lösemi kök hücresi ve patogenez - Türk Pediatrik Hematoloji Derneği

advertisement
LÖSEMİ KÖK HÜCRESİ VE PATOGENEZ
Türkan Patıroğlu,
Kök hücreler vücudumuzda bütün doku ve organları oluşturan ana hücrelerdir. Henüz
farklılaşmamış olan bu hücreler sınırsız bölünebilme ve kendini yenileme, organ ve dokulara
dönüşebilme yeteneğine sahiptir. Vücudumuzdaki kas, karaciğer, cilt hücreleri gibi hücrelerin
hedefleri bellidir ve bu hücreler bölündükleri zaman kendileri gibi hücreler oluştururlar. Oysa
kök hücrelerin bu hücrelerden farklı olarak belirlenmiş bir fonksiyonları yoktur. Bu yüzden
aldıkları sinyale göre farklı hücre tiplerine dönüşebilirler. Farklılaşma özelliklerine göre
totipotent, pluripotent ve multipotent olarak, elde edildikleri yerlere göre de embriyonik kök
hücre, somatik veya erişkin kök hücresi ve fetüs kök hücresi (germinal kök hücre) olarak
ayrılırlar.
Erkeğin spermi ile kadının yumurtası birleştiğinde yani döllenme meydana geldiğinde oluşan
hücre (zigot) tek başına tüm organizmayı meydana getirebilecek genetik bilgiye ve güce
sahiptir. Bu hücrelere her şeyi yapabilen anlamına gelen totipotent hücre denir.
Döllenmeden sonraki ilk 4 gün içinde oluşan hücrelerin her biri totipotent hücredir ve her bir
hücre ayrı bir organizmayı oluşturabilecek güce sahiptir. Döllenmeden sonraki 5. günden
itibaren meydana gelen hücreler blastosist denilen küresel bir şekil alır. Bu kürenin içindeki
hücreler vücuttaki tüm hücrelere dönüşebilecek potansiyele sahip olmalarına rağmen, artık tek
başlarına tüm organizmayı oluşturacak güce sahip değillerdir. İşte bu tür hücrelere pluripotent
denir. Pluripotent hücreler, gerekli ortam hazırlandığında bilinen 200 hücre türüne
dönüşebilecek güce sahiptirler. Biraz daha özelleşmiş olan kök hücrelere çok yetili anlamına
gelen multipotent hücre denir.
Blastosist adı verilen hücre kümesinden alınan hücrelerin her birine embriyonik kök hücre
denir. Çoğalma ve farklılaşma yetenekleri oldukça yüksektir. Bu hücrelerin telomerleri çok
uzun olduğu içinuzun süre çoğalabilmekte, hatta laboratuvar ortamlarında iki yıldan fazla
yaşatılabilmektedirler.
Embriyonun germinal tabakasından oluşan kök hücreler farklılaşarak belli organları
oluşturabilirler. Erişkin kök hücreler ise farklılaşmış dokularda bulunan ancak farklılaşmamış
hücrelerdir ve her yaştaki insanda bulunurlar. İhtiyaç duyulduğunda bulundukları dokudaki
değişik hücre tiplerine dönüşürler. Erişkin kök hücreler, organizma yaşadığı sürece kendi
kopyalarını üreterek çoğalırlar. Bu hücreler bulundukları dokularda eskiyen, hastalanan veya
ölen hücrelerin yerine yenilerini üreten yedek parça kaynakları olarak görev yaparlar.
Hematopoetik kök hücre (HKH) ve Niş
Kemik iliğinde yer alan hematopoetik kök hücre (HKH)’ler multipotent özellikte olup uygun
koşullar ve uyaranlar altında periferik kanda yer alan hücreleri oluştururlar. HKH’lerin bir
kısmı öncelikle hücre çoğalmasında rolü olan progenitör hücre tipine dönerler. Daha sonra
kanın gereksinimine göre hızla bölünerek hemostazı sağlarlar. Diğer bir grup kök hücre ise
daha yavaş bölünme özelliğine sahiptir (dormant stem cell-sessiz kök hücre). Bu hücreler
daha sonra kullanılmak üzere rezerv olarak tutulurlar ve hemen hepsi hücre döngüsünün G0
fazındadır ve DNA replikasyon mekanizmasını tamamen kapatırlar. Bu hücreler mutasyona
karşı en iyi korunan hücrelerdir ama en yüksek düzeyde kendini yenileme potansiyeline de
sahiptirler. Bu hücreler gereksinim durumunda hızlı çoğalma evresine girerler. Bu aşama
mutasyon olasılığının en fazla arttığı evredir.
Kök hücreler kemik iliğinde uygun bir yuva içinde (niş) bulunurlar. HKH ve spesifik
mikroçevre arasındaki etkileşim, hücre yenilenmesi ve farklılaşması mekanizmalarında
anahtar role sahiptir. Niş içinde yerleşmiş olan kök hücreler çoğalma sinyali almadığı sürece
sessiz formdadır. Periferik kanda hücrelerin eksilmesi sessiz konumdaki hücrelere uyarı
olarak gelir. Bu uyarılar ile çoğalma sinyali alan HKH öncelikle kendi kendini yeniler (self
renewal). Bir kısım hücre de gereksinim duyulan hücre tipine farklılaşır. Kök hücrenin kendi
benzerini oluşturması kemik iliğinde devamlı bir kök hücre depolanması sağlar. Bütün kök
hücreler kendi kendini yenileme ve farklılaşma arasındaki dengeyi korumakla yükümlüdür.
HKH’lerin kemik iliğinde bölünmeden sessiz konumda kalması için bazı uyaranlar ve
metabolik olaylar gereklidir. Wnt/-Catenin, Notch, BMI-1, Shh, HOX genleri gibi sinyal
ileti yolları normal hematopoetik kök hücrelerin kendi kendisini yenileme mekanizmalarinda
da rol oynamaktadır. Hox genlerinin yüksek oranda proteine kodlanması ile HKH sayısı artar.
Wnt, Notch ve Hedgehog yolaklarının aktive olması ile HKH çoğalmaya başlar. Wnt sinyal
ileti sistemi reseptörlerinin bağlanması ile aktif hale gelir, kateninin yıkılım kompleksinden
ayrılmasını sağlar, nükleusa geçer ve burada Cyclin D1 ve C-MYC gibi genlerin
tarnskipsiyonunu düzenleyerek kök hücrelerin kendi-kendini yenilemesini ve farklılaşmasını
sağlar. Normalde kök hücrelerinin kendi-kendilerini yenilemesini düzenleyen sinyal ileti
sistemlerinde bir aksilik olursa tümör gelişir, progenitör bölgeyi kaplar ve iyileşmeyi takiben
tekrar nişlerine geri döner ve uyku dönemine geçerler (Şekil1).
Kök hücre sessizliği, kendini yenileme ve hücrenin kaderi ile ilgili adezyon molekülleri ve
farklı tip sinyallerin çoğu bilinmektedir. HKH sessizliği, yenilenme ve farklılığı intrensek ve
ekstrensek mekanizmalarla düzenlenir. İntrensek mekanizmalar niş bağımsızdır ve HKH’nin
genetik/epigenetik durumunu etkiler, kromatin remodelleri (transkripsiyon faktörleri) ile
kontrol edilir. Ekstrensek mekanizmalar ise kök hücredeki değişiklikleri kapsar ve niş
tarafından kontrol edilir.
HKH için osteoblastik ve vasküler olmak üzere iki farklı niş vardır. Normal ve lösemik kök
hücre (LKH) ya osteoblastik ya da vasküler nişte bulunur. Osteoblastik niş (trabeküler kemik
kavitesi) HKH’nin uyku döneminin devamı için esastır. Bu durum onları enfeksiyon, iyonize
radyasyon, mutasyon ve kemoterapötik ilaçların sitotoksisitesinden korumaktadır. Vasküler
niş ise proliferasyon, farklılaşma ve HKH’nin göçünden sorumludur. Osteoblastik nişte ve
endosteuma yakın bölgede bulunan osteoblastlar, osteoklastlar ve stromal hücreler HKH ve
LKH mikroçevresini sağlar. Sinüsoidler çevresinde vasküler nişte CD146(+) mezenkimal
progenitörler transendotelial göç, yerleşim, çoğalma ve farklılaşmayı kolaylaştırır. Oksijen
basıncı vasküler nişten osteoblastik nişe doğru dereceli olarak azalır ve nişteki hipoksik ortam
LKH çoğalması ile sonuçlanır (Şekil 2).
Şekil 1. HKH ve niş arasındaki etkileşim
Şekil 2. HKH ve niş
Lösemik kök hücre
Lösemi, hematopoetik kök hücre ve kök hücreden oluşan progenitör hücrelerde ortaya çıkan
mutasyonlar sonucunda transformasyon oluşması ile görülen bir hastalıktır. Kronik miyeloid
lösemide (KML) olduğu gibi ya tek bir mutasyonla (“Philadelphia” kromozomu) ya da farklı
lösemi türlerinde olduğu gibi birbirini tamamlayan mutasyonlar ile lösemi oluşur.
LKH için ilk tanımlama Lapidot ve ark. tarafından AML’li hastalarda yapılmıştır. Bağışıklık
sistemi baskılanmış NOD/SCID farelere insan lösemi kök hücreleri verilerek lösemi
oluşturulması ile LKH hakkındaki bilgiler günden güne artış göstermektedir. Farelere insan
AML olgularında gözlenen kimerik genler [NUP98- HOXA9, MOZ-TIF2] viral yoldan
aktarılarak farelerde belli mutasyona sahip özgün lösemi tablosu oluşturulmuş tur. Bonnet ve
Dick adlı araştırıcılar ise ksenograft fare modelinde LKH’nin CD34(+) CD38(–) olduğunu
göstermişlerdir. LKH nadirdir ama AML’de 10 4 -10
7
kadar hücre olabilir ve bu da lösemi
oluşması için yeterlidir. HKH ile LKH arasında hücre yüzey belirteçleri, kendi-kendisini
yenileme ve apoptotik mekanizma yönünden farklılıklar vardır.
Niş içinde yerleşmiş olan sessiz kök hücreler mutasyona karşı en iyi korunan hücrelerdir,
gereksinim durumunda hızlı çoğalma evresine girerler ki mutasyon olasılığının en fazla arttığı
evre bu aşamadır. Bu aşamada ortamda oksijen azlığı veya pH değişiklikleri gibi ani ve
istenmeyen olaylar mutasyon olasılığını arttırır. Hızla çoğalan hücrede ortaya çıkabilecek en
küçük bir sorun önemli bir hastalık nedeni olabilir. Bu nedenle HKH’lerin olgun kan
hücrelerine farklılaşması çok sıkı kontrol edilen bir süreçtir. Metabolik nedenler veya çevresel
faktörlerle hücre çoğalmasını, farklılaşmasını kontrol eden genler ve gen kontrol
mekanizmalarında ortaya çıkan her mutasyon kanser nedeni olabilir. Normal şartlarda hücrede
bir sorun veya mutasyon oluşması ile hücre programlı hücre ölümüne (apopitoz) yönelir.
Hücre ölümü için önemli ilk mekanizma olan kaspaz enzim sistemi aktive edilir. Hücre bu
yolla kendisini bilinçli olarak programlı hücre ölümüne yönlendirilir. Hücrenin bu aşamada
programlı hücre ölümünü yapamaması genellikle kanser oluşum mekanizmalarını tetikler.
Apopitoza giremeyen hücre istenmeyen yönde farklılaşır, ölümsüzleşir ve malign şekle döner.
Lösemide normal hematopoeze benzer bir
hiyerarşi var ise de farklılaşma blokajı mevcuttur
LÖSEMİ
NORMAL
CD34+/ CD38-
HSC
LÖKOMOJENİK
ETKİ
lenfoid
progenitor
myeloid
progenitor
Lösemik hücre
yumağ ı
Terminal farklılaşma
blokajı
John Dick and Dominique Bonnett
B-lenfosit T-lenfosit
Eritrosit
Trombositt
Monosit
Nötrofil
Şekil 3. Lösemi oluşumunda lökomojenik etki
Lökomogenez, farmakogenetik (yatkınlık) ve kimyasal muta jenler ve ionize radyasyon gibi
çevresel faktörler arasındaki etkileşime bağlıdır (Şekil 3).
Lökomogenezin moleküler temeli hematopoetik proliferasyon, diferansiyasyon ve apopitozu
kontrol eden düzenleyici anahtar oluşumun değişimidir. Mutasyonlarla hücre sinyal
yolağındaki değişimleri kapsayan spesifik kinazların ve diğer proteinlerin ekspresyon veya
aktivitesini etkileyen protoonkogenlerin aberan ekspresyonu veya süpresör genlerin
baskılanması ve kromozomal translokasyonlar ile kodlanan kimerik transkrips iyon
ekspresyonu gibi çeşitli mekanizmalar ile lösemi gelişir. Lösemi kliniği çıkmadan önce,
yıllarca küçük prelösemik bir klonda mutasyon olabilir. Normal lenfoid gelişim sırasında
İmmünglobulin (Ig) oluşumu ve TCR gen düzenlenmesi sırasında mutasyon riski artar.
ALL’de gözlenen kromozomal translokasyonlar klonal gelişimde anahtar role sahiptirler.
Genellikle translokasyonlar aşırı ekspresyona sebep olan TCR veya Ig lokusundaki bir
protoonkogen veya değişik onkogenik etki ile yeni bir kimerik proteinin kırılması sonucu
genlerin füzyonu ile oluşur. Genomik çalışmalar tek gen mutasyonlarının ötesinde moleküler
patogenezin olduğunu göstermektedir. Diğer potansiyel mekanizmalar apopitozu önleyen
mutasyonlardır. Erişkin foliküler ve B-hücre lenfomasındaki t(14;18) , BCL-2 proteininin
apopitozu önlediği gösterilmiştir. Lösemik blastlarda BCL-2 artması ile de ALL ve AML
prognozunun kötü gidişi arasında korelasyon vardır.
Sitogenetik anomalilerin tek başına losemi oluşumu icin yeterli olup olmadığı tartışılmaktadır.
Bu nedenle AML oluşumunda multistep patogenez (sitogenetik anomali ortaya çıktıktan
sonra, ek bir başka moleküler anomali daha oluşmakta ve lösemi ortaya çıkmaktadır) teorisi
geliştirilmiştir. Deneysel modellerde bu füzyon geni myeloid farklılaşmayı bloke edebilmekte
ancak aşikar lösemiye neden olmamaktadır. Ancak buna FLT3 ya da RAS ailesi üyelerinden
birinin aktivasyonu eşlik ederse aşikar lösemi ortaya çıkmaktadır. Bazı germline
mutasyonların, RUNX1 gibi, 10–30 yıl sonra lösemiye neden olmaları bu duruma örnek
olarak gösterilmektedir. AML patogenezinde rol oynayan mutasyonlar genelde iki alt grupta
tanımlanmaktadır. Nadiren aynı hastada aynı gruptan iki mutasyon bir arada olmakla birlikte
genelde iki gruptan ayrı mutasyonlar aynı hastada olma eğilimindedir. BCR-ABL, AML1ETO gibi translokasyonlar veya RAS mutasyonları veya FLT3 ve c-KİT gibi tirozin kinaz
reseptörleri lösemide genellikle gözlenen sinyal yolu farklılıklarıdır. Bu genetik lezyonların
sonucunda HKH de değil ama LKH sinde NF-kB aktif hale gelir ki bu sıklıkla RAS yolu ile
olur. BCR-ABL onkogeninin antiapopitotik etkisi de NF-kB aktivasyon yolu ile oluşur
(Şekil 4).
t(8:21) taşıyanların %20-30 ’ unda c-KIT mutasyonlarının varlığı bildirilmektedir. Bu
mutasyon varlığında. t(8:21) ya da inv (16) taşıyan hastalarda relaps riski artmaktadır. FLT3ITD, tek başına AML hastalarında en çok görülen (%25) mutasyondur. Bazı serilerde FLT3ITD varlığının yüksek relaps riski ve kısa ömürle sonuçlandığı bildirilmiştir. t(8;21)
mutasyonu neticesinde RUNX1-CBFA2T1 füzyon proteini ortaya çıkmakta ve nispeten iyi bir
prognoz sağlamaktadır. İnv(16) ya da daha nadiren t(16;16) neticesinde de CBFB-MYH11
füzyon geni oluşmakta ve bu da nispeten iyi prognoz sağlamaktadır. Tümör süpresör
genlerden PTEN inaktivasyonu ile P13-K/akt aktiflenir, böylece AML dönüşüm yolağı
aktifleşmiş olur. AML dönüşüm yolağının en önemli basamaklarından biri de m TOR
aktivasyonudur, ve kendi kendine yenilenmeyi sağlar.
Kemik iliği nişi içinde ekstrasellüler matriks komponentleri ve salınan fak törler LKH’nin
biyolojisini oluşturur. Osteoblastlar osteopontin kaynağıdır ve stromal hücreden oluşan faktör
1 alfa (SDF1alfa), CXCR4 eksprese eden LKH nin osteoblastik nişe doğru göçünü uyarır.
Benzer olarak mezenkimal kök hücre (MKH) de SDF1-alfa ve hücreyi çoğalmaya yönelten,
yaşamı destekleyen sinyalleri aktive eden, anti apopitotik moleküllerin ekspresyonunu modüle
eden, potansiyel olarak ilaç direnci ile sonuçlanmayı uyaran sitokinleri salar. Ek olarak, Wnt
gibi yenilenme yolaklarının aktivasyonu ile LKH nin ömrünün uzaması sağlanır. (Şekil 5).
Şekil 4. LKH nişindeki sinyal ileti yolları
Şekil 5. LKH ve niş etkileşiminin düzenleyicileri
Lösemik kök hücre ve yüzey belirleyicileri
CD34 progenitör hücrelerde eksprese edilmesine rağmen hematopoetik diferansiyasyon
sırasında kaybolur. Benzer şekilde CD34, LKH davranışı için bir prototip olan AML kök
hücresinde de eksprese edilir. Miyeloid farklılaşma için kullanılan yüzey belirteci ise CD38
dir ama bu belirteç miyeloid olmayan birkaç hücrede de bulunmaktadır. LKH için CD38
ekspresyonunun önemi farklıdır. LKH, CD34(+) CD38(-) tir ama Taussing ve ark. yedi AML
örneğinin hepsinde de CD34 ve CD38’i pozitif bulmuşlardır. Bazen de aberran belirteçler
saptanabilir ki bunlar “sorting” stratejileri için çok faydalı olabilir ve klinikte minimal
rezidüel hastalık (MRD) tayini için önemlidirler. Bu aberran yüzey antijenleri (Ag) lenfoid
hücre belirteçleridir ve sıklıkla CD4 veya CD7’ye benzeyen T- hücre antijenleridir. Özellikle
interlökin-3 (IL-3) reseptörü olan CD123, LKH için çoğu vakada kuvvetli pozitiftir ama
HKH’de ise eksprese edilmez. Thy-1 (CD 90) ve c-Kit (CD117)
LKH’inde eksprese edilmezler.
HKH’de pozitif iken
CLL-1 (C-tip lektin-benzeri molekül-1) fonksiyonu tam olarak bilinmemekle birlikte çoğu
LKH’de sentezlenmektedir.
AML’li hastaların %92’inde erken relapsta (+) olduğu
saptanırken HKH’de negatif olduğu gözlenmektedir. Yeni belirlenen diğer bir belirteç ise
hyaluronik asit ve kemik iliği niş komponentine karşı reseptör olan bir adezyon molekülü
CD44 tür (Tablo 1).
Tablo 1. Hücre yüzey belirteçlerindeki farklılıklar
__________________________________________
HKH
LKH
__________________________________________
CD34+
CD34+
CD38 –
CD38 –
CD123 – (IL-3 R alfa)
CD123 +
CD33 +
CD33 +
CLL-1 – (C tip lektin like mol1)
CLL-1 –
HLA-DR –
HLA-DR –
CD90 + (THy-1)
CD90 -
CD117 + (c-Kit)
CD117 CD 44+
___________________________________________
Lösemik kök hücre ve Tedavi
Lösemi günümüzde belli oranda tedavi edilebilir bir hastalıktır. Amaç, LKH ve HKH
arasındaki kendini yenilemedeki farklılıkları dikkate alarak normal HKH’ye zarar vermeden
LKH’sini ortadan kaldırmak olmalıdır. Klasik tedaviler lösemik hücrelere etkilidir ancak
LKH’ye etkili değildir ve genetik/epigenetik değişikliklerin birikimi kontrolsüz hücre
çoğalması ve tedaviye direnç gelişmesine neden olur. Kanser hücrelerinde sayısız büyüme
faktörünün, “adenosine 5’-triphosphate (ATP)-binding cassette (ABC) multidrug efflux
transporters”, antiapoptotik faktörlerin (MYC, BCL-2, NF-kB and survivin) aktivasyonun
değişmesi veya aşırı sentezlenmesi ile tümör baskılayıcı genlerin (P53, PTEN) aktivasyonun
azalması veya sentezinin azalması ilaca dirençlilik ve hastalığın relapsi ile ilgili olabilir.
PTEN kaybı, HKH’in çoğalmasına neden olmaktadır.
BCR-ABL, AML1- ETO gibi translokasyonlar veya RAS mutasyonları veya FLT3 ve c-KİT
gibi tirozin kinaz reseptörleri lösemide genellikle gözlenen sinyal yolu farklılıklarıdır. Bu
genetik lezyonların sonucunda HKH de değil ama LKH sinde NF-kB aktif hale gelir ki bu
sıklıkla RAS yolu ile olur. BCR-ABL onkogeninin antiapopitotik etkisi de NF-kB aktivasyon
yolu ile olur. Sonuçta partenolid veya proteasom inhibitörleri gibi ilaçlar NF-kB
antiapopitotik yolun inhibisyonunu sağlayarak akut ve kronik lösemide tedavi seçeneği
olabilir Rapamisin de m- TOR’u baskılayarak LKH’in azalmasını ve normal HKH’nin
fonksiyonunun yenilenmesini sağlamaktadır (Şekil 6).
LKH niş etkileşimini hedefleyen tedaviler, sitokinler, kemokinler ve ekstrasellüler matriks
sinyal yolaklarını aktive eder. PI3K,MAPK, STAT3 ve NF-kB, LKH çoğalması ve yaşamını
düzenler. Tedavinin hedefi, LKH’nin mikroçevre içinde adezyon moleküllerini ve sitokin
antagonistlerini, hücre içi yaşam inhibitörlerini ve yenilenme yolaklarını kapsar. Bu
yaklaşımlar ile normal kök hücre yenilenmesini etkilemeden LKH eredike edilebilir.
İnsan AML hücrelerinin az bir kısmında VLA-4 (alfa4 beta1
integrin) proteini
sentezlenmektedir. Hücre zarında bulunan bu protein nişte görev yapar ve fibronektin ile
vasküler hücre adezyon molekülü-1’in etkileşimi için gereklidir. Çalışmalarda VLA-4 (+)
AML hücrelerinin VLA-4 (-) olanlara göre kemoterapiye daha dirençli olduğu bulunmuştur ki
bu durum prognoz yönünden önemli bir göstergedir.
CD44 MoAb (hyaluronik asit için ve kemik iliği niş komponentine karşı reseptördür) tedavisi
AML ve KML modellerinde LKH’nin engraftını önleyebilir. CD47, konağın doğal (innate)
immün cevabını gösterir ve buna karşı yapılan bir tedavi fagositozu artırır ve LKH miktarını
azaltır. Esas olarak LKH’nin spesifik hedefi CD123 (IL-3 R alfa) e karşı MoAb olmalıdır.
Çünkü bu sayede konağın doğal immünitesi artırılarak kemik iliğine yerleşme (homing)
önlenebilir ve yaşam uzatılabilir.
Löseminin ilk tanı aşamasında yüksek oranda LKH saptanması prognozun kötü olacağının
göstergesidir. Bu nedenle lösemi tedavisinde temel hedef LKH’sini tamamen yok etmek
olmalıdır.
Sonuç olarak, hastalıkların tanı ve sınıflandırılmasının yapılması, prognozun belirlenerek
tedaviye karar verilmesi, yeni biyobelirteçlerin geliştirilmesi, normal kök hücreler korunurken
LKH’de aktif olan moleküler yolakları özel olarak bozan yeni tedavilerin geliştirilmesi
açısından LKH’sinin tanınması önemlidir.
Şekil 6. LKH ve Tedavi
Kaynaklar
1. Patıroğlu T, Karakukcu M. Lymphocyte Trafficking in Transplantation. Turkiye
Klinikleri J Hem Onc-Special Topics 2009;2:20-25.
2. Terzi YK, Güran Ş. Kök hücre biyolojisi ve hematolojik malignitelerde kök hücrenin
rolü. Cumhuriyet Tıp Derg 2012;34:235-241.
3. Evans M. Discovering pluripotency: 30 years of Mouse embriyonic stem cells. Nat
Rev Mol cell biol 2011; 12: 680-686.
4. Nwajei F, Konoplava M. The bone marrow microenvironment as niche retreats for
hematopoietic and leukemic stem cells. Advances in Hematology 2013; doi.org/
10.1155/953982.
5. Tuna
M.
Solid
tümörlerde
ve
lösemilerde
kanser
kök
hücreleri.
http://onkoder.org/text.php3?id=718.
6. Oxford Journals. Signaling pathways in self-renewing hematopoietic and leukemic
stem cells: do all stem cells need a niche. Hum Mol Genet 2006;15: 210-219.
7. Lapidot T, Sirard C,Vormoor J et al. A cell initiating human acute myeloid leukaemia
after transplantation into SCID mice. Nature 1994;367:645-648.
8. Bonnet D, Dick JE. Human acute myeloid leukemia is organized as a hierarchy that
originates from a primitive hematopoietic cell. Nat Med 1997;3: 730-737.
9. Lane S W, Scadden DT, Gilliliand DG. The leukemic stem cells niche: current
concepts and therapeutic opportunities. Blood 2009; 114: 61150-1157.
10. Celso CL, Scadden DT. Haematopoietic stem cell niche at a glance. J Cell Sci
2011;124: 3529-3535.
11. Peled A, Tavor S. Role of CXCR4 in the pathogenesis of acute myeloid leukemia.
Theranostics 2013;3:34-39.
12. Konopleva M, Jordan CT. Leukemic stem cells and microenvironment: biology and
therapeutic targeting. J Clin Onco 2011;28: 1-9.
13. Buss EC, Ho AD. Leukemic stem cells. Int J Cancer ‘011;129: 2328-2336.
14. Saydam G. Akut Lösemiler. Türk Hematoloji Derneği-Moleküler Hematoloji Kursu.
15. Senyuk v, Zhang Y, Liu Y et al. Critical role of miR-9 in myelopoiesis and EVI1induced leukomogenesis. Proc Natl Acad Sci 2013; Epub ahead of print.
16. Chen T, Meng Z, Wang X et al. The viral oncogene Np9 acts as critical molecular
switch for co-activating beta-catenin, ERK, Akt and Notch1 and promoting the
growth of human leukemia stem/progenitor cells. Leukemia 2013; Epub ahead of
print.
17. Lobry C, Ntziachristos P,Ndiaye-Lobry D et al. Notch pathway activation targets
AML-initating cell homeostasis and differentation. JExp Med 2013;210: 301-319.
18. Hamurcu Z, Donmez-Altuntas H, Patiroglu T. Basal level micronucleus frequency in
stimulated lymphocytes of untreated patients with leukemia.Cancer Genet Cytogenet.
2008 Jan 15;180:140-144.
19. Schlis KD, Armstrong SA. Infant leukemias. In: Orkin SH,Fisher DE, Look DT,Lux
SE, Ginsburg D,Nathan D,(Eds). Oncology of Infancy and childhood. Philadelphia,
Saunders, 2009.
20. Cooper TM, Halse H, Smith FO. Acute myeloi Leukemia, myeloproliferative and
myelodysplastic disorders. In: Pizzo AP, Poplack DG, (Eds) Pediatric Oncology.
Philadelphia, Lippincott 2011.
21. Lane SW, Gilliland DG. Leukemia stem cells. Seminar Cancer Biol 2010;20: 71-78.
Download