NLP Yaşamımızın ana hatlarını, algılarımız, buna bağlı olarak düşüncelerimiz ve sonuçta da davranışlarımız oluşturur. Sözü edilen bu üç kavram, çoğu kez otomatik olarak biçimlenir. Ama bunları, irademizi kullanarak daha tutarlı, daha bilinçli hale getirebilirsek, yaşamımızda büyük farklılıklar olacağı aşikardır. İşte NLP de, bu sürece katkıda bulunması için kullanılan yöntemlerden biridir. İnsanların algılama şekilleri ve etkilenişleri, buna karşılık gösterdikleri tepkiler, tepkilerinin biçimleri ve kurdukları iletişim tarzı, büyük çeşitlilikler arz eder. Bunları incelemek ve yöntemler geliştirmek, sonuçlara kişisel bazda uygulanabilirlik kazandırmak, NLP’nin ilgi alanı içine girer. NLP, araştırmalarını daha çok, ilgilendikleri konularda büyük başarılar elde etmiş kişiler üzerinde yoğunlaştırır. Ve modelleme adı verilen yöntemle pek çok alt başlık oluşturur. Böylelikle bireylerin benzer başarıları elde etmeleri, kendilerine has mutluluk kaynakları oluşturabilmeleri ve ayrıca diğer insanlarla iyi iletişimler kurabilmeleri için detaylar sunar. Bu detaylarla zihnimizi daha iyi şekillendirir, hedeflerimize ulaşmak için daha etkin stratejiler geliştirir ve performansımızı arttırarak yaşamımızdaki güzelliklere yüksek seviyeler kazandırabiliriz. NLP’nin Tarihçesi NLP geliştirilmeden önce, çok başarılı sonuçlar alınan terapi ve değişim yöntemleri bulunmaktaydı. Bunların en etkin uygulayıcıları da Milton Erickson ve Virginia Satir’di. Ayrıca Gregory Bateson ve Fritz Perls de çok ünlüydü. 1970’li yıllarda Prof. John Grinder ve Dr. Richard Bendler, yukarıda adı geçen bu kişilerle ilgili araştırmalar yapmaya başladılar. Alanlarındaki başarılarını detaylı olarak incelediler. Bu başarıları nasıl elde ettiklerini, onları diğer kişilerden ayıran özelliklerin neler olduğunu, kullandıkları teknikleri en ince ayrıntısına kadar irdelediler. Sonunda, onları modelleyerek yeni değişim teknikleri ve davranış kalıpları geliştirdiler. Tüm bunların bir araya gelmesi ile NLP adında yeni bir alan yaratılmış oldu. Grinder ve Bendler, oluşturdukları bu modellerle önce öğrencilerini bilgilendirdiler, sonra da NLP tüm dünyaya yayıldı ve tanındı. NLP kısa süre içinde, terapiler dışında farklı alanlarda da kullanılır oldu. Bu noktada, kişisel yeteneklerin geliştirilmesinden iş hayatına kadar pek çok örnek vermek mümkündür. NLP, insanların yaşamlarının muhtelif alanlarında uyguladıkları ve hedeflerine ulaşmada büyük katkı sağlayan bir olgu olarak değerini sürdürmektedir. 1 NLP’nin İfade Ettiği Kavramlar Neuro, tüm davranışlarımızın görme, işitme, duyma, dokunma, tat, koku ve hissetme duyularımız aracılığıyla, dışarıdan bize ulaşan bilgiyi algılama ve tepki vermemizin nörolojik faaliyetlerden kaynaklandığını temsil ediyor. Düşünme biçimimizin yanı sıra, fikirler ve olaylara gösterdiğimiz fizyolojik tepkiler de nörolojiye dayanır. Düşünce ve beden, birbirinden ayrılmaz parçalardır. Linguistic, düşünce ve davranışlarımızı düzenlemeyi, başkalarıyla diyalog kurmak için dilin nasıl kullanılacağını, yani iletişim sürecini ifade ediyor. Programming, düşünce ve davranışlarımızın seçiminin farkında olsak da olmasak da, sonuç elde etmek için kendimizin yaptığıdır. NLP’nin bize kazandırdıkları Güzel Bir Yaşam İçin Beceriler - Özgüven Affedebilme Stresle baş edebilme Kendimizle iletişim Olumlu düşünebilme Karar verebilme Performans Arttırıcıları - Başarı stratejileri Hedef belirleyebilme Öğrenme hızını arttırma Değişim stratejileri Kişisel imaj Motivasyon İletişimin Etkin Kavramları - İnsan tanıma sanatı Beden dili İkna eğitimi Hipnotik iletişim Toplum önünde iletişim, sunum becerileri Görüldüğü üzere, NLP’nin ilgi alanına giren ana konulardan biri de iletişimdir. Bu olgu iki başlık altında değerlendirilir: 2 a) Aktif iletişim, b) Pasif iletişim (algılama). Aktif İletişim Aktif iletişim ne demektir? NLP’nin ilkesine göre; iletişim, bizim ne anlattığımız değil, karşımızdakinin ne anladığıdır. O nedenle, dış dünyaya verdiğimiz mesajlarımız çok önemlidir. Bu mesajlar, kişiden kişiye, hattâ toplumdan topluma dahi değişebilmektedir. Aktif iletişim 3 gruba ayrılır: 1. grup görsel aktarmadır: Zihin her zaman bedende iz ve işaret bırakır. Beden dilimiz, yani tüm hareketlerimiz birer mesajdır. Kıyafetlerimiz, takılarımız, duruşumuz,bakışımız, el-kol hareketlerimiz, alışveriş yapmamız, susmamız, küsmemiz, bir toplantıya erken veya geç gitmemiz gibi tüm davranışlarımız ve tüm mimiklerimiz, dışarıya verilen görsel aktarımlarımızdır. Selam vermek de bir tür görsel aktarımdır. Hattâ bazı ülkelerde farklı özellikler içerirler: Örneğin, Ruslar iki kere sarılırken, Eskimolar burunlarının her iki tarafını dokundurarak selamlaşırlar. Sporla uğraşanlarda da farklı selam şekilleri görmek mümkündür: Mesela, ata binenler selamlaşırken şapkalarını dokundururlar. Tüm optikçilerin ve çalışanlarının çok şık gözlükler takması, psikolojik satış için verilen bir mesajdır. Kırkpınar Başpehlivanı’nın, programa altın kemer takarak gelişi ve kıyafeti, bir mesajdır. “Ben farklı bir pehlivanım” demesi ile farklı bir aktarma amacı vardır. Mahatma Gandi’nin kıyafeti de aslında çok özel bir mesajdır. Tebessüm; tasdik etmenin, onaylamanın, sıcaklığın ve çocuklara önem vermenin önemli bir işaretidir. Çocuklar açısından konuyu ele aldığımızda belirtmek gerekir ki, bütün çocuklar tebessüm görmeye ihtiyaç duyarlar. Özellikle görsel çocuklar, hayatlarındaki önemli insanların yüz ifadelerine çok hassastırlar; tebessümlerimiz ve onay bakışlarımız aracılığıyla çok özel cesaret alırlar. Konuşurken el-kol hareketlerini çok yapmamız halinde, insanlar ne söylediğimize odaklanamaz. Ayrıca bedensel duruşumuz da sözlerimizi doğrulamalıdır. Kötü bir bedensel duruş ile özgüvenden bahsetmek, karşımızdakine olumsuz mesaj verir. Gerçekleştirdiği görsel aktarmanın farkında olan kişiler bu hususları kullanırlar. Farkında olmayanlar ise, karşılarındakilere istemedikleri şeyleri de aktarmış olurlar. Kendimizi tanımazsak, aktardıklarımızı bilemeyiz ve düzeltmesini de yapamayız. 3 2. grup işitsel aktarmadır: Konuştuklarımız, söylediğimiz kelimeler ve tonlamalarımız birçok mesaj içermektedir. Kullandığımız kelimeler mantığımızı, tonlamalarımız da duygularımızı ifade etmektedir. Eşimize, çocuğumuza, arkadaşımıza seslenirken, sevgiyle mi yoksa kızgınlıkla mı seslendiğimizi tonlamamızla onlara aktarırız. Bunu hepimiz günlük hayatımızda sürekli yapmaktayız. Pozitiflikten bahsederken hiç de pozitif olmayan sözler sarfetmek, elbette olumlu bir aktarma olmayacaktır. Söylediklerimizle yaptıklarımızın tutarlı olması gerekmektedir. İlginç bir örnek: Ayten Alpman, 1972 yılında “bir başkadır benim memleketim” adlı bir şarkı seslendirmişti. Kimsenin dikkatini çekmemişti. Fakat ayni şarkı, 1974 yılında Kıbrıs Barış Harekatı sırasında yeniden ortaya çıktığında, plağı, en çok satılanların başındaydı. Kahvehanelerde, caddelerde, sokaklarda hep o parça vardı. Şarkının yaptığı aktarma farklı oldu ve insanlara vatan sevgisi mesajı verdi. Karşımızdaki kişi, işitsel iletişimde de bizim anlattıklarımızdan ziyade, anladığına göre bize geri bildirimler verir. İşitsel öğrenciler, dinlenilmeye en çok istek duyan bireylerdir. Ses tonuna en çok duyarlı olanlar onlardır. Paylaşmak istedikleri tüm düşünce ve fikirler için bir “dinleyici kulağı” ararlar. Şunu da belirtmek gerekir ki, iletişimin anlamı, ortaya çıkardığı tepkide yatar. 3. grup dokunsal aktarmadır: İnsanlarla bir şeyleri paylaştığımızı, verdiğimiz dokunsal mesajlar ile de gösteririz. Tokalaşmamız ve tokalaşma şeklimiz, elele tutuşmamız, kokularımız, tatsal zevklerimiz, hepsi birer dokunsal aktarımlarımızdır. Bazı firmaların ticari anlaşmalarında tarafların el sıkma şekli, sürecin olumlu ya da olumsuz olmasını etkilemektedir. Bir tekstil firmasında patron, 13 yıldır birlikte çalıştığı bir elemanını pek sevmediğini açıklıyor. Kendisine “neden” diye sorulduğunda ise, ilk karşılaştıklarında elini, elinin ucuyla sıktığını söylüyor. Böyle sıktığı için de o kişiyi kendine güvensiz bulduğunu belirtiyor. Bir koku yüzünden bile evlenen veya ayrılan insanlara rastlamak mümkündür. Annenin, çocuğunun başını okşaması da dokunsal bir mesajdır. Kucaklamalar, sırt sıvazlamalar ve diğer fiziksel temas gösterileri, çocukların duygusal yönden ihtiyacını karşılar ve teşvikin en yararlı şeklidir. Çocuklar eğer bunları evde temin edemezlerse, okula genellikle duygusal yönden ihtiyaç içinde ve huzursuz giderler. Bu durumda da, ihtiyaç duydukları ilgiyi almak için diğer öğrencileri rahatsız ederler. Tutulan bir elin aniden bırakılması veya bir elin ilk defa tutulması da birer dokunsal mesaj verir. 4 Anlattığım bu görsel, işitsel ve dokunsal aktarımlarımızın farkına varıp geliştirerek, iletişimimizi daha başarılı hale getirebiliriz. Pasif İletişim (Algılama) Pasif iletişim ne demektir? İletişimin önemli boyutlarından birisi de pasif iletişim yani algılamadır. İletişimin kritik bir özelliği, daha önce de belirtildiği gibi, ne anlattığımız değil, karşı tarafın ne anladığıdır. Dolaysıyla karşımızdaki kişinin ne söylediğine yoğunlaşarak algılamayı iyi yaparsak, o kadar mükemmel bir iletişim kurmuş oluruz. İnsanlar, evden çıkarken değişik elbiseler giyer ve bunlara uygun ayakkabı, çanta, aksesuarlar kullanır. Saçlarının modeli, rengi, hattâ cep telefonlarının çalış şekli bile farklı farklıdır. Tüm bu gerçekleştirilenler, dış dünyaya mesajlar verir. Bunları doğru algıladığımızda da iletişimin bir bölümünü geçmiş oluruz. Dil, ancak kulağın duyduğunu aktarır. Bu noktayı biraz açalım: Hiçbirimiz, günlük dilimizde, İngilizce, Almanca, İspanyolca konuşmuyoruz. Türkçe konuşuyoruz. Çünkü bugüne kadar çevremizde hep Türkçe konuşan insanlar oldu ve biz bunu algıladık, bunu dinledik. Bu nedenle de aktardığımız, kulağımızın duyduğu olmakta. Çevremizde, kulağı duymasına rağmen dinlemeyen o kadar çok kişi var ki. Onların karşılaştığı olumsuz durumları yaşamamamız için, bir konuşmaya girildiğinde dinleyici olmayı da bilmeliyiz. Yeri geldiğinde bir kelime bile çok şey ifade edebilmektedir. Mimikler, tebessümler, gözbebeklerinin büyüyüp küçülmesi hep birer mesaj olarak değerlendirildiğinde, dinlemenin önemi bir kez daha dikkat çekmektedir. “Bakan kişi değil, gören kişi olmalıyız. Susan kişi değil, dinleyen kişi olmalıyız.” “Bildiklerimiz; baktığımız ve gördüklerimiz değil, fark ettiklerimizdir. Bildiklerimiz; duyduğumuz ve işittiklerimiz değil, fark ettiklerimizdir. Ve bildiklerimiz; dokunduklarımız ve hissettiklerimiz değil, fark ettiklerimizdir.” Pasif iletişim de 3 gruba ayrılır: 1. grup görsel algılamadır: Zihin, bedende iz ve işaretler bırakır. Böylelikle de kişi dış görünümünü belirler. Giyilen kıyafet, gülüş şekli, gözbebeklerinin büyüklüğü, saç rengi, kullanılan eşyalar, v.s. işte bunlar dış görünümü oluşturur. Bunların diğer insanlarca değerlendirilmesine görsel algılama denir ve yorumlanması da çok önemlidir. 5 Eski İpek Yolu’nun kullanıldığı dönemlerde, Çinli mücevher satıcıları, alıcıyı gözbebeklerinden tanırlarmış. Büyüdüğünü gördüklerinde, ürünlerini yüksek fiyatla sunarlarmış. 1970’li yıllarda, petrol krizi dönemlerinde, Araplar Amerikalılarla petrol pazarlığına girdiklerinde, hep milyon dolarlık zararlara uğrarlarmış. Sonra nedenini fark edip toplantılara güneş gözlükleriyle girmeye başlamışlar. Bugün önemli poker oyunlarında bazı oyuncular güneş gözlüğü kullanırlar. Zira, oyuncuya iyi bir kâğıt geldiğinde gözbebeklerinin büyüdüğü fark edilebilmektedir. 2. grup işitsel algılamadır: Epistetus der ki; “ güzel konuşma sanatının yanı sıra bir de iyi dinleme ve dinlediğini anlama sanatı vardır ki, bu, birincisinden daha kıymetlidir”. Zihnin, bedende iz ve işaretler bırakışı dışında, kelimeler ve bunların söyleniş biçimleri, ses seviyesi ve tonlaması da mesaj alışverişi oluşturur. “Canım kardeşim” denildiğinde, bunun sevgi, nasihat veya kızgınlık ifadesi olduğu, söyleniş stilinden anlaşılır. Bazen iletişim ile konuşma karıştırılır. Ayni kişinin sürekli konuşması, taraflar arasında iletişim olduğunu kanıtlamaz. Aksine, çok konuşanın olumsuz yönde ilerlemesine neden olur. Çünkü karşı tarafa konuşma hakkı verilmemektedir. Ve de konuşma arttıkça dinleme azalır. Yani iletişim sadece konuşmak değildir. Hattâ güzel konuşmak da değildir. İkna etmekse, karşılıklı konuşma olduğu kadar, karşılıklı dinleme ve anlamaya çalışmayla gerçekleşir. “Gerçekte ne demek istediklerine yönlendir kendini. Doğru-yanlış, iyi-kötü, güzel-çirkin gibi değerlerin hepsi, sana ve senin dünyana göredir.” Karşı tarafı gerektiği gibi algılayabilmek için yapılacak en iyi şey, iyi bir dinleyen olmamızdır. M.Ö. 5. yüzyılda yaşayan Pisagor’un okulu iki kısımdan oluşmaktaydı. İlk 5 yılda sessizlik öğrenilir ve böyle geçerdi. Sonraki 5 yılda da matematik öğrenilirdi. Ancak ilk 5 yılı geçenler ikinci 5 yıla hak kazanırlardı. Hatırlarsanız, Sharlok Holmes ve Dr. Watson da karşı tarafı iyi dinleyip algılayarak olayları çözümlüyorlardı. Bernard Show’a soruyorlar: “Nasıl böyle büyük bir yazar oldunuz?” Şöyle cevap veriyor: “Babam her akşam bana masal okurdu ve ben onları dikkatle dinlerken büyük bir zevk alırdım.” 3. grup dokunsal algılamadır: İnsanların birbirine teması, dokunması aslında birer mesajdır. Bunun şekli, yoğunluğu, iletişimin düzeyini doğrudan belirler. Ayrıca karşı tarafın tüm tavrı ve tarzı, bizim algımızı biçimlendirir. Bir kişiyle karşılaştığımızda, onun bize elini uzaktan uzatıp parmaklarının ucuyla tokalaşması ile yakınlaşıp sarılması arasında bizim için çok fark vardır. Tabii ki 6 buna bağlı olarak algılamamız da çok farklı olacaktır. Tüm bu anlattıklarımdan şöyle bir önemli mesaj çıkarmamız mümkündür: Aktarmayı geliştirmek için algılamayı iyi yapmak gerekmektedir. Algılamayı iyi yapmak için de, tüm insanların temsil sistemlerini gözlemlemek gerekir. Temsil Sistemleri Bütün insanlarda üç temsil sistemi vardır. Bunlar; “görsel”, “işitsel” ve “dokunsal” olarak adlandırılır. İnsanların hepsinde, temsil sistemlerini oluşturan bu öğelerden bir parça bulunmaktadır. Ve herkes, bunlardan bir tanesini, karar mekanizması olarak öne çıkartır. Şimdi birlikte görelim bu temsil sistemlerini: Görseller Bu tip insanlar için görüntüler çok önemlidir. Bunlar görüntülerle: - Düşünürler - Aşık olurlar - Karar alırlar - Reaksiyon gösterirler - Satış yaparlar - Nefret ederler - Hasta olurlar. İşitseller Bunlar için ise seslerin önemi büyüktür. Yukarıda bahsedilen aktivitelerin veya gelişmelerin hepsi ve benzerleri, onlarda seslerle gerçekleşir. Alacakları bir arabanın sesi, onlar için neredeyse aracın en büyük özelliklerinden biridir. Onlar için sahildeki en güzel yer, dalgaların sesini en iyi duyabildikleri yerdir. Dokunsallar Bu özelliğe sahip insanlar için dokunuş, koku ve tat gibi kavramlar çok önemlidir. Bir dokunuşa bağlı olarak kavga edebilir, gene bir dokunuşa bağlı olarak karşısındakiyle barışabilirler. Kullandıkları kokulara özellikle çok dikkat ederler. Yemek yerken aldıkları lezzet onlar için büyük önem taşır. Şimdi, farklı insan özelliklerini ve davranışlarını, temsil sistemlerine göre ayırt ederek birlikte değerlendirelim: 7 Bakış şekli ve konuşma: Görsel insanlar: Yukarı doğru bakarak konuşurlar. Geçmişi düşünürlerken sol yukarı, geleceğe dönük bir konu için de sağ yukarı bakarlar. İşitsel insanlar: Sese önem verdikleri ve sesler de kulak hizasından geldiği için, düşünme veya konuşmaları, karşıya kulak hizasında bakarak gerçekleşir. Dokunsal insanlar: Aşağıya bakarlar, yere bakarak konuşurlar. Heyecanlanma durumu: Görsel insanlar: Görüntüler beynin arka kısmında (loblarda) oluştuğu için, heyecanlandıklarında, elleriyle o kısma dokunur veya sıvazlarlar. İşitsel insanlar: Sesler beynin orta bölümünde (loblarda) son halini bulduğundan, heyecanlandıklarında, oraya dokunur veya sıvazlarlar. Dokunsal insanlar: Hisler beynin ön kısmında (loblarda)oluştuğundan, heyecanlandıklarında, oraya dokunur veya sıvazlarlar. Konuşma tip ve hızı: Görsel insanlar: Bunlar çok hızlı, yüksek tempoda konuşurlar. Bu hızlı konuşma sırasında da kelimeleri yutarlar ve yarım yamalak konuşurlar. Çoğu kez ne konuştukları tam olarak anlaşılamaz. Kendilerini ifade ediş biçimi oldukça hızlıdır. Konuşurken tükürük saçma olasılığı yüksektir. Göğsün üst kısmından ve hızı nefes alırlar. İşitsel insanlar: Hızlı konuşmazlar. Konuşmalarında bir ahenk vardır. Şiir gibi konuşurlar. Çok konuşur ve detaylı anlatırlar. Konu da bir türlü bitmek bilmez. Konudan konuya hızlı bir şekilde geçerler. Çoğu kez, başlangıçta konuştuklarıyla en sonda anlattıkları çok farklı olur. Dokunsal insanlar: Bunlar düşük tempoda konuşurlar. Fazla da konuşmazlar. Kesik kesik konuşurlar. Detaylara girmeden olayın özünü anlatırlar. Bu tip kişilerin konuşurken duruş ve oturuş biçimleri de birbirlerinden epey farklılık gösterir. Aktarma beklentileri: Görsel insanlar: Bu kişilere aktarma görüntülerle olmalıdır. Onlara hitap ederken gelecekten bahsedilmeli ve gelecek tasvir edilmelidir. İşitsel insanlar: Aktarma seslerle gerçekleşmelidir. Konuyu iyi duymalı ve anlamalıdırlar. Hele tekrarını istemek onların tipik vasfıdır. Dokunsal insanlar: Onlara aktarılmak istenen hissettirilmelidir. En büyük özelliklerinden biri de yazarak anlamalarıdır. Düşünme sırasındaki tavır: Yatay ve dikey göz hareketlerinin, beynimizin farklı bölgeleriyle sistematik ilişki içinde olduğu nörolojik çalışmalarla ortaya konmuştur. Bu göz hareketleri, bizim ne düşündüğümüzden daha çok, nasıl düşündüğümüzün ipuçlarını verir. 8 Görsel insanlar: Soru sorulduğunda düşünürlerken, cevabı âdeta yukarıda ararlar. İşitsel insanlar: Bunlar ise cevabı kulak hizasında ararlar. Dokunsal insanlar: Soru sorulduğunda onlar da cevabı aşağılara bakarak ararlar. Bir araçta oturma: Görsel insanlar: En önde oturmayı tercih ederler. İşitsel insanlar: Sesleri en iyi duyabileceklerini düşündükleri yeri tercih ederler. Dokunsal insanlar: Aracın en rahat yerini tercih ederler. Otomobil alırken: Görsel insanlar: Kaportanın, koltukların rengine bakarlar. Aracın motorunun gücü, yakıt tüketimi gibi değerler, onlar için daha az önemli kriterlerdir. Otomobillerini, ellerinden geldiğince çeşitli aksesuarlarla süslemeyi tercih ederler. İşitsel insanlar: Motorun sesi, müzik sisteminin güç ve kalitesi, onlar için en önemli özelliklerdir. Dokunsal insanlar: Aracın konforu en önemli kriterleridir. Koltukların rahatlığı, kumaşının özellikleri gibi konuları detaylı incelerler. Ayrıca test sürüşü yapmayı da ihmal etmezler. Pazarda alışveriş (örneğin pirinç alırken): Görsel insanlar: Pirinci gözleriyle iyice inceler. Ambalajlıysa paketi alıp evirir çevirir, bir şey arıyormuş gibi. Satıcının kıyafeti bile dikkatinden hiç kaçmaz. İşitsel insanlar: Satıcıyla muhabbete başlar. Nerenin pirinci olduğundan başlayarak ardı ardına sorular sorar. Pirinç açık sergileniyorsa, bir avuç alıp dökerken sesini dinlemesi hiç şaşırtıcı değildir. Dokunsal insanlar: Almak için ikna olmalarının en önemli kriteri, pirince dokunmaları ve onu hissetmeleridir. Bir otele gittiklerinde: Görsel insanlar: Önce otelin güzellik seviyesini irdelerler. Manzarasının ve yatak örtüsü gibi donanımların güzelliği en önemli kriterlerdendir. Havluların, hattâ perdelerin temizliğini kontrol etmeyi hiç ihmal etmezler. İşitsel insanlar: İyi bir karşılama onlar için çok önemlidir. Hele iletişim kuranların ses tonu, ortamda hafif bir müzik sesinin olup olmadığı, kontrol ettikleri noktalardandır. Dokunsal insanlar: Otel ortamının kokusu, yatakların rahatlığı, havluların sertlik seviyesi, ilk dikkat ettikleri hususlardır. 9 Lokantaya girdiklerinde: Görsel insanlar: Lokanta genel atmosferinin ve masaların başta olmak üzere güzel bir görüntüye sahip olmasını isterler. Pencereden baktıklarında manzaranın güzel olması bile onları etkileyen unsurlardandır. İşitsel insanlar: Kapıda hoş bir karşılama, garsonların iltifatı, tercihlerinin başında gelir. Yanlarındakilerle rahat sohbet edecekleri ortamı ararlar. Dokunsal insanlar: Oturdukları yerin rahatlığı, dikkat ettikleri ilk konulardan biridir. Yemeklerin özellikle lezzeti üst seviyede olmalıdır. Buzdolabı alırken: Görsel insanlar: Şekli ve rengi, önemli kriterlerin başında gelir. İşitsel insanlar: Buzdolabıyla ilgili detay bilgilerin kendisine anlatılması ve bunları dinlemek en büyük tercihlerindendir. Hele bir de çalıştırılsa ve sesini dinlese! Dokunsal insanlar: Yüzeyine, kapaklarına, hattâ raflarına dokunarak, kalite kontrolu yapar gibi inceler. Dolabın iç genişliği onun önem verdiği önemli bir husustur. Konuşurken, sohbet ederken: Görsel insanlar: Bir şey anlatırken sık sık pozisyon değiştirir. Yaşadıklarını, neler yaptığını heyecanla ve hızlı hızlı anlatır. İşitsel insanlar: Bunlar sakin, rahat, tane tane konuşurlar. Bazıları ise şiir okur gibidir, beğenilerek dinlenir. Konudan konuya atlayarak konuşmaları en bilinen özelliklerindendir. Kaloriferin vanasından bahsederken bir anda mühendislik konusunda konuşmaya, Almanya’dan söze derken oraya yerleşmiş askerlik arkadaşına, sonra da askerlik hatıralarına geçer. Dokunsal insanlar: Daha çok dinlerler, sonra da yaptıkları konuşma genellikle kısa olur. Sorulan sorulara kesik kesik ve kısa cevaplar verirler. Kıyafet alırken: Görsel insanlar: Onlar için giysinin dizaynı, son moda olması ve rengi önemlidir. Daha çok karşıdan bakıp, beğenip alırlar. İşitsel insanlar: Sergilenen ürünü alma aşamasında, nerede üretildiği, talebin ne seviyede olduğu gibi ve daha pek çok konuda sorular sorarlar. Alıma eğilim, satıcıyla epey bir konuşma sonrasında gerçekleşir. Dokunsal insanlar: Bu aşamada kendi hallerine bırakılmak isterler. Almayı düşündükleri giysiyi elleriyle incelerler, giymek en büyük tercihleridir. Ürünü özellikle hissetmeyi arzularlar. Uçakla yolculuk yaparken: Görsel insanlar: Uçağın şekli, görünüşünün heybetliliği çok önemlidir. Koltukların rengi, hosteslerin kıyafetlerinin özellikleri, ilk dikkat ettikleri hususlardandır. 10 İşitsel insanlar: Seyahat ederken uçağın içindeki ses seviyesi, onlar için çok önemlidir. Genelde olduğu gibi burada da, birbirleriyle konuşanlara sessiz olmaları için müdahale etmeleri olasılığı çok yüksektir. Dokunsal insanlar: Oturduğu koltuğun rahatlığına, koltuklar arası mesafeye, bacaklarının sığıp sığmadığına bakar. Eğer bu ve benzeri kriterler söz konusu değilse, çok rahatsız bir yolculuk geçirdiğini düşünmesi kesindir. Kullandıkları bazı deyimler: Görsel insanlar: “Renkli bir kişilik”, “görüşleri net değil”, “dört gözle bekliyorum”, “şeytan görsün yüzünü”, “ilk bakışta aşık oldum”, “gözden kayboldu”, “gözlerime inanamıyorum”, “dünyam karardı”. İşitsel insanlar: “Bas bas bağırdı”, “kulak vermek gerekir”, “parazit yapıyor”, “önce bir dinleyelim”, “kulağını çınlattım”, “bıcır bıcır değil mi”, “tam bana hitap ediyor”, “sağır etti beni”. Dokunsal insanlar: “Burnumda tüttü”, “olağanüstü sarsıldım”, “hoşuma gidiyor”, “duyguları çok güçlü”, “sırtımda ağır bir yük var”, “ruhumu okşadı”, ”ağırlığını koydu”, “beni resmen yıktı”. Hafıza ve öğrenme konusunda: Görsel insanlar: Görerek hem daha kolay öğrenirler, hem de öğrendikleri akıllarında çok daha fazla kalır. Fakat isimleri çabuk unuturlar. Öğreneceklerini, önce genel, sonra da detaylandırarak zihinlerinde görselleştirme eğilimindedirler. İşitsel insanlar: Dinleyerek ve kademe kademe öğrenmek, onlar için en idealidir. Öğrenme sırasında, konu dışı seslerin konsantrasyonlarını bozma olasılığı yüksektir. Hafızaları güçlüdür. Duyduklarını akıllarında daha kolay tutarlar. Özellikle isimleri pek unutmazlar. Dokunsal insanlar: Dokunarak veya uygulayarak öğrenmeyi tercih ederler. Zor öğrenirler, ama öğrendikten sonra da neredeyse hayat boyu unutmazlar. Hafızalarına iyice yerleştirmeyi arzuladıkları şeyi öğrenirken, ellerini kollarını hareket ettirmeyi, hattâ yürümeyi yeğleyebilirler. Bu tür örnekleri çoğaltmak tabii ki mümkün. Ama biz NLP ve İletişim konumuzun bu bölümünü güzel bir sözle sonlandıralım: Phtagore demiş ki: “Ya sus, ya da susmaktan daha değerli şeyler söyle.” 11 TAVSİYE EDECEĞİM KİTAPLAR: Adı ----------------- Yazarı ----------------- Yayınevi ---------------- Sınırsız Güç Anthony Robbins İnkılâp Kitabevi Duygusal Zekâ Daniel Goleman Varlık / Bilim NLP El Kitabı Harry Alder Kariyer Yayıncılık Kişisel Ataleti Yenmek Mümin Sekman Alfa Yayıncılık Hayalini Yorganına Göre Uzat Acar Batlaş Remzi Kitabevi Kazanmak Beyinde Başlar Turgay Biçer Beyaz Yayınları “Mış Gibi” Yaşamlar Doğan Cüceloğlu Remzi Kitabevi Küçük Şeyler Üstün Dökmen Sistem Yayıncılık Hayatın Pusulası Münir Arıkan Hayat Yayıncılık Hayatın İçinde Kişisel Gelişim Oğuz Saygın Pozitif Denemeler Montaigne Cem Yayınevi Tavuk Suyuna Çorba (Çeşitli öyküler) (Muhtelif) HYB Yayıncılık 12