MUSTAFA NECATİ’NİN YAZILARINDA AVRUPA VE ANADOLU YAKLAŞIMI (İZMİR’E DOĞRU, AHENK VE HAYAT DERGİSİ) The Approach of Mustafa Necati’s Writing about Europe and Anatolia (İzmir’e Doğru, Ahenk and Hayat Magazines) ÖZ Araştırmanın Temelleri: Mustafa Necati’nin İzmir’e Doğru, Ahenk ve Hayat dergilerindeki yazılarında Avrupa ve Anadolu Yaklaşımı Araştırmanın Amacı: Bu çalışma, Mustafa Necati’nin yazılarındaki Avrupa ve Anadolu tanımlamasını, düşüncelerini ifade ettiği üç örnek gazete üzerinden –sırasıyla İzmir’e Doğru, Ahenk ve Hayat- ortaya koymayı hedeflemektedir. Veri Kaynakları: İzmir’e Doğru, Ahenk ve Hayat Dergisi Ana Tartışma: Milli Mücadele döneminin siyasi koşulları, İstanbul Hükümetleri, işgalci Avrupa Devletleri ve Yunan işgalini ortaya koyarak, Anadolu’da başlayan direniş hareketini ve Anadoluyu tanımlamak. Sonuçlar: Mustafa Necati, Milli Mücadelenin en önemli kalemlerinden birisi olup cesaretle işgal sürecine ilişkin yazılar yazmış, hükümetlerin ve Avrupa devletlerinin yaklaşımını net bir şekilde ortaya koymuştur. Bu yazılar, içinde çok şey barındırmakla beraber bu çalışma kapsamında Mustafa Necati’nin Avrupa, Anadolu ve özellikle Anadolu değerleri hakkındaki tesbitlerini görmek ve bir dönemi daha kolay tanımlamak mümkün olacaktır. Anahtar kelimeler: Mustafa Necati, Avrupa, Anadolu, Milli Mücadele ABSTRACT Base of Research: The Approach of Mustafa Necati’s Writings in İzmir’e Doğru, Ahenk and Hayat magazines on Europe and Anatolia Purpose of the Research: This work aims to elaborate on the definitions of Europe and Anatolia in Mustafa Necati’s writings in 3 magazines, İzmir’e Doğru, Ahenk and Hayat. Data Resources: İzmir’e Doğru, Ahenk and Hayat Magazines Main Discussion: Define Anatolia and defence movement that started in Anatolia by introducing the political conditions of National Struggle Era, İstanbul Governments, occupying European Governments and Greek Occupancy Conclusions: Being one of the most important writers of National Struggle, Mustafa Necati wrote articles on occupancy period, clearly putting forward the approach of governments and European powers. Containing more information in different dimensions, these writings, in the scope of this work, are examined to identify Mustafa Necati’s evaluation of Europe, Anatolia and especially Anatolian values. Keywords: Mustafa Necati, Anatolia, Europe, the National Defense GİRİŞ Mustafa Necati, Mübadele İmar ve İskan Bakanlığı, Milli Eğitim Bakanlığı gibi Cumhuriyetin kuruluş yılları için son derece önemli ve sorunlu olan alanlarında büyük bir başarı ile çalışmış ve özellikle Milli Eğitim Bakanlığı ile akıllarda yer etmiştir. Ancak Mustafa Necati’nin İzmir’in işgali ile başlayan süreçte gerek gazete çıkarmak, gerek mitingler düzenlemek sureti ile bu mücadelenin her yerinde en başından itibaren bulunduğu bilinmektedir. Mustafa Kemal Atatürk’ün Samsun’a çıktıktan sonra genel manzarayı tanımlayarak başladığı Nutuk’ta ifade ettiği Milli Mücadelenin üç yaklaşımı dönemi karakterize etmiştir. Bunlardan birisi İngiliz himayesi, diğeri Amerikan mandası ve sonuncusu da Tam Bağımsızlık ilkesidir.Arka arkaya yaşanan savaşların yarattığı psikolojik ve askeri tahribat ve çok uzun zamandan beri işlenmekte olan bir büyük devletin yardımı olmaksızın ayakta kalınamayacağı anlayışı, beraberinde daha uzlaşmacı ve teslimiyetçi politikaları getirmiştir. Tam bağımsızlık anlayışı ile çelişen ve gerçekte yaşamak olarak değerlendirilemeyecek bu anlayışı yıkma kararlılığının karşısındaki en büyük zorluklardan birisi, bu inancın halka geçmesini sağlamakta yatıyordu. Bir bütün olarak Anadolu’yu bağımsız yaşatmak, ihmal edilmiş ve içinde barındırdıkları unutulmuş olan Anadolu’ya güvenin yeniden inşasına bağlı görünüyordu.Bu güvenin yeniden tesisi “uygar” olarak tanımlanan Avrupa’nın Anadolu topraklarındaki yayılmacı politikasına direnci de bereberinde getirecekti. Bu nedenle hem Avrupa devletlerinin gösterilenden farklı olan taraflarının ortaya konulması hem de Anadolu’nun hatırlanması ve ona duyulan güvenin ifadesi başarı için önemliydi. Mustafa Necati Balıkesir’de arkadaşı Vasıf ve Esat Çınar ile birlikte çıkardıkları İzmir’e Doğru gazetesi ile İzmir’deki Ahenk Gazetesi ve Hayat Dergisinde bu anlayış doğrultusunda bilgilendirici, uyarıcı ve cesaret aşılayan yazılar yazmıştır. Mustafa Necati’nin Ahenk Gazetesi’nde yayınlanan yazıları 1334 (1918) yılında başlayıp 12 Şubat 1335(1919) yılında bitmektedir. (Arıkan,(1992). 1335(1919) ve 1336(1920) tarihli İzmir’e Doğru Gazetesi yazılarından “Hareket-i Tedibiye” başlıklı yazı Vasıf Çınar ile birlikte kaleme alınmıştır.(Baran, (Alim) 2001, 2008 ) Hayat Dergisi yazıları ise İstiklal Mücadelesi Hatıraları başlığı altında yayınlanmıştır. Bu yazılar Mustafa Necati’nin Kastamonu, İnebolu ve Taşköprü’de yazdığı hatıralarını ve izlenimlerini içermektedir. ( Baran, (Alim) 2008) Söz konusu gazete ve dergilerde Mustafa Necati, dönemin siyasi koşullarına, İstanbul Hükümetlerine, işgalci Avrupa Devletlerine, Yunan işgaline karşı düşüncelerini cesurca dile getirmiş, umutsuz ortama rağmen Anadolu insanının gücüne vurgu yaparak, bu mücadeleden başarı ile çıkılacağına dair olan inancını hep saklı tutmuştur. Bu çalışma, Mustafa Necati’nin yazılarındaki Avrupa ve Anadolu tanımlamasını, düşüncelerini ifade ettiği üç örnek gazete üzerinden –sırasıyla İzmir’e Doğru, Ahenk ve Hayat- ortaya koymayı hedeflemektedir. MUSTAFA NECATİ’NİN İZMİR’E DOĞRU, AHENK VE HAYAT DERGİSİ YAZILARINDA AVRUPA Bu yazılarından ilkinde Mustafa Necati, boydan boya irili ufaklı hükümetlerin idaresi altında zehirli bir hayat yaşamakta olan ve hür yaşamış Asya halklarının kendilerini kurtaracak sahiplerini aradığını ifade etmiş, bu ulusların ümitlerinin Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra ellerinden silahları alınan İslam ve Türk askerlerinin halleri ile ortadan kalktığını anlatmıştır. Hürriyet ve hakimiyet isteyen Türk milletinin ve Asya halklarının Avrupa devletlerinin ihtiras ve saltanatları uğrunda ölüme ve ateşe sürüklendiğini ve hergün ruhlarından bir parçanın koparıldığını anlattığı yazısı, Türkiye ile birlikte bütün Asya halklarının Avrupa karşısındaki durumuna işaret etmektedir. ( Asya’da Hakimiyet ve Hak Mücadeleleri, İzmir’e Doğru, 20 Kanunuevvel 1335) Mondros Mütarekesi’nin imzalanmasından sonra İstanbul’un resmen işgal edilmemiş olması, işgal edilmeyeceği ve böylece İmparatorluğun yaşayacağı kanaatinin yerleşmesine neden olmuştu. Mütarekenin sadece bir silah bırakışması olduğu ve asıl kararın daha sonra toplanacak konferans ile verileceği inancı, Mütareke sonrasının genel beklentisini oluşturuyordu. Mustafa Necati, “Mütareke ve Sulh” başlıklı yazısında Dünya siyasetine egemen olan ve tarihi bağlarımızın bulunduğu Avrupa devletlerinin milli karakterimizi iyi bilmeleri nedeni ile onurumuzu zedeleyecek bir olaya sebep olmayacaklarını ve bu nedenle de barış konferansından bunu onaylayacak bir kararın çıkacağı beklentisinin bizi mütevekkil harekete sevk ettiğini ifade etmiştir. Ancak Avrupa’nın bu sükunetine rağmen Türkün galeyanını zaman geçtikçe hissettiğini ve “bir tek Yunan neferi İzmir’de kaldıkça, bir tek yabancı Türk diyarında bulundukça sükûnet ve asayişin takarrürünün gayri kabil bulunduğunu pek âlâ takdir etmiş olan Avrupa diplomatlarının bu sefer müsaadekârane ve hukuk-ı milliyemize mutabık kararlar vereceğini zannediyoruz... Şimdiye kadar devam eden mütareke devresinde her şeyi mukadderata terk etmiş olsaydı, Avrupalılar huzurunda Yunan neferleri Türkü öldürerek, keserek Anadolu’nun en hücra köşelerine kadar gidecek ve Türkün ölümü karşısında hiç bir ses işitilmeyecekti” diyor. Avrupa eğer hakkımızı kabul etmiş olsaydı şimdi verecekleri kararı kabul etmek mümkün olabilirdi diyen Mustafa Necati, bu “dost ellerin avucumuzun içinde açtığı yaralardan hala kan akıyor” açıklaması ile Avrupa’ya ve vereceği karara şüphe ile yaklaşmanın altını çizmiştir. (Mütareke ve Sulh, İzmir’e Doğru, 24 Kanunuevvel 1335) Mustafa Necati’nin dünyaya barış ve asayiş getirme iddiasında olan Avrupa devletlerine karşı en güzel yanıtlarından birisi “Harb-i Umumi’den Sonra “başlıklı yazısında görülmektedir. Bu yazısında Necati, “Ölen binlerce Türkün na’ş-ı perişanisi, aç kalan yüz binlerce Müslümanın sefalet-i müdhişesi ve yıkılan binlerce hanümanın enkaz-ı felaketi önünde bir milletin evladına sükûnet tavsiye edilemez. Bahusus bu felaketler berdevam oldukça silahını bırak demek bir cinayet olur. Onun için Avrupa cihanın selameti namına çalışıyorsa milletlere hakkını vermelidir “demiştir. (Harb-i Umumiden Sonra, İzmir’e Doğru, 27 Kanunuevvel 1335) “Asırlardan beri her türlü felaket ve kahra alışmış olan Türk milleti için hal-i tabii olan hayata devam etmek müşkül değildir. Fakat eldiven içinde yaşamış ince eller uzun zaman sal taşıyamaz”dediği “Avrupa Son Kararını Vermelidir “başlıklı yazısı Avrupa devletlerine bir uyarı niteliğindedir.Bundan sonra yaşanacaklardan Avrupa’nın sorumlu olacağını anlatan Mustafa Necati, yumruk göstermekle son derece tehlikeli bir işe kalkıştıklarını, hukuğumuza, tarihimize, dinimize ve mukaddesatımıza hergün değişik şekillerde saldırıda bulunan Avrupa’nın bizi yıkmak istediğini (Avrupa Son Kararını Vermelidir, İzmir’e Doğru, 4 Şubat 1336) anlatmakta ve bu konudaki arzusunu milletin bütün uryan ruhuyla yüzlerce defa Avrupa’ya tebliğ ettiğini bir kere daha bunun mebuslar tarafından dile getirilmesini istemektedir. (Mebuslarımızdan İstediklerimiz, İzmir’e Doğru, 8 Şubat 1336) Mustafa Necati’nin Avrupa’ya ilişkin değerlendirmelerinde Yunanistan’ın haksız işgaline verdikleri destek oldukça önemli bir yer tutmaktadır. Avrupa’nın gözü önünde yaşanan Yunan işgaline karşı vurdumduymaz tutumu İzmir’e Doğru gazetesi yazılarının ana konusunu oluşturmuştur. “Yunan Vahşetleri ve Venizelos’un Seyahatı”başlıklı yazısında silahlı direnişe kalkışan Türk halkının haklı nedenlerine karşılık, Avrupa devletleri tarafından ileriye sürülen Yunanistan’ın kabul görmesine isyan etmiştir. Söz konusu yazısında “Avrupa rical-i siyasiyesinin hâlâ bu serseri sergerdenin her emrine inkıyad ederek icraatına seyirci kalmasına hayret etmemek kabil olmuyor. İzmir’in işgalinden beri devam eden vahşet ve cinayet Avrupa tahkik komisyonunca tasdik edilmiş iken, Yunan barbarlarının İzmir’de Avrupa hak ve adaleti, Avrupa intizam ve hakkaniyeti namına icra-yı melanet etmesine cevaz vermek ve devam-ı felaket ve hiyanette bu suretle medhaldar olmak hakikaten şayan-ı teessür vekayidendir...Avrupa namına İzmir’de asayişi muhafaza için gelen bu barbar millet karşısında, köylünün ruhundan, halkın lisanından yükselen sadayı da cihan-ı insaniyete duyurmak kabil olamıyor. Şu halde Türk her türlü hukukunun ezildiğini, mukaddesatının çiğnendiğini görürse nasıl olur da bütün âti-i hayatını, mukadderatını mukaddesatının çiğnendiğini görürse nasıl olur da bütün âti-i hayatını, mukadderatını Avrupa’nın eline teslim edilir mi?.. Öyle iken yine Avrupa, Yunanlıların icra-yı melanetine bigâne, Türkün iddia-yı hukuk ve muhafaza-ı namus uğrunda giriştiği mücadele-i meşruadan müşteki? Avrupalı ricale sorarız?... Hakikat için mücadele eden itilaf düvel-i muazzamasının mümessil-i muhteremleri eğer Avrupalılar namına yapılan mezalimi görmüyorsa gösteriyoruz, Türk feryadı kulaklarına çarpmıyorsa bağırıyoruz!...Bunlara ne vakit hitam verilecek. Eğer Avrupa’nın vaziyet-i cihan itibariyle buna kudreti yoksa Türkün elinden silah almağa kalkışmamalıdır” açıklamasını yapıyor. (Yunan Vahşetleri ve Venizelos’un Seyahatı, İzmir’e Doğru, 13 Şubat 1336) Benzer şekilde kaleme aldığı bir başka yazısında da isteğimizin sadece hakkımızın tanınması olduğunu ifade eden Mustafa Necati, bir türlü sonuçlandırılmayan ve doğunun sükunet içerisinde beklemek zorunda kaldığı barış konferansına ilişkin eleştirilerini dile getirmiştir. Avrupalıların ve bilhassa tarihi ilişkiler içinde bulunduğumuz milletlerin evlatlarına seslenen Necati, bütün tarihi, camii, medresesi, mektebi, hastanesi kısacası herşeyi ile Türk olan İzmir’in Yunan vahşetine uğraması nedeni ile silahlı karşı koymanın en doğal hak olduğunun bilinmesi istiyor. “Sine-i vasiinde geniş kavuklu dedeleri taşıyan mezarlar İzmir’in tarihini cihana arz ederken, Türk minarelerinden yükselen tevhid sesleri İzmir’in Müslüman ve Türk olduğunu ilan ederken, neden bizi İzmir’den ayırmak ve onu yabancı, hain ellere teslim etmek istiyorsunuz” diye soran Mustafa Necati, haksızlığın altını tarihi gerçekler ile çizmektedir. (Neticelenmeyen Sulh, İzmir’e Doğru, 12 Mart 1336) Ortaya konulan bütün haklı sebeplere rağmen İzmir’in işgali karşısında Avrupa Devletlerinin tutumu, Mustafa Necati için yanlış propogandaların etkisi ile oluşmakta ve “Avrupalılar henüz bizim kanaat-ı umumiyemizi ve fikr-i esasiyemizi idrak etmemekteydiler” düşüncesini ortaya çıkarmaktaydı.( Milletin Vahdedi Karşısında, İzmir’e Doğru, 17 Mart 1336) Bizimle ilgili olarak yeterince fikir sahibi olmadığı anlaşılan Avrupa’ya karşı yapabileceklerimizi hatırlatan Mustafa Necati, şeref ve haysiyetimizi kurtarmak için ölüme atlamaktan korkmayacağımızı “Anadolu’nun Sesi” isimli yazısında ilan etmekteydi: “ Avrupalılar asırlarca devam eden saltanatımızın enkazı üzerinde bir Yunan saltanatı kurmak arzusunu gösterdikçe, kıymetdar İstanbul’umuz içinde bir hiss-i ihtirasla hareket ettikçe zaten biz ölüme mahkûm kalmış bulunuyoruz.”diyerek silahlı direnişin gerekliliğini ifade etmiştir. (Anadolu’nun Sesi, İzmir’e Doğru, 21 Mart 1336) Mustafa Necati’nin yazılarında altını çizdiği Avrupa’nın tarafgirliği ve adaletsizliği, özellikle Yunanistan’ın İzmir’i işgali nedeni ile gözler önüne net olarak serilmiştir.Bu adaletsizliğin bir ucunda İzmir’in işgali diğer ucunda ise İstanbul’un konumu bulunmaktadır. “İstanbul bir Müslüman ve Türk şehri olması ve makarr-ı hilafet bulunması hasebiyle bilumum Müslümanların ve Türklerin muhafaza ve müdafaasına dinen ve vicdanen mecbur oldukları bir şehr-i muazzam ve mukaddestir” diyen Mustafa Necati, bütün yaşananları haksızlık olarak tanımlamaktadır. Hak ve adalet duygusunu da sorgulayarak “...Adana’da binlerce Müslüman, Ermeni zulmüne maruz kaldığı ve her tarafta Müslüman olanlar için cebir ve zulüm devam ettiği halde cihanda bir ses çıkmıyor da üç Ermeni’nin katli ilan-ı kazibi önünde Avrupa medeniyeti isyan ediyor ve her ağızdan barbar Türkler sesi yükseliyor. Niçin onlardan Müslümanlar ve Türkler için sada-yı terahhüm yükselmiyor. Niçin o medeniyet artık İslamların, Türklerin de hakkı olduğunu adem-i kabulde hâlâ taannüd ve ısrar ediyor?”açıklaması ile bu konuyu örnekleri ile ortaya koymaktadır. (Sevgili Payitahtımızın İşgali Karşısında, İzmir’e Doğru, 24 Mart 1336)Bu haykırışın ve ortaya serilen haksızlığın dünyayı esaret altına almak isteyen devletlerin dışında etki yarattığını özellikle, Fransa ve İtalya basını ile Amerika gazetelerinin Anadolu’daki milli teşkilatın kuvvetini takdir etmekte olduklarını da bir başka yazısında ifade etmektedir.( Cihan Hakikata Yaklaşıyor, İzmir’e Doğru, 7 Nisan 1336) Mustafa Necati’nin son derece kuvvetli yazılarının yer aldığı bir diğer gazete Ahenk gazetesidir. Ahenk’teki yazıları dışarıya mesaj vermekten çok kendi kuvvetimizi tanımaya, yapabileceklerimizi görmeye dayalı cesaretlendirici ve güven verici hatırlatmalardan oluşmaktadır. Bazen gençlere, bazen bütün ulusa seslendiği yazılarında hem durum analizi yapmış hem de bu yanlışlığı anlatırken güven aşılamış“Her vakit mazlum, her vakit mağdur olduğun, her vakit ölüme koştuğun halde bütün cihan şimdi sana katil ve hunhar diyor. Rumeli’nin imanlar taşıyan camilerini kanlarla yıkamayan muhteris kuvvetler çocuk ve anne kesen eller, genç kız ve ihtiyar baba doğrayan kollar hep unutuldu”( Zavallı Milletim Ahenk, 1 Kanunusani 1335) diyen yazısı İzmir’e Doğru gazetesinde sıkça dile getirdiği adaletsiz yaklaşıma örnek oluşturmaktadır. Buna paralel olarak rahatsızlık veren konulardan birisi de altı yüz yıl birlikte yaşamış olan ulusların kopuşuydu. Necati’nin ifadesiyle “Ruhunun safiyetinden doğan asil bir kudretle büyük bir saltanat tesis eden” Osmanlı bunu hak etmemişti. (Yaşamak Esasları -3- Teşkilatsızlık, Ahenk, 19 Kanunusani 1335) Hayat dergisi yazıları daha çok Anadolu’yu anlatmakla birlikte, Avrupa’ya karşı tutumunu ortaya koyduğu çarpıcı makalelerden de oluşmaktadır. Avrupa’nın desteği ile harekete geçen Yunanistan’ın işgal sürecini kalemi aldığı İnebolu -1-başlıklı yazısında şunları ifade ediyor:” Topsuz, tüfeksiz memleketler kenarında, asude ve müsterih uyuyan insanlara bela kesilen Avrupa’nın şımarık piçi, başını sahillere çarptıkça, her yavru beşiğinden koparılarak dağlara kaçırılmış, onun şeametinden emin olmak için günlerce, haftalarca taş diplerinde, ağaç koğuklarında barındırılmıştı. Memleketteki huzur kendisine gülle atan Yunan toplarının gürültüsüyle havalandı ve bu gürültü dağları aşarak, vadileri atlayarak mukaddes ülkenin içerilerinde bitmez tükenmez bir kin ve infial uyandırdı.”( İnebolu -1- Hayat , I/1 (Kanunuevvel 1926) Mustafa Necati’nin yazılarında betimlediği Avrupa, Mondros Mütarekesi sonrasında yaşanan işgallere, hakkımızda olumlu karar çıkacağı beklentisi yaratan Barış Konferansına, tarihi ve kültürü ile Türk olan toprakların özellikle, İzmir’in işgaline duyarsız kalan, destekleyen yönü ile dikkat çekmektedir. Yüzyıllarca bir arada yaşamış ulusların ayrılması için verilen destek, mütareke koşulları içerisinde yeni işgalleri ve yerleşme arzularını harekete geçirmiş ve bunun en belirgin sonucu olarak da İzmir işgal ettirilmiştir. Güçlü ve yenen taraf durumunda bulunan Avrupa devletlerinin işgal politikası, Anadolu’da yeni devletler önermekte ve barış konferansı ile farklı bir sonuç alınabileceği beklentisine sokulan Osmanlı İmparatorluğu, silahlı direnişi onaylamamaktaydı. Mustafa Necati’nin yazıları Avrupa’nın işgal politikasına vurgu yapan yazılar olarak halkın bilinçlenmesi, toparlanması ve yeniden savaşmaktan öte bir seçeneğin olmadığının anlaşılması açısından son derece önemlidir. Bu yenen Avrupa imgesine karşı çıkardığı Anadolu tanımı tam da bu sırada en çok ihtiyaç duyulan, kendi gücünü görme gerekliliği açısından dikkat çekicidir. Mustafa Necati Avrupa’yı ve Anadolu’yu yazılarında bazen birlikte işlemiş bazen her ikisi ayrı ayrı yazı konuları olmuştur. MUSTAFA NECATİ’NİN İZMİR’E DOĞRU, AHENK VE HAYAT DERGİSİ YAZILARINDA ANADOLU Bulgar, Rus baskısı ve yaşadığı savaşlar nedeni ile bulunduğu yeri terk edip gelmiş bulunan insanlar için Anadolu ebedi bir vatandır. Bu akıp gelen insanlar” ...bütün bu felaket ve kahırlara yalnız feyzkâr yurdu, tarihi hatırasıyla merbut bulunduğu sevimli Anadolu’su için katlanmıştı. Yeşil servilerin altında yatan ecdadını çiğnetmemek, babalarının senelerce ibadetgâhı olan büyük ve mukaddes camilere yine kirli ayaklar bastırmamak için bu katlanılmaz dertlere boyun eğmişti”, ancak bu kez de Anadolu Yunan işgali altına girmişti. (Sevgili Ülke, İzmir’e Doğru, 13 Kanunuevvel 1335) Bu ümitsiz duruma karşın Necati’nin ifadesi ile İzmir’in işgali karşısında Anadolu’nun her tarafında başlayan galeyan asil bir kuvvet doğurdu. “(Kuva-yı Milliye) Anadolu’nun her tarafında köklendikçe İslam âleminde, Türk diyarında da galeyanlar başladı. Afrika ve Asya’dan bütün bizimle münasebettar olan milletlerden hukuk-ı meşruamızın itası hakkında temenniler yükseldi.”( Mütareke ve Sulh, İzmir’e Doğru, 24 Kanunuevvel 1335) “İzmir’de Yunan vahşeti, Anadolu’nun ta can evinde Ermeni vahşeti devam ettikçe ve her gün Türk memleketi yabancı ayaklar altında kaldıkça Anadolu’daki galeyanı söndürecek bir kuvvet tasavvur edemiyoruz... Onun içindir ki Mısır’da, Suriye’de, Hicaz’da, Irak’ta, Hind’de, Afgan’da, Anadolu’da galeyanlar başladı. Ve bugün Anadolu silah başında bulunuyor” diyen Mustafa Necati, bu hareketin başarıya ulaşacağından “Saadeti kılıcının ucunda, tüfenginin namlusunda gören bir millet için ölüm yoktur” ifadesinde olduğu üzere emindir. ( Harb-i Umumiden Sonra, İzmir’e Doğru, 27 Kanunuevvel 1335)Bu inancı sağlayan en önemli şeylerden birisi Mustafa Necati’ye göre Anadolu’nun feyyaz ruhu ve düşman kuvvetini imha edecek kabiliyetlere malik olmasıdır. Çok şey yaşamış Anadolu’yu anlattığı yazısında “ Her gün bir dasıtan-ı zafer ve şeref duyan kulaklar, her saat bir menakıb-ı şan ve zafer gören gözler karşısında sizin zehirli yalanlarınıza kanacak bir Müslüman, Anadolu’da yoktur” açıklamasını yapıyor.( Sefil Emeller ve Hainane Teşebbüsler, İzmir’e Doğru, 10 Mart 1336 ) Direniş konusunda son derece kararlı olan Anadolu’nun ancak İzmir’in kurtuluşu ile silahını bırakacağı “Türk İzmir, Türk oluncaya kadar Anadolu’da sükûn teessüs etmek ihtimali olmadığını” açıklayan Mustafa Necati,( Neticelenmeyen Sulh, İzmir’e Doğru, 12 Mart 1336) Milli Mücadeleye güvenmeyen ve inanmayanlara karşı da şunları söylüyor: “Anadolu bugün baştan başa milli kuvvetler teşkil ederek düşmana bir siper-i mukavemet vücuda getirdikleri bu devrede Balıkesir’in milli karargâhında, Bursa’dan, Bilecik’ten, Söğüt’ten, Saruhan’dan ve bütün Balıkesir mülhakatından mürekkep zevat toplanarak esaslı bazı mesail-i mühimme hakkında karar verdikleri ve bu zevatın azim ve celadet ve iman ve kanaati meydanda bulunduğu bu anda artık bilmem Türk milletinde vahdet-i fikir ve emel yoktur demek doğru olabilir mi?”( Milletin Vahdedi Karşısında, İzmir’e Doğru, 17 Mart 1336) Yine bir başka yazısında “İslamların hukuk-ı diniyelerine, mukaddesatlarına bütün Türklerin haysiyet ve şereflerine taarruz vuku bulmuş ise nasıl olur da her hangi bir kuvvet Anadolu’nun galeyan ve heyecanına mani olabilir... Şu katiyyen tahakkuk etmelidir ki Anadolu susmayacaktır ve susamaz”açıklaması yer almaktadır. (Anadolu’nun Sesi, İzmir’e Doğru, 21 Mart 1336) Anadolu’da safiyet ve samimiyet ile memleketini düşünen Türklerin hayatının bulunduğunu anlatan Mustafa Necati, yapılan mitinglere bütün ruhu ile katılan Anadolu’nun heyecanlı günler yaşadığını ifade etmektedir.” Gençler halifesinin, sevgili hakanının uğrunda memleket ve vatan aşk-ı hararetiyle ölmeğe ahd ederlerken ecdadın hatıratı gözler önünde diriliyor. Kadınlar bütün ruhlarıyla cenab-ı haktan selamet temenni ederlerken gözlerinden akan yaş heyecanlar tevlid ediyor ve büyük bir kitle halinde Anadolu evlatları akın akın alsancağın altında ahz-ı mevki ederlerken ümitsiz kalplerde bir neş’e uyanıyordu. Anadolu eski ruhuyla azametli İslam ve Türk saltanatının hukukunu müdafaaya karar veriyordu. Lahuti, şerefli bir hayat Anadolu’da uyanıyordu ve Anadolu evlatları şerefsiz yaşamamak için her şeyi feda etmeye karar verirlerken Yunan gibi vahşilere feda edilen bu milletin azim ve celadetini azametli milletlerin evlatları isterdik ki görebilsinler? Ve arzu ederdik ki: Her türlü muavenetten mahrum kalarak merkez-i saltanattan bir haftadan beri haber alamayan Anadolu evlatlarının sükûn ve sükûnetini müşahede edebilsinler!”( (Anadolu)’nun Vahdedi, İzmir’e Doğru, 28 Mart 1336) Mustafa Necati’nin yazılarında Anadolu’ya beslediği güvene karşılık Damat Ferit Hükümetine yönelik güvensizliği de yer almaktadır. Damat Ferid Paşa ve yaranına acımamak elden gelmiyor diyen Necati, İngilizlerin sarı altınlarının kalpleri safiyet ve samimiyetle çarpan Anadolu evlatları için bir etki yaratmasının söz konusu olamayacağını ifade ederek güvenini dile getirmiştir.( Cihan Hakikata Yaklaşıyor, İzmir’e Doğru, 7 Nisan 1336) Kuva-yı Milliye hakların bütün azamet ve şanını cihana gösterecek ve cihan Anadolu’nun bu kuvveti önünde hayretlere düşecektir kanaati Mustafa Necati’de tamdır.( Kuvay-ı Milliye’nin Azameti Önünde, İzmir’e Doğru, 21 Nisan 1336) Anadolu’nun işgalinin havale edildiği Yunanistan’ın arkasındaki bütün desteğe rağmen başarılı olamayacağı inancı Mustafa Necati’de oldukça kuvvetliydi. Bunda hem hareketin içinde bulunmasının hem de Anadolu insanını çok iyi tanımasının etkisinin olduğu açıktır. Başta İngiltere olmak üzere bütün Avrupa devletlerinin özellikle Fransızların yerleşemeyeceklerini görmeleri uzun sürmemişti. Fransızların güney cephesindeki başarısızlıkları Yunanistan’ın da aynı kaderi yaşayacağına kuvvetli bir işaretti. Mustafa Necati bu konudaki inancını “Sulh Muahadesi ve Azm-i Milli” başlıklı yazısında şöyle ortaya koyuyor: “Bu ordunun harekât-ı tecavüziyeye geçerek Anadolu’yu istilası ümidine kapılmak hayalini İngilizler taşıyorsa idraklerine acımamak elden gelmez. Azimkâr ve cüretkâr, aynı zamanda bütün cihanın siyasetine tam mânasıyla vakıf olan heyet-i milliye rüesası bugünkü vaziyet önünde ümitli olmakla beraber istikbalin pek parlak olacağına da kanidirler. Bu kanaat bir iman halinde bugün bütün millette bulundukça Türk için ölüm olmayacaktır ve olamaz. Bütün cihanın harekâtı karşısında azimkârane silahını kullanan bir millet her halde istikbalinden ümidi kesemez. Türk milleti, Yunan vahşet ve istilası önünde vazife-i vataniyesini müdrik bulunuyor ve bütün Anadolu evlatları bu hususta icap eden kararlar vermişlerdir. Onun için Yunan kuvvetleri istedikleri kadar zulüm ve vahşetlerinde devam etsinler, İzmir’in minarelerinden yükselen tekbir seslerini susturamayacaklardır. İzmir’in genç mehasin aludunda Türk bütün gurur ve azametle gezecek ve Yunan barbarları hacil ve zelil kalacaklardır.” (Sulh Muahadesi ve Azm-i Milli, İzmir’e Doğru, 13 Haziran 1336) Dünyada hiç bir ulusun namusu ezilirken elinin kolunun bağlı olamayacağını ve bu nedenle de Anadolu’nun Yunan vahşeti karşısında sessiz kalmasının beklenemeyeceğini ifade eden Necati, bu direnişin nasıl bir direniş olduğunun Yunan süngüsünün Anadolu’ya uzanması ve yine bir takım mütecavizlerin de Anadolu’muzu parçalamak hırsı ile ortaya çıkması durumunda bütün cihan tarafından görüleceğini anlatmıştır.( Son Söz, Son Karar, İzmir’e Doğru, 14 Kanunusani 1336) Bu kararlılıkta Anadolu’nun bütün hücum ve felaketler karşısında şu son senelerde geçirdiği büyük inkılabın etkisi bulunmaktadır. Düşman karşısında kalbinden gelen bir imanla silahını kullanan Türk köylüsünün ruhunda büyük bir varlık görüldüğünü bu nedenle Avrupa’nın eski kanaatıyla Anadolu Türkünü tetkik etmemesi gerektiğini ifade eden Necati, Anadolu Türkünün savaştan sonra çok değiştiğini, bütün eksiklerini tamamladığını ve herşeyden önce hakkını aramayı görev olarak kabul ettiğini anlatmıştır. (Anadolu İnkılabı, İzmir’e Doğru , 24 Kanunusani 1336) Mustafa Necati, Anadolu insanını, özellikle Kastamonu’da bulunduğu süre içerisinde yakından tanıma fırsatı bulmuştur. İnebolu’yu anlattığı yazıları, işgalin Anadolu üzerindeki etkilerini İnebolu örneği ile çok güzel ortaya koyan yazılar olarak önemlidir. Bu yazılarından birinde “İzmir’den Anadolu’ya imdat sesi yükseldiği zamandan beri İnebolu’lular kadar yorulmak bilmez bir faaliyet ve aşkla atılan bir memleket halkı, bilmem, başka milletlerde var mı ? “diyor. İnebolu-2- Hayat , I/2 (9 Kanunuevvel 1926) Hayat’ta yer alan Asil Ruhlar başlıklı yazılarında Anadolu insanını tanımlar, savaş için evlatlarını gönderen Anadolu insanının geride kalanlarının yaşamının onur dolu olduğunu, Anadolu çocuklarının şiir yazan ince ruhlu insanlardan oluştuğunu ifade eder. (Hayat, I / 3 (16 Kanunuevvel 1926), Hayat, I/5 (30 Kanunuevvel 1926), Hayat, I/6 (6 Kanunusani 1927), Hayat, I/7 (13 Kanunusani 1927) Mustafa Necati’nin Anadolu’yu en güzel tanımladığı yazılarından birisi de yine Hayat’ta yayınladığı Taşköprü’de kaleme aldığı “Aziz Ülke “ başlıklı yazısıdır. Anadolu’yu gezenlerin gördükleri şekle bakarak hükümlerini vermeğe kalkmalarının yanıltıcı olacağını, tabaka tabaka onu saran tarihi yaprakları birer birer çevirmedikten, tetkik etmedikten sonra Anadolu için kanaate varmanın doğru olmayacağını anlatan Necati, her evin yetimlere kapısını şefkatle açtığını anlatır ve Anadolu’yu şöyle tanımlar: “Korkunç ölüm, bu diyarın üzerinden korkarak geçer, ölmeyecek milletin bu ebedi mekânı üzerinde baykuş feryadını bülbül sesi boğar, hasta alil ihtiyarların son iniltilerini cenk havası içinde bir kasırga gürültüsü koparan genç Anadolu çocukları dindirir. Burada her dermansız, kahramanlar karargâhına kurşun ve gülle taşımak için yerinden kımıldanır ve gönülden inen bir ses bütün ruhlara hayat ve hareketi emrettiği zaman Anadolu’da boş duran bir tek Türk’e rast gelmiş bir çift göz bulunamaz. İstiklal ve zafer uğrunda dökülen kanlarla sinesini süsleyen Anadolu’da renksiz ve soluk bir manzara yok gibidir. Orada her şey ateşli rengiyle gözleri yakar”.( Aziz Ülke, Hayat, I/8 (20 Kanunusani 1927) Kastamonu’da yazdığı ”Anadolu Köylüsü” başlıklı yazısında ise Anadolu’da harple alakâdar olan unsurun köylü olduğunu ve harbin Anadolu köylüsünün çok alıştığı bir sanat ve adet haline girdiğini ; bir miras gibi babadan evlada intikal ettiğini anlatır. “Köylerde şehit yavruları hiç hırpalanmaz, daima sevilir ve her asker ailesine hususi hürmet ve muavenet gösterilir. Bütün tarlaları imece usulüyle sürülür. Köyde asker Mehmetlere ait ne varsa muhafazasına çalışılır!… Mukadderatın garip tecellisi zavallıyı silah başından uzaklaştırmıyor; mamafih o kadar ulviyet ve feragat içinde yaşayan Anadolu köylüsü, son neferine kadar kat’i ve nihai zaferi ihraza kadar silahını elinden atmamaya yemin etmiştir…Bu aziz ve kahraman azimkârlar için mukadder olan istikbal mutlak saadet ve istikbaldir. Hassas ve cesur muhterem Anadolu köylüsüne candan ve kalpten bin bir selam ve hürmet” (Anadolu Köylüsü, Hayat I/9, (27 Kanunusani 1927) ifadeleri ile Anadolu’yu anlamamızı, savaşı, savaşın geride bıraktıklarını, yoksulluğu, inancı, umudu kısacası içinde birden çok değeri barındıran Anadolu’yu tanımamızı sağlıyor. SONUÇ Mustafa Necati’nin taşıdığı önem, sadece Cumhuriyet döneminin değişik bakanlıklarında ve özellikle Milli Eğitim Bakanlığı’nda yaptığı çalışmalarla sınırlı olmayıp, Milli Mücadele’nin bütün zor koşullarına rağmen ateşli bir hatip ve yazar olarak ortaya çıkma cesaretinde ve toplumu aydınlatma konusundaki ustalığında da yer almaktadır. Milli Mücadele sürecinde uyarıcı ve birleştirici yazılar kaleme alan Mustafa Necati, özellikle bu mücadelenin sırtını dayadığı Anadolu insanını gerçek değerleri ile tanımamızı sağlayan yazıları ile bir döneme ışık tutmuştur. Mustafa Necati’nin söz konusu yazıları Milli Mücadele sürecinin değerinin anlaşılmasına yardımcı nitelikte olduğu gibi, ölümünün 80. yılında Mustafa Necati’nin de kim olduğunun bir kere daha görülmesi açısından önemlidir. Kaynakça Alim Baran, T (2008) Mustafa Necati’nin Söyledikleri, Ankara: Atatürk Araştırma Merkezi Alim Baran, T (2001) Vasıf Çınar ve İzmir’e Doğru Gazetesi Yazıları, İstanbul: Arma Yayınevi Arıkan, Z “Mustafa Necati’nin Mütareke’deki Yazıları”Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, Cilt VIII,Sayı 24,(Temmuz 1992)den ayrı basım Ahenk Gazetesi Hayat Dergisi İzmir’e Doğru Gazetesi