Hz. Muhammed’in (S.a.v.) Kısaca Hayatı Hz. Muhammed (S.a.v.), 20 Nisan 571 yılında Mekke’de doğdu. Annesinin adı Amine, Babasının adı Abdullah. Babası Abdullah, O daha doğmadan önce ölmüş. Süt annesi Halime O’na 4 yaşına gelinceye kadar bakmış. 6 yaşına geldiğinde ise annesi Amine de ölmüş. 6 yaşından sonra kendisine dedesi Abdulmuttalip bakmaya başlamış. 8 yaşına geldiğinde dedesi de vefat edince Peygamber Efendimize amcası Ebu Talip bakmıştır. Peygamberimizin Hz. Hatice ile 25 yaşında evlendi, Hz. Hatice ise 40 yaşındaydı.Hz Hatice ile olan evliliklerinden altı çocukları oldu, (Abdullah, Zeynep, Rukiye, Ümmü Gülsüm, Kasım, Fatıma). Çocuklarından Hz.Fatıma hariç bütün çocukları Peygamberimizden önce vefat etmişler. Hz. Muhammed (S.a.v.) 40 yaşında (610 yılında) Peygamber oldu. Hz. Muhammed (S.a.v.) bir grup müslümanı Habeşistan’a gönderdi, bu olay müslümanların ilk hicreti oldu, (615 yılında). Hz. Ebubekir ile uzun ve tehlikeli bir yolculuktan sonra Medine’ye hicret ettiler, (622 yılında). Peygamberimiz 55 yaşında iken, Hz. Ebubekir’in kızı Hz Âişe ile evlendi. Hz. Muhammed (S.a.v.) vefatından önce humma hastalığına tutuldu, bu hastalık 13 gün sürdü. Hz. Muhammed (S.a.v.) hicretin on birinci yılında (Miladi 632) Medine’de vefat etti. Vefat ettiğinde kameri seneye göre 63, şemsi seneye göre 61 yaşında idi Hz. Ebubekir’in (ra) Kısaca Hayatı Hz. Ebubekir (ra) 571 Yılında Mekke’de doğdu. Babası Kureyş’in Teym boyundan Ebu Kuhafe Osman, Annesi ise Sahrin kızı Ümmü’l Hayr Selma’dır. Müslümanlıktan önceki ismi Abdül Kâbe‘dir. Ebubekir Es Sıddîk (sadık, bağlı, doğrulayıcı) olarak anılır. Hz. Hatice’den sonra Peygamberimiz’e (Sav) ilk iman eden odur. Hz. Ebubekir (ra) Müslüman olan ilk erkektir. Hz. Ebubekir’in (ra) Ümmi Rüman adlı eşinden dört çocuğu olmuştur. İsimleri Abdullah, Aişe, Esma ve Abdurrahman’dır. Hz. Muhammed’in (Sav), Hz. Ebubekir’in kızı Hz. Aişe ile evlenmesinden dolayı kayınpederidir. Hicrette Peygamberimiz (Sav)’e arkadaşlık etmiştir. Üç gün kaldıkları Sevr mağarasına ilk giren Hz. Ebubekir’dir (ra). Mağarada keşif yaptıktan sonra Hz. Muhammed (Sav) içeri girmiştir. Peygamberimiz (Sav) hastalandığında namazı kıldırması için Hazreti Ebubekir’i (ra) tayin ederdi. Hz. Ebubekir (ra), iki yıl, üç ay kadar halifelik yapmıştır. Ayrıca, Kur’ân ayetlerinin toplanmasını sağlamıştır. Halifelik döneminde iki büyük zafer kazanmış İran ve Filistin O’nun zamanında fetih olunmuştur. Hz. Ebubekir (ra), yakalandiğı hastaliğın ortaya çıkmasıyla 63 yaşında iken 634 yılında Medine’de vefat etmiştir. Cenaze namazını Hz. Ömer (ra) kıldırmıştır. Hz. Muhammed’in (Sav) göğüsleri hizasına defnedilmiştir. Hz. Ömer’in Hayatı Adaleti, cesareti ve devlet yönetimindeki üstün başarısıyla meşhur olan Hz. Ömer (r.a), tüm insanlığa İslam'ın kazandırdığı örnek ve eşsiz büyüklerden biridir. Hz. Ömer'in nesebi, Peygamberimiz'in nesebi ile sekizinci cedde birleşir. Babası Hattab, annesi ise Ebu Cehil'in (Amr b. Hişam) kızkardeşi Hanteme binti Hişam'dır. En meşhur rivayete göre hicretten kırk sene evvel doğmuştur. Buna göre, Peygamberimiz'den 12 veya 13 yaş küçük olduğu anlaşılmaktadır. Hz. Ömer'e çocukluğu zamanında babası tarafından deve çobanlığı yaptırılmakta idi. Bu meslek Araplar arasında hakir görülmezdi. Hz. Ömer bütün gün develerin arkasında dolaşır, yorulduğu zaman biraz istirahat etmek isterse, babası tarafından dövülürdü. Hz. Ömer (r.a) halife olduktan sonra bir gün çobanlık yaptığı havaliden geçmiş, orada gözleri yaşararak şunları söylemiştir; "Ya Rabb, ne büyüksün! Hayatımda öyle bir zaman geçti ki, buralarda deve güder, bîtab kalarak biraz dinlenmek istediğim zaman babam beni döğerdi. Bugün ise en yüksek makamı deruhte etmiş bulunuyorum. Ve Allah'tan gayrisine baş eğmiyorum". Delikanlılık çağında Arap eşrafının meşgul oldukları yüksek işlerle vakit geçirmiştir. Ensab ilmini öğrendi. Arap dili ve edebiyatı ile uğraştı. Bu sebeple kuvvetli bir hatip sayılırdı. Ata binmek, silah kullanmak, güreşmek onun en başta gelen zevlerindendi. islam'dan önce okuma-yazma bilen nadir kimselerden biri idi. Ticaretle de uğraşırdı. Bu sebeple Şam ve Irak'a seferleri olduğu, bu esnada Arap ve Acem hükümdarları ile görüştüğü biliniyor. Hz. Ömer, yirmiyedi yaşında, kızkardeşi Fatma binti Hattab ile eniştesi Sadi bin Zeyd'in gayretleriyle müşlüman olmuştur. Müslüman olmasında işittiği Kur'an ayetlerinin tesirini bütün tarihçiler kaydekmektedir. Müslüman olduğu gün İslam'la şereflenen erkeklerin sayısının kırkı bulduğu rivayet edilmiştir. Hz. Ömer'in müslümanlığı kabul etmesi, İslamiyet tarihinde yeni bir devir açtı. O'nun alenen müslümanlığı kabulü ile müslümanlar ilk defa Kabe'de cemaatle namaz kıldılar. Hz. Ömer'e, hak ile batılı birbirinden ayırd edici anlamına gelen el-Faruk lakabını bizzat Peygamberimiz vermiştir. Medine ye hicrete müsade edildikten sonra Ashab'dan bazıları Medine'ye gittiler. Diğerleri gizlice hicret ederken, Hz. Ömer aleni olarak hicret eyledi. "Anasını ağlatmak, evladını yetim ve karısını dul bırakmak istiyen kimse, şu vadinin öte tarafında bana kavuşsun"! dedi. Mekke'nin ileri gelenleri bu meydan okuyuşu duydukları halde arkasına düşen olmadı. Peygamber Efendimiz'in irtihaline kadar, O'nunla birlikte bütün gazvelerine, muahedelerine, idari tedbirlerine, İslam için vukubulan bütün teşebbüslerine iştirak etmiştir. Bedir'de ilk şehit düşen, Hz Ömer'in kölesi Mihca'dır. Bu gazvede, Hz. Ömer, dayısı olan As bin Hişam'ı bizzat katletmiştir. Uhud, Hendek, Hudeybiye, Mekke'nin Fethi, Tebük Gazvesi'ndeki rolünü anlatmak yerine, Hz. Ebu Bekir'in hilafeti zamanındaki hizmetlerinden kısaca bahsedip kendi halifeliği dönemi hakkında da birkaç hususa temas edelim. Hz. Ebu Bekir'in halife seçilmesinde en etkin rolü oynamış, irtidat olaylarının tenkilinde, Kur'an'ın toplanmasın da kıymetli hizmetleri olmuştur. Hz. Ebu Bekir'in tavsiyesi üzerine Ashab, Hz. Ömer'i halife seçti. Ön yıllık hilafeti döneminde büyük işler başardı. İran, Irak, Suriye ve Mısır'ın fethi gerçekleşti. Binlerce insan İslam'a girdi. En çok adalete dikkat etti. "Hz. Ömer'in adaleti" tabiri sadece müslümanlar tarafından değil, tüm insanlığın ortak örnek ve övüncü olmuştur. Devlet idaresini sağlam esaslar üzerine oturtmuş ve birçok yeni müesseseler kurmuştur. Görevlendirdiği memurları çok dikkatli seçmiş, akrabasından hiçkimseye devlet hizmetinde görev vermemiştir. Ashab'a ve ihtiyaç sahihlerine derecelerine göre yıllık tahsisat vermiştir. Hz. Ömer, uzun boylu, buğday tenli, geniş alınlı, saçları dökük ve bıyıkları uzun idi. Yetiştirdiği çocuklarının hepsi, tarihte iz bırakacak kadar önemli roller oynamıştır. Kızı H. Hafsa (r.anha). Sevgili Peygamberimiz'in (s.a.v) pak zerrelerinden biri idi. Kur'an, hadis, fıkıh ilimlerine çok hizmeti geçmiştir. Zahidane bir hayat yaşamıştır. Evinin yevmiye masrafı on dirhemi geçmezdi. Hz, Ömer, kendi icadı olan Hicri Takvim'le, 23 yılında Zerdüşt bir köle olan Ebu Lülü Firuz tarafından suikastle şehit edildi. Hz.Aişe’nin muvakatiyle Hz. Peygamber'in ve Ebu Bekir'in yanına defnedildi. Hz. Osman Kısaca Hayatı Eshabı Kiram'ın en büyüklerinden ve Peygamber Efendimizin damadı, üçüncü halifesidir. Peygamber Efendimiz'e iki defa damad olmakla şereflendiği için, iki nur sahibi manasına gelen 'Zinnureyn' lakabıyla anıldı. Hz.Osman (R.A), M.577 senesinde Mekke'de soğdu. Babası Affan olup, Kureyş kabilesinin Beni Ümeyye kolundandır. Annesi ise Erva Binti Küreyz'dir. Hem ana hem baba yönünden soyu Abdülmenafta Peygamber Efendimizin temiz nesebi ile birleşir. Dünyada iken Cennet'le müjdelenen on kişiden biridir. Hz. Rukiyye'den Abdullah isminde bir oğlu olmuş bu sebeble Ebu Abdullah künyesi ile tanınmıştır. Rasulullah (S.A.V) kızı Rukiyye'yi Hz. Osman'a verdikten bir zaman sonra kızına; -Osman Bini Affan'ı nasıl buldun? dedi. -Hayırlı, iyi gördüm. dedi. -Ey canım kızım! Osmana çok saygı göster. Çünkü Eshabım arasında, ahlakı bana en çok benzeyen odur! buyurdu. Hz. Osman, Peygamberimizin vahiy katiplerindendi. Güzel yazar, güzel konuşur ve çok kuvvetli bir hatipti. Daima Kur'an-ı Kerim okur, O'ndan çeşitli meseleler çıkarırdı. Kur'an-ı Kerim'i hıfzı çok kuvvetli idi. Namazda bir rekatta bütün Kur'an-ı Kerim'i okuyan dört kişiden biri de odur. Çok okuduğu için iki mushaf elinde eskimiştir. *Hz.Osman (R.A.), Hz.Ömer'in tayin ettiği bir heyet tarafından Hicri 23 (M.644) senesinde halife seçildi. *Hz. Osman, hilm ve hayası ile meşhurdur. Marifet ilminde gayet mahirdi. O derece haya sahibi idi ki melekler dahi ondan haya ederdi. *Hz.Osman (R.A.) zamanında; Hz.Ebu Bekir (R.A.) tarafından kağıt üzerine yazdırılan ve mushaf adı verilen Kur'an-ı Kerim'in ilk nüshasından, altı nüsha daha yazdırılarak çoğaltıldı. Bu muhsaflar; Medine, Mekke, Şam, Bağdat, Yemen ve Bahreyn'e birer tane gönderildi. Bu bakımdan ona Naşirül Kuran (Kur'an'ın yayıcısı) denilmiştir. Kufi harflerle yazılmış olan bu mushaflarda harflerden başka hiçbir nokta ve işaret kullanılmamıştır. Bu ilk yedi nüshadan günümüzde, bir tanesi Mekke'de Kabe'de, biri Kahire'de Milli Kütüphane'de, bir diğeri ise Özbekistan'ın Taşkent vilayetindeki İslam Kütüphanesinde korunmaktadır. *Hz.Osman (R.A.) devrinde; Afrika'nın kuzey kısımları, Kıbrıs adası, Anadolu'nun içleri, Türkistan ve daha nice yerler İslam ordularının eline geçti. İslamın sınırları çok genişledi. *Onbir sene altı ay ondört gün halifelik yaptı. Hz.Osman (R.A.)'ın son zamanlarında bazı iç karışıklıklar çıktı. Bunun sonucu olarak da hicretin 35. senesinde, 80 yaşını geçtiği halde şehid edildi (M.656). Hadisi Şeriflerde Hz. Osman hakkında buyruluyor ki; -Her peygamberin cennette bir arkadaşı vardır. Benim arkadaşım da Osmandır. -Osman'dan gök kubbedeki melekler haya ederler. -Bütün melekler benimle iftihar ederler. Ben de Osman Bini Affan ile öğünürüm. -Osman'ın şefaatı sayesinde cehennemi Hak etmiş yetmiş bin kişi hesapsız cennete girecektir. Hz. Ali (ra) Kısaca Hayatı Hz. Ali (ra) 599 yılında (hicretten 23 yıl önce) Receb ayının 13. gününde Mekke´de Kabe´nin içinde dünyaya geldi. Babası Peygamberimizin (Sav) amcası Ebu Talib, annesi ise Esat Kızı Fatime´dir. O yıllarda Peygamber (Sav) efendimizde Ebu Talib’in evinde kalıyordu. Hazreti Ali’ye “Ali” isminide Hazreti Muhammed (Sav) vermiştir. Hz. Ali 6 yaşında iken Peygamberimiz (Sav) onu kendi evine götürdü. Terbiye ve himayesini bizzat kendisi üstlendi. Hz. Ali Peygambere ilk iman edenlerdendir. Hatice validemizden sonra Müslüman olan ikinci kişidir. Hz. Ali, Peygamberimizin (Sav) kızı Hz. Fatime (as) ile evlenmişti. Hz. Ali ile Hz. Fatıma’nın, Hasan, Hüseyin, Muhsin, Ümmü Gülsüm ve Zeyneb adında beş çocuğu oldu. Hz. Ali, Peygamberimizin vefatında 33 yaşındaydı. Hz. Peygamber’in (Sav) vefatı sırasında yanında bulunanların başında geliyordu. Hz. Ebu Bekir (ra) halife seçildiği sırada Hz. Ali (ra) Resulullah’ın hücresinde tekfin ile meşgul idi. Resulullah döneminde gerçekleşen savaşların çoğunda, müslümanların zaferi, Hz. Ali’nin kılıcıyla gerçekleşmiş, bu savaşlardaki fetihleri nedeni ile Hz. Muhammed (Sav) “Ali´den yigit ve Zülfikar’dan başka kılıç yoktur” diyen Hadis´i Kudsi de Hz. Ali’yi övmüştür. Hz. Ali, Hz. Ebubekir, Hz. Ömer ve Hz. Osman’dan sonra 4. halife olmuştur. Hz. Ali İslam devletini 656-661 yılları arasında yönetmiştir. Hz. Ali Kufe’de bir camide ibadet ederken bir Harici olan Abdurrahman İbn-i Mülcem tarafından yaralandı. Hz. Ali iki gün kendi evinde yattıktan sonra, 661 yılında 63 yaşında iken (hicretin 40. yılı) Ramazan ayında şahadete erişti. Mevlananın Kısaca Hayatı Doğumu; 30 Eylül 1207 Belh, Afganistan Ölümü; 17 Aralık 1273 (66 yaşında) Konya, Anadolu Selçuklu Devleti Mevlâna 30 Eylül 1207 yılında bugün Afganistan sınırları içerisinde yer alan Horasan Ülkesi'nin Belh şehrinde doğmuştur. Mevlâna'nın babası Belh Şehrinin ileri gelenlerinden olup, sağlığında "Bilginlerin Sultânı" ünvanını almış olan Hüseyin Hatibî oğlu Bahâeddin Veled'tir. Annesi ise Belh Emiri Rükneddin'in kızı Mümine Hatun'dur. Sultânü'I-Ulemâ Bahaeddin Veled, bazı siyasi olaylar ve yaklaşmakta olan Moğol istilası nedeniyle Belh'den ayrılmak zorunda kalmıştır. Sultânü'I-Ulemâ 1212 veya 1213 yılllarında aile fertleri ve yakın dostları ile birlikte Belh'den ayrıldı. Mevlâna 15 Kasım 1244 yılında Şems-i Tebrizî ile karşılaştı. Mevlâna Şems'de "mutlak kemâlin varlığını" cemalinde de "Tanrı nurlarını" görmüştü. Ancak beraberlikleri uzun sürmedi. Şems aniden öldü. Sultânü'I-Ulemâ'nın ilk durağı Nişâbur olmuştur. Nişâbur şehrinde tanınmış mutasavvıf Ferîdüddin Attar ile de karşılaştılar. Mevlâna burada küçük yaşına rağmen Ferîdüddin Attar'ın ilgisini çekmiş ve takdirlerini kazanmıştır. 17 Aralık 1273 (66 yaşında) vefat etmiştir. Mehmet Akif Ersoy’un hayatı Asıl adı Mehmet Ragif olan Mehmet Akif 1873 yılında İstanbul'da doğdu. Annesi Emine Şerife Hanım, babası Temiz Tâhir Efendidir. İlk tahsiline Emir Buhâri Mahalle Mektebinde başladı. İlk ve orta öğrenimden sonra Mülkiye Mektebine devam etti. Babasının vefâtı ve evlerinin yanması üzerine mülkiyeyi bırakıp Baytar Mektebini birincilikle bitirdi. Tahsil hayâtı boyunca yabancı dil derslerine ilgi duydu. Fransızca ve Farsça öğrendi. Babasından Arapça dersleri aldı. Zirâat nezâretinde baytar olarak vazife aldı. Üç dört sene Rumeli, Anadolu ve Arabistan'da bulaşıcı hayvan hastalıkları tedâvisi için bir hayli dolaştı. Bu müddet zarfında halkla temasta bulundu. Âkif'in memuriyet hayatı 1893 yılında başlar ve 1913 târihine kadar devam eder. Memuriyetinin yanında Ziraat Mektebinde ve Dârulfünûn'da edebiyat dersleri vermiştir. 1893 senesinde Tophâne-i Âmire veznedârı M. Emin Beyin kızı İsmet Hanımla evlendi. Âkif okulda öğrendikleriyle yetinmeyerek, dışarda kendi kendini yetiştirerek tahsilini tamamlamaya, bilgisini genişletmeye çalıştı. Memuriyet hayatına başladıktan sonra öğretmenlik yaparak ve şiir yazarak edebiyat sâhasındaki çalışmalarına devam etti. Fakat onun neşriyat âlemine girişi daha fazla 1908'de İkinci Meşrutiyetin îlânıyla başlar. Bu târihten itibaren şiirlerini Sırât-ı Müstakîm'de yayınlanır. 1920 târihinde Burdur Mebusu olarak Birinci Büyük Millet Meclisine seçildi. 17 Şubat 1921 günü İstiklâl Marşı'nı yazdı. Meclis 12 Martta bu marşı kabul etti. 1926 yılından îtibâren Mısır Üniversitesinde Türkçe dersleri verdi. Derslerden döndükce Kur'ân-ı kerîm tercümesiyle de meşgul oluyordu, fakat bu sırada siroza tutuldu. Önceleri hastalığının ehemmiyetini anlayamadı ve hava değişimiyle geçeceğini zannetti. Lübnan'a gitti. Ağustos 1936'da Antakya'ya geldi. Mısır'a hasta olarak döndü. Hastalık onu harâb etmiş, bir deri bir kemik bırakmıştı. İstanbul'a geldi. Hastanede yattı, tedâvi gördü. Fakat hastalığın önüne geçilemedi. 27 Aralık 1936 târihinde vefat etti. Kabri Edirnekapı Mezarlığındadır. BURADA KISACA BAHSEDİLEN EN GÜZEL ÖRNEKLER VE DAHA NİCELERİ (YUNUSLAR, FATİHLER)