIC, can. 884, 2) bu sırrın gereği olarak, bunu kendisi vermelidir, ve unutmamalıdır ki Güçlendirme sırrı Vaftiz sırrından bu nedenle ayrılır. Bu sırrın papazlar tarafından verilmesi gösteriyor ki bu sırrın amacı, bu sırrı alanları daha iyi bir şekilde Kilise’ye bağlamak ve Mesih’in tanıklığına dayanan göreve taşımaktır. 1314 Bir Hıristiyan ölüm döşeğinde ise her papaz Güçlendirme sırrını verebilir.(Bkz. CIC, can 3) Nitekim Kilise, çocuklarından hiçbirinin ne kadar küçük olurlarsa olsunlar Kutsal Ruh tarafından yetkinleştirilmeden, Güçlendirme sırrını almadan bu dünyadan göç etmesini istemez. ÖZET 1315 "Kudüs’teki haberciler Samiriye’nin Tanrı Sözü’nü benimsediğini duyunca, Petrus’la Yuhanna’yı oraya gönderdiler. Bu ikisi gelip Kutsal Ruh’u alsınlar diye Samiriyeliler için dua ettiler. Çünkü Kutsal Ruh daha onların hiçbirine akmamıştı. Onlar yalnızca Rab İsa’nın adına vaftiz edilmişlerdi. Petrus’la Yuhanna ellerini onların üstüne koyunca onlar da Kutsal Ruh’u aldılar" (Hİ 8, 14-17). 1316 Güçlendirme Vaftiz lütfunu tamamlamaktadır; bu bizi daha derinden Tanrı’nın çocukları yapmak için, Mesih’e daha kesin bir biçimde katılmamız için, Kilise’yle olan bağlarımızı daha sağlamlaştırmamız ve onun misyonuna daha çok katılmamız ve işleri eşliğinde sözleriyle Hıristiyan inancının tanıklığını yapmamızda yardımcı olması için Kutsal Ruh’un verdiği bir sırdır 1317 Güçlendirme sırrı Vaftiz gibi Hıristiyanın ruhunda silinmez bir işaret bırakır; işte bu yüzden bu sır hayatta ancak bir kez alınabilir. 1318 Doğu’da bu sır hemen Vaftizden sonra verilir; daha sonra da Efkaristiya (Komünyon) verilir, bu da Hıristiyanlığa girme şartının bu üç sırrın birliğinden geçmek olduğunu gösterir. Latin Kilisesi’nde bu sırrı ancak akıl çağına gelen kimseler alabilir, ve bu sırrın törenini de genelde episkopos yapmaktadır, bu da bu sırrın kilise bağlarını pekiştirdiğini gösterir. 1319 Akıl çağına ulaşmış Güçlendirme sırrını almaya aday kişi önce inancını belirtmeli, arınmış olmalı, bu sırrı almaya niyetli olmalı, ve dünya işlerinde ve Kilise’de Mesih’in tanığı ve öğrencisi olma sorumluluğunu üzerine alma hazırlığı yapmış olmalıdır. 1320 Güçlendirme sırrı töreninin temelini kutsal yağın adayın alnına sürülmesi oluşturur (Doğuda başka organların üzerine de sürülür), töreni yöneten elini adayın üzerine koyarak belirli sözler söyler: Roma ritinde "Kutsal Ruh’un armağanını al" denir; Bizans ritinde ise "Kutsal Ruh’un armağan mührü" denir. 1321 Güçlendirme sırrı töreni Vaftizden ayrı yapıldığında, bu sırrın Vaftizle olan bağıntısını belirtmek için vaftizle üzerine alınan taahhütler yenilenir. Güçlendirme sırrının Efkaristiya ayini sırasında yapılması Hıristiyanlığa girişteki sırların birliğinin altını çizer. 3. KONU Efkaristiya sırrı 1322 Kutsal Efkaristiya Hıristiyanlığa girişi tamamlar. Vaftizle soylu rahiplik onuruna yükseltilenler, Güçlendirme Sırrı ile Mesih’e daha derinden benzerler, Efkaristiya aracılığıyla da Rab’bin kurbanına bütün cemaatle birlikte katılırlar. 1323 "Kurtarıcımız, son yemekte, tutuklandığı gece, Haç üzerindeki kurbanının yeniden gelinceye dek yüzyıllar boyunca sürmesi için ve sevgili Eşi Kilise’nin kendi ölümünü ve dirilişini anması için Etinin ve Kanının Efkaristiya kurbanını kurdu. Efkaristiya Sırrı, sevgi sırrıdır, birlik işaretidir, sevgi bağıdır, Mesih’in yiyecek olarak alındığı Paskalya sofrasıdır, ruhun nurla dolduğu gelecekteki mutluluğun bize verileceğini gösteren bir güvencedir."(SC 47) I. Efkaristiya - Kilise yaşamının temeli ve doruk noktası 1324 Efkaristiya "tüm Hıristiyan yaşamının kaynağı ve doruk noktasıdır"(LG 11). "Tüm öteki sırlar, aynı zamanda Kilise’deki dini görevlerin hepsi Efkaristiya’ya bağlıdır ve onun tarafından düzenlenir. Zira kutsal Efkaristiya Kilise’nin tinsel hazinesine kısacası bizim Paskalyamız olan Mesih’in kendisine sahiptir."(PO 5) 1325 "Tanrı’yla ve Tanrı’nın Halkı ile birlik içinde yaşamak Kilise’yi Kilise yapar, Efkaristiya da bunlara anlam verir ve bunları gerçekleştirir. Efkaristiya’da Tanrı’nın dünyayı Mesih’te kutsallaştırdığı eylemin doruk noktası ve insanların Kutsal Ruh’ta Mesih’e ve onun aracılığıyla Baba’ya yaptıkları kült bulunur."(CR, instr. "Eucharisticum mysterium" 6) 1326 Son olarak da, Efkaristiya töreni ile bizler gökteki litürjiyle birleşiyor ve Tanrı’nın herkeste bütünüyle olacağı sonsuz yaşama önceden sahip oluyoruz.(Bkz. 1 Kor 15, 28) 1327 Kısacası, Efkaristiya imanımızın hem toplamı hem de özetidir: "Bizim düşünce tarzımız Efkaristiya’ya uyum sağlar, Efkaristiya da karşılık olarak bizim düşünce tarzımızı onaylar."(A. Ireneus, haer. 4, 18, 5) II. Bu Kilise sırrının adı nedir? 1328 Bu sırrın bitmez zenginliği, ona verilen değişik adlarla ifade edilir. Bu adların her biri Efkaristiya’nın bazı görünümlerini anımsatır. Ona şu adlar verilir: Bu sırra Efkaristiya denir, çünkü Tanrı’ya olan şükran borcudur. Eucharistein (Lk 22, 19; 1 Kor 11, 24) ve eulogein (Mt 26, 26;Mar 14, 22) sözcükleri özellikle yemek sırasında Yahudilerin Tanrı’nın eserleri, yaratılış, kurtuluş, kutlulaşma için kullandıkları şükran dileklerini gösterir. 1329 İsa’nın acı çekmeden önce havarileriyle yediği son yemek ve Kuzu’nun yüce Kudüs’te yiyeceği düğün şöleninin(Bkz. Ap 19, 9)önceden bildirilmesi söz konusu olduğundan buna Rab’bin sofrası(Bkz. 1 Kor 11, 20) denir. Ekmeğin bölünmesi denir, çünkü bu rit, Yahudilerin sofralarına özgü bir şeydir, bu rit İsa tarafından özellikle son yemekte,(Bkz. Mt 26, 26, 1 Kor 11, 24) sofranın sahibi olarak(Bkz. Mt 14, 19, 15, 36, Mk 8, 6. 19) ekmeği alıp kutsadıktan sonra dağıtmasıyla ortaya çıktı. Öğrencileri onu dirildikten sonra bu hareketinden tanıyacaktır.(Bkz. Lk 24, 13-35) Bu ekmek bölme geleneği ilk Hıristiyanların toplantılarında da sürdürüldü.(Bkz. Hİ 2, 42- 46, 20, 711) Bu şu demektir, bölünmüş biricik ekmekten, yani Mesih’i yiyen, Onunla ilişkiye girerek Onunla tek bir beden olmuş olur.(Bkz. 1 Kor 10, 16. 17) Efkaristiya toplantısı denir, (synaxis) çünkü Efkaristiya Kilise’nin görünen ifadesi olan, inanlıların toplandıkları zaman yaptıkları Efkaristiya ayinidir.(Bkz. 1 Kor 11, 17-34) 1330 İsa’nın acılarının ve dirilişinin anısı. Kutsal Kurban denir, çünkü Kurtarıcı Mesih’in biricik kurbanını güncelleştirir ve Kilise’nin sunağını içerir; ya da ayinin kutsal kurbanı, "övgü kurbanı"(Bkz. Mzm 116, 13. 17) (İbr 13, 15), tinsel kurban,(Bkz. 1 Pet 2, 5) arı ve kutsal kurban(Bkz. Mal 1, 11) denir, zira bu Eski Antlaşmada’ki tüm kurbanları aşar ve tamamlar. Kutsal ve Tanrısal litürji denir, zira Kilise’nin tüm litürjisi merkezini ve ifadesini en yoğun biçimde bu sırrın töreninde bulur; aynı anlamda buna Kutsal gizler töreni de denir. Buna aynı zamanda Çok Kutsal Sır da denir, çünkü o sırların sırrıdır. Kutsal dolapta bulunan ekmek ve şaraba bu ad verilir. 1331 Komünyon denir, zira bu sır aracılığıyla Mesih’le birleşerek tek bir beden(Bkz. 1 Kor 10, 16-17) oluşturmak için onun Etine ve Kanına katılırız. Ona kutsal nesneler de denir (ta hagia; sancta)(Const. Ap. 8, 13, 12, Didake 9, 5, 10, 6) -havarilerin inanç ilkelerinde sözü edilen "azizlerin komünyonu" anlamında- meleklerin ekmeği, göksel ekmek, ölümsüzlük ilacı(A. Antakyalı Ignatius, eph. 20, 2) hastalara verilen son şaraplı ekmek ... 1332 Kutsal Ayin denir, çünkü içinde esenlik gizinin gerçekleştiği litürjidir, bu ayin inananların günlük yaşamlarında Tanrı iradesini yerine getirmek üzere gönderilmeleri (mission) ile son bulur. III. Esenlik düzeninde Efkaristiya Ekmek ve şarap işaretleri 1333 Efkaristiya töreninin orta bölümünde ekmekle şarap vardır, bunlar Mesih’in sözleriyle ve Kutsal Ruh’un çağrılmasıyla Mesih’in Eti ve Kanı’na dönüşürler. Kilise İsa’ya sadık kalarak, Onun anısına, o tekrar gelinceye dek Onun yaptıklarını yapmaya devam etmektedir, İsa acı çekeceği günün arifesinde "Ekmeği aldı ... " "şarapla dolu kâseyi aldı ... ". Ekmekle şarap gizemli bir şekilde Mesih’in Eti ve Kanı olduğunda yaratılışın iyi bir şey olduğunu göstermeye devam ederler. Böylece, şarapla ekmeğin Tanrı’ya sunulması sırasında, Yaradan’a ekmek ve şarabın(Bkz. Mzm 104, 13-15) "insan emeğinin ürünü" olmasından dolayı şükrederiz, ama daha da önce Yaradanın armağanları olarak "toprağın ürünü" "Bağın ürünü" olmasından dolayı. Kilise bunu, kral ve rahip olan Melkisedek’in "ekmek ve şarabı ortaya getirerek" (Tek 14, 18) kendisini sunduğu sunağın bir önbelirtisi olarak görür.(Bkz. MR, Roma Kanonu 95: "Supra quae") 1334 Eski Antlaşma’da, insanlar Yaradan’a şükranlarını belirtmek amacıyla toprağın ürünleri arasından ekmekle şarabı kurban olarak sunarlardı. Ancak Çıkış Kitabı’nda bunun yeni bir anlamı olduğu belirtiliyor: Yahudiler, Hamursuz Bayramı’nda her yıl Mısır’dan kurtuluşlarının anısına mayasız ekmek yerler; çöldeki manna’nın anısı İsraillilere daima Tanrı’nın Sözü olan ekmekle yaşadıklarını anımsatacaktır.(Bkz. Tes 8, 3) Son olarak da her günkü ekmek vadedilen toprakların ürünüdür, Tanrı’nın vaatlerine sadık olduğunu gösteren bir güvencedir. "Kutsama kâsesi" (1 Kor 10, 16) Yahudilerin Hamursuz Bayramı’ndaki yemek sonunda, şarabın şenliğine Kudüs’ü yeniden kuracak Mesih bekleyişi olan bir ahret boyutu katar. İsa Efkaristiya’yı kurarken ekmek ve kâsenin kutsanmasına yeni ve kesin bir anlam verdi. 1335 Ekmeklerin çoğaltılması mucizesi kalabalığı doyurmak için İsa’nın ekmeği kutsayıp, bölüp havarileri aracılığıyla dağıtması Efkaristiya’sının bu biricik ekmeğinin bolluğunu önceden gösteriyor.(Bkz. Mt 14, 13-21, 15, 32-39) Kana’da suyun şaraba dönüşmesi mucizesi(Bkz. Yu 2, 11) İsa’nın şimdiden yüceltileceği Saati belirtiyor. Baba’nın Krallığında inananların Mesih’in Kanına dönüşen yeni şaraptan(Bkz. Mk 14, 25) içecekleri düğün şöleninin gerçekleşeceğini gösteriyor. 1336 Efkaristiya’nın ilk kez bildirilmesi, İsa’nın acı çekeceğini bildirmesi nasıl havarileri ezip utandırdıysa aynı şekilde de böldü: "Bu söz çok çetindir! Bunu kim dinleyebilir?" (Yu 6, 60). Efkaristiya ve Haç, bunlar insanı doğru yoldan çıkarabilir. Bu aynı giz bölünme nedeni olmaya devam ediyor. "Siz de mi, ayrılmak istiyorsunuz?" (Yu 6, 67): İsa’nın bu sorusu yüzyıllar boyunca yankılandı durdu, "ebedi yaşam sözlerine" yalnız kendisinin sahip olduğunu ortaya çıkaran sevgisine bir çağrıdır bu (Yu 6, 68) ve Efkaristiya’sını inançla kabul etmek kendisini kabul etmek demektir. Efkaristiya’nın kuruluşu 1337 İsa kendininkileri sonuna kadar sevdi. Bu dünyadan gitme ve Babasına geri dönme zamanının geldiğini anladığında, yemek sırasında onların ayaklarını yıkadı ve onlara birbirlerini nasıl seveceklerini gösterdi.(Bkz. Yu 13, 1-17) Onlara bu sevginin bir güvencesini bırakmak, kendininkilerden hiçbir zaman uzaklaşmamak ve onları Paskalyasına katmak için, ölümünün ve dirilişinin anısına Efkaristiya’yı kurdu ve havarilerini "Yeni Antlaşma’nın rahipleri kılarak"(Trenton Kon: DS 1740) onlara, bunu yeniden gelişine dek yapmalarını buyurdu. 1338 Sinoptik üç İncil ile Paulus, Efkaristiya’nın nasıl kurulduğunu bize aktardılar; aynı zamanda Yuhanna Kafarnahum’daki sinagogda İsa’nın Efkaristiya’nın kuruluşunu hazırlayan sözlerini aktarıyor: İsa kendisini gökten inen yaşam ekmeği olarak nitelendiriyor.(Bkz. Yu 6) 1339 İsa daha önce Kafarnahum’da söylediklerini, havarilerine Etini ve Kanını verme sözünü yerine getirmek için Fısıh zamanını seçti. Fısıh kurbanının kesilmesi gereken Mayasız Ekmek bayramı geldi. İsa, Petrus’la Yuhanna’yı şu sözlerle önden gönderdi: "Gidin Fısıh yemeğini yiyebilmemiz için hazırlık yapın." Gidip Fısıh yemeği için hazırlık yaptılar. Yemek saati gelince İsa, havarileriyle birlikte sofraya oturdu ve onlara şöyle dedi: "Ben acı çekmeden önce Fısıh yemeğini sizinle birlikte yemeyi çok arzulamıştım. Size şunu söyleyeyim, Fısıh yemeğini, Tanrı’nın Egemenliğinde yetkinliğe erişeceği zamana dek, bir daha yemeyeceğim." Sonra eline ekmeği aldı, şükrettikten sonra ekmeği böldü ve havarilerine şöyle diyerek verdi: "Alın ve yiyin bu sizin için feda edilecek benim etimdir. Beni anmak için böyle yapın." Aynı şekilde, yemekten sonra kâseyi alıp şöyle dedi: "Bu kâse sizin uğrunuza akıtılan kanımla gerçekleşen Yeni Antlaşma’dır"(Bkz. Mt 26, 1729, Mk 14, 12-25, 1 Kor 11, 23-26) (Lk 22, 7-20). 1340 Fısıh yemeği sırasında İsa havarileriyle son yemeğini yerken Yahudi Fısıh bayramına nihai anlamını verdi. Gerçekten de İsa’nın ölümüyle ve dirilişiyle Babasına geçişi, yani yeni Paskalya, Son Yemek’te öne alınmış ve Efkaristiya’da kutlanmıştır, bu Yahudi Fısıh’ını tamamlamakta ve Tanrı’ nın Egemenliğindeki Kilise’nin son Paskalyasını önceden bildirmektedir. "Bunu beni anmak için yapın" 1341 İsa’nın "yeniden gelene dek" kendi davranışlarının ve sözlerinin yinelenmesi üstüne verdiği buyruk, sadece İsa’yı ve yaptıklarını anmayı gerektirmez. Ayrıca İsa’nın halefleri ve havarileri aracılığıyla, Mesih’in, yaşamının, ölümünün dirilişinin ve Baba’nın yanında arabuluculuğunun anısına litürjik bir kutlamayı da gerektirir. 1342 Kilise başlangıçtan beri İsa’nın buyruğuna sadık kaldı. Kudüs Kilisesi’nde şöyle yazar: Bunlar kendilerini havarilerin öğretmesine, kardeşçe birliğe, ekmeği bölmeye ve duaya adadılar. ( ... ) Her gün tek bir yürekle Tapınakta toplanmaya devam ediyor, evlerinde de ekmek bölüp içten bir sevinç ve sadelikle yemek yiyorlardı (Hİ 2, 42-46). 1343 Özellikle "haftanın ilk günü", yani pazar günü, İsa’nın dirildiği günde, Hıristiyanlar "ekmek bölmek" için bir araya geliyorlardı (Hİ 20, 7). O günden bugüne Efkaristiya kutlaması yaygınlaştı, öyle ki günümüzde Kilise’nin her yanında aynı temel yapısıyla buna rastlıyoruz. Efkaristiya Kilise yaşamının merkezi olmaya devam ediyor. 1344 "İsa’nın yeniden gelişine kadar" İsa’nın Paskalya gizini bildiren kutlamalar üstüne kutlamalar yapıldı (1 Kor 11, 16), Tanrı halkı da "Haçın dar kapısından"(AG 1) göksel sofraya doğru, Tanrı’nın Egemenlik sofrasında bütün seçilmişler toplanıncaya dek ilerlemeye devam ediyor. IV. Efkaristiya ayini Her çağın missa ayini 1345 Daha II. yüzyılda Din şehidi Aziz Justinus’un Efkaristiya töreni ile ilgili bize bıraktığı yazılar bulunuyor. Bu usuller günümüze kadar aynen kalmıştır. 155 yıllarına doğru Dindar Antonin (138-161) putperest imparatora, Hıristiyanların ne yaptıklarını bakın nasıl anlatıyor: Güneş adını alan günde toplantı yapılır. Kentte ya da köyde yaşayanlar aynı yerde bir araya gelirler. Havarilerin anıları veya zaman yeterli ise, Peygamberlerin metinleri okunur. Sonra, okuyan kişi okumasını bitirdiğinde toplantıyı yöneten, güzel davranışları izlemeyi öneren ve yüreklendiren bu güzel şeyler üzerine bir konuşma yapar. Bundan sonra hepimiz ayağa kalkıp ebedi esenliği elde etmek amacıyla, yaşamımızla ve davranışlarımızla buyruklara sadık kalabilmek için gerek kendimiz gerekse başkaları için dua ederiz. Dualar sona erdiğinde birbirimizi öperiz. Sonra kardeşleri yöneten kişiye ekmek ve içinde su ile şarap karışımı olan bir kâse getirirler. O zaman toplantıyı yöneten onları alıp havaya kaldırarak evrenin Babasına Oğul’un ve Kutsal Ruh’un adıyla övgü ve şükranlarını sunar ve bu armağanlara layık görüldüğümüzden dolayı uzun uzun şükreder (Yunanca: ökaristiyan). Şükran duasını ve övgüleri bitirdikten sonra orada hazır bulunanlar "amin" derler. Töreni yöneten şükran duasını yaptıktan ve halk buna cevap verdikten sonra diyakosların eli ile hazır bulunanlara "efkaristiyalaşmış" ekmek, şarap ve su verilir ve törene katılmayanlara da bunlardan gönderilir.(A. Justinus, apol. 1, 65) 1346 Efkaristiya töreni yüzyıllardan beri bozulmadan gelen bir temel yapıya göre cereyan etmektedir. Efkaristiya töreni temel bir birlik oluşturan iki büyük anda cereyan etmektedir. - Tanrı sözü litürjisi, okumalarla, vaaz ve evrensel dualarla yapılan toplantı. - Efkaristiya litürjisi, kısacası ekmek ve şarabın sunulması, büyük şükran duasının yapılması ve Komünyon. Tanrı sözü litürjisi ile Efkaristiya litürjisi "tek ve aynı kültü"(SC 56)oluşturur; gerçekten de Efkaristiya’da bizler için kurulan sofra hem Tanrı’nın sözü hem de İsa’nın Bedenidir(Bkz. DV 21). 1347 Bu, dirilen İsa’nın havarileriyle birlikte yediği Paskalya yemeği değil midir? Yolda yürürlerken onlara Kutsal Kitapları açıklıyordu, sonra onlarla birlikte sofraya oturup "Ekmeği eline aldı, kutsadı, böldü ve onlara verdi"(Bkz. Lk 24, 13-35). Ayin düzeni 1348 Herkes bir araya gelir. Hıristiyanlar Efkaristiya ayini için bir yerde toplanırlar. Efkaristiya’nın başı İsa’nın kendisidir. O Yeni Antlaşma’nın başrahibidir. Her Efkaristiya ayinini görünmeden yöneten kendisidir. Episkopos ya da papaz Onu temsilen (Baş-Mesih’in kişiliğinde davranarak) toplantıyı yönetir, okumalardan sonra söz alır, sunguları kabul eder ve Efkaristiya’yla ilgili duaları okur. Ayinde herkesin bir görevi vardır, herkes ayine kendine göre; okumalar yaparak sungular sunarak, Komünyon dağıtarak ve orada hazır bulunan tüm topluluk Amin diyerek katılır. 1349 Tanrı sözü litürjisi "peygamberlerin yazılarını", kısacası Eski Antlaşma’yı ve "Havarilerin anılarını", kısacası İnciller ve Mektupları içerir; topluluğu Tanrı Sözüne ve onun uygulanmasına isteklendiren vaazdan(Bkz. 1 Sel 2, 13) sonra insanlar için dua etmeye sıra gelir. Havari Paulus’un dediğine göre: "Her şeyden önce şunu öğütlerim: ... krallar ve tüm yüksek yöneticiler dahil, bütün insanlar için dilekler sunulsun, dualar, yakarışlar ve şükürler edilsin" (1 Tim 2, 1-2). 1350 Tanrı’ya kurban sunma: O sırada, Mesih adına papaz tarafından Efkaristiya kurbanında sunulacak, Mesih’in eti ve kanına dönüşecek ekmek ve şarap bazen törenle sunak yerine getirilir. Bu, "ekmeği ve kâseyi eline alan" Mesih’in Son Yemek’teki hareketinin aynısıdır. "Bu kurbanı, yaratılışından gelen şükran duygularıyla Kilise, yalnız ve arı bir şekilde Yaradan’a sunar."(A. Ireneus, haer. 4, 18, 4, bkz. Mal 1, 11) Kurbanın sunak yerinde sunulması Melkisedek’in hareketini üzerine alır ve yaratıcının armağanlarını Mesih’in ellerine emanet eder. İsa, kurbanında, insanların kurban sunma girişimlerinin tümünü yetkinliğe ulaştırır. 1351 Hıristiyanlığın başından beri, Hıristiyanlar Efkaristiya kurbanı için ekmek ve şarabın yanı sıra ihtiyaç içinde olanlarla paylaşmak amacıyla armağanlarını da beraberlerinde getirirlerdi. Para yardımı toplama(Bkz. 1 Kor 16, 1) adeti hep günceldi, bu bizleri zenginleştirmek için yoksulluğu kabul eden Mesih’i örnek almamızı bize esinler:(Bkz. 2 Kor 8, 9) Zengin olanlar, isteyenler, istedikleri miktarda bağışta bulunurlar; toplananlar yönetene teslim edilir ve o da öksüzlere, dullara, hastalıktan ya da başka nedenden dolayı muhtaç durumda olanlara ve hapiste yatanlara ve başka yerden gelen hacılara yardım eder. Kısacası yöneten tüm muhtaç olanlara yardımcı olur.(A. Justinus, apol. 1, 67, 6) 1352 Anaphora (önyinelem): Efkaristiya duasıyla birlikte, şükran ve sunma duası ile ayinin doruk noktasına ya da kalbine gelmiş oluruz: Ayinin Giriş bölümünde Kilise Baba’ya, Mesih aracılığıyla, Kutsal Ruh’ta bütün yaptıkları için, yaratılış, kurtuluş ve kutlulaştırma için şükreder. Bütün cemaat bu övgüsünü üç kez kutsal olan Tanrı’ya bütün azizler ve meleklerle, cennetteki Kilise’nin sürekli övgüsüne katarak ilahilerle söyler. 1353 Epiklesis bölümünde Kilise, Baba’dan Kutsal Ruh’un gücüyle Mesih İsa’nın Bedeni ve Kanına dönüşmesi için ve Efkaristiya kurbanına katılanların tek bir beden ve tek bir ruh olması için Kutsal Ruh’unu (ya da kutsama gücünü)(Bkz. MR, Roma Kanonu 90)göndermesini ister, (bazı geleneksel litürjilerde epiklesis anamnesis’ten sonra gelir). Efkaristiya’yı tesis ederken Mesih’in söylediği sözlerin ve yaptığı hareketlerin ve Kutsal Ruh’un gücü sayesinde ekmek ve şarap, Mesih’in haç üzerindeki kurbanına, Mesih’in Bedeni ve Kanına dönüşür. 1354 Bunu izleyen anamnesis’te ise Kilise Mesih İsa’nın acılarını, dirilişini ve yeniden görkemle geleceğini anar; Baba’ya bizi kendisiyle barıştıran Oğlunun kurbanını sunar. Şefaatler’de ise Kilise Efkaristiya kurbanının gökteki ve yeryüzündeki Kilise ile birlikte yani yaşayanlarla ve ölülerle birlikte, Kilise’nin çobanları Papa, episkoposlar ve Kilise’nin hizmetinde bulunan papaz ve diyakoslarıyla ve bütün dünyadaki Kiliselerde bulunan episkoposlarla birlikte kutlandığını ifade eder. 1355 Ayinin ekmek bölünmesinden ve Rab’bin duasından sonra gelen Komünyon bölümünde Hıristiyanlar "Gökten gelen ekmeği" ve "esenlik kâsesini", "dünyanın yaşamı için kendisini feda eden" (Yu 6, 51) Mesih’in Bedenini ve Kanını alırlar. Eskilerin deyimiyle efkaristiyalaşmış bu ekmek ve şaraba yani "bu yiyeceğe Efkaristiya diyoruz, öğretilen gerçeğe inanmayan, günahlarının bağışlanması ve yeniden doğmak için vaftiz olmamış ve Mesih’in buyruklarına uygun bir şekilde yaşamayan biri bunu alamaz"(A. Justinus, apol. 1, 66, 1-2). V. Efkaristiya kurbanı: Şükran duası, anısı, mevcudiyeti 1356 Hıristiyanlar, Hıristiyanlığın başlangıcından beri Efkaristiya’yı, değişik devreler ve litürjilerde bile özünde değişmeden kutluyorlarsa, bu, Rab’bin acı çekeceği günün arifesinde verdiği "Bunu benim anıma yapın" (1 Kor 11, 24-25) buyruğuna sadık kalmalarındandır. 1357 Rab’bin bu buyruğunu kurbanının anısını kutlayarak yerine getiriyoruz. Bunu yaparken Baba’ya, kendisinin bize vermiş olduğu Kutsal Ruh’un gücü ve Mesih’in sözleri sayesinde Mesih’in Bedeni ve Kanı’na dönüşen Yaratılış armağanlarını, ekmek ve şarabı sunuyoruz: Mesih bu sayede gerçekten ve gizemli bir biçimde Efkaristiya’da hazır kılınmış olur. 1358 Öyleyse Efkaristiya’yı şu şekilde ele almalıyız: -Baba’ya sunulan övgü ve şükran olarak; -Mesih’in ve Bedeni’nin, Kilisenin anısına sunulan kurbanı olarak; -Mesih’in Sözü ve Ruhu aracılığıyla oluşmuş Mesih’in varlığı olarak. Baba’ya sunulan övgü ve şükran 1359 Efkaristiya Mesih’in Haç üzerinde gerçekleştirmiş olduğu bizim esenlik sırrımızdır, ayrıca Tanrı’nın yarattıkları için ona sunulan övgü ve şükran kurbanıdır. Efkaristiya kurbanında, Tanrı tarafından sevilen tüm yaratılış Mesih’in ölümü ve dirilişi aracılığıyla Baba’ya sunulmaktadır. Kilise Mesih aracılığıyla, Tanrı’nın yaratılışta ve insanlıkta yaptığı bütün iyi, güzel ve haklı şeyler için övgü ve şükran kurbanını sunabilmektedir. 1360 Efkaristiya Baba’ya sunulan bir şükran kurbanıdır, Kilise’nin Tanrı’ya, yaratılışta, kurtuluşumuzda ve kutlulaşmamızda gerçekleştirdiği bütün iyilikleri için memnuniyetini ifade ettiği bir şükrandır. Efkaristiya her şeyden önce "şükran borcu" demektir. 1361 Efkaristiya aynı zamanda Kilise’nin bütün yaratılış adına Tanrı’ya övgüler sunduğu bir övgü kurbanıdır. Bu övgü kurbanı ancak Mesih aracılığıyla mümkündür: Mesih Hıristiyanları kendi kişiliğine, kendi övgüsüne ve kendi aracılığına birleştirir, öyle ki Baba’ya sunulan övgü kurbanı Mesih aracılığıyla ve Onunla birlikte ve Onda kabul edilmek üzere sunulur. Mesih ve Bedeni olan Kilise’nin anısına sunulan kurban 1362 Efkaristiya Mesih’in Paskalyasının anısıdır, Bedeni olan Kilise’nin litürjisinde Onun biricik kurbanının güncelleşmiş sırlı adağıdır. Efkaristiya ile ilgili tüm dualarda, Efkaristiya’nın kuruluşundaki sözlerden sonra anamnesis ya da anısal diye adlandırılan duayı buluyoruz. 1363 Kutsal Kitap’taki anlamına göre anı sadece geçmişteki olayları hatırlamak değildir, ayrıca Tanrı’nın insanlar için gerçekleştirdiği harikaları dile getirmektir.(Bkz. Çık 13, 3) Bu olayların litürji olarak kutlanmasıyla, bu olaylar bir bakıma güncelleşmiş ve mevcut olmuş olur. İsrail Mısır’daki esaretten kurtuluşunu işte bu şekilde anlıyor: Paskalya her kutlandığında, Çıkış Kitabındaki olaylar inananların belleğine, onlar da yaşamlarını buna uydursunlar diye hatırlatılır. 1364 Anı Yeni Antlaşma’da yeni bir anlam kazanır. Kilise Efkaristiya kurbanını kutladığında, Mesih’in Paskalya’sını anmış olur ve mevcut kılınır: Mesih’in Haç üzerinde ilk ve son kez sunmuş olduğu kurban güncelliğini daima korur:(Bkz. İbr 7, 25-27) "Paskalyamız olan Mesih’in Haç üzerindeki kurbanı sunak yerinde her defasında kutlandığında kurtuluşumuzun işlemi tekrar edilmiş olur."(LG 3) 1365 Çünkü Efkaristiya Mesih’in Paskalyasının anısı olduğundan, bir kurbandır. Efkaristiya’nın kurban olma niteliği Efkaristiya’nın kuruluşunda söylenmiş sözlerle ortaya konulmuştur: "Bu sizin uğrunuza feda edilen benim bedenimdir" ve "Bu kâse, sizin uğrunuza akıtılan kanımla gerçekleşen Yeni Antlaşma’dır" (Lk 22, 19-20). Mesih Efkaristiya’da Haç üzerinde bizim uğrumuza feda ettiği aynı bedeni, günahların bağışlanması için birçokları uğruna akıtılan aynı kanı (Mt 26, 28) vermektedir. 1366 Efkaristiya bir kurbandır, çünkü Haç kurbanını (mevcut kılmakta) temsil etmektedir, çünkü onun anısıdır, çünkü onun meyvesidir: Tanrımız ve Rabbimiz Mesih, Tanrı Babasına kendisini ilk ve son kez olmak üzere sundu, Haç sunak yerinde aracı olup ölerek insanları ebediyen kurtardı. Bununla birlikte, ölümü, Onun rahipliğine son vermediği gibi (İbr 7, 24. 27), sevgili Eşi olan Kilise’ye de gözle görülür bir kurban bırakmak istedi (insan doğasının istediği gibi), burada Haç üzerinde bir kez gerçekleşen kanlı kurban temsil edilecek ve anısı sonsuza dek sürecektir (1 Kor 11, 23), ve onun esenlikli etkisi her gün işlediğimiz günahları temizlemeye yarayacaktır.(Trento Kon: DS 1740) 1367 Mesih’in kurbanı ile Efkaristiya kurbanı tek bir kurbandır: "O zamanlar Haç üzerinde kendisini sunmuş olanla, şimdi papazların yönetiminde sunulan aynı ve tek bir kurbandır. Sadece kurbanı sunma yöntemi değişiktir": "Ayin sırasında gerçekleşen bu Tanrısal kurbanda, Haç sunak yerinde bir kez kanlı bir biçimde kendisini sunmuş bu aynı Mesih, kansız bir şekilde bulunur ve kurban edilir."(Trento Kon: DS 1743) 1368 Efkaristiya aynı zamanda Kilisenin kurbanıdır. Mesih’in Bedeni olan Kilise, Liderinin sungusuna katılır. Onunla birlikte, kendisini de tamamiyle sunar. Bütün insanlar için Baba’nın yanındaki aracılığında birleşir. Efkaristiya’da, Mesih’in kurbanı, Bedeninin üyelerinin de kurbanı olmuş olur. İnananların yaşamı, övgüleri, acıları, duaları, çalışmaları Mesih’inkilerle ve Onun tam sungusuyla birleşir, böylelikle yeni bir değer kazanır. Sunak yerindeki Mesih’in mevcut kurbanı tüm Hıristiyan kuşaklara Onun sungusuna katılma imkânı vermiş olmaktadır. Katakomblarda, Kilise çoğu zaman kolları iyice açılmış dua eden bir kadın olarak gösterilmiş. Mesih nasıl kolları açık durumda Haç üzerinde gerilmişse, Kilise de Onun aracılığıyla, Onunla birlikte ve Onda bütün insanlar için kendini sunar ve onlar için aracı olur. 1369 Bütün Kilise Mesih’in aracılığına ve kurbanına katılır. Evrensel Kilise birliğinin hizmetkârı ve simgesi olarak kabul edilen Kilise’deki Petrus’un başkanlığını üzerine almış olan Papa her Efkaristiya kutlamasına katılır. Episkopos kendi bölgesindeki Efkaristiya’dan sorumludur, hatta bir papazla temsil edilmiş olsa bile; adı ayinde, diyakosların hazır bulunmalarında ve papazların ortasında yerel Kilisenin başkanı olarak anılır. Cemaat kendisi için ve kendisi ile birlikte Efkaristiya kurbanını sunan bütün Kilise hizmetlileri için de şefaat diler: Sadece episkopos ya da onun tayin ettiği biri tarafından yapılan Efkaristiya kurbanı yasal kabul edilmelidir.(A. Antakyalı Ignatius, İzmir. 8, 1) Tek Arabulucu Mesih’in kurbanı ile birleşmiş, bütün Kilise adına Efkaristiya’da papazların eliyle kansız ve sırlı bir şekilde İsa’nın yeniden gelişine dek sunulan Hıristiyanların tinsel kurbanları papazların yönetiminde gerçekleşir.(PO 2) 1370 Mesih’in sungusuna yalnız hâlihazırda bu dünyada olanlar değil, şimdiden cennette olanlar da katılır; Kilise, Meryem Ana ile birlikte ve Onun anısına, aynı zamanda bütün aziz ve azizeler için Efkaristiya kurbanını sunar. Efkaristiya’ da Kilise, Meryem Ana ile birlikte sanki Haçın dibinde imiş gibi Mesih’in aracılığına ve sungusuna katılmış olur. 1371 Efkaristiya kurbanı, "Mesih’te ölmüş ve tam olarak arınmamış"(Trento Kon: DS 1743) ölen Hıristiyanlar için, Mesih’in ışığına ve huzuruna girsinler diye sunulur: "Bu bedeni istediğiniz yere gömün! Onun için kaygılanmayın! Sizden istediğim bir tek şey var, nerede olursanız olun Rab’bin sofrasında beni hatırlayın."(A. Monika, ölmeden önce Augustinus’la kardeşine, itiraf. 9, 11, 27) Sonra, (anaphora’da) ölmüş papazlar ve episkoposlar için, özellikle bizden önce ölmüş olanlar, onların ruhları için yakarmanın büyük yararı olacağına inanarak, günahkâr olmuş olsalar bile uykuya dalmış olanlar için yakarışlarımızı sunmakla günahlarımız için kurban edilen Mesih’i sunarak onlar ve bizim için Tanrı’nın insanların dostu ve yardımcısı olmasını sağlamış oluruz.(A. Kudüslü Kirillos, catech. myst. 5, 9. 10) 1372 Augustinus Efkaristiya’da kutladığımız Kurtarıcımızın kurbanına tam olarak katılmamızı teşvik eden bu doktrini çok güzel özetlemiş: Kurtulmalık ödeyerek özgürlüğüne kavuşturulmuş bu bütün kent, yani azizler topluluğu ve cemaat, bizleri büyük bir Liderin bedeni yapmak amacıyla, köle kılığında bizler için acı çekerek kendini feda etmeye kadar götürmüş Baş Rahip tarafından evrensel bir kurban olarak Tanrı’ya sunulmuştur. ( ... ) Hıristiyanların kurbanı böyledir: "Mesih’te bir bedeniz ve birbirimizin üyesiyiz" (Rom 12, 5). Bu kurbanı da Kilise Hıristiyanlar tarafından çok iyi bilinen sunak yerinde sürekli bir biçimde tekrar etmeye devam ediyor, Hıristiyanlar çok iyi bilirler ki, Kilise’nin orada sunduğu şey aslında kendisidir.(Civ. 10, 6) Sözlerinin ve Kutsal Ruh’un gücüyle Mesih’in orada hazır bulunması 1373 "Ölmüş, üstelik dirilmiş olan Mesih İsa, Tanrı’nın sağında oturmakta ve bizim için aracılık etmektedir" (Rom 8, 34), Mesih Kilisesinde değişik şekillerde hazır bulunmaktadır:(Bkz. LG 48)Sözlerinde, Kilisesinin duasında, "Nerede iki ya da üç kişi benim adımla toplanırsa..." (Mt 18, 20) orada, yoksullarda, hastalarda, tutuklularda (Mt 25, 31-46), kurmuş olduğu sırlarda, ayindeki kurbanda ve ayini yönetenin kişiliğinde. Ama "en çok olarak da Efkaristiya’daki ekmek ve şarapta mevcuttur"(SC 7). 1374 Mesih’in Efkaristiya’daki ekmek ve şarapta hazır bulunması olayı tektir. Gerçekte İsa Efkaristiya’yı "tinsel yaşamanın en üstün noktası ve tüm Kilise sırlarının amacı olarak bütün Kilise sırlarının en üstüne çıkarıyor"(A. Thomas, s. th. 3, 73, 3). Efkaristiya sırrında "Rabbimiz Mesih İsa’nın Tanrılığı ve ruhu ile birlikte Bedeni ve Kanı bulunuyor, kısacası bütün Mesih, tam olarak Efkaristiya’da bulunuyor demektir"(Trento Kon: DS 1651). "Bu mevcudiyete ‘reel’ deniyor, bununla sanki öteki mevcudiyetler gerçek değilmiş gibi bir izlenim uyandırılmak istenmiyor, ama maddi olduğu için buna en üstün derecede mevcudiyet deniyor, onun sayesinde gerçek Tanrı ve gerçek insan olan Mesih bütünüyle bizler için mevcut durumda oluyor."(MF 39) 1375 Ekmeğin ve şarabın Mesih’in Etine ve Kanına dönüşmesiyle Mesih bu sırda mevcut oluyor. Kilise’nin, Kutsal Ruh’un gücü ve Mesih’in Sözlerinin etkisinin bu dönüşümü gerçekleştireceğine olan inancına Kilise Babaları tamamen katılıyorlar. A. Yuhanna Krisostomos şöyle diyor: Sunulan ekmekle şarabın Mesih’in Eti ve Kanına dönüşmesi olayını insan gerçekleştirmiyor, bunu gerçekleştiren bizim için Haça gerilen Mesih’in kendisidir. Mesih’i temsil eden papaz, bu sözleri söylüyor, ama o sözlerden çıkan etkinlik ve nur Tanrı’dan geliyor. Mesih, "Bu benim Etimdir" diyor. Bu sözler sunulan ekmek ve şarabı dönüştürmektedir.(Prod. Jud. 1, 6) Az. Ambrosius bu dönüşüm konusunda şöyle diyor: Şuna kesin olarak inanalım ki, bu doğal bir oluşum değildir, kutsama sonucu olan bir şeydir, çünkü kutsamanın gücü doğadan üstündür, çünkü kutsama ile doğanın kendisi değişmiş olmaktadır. ( ... ) Mesih’in sözü, var olan şeyleri hiçten yaratan bu söz, mevcut olan şeyleri olmadığı bir şeye dönüştüremez mi? Nesneleri ilk haline sokmak onları değiştirmekten daha zor değildir.(Myst. 9, 50, 52) 1376 Trento Konsili bu konudaki Katolik inancını şu şekilde özetliyor: "Kurtarıcımız Mesih İsa ekmek şeklinde sunduğu şeyin aslında kendi Eti olduğunu söylediğinden, Konsil’in yeniden ele aldığı bu inanca Kilise hep arka çıkmıştır: Efkaristiya sırrında Ekmek ve şarap dönüşüme uğrayarak, ekmeğin bütün tözü Rabbimiz Mesih İsa’nın Etine ve şarabın tözü de Mesih İsa’nın Kanına dönüşür; bu dönüşüme Katolik Kilisesi haklı olarak transsubstantiation(DS 1642) (madde dönüşümü) diyor. 1377 Mesih İsa’nın Efkaristiya’daki varlığı ekmek ve şarabın maddi yanı korunduğu sürece onlarda bulunmaya devam eder. Mesih İsa bütünüyle ekmek ve şarabın her birinde bulunur, öyle ki ekmeğin bölünmesi Mesih’i bölmez.(Bkz. Trento Kon: DS 1641) 1378 Efkaristiya kültü. Ayin litürjisinde, bizler ekmek ve şarap görünümü altında Mesih İsa’nın gerçekten var olduğuna olan inancımızı önünde diz çökerek, ya da derin bir saygıyla eğilerek ifade ederiz. "Katolik Kilisesi bu Efkaristiya sırrına olan tapınma kültünü sadece ayin sırasında değil, ayin dışında da her zaman sürdürmüş ve hâlâ sürdürmeye devam etmektedir. Kilise kutsanmış mayasız ekmekleri büyük bir özenle koruyarak, onlara büyük saygı göstersinler diye inananlara törenle sunmaktadır."(MF 56) 1379 Efkaristiya’nın saklandığı küçük dolap önceleri sadece hastalara ve ayine katılamayanlara kutsal ekmeği alıp götürmek için kullanılırdı. Kilise Mesih’in Efkaristiya’daki ekmek ve şarap görünümündeki gerçek mevcudiyetine olan inancının pekişmesinden sonra bu sessizce tapınmanın anlamını kavradı. Bu nedenledir ki, küçük dolap kilisenin en değerli yerine yerleştirilmeli ve Efkaristiya’da Mesih’in gerçek mevcudiyetini en iyi şekilde gösterecek şekilde yapılmalıdır. 1380 İsa, Kilisesinde tek bir örneği bile bulunmayan bu şekilde hazır bulunmayı uygun görmüş. İsa bu dünyayı terk etmek zorunda olduğunu biliyordu, Efkaristiya’da hazır bulunmak istedi; bizi kurtarmak uğruna Haç üzerinde kendini feda etmesi gerekiyordu, dünyada kendisine ait olanları "sonuna" (Yu 13, 1) kadar, yaşamını verecek kadar sevdiğini göstermek istedi. Gerçekten Efkaristiya’daki varlığıyla İsa, bizi sevmiş ve bizim için kendini feda etmiş(Bkz. Gal 2, 20) biri olarak gizemli bir biçimde durmakta ve bu sevgiyi ifade eden ve ileten ekmek ve şarap görünümünde aramızda bulunmaktadır: Kilise’nin ve dünyanın Efkaristiya kültüne çok büyük ihtiyacı vardır. İsa bizi bu sevgi sırrında bekliyor. Zaman ayırıp dünyanın suçlarını ve ağır hatalarını bağışlatmak için imanla dolu olarak onun yanına tapınmaya gidelim. Ona olan tapınmamız hiç son bulmasın.(II. Jean Paul, I. "Dominicae cenae" 3) 1381 Efkaristiya’daki Mesih’in gerçek Kanı ve gerçek Eti’nin varlığını duyularımızla algılayamayız diyor A. Thomas, bunu sadece Tanrı’nın otoritesine dayanan imanla bilebiliriz. Onun için Luka’ya göre İncil’deki "Bu sizin için feda edilecek Bedenimdir" (Lk 22, 19) ayetini Aziz Kirillos şu şekilde yorumluyor: "Bunun doğru olup olmadığını sorma, ama Rab’bin bu sözlerini inançla kabul et, çünkü Gerçeğin ta kendisi Olan O, yalan söylemez"(A. Thomas, s. th. 3, 75, 1, VI. Paul tarafından belirtilen, MF 1): Ekmek ve şarap görünümünde gerçekten var olan Ey gizli Tanrılık, sana derinden tapıyorum; yüreğim tamamiyle sana ait, Seni seyrederek tamamen yok oluyorum. Görme, tat, ve dokunma duyguları sana ulaşamıyor: sadece inanmak gerek deniyor; Tanrı’nın Oğlunun her dediğine inanıyorum; Hiçbir şey gerçeğin bu sözü kadar doğru olamaz. VI. Paskalya sofrası 1382 Ayin gerek Haç’taki kurbanın tekrar edildiği gerekse İsa’nın Kanı ve Eti’nin sunulduğu kutsal sofradır. Ancak Efkaristiya kurban töreninin amacı Komünyon aracılığıyla Hıristiyanları Mesih’le birleştirmeye yönelmektir. Komünyon almak demek, bizler için kendini feda eden İsa’yı kendi içimize almak demektir. 1383 Altar Kilise’nin Efkaristiya kurban töreni için etrafında bir araya geldiği aynı gizin iki görünümünü sunan, yani hem kurban sunak yeri, hem de Rab’bin sofrasıdır, öyle ki Hıristiyan altarı, bir araya gelen Hıristiyanların ortasında hazır bulunan, hem bağışlanmamız için kendini kurban olarak sunan, hem de bize kendini yüce yiyecek olarak veren Mesih’in kendisinin simgesidir. Ambrosius bir yerde diyor ki, "Mesih’in altarı Mesih’in Bedeninin simgesinden başka nedir ki?"(Sacr. 5, 7), bir başka yerde de "Altar Mesih’in Bedenini simgeler, Mesih’in Bedeni de altarın üzerindedir"(Sacr. 4, 7) diyor. Litürji kurbanla Komünyonun birliğini dualarla ifade eder. Roma Kilisesi Anaphora’sında şöyle dua eder: Herşeye Kadir Tanrı sana yalvarıyoruz: Bu sungu, meleğin tarafından yüce mutluluğundaki göksel altara götürülsün, burada Oğlunun Kanını ve Etini altardaki Komünyonla alarak senin kutsamalarına ve lütuflarına mazhar olalım. "Hepiniz alın ve yiyin": Komünyon 1384 İsa ısrarla kendisini Efkaristiya sırrında almamızı istiyor: "Size doğrusunu söyleyeyim, İnsanoğlu’nun bedenini yiyip kanını içmedikçe, sizde yaşam olamaz" (Yu 6, 53). 1385 Bu çağrıya cevap vermek için, bu büyük ve kutsal davete hazırlanmamız gerekir. Havari Paulus vicdan yoklaması yapmamızı salık veriyor: "Bu nedenle kim uygunsuz şekilde ekmeği yer ya da Rab’bin kâsesinden içerse, Rab’bin bedenine ve kanına karşı suç işlemiş olur. Kişi önce kendini sınasın, sonra ekmeği yiyip kâseden içsin; zira yediği, içtiği şeyin Rab’bin Bedeni olduğunu göz önüne almayan kişi, böyle yiyip içmekle kendi kendini mahkûm eder" (1 Kor 11, 27-29). Ağır bir günah işlediğini düşünen biri Komünyon almadan önce günah çıkartmalıdır. 1386 Bu sırrın büyüklüğü karşısında Hıristiyan sadece (İncil’ de sözü edilen) Yüzbaşının(Bkz. Mt 8, 8) "Rab seni almaya layık değilim, ama bir tek söz söyle ve iyi olacağım"(Bkz. Mt 8, 8) şeklindeki sözlerini alçakgönüllülükle ve ateşli bir imanla aksettirmelidir. Aziz Yuhanna Krisostomos’un Tanrısal litürjisinde, Hıristiyanlar aynı ruhla dua ederler: "Ey Tanrı’nın Oğlu, mistik sofrandan bugün Komünyon almamı sağla. Çünkü düşmanlarına Sırrı açmayacağım, ne de Yahuda gibi seni öpmeyeceğim. Ama iyi haydut gibi, sana ‘Ya Rab cennetinde beni de hatırla’ diye haykıracağım." 1387 Hıristiyanlar bu sırrı hazırlıklı almak için Kilise’nin(Bkz. CIC, can. 919) öngördüğü orucu tutmak zorundadırlar. Davranışlarımızla, giysilerimizle konuğumuz olacak olan Mesih’e saygıda kusur etmeyelim. 1388 Efkaristiya’nın anlamına bakacak olursak, elverişli şartlara haiz iseler, Hıristiyanların, ayine her katıldıklarında Komünyon almaları uygundur: "Hıristiyanların ayine daha iyi katılmaları için papazın Komünyon’undan sonra Rab’ bin aynı kurbanının bedenini almaları tavsiye edilir."(SC 55) 1389 Kilise Hıristiyanlara pazar günleri ve dini bayramlarda ayine katılma(OE 15) ve Efkaristiya’yı yılda en az bir kez, eğer mümkünse Paskalya’da günah çıkardıktan sonra alma zorunluluğu getirmiştir.(Bkz. CIC, can. 920) Kilise Hıristiyanlara Komünyon’u her pazar ve bayram günü, hatta mümkünse her gün almasını tavsiye ediyor. 1390 Mesih’in hem ekmek ve hem şarap görünümü altındaki sırlı varlığı sayesinde Komünyon’u bir tek ekmekle almak Efkaristiya’nın tüm meyvesini almayı sağlar. Bazı pastoral nedenlerden dolayı Latin ritinde bu şekilde Komünyon almak yasal hale gelerek yaygınlaşmıştır. "Ekmek ve şarapla alındığında Komünyon şeklen daha tam olarak gerçekleşmiş sayılır. Çünkü bu şekliyle Efkaristiya sofrası daha açık bir şekilde ortaya konmuş olur."(IGMR 240) Bu Komünyon şekli daha çok Doğu ritlerinde uygulanıyor. Komünyon’un sağladığı yararlar 1391 Komünyon bizi İsa’yla daha çok birleştirir. Efkaristiya’ yı Komünyon’da almanın başlıca meyvesi insanı Mesih İsa’yla samimi bir şekilde birleştirmesidir. İsa şöyle diyor: "Bedenimi yiyip kanımı içen bende yaşar, ben de onda" (Yu 6, 56). Mesih’teki yaşam, temelini Efkaristiya sofrasından almaktadır: "Yaşayan Baba’nın beni gönderdiği ve ben de Baba’nın aracılığıyla yaşadığım gibi, bedenimi yiyen de benim aracılığımla yaşayacaktır" (Yu 6, 57). Bayram günlerinde Hıristiyanlar Oğul’un Bedenini kendi içlerine aldıklarında, Mecdelli Meryem’e meleğin, "İsa dirildi!" dediğinde olduğu gibi, birbirlerine İyi Haberi iletirler ve kendilerine hayatın ilk peyleri verilmiş olur. Mesih’i alana şimdi hayat ve diriliş verilmiştir.(Fankit, Antakya Süryani ayini, cilt 1, Commun, 237 a-b) 1392 Maddi yiyeceğin bedenimizde yaptığını Komünyon şahane bir biçimde tinsel yaşamımızda gerçekleştirmektedir. "Kutsal ve canlandırıcı Ruh"(PO 5) tarafından canlandırılan dirilmiş İsa’nın Bedenini almak bizdeki, Vaftiz’le almış olduğumuz nur yaşamını yeniler, geliştirir ve korur. Hıristiyan yaşamının gelişmesi, bu gurbetteki dünya yaşamımızda ölüm anımıza dek, ölüm anımızda da "viatik (son Komünyon)" olarak alacağımız ekmeğimiz olan Komünyon’la beslenmeye bağlıdır. 1393 Komünyon bizi günahtan uzaklaştırır. Komünyon’da aldığımız İsa’nın Bedeni "bizim uğrumuza feda edilmiştir", içtiğimiz "Kanı" birçoklarının günahlarının bağışlanması için dökülmüştür. İşte bu nedenledir ki, Efkaristiya bizleri İsa’yla birleştirirken şimdiye dek işlenmiş tüm günahlardan arındırır ve gelecekteki günahlardan da korur. "Bu ekmeği her yediğimizde ve bu kâseden her içtiğimizde, Rab’ bin ölümünü ilan etmiş oluruz" (1 Kor 11, 26). Rab’bin ölümünü ilan ediyorsak günahların bağışlanacağını da ilan etmiş oluruz. Her defasında Onun Kanı dökülüyorsa, bu kan günahların bağışlanması için dökülüyor, bu kanı hep içmeliyim ki günahların hepsi bağışlansın. Sürekli günah işleyenin sürekli deva alması gerekir.(A. Ambrosius, sacr. 4, 28) 1394 Nasıl ki yiyecek gücünü yitirmiş bedene yeniden güç verirse, Efkaristiya da günlük yaşamda zayıflamaya yüz tutmuş sevgiyi güçlendirir. Bu canlanan sevgi küçük günahları(Bkz. Trento Kon: DS 1638) siler. İsa kendisini herkese vererek sevgimizi canlandırır ve bizim yaratıklara olan bozuk bağlılıklarımızı koparmada bize yardımcı olur ve Kendisinde kök salmamızı sağlar. Madem ki İsa bize olan sevgisi yüzünden öldü, kurban sırasında ölümünü andığımızda, sevginin bize Kutsal Ruh’un gelişiyle verilmesini istemiş oluyoruz. İsa’nın bizim uğrumuza ölmek istediği bu sevginin hatırına biz de Kutsal Ruh’un lütfunu alarak, dünyayı bizim için haça gerilmiş olarak görelim ve dünya için haça gerilmiş olalım ( ... ) Sevgi armağanını almış olarak, günaha ölelim ve Tanrı’da yaşayalım.(A. Ruspeli Fulgentius, fab 28, 16-19) 1395 Efkaristiya bizde uyandırdığı sevgi ile bizleri gelecekteki ölümcül günahlardan korur. Mesih’in yaşamına ne kadar çok katılırsak onun dostluğunda o kadar mesafe kaydederiz ve ölümcül günahla ondan kopmamız da o kadar zorlaşır. Bu konu, tövbe sırrına özgüdür. Efkaristiya’nın kendine özgü özelliği Kilise ile tam bir birlik içinde olanların sırrı olmasıdır. 1396 Mistik Bedenin birliği: Efkaristiya Kilise’yi oluşturur. Efkaristiya’yı alanlar İsa’ya daha yakından bağlıdırlar. İşte bununla İsa tüm Hıristiyanları tek bir vücut olan Kilise’de birleştirir. Komünyon, Vaftiz sayesinde gerçekleşmiş olan Kilise’ye katılımı daha da derinleştirir, güçlendirir, yeniler. Vaftizle tek vücut olmaya çağrıldık.(Bkz. 1 Kor 12, 13) Efkaristiya bu çağrıyı gerçekleştirmektedir. "Tanrı’ya şükrettiğimiz şükran kâsesiyle Mesih’in kanına paydaş olmuyor muyuz? Bölüp yediğimiz ekmekle Mesih’in bedenine paydaş olmuyor muyuz? Ekmek bir olduğu gibi, biz de çok olduğumuz halde bir tek bedeniz. Çünkü bu biricik ekmeği paylaşıyoruz." (1 Kor 10, 16-17): Eğer İsa’nın Bedeni ve üyeleriyseniz, bu Rab’bin sofrasındaki sizin Komünyonunuzdur ve bu Komünyon’u alıyorsunuz. Alırken "Amin" diyorsunuz ("Evet, bu doğrudur!"), aldığınız şeyi amin diyerek onaylıyorsunuz da. "İsa’nın Bedeni" sözlerini işittiğinizde "Amin" diye cevap veriyorsunuz. Amin’in gerçek olması için Mesih’in bedeninin bir üyesi ol.(A. Augustinus, ser. 272) 1397 Efkaristiya bizi yoksullara karşı yükümlülük altına sokar. Uğrumuza kendisini feda eden İsa’nın Kanını ve Bedenini gerçekten alabilmek için Onun en yoksul kardeşlerinde(Bkz. Mt 25, 40) Mesih’i tanımamız gerekir. Rab’bin Kanını tattın ama kardeşini tanımıyorsun. Seninle bu sofrada bulunmaya layık görünen kardeşinle yemeğini paylaşmayı uygun görmüyorsun, böyle davranmakla bu sofraya saygısızlık etmiş oluyorsun. Tanrı seni tüm günahlarından kurtardı ve seni sofraya davet etti. Sen ise hâlâ kardeşine karşı daha merhametli olamadın.(A. Yuhanna Krisostomos, hom. in 1 Kor 27, 4) 1398 Efkaristiya ve Hıristiyanların birliği. Bu gizin yüceliği karşısında Augustinus şöyle haykırıyor: "Ey dindarlığın sırrı! Ey birliğin işareti! Ey sevgi bağı!"(Ev . Jo. 26, 6, 13, bkz. SC 47) Rab’bin sofrasına birlikte katılmayı reddedenlerin Kilise’deki bölünmeleri ne kadar üzüntü ile karşılanıyorsa, ona inananların tam bir birlik oluşturması için yapılan dualar da o kadar ısrarcıdır. 1399 Katolik Kilisesi ile tam bir birlik içinde olmayan Doğu Kiliseleri Efkaristiya’yı büyük bir sevgiyle kutlarlar. "Bu Kiliseler, ayrı olsalar da gerçek Kilise sırlarına sahiptirler, özellikle Ruhbanlık ve Efkaristiya sırları onları bizle daha sıkı birleştirir."(UR 15) Kilise otoritelerinin onayıyla(UR 15, bkz. CIC, can. 844, 3) ve uygun zamanlarda birlikte ayine, yani Efkaristiya’ya katılmak mümkündür, aynı zamanda tavsiye de edilir. 1400 Reform hareketinden sonra Katolik Kilisesi’nden ayrılmış Kilise Cemaatleri "Ruhbanlık sırrının olmaması nedeniyle Efkaristiya sırrının özgün ve öz halini korumamışlardır."(UR 22) İşte bu nedenledir ki, bu mezheplerle ortak Efkaristiya Komünyonu almak Katolik Kilisesi için mümkün değildir. Bununla birlikte bu Kilise Cemaatleri, "Son Yemek’te İsa’nın ölümünün ve dirilişini andıklarından, yaşamın Mesih’le birlikte olması gerektiğini ilan eder ve İsa’nın şanlı gelişini(UR 22) beklerler". 1401 Acil bir durum söz konusu olduğunda Katolik papazları Katolik Kilisesiyle tam birlik içinde olmayan öteki mezheplerdeki Hıristiyanlara Kilise sırlarını (Efkaristiya, Tövbe, Hastalara Yağ Sürme) verebilirler; tabi özgürce istemeleri şartıyla: Bu sırlarla ilgili Katolik inancını belirtmeleri ve uygun şartları yerine getirmeleri gerekmektedir.(Bkz. CIC, can. 844, 4) VII. Efkaristiya - "Gelecekteki mutluluğun güvencesi" 1402 Kilise Efkaristiya’yı eski bir duayla övüyor: "Besinimiz İsa’nın bulunduğu ey kutsal sofra, bu sofrada İsa’nın çektiği acılar canlandırılıyor, bu sofrada ruhumuz nurla doluyor, bu sofrada gelecekteki yaşamın güvencesi veriliyor." Efkaristiya Rab’bin Paskalyası’nın anısıysa, altarda aldığımız Komünyon’la "yüce kutsama ve nurla doluyorsak"(MR Roma Kanonu 96: "Supplices te rogamus"), Efkaristiya aynı zamanda cennetteki mutluluğu peşinen almak demektir. 1403 Son Yemek sırasında İsa havarilerin bakışlarını Tanrı’ nın Egemenliği’ndeki Paskalya’nın gerçekleşmesine çevirdi. "Size şunu söyleyeyim, Babamın Egemenliği’nde sizinle birlikte taze şaraptan içeceğim o güne dek, bir daha asmanın bu ürününden içmeyeceğim"(Bkz. Lk 22, 18, Mk 14, 25) (Mt 26, 29). Kilise Efkaristiya’yı her kutladığında bu sözü anımsıyor ve bakışlarını "Gelecek Olana" çeviriyor (Ap 1, 4). Kilise, duasında İsa’nın gelişini Marana tha! (1 Kor 16, 22) "Gel, Rab İsa!" (Ap 22, 20) sözleriyle belirtiyor. "Nurun gelsin ve dünya gelip geçsin!"(Didake 10, 6) 1404 Kilise, Rab’bin, şu andan itibaren Efkaristiyasına geldiğini ve Efkaristiya’da bizim aramızda bulunduğunu bilir. Bununla birlikte, İsa’nın bu varlığı örtülüdür. Bunun için Efkaristiya’yı kutsal umudumuzun gerçekleşmesini ve "Kurtarıcımız Mesih İsa’nın gelmesini"(Göklerdeki Babamız’dan sonra embolizm, bkz. Tit 2,13) bekleyerek, Egemenliğinde gözlerdeki yaşları sildiğinde hep birlikte ebediyen mutlulukla dolmayı dileyerek, Tanrımız Seni, Olduğun gibi görerek sana ebediyen benzer olduğumuzda, Rabbimiz Mesih İsa ile birlikte, sana sonsuza dek övgüler sunacağız.(MR. Efkaristiya duası III, 116: ölüler için dua) 1405 "İçinde adaletin yer alacağı"(Bkz. 2 Pet 3, 13) yeni gökler ve yenilenen bir dünya umudunu bize veren Efkaristiya’dan daha emin bir güvencemiz yoktur. Gerçekten bu giz her kutlandığında "Kurtuluşumuzun işlemi gerçekleştirilmekte"(LG 3) ve bizler "bir ölümsüzlük ilacı, ölümün panzehiri ve Mesih İsa’da sonsuza dek yaşamak demek olan bu aynı ekmeği bölüp yemekteyiz"(A. Antakyalı Ignatius, eph. 20, 2). ÖZET 1406 İsa şöyle diyor: "Gökten inmiş olan diri ekmek ben’im. Bu ekmekten yiyen kimse sonsuza dek yaşayacaktır. ( ... ) Bedenimi yiyenin, kanımı içenin sonsuz yaşamı vardır. ( ... ) Bedenimi yiyip kanımı içen bende yaşar, ben de onda" (Yu 6, 51. 54. 56). 1407 Efkaristiya Kilise yaşamının merkezi ve doruk noktasıdır, çünkü Mesih Efkaristiya’da, Kilisesini ve Kilisesinin tüm üyelerini Haç üzerinde tek ve son bir kez Babasına sunduğu şükranlarına ve övgü kurbanına ortak etmektedir; Efkaristiya kurbanı ile İsa esenlik lütuflarını Bedeni olan Kilise’ye yaymaktadır. 1408 Efkaristiya töreni şunları içermektedir: Tanrı Sözü’nün ilan edilmesi, Tanrı Baba’ya yaptığı tüm iyilikler, özellikle verdiği Oğlu için şükranlar sunulması, ekmekle şarabın kutsanması, Rab’bin Bedeni ve Kanını alarak litürji sofrasına katılma. Tüm bu öğeler aynı ve tek bir kültü oluşturur. 1409 Efkaristiya Mesih’in Paskalyası’nın anısıdır: Kısacası Mesih İsa’nın yaşamıyla, ölümüyle ve dirilişiyle gerçekleştirdiği kurtarma işlemidir, bu işlem litürjide güncelleşiyor. 1410 Yeni Antlaşma’nın ebedi başrahibi Mesih’in kendisi Efkaristiya kurbanında papazların yöneticiliğinde davranarak EÆ’karistiya kurbanını sunmaktadır. Aynı Mesih Efkaristiya kurbanının sungusu olan ekmek ve şarap görünümünde gerçekten vardır. 1411 Yalnız papazlık rütbesi alanlar Efkaristiya kurbanını sunabilir ve Rab’bin Bedeni ve Kanı olması için ekmekle şarabı kutsayabilirler. 1412 Efkaristiya sırrının başlıca işaretleri buğday ekmeği ve bağ şarabıdır, Kutsal Ruh bunların üzerine inmesi için çağrılır ve papaz, İsa’nın Son Yemekte demiş olduğu sözleri tekrar eder: "Bu sizin için feda edilen Bedenimdir ... Bu Kanımın kâsesidir ... " 1413 Kutsamayla ekmekle şarabın Mesih İsa’nın Vücuduna ve Kanına dönüşmesi sağlanır. Ekmek ve şarap görünümleri altında Mesih’in kendisi, canlı ve şanlı olarak gerçek haliyle kısacası özüyle, Bedeniyle, kanıyla, ruhuyla ve Tanrılığıyla bulunur.(Bkz. Trento Kon: DS 1640, 1651) 1414 Kurban olarak Efkaristiya, Tanrı’dan tinsel ve geçici iyilikler elde etmek amacıyla yaşayanların ve ölenlerin günahları için de sunulur. 1415 Mesih İsa’yı Komünyon’da almak isteyen kişi bunu alacak durumda olmalıdır. Ölümcül günah işlediğine inanan biri Günah çıkarmadan Efkaristiya’yı almaya yanaşmamalıdır. 1416 Mesih’in Bedenini ve Kanını kutsal Komünyon’da almak insanın Rab İsa’yla birleşmesini artırır, küçük günahlarını siler ve onu ağır günahlardan korur. Komünyon’u alan ile İsa arasında oluşan sevgi bağları güçlendiklerinden, bu sırrın alınması Kilise birliğini, Mesih’in mistik Bedenini güçlendirir. 1417 Kilise Hıristiyanlara her Efkaristiya ayinine katıldıklarında kutsal Komünyon’u almalarını içtenlikle tavsiye eder; yılda en azından bir kez almak zorunluluğu vardır. 1418 Altardaki ekmek ve şarabın içinde Mesih’in kendisi bulunduğuna göre Efkaristiya’ya tapınarak saygı göstermek gerekir. "Kilise’de Rabbimiz Mesih İsa’yı ziyaret etmek bir tapınma görevi, bir sevgi işareti ve bir minnet borcudur."(MF) 1419 İsa bu dünyadan Babasına giderken, bize Efkaristiya’yla kendi yanında mutlu olacağımız güvencesini verdi: Kutsal Kurbana katılmak bizi onun yüreğiyle bir kılar, bu uzun gurbet yaşamımızda bize güç verir, Ebedi Yaşamı arzulamamızı sağlar ve bizi Gökteki Kilise’yle, Meryem Ana’yla, tüm azizlerle şimdiden birleştirir. İKİNCİ BÖLÜM Şifa veren Kilise sırları 1420 Vaftiz, Güçlendirme ve Efkaristiya sırları ile Hıristiyanlığa girerek Mesih’te yeni bir yaşama başlayan insan, ne yazık ki bu yaşama "toprak kaplar içinde" (2 Kor 4, 7) sahiptir. Bu yaşam "Mesih’le birlikte Tanrı’da saklıdır" (Kol 3, 3). Hâlâ acıya, hastalığa, ölüme tabi "yeryüzündeki evimizdeyiz" (2 Kor 5, 1). Tanrı’nın evladı olma niteliği kazandıran bu yeni yaşam günahla zayıflayabilir, hatta yok olabilir. 1421 Ruhumuzun ve bedenimizin doktoru Rabbimiz Mesih İsa felçlinin günahlarını bağışladığı ve ona şifa verdiği(Bkz. Mk 2, 1-12) gibi Kilisesinin de kendi üyeleri içinde Kutsal Ruh’un gücüyle iyileştirme ve esenlik işine devam etmesini istedi. Bu iki şifa veren sırrın; Tövbe sırrı ile Hastalara Yağ Sürme sırrının amacı budur. 4. KONU Tövbe ve Barışma sırrı 1422 "Tövbe sırrını alanlar, Tanrı’nın mağrifetiyle Tanrı’ya karşı işledikleri günahların bağışlanmasını elde ederler, aynı zamanda günahın yaraladığı sevgisiyle, örnek davranışıyla, dualarıyla kendilerinin tövbe etmesine çalışan Kilise ile barışırlar."(LG 11) I. Bu sırra ne ad veriliyor? 1423 Bu sırra dine dönme sırrı denir. Çünkü bu, kutsallaştırıcı sır olarak İsa’nın dine dönme çağrısını,(Bkz. Mk 1, 15) günahla uzaklaşılan Baba’ya(Bkz. Lk 15, 18) geri dönüşü gerçekleştirir. Bu sırra tövbe sırrı denir. Çünkü bu, günahkâr Hıristiyanın kişisel olarak ve kilise içinde tövbe ve pişmanlık tutumu içinde olduğunu gösterir. 1424 Bu sırra itiraf sırrı denir. Çünkü günahlarını bir papazın önünde itiraf etmek, ona bunları açmak bu sırrın temel öğesidir. Derin anlamına bakacak olursak bu sır aynı zamanda Tanrı kutsallığına ve Onun günahkâr insana gösterdiği merhamete bir övgü, onu kabullenme ve onu dile getirmedir. Bu sırra bağışlama sırrı denir. Çünkü papazın kutsamasıyla, Tanrı pişman olmuş kişiye "bağış ve huzur verir"(OP, kutsama formülü). Bu sırra uzlaşma, barışma sırrı denir. Çünkü bu sır günahkâra barıştıran Tanrı sevgisini verir: "Tanrı’yla barışın" (2 Kor 5, 20). Tanrı’nın bağışlayıcı sevgisinde yaşayan kişi İsa’nın "Git; önce kardeşinle barış" (Mt 5, 24) çağrısına uymaya hazırdır. II. Vaftiz’den sonra neden Barışma sırrına gerek var? 1425 "Yıkandınız, kutsal kılındınız, Rab Mesih İsa’nın adıyla ve Tanrımızın Ruhu aracılığıyla aklandınız" (1 Kor 6, 11). "Mesih’i giyinen" (Gal 3, 2-7) kişi için günahın ne kadar reddedilecek bir şey olduğunu görebilmek için Hıristiyanlığa giriş sırasında Tanrı’nın bize vermiş olduğu armağanların büyüklüğünün farkına varmak gerekir. Havari Yuhanna şöyle diyor: "Günahımız yoktur dersek, kendi kendimizi aldatırız ve gerçek içimizde değildir." (1 Yu 1, 8). İsa’nın kendisi bize şu şekilde dua etmemizi öğretti: Karşılıklı suçlarımızı bağışlamayla Tanrı’nın günahlarımızı bağışlamasını birbiriyle ilişkilendirerek "suçlarımızı bağışla" (Lk 11, 4) diyoruz. 1426 Tövbe ederek Mesih’e dönmek, Vaftizle yeniden doğmak, Kutsal Ruh’un armağanları, yiyecek olarak alınan Mesih’in Eti ve Kanı, Onun önünde "lekesiz ve kutsal olan Mesih’in zevcesi Kilise" (Ef 5, 27) gibi "bizleri onun önünde kutsal ve lekesiz kılar" (Ef 1, 4). Bununla birlikte Hıristiyanlığa giriş sırasında alınmış olan yeni yaşam ne insan doğasının zayıflıklarını ve acizliğini ortadan kaldırmış ne de geleneğin dünya istekleri olarak nitelendirdiği günah eğilimlerini yok etmiştir, bu istekler vaftiz olanlarda Mesih’in nurundan aldıkları destekle(Bkz. DS 1515) mücadele ederek kendilerini kanıtlasınlar diye Hıristiyan yaşamında kalırlar. Bu mücadele Tanrı’nın ebedi yaşama ve kutsallığa gitmemiz için bizi tövbe etmeye sürekli olarak çağırdığı dine dönme mücadelesidir.(Bkz. DS 1545, LG 40) III. Vaftiz olanların tövbesi 1427 İsa tövbe etmeye çağırıyor. Bu çağrı Tanrı Krallığının önemli bir bölümünü oluşturur: "Vakit tamam, Tanrı’nın Egemenliği yaklaştı. Tövbe edin, Müjde’ye inanın" (Mk 1, 15). Bu çağrı önceleri Mesih’i ve İncil’ini bilmeyenlere hitap ediyor. Onun için, Vaftiz(Bkz. Hİ 2, 38)Hıristiyanlığa girişin temel ve birinci koşuludur. Böylece Yeni Habere ve Vaftiz’e inanan kişi kötülüğü terk edip esenliğe kavuşur, kısacası tüm günahlarının bağışlanmasına ve yeni bir yaşama girer. 1428 Oysa İsa’nın bu çağrısı Hıristiyanların yaşamlarında da yankılanmaya devam etmektedir. Dine bu ikinci çağrı bağrında günahkârları barındıran tüm Kilise’nin bitmemiş görevidir. Kilise kutsal olduğu kadar arınmaya da davet ediliyor, ve sürekli olarak tövbe ve yenilenme çabası içindedir.(LG 8) Bu tövbe çabası sadece bir insan işi değildir. Bu, nur(Bkz. Yu 6, 44, 12, 32) tarafından çekilen ve hislendirilen bu "pişmanlık duyan bir yüreğin"(Bkz. 1 Yu 4, 10) (Mzm 51, 19) kendisini ilk seven bağışlayıcı Tanrı’ya olan hareketidir. 1429 Bunu Efendisini üç kez inkâr ettikten sonra tövbe eden Petrus gösteriyor. İsa’nın sonsuz bağışlayıcı bakışları pişmanlık gözyaşlarının dökülmesine neden oluyor (Lk 22, 61), İsa dirildikten sonra da Petrus İsa’ya duyduğu sevgiyi üç kez yineliyor.(Bkz. Yu 21, 15-17)İkinci tövbenin cemaatle ilgili bir boyutu da vardır. Bu Rab’bin tüm Kilise’ye yaptığı çağrıdan belli oluyor: "Tövbe et!" (Ap 2, 5. 16). Aziz Ambrosius diyor ki, Kilise’de iki tövbe hareketi vardır: "Bunlardan biri Vaftiz suyuyla öteki ise Tövbe gözyaşlarıyla olur."(Ef 41, 12) IV. İçten pişmanlık 1430 Peygamberlerde olduğu gibi, İsa’nın tövbeye çağrısı da önce dış davranışları, orucu ve nefsi köreltmeyi değil de, içten tövbe etmeyi ve yürek pişmanlığını öngörür. İçten tövbe ve yürek pişmanlığı olmadan yapılacak nefsi köreltme işleri sahte ve kısır kalmaya mahkûmdur; tersine yürek pişmanlığı kendisini davranışlarda, nefsi köreltme işlerinde de gösterir.(Bkz. Yoel 2, 12-13, İş 1, 16-17, Mt 6, 1-6.16-18) 1431 İçten tövbe tüm yaşamın radikal bir şekilde yön değiştirmesi, tüm yüreğimizle Tanrı’ya dönmemiz, günah işlemeyi bırakmamız, günahı sevmeme ve işlemiş olduğumuz kötü davranışlara karşı bir tiksinti duymadır. İçten tövbe aynı zamanda insanın nurun yardımına güvenerek ve Tanrı’nın bağışlayıcılığını umut ederek hayatını değiştirmeye karar vermesini sağlar. Bu yürek pişmanlığı esenlikli bir üzüntüyü ve acıyı da beraberinde getirir, buna Kilise Babaları animi cruciatus (ruhun derin üzüntüsü), compunctio cordis(Bkz. Trento Kon: DS 1676-1678, 1705, Catech. R. 2, 5, 4) (yürek pişmanlığı) diyorlar. 1432 İnsan yüreği hantal ve katıdır. Tanrı’nın insana yeni bir yürek(Bkz. Hez 36, 2627) vermesi gerekir. İlk olarak insanın Tanrı’ya dönmesi Tanrı’nın işidir; yüreklerimizi kendisine döndüren Tanrı’ dır: "Rab bizi kendine döndür, biz de sana döneriz" (Ağıtlar 5, 21). Tanrı yeniden başlamamız için bize güç verir. Tanrı sevgisinin büyüklüğünü keşfederek, yüreğimiz günahın ağırlığı ve korkunçluğu ile sarsılır, bu nedenle Tanrı’ya karşı günah işlemekten ve ondan ayrı kalmaktan kaçınmaya başlar. İnsan yüreği günahlarımızın deldiği Kişiye bakarak Tanrı’ya döner:(Bkz. Yu 19, 37, Zek 12, 10) Mesih’in kanına bakarak bunun Babası için ne kadar değerli olduğunu anlayalım, çünkü bu kan esenliğimiz için dökülerek tüm dünyaya tövbe lütfunu sağladı.(A. Romalı Clemens, Kor 7, 4) 1433 Paskalya’dan beri Kutsal Ruh, Baba’nın gönderdiğine inanmadığı için "dünyaya, günah konusunda suçlu olduğunu gösteriyor" (Yu 16, 8-9). Ama günahı açığa çıkaran bu aynı Ruh insan yüreğine pişmanlığı ve tövbeyi(Bkz. Hİ 2, 36-38, bkz. II. Jean Paul, DV 27-48) veren Tesellicidir(Bkz. Yu 15, 26). V. Hıristiyan yaşamında tövbenin çeşitli biçimleri 1434 Hıristiyanın içten tövbesinin çeşitli ifadeleri olabilir. Kutsal Kitaplar ve Kilise Babaları özellikle üç biçim üzerinde duruyorlar: Oruç, dua, sadaka.(Bkz. Tob 12, 8, Mt 6, 1-18) Bunlar önce kendine tövbeyi, sonra Tanrı’ya, sonra da başkalarına tövbeyi gösterir. Vaftiz ya da dinşehitliğinin yapmış olduğu radikal arınmanın yanı sıra, hemcinsiyle barışmak için gösterilen çabalar, pişmanlık gözyaşları, hemcinsinin esenliği konusunda duyulan kaygı, azizlerin aracılığı ve hayır işleri "birçok günahı örter"(Bkz. Yak 5, 20) (1 Pet 4, 8). 1435 Günlük yaşamda tövbe barış girişimleriyle, yoksullar için kaygı duymakla, insan hakları ve adaletini savunmakla,(Bkz. Amos 5, 24,İş 1, 17) yapılan hataların itirafı ile, kardeşini düzeltmekle, hayatı yeniden düzenlemekle, vicdan muhasebesi yapmakla, ruhani yönetimle, acıları kabullenmeyle, dürüstlük yüzünden uğranılan zulme katlanmakla elde edilir. Tövbenin en emin yolu her gün Haçını sırtlayıp İsa’nın izinden gitmektir.(Bkz. Lk 9, 23) 1436 Efkaristiya ve Tövbe. Günlük tövbe ve pişmanlık, kaynaklarını ve besinlerini Efkaristiya’da bulurlar, çünkü bizi Tanrı’yla barıştıran Mesih’in kurbanı onda mevcut kılındı; Mesih’in yaşamıyla yaşayanlar onun sayesinde beslenir ve güçlenirler; "o bizi günlük hatalarımızdan kurtaran ve ölümcül günahtan koruyan bir panzehirdir"(Trento Kon: DS 1638). 1437 Kutsal Kitabın okunması, Dua Saatlerinde yapılan dualar ve Göklerdeki Babamız duası, her türlü dürüstçe yapılan kült ya da dindarlık bizde dine dönme ve tövbe ruhunu canlandırır ve günahlarımızın bağışlanmasına katkıda bulunur. 1438 Litürjik yıl boyunca belirtilen tövbe günleri ve zamanları (büyük perhiz zamanı, İsa’nın ölümünün anısına her cuma günü) tövbenin uygulamaya konulmasının en uygun zamanlarıdır.(Bkz. SC 109-110, CIC, can. 1249-1253, CCEO, can. 880-883) Bu zamanlar özellikle tinsel uygulamalar, günah çıkartmalar, kefaret için yapılan hac ziyaretleri, isteyerek oruç tutma ve sadaka verme, kardeşlerle paylaşma (hayırseverlik ve misyoner işleri) için elverişlidir. 1439 Dine dönme ve tövbe süreci İsa tarafından anlatılan "bağışlayıcı baba" odaklı "kaybolan oğul" meselinde çok güzel belirtiliyor (Lk 15, 11-24): Hayali bir özgürlüğün büyüsüne kapılma, baba evini terk etme; parasını çarçur ettikten sonra oğulun içinde bulunduğu sefil durum; domuzlara bakmak zorunda kalmanın getirdiği eziklik, dahası domuzların yediği keçiboynuzunu yemek zorunda kalması; yitirmiş olduklarını düşünmesi; pişmanlık duyması ve babasına suçlu olduğunu itiraf etmeye karar vermesi; babaevine geri dönmesi; babanın onu kucaklaması; babanın sevinci: Bütün bunlar geri dönme sürecinin kendine özgü hatlarıdır. Yeni güzel giysi, yüzük ve şölen Tanrı’ya ve Kilise olan ailesine yeniden dönen adamın arı, onurlu, sevinç dolu yeni yaşamının simgeleridir. Baba’nın sevgisinin derinliklerini tek bilen İsa’nın yüreği ancak böylesine basit ve güzel bir biçimde Baba’nın bağışlayıcılığının derinliğini bize açınlayabilirdi. VI. Tövbe ve barışma sırrı 1440 Günah Tanrı’ya yapılan bir hakaret, onunla olan ilişkiyi bozmak demektir. Aynı zamanda Kilise olan birliğe de vurulan bir darbedir. İşte bunun içindir ki, dine dönme hem Tanrı’nın bağışlamasını hem de Kilise’yle barışı sağlar. Barışma ve Tövbe sırrı litürjik açıdan bunu ifade eder ve gerçekleştirir.(Bkz. LG 11) Yalnız Tanrı günahları bağışlar 1441 Yalnız Tanrı günahları bağışlar.(Bkz. Mk 2, 7) İsa Tanrı’nın Oğlu olduğu için, kendisi hakkında şöyle diyor: "İnsanoğlu’nun yeryüzünde günahları bağışlama yetkisi vardır" (Mar 2, 10) Bu Tanrısal gücünü kullanıyor da: "Günahların bağışlandı!" (Mk 2, 5; Lk 7, 48). Dahası da var: Tanrısal yetkisi ile, bu yetkiyi kendi adına çalışanlara veriyor.(Bkz. Yu 21,23) 1442 İsa, Kilisesinin, duasıyla, yaşamıyla ve davranışıyla bir bütün ve kanı pahasına bizler için elde ettiği barışma ve bağışlama aracı ve işareti olmasını istedi. Bununla birlikte bağışlama yetkisini havarilerine verdi. Havarilere barıştırma görevi verilmiştir (2 Kor 5, 18). Havari Mesih adına gönderilen ve onun aracılığıyla "Tanrı’yla barışın" (2 Kor 5, 20) çağrısı yapan ve yakaran Tanrı’nın kendisidir. Kilise’yle barışma 1443 İsa halkın içinde geçirdiği yaşamı boyunca yalnız birçok günahı bağışlamakla kalmadı, aynı zamanda bu bağışın etkilerini de gösterdi: Günahın uzaklaştırmış olduğu hatta dışladığı kişilerden bağışlanmış günahkârları Tanrı Halkı’nın cemaatine yeniden kazandırdı. En çarpıcı işaret İsa’nın günahkârları sofrasına kabul etmesidir, dahası da, kendisi onların sofrasına oturmaktadır, bu davranış hem Tanrı’nın bağlayıcılığını(Bkz. Lk 15) hem de Tanrı Halkı’na yeniden dönmeyi(Bkz. Lk 19, 9) şaşırtıcı bir biçimde ifade etmektedir. 1444 İsa havarilerine günahları bağışlama yetkisini vermekle günahkârları Kilise’yle barıştırma yetkisini de vermiş olmaktadır. Görevlerinin bu kilisece boyutu İsa’nın Simon Petrus’a söylemiş olduğu şu sözlerde özellikle ifade ediliyor: "Göklerin Egemenliği’nin anahtarlarını sana vereceğim. Yeryüzünde bağlayacağın her şey göklerde de bağlanmış olacak; yeryüzünde çözeceğin her şey göklerde de çözülmüş olacak" (Mt 16, 19). "Bu aynı bağlama ve çözme yükümlülüğü Petrus’a verildiği gibi liderlerine bağlı aynı görevdeki havarilere de verildi"(LG 22) (Mt 18, 18;28; 16-20). 1445 Burada bağlamak ve çözmek sözcükleri, topluluktan atacağınız ya da topluluğa alacağınız kişiler Tanrı tarafından kabul görecek ya da reddedilecektir anlamına gelmektedir; birliğinize yeniden alacağınız kişiyi Tanrı da kendi birliğine kabul edecektir. Kilise’yle barışma Tanrı’yla barışmadan ayrılamaz. Bağışlama sırrı 1446 İsa tövbe sırrını Kilisesindeki tüm günahkârlar, özellikle de vaftizden sonra, ağır günah içine düşerek vaftiz nurunu kaybetmiş ve böylelikle kilise birliğini yaralamış olanlar için kurdu. Tövbe sırrı bu kişilere tövbe imkânı sunarak yeniden aklanma nuruna sahip olmayı sağlar. Kilise Babaları bu sırrı "nurun yitirilmesi olan yıkımdan kurtaran ikinci esenlik tahtası olarak gösteriyorlar"(Tertülyanus, poeen. 4, 2, bkz. Trento Kon:DS 1542). 1447 Yüzyıllar boyunca Kilisenin bu gücünü kullanma şekli birçok değişikliklere uğradı. İlk yüzyıllarda Vaftizden sonra ağır günah işleyen Hıristiyanların (örneğin putperestlik, cinayet, ya da zina) çok ağır kefaret ödemeleri gerekiyordu, halk önünde açıkça yıllar boyu ceza çekmeleri gerekiyordu. İnsan bu türden cezaları (sadece bazı ağır günahlarla ilgili) yaşamı boyunca sadece bir tek kez o da ender olarak çekebilirdi. VII. yüzyıldan sonra Doğu’daki geleneksel manastır yaşamından esinlenen İrlandalı misyonerler Avrupa kıtasına özel halka açık olarak ceza çekmeyi gerektirmeyen ve yıllarca sürmeyen yalnız papazla günah çıkartanı ilgilendiren yeni bir yöntem getirdiler. O zamandan beri uygulanan tövbe işlemi sadece papazla günah çıkartan arasında mahrem bir olay haline geldi. Bu yeni uygulama tövbenin yinelenmesine yol açtığı gibi bu sırrın düzenli bir şekilde kullanılmasına da yol açmış oldu. Bir tek kutsallaştırıcı sır töreniyle hem ağır günahlardan hem de hafif günahlardan kurtulmuş olunur. Kilise’nin kaba hatlarıyla günümüze dek uyguladığı tövbe biçimi budur. 1448 Yüzyıllar boyunca bu sırrın kutlama ve disiplinindeki değişimlere karşın aynı temel yapısını koruduğu gözlenmektedir. Bu temel yapı iki temel öğeden oluşur: Bir yanda, Kutsal Ruh’un etkisiyle pişmanlık duyan insanın davranışı -pişmanlık, itiraf ve kefaret ödeme- diğer yanda Kilise’nin aracılığıyla Tanrı’nın etkisi. Kilise, episkoposları ve papazlarıyla Mesih İsa adına günahları bağışlar ve kefaret öder, günahkârlar için dua eder ve günahkârla birlikte tövbe eder. Böylece günahkâr iyileşmiş olarak Kilise birliğine yeniden kazandırılmış olur. 1449 Latin Kilisesinde uygulanan günah çıkartma formülü bu sırrın temel öğelerini belirtir: Rahman Baba her türlü bağışlamanın kaynağıdır. Baba günahkârlarla barışmayı Oğlunun Paskalyası ve Ruhu’nun armağanı aracılığıyla Kilise’nin duası ve vekâleti arasında gerçekleştirir: Babamız Tanrı size bağışlayıcılığını göstersin; Oğlunun ölümü ve dirilişiyle dünyayı kendisiyle barıştırdı, günahların bağışlanması için Kutsal Ruhunu gönderdi: Kilise’nin aracılığıyla sizi bağışlasın ve size huzur versin. Ben de, Baba, Oğul ve Kutsal Ruh adına bütün günahlarınızı bağışlıyorum. VII. Tövbekârın eylemleri 1450 "Tövbe günahkârın isteyerek şu öğeleri kabul etmesini zorunlu kılar: Yüreğinde pişmanlık; dilinde itiraf; davranışında alçakgönüllülük ve verimli bir kefaret."(Catech. R 2. 5, 21, bkz. Trento Kon: DS 1673) Pişmanlık 1451 Pişmanlık, tövbekârın eylemleri arasında ilk sırada yer alır. Pişmanlık "ruhta duyulan bir sızı, gelecekte bir daha işlememeye karar verilen günahtan tiksinmedir"(Trento Kon: DS 1676). 1452 Pişmanlık her şeyden fazla sevilen Tanrı sevgisinden ileri geliyorsa "mükemmel" pişmanlık adını alır (sevgiden gelen pişmanlık). Böylesi bir pişmanlık küçük günahları bağışlatır; böylesi bir pişmanlık, eğer mümkün olan en kısa zamanda günah çıkartmaya gitme kararı alınmışsa ölümcül günahların bağışlanışını da sağlar.(Bkz. Trento Kon: DS 1677) 1453 "Kusurlu" pişmanlık (ya da "iç acısı") da Tanrı’nın bir armağanı, Kutsal Ruh’un bir itkisidir. Bu iç acısı işlenen günahın çirkinliğinden ya da cehennemlik olma ve günahkârın tehditi altında olduğu başka cezalara uğrama korkusundan (korkudan pişmanlık duyma) doğar. Vicdanın bu şekilde sarsılması günah çıkartılarak alınacak nurun eylemi altında tamamlanacak bir iç değişimi başlatır. Kusurlu bir pişmanlık kendiliğinden ağır günahları bağışlatamaz, ancak günahların bağışlanmasını Tövbe sırrıyla sağlayabilir.(Bkz. Trento Kon: DS 1678, 1705) 1454 Günah çıkartmadan önce Tanrı Sözü ışığı altında bir vicdan muhasebesi yapmak uygun olur. Buna uygun metinleri İncillerin ve Mektupların ahlâki ilkelerinden söz eden metinlerde bulabilirsiniz: Dağdaki Vaaz, Havarilerin öğretileri.(Bkz. Rom 12-15, 1 Kor 12-13,Gal 5, Ef 4-6) Günahları itiraf etmek 1455 Günahları itiraf etmek, olayı sadece insani açıdan ele alsak bile, bizim başkalarıyla barışmamızı kolaylaştırır ve bizi özgürlüğe kavuşturur. İtiraf etmekle insan işlemiş olduğu günahlarla karşı karşıya kalır; bunların sorumluluklarını yüklenir, bu yüklenmeyle kendisine yeni bir gelecek açar, yeniden Tanrı’ya ve Kilise birliğine katılır. 1456 Papaza günahları itiraf etmek Tövbe sırrının temel bir bölümünü oluşturur. "Günah çıkartacak kişiler, günah çıkartma kulübesinde kendi vicdanlarını iyice gözden geçirdikten sonra farkında oldukları bütün büyük günahları sayarlar, bu günahlar çok mahrem olsa bile ve sadece On Emir’in(Bkz. Çık 20, 17,Mt 5, 28) son iki buyruğuna karşı işlenmiş olsalar bile, zira bu günahlar bazen herkesin gözü önünde işlenen suçlardan daha ağır bir şekilde ruhu yaralarlar."(Trento Kon. DS 1680) Mesih’e inananlar akıllarına gelen bütün günahları itiraf etmeye çalıştıklarında, bunları Tanrı’nın bağışlayıcılığına sunduklarına dair kuşku duymayalım. Başka şekilde davrananlar, mahsustan bazı günahlarını saklayanlar papaz aracılığıyla Tanrı’nın iyiliğine hiçbir şey sunmuş olmazlar. "Hasta yarasını doktora göstermekten utanırsa, doktor da görmediği bir şeyi iyileştiremez."(A. Jérome, eccl. 10, 1 1, Trento Kon: DS 1680) 1457 Kilise’nin buyruğuna göre "akıl çağına gelmiş her inanlı en azından yılda bir kez olmak üzere, bilincinde olduğu büyük günahlarını itiraf etmelidir"(CIC, can. 989, bkz. DS 1683, 1708). Ölümcül bir günah işleyen birisi, büyük bir pişmanlık duysa bile, günah çıkartmadan(Bkz. Trento Kon. DS 1647, 1661) önce Komünyon almamalıdır, meğer ki Komünyon almak için ciddi bir nedeni ve bir günah çıkartıcı bulamamış olsun(Bkz. CIC, can. 916, CCEO, can. 711). Çocukların ilk defa Kutsal Komünyon’u almadan önce Tövbe sırrını almaları gerekir.(Bkz. CIC, can. 914) 1458 Tam manasıyla gerekli değilse de, günlük hataların (hafif günahlar) günah çıkartırken söylenmesi Kilise tarafından hararetle tavsiye edilir.(Bkz. Trento Kon: DS 1680, CIC, can. 988, 2) Gerçekten de hafif günahlarımızın düzenli bir biçimde günah çıkartırken söylenmesi kötü eğilimlerimize karşı mücadele etmekte vicdanımızı oluşturmaya, Mesih tarafından iyileştirilmemize, Ruh yaşamında ilerlememize yardımcı olur. Bu sırla Baba’nın bağışlayıcılık armağanını daha sık alarak Onun gibi bağışlayıcı olmaya başlarız:(Bkz. Lk 6, 36) Günahlarını itiraf eden kişi Tanrı’yla birlikte hareket ettiğini gösterir. Tanrı günahlarını senin yüzüne vurur; sen de onları itiraf edersen Tanrı’ya katılmış olursun. İnsan ile günahkâr doğrusunu demek gerekirse iki gerçektir: insandan söz edildiğini duyduğunda, onu Tanrı yaratmıştır; günahkârdan söz edildiğini duyduğunda ise, onu yaratan insanın kendisidir. Kendi yaptığını yok et ki Tanrı kendi yaptığını kurtarsın ( ... ). Kendi yaptığından nefret etmeye başladığında işte o zaman iyi işler yapmaya başlamış olursun, çünkü kötü işlerini suçlamaya başlamışsın demektir. İyi işler kötü işleri itiraf etmekten başlar. Gerçeği yap ve Işığa gel.(A. Augustinus, Yu in. 12, 13) Kefaret 1459 Günahların çoğu hemcinsimize zarar verir. Bu zararı telafi etmek için elimizden geleni yapmalıyız. Örneğin çaldıklarımızı yerine koymalıyız, iftiraya uğrayana şerefini iade etmeliyiz; yaralar sarılmalıdır. En basitinden hak adalet bunu gerektirir. Bunun yanı sıra günah, günah işleyeni zayıflatır ve yaralar, sonra Tanrı’yla ve insanlarla olan ilişkilerini bozar. Günah çıkartmada alınan kutsama günahları siler, ama günahın sebep olduğu tüm bozulmalara çare olmaz.(Bkz. Trento Kon: DS 1712) Günahlarından kurtulan günahkârın tam olarak ruhsal sağlığına kavuşması gerekmektedir. Günahlarının kefaretini ödemesi için bir ceza çekmesi gerekmektedir. Bu kefarete "ceza" da denir. 1460 Cezayı veren papaz günahlının durumunu göz önüne almalı ve onun tinsel iyiliğini düşünmelidir. Verilecek ceza işlenen günahın cinsine ve önemine göre olmalıdır. Bu ceza bir dua, bir bağış, bir hayır işi, insanlara yardım, isteyerek bazı şeylerden yoksun kalmak, özveride bulunmak, özellikle de taşımamız gereken Haçı sabırla kabul etmek olabilir. Böylesi cezalar ilk ve son olarak bizi günahlarımızdan kurtaran(Bkz. Rom 3, 25, 1 Yu 2, 1-2) Mesih’e benzememize yardımcı olur. Bu cezalar bizi dirilmiş "Mesih’le birlikte acı çektiğimizden"(Bkz. Trento Kon: DS 1690) (Rom 8, 17) onunla birlikte mirasçı olmamızı sağlar: Günahlarımız için ödediğimiz kefaret ancak Mesih İsa aracılığıyladır: Bizler kendiliğimizden hiçbir şey yapamayız, ancak bizi güçlendirenin yardımıyla her şeyi yapabiliriz (Fil 4, 13). Buna göre insanın övüneceği hiçbir şeyi yoktur, ama insanın tüm övüncü Mesih’tedir ( ... ), güçlerini Ondan alan, Onun aracılığıyla Baba’ya sunulan ve Onun sayesinde Baba tarafından kabul edilen çektiğimiz onurlu cezaların sağladığı "meyvelerle onda kefaretimizi ödüyoruz"(Trento Kon: DS 1691) (Lk 3, 8). VIII. Günah çıkartıcı 1461 İsa insanların günahlarını bağışlama görevini(Bkz. Yu 20, 23, 2 Kor 5, 18) havarilerine verdiğine göre, onların halefleri olan episkoposlar ve episkopos yardımcıları bu görevi sürdürmeye devam ederler. Gerçekte Ruhbanlık sırrını almış olan episkoposlar, papazlar "Baba, Oğul ve Kutsal Ruh adına" günahları bağışlama yetkisine sahiptirler. 1462 Günahların bağışlanması insanı hem Tanrı’yla hem de Kilise’yle barıştırır. Kilise’nin gözle görülür lideri durumunda bulunan episkopos, eskiden beri, haklı bir şekilde özellikle günahları bağışlama yetkisine sahip kişi olarak bilinir, disiplin cezalarını hafifleten kişidir.(LG 26)Episkopos yardımcıları, papazlar, gerek episkoposlarından (ya da bir dinsel tarikat liderinden) gerek Papa’dan aldıkları yükümlülük ölçüsünde Kilise hukuku gereğince bu görevi uygularlar.(Bkz. CIC, can. 844, 967-969, 972, CCEO, can. 722, 3-4) 1463 Özellikle bazı ağır günahlar nedeniyle insanlar aforoz edilebilir. Aforoz kilisece verilen en ağır cezadır. Aforoz edilen kişi Kilise sırlarını alamaz, ayrıca bazı kilise eylemlerine katılamaz, günahlarını bağışlatamaz. Şu halde Kilise hukukuna göre günahları bağışlama yetkisi yalnızca Papa’ya, ya da onun tarafından yetki verilen yerel episkopos ya da papaza aittir.(Bkz. CIC, can. 1331, 1354-1357, CCEO, can. 1431, 1434, 1420) Ölüm tehlikesi karşısında her papaz hatta günah çıkarma yetkisi bulunmayanı bile her günahı bağışlayabilir(Bkz. CIC, can. 976, CCEO, can. 275) ve aforozu kaldırabilir. 1464 Papazlar inanlıları günah çıkartmaya gelmeleri için yüreklendirmelidirler, aynı zamanda mantıklı bir biçimde günah çıkartmayı isteyen her Hıristiyanın bu isteğini karşılamaya hazır olmalıdırlar.(Bkz. CIC, can. 986, CCEO, can. 735, PO 13) 1465 Günah çıkartma töreninde papaz kaybolmuş kuzuyu arayan İyi Çoban, yaraları saran İyi Samiriyeli, evini terk edip giden Oğlunu bekleyen, geri geldiğinde de onu kabul eden Baba, hiçbir ayrım gözetmeden yargılayan adil ve bağışlayıcı olan kişi rolündedir. Kısacası, papaz günahkâra karşı Tanrı’nın bağışlayıcı sevgisinin bir aracı ve bir işaretidir. 1466 Günah çıkartıcı, Tanrı bağışlamasının amiri değil, hizmetçisidir. Günah çıkartan papaz Mesih’in sevgisine ve lütufkârlığına sahip olmalıdır.(Bkz. PO 13) Hıristiyanlık ve insan davranışları hakkında deneyim sahibi olmalı, iyi bilmeli, düşmüş olanın halinden anlamalı, ve ona saygıyı ve nezaketi ihmal etmemelidir. Gerçeği sevmeli, Kilise yetkililerine sadık kalmalı ve tövbe etmiş kişiyi sabırla iyileştirmeli ve tam bir olgunluğa götürmelidir. Onu Rab’bin bağışlayıcılığına emanet ederek, onun için dua etmeli ve tövbe etmelidir. 1467 Günah çıkartma görevi son derece hassas ve büyük bir görevdir, Kilise papazların duydukları günahları büyük bir gizlilikle saklamak zorunda olduklarını, aksi halde büyük cezaya çarptırılacaklarını açıklamaktadır.(CIC, can. 1388, 1, CCEO, can. 1456) İtiraf eden kişilerin yaşamları hakkında fikir yürütmek durumunda da değillerdir. Hiçbir istisna kabul etmeyen bu sır "sırlı mühür" olarak da adlandırılır, zira itiraf edenin papaza söyledikleri Kilise sırrı tarafından "mühürlenmiş" olarak kalır. IX. İtiraf sırrının etkileri 1468 "Tövbe ve İtiraf sırrının amacı bizi Tanrı’nın nuruna sokmak ve onun dostluğunda bizi birleştirmektir"(Catech. R. 2, 5, 18). Kısacası bu sırrın etkisi ve amacı Tanrı’yla barışmayı sağlamaktır. Pişman olmuş ve uygun dini koşullarda günah çıkartan kişi huzura ve vicdan rahatlığına kavuşur ve çok güçlü manevi bir teselli bulur.(Trento Kon: DS 1674) Gerçekten de Tanrı’yla barışma sırrı gerçek "manevi bir diriliş" sağlar. Tanrı çocuklarının yaşam onurunda ve nimetlerinde bir onarım meydana getirir, bunların en değerlisi de Tanrı’nın dostluğunu yeniden kazanmaktır (Lk 15, 32). 1469 Bu sır bizi Kiliseyle barıştırır. Günah kardeş dostluğunu bozar. Tövbe ve İtiraf sırrı ise bu dostluğu onarır ve yeniden kurar. Bu bağlamda, bu sır Kilise birliğini yeniden tesis etmekle kalmayıp, aynı zamanda üyelerinden birinin günahından dolayı acı çeken Kilise’nin yaşamı üzerinde de canlandırıcı bir etki yapar.(Bkz. 1 Kor 12, 26)Gerek hâlâ gurbette bulunan gerek şimdiden cennet vatanda bulunan Azizler Birliğine yeniden katılmakla günahkâr kişi Mesih’in Bedeninin canlı üyeleri arasındaki tinsel alışverişle güç kazanır:(Bkz. LG 48-50) Tanrı’yla barışmanın, günah sayesinde ortaya çıkan başka kopmalara deva olabilecek başka barışmaları da beraberinde getirdiği unutulmamalıdır: Günahları bağışlanmış tövbekâr içsel gerçeğin özünü toparladığı kendi benliğinin derinliklerinde kendisiyle barışık duruma gelir; herhangi bir şekilde yaralamış olduğu insan kardeşleriyle barışır; Kilise’yle barışır; bütün yaratılışla barışır.(RP 31) 1470 Tövbekâr bu sırda Tanrı’nın bağışlayıcı yargısına kendisini bıraktığında, bir bakıma yeryüzündeki yaşamı bittiğinde tabi olacağı yargılamayı öncelemektedir. Çünkü, bize, bu yaşamda, ölümle yaşamı seçme hakkı tanınmıştır ve ancak tövbe yoluyla ağır günahı dışlayan Egemenliğe girebiliriz.(Bkz. 1 Kor 5, 11, Gal 5, 19-21, Ap 22, 15)Günahkar tövbe ve imanla Mesih’e dönerek ölümden yaşama geçer ve artık yargılanmaya tabi olmaz (Yu 5, 24). X. Endüljanslar 1471 Kilise’deki endüljans doktrini ile uygulaması Tövbe ve İtiraf sırrı ile sıkı sıkıya bağıntılıdır. Endüljans nedir? "İşlenen günahlardan dolayı günahlar silinmiş olsa da dünyada çekilecek cezanın kısmen ya da tamamen bağışlanması gerekmektedir. Bu bağışlanmayı belirli koşulları yerine getiren inanlı Kilise’nin aracılığıyla elde eder. Kilise kurtarıcılığın dağıtıcısı olarak yetkisiyle Mesih’in ve azizlerin kefaret hazinesini kullanır ve dağıtır." "Endüljans dünyada çekilecek cezayı kısmen ya da tamamen kaldırmasına göre kısmen ya da tam olabilir." Endüljanslar yaşayan insanlara olduğu kadar ölülere de verilebilir.(VI. Paul "Indulgentiarum doctrina" normae, 1-3) Günahtan dolayı çekilecek cezalar 1472 Kilise’nin bu doktrinini ve uygulamasını kavrayabilmek için günahın iki sonucu olduğunu göz önüne almamız gerekir. Ağır günah bizi Tanrı’yla birlik olmaktan yoksun bırakır, böylece de ebedi yaşamı alamaz duruma geliriz, ebedi yaşamdan yoksun kalmak günahın ebedi cezasıdır. Öte yandan, her günah, hatta hafif günahlar bile, beraberinde yaratıklara sağlıksız bir şekilde bağlanmayı getirir, ister burada, ister öldükten sonra Araf’ta olsun bunun da arıtılması gerekir. Bu arıtma günahın "geçici cezası" denilen şeyi ortadan kaldırır. Bu iki ceza türünü Tanrı’nın dıştan uyguladığı bir intikam olarak değil de, günahın doğasından kaynaklanan iyilik olarak görmeliyiz. Hararetli bir sevgiden ileri gelen bir pişmanlık günahkârın tamamen arınmasına neden olabilir, bu durumda hiçbir ceza söz konusu olamaz.(Bkz. Trento Kon: DS 1712-1713, 1820) 1473 Günahların bağışlanması, Tanrı’yla barışın yeniden kurulması günahın ebedi cezasını ortadan kaldırır. Ama günahın dünyevi cezaları kalır. Hıristiyan her türlü deneme ve acıya sabırla katlanarak, vakti gelince ölümü serinkanlılıkla karşılamalı ve günahın bu dünyevi cezalarını bir lütuf olarak kabul etmelidir. Kendini hayır işlerine, duaya ve tövbenin değişik uygulamalarına vererek "eski insan"dan tamamen sıyrılıp "yeni insan"ı giyinmelidir.(Bkz. Ef 4, 24) Azizler birliğinde 1474 Günahından arınmaya ve Tanrı’nın nuru ile kutsallaşmaya çalışan bir Hıristiyan tek başına değildir. "Tanrı çocuklarının her birinin yaşamı, Mesih’te ve Mesih’le birlikte, öteki Hıristiyan kardeşlerin yaşamlarıyla birlikte, Mesih’in mistik Bedeninin doğaüstü birliğinde, mistik bir kişideymiş gibi şahane bir biçimde birbirine bağlıdır."(VI. Paul "Indulgentiarum doctrina" gen. 5) 1475 Azizler birliğinde Hıristiyanlar arasında; cennettekiler, araftakiler ve bu dünyada bulunanlar arasında sürekli bir sevgi bağı ve her türlü iyilik alışverişi mevcuttur.(Age) Bu şahane alışverişte, birinin günahının başkalarına yaptığı zarardan çok birinin azizliği başkalarına yarar. Böylece azizler birliğine başvuran, pişmanlık duyan günahkâr en kısa zamanda ve en etkili biçimde günahın cezalarından kurtulur. 1476 Azizler birliğinin bu tinsel iyiliklerine Kilise’nin hazinesi diyoruz. Bu, yüzyıllar boyunca biriktirilen maddi zenginlikler gibi iyiliklerin toplamıdır, ama bunlar insanları günahtan kurtarıp onların Baba’yla birleşmeye erişmesi için insanlık uğruna Rabbimiz Mesih İsa tarafından Baba’ya sunulan günah ödemeler ve sevaplar kadar sonsuz değeri olan ve bitmeyen zenginliklerdir. Kurtarıcılığının sevapları ve kefareti bolca, Kurtarıcımız Mesih’te bulunmaktadır.(Bkz. İbr 7, 23-25, 9, 11-28) 1477 Mesih’in nuruyla kutsallaştırılmış olan, Onun izinde yürüyerek Baba’ya hoş gelen işler gerçekleştiren, kendi esenliği için çalışırken mistik Beden birliğinde kardeşlerinin de esenliğine yardımcı olan tüm azizlerin ve Bakire Meryem Ana’nın gerçekten büyük değere haiz, sınırsız ve geçerliliğini yitirmeyen hayır işleri ve duaları da bu hazineye dahildir.(VI. Paul "Indulgentiarum doctrina" gen. 5) Tanrı’nın endüljansını Kilise aracılığıyla elde etmek 1478 Endüljans Mesih İsa tarafından verilen istediğini bağlama istediğini çözme yetkisine sahip Kilise aracılığıyla elde edilir. Kilise Hıristiyanın günahlarının sonuçları olan dünyevi cezaların kaldırılmasını Allah Baba’dan dilemek için araya girer. Kilise bu şekilde yalnızca Hıristiyanın yardımına koşmakla kalmayıp, aynı zamanda onu dindarlığa, tövbeye ve sevgiye isteklendirmek ister.(Bkz. VI. Paul loc. Cit, 8, Trenton Kon: DS 1835) 1479 Ölmüş ve arınmakta olan Hıristiyanlar da aynı azizler birliğinin üyeleri olduğundan, onlar için endüljans elde ederek, onların günahlarının geçici cezalarını kaldırtmaya yardımcı olabiliriz. XI. Tövbe ve İtiraf sırrı töreni 1480 Her Kilise sırrında olduğu gibi Tövbe ve İtiraf sırrı da litürjik bir eylemdir. Bu törenin temel öğeleri şunlardır: Papazın selamı ve kutsaması, vicdanı aydınlatmak ve pişmanlığı uyandırmak için Tanrı Sözü’nün okunması ve pişmanlığa çağrı; kabul edilen günahların papaza söylenmesi; ceza verilmesi ve cezanın kabul edilmesi; papazın günahları bağışlaması; şükran duası ile papazın kutsamasından sonra gitme. 1481 Bizans litürjisinde birçok günahı bağışlatmak için yapılan ve bağışlama gizini şahane bir biçimde ifade eden dua formülleri bulunuyor: "Tanrı, peygamber Nathan aracılığıyla günahlarını itiraf eden Davut’u, acı acı ağlayan Petrus’u, ayaklarını gözyaşlarıyla yıkayan fahişeyi, Ferisiyi, evini terk eden genç adamı nasıl bağışlamışsa günahkâr olan benim aracılığımla, aynı şekilde bu dünyada ve öbür dünyada seni bağışlasın ve seni mahkûm etmeden sonsuza dek yüceltilen Onun çekinilecek yargı kürsüsüne çıkarsın. Amin." 1482 Tövbe ve İtiraf sırrı toplu halde günah çıkartmaya hazırlanan ve birlikte günahlarının bağışlanmasından dolayı şükranlarını sunan cemaat töreni içinde de verilebilir. Burada, günahların kişisel itirafı ve kişisel olarak günahların bağışı okumalarla ve dini söyleşilerle birlikte Tanrı Sözü litürjisinde, ortak bir şekilde yapılan vicdan muhasebesinde, cemaat olarak bağışlanma dilenmesinde, Göklerdeki Babamız duasında ve ortak bir şekilde şükran dileklerini sunma içinde yer almaktadır. Bu cemaat halinde yapılan tören tövbenin kilise niteliğini daha açık bir biçimde ifade etmektedir. Tören biçimi ne şekilde olursa olsun, Tövbe ve İtiraf sırrı, doğası gereği, daima litürjik yani kilisesel ve kamusal bir eylemdir.(Bkz. SC 26-27) 1483 Çok ciddi bir gereksinim durumunda toplu halde günah çıkartma ile toplu günah bağışlama töreni yapılabilir. Böylesine ciddi bir durum, ani ölümlerin meydana gelmesi halinde olabilir, bu durumda papazların herkesin tek tek günahlarını çıkartacak zamanları olmayabilir. Bu ciddi durum çok sayıda günah çıkartacak kişi olduğu halde onların günahlarını belirli bir zaman sürecinde çıkartacak yeter sayıda papaz bulunmaması durumunda da ortaya çıkabilir, böyle bir durumda günah çıkartmak isteyenler doğal olarak kutsal Komünyonu alamaz durumda kalacaklardır. Toplu halde günah çıkartan inanlılar, günahlarının bağışlanmasının geçerlilik kazanması için istenilen zamanda kişisel olarak günah çıkartmalıdırlar.(Bkz. CIC, can. 962, 1) Toplu halde günah çıkartmanın geçerli olması için gerekli koşulların var olup olmadığını belirtmek yerel episkoposun görevidir.(Bkz. CIC, can. 916, 2) Büyük bayramlara ve hac ziyaretlerine katılan inanlı sayısının çokluğu toplu halde günah çıkartma için ciddi bir neden oluşturmaz.(Bkz. CIC, can. 961, 1) 1484 "Günahları kişisel ve tam olarak itiraf etmek ve onların bağışlanmasını sağlamak inanlıların Tanrı ve Kilise’yle barışmalarının tek doğal usulüdür, sadece fiziksel ya da ruhsal olarak böylesi bir itirafı yapma olanaksızlığı içinde bulunanlar bundan muaftır."(OP 31) Bunun önemli nedenleri vardır. Mesih sırların hepsinde eylem halindedir. Günahkârların hepsine kişisel olarak hitap ederek: "Çocuğum, günahların bağışlandı" (Mk 2, 5) der; İsa iyileşmek için kendisine muhtaç olan her hastaya eğilen doktordur;(Bkz. Mk 2, 17) İsa onları ayağa kaldırıp kardeşler topluluğunun içine sokar. Tanrı’yla ve Kilise’yle barışmanın en anlamlı biçimi kişisel günahların itirafıdır. ÖZET 1485 Paskalya gecesi Rab İsa havarilerine görünerek, onlara "Kutsal Ruh’u alın! Kimin günahlarını bağışlarsanız, bağışlanmış olacak; kimin günahlarını bağışlamazsanız, bağışlanmamış kalacaktır" dedi (Yu 20, 22-23). 1486 Vaftizden sonra işlenen günahlar itiraf, Tövbe, ya da Barışma sırrı olarak adlandırılan bir sır tarafından bağışlanır. 1487 Günah işleyen, Tanrı’nın şerefini ve sevgisini, Tanrı’nın oğlu olmaya aday kendisinin onurunu ve her Hıristiyanın canlı birer taş olarak oluşturduğu Kilise’nin tinsel huzurunu yaralar. 1488 İman bakımından günah kadar ağır bir kötülük yoktur, ayrıca bütün dünya için, Kilise için ve günahkârın kendisi için günahın sonuçlarından daha beteri yoktur. 1489 Günahla Tanrı’yı kaybettikten sonra yeniden onunla birlik olabilmek, insanların esenliğinden kaygı duyan bağışlayıcı Tanrı’nın lütfundan doğan bir süreçtir. Bu değerli lütfu kendimiz için olduğu kadar başkaları için de dilemeliyiz. 1490 Pişmanlık ve tövbe olarak adlandırılan Tanrı’ya dönme hareketi işlenen günahlar için bir acı ve tiksinti duymayı, ve bir daha o günahları işlememeye kararlı olmayı gerektirir. Tövbe geçmişe ve geleceğe dokunur; Tanrı’nın rahmetine olan umutla beslenir. 1491 Tövbe ve İtiraf sırrı günah çıkaranın ortaya koyduğu üç eylemden ve papazın günahlar bağışlamasından oluşur. Günah çıkaranın eylemleri şunlardır: Pişmanlık, itiraf ya da günahların papaza itiraf edilmesi; bunların yaptığı hasarı onarmaya kararlı olmak; bunun için bir şeyler yapmak. 1492 Pişmanlık imandan gelen nedenlerle duyulmalıdır. Tanrı’ya duyulan sevgide kusur edildiğinden dolayı pişmanlık duyuluyorsa bu pişmanlığa "mükemmel" pişmanlık denir; başka nedenlere dayanıyorsa buna "kusurlu" pişmanlık denir. 1493 Tanrı’yla ve Kilise’yle barışmak isteyen kişi, daha önce itiraf etmediği ve iyi bir vicdan muhasebesinden sonra anımsadığı bütün ağır günahlarını papaza itiraf etmelidir. Zorunlu olmasa da küçük günahların da itiraf edilmesi Kilise tarafından hararetle tavsiye edilmektedir. 1494 Günah çıkartıcı günah çıkartan kişiye günahın yapmış olduğu hasarı onarması ve inanlının kendine özgü alışkanlıklarına yeniden kavuşması için bazı cezaları yerine getirmesini söyler. 1495 Sadece Kilise’den yetki almış papazlar Mesih İsa adına günahları bağışlayabilirler. 1496 Tövbe ve İtiraf sırrının sonuçları şunlardır: - Tövbekârın Tanrı’yla barışarak yeniden nura kavuşması; - Kilise’yle barışma; - Ölümcül günahların neden olduğu ebedi cezadan kurtulma; - Günahın bir sonucu olan dünyevi cezaların en azından bir kısmından kurtulma; - Vicdan rahatlığı ve huzuru, tinsel teselli; - Hıristiyanca mücadelede gereken tinsel güçlerin gelişmesi. 1497 Ağır günahların tam ve kişisel olarak itiraf edilmesi ve onların bağışlanması Tanrı’yla ve Kilise’yle barışmayı sağlayan tek yoldur. 1498 Endüljanslar sayesinde inanlılar hem kendileri için hem de Araf’taki ruhlar için günahın bir sonucu olan dünyevi cezaları kaldırabilirler. 5. KONU Hastaları meshetme 1499 "Hastalara kutsal Yağ Sürme sırrı ve papazların duaları ile Kilise bütün üyeleriyle birlikte, hastaları teselli etsin ve iyileştirsin diye onları acı çekmiş ve yüceltilmiş Rab’bin ellerine teslim eder; ayrıca Kilise hastaları Mesih’in acılarına ve ölümüne gönüllü biçimde katılarak Tanrı Halkı’nın yararına katkıda bulunmaları konusunda yüreklendirir."(LG 11) I. Esenlik ekonomisinde bu sırrın temelleri İnsan yaşamında hastalığın yeri 1500 Hastalık ve acı çekme insan yaşamının hep en ciddi sorunları arasında sayılmıştır. Hastalıkta, insan kendi güçsüzlüğünü, kendi sınırlarını ve kendi sonunu tecrübe eder. Her hastalık, bize ölümü sezinletir. 1501 Hastalık insanı kaygıya, kendi içine kapanmaya, hatta bazen umutsuzluğa ve Tanrı’ya karşı isyan etmeye götürebilir. Hastalık aynı zamanda insanı daha olgunlaştırabilir, hayatında neyin daha önemli olduğunu kavramasına yardımcı olabilir. Çoğu zaman, hastalık insanı Tanrı arayışına ve Tanrı’ya dönmeye yöneltebilir. Tanrı önünde hasta 1502 Eski Antlaşma’da insan, hastalığı Tanrı huzurunda yaşar. İnsan hastalıkla ilgili dertlerini Tanrı huzurunda döker, yaşamın ve ölümün Efendisi(Bkz. Mzm 38) olan Ondan şifa diler.(Bkz. Mzm 6, 3, İş 38)Hastalık dine, Tanrı’ya dönme yolu olur,(Bkz. Mzm 38, 5, 39, 9. 12) ve Tanrı’nın bağışlaması da iyileşmeyi sağlar.(Bkz. Mzm 32, 5,107, 20, Mk 2, 5-12) İsrail, hastalığın, gizemli bir biçimde günah ve kötülükle bağıntılı olduğunu tecrübeyle öğrenir, yasanın dediğine göre Tanrı’ya sadık kalmak, insana yaşamı geri verir: "Çünkü, ben Rab’bim, senin doktorunum" (Çık 15, 26). İşaya peygamber acı çekmenin başkalarının günahlarını bağışlatma konusunda da kurtarıcı bir anlamı olabileceğini sezinliyor.(Bkz. İş 53, 11) İşaya peygamber Sion’da her türlü suçun bağışlanacağı ve her türlü hastalığın şifa bulacağı bir vakit olacak, diyor.(Bkz. İş 33, 24) İsa - Doktor 1503 İsa’nın hastalara karşı göstermiş olduğu şefkat çok sayıda ve her tür(Bkz. Mt 4, 24) hastalığı iyileştirmesi "Tanrı’nın kendi halkını ziyaret etmiş" (Lk 7, 16) olmasının ve Tanrı Egemenliği’ nin pek yakında gerçekleşeceğinin en önemli göstergesidir. İsa’nın sadece hastaları iyileştirme gücü değil, aynı zamanda günahları bağışlama yetkisi de vardır:(Bkz. Mk 2, 5-12) İsa bu dünyaya insanı gerek ruh gerek beden bakımdan bütünüyle iyileştirmek için geldi; İsa hastaların ihtiyaç duyduğu doktordur.(Bkz. Mk 2, 17) İsa’nın acı çekenlere karşı duyduğu şefkat o kadar ileri gider ki, onlarla adeta özdeşleşir: "Hastaydım ve beni ziyaret ettiniz" (Mt 25, 36) der. Yüzyıllar boyunca güçsüzleri, sakatları daha çok sevmeye hep devam etti, Hıristiyanların gerek ruhlarında gerek bedenlerinde acı çekenlere karşı özel bir duyarlılık göstermelerini sağlamaya çalıştı. Onlara duyduğu sevgi, onların acılarını dindirecek yorulmak bilmez çalışmalarının kaynağıdır. 1504 Çoğu zaman İsa hastalardan inanmalarını ister.(Bkz. Mk 5, 34- 36, 9, 23) Hastaları iyileştirmek için maddi bazı işaretlerden yararlanır: Tükürük, el koyma,(Bkz. Mk 7, 32-36, 8, 22-25) çamur ve yıkama gibi.(Bkz. Yu 9, 6) Hastalar ona dokunmaya çalışırlar(Bkz. Mk 1, 41,3, 10,6, 56) "çünkü Ondan herkesi iyileştiren bir güç çıkıyordu" (Lk 6, 19). Kilise sırlarında da Mesih bizi iyileştirmek için bize "dokunmaya" devam ediyor. 1505 Onca acı ve ıstırap karşısında İsa yalnızca hastalardan etkilenmekle kalmayıp, onların zavallılıklarını da üzerine aldı(Bkz. İş 53, 4) (Mt 8, 17). Bütün hastaları iyileştirmedi. İyileştirdikleri Tanrı Egemenliği’nin gelişini gösteren belirtilerdi. İsa daha radikal bir iyileştirmeyi bildiriyordu: Paskalyasıyla ölümün ve günahın üstesinden gelinmesini. İsa haç üzerinde kötülüğün tüm yükünü üzerine aldı ve "dünyanın günahını"(Bkz. İş 53, 4-6) (Yu 1, 29). kaldırdı Hastalık da dünya günahının bir sonucudur. Haç üzerindeki acıları ve ölümü ile İsa acıya yeni bir anlam verdi: Acı bundan böyle bizi Ona benzetebilir ve onun kurtarıcı acılarıyla birleştirebilir. "Hastaları iyileştirin ... " 1506 İsa havarilerini haçlarını(Bkz. Mt 10, 38) sırtlayıp kendisini izlemeye davet eder. Havariler onu izleyerek hastalar ve hastalık konusunda yeni bir görüşe sahip olurlar. İsa onları kendi yoksul ve hizmet veren yaşamına katar. İsa onların kendi şefkat ve iyileştirme görevine katılmasını sağlar. "Havariler böylece yola çıkıp insanları tövbeye çağırmaya başladılar. Birçok cin kovdular; birçok hastayı, üzerlerine yağ sürerek iyileştirdiler." (Mk 6, 12-13). 1507 Dirilmiş İsa bu görevi yineliyor: "Benim adıma ellerini hastaların üzerine koyacaklar, hastalar da iyileşecek" (Mk 16, 17-18) ve bunu da Kilise’nin onun adına(Bkz. Hİ 9, 34, 14, 3) gerçekleştirdiği maddi işaretlerle doğrular. Bu maddi işaretler İsa’nın gerçekten "kurtaran Tanrı"(Bkz. Mt 1, 21, Hİ 4, 12) olduğunu özel bir biçimde gösterir. 1508 Kutsal Ruh bazılarına Dirilmiş Olan’ın gücünü göstermek için özel iyileştirme yetenekleri(Bkz. 1 Kor 12, 9. 28. 30) verir. En yoğun dualar bile kimi zaman her hastalığı iyileştirmeye yeterli gelmeyebilir. Havari Paulus bu konuda der ki, "Nurum sana yeter. Çünkü gücüm, güçsüzlükte tamamlanır" (2 Kor 12, 9) diyen İsa’ya benzemeye çalışmalıyız ve çekilecek acılar "Mesih’in kendi bedeni olan inanlılar topluluğu uğruna çektiği sıkıntılardan eksik kalanları kendi bedenimde tamamlıyorum" (Kol 1, 24) anlamında alınabilir. 1509 "Hastaları iyileştirin!" (Mt 10, 8). Bu görevi Kilise İsa’dan devraldı ve Kilise bu görevi gerek hastalara gösterdiği özenle gerek hastalarla birlikte yaptığı dualarla gerçekleştirmeye çalışıyor. Kilise bedenlerin ve ruhların doktoru Mesih’in canlandırıcı varlığına inanıyor. İsa’nın bu varlığı özellikle sırlar arasından etkilidir ve özel bir şekilde de, ebedi yaşamı(Bkz. Yu 6, 54. 58) sağlayan ekmekle, Efkaristiya’yla etkilidir. Havari Paulus Efkaristiya ile vücut sağlığı arasında bir bağ kuruyor(Bkz. 1 Kor 11, 30) (1 Kor 11, 30). 1510 Kilise bununla birlikte havari Yakup tarafından doğruluğu kabul edilmiş hastaların yararına özgü bir rit biliyor: "İçinizden biri hasta mı? O kişi inanlılar topluluğunun (Kilise’nin) İhtiyarlarını çağırtsın, Rab’bin adıyla üzerine yağ sürüp onun için dua etsinler. İmanla edilen dua hastayı iyileştirecek ve Rab onu ayağa kaldıracaktır. Eğer hasta günah işlemişse, günahları bağışlanacaktır" (Yak 5, 14-15). Geleneklere göre bu rit Kilisenin yedi sırından biri olarak kabul edilmiştir.(Bkz. DS 216, 1324- 1325, 1695- 1696, 1716-1717) Hastalar için bir Kilise sırrı 1511 Kilise, yedi Kilise sırrı arasından özellikle hastalıklarla denenen kişileri güçlendirme amacıyla hastalara verilen yağ sürme sırrının varlığına inanır ve bunu ilan eder: Hastalara Kutsal Yağ Sürme Sırrı Rabbimiz Mesih İsa tarafından, Markos’un(Bkz. Mk 6, 13) İncil’inde belirtilen ve İsa’nın kuzeni ve havarisi Yakup(Bkz. Yak 5, 14-15. Trento Kon: DS 1695) tarafından Hıristiyanlara tavsiye edilen ve açıklanan gerçek anlamda bir sırdır. 1512 Gerek Doğu gerek Batı geleneksel litürjilerinde, kutsanmış yağla hastalara yağ sürme tanıklıklarına çok eski zamanlardan beri rastlıyoruz. Yüzyıllar boyunca yağ sürme sırrı ancak ölüm döşeğindeki hastalara uygulandı. Bu nedenle buna "Son yağ sürme" dendi. Bütün bu gelişmelere karşın litürjide Rab’be hastanın sağlığına yeniden kavuşması için, tabi bu hastanın esenliği(Bkz. DS 1696) için uygunsa dua etmek hiçbir zaman ihmal edilmedi. 1513 II. Vatikan Konsili’nden(Bkz. SC 73) sonra 30 Kasım 1972’de yayımlanan Sacram unctionem infirmorum papalık kararnamesinde, artık Roma ritinde şu şekilde davranılacağı belirtilmiştir: Kutsal yağ sürme sırrı tehlikeli hastalıklara yakalananlara uygulanacaktır, kutsanmış yağ -zeytin yağı ya da herhangi bir bitkisel yağ- hastanın alnı ve ellerine sürülecektir. Bunu sürerken bir kez şöyle denir: "Bu kutsal yağın sürülmesi sayesinde, Rab seni yüce iyiliğiyle Kutsal Ruh’un nuru ile güçlendirsin. Böylece, bütün günahlarını sildikten sonra Rab seni kurtarsın ve yüceltsin."(Bkz. CIC, can. 847, 1) II. Bu Kilise sırrını kim alabilir ve kim verebilir? Çok ciddi bir hastalık durumunda ... 1514 Hastalara yağ sürme sırrı sadece artık yaşamlarının sonuna gelmiş olanlara verilen bir sır değildir. Yaşlılıktan(SC 73, bkz. CIC, can. 1004, 1, 1005, 1007, CCEO, can. 738) ya da hastalıktan dolayı fiziksel olarak zayıf düşmüş olan, ölüm tehlikesiyle karşı karşıya kalan her Hıristiyan bu sırrı alabilir. 1515 Kutsal yağ sürülen hasta sağlığına yeniden kavuşursa, yeni bir ciddi hastalık durumunda bu Kilise sırrı yeniden alınabilir. Aynı hastalık boyunca, hastalık ilerlerse bu sır yeniden alınabilir. Tehlikeli bir ameliyata girmenin arifesinde kutsal yağ sürme sırrı alınabilir. Gittikçe daha zayıf düşen yaşlı kişiler için de bu sır verilebilir. " ... Kilisenin ihtiyarlarını çağırsın" 1516 Hastalara kutsal yağ sürme sırrını(Bkz. Trento Kon: 1697, 1719, CIC, can. 1003, CCEO, can 739, 1) sadece episkoposlar, episkopos yardımcıları verebilir. Bu Kilise sırrının yararlarını Hıristiyanlara anlatmak papazların görevidir. Hıristiyanlar hastaları papazların kendilerine bu sırrı vermeleri konusunda yüreklendirsinler. Hastalar da onlara duaya ve kardeşçe özen göstermeye çağrılan papazlarının ve Kilise cemaatlerinin yardımlarıyla bu sırrı iyi bir halde alacak şekilde hazırlansınlar. III. Bu sır törenle nasıl verilir? 1517 Her Kilise sırrı gibi, hastalara yağ sürme sırrı da litürjik ve cemaat içinde yapılan bir törendir,(Bkz. SC 27) bu tören aile içinde, hastanede ya da Kilise’de bir tek hasta için ya da bir grup hasta için yapılır. Bu törenin Rab’bin Paskalyası olan Efkaristiya kurbanında yapılması çok uygundur. Durum elverişliyse bu törenden önce Günah Çıkarma sırrı ve Efkaristiya sırrı da verilebilir. Mesih’in Paskalya sırrı olarak Efkaristiya her zaman bu dünyadaki en son sır, "viatik" ise ebedi hayata "geçiş" sırrı olmalıdır. 1518 Söz ve sır ayrılmaz bir bütün oluşturur, tövbe davranışından önce gelen Tanrı Sözü litürjisi, töreni açar. Mesih’in sözleri, havarilerin tanıklıkları, Rab’den Ruhu’nun gücünü vermesini istesinler diye hastanın ve cemaatin inancını uyandırır. 1519 Bu sırrın töreni için şunlar gereklidir: "Kilisenin papazları" (Yak 5, 1-4) sessizce ellerini hastaların üzerine koyarlar; Kilisenin inancında hastalar için dua ederler;(Bkz. Yak 5, 15) bu dua bu sırra özgü epiklesis’tir; daha sonra kutsanmış yağı sürerler, mümkünse episkopos aracılığıyla. Bu litürjik usuller bu sırrın hastalara ne gibi lütuflar verdiğini belirtir. IV. Meshetme töreninin etkileri 1520 Kutsal Ruh’un özel bir armağanı. Bu sırrın birinci lütfu hastaya tehlikeli hastalık ya da yaşlılık durumuna özgü zorlukları yenebilecek gücü, huzuru ve cesareti vermesidir. Bu lütuf hastanın Tanrı’ya olan imanını ve güvenini yenileyen Kutsal Ruh’un bir armağanıdır. Hastayı şeytanın ayartmalarına, umutsuzluğa ve ölüm korkusuna(Bkz. İbr 2, 15) karşı güçlendirir. Ruhu’nun gücü aracılığıyla Rab’bin yapmış olduğu bu yardım hastanın gerek ruhsal gerek bedensel bakımdan iyileşmesine neden olur, tabi Tanrı’nın isteği buysa.(Bkz. Floransa Kon: DS 1325) Bundan başka, "günah işlemişse günahları da bağışlanacaktır"(Bkz. Trento Kon: DS 1717) (Yak 5, 15). 1521 Hastanın ıstırapları Mesih İsa’nın acıları ile birleşir. Bu sırrın lütfu sayesinde hasta, Mesih’in acılarına daha yürekten katılma gücü alır: Hasta bir bakıma Kurtarıcının kurtarıcı acılarına katılarak meyve vermek için kutsanmış olur. İlk günahtan kaynaklanan insanın acıları, bu sırla yeni bir anlam kazanır: Acı böylece İsa’nın kurtarıcı görevine katılmış olur. 1522 Bir Kilise lütfudur. Bu sırrı alan hastalar Mesih’in ölümüne ve acılarına özgürce katılarak Tanrı Halkı’nın(LG 11) iyiliğine kendi katkılarını sunmuş olurlar. Bu sırrı kutlarken, Kilise, azizler birliğinde hastanın yararına aracı olur. Hasta da, bu sırrın lütfu sayesinde Kilise’nin kutsallaşmasına ve Mesih aracılığıyla acı çekerek kendini Tanrı Baba’ya sunmasına tüm insanların iyiliği için katkıda bulunur. 1523 Son yolculuğa bir hazırlıktır. Hastalara yağ sürme sırrı tehlikeli hastalıklara yakalananlara, tüm hastalara verildiği gibi bu dünyadan("In exitu vitoe constituti": Trenton Kon: DS 1698) öbür dünyaya geçmekte olanlara da ziyadesiyle verilir. Bu sırra son sır(Age)da denir. Hastalara yağ sürme sırrı, Vaftiz sırrının bizi soktuğu Mesih’in ölümüne ve dirilişine elverişli bu durumu tamamlar. Vaftiz sırrı bize bu yeni yaşamın mührünü vurmuştu, Güçlendirme sırrı da bize bu yaşamda mücadele etme gücünü vermişti. Bu son sır da yeryüzündeki yaşamımızın sonunda Baba Evi’ne girmeden önceki son mücadelelerde bizler için sağlam bir kalkan görevi görecektir.(DS 1694) V. Viatik, Hıristiyanın aldığı son Komünyon 1524 Bu dünyayı terk edecek olanlara, Kilise, hastalara yağ sürme sırrı dışında bir de viatik olarak Efkaristiya’yı verir. Baba’ya gidilecek bu anda Mesih’in Vücudunu ve Kanını almanın çok özel bir anlamı vardır. Bu Komünyon ebedi yaşamın ve diriliş gücünün tohumudur, İsa’nın sözlerine göre: "Bedenimi yiyenin, kanımı içenin sonsuz yaşamı vardır ve ben onu son günde dirilteceğim" (Yu 6, 54). Ölmüş ve dirilmiş Mesih’in sırrı olan Efkaristiya sırrı burada ölümden yaşama, bu dünyadan Baba’ya geçiş sırrıdır.(Bkz. Yu 13, 1) 1525 Vaftiz sırrı, Güçlendirme sırrı ve Efkaristiya sırrı nasıl Hıristiyanlığa girişi sağlayan sırlar olarak kabul ediliyorsa, Günah Çıkarma sırrı, Yağ Sürme sırrı ve Efkaristiya sırrı da viatik olarak, bir Hıristiyanın yaşamı son bulurken "Göksel Anavatana girmeye hazırlayan" sırlar olarak kabul edilirler. ÖZET 1526 "İçinizden biri hastaysa, inanlılar topluluğunun ihtiyarlarını çağırtsın. Rab’bin adıyla üzerine yağ sürüp onun için dua etsinler. İmanla edilen dua hastayı iyileştirecek ve Rab onu ayağa kaldıracaktır. Eğer hasta günah işlemişse, günahları bağışlanacaktır" (Yak 5, 14-15). 1527 Hastalara yağ sürme sırrının amacı ağır hastalık ve yaşlılıktan dolayı içinde bulunduğu zorluklarda Hıristiyana özel bir lütuf vermektir. 1528 Yağ Sürme sırrını hastalık ya da yaşlılıktan dolayı ölüm tehlikesiyle karşı karşıya olan her Hıristiyan alabilir. 1529 Bir Hıristiyan ağır bir hastalığa düştüğü her defasında Yağ Sürme sırrını alabilir, hatta aldıktan sonra hastalık daha da ağırlaşırsa yine alabilir. 1530 Hastalara yağ sürme sırrını sadece papazlar (episkoposlar ve yardımcıları) verebilir; bu sırrı vermek için episkopos tarafından ya da ihtiyaç halinde papaz tarafından kutsanmış yağ kullanılır. 1531 Bu sırrın verilme töreninin temelinde yağın hastanın alnına ve ellerine sürülmesi (Roma ritinde) ya da vücudun diğer kısımlarına (Doğu ritlerinde) sürülmesi vardır; bu yağ sürme sırasında papaz bu sırrın özel lütfunu dileyerek dua eder. 1532 Hastalara yağ sürme sırrının bu özel lütfunun şu etkileri vardır: -Hastanın hem kendi iyiliği için hem de Kilise’nin iyiliği için Mesih’in acılarına katılması; -Hastalığın ya da yaşlılığın getirdiği acılara Hıristiyanca katlanma gücü, huzuru ve cesareti verir; -Hastanın Günah Çıkartma sırrı ile elde edemediği günahların bağışı; -Tinsel esenliği için gerekliyse sağlığına kavuşması; -Ebedi yaşama geçiş hazırlığı. Hıristiyanların hizmetindeki Kilise sırları 1533 Vaftiz, Vaftizi Güçlendirme ve Efkaristiya sırları Hıristiyanlığa girişi sağlayan sırlardır. Bu sırlar Mesih’e inananların gönlünde azizliğe ve dünyayı Hıristiyanlaştırma misyonuna olan ortak eğilimi oluştururlar. Bu sırlar vatana doğru ilerlemekte olan bu gezgin yaşamda Ruh’a uygun yaşam için gerekli lütufları verir. 1534 Ruhbanlık ve Evlilik sırrı başkalarının esenliği için düzenlenmiştir. Aynı zamanda kişisel esenliğe de katkı sağlıyorlarsa, bu başkalarına yaptıkları hizmet aracılığıyla olmaktadır. Bu sırların Kilise’de özel bir görevi vardır, ayrıca Tanrı Halkı’nın aydınlatılmasına yardımcı olurlar. 1535 Vaftiz ve Vaftizi Güçlendirme(Bkz. LG 10) sırlarıyla önceden inanlıların genel rahipliği için kutsanmış olanlar, bu sırlarla özel kutsamalar alabilirler. Ruhbanlık sırrını alanlar, Mesih’in adına, Tanrı’nın lütfu ve sözüyle Kilise’nin çobanları olmak üzere kutsanmış olurlar.(LG 11) Öte yandan Hıristiyan eşler de, evlilik görevlerini gerektiği gibi yerine getirmek için, özel bir sırla güçlendirilmiş ve kutsanmış olurlar.(GS 48, 2) 6. KONU Ruhbanlık sırrı 1536 Mesih İsa’nın havarilerine emanet ettiği misyonu Kilise Ruhbanlık sırrı ile devam ettirmektedir. Bu sonsuza dek sürecektir. Bu sır havarilerin görevi içine giren bir sırdır. Bu sırrın üç derecesi vardır: Episkoposluk, papazlık ve diyakosluk. (Mesih İsa tarafından kurulan havarisel kurum ve misyonu için birinci kısma bakınız. Burada söz konusu edilen bu görevin iletildiği sırla ilgili yoldur.) I. Bu Ruhbanlık (Ordinatio) sırrı adı nereden geliyor? 1537 Antik Roma’da ordo sözcüğü medeni anlamda kurulmuş toplulukları, özellikle de yönetici sınıfı belirtirdi. Ordinatio ise bir sınıfa girmeyi belirtir. Kilise’de Kutsal Kitaba(Bkz. İbr 5, 6, 7, 11,Mzm 110, 4) dayanan kurulmuş düzenler (yaşam tarzları) vardır, Gelenek antik çağlardan beri onları taxeis (Yunanca), ordines diye adlandırır: Litürji ordo episcoporum, ordo presbyterorum ve ordo diaconorum’dan söz eder. Başka gruplara da ordo adı verilir: Katekümenler, bakireler, eşler, dullar ... 1538 Kilise’nin bu düzenlerinden birine girmek ordinatio denilen bir ritle yapılır. Bu rit bir kutsama ya da bir sırdan oluşan dinsel ve litürjik eylemden ibarettir. Günümüzde ordinatio sözcüğü episkoposlar, papazlar ve diyakoslar sınıfına sokan sırla ilgili eylem için kullanılmaktadır, bu, "kutsal bir güç" (sacra potestas(Bkz. LG 10)) uygulamasına izin veren sadece Mesih’ in kendisinden Kilisesi aracılığıyla gelebilen Kutsal Ruh’un bir armağanını verdiğinden dolayı bir topluluk tarafından yapılan basit bir seçme, atama, delegasyon ya da kuruluştan öte bir şeydir. Papazlık aşamasına aynı zamanda consecratio da denir, çünkü bu Mesih’in, Kilisesi için vermiş olduğu ayrıcalıklı bir berattır. Papazlık aşaması töreninin gözle görülür en belirgin işareti episkoposun kutsayıcı duayla birlikte ellerini koymasıdır. II. Esenlik ekonomisinde Ruhbanlık sırrı Eski Antlaşma’da rahiplik 1539 Seçilmiş halk Tanrı’nın kendisi tarafından "kutsanmış bir ulus ve rahipler krallığı"(Bkz. İş 61, 6) (Çık 19, 6) yapıldı. Ama Tanrı İsrail halkı içinden, on iki kavim arasından Levi kavmini ayırarak litürjik hizmetleri onlara verdi;(Bkz. Sayı 1, 48-53) Levi kavminin mirası Tanrı’nın kendisidir.(Bkz. Yeşu 13, 33) Eski Antlaşma’nın temelinde özel bir rit vardır.(Bkz. Çık 29. 130, Lev 8) "Rahipler insanların Tanrı’yla olan ilişkilerinde günahlara karşılık adaklar ve kurbanlar sunmak üzere atanırlar."(Bkz. İbr 5, 1) 1540 Tanrı sözünü bildirmek(Bkz. Mal 2, 7-9) ve dualarla, kurbanlarla Tanrı’yla olan birliği sağlamak için kurulmuş olan bu rahiplik, devamlı kurbanlara başvurması nedeniyle ve bir türlü kesin(Bkz. İbr 5; 3, 7;27. 10; 1-4) aklanmayı sağlayamadığından, yalnızca Mesih’in kurbanının sağlayacağı esenliği elde etme konusunda yetersiz kalır. 1541 Kilise litürjisi Harun’un rahipliğini ve Levili rahiplerin hizmetini, yetmiş kişilik "İhtiyar Kurulu"nda(Bkz. Sayı 11, 24-25) olduğu gibi, Yeni Antlaşma’da düzenlenmiş olan rahipliğin bir önbelirtisi olarak görmektedir. Şu halde, Latin ritinde, Kilise episkoposluk aşama töreninin başında şu şekilde dua eder: Rabbimiz Mesih İsa’nın Babası ve Tanrısı, ( ... ) Eski Antlaşma boyunca Kilisene biçim vermeye çalıştın; başlangıçtan beri, İbrahim’den türeyen halkı kutsal bir halk yaptın; liderler ve papazlar atadın ve mihrabının hizmetine yerleştirdin ... 1542 Papazlık aşaması verilirken Kilise şu şekilde dua eder: Rab, çok kutsal Baba, ( ... ) Eski Antlaşma’da, gelecekteki sırları bildirmek için, halkın başına halkı yönetecek başrahipler atadın, başka insanları da onların hizmetine verdin, onlar da başrahiplere görevlerinde yardımcı oldular. Bu şekilde bilge yetmiş insana, Musa’ya verdiğin ruhu verdin, böylece Harun’un soyundan gelenlerin, Harun’un almış olduğu rahipliğe katılmalarını sağladın. 1543 Diyakosların ruhbanlık sırrı duası da şöyledir: Çok kutsal Baba ( ... ) bu yeni tapınağın (Kilise) tasarlanıp gerçekleşmesi için ruhbanlıkta üç farklı derece kurdun, episkoposlar, papazlar ve diyakoslar, bunlar eskiden Eski Antlaşma’da olduğu gibi, her biri sana hizmet etmekle yükümlüdürler, konutunun hizmeti için miras olarak kendini verdiğin Levi kavmini ayrı tuttun. Mesih’in biricik rahipliği 1544 Eski Antlaşma’da sözü edilen rahipliğin tüm önbelirtileri "Tanrı ile insanlar arasındaki tek arabulucu" (1 Tim 2, 5) olan Mesih İsa’da gerçekleşmektedir. "Çok Yüce Tanrı’nın rahibi" (Tek 14, 18) Melkisedek, Hıristiyan geleneğine göre kutsal kıldıklarını tek bir sunuyla, yani "Haç’taki biricik kurbanla, sonsuza dek yetkinliğe erdiren" (İbr 10, 14) "kutsal, masum, lekesiz" (İbr 7, 26) "Melkisedek düzenine göre tek başrahip" (İbr 5, 10; 6, 20) olan Mesih İsa’nın rahipliğinin bir önbelirtisi olarak kabul edilir. 1545 İsa’nın kendini kurban ederek insanlığı kurtarması tektir, ilk ve son olarak gerçekleşmiştir. Yine de, Kilise’deki efkaristiya kurbanında mevcut kılınmıştır. İsa’nın biricik rahipliği de tekliğinden hiçbir şey yitirmeden ruhbanlıkla mevcut kılınmıştır. "Tek gerçek başrahip Mesih İsa’dır, ötekiler sadece Onun papazlarıdır."(Aquinolu Thomas, İbr 7, 4) Mesih’in biricik kâhinliğine iki şekilde katılım 1546 Başrahip ve tek aracı olan Mesih Kilise’yi "kendi Babası Tanrı’nın hizmetinde rahipler Krallığı"(Bkz. Ap 5, 9-10, 1 Pet 2, 5. 9) (Ap 1, 6) yaptı. Tüm inanlılar rahipler topluluğudur. Vaftiz olmuş inanlıların her biri kendi özel eğilimine göre Mesih’in Rahiplik, Krallık ve Peygamberlik görevine katılır. İnanlılar aldıkları Vaftiz ve Vaftizi Güçlendirme sırrı ile rahiplik mertebesini alırlar.(LG 10) 1547 Episkoposlar ve papazlar hiyerarşisi ve tüm inanlıların genel ruhbanlığı, her ne kadar her biri kendine göre Mesih’in(LG 10) tek rahipliğine katılıyorsa da, temelde birbirlerinden ayrılırlar. Hangi anlamda birbirlerinden ayrılırlar?(LG 10) İnanlıların genel ruhbanlığı vaftiz ruhunun yayılmasıyla, inançlı, umutlu, sevgili yaşamla, Ruh’a göre yaşamakla gerçekleşir; papazlar ise kamusal rahipliğin hizmetindedir, her Hıristiyanın vaftiz ruhunun yayılmasından sorumludurlar. Bu, Mesih İsa’nın Kilisesini aralıksız yönetme ve inşa etme yollarından biridir. İşte bu nedenledir ki bu, özel bir sırla, Ruhbanlık sırrı ile iletilir. Kilise’nin Başı - Mesih’in kişiliğinde ... 1548 Papazlık aşaması almış olanların görevlerinde faaliyet gösteren, insanlığın kurtulması için kendisini kurban olarak sunan başrahip, Gerçeğin Efendisi, Bedenin Başı, sürüsünün Çobanı olarak Kilisesinde hazır bulunan bizzat Mesih’in kendisidir. Kilise de, papazın Ruhbanlık sırrını almış olmasından dolayı in persona Christi Capitis olarak davrandığını söyler.(Bkz. LG 10, 28, SC 33, CD 11, PO 2, 6) Ruhbanlık sırrını almış olan gerçekte bu sırrı Mesih İsa’dan alır. Almış olduğu ruhbanlık sırrı yüzünden gerçekten Yüce Rahibe katıldığından temsil ettiği Mesih’in bizzat kendi gücü ile de hareket eder (virtute ac persona ipsius Christi).(XII. Pius, gen. "Mediator Dei") Mesih her rahipliğin kaynağıdır; Çünkü eski yasadaki rahip Mesih’in belirtisi idi, yeni yasanın papazı ise Mesih’in kişiliğinde hareket eder.(Aquinolu Thomas, s. th. 3, 22, 4) 1549 Ruhbanlık sırrını almış olan özellikle episkoposlar ve papazlar aracılığıyla Kilise’nin lideri olarak Mesih’in varlığı inanlılar topluluğunda gözle görülür hale gelmiştir.(Bkz. LG 21) Antakyalı Ignatius’un güzel ifadesine göre, episkopos typos tou Patros’tur, yani Tanrı Baba’nın canlı bir sureti gibidir.(Trall. 3, 1, bkz. Mgn. 6, 1) 1550 Mesih’in, Ruhbanlık sırrını almış olan kişideki varlığı, o kişinin bir daha insani zayıflıklara, hatalara hatta günaha, kötü ruhun etkisi altına girmeyeceği şeklinde anlaşılmamalıdır. Kutsal Ruh’un gücü papazların tüm davranışlarını güvence altına almaz. Oysa Kilise sırlarında bu güvence verilmiştir, öyle ki papazın günah işlemesi bile nurun meyve vermesini engelleyemez. Papazın Kilise’nin havarisel verimliliğine zarar veren, her zaman İncil’e sadık kalmadığı izlenimi bırakan başka birçok davranışı da bulunabilir. 1551 Mesih İsa tarafından halkın gerçek çobanlarına verilen rahiplik görevi gerçek bir hizmettir.(LG 24) Bu rahiplik görevi tamamen Mesih’e ve insanlara ilişkindir. Tamamen Mesih’e ve biricik rahipliğine bağlıdır, Kilise topluluğunun ve insanların yararına kurulmuştur. Ruhbanlık sırrı Mesih’in "kutsal gücünü" iletir. Bu yetki Mesih İsa’nın sevgi yüzünden herkesin hizmetkârı olması göz önünde bulundurularak kullanılmalıdır.(Bkz. Mk 10, 43-45, 1 Pet 5, 3) "İsa açıkça, sürüsü için yapılacak hizmetin Kendisine olan sevgiyi gösteren bir kanıt olduğunu söyledi."(Yuhanna Kris. sac. 2, 4, bkz. Yu 21, 15-17) ... "Tüm Kilise adına" 1552 Ruhbanlık sırrını alanlar inanlılar topluluğuna karşı yalnızca Kilise’nin Başı olan Mesih’i temsil etmezler, aynı zamanda Kilise’nin duasını,(Bkz. SC 33) özellikle de efkaristiya kurbanını(Bkz. LG 10)Tanrı’ya sunduklarında tüm Kilise adına davranırlar. 1553 "Tüm Kilise adına" sözü papazların topluluğun delegeleri olduğu anlamına gelmez. Kilise’nin dua ve sunusu, liderleri Mesih İsa’nın duası ve sunusundan ayrılmaz. Bu, Mesih’in Kilisesinde ve Kilisesi aracılığıyla yaptığı külttür. Bu, Kutsal Ruh’un birliğinde Mesih aracılığıyla, Mesih’le birlikte ve Mesih’te Tanrı Baba’ya dua eden ve kendisini sunan Mesih’in Bedeni olan tüm Kilise’dir. Bütün Beden, uzuvlarıyla birlikte dua eder ve kendisini sunar, bunun içindir ki, Beden’ de özellikle papazlara yalnız Mesih’in değil, Kilise’nin de papazları denir. Papazlar Mesih’i temsil ettikleri gibi Kilise’yi de temsil edebilirler. III. Ruhbanlık sırrının üç derecesi 1554 "Tanrı tarafından kurulmuş olan Ruhbanlık sırrını alanlar Hıristiyanlığın ilk yıllarından beri episkoposlar, papazlar ve diyakoslar olmak üzere üç dereceye ayrılmıştır."(LG 28) Kilise’nin Litürjide, Yetkili Kurulu’nda ve sabit uygulamasında ifade edilen Katolik doktrini, Mesih’in rahipliğine katılımın iki derecesi olduğunu kabul etmektedir: Episkoposluk ve papazlık. Diyakosluk ise onlara yardımcı olmak ve hizmet etmek için vardır. Bunun için sacerdos terimi günümüzde, diyakosları değil de, episkoposları ve papazları belirtmek için kullanılıyor. Bununla birlikte Katolik doktrini rahipliğe (episkoposluk ve papazlık) katılma dereceleri ile hizmet (diyakosluk) derecesinin her üçü de Ruhbanlık sırrı ile verilir der: Diyakoslara aynen Mesih İsa’ya, Baba’nın bir sureti olan episkoposlara, havariler topluluğu, Tanrı’nın senatosu olan papazlara olduğu gibi saygı gösterilsin: Onlarsız Kilise’den söz edilemez.(Antakyalı Ignatius, trall. 3, 1) Episkoposluk aşaması Ruhbanlık sırrının en yüksek derecesi 1555 Hıristiyanlığın ilk zamanlarından beri Kilise yetkililerin değişik görevleri arasında, Hıristiyan Geleneğinin tanıklığına göre, en yüksek yetki, episkoposluk denilen özel bir mevkide bulunan, havarilerin attığı tohumların filizlerini başlangıçtan beri aynı çizgide sürdürerek iletme görevine haiz kişilere aittir.(LG 20) 1556 Yüksek misyonlarını gerçekleştirebilmeleri için "Havariler, Kutsal Ruh’un özel bir şekilde kendilerine akmasıyla Mesih İsa tarafından yetkilendirildiler; onlar da ellerini koyarak kendi çalışma arkadaşlarına bu tinsel yetkiyi verdiler, bu şekilde, bu özel Kutsal Ruh indirme episkoposluk aşaması verilerek günümüze dek geldi"(LG 21). 1557 İkinci Vatikan Konsili "episkoposluk aşaması ile en yüksek dereceden Ruhbanlık sırrının verildiğini bildirir, Kilise’ nin litürjik örf ve adetlerine ve Kilise Babaları’nın sözlerine göre bu, yüce ruhbanlık adı altında ruhbanlık gerçeğinin tamamıdır"(Age). (summa). 1558 "Episkoposluk aşaması, kutsallaştırma yetkisi gibi öğretme ve yönetme yetkisi de verir. ( ... ) Gerçekten ( ... ) el koyma ve kutsama sözleriyle Kutsal Ruh verilmiş olur ve kişi Kutsal Ruh tarafından mühürlenmiş olur. Episkoposluk aşamasını alan kişi seçkin ve açık bir şekilde Efendi, Çoban ve Rahip olan Mesih’in yerini alır ve onun görevini üstlenmiş olur (in Eius persona agant)."(Age) "Kendilerine verilmiş Kutsal Ruh sayesinde episkoposlar manevi krallık ya da çobanlık ve peygamberlik yetkilerine sahip olurlar."(CD 2) 1559 "Kişi Ruhbanlık sırrı gereğince Mesih İsa’nın vekili olarak Papa ve diğer bütün episkoposlarla birlik içinde olur."(LG 22) Episkoposlar düzenindeki bu birliğin en belirgin özelliği olarak Kilise’de eskiden beri uygulanmakta olan yeni bir kişiye episkoposluk aşaması verilmesi töreninde bu törene birçok episkoposun katılması gösterilebilir.(Bkz. Age) Bir kişiye günümüzde yasal olarak episkoposluk aşaması verilebilmesi için Kilise’ nin yerel Kilise’lerle olan açık yüksek bağı ve onların özgürlüklerinin kefili olması nedeniyle Roma episkoposunun özel bir girişimi gerekmektedir. 1560 Her episkopos Mesih İsa’nın vekili olarak, kendisine emanet edilen Kilise’nin bir bölgesinin sorumluluğunu aldığı gibi öteki bütün episkoposlarla birlik içerisinde olmalıdır. "Her ne kadar her episkopos, sürünün kendisine emanet edilen bir bölümünün çobanıysa da, Tanrısal bir sırla havarilerin yasal halefi durumuna gelen kişi zincirleme olarak Kilise’ nin misyonundan sorumludur."(XII. Pius, gen. "Fidei donum", bkz. LG 23, CD 4, 36, 37, AG 5, 6, 38) 1561 Tüm bu söylediklerimiz episkopos tarafından yapılan Efkaristiya töreninin neden özel bir anlamı olduğunu ve Kilise’nin Başı ve İyi Çoban olan Mesih İsa’yı gözle görülür biçimde temsil edenin başkanlığında sunak etrafında toplanan Kilise’nin birliğini en yüksek derecede belirtmiş olduğunu açıklamaktadır.(Bkz. SC 41, LG 26) Papazlık aşaması - episkoposların yardımcıları 1562 "Baba’nın kutsayıp da dünyaya gönderdiği Mesih İsa, havarileri aracılığıyla kendi kutsamasına ve misyonuna katılan halefler, yani eposkoposlar edindi. Episkoposlar da, yasal olarak Kilise’nin çeşitli üyelerine, değişik derecelerde bu yetkiyi verdiler."(LG 28)"Episkoposların görevleri daha alt derecede papazlara iletilmiş olur: Papazlar da episkoposların yardımcıları olarak Mesih’in emanet ettiği görevin gerçekleşmesine çalışırlar."(PO 2) 1563 "Papazların görevi, episkoposlara bağlı olarak, Mesih’in bizzat kendisinin kurmuş olduğu, yücelttiği ve yönettiği Bedeninin otoritesine katılmaktır. Papazların ruhbanlığı, önce Hıristiyanlığa giriş sırlarını gerektiriyorsa da, Kutsal Ruh’un meshetmesiyle papazları özel bir nitelikle mühürleyen ve onları bizzat Baş-Mesih’in adıyla davranabilecek duruma sokabilen, onları bu şekilde Mesih-Papaz biçimine sokan özel bir sır aracılığıyla verilir."(PO 2) 1564 "Papalığın yüce yetkisine sahip olmadıkları halde ve episkoposlara bağlı olmalarına karşın, papazlar ruhban sınıfına dahildirler; papazlar Ruhbanlık sırrı ile, yüce ve ebedi(Bkz. İbr 5, 1-10,7, 24, 9, 11-28) rahip Mesih İsa’yı örnek alarak İncil’i bildirmek, inanlıların çobanları ve Yeni Antlaşma’nın gerçek papazları olarak Tanrısal kült törenini yapmak üzere kutsanmışlardır."(LG 28) 1565 Ruhbanlık sırrını almış papazlar bu sır sayesinde Mesih İsa’nın havarilerine emanet etmiş olduğu misyonun evrensel boyutlarına katılırlar. Papazlık aşaması sırasında almış oldukları tinsel lütuf onları sınırlı ve dar bir misyon için değil de "dünyanın dört bir yanına kadar uzanan"(PO 10), "nerede olursa olsun ta içlerinde hazırlanmış İncil’i bildirecek"(OT 20) evrensel boyutlu bir esenlik misyonu için hazırlar. 1566 "Kutsal görevleri en iyi Efkaristiya kültünde kendini gösterir: Efkaristiya kültünde Mesih’in yerini alıp onun gizini ilan ederek, ilk ve son kez Babasına lekesiz kurban(LG 28) olarak kendini sunan Mesih’in Yeni Antlaşma’daki tek kurbanını Rab İsa yeniden gelinceye dek ayin kurbanına uygulayarak, onda mevcut kılarak inanlıların dileklerini liderlerinin kurbanında birleştirirler." Tüm ruhban sınıfı gücünü bu biricik kurbandan alır.(Bkz. PO 2) 1567 "Papazlar episkoposların aklı başında yardımcıları olarak Tanrı Halkı’na hizmet için çağrılan episkoposlarıyla birlikte çeşitli görevleri bulunan tek bir papazlar takımını oluştururlar. Papazlar inanlılardan oluşan bir cemaatin bulunduğu her yerde, inanlıların günlük dertlerine çare olmak için, episkoposun görev ve yetkilerini üzerlerine alarak, bir bakıma yürekten bağlı bulundukları episkoposlarını temsil ederler."(LG 28) Papazlar görevlerini ancak episkoposlarına bağlı kaldıkları sürece ve onlarla işbirliği içinde yerine getirebilirler. Papazlık aşamasını aldıkları sırada episkoposa yaptıkları itaat yemini ve papazlık aşaması töreninin sonunda episkoposun vermiş olduğu barış öpücüğü, episkoposun onları yardımcıları, evlatları, kardeşleri ve dostları olarak gördüğünü gösterir, buna karşılık papazlar da ona karşı sevgi ve itaat borçludurlar. 1568 "Kendilerini papaz takımına sokan papazlık aşamasından dolayı papazlar kutsallaştırıcı kardeşlik sırrı sayesinde birbirlerine daha sıkı bağlanırlar ama, yerel episkoposa bağlı bir episkoposluktaki göreve atanmalarından dolayı özellikle bu seviyede bir papaz takımı oluştururlar."(PO 8) Papaz takımı birliği, papazlık aşaması verildiği sırada, episkopos yardımcılarının da, episkopostan sonra, ellerini koymalarını isteyen adette litürjik bir anlam kazanmaktadır. Diyakosluk aşaması - "hizmet amacıyla" 1569 "Papazlık hiyerarşisinin en alt basamağında ‘papazlık amacıyla değil de, hizmet etme’ amacıyla üzerlerine el koyulan diyakoslar bulunur."(LG 29, bkz. CD 15) Diyakosluk aşaması vermek için yalnızca episkopos el koyar, bu da diyakosun diyakosluk görevlerinde özellikle episkoposuna bağlı olduğunu gösterir.(Bkz. A. Hippolytos, trad, ap. 8) 1570 Diyakoslar Mesih İsa’nın görev ve yetkilerine özel bir biçimde katılırlar.(Bkz. LG 41, AA 16) Diyakosluk aşaması onları hiç kimsenin silemeyeceği bir mühürle damgalar ve onları herkesin hizmetkârı yani "diyakos"u olan Mesih İsa’ya benzetir.(Bkz. Mk 10, 45, Lk 22, 27, Polykarpos, ep. 5, 2) Diyakosların görevleri arasında episkoposun ya da papazların yönettiği ayinlere katılmak da vardır, diyakoslar komünyon dağıtabilir, evliliği kutsayabilir, İncil’i bildirebilir ve vazedebilir, cenaze töreni yapabilir ve daha başka hayır işleri yapabilirler.(Bkz. LG 29, SC 35, 4, AG 16) 1571 İkinci Vatikan Konsili’nden itibaren Latin Kilisesi’nde diyakosluk "kendine özgü mertebesiyle sürekli bir biçimde"(LG 29)hiyerarşideki yerini yeniden aldı. Oysa Doğu Kiliseleri bunu hep korumuşlardır. Bu sürekli diyakosluk evli erkeklere de verilmektedir. Bu da Kilise’nin misyonunda bir zenginlik demektir. Gerçekten de, Kilise’ de gerek litürjik ve papazlıkla ilgili, gerek sosyal ve hayır işleriyle ilgili diyakosluk görevlerini yerine getiren insanların, diyakosluk sırrı sayesinde "daha etkili bir şekilde görevlerinin üstesinden gelebilmeleri ve mihraba daha sıkıca bağlanmaları için havarilerden beri âdet haline gelen ellerin üzerlerine konulmasıyla güçlenmeleri yararlı ve uygun olur"(AG 16). IV. Ruhbanlık ayini 1572 Ruhbanlık sırrı verilmesi Kilise için çok önemli bir olay olduğundan mümkünse bu törene çok sayıda inanlının katılması istenir. Bu dinsel tören genellikle bir pazar günü ve bir katedralde duruma uygun olarak büyük bir törenle yapılır. Episkoposluk, papazlık ve diyakosluk aşamalarının hepsinde aynı prosedür uygulanır. Tören Efkaristiya litürjisinde yapılır. 1573 Ruhbanlık sırrının temel riti, üç mertebe için de, episkoposun ruhbanlık sırrını alacak kişinin başına ellerini koymasında ve Tanrı’dan Kutsal Ruh’un inmesini ve ruhbanlık almaya aday kişiye alacağı ruhbanlık derecelerinin bütün armağanlarını vermesini dileyen bu sırra ait özel kutsama duasını yapmasından ibarettir.(Bkz. XII. Pius, cons. ap. "Sacramentum Ordinis": DS 3858) 1574 Bütün Kilise sırlarında olduğu gibi, ayinde ek ritler bulunur. Çeşitli geleneksel litürjilerde oldukça farklılık göstermelerine karşın sır lütfunu ortak görünümlerde ifade ederler. Latin ritinde, ilk ritlerin -adayın seçilmesi ve sunulması, episkoposun konuşması, adayın sorgulanması, azizlerin ilahileri- hepsi adayın seçiminin Kilise geleneklerine uygun şekilde yapıldığını gösterir, ve törenin ana bölümüne geçilmesini sağlar, törende uygulanan birçok rit gerçekleştirilen gizi sembolik bir biçimde ifade eder ve tamamlar: Episkopos ve papaz adaylarının kutsal kremle meshedilmesi, ruhbanlıklarını verimli kılacak Kutsal Ruh’un özel meshetmesinin işaretidir; Tanrı sözünü bildirmek olan görevini, Mesih’in gelini Kilise’ye olan sadakatini belirten, Rab İsa’nın sürüsünün çobanlığını üzerine aldığını gösteren episkoposun üzerine İncil konulması, ona yüzük, episkopos başlığı ve âsasının verilmesi; Tanrı’yı temsil etmeye çağrılan papaza kutsal halkın kurbanını gösteren kâse ile kutsal çanağın verilmesi; Mesih’in İncil’ini bildirmek görevini almış olan diyakosa da İncil verilmesi. V. Ruhbanlık sırrını kim verebilir? 1575 Mesih İsa havarilerini seçip onlara yetki ve görevlerini verdi. Baba’nın sağına çıktıktan sonra da sürüsünü terk etmedi, sürüsünü havarileri sayesinde sürekli olarak korumakta ve aynı çobanlarla günümüzde de halen görevini sürdürmektedir.(Bkz. MR , Havarilerin Önsözü I) Kimini havari, kimini çoban olarak atayan Mesih’in kendisidir.(Bkz. Ef 4, 11) Mesih İsa görev ve yetkilerini episkoposları aracılığıyla sürdürmektedir.(Bkz. LG 21) 1576 Ruhbanlık sırrı papazların sırrı olduğundan, episkoposların havarilerin halefi olarak görevi "tinsel armağanı"(LG 21), "havarilerin tohumunu"(LG 20) iletmektir. Geçerli bir şekilde episkoposluk aşaması almış olanlar, kısacası havarilerin halefi durumunda olan kişiler geçerli bir şekilde Ruhbanlık sırrının üç derecesini de verebilirler.(Bkz. DS 794 ve 802, CIC, can. 1012, CCEO, can. 744, 747) VI. Ruhbanlık sırrını kimler alabilir? 1577 "Yalnızca vaftiz olmuş erkekler Ruhbanlık sırrını alabilir."(CIC, can. 1024) Rab İsa on iki havariden oluşan bir kurul(Bkz. Mk 3, 14-19,Lk 6, 12-16) oluşturmak için erkekleri seçti, havariler de işlerini devam ettirecek yardımcılar(Bkz. 1 Tim 3, 1-13,2 Tim 1, 6, Tit 1, 59) seçtiler(Romalı Clemens, cor. 42, 4, 44, 3). Episkoposlar kurulu, kendilerine ruhbanlıkla bağlı papazlarla birlikte Mesih İsa’nın dönüşüne dek on ikili kurulu hazır tutmakta ve güncelleştirmektedir. Kilise de Mesih İsa’nın bu seçimine bağlı kalarak Ruhbanlık sırrını yalnızca erkeklere veriyor. Nitekim bu görev Kilise içinde şimdiye dek kadınlara verilmemiştir.(Bkz. MD 26-27, CDF, decl. "İnter insigniores") 1578 Hiç kimsenin Ruhbanlık sırrını kendi kendisine almaya hakkı yoktur. Gerçekten hiç kimse bu yetkiyi kendi kendisine alamaz. Bu göreve Tanrı tarafından çağrılır.(Bkz. İbr 5, 4) Tanrı’nın kendisini papazlığa çağırdığını hisseden kişi bu eğilimini, papazlık aşaması verme yetki ve sorumluluğu olan Kilise’nin otoritesine alçakgönüllülükle bırakmalıdır. Her lütuf gibi, bu sır da hak edilmeden alınamaz. 1579 Latin Kilisesi tarafından Ruhbanlık sırrı verilen herkes normal olarak, sürekli diyakoslar hariç, "Göklerin Egemenliği uğruna" (Mt 19, 12) bekâr kalmak eğiliminde olan ve bekâr yaşayan inanlı erkekler arasından seçilirler. Kayıtsız şartsız Rab’be ve "onun işlerine"(Bkz. 1 Kor 7, 32) kendilerini adamaya çağrılanlar, bütün benlikleriyle Tanrı’ya ve insanlara kendilerini verirler. Bekârlık hizmetlinin kendini Kilise hizmetine verdiği bu yeni yaşam tarzının bir işaretidir; sevinçli bir yürekle kabul ederek Tanrı’nın Egemenliği’ni parlak bir biçimde bildirir.(Bkz. PO 16) 1580 Doğu Kiliselerinde, yüzyıllardan beri bu konuda değişik bir yöntem uygulanmaktadır: Doğu Kiliselerinde yalnızca bekârlar episkopos olabilirler, evli erkekler ise papazlık ve diyakosluk aşaması alabilirler. Bu uygulama çoktandır yasal kabul edilmiştir; bu evli papazlar cemaatlerinde çok verimli çalışmalar yapmaktadırlar.(Bkz. PO 16) Şu da var ki, Doğu Kiliselerinde de bekâr papazlar çok saygı görürler, çok sayıda papaz da Tanrı’nın Egemenliği için bekâr kalma yolunu seçmiştir. Batı’da olduğu gibi Doğu’da da Ruhbanlık sırrını almış olanlar evlenemezler. VII. Ruhbanlık sırrının etkileri Silinmez tinsel mühür 1581 Kutsal Ruh özel bir lütfuyla, ruhbanlık sırrını alan kişinin İsa’nın Kilisesinde hizmet etmesi için Mesih İsa’ya daha çok benzemesini sağlar. Ruhbanlık sırrını alan kişi Kilise’ nin Başı Mesih’in temsilcisi olarak onun çobanlık, peygamberlik, rahiplik özelliklerine iştirak etmiş olur. 1582 Vaftiz ve Vaftizi Güçlendirme sırlarında olduğu gibi, Mesih’in işlevlerine katılım ilk ve son olarak olur. Ruhbanlık sırrı da bu sırrı alanı silinmez bir tinsel mühürle damgalar. Bu mühür yinelenemez ve geçici olarak verilemez.(Bkz. Trento Kon: DS 1767, LG 21, 28, 29, PO 2) 1583 Papazlık aşamasını geçerli bir şekilde almış olan biri, kuşkusuz, haklı nedenlerle papazlıkla ilgili yükümlülüklerinden alıkonulabilir, ya da bu kişinin papazlık yapması yasaklanabilir,(Bkz. CIC, can. 293, 1336, 1, 3, 5, 1338, 2) ancak sözcüğün tam anlamıyla yeniden laik olamaz,(Bkz. Trento Kon: DS 1774) çünkü papazlık aşaması ile kendisine basılan mühür her zaman içindir. Papaz olduğu gün kendisine verilen papazlık mesleği ve misyonu onu sürekli biçimde damgalamıştır. 1584 Sonunda papazlar üzerinden esenlik konusunda faaliyet gösteren ve esenliği sağlayan Mesih İsa olduğuna göre, papazın yakışıksız davranışları İsa’nın davranışını etkilemez.(Bkz. Trento Kon: DS 1612, DS 1154) Augustinus bunu vurgulayarak şöyle ifade ediyor: Kibirli bir papazı şeytanla bir tutmak gerekir. Mesih İsa’nın armağanı papazın bu tutumundan dolayı kötülenmiş olmaz, Mesih’in aracılığıyla akan şeyler arılıklarını korur, onun aracılığından geçen duruluğunu korur ve verimli topraklara kadar gelir. (...) Ruhbanlık sırrının tinsel belirgin niteliği gerçekte ışığa benzer olmasıdır: Aydınlanmak isteyenler onu arılığıyla alır ve o ise kirli varlıklardan geçerse, kirlenmez.(Yu 5, 15) Kutsal Ruh’un lütfu 1585 Kutsal Ruh’un bu sırra özgü olan özel lütfu, Ruhbanlık sırrını alan kişiyi rahip, öğretmen ve çoban olarak tam Mesih İsa’ya benzetir. 1586 Episkoposa görevini yerine getirebilmesi için gerekli gücü verir ("Liderlik ruhu": Latin ritinde episkoposluk aşaması verilirken yapılan dua). Episkoposa sevgi içerisinde ve karşılık beklemeden bir baba ve çoban olarak Kilisesindeki insanları ve özellikle de yoksulları, hastaları ve ihtiyaç içinde olanları(Bkz. CD 13 ve 16) ihtiyatla ve bütün gücüyle savunması ve yönetmesi için özel bir güç ve cesaret verir. Bu lütuf episkoposu İncil’i bütün insanlara öğretmesi, sürüsüne örnek olması, koyunları için kendi yaşamını korkmadan vererek Efkaristiya’da Kurban ve Rahip olan Mesih’le özdeşleşerek kutsallaşma yolunda sürüsüne öncülük etmesi için yüreklendirir. Yüreklerin içini bilen Ey Baba, episkopos olarak seçtiğin kuluna, sevgili sürünü otlatabilmesi, sana gece ve gündüz hizmet ederek senin gözünde kusursuz bir görev yapabilmesi için güç ver. O Kutsal Kilise’nin armağanlarını sunsun, ruhbanlık ruhu sayesinde buyruklarına uyarak günahları bağışlama gücüne sahip olsun, senin düzenine göre yükümlülükleri dağıtsın, havarilerine vermiş olduğun yetkiye dayanarak her bağı çözsün; Oğlun Mesih İsa aracılığıyla, temiz yüreğiyle, tatlılığıyla sana hoş bir koku sunsun ... (A. Hippolytos, trad. ap. 3) 1587 Papazlık aşamasının verdiği tinsel armağan Bizans ritinde şu duayla ifade edilmektedir. Episkopos, ellerini koyarak, birçok duayla birlikte şu duayı okur: Ey Rab, papazlık mertebesine çıkarmak lütfunda bulunduğun kişiyi, mihrabının huzuruna layık bir şekilde çıkması, Egemenliğinin İncilini bildirmesi, gerçek olan sözünü gerçekleştirmesi, sana tinsel kurbanlar ve armağanlar sunması, halkını yeniden canlandırma banyosuyla yenilemesi için Kutsal Ruhunla doldur ki, biricik Oğlun, yüce Tanrımız ve Kurtarıcımız Mesih İsa’yı, ikinci gelişinde bizzat kendisi karşılamaya gitsin ve engin iyiliğinden düzeninin iyi yönetilmesinin ödülünü alsın.(Euchologion) 1588 Diyakoslara gelince şöyle der, "kutsayıcı sır onlara litürjide, Tanrı sözünde ve hayır işlerinde episkoposla ve papazlarla birlikte Tanrı Halkı’na hizmet etmek için gerekli gücü versin"(LG 29). 1589 Ruhbanlığın yetki ve lütfunun büyüklüğü karşısında Kilise Babaları tüm yaşamlarıyla Kilise sırrı sayesinde kendilerini papaz yapan Kişi’ye benzeyebilmek için dine dönme çağrısının ivediliğini hissettiler. Nazianzlı Gregorius genç bir papaz iken şöyle yazmıştı: Başkalarını arındırmadan önce insan kendisini arındırmalıdır; eğitmeden önce eğitim almalıdır; aydınlatmak için ışık olmalıdır, başkalarını Tanrı’ya yaklaştırmak için önce kendi Tanrı’ya yaklaşmalıdır, kutsallaştırmadan önce kendi kutsallaşmalıdır, eliyle götürmeli, aklıyla nasihat etmelidir.(Or. 2, 71) Kimin papazları olduğumuzu, hangi seviyede olduğumuzu, yöneldiğimiz kişinin kim olduğunu biliyorum. Tanrı’nın yüceliğini ve insanın zayıflığını ve gücünü biliyorum.(Age 74) Papaz kimdir? Papaz gerçeğin savunucusudur, meleklerle birlikte dikelmekte, başmeleklerle birlikte hamd etmekte, mihrap üzerinde kurbanları sunmaktadır. Mesih’in rahipliğine katılmakta, yaratığı yeniden biçimlendirmekte, yaratığı Tanrı suretine yeniden kavuşturmakta, öbür dünya için yaratığı yeniden yaratmakta, daha da önemlisi kendi tanrılaştığı gibi tanrılaştırmaktadır da.(Age 73) Arslı Papaz ise şöyle diyor: "Yeryüzünde insanlığı kurtarma işlevini papaz sürdürmektedir ... " "İnsan yeryüzünde papazın ne olduğunu iyi anlamış olsaydı, korkudan değil sevgiden ölürdü ... " "Ruhbanlık İsa’nın sevgi yüreğidir."(Nodet Jean Marie Vianney 100) ÖZET 1590 Havari Paulus Timoteyus’a şöyle diyor: "Ellerimi senin üzerine koymakla Tanrı’nın sana verdiği lütfu yeniden canlandırman gerektiğini sana anımsatıyorum" (2 Tim 1, 6) ve "biri Hıristiyan topluluğunun episkoposu olmak istiyorsa, soylu bir görev istiyor demektir" (1 Tim 3, 1). Titus’a da şöyle diyordu: "Seni Girit’te, oradaki örgütlenmeyi tamamlaman ve her kentte talimatıma uygun olarak papazlar ataman için bıraktım" (Tit 1, 5). 1591 Bütün Kilise rahipler topluluğudur. Vaftiz sayesinde bütün inanlılar Mesih’in rahipliğine katılırlar. Bu katılıma "inanlıların genel rahipliği" denir. Temel ve hizmet açısından Mesih’in misyonuna başka bir katılım şekli daha vardır; Ruhbanlık sırrı ile verilen "ibadet rahipliği"nin görevi cemaat içinde Baş-Mesih’in kişiliğinde ve onun adına hizmet etmektir. 1592 İbadet rahipliği inanlıların genel rahipliğinden temelde ayrılır, ibadet rahipliği inanlılara hizmet götürmek için kutsal bir güç verir. Ruhbanlık sırrını almış olanlar Tanrı Halkı’na, onları eğiterek (munus docendi), Tanrısal kült ile (munus liturgicum) yöneterek (munus regendi) hizmet götürürler. 1593 Hıristiyanlığın başlangıcından beri Ruhbanlık sırrı üç derecede olmuştur: Episkoposluk, papazlık ve diyakosluk. Ruhbanlık verilmesi uygulamasının Kilise’nin organik yapısı bakımından yeri doldurulamaz. Episkopossuz, papazsız ve diyakossuz bir Kilise’den söz etmek imkânsızdır.(Bkz. Antakyalı Ignatius, trall. 3, 1) 1594 Episkopos kendisini, kendisine emanet edilen yerel Kilise’ nin gözle görülür lideri yapan ve kendisini Episkoposlar Kurulu’na sokan Ruhbanlık sırrını eksiksiz alır. Episkoposlar havarilerin halefleri ve Episkoposlar Kurulu’nun üyeleri olarak Petrus’un halefi olan Papa’nın otoritesi altında bütün Kilise’nin görev, yetki ve sorumluluklarına katılırlar. 1595 Papazlar ruhbanlık onurunda episkoposlarıyla birlik içinde oldukları gibi papazlık görevlerinde episkoposa bağlıdırlar; episkoposların becerikli yardımcılarıdırlar; episkoposları etrafında yerel Kilise’nin tüm sorumluluklarını üzerlerine alan bir papaz takımı oluştururlar. Episkopos tarafından kendilerine içinde bulundukları Hıristiyan cemaatini yönlendirmek için belirli bir görev verilir. 1596 Diyakoslar yalnızca Kilise’nin hizmetindeki görevlerini yerine getirmek üzere Ruhbanlık sırrını almış kişilerdir. Ruhbanlık sırrı ile ibadet rahipliğini alamazlar. Ruhbanlık sırrı diyakosa Tanrı’nın sözlerini bildirme, Tanrısal kült, hayır işleri yükümlülükleri verir. Diyakos bu görevleri episkoposunun otoritesi altında gerçekleştirmelidir. 1597 Ruhbanlık sırrı episkoposun ellerini adayın üzerine koyması ve törensel kutsama duası eşliğinde verilir. Bu kutsama duası ile episkopos Tanrı’dan, Kutsal Ruh’un ruhbanlık alacak kişiye aldığı ruhbanlık derecesine uygun görev ve yetkileri vermesini diler. Ruhbanlık sırrı, bu sırrı alanı silinemez bir mühürle damgalar. 1598 Kilise Ruhbanlık sırrını yalnızca bu iş için elverişli koşullara sahip vaftiz olmuş erkeklere verir. Bir kişiye Ruhbanlık sırrı vermek hakkı ve sorumluluğu Kilise’nin otoritesindedir. 1599 Latin Kilisesi’nde Ruhbanlık sırrı genelde özgürce bekâr kalmayı kabul eden ve kamu önünde açıkça bunu insanlara hizmet etmek ve Tanrı Egemenliği sevgisiyle kabul ettiklerini açıklayan adaylara verilir. 1600 Ruhbanlık sırrının üç derecesi de episkopos tarafından verilir. 7. KONU Evlilik sırrı 1601 "Bir erkekle bir kadının ömürleri boyunca bir aile oluşturmak üzere yaptıkları, doğal amacı eşlerin mutluluğu olduğu kadar soyu devam ettirmek ve çocukları yetiştirmek olan evlilik sözleşmesi Rab Mesih tarafından vaftizli eşler arasında sır mertebesine çıkartılmıştır."(CIC, can. 1055, 1) I. Tanrı’nın tasarısında evlilik 1602 Kutsal Kitap erkekle kadının Tanrı’nın suretinde ve benzerinde yaratıldığını anlatan bölümle başlar ve Apokalypsis’teki "Kuzu’nun düğünü"(Bkz. Yar 1, 26-27) (Ap 19, 7. 9) ile son bulur. Kutsal Kitap baştan sona evlilik ve onun "gizi"nden, evlilik kurumundan ve Tanrı’nın ona verdiği anlamdan, evliliğin kökeninden ve bitiminden, esenlik tarihi boyunca çeşitli evrelerinde, günahtan kaynaklanan zorluklarından ve "Rab’de", Kilise ile Mesih arasındaki yeni antlaşmadaki yenilenmesinden (1 Kor 7, 39) söz eder.(Bkz. Ef 5, 31-32) Yaratılış düzeninde evlilik 1603 "Eşlerin oluşturduğu yaşam ve sevgi dolu aile düzeninin kendine özgü kuralları Yaradan tarafından konulmuş ve donatılmıştır."(GS 48, 1) Evliliğe olan eğilimleri, Yaradan’ın elinden çıktıkları gibi, kadın ile erkeğin doğasında vardır. Evlilik, yüzyıllar boyunca değişik kültürlerde, toplum yapılarında, takındığı tinsel tutumlarda uğradığı değişikliklere karşın tamamen insan eliyle kurulmuş bir kurum değildir. Bu çeşitlilik evliliğin ortak ve sürekli çizgilerini unutturmamalıdır. Bu kurumun saygınlığı ne yazık ki her yerde aynı açıklıkla görünmez,(Bkz. GS 47, 2) bununla birlikte her kültürde evlilik ilişkisinin önemine dair bir kanı mevcuttur. "Çünkü kişinin ve toplumun mutluluğu evlilik ve aile mutluluğuyla sıkı sıkıya bağlıdır."(GS 47, 1) 1604 Tanrı insanı sevgiyle yarattığı gibi, sevmeyi bilmesini de istedi, sevme eğilimi insanda doğuştan vardır. Çünkü insan Sevgi’nin(Bkz. Yar 1, 27) bizzat kendisi olan Tanrı’nın suretinde ve benzerinde(Bkz. 1 Yu 4, 8. 16) yaratıldı. Tanrı insanı erkek ve kadın olarak yarattıktan sonra, onların birbirlerine karşı duyduğu sevgi, Tanrı’ nın insana karşı duyduğu mutlak ve ebedi sevginin bir sureti olur. Bu sevgi Tanrı’nın gözünde çok iyi bir şeydir.(Bkz. Yar 1, 31) Tanrı’nın kutsadığı bu sevgi de üretken olmak zorunda ve yaratılışın gözetimi işinde gerçekleşmelidir: Tanrı Adem ile Havva’yı kutsayarak onlara: "Üretken olun, çoğalın ve dünyayı doldurun ve onu denetiminiz altına alın" dedi (Yar 1, 28). 1605 Kadın ve erkeğin birbirleri için yaratıldığını Kutsal Kitap şu sözlerle doğruluyor: "İnsanın yalnız başına kalması doğru değildir." Kadın erkeğin "etinden alınmış ettir", kısacası bir başka kendisi, eşiti, en yakını, kendisine Tanrı tarafından verilen, yardımcımız olan Tanrı’yı temsil eden bir yardımcıdır.(Bkz. Mzm 121, 2) "İşte bu yüzden erkek anne babasını terk edip karısına bağlanacak, ve ikisi tek bir beden olacaklar" (Yar 2, 18-25). Bu her iki yaşamın da hep sürüp gidecek bir birliği demektir, Mesih İsa da bunun başlangıçta Tanrı’nın tasarısı içinde olduğunu "Onlar artık iki değil, tek bedendir" sözleriyle ifade ediyor (Mt 19, 6). Günahın yönetimi altındaki evlilik 1606 Her insan kendisinde ve çevresinde kötüyü tecrübe eder. Bu tecrübe kadın erkek ilişkilerinde de kendini hissettirir. Eşlerin birliktelikleri her zaman anlaşmazlıkların, uyuşmazlıkların, birinin birine egemen olma duygusunun, sadakatsizliklerin, kıskançlıkların, nefrete ve kopmaya kadar götürebilecek geçimsizliklerin tehdidi altındadır. Bu geçimsizlikler kültürlere, devrelere, bireylere göre az ya da çok şiddetli olabilir, bunların az ya da çok üstesinden gelinebilir, ancak göründüğü kadarıyla bunlar evrensel boyutludur. 1607 Üzülerek saptadığımız bu geçimsizliğin kökeni inanca göre ne erkek ve kadının doğasından, ne ilişkilerin cinsinden ama günahtan gelmektedir. Erkek ile kadının başlangıçtaki birlikteliklerinden kopmalarının nedeni Tanrı’dan kopma olan asli günahın birinci sonucudur. İlişkileri karşılıklı yakınmalarla yıpranır;(Bkz. Yar 3, 12)Yaratıcının bir lütfu olan karşılıklı duyulan ilgi(Bkz. Yar 2, 22)doyumsuzluğa ve söz geçirme yarışına dönüşür;(Bkz. Yar 3, 16vb)kadınla erkeğin üretken olup çoğalma ve dünyayı denetimleri altına alma olan soylu görevi(Bkz. Yar 1, 28) çocuk doğurma ve ekmek kazanmanın getirdiği acılarla bunaltıcı bir görev durumuna gelir.(Bkz. Yar 3, 16-19) 1608 Yine de, yaratıcı düzen ağır bir biçimde bozulmasına karşın sürüp gitmektedir. Günahın yaralarını sarmak için kadınla erkeğin Tanrı’nın, onlardan hiçbir zaman esirgemediği sonsuz bağışlayıcılığındaki yardımına gereksinimleri vardır.(Bkz. Yar 3, 21)Bu yardım olmazsa erkekle kadın Tanrı’nın "başlangıçta" yaratmış olduğu amaca uygun olarak yaşamlarını birleştirmeyi gerçekleştiremezler. Pedagoji yasaları altında evlilik 1609 Tanrı merhametli olduğundan günahkâr insanı terk etmedi. Günahın sonucu olan cezalar, "ağrı çekerek doğum yapmak" (Yar 3, 16) "alın teri dökerek ekmeğini kazanmak" (Yar 3, 19) aynı zamanda günahın zararlarını sınırlayan ilaç görevi görürler. Düşüşten sonra, evlilik insanın içine kapanmasını, bencilliğini, kendi zevkinin peşinde koşmasını yenmesine ve başkalarına açılmasına, karşılıklı yardımlaşmasına, kendini vermesine neden olur. 1610 Evliliğin birliği ve bozulmazlığı ile ilgili ahlâki bilinç antik pedagoji yasası altında gelişti. Kral ve ilk peygamberlerin çokeşliliği henüz o çağlarda reddedilmiyordu. Bununla birlikte, Musa’nın kadınları boşama iznini insanların katı yürekli oluşlarından dolayı verdiğini söyleyen İsa’nın sözlerine karşın(Bkz. Mt 19, 8, Tes 24, 1) Musa’ya verilen buyruk kadının erkek tarafından keyfi olarak ezilmesine engel olmak için verilmişti. 1611 Peygamberler sadık ve veto edilemez(Bkz. Hoş 1-3, İş 54, 62, Yer 2;3,31, Hez 16, 23) bir evlilik aşkını İsrail ile Tanrı arasındaki antlaşmaya benzeterek seçilmiş Halkın bilincini evliliğin bozulmazlığı ve birliği konusunda daha derin bir anlayış içine sokmaya çalıştılar(Bkz. Mal 2, 13-17). Rut ve Tobit Kitapları evliliğin anlamı, evlilikte sadakat ve eşlerin birbirlerine olan sevgisi konusunda çok duygulu tanıklıklar içermektedir. Gelenek Ezgiler Ezgisi’nde daima "evrenin tüm ırmaklarının söndüremediği" (Ezg 8, 6-7) "ölüm kadar güçlü" Tanrı aşkının saf bir yansıması olan insan aşkının ifadesini görmüştür. Rab’de evlilik 1612 Tanrı ile halkı İsrail arasındaki düğün antlaşması ebedi ve yeni Antlaşmayı hazırlamış oldu. Tanrı Oğlu beden alarak ve kendi hayatını feda edip Kendisi tarafından kurtarılan insanlıkla bir şekilde birleşerek(Bkz. GS 22) "Kuzu’nun düğününü" (Ap 19, 7. 9) hazırladı. 1613 İsa insanlar arasına girerken ilk mucizesini Annesinin isteği üzerine bir düğünde davetli iken gerçekleştirdi.(Bkz. Yu 2, 1-11)Kilise İsa’nın Kana’daki düğünde hazır bulunuşuna çok büyük önem vermektedir. Kilise, İsa’nın düğüne katılmasının evliliğin iyi bir şey olduğunu gösterdiği gibi, evliliğin de Mesih’in varlığını gösteren etkin bir işaret olduğunu kabul eder. 1614 İsa konuşmasında yanlış anlamaya yol açmadan Yaradan’ın başlangıçta kadınla erkeği birleştirmekteki asıl amacını anlattı, sonra Musa tarafından verilen kadını boşama izni, insanların yüreklerinin katılığının bir sonucudur;(Bkz. Mt 19, 8) Kadın ile erkek arasındaki evlilik birleşmesi bozulamaz: Tanrı’ nın kendisi "Tanrı’nın birleştirdiğini, insanlar ayırmasın" dedi (Mt 19, 6). 1615 Evliliğin bozulmazlığı konusundaki ısrar insanda şaşkınlık yaratabilir ve bu gerçekleşmesi imkânsız bir zorunluluk olarak görülebilir.(Bkz. Mt 19. 10) İsa eşleri Musa’nın Yasası’ndan daha ağır taşıyamayacakları ağır bir yükün altına sokmak istemedi.(Bkz. Mt 11, 29-30) Günah tarafından bozulmuş yaratılışı ilk halindeki düzene sokmak için gelen İsa, evliliğin Tanrı Egemenliği’nin yeni boyutunda yaşanması için gerekli gücü ve lütfu Kendisi vermektedir. Eşler evliliğin asıl anlamını ancak İsa’yı izleyerek, kendilerinden fedakârlık ederek birbirlerinin Haçlarını kendi üzerlerine alarak(Bkz. Mk 8, 34)anlayabilir ve bunu Mesih’in yardımı ile yaşayabilirler.(Bkz. Mt 19, 11) Hıristiyan evliliği lütfu her Hıristiyan yaşamının kaynağı olan Mesih’in Haçı’nın bir ürünüdür. 1616 Havari Paulus, "Ey kocalar Mesih Kilise’yi nasıl sevip onu yüceltmek uğruna kendini feda ettiyse, siz de karılarınızı öyle sevin" (Ef 5, 25-26) diyerek bunu anlatmak istedi. Hemen ardından da şunu ekledi "Bunun için adam annesini babasını bırakacak, karısına bağlanacak ve ikisi tek bir beden olacaklar: Bu giz çok derindir; ben bunları söylerken Mesih ve Kilise’den söz ediyorum" (Ef 5, 31-32). 1617 Her Hıristiyan yaşamı Mesih’in ve Kilise’nin içten sevgisinin izini taşır. Tanrı Halkı’nın yaşantısına girmiş olan Vaftiz de bir düğün gizidir: Doğrusunu söylemek gerekirse vaftiz düğün şöleni olan Efkaristiya’dan önce gelen düğün banyosudur.(Bkz. Ef 5, 26-27)Hıristiyan evliliği de Mesih ile Kilise arasındaki antlaşma sırrı, etkili bir işarettir. Nuru bildirdiği ve ilettiği için vaftiz olan kişiler arasındaki evlilik Yeni Antlaşma’ nın gerçek bir sırrıdır.(Bkz. DS 1800, CIC, can. 1055, 2) Tanrı Egemenliği uğruna bakire kalma 1618 Mesih bütün Hıristiyan yaşamının merkezidir. Onunla olan bağ her türlü öteki ailevi ya da toplumsal bağdan daha ön plandadır.(Bkz. Lk 14, 26, Mk 10, 28-31) Hıristiyanlığın başlangıcından beri Kuzu’yu gittiği her yerde(Bkz. Ap 14, 4) izlemek, Rab’bin işleriyle uğraşmak, Onun hoşuna gitmek,(Bkz. 1 Kor 7, 32) gelmekte olan Güveyi karşılamaya gitmek için(Bkz. Mt 25, 6) uğruna evlilikten vazgeçmiş erkek ve kadınlar oldu. Mesih İsa’nın kendisi kimilerine bu yaşam tarzını benimsemeleri için çağrıda bulundu. Kendisi de evlenmedi: Ana rahminden, doğuştan hadım olarak doğmuş olanlar bulunduğu gibi, insanlar tarafından hadım edilmiş olanlar ve kendilerini Göklerin Egemenliği uğruna hadım saymış olanlar da vardır. Bunu anlayabilen anlasın (Mt 19, 12). 1619 Göklerin Egemenliği uğruna bakire kalma vaftiz ruhunun bir yayılması, Mesih’le olan bağın önceliğinin, Mesih’in dönüşünü hararetle bekleyişin güçlü bir işaretidir, bakire kalma evliliğin fani olan bu dünyanın bir gerçeği olduğunu anımsatan bir işarettir.(Bkz. Mk 12, 25, 1 Kor 7, 31) 1620 Tanrı’nın Egemenliği uğruna bakire kalma ile Evlilik sırrı, her ikisi de Rab’bin kendisinden gelmektedir. Kendi iradesine uygun şekilde yaşamaları için onlara anlam ve gerekli lütfu veren Kendisidir.(Bkz. Mt 19, 3-12) Tanrı’nın Egemenliği uğruna bakire kalmaya itibar etme(Bkz. LG 42, PC 12, OT 1-0) ile Hıristiyan evliliğinin anlamı birbirlerinden ayrılmaz ve karşılıklı olarak birbirlerini desteklerler: Evliliği karalamaya çalışmak bakireliğin yüceliğini aynı şekilde küçültmek demektir; evliliği övmek bakireliğe duyulan hayranlığı daha da canlandırır. ( ... ) Sonuçta, bir kötülükle kıyaslanınca bir iyilik olarak gözüken gerçekten bir iyilik değildir, ama en mükemmel iyi yadsınmamış iyiliklerden de iyi olandır.(Yuhanna Krisostomos, vırg. 10, 1, bkz. FC 16) II. Kilise nikâh töreni 1621 Latin ritinde, iki Katolik arasında yapılan nikah töreni, tüm Kilise sırlarının Mesih’in Paskalya giziyle olan bağı nedeniyle normal olarak Kutsal Ayin sırasında yapılır.(Bkz. SC 61) Efkaristiya’da, Mesih’in kendi yaşamını feda ettiği sevgili eşi Kilise ile sonsuzluğa dek birleştiği Yeni Antlaşma’nın anısı gerçekleştirilir.(Bkz. LG 6) Eşlerin kendi yaşamlarını birbirlerine vermeye gösterdikleri onaylarını efkaristiya kurbanında güncelleşen Mesih’in Kilisesi uğruna sunduğu kurbanla birleştirerek, Mesih’te tek bir beden olabilmek için, Mesih’in aynı Kanı’ndan içerek ve aynı Bedeni’nden yiyerek, Efkaristiya’yı alarak pekiştirmeleri uygun olur.(Bkz. 1 Kor 10, 17) 1622 "Kilise nikâh töreni Kilise sırrı olarak ( ... ) kendiliğinden geçerli, saygıdeğer ve verimli olmalıdır."(FC 67) Kilise nikah töreniyle evlenecek çiftlerin törene katılmadan önce günah çıkartmaları uygun olur. 1623 Latin Kilisesi’nde genelde eşler Kilise huzurunda karşılıklı onaylarını belirterek evlilik sırrını karşılıklı olarak birbirlerine verirler. Doğu Kiliseleri’nde ise papaz ya da episkopos eşlerin karşılıklı onaylarını aldıktan sonra evlilik antlaşmasının bir işareti olarak eşlerin başlarına sıra ile taç koyarak onlara evlilik sırrını verir. 1624 Çeşitli litürjilerde Tanrı yeni çift üzerine özellikle de gelin üzerine lütfunu ve kutsamasını versin diye yapılan birçok kutsama ve epiklesis duası vardır. Evlilik sırrı duasında eşler Mesih ile Kilise arasındaki sevgi birliğinde olduğu gibi Kutsal Ruh’u alırlar.(Ef 5, 32) Kutsal Ruh birbirlerine olan sadakatlerinin yenileneceği güç, sevgilerini daima sundukları kaynak, yaptıkları antlaşmanın mührüdür. III. Eşlerin onayı 1625 Evlilik antlaşmasının başoyuncuları vaftiz olmuş, özgürce kendi onaylarını ifade eden, özgürce evlilik antlaşmasını imzalayacak bir kadınla bir erkektir. "Özgür olmak" şu demektir: - Herhangi bir zorlama olmaması; - Kilisece ya da doğal yasa gereğince engellenmemiş olmak. 1626 Kilise eşler arasında ifade edilen onayı "evliliği oluşturan"(CIC, can. 1057, 1) zorunlu öğe olarak kabul eder. Onay verilmemişse evlilik geçerli değildir. 1627 Onay verme "eşler arasında karşılıklı olarak yapılan insani bir davranıştır"(GS 48, 1, bkz. CIC, can. 1057, 2). -"Seni karım olarak kabul ediyorum." -"Seni kocam olarak kabul ediyorum."(OcM 45) Bu onaylar eşleri birbirlerine bağlar ve her ikisinin tek bir beden olmasıyla tamamlanır."(Bkz. Yar 2, 24, Mk 10, 8, Ef 5, 31) 1628 Onay dıştan gelecek korkudan ve şiddetten uzak, evlilik antlaşmasını yapacak kişilerin kendi iradeleriyle yapacakları bir eylemdir.(Bkz. CIC, can. 1103) Hiçbir insani güç bu onayın yerini alamaz.(CIC, can. 1057, 1) Bu irade eksikse evlilik geçersizdir. 1629 Bu nedenle (ya da evliliği geçersiz veya olmamış sayan başka nedenler yüzünden) Kilise, Kilise mahkemesinde durum değerlendirmesi yaptıktan sonra "evliliğin geçersiz olduğunu" yani hiç oluşmamış olduğunu açıklayabilir.(CIC, can. 1095-1107) Bu durumda, sözleşme tarafları daha önceki birlikteliklerinin doğal zorunluluklarını yerine getirmek koşuluyla evlenmekte özgürdürler.(Bkz. CIC, can. 1071) 1630 Evlilik törenine katılan papaz (ya da diyakos) Kilise adına eşlerin onayını kabul eder ve Kilise’nin kutsamasını verir. Kilise papazı ve şahitlerin evlilik töreninde hazır bulunmaları açıkça evliliğin bir Kilise gerçeği olduğunu gösterir. 1631 İşte bu nedenledir ki Kilise inanlılardan evliliğin alışagelindiği gibi yapıldığını gösterir bir kilise belgesi ister. Bunun birçok nedenleri vardır:(Bkz. Trento Kon: DS 1813-1816, CIC, can. 1108) - evlilik sırrı litürjik bir eylemdir. Bu törenin kilisede ayinle yapılması uygun olur. - evlilik eşler arasında ve çocuklara karşı Kilise’de yeni görevler, yeni haklar getirir; - evlilik Kilise içinde bir yaşam biçimi olduğundan evlilik güvence altına alınmalıdır (şahitlerin zorunluluğu). - topluluk önünde onay vererek bir kez "Evet" demek, bu sözde sadık kalmaya yardımcı olur. 1632 Eşlerin "Evet"lerinin özgürce ve sorumluca olmaları için ve evlilik antlaşmasının insani, sağlam ve sürekli Hıristiyan temellere oturtulması için evlilik hazırlığının yapılması çok önemlidir: Ebeveynler ve aileler tarafından verilen öğütler ve gösterilen örnekler bu hazırlıkta ayrıcalıklı bir yer tutar. "Tanrı’nın ailesi" olarak Hıristiyan topluluğuna ve papazlara özellikle de yıkılmış aileleri gözlemleyen ve evlilik kurumuna güven duymayan çağımızın çoğu gençlerine evlilik ve aile ile ilgili insani ve Hıristiyan değerlerinin aktarımında çok önemli rol düşer;(Bkz. CIC, can. 1063) Gençleri elverişli bir biçimde ve zamanında, özellikle aile içinde, evlilikteki aşkın saygınlığı, evlilikteki görev ve sorumluluklar üzerinde eğitmek gerekir: Gençler bu şekilde iffet konusunda eğitildikten ve saygın bir nişanlılık devresi geçirdikten sonra evliliğe atılabilirler.(GS 49, 3) Karışık evlilikler ve aykırı kültler 1633 Birçok ülkede karışık evliliklere (Katolik birinin Katolik olmayan vaftizli biriyle evlilği) çok sık rastlanır. Papazların ve evlenecek kişilerin bu konuda daha bir dikkatli olmaları gerekir; aykırı kültler (bir Katoliğin başka bir dinden biriyle evlenmesi) arasında yapılan evlilik durumlarında daha büyük bir ihtiyat gerektirir. 1634 Ayrı mezheplerden olmak, çiftler için, her biri kendi cemaatinin taleplerini getirip bir ortak noktada anlaşırlarsa ve birbirlerine Mesih’te nasıl sadakatle yaşadıklarını öğretirlerse hiç de öyle aşılması imkânsız bir engel oluşturmaz. Ancak karışık evliliklerin getirdiği zorluklar da göz ardı edilmemelidir. Bu zorluklar henüz tam Hıristiyan birliği sağlanamadığından ortaya çıkmaktadır. Karışık evlilik yapan çiftler Hıristiyanların bu ayrılık dramını ta ailelerinin içinde hissedebilirler. Kültlerin aykırılığı bu zorlukları daha da ağırlaştırabilir. İnanç ve evlilik kavramına ilişkin ayrılıklar, hatta farklı dini zihniyetler, evlilikte özellikle çocukların eğitimi sırasında gerilimlere neden olabilir. Bu durumda dine karşı lakayt kalma tehlikesi baş gösterebilir. 1635 Yürürlükte olan Latin Kilise Hukuku’na göre, karışık evliliğin yasal olabilmesi için yetkili episkoposun acil izni gerekmektedir.(Bkz. CIC, can. 1124) Aykırı kültlere sahip kişiler arasında yapılacak evliliğin geçerli olması için bir özel acil izin gerekmektedir.(Bkz. CIC, can. 1086) Bu izni ya da özel izni her iki taraf da ancak evliliğin temel niteliklerini ve sonuçlarını bildiklerini ve Katolik tarafının ileri sürdüğü çocukların Katolik Kilisesi’nde vaftiz edilip eğitilme koşulunu kabul ettiklerini bildirdikleri zaman alabilirler.(Bkz. CIC, can. 1125) 1636 Birçok bölgede, ökümenik diyalog sonunda, ilgili Hıristiyan cemaatleri karışık evlilik sorununu çözecek ortak bir kurul oluşturmuş durumdalar. Bu kurulun görevi çiftlerin inanç ışığı altında bu özel durumlarını, yaşamalarını kolaylaştırmaktır. Aynı zamanda eşlerin kendilerine ve cemaatlerine olan sorumlulukları arasındaki gerilimi gidermeye yardımcı olma görevi de vardır. Bu kurul eşlerin inançlarındaki ortak noktaların gelişimini yüreklendirmeli, aykırı olan noktalara da saygı gösterilmesini sağlamalıdır. 1637 Aykırı kültlerde yapılan evliliklerde Katolik tarafına özel bir görev düşer: "Çünkü iman etmemiş koca, karısı aracılığıyla, iman etmemiş kadın da imanlı kocası aracılığıyla kutsanır" (1 Kor 7, 14). Bu "kutsallaştırma" çiftlerden Hıristiyan olmayanın özgürce Hıristiyan inancını kabul etmesini sağlarsa Kilise ve Hıristiyan eş için ne büyük mutluluk olurdu.(Bkz. 1 Kor 7, 16) Evlilikteki içten sevgi, aile erdemlerinin sabırla ve alçakgönüllülükle uygulanması, duada sebatkâr olunması çiftlerden inanmayan olanı Hıristiyanlığa hazırlayabilir. IV. Evlilik sırrının etkileri 1638 "Eşler arasında yapılan geçerli evlilikten, evliliğin tek ve sürekli olma özelliğinden bir bağ doğar; bundan başka, Hıristiyan evliliğinde, eşler durumlarının saygınlığı ve görevleri için özel bir sırla kutsanmış ve güçlendirilmiş olurlar."(CIC, can. 1134) Evlilik bağı 1639 Eşlerin birbirlerine verdikleri onay ve birbirlerini karşılıklı olarak kabul etmeleri, Tanrı’nın bizzat kendisi tarafından onaylanmıştır.(Bkz. Mk 10, 9) Onların anlaşmasından "ortaya Tanrı yasasının onayladığı cemiyet içinde bir kurum çıkar"(GS 48. 1). Eşler arasındaki antlaşma insanlar ile Tanrı arasındaki antlaşmanın içine karışıp bütünleşir: "Eşler arasındaki gerçek aşk Tanrı aşkı ile bütünleşir."(GS 48, 2) 1640 Şu halde evlilik bağı Tanrı’nın kendisi tarafından kurulmuş olduğundan vaftiz olanlar arasında yapılan evlilikler hiçbir zaman bozulamaz. Eşlerin özgür iradeleri sonucu oluşan bu bağ ve yapılan bu evlilik bozulamaz bir gerçektir ve Tanrı’nın insanlara karşı sadık sevgisinin bir belirtisidir. Tanrısal bilgeliğin kurduğu bu düzene karşı gelmek Kilise’ nin harcı değildir.(Bkz. CIC, can. 1141) Evlilik sırrı lütfu 1641 Hıristiyan eşler kendi bulundukları durumda ve yaşamlarında Tanrı Halkı içinde kendilerine özgü lütufları alırlar.(LG 11) "Evlilik sırrına özgü bu lütuf eşlerin sevgilerini yetkinleştirmeye, birlikteliklerinin, bozulmazlığını güçlendirmeye yöneliktir. Bu sevgi aracılığıyla eşler birbirlerine güç vermeye, çocuk sahibi olmaya ve çocuklarının doğru şekilde eğitilmesine yardımcı olurlar."(LG 11, bkz. LG 41) 1642 Bu sevginin kaynağı Mesih’tir. "Nasıl ki eskiden Tanrı insanlara olan ebedi ve sadık sevgisinin belirtisi olarak halkıyla bir antlaşma yaptıysa, aynı şekilde, şimdi, insanların Kurtarıcısı, Kilise’nin Güveyi olarak, Hıristiyan eşleri Evlilik sırrı ile karşılamaya geliyor."(GS 48, 2)Onlarla birlikte kalıyor, onların Haçını sırtlayıp kendisi ile ilerlemeleri, düştüklerinde kalkmaları, birbirlerini karşılıklı olarak bağışlamaları, birbirlerinin sorumluluklarını taşımaları,(Bkz. Gal 6, 2) Mesih’e duydukları saygıdan dolayı birbirlerine boyun eğmeleri (Ef 5, 21), nazik ve üretken bir doğaüstü sevgiyle birbirlerini sevmeleri konularında onlara güç veriyor. Aile yaşamlarında ve aşklarının sevincinde onlara şimdiden, Kuzu’nun düğün şölenini umma tadını veriyor: Kilise’nin gözettiği, göksel Baba’nın onayladığı, meleklerin ilân ettiği, kutsallık veren evlilik mutluluğunu yeterli bir şekilde anlatabilecek gücü nereden bulacağım ( ... ). Tek bir umutla, tek bir arzuyla, tek bir disiplinle, aynı hizmet için bir araya gelen iki Hıristiyan ne şahane bir çift oluşturur! Aynı Baba’nın evladı, aynı Efendi’nin kulları olarak onları ne bedende ne de ruhta hiçbir şey ayıramaz; tersine onlar gerçekten tek bir bedende iki kişidir. Bedenin tek olduğu yerde, ruh da tektir.(Tertülyanus, ux. 2, 9, bkz. FC 13) V. Evlilikteki sevginin gerekleri ve iyilikleri 1643 "Evlilikteki sevgi bir kişiyi oluşturan unsarların -beden ve içgüdünün arzuları, duygusallık ve duyguların gücü, akıl ve iradenin eğilimleri bütününü kapsar; bu sevgi eşleri daha derinden birleştirir, bir tek beden olmalarının ötesinde onları tek bir yürek, tek bir ruh yapar; karşılıklı kendilerini tam olarak vermenin bir sonucu olarak sadakat ve bozulmazlık gerektirir; aynı zamanda da üretkenliğe açılır. Burada söz konusu her evlilikteki doğal aşk nitelikleri olsa da, bunların yeni bir anlamı vardır. Bu anlam onları yalnız arılaştırmakla kalmayıp daha da sağlamlaştırmaktadır ve onları özel olarak Hıristiyan değerlerinin ifadesi mertebesine çıkartmaktadır."(FC 13) Evliliğin tekliği ve bozulmazlığı 1644 Eşlerin aşkı, aşkın doğası gereği, tüm yaşamlarını verdikleri birlikteliklerinin bozulmazlığını ve birliğini zorunlu kılar: "Artık onlar iki değil tek bedendir"(Bkz. Yar 2, 24) (Mt 19, 6). "Eşler evliliğin zorunlu kıldığı karşılıklı kendilerinden bir şeyler verme vaadine her gün sadık kalarak birlikteliklerini durmadan pekiştirmelidirler."(FC 19) Bu insani birliktelik Evlilik sırrı ile verilen Mesih İsa’nın birlikteliği ile onaylanır, arıtılır ve tamamlanır. Birlikte alınan Efkaristiya ve ortak Hıristiyan yaşamı ile daha da derinlik kazanır. 1645 "Evlilikte açıkça ortaya çıkan kadınla erkeğin birbirlerine duydukları aşkta kadınla erkeğe aynı kişisel saygı gösterilmelidir."(GS 49, 2) Çok eşlilik tek ve özel olan evlilik aşkına ve onuruna ters düşer.(Bkz. FC 19) Evlilikteki aşkta sadakat 1646 Evlilikte eşlerin aşkı, bu aşkın doğası gereği, dokunulmaz bir sadakat gerektirir. Bu, eşlerin kendilerini birbirlerine vermelerinin bir sonucudur. Aşk kesin olmak ister. "Yeni bir düzene kadar" olmak istemez. "Bu samimi birleşme, iki kişinin karşılıklı kendilerini vermeleri, çocukların iyiliği için eşlerin birbirlerine sadık kalmalarını gerektirir ve birleşmelerinin bozulmazlığını belirtir."(GS 48, 1) 1647 Bunun en derin nedenini Tanrı’nın antlaşmasına, Mesih’in Kilisesine sadık kalmasında bulabiliriz. Evlilik sırrı ile eşler bu sadakati göstermek yeterliliğini elde ederler. Evlilik sırrı ile evliliğin bozulmazlığı daha derin bir anlam kazanır. 1648 Bir insana bütün bir ömür boyu bağlanmak zor, hatta imkânsız görünebilir. Tanrı’nın bizleri kesin, değişmez bir sevgi ile sevdiğini bildiren Yeni Haber ne kadar önemliyse eşlerin bu sevgiye katkıları onu taşıyıp ve desteklemeleri, evlilikteki sadakatleri ile Tanrı’nın sadık sevgisinin tanıkları olabilmeleri de o kadar önemlidir. Çoğu zaman zor koşullar altında Tanrı’nın yardımıyla bu sınavı veren çiftler Hıristiyan cemaatinin desteğini ve minnettarlığını hak ederler.(Bkz. FC 20) 1649 Ama buna karşın değişik nedenler yüzünden birlikte yaşamak çekilmez hale gelebilir. Bu durumlarda Kilise eşlerin ayrı oturmasını kabul etmektedir. Ancak eşler Tanrı önünde hâlâ karı kocadırlar; yeni bir ilişkiye girmek için özgür değildirler. Bu zor durumda, en iyi çözüm, eğer mümkünse barışmaktır. Hıristiyan cemaati çiftlerin, bozulmaz olarak kalan evlilik bağına sadık kalarak Hıristiyanca yaşamalarına yardımcı olmakla yükümlüdür.(Bkz. FC 83, CIC, can. 1151-1155) 1650 Günümüzde, birçok ülkede resmi yasalara göre boşanıp yeniden resmi olarak evlenen birçok Katolik bulunmaktadır. Kilise, Mesih İsa’nın ["Karısını boşayıp başkasıyla evlenen, karısına karşı zina işlemiş olur; kocasını boşayıp bir başkasıyla evlenen kadın da zina etmiş olur" (Mk 10, 11-12)] sözlerine sadık kalarak yeni bir evliliği, ilki geçerli bir şekilde yapılmışsa kabul edemez. Boşanmış olanlar resmi nikahla yeniden evlenirlerse Tanrı yasasına nesnel olarak ters düşen bir durumda olurlar. Bu durum içinde kaldıkları sürece komünyon alamazlar. Aynı nedenlerle bazı kilise sorumluluklarını üstlenemezler. Tövbe ve İtiraf sırrı ancak Mesih’e olan sadakatlerinde kusur edenlerin pişmanlık duymaları ve tamamen iffetli bir yaşam sürmeleri durumunda verilebilir. 1651 Böylesi bir durumda bulunan ve inançlarını koruyan ve çocuklarını Hıristiyanca yetiştirmek isteyen Hıristiyanların kendilerini Kilise’den, Hıristiyan olarak katılabilecekleri yaşamdan dışlanmış hissetmemeleri için, onlara karşı, papazların ve Hıristiyan cemaatinin çok dikkatli davranması gerekir: Onlar Tanrı Sözünü dinlemeye, ayindeki kurbana katılmaya, duada sebat etmeye, cemaatin hayır işlerine ve adalet yararına katkıda bulunmaya, çocuklarını Hıristiyan inancına uygun bir şekilde yetiştirmeye, her gün Tanrı’nın lütfunu yakarmak için kendilerinde tövbe ruhunu geliştirerek, tövbenin gerektirdiği eylemleri yapmaya davet edileceklerdir.(FC 84) Üretkenlik yolunu açmak 1652 "Evlilik kurumu ve evlilikteki aşkın doğasında dünyaya çocuk getirme ve çocuğun eğitimi vardır, evliliğin ödülü budur"(GS 48, 1): Çocuklar evliliğin en şahane armağanlarıdır, çocukların ailelerin mutluluğuna çok büyük katkıları olur. Tanrı’nın bizzat kendisi, "İnsanın yalnız kalması doğru değildir" (Yar 2, 18) dedi ve "ta başlangıçtan beri insanları erkek ve dişi olarak yarattı" (Mt 19, 4) ve insanın, yaratıcı eserinde özel bir yeri olsun istedi; erkekle kadını kutsayarak "üretken olun ve çoğalın" (Yar 1, 28) dedi. O andan itibaren, iyi anlaşılmış ve gerçek bir evlilik aşkı, bundan çıkan tüm aile yapısında olduğu gibi, öteki evliliklerin amaçlarını değersiz bulmadan, Yaradan’ın ve Kurtarıcı’nın sevgisiyle cesaretle işbirliği yapmak üzere eşleri uygun duruma getirmeye çalışır ve onlar sayesinde kendi öz ailesini durmadan zenginleştirmek ve büyütmek ister.(GS 50, 1) 1653 Evlilik aşkının üretkenliği ailelerin eğitimle çocuklarına iletmek istedikleri doğaüstü, tinsel ve ahlâki yaşamın meyvelerine kadar yayılır. Aileler çocuklarının ilk ve en önemli eğitimcileridir.(Bkz. GE 3)Bu bağlamda evlilik ve ailenin temel amacı yaşamın hizmetinde olmak olmalıdır.(Bkz. FC 28) 1654 Tanrı’nın kendilerine çocuk vermediği aileler ise Hıristiyanca ve insanca anlam dolu bir evlilik yaşamı sürdürebilirler. Onların evlilikleri sevgi, özveri ve kabul saçarak üretken olabilir. VI. Aile Kilisesi 1655 Mesih İsa Yusuf ile Meryem’in kurmuş olduğu Kutsal Aile içinde doğmak ve büyümek istedi. Kilise Tanrı’nın yuvası’dır. Hıristiyanlığın ilk zamanlarında Kilise’nin çekirdeğini ev halkıyla birlikte Hıristiyanlığı kabul edenler oluşturdu.(Bkz. Hİ 18, 8) Hıristiyanlığı kabul ederlerken kendi ev halkları da kurtarılsın istediler.(Bkz. Hİ 16, 31 ve11, 14) İmanı kabul eden bu aileler dinsiz bir dünyanın ortasında serpilmiş adacıklar gibiydi. 1656 Günümüzde, Hıristiyanlığa yabancı hatta düşman bir dünyada Hıristiyan aileler canlı ve ışıldayan iman yuvaları olarak çok önemli yer tutarlar. İşte bunun içindir ki, İkinci Vatikan Konsili aileye eski bir ifade olan Ecclesia domestica(LG 11, bkz. FC 21) der. Aile büyükleri aile içinde "sözleriyle, davranışlarıyla ( ... ) çocuklarına her birinin özel görevi özellikle de kutsal görevi gereği ilk Hıristiyanlık inancını veren öncülerdir"(LG 11). 1657 Aile babası, anne, çocuklar, ailenin tüm bireyleri "Kilise sırlarını alarak, dua ederek, hamd ederek etkili sevgi ve özverili kutsal yaşamlarıyla işte burada ayrıcalıklı bir biçimde vaftizden gelen genel rahipliklerini ortaya koyarlar"(LG 10). Aile böylece insanı zenginleştiren bir okul, ilk Hıristiyan okuludur.(GS 52, 1) İnsan katlanmayı ve çalışma zevkini, kardeş sevgisini, tekrar tekrar bağışlamayı, özellikle de dua ederek ve yaşamından bir şeyler feda ederek Tanrısal kült sunmayı bu okulda öğrenir. 1658 Yaşamak zorunda oldukları somut koşullar nedeniyle - çoğu zaman da bunları isteyereközellikle İsa’nın yüreğine yakın olanları yani Kilise’nin ve özellikle de papazların içten sevgi ve ilgisini hak eden bazı kişileri, çok sayıdaki bekâr kişiyi anımsamakta yarar vardır. Bu kişilerin çoğu yoksulluk nedeniyle ailesizdir. Bunların bazıları Tanrı’nın ve insanların gözünde örnek oluşturacak bir şekilde bekârlıklarını yaşarlar. Onlara Kilise’nin büyük ailesinin ve "aile Kiliseler"in kapıları açılmalıdır. "Bu dünyada hiç kimse ailesiz değildir: Kilise herkesin, özellikle de ağır ‘yükün altında ezilenler’in ailesi ve evidir"(FC 85) (Mt 11, 28). ÖZET 1659 Paulus şöyle diyor: "Ey kocalar, Mesih İsa Kilise’yi nasıl sevdiyse karılarınızı öyle sevin ( ... ). Bu giz büyüktür; bunu Mesih ve Kilise ile ilgili olarak söylüyorum" (Ef 5, 25.32). 1660 Bir erkek ile bir kadının yapmış olduğu evlilik antlaşması kendi aralarında Yaradan’ın yasaları tarafından kurulan ve donatılan bir mahrem sevgi ve yaşam cemaati oluşturur. Evlilik, doğası gereği çiftlerin mutluluğu ve soyun devam etmesi ve çocukların eğitimi üzerine kurulmuştur. Hıristiyanlar arası evlilik Mesih İsa tarafından Kilise sırrı mertebesine çıkartılmıştır.(Bkz. GS 48, 1, CIC, can. 1055, 1) 1661 Evlilik sırrı Mesih İsa ile Kilisesinin birleşmesi demektir. Evlilik sırrı eşlere Mesih İsa Kilisesini nasıl sevdiyse öyle birbirlerini sevme yeteneğini verir; Evlilik sırrı böylece eşler arasındaki sevgiyi yetkinleştirir, bozulmaz birlikteliklerini pekiştirir ve onları ebedi yaşama götüren yolda kutsallaştırır.(Bkz. Trento Kon: DS 1799) 1662 Evlilik evlenmek isteyenlerin onayı üzerine, kısacası sadık ve üretken bir aşk yaşamak amacıyla eşlerin birbirlerine kendilerini isteyerek ve nihai bir biçimde vermeleri üzerine kurulur. 1663 Evlilik eşleri Kilise içinde aleni bir yaşama soktuğu için, evlilik töreni de halk içinde litürjik tören çerçevesinde papazın (ya da Kilise’nin seçtiği uzman bir tanık), tanıkların ve inanlıların önünde yapılmalıdır. 1664 Birlik, bozulmazlık ve üretkenlik evliliğin başlıca amaçlarıdır. Çokeşlilik evliliğin birliği ile bağdaşmaz; boşanma ise Tanrı’nın birleştirdiğini ayırır; çocuk yapmama ise evlilik yaşamının en şahane armağanından yani çocuktan yoksun kalmaktır.(GS 50, 1) 1665 Boşanmış kişilerin, eşleri hayatta iken yeniden evlenmeleri Mesih İsa tarafından öğretilen Tanrı yasasına ters düşer. Bu kişiler Kilise’den ayrılmamışlardır, ancak komünyon alamazlar. Özellikle çocuklarını Hıristiyanlık inancında yetiştirerek kendi Hıristiyan yaşamlarını sürdüreceklerdir. 1666 Hıristiyan ailesi çocuğun Hıristiyanlığı ilk öğrendiği yerdir. İşte bunun içindir ki, ailenin bulunduğu eve haklı olarak "aile Kilisesi" denir, Hıristiyanlık sevgisinin ve erdemlerin öğretildiği dua ve lütuf cemaatidir burası. DÖRDÜNCÜ BÖLÜM Öteki litürjik törenler 1. KONU Kutsallaştırıcı ayinler 1667 "Kutsal Kilise tarafından kurulan sır etkisi olmayan dinsel törenler, Kilise’nin duası aracılığıyla bir bakıma kutsal sırlara benzer ve bunlar özellikle tinsel sonuçlar elde edilebilen kutsal işaretlerdir. Bu dinsel törenler aracılığıyla insanlar kutsal sırların başlıca sonucunu alabilecek duruma gelir ve yaşamlarının çeşitli durumları da kutsallaşır."(SC 60, bkz. CIC, can. 1166, CCEO, can. 867) Dinsel törenlerin özel nitelikleri 1668 Bu törenler Kilise’nin bazı görevlerinin, bazı yaşam tarzlarının, Hıristiyan yaşamının çok değişik durumlarının kutsallaştırılması ve insana yararlı şeylerin kullanımı amacıyla yapılır. Episkoposun almış olduğu kararlar doğrultusunda, bu törenler bir bölgedeki ya da bir devirdeki Hıristiyan halkın tarihine, kültürüne ve ihtiyaçlarına cevap verebilir. Bu dinsel törenler, çoğu zaman, ellerin koyulması, Haç işareti, kutsal su serpme (Vaftizi anımsatan) gibi belirli bir işaret eşliğinde daima bir dua içerirler. 1669 Vaftizden kaynaklanan rahipliğe bağlıdırlar: Her vaftiz olan kişi "bereket kaynağı olmaya"(Bkz. Yar 12, 2) ve "kutsamaya"(Bkz. Lk 6, 28, Rom 12, 14, 1 Pet 3, 9) çağrılır. Bu nedenle laikler bazı kutsama törenlerini yönetebilirler;(Bkz. SC 79, CIC, can. 1168) bir kutsama Kilise yaşamını ve sırrını ilgilendiriyorsa o zaman o tören Ruhbanlık sırrını almış kişiler (episkoposlar, papazlar, diyakoslar) tarafından yönetilir.(Bkz. Ben 16, 18) 1670 Burada söz konusu edilen törenler Kilise sırlarında olduğu gibi Kutsal Ruh’un inmesini sağlamaz, ancak bizi Kilise duası aracılığıyla bu nuru almaya ve buna katılmaya hazırlar. "Elverişli durumdaki inanlıların yaşamlarındaki olayların hemen hepsi İsa’nın çektiği acıları, ölümü ve Dirilişi’nin Paskalya gizinden gelen Tanrısal lütufla kutsallaşmıştır, çünkü her Kilise sırrı ve her dinsel tören kendi özel niteliklerini Ondan alır; maddi şeylerin saygılı kullanımı da insanın kutsallaşmasına ve Tanrı’nın yüceltilmesine yönelik olacaktır."(SC 61) Dinsel törenlerin değişik biçimleri 1671 Bu dinsel törenlerin başında kutsama törenleri gelir (kişileri, sofrayı, nesneleri, yerleri). Her kutsama Tanrı’yı övmek ve ondan lütuf elde etmek için yapılan duadır. Hıristiyanlar Mesih’te Tanrı Baba tarafından "her türlü tinsel kutsamayla" (Ef 1, 3) kutsanmışlardır. Onun içindir ki, Kilise kutsarken Mesih İsa’nın adını söyler ve haç işareti yapar. 1672 Bazı kutsamaların sürekli bir gücü vardır: Kişileri Tanrı’ya adamaya, nesneleri ve yerleri litürjik adetler için kullanılmaya hazır duruma getirme etkisi vardır. Kişiler için yapılan kutsamalar arasında -bunları Ruhbanlık sırrı ile karıştırmamak gerekir- bir manastırın başrahibinin ya da başrahibesinin kutsanması, bakirelerin kutsanması, rahibelik riti ve bazı Kilise görevlilerinin (okuyucular, papaz adayları, din eğitimi verenler, vb,.) kutsanması vardır. Kutsanan nesnelere örnek verecek olursak, bir kilisenin, bir mihrabın, kutsal yağların, kâselerin, papaz giysilerinin, çanların vb. kutsanmasını sayabiliriz. 1673 Kilise, Mesih İsa adına, bir kişinin ya da bir nesnenin Kötünün pençesinden ve egemenliğinden kurtulmasını açıkça ve otoriteyle isterse buna şeytanı ya da cinleri kovma denir. İsa şeytanları kovdu,(Bkz. Mk 1, 25-26) Kilise de şeytanları kovma yetkisi ve görevini İsa’dan aldı.(Bkz. Mk 3, 15,6, 7. 13; 16, 17) En basit biçimiyle şeytan kovma Vaftiz töreni sırasında uygulanır. Törensel şeytan kovma yani "büyük şeytan kovma töreni" ise ancak bir papaz tarafından ve episkoposun izni ile yapılabilir. Kilise tarafından bu konuda konulan kurallara harfiyen uyulması zorunludur. Şeytan kovmanın amacı Mesih İsa’nın Kilise’ye verdiği tinsel otoriteyle şeytanları kovmak ya da şeytanın egemenliğinden kurtarmaktır. Özellikle de psişik durumdaki hastalıklarda durum başkadır, bunların iyileşmesi tıp bilimini ilgilendirir. Şeytan kovma töreni yapmadan önce Şeytanın varlığı mı yoksa bir hastalık mı söz konusudur, bundan emin olmak çok önemlidir.(Bkz. CIC, can. 1172) Halkın din duygusu 1674 Kilise sırrı ve dinsel tören litürjilerinin dışında, din ve ahlâk dersleri halkın din duygusunu ve inanlıların dindarlık biçimlerini göz önünde bulundurmalıdır. Hıristiyan halkın din duygusu, her zaman, Kilise sırları yaşamı çevresinde gelişen çeşitli dindarlık biçimlerinde kendi ifadesini bulmuştur, kutsal eşyalara saygı gösterme, kutsal yerleri ziyaret etme, hac ziyaretleri, dinsel tören alayı halinde yürüme, Haç Yolu, dinsel danslar, tespih duası, madalyonlar,(Bkz. II. İznik Kon: DS 601, 603, Trento Kon: DS 1822) vb. 1675 Bu ifadeler Kilise’nin litürjik yaşamının yerini doldurmazlar ama onu sürdürürler: Bunlar litürjik zamanlar göz önüne alınarak, litürji ile ahenk içine sokularak düzenlenmeli, bir bakıma onlardan çıkmalı ve halkı onların içine sokmalıdır, zira litürji, doğası gereği onlardan daha üstündür.(SC 13) 1676 Halkın din duygusunu desteklemek için papazların tedbirliliği gereklidir, gerektiğinde, sofuluklara yönelen din duygusunu Mesih’in gizi bilgisi ışığında geliştirmek, arıtmak ve düzeltmek gerekebilir. Bu sofulukların uygulanması episkoposların ön yargısına ve Kilise’nin genel normlarına bağlıdır.(Bkz. CT 54) Halkın din duygusu, esas olarak, var olma ile ilgili büyük sorulara yanıt veren Hıristiyan bilgeliği ile birlikte değerlerin bir bütünüdür, Katolik halkın sağduyusu var olma ile ilgili sentez yeteneğinden oluşur. Tanrısal ile insansal olanı, Mesih ile Meryem’i, ruh ile bedeni, topluluk ile kurumu, kişi ile cemaati, inanç ile vatanı, akıl ile duyguyu bağdaştırır biçimde birlikte götürür. Bu bilgelik her insanı kökten Tanrı’nın oğlu olarak kabul eden, temelde bir kardeşlik kuran, emeği anlayabilen, doğayı karşılamayı öğreten, yaşamın zorlukları arasında bile keyifle ve neşeyle yaşamanın nedenlerini veren bir Hıristiyan hümanizmasıdır. Bu bilgelik halk için, İncil Kilise’de ön planda olduğu zaman ya da içeriği başka çıkarlar yüzünden boşaltıldığında ya da soluğu tıkandığında incilimsi bir içgüdü, ayırt etme ilkesi rolü oynar.(Document de Puebla, bkz. EN 48) ÖZET 1677 Kutsal törenler Kilise tarafından tesis edilmiş, insanları Kilise sırlarının meyvelerini almaya hazırlayan ve yaşamın farklı durumlarını kutsallaştıran maddi işaretlerdir. 1678 Kutsal törenler arasında kutsamalar önemli bir yer tutar. Bu törenler insanlar Tanrı’nın lütuflarından İncil’in ruhuna uygun bir biçimde yararlansınlar diye eserleri ve lütuflarından dolayı Tanrı’yı övmeyi olduğu kadar Kilise’nin arabuluculuğunu da içerir. 1679 Hıristiyan yaşamı litürjinin dışında halkın farklı kültürlerden kaynaklanan değişik dini duygularıyla da beslenir. Kilise bir yandan onları inancın ışığıyla aydınlatmaya özen gösterirken, öte yandan da Hıristiyan yaşamını zenginleştiren ve insani bir bilgeliği ve incilimsi bir içgüdüyü ifade eden halk sofuluğunun biçimlerini destekler. 2. KONU Hıristiyan cenaze töreni 1680 Bütün Kilise sırlarının, özellikle de Hıristiyanlığa girişi sağlayan sırların amacı Tanrı’nın evlatlarının son Paskalyasıdır, yani, ölüm aracılığıyla Egemenlik Yaşamına girmektir. O zaman imanla ve umutla ilan ettikleri gerçekleşmiş olur: "Ölülerin dirilmesini ve ebedi Yaşamı bekliyorum."(İznik-İstanbul İnanç İlkeleri) I. Hıristiyanın son Paskalyası 1681 Hıristiyan ölümünün anlamı, tek umudumuzun dayandığı Mesih İsa’nın ölümü ve dirilişindeki Paskalya gizi ışığında açınlanmıştır. Mesih İsa’da ölen Hıristiyan "bedenini terk edip Rab’bin yanına gider" (2 Kor 5, 8). 1682 Ölüm günü Hıristiyan için sırlı yaşamının bitiminde, her ne kadar düğün giysisini giymek için daha çok arınmaya gereksinimi varsa da Vaftizle başlamış olan yeniden doğuşunun sona erdiğini, Kutsal Ruh’un meshetmesiyle verilmiş olan "Oğul’un suretine" nihai benzeyişini, Efkaristiya’da öncelenmiş olan Egemenlik şölenine katılmayı sağlar. 1683 Kilise, bir Ana gibi, Hıristiyanı yeryüzü yolculuğunda sırlı bir biçimde bağrında taşıdığı gibi, yolculuğunun bitiminde de "Baba’nın ellerine" teslim etmek için ona eşlik eder. Kilise Baba’ya, Mesih’te, nur çocuğunu sunar, yeryüzüne de yücelik içinde dirilecek olan bedenin tohumunu umutla bırakır.(Bkz. 1 Kor 15, 42-44) Bu sunu efkaristiya kurbanında tam olarak törenle yapılır; bundan önce ve sonra yapılan kutsamalar kutsallaştırıcı törenlerdir. II. Cenaze töreni 1684 Hıristiyan cenaze töreni Kilise’nin litürjik bir törenidir. Bu cenaze töreniyle, Kilise papazı burada merhum ile etkili bir birlik oluşturduklarını ifade eder ve cenaze için bir araya gelmiş cemaate ebedi yaşamdan söz eder. 1685 Değişik cenaze ritleri Hıristiyan ölümünün Paskalya niteliğini ifade eder ve her bölgenin kendine özgü örf ve adetine, hatta litürjik renkle ilgili durumlarına cevap verir.(Bkz. SC 81) 1686 Roma litürjisinin cenaze töreni (Ordo exsequiarum - OEx) yapılacağı üç yere (ev, kilise, mezarlık), ailenin, yerel adetlerin, halkın dindarlığı ve kültürünün cenazeye verdiği değere göre üç tip cenaze töreni önerir. Zaten bu cenaze töreni her geleneksel litürjide aynı şekilde devam eder ve dört ana bölümden oluşur: 1687 Cemaatin kabulü. Tören bir inanç selamı ile başlar. Merhumun yakınları başsağlığı dilenerek kabul edilirler (Yeni Antlaşma’ daki anlamıyla; umut içinde Kutsal Ruh’un gücüyle).(Bkz. 1 Sel 4, 18)Dua etmek için toplanan cemaat "ebedi yaşam sözleri" duymayı bekler. Cemaatteki bir üyenin ölümü (ya da doğum günü, yedinci ya da otuzuncu gün) bu dünyanın perspektifini aşması gereken bir olaydır ve inanlıları dirilmiş Mesih’e gerçek iman perspektifine çekmelidir. 1688 Cenaze töreni sırasındaki Tanrı sözü litürjisi, cenazede hazır bulunmasına karşın litürjiye pek aşina olmayan inanlıların, ayrıca merhumun Hıristiyan olmayan arkadaşlarının anlayabileceği şekilde dikkatlice hazırlanmalıdır. Cenaze töreninde yapılan vaaz, özellikle edebi olmaktan ve övme söylevinden uzak,(Oex 41) fakat dirilmiş Mesih’in ışığında Hıristiyan ölümünün gizini aydınlatacak nitelikte olmalıdır. 1689 Efkaristiya kurbanı. Cenaze töreni kilisede yapılıyorsa, Efkaristiya, Hıristiyan ölümünün Paskalya gerçeğinin merkezini oluşturur.(Bkz. OEx 1) Kilise işte o zaman merhumla anlamlı birliğini ifade eder: Baba’ya Kutsal Ruh’ta Mesih’in dirilişini ve ölümünü sunarak, Kilise Baba’dan evladının günahlarından ve günahlarının sonuçlarından arınmasını, Egemenlik sofrasına Paskalya bütünlüğünde kabul edilmesini diler.(Bkz. OEx 56) İnanlılar cemaati Efkaristiya töreni sayesinde, özellikle de merhumun ailesi, canlı üyesi olduğu Mesih’in Bedenini alarak ve daha sonra onun için onunla birlikte dua ederek "Rab’de uykuya dalmış" kişiyle birlikte yaşamayı öğrenmiş olur. 1690 Merhuma elveda demek Kilise tarafından merhumun Tanrı’ ya emanet edilmesidir. Bu son uğurlama Hıristiyan cemaatinin, üyelerinden birine mezara konulmadan önce yaptığı son görevdir.(OEx 10) Bizans geleneği elvedasını öpücükle belirtir: Bu son uğurlanışında, "bu dünyadan ayrılışında, buradan gidişinde özellikle de bir birlik, bir topluluk içinde olduğundan ilahiler söylenir. Gerçekten, ölerek birbirimizden ayrılmayız, çünkü hepimiz aynı yolu kat ediyoruz ve aynı yerde buluşacağız. Biz hiç bir zaman ayrılmış sayılmayız, çünkü Mesih için yaşıyoruz, şimdi de Mesih’te birleşmiş olarak, Ona doğru giderek ( ... ) Mesih’te hep birlikte olacağız"(A. Selanikli Simeon, sp). ÜÇÜNCÜ KISIM MESİH'TE YAŞAM Hıristiyan, kendi değerini bil ! 1691 "Hıristiyan, kendi değerini bil. Çünkü Tanrı doğasına katılmış bulunuyorsun, eski zavallı yaşamına dönerek doğanı yozlaştırma. Hangi Lidere tabi olduğunu ve hangi Bedenin üyesi olduğunu anımsa. Karanlıkların kudretinden kopartılıp Tanrı'nın Egemenliğine ve ışığa taşındığını unutma."(A. Büyük Leo, serm. 21, 2-3) 1692 İnanç İlkeleri Tanrı'nın yaratılış eserinde ve daha da fazlasıyla insanın kurtarılışı ve kutlulaştırılmasında yaptıklarının ne kadar büyük olduğunu söylüyor. İmanın belirttiklerini, Kilise sırları iletiyor: "Kilise sırlarıyla yeniden doğan" (Yu 1, 12) Hıristiyanlar "Tanrı doğasına katılarak" (2 Pet 1, 4) "Tanrı'nın çocukları" (1 Yu 3, 1) oldular. İmanlarında yeni değerlerinin bilincine vararak Hıristiyanlar bundan böyle "Mesih'in İnciline layık bir yaşam sürmeye" (Fil 1, 27) çağrılmışlardır. Duayla ve Kilise sırlarıyla elde edilebilen Mesih'in lütfu ve Kutsal Ruh'un armağanları sayesinde bunun üstesinden gelebilirler. 1693 Mesih İsa her zaman Babasının hoşuna gidenleri yaptı.(Bkz. Yu 8, 29) Onunla hep tam bir birlik içinde yaşadı. Aynı şekilde havariler de "gizlilik içinde yapılanı gören"(Bkz. Mt 6, 6) Baba'nın nazarında yaşamaya ve "mükemmel olan göksel Baba gibi mükemmel olmaya" (Mt 5, 47) davet edildiler. 1694 Vaftizle(Bkz. Rom 6, 5) Mesih'e katılan "kendilerini günah karşısında ölü, Mesih İsa'da Tanrı karşısında diri sayan"(Bkz. Kol 2, 12) (Rom 6, 11) Hıristiyanlar böylece Dirilmiş olan Kişinin yaşamına katılmış olurlar. Mesih'in izinde ve Onunla birlikte(Bkz. Yu 15, 5)olan Hıristiyanlar "sevgili çocuklar olarak Tanrı'yı örnek alabilir ve sevgi yolunu izleyebilirler" (Ef 5, 1). Düşüncelerini, sözlerini ve davranışlarını "Mesih İsa'nınkilere uydururlar"(Bkz. Yu 13, 1216) (Fil 2, 5) ve Onu örnek almaya çalışırlar. 1695 "Rab Mesih İsa'nın adıyla ve Tanrımızın Ruhuyla aklanmış " (1 Kor 6, 11), "kutsal kılınmış ve kutsal olmaya çağrılmış" (1 Kor 1, 2) Hıristiyanlar, "Kutsal Ruh'un Tapınağı"(Bkz. 1 Kor 6, 19) oldular. Oğulun bu Ruhu Hıristiyanların yaşamı olarak Baba'ya nasıl dua edileceğini(Bkz. Gal 4, 6) öğretir. Onları, sevgilerini göstererek "Ruh'un meyvelerini"(Bkz. Gal 5, 25) (Gal 5, 22) vermeleri amacıyla harekete geçirir. Kutsal Ruh günah yaralarını iyileştirir, "içten ruhsal bir değişime uğratarak bizi yeniler" (Ef 4, 23). Kutsal Ruh "ışık çocukları" (Ef 5, 8) olarak yaşamamız için bizleri aydınlatır ve güçlendirir, çünkü ışığın meyveleri her tür iyilik, doğruluk ve gerçekte görülür (Ef 5, 9). İki yol 1696 Mesih'in yolu "yaşama götürür", bu yola aykırı olan yol da "mahvolmaya götürür"(Bkz. Tes 30, 15-20) (Mt 7, 13). İncil'deki bu iki yolu anlatan meselin Kilise din kitabında özel bir yeri vardır. Bu mesel esenliğimizi ilgilendiren ahlâki kararların önemini belirtmektedir. "İki yol vardır, biri yaşama, öteki ölüme götürür; ikisi arasında çok büyük fark vardır."(Didake 1, 1) 1697 Din kurallarını öğretirken önemli olan, Mesih'in yolundaki sevinci ve zorunlulukları tüm açıklığıyla ortaya koymaktır.(Bkz. CT 29)Mesih'te "yeni yaşama" (Rom 6, 4) adım atan insana öğretilecek konular şöyle olmalıdır: - Kutsal Ruh'u öğretmek. Kutsal Ruh Mesih'teki yaşamı içten öğreten, bu yaşamı güçlendiren, düzelten, yöneten ve esinlendiren sevgili bir konuk, dosttur. - Lütfu öğretmek. Çünkü bizler lütuf sayesinde kurtulduk, sadece lütuf sayesinde yaptıklarımız ebedi yaşam için meyve verebilir. - Gerçek mutlulukları öğretmek. Mesih'in yolu bu mutluluklarda özetlenir. İnsan yüreğinin özlem duyduğu ebedi mutluluğa götüren tek yol bu mutluluklardır. - Günahı ve bağışlanmayı öğretmek. İnsan kendini günahkâr kabul etmedikçe kendisi hakkındaki gerçeği öğrenemez, insan dürüst davranmak koşuluyla günahın bağışı olmazsa bu gerçeği kaldıramaz. - İnsani erdemleri öğretmek. Erdemler iyilik için gerekli özelliklerin ne kadar güzel ve çekici olduğunu gösterir. - Hıristiyan erdemlerini öğretmek. Azizlerin örneklerinden soyluca esinlenen iman, umut ve sevgi erdemlerini öğretmek. - On emir'e yayılmış olan sevginin iki buyruğunu öğretmek. - Kilise din kurallarını öğretmek. Çünkü Hıristiyan yaşamı ancak "azizler birliğinde" "tinsel iyiliklerin" çeşitli değiş tokuşuyla gelişebilir ve iletilebilir. 1698 Bu din eğitiminin birinci ve en önemli referansı "yol, gerçek ve yaşam" (Yu 14, 6) olan Mesih İsa'nın kendisi olacaktır. Mesih inanlıları imanda Ona bakarak bu vaatleri kendilerinde bizzat kendisinin gerçekleştirmesini umut edebilirler, Onun kendilerini sevdiği gibi Onu severek kendi asaletlerine yaraşır biçimde davranabilirler. Rabbimiz Mesih İsa'yı gerçekten lideriniz olarak ve kendiniz de Onun bir üyesi olarak görmenizi sizden rica edeceğim. O, bir lider üyelerine nasıl aitse öyle sizindir; Ona ait olan, ruhu, Yüreği, vücudu, aklı, tüm yetenekleri sizindir, onları Tanrı'yı yüceltmek, sevmek, övmek ve Ona hizmet etmek üzere kendinizinmiş gibi kullanabilirsiniz. Sizler, üyeler Liderlerine nasıl aitse öyle Ona aitsiniz. O da Babasının yüceltilmesi ve Ona hizmet için sizde olan her şeyi Kendisine aitmiş gibi büyük bir arzuyla kullanmak istemektedir.(Yuhanna Eudeus, cord. 1, 5) Yaşamım Mesih'tir (Fil 1, 21). BİRİNCİ ANABÖLÜM İnsanın gönül eğilimi: Kutsal Ruh'ta yaşam 1699 Kutsal Ruh'ta yaşam insanın gönül eğilimini tamamlar (birinci bölüm). Kutsal Ruh'taki yaşam Tanrı sevgisi ve insan dayanışmasından oluşur (ikinci bölüm). Esenliğimiz için lütuf olarak verilmiştir (üçüncü bölüm). BİRİNCİ BÖLÜM İnsan onuru 1700 İnsan onuru, Tanrı'ya benzer ve Onun suretinde yaratılmış olmasından gelir (1. Konu). Tanrı mutluluğuna olan eğiliminde tamamlanır (2. Konu). Bu tamamlanmaya gitmek insanın elindedir (3. Konu). Kasıtlı davranışlarıyla (4. Konu) insan Tanrı tarafından vadedilen ve ahlâki vicdan tarafından doğrulanan iyiliğe uyar ya da uymaz (5. Konu). İnsanlar kendi içlerini kendileri kurup geliştirirler: İnsanlar bütün gözle görülür ve tinsel yaşamlarını gelişimlerinin aracı olarak kullanırlar (6. Konu). Lütfun yardımıyla erdemde ilerler (7. Konu), günahtan kaçınırlar, günah işlerlerse de asi çocuk(Bkz. Lk 15, 11-32) gibi Göklerdeki Babamızın bağışlayıcılığına sığınırlar (8. Konu). Böylelikle mükemmel sevgiye ulaşırlar. 1. KONU İnsan - Tanrı'nın sureti 1701 "Mesih İsa Babasının ve Onun sevgisinin gizini insanlara açınladığında, insana kendisini tam olarak gösteriyor ve gönül eğiliminin ne kadar yüce olduğunu keşfettiriyor."(GS 22, 1) İnsan "Görünmeyen Tanrı'nın sureti"(Bkz. 2 Kor 4, 4) (Kol 1, 15) Mesih'te Yaratıcısının "sureti ve benzerinde" yaratıldı. Asli günahla bozulan İnsanın Tanrısal sureti, Tanrı'nın ihsanı sayesinde insanı günahtan kurtaran kurtarıcı Mesih İsa'da ilk güzelliğine kavuşturulmuş ve soylulaştırılmıştır.(Bkz. GS 22, 2) 1702 Tanrısal suret her insanda mevcuttur. Tanrısal suret, Tanrısal kişilerin kendi aralarındaki birliğine benzer şekilde insanların birliğinde görünür hale gelir (Bkz. İkinci Bölüm). 1703 "Tinsel ve ölümsüz"(GS 14) bir ruha sahip olan insan, Tanrı' nın kendisi için yarattığı tek yaratıktır.(GS 24, 3) İnsan döllendiği andan itibaren ebedi mutluluk için yaratılmıştır. 1704 İnsan Tanrısal Ruhun gücüne ve nuruna katılır. Aklıyla Yaradan tarafından kurulmuş düzeni anlayacak niteliktedir. İradesiyle kendisini kendi gerçek iyiliğine götürebilecek durumdadır. Kendi mükemmelliğini "iyiyi ve gerçeği aramakta ve sevmekte"(GS 15, 2)bulur. 1705 Ruh, akıl ve irade gibi tinsel güçleri sayesinde insan özgürlükle donatılmıştır, bu "Tanrı'nın sureti olduğunun özel işaretidir"(GS 17). 1706 İnsan, aklıyla "kötüden kaçınıp iyilik yapması için"(GS 16)kendisine baskı yapan Tanrı'nın sesini tanır. Herkes kendi vicdanında yankılanan, Tanrı ve insan sevgisinde gerçekleşen bu yasaya uymak zorundadır. Ahlâklı yaşam kişinin asaletini gösterir. 1707 "İnsanlık tarihinin başından beri Kötü tarafından ayartılan insan özgürlüğünü kötüye kullandı."(GS 13, 1) Ayartıldı ve kötülük yaptı. İyilik yapma isteğini içinde taşımasına karşın doğası ilk günahın açtığı yarayı taşımaya devam etmektedir. İnsan kötülük ve hata yapmaya eğilimli oldu: İnsan kendi içinde bölünmüş durumdadır. İster bireysel ister topluca olsun bütün insanların yaşamı kötüyle iyi ışıkla karanlık arasında dramatik bir mücadeledir.(GS 13, 2) 1708 Mesih İsa acı çekerek bizleri Şeytan'dan ve günahtan kurtardı. Bize Kutsal Ruh'taki yeni yaşamı kazandırdı. Onun lütfu günahın bizde bozmuş olduğunu onarıp ilk durumuna getirdi. 1709 Mesih'e inanan kişi Tanrı'nın oğlu olur. Bu evlat olma durumu insanı, ona Mesih İsa'yı izleme yeteneğini vererek değiştirir. Bu durum insana dürüstçe davranma ve iyilik yapma yeteneği verir. Kurtarıcısıyla olan birliği nedeniyle İsa' nın müridi mükemmel sevgiye, kutsallığa erişir. Nur içinde olgunlaşan ahlâki yaşam, cennet mutluluğunda ebedi yaşama açılır. ÖZET 1710 "Mesih İsa insanın kendisini tam anlamıyla anlamasını sağlar ve ona içindeki eğiliminin yüceliğini gösterir."(GS, 1) 1711 Tinsel bir ruh, akıl ve irade ile donatılmış insan döllendiği andan itibaren Tanrı ve ebedi yaşam için yaratılmıştır. İnsan kendi mükemmelliğini "iyiyi ve gerçeği aramakta ve sevmekte"(GS 15, 2) bulur. 1712 Gerçek özgürlük, insanda "Tanrısal suretin olduğunun özel işaretidir".(GS 17) 1713 İnsan "iyilik yapması ve kötülükten kaçınması"(GS 16)konusunda kendisine baskı yapan ahlâk yasasına uymak zorundadır. 1714 Doğasında ilk günahın yarasını taşıyan insan özgür davranışı içinde hata yapmaya ve kötülüğe eğilimlidir. 1715 Mesih İsa'ya inanan kişi Kutsal Ruh'ta ebedi yaşama sahiptir. Nurda gelişen ve olgunlaşan ahlâki yaşamın cennet mutluluğunda da tamamlanması gerekir. 2. KONU Gerçek mutluluğa olan eğilimimiz I. Gerçek mutluluklar 1716 Gerçek mutluluklar İsa’nın Vaazının temelini oluşturur. Gerçek mutlulukların bildirilmesi İbrahim’den beri seçilmiş halka yapılan vaatlerin yeniden ele alınmasıdır. Gerçek mutluluklar, vaatleri yalnız bir memleketi değil, Göklerin Egemenliğine kavuşturarak gerçekleştirirler: Ne mutlu yoksulluk ruhuna sahip olanlara! Göklerin Egemenliği onlarındır. Ne mutlu yaslı olanlara! Onlar teselli edilecekler. Ne mutlu yumuşak başlı olanlara! Onlar yeryüzünü miras alacaklar. Ne mutlu doğruluğa acıkıp susayanlara! Onlar doyurulacaklar. Ne mutlu merhametli olanlara! Onlara merhamet edilecek. Ne mutlu yüreği temiz olanlara! Onlar Tanrı’yı görecekler. Ne mutlu barış için çalışanlara! Onlara Tanrı oğulları denecek. Ne mutlu hak yüzünden zulüm görenlere! Göklerin Egemenliği onlarındır. Benim yüzümden insanlar size sövüp zulmettikleri, yalan yere her türlü kötü sözü söyledikleri zaman ne mutlu size! Sevinin, sevinçle coşun! Çünkü göklerdeki ödülünüz büyük olacaktır (Mt 5, 3-12). 1717 Gerçek mutluluklar Mesih İsa’nın yüzünü ve sevgisini yansıtır. Gerçek mutluluklar İsa’nın acılarının ve Dirilişinin yüceliğine katılan inanlıların eğilimini ifade eder. Gerçek mutluluklar Hıristiyan yaşamının özel tutum ve davranışlarını aydınlığa çıkarır. Gerçek mutluluklar sıkıntıda insanın umudunu destekleyen paradoksal vaatlerdir. Gerçek mutluluklar havarilerin gizlide sahip oldukları ödülleri ve kutsamaları bildirir. Gerçek mutluluklar Meryem Ana’nın ve azizlerin yaşamında gerçekleşti bile. II. Mutluluk isteği 1718 Gerçek mutluluklar insanın doğal mutluluk isteğine cevap verir. Bu isteğin kökeni Tanrısaldır. Tanrı bu isteği insanın yüreğine, insanı kendisine çekmek için koydu. İnsan yüreğini de yalnız O tatmin edebilir: Kuşkusuz hepimiz mutlu olmak istiyoruz, insanlar arasında hiç kimse bu cümleye, bu ifade tam olarak açıklanmadan önce dahi karşı çıkmaz.(A. Augustinus, mor. Eccl. 1, 3, 4) Tanrım nasıl oluyor da seni arıyorum? Çünkü Tanrım seni ararken aslında mutlu yaşamı arıyorum. Ruhumun yaşaması için seni arayacağım. Çünkü bedenim ruhum sayesinde, ruhum da senin sayende yaşıyor.(A. Augustinus itiraf. 10, 29) Yalnız Tanrı tatmin eder.(A. Aquinolu Thomas, symb. 1) 1719 Gerçek mutluluklar insanın var olma nedenini, insan davranışlarının nihai sonunu ortaya çıkarır: Tanrı bizleri kendi mutluluğuna çağırmaktadır. Bu Tanrı çağrısı herkese şahsen hitap ettiği gibi, vaadi kabul eden ve imanda yaşayanların oluşturduğu yeni halk olan Kilise’nin bütünlüğüne de hitap etmektedir. III. Gerçek Hıristiyan mutluluğu 1720 Yeni Antlaşma Tanrı’nın insanı çağırdığı mutluğu açıklamak için birçok ifade kullanıyor: Tanrı’nın Egemenliğinin gelişi;(Bkz. Mt 4, 17)Tanrı’yı görme: "Ne mutlu yüreği temiz olanlara! Onlar Tanrı’yı görecekler"(Bkz. 1 Yu 3, 2, 1 Kor 13, 12) (Mt 5, 8); Rab’bin sevincine girmek;(Bkz. Mt 25, 21. 23) Tanrı’nın Huzuruna girmek (İbr 4, 7-11): Orada dinleneceğiz ve göreceğiz; göreceğiz ve seveceğiz; seveceğiz ve öveceğiz. Sonu olmayan son geldiğinde olacak budur. Sonsuz egemenliğe ulaşmaktan başka ne gibi bir sonumuz olabilir ki?(A. Augustinus, civ. 22, 30) 1721 Tanrı bizleri kendisini tanımamız, kendisine hizmet etmemiz ve kendisini sevmemiz ve böylelikle Cennete erişebilmemiz için dünyaya getirdi. Gerçek mutluluk bizim Tanrı’ nın doğasına (2 Pet 1, 4) ve ebedi Yaşama(Bkz. Yu 17, 3) katılmamızı sağlar. Onunla insan, Mesih’in şanına(Bkz. Rom 8, 18) ve üçlü-birlik yaşamının mutluluğuna girer. 1722 Böylesi bir mutluluk insan aklını ve insan çabalarını aşar. Bu Tanrı’nın karşılıksız armağanın bir sonucudur. Bunun içindir ki, buna insanın Tanrısal mutluluğun içine girmesini sağlayan nur gibi doğaüstü olarak tanımlanır. "Ne mutlu yüreği temiz olanlara! Onlar Tanrı’yı görecekler." Kuşkusuz, hiç kimse Tanrı’yı eşsiz yüceliği ve büyüklüğünde "görüp de yaşayamaz", çünkü Baba kavranılamaz; ama insana olan sevgisi, dostluğu ve Herşeye Kadirliği öylesine büyüktür ki, bu sevgi kendisini sevenlere Onu görme ayrıcalığını vermeye kadar götürür ( ... ) "çünkü insanlar için imkânsız olan Tanrı için mümkündür".(A. Ireneus, haer. 4, 20, 5) 1723 Vadedilen mutluluk bizleri kesin ahlâki seçimlerde bulunmaya götürür. Yüreğimizi kötü içgüdülerden arınmaya ve her şeyin üstünde Tanrı sevgisini aramaya davet eder. Gerçek mutluluğun ne zenginlikte ya da varlıklı olmakta ne şan ve şöhrette ya da güçte, ne her ne kadar yararlı olursa olsun bilim, teknik ve sanat alanlarında insanın yaptığı herhangi bir şeyde, ne de herhangi bir yaratıkta olduğunu, ama sadece her türlü iyiliğin ve her türlü sevginin kaynağı Tanrı’da olduğunu öğretir: Zenginliğin karşısında herkes eğilir; çoğunluk, büyük bir insan kitlesi içgüdüsel olarak ona saygı gösterir. Mutluluğu servete göre ölçerler, servetin varsa saygınlığında olur. ( ... ) Bütün bunlar paran varsa her şeyi yapabilirsin inanışından gelir. Zenginlik günümüz putlarından biridir, ünlülük de başka bir puttur. ( ... ) Ünlülük, tanınmış olmak ve dünyada ses getirmek (buna medyanın ün kazandırdığı da diyebiliriz) kendiliğinden iyi bir şeymiş gibi, yüce bir iyilikmiş gibi gerçek saygıya layık görülür.(Newman, mix. 5, Azilik Üstüne) 1724 On emir, Dağdaki Vaaz ve havarilere dayanan din eğitimi bize göklerin Egemenliğine götüren yolları gösterir. Bu yollarda Kutsal Ruh’un nuru sayesinde günlük davranışlarla adım adım ilerleriz. Mesih İsa’nın sözlerinin etkisiyle Kilise’de Tanrı’nın yüceliği için meyveler veririz.(Bkz. Ekinci Meseli: Mt 13, 3-23) ÖZET 1725 Gerçek mutluluklar İbrahim’den beri yapılan Tanrı’nın vaatlerini yeniden ele alıp onları göklerin Egemenliğine göre düzenleyerek tamamlar. Bunlar Tanrı’nın insan yüreğine ektiği mutluluk arzusuna cevap oluşturur. 1726 Gerçek mutluluklar bize Tanrı’nın bizi çağırdığı nihai sonu öğretir: Egemenlik, Tanrı’yı görme, Tanrı doğasına katılma, ebedi yaşam, Tanrı’nın çocukları olma, Tanrı’da huzur bulma. 1727 Ebedi yaşam mutluluğu Tanrı’nın karşılıksız bir lütfudur; ebedi yaşama götüren nur gibi doğaüstüdür. 1728 Gerçek mutluluklar dünya nimetleri karşısındaki kesin tavrımızı belirler; Tanrı’yı her şeyin üstünde sevebilmeyi öğrenebilmemiz için yüreğimizi arındırırlar. 1729 Cennet mutluluğu dünya nimetlerini kullanma konusunda Tanrı Yasasına uygun olup olmadıklarını belirten kriterleri belirler. 3. KONU İnsanın özgürlüğü 1730 Tanrı insanı akıllı bir varlık olarak yarattı ve ona kendi arzusuyla hareket eden ve kendi davranışlarının Efendisi olan bir kişinin onurunu bağışladı. "Tanrı insanın, Yaratıcısını kendisi arayabilsin ve özgür iradesiyle bağlanarak tam ve mutlu mükemmelliğe ulaşabilsin diye ‘kendi kararını kendi verecek’ (Sir 15, 14) durumda olmasını istedi"(GS 17): İnsan akıllıdır, bundan dolayı Tanrı’ya benzer, özgür yaratıldı ve davranışlarının efendisidir.(A. Ireneus, haer. 4, 4, 3) I. Özgürlük ve sorumluluk 1731 Özgürlük akıl ve iradede kök salmış bir özelliktir, davranmak ya da davranmamak, bunu ya da şunu yapmak, kasıtlı davranışların sorumluluğunu almak. Özgür iradesiyle herkes kendisi karar verir. İnsandaki özgürlük insanın gerçekte ve iyilikte gelişmesi ve olgunlaşmasıdır. Özgürlük mutluluğumuz olan Tanrı’ya yöneldiğinde yetkinliğine ulaşır. 1732 Kendi nihai iyiliği olan Tanrı’ya kesin bir şekilde bağlı olmayan özgürlük iyiyle kötüyü seçme olasılığını, yani mükemmellikte gelişme ya da yok olma ve günah işleme olasılığını kendinde bulundurur. Bu özgürlük tamamen insana özgü davranışları gösterir. Övgü ya da kınamayı, liyakati ya da ayıbı üzerine çeker. 1733 İnsan ne kadar çok iyilik yaparsa, o kadar çok özgürleşir. Ancak hak ve iyiliğin hizmetinde gerçek özgürlük vardır. İtaatsizlik ve kötülükten yana tavır koymak özgürlüğü kötüye kullanmadır ve bu durum "günah köleliğine"(Bkz. Rom 6, 17) götürür. 1734 Özgürlük insanı kendi özgür davranışlarından sorumlu kılar. Erdemdeki aşama, iyiliğin tanınması ve çile iradenin davranışlar üzerindeki üstünlüğünü pekiştirir. 1735 Bir davranışın sorumluluğu ve takdiri bilgisizlikten, dalgınlıktan, şiddetten, korkudan, alışkanlıklardan, istikrarsız sevgilerden ya da daha başka fiziksel ve toplumsal etkenlerden azalabilir, hatta silinebilir. 1736 Doğrudan isteyerek yapılan her davranış onu yapana atfedilir: Rab, Adem’e bahçede işlediği günahtan sonra, "Ne yaptın?" diye sorar (Yar 3, 13). Aynı şekilde Kain’e de sorar.(Bkz. Yar 4, 10)Peygamber Natan da kral Davut’a Üri’nin karısı ile zina edince ve kocasını öldürünce hesap sorar.(Bkz. 2 Sam 12, 7-12) Bilinmesi gereken bir şeyin bilinmemesinden doğan bir eylem istenmeden yapılmış olabilir, örneğin trafik işaretlerinin bilinmemesinden dolayı meydana gelen bir trafik kazası gibi. 1737 İstenmeden oluşan bir davranış hoş görülebilir, örneğin bir annenin hasta çocuğunun başında tükenmesi. İstenmediği halde kötü sonuçlanan bir davranıştan dolayı da insan sorumlu tutulamaz, örneğin tehlikede bulunan bir insana yardım götürürken kendi ölümüne sebep olmak. Kötü bir davranıştan dolayı hesap sorulabilmesi için bu kötülüğün önceden kestirilebilmesi ve bu davranışı yapanın buna engel olma olasılığının bulunması gerekir, örneğin sarhoşken araba kullanan birinin ölüme sebep olması. 1738 Özgürlük insanlar arası ilişkilerde kendini gösterir. Tanrı’nın suretinde yaratılmış olduğu için her kişi özgür ve sorumluluğu olan bir varlıktır. Herkesin herkese bu açıdan saygı göstermesi gerekir. İnsanın özgürce davranma hakkı insan onurunun ayrılmaz bir parçasıdır, özellikle dini ve ahlâki konularda.(Bkz. DH 2) Bu hak kamu yararı ve toplum düzeni sınırları içinde resmi olarak kabul edilmeli ve korunmalıdır.(Bkz. DH 7) II. Esenlik düzeninde insan özgürlüğü 1739 Özgürlük ve günah. İnsanın özgürlüğü sınırlıdır, aynı zamanda yanılabilirdir. İnsan gerçekten de yanıldı. Özgürce günah işledi. Tanrı’nın sevgi tasarısını reddederek kendisini kandırdı; günahın kölesi oldu. Bu ilk bozulma daha birçoklarının meydana gelmesine neden oldu. İnsanlık tarihi, başlangıcından beri, özgürlüğün kötüye kullanılmasıyla, insan yüreğinden doğmuş olan zulüm ve felâketlere tanık olmuştur. 1740 Özgürlüğün tehlikeleri. Özgürlük her şeyi söylemek ve her şeyi yapmak demek değildir. "Özgürlüğe bağlı insanın kendi kendine yettiğini, dünya malından yararlanmak için kendi çıkarını düşündüğünü ileri sürmek yanlış olur."(CDF, instr. "Libertatis concientia" 13) Zaten adil bir özgürlüğün olması için gereken ekonomik, toplumsal, politik ve kültürel düzendeki koşullar çoğu zaman tanınmaz ve ihlâl edilir. Bu durumlardaki körleşme ve haksızlık ahlâki yaşamı sekteye uğratır ve güçlülerle zayıfları sevgiye karşı günah işlemeye yöneltir. Ahlâk yasasından uzaklaşmakla insan kendi özgürlüğüne kastetmiş, kendini zincire vurmuş olur, benzerleriyle olan kardeşlik ilişkisini keser ve Tanrısal gerçeğe itiraz eder. 1741 Özgürleşme ve esenlik. Mesih İsa şanlı Haçıyla bütün insanların esenliğini elde etti. Günahın esareti altındakileri kurtardı. "Mesih bizi özgürlük için özgür kıldı" (Gal 5, 1). "Bizi özgür kılacak gerçeği" (Yu 8, 32) Onda buluyoruz. Kutsal Ruh bize verildi, havarinin dediği gibi, "nerede Ruh varsa orada özgürlük vardır" (2 Kor 3, 17). Şimdiden "Tanrı çocuklarının yüce özgürlüğüyle" (Rom 8, 21) övünüyoruz. 1742 Özgürlük ve nur. Mesih İsa’nın nuru, Tanrı’nın insan yüreğine koyduğu iyilik ve gerçek ruhuyla uyum içindeyse hiçbir şekilde özgürlüğümüze ket vurmaz. Hıristiyanlık deneyimi özellikle duada bunun tersini gösteriyor: Nurun uyarılarını izlersek dış dünyanın baskı ve zorlamaları karşısında olduğu kadar sınamalar karşısında da iç özgürlüğümüz ve güvenimiz artar. Kutsal Ruh bizim dünyada ve Kilise’deki eserinde özgürce çalışacak çalışma arkadaşları olmamız amacıyla, nurun etkisiyle ruhsal özgürlüğümüzü geliştirir. Ey iyi ve Herşeye Kadir Tanrı, bizi tehlikeye sokan şeyleri bizden uzaklaştır, ruhsal ve bedensel her türlü kösteği yolumuzdan kaldır ki iradeni yerine getirebilecek kadar özgür olalım.(MR, 32. Pazar Duası) ÖZET 1743 Yaratıcısına özgürce bağlansın, böylece kutlu mükemmelliğe ulaşabilsin diye(Bkz. GS 17, 1) "Tanrı insanı kendi kararını verecek şekilde yarattı" (Sir 15, 14). 1744 Özgürlük, yapma ya da yapmama böylece kararlaştırılmış eylemleri kendiliğinden ortaya koyma gücüdür. Özgürlük yetkinlik noktasına, eylemini, yüce İyilik olan Tanrı’ya göre düzenlemişse ulaşır. 1745 Özgürlük insana özgü davranışların özelliğidir. İnsanı isteyerek yapmış olduğu eylemlerden sorumlu kılar. İradesiyle yapmış olduğu davranışların sorumluluğu ona aittir. 1746 Birine atfedilen bir davranışın sorumluluğu bilgisizlikle, şiddetle, korkuyla ve psişik ya da toplumsal öteki faktörlerle azalabilir ya da ortadan kalkabilir. 1747 İnsanın özgürce davranma hakkı insan onuruyla ayrılmaz bir bütün oluşturur, özellikle de dini ve ahlâki konularda. Ancak özgürlük hakkı her şeyi söylemek ya da her şeyi yapmak demek değildir. 1748 "Mesih İsa bizi özgürlük için özgür kıldı" (Gal 5, 1). 4. KONU İnsan davranışlarının ahlâka uygunluğu 1749 Özgürlük insanı ahlâklı bir birey yapar. İnsan karar vererek hareket ettiğinde, doğrusunu söylemek gerekirse, davranışlarının babası sayılır. İnsan davranışları, kısaca bilinçli bir düşünmeden geçirilerek özgürce seçilen davranışlar ahlâki açıdan değerlendirilir. Davranışlar iyi ya da kötüdür. I. Ahlâka uygunluğun kaynakları 1750 İnsan davranışlarının ahlâka uygunluğu; - seçilen nesneye; - amaçlanan sona ya da niyete; - eylemin koşullarına bağlıdır. Nesne, niyet ve koşullar ahlâka uygunluğun kaynaklarıdır, ya da insan davranışlarının ahlâka uygunluğunu oluşturan öğelerdir. 1751 Seçilen nesne insanın bilinçli olarak iradesini yönelttiği bir iyiliktir. İnsan davranışının maddesidir. Seçilen nesne, aklın onun gerçek iyiliğe uygun olup olmadığına karar vermesinden sonra irade eyleminin ahlâki niteliğini belirtir. Ahlâkın nesnel kuralları iyi ve kötünün vicdan tarafından kabul edilen rasyonel düzenini dile getirir. 1752 Nesnenin karşısında, niyet, eylemi yapan kişinin içindedir. Bilinçli olarak yapılan eylemin kaynağında bulunduğundan ve sonucu belirlediğinden, niyet eylemin ahlâki niteliğini belirlemede temel öğeyi oluşturur. Amaç niyetin ilk yöneldiği şeydir. Niyet eylemde amaçlananı belirtir. Girişilen eylemden beklenen iyiliği amaçlar. Niyet bireysel davranışlarımızla kendini sınırlamaz, aynı ve tek amaç için çeşitli davranışlarda bulunabilir; bütün yaşamı nihai sona doğru yönlendirebilir. Örneğin, benzerine yardım için yapılan bir hizmet bütün davranışlarımızın nihai sonu olarak görülen Tanrı sevgisi tarafından esinlenmiş olabilir. Bir çıkar sağlamak ya da bir övünme payı çıkarmak gibi bir tek ve aynı davranışla birçok niyet güdülebilir. 1753 İyi bir niyet (örneğin, benzerine yardım etmek) aslen bozuk bir davranışı (yalan ve dedikodu gibi) ne iyi ne de adil yapar. Amaç aracı haklı çıkarmaz. Masum bir kişiyi halkı kurtarmak amacıyla mahkûm etmenin haklı bir yanı yoktur. Tersine, kendiliğinden iyi olan bir davranışa [sadaka vermek gibi (Mt 6, 2-4)] eklenen kötü niyet (kendini beğenmişlik) o davranışı kötü kılar. 1754 Koşullar sonuçları dahil, ahlâki bir davranışın ikincil öğeleridir. İnsan davranışlarının ahlâki kötülüğünü ya da iyiliğini azaltmaya ya da çoğaltmaya katkıda bulunurlar (örneğin çalınan eşyanın miktarı). Eylemi yapanın sorumluluğunu azaltabilir ya da çoğaltabilirler (ölüm korkusuyla davranmak gibi). Koşullar kendiliğinden eylemlerin ahlâki niteliğini değiştiremezler; aslen kötü bir eylemi ne iyi yapabilir ne de haklı kılabilirler. II. İyi eylemler ve kötü eylemler 1755 Ahlâki olarak iyi bir eylem aynı zamanda koşulların, amacın ve nesnenin iyiliğini gerektirir. Kötü bir amaç aslen nesnesi iyi olsa bile eylemi bozar ("insanlara hoş görünmek amacıyla" dua etmek ve oruç tutmak gibi). Seçilmiş nesne yalnız başına bir davranışı bütünüyle kirletebilir. Fuhuş gibi somut davranışlar vardır, bunları seçmek hatalıdır, çünkü bunların seçimi iradede bir bozukluğu, kısacası ahlâki bir kötülüğü içerir. 1756 İnsan davranışlarının ahlâka uygunluğuna, yalnızca onları esinlendiren niyete ya da koşullara (ortam, toplumsal baskı, davranma zorunluluğu ya da gerekliliği, vb.) bakarak karar vermek hatalı olur. Koşullardan ve niyetlerden bağımsız kendi nesneleri nedeniyle kendiliklerinden ve kendi içinde hep son derece yasak olan eylemler vardır; küfür ve yalan yere ant içme, cinayet ve zina gibi. Sonucu iyi olacak diye kötü bir şey yapmaya izin verilemez. ÖZET 1757 Nesne, niyet ve koşullar insan davranışının ahlâka uygunluğunu oluşturan üç kaynaktır. 1758 Akıl seçilen nesnenin iyi yada kötü olduğuna karar verdiğine göre, seçilen nesne bir irade eyleminin ahlâkiliğini belirler. 1759 "İyi niyetle yapılan kötü bir davranış haklı çıkarılamaz."(A. Aquinolu Thomas, dec. praec. 6) Amaç aracı haklı çıkarmaz. 1760 Ahlâka uygun bir eylem aynı zamanda nesnenin, amacın ve koşulların da iyiliğini gerektirir. 1761 Seçimi hatalı olan somut davranışlar vardır, çünkü onların seçimi bir irade çarpıklığını, yani bir ahlâki kötülüğü gösterir. İyilik olsun diye kötülük yapılamaz. 5. KONU Tutkuların ahlâka uygunluğu 1762 İnsan bilinçli olarak yaptığı davranışlarla cennet mutluluğunu kazanır. Hissedilen tutkular ya da duygular insanı bu mutluluğa hazırlar ve bunu almasına yardımcı olur. I. Tutkular 1763 "Tutkular" terimi Hıristiyan diline aittir. Duygular ya da tutkular iyi ya da kötü olduğu düşünülen ya da hissedilen şeye göre davranmaya ya davranmamaya yönelten duygululuk hareketlerini ya da duyarlılığı belirtirler. 1764 Tutkular insan ruhsallığının doğal bileşenleridir. Ruhsal yaşam ile duyarlı yaşam arasındaki bağı ve yeri oluştururlar. Rabbimiz Mesih İsa insan yüreğini tutkuların kaynaklandığı bir yer olarak gösteriyor.(Bkz. Mk 7, 21) 1765 Tutkular çok sayıdadır. En temel tutku iyiliğin çekiciliğinden oluşan sevgidir. Sevgi ortada görünmeyen iyilik arzusuna ve onu elde etme umuduna neden olur. Bu hareket sahip olunan iyiliğin oluşturduğu sevinçte ve zevkte tamamlanır. Kötüyü fark etme nefreti, tiksinmeyi ve gelecek kötülük kaygısını doğurur. Bu hareket halihazırdaki kötülük üzüntüsünde ya da ona karşı şahlanan öfkede son bulur. 1766 "Sevmek herhangi birinin iyiliğini istemektir."(A. Aquinolu Thomas, s. th, 1-2, 26, 4) Bütün öteki sevgi gösterilerinin kaynağında insan yüreğinin iyiliğe olan bu ilk hareketi vardır. Yalnız iyi olan sevilir.(Bkz. A. Augustinus, trin 8, 3, 4) "Sevgi kötüyse tutkular da kötü olur, sevgi iyiyse tutkular da iyi olur."(A. Augustinus, civ. 14, 7) II. Tutkular ve ahlâklı yaşam 1767 Tutkular kendiliğinden ne iyidir ne de kötü. Ahlâki değere ancak akıl ve irade ile olan ilişkileri ölçüsünde sahip olurlar. Tutkulara "irade tarafından istenildiği, ya da irade tarafından engel oluşturulmadığı için"(A. Aquinolu Thomas, s. th. 1-2, 24, 1) istemli tutkular denir. Tutkuların akıl tarafından düzenlenmesi ahlâki ya da insani yararın yetkinliğinin alanına girer.(Bkz. A. Aquinolu Thomas, s. th. 2-2, 24, 3) 1768 Güçlü duygular insanların ne kutsallığını ne de ahlâki davranışlarını belirler. Bunlar ahlâki yaşamın ifade edildiği bitmez tükenmez imge ve muhabbet haznesidir. Tutkular iyi bir eyleme katkıda bulunduklarında ahlâki açıdan iyi sayılırlar, tersi durumda ise kötüdürler. Dürüst irade özgün duyarlı eğilimlerini iyiliğe ve gerçek mutluluğa göre düzenler; kötü irade ise bozuk tutkulara düşer ve onları azdırır. Duygular ve heyecanlar erdemlerde toplanabilir ya da kötülüklerde bozulabilirler. 1769 Hıristiyan yaşamında Kutsal Ruh insanın bütün varlığını acıları, korkuları ve üzüntüleriyle birlikte harekete geçirerek İsa’nın çektiklerinde ve ölüm korkusunda da görüldüğü gibi kendi işini kendi tamamlar. Mesih İsa’da insani duygular Hıristiyan sevgisinde ve Tanrısal mutlulukta tamlığa erişebilir. 1770 Ahlâki mükemmellik Mezmur’daki "Kalbim ve vücudum yaşayan Tanrı’ya neşe ile sesleniyor" (Mzm 84, 3) sözünde olduğu gibi, insanın iyiliğe yalnızca kendi iradesiyle değil, duyarlı iştahı ile gitmesinden ibarettir. ÖZET 1771 "Tutkular" terimi duyguları ya da sevgileri belirtir. İnsan duygululuğu sayesinde iyiyi sezinler ve kötüden kuşkulanır. 1772 Sevgi ile nefret, arzu ile korku, sevinç, üzüntü ve öfke en önemli tutkulardır. 1773 Duyarlılık hareketi olarak tutkular ne ahlâki iyilik ne de ahlâki kötülüktür. Ancak akıl ve iradeyle ortaya çıktıklarında kendilerinde iyilik ya da kötülük olur. 1774 Duygular ve heyecanlar erdemlerde toplanabilirler, ya da kötülüklerde bozulabilirler. 1775 Ahlâki mükemmellik insanın iyiliğe yalnızca kendi iradesiyle değil, "yüreğiyle" de gitmesinden ibarettir. 6. KONU Ahlâki vicdan 1776 İnsan vicdanının derinliğinde kendisinin koymadığı ama itaat etmek zorunda olduğu bir yasanın varlığını keşfeder. Vicdanın sesi insanı sevmesi, iyilik yapması ve kötülükten kaçınması için durmadan uyarır, ve bu ses uygun zamanlarda yüreğin derinliklerinde çınlar. ( ... ) Bu tanrı tarafından insan yüreğine kazınmış bir yasadır. Vicdan insanın en gizli ve en mahrem yeridir; Tanrı’yla tek başına kaldığı ve Tanrı’nın sesini duyduğu kutsal yerdir.(GS 16) I. Vicdan hesabı 1777 Kişinin yüreğinde hazır durumda bulunan ahlâki vicdan,(Bkz. Rom 2, 14-16) uygun zamanda, o kişiye iyiyi gerçekleştirmesini ve kötüden kaçınmasını buyurur. İyi olan şeyleri onaylayarak, kötü olanları da ifşa ederek somut seçimler yapılmasına yardımcı olur.(Bkz. Rom 1, 32) İnsanın Ona doğru çekildiği ve buyruklarını kabul ettiği Yüce İyiliği referans alarak gerçekliğin otoritesini doğrular. İhtiyatkâr insan ahlâki vicdanını dinlediğinde kendisiyle konuşan Tanrı’yı duyabilir. 1778 Ahlâki vicdan insanın gerçekleştirmek ya da yerine getirmek üzere olduğu, ortaya koyduğu somut bir eylemin ahlâki niteliğini kabul ve tasdik ettiği bir akıl yürütmedir. Yaptığı ve söylediği her şeyde insan doğru ve haklı olarak bildiği şeyi izlemek zorundadır. İnsan vicdanının sesine uyarak Tanrısal yasanın kurallarını fark eder ve kabul eder. Vicdan ruhumuzun bir yasasıdır, ama ruhumuzu aşar, bize görev, korku, umut ve sorumluluk denen buyruklar aşılar ( ... ) O doğa dünyasında olduğu kadar nur dünyasında da örtü arkasından konuşan, bizi eğiten ve yönlendiren elçidir. Vicdan Mesih İsa’nın en önde gelen vekilidir. (Newman, Norfolk Dükü’ne mektup 5) 1779 Herkesin vicdanın sesini duymak ve onu izlemek için yeterince kendisinde olması kendisi yararınadır. Bu içe dönme isteği çok gereklidir, çünkü hayat çoğu zaman bizim kendi içimize dönmemizi, vicdan muhasebesi yapmamızı engeller. Vicdanının sesini dinle, onu sorgula. ( ... ) İçe dönün, kardeşlerim, yaptığınız her şeyde Tanığa, Tanrı’ya bakın.(A. Augustinus, ep. Jo. 8, 9) 1780 İnsan onuru ahlâki vicdanın doğruluğunu gerektirir ve zorunlu kılar. Ahlâki vicdan ahlâk ilkelerini kavramayı, bunları ortaya çıkan koşullarda nedenleri ve yararları pratik bir şekilde ayırt ederek uygulamayı, sonuç olarak da, ortaya konulmuş ya da konulacak somut eylemler üzerindeki yargıyı içerir. Akıl yasasında açıklanmış olan ahlâki iyiliğin gerçeği vicdanın ihtiyatkâr yargısı tarafından somut olarak uygulamada kabul edilmiştir. Bu yargıda karar kılan adama İhtiyatkâr adam denir. 1781 Vicdan yerine getirilen eylemlerin sorumluluğunu üzerine almaya izin verir. İnsan kötülük yaptığında, vicdanının adil yargısı ahlâki gerçeğin geçerli olduğuna, somut seçiminin ise kötü olduğuna tanıklık eder. Vicdanın yargısı bir umut ve bağışlama teminatı olarak kalır. İşlenen suçu kabul ederek tövbe edilmesi, hâlâ iyilik yapılması gerektiği ve Tanrı’nın lütfuyla erdemlerin sürekli olarak geliştirilmesi anımsatılır: Yüreğimiz bizi ne zaman suçlarsa, Tanrı’nın önünde yüreğimizi yatıştıracağız. Çünkü Tanrı yüreğimizden daha büyüktür ve her şeyi bilir (1 Yu 3, 19-20). 1782 İnsanın kişisel olarak özgürce ve vicdanen ahlâki kararlar almaya hakkı vardır. "İnsan vicdanına karşı davranmaya zorlanmamalıdır. Özellikle de dinsel konularda vicdanına göre davranmasına engel olunmamalıdır."(DH 3) II. Vicdanın oluşumu 1783 Vicdan biçimlendirilmeli ve ahlâki yargı aydınlatılmalıdır. İyi biçimlendirilmiş bir vicdan özü sözü bir ve adil bir vicdandır. Yargılarını akla uyarak Yaratıcının bilgeliğinin istediği gerçek iyiliğe uygun bir şekilde dile getirir. Olumsuz etkilere tabi olan ve kendi düşüncesini kabul edip Kilise otoritesinin öğretimini kabul etmeme gibi günah eğilimi içinde bulunan biz insanların vicdan eğitimi görmeleri şarttır. 1784 Vicdan eğitimi yaşam boyu sürecek bir görevdir. İlk yıllardan itibaren, ahlâki vicdan tarafından kabul edilen içsel yasanın çocuk tarafından tanınmasını ve uygulanmasını sağlar. İhtiyatkâr bir eğitim erdemi öğretir; insanın zayıflıklarından ve kabahatlerinden doğmuş olan hoşnutluk ve suçluluk duygularından, kibirden ve bencillikten, korkudan korur ya da bunları iyileştirir. Vicdan eğitimi özgürlüğün teminatıdır ve iç huzuru verir. 1785 Vicdanın oluşumunda, Tanrı’nın Sözü yolumuzu aydınlatan ışık gibidir. Tanrı Sözünü iman ve duayla içimize sindirmeli ve onu uygulamaya koymalıyız. Ayrıca vicdanımızı Rabbimiz İsa’nın Haçıyla incelemeliyiz. Kutsal Ruh’un armağanları ve başkalarının tavsiyeleri ve tanıklıklarından yardım görür, Kilise’nin yetkili öğretimine göre de yolumuzu saptarız.(Bkz. DH 14) III. Vicdana göre karar vermek 1786 Ahlâki bir seçim söz konusu olunca, vicdan ya akla ve Tanrısal yasaya uygun doğru bir seçim ya da onların tersine hatalı bir seçim yapar. 1787 İnsanın bazen vicdanının kararsız kaldığı ve zor karar alacağı durumlarla karşı karşıya kaldığı olur. Bu gibi durumlarda insan her zaman iyi ve doğru olanı aramalı ve Tanrısal yasa ile ifade edilen Tanrı iradesini teşhis etmelidir. 1788 İnsan bu amaçla zamanın gösterdikleri karşısında tecrübeleri, aldığı tedbirleri, aklı başında insanların tavsiyeleri ve Kutsal Ruh’un yardımı ve armağanları sayesinde doğruyu bulmaya çalışır. 1789 Bazı kurallar her duruma uygulanabilir: - Sonucu iyi olsa bile hiçbir zaman kötülük yapmaya izin verilemez. - Altın kural: "İnsanların size nasıl davranmasını istiyorsanız, siz de onlara öyle davranın"(Bkz. Lk 6, 31, Tob 4, 15) (Mt 7, 12). - Sevgi, benzerine ve onun vicdanına saygı göstermeyi gerektirir: "Kardeşlerinizin aleyhinde konuşmakla ve onların vicdanlarını yaralamakla ( ... ) Mesih’e karşı günah işlemiş olursunuz" (1 Kor 8, 12). "Kardeşinin düşmesine ya da güçsüzleşmesine yol açacak bir şey yapmaman iyidir" (Rom 14, 21). IV. Hatalı karar 1790 İnsan daima vicdanının sesini dinlemeli. Vicdanının sesini isteyerek dinlemeyen kişi kendini mahkûm etmiş olur. Ahlâki vicdan yapılacak ya da yapılmış davranışlarda bilgisizlikten dolayı hatalı karar vermiş olabilir. 1791 Bu bilgisizliğin suçu çoğu zaman insanın kendisindedir. Örneğin iyiyi ve gerçeği aramayı kendine pek dert etmeyen, günah işleme alışkanlığı ile vicdanı yavaş yavaş körelen bir insanda olduğu gibi.(Bkz. GS 16) Böyle bir durumda kişi yaptığı kötülükler nedeniyle suçludur. 1792 Mesih İsa’yı ve İncil’ini bilmemek, başkaları tarafından ortaya konulan kötü örnekler, tutkuların köleliği, vicdan tarafından yanlış anlaşılan bir özerklik iddiası, Kilise’nin otoritesini ve öğretisini reddetme, dine dönme ve sevgi isteğinin olmaması ahlâki davranışlarda alınan kararların sapmasının nedeni olabilir. 1793 Tersine, bilgisizlik ortadan kaldırılamazsa, ya da bireyin sorumluluğu dışında bir hatalı karar alınmışsa, kişi tarafından işlenen kötülük o kişiye mal edilemez. Buna karşın kötülük bir kötülük, bir yoksunluk ve bir bozukluk olmaya devam eder. Bu nedenle ahlâki vicdanın hatalarını düzeltmeye çalışmak gerekir. 1794 Temiz ve iyi bir vicdan gerçek imanla aydınlatılandır. Çünkü sevgi aynı zamanda "temiz yürekten, temiz vicdandan ve içtenlikli bir imandan"(Bkz. 1 Tim 3, 9, 2 Tim 1, 3, 1 Pet 3, 21, Hİ 24, 16) (1 Tim 1, 5) gelir. Vicdan ne kadar dürüstse, kişiler ve gruplar kör bir karar almaktan o kadar uzak olur ve ahlâkın nesnel kurallarına uymaya o kadar eğilimli olurlar.(GS 16) ÖZET 1795 "Vicdan insanın en gizli ve en mahrem, Tanrı ile karşı karşıya olduğu ve Onun sesini duyduğu kutsal yerdir."(GS 16) 1796 Ahlâki vicdan insanın somut bir eylemin ahlâki niteliğini anladığı aklın aldığı bir karardır. 1797 Kötülük yapan bir insan için vicdanının sesi umudun ve dine dönmenin bir teminatıdır. 1798 İyi biçimlendirilmiş bir vicdan özü sözü bir ve adil bir vicdandır. Yargılarını akla uyarak Yaratıcının bilgeliğinin istediği gerçek iyiliğe uygun bir şekilde dile getirir. Herkes vicdanını biçimlendirecek çareleri bulmak zorundadır. 1799 Ahlâki bir seçim yapmak durumunda bulunan vicdan ya akla ve Tanrısal yasaya uygun doğru bir seçim yapar ya da onların tersine hatalı bir seçim yapar. 1800 İnsan her zaman vicdanının sesini dinlemeli. 1801 Ahlâki vicdan bilgisizlik içinde olabilir ve hatalı kararlar alabilir. Bu bilgisizlikler ve hatalar her zaman suçluluktan muaf değildir. 1802 Tanrı’nın Sözü yolumuzu aydınlatan ışıktır. Onu dua ve imanda benimsemeli ve uygulamaya koymalıyız. Ahlâki vicdan bu şekilde oluşturulur. 7. KONU Erdemler 1803 "Aklınızı gerçek, saygıdeğer, doğru, pak, sevimli ve hayranlık uyandıran ne varsa, erdemli ve övülmeye değer ne varsa ona yorun" (Fil 4, 8). Erdem alışkanlık haline gelmiş sabit iyilik yapma eğilimidir. Erdem kişinin yalnızca iyi işler yapmasını değil, aynı zamanda kendisinden en iyisini vermesini sağlar. Erdemli kişi bütün tinsel ve duyarlı güçleriyle iyiliğe doğru yönelir; o iyiliğe erişmeye çalışır ve somut davranışlarıyla bunu gösterir. Erdemli bir yaşamın amacı Tanrı’ya benzer olmaktır.(A. Nissalı Gregorius, beat. 1) I. İnsani erdemler 1804 İnsani erdemler davranışlarımızı ve tutkularımızı düzenleyen, davranışımızı akıl ve imana göre yönlendiren irade ve aklın alışılmış yetkinlikleri, sabit durumları, kesin tavırlarıdır. İyi ahlâklı bir yaşam sürebilmesi için insana kolaylık, güven ve sevinç sağlarlar. Erdemli insan, özgürce iyilik yapandır. Ahlâki erdemler insanlar tarafından elde edilebilir. Bunlar ahlâk açısından iyi davranışların tohumları ve meyveleridir; insanın tüm güçlerini Tanrısal sevgiyle birlik içinde yaşayacak duruma getirirler. Ana erdemler 1805 Dört erdem ahlâki yaşam için son derece önemlidir. Bu nedenle onlara "ana" erdemler denir; bütün öteki erdemler bu erdemlerin etrafında gruplaşır. Bu erdemler şunlardır: sağduyu, adalet, cesaret ve ılımlılık (itidal). "Dürüstlüğü seviyor musunuz? Baksanıza, erdemler bu etkinliklerin ürünüdür; çünkü bilgelik ılımlılığı ve sağduyuyu, adaleti ve cesareti öğretir" (Bil 8, 7). Kutsal Kitabın birçok bölümünde bu erdemlerden başka adlar altında övgüyle söz ediliyor. 1806 Sağduyu her durumda gerçek yararımıza olanı ayırt eden ve bunu gerçekleştirmek için doğru yöntemleri seçen pratik zekâya sahip erdemdir. "Sağduyulu kişi bastığı yere dikkat eder" (Mes 14, 15). "Sağduyulu olun ve dua etmek için uyanık kalın" (1 Pet 4, 7). Aristoteles’ten sonra A. Thomas’ın yazdığına göre "sağduyu eylemin doğru nedenidir".(S. th. 2-2, 47, 2) Bu ne sıkılganlıkla ya da korkuyla, ne de iki yüzlülükle ya da sinsilikle karıştırılır. Bu erdeme auriga virtutum (sevk ve idare eden erdem) denir: Öteki erdemleri kural ve ölçü koyarak sevk ve idare eder. Vicdani kanaate varmayı hemen sağlayan da bu erdemdir. Sağduyulu kimse kararını bu kanaate göre verir ve buna göre davranır. Bu erdem sayesinde bizler özel durumlarda ahlâk ilkelerini hataya düşmeden uyguluyor ve yapmamız gereken iyilik ve kaçınmamız gerek kötülük konusundaki kuşkularımızı yeniyoruz. 1807 Adalet Tanrı’ya ve hemcinsine, hakkı olanı kesin ve sebatlı bir irade ile vermek olan ahlâki bir erdemdir. Tanrı’ya karşı gösterilen adalete "ibadet erdemi" denir. İnsanlara karşı gösterilen adaletin temelinde herkesin ayrı ayrı hakkına saygı göstermek ve insan ilişkilerinde kamu yararını ve insanların birbirlerine olan hakkaniyetini sağlayan uyumu gerçekleştirmek yatar. Kutsal Kitaplarda sık sık sözü edilen adil kişi hemcinsine yönelik düşüncelerinin ve davranışlarının dürüstlüğüyle dikkat çeker. "Ne fakiri kayıracak, ne de kudretlinin hatırına itibar edeceksin; hemcinsin hakkında dürüstçe karar vereceksin" (Lev 19, 15). "Ey efendiler, gökte sizin de bir Efendiniz olduğunu bilerek kölelerinize karşı adil ve eşit davranın" (Kol 4, 1). 1808 Cesaret zorluklar karşısında iyilik yolunda metanetle ve sebatla kalmayı sağlayan ahlâki bir erdemdir. Ahlâki yaşamdaki engellerin üstesinden gelme ve ayartmalara karşı direnme kararlılığını pekiştirir. Cesaret erdemi insana korkuyu, hatta ölümü yenme, zulüm ve felaketlere karşı gelebilme gücünü verir. Haklı bir dava uğruna insanı kendi yaşamını bile feda etmeye kadar götürür. "Benim gücüm, benim şarkım Rab’dir" (Mzm 118, 14). "Dünyada sıkıntılarınız olacak, ama cesur olun, ben dünyayı yendim!" (Yu 16, 33). 1809 Ilımlılık (itidal) zevklerin çekiciliğini sınırlar ve dünya nimetlerinin dengeli bir biçimde kullanımını sağlar. İçgüdüler üzerinde hakimiyeti sağlar ve arzuları namusluluk sınırları içinde tutar. Ilımlı kişi kendi hayvani iştahlarını iyiye doğru yönlendirir ve sağlıklı bir ihtiyat içinde tutar: "Nefsinin ve gözlerinin tutkularına kapılarak onlara uyma"(Bkz.Sir 37, 27-31) (Sir 5, 2). Eski Ahit’te ılımlılıktan çoğu zaman övgüyle söz edilir: "Aşırı istek ve heveslerine uyma, onları frenle" (Sir 18, 30). Yeni Ahit’te bu erdeme "kanaatkârlık" ya da "ölçülülük" deniyor. Bizler, "bu dünyada sağduyulu, doğru ve Tanrı yoluna yaraşır bir yaşam sürmeliyiz" (Tit 2, 12). İyi bir yaşam sürmek Tanrı’yı bütün kalbinle, bütün ruhunla ve bütün varlığınla sevmekten başka bir şey değildir. (Ilımlılık sayesinde) Ona karşı hiçbir felaketin sarsamayacağı (bu cesarettir), yalnız Tanrı’ya itaat eden (bu da adalettir), hile ve yalana düşmek korkusuyla her şeyde uyanık olan (bu da ihtiyattır) tam bir sevgi duyulur.(A. Augustinus, mor. Eccl. 1, 25, 46) Erdemler ve lütuf 1810 Eğitimle elde edilen ve iyi davranışların sürekli tekrarlanmasından gelen ahlâki erdemler Tanrı lütfuyla arıtılıp yüceleştirilir. Tanrı’nın yardımıyla, bu erdemler insan karakterini sağlamlaştırır ve insanın iyilik yapmasını kolaylaştırır. Erdemli insan iyilik yapmaktan mutluluk duyar. 1811 Günah tarafından yaralanmış bir insanın ahlâki dengesini sağlaması kolay değildir. Mesih İsa tarafından sağlanan esenlik lütfu bize erdemleri arama konusunda ısrar etmemiz için gereken gücü verir. Herkes bu gücü ve nuru sürekli dilemeli, Kilise sırlarına başvurmalı, Kutsal Ruh’la işbirliği yapmalı ve Kutsal Ruh’un iyiyi sevme ve kötülükten kaçınma çağrılarına uymalıdır. II. Tanrısal erdemler 1812 Ahlâki erdemlerin kökeni insanın melekelerini Tanrısal özyapıya adapte eden Tanrısal erdemlerden gelir.(Bkz. 2 Pet 1, 4) Çünkü Tanrısal erdemlerin referansları doğrudan Tanrı’dır. Bu erdemler Hıristiyanları Kutsal Üçlü-Birlik ile ilişki içinde yaşamaya hazırlar. Bu erdemlerin kaynağı, nedeni ve nesnesi Bir ve Üçlü Tanrı’dır. 1813 Tanrısal erdemler Hıristiyanın ahlâklı bir şekilde davranmasının temeli, hareketi ve niteliğidir. Bunlar bütün ahlâki erdemleri bilgilendirir ve canlandırır. Bunlar Tanrı tarafından inanlıların kendi çocuklarıymış gibi davranmalarını ve ebedi yaşamı hak etmelerini sağlamak için onların ruhuna akıtılmıştır. Bunlar Kutsal Ruh’un varlığının ve etkinliğinin insanın melekelerinde olduğunu gösteren güvencelerdir. Tanrısal erdemlerin sayısı üçtür: İman, umut ve Tanrı sevgisi.(Bkz. 1 Kor 13, 13) İman 1814 İman Tanrı’nın gerçeğin kendisi olarak bize söylediği ve açınladığı, ayrıca Kutsal Kilisenin inanmamızı istediği her şeye inanmamızı sağlayan Tanrısal bir erdemdir. İmanla "insan isteyerek kendini Tanrı’ya teslim eder".(DV 5) Bunun içindir ki inanlı Tanrı’nın iradesinin ne olduğunu arar ve onu yerine getirmeye çalışır. "İmanla aklanan kişi yaşayacaktır" (Rom 1, 17). "Sevgiyle etkin olan" (Gal 5, 6) iman canlıdır. 1815 İmanın armağanı ona karşı günah işlemeyenin içinde bulunur.(Bkz. Trento Kon: DS 1545) Ama "eylemsiz iman ölüdür" (Yak 2, 26): Umut ve sevgiden yoksun bir iman inanlıyı Mesih İsa’ya tam bağlayamaz ve Onun Bedeninin canlı bir üyesi yapmaz. 1816 Mesih İsa’nın müridinin yalnızca imanı koruması ve yaşaması gerekmiyor ayrıca güvenle bunu dile getirmesi, buna tanıklık etmesi ve bunu yayması gerekiyor: "Herkes insanların önünde Kilise’nin üzerinden hiç eksik olmayan zulmün ortasında Mesih İsa’ya inandığını söylemeye ve Onu Haç yolunda izlemeye hazır olmalıdır."(LG 42, bkz. DH 14) İman hizmeti ve tanıklığı esenlik için gereklidir: "İnsanların önünde beni açıkça kabul eden herkesi, ben de göklerde olan babamın önünde açıkça kabul edeceğim. İnsanların önünde beni inkâr edeni, ben de göklerdeki Babamın önünde inkâr edeceğim" (Mt 10, 32-33). Umut 1817 Umut, Mesih İsa’nın verdiği sözlere ve kendi gücümüze dayanarak değil de Kutsal Ruh’un yardımına güvenerek göklerin Egemenliğini ve ebedi yaşamı mutluluğumuz olarak arzuladığımız Tanrısal bir erdemdir. "Açıkça benimsediğimiz umuda, sarsılmadan sıkıca tutunalım, çünkü onu vadeden güvenilir biridir" (İbr 10, 23). "Tanrı Ruh’u Kurtarıcımız Mesih İsa aracılığıyla üzerimize bol bol akıttı. Öyle ki, Mesih İsa’nın lütfuyla aklanmış olarak umut içinde sonsuz yaşamın mirasçıları olalım" (Tit 3, 6-7). 1818 Umut erdemi Tanrı tarafından insanın yüreğine konulan mutluluk eğilimine cevap verir; insanların etkinliklerini esinleyen umutları üzerinde toplar; onları göklerin Egemenliğine göre düzenlemek için arındırır; yılgınlığa düşmekten korur; her türlü terk edilişte destek verir; ebedi mutluluğun bekleyişi içinde yüreği ferahlatır. Yüreklendirilmiş umut insanı bencillikten korur ve sevgi mutluluğuna götürür. 1819 Hıristiyan umudu, temeli İbrahim’in umuduna dayanan ve onu kendisine örnek alan seçilmiş halkın umudunu yeniden ele alarak gerçekleştirir. Bu kurban denemesiyle arınmış olan ve Tanrı’nın vaatlerinin İsak’ta yerine getirilmiş umuttur.(Bkz. Yar 17, 4-8,22, 118) "İbrahim umutsuzluğa karşın umutla birçok ulusun babası olacağına iman etti" (Rom 4, 18). 1820 Hıristiyan umudu İsa’nın gerçek mutlulukları vazetmesiyle yayılmaya başladı. Gerçek mutluluklar umudumuzu yeni Vadedilmiş Topraklar olarak Göğe doğru yükseltir; İsa’nın müritlerini bekleyen sınamalar arasından Göğe götüren yolu çizer. Mesih İsa’nın sevap ve çektiği acılar sayesinde Tanrı bizleri "utandırmayan umut" (Rom 5, 5) içinde tutar. Umut, İsa’nın bizim adımıza müjdeci olarak gittiği yere dahil olan "ruhun çabası"dır. Esenlik mücadelesinde kalkan görevi de yapar: "İman ve sevgi zırhını kuşanıp başımıza esenlik umudu miğferini takalım" (1 Sel 5, 8). Sıkıntı zamanında bile bize mutluluk verir: "Sıkıntılar içinde umut ederek sevinin" (Rom 12, 12). Duayla beslenir ve kendisini duayla ifade eder, özellikle de dört gözle beklediğimiz şeyleri özetleyen Göklerdeki Babamız duasıyla. 1821 Şu halde, Tanrı’nın kendisini sevenlere(Bkz. Rom 8, 28-30) ve isteğini(Bkz. Mt 7, 21) yerine getirenlere söz verdiği cennet mutluluğunu umut edebiliriz. Her durumda, herkes umut edip Tanrı’nın yardımıyla "sonuna kadar dayanarak"(Bkz. Mt 10, 22, bkz. Trento Kon: DS 1541) Mesih’in yardımıyla gerçekleştirilmiş iyi işlerin ebedi ödülü olarak cennet mutluluğuna erişebilir. Kilise umutla "bütün insanların kurtulması" (1 Tim 2, 4) için dua eder. Kilise Eşi Mesih’le birlikte cennet mutluluğunda olmaya can atar: Umut et, ey ruhum, umut et. Günü ve saati bilmiyorsun. Her şey çok çabuk geçiyor, her ne kadar senin sabırsızlığın kesin olanı kuşkulu, kısa olan zamanı uzun yapıyorsa da, uyanık kalmaya dikkat et. Ne kadar çok mücadele edersen, Tanrı’ya olan sevgini o kadar çok kanıtlar ve bir gün hiçbir zaman bitmeyecek olan bir mutluluk ve bir kendinden geçme içinde Sevgilinle birlikte o kadar çok sevinirsin.(Avilalı Teresa, excl. 15, 3) Sevgi 1822 Sevgi Tanrı’yı kendisi hatırına her şeyden fazla sevdiğimiz ve hemcinsimizi de Tanrı sevgisi için kendimiz gibi sevdiğimiz Tanrısal bir erdemdir. 1823 İsa sevgiden yeni bir buyruk yapıyor.(Bkz. Yu 13, 34)Kendisine inananları "sonuna kadar" (Yu 13, 1) severek Baba’dan aldığı sevgiyi sergiliyor. Müritleri de birbirlerini severek İsa’dan aldıkları sevgiyi taklit etmiş oluyorlar. Bunun içindir ki İsa şöyle diyor: "Baba beni nasıl sevmişse, ben de sizi öyle sevdim. Sevgimde kalın" (Yu 15, 9). Ayrıca da, "benim buyruğum şudur ki; birbirinizi, benim sizi sevdiğim gibi sevin" (Yu 15, 12). 1824 Ruh’un meyvesi ve Yasa’nın tamamlanması olan sevgi Tanrı’nın ve Mesih İsa’nın buyruklarını içerir: "Benim sevgimde kalın. Eğer buyruklarımı yerine getirirseniz sevgimde kalırsınız"(Bkz. Mt 22, 40,Rom 13, 8-10) (Yu 15, 9-10). 1825 Mesih İsa biz henüz onun "düşmanı" (Rom 5, 10) iken bize olan sevgisi yüzünden öldü. Rab bizden, kendisi gibi, düşmanlarımızı sevmemizi (Bkz. Mt 5, 44), yabancıyı yakınımız olarak görmemizi,(Bkz. Lk 10, 27-37) çocukları(Bkz. Mk 9, 37) ve fakirleri(Bkz. Mt 25, 40. 45) sevmemizi istiyor. Havari Paulus eşi benzeri bulunmayan bir sevgi tablosu çiziyor: "Sevgi sabırlıdır, sevgi şefkatlidir. Sevgi kıskanmaz, övünmez, böbürlenmez. Sevgi kaba davranmaz, kendi çıkarını aramaz, kolayca öfkelenmez, kötülüğü anmaz, Sevgi kötülüğe sevinmez, ama gerçek olanla sevinir. Sevgi her şeye katlanır, her şeye inanır, her şeyi umut eder, her şeye dayanır" (1 Kor 13, 4-7). 1826 Havari Paulus ekliyor: "Sevgisiz ben bir hiç’im ... " Ayrıcalık, hizmet hatta erdem bile "sevgi olmadan hiçbir işime yaramaz" (1 Kor 13, 1-4). Sevgi erdemlerin en üstünüdür. Tanrısal erdemlerin de birincisidir: "Kalıcı üç şey vardır: İman, umut ve sevgi. Bunlardan en üstün olanı da sevgidir" (1 Kor 13, 13). 1827 Bütün erdemler sevgi tarafından teşvik edilir ve esinlenir. Sevgi "mükemmellik bağıdır" (Kol 3, 14); erdemlerin modelidir; erdemleri kendi aralarında düzenler ve birbirlerine eklemler; Hıristiyanlık uygulamasının kaynağı ve bitimidir. Sevgi sevme yeteneğimizi arındırır ve sağlamlaştırır. Onu Tanrısal sevginin doğaüstü mükemmelliğine yükseltir. 1828 Sevgi tarafından teşvik edilen ahlâki yaşam Hıristiyanlara Tanrı’nın çocuklarının sahip olduğu tinsel özgürlüğü verir. Artık Tanrı’nın önünde ne kölece bir korku içinde bir köle gibi ne de ücretini bekleyen paralı asker gibi değil de "bizi ilk seven Kişinin" (1 Yu 4, 19) sevgisine karşılık veren bir oğul gibi durur: Ya ceza yemek korkusuyla kötülük yapmaktan vazgeçeceğiz, o zaman köle durumundayız. Ya da alacağımız ödülün çekiciliğine kapılacağız, o zaman paralı askerlere benzeriz. Ya da bize itaat etmemizi buyuran kişinin sevgisi ve iyiliği uğruna kötülükten vazgeçeceğiz ( ... ) işte o zaman evlatları konumunda oluruz.(A. Basilios, reg. fus. Prol. 3) 1829 Sevginin meyveleri sevinç, huzur ve bağışlamadır; sevgi kardeşine karşı kibar ve iyi davranmayı gerektirir; sevgi güler yüzlüdür; karşılıklı olmayı ister; çıkar gütmez ve hoşgörülüdür; ahbaplık, fikir ve duygu birliğidir. Yaptığımız her işin tamamlanması sevgidir. Amaç budur; ona doğru koşar, ona ulaşmak için çaba gösteririz; bir kez ulaşınca da onda dinleniriz.(A. Augustinus, ep. Jo. 10, 4) III. Kutsal Ruh’un armağanları ve meyveleri 1830 Hıristiyanların ahlâki yaşamı Kutsal Ruh’un armağanlarıyla desteklenmiştir. Bu armağanlar insanı Kutsal Ruh’un dürtülerine saygılı davranmaya iten kalıcı durumlardır. 1831 Kutsal Ruh’un yedi armağanı bilgelik, akıllılık, öğüt, güç, bilgi, dindarlık ve Tanrı korkusudur. Bunlar bütünüyle Davut’un Oğlu Mesih’in üzerinde olacaklar.(Bkz. İş 11, 12) Kendilerini alanların erdemlerini mükemmelliğe götürür ve tamamlarlar. İnanlıları Tanrısal esinleri hızlı bir şekilde kavrayarak onlara saygı gösterecek duruma sokarlar. İyi ruhun beni birlik halindeki bir yeryüzüne doğru yöneltsin (Mzm 143, 10). Tanrı’nın Ruhuyla yönetilenlerin hepsi Tanrı’nın oğullarıdır ( ... ). Tanrı’nın çocuklarıysak mirasçısıyız da; Tanrı’nın mirasçıları, Mesih’in de miras ortaklarıyız (Rom 8, 14. 17). 1832 Ruh’un meyveleri Kutsal Ruh’un bizde ebedi mutluluğun ilk ürünleri olarak oluşturduğu mükemmelliklerdir. Kilise geleneği bize bunların on ikisinin adını vermektedir: "Sevgi, sevinç, huzur, sabır, büyük hoşgörü, iyilik, yumuşak huyluluk, iyi kalplilik, sadakat, alçak gönüllülük, kendini tutma, iffet" (Gal 5, 22-23 vulg.) ÖZET 1833 Erdem kesin ve alışılmış bir iyilik yapma durumudur. 1834 İnsani erdemler davranışlarımızı belirleyen, tutkularımızı düzenleyen ve davranışımızı akıl ve imana göre yönlendiren zihnimizin ve irademizin değişmez durumlarıdır. 1835 Sağduyu her durumda gerçek yararımıza olanı ayırt eden ve bunu gerçekleştirmek için doğru çareleri seçen pratik zekâya sahip bir erdemdir. 1836 Adalet Tanrı’ya ve hemcinsine hakkı olanı kesin ve sebatlı bir irade ile vermekten ibaret olan ahlâki bir erdemdir. 1837 Cesaret zorluklar karşısında iyilik yolunda metanetle ve sebatla kalmayı sağlayan ahlâki bir erdemdir. 1838 Ilımlılık (itidal) zevklerin çekiciliğini sınırlar ve dünya nimetlerinin dengeli bir biçimde kullanımını sağlar. 1839 Eğitimle elde edilen ve iyi davranışların sürekli tekrarlanmasından gelen ahlâki erdemler Tanrı lütfuyla arıtılıp yüceleştirilir. 1840 Tanrısal erdemler Hıristiyanları Kutsal Üçlü-Birlik ile ilişki içinde yaşamaya hazırlar. Bu erdemlerin kaynağı, nedeni ve nesnesi imanla tanınan Kendisi için umut edilen ve sevilen Tanrı’dır. 1841 Üç Tanrısal erdem vardır: İman, umut ve sevgi.(Bkz. 1 Kor 13, 13) Bunlar bütün ahlâki erdemleri bilgilendirir ve canlandırır. 1842 İmanla Tanrı’ya inanırız ve Tanrı’nın bize açınladığı, Kutsal Kilisenin de inanmamızı istediği her şeye inanırız. 1843 Umutla Tanrı’dan ebedi yaşamı ve onu hak etmemizi sağlayacak lütufları umutla diliyor ve tam bir güvenle bekliyoruz. 1844 Sevgiyle Tanrı’yı kendisi hatırına her şeyden fazla severiz ve hemcinsimizi de Tanrı sevgisi için kendimiz gibi severiz. Sevgi "mükemmellik bağı" (Kol 3, 14) ve bütün erdemlerin kalıbıdır. 1845 Hıristiyanlara verilmiş olan Kutsal Ruh’un yedi armağanı bilgelik, akıllılık, öğüt, güç, bilgi, dindarlık ve Tanrı korkusudur. 8. KONU Günah I. Bağışlama ve günah 1846 İncil günahkârlar için Mesih İsa’da açınlanan Tanrı’nın bağışlamasıdır.(Bkz. Lk 15) Melek Yusuf’a şöyle dedi: "Adını İsa koyacaksın. Çünkü halkını günahlarından kurtaracak Odur" (Mt 1, 21). Bir Kilise Kurtuluş sırrı olan Efkaristiya konusunda da İsa şöyle diyor: "Bu benim kanımdır, günahların bağışlanması için birçokları uğruna akıtılan antlaşma kanıdır" (Mt 26, 28). 1847 "Tanrı bizleri bizsiz yarattı, ama bizleri bizsiz kurtarmak istemedi."(A. Augustinus, serm. 169, 11, 13) Bağışlayıcılığını elde etmek için günahlarımızın itirafı gerekir. "Günahımız yoktur dersek kendimizi kandırmış oluruz, gerçek de içimizde olmaz. Ama günahlarımızı itiraf edersek güvenilir ve adil olan Tanrı, günahlarımızı bağışlayıp bizi her kötülükten arındıracaktır" (1 Yu 1, 8-9). 1848 Paulus şöyle diyor: "Günahın çoğaldığı yerde Tanrı’nın lütfu daha da çoğaldı." Tanrı’nın nurunun işini yapabilmesi için Rabbimiz Mesih İsa aracılığıyla bize sonsuz yaşam vermek ve yüreğimizi değiştirmek amacıyla önce günahı bulup ortaya çıkarması gerekir (Rom 5, 20, 21). Yarayı pansuman yapmadan önce deşen doktor gibi, Tanrı da Sözüyle ve Ruhuyla günahın üzerine canlı bir ışık yansıtır: Tanrı’ya dönüş günahın aydınlığa kavuşmasını gerektirir, ayrıca bir iç vicdan muhasebesini de kendinde içerir. Bu, gerçek Ruhunun insanın derinliklerine nüfuz ettiğini aynı zamanda da sevgi ve nurun yeni bir lütfun başlangıcı olduğunu gösterir: "Kutsal Ruh’u alın." Böylece, günahın bu aydınlığa çıkarılışında bir çift lütuf keşfediyoruz: Vicdan gerçeğinin armağanı ile Kurtuluş güvencesi armağanı. Gerçek Ruhu Teselli verendir.(DeV 31) II. Günahın tanımı 1849 Günah akla, gerçeğe, dürüst vicdana karşı yapılan bir saldırıdır; günah bazı nimetlere duyulan sapkın bağlılık nedeniyle Tanrı’ya ve insana duyulması gereken gerçek sevginin bir eksikliğidir. Günah insan doğasını yaralar ve insan dayanışmasına darbe vurur. Günah "ebedi yasaya ters düşen bir söz, bir eylem ya da bir arzudur"(A. Augustinus, faust. 22, 27.)A. Aquinolu Thomas, s. th. 1-2, 71, 6). 1850 Günah Tanrı’ya yapılmış bir hakarettir: "Sana karşı, yalnız Sana karşı günah işledim. Sana göre kötü olan şeyi yaptım" (Mzm 51, 6). Günah bizde Tanrı sevgisine karşı koyar ve yüreklerimizi ondan uzaklaştırır. İlk günah gibi, günah, "tanrılar gibi" olma isteğiyle iyi ve kötüyü bilerek ve saptayarak yapılan bir itaatsizliktir, Tanrı’ya karşı bir isyandır (Yar 3, 5). Günah insanın "Tanrı’dan nefret edecek kadar kendisini sevmesidir"(A. Augustinus, civ. 14, 28). Kendini bencilce yükseltmesiyle günah, esenliği gerçekleştirmiş olan İsa’nın itaatine taban tabana zıttır.(Bkz. Fil 2, 6-9) 1851 Mesih İsa’nın bağışlayıcılığının yeneceği günah bütün şiddetini ve yoğunluğunu özellikle İsa’nın çektiği acılarda gösterecektir: İnançsızlık, öldürücü nefret, halk ve liderleri tarafından dışlanma ve alaylara maruz kalma, Pilatus’un alçaklığı, askerlerin zalimliği, İsa’ya ağır gelen Yahuda’nın ihaneti, Petrus’un inkârı ve havarilerin terk edişi. Bununla birlikte, bu dünyanın prensinin ve karanlıkların egemen olduğu saatte bile(Bkz. Yu 14, 30) Mesih İsa’nın kurbanı gizlice günahlarımızın bitmez tükenmez bağış kaynağı olur. III. Günahların çeşitliliği 1852 Çok çeşitli günah vardır. Kutsal Kitap bunun birçok listesini veriyor. Galatyalılara Mektup’ta nefsin işleri ile Ruh’un meyvelerini birbirinin karşısına getiriyor: "Nefsin işleri açıktır. Bunlar cinsel ahlâksızlık, pislik, sefahat, putperestlik, büyücülük, düşmanlık, çekişme, kıskançlık, öfke, bencil tutkular, ayrılıklar, bölünmeler, çekemezlik, sarhoşluk, çılgınca eğlenceler ve benzeri şeylerdir. Sizi daha önce uyardığım gibi yine uyarıyorum, böyle davrananlar Tanrı’nın Egemenliğini miras alamayacaklar"(Bkz. Rom 1, 28-32,1 Kor 6, 9-10, Ef 5, 3-5,Kol 3, 5-8, 1 Tim 1, 9-10, 2 Tim 3, 2-5) (5, 19-21). 1853 Bütün insan davranışları gibi günahları da nesnelerine göre, ya da aşırılığıyla veya isyanıyla erdemlere karşı olmasına göre, ya da ters düştükleri buyruklara göre ayırt etmek mümkündür. Günahları Tanrı’ya, insanlara ya da kendi kendisine karşı işlenmiş olmalarına göre de sıralamak mümkündür; günahları tensel ve tinsel olarak da ayırmak mümkün olduğu gibi, düşüncede, sözle, eylemle ya da ihmal yüzünden işlenmiş olarak da ayrılabilir. Günahın kökleri Rab’bin öğretisine göre insan yüreğindedir, özgür iradesindedir: "Nitekim kötü düşünceler, cinayet, zina, ahlâksızlık, hırsızlık, yalan tanıklık ve iftira hep yürekten kaynaklanır. İnsanı kirleten işte bunlardır" (Mt 15, 19-20). Günahı yaralayan iyi ve temiz işlerin kaynağı olan sevgi de yürekte bulunur. IV. Günahın tehlikeliliği: Ölümcül günah ile hafif günah 1854 Günahları tehlike derecelerine göre değerlendirmek gerekir. Kutsal Kitapta şöyle bir değinilen ölümcül günah ile hafif günah kavramı(Bkz. 1 Yu 5, 16-17) Kilise geleneğine yerleşmiştir. İnsanların deneyimi bunu doğrulamaktadır. 1855 Ölümcül günah Tanrı Yasasının ciddi bir şekilde çiğnenmesini sağladığından insanın yüreğindeki sevgiyi yok eder; insanı daha aşağı bir nimeti Tanrı’ya tercih ettiğinden kendi nihai sonu ve mutluluğu olan Tanrı’dan uzaklaştırır. Hafif günah ise sevgiyi incitmesine ve yaralamasına rağmen sevgi var olmaya devam eder. 1856 Ölümcül günah bizdeki sevgi denen hayati kaynağa saldırdığından yüreğin değişmesini ve Tanrı’nın merhametini gerekli kılacak yeni bir girişime gerek vardır. Bu girişim de doğal olarak Kilisenin Tövbe sırrı ile gerçekleşir: İrade kendiliğinden insanın nihai sona göre düzenlendiği sevgiye ters düşen bir nesneye yöneldiğinde, günah gerek küfürle, yalan yere yemin ederek vb. Tanrı sevgisine gerekse cinayetle, zinayla, vb. hemcinsine olan sevgiye karşı olduğunu göstererek doğası gereği ölümcüldür. Buna karşılık, günahkârın iradesi bazen temelinde bir düzensizlik içermesine rağmen Tanrı ve insan sevgisine karşı olmayan bir şeye yönelmek, örneğin boş bir söz söylemek, aşırı gülmek ya da buna benzer şeyler hafif günahlar sınıfına girer.(A. Aquinolu Thomas, s. th. 1-2, 88, 2) 1857 Bir günahın ölümcül günah olması için üç koşulun yerine gelmesi gerekir: "Tam bilinçli bir şekilde ve isteyerek ciddi bir konuda işlenmiş günaha öldürücü günah denir."(RP 17) 1858 Ciddi konu İsa’nın zengin genç adama verdiği cevapta on emirle belirlenmiştir: "Adam öldürme, zina etme, hırsızlık yapma, yalan yere tanıklık etme, kimsenin hakkını yeme, anne ve babana saygı göster" (Mk 10, 19). Günahların tehlikeliliği büyük ya da küçük olabilir: Bir cinayet bir hırsızlıktan daha büyük bir suçtur. Zarara uğrayan insanların niteliği de burada söz konusudur; Anne ve babaya uygulanan şiddet bir yabancıya uygulanandan daha büyük bir suçtur. 1859 Bir günahın ölümcül günah olabilmesi için tam bir bilinçle isteyerek işlenmesi gerekir. Yapılan eylemin suç oluşturduğunun, tanrı Yasasına karşı olduğunun bilincinde olmak gerekir. Ayrıca insanın bunu şahsen karar vererek isteyerek yapması gerekir. Bilmiyor gibi görünmek ve yüreğin katılaşması(Bkz. Mk 3, 5-6, Lk 16, 19-31)günahın isteyerek yapılma niteliğini azaltmaz, ancak artırır. 1860 İstemeden bilgisiz kalmak ciddi bir suçun sorumluluğunu kaldırabilir ya da en azından azaltabilir. Ama hiç kimse insanın vicdanına kazınmış olan ahlâk yasasının ilkelerini bilmiyor kabul edilemez. Hevesin itkileri, tutkular, dış baskılar ya da patolojik rahatsızlıklar özgürce ve isteyerek yapılan bir suçu azaltabilir. Kötülükle yapılan, isteyerek seçilen bir kötülük en kötüsüdür. 1861 Ölümcül günah, sevginin kendisi gibi insan özgürlüğünün radikal bir olasılığıdır. Sevginin yitirilmesini ve kutsallaştırıcı nurdan, yani nurlu olma durumundan yoksun kalmayı getirir. Bunlar pişmanlık duyularak ve Tanrı’nın bağışı ile yeniden elde edilmezse Mesih’in krallığından atılma ve cehennemin ebedi ölümüne gitmeye neden olur. İstediğimiz seçimi her zaman özgürce yapabiliriz. Bununla birlikte bir eylemin kendiliğinden büyük bir hata olduğuna karar versek de, hükmü insanların adaletine ve Tanrı’nın merhametine bırakmalıyız. 1862 Önemsiz bir konuda ahlâk yasasının belirttiği koşullara uyulmadığında, ya da ciddi bir konuda ahlâk yasasına tam bilinçli olmadan ya da tam rıza göstermeden karşı gelindiğinde hafif günah işlenmiş olunur. 1863 Hafif günah sevgiyi azaltır; dünya nimetlerine karşı bozuk bir eğilim duyulmasına neden olur; erdemlerin kullanımında ve ahlâki açıdan iyi olan şeylerin uygulanmasında ruhun aşama yapmasını engeller; dünyevi cezaları üzerine çeker. İsteyerek yapılan ve pişmanlık duyulmayan hafif günahlar bizleri yavaş yavaş ölümcül günahları işlemeye götürür. Buna rağmen hafif günahlar bizleri Tanrı iradesine ve dostluğuna karşı kılmaz; Tanrı ile yapılan antlaşmayı bozmaz. Tanrı lütfu ve insanın gayretiyle düzeltilebilir. "İnsanı kutsallaştırıcı ya da tanrılaştırıcı nurdan ve sevgiden bunun sonucu olarak da ebedi mutluluktan yoksun bırakmaz."(RP 17) İnsan bir bedene sahip olduğu sürece en azından hafif günahları işlemeden edemez. Hafif dediğimiz bu günahlar zararsız değildir: Onları tarttığında zararsız buluyorsan, saydığında korkmalısın. Birçok hafif nesne büyük bir kütle oluşturur; birçok damla bir nehri oluşturur; birçok tohum tanesi bir yığın oluşturur. O zaman hangi umuda bel bağlayabiliriz? Her şeyden önce itirafa...(A. Augustinus, ep. Jo. 1, 6) 1864 "Kutsal Ruh’a küfreden asla bağışlanmayacaktır. Öyle biri, asla silinmeyecek bir günah işlemiş olur"(Bkz. Mt 12, 32,Lk 12, 10) (Mk 3, 29). Tanrı’nın mağfiretine sınır konamaz, ancak tövbe etmeyerek Tanrı’nın mağfiretini kabul etmeyen kişi doğal olarak Kutsal Ruh tarafından sunulan esenliği ve günahların bağışını reddetmiş olur.(Bkz. DeV 46) Böylesi bir katılaşma insanı ölene dek tövbe etmemeye ve ebedi yok oluşa götürebilir. V. Günahın hızla çoğalması 1865 Günah, günah işleme alışkanlığını getirir; aynı davranışların yinelenmesiyle de kötülüğü doğurur. Kötü eğilimler insanın vicdanını karartır ve insanı iyi ile kötünün somut değerlendirmesini yapamadığı bir duruma sokar. Günah tekrar edilmeye ve bu şekilde güçlenmeye meyilli olmasına karşın ahlâk duygusunu kökünden yok edemez. 1866 Kötülükler ters düştükleri erdemlere göre, ya da Hıristiyanlığın A. Yuhanna Cassian ile A. Büyük Gregorios’tan (Mor. 31, 45) sonra kabul ettiği ana günahlara bağlı olarak sıralanabilir. Bunlara ana günahlar denilmesinin nedeni başka günahların, başka kötülüklerin üreteci olduklarındandır. Bu günahlar şunlardır: Gurur, cimrilik, çekemezlik, öfke, iffetsizlik, oburluk, tembellik ya da bezginlik (acedia). 1867 Hıristiyan din geleneğinin anımsattığına göre "göğe seslenen günahlar" da vardır. Göğe seslenen günahlar: Kain’in kanı;(Bkz. Yar 4, 10) Sodomitlerin günahı;(Yar 18, 20, 19, 13) Mısır’da baskı altındaki halkın çığlığı;(Bkz. Çık 3, 7-10) yabancının, dul ve yetimin sesi;(Bkz. Çık 22, 20-22) ücretliye yapılan haksızlık.(Bkz. Tes 24, 14-15, Yak 5, 4) 1868 Günah kişisel bir davranıştır. Üstelik başkaları tarafından işlenen günahlara iştirak edersek onlardan da sorumlu oluruz: - onlara doğrudan ve isteyerek katılarak; - onları önererek, buyurarak, överek ya da onaylayarak; - elimizde olduğu halde onların üstünü örterek ya da onlara engel olmayarak; - kötülük yapanları koruyarak. 1869 Böylece günah insanları birbirinin suç ortağı yapar, içlerinde haksızlığın, şiddetin ve şehvetin egemen olmasını sağlar. Günahlar Tanrısal İyiliğe ters düşen kurumların ve toplumsal durumların ortaya çıkmasını sağlar. "Günah yapıları" kişisel günahların ifadesi ve etkisidir. Kurbanlarının da günah işlemesini sağlar. Analojik anlamda bir "toplumsal günah"(Bkz. RP 16) oluşturur. ÖZET 1870 "Tanrı merhametini bütün insanlara göstermek için hepsini söz dinlemezliğin tutsağı kıldı" (Rom 11, 32). 1871 Günah "ebedi yasaya ters düşen bir söz, bir eylem ya da bir arzudur"(A. Augustinus, faust, 22). Tanrı’ya yapılan bir hakarettir. Mesih’in itaatinin tersine Tanrı’ya yapılan bir itaatsizliktir. 1872 Günah akla aykırı bir davranıştır. İnsanın doğasını yaralar ve insan dayanışmasını zedeler. 1873 Bütün günahların kökü insan yüreğinde bulunur. Günahın çeşitleri ve ciddiyeti özellikle nesnelerine göre ölçülür. 1874 Kasten, yani bilerek ve isteyerek Tanrı yasasına ve insanın nihai sonuna ciddi şekilde aykırı bir şeyi yapmak ölümcül günah işlemek demektir. Ölümcül günah bizdeki sevgiyi öldürür; sevgi olmadan da ebedi mutluluğa sahip olmak mümkün değildir. Pişman olunmazsa ölümcül günah ebedi ölümü getirir. 1875 Hafif günah, bizde kalan sevgiyle düzeltilebilir bir bozukluk getirir. 1876 Günahların tekrarı, hafif günahlar da olsa, aralarında ana günahlar dediğimiz günahların bulunduğu günahların doğmasına neden olur. İKİNCİ BÖLÜM İnsan topluluğu 1877 İnsanlığın görevi Tanrı’nın suretini açığa vurmak ve Babanın biricik Oğlunun suretine dönüşmektir. Bu görev kişiselmiş gibi görünür, ama herkes Tanrı mutluluğuna girmeye çağrıldığından bütün bir insan topluluğunu ilgilendirir. 1. KONU Birey ve toplum I. İnsanın görevinin toplumsal karakteri 1878 Bütün insanlar Tanrı’nın kendisi olan aynı sona çağrılmışlardır. Tanrısal kişilerin birliği ile insanların kendi aralarında gerçek ve sevgi içinde(Bkz. GS 24, 3) kurmak zorunda oldukları dostluk arasında belirli bir benzerlik vardır. Hemcins sevgisi ile Tanrı sevgisi birbirinden ayrılmaz. 1879 İnsanın toplumsal bir yaşama gereksinimi vardır. Bu insanın sonradan edindiği bir şey değil, doğasının gerektirdiği bir zorunluluktur. Başkalarıyla ilişkide bulunması, kardeşleriyle karşılıklı diyalog ve hizmet içinde olması insanın yeteneklerini geliştirir; böylece görevini yerine getirmiş olur.(Bkz. GS 25, 1) 1880 Bir toplum her birini tek tek aşan bir birlik ilkesiyle organik bir biçimde birbirine bağlı bireylerin bir bütünüdür. Hem gözle görülür hem de tinsel bir birlik, bir toplum zamanda sürekli ilerlemeye devam eder: Geçmişi biriktirir, geleceği hazırlar. Onun sayesinde insan "mirasçı" olur, ondan kendi kimliğini zenginleştirecek ve meyvelerini geliştirecek yetenekler alır.(Bkz. Lk 19, 13. 15) Haklı olarak herkes, içinde bulunduğu topluma sadakat ve kamu yararının sorumluluğunu taşıyan otoriteye saygı borçludur. 1881 Her topluluk kendi amacını belirler ve kendine özgü kurallara uyar, ancak insan her türlü toplumsal örgütlenmenin kaynağı, konusu ve amacı olmalıdır.(GS 25, 1) 1882 Aile ve devlet gibi bazı topluluklar insan doğasına daha uygundur. İnsan için bunlar gereklidir. Daha çok kişinin toplum yaşamına katılmasını desteklemek amacıyla "ekonomik, kültürel, sosyal, sportif, eğlendirici, profesyonel, politik amaçlı kurum ve kuruluşların ulusal alanda olduğu kadar dünyada da yaratılmasını cesaretlendirmek gerekir"(MM 60). Bu "toplumsallaşma" bireysel güçleri aşan hedeflere ulaşmak amacıyla insanı ortak çalışmaya iten doğal eğilimin de bir ifadesidir. Toplumsallaşma insanın yeteneklerini geliştirir, özellikle de insanın girişim ve sorumluluk duygusunu. Ayrıca insanın haklarını güvence altına alır.(Bkz. GS 25, 2, CA 12) 1883 Toplumsallaşmanın tehlikeleri de vardır. Devletin aşırı derecede müdahale etmesi kişisel inisiyatifi ve özgürlüğü tehdit edebilir. Kilise doktrini sübsidiarite ilkesi denilen bir ilke geliştirdi. Bu ilkeye göre, "Topluluğun üst seviyesindekiler daha aşağı seviyedekilere onun işlevini ortadan kaldıracak şekilde müdahale etmemeli, aksine, ihtiyaç durumunda ona destek olmalı ve kamu yararını gözeterek toplumu oluşturan öteki öğelerle uyum içinde hareket etmesine yardımcı olmalıdır"(CA 48, Bkz. XI. Pius, enc. "Quadragesimo anno"). 1884 Tanrı tek başına bütün sorumlulukları yüklenmek istemedi. Her yaratığa doğasına özgü yeteneklerine göre yapabileceği işleri yükledi. Bu idari tarz toplumsal yaşamda da uygulanmalıdır. Dünyanın idaresi altındaki insanın özgürlüğüne bu kadar saygılı Tanrı’nın tutumu, insan topluluklarını yönetenlere ders olmalıdır. İlahi Takdirin hizmetkârları olarak davranmalıdırlar. 1885 Sübsidiarite ilkesi her türlü kolektivizm biçimine karşıdır. Devletin müdahale sınırlarını çizer. Amacı bireyle toplum arasındaki ilişkileri uyumlu hale sokmaktır. Gerçek bir uluslararası düzen kurmaya çalışır. II. Dine dönüş ve toplum 1886 İnsanın görevini gerçekleştirmesi için toplum şarttır. Bu amaca ulaşmak için "fiziksel ve içgüdüsel boyutların içsel ve tinsel boyutların buyruğu altına girdiği"(CA 36) değerlerin hakkaniyetle hiyerarşisine saygı göstermek gerekir. Toplum yaşamı her şeyden önce tinsel düzende bir gerçek olarak kabul edilmeli. Nitekim toplum yaşamı gerçeğin ışığı altında bilgilerin değiş tokuş edildiği, hakların gözetildiği ve görevlerin yerine getirildiği ahlâki iyiliği aramada rekabeti, güzelin meşru ifadelerinden soylu biçimde yararlanmayı, kendi kültürel birikimini başkalarına sürekli olarak iletmeyi ve tinsel bakımdan zenginleşmeye duyulan değişmez eğilimi getirir. Toplum yaşamının kendi sürekli evrimi içinde kültürel faaliyeti, ekonomik yaşamı, toplum düzenini, politik hareket ve rejimleri, hukuku ve toplumun bütün öteki ifadelerini canlandıracak ve yönlendirecek değerler bunlardır.(PT 36) 1887 Araçlarla amaçların yer değiştirmesi,(Bkz. CA 41) araçtan başka bir şey olmayan bir şeye nihai amaç gibi değer verme ya da bir amaç uğruna kişileri sırf araç olarak görme sonucunu doğurur. Bu, "Tanrısal Yasakoyucu’nun buyruklarına uygun bir Hıristiyanca davranışı pratikte imkânsız ve zor kılan"(XII. Pius, 1 Temmuz 1941’deki söylev) haksız yapılanmaları doğurur. 1888 İnsanın gerçekten hizmetinde olacak toplumsal değişimleri elde etmek için, kişinin ahlâki ve ruhsal yeteneklerine çağrıda bulunmak ve insanın sürekli olarak içsel olarak yenilenmesi gerektiğini unutmamak gerekir. Öncelikle insan yüreğinin değişmesi gerektiği gerçeği, hiçbir şekilde hayat şartlarını ve kurumları bertaraf etmez, tersine onlar günahı teşvik ettiklerinde onlara mani olmaktan ziyade adalet normlarına uygun düzenlemeleri yapmaları ve iyiliğe geliştirmeleri konusunda onlara destek olur.(Bkz. LG 36) 1889 Nurun yardımı olmadan, insanlar "çoğu zaman kötülüğe boyun eğen alçaklıkla kötülüğü yendiğini sanan ama aslında onu daha da azdıran şiddet arasındaki" dar patika yolu bulamazlar.(CA 25) Bu yol sevgi yoludur, kısacası Tanrı ve insan sevgisidir. Sevgi en büyük toplumsal buyruktur. Başkalarına ve onların hakkına saygı gösterir. Adaletin uygulanmasını zorunlu kılar, bunu yapabilmemizi de tek o sağlar. Kendinden vermeyi esinler: "Canını esirgemek isteyen onu yitirecek. Canını yitiren ise onu yaşatacaktır" (Lk 17, 33). ÖZET 1890 Tanrısal kişilerin birliği ile insanların kendi aralarında gerçek ve sevgi içinde kurmak zorunda oldukları dostluk arasında belirli bir benzerlik vardır. 1891 İnsanın kendi doğasına uygun şekilde gelişebilmesi için toplum yaşamına ihtiyacı vardır. Bazı toplumlar, aile ve devlet gibi, insan doğasına daha uygundur. 1892 "İnsan bütün toplumsal örgütlenmelerin kaynağı, konusu ve amacı olmalıdır."(GS, 1) 1893 Seçim kurum ve kuruluşlarına büyük oranda katılımı desteklemek gerekir. 1894 Sübsidiarite ilkesine göre ne Devlet ne daha geniş bir toplum kişilerin ve ara kurumların sorumluluklarına ve inisiyatif alanlarına müdahale etmemelidir. 1895 Toplum erdemlere köstek olmak yerine onları desteklemeli. Değerler doğru bir hiyerarşiyle canlandırılmalı. 1896 Günahın toplumsal havayı kirlettiği yerde Tanrı’nın lütfunu ve yüreklerin değişmesini istemek gerekir. Sevgi doğru reformların yapılmasını sağlar. Toplumsal sorunlar için İncil’in dışında bir çözüm yoktur.(Bkz. CA 3) 2. KONU Toplum yaşamına katılma I. Otorite 1897 İnsanlar "kamu yararını gerekli özeni göstererek gözeten ve kurumlarını koruyan meşru otoriteyle kuşatılmamış olsaydı toplumda ne düzen ne verimlilik olurdu."(PT 46) İnsanlar için yasalar ve emirler sunarak onlardan bunlara itaat etmelerini bekleyen kişi ya da kurumların vasfına "otorite" denir. 1898 Her insan topluluğunun kendisini idare edecek bir otoriteye ihtiyacı vardır.(Bkz. XIII. Leo, enc. "İmmortale Dei", enc. "Diuturnum illud") Otorite temelini insan doğasından alır. Devletin bütünlüğü için gereklidir. Görevi toplumun ortak yararını mümkün olduğunca güvence altına almaktır. 1899 Ahlâki düzenin zorunlu kıldığı otorite Tanrı’dan gelir: "Herkes, iktidarı elinde bulunduran otoritelere boyun eğsin. Çünkü Tanrı’dan olmayan otorite yoktur. Var olanlar da Tanrı tarafından kurulmuştur. Bu nedenle, otoriteye karşı direnen Tanrı’nın düzenlediğine karşı gelmiş olur. Karşı gelenler de yargılanır"(Bkz. 1 Pet 2, 13-17) (Rom 13, 1-2). 1900 Herkesin görevi otoriteye gereken saygıyı ve otoriteyi uygulayanlara, layık oldukları biçimde minnettarlık ve tevecühü göstermektir. Romalı Papa A. Clemens’in kaleminden çıkmış politik otoriteler konusundaki en eski yazı şöyle diyor:(Bkz. 1 Tim 2, 1-2) "Rabbim, onlara sağlık, huzur, uyum, istikrar bağışla ki, onlara vermiş olduğun egemenliği sürçmeden kullanabilsinler. Çağların yüce Kralı, Efendisi olan Sen insan oğullarına yeryüzü meseleleri üzerinde şan, şeref ve iktidar veriyorsun. Rab, onların iradelerinin senin gözünde hoş ve iyi olan şeye doğru yöneltmesini sağla ki, onlara verdiğin iktidarı barış ve hoşgörü ile kullansınlar, böylece teveccühüne layık olsunlar."(Romalı Clemens, cor. 61, 1-2) 1901 Otorite Tanrı tarafından kurulmuş bir düzene havale ediliyorsa, "hükümet biçimlerinin belirlenmesi ve hükümetlerin seçimi yurttaşların özgür iradesine bırakılmalıdır"(GS 74, 3). Değişik hükümet biçimleri ahlâki açıdan kabul edilebilir, yeter ki bu hükümetler onları kabul eden toplumların yararına hizmet etsinler. Doğal ahlâk yasasına, kamu düzeni ve insanın temel haklarına ters düşen hükümetler yönettikleri ulusların ortak iyiliğini gerçekleştiremezler. 1902 Otorite ahlâki meşruluğa kendiliğinden sahip değildir. Zorbaca davranmaması, ama "özgürlük ve sorumluluk ruhuna dayanan ahlâki bir güçle"(GS 74, 2) kamu yararına çalışması gerekir: İnsan yasaları akla yatkın olduğu ve geçerliliğini ebedi Yasa’dan aldığı sürece gerçek yasa niteliğini kazanır. Akıldan uzaklaştıkları oranda onları haksız yasalar olarak kabul etmek gerekir, çünkü onlar yasa kavramına uymaz; bu yasalar daha çok şiddetin bir türüdür.(A. Aquinolu Thomas, s. th. 1-2, 93, 3 ad 2) 1903 Otorite söz konusu topluluğun ortak yararını arıyorsa, bu amaca ulaşmak için de ahlâki yasal yöntemlere başvuruyorsa meşrudur. Ahlâki düzene ters düşen tedbirler alıyor ya da yöneticilerine haksız yasalar uygulatıyorsa, böylesi emirler vicdanları bağlayıcı olamaz. "Bu durumda, otorite kendiliğinden fes edilmiş olur; onun yerini tüyler ürpertici baskı alır."(PT 51) 1904 "Her iktidarın başka güçler ve başka yetkililer tarafından doğru sınırlar içinde tutulması en iyisi olurdu. Egemenliğin insanların keyfine değil de yasaya ait olduğu ‘Hukuk Devleti’nin özü budur."(CA 44) II. Kamu yararı 1905 İnsanın toplumsal doğasına göre, herkesin iyiliği kaçınılmaz olarak kamu yararına bağlıdır. Bu ancak insan kişiliği referans alınarak tanımlanabilir: Sanki şimdiden aklanmışsınız gibi kendi içinize çekilerek ayrı yaşamayın, kamu yararını aramak için bir araya gelin.(Barnanbas, ep. 4, 10) 1906 Kamu yararı dendiğinde, "her grubun olduğu kadar o gruba mensup her bir kişinin kolaylıkla ve tam olarak yetkinliğe ulaşmasını sağlayacak toplumsal koşulların bütününü"(GS 26, 1, bkz. GS 1)anlamak gerekir. Kamu yararı herkesin yaşamını ilgilendirir. Herkesten özellikle de otoriteyi uygulayanlardan basiretli olmalarını bekler. Üç temel öğeden oluşur: 1907 Birincisi, kamu yararı insana saygıyı gerektirir. İktidarlar kamu yararı adına insanın kazanılmış haklarına saygı göstermek zorundadır. Toplum her bireyinin kendi görevini gerçekleştirmesini sağlamalıdır. Kamu yararı özellikle insanın kendi görevinin gelişimi için gereken doğal özgürlük koşullarında bulunur: "Vicdanının haklı normlarına göre davranma hakkı, özel yaşantıyı koruma hakkı ve haklı özgürlük hakkı, dini konularda dahil."(GS 26, 2) 1908 İkincisi, kamu yararı toplumsal refah ve topluluğun gelişmesini ister. Gelişim bütün toplumsal görevlerin özetidir. Kuşkusuz, kamu yararı adına çeşitli özel çıkarlar söz konusu olduğunda bunlara hakemlik yapmak otoriteye düşer. Gerçekten herkese insanca bir yaşam sürmek için ihtiyaç duyduğu şeye erişebilmeyi sağlayabilmelidir Yiyecek, giysi, sağlık, iş, eğitim ve kültür, doğru bilgilendirme ve aile kurma hakkı,(Bkz. GS 26, 2) vb. 1909 Kamu yararı en son olarak da barışı, kısacası adil bir düzenin güvenliğini ve sürekliliğini kapsar. Kamu yararı otoritenin namuslu yollarla toplumun ve toplum bireylerinin güvencesini garanti altına almasını gerektirir. Kişisel ve kolektif meşru müdafaa hukukunu kurar. 1910 Her insan topluluğunun benimseyip tanıdığı bir ortak varsa, bunun gerçekleşmesini de tam olarak politik toplulukta görüyoruz. Sivil toplumun, yurttaşların ve ara kurumların yararını gözetmek ve savunmak Devlete düşer. 1911 İnsanların birbirlerine bağlılıkları gittikçe artmaktadır. Yavaş yavaş bütün dünyaya yayılmaktadır. Aynı doğal onurun bir araya getirdiği insanlık aile birliği bir evrensel kamu yararını gerektirir. Bu "insanın çeşitli ihtiyaçlarına cevap verebilecek, toplumsal yaşam alanında olduğu kadar (beslenme, sağlık, eğitim ... ) orada ya da burada ortaya çıkabilecek sayısız özel duruma göğüs gerebilecek (örneğin, mültecilerin ihtiyaçlarını karşılamak, göçmenlere ve ailelerine yardım etmek ... ) uluslararası kuruluşların bir organizasyonunu gerektirmektedir".(GS 84, 2) 1912 Kamu yararı her zaman insanların ilerlemesine göre yönlendirilmiştir: "Nesnelerin düzeni insanların düzenine bağlı olmalıdır, tersi değil."(GS 26, 3) Bu düzenin temeli gerçektir; adalet üzerine kurulur ve sevgiyle hayat bulur. III. Sorumluluk ve işbirliği 1913 İşbirliği toplumsal mübadele ilişkisinde kişinin gönüllü olarak cömertçe yaptığı taahhüdüdür. Kamu yararı için herkesin oynadığı ve işgal ettiği role göre buna katılması gereklidir. Bu görev insan onurunun ayrılmaz bir parçasıdır. 1914 İşbirliği öncelikle kişisel sorumluluğunu yüklendiği kendi çevresinde gerçekleşir: Ailesinin eğitimine gösterdiği özenle, çalışmasının bilincinde olmasıyla kişi toplumun ve başkasının yararına işbirliği yapmış olur.(Bkz. CA 43) 1915 Yurttaşlar mümkün olduğunca kamu yaşamında yer almalıdır. Bu işbirliğinin özel koşulları ülkeden ülkeye, kültürden kültüre değişebilir. "Kamu işlerine çok sayıda yurttaşın özgürce katıldığı ülkelerin hareket tarzı övgüye değerdir."(GS 31, 3) 1916 Kamu yararı için herkesin işbirliği içinde olması, her etik görev gibi toplumsal ortakların sürekli olarak yenilenip değiştirilmesini gerektirir. Hile ve kurnazlıkla bazılarının yasalardan ve toplumsal görevlerden kaçması adaletle bağdaşmadığından kesinlikle cezalandırılmalıdır. İnsan ilişkilerini daha iyiye götüren kurumlar desteklenmelidir.(Bkz. GS 30, 1) 1917 Otoriteyi elinde bulunduranların üzerine düşen, grubun üyelerinin güvenini sağlayacak ve onları benzerlerinin hizmetine koşmaya isteklendirecek değerleri sağlamlaştırmaktır. İşbirliği eğitim ve kültürle başlar. "Haklı bir şekilde şöyle düşünebiliriz; gelecek, yarının kuşaklarına yaşamın anlamını ve umut etme nedenlerini verebilenlerin olacaktır."(GS 31, 3) ÖZET 1918 "Tanrı’dan olmayan otorite yoktur. Var olanlar Tanrı tarafından kurulmuştur" (Rom 13, 1). 1919 Her toplumun ayakta durabilmek ve gelişebilmek için bir otoriteye ihtiyacı vardır. 1920 "Politik toplum ve resmi otoritenin temeli insan doğasıdır, bu nedenle Tanrı tarafından kurulmuş bir düzendir."(GS 74, 3) 1921 Otorite kamu yararına uygun bir şekilde uygulanıyorsa meşrudur. Bunun için de ahlâki açıdan kabul edilebilir yöntemler kullanması gerekir. 1922 Resmi otorite ahlâk düzeni sınırları içinde olmalı ve özgürlük koşullarını garanti altına almalı. 1923 Kamu yararı, "grupların ve insanların kolaylıkla ve tam olarak yetkinliğe ulaşmasını sağlayacak toplumsal koşulların bütününü içerir."(GS 26, 1) 1924 Kamu yararı üç temel öğeden oluşmuştur: İnsanın temel haklarına saygı ve onların yükseltilmesi; toplumun dünyevi ve tinsel iyiliklerinin geliştirilmesi ya da refahı; grubun ve o grubun üyelerinin güven ve barış için olması. 1925 İnsan onuru kamu yararını aramayı gerektirir. Herkes insanın yaşam koşullarını iyileştiren kurumları yaratmalı ve desteklemelidir. 1926 Sivil toplumun yararını gözetmek ve bunun gerçekleşmesini sağlamak Devlete düşer. İnsan ailesinin ortak yararı uluslararası bir toplum organizasyonunu gerektirir. 1927 Sivil Toplumun kamu çıkarını savunmak ve gözetmek devlete düşer. Tüm insan ailesinin kamu yararı, uluslararası bir cemiyet örgütünü gerekli kılar. 3. KONU Sosyal adalet 1928 Toplum birliklere ve bireylere doğaları ve görevlerinin gerektirdiğini elde etmeye yarayan koşulları verirse sosyal adaleti gerçekleştirmiş sayılır. Sosyal adalet kamu yararı ile otoritenin uygulanmasına bağlıdır. I. İnsana saygı 1929 Ancak insanın aşkın onuruna saygı gösterildiği zaman sosyal adalet elde edilir. Kişi toplumun nihai amacıdır; toplum insana göre düzenlenmiştir. İnsan onurunu koruma ve kollama bize Yaratıcı tarafından verilmiştir. Tarihin her devresinde bütün erkek ve kadınlar bundan sorumlu tutulmuşlar ve bu onların boyunlarının borcu olmuştur.(SRS 47) 1930 İnsana saygı yaratık olma onurundan gelen hakları gerektirir. Bu haklar toplumdan önce vardır ve onun tarafından benimsenir. Bu haklar her otoritenin ahlâki meşruluğunun temelini oluşturur. Kendi pozitif yasamasında bu hakları hiçe sayan ya da onları tanımayan bir toplum kendi temeline dinamit koyuyor demektir.(Bkz. PT 65) Haklara saygı gösterilmezse bir otorite kendi tebaasını itaate zorlamak için ancak güce ya da şiddete güvenebilir. İyi niyetli insanlara bu hakları hatırlatmak ve onları haksız ya da yanlış uygulamalardan ayırmak da Kilise’ye düşer. 1931 İnsana saygı şu ilkeye uymakla mümkündür: "Herkes hemcinsini farklılık gözetmeden, bir başka kendisi olarak görmelidir. Her şeyden önce onurlu bir şekilde yaşaması için gerekli imkânları göz önünde bulundurmalıdır."(GS 27. 1) Hiçbir yasama gerçekten kardeşlik üzerine kurulu toplumların oluşmasına engel olan bencilce ve kendini beğenmiş tutumları, korkuları, önyargıları kendi kendine yok edemez. Bu tür davranışlar ancak her insanı bir yakının bir kardeşin olarak gören sevgiyle ortadan kalkar. 1932 Başkasını yakını olarak görmek ve ona aktif bir şekilde hizmet etmek bu başkası hangi alanda olursa olsun sıkıntı içindeyse daha bir önem kazanır. "En basit kardeşlerimden biri için her ne yaparsanız, bunu benim için yapmış olursunuz" (Mt 25, 40). 1933 Bizden farklı düşünen ve davranan kişileri de aynı şekilde görmeliyiz. Mesih İsa’nın öğretisi yapılan kötülükleri bağışlamayı ister. Yeni Yasanın sevgi buyruğu bütün düşmanları kapsar.(Bkz. Mt 5, 43-44) İncil ruhunun sağladığı kurtuluş insanları düşman olarak görmekle bağdaşmaz, ama düşman olarak gördüğü kötülükten nefret ile bağdaşır. II. İnsanlar arası eşitlik ve farklılık 1934 Biricik Tanrı’nın suretinde yaratılmış, akıllı bir ruhla donatılmış bütün insanlar aynı tabiata ve aynı kaynağa sahiptir. Mesih İsa’nın kurbanı ile kurtarılan bütün insanlar aynı Tanrısal mutluluğu tatmaya çağrılmışlardır: Şu halde hepsi aynı onura sahiptir. 1935 İnsanlar arası eşitlik özellikle kişinin onuruna ve bu onurdan gelen haklara dayanır: Kişinin cinsiyeti, ırkı, derisinin rengi, toplumdaki yeri, dili ya da dini ile ilgili temel haklarında her çeşit ayrım gözetme Tanrı’nın tasarısına ters düştüğü kabul edilip aşılmalıdır.(GS 29, 2) 1936 İnsan dünyaya yaşamının gelişmesi için gerekli maddi ve ruhsal imkânların tümüne sahip olarak gelmez. İnsan başkalarına muhtaçtır. Aradaki farklılık yaşa, fiziksel yeterliliğe, akli ya da ahlâki yetenekliliğe, herkesin kazandığını başkalarıyla paylaşmasına, birbirleriyle ilişkili zenginliklerin dağıtımına bağlı olarak meydana çıkar.(Bkz. GS 29, 2)"Yetenekler" eşit dağıtılmamıştır.(Bkz. Mt 25, 14-30,Lk 19, 11-27) 1937 Bu farklılıklar herkesin ihtiyacını başkalarından karşılamasını ve özel yeteneklere sahip olanların da iyiliklerini ihtiyacı olanlara dağıtmalarını isteyen Tanrı tasarısı gereğidir. Farklılıklar insanları yüreklendirir, hatta çoğu zaman paylaşmaya, teveccühe, bağışlayıcılığa zorlar; kültürlerin karşılıklı zenginleşmesini teşvik eder: Herkese aynı anda bütün erdemleri vermiyorum. ( ... ) Erdemleri farklı olarak kimine daha çok, kimine daha az olarak veriyorum. ( ... ) Kimine sevgiyi; kimine adaleti; kimine alçak gönüllülüğü; kimine canlı bir iman veriyorum. ( ... ) Dünya nimetlerine gelince, insan yaşamı için gerekli şeyleri çok büyük bir eşitsizlikle dağıttım, herkesin ihtiyacı olan her şeye sahip olmasını istemedim, bu sayede de insanların başkalarına sevgi gösterme fırsatı bulmalarını istedim. ( ... ) İnsanların birbirlerine ihtiyaç duymalarını ve benim hizmetkârlarım olarak benden aldıkları lütuf ve armağanları başkalarına dağıtmalarını istedim.(A. Siennalı Catherina, dial. 1, 7) 1938 Milyonlarca kadın ve erkeği etkileyen haksız eşitsizlikler de vardır. Bunlar açıkça İncil’e ters düşer: İnsanların aynı onura sahip olmaları daha adil ve daha insanca yaşam koşullarına ulaşmayı zorunlu kılar. Tek bir insan ailesini oluşturan halklar ya da bireyler arasında mevcut aşırı ekonomik ve sosyal eşitsizlikler bir skandaldır. Bunlar sosyal adaleti, hakkaniyeti, insan onurunu engellediği gibi sosyal ve uluslararası barışa da engel oluşturur.(GS 29, 3) III. İnsanlar arası dayanışma 1939 "Dostluk" ya da "sosyal sevgi" olarak da anılan dayanışma ilkesi insan ve Hıristiyan kardeşliğinin doğrudan bir gereğidir:(Bkz. SRS 38-40, CA 10) "Günümüzdeki en büyük hata hangi halktan olursa olsun bütün insanların akıllı yaratıklar olması nedeniyle ve ortak özleriyle dikte ve empoze edilmiş bu insanlar arası sevgi ve dayanışma yasasının unutulmuş olmasıdır. Bu yasa Mesih İsa’nın Haç altarında göksel Babasına günahkâr insanlığın kurtuluşu için sunduğu kendi kurbanı sayesinde teminat altına alınmıştır."(XII. Pius, enc. "Summi pontifactus") 1940 Dayanışma ilk önce iyiliklerin dağıtımında ve emeğin karşılığının verilmesinde ortaya çıkar. Dayanışma aynı zamanda gerilimlerin daha iyi bir şekilde giderileceği ve uyuşmazlıkların görüşmelerle daha kolaylıkla çözüme ulaşacağı daha adil bir sosyal düzenin yararına yapılacak çabayı gerektirir. 1941 Sosyo-ekonomik sorunlar ancak bütün dayanışma biçimlerinin ortaya konulmasıyla çözülebilir: Yoksulların kendi aralarındaki dayanışması, zenginlerle yoksulların, emekçilerin kendi aralarındaki dayanışması, teşebbüste işverenlerle işçilerin dayanışması, uluslar ve halklar arası dayanışma. Uluslararası dayanışma ahlâki düzenin bir gereğidir. Dünya barışı bir bakıma buna bağlıdır. 1942 Dayanışma erdemi maddi iyiliklerin ötesindedir. Kilise imanın ruhsal iyilikleri dağıtarak dünyevi iyiliklerini gelişmesine ön ayak olmuş ve çoğu zaman da yeni yolların açılmasına neden olmuştur. Böylece Rab’bin sözü yüzyıllar boyunca doğrulanmış oldu: "Siz önce Tanrı’nın Egemenliğini ve onun adaletini arayın, bütün bunlar size fazlasıyla verilecektir" (Mt 6, 33): Bütün halklara ve bütün kuşaklara insana ve Hıristiyana yaraşır bir yaşam standardı vermek amacıyla insanları çiftçi rahiplerin, köle kurtarıcıların, şifacıların, imanı bildirenlerin sevgi kahramanlığına kadar götürmüş olan ve halen götürmekte olan bu duygu Kilise’nin ruhunda iki bin yıldır yaşamış ve daimileşmiştir.(XII. Pius, 1 Haziran 1941’deki söylev) ÖZET 1943 Toplum kuruluşlara ve tek tek bireylere haklarını talep edecekleri koşulları gerçekleştirerek sosyal adaleti sağlar. 1944 İnsana saygı başkasını bir başka kendisi olarak görmeyi gerektirir. Kişinin özünde bulunan onurundan kaynaklanan temel haklara saygıyı gerektirir. 1945 İnsanlar arası eşitlik insanın onuru ve onurdan doğan hakları üzerinedir. 1946 İnsanlar arası farklılık bizlerin birbirimize ihtiyacımız olmasını isteyen Tanrı’nın tasarısı gereğidir. Farklılıklar sevgiyi özendirmelidir. 1947 İnsanların aynı onura sahip olmaları ekonomik ve toplumsal alandaki uçurumları ve sosyal eşitsizlikleri azaltmak için çaba gerektirir. 1948 Dayanışma mükemmel bir Hıristiyan erdemidir. Maddi, özellikle de ruhsal iyiliklerin paylaşılmasını öngörür. ÜÇÜNCÜ BÖLÜM Tanrı esenliği: Yasa ve nur 1949 Mutluluk için yaratılan ama günahla yaralanan insanın Tanrı’nın kurtarışına ihtiyacı vardır. Tanrı yardımı insana, insanı yöneten yasayla Mesih’te ve insanı destekleyen nurda gelir: Saygı ve korkuyla kurtuluşunuzu sonuca götürmek için daha çok çaba gösterin: Çünkü kendisini hoşnut eden şeyi hem istemeniz, hem de yapmanız için sizde etkin olan Tanrı buradadır (Fil 2, 12-13). 1. KONU Ahlâk Yasası 1950 Ahlâk yasası Tanrısal Bilgeliğin eseridir. Kutsal Kitabın anlamında tanımlayacak olursak bu Tanrı’nın bir pedagojisi, bir baba talimatıdır. İnsanı vadedilen mutluluğa götüren yollara, davranış kurallarına uyulmasını ister; Tanrı’dan ve onun sevgisinden döndüren kötü yolları yasaklar. Buyruklarında katı aynı zamanda vaatlerinde şefkatlidir. 1951 Yasa kamu yararı göz önünde bulundurularak uzman otorite tarafından konulan bir davranış kuralıdır. Ahlâk yasası Yaradan’ın gücü, bilgeliği ve iyiliği tarafından yaratıklar arasında onların yararına ve onların amaçlarına hizmet edecek şekilde kurulmuş akla yatkın bir düzeni gerektirir. Her yasa kendi ilk ve son gerçeğini ebedi yasada bulur. Yasa akıl tarafından herkesin Yaratıcısı ve Kurtarıcısı olan diri Tanrı’nın İlahi Takdirine katılma olarak ilan edilmiş ve kurulmuştur. "İşte aklın bu düzenlemesine yasa deniyor"(XIII. Leon, enc. "Libertas praestantissimum", Aquinolu Thomas’ın s. th. 1-2, 90, 1. zikrederek): Canlı varlıklar arasında yalnız insan Tanrı’dan bir yasa almış olduğundan dolayı övünebilir: Akıllı bir hayvan olarak insan, anlayabilir, ayırt edebilir, ayrıca aklını ve özgürlüğünü kullanarak kendisine her şeyi veren Kişiye uyarak davranışını düzenleyecektir.(Tertülyanus, Marc. 2, 4) 1952 Ahlâk yasasının ifadeleri çeşitlidir ve kendi aralarında eşgüdümlüdür; bütün yasaların Tanrısal kaynağı olan Ebedi yasadır; doğal ahlâk yasası; eski Yasa ile yeni Yasayı ya da İncil yasasını içeren açınlanmış yasa; son olarak da sivil yasalar ve Kilise yasaları. 1953 Ahlâk yasası kendi birliğini ve bütünlüğünü Mesih’te bulur. Mesih İsa Kişi olarak mükemmelliğe giden yoldur. Mesih İsa yasanın sonudur, çünkü Tanrı’nın adaletini öğreten ve veren yalnız Odur: "Ne var ki, her iman edenin aklanması için Mesih, Kutsal Yasa’nın sonudur" (Rom 10, 4). I. Doğal ahlâk yasası 1954 İnsan kendisine gerçek ve iyilik amacıyla davranışlarına hakim olma ve kendisini yönetme yeteneğini veren Yaratıcısının iyiliğine ve bilgeliğine katılır. Doğal yasa insanın aklı yardımıyla iyi ile kötüyü, gerçek ile yalanı ayırt etmesini sağlayan temel ahlâk bilgisini ifade eder: Doğal ahlâk yasası her insanın ruhuna kazınmış ve yazılmıştır, çünkü o günahı yasaklayan ve iyilik yapmayı buyuran insan aklının kendisidir. Ne var ki insan aklının bu buyruğunun yasa gücünde olabilmesi, ancak ruhumuzun ve özgürlüğümüzün tabi olması gereken daha yüksek bir aklın sesi ve tercümanı olmasıyla mümkündür.(XIII. Leon, enc. "Libertas praestantissimum") 1955 "Tanrısal ve doğal"(GS 89, 1) ahlâk yasası insana iyilik yapması ve amacına ulaşması için gereken yolu gösterir. Doğal ahlâk yasası ahlâki yaşamı idare eden ilk ve temel ilkeleri belirler. Doğal ahlâk yasasının ekseninde her türlü iyiliğin kaynağı ve yargıcı olan Tanrı’ya büyük özlem duyma ve Ona tabi olma olduğu gibi başkasını kendisine eşit görme duygusu da vardır. Temel buyruklarıyla On emir’in içinde ifade edilmiştir. Bu yasaya doğal ahlâk yasası denmesinin nedeni, akıldan yoksun varlıkların doğası referans alındığından değil de, onları ilan eden aklın insan doğasına ait olmasındandır. Bu kurallar nerede yazılıdır, Gerçek adı verilen ışık kitabından başka? Adil yasanın tümü burada yazılıdır, oradan adaleti yerine getiren insanın yüreğine, gelip geçici olarak değil de, ama bir yüzüğün mührü balmumuna yüzükten ayrılmaksızın nasıl geçiyorsa öyle geçer.(A. Augustinus, trin. 14, 15, 21) Doğal ahlâk yasası Tanrı tarafından içimize konan aklın ışığından başka bir şey değildir; onun sayesinde ne yapmamız ve ne yapmamamız gerektiğini biliriz. Bu ışık ya da bu yasa Tanrı tarafından yaratılışta verilmiştir.(A. Aquinolu Thomas, dec. praec. 1) 1956 Akıl tarafından düzenlenmiş ve her insanın yüreğinde hazır bulunan doğal ahlâk yasası buyruklarıyla evrenseldir ve otoritesi her insana uzanır. Kişinin onurunu ifade eder, haklarının temelini ve temel görevlerini belirler: Kuşkusuz bir gerçek yasa vardır: Doğru akıl; doğayla uyumludur, bütün insanlarda vardır; değişmez ve ebedidir; buyrukları göreve çağırır; yasakları hatayı önler. ( ... ) Onun yerine buna ters düşen bir yasayı koymak hakarettir. Bir kısmı bile kaldırılmamalıdır; hepsini ortadan kaldırmak kimsenin harcı değildir.(Ciceron, rep. 3, 22, 33) 1957 Doğal ahlâk yasasının uygulanması çok değişir; yere, zamana ve durumlara göre çok çeşitli yaşam koşullarına adapte olmuş bir düşünceyi göz önünde bulundurabilir. Ama yine de, değişik kültürlerde, doğal ahlâk yasası insanlara kaçınılmaz farklılıkların ötesinde ortak ilkeleri kabul ettirerek onları birleştiren ortak nokta olarak kalır. 1958 Doğal ahlâk yasası bütün bir tarihin değişimi boyunca sürekli ve değişmez (Bkz. GS 10) olarak kalır; düşünce akımları, örf ve adetler arasında varlığını sürdürür ve ilerlemeyi destekler. İfade ettiği kurallar tözel olarak değerlerini korur. İlkelerine kadar doğal ahlâk yasası reddedilse bile, onu insan yüreğinden ne çıkarmak ne de yok etmek mümkündür. Bireylerin ve toplumların yaşamında daima yine ortaya çıkıverecektir: Herkesin bildiği gibi, Ey Rab, hırsızlık senin yasan tarafından, insan yüreğine yazılmış, büyük haksızlığın bile silemeyeceği yasan tarafından yasaklanmıştır.(A. Augustinus, itiraf. 2, 4, 9) 1959 Yaratıcının çok iyi bir eseri olan doğal ahlâk yasası insana, seçimini belirleyecek ahlâki kuralların yapısını inşa edebileceği sağlam temelleri sağlar. Aynı zamanda insan topluluğunu yaratmak için gerekli ahlâki temeli sunar. Ona bağlı sivil yasa için gerekli temeli de gerek ilkelerinden çıkan sonuçlarla ilgili bir düşünceyle gerek pozitif ve hukuki eklemelerle sağlar. 1960 Doğal ahlâk yasasının buyrukları herkes tarafından aynı açıklıkla ve aynı hızla görülmez. Bugünkü durumda, günahkâr insan ahlâki ve dinsel gerçeklerin "herkes tarafından zorlanmaksızın, hataya mahal vermeksizin ve kesin bir doğrulukla"(XII. Pius, enc. "Humani generis" DS 3876) tanınması için nur ve vahye ihtiyaç duyar. Doğal ahlâk yasası açınlanmış yasaya ve nura Tanrı tarafından hazırlanmış ve Kutsal Ruh’un etkisine uygun bir temel oluşturur. II. Eski Ahit’teki Yasa 1961 Yaratıcımız ve Kurtarıcımız Tanrı İsrail’i kendi halkı olarak seçti ve ona Yasasını açınladı, böylece Mesih’in gelişini hazırladı. Musa’nın Yasası akıl tarafından kabul edilebilir birçok gerçeği ifade eder. Bu gerçekler Esenlik antlaşmasının içerisinde ilan edilmiş ve resmileştirilmiştir. 1962 Eski Ahit’teki Yasa açınlanmış yasanın ilk halidir. Ahlâki buyrukları on emirle özetlenmiştir. On emir’in buyrukları Tanrı’nın suretinde yaratılmış insanın görevinin temellerini ortaya çıkarır. Tanrı ve insan sevgisine ters düşen şeyleri yasaklar, insan için önemli olanın yapılmasını ister. On emir Tanrı’nın yollarını ve çağrısını insana göstermek için ve onu kötülükten korumak için, her insanın vicdanına tutulan bir ışıktır: Tanrı Yasanın taştan levhalarına insanların yüreklerinde okumadıklarını yazdı.(A. Augustinus, psal. 57, 1) 1963 Hıristiyan geleneğine göre Yasa kutsal,(Bkz. Rom 7, 12)ruhsal(Bkz. Rom 7, 14) ve yararlıdır,(Bkz. Rom 7, 16) ama mükemmel değildir. Bir pedagog(Bkz. Gal 3, 24) gibi ne yapılmasını gösterir, ama bunu gerçekleştirmek için gerekli olan Ruh’un lütfunu ve gücünü vermez. Ortadan kaldıramadığı günah yüzünden kölelik yasası olarak kalır. Havari Paulus’a göre Yasa’nın insanın yüreğinde "tensel istek yasası"(Bkz. Rom 7) oluşturan günahı ortaya çıkarmak ve onun geçersizliğini ilan etmek gibi bir görevi vardır. Bununla birlikte Yasa Tanrı’nın Egemenliği yolunda ilk etaptır. Seçilmiş halkı ve her Hıristiyanı Kurtarıcı Tanrı’ya dönmeye ve ona inanmaya hazır duruma getirir. Tanrı’nın Sözü gibi hep kalıcı olan bir öğrenme sağlar. 1964 Eski Ahit’teki Yasa İncil’e bir hazırlıktır. "Yasa gelecekteki gerçeklerin pedagojisi ve kehanetidir."(A. Ireneus, haer. 4, 15, 1)Mesih’le gerçekleşecek günahtan kurtulma işini önceden kehanetle bildirir, İncil’e Kutsal Ruh’un yaşamını ifade edebilmesi için resimler, "tipler", simgeler temin eder. Kendisini Yeni Antlaşma’ya ve göklerin Egemenliğine doğru yönlendiren peygamberlerin ve bilgelerin kitaplarıyla tamamlar. Eski Antlaşma rejimi altında Kutsal Ruh’un sevgi ve lütfuna sahip insanlar vardı ve bu insanlar her şeyden önce kendilerini Yeni Yasa’ya bağlayan ruhsal ve ebedi vaatlerin gerçekleşmesini bekliyorlardı. Bunun tersine, Yeni Antlaşma altında da Yeni Yasa’nın mükemmelliğinden uzak hâlâ şehvani insanlar vardır: Onları Yeni Antlaşma’da bile ceza korkusu ve bazı dünyevi vaatlerle iyi işler yapmaya isteklendirmek zorunlu olmuştur. Her şeye rağmen, Eski Ahit’teki Yasa sevgiyi buyurmuş olsa bile "sevginin yüreklerimize yayılmasını"(A. Aquinolu Thomas, s. th. 1-2, 107, 1, ad 2) (Rom 5, 5) sağlayan Kutsal Ruh’u vermiyordu. III. Yeni Yasa ya da İncil Yasası 1965 Yeni Yasa ya da İncil Yasası Tanrısal, doğal ve açınlanmış yasanın yeryüzündeki mükemmelleştirilmiş halidir. Bu Yasa Mesih İsa’nın eseridir ve özellikle de Dağdaki Vaaz’da ifade edilmiştir. Aynı zamanda da Kutsal Ruhun eseridir, onun sayesinde içsel sevgi yasası olmaktadır: "İsrail halkıyla yeni bir antlaşma yapacağım ( ... ). Yasalarımı onların zihnine işleyeceğim, bunları yüreklerine kazıyacağım, ben onların Tanrısı olacağım, onlar da benim halkım olacaklar"(Bkz. Yer 31, 31-34) (İbr 8, 8-10). 1966 Yeni Yasa Mesih İsa’ya olan inançlarından dolayı inanlılara verilen Kutsal Ruh’un nurudur. Yeni Yasa sevgiyle etkisini gösterir, ne yapmamız gerektiğini Rab’bin Dağdaki Vaaz’ıyla öğretir ve bu Yasayı uygulayacak gücü bize verecek Kilise sırlarını kullanır Matta’ya göre İncil’de okuduğumuz Rabbimizin Dağdaki Vaaz’ını dindarca ve anlayarak derinliğine düşünmek isteyen kimse, orada Hıristiyan yaşamının kusursuz anayasasını bulacaktır. ( ... ) Bu vaaz Hıristiyan yaşamına özgü bütün temel kuralları içermektedir.(A. Augustinus, serm. Dom. 1, 1) 1967 İncil Yasası Eski Ahit’teki Yasayı "tamamlar"(Bkz. Mt 5, 17-19), geliştirir ve onu kusursuz haline ulaştırır. Gerçek mutluluklar bölümünde Tanrısal vaatleri yücelterek ve onları "göklerin Egemenliğine" göre düzenleyerek gerçekleştirir. İncil Yasası bu yeni umudu inançla kabul etmeye hazır kimselere hitap etmektedir: Yoksullar, alçakgönüllüler, kederliler, temiz yürekliler, Mesih İsa yüzünden zulüm görenler. Böylece Egemenliğin şaşırtıcı yollarını çizer. 1968 İncil Yasası Kutsal Yasa’nın emirlerini tamamlar. Rab’ bin Dağdaki Vaaz’ı Eski Ahit’teki Yasa’nın ahlâki kurallarını değersiz kılmak ya da yok etmek bir yana, onlarda gizli olan potansiyeli ve yeni zorunlulukları ortaya çıkarır. Onlarda bulunan tüm Tanrısal ve insani gerçekleri açınlar. Yeni dış buyruklar getirmez, ama davranışların kökünü, yani insanın temiz ile kirli arasında seçim yaptığı,(Bkz. Mt 15, 18-19) imanın, umudun ve sevginin oluştuğu, onlarla birlikte erdemlerin oluştuğu yüreği ıslah eder.(Bkz. Mt 5, 48) İncil bu şekilde Kutsal Yasa’yı göksel Baba’yı örnek alarak düşmanları bağışlayarak ve zulmedenlere dua ederek, Tanrısal eliaçıklığı örnek alarak bütünlüğüne götürür.(Bkz. Mt 5, 44) 1969 Yeni Yasa dinsel vecibeleri sadaka, dua ve orucu, "başkaları tarafından görülme isteği"nin(Bkz. Mt 6, 1-6, 16-18) aksine "gizlide gören Baba"ya göre düzenleyerek, yerine getirir. Duası Göklerdeki Babamız (Mt 6, 9-13) duasıdır. 1970 İncil Yasası "iki yol"(Bkz. Mt 7, 13-14) arasındaki kesin seçimi ve Rab’ bin sözlerinin uygulamaya konulmasını (Bkz. Mt 7, 21-27)kapsar; İncil Yasası altın kuralla özetlenebilir: "İnsanların size nasıl davranmasını istiyorsanız, siz de onlara öyle davranın. Kutsal Yasa ve peygamberlerin söyledikleri budur"(Bkz. Lk 6, 31) (Mt 7, 12). Bütün İncil Yasası İsa’nın birbirimizi, kendisi bizi nasıl sevdiyse öyle sevmemizi isteyen (Yu 13, 34) "yeni buyruğuna"(Bkz. Yu 15, 12) dayanır. 1971 Rabbin Vaazına, Rom 12-15; 1 Kor 12-13; Kol 3-4; Ef 4-5; vb. de yer alan havarisel öğretilerin ahlâki dersini de eklemek uygun olur. Bu doktrin Rab’bin öğretisini, özellikle Mesih’e olan inançtan gelen ve Kutsal Ruh’un başlıca armağanı olan sevgiyi canlandıran erdemlerin sergilenmesiyle havarilerin otoritesi sayesinde iletir. "Sevginiz ikiyüzlü olmasın. (...) Birbirinizi kardeşlik sevgisiyle, şefkatle sevin. Birbirinize saygı göstermekte yarışın. Gayretiniz eksilmesin. Ruhta ateşli olun. Rab’be kulluk edin. Umutla sevinin. Sıkıntıya dayanın. Kendinizi duaya verin. İhtiyaç içinde olan kutsallara yardım edin. Kendinizi konukseverliğe verin" (Rom 12, 9-13). Bu din eğitimi bize Mesih’le ve Kilise’yle olan ilişkimiz ışığında vicdanımızın keyfiyetini de öğretmiş olur.(Bkz. Rom 14, 1, Kor 5-10) 1972 Yeni Yasa’nın bir sevgi yasası olarak adlandırılmasının nedeni korkudan çok Kutsal Ruh tarafından insanın içine işlenmiş sevgiyle hareket edilmesini sağlamasındandır; bir nur yasası olmasının nedeni de iman ve Kilise sırları aracılığıyla bir şey yapmak için gereken gücü vermesidir; bir özgürlük yasası (Bkz. Yk 1, 25, 2, 12) olmasının nedeni ise Eski Yasa’nın ritüel ve hukuki kurallarından bizi bağışık tutması, bizi kendiliğinden sevgiyle davranmaya itmesi, son olarak da bizi "Efendi’sinin ne yaptığından haberi olmayan" kul durumundan "Babamdan öğrendiğim her şeyi size öğrettim" (Yu 15, 15) diyen Mesih’in arkadaşlığına, ya da mirasçı evlat durumuna getirmesidir.(Bkz. Gal 4, 1-7.21-31, Rom 8, 15) 1973 Yeni Yasa bu buyruklardan başka İncil öğütlerini de içermektedir. Tanrı’nın buyrukları ile İncil öğütleri arasındaki geleneksel ayrım Hıristiyan yaşamının mükemmelliği olan sevgiye dayanarak yapılmaktadır. Buyruklar sevgiyle uyuşmayan şeyleri uzaklaştırırlar. Öğütlerin amacı ise kendisine ters düşmese bile sevginin gelişmesine engel oluşturacak şeyleri uzaklaştırmaktır.(Bkz. A. Aquinolu Thomas, s. th. 2-2, 184, 3) 1974 İncil öğütleri daha fazla vermekten hiçbir zaman tatmin olmayan sevginin hayatta gerçekleşmesini gösterirler. Onun dinamiğini doğrular ve bizden ruhsal kavrayışlılık isterler. Yeni Yasa’nın mükemmelliği özellikle Tanrı’yı ve benzerini sevmeyi isteyen buyruklarda yatar. Öğütler daha doğrudan yollar, daha kolay çareler belirtirler, uygulaması herkesin kendi içinde duyduğu eğilime göredir: Tanrı herkesin bütün öğütleri uygulamasını istemiyor, ama herkesin durumuna, kişiliğine, zamanına, gücüne göre sevginin gereğini yapmasını istiyor; çünkü sevgi bütün erdemlerin, bütün buyrukların, bütün öğütlerin netice itibarıyla bütün yasaların ve bütün Hıristiyan eylemlerinin kraliçesi olarak herkese ve her şeye düzen, sıra, zaman ve değer verir.(A. François de Sales, amour 8, 6) ÖZET 1975 Kutsal Kitaba göre Yasa insanı vadedilen mutluluğa götüren yolları buyuran ve kötülüğe götüren yolları yasaklayan Tanrı’nın baba talimatıdır. 1976 "Yasa kamu yararı için toplumun sorumluluğunu yüklenen kişi tarafından resmen ilan edilen aklın bir talimatından başka bir şey değildir."(A. Aquinolu Thomas, s. th. 1-2, 90, 4) 1977 Mesih yasanın sonudur,(Bkz. Rom 10, 4) yalnız O Tanrı’nın adaletini öğretir ve yerine getirir. 1978 Doğal ahlâk yasası Yaradan’ın suretinde yaratılan insanın Tanrı’nın iyiliği ve bilgeliğine bir katılımıdır. İnsanın onurunu ifade eder ve insanın temel hak ve görevlerinin temelini oluşturur. 1979 Doğal ahlâk yasası değişmez, tarih boyunca da hep aynı kalır. İfade ettiği kurallar itibarıyla değerli kalır. Sivil yasanın ve ahlâki kuralların oluşturulması için gerekli temeli oluşturur. 1980 Eski Ahit’teki Yasa vahiy yoluyla indirilmiş yasanın ilk halidir. Bu yasanın ahlâki buyrukları On emir’le özetlenmiştir. 1981 Musa’nın Yasası doğal olarak akıl tarafından kabul edilebilir gerçekler içerir. Tanrı bu yasayı, insanlar yüreklerinde okumadıkları için açınladı. 1982 Eski Ahit’teki Yasa İncil’e hazırlıktır. 1983 Yeni Yasa Mesih’e iman ederek alınan ve sevgide etken olan Kutsal Ruh’un lütfudur. Özellikle de Rab’bin Dağdaki Vaaz’ ında ifade edilir ve Kilise sırlarını kullanarak bize nuru iletir. 1984 İncil Yasası Eski Ahit’teki Yasayı tamamlar, onu aşar ve onu mükemmelliğe götürür: Vaatleri göklerdeki Egemenlik mutluluklarıdır, buyrukları da davranışlarımızın menşeini, yüreğimizi ıslah eder. 1985 Yeni Yasa bir sevgi yasasıdır, bir nur yasasıdır, bir özgürlük yasasıdır. 1986 Buyruklarının dışında Yeni Yasa’nın İncil öğütleri vardır. "Kilise’nin kutsallığı özellikle Rab’bin İncil’de müritlerine uymalarını önerdiği birçok öğüt sayesinde sürdürülür."(LG 42) 2. KONU Nur ve Aklanma I. Aklanma 1987 Kutsal Ruh’un nurunun bizi aklama gücü vardır, kısacası bizi günahlarımızdan arındırır ve "Mesih İsa’ya olan imanla" (Rom 3, 22) ve vaftizle(Bkz. Rom 6, 3-4) Tanrı’nın adaletini bize iletir: Mesih’le birlikte ölmüşsek, Onunla birlikte yaşayacağımıza da inanıyoruz. Çünkü Mesih’in ölümden dirilmiş olup artık ölmeyeceğini, ölümün artık Onun üzerinde egemenlik süremeyeceğini biliriz. Onun ölümü, günaha karşılık ilk ve son ölüm olmuştur. Oysa sürdüğü yaşamı Tanrı için sürmektedir. Siz de böylece kendinizi günah karşısında ölü, Mesih İsa’da Tanrı karşısında diri sayın (Rom 6, 8-11). 1988 Kutsal Ruh’un gücü sayesinde, günaha ölerek Mesih’in çektiklerine, yeni bir yaşama doğarak da Dirilişine katılmış oluyoruz; bizler Kilise olan Vücudunun üyeleriyiz,(Bkz. 1 Kor 12) kendisi Asma biz ise asma çubuklarıyız:(Bkz. Yu 15, 1-4) Tanrı Kutsal Ruh sayesinde kendisini bize verir. Kutsal Ruh’un katılımıyla Tanrısal doğanın bir parçası oluruz ( ... ). İşte bunun içindir ki içinde Kutsal Ruh bulunanlar tanrılaşmış kişilerdir.(A. Athanosios, ep. Serap. 1, 24) 1989 Kutsal Ruh’un etkilerinden birincisi, İncil’in başında İsa’nın bildirdiğine göre, aklanmayı oluşturan tövbedir: "Tövbe edin! Göklerin Egemenliği çok yakındır" (Mt 4, 17). Nurun etkisiyle insan günahtan uzaklaşarak Tanrı’ya döner, böylece yukardan gelecek bağışı ve adaleti alır. "Şu halde aklanma günahların bağışlanmasını, insanın içten yenilenmesini ve kutlulaşmasını kapsar."(Trento Kon: DS 1528) 1990 Aklanma insanı Tanrı sevgisine karşı olan günahtan kurtarır ve yüreğini temizler. Aklanma bağışlamayı sunan Tanrı’nın merhamet girişiminden sonra gelir. Aklanma insanla Tanrı’yı barıştırır. Günahın köleliğinden kurtarır ve iyileştirir. 1991 Aklanma aynı zamanda Mesih İsa’ya olan inanç sayesinde Tanrı adaletini kabul etmektir. Burada adalet Tanrı sevgisinin doğruluğunu belirtir. Aklanma sayesinde iman, umut ve sevgi yüreklerimize akıtılmıştır, ayrıca bize Tanrısal iradeye itaat de bağışlanmıştır. 1992 İnsanların bütün günahları için Tanrı rızası için ve Tanrı’ya hoş ve kutsal gelen kanının dökülmesiyle, kendisini canlı sungu olarak Haç üzerinde feda etmesiyle aklanmamız sağlanmıştır. Aklanma Vaftizle, iman sırrıyla verilir. Aklanma bizi Tanrı’nın merhametinin gücüyle içten adil kılarak Tanrı’nın adaletine uygun hale getirir. Aklanmanın amacı Tanrı’nın ve Mesih’in yüceltilmesi ve ebedi yaşam armağanıdır:(Bkz. Trento Kon: DS 1529) Şimdiyse Yasa’dan bağımsız olarak Tanrı’nın insanı nasıl aklayacağını açıkladı. Yasa ve Peygamberler buna tanıklık etti. Tanrı, insanları Mesih İsa’ya olan imanlarıyla aklar. Bunu iman eden herkes için yapar. Hiç ayrım yoktur. Çünkü herkes günah işledi ve Tanrı’nın yüceliğinden yoksun kaldı. İnsanlar, Mesih İsa’ da gerçekleşen kurtuluş sayesinde, Tanrı’nın lütfuyla aklandılar. Tanrı Mesih’i, kanına olan imanla günahların bağışlanması için kurban olarak sundu ve böylece adaletini gösterdi. Çünkü, müsamaha göstererek daha önce işlenmiş günahları cezasız bıraktı. Bunu, şimdiki zamanda İsa’ya iman edeni aklamak ve kendi adaletini göstermek amacıyla yaptı (Rom 3, 21-26). 1993 Aklanma Tanrı lütfu ile insan özgürlüğü arasındaki işbirliğini sağlar. İnsan açısından insanı tövbeye davet eden Tanrı Sözüne olan imana rıza göstermesinde, insanı önceden uyaran ve koruyan Kutsal Ruh’un itkisiyle doğan sevgide işbirliğinde kendisini ifade eder: Tanrı Kutsal Ruh’un aydınlanması ile insan yüreğine dokunduğu zaman, bu esini alan insan atıl kalamaz, ama bunu reddedebilir de; bununla birlikte Tanrı’nın lütfu olmadan insan özgür iradesiyle Onun huzurunda adalete yönelemez.(Trento Kon: DS 1525) 1994 Aklanma Mesih İsa’da açığa çıkan ve Kutsal Ruh tarafından verilen Tanrı sevgisinin en şahane eseridir. A. Augustinus’un düşüncesine göre "bir dinsizin aklanması yer ve göğün yaratılmasından daha büyük bir iştir", çünkü "yer ve gök geçecek ama kutsalların aklanması ve esenliği kalacaktır".(Ev. Jo. 72, 3) Hatta Augustinus’a göre Tanrı’nın büyük merhametini gösterdiği adaletinde günahkârların aklanması meleklerin yaratılmasından da üstün bir olaydır. 1995 Kutsal Ruh içsel Efendidir. Aklanma "içsel insanı" (Rom 7, 22;Ef 3, 16) doğurarak her varlığın kutlulaşmasını sağlar: Uzuvlarınızı ahlâksızlığa ve kötülük için kötülüğe nasıl köle olarak sundunuzsa, şimdi de aynı uzuvları kutsallık için doğruluğa köle olarak sunun ( ... ) Bugün günahtan özgür kılınıp Tanrı’nın kulları olduğunuza göre kazancınız, kutsallaşma ve bunun sonucu olan ebedi yaşamdır (Rom 6, 19. 22). II. Nur 1996 Aklanmamız Tanrı’nın nuru sayesindedir. Nur Tanrı’ nın çağrısı karşılığında bize verdiği (bedelsiz) ve hak edilmemiş yardımdır. Tanrı’nın çocukları olmak,(Bkz. Yu 1, 12-18) manevi evlat almak,(Bkz. Rom 8, 14-17) Tanrısal doğaya(Bkz. 2 Pet 1, 3-4) ve ebedi yaşama(Bkz. Yu 17, 3) katılmak. 1997 Nur Tanrı yaşamına bir katılımdır, nur bizi üçlübirlik yaşamının mahremiyetine sokar: Hıristiyan Vaftizle Bedenin Başı olan Mesih’in nuruna katılır. "Manevi evlat" olarak bundan böyle Tanrı’nın biricik Oğluyla birlikte Tanrı’ya "Baba" diyebilir. Kendisine sevgi üfleyen ve Kilise’yi oluşturan Kutsal Ruh’tan yaşam alır. 1998 Ebedi hayat için yaratılmış olmamız doğaüstü bir olgudur. Bu tamamen Tanrı’nın karşılıksız inisiyatifine bağlı bir şeydir, çünkü yalnız O Kendisini açınlayabilir ve verebilir. Her yaratığın olduğu kadar insanın da bilgisinin ve iradesinin gücünü aşar.(Bkz. 1 Kor 2, 7-9) 1999 Mesih’in nuru Tanrı’nın karşılıksız verdiği bir armağandır, Kutsal Ruh aracılığıyla ruhumuza, onu günahlarından kurtarmak ve kutlulaştırmak için akıttığı yaşamıdır: Bu, Vaftizle alınan kutsallaştırıcı ya da tanrılaştırıcı nurdur. O bizdeki kutlulaşma olayının kaynağıdır:(Bkz. Yu 4, 14, 7, 38-39) Bir kimse Mesih’te ise, yeni bir yaratıktır; eski insan gitmiş yerine yenisi gelmiştir. Bunların hepsi de Mesih aracılığıyla bizi kendisiyle barıştıran Tanrı’dan gelir (1 Kor 5, 17-18). 2000 Kutsallaştırıcı nur, ruhu Tanrı’yla yaşayacak duruma getiren ve Onun sevgisiyle hareket etmesini sağlayan daimi bir armağandır, yerleşik ve doğaüstü bir durumdur. Değişmez biçimde Tanrı çağrısına uygun şekilde yaşama ve davranma durumu olan daimi nurla, gerek dine dönüşün başındaki gerek kutlulaşma işi sırasındaki Tanrısal girişimleri belirten güncel lütufları ayırt etmek gerekir. 2001 İnsanın nuru almaya hazırlanması da nurun bir işidir. Hazırlanma sevgiyle kutlulaşmaya, imanla aklanmaya katılmamıza neden olması ve bunu desteklemesi için gereklidir. Tanrı bizde başlamış olduğunu tamamlıyor, "çünkü Tanrı bu şekilde davranarak, işlemi ile istediğimizi başlatmış olur; tövbe etmiş isteklerimizle işbirliği yaparak da tamamlar"(A. Augustinus, grat. 17): Kuşkusuz biz de çalışırız, ama çalışan Tanrı’yla birlikte çalışırız. Çünkü merhameti iyileşmemiz için bizden önde gelir, bir kez iyileştikten sonra da bizi canlanabilmemiz için izler; çağrılmamız için bizden önde gelir, yücelelim diye bizi izler; dindarca yaşayalım diye bizden önde gelir, daima Tanrı’da yaşayalım diye de bizi izler, çünkü Onsuz hiçbir şey yapamayız.(A. Augustinus, nat. et grat. 31) 2002 Tanrı’nın özgür girişimi insanın özgür cevabını bekler, çünkü Tanrı insanı, ona özgürce Kendisini tanıma ve sevme gücünü vererek kendi suretinde yarattı. Ruh sevgi birliğine ancak özgürce girebilir. Tanrı insan yüreğini doğrudan aracısız dokunarak etkiler. Tanrı insan yüreğine yalnız Kendisinin tatmin edeceği iyiliğe ve gerçeğe duyacağı bir eğilim koydu. "Ebedi yaşam" vaatleri her türlü umudun ötesinde bu eğilime cevap veriyor: Harika eserlerini yarattıktan sonra ( ... ), yedinci günü dinlenerek geçirdiğinden söz eden Kutsal Kitabının bize bildirdiğine göre, harika işleri gerçekleştirme gücünü bize verdiğinden itibaren bunları gerçekleştirdikten sonra, ebedi yaşamın dinlenme gününde sende huzuru bulacağız.(A. Augustinus, itiraf., 13, 36. 51) 2003 Nur her şeyden önce ve özellikle de bizi aklayan ve kutlulaştıran Kutsal Ruh’un armağanıdır. Ancak nur aynı zamanda Kutsal Ruh’un eserine katılmamız için, başkalarının esenliği ve Mesih’in Bedeninin, Kilise’nin gelişmesi yönünde çalışabilecek duruma gelmemiz için bize bağışladığı armağanları da kapsar. Bunlar farklı Kilise sırlarına özgü armağanlar, kutsallaştırıcı lütuflardır. Bu özel lütuflara ayrıca Havari Paulus’un kullandığı Yunanca bir terim olan ve karşılıksız armağan, iyilik, nimet anlamına gelen karizmalar da denir.(Bkz. LG 12)Nitelikleri her ne olursa olsun kimi zaman mucizeler yaratma ya da yabancı diller konuşma gibi bazen olağandışı karizmalar da vardır. Hepsi de kutsallaştırıcı nura göre düzenlenmiştir ve hepsinin amacı Kilise’nin kamu yararıdır. Kilise’yi tasarlayıp gerçekleştiren sevginin hizmetindedir.(Bkz. 1 Kor 12) 2004 Özel lütuflar arasında durum lütuflarını da belirtmekte yarar var, bunlar Hıristiyan yaşamının ve Kilise’nin bağrındaki görevlilerin sorumluluklarının uygulanmasına eşlik ederler: Tanrı’nın bize bağışlamış olduğu nura göre farklı armağanlara sahibiz, birinin armağanı peygamberlikse, imanı ölçüsünde peygamberlik etsin. Hizmetse, hizmet etsin. Öğreten biriyse, öğretsin. Öğüt veren ise, öğütte bulunsun. Bağışta bulunan, bunu cömertçe yapsın. Yöneten, gayretle yönetsin. Merhamet eden, güler yüzle etsin (Rom 12, 6-8). 2005 Doğaüstü düzene ait olduğu için nuru tecrübeyle bilemeyiz onu ancak imanla tanıyabiliriz. Öyleyse duygularımıza ya da eserlerimize dayanarak aklanmış ve kurtulmuş olduğumuz sonucunu çıkaramayız.(Bkz. Trento Kon: DS 1533-34) Bununla birlikte Rab’bin sözüne göre: "Onları meyvelerinden tanıyacaksınız" (Mt 7, 20). Tanrı’nın kendi yaşamımızda ve azizlerin yaşamlarında yapmış olduğu iyilikleri göz önüne alma, nurun bizde faaliyet gösterdiğinin bir güvencesini sunar ve bizi daha büyük bir imana sahip olmaya ve güven verici bir yoksulluk tutumuna iter. Kilise yargıçlarının A. Jeanne d’Arc’ı tuzağa düşürmek için sordukları bir soruya o çok güzel bir şekilde cevap veriyor: "Tanrı’ nın nuru içinde olup olmadığı kendisine soruluyor, Jeanne d’Arc buna şu şekilde cevap veriyor: ‘İçinde değilsem, Tanrı beni bunun içine soksun; içindeysem, Tanrı beni bunun içinde tutsun.’'(Jeanne d’Arc, proc) III. Sevap Azizler topluluğunda yüceltildin: Onların sevaplarını taçlandırdığında, Sen kendi armağanlarını taçlandırıyorsun.(MR. Azizlere önsöz, "Nur’un Efendisi" ile ilgili bir sözle, A. Augustinus, psal. 102, 7) 2006 "Sevap" terimi genelde bir cemaat ya da topluluk üyelerinden birinin iyilik ya da kötülük olan bir davranışının ödüle ya da cezaya layık olduğunu belirten bir karşılık vermedir. Değer eşitlik ilkesine tamamen uygun şekilde çalışan adalet erdeminden çıkar. 2007 İnsan tarafından bakacak olursak Tanrı’ya karşı sözcüğün tam anlamıyla herhangi bir sevap söz konusu değildir. Onunla bizim aramızda eşitsizlik sınırsızdır, çünkü bizler her şeyi Ondan, Yaratıcı’dan aldık. 2008 İnsanın Hıristiyan yaşamında Tanrı’nın yanındaki sevabı, Tanrı’nın insanı özgürce nur işine katılmasını sağlamasından gelir. Tanrı’nın babaca davranışı itkisiyle ilk sırada insanın özgür davranışı da katılımıyla ikinci sıradadır, öyle ki iyi işler önce Tanrı’nın lütfuna sonra da inanlıya mal edilmelidir. İnsanın kazandığı sevap, zaten Tanrı’ya geri döner, çünkü insanın iyi eylemleri Kutsal Ruh’un lütufkâr yardımlarıyla Mesih’ten ileri gelir. 2009 Tanrı tarafından evlat edinilmemiz, bizim nur sayesinde Tanrısal doğaya katılmamızı sağlar. Bu bize Tanrı’nın karşılıksız adaleti gereğince gerçek bir sevap sağlar. Bu nurun sağladığı bir haktır, bizi Mesih’in "ortak mirasçısı" yapan ve "vadedilen ebedi yaşamı miras almaya" layık kılan tam sevgi hakkıdır.(Trento Kon: DS 1546) İyi işlerimizin değeri Tanrı iyiliğinin armağanlarıdır.(Bkz. Trento Kon: DS 1548) "Nur önden gitti; şimdi ona borçlu olan iade ediliyor. ( ... ) Kazanılan sevaplar Tanrı’nın armağanlarıdır."(A. Augustinus, serm. 298, 45) 2010 Madem ki nur düzeninde ilk girişim Tanrı’dan gelmektedir, hiç kimse dine dönüşün, tövbenin ve aklanmanın başlangıcında ilk lütfu hak edemez. Ancak daha sonra Kutsal Ruh’un ve sevginin teşvikiyle kutlulaşmamız için, nurun ve sevginin büyümesi için, ebedi yaşamın elde edilmesi için yararlı lütufları kendimiz ve başkaları için hak edebiliriz. Sağlık, dostluk gibi dünya nimetleri Tanrı bilgeliğine göre hak edilebilir. Bu lütuflar ve bu iyilikler Hıristiyan ibadetinin konusudur. Dua, sevap işlerimiz için gerekli lütfu sağlar. 2011 İçimizdeki Mesih’in sevgisi Tanrı önündeki bütün sevaplarımızın kaynağıdır. Aktif bir sevgiyle bizi Mesih’le birleştiren nur eylemlerimizin doğaüstü niteliğini garantiye alır, sonra da hem insanların hem de Tanrı’nın önünde onları değerlendirir. Azizler sevaplarının sırf Tanrı’nın lütfu olduğunun daima bilincindeydiler. Yeryüzündeki gurbetten sonra Vatanda Seni görmeyi umut ediyorum, ama Cenneti hak etmek için sevaplar biriktirmek istemiyorum, yalnız Sevgin için çalışmak istiyorum. ( ... ) Bu yaşamın akşamında, Senin huzuruna ellerim boş çıkacağım, çünkü Rab, yaptığım işleri saymanı istemiyorum. Çünkü bütün adil işlerimiz senin gözünde lekelidir. Senin öz Adaletini giyinmiş ve Sevginden almış olmakla Sana ebediyen sahip olmak istiyorum ... (A. Thérése de I’Enfant-Jésus, offr) IV. Hıristiyan Kutsallığı 2012 Biliyoruz ki, "Tanrı kendisini sevenlerle birlikte, her durumda onların iyilikleri için etkindir. ( ... ) Tanrı, önceden bildiği kişileri, Oğlunun benzerine dönüştürmek üzere önceden belirledi. Öyle ki, Oğul birçok kardeşler arasında ilk doğan olsun. Tanrı önceden belirlediği kişileri çağırdı, çağırdığı kişileri akladı ve akladığı kişileri yüceltti" (Rom 8, 28-30). 2013 "Mükemmel sevgi ve mükemmel Hıristiyan yaşamı çağrısı, durumları ve mevkileri ne olursa olsun Mesih İsa’ya innan herkese hitap eder."(LG 40) Herkes aziz olmaya çağrılmıştır: "Göksel Babanız nasıl mükemmelse siz de öyle mükemmel olun" (Mt 5, 48). İnanlılar her şeyde Baba’nın iradesi yerine gelsin diye Mesih’ten aldıkları armağanlara göre güçlerini bu mükemmelliği elde etmeye harcamalı, bütün ruhlarıyla kendilerini Tanrı’nın yüceliğine ve benzerinin hizmetine adamalılar. Tanrı Halkının kutsallığı Kilise tarihinin onca aziziyle görkemli bir şekilde tanıklık ettiği gibi ancak bu şekilde bol ürün vererek gelişir.(LG 40) 2014 Ruhsal ilerleme Mesih’le daima daha yakın bir birleşmeyi gerektirir. Bu birleşmeye "mistik" birleşme denir, bunun nedeni Kilise sırları "kutsal gizler" aracılığıyla Mesih’in gizine ve Mesih’te de Kutsal Üçlü-Birlik gizine katılmasıdır. Her ne kadar bu mistik yaşama ait özel lütuflar ya da olağan üstü belirtiler, herkese verilen karşılıksız armağanları göstermek amacıyla bazılarına bağışlanmışsa da Tanrı herkesi, Onunla bu mahrem birleşmeyi yapmaya çağırır. 2015 Mükemmellik yolu Haçtan geçer. Dünya nimetlerine sırt çevirmeden ve ruhsal mücadeleye girmeden kutsallık elde edilemez.(Bkz. 2 Tim 4) Ruhsal ilerleme adım adım gerçek mutluluk sevinci ve huzuru içinde yaşamaya götüren çileyi ve nefsini köreltmeyi gerektirir: Yukarı çıkan, sonu olmayan başlangıçlar aracılığıyla başlangıçtan başlangıca gitmeyi durdurmaz. Yukarı çıkan, şimdiden tanıdığı şeyi arzulamayı hiç bırakmaz.(Nissalı Gregorius, hom. in Cant. 8) 2016 Kutsal Anamız Kilise’nin çocukları, Babaları Tanrı’dan, Onun lütfuyla İsa’nın birlikteliğinde gerçekleştirdikleri iyi işlerin ödülünü ve sonuna kadar sebat etme ruhunu umut ederler.(Bkz. Trento Kon: DS 1576) İnanlılar, aynı yaşam tarzını koruyarak, "Kendi güveyi için hazırlanmış süslü bir gelin gibi, gökten, Tanrı’nın yanından inen Kutsal Kentte, yeni Kudüs’te" (Ap 21, 2) Tanrısal merhametin bir araya topladığı kişilerin "mutlu umudunu" paylaşırlar. ÖZET 2017 Kutsal Ruh’un nuru bize Tanrı adaletini verir. Ruh bizi imanla ve Vaftizle Mesih’in acıları ve Dirilişiyle birleştirerek kendi yaşamına katar. 2018 Aklanmanın, tövbe gibi iki yüzü vardır. Nurun devinimi altındaki insan günahtan uzaklaşarak Tanrı’ya döner, böylece yukarıdan af ve adalet alır. 2019 Aklanma günahların bağışlanmasını, insanın içten yenilenmesini ve kutlulaşmasını kapsar. 2020 Aklanmayı Mesih’in acıları sayesinde elde ettik. Aklanma bize Vaftiz aracılığıyla bağışlandı. Bizi adil kişiler yapan Tanrı’nın adaletine uygun kılar. Amacı Tanrı’nın ve Mesih’in yüceliği ve ebedi yaşam armağanıdır. Aklanma Tanrı merhametinin en şahane eseridir. 2021 Nur manevi evlat olma görevimizi yerine getirebilmemiz için Tanrı’nın bize ettiği yardımdır. Bizi üçlü yaşamın içine sokar. 2022 Nur işinde Tanrısal girişim insanın özgür cevabını uyarır, hazırlar ve buna neden olur. Nur insanın derin özgürlük özlemine cevap verir; birlikte çalışmaya çağırır ve onu mükemmelleştirir. 2023 Kutsallaştırıcı nuru Tanrı’nın karşılıksız verdiği bir armağandır, Kutsal Ruh aracılığıyla ruhumuza, onu günahlarından kurtarmak ve kutlulaştırmak için akıttığı yaşamıdır. 2024 Kutsallaştırıcı nur bizleri Tanrı’nın gözünde hoş kılar. Karizmalar, Kutsal Ruh’un özel lütuflarıdır, hepsi de kutsallaştırıcı nura göre düzenlenmişlerdir ve hepsinin amacı Kilise’nin ortak yararıdır. Tanrı içimizde sürekli bulunan normal lütufların dışında sayısız güncel lütuflarla da faaliyet gösterir. 2025 Tanrı’nın önünde sevap kazanmak demek Tanrı’nın özgür tasarısına göre insanın nur işine katılmasıdır. Kazanılan hak önce Tanrı lütfunun işidir, daha sonra da insanın işbirliği etmesinin sonucudur. İnsanın kazandığı hak Tanrı’ya geri döner. 2026 Manevi evlat olmamız sayesinde Kutsal Ruh’un nuru, bize Tanrı’nın adaletine uygun gerçek kazanımı verebilir. Tanrı önünde içimizdeki sevgi kazanımın temel kaynağıdır. 2027 Hiç kimse tövbenin başlangıcındaki ilk lütfu hak edemez. Kutsal Ruh’un devinimi altındayken kendimiz için ve başkaları için ebedi yaşamı elde etmek için gerekli bütün lütufları olduğu kadar gerekli dünyevi nimetleri de hak edebiliriz. 2028 "Mükemmel sevgi ve mükemmel Hıristiyan yaşamı çağrısı, durumları ve mevkileri ne olursa olsun Mesih İsa’ya inanan herkese hitap eder."(LG 40) "Hıristiyan mükemmelliğinin bir tek sınırı vardır, o da hiçbir sınıra sahip olmamasıdır."(A. Nissalı Gregorius, v. Mos) 2029 "Ardımdan gelmek isteyen, kendini inkâr etsin, haçını yüklenip beni izlesin" (Mt 16, 24). 3. KONU Kilise - ana ve eğitimci 2030 Hıristiyan görevini Kilise içinde bütün vaftiz olanlarla birlikte gerçekleştirir. Hıristiyan Kilise’den "Mesih İsa’nın Yasasının" (Gal 6, 2) öğretilerini içeren Tanrı Sözü’nü alır. Hıristiyan Kilise’den "yolunda" kendisini destekleyen Kilise sırlarını alır. Hıristiyan Kilise’den kutsallığın ne olduğunu öğrenir; bu kutsallığın kaynağı ve sureti olarak Çok Kutsal Bakire Meryem’i görür; bunu yaşayanların çağdaş tanıklığında bunu ayırt eder; bunu tinsel gelenek içinde ve ondan önce gelen ve onların günlerinde litürjide kutlanan azizlerin uzun tarihinde keşfeder. 2031 Ahlâki yaşam tinsel bir külttür. Bizler "Tanrı’ya vücutlarımızı diri, kutsal, Onu hoşnut eden kurbanlar olarak"(Bkz. Rom 12, 1)oluşturduğumuz Mesih’in Bedeninin bağrında ve Efkaristiyasının sungusuyla birlikte sunuyoruz. Litürjide ve Kutsal sırların kutlanmasında, dua ve öğreti Hıristiyan davranışını aydınlatmak ve beslemek amacıyla Mesih’in lütfuyla birleşir. Hıristiyan yaşamının bütününde olduğu gibi ahlâki yaşam, kaynağını ve doruk noktasını efkaristiya kurbanında bulur. I. Ahlâki yaşam ve Kilise’nin Öğretme Yetkisi 2032 Kilise "gerçeğin direği ve desteği"dir (1 Tim 3, 15). "Kilise Mesih’in esenlik gerçeğini vazetme yetkisini havarilerden aldı."(LG 17)"Ahlâk ilkelerini, hatta toplumsal düzenle ilgili olanlarını her zaman ve her yerde bildirme görevi, aynı zamanda temel insan haklarının ve ruhların esenliğinin gerektirdiği ölçüde insan gerçeği ile ilgili yargılamada bulunma görevi Kilise’ye aittir."(CIC, can. 747) 2033 Ahlâk konusunda Kilise çobanlarının Öğretme Yetkisi tanrıbilimcilerin ve tinsel yazarların eserleri yardımıyla din eğitiminde ve vaazda kendini gösterir. Böylece Mesih İsa’ya olan inançtan doğan ve sevgi sayesinde yaşayan belirtici nitelikli erdemler, buyruklar ve kurallardan oluşan Hıristiyan ahlâkı "mirası" çobanların himayesinde ve özeni sayesinde kuşaktan kuşağa aktarılmış oldu. Bu din ve ahlâk ilkelerinin temeli her insan için geçerli olan ahlâki yaşam ilkelerini ifade eden "Göklerdeki Babamız", "İnanç İlkeleri" ve "On emir"e dayanır. 2034 Romalı Papa ve "çağdaş doktorlar olarak Mesih’in otoritesine sahip episkoposlar kendilerine emanet edilen halka, iman edilecek ve tatbik edilecek inancı vazederler"(LG 25). Papa ve kendisiyle birlik içindeki episkoposların olağan ve evrensel Öğretme Yetkisi inanlılara inanmaları gereken gerçeği, uygulamaları gereken sevgiyi ve umut edecekleri mutluluğu öğretir. 2035 Mesih’in otoritesinin en yüksek derecede benimsenmesi yanılmazlık karizması tarafından güvenceye alınmıştır. Bu, Tanrısal Vahiy mirasına kadar uzanır;(Bkz. LG 25) ahlâk dahil doktrinin bütün öğelerine kadar uzanır, onlarsız imanın esenlikli gerçekleri korunamaz, sergilenemez ya da onlara uyulamaz.(CDF, decl. "Mysterium Ecclesize" 3) 2036 Öğretme Yetkisinin otoritesi doğa yasalarının kendine özgü ilkelerine kadar iner, çünkü Yaradan tarafından uyulması istenilen bu ilkeler esenlik için gereklidir. Kilise’nin kesin yetkililiği doğa yasasının kurallarını anımsatarak bir yandan insanlara aslında ne olduklarını öte yandan da Tanrı’nın önünde ne olmaları gerektiğini anımsatarak asıl peygamberlik görevini yerine getirir.(Bkz. DH 14) 2037 Kilise’ye emanet edilen Tanrı Yasası inanlılara yaşam ve gerçek yolu olarak öğretilir. Şu halde inanlıların, düşünme yetisini arındıran ve nurun yardımıyla yaralanmış insan aklını iyileştiren esenlikli Tanrısal buyrukları öğrenme hakkı (Bkz. CIC, can. 213) vardır. İnanlıların Kilise’nin meşru otoritesi vasıtasıyla kural ve kurumlara uyma görevi vardır. Disipline olsalar da, bu kararlar sevgi içinde itaati gerektirmektedir. 2038 Hıristiyan ahlâkını öğretme ve uygulama işinde Kilise’ nin çobanların özverisine, tanrıbilimcilerin bilgisine, iyi niyetli bütün insanların ve bütün Hıristiyanların işbirliğine ihtiyacı vardır. İman ve İncil’in uygulamaya konulması herkese, insanı aydınlatan ve Tanrısal ve insani gerçekleri Tanrı’ nın Ruhuna(Bkz. 1 Kor 2, 10-15) göre değerlendirmesini sağlayan "Mesih’te" bir yaşam tecrübesi kazandırır. Kutsal Ruh bu şekilde en alçakgönüllü insanlardan yararlanarak bilginleri ve en yüksek onurlu kişileri aydınlatır. 2039 Kilise görevlileri Rab’bin adına Kilise’ye bağlılıkla ve kardeşlik ruhuyla görevlerini yapmalıdır.(Bkz. Rom 12, 8-11) Kilise’nin hizmetinde bulunan kişiler aynı zamanda kendi davranışlarını ahlâki açıdan yargılarken kişisel görüşte ısrar etmemelidir. Ahlâki sorunlar üzerinde doğal ve açınlanmış ahlâki yasanın ifade ettiği gibi elinden geldiğince Kilise yasasının belirttiği ve Kilise Yetkili Kurulu’nun öngördüğü öğretiye, herkesin iyiliğine olan görüşe katılmalıdır. Ahlâki yasayla ya da Kilise’nin Öğretme Yetkisiyle aklı ve kişisel vicdanı karşı karşıya getirmek uygun düşmez. 2040 Hıristiyanlar arasında Kilise’ye karşı evlatlık ruhu ancak böyle davranılırsa gelişebilir. Evlatlık ruhu bizleri Kilise’ nin bağrına alan ve bizleri Mesih’in Bedeninin üyeleri yapan Vaftiz nurunun doğal bir gelişimidir. Analık kaygısıyla Kilise bize bütün günahlarımızın üstesinden gelen özellikle de Tövbe sırrı ile etkin olan Tanrı’nın merhametini verir. Önceden uyaran bir anne gibi, Kilise bize litürjisinde, hergün Rab’bin Sözünü ve Efkaristiyasını yiyecek olarak verir. II. Kilise’nin buyrukları 2041 Kilise’nin buyrukları litürjik yaşama bağlı ve onunla beslenen bir ahlâki yaşam çizgisidir. Kilise otoriteleri tarafından buyurulan bu pozitif yasaların zorunlu özelliği inanlılara ahlâki çabalarında, dua ruhunda, Tanrı ve insan sevgisinin gelişmesinde gerekenin asgarisini garanti etmektir: 2042 Birinci buyruk ("Pazar günleri ve öteki dini bayramlarda Ayine katıl ve iş yapma") inanlılardan Rab’bin Dirilişinin anıldığı günü, aynı zamanda Rab’bin, Meryem Ana’nın ve azizlerin gizlerine saygı gösterildiği başlıca dini bayramları kutlamalarını, her şeyden önce Hıristiyan Cemaatini bir araya getiren efkaristiya kurbanına katılarak ve bu günleri kutlamaya engel olacak bütün iş ve çalışmaları bırakmalarını ister.(Bkz. CIC, can. 12461248, CCEO, can. 880, 3, can. 881, 1. 2. 4) İkinci buyruk ("Yılda en az bir kez günah çıkartacaksın") inanlıyı Vaftizin tövbe ve bağış işini devam ettiren Tövbe sırrını alarak Efkaristiya sırrına hazırlar.(Bkz. CIC, can. 989, CCEO, can. 719) Üçüncü buyruk ("Bütün inanlılar Kutsal Komünyon’u en azından her yıl Paskalya’da almak zorundadırlar") Rab’bin kanını ve Etini yılda en az bir kez almayı öngörür. Bu, Hıristiyan ayininin merkezini ve kaynağını oluşturan Paskalya bayramlarıyla ilişkilidir.(Bkz. CIC, can. 920, CCEO, can. 708, 881, 3) 2043 Dördüncü buyruk ("Kilise tarafından belirtilen günlerde inanlılar et yememek ve oruç tutmak zorundadırlar") bizleri litürjik bayramlara hazırlayan, içgüdülerimize hakim olmayı öğreten ve yüreğimizi özgür kılan tövbe ve çileyi öngörmektedir.(Bkz. CIC, can. 1249-1251, CCEO, can. 882) Beşinci buyruk ("İnanlılar Kilise’nin ihtiyaçlarını gidermek amacıyla yardımda bulunmak zorundadırlar") inanlılardan Kilise’nin maddi ihtiyaçlarını gidermek konusunda herkesin imkânı ölçüsünde katkıda bulunmasını öngörür.(Bkz. CIC, can 222, CCEO, can. 25, episkoposlar konferansları kendi bölgeleri için başka Kilise kuralları koyabilirler, bkz. CIC, can. 455) III. Ahlâki yaşam ve misyoner tanıklığı 2044 Vaftiz olanların sadakati İncil’i bildirmek ve Kilise’nin dünyadaki misyonu için en başta gelen koşuldur. Esenlik mesajının parıltısının ve gerçeğinin gücünün insanlar önünde ortaya çıkarılması için Hıristiyanların yaşamının tanıklığıyla belgelenmesi gerekir. "Hıristiyan yaşamının tanıklığı ve doğaüstü bir ruhla gerçekleştirilmiş işler insanları imana ve Tanrı’ya çekecek güçtedir."(AA 6) 2045 Madem ki onlar Mesih’in Baş olduğu Bedenin üyeleridirler,(Bkz. Ef 1, 22) Hıristiyanlar değişmez ahlâki davranışlarıyla ve inançlarıyla Kilise’nin kurulmasına katkıda bulunurlar. Kilise inanlılarının kutsallığı sayesinde inanlılar "imanda ve Tanrı’nın Oğlunu tanımada birliğe, yetkinliğe ve Mesih’in doluluğundaki olgunluk düzeyine erişene dek"(Bkz. LG 39) (Ef 4, 13) büyür, yükselir ve gelişirler. 2046 Mesih’e uygun yaşamlarıyla Hıristiyanlar Tanrı’nın Egemenliğinin, "adalet, gerçek ve huzur Egemenliğinin"(MR, Mesih-Kral’a önsöz) gelişini hızlandırırlar. Bu nedenle dünyadaki görevlerini bırakmazlar; Efendilerine sadık kalarak bu görevlerini dürüstçe, sevgi ve sabırla yerine getirirler. ÖZET 2047 Ahlâki yaşam tinsel bir külttür. Hıristiyan davranışı gıdasını litürjiden ve Kutsal sırların kutlanmasından alır. 2048 Kilise buyrukları litürjiye bağlı ve onunla beslenen ahlâki ve Hıristiyan yaşamıyla ilgilidir. 2049 Kilise çobanlarının ahlâki konulardaki Öğretme Yetkisi her insan için geçerli olan ahlâki yaşam ilkelerini bildiren On emir’i temel alan özellikle din eğitiminde ve vaazda kendini gösterir. 2050 Romalı Papa ve episkoposlar çağdaş doktorlar olarak kendilerine emanet edilen halka iman edilecek ve tatbik edilecek inancı vazederler. Doğa yasaları ve akıldan çıkan ahlâki konularda da söz sahibidirler. 2051 Çobanların Öğretme Yetkisinin yanılmaz olması ahlâk dahil doktrinin bütün öğelerine kadar uzanır, onlarsız imanın esenlikli gerçekleri korunamaz, sergilenemez ya da onlara uyulamaz. IV. On emir (Çıkış 20, 2-17) Seni Mısır ülkesinden, esirlik evinden çıkaran Tanrın Rab benim. Karşımda başka ilahların olmayacak. Kendin için oyma put, yukarda, göklerde olanın ya da yerin altında sularda olanın asla suretini yapmayacaksın; onlara eğilmeyecek, onlara ibadet etmeyeceksin, çünkü ben, senin Tanrın Rab, benden nefret edenlerden babaların günahını çocuklar üzerinde, üçüncü nesil üzerinde, dördüncü nesil üzerinde arayan; beni seven ve buyruklarımı tutanların binlercesine lütufta bulunan, kıskanç bir Tanrı’yım. Tanrın Rab’bin adını boş yere ağzına alma! Çünkü Rab kendi adını boş yere ağza alanı cezasız bırakmaz. Sept gününü kutsamak için onu hatırında tut. Altı gün çalışacak, bütün işini göreceksin, ama yedinci gün dinleneceksin, o günü Tanrın Rab’be ayıracaksın; sen, oğlun, kızın, kölen, cariyen, öküzün, eşeğin ve hiçbir hayvanın ve kapında yaşayan yabancı hiç bir iş yapmayacaksınız. Çünkü Rab gökleri, yeri, denizi ve onlarda olan her şeyi altı günde yarattı, yedinci gün dinlendi. Bunun için Rab sept gününü mübarek kıldı. Tanrın Rab’bin sana vereceği toprakta ömrünün uzun olması için anana, babana saygı göster. Öldürmeyeceksin! Zina etmeyeceksin! Çalmayacaksın! Komşuna karşı yalan tanıklıkta bulunmayacaksın! Komşunun evine göz dikmeyeceksin. Komşunun ne karısına, ne kölesine, ne cariyesine, ne öküzüne, ne eşeğine, ne de herhangi bir şeyine göz dikeceksin! (Tes 5, 6-21) Seni Mısır ülkesinden, esirlik evinden çıkaran Tanrın Rab benim. Karşımda başka ilahların olmayacak. Kendin için oyma put, yukarda, göklerde olanın ya da yerin altında sularda olanın asla suretini yapmayacaksın; onlara eğilmeyecek, onlara ibadet etmeyeceksin, çünkü ben, senin Tanrın Rab, benden nefret edenlerden babaların günahını çocuklar üzerinde, üçüncü nesil üzerinde, dördüncü nesil üzerinde arayan; beni seven ve buyruklarımı tutanların binlercesine lütufta bulunan, kıskanç bir Tanrı’yım. Tanrın Rab’bin adını boş yere ağzına alma! Çünkü Rab kendi adını boş yere ağza alanı cezasız bırakmaz. Sept gününü kutsamak için Tanrın Rab sana buyurduğu gibi onu tut. Altı gün çalışacak, bütün işini göreceksin, ama yedinci gün dinleneceksin, o günü Tanrın Rab’be ayıracaksın; sen, oğlun, kızın, kölen, cariyen, öküzün, eşeğin ve hiçbir hayvanın ve kapında yaşayan yabancı hiç bir iş yapmayacaksınız. Kölen ve cariyen senin gibi dinlenecek. Mısır ülkesinde köle olduğunu ve Tanrın Rab’bin seni oradan güçlü eli ve uzun kollarıyla çıkardığını hatırla. Bunun için Tanrın Rab Sept gününü tutmayı sana buyurdu. Tanrın Rab’bin sana vereceği toprakta ömrünün uzun olması ve kendini iyi hissetmen için anana, babana saygı göster. Öldürmeyeceksin! Zina etmeyeceksin! Çalmayacaksın! Komşuna karşı yalan tanıklıkta bulunmayacaksın! Komşunun karısına göz dikmeyeceksin. Komşunun ne evine, ne tarlasına, ne kölesine, ne cariyesine, ne öküzüne, ne eşeğine, ne de herhangi bir şeyine göz dikeceksin! Hıristiyan formülü Tek bir Tanrı’ya tapacak ve kusursuzca seveceksin. Tanrı’nın adını küfürden ve yalan yere yemin etmekten kaçınarak sayacaksın. Tanrı’ya dindarca hizmet ederek Rab’bin gününü tutacaksın. Anana babana, aynı şekilde üstlerine saygı göstereceksin. Cinayet işlemekten, skandal çıkarmaktan, aynı zamanda nefret ve öfkeden kaçınacaksın. Davranışlarında özenle temiz olmaya çalışacaksın. Dedikodudan ve yalandan uzak duracaksın. Düşüncelerinde bile arzularının temiz olmasına dikkat edeceksin. Başkalarının malına göz dikmeyecek, namussuzca elde etmeye çalışmayacaksın. İKİNCİ ANABÖLÜM On emir "Hocam, ne yapmalıyım ... ?" 2052 "Hocam, sonsuz yaşama kavuşmak için nasıl bir iyilik yapmalıyım?" Kendisine böyle bir soru soran genç adama İsa önce Tanrı’yı "tek İyi olan" ve her türlü iyiliğin kaynağı eşsiz İyilik olarak kabul etmenin zorunluluğundan söz ediyor. Sonra İsa ona, "Yaşama kavuşmak istiyorsan, Tanrı’nın buyruklarını yerine getir" diyor. Benzerini sevmekle ilgili buyrukları kendisine soru soran kişiye sıralıyor: "Adam öldürmeyeceksin, zina etmeyeceksin, hırsızlık yapmayacaksın, yalan yere tanıklık etmeyeceksin, annene babana saygı göstereceksin." İsa pozitif bir biçimde bu buyrukları özetliyor: "Benzerini kendin gibi seveceksin" (Mt 19, 16-19). 2053 Bu birinci cevaba bir ikincisi ekleniyor: "Mükemmel olmak istersen, git, varını yoğunu sat, parasını yoksullara ver; böylece göklerde hazinen olacaktır. Sonra gel, beni izle" (Mt 19, 21). Bu cevap birincisini geçersiz kılmaz. Mesih İsa’yı izleme buyruklarının gerçekleştirilmesini içerir. Yasa geçersiz kılınmamıştır,(Bkz. Mt 5, 17)ama insan Yasayı, onun mükemmel gerçekleşmesi olan Efendisinin Kişiliğinde yeniden bulmaya çağrılmıştır. Sinoptik üç İncil’de, İsa’nın zengin genç adama, mürit itaatkârlığı ile buyrukları yerine getirerek kendisini izlemesi için yaptığı çağrısı yoksul ve iffetli olma çağrısı ile bir benzerlik göstermektedir.(Bkz. Mt 19, 612, 23-29) İncil öğütleri buyruklarla ayrılmaz bir bütün oluşturur. 2054 İsa On emir’i yeniden ele aldı, onlara onların içinde etkili olan Ruhun gücünü verdi. İsa "din bilginleriyle Ferisilerinkini kat kat aşan" (Mt 5, 20), hatta putperestlerinkini aşan(Bkz. Mt 5, 46-47) bir adalet vaaz etti. Buyrukların bütün gereklerini açtı. "Atalarınıza ne denildiğini duydunuz: Adam öldürmeyeceksin ... Ama ben size diyorum ki, kardeşine karşı öfkelenen her kişi yargılanmayı hak edecek" (Mt 5, 21-22). 2055 Kendisine "Kutsal Yasanın en önemli buyruğu nedir?" (Mt 22, 36) diye sorduklarında İsa şu karşılığı verdi: "Tanrın olan Rab’bi bütün yüreğinle, bütün canınla ve bütün aklınla seveceksin; işte ilk ve en önemli buyruk budur. İlkine benzeyen ikinci buyruk da şudur: Benzerini kendin gibi seveceksin. Bütün Kutsal Yasa ve peygamberlerin sözleri bu iki buyruğa dayanır"(Bkz. Tes 6, 5, Lev 19, 18) (Mt 22, 37-40). On Emrin Yasanın tamamlanması olan sevginin bu çift ve tek buyruğunun ışığı altında yorumlanması gerekir: "Zina etmeyeceksin, adam öldürmeyeceksin, hırsızlık yapmayacaksın, başkasının malına göz dikmeyeceksin" buyrukları ve bundan başka ne buyruk varsa şu şekilde özetlenir: "Benzerini kendin gibi seveceksin": Sevgi benzerine zarar vermez. Bu nedenle sevgi Kutsal Yasa’nın yerine getirilmesidir (Rom 13, 9-10). Kutsal Kitap’ta On emir 2056 "On emir" sözcüğü harfi harfine "on söz" demektir (Çık 34, 28;Tes 4, 13; 10, 4). Bu "on sözü" Tanrı kutsal dağda halkına açınladı. Onları Musa(Bkz. Tes 31, 9. 24) tarafından yazılmış öteki buyruklardan farklı olarak "kendi Parmağıyla" yazdı (Çık 31, 18; Tes 5, 22). İşte bu nedenle bunlar çok özel anlamda Tanrı’nın sözleridir. Bu sözler bize Çıkış(Bkz. Çık 20, 117) ve Tesniye(Bkz. Tes 5, 6-22) kitabıyla gelmiştir. Eski Ahit’teki kutsal kitaplar bu "on söze"(Bkz. örn. Hoş 4, 2, Yer 7, 9, Hez 18, 5-9) göndermede bulunuyorlardı, bu sözler ancak Yeni Antlaşma’da Mesih İsa’da tam anlamıyla açınlanacaklardır. 2057 On emir önce Eski Antlaşma’nın ortasında Tanrı’nın büyük kurtarıcı olayı olan Çıkış bağlamında anlaşılmalı. Negatif buyruklar, yasaklar ya da pozitif buyruklar (Babana anana saygı göster gibi) olarak formüle edilmiş olsalar da "on söz" günah köleliğinden kurtulmuş bir yaşamın koşullarını belirler. On emir bir yaşam yoludur: "Tanrı’yı seversen, onun yolunda yürürsen, onun emirlerini ve kanunlarını ve hükümlerini tutarsan, yaşayacaksın ve çoğalacaksın" (Tes 30, 16). On Emrin bu kurtarıcı gücü örneğin gerek yabancılar gerek köleleri de kapsayan sept günü dinlenmesiyle ilgili buyruğunda ortaya çıkıyor. Yaban ellerde köle durumunda olduğunuzu ve Tanrın Rab’bin sizi oradan güçlü eliyle ve uzanmış koluyla çıkardığını unutmayın (Tes 5, 15). 2058 "On söz" Tanrı Yasasını özetler ve ilân eder: "Rab bu sözleri dağda toplandığınız zaman söyledi. Ateşin, bulutun ve koyu karanlığın içinden güçlü bir sesle konuştu. Buna başka bir şey eklemedi ve bunları iki taş levha üzerine yazdı ve onları bana verdi" (Tes 5, 22). İşte bu nedenledir ki, bu iki taş levhaya "Tanıklık" denir (Çık 25, 16). Bu taş levhalar Tanrı ile halkı arasında yapılmış antlaşmanın hükümlerini içerir. Bu "Tanıklık levhaları"nın (Çık 31, 18; 32, 15;34, 29) sandukanın içine konulması gerekmektedir (Çık 25, 16;40, 1-2). 2059 "On söz" bir teofaninin ("Dağda, ateşin ortasında Rab yüz yüze konuştu": Tes 5, 4) bağrından Tanrı tarafından söylendi. On söz Tanrı’nın kendisini açınlaması ve yüceliğiyle ilgilidir. Tanrı verdiği emirlerde kendisini ve kutsal iradesini armağan etmektedir. Tanrı iradesini bildirerek halkına kendisini açınlamış oluyor. 2060 Buyrukların ve Yasanın armağan olarak verilmesi Tanrı’nın kendininkilerle yapmış olduğu antlaşmanın bir parçasıdır. Çıkış Kitabına göre "on sözün" açınlanması antlaşma teklifi(Bkz. Çık 19) ile sonucu(Bkz. Çık 24) arasında halkın Rab’bin söylediklerini yapmayı kabul etmesiyle gerçekleşti (Çık 24, 7). On emir ancak Antlaşma anımsatıldıktan sonra iletildi ("Rab Tanrımız bizimle Horeb’de antlaşma yaptı" (Tes 5, 2). 2061 Buyruklar tam anlamlarını antlaşmanın içinde bulurlar. Kutsal Kitaba göre, insanın ahlâki yaşamı gerçek anlamını antlaşma içinde ve antlaşma sayesinde bulur. "On sözün" birincisi Tanrı’nın halkına olan ilk sevgisini anımsatır: Günahın cezası olarak, insanın cennet özgürlüğünden bu dünyanın köleliğine geçmiş olması nedeniyle, On emir’in ilk cümlesi, Tanrı’nın ilk sözü özgürlük üzerinedir: "Seni Mısır topraklarından, köle evinden çıkaran Tanrın Rab ben’im"(Origenes, hom. in Ex. 8, 1) (Çık 20, 2;Tes 5, 6). 2062 Asıl buyruklar ikinci etapta gelir; antlaşma tarafından hükme bağlanan Tanrı’ya ait olma zorunluluklarından söz ederler. Ahlâklı yaşantı Rab’bin sevecen girişimine cevaptır. Tanrı’ya minnettarlık, saygı ve şükran kültüdür. Tanrı’nın tarihte öngördüğü tasarısına katılmaktır. 2063 Tanrı ile insan arasındaki antlaşma ve diyalog gösteriyor ki, Tanrı buyruk verici birinci kişi olarak (Ben Rab ... ) daima ikinci kişiye hitap ediyor ("Sen ... "). Tanrı’nın bütün buyruklarında kendisine bir şey gönderileni temsil eden, tekil kişi adılıdır. Bütün halka olduğu kadar Tanrı kendi iradesini özellikle herkese ayrı ayrı bildirmektedir: Rab insandan İnsanın Tanrı gözünde haksız ve alçak duruma düşmemesi için Tanrı’ya karşı sevgi ve benzerine karşı adalet göstermesini istemektedir. Böylece Tanrı On emir’le insanı kendi dostu ve benzeriyle tek bir yürek olmaya hazırlıyordu. ( ... ) On Emrin sözleri biz Hıristiyanlar arasında da aynen kalmaktadır. Ortadan kaldırılmaları bir yana Rab’bin beden alarak gelmesi ile daha da büyüdü ve geliştiler.(A. Ireneus, haer. 4, 16, 3-4) Kilise Geleneğinde On emir 2064 Kilise Geleneği Kutsal Kitaba sadık kalarak ve İsa’yı örnek alarak On Emre gereken önemi ve değeri vermiştir. 2065 On emir A. Augustinus’tan beri inanlıların ve vaftiz olacakların dinsel eğitiminde ilk sırayı almıştır. XV. yüzyılda On Emrin kurallarını kolay akılda tutacak şekilde ve kafiyeli olarak formüle etmek bir alışkanlık olmuştur. Bugün bu formüller kısmen de olsa kullanılıyor. Kilise din eğitimi kitapları Hıristiyanlık ahlâkını "on emrin" sırasını izleyerek gözler önüne sermişlerdir. 2066 Buyrukların sıralanması ve bölümlere ayrılması tarih boyunca değişiklik göstermiştir. Elinizdeki din ve ahlâk kitabı Katolik Kilisesi’nde gelenekselleşmiş buyrukların A. Augustinus tarafından yapılan bölümlere ayrılmasını temel almıştır. Bu aynı zamanda Lütercihlerin kabul ettiği şekildir. Yunanlı Kilise Babaları Ortodoks Kiliselerinde ve reforma tabi tutulmuş cemaatlerde rastlanılan biraz değişik bir bölme tarzını kabul etmişlerdir. 2067 On emir Tanrı sevgisi ile insan sevgisi üzerinde yoğunlaşıyor. İlk üç emir daha çok Tanrı sevgisiyle ilgilidir, diğer yedi emir de benzerini sevmekle ilgilidir. Sevgi, Rab’bin bütün Kutsal Yasa’yı ve Peygamberleri kapsadığını söylediği iki buyruktan ibaret olduğu gibi ( ... ) on emir de iki levhadan oluşuyor. Üç buyruk bir levhaya diğer yedisi de diğer levhaya yazılmıştır.(A. Augustinus, serm. 33, 2, 2) 2068 Trento Konsili, On Emrin Hıristiyanlarca yerine getirilmesi zorunludur, hatta aklanmış insan da bunları yerine getirmek zorundadır diyor.(Bkz. DS 1569-1570) II. Vatikan Konsili de bunu teyit ediyor: "Havarilerin halefleri olan episkoposlar Rab’den ( ... ) bütün insanlar, imanla, Vaftizle ve buyrukları yerine getirmeyle esenliğe kavuşsunlar diye bütün ulusları eğitme ve her yaratığa İncil’i bildirme misyonunu almışlardır."(LG 24) On Emrin bütünlüğü 2069 On emir ayrılmaz bir bütün oluşturur. Her "söz" diğer sözlerin her birine ve bütününe atıfta bulunur; birbirlerini karşılıklı olarak zorunlu kılmaktadırlar. İki levha da birbirini karşılıklı olarak aydınlatır; organik bir bütün oluşturur. Bir buyruğu ihlâl etmek bütün diğerlerini ihlâl etmek anlamına gelir.(Bkz. Yk 2, 10-11) Yaradanı Tanrı’yı yüceltmeden başkasına saygı gösterilemez. Yarattığı bütün insanları sevmeden Tanrı’ya tapılamaz. On emir insanın toplum yaşamı ile dinsel yaşamını bütünleştirir. On emir ve doğa yasası 2070 On emir Tanrı’nın vahyidir. On emir bize aynı zamanda insanın gerçek insanlığını öğretir. On emir insanın temel görevlerini yani, dolaysız olarak, insanın kişiliğinden ayrılmaz olan temel haklarını gün ışığına çıkartır. On emir "doğa yasasının" özel bir ifadesini içerir: Tanrı başlangıçtan beri doğa yasasının kurallarını insan yüreğine kazıdı. Önceleri onları ona anımsatmakla yetindi. Bu On emir’ dir.(A. Ireneus, haer. 4, 15, 1) 2071 Her ne kadar akılla bulunabilir olsalar da, On Emrin kuralları vahyedildi. Doğa yasasının zorunluluklarının belirli ve tam bir bilgisine erişmek için günahkâr insanlığın bu vahye ihtiyacı vardı: Günah durumunda aklın kararması ve iradenin sapması nedeniyle On Emrin tam bir açıklaması gerekli olmuştur.(A. Bonaventura, set. 4, 37, 1, 3) Bizler Kilise’de bize sunulan On Emri etik vicdanımızın sesiyle ve Tanrısal vahiyle biliyoruz. On Emrin zorunluluğu 2072 Madem ki insanın Tanrı’ya ve insanlara olan temel görevlerini ifade ediyor, On emir kendi üstün içerikleriyle ciddi zorunluluklar getirirler. Değişmezler, her yerde ve her zaman geçerlidirler. Hiç kimse bundan kaçınamaz. On emir Tanrı tarafından insan yüreğine kazınmıştır. 2073 Buyruklara itaat, kendiliğinden daha hafif zorunlulukları da beraberinde getirir. Sözle hakaret etmek beşinci buyruk tarafından yasaklanmıştır, ancak ciddi bir kusur olabilmesi onu söyleyen insanın niyeti ve içinde bulunduğu duruma göre mümkündür. "Bensiz hiçbir şey yapamazsınız" 2074 İsa şöyle diyor: "Ben asmayım, siz çubuklarsınız. Bende kalan ve benim kendisinde kaldığım kişi çok meyve verir; çünkü bensiz hiçbir şey yapamazsınız" (Yu 15, 5). Burada söz edilen meyve Mesih’le olan verimli bir yaşamın kutsallığıdır. Mesih İsa’ya inanıyorsak, gizlerine katılalım ve buyruklarını yerine getirelim, o zaman Kurtarıcının bizzat kendisi bizde Babasını ve kardeşlerini, Babamızı ve kardeşlerimizi sevmeye gelir. Kutsal Ruh sayesinde kişiliği davranışımızın içsel ve canlı kuralı olur. "Benim buyruğum şudur: Sizi sevdiğim gibi birbirinizi sevin" (Yu 15, 12). ÖZET 2075 "Sonsuz yaşama kavuşmak için nasıl bir iyilik yapmalıyım?" - "Yaşama kavuşmak istersen buyrukları yerine getir" (Mt 19, 16-17). 2076 İsa vaazlarıyla ve pratikteki uygulamalarıyla On Emrin sürekliliğini doğruladı. 2077 On Emrin armağanı Tanrı ile halkı arasında yapılan antlaşmanın içerisinde verilmiştir. Tanrı’nın buyrukları gerçek anlamını bu antlaşma içinde ve bu antlaşma sayesinde bulur. 2078 Kilise Geleneği Kutsal Kitaba sadık kalarak ve İsa’yı örnek alarak On Emre gereken önemi ve değeri vermiştir. 2079 On emir her "sözün" ya da "buyruğun" bütüne atıfta bulunduğu organik bir bütün oluşturur. Buyruklardan birini ihlâl etmek bütün Yasayı ihlâl etmek demektir.(Bkz. Yk 2, 10-11) 2080 On emir doğa yasasının özel bir ifadesini içerir. Bu bizce Tanrısal vahiyle ve insan aklıyla bilinir. 2081 On emir temel içeriği nedeniyle ciddi zorunluluklar bildirir. Bununla birlikte, bu kurallara itaat, kendiliğinden daha hafif zorunlulukları da beraberinde getirir. 2082 Tanrı buyurduğunu nuruyla mümkün kılar. BİRİNCİ BÖLÜM "Tanrın olan Rab’bi bütün yüreğinle, bütün ruhunla ve bütün aklınla seveceksin" 2083 İsa insanın Tanrı’ya olan görevini şu sözle özetledi: "Tanrın olan Rab’bi bütün yüreğinle, bütün ruhunla ve bütün aklınla seveceksin"(Bkz. Lk 10, 27:"...bütün gücünle") (Mt 22, 37). Bu buyruk hemen şu görkemli çağrıyı çağrıştırıyor: "Dinle İsrail: Rabbimiz Tanrı tektir" (Tes 6, 4). İlk önce Tanrı bizleri sevmiştir. Tek Tanrı sevgisi "on sözün" ilkinde anımsatılıyor. Buyruklar daha sonra insanın Tanrısına nasıl sevgi duyması gerektiğini kesin olarak açıklıyor. 1. KONU Birinci emir Seni Mısır ülkesinden, esirlik evinden çıkaran Tanrın Rab ben’im. Karşımda başka ilâhların olmayacak. Kendin için oyma put, yukarda, göklerde olanın ya da yerin altında sularda olanın asla suretini yapmayacaksın; onlara secde etmeyecek ve onlara ibadet etmeyeceksin(Bkz. Tes 5, 6-9) (Çık 20, 2-5). "Tanrın olan Rab’be tapacak ve yalnız Ona kulluk edeceksin" diye yazılmıştır (Mt 4, 10). I. "Tanrın olan Rab’be tapacak ve Ona kulluk edeceksin" 2084 Tanrı, "Seni Mısır ülkesinden, esirlik evinden çıkardım" diye hitap ettiği halkın tarihinde herşeye kadir, teveccühlü ve kurtarıcı eylemlerini anımsatarak kendisini tanıtıyor. İlk söz Yasa’nın ilk buyruğunu içeriyor: "Tanrın olan Rab’be tapacak ve Ona kulluk edeceksin. ( ... ) Başka ilâhların ardından yürümeyeceksin" (Tes 6, 13-14). Tanrı’nın ilk ve haklı çağrısı insanın kendisini kabul ederek tapmasıdır. 2085 Gerçek ve tek Tanrı yüceliğini ilk İsrail’e açınlıyor.(Bkz. Çık 19, 16-25, 24, 15-18) İnsanın çağrıldığı görev ve insan gerçeği Tanrı’nın vahyine bağlıdır. İnsanın "Tanrı’nın benzeri ve suretinde" olan yaratılışına uygun davranışıyla Tanrı’yı açığa vurma görevi vardır: Tryphon, yüzyıllar boyunca, evreni yaratan ve düzenleyen Tanrı’ dan başka Tanrı olmadı ve hiçbir zaman da olmayacak. Bizim Tanrımızın sizinkinden farklı olduğunu düşünmüyoruz. "Uzanmış kolu ve güçlü eli" ile atalarınızı Mısır’dan çıkaran Tanrı’yla aynı Tanrı’dır. Umudumuzu başkasına değil, sizin İbrahim’in, İzak’ın ve Yakub’un Tanrısına bağladık.(A. Justinus, dial. 11, 1) 2086 Buyrukların birincisi imanı, umudu ve sevgiyi kapsar. Tanrı denildiğinde, gerçekte değişmeyen, sebatlı, hep aynı kalan, sadık, son derece adil bir varlık anlaşılır. Buradan da doğal olarak Onun Sözlerini kabul etmemiz ve Ona tam olarak inanmamız ve güvenmemiz gerektiği sonucu çıkar. O Herşeye Kadirdir, esirgeyici ve sonsuz derecede lütufkârdır. Kim Ona tüm umudunu bağlamaz ki? Bize akıttığı sevgi ve iyilik hazinelerini gördükten sonra kim onu sevmezlik edebilir? Tanrı emir ve buyruklarının gerek başında gerekse sonunda şu sözü ekliyor: "Ben Rab’bim."(Catech. R. 3, 2, 4) İman 2087 Ahlâki yaşamımız kaynağını, sevgisini bize açınlayan Tanrı’ya olan imandan alır. A. Paulus birinci zorunluluk olarak "imana itaatten" (Rom 1, 5; 16, 26) söz ediyor. Tanrı’yı bilmemenin bütün ahlâki sapmaların temeli ve açıklaması olduğunu göstermeye çalışıyor.(Bkz. Rom 1, 18-32) Tanrı’ya olan görevimiz Ona inanmak ve Ona tanıklık etmektir. 2088 Birinci buyruk bizden imanımızı beslememizi ve onu dikkatle, ihtiyatla korumamızı ve ona karşı gelen her şeyi reddetmemizi ister. İmana karşı günah işlemenin birçok çeşidi vardır: İsteyerek kuşku duymak; Tanrı’nın açınladığı ve Kilise’nin bize inanmamız için sunduğu şeylerin gerçek olduğunu reddetmek ya da buna önem vermemektir. İstemeden kuşku duymak; inanmakta tereddütü, imanla bağlantılı itirazları ya da bunun karanlığının uyandırdığı korkuyu aşmak zorluğudur. Kasten körüklenirse kuşku akıl körlüğüne götürebilir. Dinsapkınlığı; Vaftiz olduktan sonra, Tanrısal ve Katolik bir imanla inanılması gereken bir gerçeği ısrarla reddetmek ya da bu gerçekten ısrarla kuşku duymaktır. Dinden dönme; Hıristiyanlık inancını hepten reddetmek demektir. Hizip ise; Papa’ya itaati reddetmek ya da ona tabi olan Kilise üyeleriyle birlik olmayı reddetmek demektir.(CIC, can. 751) 2089 İnançsızlık; açınlanmış gerçeği ihmal ya da ona isteyerek onay vermeyi reddetmektir. Umut 2090 Tanrı kendini açınladığı ve insanı çağırdığı zaman, insan kendi gücüyle bu Tanrısal sevgiye tam olarak karşılık veremez. İnsan Tanrı’dan kendisini sevecek yeteneği kendisine vereceğini umut etmeli ve sevginin buyruklarına göre davranmalıdır. Umut Tanrı’nın mutlu görüntüsünü ve Tanrısal kutsamayı güvenle beklemektir; umut aynı zamanda Tanrı sevgisini incitme ve cezayı üzerine çekme korkusudur. 2091 Birinci buyruk umuda karşı olan umutsuzluk ve cüretkârlık günahlarıyla da ilgilidir: Umutsuzlukla insan Tanrı’dan gelecek kişisel esenliğinden, bu esenliğe götürecek yardımlardan ve günahlarının bağışlanacağından umudu keser. Tanrı’nın İyiliğinden, Adaletinden, Bağışlayıcılığından umudu keser; oysa Tanrı vaatlerinde sadıktır. 2092 İki çeşit cüretkârlık vardır: Ya insan gereğinden çok kendi yeteneklerine güvenir (yukardan yardım olmadan kurtulabileceğini sanır), ya da insan Tanrı’nın bağışlayıcılığına ve Herşeye Kadirliğine güvenir (hak etmeden mutluluğu ve dine dönmeden bağışlanmayı elde edeceğini umut eder). Sevgi 2093 Tanrı sevgisine olan inanç Tanrısal sevgiye dürüst bir sevgiyle karşılık verme zorunluluğunu ve çağrısını kapsar. Birinci buyruk bize Tanrı’yı her şeyin üstünde sevmeyi ve bütün yaratıkları da Onun için ve Onun sayesinde sevmeyi buyurur.(Bkz. Tes 6, 4-5) 2094 Tanrı sevgisine karşı çeşitli bakımlardan günah işlenebilir. Kayıtsızlık Tanrı sevgisini dikkate almayı bulundurmayı reddeder ya da ihmal eder; gücünü inkâr eder ve inceliğini kabul etmez. Nankörlük Tanrı sevgisini tanımayı ve sevgiye karşı sevgiyle karşılık vermeyi reddeder ya da es geçer. İsteksizlik Tanrı sevgisine karşılık vermeyi ihmal etmek ya da terreddüt etmek demektir, sevgi hareketine katılmayı reddetmeyi de kapsayabilir. Akedia ya da tinsel tembellik, işi Tanrı’dan gelen sevinci reddetmeye ve Tanrısal iyiliği iğrenç bulmaya kadar götürür. Tanrı nefreti gururdan ileri gelir. İyiliğini inkâr ettiği Tanrı sevgisine karşı çıkar ve Onu günahları yasaklayan ve cezalar yağdıran kişi olarak lanetler. II. "Yalnız Ona kulluk edeceksin" 2095 İman, umut ve sevgi gibi Tanrısal erdemler ahlâki erdemleri bilgilendirir ve yaşatır. Böylece, sevgi yaratıklar olarak Tanrı’ya haklı bir şekilde borçlu olduğumuzu vermeye iteler. Din erdemi [virtus religionis] bizi bu tutuma hazırlar. Tapınma 2096 Din erdeminin birinci eylemi tapınmadır. Tanrı’ya tapmak, Onu Tanrı olarak, Yaratıcı ve Kurtarıcı olarak, var olan her şeyin Rab’bi ve Efendisi olarak, sonsuz ve bağışlayıcı Sevgi olarak kabul etmek demektir. İsa Tesniye’den alıntı yaparak (Tes 6, 13) "Tanrın olan Rab’be tapacak, ve yalnız Ona kulluk edeceksin" (Lk 4, 8) diyor. 2097 Tanrı’ya tapmak tam bir saygı ve boyun eğme ile yalnız Tanrı’yla var olan "yaratığın hiçliğini" kabul etmektir. Tanrı’ ya tapmak Magnificat’da Meryem Ana gibi kendini küçülterek Onu yüceltmek, Onu övmek ve Onun büyük işler yaptığını minnet duygusuyla ifade ederek adının kutsal olduğunu söylemektir.(Bkz. Lk 1, 46-49) Tek Tanrı’ya tapmak insanı kendi içine kapanmaktan, günah köleliğinden ve dünyaya tapmaktan kurtarır. Dua 2098 Birinci emrin buyurduğu iman, umut ve sevgi eylemleri duada gerçekleşir. Aklımızı Tanrı’ya doğru yükseltmek Tanrı’ya tapınmamızın bir ifadesidir: Övgü, şükran, dilek ve şefaat duaları. Dua Tanrı’nın emirlerini yerine getirmenin gerekli bir koşuludur. "Hiç usanmadan, her zaman dua etmek gerekir" (Lk 18, 1). Kurban 2099 Tanrı’ya tapınma, yalvarıp yakarma ve minnet ifadesi olarak kendisiyle birlik olmak için kurban sunmak doğrudur. "Tanrı’nın birliğine girmek ve mutlu olabilmek için yapılan her eyleme gerçek kurban denir."(A. Augustinus, civ. 10, 6) 2100 Gerçek olabilmesi için dış kurban tinsel kurbanın bir ifadesi olmalıdır: "Benim kurbanım kırgın ruhumdur ... " (Mzm 51, 19.) Eski Antlaşma’daki peygamberler içten katılım olmadan(Bkz. Amos 5, 21-25) ya da hemcins sevgisi(Bkz. İş 1, 10-20) ile bağı olmadan yapılan kurbanları geçersiz saymışlardır. İsa Hoşe Peygamberin "Ben kurban değil merhamet isterim"(Bkz. Hoş 6, 6) (Mt 9, 13; 12, 7) sözünü anımsatıyor. Tek kusursuz kurban Mesih’in Haç üzerinde Babanın sevgisine ve esenliğimiz için sunmuş olduğu kurbandır.(Bkz. İbr 9, 1314) Onun kurbanına katılarak yaşamımızı Tanrı’ya bir kurban olarak sunabiliriz. Vaatler ve adaklar 2101 Hıristiyan birçok durumda Tanrı’ya vaatlerde bulunmaya çağrılmıştır. Vaftiz, Vaftizi Pekiştirme, Evlilik ve Ruhbanlık bu tür vaatlerle ilişkilidir. Bir Hıristiyan kişisel olarak da Tanrı’ya şu eylemi, şu duayı, şu sadakayı, şu hacı, vb. yapmayı vadedebilir. Tanrı’ya verilen sözlere sadık kalmak Tanrısal Majestelerine olan saygının ve sadık Tanrı’ya olan sevginin bir ifadesidir. 2102 "Adak, yani din uğruna gerçekleştirilmesi gereken mümkün en iyi iyilik, özgürce ve isteyerek verilen sözdür."(CIC, can. 1191, 1) Adak Hıristiyanların Tanrı’ya kendisini sunduğu ya da Tanrı’ya iyi bir iş yapacağının sözünü verdiği bir dindarlık eylemidir. Adaklarını gerçekleştirerek de Tanrı’ya verilen sözleri yerine getirmiş olur. Havarilerin İşleri kitabında A. Paulus’un adadığı adakları yerine getirme konusunda kaygılı olduğunu görmekteyiz.(Bkz. Hİ 18, 18,21, 23-24) 2103 Kilise İncil Öğütlerini yaşama geçirme konusunda adakları örnek olarak görmektedir:(Bkz. CIC, can. 654) Anamız Kilise bağrında, Kurtarıcının kendini silişini daha açık bir biçimde ortaya çıkarmak ve Onu daha yakından izlemek için Tanrı’nın evlatlarının özgürlüğüyle yoksulluğu kabul eden ve kendi iradelerini reddeden kısacası mükemmel olmak için ve itaatkâr Mesih’e tam olarak benzemek için Tanrı uğruna bir insana tabi olan çok sayıda erkek ve kadının bulunmasından mutluluk duyar.(LG 42) Bazı durumlarda Kilise bazı nedenlerden dolayı insanları vaatlerinden ve içtikleri andlarından bağışık tutabilir.(Bkz. CIC, can. 692, 1196-1197) Dinin toplumsal görevi ve dinsel özgürlük hakkı 2104 "Bütün insanlar gerçeği aramakla yükümlüdürler, özellikle de Tanrı’yı ve Kilise’yi ilgilendiren konularda; gerçeği bulunca da onu kucaklamak ve ona sadık kalmakla yükümlüdürler."(DH 1) Bu yükümlülük "insanların doğasından"(DH 2) gelir. Bu, ne genelde bütün insanları aydınlatan(NA 2) bir gerçek ışınını beraberinde getiren çeşitli dinlere duyulması gereken "dürüst saygı"ya, ne de inanç bilgisizliği(DH 14) ve hata içinde bulunanlara karşı Hıristiyanların sabırla, ihtiyatla ve sevgiyle yaklaşmasını isteyen sevme zorunluluğuna ters düşer. 2105 Tanrı’ya gerçek bir kült sunma görevi insanı gerek bireysel gerek toplumsal olarak ilgilendirir. "Bu, insanların ve cemaatlerin gerçek dine ve Mesih’in biricik Kilisesine olan ahlâki görevi konusunda geleneksel Katolik doktrinidir."(DH 1) Kilise durmadan İncil’i bildirerek "insanların içinde yaşadıkları cemaat yapılarının, yasalarının, örf ve adetlerinin ve mantalitelerinin Hıristiyan ruhunu almasına çalışır"(AA 13). Hıristiyanların toplumsal görevi her insanda gerçek ve iyilik sevgisini uyandırmak ve ona saygı göstermektir. Onlardan Havarisel ve Katolik Kilise mevcut olan tek gerçek din kültünü tanıtmalarını ister.(Bkz. DH 1) Hıristiyanlar dünyanın ışığı olmaya çağrılmışlardır.(Bkz. AA 13)Kilise böylece Mesih’in krallığını bütün yaratıklar ve özellikle de insan toplulukları üzerinde ortaya koymaktadır.(Bkz. XIII. Leo, "Immortale Dei" genelgesi, XI.Pius "Quas primas" genelgesi) 2106 "Dini açıdan hiç kimse vicdanına karşı davranmaya zorlanamaz, ne de, üstü kapalı ya da açık olarak, tek ya da başkaları ile birlikte haklı sınırlar içinde vicdanını izlemesine engel olunamaz."(DH 2) Bu hakkın temeli insan onurunun geçici düzeni aşan Tanrısal gerçeğe özgürce katılmasını sağlayan insan kişiliğinin doğasına dayanır. Bunun içindir ki bu hak "gerçeği arama ve ona katılma zorunluluğunu yerine getirmeyenlerde bile sürmektedir"(DH 2). 2107 "Bir halkın içinde bulunduğu özel durum nedeniyle kentin adil düzeni içinde bir dinsel topluluğa özel sivil bir hak tanınıyorsa, aynı zamanda bütün yurttaşlara ve bütün dinsel cemaatlere de dini konularda özgürlük hakkı tanınması ve buna saygı gösterilmesi gerekir."(DH 6) 2108 Dinsel özgürlük hakkı ne ahlâki hataya yapışma hakkı(Bkz. XIII. Leo, "Libertas praestantissimum" genelgesi) ne de hata yapma hakkına inanmaktır,(Bkz. XIII. Pius, 6 Aralık 1953 söylevi) ama kişinin doğal vatandaşlık hakkıdır, kısacası, dini konularda adil sınırlar içinde politik iktidarın dış baskılarına karşı dokunulmazlığı vardır. Bu doğal hakkın bir vatandaşlık hakkı olarak toplumun hukuk düzeninde de kabul görmesi gerekir.(Bkz. DH 2) 2109 Dinsel özgürlük hakkı ne kendiliğinden sınırsızlaştırılabilir(Bkz. VI. Pius, "Quod aliquantum" brövesi) ne de sadece pozitivist ve natüralist görüşlü bir "kamu düzeni"yle sınırlandırılabilir.(Bkz. IX. Pius, "Quanta cura" genelgesi) Bu hakkın özünde olan adil sınırların her toplumsal durum için sivil otorite tarafından kamu yararının gereklerine göre ve "objektif ahlâk düzenine uygun hukuk kurallarına" göre politik bir özenle belirlenmesi gerekir.(DH 7) III. "Karşımda başka ilahların olmayacak" 2110 Birinci buyruk halkına kendisini açınlayan tek Tanrı’ dan başka ilahlara saygı gösterilmesini yasaklar. Dinsizliği ve boşinancı yasaklar. Boşinanç bir bakıma aşırı bir din sapkınlığını gösterir; dinsizlik ise din erdeminin eksikliğinden ortaya çıkan dine aykırı bir kötülüktür. Boş İnanç 2111 Boşinanç dinin zorunlu kıldığı dini duygu ve uygulamalardaki sapmadır. Boşinanç gerçek Tanrı’ya sunduğumuz kültü de etkileyebilir. Örneğin bazı meşru ya da gerekli uygulamalara büyülü önem atfedildiğinde. Etkinliğini yalnız duanın ya da sırların işaretlerinin zorunlu kıldığı iç durumların dışında özdekliğine bağlamak boşinanca düşmek demektir.(Bkz. Mt 23, 16-22) Puta tapma 2112 Birinci buyruk çoktanrılığı yasaklar. İnsanlardan Tanrı’dan başka tanrılara inanılmamasını, Tek olandan başka ilahlara saygı gösterilmemesini ister. Kutsal Kitap’ta sık sık "putları, altın ya da gümüşü, insan eliyle yapılmış eserleri" reddetmekten söz edilir, "bu putlar ağızları olduğu halde konuşamazlar, gözleri olduğu halde göremezler" ... Bu boş putlar boş insanlar yaratırlar: "Onları yapanlar ve tüm onlara güvenenler onlara benzeyecektir"(Bkz. İş 44, 9-20,Yer 10, 1-16, Tes 14, 1-30, Bil 13, 1-15,19) (Mzm 115, 4-5.8). Tanrı ise, tersine, yaşatan ve tarihe müdahale eden "canlı bir Tanrı’dır" (Yeşu 3, 10; Mzm 42, 3, vb.). 2113 Puta tapmak yalnız putperestliğin yanlış kültleriyle ilgili bir şey değildir. İmanın sürekli ayartması olarak kalmaya devam eder. Puta tapmak Tanrı olmayanı tanrılaştırmaktan ibarettir. Kişi Tanrı yerine başka bir yaratığa saygı gösterip tapıyorsa, bu ister ilah ister şeytan (örneğin satanizm), iktidar, zevk, ırk, atalar, devlet, para vb. olsun bunda puta taparlık vardır. İsa, "Hem Tanrı’ya hem de Mammon’a (paraya) tapamazsınız" (Mt 6, 24) diyor. Birçok insan "Canavara"(Bkz. Ap 13-14) tapmadığı hatta yalandan da olsa kültünü icra etmediği için dinşehidi oldu. Puta taparlık Tanrı’nın tek Rab olduğunu kabul etmez; şu halde puta taparlık Tanrı’nın birliği ile bağdaşamaz.(Bkz. Gal 5, 20, Ef 5, 5) 2114 İnsan yaşamı tek Tanrı’ya taparak birliğe gider. Tek Rab’be tapmayı buyuran buyruk insanı sadeleştirir ve onu sonsuz bir parçalanmadan kurtarır. Puta taparlık insanın içindeki dinsel duygunun bir sapmasıdır. Puta taparlık kişinin içindeki "tahribi imkânsız Tanrı kavramını Tanrı’dan başka herhangi bir şeye aktarmasıdır"(Origenes, cels. 2, 40). Kâhinlik ve büyücülük 2115 Tanrı geleceği peygamberlerine ya da başka azizlere açınlayabilir. Bununla birlikte Hıristiyanın doğru tutumu gelecekle ilgili her şeyi güvenle İlahi Takdirin ellerine bırakmak ve bu konudaki sağlıksız her türlü meraktan vazgeçmek olmalıdır. Bu konuda basiretsizlik göstermek bir sorumsuzluktur. 2116 Her türlü kâhinlik biçimleri reddedilmelidir: Şeytana ya da cinlere başvurmak, ölüleri çağırmak ya da yanlış olarak gelecek üzerindeki "örtüyü kaldırdığı" farz edilen uygulamalara girmek.(Bkz. Tes 18, 10, Yer 29, 8) Yıldız falı, astroloji, el falı, kehanet ve talih yorumları, ileriyi görme fenomenleri, medyumlara başvurma zamana, tarihe ve son olarak da insanlara egemen olmayı, aynı zamanda da gizli güçlerle uzlaşma arzusunu içermektedir. Bunlar yalnız Tanrı’ya göstermemiz gereken sevgili korkuyla karışık saygıya ters düşer. 2117 Bütün o kült güçleri hizmetinde kullandığını ve hemcinsine karşı olağanüstü bir güç edindiğini öne süren bütün büyücülük ya da afsunculuk uygulamaları -sağlık bile sağlasa- din erdemine ciddi şekilde ters düşer. Bu uygulamalar başkalarına zarar verme niyetiyle yapılıyorsa ya da cinlerin arabuluculuğuna başvuruyorsa daha da kınanacak niteliktedir. Muska taşımanın da kınanması gerekir. Spritizma çoğu zaman büyücülükle ve kâhinlikle ilgili uygulamaları kullanır. Kilise bu nedenle inanlıları bunlardan kendilerini sakınmaları için uyarır. Normal olarak doktora başvurmak ne kötü güçleri yardıma çağırmayı ne de başkalarının inancını alaya almayı meşru kılar. Dinsizlik 2118 Tanrı’nın birinci buyruğu dinsizliğin temel günahlarını reddeder. Bu günahların başında Tanrı’yı sözle ya da eylemle denemeye kalkmak, kutsal şeylere hakaret ve din sömürücülüğü gelir. 2119 Tanrı’yı denemeye kalkmak Tanrı’nın iyiliğini ve Herşeye Kadirliğini sözle ya da eylemle denemek demektir. Şeytan işte bu şekilde İsa’nın Tapınaktan aşağı atlamasını isteyerek Tanrı’yı harekete geçmeye zorladı.(Bkz. Lk 4, 9) İsa Şeytana şu sözlerle karşı çıktı: "Rab’bin olan Tanrı’yı denemeyeceksin" (Tes 6, 16). Tanrı’yı böyle bir denemeye tabi tutmanın içerdiği meydan okuma Yaratıcımız ve Rabbimize olan güveni ve saygıyı yaralar. Böylesi bir deneme daima Tanrı’nın gücüne, sevgisine ve inayetine olan inanca kuşku katar.(Bkz. 1 Kor 10, 9, Çık 17, 2-7, Mzm 95, 9) 2120 Kutsal şeylere hakaret Kilise sırlarına ve öteki litürjik eylemlere, aynı şekilde Tanrı’ya adanmış insanlara, nesnelere ve yerlere saygısızlık etmek ve onlara yakışıksız davranmaktan ibarettir. Kutsal şeylere hakaret özellikle Efkaristiya’ya karşı işlenmişse büyük bir günah sayılır, çünkü bu Kilise sırrında Mesih Bedeniyle maddi bir şekilde bizim için mevcut kılınmıştır.(Bkz. CIC, can. 1367, 1376) 2121 Din sömürücülüğü (Bkz. Hİ 8, 9-24) tinsel gerçeklerin satılması ya da satın alınması olarak tanımlanır. Büyücü Simon havarilerin gerçekleştirdikleri tinsel gücü satın almak istiyordu, Petrus ona şu cevabı verdi: "Paran seninle birlikte yerin dibine batsın! Çünkü Tanrı’nın armağanını parayla satın alabileceğini sandın" (Hİ 8, 20). Bu şekilde İsa’nın şu sözüne uymuş oluyordu: "Karşılıksız aldınız, karşılıksız verin"(Bkz. İş 55, 1) (Mt 10, 8). Tinsel iyiliklere sahip olmak ve onların sahibi ve efendisi gibi davranmak mümkün değildir, çünkü onların kaynağı Tanrı’ dadır. Onları yalnızca Tanrı’dan karşılıksız alabiliriz. 2122 "Yetkili otorite tarafından belirlenmiş bağışlar dışında, papaz Kilise sırlarının verilmesi karşılığında bir şey istemeyecektir, özellikle bazı kimselerin yoksullukları nedeniyle Kilise sırlarının yardımından yoksun kalmamalarına daima dikkat edecektir."(CIC, can. 848)Yetkili otorite Hıristiyan halkın bu "bağışlarının" Kilise’de hizmet edenlerin gereksinimlerinin karşılanması amacıyla yapılmasını belirlemiştir. "İşçi kendi yiyeceğini hak eder"(Bkz. Lk 10, 7, 1 Kor 9, 5-18, 1 Tim 5, 17-18) (Mt 10, 10). Ateizm 2123 "Çağdaşlarımızın çoğu insanı Tanrı’ya bağlayan yaşamsal ve yakın ilişkinin hiç farkında değil ya da açıkça bunu reddediyor. Öyle ki ateizm zamanımızın en ciddi olgularından biri sayılıyor."(GS 19, 1) 2124 Ateizm kavramı çok değişik fenomenleri belirtebilir. En yaygın biçimi gereksinimlerini ve özlemlerini zaman ve mekânla sınırlı tutan pratik materyalizmdir. Tanrısız hümanizm ise yanlış olarak "insanın kendisini kendi sonu ve kendi tarihinin tek zanaatçısı ve demiurgos’u olarak görür"(GS 20, 1). Çağdaş ateizmin bir başka biçimi insanın kurtuluşunu ekonomik ve sosyal bir kurtuluşa bağlar, "insanın umudunu gelecek bir yaşamın aldatmacası üzerine kurması ve insanı bu nedenle dünyevi kenti kurmaktan alıkoyması nedeniyle din bu kurtuluşa doğası gereği karşı olacaktır"(GS 20, 2). 2125 Tanrı’nın varlığını reddeden ve bunu kabul etmeyen ateizm din erdemine karşı bir günahtır.(Bkz. Rom 1, 18) Bu suçun sorumluluğu niyete ve duruma göre büyük oranda azalabilir. Ateizmin doğuşu ve yayılışında "inanlıların iman eğitimini ihmal ederek, doktrinin aldatıcı ibrazları ile ve kendi dinsel, ahlâki ve toplumsal yaşamlarındaki zayıflıklarıyla bir bakıma Tanrı’nın ve dinin gerçek yüzünü göstermekten çok örtmenin azımsanmayacak payı olduğu gerçektir"(GS 19, 3). 2126 Ateizm çoğu zaman Tanrı’ya olan bütün bağımlılıkların reddine kadar giden insan otonomisinin yanlış bir telakkisi üzerine kurulur.(Bkz. GS 20, 1) Ama, "Tanrı’yı kabul etmek hiçbir şekilde insan onuruna ters düşmez, çünkü bu onur Tanrı’nın kendisinde kendisini yaratanı ve kendisini tamamlayanı bulur"(GS 21, 3). Kilise "ilettiği mesajın insan yüreğiyle bağdaştığını"(GS 21, 7) bilir. Agnostisizm (Bilinemezcilik) 2127 Agnostisizmin birçok biçimi vardır. Bazı durumlarda, agnostisizm Tanrı’yı reddetmeyi reddeder; tersine ilke olarak açınlanamayan ve hiç kimsenin ne olduğunu bilemeyeceği aşkın bir varlığın var olduğunu ileri sürer. Başka durumlarda da agnostik, Tanrı’nın varlığını kanıtlamanın hatta iddia etmenin ya da inkâr etmenin imkânsız olduğunu belirterek Tanrı’nın varlığı üzerine bir karara varamaz. 2128 Agnostisizm bazen Tanrı’yı belirli bir şekilde aramayı içerebilir, ama aynı zamanda bir ilgisizlik, var olmanın asıl sorunu karşısında bir kaçış ve ahlâki vicdanın bir tembelliği de görülebilir. Agnostisizm çoğu zaman uygulamalı ateizmle eşdeğerdir. IV. "Kendin için oyma put yapmayacaksın ... " 2129 Tanrısal buyruk insan eliyle yapılmış her türlü Tanrı tasvirini yasaklar. Tesniye Kitabı şöyle diyor: "Madem ki, Horeb’de, ateşin içinden Rab sizinle konuştuğu sırada hiçbir şekil görmediniz, o halde fesada saparak herhangi bir şeklin suretinde oyma put yapmayacaksınız ... " (Tes 4, 15-16). İsrail’e kendini gösteren tamamen Aşkın Tanrı’dır. "O her şeydir" ama aynı zamanda, "O bütün eserlerinin üzerindedir" (Sir 43, 27-28). O hatta "yaratılmış bütün güzelliklerin kaynağıdır" (Bil 13, 3). 2130 Bununla birlikte, Eski Ahit’ten beri, Tanrı cisimlenmiş Kelâm aracılığıyla esenliğe simgesel olarak götüren resimlerin yapılmasına izin vermiş ya da buyurmuştur: Tunçtan yılan,(Bkz. Sayı 21, 4-9, Bil 16, 5-14, Yu 3, 14-15) Antlaşma sandukası ve kerübinler.(Bkz. Çık 25, 10-22, 1 Kr 6, 23-28, 7, 23-26) 2131 Yedinci Ökümenik İznik Konsili (787) cisimlenmiş Kelâm’ın gizine dayanarak ikona düşmanlarına karşı ikona kültünü savundu: Mesih İsa’nın, Meryem Ana’nın, meleklerin ve bütün azizlerin ikonalarının yapılması kabul edildi. Tanrı’ nın Oğlu insan bedenini alarak yeni bir resim "Ekonomisi"ni (esenlik düzenini) başlatmış oldu. 2132 Hıristiyan ikona kültü putları yasaklayan birinci buyruğa aykırı değildir. Nitekim, "bir ikonaya verilen onur özgün modele yapılmış olur"(A. Basilios, spir. 18, 45) ve "bir ikonaya saygı gösteren herhangi biri o ikonada betimlenen kimseye saygı göstermiş olur"(II. İznik Kon: DS 601, Bkz. Trento Kon: DS 1821- 1825, II. Vatikan Kon: SC 126, LG 67) . Kutsal ikonalara gösterilen onur yalnız Tanrı’ya gösterilmesi gereken bir tapınma değil, ama "saygıdeğer bir saygı" işaretidir: Din kültü ikonalara gerçekmişler gibi değil de bizleri cisimlenmiş Tanrı’ya götüren resimler olarak bakar. İkonaya başvurma hareketi ikonanın üzerindeki resimde takılıp kalmaz, o ikonanın temsil ettiği gerçeğe yönelir.(A. Aquinolu Thomas, s. th. 2-2, 81, 3, ad. 3) ÖZET 2133 "Tanrın olan Rab’bi, bütün yüreğinle, bütün ruhunla ve bütün gücünle seveceksin" (Tes 6, 5). 2134 Birinci buyruk insanı Tanrı’ya inanmaya, Ona umut bağlamaya ve Onu her şeyin üzerinde sevmeye davet eder. 2135 "Tanrın olan Rab’be tapacaksın" (Mt 4, 10). Tanrı’ya tapmak, Ona ibadet etmek, Ona yaraşır bir kült sunmak, Ona yapılan vaatleri ve adakları yerine getirmek birinci buyruğa olan itaatten çıkan din erdeminin eylemleridir. 2136 Tanrı’ya gerçek bir kült sunmak insanı bireysel ve toplumsal olarak ilgilendirir. 2137 İnsan, "dininin gereklerini gerek özel, gerek açıkça yerine getirebilmelidir"(DH 15). 2138 Boşinanç gerçek Tanrı’ya sunduğumuz kültün bir sapmasıdır. Çeşitli büyücülük ve kâhinlik biçimlerinde kendini gösterir. 2139 Tanrı’yı sözle ya da eylemle denemeye kalkmak, kutsal şeylere hakaret etmek, din sömürücülüğü yapmak birinci buyruğun yasakladığı dinsizlik günahlarıdır. 2140 Tanrı’nın varlığını reddettiği ve bir kenara attığı için ateizm birinci buyruğa karşı işlenmiş bir günahtır. 2141 Kutsal ikonalar kültü Tanrı’nın Kelâm’ının cisimlenmesi gizine dayanır. Birinci buyruğa ters düşmez. 2. KONU İkinci emir Tanrın olan Rab’bin adını boş yere ağza almayacaksın (Çık 20, 7;Tes 5, 11) Atalara, "Yalan yere ant içme." denildiğini duydunuz ( ... ) Oysa ben size diyorum ki hiç ant içmeyin (Mt 5, 33-34). I. Rab’bin adı kutsaldır 2142 İkinci emir Rab’bin adına saygı gösterilmesini buyuruyor. Birinci buyruk gibi bu da din erdemine dahildir ve kutsal şeyler konusundaki konuşmamızı düzenler. 2143 Vahyin sözleri arasında özellikle bir tanesi Tanrı’nın adının vahyedildiği sözdür. Tanrı adını kendisine inananlara açıklıyor; onlara kişiliğinin gizini açınlıyor. Adını ifşa etme bir güven ve bir dostluk işaretidir. "Rab’bin adı kutsaldır." Bu nedenle insan onu kötüye kullanamaz. Onu sessiz sevgi içinde bir tapınma ile belleğinde tutmalıdır.(Bkz. Zek 2, 17) Adını ağzına ancak övmek ve yüceltmek için almalıdır.(Bkz. Mzm 29, 2, 96, 2, 113, 1-2) 2144 Adına gösterilecek saygı Tanrı’nın Kendisinin gizine ve onun çağrıştırdığı bütün kutsal şeylere gösterilecek saygıyı ifade eder. Kutsalın anlamı din erdemine aittir. Korku ve kutsallık duyguları Hıristiyan duyguları mıdır, yoksa değil midir? Bundan hiç kimsenin kuşkusu olmasın. Yüce Tanrı’ nın vizyonunu görmüş olsaydık, bu duyguları yoğun bir derecede hissetmiş olurduk. Mevcudiyetini hissetmiş olsaydık bu duyguları hissederdik. Mevcut olduğuna inandığımız oranda bu duygulara sahip olmamız gerekir. Bu duygulara sahip olmamak Onun mevcut olduğuna inanmamak ve Onun mevcudiyetini hiç hissetmemek demektir.(Newman, par. 5, 2) 2145 İnanlı korkmadan Rab’be olan imanını belirterek Rab’ bin adına tanıklık etmelidir.(Bkz. Mt 10, 32, 1 Tim 6, 12) Vaaz ve din eğitimi Rabbimiz Mesih İsa’nın adına duyulan saygı ve tapınma ile dolu olmalıdır. 2146 İkinci buyruk Tanrı’nın adının kötüye kullanılmasını yasaklar, kısacası Tanrı, Mesih İsa, Meryem Ana ve bütün azizlerin adlarının uygunsuz bir şekilde kullanılmasını yasaklar. 2147 Başkalarına Tanrı adına verilen sözler Tanrısal otoriteyi, gerçekliği, sadakati ve şerefi gerekli kılar. Bu sözler mutlaka yerine getirilmelidir. Bu sözleri yerine getirmemek Tanrı’nın adını kötüye kullanmak, bir bakıma Tanrı’yı yalancı durumuna sokmak demektir.(Bkz. 1 Yu 1, 10) 2148 Küfür ikinci buyruğa doğrudan karşıdır. Küfür içten ya da dıştan Tanrı’ya karşı kin, yakınma sözleriyle Tanrı’ya meydan, lanet okumak, söyleşilerinde Tanrı’ya saygıda kusur etmek, Tanrı’nın adını kötüye kullanmak demektir. Havari Yakup "kendilerine verilen yüce ada (İsa’nın adına) küfredenleri" (Yk 2, 7) uyarıyor. Küfrün yasaklanması Mesih’in Kilisesine, azizlerine ve kutsal şeylere kadar uzanır. Canice uygulamaları örtbas etmek, halkları köle durumuna sokmak, insanlara işkence etmek ve onları ölüme göndermek için Tanrı’nın adını kullanmak dine ve kutsallığa karşı bir küfürdür. Bir suç işlemek için Tanrı’nın adını kötüye kullanmak dinden ihraç edilmeyi gerektirir. Küfür Tanrı’ya ve onun kutsal adına gösterilmesi gereken saygıya ters düşer. Tek başına büyük bir günahtır.(Bkz. CIC, can. 1369) 2149 Küfür etme niyeti içermeyen ama Tanrı’nın adının kullanıldığı Ant’lar Rab’be karşı saygıda kusura neden olur. İkinci buyruk Tanrı adının büyücülükte kullanılmasını da yasaklar. [Tanrı’nın] Majesteliğine ve yüceliğine gereken saygıyla dile getirildiği yerde Tanrı adı büyüktür. Tanrı adı saygıyla ve Onu incitecek korkusuyla söylendiği yerde kutsaldır.(A. Augustinus, serm. Dom. 2, 45, 19) II. Rab’bin adını boş yere ağza alma 2150 İkinci buyruk yalan yere yemin etmeyi yasaklar. Yemin etmek ya da ant içmek, iddia edilen şey için Tanrı’yı tanık göstermek demektir. Kendi doğruluğunun teminatı olarak Tanrısal doğruluğu yardıma çağırmak demektir. Yemin etme Rab’bin adını yükümlülük altına sokar. "Tanrın olan Rab’den korkacaksın; Ona kulluk edeceksin ve Onun adıyla yemin edeceksin" (Tes 6, 13). 2151 Yalan yere yemini kınamak Tanrı’ya karşı bir görevdir. Tanrı Yaratıcı ve Rab olarak her gerçeğin ölçüsüdür. İnsanın sözleri ya Gerçeğin kendisi olan Tanrı’yla mutabıktır ya da karşıdır. Yemin doğru ve meşru ise insan sözlerinin Tanrı gerçeğinden geldiğini gösterir. Yalan yere yemin ise Tanrı’yı bir yalana tanık olarak gösterir. 2152 Yalan yere and içmek, yerine getirmeyi düşünmediği bir sözü yemin altında vermek demektir, ya da yemin altında söz verdikten sonra, bu sözü yerine getirmemek demektir. Yalan yere ant içmek her sözde Rab’be karşı saygıda kusur etmektir. Yeminle kötü bir şey yapmanın yükümlülüğü altına girmek Tanrı’nın adının kutsallığına ters düşer. 2153 İsa Dağdaki Vaaz’ında ikinci buyruğu şu şekilde ele alıyor: "Atalarınıza, ‘Yalan yere ant içme, ama Rab’be ettiğin antları tut’ denildiğini duydunuz. Oysa ben size diyorum ki, hiç yemin etmeyin ( ... ). Evet’iniz evet, hayır’ınız hayır olsun, Bundan fazlası Şeytandandır"(Bkz. Yk 5, 12) (Mt 5, 33-34. 37). İsa, her yemin Tanrı’yı referans olarak gösterir, oysa Tanrı’nın mevcudiyeti ve gerçeği her sözle onurlandırılmalıdır diye öğretir. Konuşmalarımız sırasında "Tanrı" sözünü kullanırken göstereceğimiz ihtiyat her sözümüzde doğrulanan ya da hiçe sayılan Onun mevcudiyetine gösterilen saygıyı gösterir. 2154 İsa’nın bu sözünü Havari Paulus’un(Bkz. 2 Kor 1, 23, Gal 1, 20) ardından Kilise geleneği ciddi ve haklı bir dava uğruna yapılacak bir yemini (örneğin mahkeme önünde) yasaklamayacak şekilde anlıyor. "Yemin, yani doğrunun söylendiğine dair Tanrı’nın adının tanık gösterilmesi ancak mahkeme önünde iyice düşünülerek ve doğru adına yapılabilir."(CIC, can. 1199, 1) 2155 Tanrı adının kutsallığı boş şeyler için ona başvurmamayı gerektirir. Otoritenin haksız yere istediği, Onun onayı gibi görülecek kuşkulu durumlarda Tanrı adına yemin edilmemelidir. Yemin meşru olmayan sivil otoriteler tarafından zorunlu hale getirilmişse reddedilebilir. İnsan onuruna ve Kilise birliğine ters düşen amaçlar için yemin edilmesi isteniyorsa bu reddedilmelidir. III. Hıristiyan adı 2156 Vaftiz sırrı "Baba, Oğul ve Kutsal Ruh adına" verilir (Mt 28, 19). Vaftizde Rab adı insanı kutsallaştırır, Hıristiyan da adını Kilise’de alır. Hıristiyanın aldığı bu ad bir azizin adı, yani Rab’be sadık kalarak örnek bir yaşantı sürmüş birinin adı olabilir. Adı alınan azizin koruyuculuğu o kişiye bir sevgi modeli sunar ve onun aracılığını güvence altına alır. "Vaftiz adı" bir Hıristiyan gizini ya da bir Hıristiyan erdemini de ifade edebilir. Anne babalar, Vaftiz anne babaları ve papaz takılacak adın Hıristiyan anlayışına yabancı bir ad olmamasına özen göstereceklerdir."(CIC, can. 885) 2157 Hıristiyan gününe, dualarına ve eylemlerine Haç işareti yaparak başlar, "Baba, Oğul ve Kutsal Ruh’un adına amin". Vaftiz olmuş kişi günü Tanrı’nın yüceliğine adar ve Baba’nın evladı olarak Ruh’ta davranmasına izin veren Kurtarıcının inayetine çağrıda bulunur. Haç işareti bizleri ayartmalara ve zorluklara karşı güçlendirir. 2158 Tanrı herkesi adıyla çağırır.(Bkz. İş 43, 1, Yu 10, 3) Herkesin adı kutsaldır. Ad kişinin ikonasıdır. Onu taşıyan kişinin onuru nedeniyle saygıya değerdir. 2159 Alınan ad ebedi bir addır. Tanrı’nın egemenliğinde herkesin Tanrı’nın adıyla mühürlenmiş tek ve gizemli niteliği büyük bir ışıkla parlayacaktır. "Galip gelene ( ... ) beyaz bir taş ve bu taşın üzerinde yazılı olan yeni bir ad, alandan başka kimsenin bilmediği bir ad vereceğim" (Ap 2, 17). "Sonra Kuzu’nun Sion dağı üzerinde durduğunu gördüm. Onunla birlikte, alınları üzerinde kendisinin ve Babasının adının yazılı olduğu yüz kırk dört bin kişi vardı" (Ap 14, 1). ÖZET 2160 "Ey Rab olan Tanrımız, tüm evrende adın ne yücedir" (Mzm 8, 2). 2161 İkinci buyruk Rab’bin adına saygı gösterilmesini buyurur. Rab’bin adı kutsaldır. 2162 İkinci buyruk Tanrı adının gereksiz yere kullanımını yasaklar. Küfür Tanrı’nın adının, Mesih İsa, Meryem Ana ve aziz adlarının aşağılayıcı bir şekilde kullanılmasıdır. 2163 Yalan yere yemin Tanrı’yı bir yalan için tanık göstermek demektir. Yalan yere yemin etmek sözünde daima sadık kalan Rab’be karşı işlenmiş ciddi bir suçtur. 2164 "Gerçek ve gereklilik ve saygı dışında ne Yaradan üzerine ne de yaratıklar üzerine yemin edin."(A. Loyolalı İgnatius, ex. Spir. 38) 2165 Hıristiyan adını Kilise’de alır. Anne babalar, vaftiz anne babaları ve papaz bir Hıristiyan adı verilmesine özen göstermelidir. Bir azizin koruyuculuğu bir sevgi örneği sunar ve hayır duasını garanti eder. 2166 Hıristiyan, dualarına ve eylemlerine haç işareti ile başlar: "Baba, Oğul ve Kutsal Ruh’un adıyla. Amin." 2167 Tanrı herkesi kendi adıyla çağırır.(Bkz. İş 43, 1) 3. KONU Üçüncü emir Sept gününü kutsamak için onu hatırında tut. Altı gün çalışacak, bütün işini göreceksin, ama yedinci gün Tanrın olan Rab’be ait Sept günüdür. O gün hiç iş yapmayacaksın(Bkz. Tes 5, 12-15) (Çık 20, 8-10). İnsan Sept günü için değil, Sept günü insan için yaratıldı. Bu nedenle İnsanoğlu Sept gününün de Rabbi’dir (Mk 2, 27-28). I. Sept günü 2168 On Emrin üçüncü buyruğu Sept gününün kutsallığını anımsatır: "Yedinci gün bir Sept günüdür; Rab’be adanmış tam bir dinlenme günüdür" (Çık 31, 15). 2169 Kutsal Kitap bu bağlamda yaratılışı anmaktadır: "Çünkü Rab gökleri, yeri ve denizi ve içlerindeki her şeyi altı günde yarattı, yedinci gün de istirahat etti. İşte bunun içindir ki, Rab Sept gününü kutsadı ve kutsal kıldı" (Çık 20, 11). 2170 Kutsal Kitap Rab’bin günüyle İsrail’in Mısır esaretinden kurtuluşunu anımsamasını istiyor: "Mısır diyarında köle olduğunu ve Tanrın olan Rab’bin seni oradan kudretli eliyle ve uzanmış koluyla çıkardığını hatırlayacaksın. İşte bunun içindir ki, Tanrın olan Rab Sept gününü tutmayı sana emretti" (Tes 5, 15). 2171 Tanrı İsrail’e Sept gününü bozulmaz antlaşmanın bir işareti olarak verdi.(Bkz. Çık 31, 16) Sept günü Rab’be hizmet için vardır; Tanrı’yı, yarattıklarını ve İsrail’in lehine yaptığı kurtarıcı işleri övmek için vardır. 2172 Tanrı’nın eylemi insanın eylemine model oluşturur. Tanrı yedinci gün dinlenmişse, "soluk almışsa" (Çık 31, 17), insan da işini bırakıp başkalarına özellikle de yoksullara nefes aldırmalıdır (Çık 23, 12). Sept günü günlük işleri bir kenara bıraktırır ve soluk aldırır. Sept günü para kültüne ve çalışma köleliğine karşı bir protestodur.(Bkz. Ne 13, 15-22,2 Tar 36, 21) 2173 İncil’de İsa’nın Sept günü yasasını ihlâl ettiği birçok olay anlatılır. Ne var ki İsa hiçbir zaman bu günün kutsallığına halel getirmemiştir.(Bkz. Mk 1, 21, Yu 9, 16) Bu yasanın gerçek ve resmi yorumunu yapmıştır: "İnsan Sept günü için değil, Sept günü insan için yaratıldı" (Mk 2, 27). İsa acıyarak Sept günü kötülük yapmaktansa iyilik yapılması, öldürmektense hayat kurtarılması (Mk 3, 4) gerektiğini söylüyor. Sept günü merhametli Rabbini ve Tanrı’yı onurlandırma günüdür.(Bkz. Mt 12, 5, Yu 7, 23) "İnsanoğlu Sept gününün efendisidir" (Mk 2, 28). II. Rab’bin günü İşte Rab’bin oluşturduğu gün: Neşe ve sevinç dolu olsun bu gün! (Mzm 118, 24). Diriliş günü: Yeni yaratılış 2174 İsa "haftanın birinci günü" (Mt 28, 1; Mk 16, 2;Lk 24, 1;Yu 20, 1) ölüler arasından dirildi. Mesih’in diriliş günü "birinci gün" olarak ilk yaratılışı anımsatır. Sept’i izleyen(Bkz. Mk 16, 1, Mt 28, 1) "sekizinci gün" olarak da Mesih’in Dirilişi ile yolunu açtığı yeni yaratılışı sembolize eder. "Pazar" Hıristiyanlar için bütün günlerin ilki, bütün bayramların ilki, Rab’bin günü sayılmıştır (Hè kuriakè, dies dominica): Güneşin gününde bir araya toplanırız; çünkü bu Tanrı’nın, karanlıkları ve kaosu kovarak, dünyayı kurduğu ilk gündür ve aynı günde Kurtarıcımız Mesih İsa ölüler arasından dirilmiştir.(A. Justinus, apol. 1, 67) Pazar - Sept’in gerçekleştirilmesi 2175 Pazar günü her hafta kronolojik olarak Sept gününden sonra gelmesiyle ve Sept yasasının yerine getirilmesiyle kendini belirtir. Pazar günü, Mesih’in Paskalyasında, Yahudi Sept gününün tinsel gerçeğini gerçekleştirir ve insanın Tanrı’daki ebedi dinlencesini bildirir. Çünkü yasanın kültü Mesih’in gizini hazırlıyordu ve ritleri Mesih’in yaşamından bazı çizgileri önceden gösteriyordu:(Bkz. 1 Kor 10, 11) Eski düzene göre yaşayanlardan Sept gününü değil de Rab’bin Gününü tutanlar yeni umuda gelmişlerdir. Onun sayesinde ve ölümü sayesinde yaşamımız kutsanmıştır.(A. Antakyalı Ignatius, maghn. 9, 1) 2176 Pazar ayini "insanlara karşı evrensel iyiliğinin işareti altında insanın yüreğine doğal olarak yazılmış Tanrı’ya düzenli, açıkça, gözle görülür ve dışsal bir kült vermek olan ahlâki buyruğu"(A. Aquinolu Thomas, s. th. 2-2, 122, 4) yerine getirir. Pazar kültü her hafta halkın Kurtarıcısı ve Yaratıcısını kutlayarak aynı ritmi ve ruhu yükselterek Eski Antlaşma’daki ahlâki buyruğu gerçekleştirir. Pazar günkü Efkaristiya ayini 2177 Pazar günkü ayin ile Efkaristiya kurbanı Kilise yaşamının merkezini oluşturur. "Havarilerden gelen geleneğe göre Paskalya gizinin kutlandığı pazar gününe tüm Kilise’de dinin buyurduğu temel bayram günü olarak saygı gösterilmelidir."(CIC, can. 1246, 1) "Aynı şekilde, Rabbimiz Mesih İsa’nın doğum gününe, 6 Ocak yortusuna, İsa’nın göğe çıktığı ve Mesih’in Çok Kutsal Bedeni ve Kanı’nın kutlandığı günlere, Tanrı’nın Annesi Meryem Ana’nın gününe, Meryem Ana’nın Lekesiz Doğum ve Göğe Kaldırılış gününe, Aziz Yusuf’un, havari Paulus ve Petrus’un ve bütün azizlerin günlerine saygı gösterilmelidir."(CIC, can. 1246, 1) 2178 Hıristiyanların bu günleri toplanarak kutlamaları havarilerin zamanına kadar uzanır.(Bkz. Hİ 2, 42-46,1 Kor 11, 17) İbranilere Mektup’ta şöyle bir anımsatma var: "Bazılarının yapmayı alışkanlık haline getirdikleri gibi, bir araya gelmekten vazgeçmeyelim; birbirimizi daha çok yüreklendirelim" (İbr 10, 25). Gelenek çağdaşlığını daima koruyan bir çağrıyı anımsatıyor: "Kiliseye erkenden gelip Rab’be yaklaşarak günahlarını itiraf etmek ve dua ederek tövbe etmek ( ... ). Kutsal ve Tanrısal ayine katılmak, ibadetin sonuna kadar, gönderilene kadar kalmak ( ... ). Çoğu zaman bunu şu sözlerle dile getiriyoruz: Bu gün size dua etmeniz ve dinlenmeniz için verildi. Bu gün Rab’bin oluşturduğu gündür. Onunla sevinelim ve neşelenelim."(Anonim yazar, serm. Dom) 2179 "Kilise cemaati belirli sayıda inanlıdan oluşan, yerel bir Kilisede sürekli bir biçimde kurulmuş bir cemaattir. Bu cemaat o bölgenin episkoposunun otoritesi altında bulunan kendi çobanıymış gibi bir papaza emanet edilmiştir."(CIC, can. 515, 1) Kilise bütün inanlıların pazar Efkaristiya kurbanını kutlamak için toplandıkları yerdir. Kilise Hıristiyan halkı litürjik yaşama sokar ve bu kutlamada bir araya getirir; Mesih’in kurtarıcı doktrinini öğretir; Rab’bin sevgisini hayır işlerinde gösterir: Çok sayıda insanın bulunduğu ve Tanrı’ya tek bir yürek olarak haykırıldığı Kilisede olduğu gibi dua edemezsin evinde. Burada fazladan bir şeyler var, akıl birliği, ruhların uyumu, sevgi bağı, papazların duası.(A. Yuhanna Krisostomos, incomprehens. 3, 6) Pazar günü zorunluluğu 2180 Kilise buyruğu Rab’bin Yasasını belirler ve kesinleştirir: "Pazar günü ve öteki bayram günlerinde inanlılar Ayine katılmak zorundadırlar."(CIC, can. 1247) "Katolik ritine göre yapılan ayinin yapıldığı günde ya da bir önceki günün akşamında katılan kişi o ayine katılmış sayılır."(CIC, can. 1248, 1) 2181 Pazar Efkaristiya kurbanı bütün Hıristiyan uygulamasının temeli ve doğal sonucudur. İşte bu nedenledir ki, inanlılar bayram günlerinde herhangi ciddi bir nedenleri yoksa (örneğin hastalık, bebek bakımı) ya da kendi papazları tarafından izinli değillerse Efkaristiya kurbanına katılmak zorundadırlar.(Bkz. CIC, can. 1245) Bile bile bu zorunluluğu yerine getirmeyenler (ayine katılmayanlar) büyük günah işlemiş olurlar. 2182 Pazar günkü Efkaristiya kurbanına katılmak Mesih’e ve Kilisesine ait olmanın ve Ona sadık kaldığının bir kanıtıdır. İnanlılar bununla imanlarını ve sevgilerini doğrulamış olurlar. Hep birlikte Esenlik umutlarını ve Tanrı’nın kutsallığını göstermiş olurlar. Kutsal Ruh’un kılavuzluğunda karşılıklı olarak birbirlerini yüreklendirirler. 2183 "Papazların olmaması ya da başka bir ciddi nedenden dolayı Efkaristiya kurbanına katılmak mümkün değilse, inanlıların eğer yapılıyorsa bir çevre kilisesinde ya da bir başka kutsal yerde episkoposluk episkoposunun belirlediği koşullarda kutlanan ayine katılmaları ya da uygun bir zamanda tek başına ya da ailece, ya da, duruma göre, ailelerin oluşturduğu gruplarda ibadet etmeleri şiddetle tavsiye edilir."(CIC, can. 1248, 2) Lütuf günü ve işi durdurma 2184 Tanrı’nın "yaptığı onca işten sonra dinlendiği gibi" (Yar 2, 2) insan yaşamı da çalışma ve dinlenmeyle ritimlendirilmiştir. Rab’bin Gününün tesis edilmiş olması herkes dinlenecek ve ailevi, kültürel, sosyal ve dinsel yaşamlarını geliştirebilecek yeterli boş zamanı sağlar.(Bkz. GS 67, 3) 2185 Pazar ve diğer dini bayram günlerinde inanlılar Tanrı’ ya sunacakları kültü, Rab’bin Gününe özgü sevinci, ruha ve bedene uygun gevşemeyi ve hayır işlerini engelleyecek çalışma ve faaliyetlerden uzak duracaklardır.(Bkz. CIC, can. 1247) Ailevi gereksinimler ya da önemli bir kamu çıkarı pazar günü dinlenmesinin meşru mazereti sayılabilir. İnanlılar meşru mazeretlerin dine, aile yaşamına ve sağlığa zararlı alışkanlıklar haline gelmemesine dikkat edeceklerdir. Gerçek sevgisi kutsal boş zamanı arar; sevgi mecburiyeti haklı işi kabul eder.(A. Augustinus, civ. 19, 19) 2186 Boş zamanları olan Hıristiyanlar aynı ihtiyaçlara ve aynı haklara sahip olan ama yoksullukları ve sefaletleri yüzünden dinlenemeyen kardeşlerini hatırlasınlar. Pazar günü geleneksel olarak Hıristiyan dindarlığı tarafından hayır işlerine, hastalara, sakatlara ve yaşlılara hizmete ayrılmıştır. Hıristiyanlar pazar günleri ailelerine ve yakınlarına haftanın diğer günleri pek mümkün olmayan zamanı ayırarak ve özeni göstererek pazar günlerini daha da kutsallaştırmış olacaklardır. Pazar günü içsel yaşamı ve Hıristiyan yaşamını geliştirmeye yarayacak düşünme, sessiz kalma, kültür ve meditasyon günüdür. 2187 Pazar günlerini ve diğer dini bayram günlerini kutlamak toplu bir çaba gerektirir. Her Hıristiyan başkalarına Rab’bin gününü kutlamasını engelleyecek bir şeyi gereksiz yere empoze etmekten kaçınmalıdır. Pazar günü çalışması isteyen turnuva, şenlik (spor, restoran, vb.) ya da sosyal bir etkinlik (kamu hizmeti, vb.) durumlarında herkes kendisine yeterince boş zaman bulma sorumluluğu içindedir. Hıristiyanlar topluca eğlenenler arasında çıkması muhtemel aşırılıktan ve şiddetten sevgiyle ve itidalle kaçınacaklardır. Ekonomik sıkıntılara rağmen kamu otoriteleri vatandaşlarına dinlenme ve Tanrı’ya tapınma zamanı ayırma konusunda güvence vereceklerdir. İşverenlerin de işçilere karşı buna benzer sorumlulukları vardır. 2188 Herkesin dini özgürlüğüne ve kamu yararına saygı gereği Hıristiyanlar pazar günlerini ve dini bayramları tatil günleri olarak kabul ettirmelidirler. Herkese açıkça ibadet, saygı ve sevinç örneği vermeli ve toplumun tinsel yaşantısına değerli bir katkıda bulunan geleneklerini savunmalıdır. Ülkenin yasaları ya da başka nedenler pazar günü çalışmayı zorunlu kılıyorsa, bu gün hiç olmazsa bizim "adları göklerde yazılmış ilk doğanların topluluğuna" (İbr 12, 22-23), bu bayram şenliğine katılmamızı sağlayacak kurtuluş günü gibi geçirilmelidir. ÖZET 2189 "Sept gününü kutlamak için tut" (Tes 5, 12). "Yedinci gün Rab’be adanmış tam dinlenme günü olacaktır" (Çık 31, 15). 2190 Birinci yaratılışın tamamlanmasını gösteren Sept gününün yerini Mesih’in Dirilişiyle başlattığı yeni yaratılışı anımsatan pazar günü almıştır. 2191 Kilise Mesih’in Dirilişini sekizinci gün, haklı olarak Rab’ bin günü denilen pazar günü kutluyor.(Bkz. SC 106) 2192 "Pazar günü bütün Kilise’de başlıca dini bayram günü olarak kutlanmalıdır."(CIC, can, 1246 1) "Pazar günü ve diğer dini bayram günleri Hıristiyanlar ayine katılmak zorundadırlar."(CIC, can. 1247) 2193 "Pazar günleri ve diğer dini bayram günlerinde Hıristiyanlar Tanrı’ya tapınmalarını, Rab’bin gününün vereceği sevinci yaşamalarını ya da ruhun ve bedeni uygun bir şekilde gevşemesini engelleyen çalışmaları ve uğraşları bir yana bırakacaklardır."(CIC, can. 1247) 2194 Pazar gününün tesis edilmiş olması "herkese dinlenecek ve ailevi, kültürel, sosyal ve dinsel yaşamlarını geliştirebilecek yeterli boş zamanı sağlar"(GS 67, 3). 2195 Her Hıristiyan başkalarına Rab’bin gününü kutlamasını engelleyecek bir şeyi gereksiz yere empoze etmekten kaçınmalıdır. İKİNCİ BÖLÜM "Benzerini kendin gibi seveceksin" İsa havarilerine şöyle diyor: "Sizi sevdiğim gibi siz de birbirinizi sevin" (Yu 13, 34). 2196 En önemli buyruk hangisidir sorusuna İsa’nın vermiş olduğu cevap şudur: "En önemlisi şudur: ‘Dinle, ey İsrail! Tanrımız olan Rab tek Rab’dir. Tanrın olan Rab’bi bütün yüreğinle, bütün canınla, bütün aklınla ve bütün gücünle seveceksin!’ İkincisi de şudur: ‘Benzerini kendin gibi seveceksin.’ Bunlardan daha büyük buyruk yoktur." (Mk 12, 29-31). Havari Paulus bunu şu şekilde anımsatıyor: "Başkalarını seven Kutsal Yasayı yerine getirmiş olur. Gerçekten de, zina etme, adam öldürme, hırsızlık yapma, başkasının malına göz dikme buyrukları ve bundan başka ne buyruk varsa, şu sözle özetlenir: Benzerini kendin gibi seveceksin. Sevgi benzerine kötülük etmez. Bu nedenle sevgi, Kutsal Yasa’nın yerine getirilmesidir" (Rom 13, 8-10). 4. KONU Dördüncü emir Tanrın olan Rab’bin sana vereceği toprakta ömrünün uzun olması için anana, babana saygı göster ( Çık 20, 12). İsa onların sözünü dinlerdi (Lk 2, 51). Rab İsa’nın kendisi "Tanrı’nın bu buyruğunun" (Mk 7, 8-13) gücünü anımsattı. Havari Paulus şöyle diyor: "Ey çocuklar, Rab’de anne babalarınızın sözünü dinleyin. Çünkü böylesi doğrudur. İyilik bulasın ve yeryüzünde uzun ömürlü olasın diye annene babana saygı göster. Vaat içeren ilk buyruk budur"(Bkz. Tes 5, 16) (Ef 6, 1-3). 2197 Dördüncü buyruk ile On Emrin ikinci levhası başlar. Sevginin düzenini belirler. Tanrı kendisinden sonra hayatımızı borçlu olduğumuz ve bize Tanrı’nın bilgisini aktarmış olan anne babalarımıza saygı göstermemizi istedi. Tanrı bizim iyiliğimiz için kendi otoritesiyle yetkilendirdiği herkese saygı ve hürmet göstermek zorundayız. 2198 Bu buyruk pozitif bir şekilde formüle edilmiştir; yerine getirilmesi gereken görevleri belirtir. Yaşama, evliliğe, mal mülke, insan sözüne gereken özel saygıyla ilgili sonraki buyrukları bildirir. Bu buyruk Kilise’nin toplumsal doktrinin temellerinden birini oluşturur. 2199 Dördüncü buyruk özellikle evlatların anne babalarıyla olan ilişkileriyle ilgilidir, çünkü bu ilişki en evrensel olanıdır. Aynı zamanda aile üyelerinin akrabalık ilişkilerini de ele alır. Büyükbabalara, atalara hürmet, sevgi ve minnet gösterilmesini ister. Bu buyruk öğrencilerin öğretmenlerine, işçilerin işverenlerine, astların üstlerine, vatandaşların birbirlerine ve kendilerini idare eden ve yönetenlere saygı göstermesine kadar uzanır. Bu buyruk örtülü olarak anne babaların, velilerin, öğretmenlerin, ustaların, yöneticilerin, yüksek görevlilerin, bir diğeri ya da bir insan topluluğu üzerinde otorite sahibi herkesin görevlerini içerir. 2200 Dördüncü buyruğa uyulması, ödülünü de beraberinde getirir: "Tanrın olan Rab’bin sana vereceği toprakta ömrünün uzun olması için anana, babana saygı göster" (Çık 20, 12; Tes 5, 16). Bu buyruğa saygı tinsel meyvelerin yanında huzur ve bolluk gibi dünyevi meyveler de sağlar. Tersine, bu buyruğa uyulmaması gerek cemaatlere gerekse insanlara büyük zararlar getirir. I. Tanrı tasarısında aile Ailenin doğası 2201 Evlilik kurumu eşlerin rızası üzerine kurulmuştur. Evlilik ve aile eşlerin mutluluğu ve dünyaya çocuk getirme ve onları eğitme üzerine düzenlenmiştir. Eşlerin birbirlerine duydukları aşk ve çocukların dünyaya gelmesi aynı aile üyeleri arasında kişisel ilişkilerin ve önemli sorumlulukların kurulmasını sağlar. 2202 Evlilikle birbirlerine bağlanan bir kadın ve bir erkek çocukları ile birlikte bir aile oluşturur. Bu kurum her türlü resmi otoritenin tanıyacağı başka her çeşit ilişki biçiminden önce gelir; onu benimseme zorunluluğu vardır. Onu, değişik akraba biçimlerinin değerlendirileceği normal bir temel ilişki olarak görmek gerekir. 2203 Tanrı kadın ile erkeği yaratırken aile kurumunu kurmuş oldu ve onu kendi temel koşulları ile donattı. Ailenin üyeleri onur bakımından birbirleriyle eşittir, Üyelerinin ve toplumun ortak yararı için aile sorumluluk, haklar ve görevler gerektirir. Hıristiyan ailesi 2204 "Hıristiyan ailesi Kilise birliğinin spesifik bir uygulaması ve açınlamasıdır; bu nedenle, ( ... ) aileye ev-Kilise(FC 21, Bkz. LG 11) de denir." Aile iman, umut ve sevgi birliğidir; Yeni Antlaşma’da görüldüğü gibi ailenin Kilise’de özel bir yeri vardır.(Bkz. Ef 5, 21- 6, 4,Kol 3, 1821, 1 Pet 3, 1-7) 2205 Hıristiyan ailesi Baba ve Oğulun Kutsal Ruh’taki birliğinin sureti ve izi olarak kişilerin bir birliğidir. Dünyaya çocuk getirme ve onları eğitme faaliyetiyle aile Baba’nın yaratıcılığının yansımasıdır. Mesih’in kurbanını ve duasını paylaşmaya çağrılmıştır. Aile içinde yapılan günlük dualar ve Tanrı Sözünün okunması ailede sevgiyi pekiştirir. Hıristiyan ailesi Hıristiyanlığı yayıcı ve misyonerdir. 2206 Aile içi ilişkiler özellikle kişilerin karşılıklı saygılarından ileri gelen çıkar, sevgi ve duygu yakınlığını getirir. Aile "eşler arasında düşünce birliği, aynı zamanda çocukların eğitiminde dikkatli bir işbirliği"(GS 52, 1) gerçekleştirmesi istenen özel bir topluluktur. II. Aile ve toplum 2207 Aile toplum yaşamının ilk hücresidir. Aile erkek ve kadının kendilerini sevgide vermeye ve yaşamını vermeye çağrıldıkları doğal toplumdur. Aile içindeki birlikte yaşam, istikrar ve otorite toplum içindeki kardeşliğin, güvencenin ve özgürlüğün temellerini oluşturur. Aile çocukluktan itibaren ahlâki değerlerin öğrenildiği, Tanrı’ya saygı gösterilmeye başlanıldığı ve özgürlüğün doğru bir şekilde kullanıldığı topluluktur. Aile yaşamı toplum yaşamına giriştir. 2208 Aile yaşamı öyle bir şekilde yaşanmalıdır ki, aile bireyleri genç ve yaşlı, hasta ya da özürlü ve yoksul kişilerin kaygısını duyup onların sorumluluğunu duyabilsinler. Bu yardımı zamanında sağlamaya gücü yetmeyen çok sayıda aile vardır. İşte o zaman toplumda onların yardımına koşmak ikincil yol olarak başka insanlara, başka ailelere düşer: "Babamız Tanrı’nın gözünde temiz ve kusursuz dindarlık, kişinin, öksüzlerle dulları sıkıntılı durumlarında ziyaret etmesi ve kendini dünyanın bütün pisliğinden korumasıdır" (Yak 1, 27). 2209 Aile alınan uygun sosyal tedbirlerle korunmalı ve ona yardım edilmelidir. Ailelerin görevlerini yerine getiremeyecek durumda olduğu yerlerde başka toplum kuruluşları onlara yardım etme ve aile kurumunu destekleme görevini üstlenmelidir. Yardımlaşma ilkesine göre daha büyük kurumlar aile haklarına saygı gösterecek ya da onların işine burnunu sokmayacaktır. 2210 Toplumun refahı ve yaşamı için aile madem ki bu kadar önemlidir,(Bkz. GS 47, 1) öyleyse toplumun evliliği ve aileyi özellikle korumak ve onları sağlamlaştırmak gibi bir sorumluluğu vardır. Sivil otorite "evlilik ve ailenin gerçek doğasını korumayı ve kabul etmeyi, kamu ahlâkını savunmayı ve ailelerin refahını desteklemeyi"(GS 52, 2)ciddi bir görev olarak görmelidir. 2211 Politikacıların görevi aileye saygı göstermek, yardımcı olmak ve özellikle ona güvence vermektir: - Aile kurmak, çocuk sahibi olma ve çocukları kendi ahlâki ve dini inançlarına uygun şekilde yetiştirme özgürlüğü; - Evlilik kurumunun ve aile bağının sürekliliğini korumak; - İnancını söyleme, onu iletme ve çocuklarını gerekli yollarla ve kurumlarla o inançta yetiştirme özgürlüğü; - Özel mülkiyet hakkı, bir işe girişme ve bir iş edinme özgürlüğü, konut edinme hakkı, göçmen hakkı; - Ülkelerin anayasalarına göre tedavi görme hakkı, yaşlılara bakım hakkı ve çocuk parası hakkı; - Özellikle uyuşturucu, pornografi, alkolizm vb., tehlikesine karşı güvence ve sağlık sigortası; - Diğer ailelerle birlikte dernek kurma özgürlüğü, böylece devlet kurumlarının yanında temsil edilme hakkı.(Bkz. FC 46) 2212 Dördüncü buyruk toplum içindeki diğer ilişkileri de aydınlatır. Erkek ve kız kardeşlerimizde anne babalarımızın çocuklarını; kuzenlerimizde atalarımızın soyundan gelen kişileri; vatandaşlarımızda vatanımızın evlatlarını; vaftiz olmuş olanlarda, anamız Kilise’nin evlatlarını; her kişide de "Babamız" olarak çağrılmak isteyen Kişinin bir oğlunu ya da bir kızını görürüz. Bu şekilde benzerimizle olan ilişkimiz kişisel bir nitelik kazanmış olur. Benzerimiz insan topluluğu içinde bir birey değil; ama bilinen kökeni nedeniyle özel saygı ve ilgiyi hak eden "biri"dir. 2213 İnsan toplulukları kişilerden oluşur. Toplulukların iyi şekilde idare edilmesi hakların garanti altına alınmasıyla ve görevlerin yerine getirilmesiyle ve kontratlara uyulmasıyla sınırlı değildir. İşçi ile işveren, yöneticiler ile vatandaşlar arasındaki dürüst ilişkiler hak ve kardeşliği gözeten, insan onuruna yakışır doğal teveccühü gerektirir. III. Aile üyelerinin görevleri Çocukların görevleri 2214 Tanrı’nın baba olması insanın baba olmasının kaynağıdır;(Bkz. Ef 3, 14) bu, anne babanın şerefinin temelini oluşturur. Küçük ya da erişkin evlatların anne babalarına olan saygıları(Bkz. Mes 1, 8, Tob 4, 3-4) onları birbirine birleştiren bağdan doğan doğal sevgiden beslenir. Bu saygı Tanrı buyruğudur.(Bkz. Çık 20, 12) 2215 Anne babaya duyulan saygı çocuklara yaşam vererek dünyaya getiren ve sevgi ve çalışmalarıyla onların boyda, bilgelikte ve lütufta gelişmelerini sağlayan kişilere karşı duyulan minnet duygusudur. "Babanı yürekten onurlandır, annenin doğum sancılarını hiçbir zaman unutma. Doğuşunu onlara borçlu olduğunu anımsa; senin için yaptıklarının karşılığını onlara nasıl ödeyebilirsin?" (Sir 7, 27-28). 2216 Anne babaya saygı gerçek itaat ve uysallıkla kendisini gösterir. "Oğlum, babanın emirlerini dinle, ananın öğrettiğini göz ardı etme ( ... ). Onlar yürüdüğün yolda sana kılavuzluk edecekler; dinlendiğin zaman seni koruyacaklar; uyandığın zaman da seninle söyleşecekler" (Mes 6, 20-22). "Sağduyulu oğul babasının öğrettiğini dinler, ama bir alaycı, azarlara kulak bile asmaz" (Mes 13, 1). 2217 Anne babasının evinde yaşadığı sürece çocuk anne babasının kendi iyiliği ya da ailenin iyiliği için istediği her şeye itaat etmek zorundadır. "Ey çocuklar, her şeyde anne babalarınızın sözünü dinleyin, çünkü bu Rab’bi hoşnut eder"(Bkz. Ef 6, 1) (Kol 3, 20). Çocuklar aynı zamanda eğitimcilerin ve anne babalarının onları emanet ettiği kişilerin mantıklı buyruklarına itaat etmek zorundadırlar. Ancak çocuk kendisinden istenen şeyin ahlâki açıdan kötü olduğunu fark ederse, onu yapmamalıdır. Çocuklar büyümüş olsalar bile anne babalarına saygı göstermeye devam etmelidirler. Onların isteklerini önceden sezip yapacaklar, isteyerek öğütlerine kulak verecekler ve haklı paylamalarına boyun eğeceklerdir. Anne babaya itaat çocukların rüştünü ispat etmeleriyle son bulur, ama anne babalara duyulması gereken saygı hep kalır. Nitekim bunun kökü Kutsal Ruh’un bir armağanı olan Tanrı kaygısında yatar. 2218 Dördüncü buyruk büyümüş olan çocukların anne babalarına karşı sorumluluğunu anımsatır. Ellerinden geldiğince, anne babalarına, yaşlılık yıllarında, hasta, yalnız ve tasalı oldukları sırada gerek maddi gerekse manevi açıdan destek olmalıdırlar. İsa bu minnettarlık görevini anımsatıyor.(Bkz. Mk 7, 10-12) Çünkü Rab çocukları önünde babayı yüceltti; bir annenin oğulları üzerindeki haklarını savundu. Babasına saygı gösteren herkesin günahları bağışlanır, annesine saygı gösteren de servet kazanmış olur. Babasına saygı gösteren kendi çocuklarıyla mutlu olacaktır, dua ettiği gün dualarına kulak verilecektir. Babasına saygı gösterenin ömrü uzun olacaktır, annesini rahat ettiren Tanrı’nın buyruklarını yerine getirmiş olacaktır (Sir 3, 2-6). Oğlum, baban yaşlanınca ona destek ol, yaşamı süresince onu üzme. Babanın aklı zayıflasa bile, ona anlayış göster; sen sağlıklı ve güçlü durumdayken onu hor görme ( ... ). Babasını bırakıp giden kişi kâfir sayılır; annesini öfkelendiren kişi de Rab’bin lânetine uğrar (Sir 3, 12-13, 16). 2219 Anne babaya gösterilen saygı bütün aile yaşamında ahengi kolaylaştırır; kardeşler arasındaki ilişkileri de etkiler. Anne babaya olan saygı aile içi atmosferi aydınlatır. "Çocuklarının çocukları yaşlıların tacıdır" (Mes 17, 6). "Birbirinize sevgiyle, hoşgörüyle, sabırla ve tatlılıkla davranın" (Ef 4, 2). 2220 Hıristiyanlar inanç armağanını, Vaftiz ihsanını almış oldukları kişilere ve Kilise’ye kabul edilmiş olmalarından dolayı özel bir minnet duygusu içinde olmalıdırlar. Bu kişiler anne babaları, ailenin öteki üyeleri, büyük anne babalar, papazlar, din eğitimi hocaları, diğer öğretmenler ya da arkadaşlar olabilir. "Sendeki içten imanı anımsıyorum. Önce büyük annen Lois’te ve annen Evniki’de olan aynı imanın şimdi sende de bulunduğuna eminim" (2 Tim 1, 5). Anne babaların görevi 2221 Evlilikteki aşkın üretkenliği yalnız dünyaya çocuk getirmekle sınırlı kalmamalıdır, ama çocukların ahlâki eğitimine ve tinsel formasyonuna kadar gitmelidir. "Eğitimde anne babanın rolü yeri doldurulamayacak kadar önemlidir."(GE 3) Anne babaların eğitim hakkı ve görevi çok önemlidir ve başkalarına verilemez.(Bkz. FC 36) 2222 Anne babalar çocuklarını Tanrı’nın çocuklarıymış gibi görmeliler ve onlara kişilermiş gibi saygı göstermelidir. Çocuklarını Tanrı’nın Yasasını yerine getirebilecek şekilde yetiştirmeliler, kendileri de Göklerdeki Baba’nın isteğine uymalılar. 2223 Anne babalar çocukların eğitiminden ilk sorumlu olan kişilerdir. Bu sorumluluğu öncelikle şefkatin, bağışın, saygının, sadakatin ve çıkar gütmeyen hizmetin yer aldığı bir yuva kurarak gösterirler. Yuva erdemlerin öğretilmesi için elverişli bir ortamdır. Burada çocuklar gerçekten özgür olmanın koşulları olan özverili olmayı, sağlıklı düşünmeyi ve kendilerine hakim olmayı öğrenirler. Anne babalar çocuklarına "fiziksel ve içgüdüsel boyutları içsel ve tinsel boyutlara"(CA 36) bağımlı kılmasını öğreteceklerdir. Çocuklarına iyi örnek olma anne babalar için çok ciddi bir sorumluluktur. Onların önünde kendi hatalarını kabul etmesini bilirlerse, onlara daha iyi yol gösterebilir ve onları daha iyi düzeltebilirler: "Oğlunu seven insan onu sık sık döver; oğluna sıkı bir disiplin uygulayan bunun yararını görür" (Sir 30, 1-2). "Ey siz, babalar, çocuklarınızı öfkelendirmeyin. Onları Rab’bin terbiye ve öğüdüyle büyütün" (Ef 6, 4). 2224 Aile çocukları toplum sorumluluğuna ve dayanışmasına hazırlayan doğal bir ortamdır. Anne babalar çocuklarına her toplumu tehdit eden yanlış ve onur düşürücü etkilerinden sakınmalarını öğreteceklerdir. 2225 Evlilik sırrının lütfuyla anne babalar çocuklarını Hıristiyanlaştırma sorumluluğunu ve ayrıcalığını almış olurlar. Çocukları için "ilk haberciler"(LG 11. 1. CIC, can. 1246, 1) durumunda olan anne babalar onlara küçük yaştan itibaren Hıristiyanlığın ilk kurallarını öğreteceklerdir. Küçük yaştan itibaren Kilise Yaşamına katılmalarını sağlayacaklardır. Aile yaşam tarzları bütün ömür boyunca canlı bir imanın desteği ve ilk belirtisi olarak kalacak duygusal tutumları besleyebilir. 2226 Hıristiyanlık eğitimi anne babalar tarafından çocuklar daha küçükken başlatılmalıdır. Bu eğitim aile üyelerinin birbirlerine yardım ederek, İncil’e uygun bir Hıristiyan yaşam tarzı sürdürerek inançlarını geliştirmeye çalıştıklarında verilir. Aile içi din eğitimi diğer inanç öğreti biçimlerinden önce gelir, onlara eşlik eder ve onları zenginleştirir. Anne babaların görevi çocuklarına dua etmesini öğretmek ve Tanrı’nın çocuklarından ne istediğini bulmaktır.(Bkz. LG 11) Kilise Efkaristiya cemaati ve Hıristiyan ailelerin litürjik yaşamlarının merkezidir; kilise çocukların ve anne babalarının din eğitimi gördükleri özel bir yerdir. 2227 Çocuklar da kendi açılarından anne babalarının kutsallıkta gelişmelerine yardımcı olurlar.(Bkz. GS 48, 4) Hakaretler, kavgalar, haksızlıklar ve terk etmeler söz konusu olduğunda, herkes birbirini usanmadan, cömertçe karşılıklı sevginin gerektirdiği ve Mesih’in sevgisinin istediği gibi bağışlamalıdır.(Bkz. Mt 18, 21-22, Lk 17, 4) 2228 Anne babaların ilk yıllarda çocuklarına gösterdikleri özen ve sevgi çocuklarını yetiştirme ve onların maddi ve manevi ihtiyaçlarını karşılama kaygısı olarak kendini gösterir. Çocuklar büyüdükçe aynı özen anne babayı, çocuklarını, kendi akıl ve özgürlüklerini doğru bir şekilde kullanarak eğitmeye götürür. 2229 Çocuklarının eğitiminden en önce sorumlu olan anne babaların çocuklarını kendi inançlarına uygun bir okula gönderme hakları vardır. Bu hak temeldir. Anne babaların, çocukları için mümkün olduğu kadar Hıristiyanlık eğitimi verme görevlerine katkıda bulunacak okulları seçme hakları vardır.(Bkz. GE 6) Anne babaların bu hakkını güvence altına almak ve bu hakkın hayata geçirilmesini sağlayan koşulları gerçekleştirmek kamu otoritelerinin görevidir. 2230 Rüştlerini ispat etmiş çocukların mesleklerini ve yaşam tarzlarını seçme hakkı ve görevi vardır. Bu yeni sorumlulukları anne babalarının güvenli ilişkilerinde, onlardan fikir ve öğüt isteyerek ve alarak üstleneceklerdir. Anne babalar da çocuklarını ne meslek seçiminde, ne de eş seçiminde zorlamamaya dikkat edeceklerdir. Bu geri planda kalma durumu hiçbir şekilde onlara akıllı öğütler vermeyi engellemez, özellikle de çocukları bir yuva kurmayı düşündüklerinde. 2231 Bazıları anne babalarına, ya da erkek ve kız kardeşlerine bakmak için veya bir mesleğe kendilerini daha çok adamak için ya da daha şerefli başka nedenler yüzünden evlenmezler. Bu kişiler insanlık ailesine çok büyük katkıda bulunabilir. IV. Aile ve Tanrı’nın Egemenliği 2232 Aile bağları önemliyse de mutlak değildir. Çocuk büyüyerek insani ve tinsel özerkliğine ve olgunluğuna ulaşınca, Tanrı’dan gelen özel çağrı da daha açık ve güçlü olur. Anne babalar bu çağrıya saygı gösterecek ve onu izleme konusunda çocuklarının verecekleri cevabı destekleyeceklerdir. Hıristiyanın birinci görevinin İsa’yı izlemek olduğuna kanaat getirmek gerekir:(Bkz. Mt 16, 25) "Annesini ve babasını beni sevdiğinden çok seven, bana layık değildir. Oğlunu ya da kızını beni sevdiğinden çok seven, bana layık değildir" (Mt 10, 37). 2233 İsa’nın müridi olmak Tanrı’nın ailesinden olma davetini kabul etme ve onun gibi yaşama demektir: "Göklerdeki Babamın isteğini kim yerine getirirse, erkek kardeşim, kız kardeşim ve annem odur" (Mt 12, 49). Anne babalar çocuklarından birine Tanrı’nın yapmış olduğu ve Egemenliği aşkına Onu bakirelikte, adanmış yaşamda ya da papazlıkta izlemek olan çağrıyı şükranla ve sevinçle karşılayacak ve buna saygı göstereceklerdir. V. Sivil toplumda otoriteler 2234 Tanrı’nın dördüncü buyruğu toplum içinde, bizim yararımıza Tanrı’dan bizim üzerimizde otorite kurma yetkisi almış olanlara saygı göstermemizi de buyuruyor. Dördüncü buyruk otorite sahiplerinin olduğu kadar otoriteye tabi olanların görevlerini de açıklıyor. Otorite sahiplerinin görevleri 2235 Otorite uygulayanlar bunu bir hizmet olarak görmelidir. "Aranızda büyük olmak isteyen, diğerlerinin hizmetkârı olsun" (Mt 20, 26). Bir otorite uygulamasının ahlâklı olup olmadığı spesifik nesnesi, mantıklı doğası ve Tanrısal kökeniyle ölçülür. Hiç kimse doğa yasasına ve insan onuruna aykırı bir şey kuramaz ya da buyuramaz. 2236 Otorite uygulaması sorumlu ve özgür bir şekilde davranılmasını kolaylaştıracak bir haklı değerler hiyerarşisini ortaya çıkarmayı hedefler. Üstler huzur ve uyum sağlamak açısından herkesin ihtiyaçlarını ve katkılarını göz önünde bulundurarak herkese bilgelikle ve adilce davranmalıdır. Aldıkları tedbir ve koydukları kuralların kişisel çıkarları kamu çıkarıyla karşı karşıya getirecek şekilde olmamasına özen göstermelidirler.(Bkz. CA 25) 2237 Politik otoriteler insanın temel haklarına saygı göstermek zorundadırlar. İnsan haklarına saygıyı herkesin, özellikle ailelerin ve ihtiyaç içinde olanların hakkına saygı göstererek ortaya koymalıdırlar. Vatandaşlığa bağlı politik haklar kamu yararının gereklerine göre düzenlenmelidir. Bu haklar meşru ve uygun nedenler olmadan iktidarlar tarafından askıya alınamaz. Politik haklar topluluğun ve ulusun ortak yararı içindir. Vatandaşların görevleri 2238 Bir otoriteye tabi olanlar üstlerini, onları yönetime getiren Tanrı’nın temsilcileri olarak görsünler:(Bkz. Rom 13, 1-2) "İnsanlar arasında yetkili kılınmış her kuruma Rab’bin adına boyun eğin. ( ... ) Özgür insanlar olarak hareket edin; ama özgürlüğünüzü kötülük yapmak için bahane etmeyin" (1 Pet 2, 13- 16). Onların dürüst işbirliği vatandaşlara insan onuruna ve kamu yararına zarar verecek gibi görünen şeyler üzerinde haklı eleştiri yapma hakkını, bazen de görevini verir. 2239 Vatandaşların görevi özgürlük, dayanışma, adalet ve gerçek ruhu içinde kamu yararı için iktidarlarla birlikte çalışmaktır. Vatan aşkı ve vatana hizmet sevgi düzeninden ve minnettarlık görevinden gelir. Meşru otoritelere boyun eğme ve kamu yararına hizmet vatandaşların politik yaşamda üzerlerine düşeni yerine getirmelerini gerektirir. 2240 Otoriteye boyun eğme ve kamu yararı sorumluluğu vergilerin ödenmesini, oy kullanma hakkını, ülkenin savunulmasını ahlâki bir görev haline getirir: Vergi hakkı olana vergiyi, gümrük hakkı olana gümrüğü, korku hakkı olana korkuyu, saygı hakkı olana saygıyı, herkese hakkını verin (Rom 13, 7). [Hıristiyanlar] kendi vatanlarında ikâmet eden yabancılar gibidirler. Bütün vatandaşlık görevlerini yerine getirir ve yabancılar gibi yükümlülüklerine katlanırlar ( ... ). Yerleşik yasalara uyarlar, yaşam tarzlarıyla yasaları da geçerler ( ... ). Tanrı tarafından kendilerine verilen makam öylesine soyludur ki, onlardan bu makamı almak mümkün değildir.(Diognet 5, 5. 10, 6, 10) Havari bizden "tam bir bağlılık ve dindarlık içinde sakin ve huzurlu bir yaşam sürelim diye"(1 Tim 2, 2) otorite sahibi olan herkes ve krallar için dua ve şükranlarımızı eksik etmememizi istiyor. 2241 İyi durumda olan ulusların, ellerinden geldiğince, kendi ülkelerinde bulamayacağı yaşam koşulları ve güvence peşinde olan yabancılara kucak açmaları görevleridir. İktidarlar konuğu, onu kabul edenin koruması altına sokan doğal hakka saygı göstermeye özen göstermelidir. Siyasi otoritelerin, sorumlu oldukları kamu yararını göz önünde bulundurarak göçmen yasasının uygulamasına, özellikle de göçmenlerin göç ettikleri ülkeye olan görevlerini yerine getirmeleri konusunda çeşitli yasal düzenlemeler yapma hakkı vardır. 2242 Vatandaşın vicdanen resmi otoritelerin buyruklarına, bu buyruklar ahlâki düzenin gereklerine, temel insan haklarına ya da İncil’in öğretisine aykırı ise uymama zorunluluğu vardır. Resmi otoritelerin taleplerine uymayı reddetme, bu talepler dürüst vicdana aykırı ise Tanrı’ya hizmet ile siyasi kurumlara hizmet arasında ayrımda haklılık oluşturur. "Sezar’ ın hakkını Sezar’a, Tanrı’nın hakkını Tanrı’ya verin" (Mt 22, 21). "İnsanlardan çok Tanrı’ya itaat etmek gerekir" (Hİ 5, 29). Devlet otoritesi kendi sınırlarını aşarak vatandaşlarına baskı uyguladığında nesnel olarak kamu yararının gereğini yerine getirmekte tereddüt edilmemelidir. Devlet otoritesinin kötüye kullanılması halinde vatandaşların kendierinin ve diğerlerinin haklarını, doğa ve İncil yasası tarafından çizilmiş sınırlara saygı göstererek koruma hakları vardır.(GS 74, 5) 2243 Siyasi iktidar baskısına karşı silahlı direniş meşru değildir, ancak şu koşullarda geçerlidir: 1- Temel hakların devamlı, ciddi ve kesin ihlâlinde. 2- Tüm diğer çareler tükendiğinde. 3- Direniş daha da kötü bir kargaşa oluşturmuyorsa. 4- Direnişin başarı şansı varsa. 5- Daha iyi çözümler bulmak mümkün değilse. Devlet ve Kilise 2244 Her kurum, üstü kapalı da olsa, yargı kriterlerini, değer sıralamasını ve davranış çizgisini oluştururken insanın belirli bir görünüşünden ve yazgısından esinlenir. Toplumların birçoğu kurumlarını insanın nesneler üzerindeki belirli bir salt üstünlüğüne bağlarlar. Yalnız Tanrısal olarak açınlanan Din, Yaratıcı, Kurtarıcı Tanrı’da insanın kökenini ve amacını açıkça görmüştür. Kilise siyasi iktidarların, yargılarını ve kararlarını Tanrı üzerindeki ve insan üzerindeki bu Gerçek esinine bağlamalarını ister: Bu esinden haberleri olmayan toplumlar, bunu ya Tanrı’ya göre bağımsızlıkları adına reddederek kendi referanslarını ve amaçlarını kendilerinde ararlar ya da bir ideolojiye takılırlar. Tarihin de gösterdiği gibi, bu toplumlar iyi ve kötünün objektif bir kriterinin savunulmasını kabul etmeyerek insan ve onun kaderi üzerinde açıklanmış ya da örtülü totaliter bir rejim uygularlar.(Bkz. CA 45, 46) 2245 Kilise, yetkisi ve yükümlülüğü nedeniyle, hiçbir şekilde siyasi kurumlarla karıştırılamaz; Kilise insan kişiliğinin aşkın karakterinin koruyucusu aynı zamanda işaretidir. "Kilise vatandaşların sorumluluğuna ve siyasi özgürlüğüne saygı gösterir ve teşvik eder."(GS 76, 3) 2246 Kişinin temel hakları ya da ruhların esenliği söz konusu olduğunda, siyasi konularda bile Kilise’nin "ahlâki yargıda bulunma" görevi vardır. "Buna; değişik zaman ve durumlarda, İncil’e uygun olması ve herkesin yararına olması kaydıyla her türlü çareye başvurabilir."(GS 76, 5) ÖZET 2247 "Anne ve babana saygı göster" (Tes 5, 16;Mk 7, 10). 2248 Dördüncü buyruğa göre, Tanrı Kendisinden sonra anne babalarımıza ve bizim iyiliğimiz için bizim üzerimizde otorite sahibi olan kişilere saygı göstermemizi istedi. 2249 Evlilik kurumu eşlerin birbirlerine rıza göstermeleri ve birbirleriyle yaptıkları antlaşma ile kurulur. Evlilik ve aile eşlerin mutluluğu, dünyaya çocuk getirme ve onların yetiştirilmesi amacıyla düzenlenmiştir. 2250 "Kişinin ve toplumun Hıristiyan ve insani mutluluğu evlilik ve aile kurumunun sağlıklı olmasıyla sıkı sıkıya bağlıdır."(GS 47, 1) 2251 Çocuklar anne babalarına saygı, minnet, tam bir itaat ve yardım borçludurlar. Anne babaya saygı bütün bir aile yaşamını uyumlu kılar. 2252 Anne babalar Çocuklarının dini eğitiminden, ibadetinden ve bütün erdemlerin kazanılmasından ilk sorumlu olanlardır. Çocuklarının maddi ve manevi ihtiyaçlarını mümkün olduğunca gidermek görevleridir. 2253 Anne babalar çocuklarının gönül eğilimlerine saygı göstermeli ve onları teşvik etmelidirler. Hıristiyanın birinci görevinin İsa’yı izlemek olduğunu akıllarına getirecek ve bunu öğreteceklerdir. 2254 Devlet otoritesi insanın temel haklarına ve özgürce davranma koşullarına riayet etmek zorundadır. 2255 Vatandaşların görevi özgürlük, dayanışma, adalet ve gerçek ruhuyla toplumun iyileştirilmesi için siyasi iktidarlarla birlikte çalışmaktır. 2256 Vatandaş vicdanen devlet otoritesinin buyrukları ahlâki düzenin gereklerine aykırı ise, bunlara uymak zorunda değildir. "İnsanlardan çok Tanrı’ya itaat etmek gerekir" (Hİ 5, 29). 2257 Her toplum yargılarını ve tutumunu insanın bir vizyonuna ve yazgısına göre belirler. Tanrı ve insan üzerindeki İncil ışığından mahrum toplumlar kolaylıkla totaliter toplumlar haline gelirler. 5. KONU Beşinci emir Cinayet işlemeyeceksin (Çık 20, 13) Atalarınıza, "Adam öldürmeyeceksin. Öldüren, yargılanmayı hak edecek" denildiğini duydunuz. Ama ben size diyorum ki, kardeşine karşı öfkelenen her kişi yargılanmayı hak edecektir (Mt 5, 21-22). 2258 "İnsan yaşamı kutsaldır, çünkü başlangıcından beri Tanrı’nın yaratıcı eylemini taşır ve biricik sonu olan Yaratıcı ile daima özel bir ilişki içindedir. Tanrı, başlangıcından sonuna kadar yaşamın tek efendisidir: Hiç kimse hiçbir durumda masum bir insanı doğrudan yok etme hakkına sahip değildir."(CDF, instr. "Donum vitae" intr. 5) I. İnsan yaşamına saygı Kutsal Tarih’in tanıklığı 2259 Kutsal Kitap, Habil’in kardeşi Kain tarafından öldürülüşünün anlatıldığı bölümde,(Bkz. Yar 4, 8-12) insanlık tarihinin başlangıcından beri insanın içinde ilk günahın sonuçları olan öfke ve doyumsuzluğun olduğunu açıklıyor. İnsan benzerinin düşmanı olmuştur. Tanrı bu kardeş katilliğinin ne büyük bir alçaklık olduğunu dile getirdi: "Ne yaptın? Kardeşinin kanının sesi topraktan bana kadar geliyor. Şimdi sen toprak tarafından lanetlendin, o toprak ki kardeşinin kanını senin elinden almak için ağzını açtı" (Yar 4, 10-11). 2260 İnsanlık ile Tanrı arasındaki antlaşma insan yaşamının Tanrısal armağanlarının ve insanın öldürücü şiddetlerinin hatırlatmalarıyla örülmüştür: Her birinizin kanının hesabını soracağım ( ... ). İnsan kanı dökenin kanı insan tarafından dökülecektir. Çünkü insan Tanrı suretinde yaratıldı (Yar 9, 5-6). Eski Ahit’te kan daima yaşamın kutsal bir işareti olarak görüldü.(Bkz. Lev 17, 14) Bu bütün zamanlarda öğretilmelidir. 2261 Kutsal Kitap beşinci buyruğa açıklık getiriyor: "Adil kişi ile suçsuzu öldürmeyeceksin" (Çık 23, 7). İsteyerek bir suçsuzu öldürmek insan onuruna, altın kurala ve Yaratıcının kutsallığına yapılmış ağır bir suçtur. Bunu yasaklayan yasa dünyaca geçerlidir: Her yerde, her zaman herkesi bağlar. 2262 Dağdaki Vaaz’da İsa bu buyruğa değiniyor: "Öldürmeyeceksin" (Mt 5, 21), ayrıca öfkelenmeyi, kin gütmeyi ve intikam almayı da yasaklıyor. Dahası İsa müridinden öteki yanağını da çevirmesini,(Bkz. Mt 5, 22-39) düşmanını sevmesini(Bkz. Mt 5, 44) istiyor. Kendisi de kendisini savunmadı ve Petrus’tan kılıcını kınında bırakmasını istedi.(Bkz. Mt 26, 52) Meşru müdafaa 2263 Kişilerin ve toplumların meşru müdafaası, isteyerek yapılmış cinayet sayılan suçsuzun öldürülmesini yasaklayan yasaya bir istisna oluşturmaz. "Kendini savunma eylemi beraberinde iki sonuç getirebilir: Biri kendi yaşamını korumayı, diğeri ise saldırganın ölümünü. ( ... ) Yalnızca biri istenir; diğeri ise istenmez."(A. Aquinolu Thomas, s. th. 2-2, 64, 7) 2264 İnsanın kendisine olan sevgisi ahlâkın temel ilkesi olarak kalmaya devam ediyor. Kendi yaşamını koruma her insanın meşru hakkıdır. Kendi yaşamını koruyan kişi kendisine saldırana öldürücü darbe indirmek zorunda kalmış olsa bile cinayetle suçlanamaz. Birisi kendini savunmak için gereğinden çok şiddete başvuruyorsa, bu meşru sayılamaz. Şiddeti ölçülü bir şekilde geri püskürtülmüşse bu meşrudur ( ... ) Başkasını öldürmemek için ölçülü savunma eyleminden vazgeçmek esenlik için gerekli değildir; zira insan bir yabancının yaşamından çok kendi yaşamına özen gösterir.(A. Aquinolu Thomas, s. th. 2-2, 64, 7) 2265 Meşru müdafaa, başkasının yaşamından sorumlu olan kişi için bir haktan çok ciddi bir görevdir de. Kamu yararı haksız saldırganı zarar veremeyecek duruma sokmayı gerektirir. Bu bağlamda, devletin meşru kolluk kuvvetleri kendi sorumlulukları altında bulunan topluma saldıranları püskürtmek için silaha bile sarılabilir. 2266 Kamu yararının korunması, devletin insan haklarının ihlâlini ve toplu halde yaşamanın gerektirdiği temel kurallara uymayan tutumların yayılmasını engellemek için çaba göstermesini gerektirir. Meşru devlet otoritesinin işlenen suça göre ceza verme hakkı ve görevi vardır. Cezanın amacı suçun neden olduğu bozukluğu düzeltmektir. Bu ceza suçlu tarafından isteyerek kabul edilirse kefaret değeri vardır. Cezanın, kamu düzenini ve kişilerin güvenliğini sağlamanın dışında tedavi edici özelliği de vardır: Ceza, mümkün olduğunca suçluyu ıslah edebilmelidir. 2267 Suçlunun suçu tam olarak kanıtlandığında, insanların yaşamını haksız saldırgandan etkili bir şekilde korumanın tek pratik çözümü saldırganı ölüm cezasına çarptırmak ise Kilise’nin geleneksel öğretisi buna karşı değildir. Ancak saldırgana karşı kişilerin güvenliği kansız olarak korunabiliyor ve savunulabiliyorsa, devlet bu yöntemlere başvuracaktır, zira bu yöntemler kamu yararı için somut koşullara ve insan onuruna daha uygundur. Günümüzde, gerçekte, suçu işleyene zarar vermeden, suçlunun pişman olma imkânını kesin bir şekilde elinden almadan suçu etkili bir şekilde önlemek için devletin elinde yeterince imkân vardır. Suçluyu kesin bir şekilde ortadan kaldırma zorunluluğunun ortaya çıktığı durumlar "son derece enderdir, hatta pratik olarak yok sayılabilir."("Evangelium vitae" 56) Cinayet 2268 Beşinci buyruk bilerek ve doğrudan işlenen cinayeti büyük bir günah olarak yasaklar. Caniler ve cinayete bilerek katılanlar göğe intikam nağraları savurma günahı işlerler.(Bkz. Yar 4, 10) Çocuk katilliği,(Bkz. GS 51, 3) kardeş katilliği, baba katilliği ve eş katilliği doğal bağları kırdığı için özellikle ağır suçlardır. İnsan neslini iyileştirme çalışmaları ya da kamu sağlığı, siyasi iktidarlar tarafından buyurulmuş olsa bile hiçbir cinayeti haklı kılamaz. 2269 Beşinci buyruk bir kişinin ölümüne dolaylı olarak sebep olmayı yasaklar. Ahlâk yasası ciddi bir neden olmaksızın birinin hayatını riske atmayı aynı zamanda tehlikedeki bir kişiye yardıma koşmaktan kaçınmayı yasaklar. Toplulukların öldürücü açlığı kabul edip de buna yardım için çaba göstermemesi büyük bir suç ve rezil bir haksızlıktır. Kardeşlerini açlık içinde ölüme terk eden tefeci ve bezirgân tüccarlar dolaylı olarak cinayet işlemiş olurlar. Bunların ölümünden onlar sorumludurlar.(Bkz. Amos 8, 4-10) İstemeyerek işlenmiş bir cinayet ahlâki açıdan o kişiye atfedilemez. Bir kişi öldürmek niyetinde olmamış olsa da, mütenasip nedenler dışında davranarak birinin ölümüne neden olmuşsa büyük bir suçla suçlanamaz. Kürtaj 2270 İnsan hayatı döllendiği andan itibaren mutlak bir şekilde korunmalı ve ona saygı gösterilmelidir. İnsan, varlığının ilk anından itibaren kişilik haklarına sahiptir, bunların arasında masum varlıkların da ellerinden alınamayacak yaşama hakları vardır.(Bkz. CDF , instr. "Donum vitae" 1, 1) Ana karnında sana şekil vermeden önce seni tanıdım, sen doğmadan önce de seni kutsadım (Yer 1, 5). Gizlilik içinde oluşturulduğumda ve yerin derinliklerinde örüldüğümde kemiklerim senden saklı değildi (Mzm 139, 15). 2271 Kilise birinci yüzyıldan itibaren kürtaj yaptırmayı ahlâka aykırı bulmuştur. Bu öğreti şimdiye kadar değişmedi ve değişmeyecektir. Doğrudan bir kürtaj, kısacası bir çare ya da bir sonuç elde etmek için düşünülen kürtaj ahlâk yasasına son derece aykırıdır: Cenini kürtajla yok etmeyeceksin ve yeni doğan bebeği öldürmeyeceksin.(Didake 2, 2, Bkz. Barnaba, ep. 19, 5, Diognet’e mektup 5, 5, Tertülyanus, apol. 9) Yaşamın Efendisi olan Tanrı, insana soylu yaşamı koruma görevi verdi, insan bunu Tanrı’ya yaraşır biçimde yerine getirmelidir. Yaşam döllendiği andan itibaren özenle korunmalıdır: Kürtaj ve çocuk katilliği korkunç suçlardır.(GS 51. 3) 2272 Açık olarak kürtaja katılmak ciddi bir suçtur. Kilise insan yaşamına kasteden bu suçu aforozla cezalandırmaktadır. "Kürtaja girişen ve bunu başarıyla gerçekleştiren aforozla cezalandırılacaktır"(CIC, can. 1398), "Suç komisyonunun kararı gereğince"(CIC, can. 1314) ve Kilise Hukukunun(Bkz. CIC, can. 1323-1324) öngördüğü biçimde. Kilise bununla bağışlayıcılık alanını sınırlandırmak istememektedir. İşlenen suçun ciddiyetini, masum birinin öldürülmesiyle yapılmış giderilemez zararı anne babalara ve topluma göstermek istemektedir. 2273 Masum her insan bireyinin koparılıp alınamaz yaşam hakkı sivil toplumun ve onun yasasının asli bir öğesini oluşturur: "Kişinin geri alınamaz hakları sivil toplum ve siyasi otorite tarafından tanınmalı ve bunlara saygı gösterilmelidir. İnsan hakları ne bireylere, ne anne babaya bağlıdır, hatta toplum ve Devlet tarafından verilmiş bir ödün de değildir; insan hakları insanın doğasına aittir ve soyunu aldığı yaratıcılık niteliğinden dolayı kişiden ayrılmazdır. Temel hakları arasında yaşam hakkını ve her insanın döllendiği andan itibaren ölümüne kadarki fiziksel bütünlüğüne zarar verilmeme hakkını sayabiliriz."(CDF, instr. "Donum vitae" 3) "Pozitif bir yasa bir insan kategorisini sivil yasanın korumasından yoksun bıraktığı anda, Devlet yasa önünde herkesin eşit olma ilkesini ihlâl etmiş olur. Devlet gücünü vatandaşlarının haklarını korumak için kullanmadığı zaman, hukuk devletinin temelleri sarsılıyor demektir. ( ... ) Bir çocuk döllendiği andan itibaren korunmalı ve çocuğun yaşamına saygı gösterilmelidir; bu haklar güvence altına alınmalıdır, bu hakların ihlâli yasa tarafından uygun şekilde cezalandırılmalıdır."(CDF, instr. "Donum vitae" 3) 2274 Döllendiği andan itibaren bir kişi gibi davranılması gereken ceninin bütünlüğü korunmalı, mümkün olduğunca her insan gibi tedavi edilmeli ve iyileştirilmelidir. "Doğum öncesi tanı ceninin ve insan fetüsün bütünlüğüne ve yaşamına saygı gösteriyorsa, cenini korumaya ve onu iyileştirmeye yönelikse ahlâki açıdan meşrudur ( ... ). Netice itibarıyla bir kürtaj olasılığını öngörüyorsa bu ciddi şekilde ahlâk yasasına aykırıdır. Bir tanı ölüm hükmüyle eşdeğerde olmamalıdır."(CDF, instr. "Donum vitae" 1, 2) 2275 "İnsan ceninine meşru müdahale ancak ceninin bütünlüğüne ve yaşamına saygı gösterilecekse ve onun için nispet kabul etmeyecek şekilde risk oluşturmayacaksa, onun iyileşmesi, sağlık koşullarının iyileştirilmesi ve kişisel yaşamını idame ettirmesi durumunda kabul edilebilir."(CDF, instr. "Donum vitae" 1, 3) "Yararlanılabilecek biyolojik bir gereç olarak kullanma amacıyla insan ceninleri oluşturmak ahlâk dışıdır."(CDF, instr. "Donum vitae" 1, 5) "Kromozomlar ve genler üzerinde yapılan bazı müdahaleler tedavi amaçlı değildir; önceden belirlenecek özelliklere sahip ya da cinsiyeti belirlenen insan varlıklarının oluşumunu amaçlamaktadır. Bu manipülasyonlar insan onuruna, onun yeniden oluşturulamayacak biricik kimliğine ve bütünlüğüne aykırıdır."(CDF, instr. "Donum vitae" 1, 6) Ötenazi 2276 Yaşam fonksiyonları dumura uğramış ya da zayıflamış kişiler özel bir itina ister. Hastalar ya da özürlü durumdaki kişiler mümkün olduğunca normal bir yaşam sürmeleri için desteklenmelidir. 2277 Yöntemler ve nedenler ne olursa olsun, doğrudan ötenazi özürlü, hasta ve ölüm döşeğindeki insanların hayatına son vermek demektir. Ötenazi ahlâki açıdan kabul edilemez. Acıyı dindirmek amacıyla ölüme neden olan bir eylem ya da bir ihmal insan onuruna ve insanın yaratıcısı diri Tanrı’ya karşı işlenmiş ağır bir cinayettir. İyi niyetle bu yanlış karar hatasına düşmüş olmak, daima yasaklanması ve dışlanması gereken bu caniyane eylemin niteliğini değiştirmez. 2278 Beklenen sonucu verecek masraflı, tehlikeli, olağanüstü ve ölçüsüz tıbbi usullerden vazgeçmek meşru sayılabilir. Bu aşırı tedavi yüklenmesinin reddidir. Bu şekilde ölüme sebebiyet verilmemektedir; yalnız ölüm engellenememektedir. Kararlar, karar verme durumunda ise hasta tarafından, ya da vasi tarafından hastanın meşru çıkarları ve mantıklı isteğine saygı gösterilerek verilmelidir. 2279 Ölüm kaçınılmaz olsa da, hasta bir insana uygulanan tedavi yasal olarak kesilemez. Ölmek üzere olan kişinin, günlerini kısaltmak pahasına acılarını dindirecek ağrı kesiciler, hastanın ölmesi doğrudan istenmemişse, ama yalnız kaçınılmaz olarak kabul edilmişse insan onuruna ahlâki açıdan uygun düşebilir. Etkisi geçici olan tedaviler feragat sahibi kişilerin benzerini sevmesinin bir biçimini oluşturur. Bu bağlamda bunlar desteklenmelidir. İntihar 2280 Herkes kendi yaşamından Tanrı’ya karşı sorumludur. Yaşamı insana Tanrı vermiştir. Tanrı yaşamın en yüce Efendisidir ve öyle kalmaya devam etmektedir. Tanrı’nın onuru ve ruhlarımızın esenliği için onu korumak, onu aldığımızdan dolayı minnet duymak görevimizdir. Bizler Tanrı’nın bize verdiği yaşamın sahibi değil, kâhyasıyız. Bunun üzerinde tasarruf sahibi değiliz. 2281 İntihar insanın yaşamını korumak ve sürdürmek olan doğal eğilimine ters düşmektedir. Benzerini sevme hakkına karşı işlenmiş bir suçtur. İntihar benzerini sevmeye karşı gelmektir, çünkü her zaman taahhüt altında olduğumuz aile, ulus ve insanlıkla olan dayanışma bağlarını haksız yere kırmak demektir. İntihar diri Tanrı sevgisine aykırıdır. 2282 Başkalarına örnek olma niyetiyle yapılmışsa, özellikle de gençlere, o zaman intihar bir skandala dönüşür. İntihara bilerek yardımcı olmak ahlâk yasasına aykırıdır. Ciddi psişik rahatsızlıklar, kaygılar ya da feleğin sillesini yeme, acı çekme ya da işkence görme korkusu intihar eden kişinin sorumluluğunu azaltabilir. 2283 İntihar ederek ölen kişilerin ebedi esenliklerinden umut kesilmemelidir. Tanrı yalnız kendisinin bildiği yollar aracılığıyla onlara esenlikli bir tövbe fırsatı yaratabilir. Kilise kendi yaşamlarına son verenler için dua eder. II. Kişilerin onuruna saygı Başkasının ruhuna saygı: Skandal 2284 Skandal başkasını kötülük yapmaya götüren tutum ve davranıştır. Skandal çıkaran kişi benzerinin ayartıcısı olur. Erdeme ve dürüstlüğe zarar verir; skandal çıkaran kardeşini tinsel ölüme sürükleyebilir. Skandal başkasını eylemle ya da ihmalle isteyerek günaha itiyorsa büyük bir günahtır. 2285 Skandal özellikle toplumda saygın kişiler tarafından çıkarılmış ve zayıf kişiler de bundan etkilenmişse özel bir rezalete dönüşür. Rabbimiz bu kişiler hakkında şöyle diyor: "Kim bana iman eden bu küçüklerden birini günaha düşürürse, boynuna kocaman bir değirmen taşı asılıp denizin dibine atılması kendisi için daha iyi olur"(Bkz. 1 Kor 8, 10-13) (Mt 18, 6). Skandal görevi ya da yaratılışı itibariyle başkalarını eğitme ve yetiştirme durumunda olan kişiler tarafından çıkarılmışsa daha da kaygı vericidir. İsa Yahudi vaizlerini ve Ferisileri bu bakımdan kınamaktadır: Onları kuzu postuna bürünmüş kurtlar olarak görmektedir.(Bkz. Mt 7, 15) 2286 Skandala yasa ya da kurumlar, kamu görüşü ya da moda yol açabilir. Ahlâkın ve dini yaşamın bozulmasına ya da "Tanrı’nın buyruklarına uygun Hıristiyanca bir yaşam tarzını sürdürmeyi, isteyerek ya da istemeden imkânsız kılan toplum şartlarının oluşmasına neden olan yasaları ya da toplumsal yapıyı oluşturanlar"(XII. Pius, 1 Haziran 1841’deki konuşması) bu şekilde skandala yol açabilirler. Hile ile kamu görüşüne istediği biçimi vererek kamuyu ahlâki değerlerden uzaklaştıranlar, öğrencilerini kışkırtan öğretmenler(Bkz. Ef 6, 4,Kol 3, 21) ve hileyi, dalavereyi teşvik edici kurallar koyan işletme müdürleri de aynı kategoriye girerler. 2287 Yetkisini kötüye kullananlar skandala yol açarlar ve doğrudan ya da dolaylı bir şekilde neden oldukları kötülükten sorumludurlar. "Skandalların olması kaçınılmazdır. Ama skandala neden olan kişinin vay haline!" (Lk 17, 1). Sağlığa saygı 2288 Yaşam ve sağlık Tanrı tarafından verilmiş değerli nimetlerdir. Bunlara kamu yararını ve başkasının ihtiyaçlarını göz önüne alarak mantıklı bir şekilde özen göstermeliyiz. Vatandaşların sağlık sorunu, insanların gelişip olgunluğa erişmelerini sağlayacak yaşam koşullarını elde edebilmeleri için toplumun yardımını gerektirir: Yiyecek ve giysi, konut, sağlık hizmeti, temel eğitim, iş, sosyal hizmet. 2289 Ahlâk anlayışı bedensel yaşama dikkat edilmesini istiyorsa da bunu mutlak bir değer yapmıyor. Ahlâk anlayışı her şeyi bedene kurban eden, fiziksel mükemmelliği ve sportif başarıyı putlaştıran beden kültünü uygulamaya yönelik neo-putperest bir kavrama karşıdır. Güçlüler ile zayıflar arasında yaptığı ayıklayıcı seçim, böylesi bir görüş insan ilişkilerini bozabilir. 2290 Ilımlılık erdemi her türlü aşırılıktan kaçınmayı gerektirir, aşırı yemek yemeyi, alkolü, tütünü ve ilaçları. Yolda, denizde ya da havada sarhoşken ya da hızlı araç kullanarak başkalarının ve kendilerinin hayatlarını tehlikeye atanlar büyük günah işlerler. 2291 Uyuşturucu kullanımı insan sağlığına ve yaşamına çok büyük zararlar verir. Tıbbi olarak tedavi amaçlı kullanımının dışında büyük bir suçtur. Uyuşturucunun gizli ve yasadışı yolla üretilmesi ve uyuşturucu trafiğinin gizli ve yasadışı yollarla sürdürülmesi utanç vericidir. Uyuşturucuyu üreten de satan kadar suçludur, bu uygulamalar doğrudan uyuşturucuyu teşvik ettiklerinde ahlâk yasasına ciddi şekilde aykırıdır. Kişiye saygı ve bilimsel araştırmalar 2292 Kişiler ya da insan grupları üzerinde yapılan bilimsel, tıbbi ya da psikolojik deneyler hastaların iyileşmesine ve halk sağlığına katkıda bulunabilir. 2293 Temel bilimsel araştırma uygulamalı araştırma gibi insanın yaratılış üzerindeki beyliğinin anlamlı bir ifadesini oluşturur. Bilim ve teknik insanın hizmetinde ise ve herkesin yararına ilerlemeyi tam olarak gerçekleştiriyorsa değerli kaynaklardır; ne var ki kendiliklerinden yaşamın anlamını ve insanlığın ilerlemesini açıklayamazlar. Bilim ve teknik varlıklarını ve gelişimlerini borçlu oldukları insan için düzenlenmişlerdir; şu halde maksatlarının delilini ve sınırlarının bilincini yalnız kişide ve onun ahlâki değerlerinde bulurlar. 2294 Bilimsel araştırmaların ve uygulamalarının ahlâki açıdan yansızlığını ileri sürmek bir hayaldir. Öte yandan, yönlendirici kriterler, ne basit bir teknik etkinlikten, ne başkaların zararına birilerinin çıkarından, ne de, daha kötüsü, egemen ideolojilerden çıkabilir. Bilim ve teknik içerdikleri anlamı itibarıyla ahlâkın temel kriterlerine mutlak saygıyı gerektirmektedir. Tanrı’nın iradesi ve tasarısının öngördüğü gibi, gerçek ve bütünsel mutluluğunun, elinden alınamaz haklarının kısaca insanın hizmetinde olmalıdırlar. 2295 İnsan üzerindeki araştırmalar ya da deneyler ahlâk yasasına ve kişilerin onuruna kendiliğinden aykırı olan eylemleri meşrulaştıramaz. Deneklerin geçici rızaları böylesi eylemleri haklı çıkarmaz. İnsan üzerindeki deneyler deneğin yaşamını ya da fiziki ya da psişik durumunu çok ağır ya da kaçınılabilinir bir tehlikeye sokuyorsa ahlâki açıdan meşru değildir. İnsanlar üzerindeki deneyler deneğin ya da o deneğin üzerinde hak sahibi kişinin rızası da alınmadan yapılmışsa, bu insan onuruna aykırıdır. 2296 Organ nakli vericinin ya da verici üzerinde hak sahibi olanların tam rızası yoksa ahlâki açıdan kabul edilemez. Organ nakli vericinin maruz kaldığı fiziki ve psişik riskler ve tehlikeler alıcıda beklenen iyileştirmelerle orantılı ise övgüye değer ve ahlâk yasasına uygun olur. Bir insanın bir yerini doğrudan keserek sakat bırakmak ya da ölümüne neden olmak başka insanların ölümünü geciktirmek pahasına da olsa ahlâki açıdan kabul edilemez. Bedenin bütünlüğüne saygı 2297 Kaçırmalar ve rehin almalarla terör estiriliyor, tehditle kurbanlar üzerinde dayanılmaz baskılar uygulanıyor. Bu olaylar ahlâki açıdan meşru sayılmazlar. Ayrım gözetmeden tehdit eden, yaralayan ve öldüren terörizm adalete ve Hıristiyan sevgisine son derece aykırıdır. İnsanın suçluları cezalandırmak, insanların itiraf etmesini sağlamak, muhalifleri korkutmak, kendi nefretini tatmin etmek için fiziki ya da ruhsal şiddet uygulayarak işkence yapması insan onuruna ve kişiye saygıya aykırıdır. Sırf tedavi amaçlı tıbben gerekli görülen ampütasyonlar, kesmeler ve sterilizasyonlar dışında gönüllü masum insanların üzerinde yapılacak uygulamalar ahlâk yasasına aykırıdır.(Bkz. DS 3722) 2298 Geçmişte meşru hükümetler tarafından yasayı ve düzeni korumak amacıyla korkunç toplu uygulamalar yapıldı, çoğu zaman Kilise yetkilileri kendi Kilise mahkemelerinde Roma Hukukunun işkence ile ilgili kanunlarını benimsemiş olmalarına rağmen bu durumu protesto etmediler. Bu can sıkıcı olayların dışında Kilise daima bağışlayıcı ve esirgeyici olmayı öğretmiştir; papaz takımına kan dökmeyi yasaklamıştır. Yakın zamanlarda, bu gibi zalimce uygulamaların kamu düzeni için ne gerekli olduğu ne de insanın yasal haklarıyla bağdaştığı ortaya çıkmıştır. Tersine, bu uygulamalar insanı bayağılaştırır. Bunların ortadan kaldırılmasına çalışılmalıdır. Hem kurbanlar için hem de cellatları için dua etmek gerekir. Ölülere saygı 2299 Ölüm döşeğinde olanlara, huzurlu ve onurlu bir şekilde son anlarını geçirmelerine yardımcı olmak amacıyla dikkat ve özen gösterilmelidir. Yakınlarının duaları onlarla birlikte olmalıdır. Yakınları hastaların diri Tanrı’yla karşılaşmalarını hazırlayacak Kilise sırlarını uygun zamanda almalarına dikkat etmelidir. 2300 Merhumların bedenlerine diriliş imanı ve umudu ile saygı ve sevgi gösterilmelidir. Ölülerin defnedilmesi insan bedenine gösterilen bir saygıdır;(Bkz. Tob 1, 16-18) defin Kutsal Ruh’un tapınakları olan Tanrı’nın çocuklarını onurlandırır. 2301 Cesetlere otopsi yapılması, yasal işlemler ya da bilimsel araştırmalar nedeniyle ahlâki açıdan kabul edilebilir. Ölümden sonra organ bağışı yasaldır, hatta övgüye değerdir. Kilise ölülerin yakılmasına, yakılma olayı bedenlerin dirilişi ile ilgili imanın inkârına işaret etmiyorsa izin verir.(Bkz. CIC, can. 1176, 3) III. Barışı koruma Barış 2302 Rab, "Öldürmeyeceksin" (Mt 5, 21) buyruğunu anımsatırken insanları yürek huzuruna davet etmekte ve öldürücü öfkenin ve kinin ahlâk dışılığını herkese duyurmaktadır: Öfke bir intikam duygusudur. "Cezalandırılması gereken birine zarar vermek amacıyla intikam almayı arzulamak yasaktır"; ama "adaleti korumak ve kusurların düzeltilmesi için"(A. Aquinolu Thomas, s. th. 2-2, 158. 1, ad 3) ceza uygulamak övgüye değerdir. Öfke benzerini kasten öldürmeyi ya da ağır yaralamayı istemeye kadar götürüyorsa, o zaman tam bir sevgi eksikliği oluşmuş demektir; öfke bu durumda öldürücü günahtır. Rab diyor ki: "Kardeşine karşı öfkelenen her kişi yargılanmayı hak edecek" (Mt 5, 22). 2303 Bile bile nefret etmek sevgiye aykırıdır. İnsan nefret ettiği benzerinin kötülüğünü bile bile istiyorsa günah işliyor demektir. İnsan nefret ettiği benzerinin zarara uğramasını bile bile istiyorsa ağır günah işliyor demektir. "Ama ben size diyorum ki, düşmanlarınızı sevin, size zulmedenler için dua edin; ancak bu şekilde göklerdeki Babanızın oğulları olabilirsiniz ... " (Mt 5, 44-45). 2304 İnsan hayatına saygı gösterilmesi ve insan hayatının gelişmesi için barış gereklidir. Barış yalnızca savaşın olmadığı, düşman kuvvetleri dengede tutmayı güvence altına alan bir ortam değildir. Barış, yeryüzünde kişilerin mülkleri korunmadan, insanlar arasında özgürce iletişim sağlanmadan, kişilerin ve halkların onurlarına saygı gösterilmeden ve insanlar arası kardeşlik sağlanmadan gerçekleşemez. Barış "düzenin huzurudur"(A. Augustinus, civ. 19, 13). Barış adaletin(Bkz. İş 32, 17) eseri, sevginin(Bkz. GS 78, 1-2) sonucudur. 2305 Dünya barışı mesihçi "barış Prensinin" (İş 9, 5), Mesih’in barışının imgesi ve meyvesidir. Mesih Haç üzerinde dökülen kanıyla, "kendi bedeninde düşmanlığı yıktı"(Bkz. Kol 1, 2022) (Ef 2, 16), Tanrı’yla insanları barıştırdı ve Kilisesini insan soyunun bütünlüğü ile Tanrı’yla olan birliğinin sırrı yaptı. "O barışımızdır" (Ef 2, 14). İsa "Ne mutlu barışı sağlayanlara!" (Mt 5, 9) diyor. 2306 Şiddetten ve kan dökmekten vazgeçenler ve insan haklarını korumak için en acizlerin elde edebileceği savunma yöntemlerine başvuranlar, başka insanların ve toplumların haklarına zarar vermek kaydıyla İncil’deki sevgi yasasına göre davranmış olurlar. Bu da şiddete başvurmanın arkasında bıraktığı tahribat ve ölülerle ne denli ağır fiziksel ve ahlâki hasarlara neden olduğunu gösterir.(Bkz. GS 78, 5) Savaşı engellemek 2307 Beşinci buyruk bile bile insan yaşamına son vermeyi yasaklar. Her savaş beraberinde adaletsizlik ve kötülük getirir. Kilise ısrarla herkesi, Tanrısal İyilikten bizleri bu antik savaş esaretinden kurtarması için dua etmeye ve bu konuda çalışmaya davet eder.(Bkz. GS 81, 4) 2308 Her hükümet görevlisi ve her vatandaş savaş engellemek için çalışmak zorundadır. "Savaş tehlikesi var oldukça ve uluslararası yetkili otoritenin savaşı önleyecek yeterli kuvveti olmadığı sürece hükümetlerin, her türlü barış girişimlerinin tükendiği durumlarda meşru müdafaa hakkını kullanmalarına engel olunamaz."(GS 79, 4) 2309 Askeri güçle yapılan bir meşru müdafaanın kesin koşulları katı biçimde incelenmelidir. Böylesi bir kararın ciddiyeti ancak aşağıdaki katı koşullar yerine getirildiği taktirde ahlâki meşruluk kazanır. - Saldırgan tarafın ulusa ya da ulusların halk