OTOİMMÜN HASTALIKLAR DERSİN ADI:İMMÜNOLOJİ DERSİN SORUMLUSU:Doç.Dr Aysun ÖZKAN 20090302047-Sultan YETER 20090302039-İlknur DEVECİ 20090302050-Hatice TUTKAN 20090302033-Derya ŞEFİK OTOİMMÜNİTE Bazı patolojik durumlara bağlı olarak hücre reseptörlerinin bozulması ile veya immün cevap ürünlerinden bazılarının değişik aktivite göstermesi ile, organizmada değişen doku antijenlerine karşı immün cevap oluşmaktadır. Organizmanın kendi doku antijenlerine karşı immün cevap oluşturmasına otoimmünüte, otoimmünizasyonun rol oynadığı hastalıklara da otoimmün hastalıklar denilmektedir. Organizmanın kendinden olan antijenlerini tanıyarak bunlara karşı reaksiyon vermemesi durumuna ise immün tolerans denir. Klonal delesyon Temel ilke; -yabancı antijenlere spesifik lenfositler yaşamalı, -kendi antijenlerine spesifik lenfositler ölmeli Klonal delesyon, otoantijenlere reaksiyon veren T ve B lenfositlerin olgunlaşma döneminde elenerek kaldırıldığını öngörür. Oto antijenlerin reseptörlerini taşıyan lenfositlerin timusta apoptozisle elendikleri gösterilmiştir. Klonal anerji Antijene karşı yanıt verme yeteneği olan immün hücrelerin bu yeteneklerini geçici veya sürekli olarak kaybetmesi teorisidir. Organa özgül antijenlerle de karşılaşmama bu teorinin içinde yer alır. Reaksiyon verme yeteneğindeki hücreler elenmeden dolaşıma çıkabilir. 2 şekilde olur; Self antijenler APC’ler tarafından işlenmeden antijen reseptörlerine bağlanır. Self antijenleri sunan hücreler ek uyarıcı molekül bulundurmazlar. T hücre baskılanması İlk iki mekanizmaya ek olarak Ts hücrelerinin TGF-B1 salgılayarak immün sistemi bir süreliğine baskıladığı düşünülmektedir. Gelişim sırasında bir mutasyonla Ts lenfositlerin fonksiyonlarının azalması sonucu, Th lenfositlerin B lenfositleri sürekli aktive etmesi ile oto-antikorlar sentezlenmektedir. NOT: B ve T lenfositlere karşı tolerans mekanizmaları aynıdır. Ancak B lenfositler sekonder lenfoid organlarda da “self reaktif” duruma geçebilirler. Mekanizmalar 1- Hapsedilmiş antijenlerin salınması Hücre içerisinde hapsedilmiş antijenler, organizma tarafından kendisine ait olarak tanınmamış olabilir. Bunlar dolaşıma karıştıkları taktirde bir ümmin cevaba yol açabilirler. Örneğin kalp kasındaki antijenlere karşı meydana gelen antikorlar, kalp hücresinin zarı tarafından bloke edilmektedir. Oto antikorlar, hapsolmuş antijenle birleşemediklerinden kendi başlarına hastalığa yol açamayabilirler. 2- Normal proteinlerde değişim Organizmanın kendisine aitolarak tanıdığı antijenler; kimyasal, fiziksel veya biyolojik değişikliklere uğrayarak bu özelliklerini kaybedebilirler. Bazı kimyasal maddeler, vücut proteinleriyle birleşerek onları immün cevabı meydana getirebilecek hale sokabilmektedir. Ultraviyole ışınlar,deri proteinlerini değişikliğe uğratır, bunlar da hastada alerji yapar. İzoniazid alımından sonra, tahrip olan hücre DNAsı ile ilaç birleşerek antijenite kazanmakta ve anti-nükleer antikorlar(ANA) oluşmaktadır. 3- Moleküler taklit Yabancı bir antijen, organizmanın kendine aitantijenleriyle çapraz reaksiyon meydana gelmesine yol açan bir bağışıklık cevabına neden olabilir. Streptokoklardaki M proteiniyle insan kalp kası arasındaki çapraz reaksiyon ya da kuduz aşısından sonra ortaya çıkan ensefalit, buna örnek olarak gösterilebilir. Bu ensefalit vakalarında muhtemelen, aşıdaki hayvan beyin dokusu tarafından başlatılan bir otoimmün çapraz-reaksiyonun rol oynadığı sanılmaktadır. 4- Epitop yayılması Otoimmünite oluşumunda hücresel immün cevabın önemi de büyüktür. Th ve B lenfositler normalde organizmanın kendi doku antijenleri ile uyarılmamaktadır. Bu olay gelişme sürecinde oto antijenlerle temas sonucu anerji (yanıtsızlık) oluşmasıyla ve yetişkin dönemde ise oto antijene özgül süpressör T hücresi oluşmasıyla açıklanmaktadır. Gelişim sırasında bir mutasyonla Ts lenfositlerin fonksiyonlarının azalması sonucu, Th lenfositlerin B lenfositleri sürekli aktive etmesi ile oto-antikorlar sentezlenmektedir. Otoimmün hastalıkların oluşumunda etkin olan faktörler Genetik faktörler •Ailesel yatkınlık, •Kadın olmak, •Belirli HLA antijenleriyle birliktelik, HLA antijenleri makrofaj ve lenfositlerde bulunan ve MHC genleri tarafından kontrol edilen bir antijendir. Otoimünitenin patogenezinde HLA antijenlerini yöneten gen lokuslarının rolü olduğu belirlenmiştir. Viral Faktörler Bazı virüslerle duyarlı hayvan ve insanlarda kalıcı kronik tipte viral infeksiyonlar gelişmektedir. Yavaş virüslerin otoimmün hastalıklarla ve immün komplekslerin oluşumuyla ilişkisi kesin bilinmektedir. Fare lenfositik koriyomenenjit virüsü, kalıcı kronik viral enfeksiyon ve immün komplekslerin oluşumuna neden olmaktadır. Aynı mekanizma ile hepatit B virüsü poliartrit nodoza, EpsteinBar virüsü infeksiyoz mononükleoz ve Burkitt lenfoması oluşturmaktadır. İmmünolojik faktörler Otoantijenler baskılandığı veya fonksiyonları bozulduğu zaman otoimmün hastalık oluşmamaktadır. Yapısal olarak anomali kazanan otoantijenler veya ilaç gibi yabancı bir madde ile birleşen otoantijenler, hücre membranında molekül yapısı değişen otoantijenler, Epstein - Barr virüsü, bakteri lipopoliskkaridleri gibi poliklonal aktivatörlerin T veya B lenfositleri direk uyarımıyla otoimmün hastalık oluşmaktadır. OTOİMMÜN HASTALIKLARIN SINIFLANDIRILMASI NON – ORGAN SPESİFİK OTOİMMÜN HASTALIKLAR ROMATOİD ARTRİT Periferik eklemlerde; nonspesifik ve genellikle simetrik inflamasyon (çeşitli mikrobik ajanlar veya toksinlere karşı göstermiş oldugu reaksiyon) şeklinde kendini gösteren; eklemde ve eklem çevresindeki oluşumlarda ilerleyici harabiyetle sonuçlanma olasılığı yüksek kronik bir hastalıktır. Kadınlarda 3 kat fazla görülmesi ve sıklıkla menarştan(ilk görülen adet kanaması) sonra menapozdan önce görülmesi, hamilelik esnasında artması bize hormonal faktörlerin önemli olduğunu göstermektedir. Bunun yanında genetik faktörlerde önemlidir. HLA-DR4 geni taşıyanların %70inde RA bulunmuştur. İnfeksiyöz ajanlar da etiyolojide rol oynamaktadır. Buna rağmen RA lilerin sinovyal sıvısında herhangi bir infeksiyöz ajan partikülü tesbit edilememiştir. Fakat Proteus vulgarisin yüzey antijeni ile HLA-DR4 arasında çapraz reaksiyon geliştiği bilinmemektedir. Sinovyal B lenfositleri tarafından salgılanan anormal Ig G ve bunlara karşı oluşan romatoid faktörler ki bunlar Ig G ye karşı oluşmuş Ig M dir; birleşerek immün kompleksler oluşmaktadır. Bu immün kompleksler klasik ve alternatif yoldan komplemanı aktive ederek inflamasyonu başlatmaktadır. Eklem sıvısında oluşan immün kompleksler bir miktarda kanda da oluştuğu için vaskülitlere neden olmaktadır. Bulaşıcı bir hastalık değildir. Eğer RA hastalığınız varsa ,tutulan eklemlerinizde ısı artışı,şişlik, hassasiyet,kızarıklık ve ağrınız olacaktır.Özellikle sabah saatlerinde belirgin olan eklem hareketlerinizde güçlük, tutukluk hissedebilirsiniz.Uzun sürmesi şekil bozuklıklarına neden olur. SLE (SİSTEMİK LUPUS ERİTROMATOZUS) Vücudun savunma mekanizmasının bozularak kendi hücrelerini yok etmesi şeklinde ortaya çıkan bir hastalıktır.Bunun sonucunda kalp zarı,akciğer,böbrekler,deri,beyin ve eklemlerde iltihap meydana gelir.Çok sayıda belirtisi olan bu hastalığa sistemik denmesinin nedeni,vücudun bir çok yerini etkileyebilmesidir. Kesin olarak bilinmemekle birlikte genetik olarak HLA-DR3 alleli taşıyanlarda taşımayanlara oranla daha sık görülür .IgA selektif yetmezliği olanlarda da SLE daha sık görülmektedir.LE hücreleri ,DNA komplekslerini fagosite etmiş olan granülositlerdir. LE hücrelerinin bulunması SLE yi düşündürür,ama patognomonik değildir.LE hücrelerinin görülmemesi de bizi SLE den uzaklaştırmaz çünkü hastalığın seyri esnasında dönem dönem oluşmaktadır. Dolaşımda DNA –anti DNA kompleksleri oluşur ve filtrasyon yapan zarlarda (böbrek eklem gibi) depolanması ile doku hasarı oluşur. Hastalığın ortaya çıkışında en büyük etkenin genetik faktörler olduğu tahmin ediliyor olsa da, genetik faktörler, tek başına SLE ye neden olamaz.Bazı çevresel faktörlerin(ilaçlar ,mikroorganizmalar,güneş)ve hormonların da hastalığın meydana gelmesinde etkili olduğu düşünülmektedir. SLE ‘nin Belirtileri Yorgunluk,ateş,eklemlerde ağrı,eklem iltihabı,kilo kaybı gibi bulgular görülür.Ortaya çıkan ikinci belirtiler ise deride ,yüzde ,ellerde, saçlarda görülür.Yüzde burun ve yanak kısmında klasik kelebek görüntüsü şeklinde kırmızı döküntü vardır.Güneş ışığının etkisiyle bu döküntü artabilir. Akciğer,kalp ve karın zarında iltihap meydana gelebilir .Mide ve bağırsak da SLE ’nin etkilediği organlardır. SKLERODERMA Bağdokusu hastalığıdır.Özellikle deri etkilenmiştir.Ancak kalp ,akciğerler,böbrekler ve sindirim sistemi de hastalıktan etkilenebilir.Hastaların deri ve derialtı bağ dokusunda kollagen ve elastik lifler sayıca çoğalıp, deri sertleşir. El parmaklarında ağrılı kramplar, parmak uçlarında sivrilmeler ve hareketlerinde sınırlanmalarla pençe el denilen durum gelişebilir. Yüz ve boyun derisi tutulduğunda ,buralardaki normal deri kıvrımları kaybolarak deri gergin bir durum alıp,adeta maskeye dönüşür.Derideki gerilmeler gögüs bölgesini yaygın bir biçimde etkilediğinde,solunum hareketleri güçleşir.Deride yer yer küçük alanlar biçiminde gelişen skleroderma olaylarında etkilenmiş olan deri bölgesinin rengi bir süre git gide açılır.Bu bölgede deri sertleşir.Daha sonra renk koyulaşır. Derideki sertlik ve gerginlik kendisini korumaktadır.Hastalığın tedavisinde kortizon A ve E vitaminleri ve penisilinden yararlanılmaktadır. ORGAN SPESİFİK OTOİMMÜN HASTALIKLAR TİROİD-Hashimoto tiroiditi Tiroid hücrelerine karşı vücudumuzun ürettiği antikorlar sonucu oluşan tiroid iltihabına Hashimoto Hastalığı denir. Guatr ile birlikte hipotiroidizm(guatr bezinin az çalışması) vardır. Yüksek titrede oto antikorlar bulunur. Başlangıçta normal TSH seviyesi ve normal tiroid fonksiyonlarıyla birlikte guatr olabilir. İleri safhada klinik guatr ve artmış TSH görülür. Sonuç olarak yükselmiş TSH ve düşmüş T4 le birlikte hipotiroidizm gelişir. Hastalarda genellikle tiroglobuline karşı antikorlar gelişir. Bu antikorlar aglutinasyon ve presipitasyon testleri ile gösterilebilinir. Ayrıca tiroid yüzey antijerine ve ikinci bir kolloid antijenine karşı oto antikorlar gelişir. Dokuların zarar görmesi ve eninde sonunda ortaya çıkan miksödem; hem mikrozomlara karşı olan antikorun hem de özel olarak programlanmış T hücrelerinin etkisiyle meydana gelmektedir. Hashimoto tiroiditinde genellikle bezde tiroide özgü olmayan rejeneratif tiroid folikülleri görülür. Bezde destriksiyon ve fibrozis gelişir. Normal tiroid bezinde foliküler hücreler kolloid aralıkta sıralanırlar. Bu hücreler kolloid aralığa tiroglobulin sekrete ederler. Buradan tiroid hormonları kapiller aralığa geçer. Hashimoto tiroiditinde ise normal yapı hemen hemen yok olur. Lenfosit, makrofaj ve plazma hücreleri araları doldurur. Germinal merkezinin etrafını küçük lenfositlerin kapladığı sekonder lenfoid foliküller ve küçük rejeneratif tiroid folikülleri bulunur. Tiroid hormonlarının aşırı yükseldiği durumlarda (tirotoksikoz), * Çarpıntı, titreme, sıcak basması, aşırı terleme, * Kilo kaybı, * Sinirlilik, * Adet düzensizliği, * Yersiz ağlama eğilimleri görülebilir. Özellikle yaşlılarda, kâlp hastalarında, tiroid hormonları ve TSH’ın daha yakından tâkîbi, hayâti önem taşır. Graves Hastalığı Tirotoksikozun en sık nedenidir. 20-40 yaşları arasında ani yükselme yapar. Tiroid yüzey antijenleri, stoplazmik veya hücre membran reseptörlerine karşı oto antikorların olması spesifiktir. Graves hastalığındaki oto antikorlar TSH reseptörleri ile reaksiyona girer ve TSH gibi etki yapar. Otoimmün tiroid hastalıklarında antiikorların etkilerine bakarsak graves hastalığındaki tiroid situmule edici immünglobulin metabolizmayı arttırır ve hipertiroidizme neden olur. Hashimoto tiroiditinde tiroid situmule edici antikorlar guatra neden olur. Genelde hashimoto tiroiditinden sonra oluşan miksödem de ise bloking antikorlar nedeni ile hem hipotiroidizim meydana gelir hem de bazı vakalarda fibrozis gelişir. Belirtileri; Su tutulumu ve ödem Yorgunluk,zayıflama Aşırı sinirlilik Konsantre bozukluğu Uyumada zorluk çekme Titreme,kasta güçsüzlük Saç telleri incelme ve Göz kapağının çekilip göz küresinin büyümesi Pernisiyöz Anemi MiDE -BARSAK A tip fundal ve B tip antral gastrit olarak ikiye ayrılır. Pernisiyöz anemi ile birlikte olan fundal tiptir. Antral tipte genelde helicobakter pilori de söz konusudur. Her iki tipte de kronik atrofit gastrit vardır. Aklorhidri, intrinsik faktör eksikliği ve B 12 vitamin malabsorbsiyonu (kötü emilim) ile pernisiyöz anemi gelişir. Pariyetal hücre antikorları asit sekresyonu yapan H-K ATPaz’a karşı oluşur. Anti pariyetal hücre antikorları sekonder olarak otoimmün hasara neden olur. Bu antikorlar immünofloresan metodla tesbit edilebilir. Pariyetal hücrelere karşı gelişen oto antikorlar intrensik faktör yapımını azaltır. Buna rağmen yeterli B 12 vitamini verilirse pernisiyöz anemi gelişmez. İntrensik faktör antikorları ise 2 çeşittir. 1- İntrensik faktörün B12 vitaminine bağlanmasını engelleyen bloking antikorlar 2. olarak intrensek faktörün ileuma bağlanmasını engelleyen binding antikorlardır. Bunlar klinik olarak pernisiyöz anemiye neden olurlar. • Tedavide B12 vitamini hayatın devamı için enjeksiyon şeklinde verilmelidir. Kortikosteroidler de pariyatal hücrelerin rejenerasyonunu sağlar ve daha çok intrensik faktör yapımıyla B12 vitamini emilimini arttırabilir. • Antral gasttritte ise proton pompa inhibitörleri ve antibiyotik verilir. • Mide ve bağırsak salgılarında ve lamina propriyada immünglobulinlerin bütün çeşitlerine rastlanılmaktadır. Plazma hücrelerinden %80 i lg A, %15 i lgM, %5 i lgG ve %2 si lgD ile lgE sentezleyen hücrelerdir. Ig A eksikliği olanlarda inek sütündeki beta laktoglobuline karşı akut mide-bağırsak allerjisi, fındık benzeri gıdaların alınımı ile ağız mukozasında ülser, ülseratif kolit, hatta bağırsak lenfomaları bile görülebilmektedir. Megaloblastik anemi A,B) Pernisiyöz anemi. Hücreler normoblastik eritropoeze göre daha büyük. Çekirdek ile sitoplazma olgunlaşması arasındaki eşzamanlılık bozulmuş. Çekirdek kromatininin daha genç (retiküler) yapıda kalmasına karşılık sitoplazmada Hb yapımı başlamış. Mitozlar (mit) sık ve “devçomaklar” (çom) dikkati çekiyor. Çölyak Hastalığı Genellikle lgA eksikliğinde görülen çölyak hastalığında glutenine (buğday,arpa gibi tahıllarda bulunan protein)karşı ıgM sınıfından antikorlar bulunmaktadır. İnce bağırsaklarda ortaya çıkan bu hastalık nedeniyle bağırsak duvarları düzleşir ve besin emilimini tam anlamıyla yapamaz. Normalde bağırsak duvarları bir havlunun yüzeyi gibi pütürldür. Bu pütürler sayesinde ince bağırsak sindirilmiş besinleri emerek kana karıştırır. Hastalık nedeniyle pütürlü yapısını kaybeden ince bağırsak hızla düzleşir ve insanda hastalık etkileri görülmeye başlar. PANKREAS Tip 1 DİYABETİK (IDDM) Tip 1 IDDM de karakteristik olarak pankreatik beta hücrelerine karşı adacık hücre antikorları gelişir. Bu antikorlar hastalığın başından itibaren bulunur. Hatta, hastalık klinik olarak ortaya çıkmadan yıllar önce bile görülebilir. Adacık hücrelerinin etrafındaki lenfositik hücre infiltrasyonu otoimmün hasarın olduğunu desteklemektedir. IDDM luların %90 ında HLA- DR3 veya DR4 alleli vardır. NIDDM luların %10 da adacık hücre antikoru bulunmaktadır. Bu hastalar tip 1 yani IDDM a meyillidir. İnsülin oto antikorları hipoglisemik ve tirotoksikozlu hastalarda tanımlanmıştır. Ig G yapısındaki insülin oto antikorları yeni teşhis edilmiş hastaların IDDM a ilerlemesi muhtemeldir. ADRENAL BEZ Addison Adrenal bezin tüberküloz destürüksiyonu (tahribatı) %60 oranda otoimmün hastalığa ilerler. Hiperpigmentasyon (cilt lekesi),zayıflık, kilo kaybı, hipoglisemi ve adrenokortikal hormonlarda eksiklik vardır. Mineralokortikoid eksikliği böbreklerde sodyum kaybı ve potasyum tutulmasıyla asidoza(kanda asit miktarının artışı)neden olur. Adrenal korteksin her üç tabakasına karşı da oto antikorlar gelişir ve değişik klinik sonuçlara neden olur. Ama otoantikorlar en çok %80 in üzerinde olarak addison hastalığında bulunur. BÖBREK Glomerulonefrit: Böbrek dokusu ve glomerul bazal membranında bulunan nefritojenik antijene karşı oluşan antikorların bazal membranla birleşmesi ile veya immün komplekslerin glomerul bazal membranında depolanması ile oluşmaktadır. Goodpasture sendromu: Tip 2 aşırı duyarlılık reaksiyonudur. Anti – GBM (anti-glomerular bazal mebran) antikoru şiddetli ve genelde hızla ilerleyen bir hastalık olan GN (glomerulonefrit) e neden olur. Antikorlar direkt olarak GBM ve akciğer alveolar bazal membranını etkiler. Sonuçta nefrit ve akciğer kanaması meydana gelir. HLA - DR2 alleli taşıyan yatkın kişilerde bir virüs infeksiyonu oto antikorların yapımını tetikleyebilir. SİNİR SİSTEMİ Kızamık, su çiçeği, kabakulak gibi virüs infeksiyonlarında, kuduz aşılamalarından sonra miyelin proteinlerine karşı hücresel tip immün cevap oluşmakta ve akut yaygın ensefalomiyelit gelişebilmektedir. Kalıtsal olduğu sanılan SSPE(subakut sklerozan panensofalit) hastalarının beyin omurilik sıvılarında kızamık virüsüne karşı antikorlar gözlenmiştir. Myastenia Gravis: Sinir - kas bağlantı yerinde bulunan asetil kolin reseptörlerine karşı oluşan oto antikorlar nöral sitimulusun kasa geçişini önler. Böylece adale zayıflığı oluşur. Myastenia gravis te HLA B8 alleli önem taşımaktadır. Belirtileri: Kas zayıflığı,zayıf gözkapakları ve konuşma ya da gülmede zorluklardır. KARACİĞER Kronik Aktif Hepatit: Otoimmün hepatit genelde genç kadınlarda görülen ateş ve deride döküntü ile seyreden bir hastalıktır. Diğer otoimmün hastalıklarla ve HLA DR3 - B8 ile bağlantılı olduğu bilinmektedir. Damar düz kas hücresindeki aktine karşı oto antikorlar gelişmiştir. Bundan başka diğer organlarda spesifik antikorlarda bulunabilir. Portal alanda ve karaciğer parankimasında lenfosit ve plazma hücresi infiltrasyonu ile piecemeal nekrozu gelişir. Bu inflamasyon ve nekroz karaciğeri fibrozise götürür. Primer Biliary Siroz: Genelde kadınlarda kaşıntı ve diğer kolestaz bulguları ile seyreden oto immün bir hastalıktır. GÖZ Skleritis: Herpes zoster, tüberküloz veya aspergilloz gibi bazı infeksiyonlar ve konnektif doku hastalıklarıyla skleritisin ilişkisi olduğu düşünülmektedir. İmmün kompleksler depolanır, komplemanı aktive ederek polimorf hücrelerin kemotaksisi ve oto immün reaktivasyona yol açabilir. Üveitis: Gözün iris, siliyer cisim ve koroidden oluşan tabakalarında meydana gelen iltihaplanmaya "üveit" adı verilir. Behçet sendromunda akut olabilir. HLA B27 alleli ile bağlantısı vardır. Polenler ve bunlara karşı oluşan IgE, mast hücre yüzeyinde birleşmesi ile meydana gelen aşırı duyarlılık reaksiyonu olan saman nezlesi konjonktiviti (gözün beyaz kısmını kaplayan saydam zarın iltihabı); immün kompleks hastalıkları sırasında oluşan üveit ve gözde meydana gelen yaralanmanın atmosferik ortamda kalması sonucu gözde gelişen bir otoimmün göz hastalıklarıdır. Tüberküloz, lepra, toksoplazma ve herpes simpleks virüsü gibi kronik infeksiyon etkenlerinin uyarılmasından sonra T lenfositlere bağımlı geç tip aşırı duyarlılık reaksiyonu olan oküler sarkoidoz gelişmektedir. KAN HASTALIKLARI Hücre harabiyeti antikorun çeşidine bağlıdır. Hem IgG, hem de IgM olayla ilgilidir. Kompleman ve onu aktive eden monosit fagositozu ile dalakta hemoliz gelişir.Intravasküler hemoliz kompleman nedeni ile olur ve IgM antikorları rol oynar. Bu olay tipik olarak ABO kan uyuşmazlığında görülür. Diğer birçok eritrosit yıkımı ekstra vasküler fagısitozla meydana gelir. ITP (İdiopatik Trombositopenik Purpura): Trombosit harabiyeti vardır ve tahrip olan trombositler antijeniktir. Böylece spontan olarak anti trombosit antikorları oluşur. Trombosit yüzeyine yapışan haptenik ilaca karşı antikor yapılışı, antijen - antikor kompleksinin trombosit yüzeyine yapışması, trombositlere karşı immün cevabin gelişmesi, endotoksinlerin alternatif yoldan komplemanı aktivasyonu sonucu trombosit toplanması ile trombosit tahribatı olmaktadır Otoimmün Hemolitik Anemi :OHA sıcak reaktif IgG oto antikor nedeni ile olabilmektedir ki bu hastaların çoğunda sekonder olarak lenfoma, SLE ve RA gibi otoimmün hastalıklarda görülebilmektedir. Soğuk reaktif lgM otoantikorları soğuk hemaglutinin hastalığında görülür ki bu hemolitik anemi kroniktir. Bunda genelde tedaviye gerek yoktur, hastalara soğuktan korunması önerilir. DERİ Pemfigus Vulgaris: Deride ve ağız, burun, genital bölge gibi mukoz membranlarda şiddetli su kabarcıklarına yol açan nadir otoimmün bir hastalıktır. Pemfigus vulgariste immün sistemdeki hata nedeniyle deri ve mukoz membranların hücreleri yabancı olarak algılanır ve onlara karşı üretilen otoantikorlar tarafından hasara uğrarlar. Bu otoantikorların (IgG sınıfından oto antikorlar) hedefi epidermis hücrelerinde bulunan ve hücreleri bir arada tutan yapılardır. Derideki ve mukoz membranlardaki hücreler bu desmogleinle birleşen otoantikorlar nedeniyle uzun süre bir arada duramaz ve ayrılırlar. Bu Pemfigus Vulgarisin tipik lezyonları olan su kabarcıkları ve yaraların sebebidir. IgG titresi ile hastalığın aktivitesi arasında bağlantı vardir.Hastalık iyiye gidiyorsa titre düşer. Büllöz Pemfigoid: Deri bazal membranının lamina tabakasına karşı IgG sınıfından oto antikorlar oluşmaktadır. Pemfigus vulgaristen farklı olarak IgG titresi ile hastalığın aktivasyonu arasında bir korelasyon yoktur.