NÖBETÇİ İDARE MAHKEMESİ BAŞKANLIĞI`NA GAZİANTEP

advertisement
NÖBETÇİ İDARE MAHKEMESİ BAŞKANLIĞI’NA
GAZİANTEP
DAVACILAR
: 1- Ali MANAZ
2-Fatma Şıkyürek Aktaş
3- Elif Ünlütepe
4- Hatice Bezgin
5- Memik Çöçelli
6- Tacim Çöçelli
7-İbrahim Çöçelli
8- Ökkeş Savsak
9-Hüseyin Çöçelli
10-Ali Sımsık
11-Kemal Çöçelli
12-Ali Şipar
13- Ali Rıza Çöçelli
14-Salman Akdeniz
15-İbrahim Bezgin
16- Alibey Solgun
17-Veysel Şevran
18- Mahmut Aktaş
19-Alibey Batıt
20-TMMOB Çevre Mühendisleri Odası
21-TMMOB Jeoloji Mühendisleri Odası
VEKİLLERİ
:Av. Mehmet HORUŞ
Av. Haydar ALTUNPEK
Av.Mustafa SARIÇERÇİ
Av. Emre Baturay ALTINOK
Av.Alev TETİK
Av.Fevzi GÜMÜŞ
Av. Cuma Kuş
1
Av. Berivan ÖZPOLAT
Av. Faik KILIÇ
Av. Oruç YÜKSEL
ORTAK ADRES
:Yeni
Hükümet
Caddesi.
Elit
Han.
No:3/11
Kahramanmaraş
DAVALI
:T.C.Çevre Ve Orman Bakanlığı ANKARA
TEBLİĞ TARİHİ
:19.01.2007
KONU
:Kahramanmaraş İli Pazarcık İlçesi Doğanlı Karahasan
Köyü, Tomsuklu Mevkiinde kurulması planlanan “Katı Atık Düzenli Depolama
Tesisi Projesi” ile ilgili olarak T.C.Çevre ve Orman Bakanlığı tarafından verilen
01.06.2006 tarihli ÇEVRESEL ETKİ DEĞERLENDİRMESİ OLUMLU kararının,
çevre ve insan sağlığı açısından yaratacağı olumsuz etkiler nedeniyle geri
alınması istemli yapılan 27.12.2006 tarihli başvurumuzu ret eden 12.01.2007
tarihli davalı bakanlık işleminin öncelikle YÜRÜTMESİNİN DURDURULMASI,
yargılama sonunda İPTALİ, yargılamanın DURUŞMALI yapılması ve sürelerin
kısa süreler şeklinde verilmesi, tebligatların memur eliyle yapılması istemi
hakkında
AÇIKLAMALAR
I-DAVACILAR
:
:
İlk gruptaki davacılar, kurulması planlanan Katı Atık Düzenli Depolama
Tesisi’nin çevresinde oturan, geçimlerini genelde çiftçilik, hayvancılık ve tarıma
dayalı işlerle sürdüren, çevreci vatandaşlardır.
Anayasa’nın 17/1. maddesine göre; “.. Herkes yaşama, maddi ve manevi varlığını
koruma ve geliştirme hakkına sahiptir..” Anayasa’nın 56/2 maddesine göre de
“...çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek
2
Devletin ve vatandaşların ödevidir...” Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını ve
çevre
kirlenmesini
önlemek
ödevini
devlete
ve
vatandaşlara
yükleyen
Anayasa’nın bu kuralı gereği söz konusu ÇED Olumlu kararının geri alınmasını
istemek hem bir hak hem de bir yurttaşlık ödevidir. Anayasa ve Çevre
Kanunu’nun ilgili hükümleri gereği davacı yöre yurttaşlarının 2577 Sayılı İdari
Yargılama Usulü Yasası’nın 2/1. maddesinde tanımlandığı anlamda davayı
açmada menfaatleri vardır.
TMMOB’a bağlı Odalar; 6235 Sayılı Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği
Yasası gereğince kurulan kamu kurumu niteliğinde meslek kuruluşlarıdır.
2 Aralık 2002 tarih ve 24954 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan TMMOB Ana
Yönetmeliği’nin “Birliğin ve Bağlı Odaların Amaçları” başlıklı 3. Maddesinin (b)
bendine göre; “…Mühendislik ve mimarlık mesleği mensuplarının ortak
gereksinmelerini karşılamak, mesleki etkinlikleri kolaylaştırmak, mesleğin genel
yararlara
uygun
olarak
gelişmesini
sağlamak,
meslek
mensuplarının
birbirleriyle ve halkla olan ilişkilerinde dürüstlüğü ve güveni hakim kılmak
üzere meslek disiplinini ve ahlakını korumak; kamunun ve ülkenin çıkarlarının
korunmasında, yurdun doğal kaynaklarının bulunmasında, korunmasında ve
işletilmesinde, çevre ve tarihi değerlerin ve kültürel mirasın korunmasında,
tarımsal ve sınai üretimin artırılmasında, ülkenin sanatsal ve teknik
kalkınmasında gerekli gördüğü tüm girişim ve etkinliklerde bulunmak” kamu
kurumu niteliğinde meslek kuruluşu olan Türk Mühendis ve Mimar Odaları
Birliği(TMMOB) ve bağlı odaların amaçları arasında sayılmıştır. Bu nedenle
dava konusu işlem ile ilgili dava açma ehliyetleri vardır.
II-DAVA KONUSU İŞLEMDEKİ USUL VE YASAYA AYKIRILIKLAR
A. PAZARCIK-NARLI OVASI:
1-Ülkemizin doğal, tarihi, kültürel ve ekonomik zenginliğe sahip seçkin
yörelerinden biri de Pazarcık-Narlı ovası’dır. Zengin ve sulak tarım toprakları ile
pamuk, buğday, domates, karpuz, patates başta olmak üzere her türlü sebze ve
meyve ekiminin yapıldığı, son yıllarda zeytinciliğin Avrupa Birliği’nden alınan
3
teşviklerle hızla yaygınlaşmaya başladığı, Türkiye’nin toplam biber ihtiyacının
%80’ninin karşılandığı bereketli topraklara sahiptir.
2-Yörede Hititler döneminden ve yine daha eski ve sonrası dönemlere ait diğer
pek çok Anadolu Medeniyeti’nden kalma önemli miktarda tarihi zenginlik vardır.
Derbent Kapısı olarak bilinen ve tarihte kervan yollarının giriş kapısı olarak
kullanılmış yerde ve çevresinde bulunan onlarca tarihi mağara vardır. Halk
arasında ‘kastel’ olarak tabir edilen, tarihte mezar ve su deposu olarak
kullanıldığı düşünülen tarihi kalıntılara bolca rastlanmaktadır.
3-Pazarcık – Narlı ovası, verimlilik, yüzölçümü ve sulu tarım potansiyeli
bakımından Türkiye’nin önemli tarım alanlarındandır. Narlı Beldesi, Aksu
Çayı’nın da içinden aktığı bir ovanın ortasında yer almaktadır. Narlı Ovası’ndaki
gerek yüzey ve gerekse yeraltı suyu kaynakları Maraş Ovası ve buradan da
Ceyhan Irmağı’na boşalıyor ve bu sularda oluşacak her türlü kirlenme söz edilen
havzaları da olumsuz etkileyecek bir kirlilik teşkil edecektir. Bölgede Kurulu
Kartalkaya Barajı ve sulama sistemi Narlı Ovası’nın %90’dan fazlasında sulu
tarım yapılmasını sağlamaktadır. Bu sayede bölgenin neredeyse tamamına yakın
bölümü, 1. sınıf sulanabilir tarım alanı niteliği kazanmıştır. Kartalkaya sulama
barajı aynı zamanda G.Antep şehir merkezinin içme suyunun önemli bir
bölümünü karşılamaktadır.
Yörede aynı zamanda, 1.sınıf bir gayri sıhhi
müessese niteliğinde ve KAYSİS projesinin yakınında Türkiye’nin en büyüğü
olacak iki ayrı çimento fabrikası kurulmaktadır.
B-YER SEÇİMİ:
4-Dava konusu ÇED Olumlu Görüşü’nde belirtilen proje sahasının yeri ile Nihai
ÇED Raporu’nda ve eklerinde belirtilen proje ile ilgili yerler farklıdır.
Davalı
bakanlığın
verdiği
ÇED
Olumlu
görüşünde;
kurulacak
tesisin
“Kahramanmaraş İli, Pazarcık İlçesi, Doğanlı Karahasan Köyü, Tomsuklu
Mevkiinde” olduğu belirtilmiştir. Fakat ÇED Raporu’nun 4.sayfasında yer alan
4
Şekil
3’te
proje
sahasının
Doğanlı
Karahasan
Köyü
olmadığı
açıkça
görülmektedir.
Nihai ÇED Raporu’nun VI. numaralı ekinde sunulan Kahramanmaraş Valiliği İl
Çevre Müdürlüğü tarafından verilen “Katı Atık Depo Alanı Yer Seçimi
Komisyonu Rapor”unda: “katı atık depo sahası olarak, merkez ilçede Fituşağı ve
Tomsuklu Karakolu arasında kalan ve askeri tatbikat sahası yanında bulunan
63 ha’lık bir sahanın tespiti yapılmıştır” denilmektedir.
Nihai ÇED Raporu’nun V. numaralı ekinde yer alan 25.11.2004 tarihli
Mahalli Çevre Kurulu Kararı’nda: “Pazarcık İlçesi Denizli Köyü Bölükçam
Tepesi(Tomsuklu) Mevkiinin Katı Atık Depolama alanı olarak önerilmesinin
Uygun olduğuna oy birliği ile karar verilmiştir”. Mahalli Çevre Kurulu
Kararı’nın 2004 yılına ait olması bir yana, ÇED Olumlu görüşü verilen alanla
Mahalli Çevre Kurulu Kararı’nda oy birliği ile uygun görülen alanın hiçbir
alakası yoktur.
Nihai ÇED Raporu’nun VI numaralı ekinde ise; Bölükçam Tepesi’nden oldukça
uzaktaki Arap Tepesi proje alanı olarak gösterilmektedir.
Tüm bunlar davalı bakanlığa sunulan ÇED Raporu’nun görevli, ilgili komisyon
tarafından okunmadan olumlu görüş verildiğinin en açık kanıtıdır.
5-Davalı T.C. Çevre Ve Orman Bakanlığı’nın ÇED Olumlu kararında,
Kahramanmaraş KAYSİS Projesi’nin Narlı yakınındaki Tomsuklu Mevkii olduğu
anlaşılmaktadır. Nihai ÇED Raporu’nda yer seçimi için değerlendirme yapıldığı
iddia edilen 4 ayrı yer seçeneği, üstünkörü incelenmiştir. Bir takım avantaj ya da
dezavantaj
betimlemelerine
değinilerek
Tomsuklu
mevkiinde,
Denizli,
Halkaçayırı ve Maksutuşağı köylerinin ortasında kalan Araptepe Bölgesi’nde,
karar kılınmıştır.
5
Sadece Mahalli Çevre Kurulu’nun daha önce aldığı kararlara denk düşecek bir
kurgu yaratılmakla yetinilmiştir. İl Mahalli Çevre Kurulu’nun(İMÇK) kararı
Nihai ÇED Raporu ekindedir. İMÇK metni ile ÇED Raporu karşılaştırıldığında;
ÇED Raporu’nda kullanılan ifadelerin bütününün İMÇK karar metninden
aktarılmış olduğu görülecektir. Bu da gösteriyor ki; ÇED kapsamında yer seçimi
ve bu konudaki seçenekler üzerine bir çalışma yapılmamıştır.
6-KAYSİS Projesi için yapılması gereken: Kahramanmaraş İli arazisinin bir
KAYSİS’in gerektirdiği koşullar açısından taranması; örneğin, yeraltı suyu
açısından elverişli alanların çıkartılması, kalan yerlerden yerleşim yerleri ve
çevrelerindeki koruma bantlarının çıkartılması daha sonra kalan yerlerden koku
emisyonundan etkilenebilecek yerlerin çıkartılması v.b. çalışmaların en sonunda
kalan yerler üzerinde yer seçim alternatiflerinin değerlendirilmesi gereklidir.
Böylesi bir mühendislik elemesinden sonra kalan yer seçeneklerinin ekonomik ve
alternatif kullanımlar ve başka kullanımlar açısından irdelenmesi gerekirken bu
yapılmamıştır. ÇED Olumlu görüşü verilen projede önce yer seçimi açısından
belediyelerin önerdiği noktalar ortaya konulmuş, daha sonra bu seçilen yerlerin
uygunluğu üzerinde tartışma yapılmıştır. 4 farklı yer düşünülmüş, oluşturulan
kurullar da bunları yazışmalarla derlenen görüşler ve göz kararı ile elden
geçirmiştir.
7-Her şey bir yana; ÇED Raporu’nda verilen rüzgar güllerinden de görülebileceği
gibi, en sık karşılaşılan rüzgar yönü KB’dan, yani Kahramanmaraş’tan Narlı’ya
doğru esmektedir. Bu durumda, başka yerlerden vazgeçerken değinilen koku
emisyonunun Narlı ve çevre köylerini ve kuşkusuz kokuya neden olan gaz ve
asılı maddelerin Narlı Ovası’nı, buradaki değerli yeraltı suyu kaynaklarını ve
tarımsal zenginliği etkilemesinin önüne geçmek gerekirdi.
8-Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü’nün uzun süreli gözlem sonuçlarına
göre Kahramanmaraş’ta en sık esen rüzgarlar Kuzey ve Doğu-Güney-Doğu’dan
esen rüzgarlardır. Maraş ve Narlı Ovaları’nın konumları ve biçimleri arasındaki
fark göz önüne alındığında Narlı Ovası’nda baskın rüzgârın Kuzey-Doğu’dan
6
olacağı; ancak, biraz yüksekte ise Doğu ve Güneydoğu’dan önemli ve sürekli
esintilerin olacağı kesindir. Bu durumda, yapımına girişilmiş olan Katı Atık
Tesisi’nin neden olacağı katı-sıvı gaz kirlenmelerinin, hava yoluyla yayılan
mikropların ve sineklerin ovayı olumsuz etkilemesi kaçınılmaz olacaktır.
9-Kahramanmaraş KAYSİS’e ulaştırılacak atıkların 2007’de %84’ü ve 2032’de ise
%89,9’u Kahramanmaraş’tan taşınacak. KAYSİS’in doğu ve güneydoğusundan
taşınacak atık, toplamın yalnızca %7,8’idir. Oysa Narlı’ya 11,5 km uzaklıkta
seçilen yerin Kahramanmaraş’a uzaklığı kuş uçuşu 30,5 km’dir. Seçilen yerin
batı ya da kuzeybatıya kaydırılması her durumda kamu kaynaklarının akılcı ve
tutumlu kullanımı açısından yerinde olacakken kamu kaynaklarının yanlış
kullanılmasına sebep olunmuştur.
10- Yöre 1.Derece Deprem Bölgesidir. Yer seçiminden sorumlu heyet, tesisin
göstermiş olduğu yer seçeneklerinden birini geçen fay hattından ötürü yatırım
için uygunsuz olduğuna karar vermiştir. Ancak son olarak tespit edilen yer Doğu
Anadolu fay hattı üzerindedir. Bu fay, Adıyaman- Gölbaşı’ndan gelen,
Pazarcıktaki Kartalkaya Barajı’nın kuzeyinden devam edip tespit edilen bölgenin
yaklaşık 1-2 km kuzeyinden geçen ve Afrika’ya kadar uzanan Türkiye’nin en
tehlikeli ve aktif fayıdır. Hal böyle iken bu fayın bilinmiyor olması akla ve bilime
aykırıdır. En azından söz konusu tutanakta imzası olan MTA temsilcisi Jeoloji
Mühendisi’nin bilmediği düşünülemez. Bu da yer seçimi belirlenirken ÇED
sürecine katılan kurumlardan alınan görüşlerin ne kadar gerçeği yansıttığı
konusunda kuşku yaratmaktadır.
11-İster havadan, isterse yüzeysel akış ile olsun dava konusu işlemle kurulacak
Katı Atık Yönetim Sistemi ile buradan çıkacak her türlü kirletici bileşen hemen
doğusundaki Narlı Ovası’nın DSİ tarafından araştırılıp belgelenmiş olan zengin
yeraltı suyu kaynaklarını tehdit edecektir. Ne ÇED Raporu’nda ve ne de ekindeki
Hidrojeoloji Raporu’nda Narlı Havzası’nın yeraltı ve yerüstü su kaynaklarına
değinilmemiştir. Yalnızca tesis alanının hidrojeolojisinin ele alınması ile
7
yetinilmiştir. Bunun kabul edilmesi olanaksızdır. Çünkü seçilen alan da Narlı
Akiferi’nin yakın beslenme alanında yer almaktadır.
C- KATI ATIKLARIN KONTROLÜ YÖNETMELİĞİ, TIBBİ ATIKLARIN
KONTROLÜ YÖNETMELİĞİ VE TEHLİKELİ ATIKLARIN KONTROLÜ
YÖNETMELİKLİĞİ’NE AYKIRILIKLAR:
12- Katı Atıkların Kontrolü Yönetmeliği’nin Amaç maddesinde:
“Madde 1- Bu Yönetmeliğin amacı; her türlü atık ve artığın çevreye zarar verecek
şekilde, doğrudan veya dolaylı bir biçimde alıcı ortama verilmesi, depolanması,
taşınması, uzaklaştırılması ve benzeri faaliyetlerin yasaklanması, çevreyi
olumsuz yönde etkileyebilecek olan tüketim maddelerinin idaresini belli bir
disiplin altına alarak, havada, suda ve toprakta kalıcı etki gösteren kirleticilerin
hayvan ve bitki nesillerini, doğal zenginlikleri ve ekolojik dengeyi bozmasının
önlenmesi ile buna yönelik prensip, politika ve programların belirlenmesi,
uygulanması ve geliştirilmesidir.” Temel amaç olarak belirtilmiştir.
Yine aynı yönetmeliğin “Katı Atık Depo Tesislerinin Yer Seçimi” başlıklı
maddesinde:
“Madde 24- Evsel ve evsel nitelikli endüstriyel katı atıkları ve arıtma
çamurlarını düzenli olarak depolamak amacıyla inşa edilen depo tesisleri,
Bakanlık veya ilgili belediyeler tarafından içme suyu temin edilen ve edilecek
olan yüzeysel su kaynaklarının korunması ile ilgili olarak çıkarılan
yönetmeliklerde, çöp dökülmeyeceği ve depolanmayacağı belirtilen koruma
alanlarında kurulamaz.
Depo tesisleri, en yakın yerleşim bölgesine uzaklığı 1000 metreden az olan
yerlerde inşa edilemez. Ancak, depo tesislerinin çevresinde tepe, yığın ve
ağaçlandırma gibi engeller varsa mahalli çevre kurullarının karar ve
gerektiğinde Bakanlığın uygun görüşü ile bu mesafeden daha az olan yerlerde de
ilgili belediye ve mahallin en büyük mülki amirliğince depo kurulmasına
müsaade edilebilir.
Taşkın riskinin yüksek olduğu yerlerde, heyelan, çığ ve erozyon
bölgelerinde, içme, sulama ve kullanma suyu temin edilen yeraltı suları koruma
bölgelerine katı atık depo tesislerinin yapılmasına müsaade edilemez.
8
Bu alanlar işletmeye açıldıktan sonra iskana açılmayacak şekilde
planlanır ve etraflarına bina yapılmasına müsaade edilemez.” Hükmü yer
almaktadır.
13- Tıbbi Atıklarla ilgili alınması zorunlu olan lisanslar alınmamıştır.
Tıbbi Atıkların Kontrolü Yönetmeliği Madde 45- Tıbbi atık yakma ve düzenli
depolama tesisi kurmak ve işletmek isteyen kişi, kurum ve kuruluşlar
Bakanlıktan ön lisans ve lisans almak zorundadır. Bu tesisler için uygulanacak
ön lisans ve lisans işlemlerinde Tehlikeli Atıkların Kontrolü Yönetmeliği’nde
belirtilen esaslara uyulur
14-Proje alanı olarak seçilen Arap Tepesi, jeolojik olarak Gaziantep Formasyonu,
ağırlık olarak da Hoya Formasyonu özellikleri taşımaktadır. MTA verilerinden
açıkça görülebilecek sahaya ait bu özellikler incelendiğinde, Arap Tepesi’nde
kurulacak
tesisin
yerinin
karstik
özellikler
taşıdığı
konusunda
kuşku
kalmayacaktır. ÇED Raporu’nda KAYSİS Projesi kapsamında kurulacak tesiste
tıbbi
atıkların
da
depolanacağı
belirtilmiştir.
Tıbbi
Atıkların
Kontrolü
Yönetmeliği’nin Düzenli depolama tesislerine yer seçimi izni verilmesi başlıklı
37. maddesinde: “Düzenli depolama tesislerinin; a) Karstik bölgelerde; içme,
kullanma ve sulama suyu temin edilen yeraltı ve yer üstü suları koruma
bölgelerinde; taşkın riskinin yüksek olduğu bölgelerde; heyelan, çığ ve erozyon
bölgelerinde kurulmasına ve işletilmesine izin verilmez.” Hükmü dikkate
alındığında ÇED Olumlu görüşü verilirken yapılan diğer bir yanlışlık ortaya
çıkacaktır.
15-Tıbbi
Atıkların
Kontrolü
Yönetmeliği’nin
Yerleşme
Yasağı
başlıklı
44.Maddesi’ne göre: “ Tıbbi atık yakma tesisleri ile düzenli depolama tesisleri
imar planlarına işlenerek yerleşim bölgesi olmaması sağlanır. Depolama
tesislerinin bulunduğu alanlar depo hizmet süresini doldurduktan sonra yirmi yıl
süre ile denetlenir ve en az elli yıl süre ile iskana açılamaz.”
Tesisinin kurulacağı Arap Tepesi’nin en yakınında Maksutuşağı, Halkaçayırı ve
Denizli Köyleri bulunmaktadır. ÇED Raporu içerisinde proje sahasının köylere
9
uzaklığı ile ilgili de çelişik bilgiler vardır. Proje sahasının çevresindeki köylerin
yerleşimleri proje sahasına doğru genişlemeye devam ettiği düşünülürse;
KAYSİS projesi için verilen dava konusu ÇED Olumlu görüşünün kurulması
planlanan tesisin çevresindeki köylülerin, mülkiyet haklarını kısıtlayıcı nitelikte
olduğu görülecektir. Bu durum, Anayasa ve İnsan Hakları Sözleşmesi ile ek
protokollerine açıkça aykırıdır.
16-Köy Kanuna göre yapılan köy tanımı, tespit edilen köy sınırları ile proje
sahası ile çevredeki yerleşim yerleri arasındaki yasa ve yönetmeliklerin
öngördüğü sağlık koruma bandı, toprak koruma mesafesi, çevre köylerin güncel
imar ve mera durumları birlikte ele alındığında, Katı Atıkların Kontrolü
Yönetmeliği’nde
öngörülen
1.000
metrelik
mesafe
kriterine
uyulmadığı
görülecektir.
D-FLORA ve FAUNA:
17- ÇED Raporu’nun 50-53. sayfalarında Flora ve Fauna’ya ilişkin;
“Elde edilen sonuçlara göre faaliyet alanı içerisinde endemik, nadir ve nesli
tehlikede olan türler bulunmamaktadır” (Nihai ÇED Raporu, sayfa:50.) ve
“Yapılan incelemelere göre faaliyet sahası içerisinde endemik tür olmadığı
belirlenmiştir. Proje alanı içerisinde nadir ve nesli tehlike altında olan faunanın
bulunmadığı kaydedilmiştir.” (Nihai ÇED Raporu, saysa:52) ifadeleri yer
almaktadır.
18- Oysa; kurulması planlanan tesis, Gavur Gölü, Andırın, Ahır Dağı ve Yeşilce
Önemli Doğa Alanları(ÖDA)’nın tam ortasında ve kesiştiği bir noktada yer
almaktadır. Bu belirttiğimiz doğa alanlarının içerisinde yaşayan pek çok
endemik, hatta bazı tek endemik bitki ve hayvan türleri yaşamakta olup tek
endemik
türler
için
bu
alanlar
“Sıfır
Yok
Oluş”
alanları
olarak
tanımlanmaktadır. ÖDA’lar, aynı zamanda geleceğin Natura 2000 alanlarıdır.
Tüm
Önemli
Doğa
Yönetmeliği(79/409/EEC)
Alanları,
ile
Avrupa
Habitatları
10
Birliği’nin
Koruma
Kuşları
Koruma
Yönetmeliği(92/43/EEC)
kapsamındadır. Ayrıca bu bölge Göçmen Kuşların göç rotasının son durağı
üzerinde yer almaktadır. ÖDA’larda bulunan endemik türler Avrupa Birliği
kriterlerine göre koruma altında olan türlerdir. Konuya ilişkin belgelerimizi
dilekçe ekinde sunuyoruz. (Ek2: Onlar Ne Dedi adlı kitapçıktan alıntılar(sayfa
20-32), Ek3: Türkiye’nin Önemli Doğa Alanları kitabından alıntılar, Ek4: Kuş
Göçleriyle Türkiye adlı kitapçıktan alıntı(sayfa 9)
19-Yeşilce’yi Önemli Doğa Alanı yapan bitki türleriyse: Centaurea haussknechtii
ve Echinops vaginatus. Hem bu iki bitki türü hem de tek nokta endemikleri olan
Hesperis trullata, Corydalis henrikli, Satureja aintabensis bölgesel ölçekte nesli
tehlike altında olan türler kategorisinde. Hesperis trullata, Corydalis henrikli,
Satureja aintabensis adlı bitki türleri dünyada sadece ama sadece burada
yaşıyor. Bu bitki türleri, tek nokta endemiğidir. Bu alan gittiğinde ve yok
olduğunda; bu tür de gider, yok olur. Bu alan, bu türler için yaşamsal öneme
sahiptir. Yeşilce, aynı zamanda Glaucopsyche alexis (Karagözlü mavi kelebek),
Melanargia titea (Akdeniz melikesi), Polyommatus theresiae (Çokgözlü teresya)
ve Pseudophilotes bavius (Bavius mavisi) kelebek türlerini de barındırıyor. Bu
türler de bu alanı ÖDA yapan türlerden. Hepsinin nesli bölgesel ölçekte tehlike
altındadır. Kuşlardan da Circaetus gallicus (Yılan kartalı), Emberiza cineracea
(Boz kirazkuşu), Lanius collurio ( Kızıl sırtlı örümcekkuşu) ve Oenanthe
xanthoprymna (Kızılca kuyrukkakan) bu alanı ÖDA yapıyor. Bu kuşların hepsi
AB kriterlerine göre koruma altında olan türler.
20-Yeşilce Önemli Doğa Alanı, fıstık bahçeleri ile çevrili maki ve ardıç
ormanlarını barındırıyor. Çok önemli ardıç toplulukları ve oldukça hassas bir
canlı türü olan bazı özel kelebek türlerini de bu alan içinde bulunduruyor.
Akdeniz ikliminin güneydoğuya ilerlediği örneklerinden birisidir. Çamın dışında
ağırlıklı olarak ardıç ve meşelerden oluşuyor.
21-Nihai ÇED Raporu’na Pazarcık-Narlı Ovası’ndaki flora ve fauna ilgili
sunulan listeler, tamamen Türkiye’deki mevcut literatür taranarak elde edilen
11
listelerden alınmıştır. Ancak Türkiye’deki mevcut çalışmaların ve literatürün
ÇED Raporlarına esas alınması ve bu tür yatırımlara izin verilirken referans
alınması bilime aykırıdır.
Doğa Derneği’nin çalışmaları ve davalı bakanlığın
önüne koyduğu projeler bu durumun en açık kanıtlarıdır. ÇED Raporu’ndaki
flora ve faunaya ilişkin değerlendirmeler bu açıdan Türkiye’nin taraf olduğu
gerek “Bern Yaban Hayatı Koruma Sözleşmesi”, gerek “1992 Rio Sözleşmesi”
gerek “Paris Sözleşmesi” ve gerekse “Sulak alanların Korunması ve Göçmen
Kuşların Güzergâhları Üzerinde Gerekli Koruma Tedbirlerinin alınması”
Sözleşmelerine aykırıdır.
22-14 Şubat 1997 tarihinde TBMM tarafından onaylanarak 17 Mayıs 1997
tarihinde yürürlüğe giren Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi’ne Göre:
Ülkemiz;
“Biyolojik çeşitlilik kaybının veya önemli ölçüde azalmasının nedenlerini
kaynağında önceden tahmin etmenin, önlemenin ve bu nedenlerle mücadele
etmenin
yaşamsal
önem
taşıdığını
kaydederek,
Ayrıca, biyolojik çeşitliliğin önemli ölçüde azalması veya yok olması tehdidi söz
konusu olduğunda, tam bir bilimsel kesinlik bulunmamasının, bu tehdidi
önleyecek veya en aza indirgeyecek tedbirleri ertelemek için bir gerekçe olarak
kullanılmaması gerektiğini de kaydederek,”
“Geleneksel yaşam tarzlarını kendinde somutlaştıran birçok yerli ve yerel
topluluğun biyolojik kaynaklara geleneksel olarak yakından bağımlı olduğunu
dikkate alan ve biyolojik çeşitliliğin korunması ile bunun unsurlarının
sürdürülebilir
kullanımı bakımından anlamlı geleneksel bilgilerin, yeni
yöntemlerin ve uygulamaların kullanımından doğacak yararları adil biçimde
paylaşmanın arzu edildiğini de kabul ederek” yükümlülük altına girmiştir.
23-Pazarcık-Narlı Ovası’nda Bulunan Türlerin Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi
“EK I” listede yer aldığı sözleşme incelendiğinde açıkça görülmektedir.
12
“Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi EK 1:
1. Sosyal, ekonomik, kültürel veya bilimsel öneme sahip; göçücü türlerin ihtiyaç
duyduğu; yüksek oranda çeşitlilik içeren, çok sayıda endemik veya tehdit altında
tür barındıran veya birçok yabani yaşam alanı ihtiva eden, temsil niteliğine
sahip, özgün, veya önemli evrimsel ya da başka biyolojik proseslerle bağlantılı
olan,
ekosistemler
ve
yaşam
ortamları;
2. Tehdit altında bulunan; evcilleştirilmiş veya kültüre alınmış türlerin yabani
akrabaları olan; tıbbi, tarımsal veya ekonomik değer sahibi; sosyal, bilimsel veya
kültürel önem taşıyan; veya gösterge niteliğindeki türler gibi, biyolojik
çeşitliliğin korunması ve sürdürülebilir kullanımı konusundaki araştırmalar için
önem arz eden türler ve topluluklar;” sözleşmeye göre Türkiye’de koruma
statüsüne sahiptir.
Tüm bu hususlar dava dilekçemiz ekinde sunduğumuz Ümraniye Çöplüğü ile
ilgili Avrupa İnsan hakları Mahkemesi kararında da belirtildiği gibi Devletin
Pozitif yükümlülüğü kapsamındadır ve şu ana kadar gerekli envanter
çalışmalarının Türkiye’deki resmi makamlarca yapılmamış olması ortaya çıkan
eksikliklerin gerekçesi olamaz. (EK-5: Ümraniye Çöplüğü ile ilgili AHİM kararı)
E-HALKIN KATILIMI:
24-ÇED Yönetmeliği’nin 9. ve 14. maddelerinde öngörülen duyurular usulüne
uygun yapılmamıştır. Nihai ÇED Raporu’nda Halkın Katılımı Toplantısı ile ilgili
olarak toplantılara kimlerin katıldığına ilişkin bilgi yoktur. Davalı bakanlık
sadece sunulan ÇED Raporu’ndaki Halkın Katılımı Toplantısı’na ilişkin
yorumlara itibar etmiştir.
25-Halkın Katılımı toplantısı göstermelik bir şekilde yapılmıştır. Yöre halkı söz
konusu projeye karşı tepkili ve infial halindedir. Sayın mahkemenizde dava
konusu işlemle kurulmaya çalışılan KAYSİS projesi ile ilgili açılmış davalar
vardır. Yörede bulunan köylerden Maksutuşağı, Çınarlı Köyü, Denizli Köyü,
Alibeyuşağı, Halkaçayırı, Abbaslar Köyü, Yeniyurt(Fituşağı) Köyü muhtarları
13
tarafından açılan davalar göz önüne alındığında halkın katılımı toplantısının
usule uygun yapılmadığı yöre insanının bilgilendirilmediği,
kaygılarının
giderilmediği görülür.
26-Daha da önemlisi KAYSİS projesinin kurulacağı yer belediyesi Narlı
Belediyesi’dir ve Narlı Belediyesi tarafından da dava konusu işlem aleyhine dava
açılmıştır. Narlı Belediyesi, dava devam ederken KAYSİS projesi işletmecisi olan
Belediyeler Birliği üyeliğinden de çekildiğini açıklamıştır. Dava konusu işleme
karşı, proje sahipleri tarafından dahi dava açılması, bizzat proje sahipleri
tarafından savunulamaz bir proje olduğunun göstergesidir.
F-TOPRAK VE ARAZİ DURUMU:
27- Yasa ve yönetmeliklerin açık hükmüne rağmen ÇED Raporu kapsamında
yapılması zorunlu olan “TOPRAK KORUMA PROJESİ” yapılmamıştır.
5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu Madde 4: “ Devletin
hüküm ve tasarrufu altında ve hazinenin özel mülkiyetinde olan araziler ile
kamu kurumlarına, gerçek ve tüzel kişilere ait olan arazilerin mülkiyet hakkını
kullanırken toprağın bitkisel üretim fonksiyonu, endüstriyel, sosyo-ekonomik ve
ekolojik işlevlerinin tamamen, kısmen veya geçici olarak engellenmemesi
amacıyla araziyi kullananlar bu kanunun öngördüğü tedbirleri almakla
yükümlüdürler.”(…)
Toprakların korunması: Madde9: “Arazi kullanımını gerektiren her türlü girişim
ve yatırım sürecinde toprakların korunması, doğal ve yapay olaylar sonucu
meydana gelen toprak kayıplarının önlenmesi; arazi kullanım plânları, tarımsal
amaçlı arazi kullanım plân ve projeleri ile toprak koruma projelerinin
uygulamaya konulması ile sağlanır.”
14
28- 5578 Sayılı Toprak Koruma Ve Arazi Kullanımı Kanununda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun ile eklenen geçici 3.madde ile "Geçici Madde 3 –
11/10/2004 tarihinden önce, gerekli izinler alınmadan tarım dışı amaçlı
kullanıma açılmış bulunan arazilerin istenilen amaçla kullanımı için, bu
Kanunun yayımı tarihinden itibaren bir yıl içerisinde Bakanlığa başvurulması,
hazırlanacak toprak koruma projesine uyulması ve tarım dışı kullanılan tarım
arazilerinin her metre karesi için beş Yeni Türk Lirası ödenmesi şartıyla izin
verilir.
Söz konusu arazi ve tesislerin istenilen amaçla kullanımı için çeşitli
kurumlardan alınması gerekli ruhsat, izin gibi işlemler, Bakanlığa başvuru
tarihinden itibaren 2 yıl içerisinde tamamlanıncaya kadar başvuru sahipleri
faaliyetlerine devam ederler. Bu süreler içerisinde gerekli izinleri alamayanların
üretim faaliyetleri ilgili idarelerce durdurulur.”
29-Toprak Koruma Ve Arazi Kullanımı Kanunu Uygulama Yönetmeliği
Toprak koruma projelerinin hazırlanması Madde 12: “Toprak koruma projesine
ihtiyaç olup olmadığına ve projenin içeriğine il müdürlükleri tarafından arazi
ve/veya toprak etütleri yapılarak karar verilir. Kentsel yerleşim amaçlı imar
planı bulunan yerler dışında zorunlu olarak kazı veya dolgu gerektiren herhangi
bir arazi kullanım faaliyeti sonucu, toprak yapısının bozulması, drenajın
engellenmesi, tuzlanma, alkalileşme, erozyon, heyelan ve benzeri nedenlerle
toprak kaybı ve arazi bozulması söz konusu ise, araziyi kullananlar tarafından
en az bir uzman ziraat mühendisi sorumluluğunda ilgili mühendislerce toprak
koruma projesi hazırlanır, valilikçe uygun görülmesi halinde onaylanır ve
uygulattırılır. Projeye ihtiyaç olup olmadığına karar verilmesinden bu konuda
etüdü yapanlar ve araziyi kullananlar, projenin uygun olup olmadığından projeyi
hazırlayanlar ve onaylayanlar, projenin uygulanmasından arazi sahipleri ve
kullananlar sorumludur.”
30-Yasa ve yönetmeliklerin açık hükümlerine rağmen Nihai ÇED raporu
EK:XIII’te Tarım İl Müdürlüğü’nden alınan yazı ile yetinilmiştir. Tarım İl
Müdürlüğü ve yetkilileri aleyhine dava açma hakkımızı saklı tutuyoruz.
15
31-Medeni
kanun madde 661;” Bir kimse mülkünü kullanırken, hele sınai işler
yaparken komşusuna zarar verecek her türlü taşkınlıktan çekinmeye mecburdur.
Özellikle zarar veren ve gayrimenkulün mevki ve mahiyetine ve mahalli örfe
göre komşu arasında hoş görülebilecek dereceyi geçen gürültüler ve sarsıntılar
yapmak ve duman ve kurum ve rahatsızlık veren sair toz, buğu ve koku
çıkarmak yasaktır.”
32- 2872 SAYILI ÇEVRE KANUNU’NA AYKIRILIKLAR:
Tüm vatandaşların ortak varlığı olan çevrenin korunması, iyileştirilmesi, kırsal
ve kentsel alanda arazinin ve doğal kaynakların en uygun şekilde kullanılması
ve korunması, su, toprak ve hava kirliliğinin önlenmesi, ülkenin bitki ve hayvan
varlığıyla, doğal ve tarihsel değerlerinin korunarak bugünkü ve gelecek
kuşakların sağlık, uygarlık ve yaşam düzeyinin geliştirilmesi ve güvence altına
alınması için yapılacak düzenlemeleri ve alınacak önlemleri ekonomik ve sosyal
kalkınma hedefleriyle uyumlu olarak, belirli hukuki ve teknik esaslara göre
düzenleme amacıyla yasa koyucunun çıkardığı 2872 sayılı Çevre Kanunun
tanımlar başlıklı 3. maddesinde:
“Çevre korunmasına ve çevre kirliliğinin önlenmesine ilişkin genel ilkeler:
a) Çevrenin korunması ve çevre kirliliğinin önlenmesi gerçek ve tüzel kişilerle
vatandaşların görevi olup, bunlar bu konuda alınacak tedbirlere ve belirlenen
esaslara uymakla yükümlüdürler.
b) Çevre korunmasına ve kirliliğine ilişkin karar ve önlemlerin alınması ve
uygulanmasında; insan ve diğer canlı varlıkların sağlığının korunması, alınacak
önlemlerin kalkınma çabalarına olumlu ve olumsuz etkileri ile fayda ve
maliyetleri dikkate alınarak, kısa ve uzun vadeli değerlendirmelerin yapılması
esastır.
c) Arazi ve kaynak kullanım kararlarını veren ve proje değerlendirmesi yapan
yetkili kuruluşlar, kalkınma çabalarını olumsuz yönde etkilememeyi dikkate
alarak çevrenin korunması ve kirlenmemesi hedefini gözetirler.
d) Ekonomik faaliyetlerde ve üretim metodlarının tayininde çevre sorunlarının
önlenmesi ve sınırlandırılması amacıyla en elverişli teknoloji ve yöntemler seçilir
ve uygulanır olarak belirlenmiştir.” Şeklinde sayılmıştır.
16
G-SU KAYNAKLARI:
33- 2872 sayılı Çevre Kanunu’na dayanarak çıkartılan Su Kirliliği Kontrol
Yönetmeliği’nin Amaç maddesinde; Ülkenin yeraltı ve yerüstü su kaynakları
potansiyelinin her türlü kullanım amacıyla korunması,
en iyi biçimde
kullanımının sağlanması ve su kirlenmesinin önlenmesi” amaç olarak ortaya
konulmuştur.
34-Yönetmeliğin İlkeler kısmında ise;
Madde 4 — Suların korunması ve kirlenmesinin önlenmesinde;
a) Su kirliliği kontrolu açısından her tür kirletici kaynağın bir izin belgesine
bağlanması,
b) Evsel kaynaklı atıksular için, konuta giren temiz su miktarının atıksuya eşit
olması,
c) Kıta içi yüzeysel suların, yeraltı sularının ve deniz sularının çeşitli kullanım
amaçlarına göre sınıflandırılmasını sağlayacak su kalite kriterleri çerçevesinde
su kirliliğinin en yoğun olduğu bölgelerin saptanması, su kaynaklarının en
uygun kullanımlarının sağlanması çalışmalarını yapmak/yaptırmak ve alınacak
tedbirlerin önceliklerinin belirlenmesi,
d) Atıksu miktarını ve atık sudaki atık konsantrasyonunu en aza indirerek
kirliliği kaynağında önleyecek teknoloji ile üretim yapılması,”
ilkelerine yer
verilmiştir.
35-4856 sayılı Çevre Bakanlığının teşkilat ve Görevleri Hakkındaki Kanunun 1.
maddesinde amaç; “Çevrenin korunması ve iyileştirilmesi kırsal ve kentsel
alanda arazinin ve doğal kaynakların en uygun ve verimli şekilde kullanılması
ve korunması ülkenin doğal bitki ve hayvan varlığı ve doğal zenginliklerin
korunması, geliştirilmesi ve her türlü çevre kirliliğinin önlenmesi”
olarak
sayılmıştır.
36-ÇED Raporu’nun 18.sayfasında: “Şu an itibariyle Kahramanmaraş’ta mevcut
bir evsel atık su arıtma tesisi bulunmamaktadır. Bu yüzden düzenli depolama
17
sonucu oluşan sızıntı suyunun arıtılması hususunda takip edilecek plan, oluşan
sızıntı suyunun ön arıtmadan sonra tankerler vasıtasıyla Kahramanmaraş
Belediyesi’nin kanalizasyon şebekesine verilmesi şeklindedir. Halen planlama
aşamasındaki Kahramanmaraş Atık Su Arıtma Tesisi’nin 2008 yılına kadar
bitirilmesi planlanmaktadır. Sızıntı suyu Ön Arıtma Tesisi çıkış suları,
Kahramanmaraş merkez evsel atıksu arıtma tesisinin devreye gireceği 2008
tarihine kadar Çevre ve Orman bakanlığı’nın Su Kirliliği Kontrol yönetmeliği
(ÇOB,2004) Tablo 20.6’da verilen Katı atık değerlendirme ve Bertaraf
tesislerinin Alıcı ortama Deşarj standartlarını sağlayacaktır.” Denilmektedir.
Ancak bütün bu beyanlar ve yukarıda alıntı yapılan yönetmelik hükümleri
birlikte düşünüldüğünde alınması gereken “ Atık Su Deşarj İzni” alınmamıştır.
Emisyon izni alınmamıştır. Nihai ÇED Raporu’nun 19.sayfasında Depo Gazı
Toplama ve Yakma Sistemi anlatılmış ve devamı sayfalarda da proje sırasında
ortaya çıkacak metan gazı miktarları açıklanmıştır. Fakat bütün açıklamalarda
satır aralarında gözlerimiz alınması zorunlu olan emisyon izinlerini aramıştır.
Fakat yasa ve yönetmelik hükümlerine göre alınması zorunlu olan Emisyon
İzinleri alınmamıştır.
37-Projenin ortasında yer aldığı ova, çanak şeklindedir. Bu da işletmeden
kaynaklanan hava ile yayılacak emisyonların uzun süre dağılmadan ovanın
üstünde birikmesine ve olağan etkisinin çok üzerinde bir etki doğurmasına yol
açacaktır
38- Afet Bölgelerinde Yapılacak Binalar Hakkındaki Yönetmelik, madde 5/12’de: “ Bu Yönetmelikte depreme dayanıklı bina tasarımının ana ilkesi; hafif
şiddetteki depremlerde binalardaki yapısal ve yapısal olmayan sistem
elemanlarının herhangi bir hasar görmemesi, orta şiddetteki depremlerde
yapısal ve yapısal olmayan elemanlarda oluşabilecek hasarın onarılabilir
düzeyde kalması, şiddetli depremlerde ise can kaybını önlemek amacı ile
binaların kısmen veya tamamen göçmesinin önlenmesidir”“ şeklindedir.
Dolayısıyla yapılacak katı atık tesisinin bu yönetmeliğe uygun olması sadece,
18
deprem durumunda ortaya çıkacak can kayıplarını azaltacak tedbirlere ilişkin
olup, çevre ve insan sağlığı ile ilgili alınan bir karar savunulurken deprem
durumunda ortaya çıkması muhtemel can kayıplarının azaltılacağı taahhüdü
üzerinden risk faktörlerinin azalacağını düşünmek mantıklı değildir.
39-Genel olarak söyleyecek olursak;
●Yer seçimi Nedeniyle,
●1.Dereceden Deprem Bölgesi Olması Nedeniyle,
●Koruma Altındaki Nesli Tükenme Tehlikesiyle Karşı Karşıya Olan Bitki ve
Hayvanları Yok Edecek Olması Nedeniyle,
●Yöre Yurttaşlarının Görüş ve İradesinin Görmezden Gelinmesi Nedeniyle,
●ÇED’e Dayanak Oluşturan İzin ve Belgelerin Olmaması Nedeniyle,
●Yetki, Şekil, Sebep,
Konu,
Maksat Unsurlarından Başta Uluslararası
Sözleşmeler Olmak Üzere, Usul ve Yasaya Aykırı Dava Konusu İşlemin İPTAL’i
gerekmektedir.
III- ULUSLARARASI HUKUK:
Dava konusu işlemle Uluslararası Hukuk görmezden gelinmiştir. T.C.Anayasası
madde; 90/son: “Usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası antlaşmalar
kanun hükmündedir. Bunlar hakkında Anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa
Mahkemesine başvurulamaz. (Ek cümle: 5170 -7.5.2004 / m.7) Usulüne göre
yürürlüğe
konulmuş
temel
hak
ve
özgürlüklere
ilişkin
milletlerarası
antlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle
çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası antlaşma hükümleri esas alınır.”
demektedir. Türkiye’nin taraf olduğu ve aşağıda bir kısmına değindiğimiz
uluslararası sözleşmelerin Türkiye’deki kamu otoritelerini de bağlayıcı olduğu
hususuna Sayın Mahkemenizin dikkatini çekmek isteriz.
19
● AİHS 8.Madde Açısından:
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin; “Özel Hayatın Ve Aile Hayatının
Korunması” Başlıklı 8.Maddesine Göre:“Herkes özel ve aile hayatına, konutuna
ve haberleşmesine saygı gösterilmesi hakkına sahiptir.” Sözleşmenin bu hükmü,
taraf
devletlere
birey-yurttaşların
özel
hayatlarına
müdahale
etmeme
taahhüdünü içeren negatif yükümlülükler dışında, özel hayata ve aile hayatına
etkin biçimde saygı gösterilmesinin doğasında olan pozitif yükümlülüklere de
işaret
eder.
Avrupa
İnsan
Hakları
Mahkemesi
Öneryıldız/Türkiye
Kararında(Ek:5) Ümraniye çöplüğünde meydana gelen patlama sonucu meydana
gelen olaylar ile ilgili baktığı davada, ortaya çıkan hak ihlallerini Sözleşmenin
Yaşam Hakkı’nı düzenleyen 2.maddesi ile değerlendirirken, Devletin Pozitif
Yükümlülüğü’ne sık sık atıf yapmıştır. Öneryıldız/Türkiye kararı incelendiğinde
toplumun genel çıkarları ile bireyin çıkarları arasındaki adil dengeyi devletin
gözetmesi gerektiği ortaya çıkacaktır. Devletin Pozitif Yükümlüğü, Çevre
Hakkı’nın da içinde yer aldığı Üçüncü Kuşak Hakların genel bir özelliğidir. Bu
nedenle dava konusu idari işlem tesis edilirken, ÇED Prosedürü kapsamında
ilgili kamu kurum ve kuruluşlarından alınması gereken ve dava konusu işlemde
eksiklik ve sakatlığı hususlarına değindiğimiz izin ve görüşler bu açıdan
değerlendirilmelidir. Devletin görev ve yetkisi kapsamındaki analizlerin,
envanter çalışmalarının, etütlerin yapılmaması ya da eksik yapılması, T.C.
Çevre ve Orman Bakanlığı ve T.C. Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı başta olmak
üzere ilgili tüm bakanlıkların ve bağlı yerel idarelerin kusurudur. Hiçbir
ekonomik temelli meşru amaç, o ülkede hukuk devletini yok etmeye üstün
tutulamaz. T.C. Çevre ve Orman Bakanlığı, ÇED Olumlu kararı vererek devletin
pozitif yükümlülüğünü yerine getirmek bir yana, yöre yurttaşlarının fiziksel ve
bedensel bütünlüklerini büyük bir riske atmıştır. Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi
Lopez
Ostra/İspanya
Kararında;
Avrupa
İnsan
Hakları
Sözleşmesi’nin 8.maddesinin ihlal edilmiş sayılması için insan sağlığına gerçek
bir zararın verilmiş olmasının şart olmadığını belirtmiştir. Çevre hukuku ve
ÇED’in temel mantığı da bu yöndedir. Davalı idarenin dava konusu işleminin
hukuka aykırı olduğunun kabul edilmesi için, insan sağlığının ve doğanın zarar
görmesi beklenmemelidir. RİSK OLMASI YETERLİDİR. Nitekim ulusal
mevzuat açısından düzenleme yetersiz de olsa, bu hususta uluslararası mevzuat
20
paralelindedir. Çevresel Etki Değerlendirmesi Yönetmeliği’nin ‘Tanımlar ve
Kısaltmalar’ başlıklı 4.Maddesinde: ‘Etki: Bir projenin hazırlık, inşaat ve işletme
sırasında ya da işletme sonrasında, çevre unsurlarında doğrudan ya da dolaylı
olarak, kısa veya uzun dönemde, geçici ya da kalıcı, olumlu ya da olumsuz yönde
ortaya çıkması olası değişiklikler,” olarak tanımlanmıştır.
● Paris Şartı
T.C.
Hükümeti,
Paris Şartı’nın öngördüğü
katılımcı
demokrasinin tüm
koşullarını yerine getirmeyi taahhüt etmiştir. Paris Şartından bazı alıntılar;
“demokrasinin
temelinde
insana
saygı
ve
hukukun
üstünlüğü
yatar.”
“Çevremizin korunması, ülkelerimizin paylaşması gereken bir sorumluluktur. “
“Hava, su ve toprakta sağlam bir ekolojik dengenin yeniden tesisi ve idamesi için
çevremizi korumak ve geliştirmek maksadıyla çabalarımızı yoğunlaştırmayı
taahhüt ederiz. “
● 1972 Stockholm Birleşmiş Milletler İnsan Çevresi Konferansı(Stockholm
Deklarasyonu):
Madde 1:İnsanın; hürriyet, eşitlik ve yeterli yaşam koşulları sağlayan onurlu ve
refah içinde bir çevrede yaşamak temel hakkıdır. İnsanın bugünkü ve gelecek
nesiller için çevreyi korumak ve geliştirmek için ciddi bir sorumluluğu vardır. Bu
bakımdan; kayıtsızlık, ırk ayrımı, ayrımcılık, kolonial veya diğer biçimlerde
baskı, yabancı hâkimiyetini destekleyen, sürekli kılan politikalar mahkûm
edilmiştir ve terk edilmelidir.
Madde 2:Bugünkü ve gelecek nesiller için ihtiyaca göre özenli planlama veya
yönetim ile dünyanın doğal kaynakları, hava, su, toprak, flora ve fauna dahil,
özellikle de doğal eko sistemleri temsil eden örnekler korunmalıdır.
● 1992 - Birleşmiş Milletler Çevre ve Kalkınma Üzerine Rio Zirvesi Sonuç
Deklarasyonu;
“16 Haziran 1972 Stockholm’de kabul edilen Birleşmiş Milletler İnsan Çevresi
Konferansı Deklarasyonu’nun teyid edilerek(…)”, “…İnsanlar, doğa ile uyum
içinde sağlıklı ve verimli bir hayata layıktır.(…)Çevre konuları en iyi şekilde,
21
ancak ilgili bütün vatandaşların katılımı ile yönetilir.Devletler, geniş çapta çevre
bilgilendirmesi yaparak kamuoyu aydınlatılmasını ve katılımı gerçekleştirecek
ve teşvik edecektir..”
● 1992 - BM-Rio-Gündem 21 Sözleşmesi ( 7.ci Beş Yıllık Kalkınma Planı ile
hükümeti bağlayıcı olduğu kabul edildi) (R.G; 25/7/1995-22534 mük. sh.157) “…
Hükümetler, iş çevreleri ve kalkınma kuruluşları, kalkınma projelerinin biyolojik
çeşitlilik üzerine etkisinin nasıl değerlendirileceğini ve bu çeşitliliği kaybetmenin
maliyetinin nasıl hesaplanacağını öğrenmelidirler. Önemli etkileri olabilecek
projelerde, halkın geniş ölçüde katılmasıyla çevresel etki değerlendirmesi
yapılmalıdır. (…) Kişiler, gruplar ve kuruluşlar, özellikle kendi toplumlarını
etkileyebilecek çevre ve kalkınma kararlarını bilmeli ve bunlara katılmalıdır.
İnsanlara kararlar hakkında bilgi vermek için, ulusal hükümetler, kişilerin çevre
ve kalkınma konularıyla ilgili bütün bilgilere ulaşmasını sağlamalıdır. Bu bilgi,
çevre üzerine önemli etkisi olan veya olabilecek olan üretim veya faaliyetleri ve
çevre koruma önlemlerini içermelidir…”
● BERN Sözleşmesi;
Avrupa’nın Yaban Hayatı ve Yaşama Ortamlarını Koruma Sözleşmesi kısaca
Bern Sözleşmesi Türkiye tarafından 9.1.1984 tarihinde onaylanmış, 20.02.1994
tarih ve 18318 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmıştır. Bu sözleşmenin 4 .
maddesi’ne 1.fıkrasına göre “ Her Akit taraf, yabani flora ve fauna türlerinin
yaşama ortamlarının, özellikle I ve II nolu ek listelerde belirtilenlerin ve yok
olma tehlikesi altında bulunan doğal yaşama ortamlarının muhafazasını güvence
altına almak üzere, uygun ve gerekli yasal ve idari önlemleri alacaktır” üçüncü
fıkrasına göre “Akit taraflar, II ve III nolu ek listelerde belirtilen göçmen türler
için önem taşıyan ve kışlama, toplanma, beslenme, üreme veya tüy değiştirme
yönünden göç yollarına uygun ilişki konumunda bulunan sahaların korunmasına
özel dikkat göstermeyi kabul ederler.”. 6.Maddesi’ne göre “ Her akit taraf, II
no’lu ek listede belirtilen yabani fauna türlerinin özel olarak korunmasını
güvence altına alacak ve gerekli yasal ve idari önlemleri alacaktır.” Bu madde de
22
belirtilen önlemler arasında “ Üreme ve dinlenme yerlerine kasıtlı olarak zarar
vermek veya buraları tahrip”’ in yasaklanması vardır.
IV-BERGAMA KARARI:
Ülkemizde açılan ve kamuoyu tarafından en fazla bilinen çevre davalarının
Bergamalı yurttaşların açmış olduğu davalar olduğu konusunda kuşku yoktur.
Halen Bergama’daki siyanürlü altın işletmesi ile ilgili açılmış davaların bir kısmı
devam etmektedir. Fakat söz konusu siyanürlü altın işletmesi ile ilgili Danıştay
6.Dairesi’nin 1996/5477Esas ve 1997/2312Karar numaralı kararı davamız
açısından da emsal teşkil etmektedir.(EK:6) Karar incelendiğinde;
“Belirli dengelerle varlığını sürdüren çevrede, sistemi oluşturan denge
unsurlarının yitirilmesi halinde bozulmalar meydana gelecek ve bu bozulmalar
üzerinde yabancı zehirlere yol açacak, çevre kirliliğini oluşturacaktır. İnsan
yaşamının sağlıklı, dengeli ve bozulmamış bir çevrede sürdürülmesi esastır.
Çevrenin korunması insan yaşamı için vazgeçilmezdir. İnsanın doğal yaşamı için
vazgeçilmezdir. İnsanın doğal yaşam temellerinin korunması ve geliştirilmesi
için çevrenin önemi öncelik kazanmaktadır.(…)
Doğa ve insan yaşamı üzerindeki bu risk faktörünün gerçekleşmesi olasılığı göz
ardı edilmeksizin, faaliyet sonucu elde edilecek ekonomik değer bir tarafa
bırakılarak kamu yararının insan yaşamı lehine değerlendirilmesi kaçınılmazdır.
Doğa ve insan yaşamı üzerindeki olumsuz yönde risk oluşturabilecek bu faaliyete
ekonomik değeri düşünerek izin verilmesinde kamu yararının varlığından söz
edilemez. (…)
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın 56. maddesinde, herkesin sağlıklı ve dengeli
bir çevrede yaşama hakkına sahip olduğu, çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını
korumak ve çevre kirlenmesini önlemenin devletin ve vatandaşların ödevi olduğu
kurala bağlanmış, 2872 sayılı Çevre Kanununun 1. maddesinde de bu kanunun
amacının
bütün
vatandaşların
ortak
varlığı
olan
çevrenin
korunması,
iyileştirilmesi; kırsal ve kentsel alanda arazinin ve doğal kaynakların en uygun
şekilde kullanılması ve korunması; su, toprak ve hava kirliliğinin önlenmesi;
ülkenin bitki ve hayvan varlığı ile doğal tarihsel zenginliklerinin korunarak, bu
günkü ve gelecek kuşakların sağlık, uygarlık ve yaşam düzeyinin geliştirilmesi
23
ve güvence altına alınması için yapılacak düzenlemeleri ve alınacak önlemleri
ekonomik ve sosyal kalkınma hedefleriyle uyumlu olarak belirli ve hukuki teknik
esaslara göre düzenlemek olduğu belirtilmiştir. (…)
Çevre, doğal ve yapay unsurları içinde barındıran ve her türlü insan faaliyetinin
yer aldığı belirli dengelerle varlığını sürdürmektedir. Sistemi oluşturan denge
unsurlarının yitirilmesi halinde çevrede meydana gelecek bozulmaların canlılar
üzerinde yıkıcı etkilere yol açacağı ve çevre kirliliğini oluşturacağı tabiidir. Canlı
yaşamın en önemlisi olan insan yaşamının sağlıklı, dengeli bozulmamış bir
çevrede sürdürülmesi esastır. İnsan yaşamının korunması bir öncelik olduğuna
göre insanın doğal yaşam temelinin korunması ve geliştirilmesi gerekmekte ve
çevrenin korunması insan yaşamının vazgeçilmez bir unsuru olmaktadır. Bu
durumda yukarıdaki saptamalardan hareketle dava konusu altın madeni işletme
yönteminin yarattığı sakıncaların doğrudan ve dolaylı olarak insan yaşamı ile
ilgili olması karşısında, belirtilen Anayasa ve yasa hükümleri de dikkate
alınarak dava konusu idari işlemin yargısal denetiminde öncelikle kamu yararı
ve bu kavramdaki önceliklerin irdelenmesi gerekmektedir.(…)
V-BİLİRKİŞİ SEÇİMİ;
Keşif yapılması veya dava dosyası üzerinden doğrudan bilirkişi incelemesi
yapılması durumunda seçilecek Bilirkişi heyetine;
● Dava konusu işlemlerin uygulanacağı bölgenin köylerle ve beldelerle iç içe
olduğu ve sulu tarımın yapıldığı da dikkate alınarak, oluşacak yapılaşma ile
yapılacak katı atık tesisinin bölgenin toprak yapısına, tarımına etkilerinin
değerlendirilmesi için Ziraat Mühendisliği dalından,
● Bölgenin birinci sınıf deprem bölgesi oluşu, toprak ve kaya yapısı, alanın
karstik özelliği, yerkabuğu üzerinde doğuracağı etkilerinin ve yer seçimi
konusunda yapılan tercihin incelenebilmesi için Jeoloji Mühendisliği dalından,
24
●Metan başta olmak üzere zararlı gazlar, havaya karışacağından Meteoroloji
Mühendisliği dalından,
● Dava konusu işlem yeraltı ve yer üstü sularına etkilerinin değerlendirilmesi
için Hidrojeoloji Mühendisliği dalından,
● Yörede var olan endemik ve tek endemik türlerinin geleceği ile ilgili inceleme
yapılabilmesi için Biyoloji bilim dalından,
●Mevcut faaliyet sonucu bölgede yaşayan insanları beden ve ruh sağlıklarına
etkileri açısından değerlendirme yapılması için Halk Sağlığı Uzmanlığı dalından
bilirkişiler seçilmesini talep ediyoruz.
VII-YÜRÜTMEYİ DURDURMA TALEBİ:
İhtiyat İlkesi:
Çevre Hukuku’na özgün rengini veren en temel ilkelerden biri İhtiyat İlkesidir.
“Burada ispat yükünün, geleneksel şeklinden sıyrılarak, çevresel bozulmaya yol
açabilecek faaliyete karşı çıkanlardan alınıp bu faaliyeti gerçekleştirmek
isteyenlere, diğer bir deyişle çevresel kaynakları kullananlara yüklenmesi, yani
yer değiştirmesi söz konusudur. Bu yer değiştirme, hukuki sorumluluğun ortaya
çıkması aşamasından çok önce, faaliyetin yapılıp yapılmamasının koşulu olarak
kendini gösterir. Çünkü bu önlemin kabul edildiği durumlarda, faaliyet ya da
proje sahibi gerçekleştireceği faaliyetin çevresel açıdan önemli bir zarar yaratma
riski taşımadığını ortaya koymakla yükümlüdür. Ancak bu takdirdedir ki
faaliyette bulunmak için gereken izni alabilecektir.” (Çevre Hukuku. Nükhet
Turgut:1998, Sayfa 329)
Her ne kadar ülkemizde ayrı bir çevre usul hukuku ve çevre davalarına
münhasır olarak görevlendirilmiş özel görevli mahkemeler olmasa da ihtiyat
ilkesi, Çevre Kanunu ve ÇED Yönetmeliği başta olmak üzere Türk Çevre
Mevzuatı tarafından benimsenmiş bir ilkedir. Bu nedenle sayın mahkemenizin
açılmış olan işbu davamızda yürütmeyi durdurma talebimizi incelerken, bu ilkeyi
de nazara almasını talep ediyoruz.
25
Ülkemizde doğrudan Çevre Hukuku ilkelerine atıf yapılmasa da, çevre davasına
konu olan maddi olayın özelliğinden hareket edilerek, Genel İdare Hukuku
İlkelerine dayanarak verilmiş örnek mahkeme kararları da vardır. Nitekim,
Erzurum 2.İdare Mahkemesi”nin Artvin-Cerattepe’de yürütülmesi planlanan
madencilik faaliyeti ile ilgili ÇED Olumlu görüşünün iptali amacıyla Artvin
Barosu tarafından açılmış 2005/611Esas sayılı davada yürütmeyi durdurma
kararı verilirken;(EK:6) “Uyuşmazlığa konu olayın niteliğine ve dosyadaki
mevcut bilgi ve belgelere göre dava konusu işlemin hukuka uygun olup olmadığı
bu aşamada saptanamamakla birlikte, uygulanması halinde davacının maddi ve
manevi yönden olumsuz olarak etkileneceği göz önüne alındığında, telafisi güç ve
imkansız zararın doğacağı açık olduğundan, yürütmenin durdurulması isteminin
davalı idarenin birinci savunması ve ara kararına yanıt alınıp yürütmenin
durdurulması istemi hakkında yeniden karar verilinceye ya da cevap verme
süresi geçirilinceye kadar KABULÜNE” şeklinde karar verilerek dava konusu
işlemin yürütülmesi derhal durdurulmuştur. Aynı kararda: “Zira işlemin
icrasından sonra hukuka uygunluk denetimi yapılarak uyuşmazlığın esasının
çözümlenmesi suretiyle mahkemece verilen kararın artık uygulanma imkânı
kalmayacaktır. Bu haliyle Anayasanın l25.maddesi ile tanınan yargısal denetimi
engelleyecek nitelikteki idari uygulamaların Hukuk Devleti anlayışı ile
bağdaştırılması da mümkün değildir.” Denilmek suretiyle dava açıldıktan hemen
sonra verilen Yürütmeyi Durdurma kararının Anayasa’nın ve hukuk devleti
ilkesinin gereği olduğunun altı çizilmiştir.
Özet olarak, dava konusu işlemin hukuka aykırılığı açıktır. Yukarıda açıklandığı
gibi;
Hukuk
Devleti
ilkesi,
Türkiye
Cumhuriyeti’nin
en
temel
ve
değiştirilemeyecek nitelikteki ilkelerindendir. Bu ilkenin İdare tarafından yok
sayılması, Anayasa ile kurulmuş hukuk sistemini temelinden sarsarak, tüm
yurttaşlarda hukuk güvenliği duygusunu ortadan kaldıracaktır.
Dava konusu
işlemlerin uygulanması, karmaşa ve karışıklıklara yol açabilecek dolayısıyla,
kamu düzenini ve güvenliğini bozabilecektir. Hukuka aykırı işlemin uygulanması
halinde geri dönülmesi telafisi olanaksız zararların doğacağı kesindir. İşletmenin
kuruluş faaliyetlerine başlanmıştır. Henüz işletme faaliyete geçmeden hazırlık
aşamasında dahi yörede zararları uzun yıllar telafi edilemeyecek çevre zararları
26
doğmuştur ve her geçen gün bunlara yenileri eklenmektedir. İş makineleri harıl
harıl çalışmakta, arazinin ve çevrenin doğal dokusu bozulmaktadır. Açıklanan
olumsuz sonuçları önlemenin tek yolu, bu dava dosyasında derhal verilecek
Yürütmeyi Durdurma Kararıdır.
2577 Sayılı Yasanın 27/2. maddesindeki her iki koşul da vardır. Bu nedenlerle;
Sayın Mahkemenizin dava konusu işlem hakkında davalı İdarenin savunmasını
almadan, teminatsız olarak YÜRÜTMEYİ DURDURMA kararı vermesini önemle
diliyoruz.
HUKUKSAL NEDENLER
:
● TC Anayasası’nın 56.Maddesindeki “sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama
hakkı”
●
TC Anayasası’nın 90/son Maddesi; “Usulüne göre yürürlüğe konulmuş
milletlerarası antlaşmalar kanun hükmündedir. Bunlar hakkında Anayasaya
aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine başvurulamaz. (Ek cümle: 5170 7.5.2004 / m.7) Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere
ilişkin milletlerarası antlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler
içermesi
nedeniyle
çıkabilecek
uyuşmazlıklarda
milletlerarası
antlaşma
hükümleri esas alınır.”
● Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi
● Paris Şartı
● 1972 Stockholm Birleşmiş Milletler İnsan Çevresi Konferansı(Stockholm
Deklarasyonu):
● 1992 - Birleşmiş Milletler Çevre ve Kalkınma Üzerine Rio Zirvesi Sonuç
Deklarasyonu;
● 1992 - BM-Rio-Gündem 21 Sözleşmesi ( 7.ci Beş Yıllık Kalkınma Planı ile
hükümeti bağlayıcı olduğu kabul edildi) (R.G; 25/7/1995-22534 mük. sh.157)
● BERN Sözleşmesi; Avrupa’nın Yaban Hayatı ve Yaşama Ortamlarını Koruma
Sözleşmesi
●Medeni Yasa, Çevre Kanunu, ÇED Yönetmeliği, Toprak Koruma ve Arazi
Kullanımı Kanunu, Tarım Arazilerinin
27
Korunması ve Kullanılmasına Dair
Yönetmeliği, Hava Kalitesinin Korunması Yön etmeliği, Su Kirliliği Kontrol
Yönetmeliği ve Sair Mevzuat
DELİLLER
:
1) Nihai ÇED Raporu
2) Onlar Ne Dedi adlı kitaptan alıntılar(sayfa 20-32)
3) Türkiye’nin Önemli Doğa Alanları kitabından alıntılar
4) Kuş Göçleriyle Türkiye adlı kitapçıktan alıntı(sayfa 9)
5) Ümraniye Çöplüğü ile ilgili Öneryıldız/Türkiye AİHM kararı
6) Danıştay 6. Daire 1996/5477E. 1997/2312K. (13/05/1997)
7) Erzurum 2. İdare Mahkemesi 2005/611E. Yürütmeyi durdurma kararı
II-SONUÇ:
Dava konusu işlem ile kurulması planlanan Katı Atık Depolama Tesisi, çöp
sorununu çözen değil, kendisi çöp yaratan bir tesistir.
Çevrede yaşayan insanlar, Katı Atık Düzenli Depolama Tesisi’nden yayılacak pis
kokuların, sineklerin ve farelerin istilasına uğrayacaktır.
Depo gazı ve sızıntı sularının yaratacağı tehlikeler söz konusudur. Ümraniye
Çöplüğü’nde meydana gelen patlamayı ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin
patlamada zarar görenler lehine verdiği yüz binlerce avroluk kararı halen
hafızalardadır. Bu kararı dilekçemiz ekinde sayın mahkemenize sunuyoruz.
SONUÇ VE İSTEM
:
Yukarıda açıklanan nedenlerle;
●Kahramanmaraş İli Pazarcık İlçesi Doğanlı Karahasan Köyü, Tomsuklu
Mevkiinde kurulması planlanan “Katı Atık Düzenli Depolama Tesisi Projesi” ile
ilgili olarak T.C.Çevre ve Orman Bakanlığı tarafından verilen 01.06.2006 tarihli
ÇEVRESEL ETKİ DEĞERLENDİRMESİ OLUMLU kararının, çevre ve insan
sağlığı açısından yaratacağı olumsuz etkiler nedeniyle geri alınması talebimizi ret
eden işleminin
28
●Davalı İdarenin savunması alınmadan teminatsız olarak dava sonuna kadar
dava konusu işlemin YÜRÜTMESİNİN DURDURULMASINA,
●Yargılamanın DURUŞMALI yapılmasına,
●Yargılama sonunda dava konusu idari işlemin İPTALİNE,
●Yargılama Gideri ve vekâlet ücretinin davalı idare üzerinde bırakılması
yönünde karar verilmesini vekâleten arz ve talep ederiz.19.03.2007
Av. Mehmet HORUŞ
Av. Haydar ALTUNPEK
Av.Mustafa SARIÇERÇİ
Av. Emre Baturay ALTINOK
Av.Alev TETİK
Av.Fevzi GÜMÜŞ
Av. Cuma Kuş
Av. Berivan ÖZPOLAT
Av. Faik KILIÇ
Av. Oruç YÜKSEL
29
Download