TBMM B: 70 23 . 2 . 2011 O: 2 Terörist saldırılarının artarak devam ettiği Irak ile genişletilmiş Orta Doğu coğrafyasının geleceği, nükleer silah üretme arayışlarındaki İran’ın oluşturduğu rahatsızlık, enerji koridoru, Orta Asya ve Kafkaslarda istikrarın sağlanarak demokrasinin yerleşmesi ile kitle imha silahlarının yayılmasının önlenmesi ve terörle mücadele konusundaki kararlılık. Görüleceği üzere, TürkAmerikan ilişkilerini ilgilendiren bu konuların çoğu, güvenlik boyutunu ön plana çıkarmaktadır. Bu iş birliği alanlarında ortak mücadele, Türkiye ve ABD arasındaki siyasi diyaloğa paralel olarak askerden askere diyaloğu da, tartışmasız, hayati kılmaktadır. Az önce ifade ettiğim gibi, Irak’ı işgal eden Amerikan güçlerine Türkiye topraklarından transit geçiş izni vermeyen 1 Mart 2003 Tezkeresi’yle aynı yılın 4 Temmuz tarihinde Amerikan askerlerince Türk askerlerinin başlarına çuval geçirilip bir süreliğine gözaltına alınmaları iki ülke askerleri arasında da derin bir güven bunalımına yol açmıştır. Kaybolan güveni yeniden kazanmak için, özellikle generaller düzeyinde yapılan karşılıklı ziyaretler yoluyla çabalar harcanmış olmakla birlikte, taraflar arasında mevcut ve geleceğe dönük bölgesel ve küresel güvenlik sorunlarına karşı yeni ve güçlü bir ortak mücadele iradesinin tam olarak oluştuğu söylenemeyecektir. İşte, tam bu noktada, 9 Kasım 2005’te imzalanan ve bugün yüce heyetimizin onayına sunulacak olan Türk-Amerikan Savunma Uzay İşbirliği Anlaşması’nın iki ülke ilişkilerinde biraz olsun olumlu katkı sağlayacağı ve bu durumun bir fırsat olarak değerlendirilmesi gerektiği kanaatindeyiz. Kanun tasarısının genel gerekçesinde de izah edildiği üzere, bu anlaşmanın, öncelikli olarak savunma ihtiyaçlarını karşılayacak olmasının yanında, genel anlamda uzay işbirliğini kolaylaştıracak ve gelecekte ihtiyaç duyulabilecek olan yasal ve politik bir çerçeve ve altyapı oluşturması beklentisi hâkimdir. Görüştüğümüz bu konu, insanlığın geldiği son teknolojik evreyi temsil eden uzay çağında ülkemizin de hak ettiği yeri almasını sağlayacak önemli bir adımdır. Birçok gelişmiş ülkenin uzaya mekikler, araştırma grupları ve uydular gönderdiği bir dönemde, 21’inci yüzyıl gelecek vizyonu büyük olan ülkemizin de bu gelişmelerden bihaber olması ve bu konuda durup beklemesi düşünülmemelidir. Dolayısıyla, bu konuya partiler üstü ve millî bir mesele olarak bakılmalıdır. Değerli milletvekilleri, günümüz modern uzay programlarının başlangıcı 1926 yılında Amerika Birleşik Devletleri bilim adamı Robert Goddard’ın yaptığı ilk sıvı yakıt roketiyle başlamıştır. Daha sonra, Alman bilim adamı Wernher Von Braun İkinci Dünya Savaşı öncesi başlatılan roket projeleri savaş sırasında hızlanmış ve büyük kayıplar verdiren U2 füzelerinin üretimine yol açılmıştır. Savaş sonrasında Almanya'dan göç eden bilim adamlarının bilgi, tecrübe ve deneyimleri ABD, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği ve İngiltere'de oluşturdukları yeni deney merkezleri vasıtasıyla uzay teknolojisinin gelişim süreci de devam etmiştir. 1957-1975 yılları arasında Sovyetler Birliği'nden Sergey Korolyov tarafından tasarlanan R-7 roketiyle fırlatılan Sputnik 1 uydusu ile başlayan uzay yarışı ABD'nin geride kalmamak için başlattığı ve öncelerinde yaşanan çeşitli başarısızlıklara rağmen devam eden Mercury Programı'yla atak yaptığı ve ilkler açısından Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği'nin önde olduğu, ancak uzun solukluluk, aya yolculuk ve teknolojik üstünlük açısından ABD'nin önde tamamlamış olduğu soğuk savaş döneminin uzay programları sayesinde uzay teknolojilerinde bugüne kadar büyük ilerlemeler yaşanmıştır. Uzay faaliyetlerine daha sonraki yıllarda Fransa, Hindistan, Çin, Japonya, Güney Kore ve İsrail de katılmıştır. Uzay sektörü artık, günümüzde prestij ifade eden bir sektör hâline gelmiştir. Uzay programları sonucunda uzaya birçok insansız ve insanlı uçuşlar gerçekleştirilmiştir. Bunlardan hepimizin hatırlayabileceği önemlileri olarak Mercury, Gemini, Apollo, Vostok ve Soyuz programlarını sayabiliriz. – 44 – FATMA-70 86–90