Volga Almanları: 250 Yıllık Süreçte Yaşanan

advertisement
Savunma Bilimleri Dergisi
The Journal of Defense Sciences
Mayıs/May 2015, Cilt/Volume 14, Sayı/Issue 1, 119-143.
ISSN (Basılı) : 1303-6831 ISSN (Online): 2148-1776
Volga Almanları: 250 Yıllık Süreçte Yaşanan Göçler,
Sürgünler ve Alman Diasporasının Kazakistan-Almanya
İlişkilerine Etkileri
Doğan ÜSTÜNTAŞ1
Öz
XVI. yüzyılda Kazan Hanlığı’nın, XVIII. yüzyılda Kırım Hanlığı’nın ortadan
kaldırılması, Osmanlı İmparatorluğu’nun Karadeniz kuzeyinde ve
Balkanlarda geriletilmesi, XIX. yüzyılda ise Buhara Hanlığı’nın ortadan
kaldırılması şeklinde vuku bulan Rus istilası sırasında Almanlar, gönüllü
kolonizatörler olarak görev almışlar ve Rus topraklarına göç etmişlerdir.
XVIII. yüzyılda Çariçe II. Katerina’nın vermiş olduğu imtiyazlar ve
Avrupa’nın içinde bulunduğu kaotik durum, bu göçlerde etkin rol
oynamıştır. XIX. yüzyılda gelişen milliyetçilik fikriyle beraber Alman
kolonizatörlerin imtiyazları geri alınmıştır. Bunun neticesinde Rus
İmparatorluğu içerisinde iç göçler ve Amerika Kıtasına dış göçler
yaşanmıştır. Bolşevik İhtilali sonrasında “Volga Almanları Otonom
Sosyalist Cumhuriyeti” adıyla kendi yönetimlerini kuran Almanlar, II.
Dünya Savaşı’nda meydana gelen gelişmeler nedeniyle Kazakistan ve
Sibirya’ya sürgün edilmişlerdir. SSCB’nin yıkılmasıyla beraber, başta
Kazakistan’dan olmak üzere eski SSCB ülkelerinden, Almanya’ya kitlesel
göçler yaşanmış, Almanya’ya göçler neticesinde topluma entegrasyon
problemleri ortaya çıkmıştır. XXI. yüzyıla gelindiğinde sayıları önemli
ölçüde azalmakla beraber Kazakistan’da kalan Alman diasporası iki ülke
ilişkilerinin geliştirilmesinde bir köprü rolü oynamaktadır. Almanya,
Kazakistan’ı Orta Asya’ya açılan bir kapı olarak görmektedir.
Anahtar Kelimeler: Volga Almanları, Rusya Almanları, Kazakistan, Göç,
Sürgün, Diaspora.
Yazışma Adresi: Kara Harp Okulu, Savunma Bilimleri Enstitüsü, Bakanlıklar,
Ankara, dogan98@gmail.com.tr.
1
Makalenin geliş tarihi: 22.12.2014 Kabul tarihi: 17.04.2015
Üstüntaş
120 |
Volga Germans: Migrations, Deportation in 250 Years
Period And The Impacts of German Dıaspora on
Kazakhstan-Germany Relation
Abstract
Russia eliminated the Kazan Khanate in the 16th century and the Crimean
Khanate in the 18th century. The Ottoman Empire withdrew from north of
the Black Sea and the Balkans and in the 19th century Russia’s invasion
took place in the Bukhara Khanate. In this period, the Germans were the
volunteer colonists under the Russian Empire. In German settlement two
factors are important. Firstly, Czarina Katharina proclaimed the invitation
manifesto and gave some privileges to the Germans. Secondly, the chaotic
situation in Europe. Due to the growing nationalism idea in the 19th century
the privileges of the German colonists were withdrawn. As a result of that,
internal migrations in Russian Empire and emigrations to America took
place. After the Bolshevik Revolution, the Germans established their own
government of Autonomous Socialist Republic of the Volga Germans and
due to the developments occurring in the 2nd World War they were deported
to Kazakhstan and Siberia. After the collapse of the Soviet Union along with
the first of the former USSR countries, including Kazakhstan, Germany
experienced a massive migration. As a result of that integration, problems
have emerged in society due to the emigrated population to Germany. While
significantly reduced, the number of German diaspora staying in
Kazakhstan plays a bridging role in the development of bilateral relations.
In this relation, Germany sees Kazakhstan as a gateway to Central Asia.
Keywords: Volga Germans, Russian Germans, Kazakhstan, Migration,
Deportation, Diaspora.
Giriş
İnsanlık tarihi boyunca göçlerin ana motivasyon kaynağı refah ve
güvenlik arayışı olmuştur. Bu arayış doğrultusunda yakın tarihteki göçler
genelde ekonomik olarak geri kalmış doğudan ve güneyden, gelişmiş ve
istikrarlı batıya ve kuzeye doğru cereyan etmiştir. Ancak XVIII. ve XIX.
yüzyılda bunun tersi bir göç yaşanmıştır. Bu göç, batıdan doğuya ve
kuzeyden güneye doğru Almanların Rusya topraklarına gerçekleştirdiği
göçtür. Esasında bu topraklar, Rusların, Altın Ordu Devleti, Kazan, Kırım
Hanlıkları, Osmanlı İmparatorluğu ve Türkistan Emirliklerinden ele
geçirdiği topraklardır. Dolayısıyla Alman göçleri Türklerin geri çekildiği bu
Savunma Bilimleri Dergisi, Mayıs 2015, 14 (1), 119-143.
| 121
coğrafyanın Rusya tarafından kolonizasyonunda önemli bir faktör olarak yer
almıştır.
1763 yılında başlayan ve yaklaşık yüz yıllık bir süreyle devam eden
bu göçler, XIX. yüzyılın ikinci yarısında Türkistan’ın Ruslar tarafından
işgal edilmesiyle birlikte gönüllü iç göç olarak devam etmiştir. Rus
milliyetçiliğinin yükselmeye başladığı yıllarda imtiyazlarını kaybeden
Almanlardan bir kısmı Amerika Kıtası’na göç etmiştir. Birinci Dünya
Savaşı sırasında da kısmen zorunlu göçe tâbi tutulan Almanlar, İkinci
Dünya Savaşı sırasında Kazakistan ve Sibirya’ya sürgünle
cezalandırılmıştır. Zorluklar içinde geçen Soğuk Savaş döneminde Volga
Bölgesine dönme hayalleri sonuçsuz kalmış, Sovyetler Birliği’nin
çökmesiyle birlikte yoğun bir şekilde anavatan Almanya’ya göç etmişlerdir.
Almanların doğuya doğru olan bu göçleri sadece Rusya coğrafyasına
değil, Avusturya’nın Macaristan’da Osmanlı İmparatorluğu’ndan ele
geçirdiği Banat gibi bölgelere de daha yoğun bir şekilde gerçekleşmiştir
(Neutatz, 1994).
Bu kolonizatörlere yoğun şekilde yaşadıkları ve özerk cumhuriyet
kurdukları Volga Bölgesinden dolayı Volga Almanları da denmiştir. Bu
makalede genel kullanım olarak Rusya Almanları tercih edilmiş, özelde ve
özerk statü kazanmaları ile ilgili konularda ise Volga Almanları tabiri
kullanılmıştır.
Makalede 90’lı yıllarda anavatan Almanya’ya geri göç edenlerin
içinde bulundukları psikososyal durum ve Alman toplumuna entegrasyon
sorunlarına değinilmiştir. Son olarak Kazakistan’da kalan Almanların
durumu ve Alman diasporasının Kazakistan-Almanya ilişkilerine bir etkisi
olup olmadığı incelenmiştir.
XVIII. Yüzyılda Rusya Topraklarına Göçün Başlangıcı
Osmanlı İmparatorluğu’nun 1683 Viyana Seferi ile Orta Avrupa’da
Avusturya ile uzun yıllar süren bir mücadeleye girmesi devleti kuzeyde
Rusya’ya karşı hareketsiz bırakmıştır. Ruslarla mücadele Kırım Hanlığı’nın
üzerine kalmış, Hanlık Kuvvetleri aynı zamanda Orta Avrupa mücadelesi
için de kullanılmıştır. 1699 Karlofça Anlaşması’na kadar geçen sürede
İmparatorluğun ve Hanlığın ağır güç kaybı yaşaması, Habsburgların
Balkanlar’a, Rusların Kırım ve Karadeniz’e kadar ilerlemeleriyle
neticelenmiştir (İnalcık, 2014 s. 12, 13). Bunun neticesinde XVI. yüzyılda
Kazan Hanlığı’nı ortadan kaldıran Ruslar, Volga (İdil) boylarına yerleşmeye
başlamışlar ve XVIII. yüzyılda ise daha güneye inerek Kırım Hanlığı’na
122 |
Üstüntaş
1783 yılında son vermişlerdir. Böylelikle Ruslar, Volga boylarında ve
Karadeniz kuzeyinde çok geniş arazilere sahip olmuşlardır.
Rus İmparatorluğu tahtına 1762 yılında Alman asıllı Çariçe II.
Katerina (1762-1796) geçmiştir. Çariçe “Yabancıların Rusya’ya serbestçe
girebilmeleri, yerleşmeleri ve Rusların serbestçe ülkelerine geri
dönebilmeleri hakkında manifesto” (1762) ve “Rusya’ya gelen tüm
yabancılara serbest giriş ve arzu ettikleri vilayete yerleşme hakkı ve
ayrıcalıklı hakların tanınması hakkında manifesto”(1763) olarak bilinen
manifestolarla Almanları ülkesine davet etmiştir (Güler, 2002, Gredinger,
2010).
Çariçe, bu manifestolarla ülkesine yerleşecek insanlara; toprak,
vergiden 30 yıl boyunca muaf tutulma, daimi olarak askerlikten muafiyet,
kendi cemaatleri içinde dinî özgürlük, kendi yönetimlerinde serbestiyet ve
başlangıçta kullanmak üzere kredi vaat etmiştir (Pohl, 2009). Çariçeyi bu
konuda kendisi gibi Alman olan ve aydınlanma fikrinin etkisiyle köylülerin
serflik sistemine karşı çıkan Eisen von Schwarzenberg ikna etmiştir
(Bartlett, 1979).
Göçü cazip kılan yukarıdaki tekliflerle birlikte, Avrupa’nın parçalı
yapısı nedeniyle özellikle Almanya coğrafyasının içinde bulunduğu kaotik
durumun da göçlerde önemli etkisi olmuştur. Bu dönemde Avrupa’da
yaşanan Avusturya Veraset Savaşı (1740-1748) ve müteakiben meydana
gelen Yedi Yıl Savaşı (1756-1763) dağınık halde bulunan Alman
Prensliklerini ve halklarını olumsuz etkilemiştir.
Aynı zamanda, nüfusun tarım toplumunda bir güç olarak görülmesi
ve yapılan telkinlerle teşvik edilmesi nedeniyle Avrupa’da XVIII. yüzyılda
yaşanan hızlı nüfus artışı (Lee, 2003) da ekonomik ve sosyal problemlere
sebep olmaya başlamıştır. Hızla genişleyen Rusya’da ise nüfus artışı o
yıllarda bu kadar geniş araziyi işletecek düzeyde olmadığından dışarıdan
insan gücüne ihtiyaç duyulmuştur (Bartlett, 1979).
Rus köylüsü yarı köle halde ve mutlak fakirlik içerisinde bulunurken
Avrupa’dan Hıristiyan göçmenlerin yerleştirilmesi dikkate alınması gereken
bir durumdur. Pohl, Çariçe’nin amacının; hem fethedilmiş yeni toprakları
tarıma açmak ve Rus toprak sahibi derebeylerine karşı bağımsız çiftçiler
oluşturmak hem de Kırım ve Tatar Türklerine karşı tampon bölgeler
oluşturmak olduğunu ileri sürmektedir.
Sunderland’a göre Almanların Rusya’nın yeni ele geçirdiği bakir
topraklara göçünü Rus emperyalizminin bir türü olarak da düşünmek
gerekmektedir. Bu göçler aynı zamanda Rus imparatorluk inşası, toplum
inşası ve devlet inşası süreçlerinin iç içe geçtiği bir yapıyı içinde
Savunma Bilimleri Dergisi, Mayıs 2015, 14 (1), 119-143.
| 123
barındırmaktadır. Bütün bu inşa süreçleri ise Türk toplulukları aleyhine
olarak gerçekleşmiştir.
1763’ü müteakip beş yıl içerisinde Alman coğrafyasından,
Bavyera’nın kuzeyinden ve Hessen ve Pfalz bölgelerinden, Volga Nehri
üzerindeki Saratov bölgesine gelen ilk kafileler, 104 bölgeye
yerleşmişlerdir. Başlangıçta gelen göçmenler hayal kırıklığı yaşamışlar,
ancak uzun ve meşakkatli bir yolculuktan gelindiği ve bir yeminle Rusya’ya
kabul edildikleri için geri dönmeleri mümkün olmamıştır. Volga ve
Karadeniz kuzeyindeki Almanların sayısı yüzyılın sonuna kadar 300 bine
ulaşmıştır (Gredinger, 2010). Alman göçmenlere her gruba ayrı ayrı olacak
şekilde toprak dağıtılmıştır. Bu topraklar grupların ileri gelenleri tarafından
belirli periyotlarda aile bireyleri sayısına göre yeniden dağıtıma tâbi
tutulmuştur. Bu sistem Rus toprak yönetim sistemi olan “mir” uygulamasına
benzemektedir. Fakat Almanlar işçi çalıştıramamaktadırlar. Aynı zamanda
kendilerinin de Rus köylüsü “serfler” gibi soylulara karşı herhangi bir
yükümlülüğü yoktur (Pohl, 2009).
İkinci Alman göç dalgası ise Karadeniz kuzeyinde Kırım Hanlığı’nın
1783 yılında ortadan kaldırılmasını müteakip yaşanmıştır. Buraya yerleşen
Almanların çoğunluğunu Batı Prusya’dan gelen ve Hıristiyanlığın farklı bir
mezhebi olan Mennonitler teşkil etmiştir. Bu bölgelere göçenlere toprak,
Volga Almanlarından farklı olarak şahısların kendi mülkü olacak şekilde
dağıtılmıştır. Bu sistemde miras, en büyük oğula kalmaktadır (Bruhl, 1995).
Şekil 1. XVIII. ve XIX. Yüzyılda Alman Göçleri (Gredinger, 2010)
Üstüntaş
124 |
Tarım tekniklerini çok iyi uygulayan ve tarımda yeni aletleri
kullanan bu çiftçiler, Volga boylarını Rus İmparatorluğu içerisinde göreceli
olarak zengin bir Alman bölgesi haline getirmişlerdir. Kendi kiliseleri ve
yönetimleri altında dillerini ve kültürlerini yaşamayı sürdürmüşlerdir. Bu
göçmenler dış dünyayla çok fazla irtibatları ve ilişkileri olmadığından kapalı
bir topluluk olarak kalmışlardır.
XIX. Yüzyılda Yaşanan Gelişmeler
Göçler, XIX. yüzyılda da devam etmiş, II. Katerina’nın torunu olan
Çar I. Alexander tarafından 1804 yılında yeni göç çağrısı yapılmıştır. Yedi
Yıl Savaşı’nda olduğu gibi Avrupa bu seferde Napolyon Savaşları (18041815) altında ezilirken, Alman halkı daha önceki aynı saiklerle bu davete de
icabet etmiştir. Bu göç dalgasında bugünkü Ukrayna sınırları içerisinde
bulunan Baserabya ve Volhinya’ya göç edilmiştir. Böylelikle Almanların
Rusya topraklarına göçü 1763 yılında başlayarak 1880 tarihine kadar
yaklaşık yüz yıl sürmüştür.
1871 yılında Almanya’nın birliğini sağlaması ve Alman
İmparatorluğu’nun kurulması Rusya’yı endişelendirmiş ve bu endişe kendi
topraklarında Almanlara vermiş olduğu imtiyazları değiştirmesine yol
açmıştır. Ayrıca, Avrupa’da artan milliyetçilik dalgasından etkilenen Çar II.
Alexander’ın yürürlüğe koyduğu “Slavlaştırma” politikası gereği Volga
Almanları tehdit olarak görülmeye başlanmıştır. 1861 yılında Rusya, kendi
köylülerinde serfliği kaldırdığı gerekçesiyle daha önce Almanlara verilmiş
olan bütün imtiyazları geri almıştır. Çok uluslu imparatorluğu, Rus ağırlıklı
yapıya dönüştüren ve serfliği kaldırmış olan Çar II. Alexander, Ruslar
tarafından reformist olarak görülürken, diğer halklar onun bu politikalarını
despotluk olarak nitelendirmişlerdir (Kinville, 2013).
İmtiyazların kaldırılması, 1871 yılında askerlik yükümlülüğünün
getirilmesi ve kötüleşen ekonomik şartlar, Almanları yeni arayışlara
yöneltmiştir. Birinci Dünya Savaşı’na kadar olan süreçte yaklaşık 300 bin
Alman ABD, Kanada, Brezilya başta olmak üzere Amerika kıtasına göç
etmiştir.
Artan nüfus nedeniyle toprakları azalan Almanlar, Volga ve
Karadeniz bölgesinden, Ruslar tarafından işgal edilen Türkistan
coğrafyasına ve Gürcistan’a göçe başlamışlar ve bu bölgelerde alt koloniler
kurmuşlardır (Krieger, 1993). Esasen burada dikkat çeken bir nokta da
Türkistan coğrafyasını işgal eden generalin (General Konstantin Kaufmann)
de bir Alman olmasıdır.
Savunma Bilimleri Dergisi, Mayıs 2015, 14 (1), 119-143.
| 125
Alman kolonizatörler, Rus ordusuna hem cephe gerisinde, hem de
cephede destek vermişlerdir. Kırım Savaşı (1853-1856), Osmanlı-Rus
Savaşı (1877-1878) ve Rus-Japon Savaşı (1905) sırasında Rusya Almanları
aktif olarak görev almışlardır. Öyle ki Osmanlı’dan ele geçirilen
Akkerman’da dikilen bir anıtta; Rus, Ukraynalı, Bulgar isimlerinin yanında
Almanların isimleri de yer almaktadır (Eisfeld, 2003).
Rusya Almanları hem tarımda verimliği ve üretimi artırarak hem de
miras sistemlerinin etkisiyle hızla zenginleştiler. Bu sistemde miras en
büyük erkek evlada kalmaktadır. Bu yüzden aileler diğer çocuklara daha
fazla varlık bırakmak istemektedirler. Bu da onları hep yeni arayışlara
yöneltmektedir. 1914 yılına gelindiğinde Alman çiftçiler, Rusya
İmparatorluğu’nda çok verimli 24 milyon dekar toprağa sahip olmuşlardır.
Bu durum, fakir Slav köylüleri ve Rus yöneticiler arasında rahatsızlığa yol
açmıştır (Kinville, 2013).
I. Dünya Savaşı ve İki Savaş Arası Dönem
Birinci Dünya Savaşı başladığında, çoğunluğu Volga bölgesinde
olmak üzere Rus İmparatorluğu sınırları içerisindeki Alman nüfusu, 2.4
milyona ulaşmıştır. Almanlar da Rus ordusu içerisinde savaşa katılmış, silah
altına alınan Almanların sayısı 250 bini bulmuştur. Alman ve Avusturya
cephesinde Rusya Almanları’na güvenilmediği için Türk cephesi
Kafkasya’ya gönderilmişlerdir. Almanların savaşta Rusya saflarında yer
almaları iş birlikçi suçlamasını önlemeye yetmemiş, düşmanla iş birliği
yaptıkları gerekçesiyle 200 bin Alman’ın Sibirya’ya sürülmesine karar
verilmiştir. Aslında bu sürgün kararı, daha sonra yaşanacak trajik
gelişmelerin habercisi olmuştur. Ancak 1917 yılında yaşanan Bolşevik
İhtilâli nedeniyle sürgün kararı tam olarak hayata geçirilememiştir (Eisfeld,
2012).
Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin kurulmasından sonra,
savaş esiri olduğu sırada Bolşeviklerin safına geçmiş olan Ernst Reuter’e,
Volga Almanlarını Sovyet çizgisine getirme görevi verilmiştir. Volga
Almanları ulus özelliklerini sağladıktan sonra 1918 yılında “Volga
Almanları Özerk Bölgesi” ilan edilmiştir. Volga Almanları Özerk Bölgesi 6
Ocak 1924 tarihinde Volga Almanları Özerk Cumhuriyeti adını almıştır
(Pohl, 2009).
Volga Almanlarında kimlik bilinci, bölgesel ve dine dayalı bir
bilinçtir. Esasında Fransa İhtilâli ile yayılan milliyetçilik fikrine kadar diğer
milletlerde de durum aynıdır. Çoğu çiftçi olduğundan entelektüel birikimleri
ve insanları yeterli değildir. Çarlık yönetimine sadıktırlar, toprak
bakımından zengindirler, ayrıca dinî değerlere de bağlıdırlar. Bu durum,
Üstüntaş
126 |
sınıf çatışmalarını esas alan komünist düşüncelerin Almanlar arasında
yayılmasına engel teşkil etmiştir. Bolşevikler bunu aşmak Ernst Reuter gibi
komünist fikir aşıladıkları harp esirlerinden yararlanmışlardır (Kinville,
2013).
Rusya’da yaşanan iç savaş ve 1921 yılında meydana gelen açlık
nedeniyle birçok Alman, Rusya’dan göçmek zorunda kalmıştır. Almanya’da
mevcut Weimar Cumhuriyeti kendi soydaşı Almanların kalıcı olarak
yerleşmesini kabul etmemiştir. Bu nedenle Almanların çoğu, Amerika
Birleşik Devletleri, Kanada ve Brezilya’ya göç etmiştir (Oltmer, 2006).
Weimar Cumhuriyeti’nin bu tutumunda Almanya’nın içinde bulunduğu
ekonomik çöküntü ve savaşın yarattığı yıkımın etkisi olmuştur.
Stalin tarafından uygulanan kollektivizasyon politikası, 1932/1933’te
yaşanan kuraklık ve açlık sebebiyle Rusya’da 11 milyon insan hayatını
kaybetmiştir. Bu sırada 350 bin Alman da ölmüştür. Stalin’in 1937/1938
yılında uyguladığı terör politikası sırasında ise binlerce Alman, diğer Sovyet
halklarında olduğu gibi “halk düşmanı”, “ajan” ilan edilmiş ve Troyka’da
hızla yargılanarak kurşuna dizilmiştir. Almanlar üzerindeki bu baskı 1939
yılında Hitler-Stalin anlaşmasına kadar devam etmiştir (Eisfeld, 2012).
Almanları bu dönemde diğer halklardan ayıran durum daha zengin olmaları
nedeniyle sınıf temelli bir baskıya daha fazla maruz kalmaları olmuştur.
30’lu yıllardaki bu sınıf temelli baskı, 40’lı yıllarda etnik temelli bir yapıya
bürünmüştür (Kinville, 2013).
Bolşeviklerin Rusya Almanlarına yaklaşımı; bir taraftan önce sınıfsal
sonra etnik baskı uygulanması, diğer taraftan da Volga Almanlarına bir ulus
inşa ettirilmesi şeklinde bir paradoks teşkil etmiştir. Martin bunu; çok uluslu
yapıdaki SSCB’nin modern ulus devletlerin kurulmasını önlemek ve uzun
vadede komünist anlayışa ulaşmak gayesiyle yerel motiflerin kullanılmasına
önem verdiğini belirtmektedir. Bu politika gereği, Volga Almanlarının dil
birliğini sağlamak maksadıyla onların Yüksek Almancayı resmi dil kabul
etmeleri sağlanmıştır. Hızlı bir eğitim süreci başlatılmış, 1930’larda Volga
Özerk Cumhuriyeti’nde 21 adet gazete yayınlanacak kültür seviyesine
ulaşılmıştır. Özerk Cumhuriyet’te kütüphane, sinema, tiyatro, radyo
istasyonu ve bir de Alman Kültür Müzesi kurulmuştur. Burada amaç,
sekülerleşmeyi sağlamak ve komünist ideolojiyi yaygınlaştırmaktır.
II. Dünya Savaşı ve Soğuk Savaş Dönemi
1933 yılında iktidara gelen Nazilerin “Alman Halkı” söylemi,
SSCB’yi endişeye sevk etmiş ve Volga Almanları üzerindeki sınıfsal
baskının etnik temelli bir baskıya evrilmesine yol açmıştır. Volga Almanları
arasında bir milliyetçi kimlik algısı oluşmamıştır. Ancak yine de Naziler
Savunma Bilimleri Dergisi, Mayıs 2015, 14 (1), 119-143.
| 127
Avrupa’nın diğer bölgelerindeki Almanlarla birlikte Volga Almanlarını da
diaspora söylemlerine dahil etmişlerdir. Böylelikle Faşist Almanya SSCB
için iki açıdan tehdit olarak algılanmıştır. Birincisi Almanların biyolojik
üstün ırk temelli yaklaşımları çok uluslu yapıdaki SSCB için tehdit teşkil
etmektedir. Diğer taraftan batıda Almanya, doğuda ise Japonya somut tehdit
olarak görülmektedir (Kinville, 2013). Dolayısıyla SSCB’deki Almanlar,
Alman=Faşist=Düşman olarak algılanmaya başlanmışlardır (Gredinger,
2010).
1941 yılında Almanya’nın Rusya’ya savaş açmasıyla birlikte Volga
Almanları için zorlu bir süreç başlamıştır. SSCB yöneticileri, Rusya
Almanlarının Hitler ile iş birliği yaparak geri bölgede tehlike yaratacağını
değerlendirmiştir. Bununla ilgili somut bir delil ortaya koyamamışlardır.
Ancak bu durumu Almanların çok iyi çalıştıkları ve kapalı toplum oldukları
için bilgiyi sakladıkları şeklinde açıklamışlardır (Güler, 2002). Stalin,
Alman işgal bölgesinde kalan bütün halkları iş birlikçiler olarak görmüş ve
onları cezalandırmaya karar vermiştir. 28 Ağustos 1941 tarihli Yüksek
Sovyet Genelgesiyle Kırım ve Volga bölgeleriyle birlikte Rusya’nın Avrupa
kısmında yaşayan Almanlar, Sibirya, Kazakistan ve Altay bölgelerine
sürgün edilmişlerdir. Bu sürgünler 1941-1945 yılları arasında devam
etmiştir. Yaklaşık 1.1 milyon Rusya Almanı sürgüne tâbi tutulmuştur. Bu
sürgünler sırasında yaklaşık 300 bin kişi, yol şartları, açlık, hastalık ve
zorunlu işçilik koşullarında hayatını kaybetmiştir (Gredinger, 2010).
Kazakistan’a sürülen Almanların sayısı ise 407 bin olarak tespit edilmiştir
(Eisfeld, 2003).
Werth’e göre, İspanya İç Savaşı sırasında Franko’nun cephe hattı
gerisindeki insanları gayrinizami harp kapsamında kullanması, böyle bir
ihtimalden çekinen Stalin’i de kendi azınlıklarını savaş sırasında kontrol
altına almaya yöneltmiştir. Diğer taraftan, Müttefik ülkeler de Nazi
Almanyasının Alman azınlıkları savaşın bir enstrümanı olarak kullanmasını
önlemek maksadıyla Orta, Doğu ve Güney Doğu Avrupa’da bulunan
Almanların göç ettirilmesini 1943 Tahran ve 1945 Yalta zirvelerinde
gündeme almışlardır (Oltmer, 2006).
Kazakistan ve Sibirya’da dilleri yasaklanan Almanlar, 1955 yılına
kadar işçi kamplarında kalmışlardır. 16-55 yaşları arasındaki bütün kadın ve
erkekler bu kamplarda çalışmak zorunda bırakılmışlardır. Bu işçi
kamplarında çalışmayan Almanlar ise 1941-56 yılları arasında “özel
kamplarda” tutulmuşlardır. 1955 yılında Almanya Şansölyesi Konrad
Adenauer’in SSCB’yi ziyaretinden sonra ancak Almanların normal olarak
yerleşmelerine izin verilmiştir. Ancak, savaş öncesi topraklarına geri
128 |
Üstüntaş
dönmelerine ve sürgün sırasında el konulan mallarını talep etmelerine izin
verilmemiştir (Eisfeld, 2003).
Savaş sırasında sürgüne tâbi tutulan halklardan sadece Volga
Almanları, Ahıska Türkleri ve Kırım Tatarları affedilmemiştir. Kırım
Türkleri daha sonra vatanlarına dönme hakkını kazanmışlar ancak Almanlar
ve Ahıska Türkleri savaş öncesi vatanlarına dönme hakkına hiçbir zaman
ulaşamamışlardır (Pohl, 2014). Bu nedenle, Volga Almanları üzerinde
yapılan çalışmalarda bir “kurbanlaştırma” yaklaşımı gözlemlenmektedir.
Aslında Almanlara yönelik “özel” uygulamalar olmakla beraber bütün
halklar SSCB ideolojisinin acılarını yaşamışlardır (Kinville, 2013).
Mukhina’ya göre Volga Almanlarının suçu yanlış zamanda yanlış yerde
olmaktır.
Rusya Almanlarının durumu, 1964 yılından itibaren düzelmeye
başlamıştır. SSCB Yüksek Konseyi 1941 tarihli sürgün kararını iptal
etmiştir. Böylece Volga Almanları üzerindeki “vatan hainliği” suçlaması
kalkmıştır (Amzayev, 1998). Bu tarihten sonra savaş öncesi vatanlarına
(Volga Bölgesi) dönme talepleri de artmaya başlamıştır. 1975 yılında
imzalanan Helsinki Sözleşmesi ve yaşanan yumuşama, Batılı ülkelerin
baskısını artırmasına yol açmıştır. Komünist rejim, dünyaya karşı olumsuz
bir imaj vermek istememiştir. Bu sırada KGB Şefi olan Yuri Andropov,
1976 yılında Almanların Kazakistan’da bir özerk yönetim kurması yönünde
bir çalışma başlatmıştır. Kazakistan’ın şimdiki başkenti Astana civarında
olması düşünülen Alman Özerk Cumhuriyeti, Kazak halkının tepkisini
çekmiştir. Kazaklar 1979 yılında kitlesel gösterilerle plana karşı
çıkmışlardır. Böylelikle Almanların Kazakistan’da özerk bölgeye
kavuşturulması planı çökmüştür (Schmaltz, 2014). 1991 yılında Kohl ve
Yeltsin arasında Almanların öncelikle Volga Bölgesine yerleştirilmesi
konusunda mutabakata varılmış, ancak bu plan daha sonra Ruslar tarafında
asla yürürlüğe konmamıştır.
Volga Almanları arasında diaspora fikrinin gelişmediği daha önce
belirtilmiştir. William Safran diaspora yaklaşımında, altı özellikten
bahsetmekte ve bunlardan dördünün anavatana yönelik tutumla ilgili
olduğunu belirtmektedir. Bu kapsamda, ancak yaşanan sürgün sonrasında
1950’li yıllardan itibaren Almanlar arasında bu fikrin geliştiği
gözlemlenmektedir. Hem Birinci Dünya Savaşı öncesi, hem de iki savaş
arası dönemde göç eden Rusya Almanlarının çoğu anavatan Almanya yerine
ABD, Kanada ve Brezilya gibi ülkelere göç etmişlerdir. Bu da onların
anavatan özleminden daha çok ekonomik refah ve güvenlik aradıklarının
somut bir göstergesi olarak kabul edilmektedir.
Savunma Bilimleri Dergisi, Mayıs 2015, 14 (1), 119-143.
| 129
Sovyetler Birliği’nin Çökmesi ve Anavatana Göç
Ayrımcı ve baskıcı Stalin politikasının devam etmesi nedeniyle,
Almanya birçok Rusya Almanı için cazip bir alternatif haline gelmiştir.
1920’lerdeki Weimar Yönetimi’nden farklı olarak Federal Almanya
Cumhuriyeti, SSCB’den gelen Almanlara kapılarını hep açık tutmuştur
(Oltmer, 2006). Bir şekilde SSCB’den göç etmeyi başarabilenler doğrudan
Alman vatandaşlığına geçme hakkına sahip olmuşlardır.
Volga bölgesine dönme hususu Almanya ile Rusya arasında bir
problem sahası teşkil etmiş (Türk, 2010) ancak, Rusya’nın iki Almanya’nın
birleşmesine yeşil ışık yakması nedeniyle üzerinde durulmamıştır.
1985’te dönemin Sovyetler Birliği Komünist Partisi Genel Sekreteri
Mihail Gorbaçov’un başlattığı perestroyka ve glastnost politikaları
neticesinde oluşan değişim rüzgârları Rusya Almanlarının mücadelesini de
etkilemiştir. Daha önce çareyi sadece SSCB’yi terk etmekte gören
Almanlar, 1988 yazında Sovyet Almanlarının tüm siyasi ve hukuki
haklarının geri verilmesi ve Volga Boyu Özerk Cumhuriyeti’nin tekrar
kurulmasını hedefleyen Vozrojdeniye (Yeniden Doğuş) hareketini
kurmuşlardır. Hareket, 1960’lar ve 1970’lerden farklı olarak yöneticilerin
baskılarına maruz kalmadan, Almanya’dan da aldığı destekle önemli
faaliyetlerde bulunmuştur (Güler, 2002). Ancak anavatan olarak gördükleri
Volga bölgesine dönmeyi hiçbir zaman başaramamışlardır. Bu ümitleri de
ortadan kalktıktan sonra tamamen Almanya’ya yönelmişlerdir.
1985 yılından itibaren SSCB vatandaşlarının yurt dışına çıkış
yasağının kalkmasıyla birlikte, Almanya’ya kitlesel göçler de hız
kazanmıştır. Böylece 1986 yılında 753 olan göçmen sayısı, 1990 yılında 147
bin olarak gerçekleşmiştir (Krieger, 2006). Bu dönemde SSCB’den ve yeni
kurulan Cumhuriyetlerden 2.4 milyon Rusya Almanı Almanya’ya göç
etmiştir.
İki Almanya’nın birleşmesi, Doğu Avrupa ülkelerinden gelen göçler
ve Rusya Almanlarının bu göçleri, Almanya’yı mali olarak etkilemesinin
yanında, gelen kişilerin sosyal entegrasyonu problemini de beraberinde
getirmiştir. Bu nedenle Almanya 1993’te göç edecek Almanların sayısına
225 bin kotasını koymuştur (Özcan, 2004). Aslında oldukça yüksek olan bu
tavana hiçbir zaman ulaşılamamıştır. İlk yıllarda gelen göçmenlerin Alman
soyundan olup olmadığı, isim, aile soyağacı, Alman kültürüne ait şarkılar,
yemekler ve geleneklere ilişkin sorular yöneltilerek anlaşılmaya çalışılmıştır
(Dariyeva, 2005).
130 |
Üstüntaş
Şekil 2. SSCB’den Göç Eden Rusya Almanlarının Yıllara Göre Sayısı (Gredinger, 2010)
Sovyetler Birliği’nin dağılmasının hemen ardından yaşanan kaos ve
ekonomik çöküntü, ayrıca yıllardır görülen baskıdan kurtulma ve
anavatanda yaşama arzusu 90’lı yıllarda göç eden kişilerin sayısını zirveye
ulaştırmıştır (Gredinger, 2010). 2006 yılında hızlı düşüşün en önemli sebebi
ise Almanya’nın getirmiş olduğu Almanca bilme şartından kaynaklanmıştır.
Ayrıca, Rusya ve Kazakistan gibi Almanların yoğun yaşadığı ülkelerde de
ekonominin hızla iyileşmesi de göçlerin azalmasında bir etken teşkil
etmiştir.
Almanya’ya göç edenler birçok sosyal ve ekonomik problemle
karşılaştılar. Önlerindeki en önemli engel, dil bilmemeleri olmuştur. Çünkü
SSCB’de Almanca konuşmaları yasaklanmış, sonra yasak kalkmış ancak
öğrenme imkânı bulamamışlardır. Dolayısıyla bu Almanlar Rusça
konuşmaktadır. Rusça konuşmaları ise Alman toplumu tarafından “Rus”
olarak algılanmalarına yol açmıştır (Waffenschmidt, 1999).
Savunma Bilimleri Dergisi, Mayıs 2015, 14 (1), 119-143.
| 131
Şekil 3. Göç Eden Almanların Kendini Tanımlamaları (Gredinger, 2010)
Rusya Almanları kendilerini ne Alman ne de Rus olarak
görmektedirler. Kendini Rus olarak görenlerin evlilik yoluyla gelenler
olduğu değerlendirilmektedir.
Almanya’daki Türk göçmenlerde “Türkiye’de Almancı, Almanya’da
Yabancı” söylemini Rusya Almanları “Rusya’da Alman, Almanya’da Rus”
olarak dile getirmektedirler. Bu durum onların aidiyet duygularını olumsuz
olarak etkilemiştir.
Yapılan çalışmalarda Almanya’ya göç motivasyonları sorulduğunda
vatanda yaşama arzusu sekizinci sırada çıkmış, esas faktörün ise refah ve
güvenlik arayışı olduğu belirlenmiştir. Kendi aidiyetlerini belirtirken Alman
yerine Rusya Almanı (Şekil-3) demeyi tercih etmektedirler. Göçün
üzerinden 20 yıl geçmesine rağmen Alman toplumuna entegrasyonlarını
henüz tamamlayamamışlardır. Burada Darieva’nın tespiti de oldukça dikkat
çekicidir. Ona göre; II. Dünya Savaşı sonrasında Almanya’nın toprak kaybı
nedeniyle Doğu Avrupa’dan göçen Almanların acıları paylaşılmış ve
hatıraları müzelerde yaşatılmıştır. Ancak Spätaussiedler (geç göçmenler)
olarak adlandırılan Rusya Almanları, Alman toplumunun değişen yapısı
nedeniyle böyle bir empatiden yoksun bırakılmıştır. Bu göçmenlerin
yaşlanan Alman nüfusu için diğer ülkelerden gelen göçmenlerden daha iyi
bir alternatif olduğu tezi üzerinde durulmuştur. Ayrıca, Doğu Almanya
kökenlilere “ikinci sınıf Alman” gözüyle bakan Batı Almanyalılar, bu geç
Üstüntaş
132 |
göçmenlere “üçüncü sınıf Alman” muamelesi bile yapmamışlar, onları
Türkler gibi göçmenlerle aynı kategoride değerlendirmişlerdir.
Rusya’nın ekonomik durumunun düzelmesi ve hızla yaşlanan Rus
nüfusu nedeniyle Putin, göç eden Almanları tekrar Rusya’ya davet etmiş ve
onlara kredi verileceğini açıklamıştır (Gredinger, 2010). Geriye dönüşün
sınırlı olacağı değerlendirilmekle beraber, Almanya-Rusya ilişkilerinde, her
iki ülkede yaşayan bu Almanların olumlu etkisinden söz etmek mümkündür.
Almanya-Kazakistan İlişkileri
Yukarıda Almanların Rusya topraklarına olan göçleri genel bir
yaklaşımla ele alınmıştır. Bu bölümde ise konu Kazakistan özelinde
incelenecektir.
Almanların Kazakistan’daki Varlığı
Almanların Kazakistan’daki varlığı 1850’lerde başlamıştır. İlk önce
bu bölgeye gelen Almanlar memur, asker ve bilim adamları olarak
gelmişlerdir. XIX. yüzyılın sonu ve XX. yüzyılın başında, toprak
yetersizliği ve kuraklık nedeniyle Volga Almanları ve Karadeniz’in
kuzeyindeki Almanlar Rusya’nın Orta Asya’yı istila etme politikası
kapsamında, yüz binlerce Rus ve Ukraynalı çiftçilerle beraber Kazakistan’a
göç etmiştir. Bu göçmenler daha çok Akmola, Pavlodar ve Kustanay
civarına yerleşmişlerdir. Böylelikle I. Dünya Savaşı öncesi Kazakistan’daki
Alman nüfusu 70 bini geçmiştir. Bu dönemde bölgede Almanlara ait dört
adet kilise bulunmaktadır. Alman İmparatorluğu’nun da bölgeye ilgisi vardır
ve savaş öncesinde bir konsolosluğu bulunmaktadır (Krieger, 1993). Volga
ve Karadeniz Almanlarının göçlerinde Rusya’da 1906 yılında yürürlüğe
konan ve Stolipin Reformları denen toprak reformlarının da etkisi olmuştur
(Güler, 2002).
Almanların Kazakistan’a ilgisi nedeniyle gelen bilim adamları bu
bölgenin tarih, kültür, düşünce dünyasına da etkisi olmuştur. Kazakların
ünlü şair ve filozofu olan Abay Kunanbayev’in eğitimcisi ve öğretmeni,
Eugen Michaelis adında bir Almandır (Krieger, 1993). Aynı entelektüel
ilginin günümüz Almanlarında bulunduğunu söylemek mümkün değildir.
II. Dünya Savaşı sırasında Kazakistan’ı sürgün yeri olarak kullanan
Ruslar, Almanları da çoğunluğu Kazakistan olmak üzere bu bölgeye
sürmüşlerdir. Kazakistan’ın içinde bulunduğu ekonomik zorluklar ve savaş
koşulları nedeniyle, Kazakistan’a sürülen Korelilerden Finlilere, Türklere
kadar değişik halklar ilk dönemlerde büyük zorluklar yaşamışlardır (Yiğit,
2001). Bu dönemde Kazak halkı da çetin şartlarla mücadele etmiştir.
Savunma Bilimleri Dergisi, Mayıs 2015, 14 (1), 119-143.
| 133
Almanlarla Kazaklar arasında olumsuz sayılabilecek vakalar görülmemiştir.
Ancak 70’li yıllarda Rusların Kazakistan’da bir özerk yapıya
kavuşturulması çalışmaları (Schmaltz, 2014) Kazak halkında tepkiye neden
olmuştur. 1979 yılında Alman özerk yönetimini kurulması öngörülen
Astana’da kitlesel gösteriler meydana gelmiştir. Bu nedenle karar geri
çekilmiştir. Kararın geri çekilmesinde SSCB’nin o sırada Afganistan’ı işgale
başlamasının da etkisi olmuştur. Çünkü SSCB hem Soğuk Savaş retoriğine
geri dönmüş hem de savaş sırasında Müslüman nüfusun bulunduğu
coğrafyada problem yaşanmasından çekinmiştir (Mukhina, 2007). Bu
tarihten sonra Almanlarda Volga bölgesine dönme düşüncesi ön plana
çıkmıştır. Bu arzularına Rusya’nın en zayıf olduğu 1992 yılında bile
ulaşamamışlar ve kesin olarak reddedilmişlerdir (Güler, 2002).
SSCB’nin dağılmasından sonra Kazakistan’da bulunan Almanların
yaklaşık 800 bini Almanya’ya göç etmiştir. Hâlihazırda Kazakistan’da 180
bin Alman diasporası bulunmaktadır (Ausweartiges Amt). Almanya göçlere
karşı başlangıçta açık kapı politikası uygulamış daha sonra çeşitli
sınırlamalar getirmiştir. Kazakistan’ın ekonomik durumunun düzelmesiyle
paralel olarak göçler azalmıştır. Almanya da politikasını Kazakistan
Almanlarını yerinde destekleme şeklinde yürütmeye başlamıştır.
Alman diasporasının iki ülke ilişkilerine olumlu katkı sağladığı hem
üst düzey devlet yetkililerinin temaslarında hem de akademik çalışmalarda
dile getirilmektedir (Peyrouse, 2009).
Ekonomik ve Ticari İlişkiler
Dünyanın dördüncü ekonomisi, AB’nin en büyük itici gücü olan
Almanya ile Kazakistan ilişkileri dolaylı olarak tarihî olaylardan da
etkilenmiş ve Alman diasporası ekonomik ilişkilerin geliştirilmesinde bir
katalizör görevi görmüştür (Hecker, 1998). Bununla birlikte iki ülke
ilişkilerine yön veren esas faktör ekonomik çıkarlardır. İki ülke ekonomik
ve ticari ilişkileri, Kazakistan Devlet Başkanı Nursultan Nazarbayev’in
2012 Berlin ziyareti sırasında “Hammadde, Endüstri ve Teknoloji Alanında
İş Birliği Anlaşması” imzalanarak yasal temele oturtulmuştur. İlişkiler bu
anlaşma çerçevesinde derinleşerek devam etmektedir.
Almanya, Orta Asya ülkelerine yönelik olarak AB Dönem
Başkanlığını yürüttüğü 2007 yılında “AB ve Orta Asya: Yeni Bir Ortaklık
İçin Strateji” adlı strateji belgesini yayınlamıştır. Orta Asya ülkelerinin
tamamında büyükelçiliği bulunan tek AB ülkesi olan Almanya, Kazakistan’ı
da bu bölgeye yönelik politikalarında bir “giriş kapısı” olarak görmekte ve
en önemli ülke olarak değerlendirmektedir.
Üstüntaş
134 |
Bunun neticesinde Almanya, Kazakistan’ın AB içerisindeki en
önemli ticari ortağı durumundadır. Kazakistan ise Almanya’nın Orta
Asya’daki en önemli ticari ortağı haline gelmiştir. 2013 yılında iki ülke
arasındaki ticaret hacmi 6.5 milyar Avro olarak gerçekleşmiştir. Bunun 4.3
milyar Avrosu Kazakistan’ın ihracatıdır. Kazakistan’ın ihracat kalemlerini
petrol ve demir-çelik ürünleri teşkil etmektedir. Ayrıca Kazakistan,
Almanya’nın 5. petrol sağlayıcısı ülkedir. Almanya’nın ihracatını ise
makine ekipmanları, elektrikli aletler, kimyasallar, ilaçlar ve araçlar
oluşturmaktadır. Kazakistan’daki doğrudan Alman yatırımları da 1 milyar
Avroyu geçmiştir. Bunlar daha çok inşaat sektöründe ve perakende
sektörüne yapılan yatırımlardır (Auswaertiges Amt).
Alman yatırımları hidrokarbon sektöründe değildir. Bu Kazakistan
açısından da avantajlı bir durum teşkil etmektedir. Çünkü Kazakistan,
ekonomisinin hidrokarbona bağımlılığını azaltarak çeşitlendirmek
istemektedir. Bununla ilgili olarak altı stratejik sektör belirlemiştir. Bunlar,
tarım, turizm, inşaat, ulaştırma, tekstil ve ticari tarımdır. Alman yatırımları
da daha çok orta ölçekli firmaların yatırımları olduğundan bu alanlarda her
iki tarafa da fırsatlar sunmaktadır (Peyrouse, 2009). Almanya’nın
Kazakistan’da 100 üyesi olan bir de iş adamları derneği bulunmaktadır.
Eğitim ve Kültür Alanında İş Birliği
Eğitim alanında iş birliğinin temelini, Almanca dil eğitiminin
verildiği Goethe Enstitüsü, Öğretim Elemanı Değişim Programı ve
Öğretmen Gönderme Programı teşkil etmektedir. Ayrıca Robert Bosch
Vakfı’nın da Kazakistan’da bir öğretim elemanı bulunmaktadır.
Goethe Enstitüsü ile koordineli olarak Astana, Karaganda, Pavlodar,
Kostanay und Ust-Kamenogorsk’ta bulunan lisan merkezlerinde uluslararası
geçerliliği olan sertifika programı uygulanmaktadır. Her yıl 60-70 Kazak
öğrenci Almanya’da çeşitli eğitimlere burslu olarak katılmaktadır.
Üniversiteler arası iş birliği faaliyetleri de ilişkilere katkı sağlamaktadır.
Humboldt Vakfı Kazak araştırmacılara burs imkânı sunmaktadır.
Alman-Kazak Üniversitesi 1999 yılında özel girişimciler ve
akademisyenler tarafından Almatı’da kurulmuştur. Almanya standartlarında
bir üniversite olmamakla beraber yüksekokul seviyesinde teknik eğitim
vermekte ve akademik ilişkilerin gelişmesine öncülük etmektedir.
Kazakistan tarafından uygulamaya konulan “Yeniden Doğuş”
inisiyatifi Almanya tarafından da desteklenmektedir. Bu konu için açılmış
olan merkeze Goethe Enstitüsü tarafından destek verilmektedir. Ayrıca
buradaki Almanlara medya desteği de sunulmaktadır.
Savunma Bilimleri Dergisi, Mayıs 2015, 14 (1), 119-143.
| 135
Siyasi İlişkiler
SSCB’nin ortadan kalkmasıyla birlikte Almanya’nın Orta Asya
politikası bütün Batı ülkelerinde olduğu gibi “Rusya öncelikli” yaklaşımı
çerçevesinde gerçekleşmiştir. Bu çerçevede Almanya Rusya ilişkilerini ileri
düzeye taşımıştır. Rusya’nın enerjiyi bir silah olarak kullanmaya başladığı
2000’li yılların sonunda Almanya’da enerji kaynaklarını çeşitlendirmek
maksadıyla bölge ülkeleri, özellikle Kazakistan ile ilişkilerini artırmıştır. Bu
kapsamda Almanya, Kazakistan’ın 2010 yılında AGİT dönem başkanlığını
yürütmesini desteklemiştir.
Afganistan Harekâtı da Almanya’nın bölgeye ilgisini etkilemiş,
radikal unsurlarla mücadele, uyuşturucu ile mücadele, lojistik imkânlardan
yararlanma gibi konularda iş birliği fırsatlarına yönelmiştir.
Almanya’nın Kazakistan ile ilişkilerinde insan hakları da önemli bir
yere sahiptir. Ancak son dönemde ilişkilerin artan ivmesi insan hakları
konusunu geri plana itmiştir. Bu durum hem AB içerisinde hem de Alman
kamuoyunda sıkça eleştirilen bir konudur. Nazarbayev yönetimi demokratik
bir yönetim olarak görülmemekte, muhalif fikirlere izin vermediğinden Batı
değerlerine aykırı olarak değerlendirilmektedir.
Sonuç
XVIII. yüzyılın ikinci yarısından başlayarak yaklaşık yüz yıl süreyle
Almanya’dan Rusya topraklarına gerçekleşen göçün etkileri günümüzde
Kazakistan’dan Brezilya’ya kadar çok geniş bir coğrafyada kendisini
göstermektedir. Rusya Almanlarının 250 yıllık, önce Doğuya, sonra Batıya
olan bu göç tarihini; açlıklar, refah arayışı, zulüm ve baskıdan kaçışlar ve
dini özgürlük arayışları şekillendirmiştir.
Almanlar, Volga, Karadeniz’in kuzeyi, Baserabya, Volhinya,
Kazakistan ve Orta Asya, Sibirya ve Kafkaslar’da kurmuş oldukları
kolonilerde, etrafındaki yerli halklardan izole bir şekilde varlıklarını
sürdürmüşlerdir. Bu koloniler disiplinli ve gayretli çalışmaları sayesinde
etraflarına göre zenginleşmişlerdir.
Alman göçleri, Rusların modernleşme çabalarının, imparatorluk
kurma ve devlet inşası süreçlerinin ve emperyalizminin bir parçası olarak
değerlendirilebilir. Başlangıçta her iki tarafın da menfaatine olan ve
Almanlar lehine çeşitli imtiyazlar içeren bu süreçte, XIX. yüzyılın ikinci
yarısında Rus İmparatorluğu içerisinde yükselen milliyetçilik fikirleri
doğrultusunda, Almanların Çariçe II. Katerina tarafından verilen
imtiyazlarına son verilmiştir.
136 |
Üstüntaş
İmtiyazların kaybedilmesi akabinde; Karadeniz bölgesindeki toprak
azlığı, Volga bölgesindeki 1891 yılında yaşanan kuraklık, Almanları
Türkistan, ABD, Kanada ve Brezilya gibi alternatif arayışlara yöneltmiştir.
I. Dünya Savaşı, Rusya’da yaşanan iç savaş ve 1921 yılında meydana gelen
açlık nedeniyle birçok Alman, Rusya’dan göçmek zorunda kalmıştır.
Almanya’da mevcut Weimar Cumhuriyeti kendi soydaşı Almanların kalıcı
olarak yerleşmesini kabul etmemiştir.
Bolşevik Devrimi sonrasında, komünist ideolojinin kitlelere
ulaştırılmasını kolaylaştırmak için Almanca eğitimine önem verilmiş,
yerellik politikası kapsamında bir ulus inşa edilmeye katkı sağlanmıştır. Bu
kapsamda, 1924 tarihinde Volga Almanları Özerk Cumhuriyeti’nin
kurulması sağlanmıştır. 1930’lu yıllarda Stalin’in yürürlüğe koyduğu
kollektivizasyon projesiyle Volga Almanları üzerindeki baskı artmıştır.
Volga Almanları zengin olmaları nedeniyle, Bolşevikler tarafından
başlangıçta sınıf temelli bir baskıya maruz kalmışlar, bu baskı daha sonra
etnik temelli bir yapıya evrilmiştir.
1941 yılında Almanya’nın Rusya’ya savaş açmasıyla birlikte Volga
Almanları için zorlu bir süreç başlamıştır. SSCB yöneticileri, Rusya
Almanlarının Hitler ile iş birliği yaparak geri bölgede tehlike yaratacağını
değerlendirmiştir. 1941 tarihli Yüksek Sovyet Genelgesi’yle Kırım ve Volga
bölgeleriyle birlikte Rusya’nın Avrupa kısmında yaşayan Almanlar, Sibirya,
Kazakistan ve Altay bölgelerine sürgün edilmişlerdir.
Savaş sırasında sürgüne tâbi tutulan halklardan sadece Volga
Almanları, Ahıska Türkleri ve Kırım Tatarları affedilmemiştir. Soğuk Savaş
döneminde baskı ve şiddete maruz kalan Almanlar, 1985 yılından itibaren
SSCB vatandaşlarının yurt dışına çıkış yasağının kalkmasıyla birlikte,
Almanya’ya kitlesel göçe başlamışlardır. Almanya’ya göç eden bu Rusya
Almanları aidiyet sorunu ve sosyal uyum sorunu yaşamıştır. Almanya’ya
göç eden Rusya Almanlarının entegrasyon problemleri hâlâ devam
etmektedir. Kendilerini bir Alman olarak değil de Rusya Almanı olarak
görmektedirler.
Kazakistan’dan Almanya’ya göçmüş olan 800 bin kişi ve hâlihazırda
Kazakistan’da yaşayan 180 bin Alman, Almanya-Kazakistan ilişkilerinin
gelişmesinde önemli bir yere sahiptir. Almanya burada yaşayan Almanları
bir köprü olarak görmekte ve Kazakistan ile ilişkilerini siyasi, ekonomik,
kültürel alanlarda geliştirmektedir.
Klasik göç teorilerine göre, göçmenler gittikleri ülkede
memleketlerine olan bağlarını zamanla yitirir, yaşadıkları ülkenin
geleneklerini, kültürel kodlarını içselleştirir, asimile olurlar. Buna göre
Savunma Bilimleri Dergisi, Mayıs 2015, 14 (1), 119-143.
| 137
klasik teorinin aksine Volga Almanları SSCB dönemindeki zorunlu
asimilasyon hariç olmak kaydıyla kültürlerini muhafaza edebilmişlerdir.
Almanların 250 yıl önce Avrupa ve Rusya’nın içinde bulunduğu
sosyo-ekonomik şartların etkisiyle başlayan bu göç yolculuğu, etkilerini
günümüzde de sürdürmekte ve Almanya-Kazakistan ilişkilerinde bir
parametre olarak yer almaktadır.
Kaynakça
Aifeld, P. (2010). Russlandeutsche-eine autobiographische studie vor
historischem Hintergrund. www.wolgadeutschen.net adresinden
alınmıştır.
Auswaertiges Amt. Almanya Dışişleri Bakanlığı resmi internet sitesi. 15
Aralık 2014’te www. auswaertiges-amt.de adresinden alınmıştır.
Bartlett, R. (1979). Human capital: The settlement of foreigners in Russia
1762-1804. Cambridge: Cambridge University Press.
Darieva, T. (2005). Recruiting for the nation: Post-Soviet transnational
migrants in Germany and Kazakhstan. www.siberian-studies.org
adresinden alınmıştır.
Eisfeld, A. (2011). Die Auswirkungen von deportationen auf späteren
generationen der Deutschen in Russland. Stiftung Gedenkstätten,
Sachsen Anhalt.
Eisfeld, A. (2003). Die Aussiedlung der Deutschen aus der Wolgarepublik
1941- 195. Osteuropa-Institut München.
Eisfeld, A. (2012). 200 Jahre Ansiedlung der Deutschen im
Schwarzmeergebiet. Landsmannschaft der Deutschen aus Russland
e.V.
Gredinger, G. (2010). Identity beyond the Nation State: the case of the
Russian Germans. Centers for German and European Studies,
Working Paper.
Güler, N. (2002). Kazakistan-Kırgızistan Özel. Avrasya Dosyası, Kış 20012002, Cilt 7, Sayı 4, s. 162-176.
Hecker, H. (1998). Die Deutschen in Russischen Reich, in der Sowjetunion
und ihren Nachfolgestaaten. Historische Landeskunde, Deutsche
Geschichte im Osten 2, Köln.
İnalcık, H. (2014). Devlet-i Aliyye, Osmanlı İmparatorluğu Üzerine
Araştırmalar- II, s. 12-1. Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları.
138 |
Üstüntaş
Kinville, P.J. (2013). Interwar Soviet Nationalities Policy: The Case of
Volga Germans. Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi. Central
European University Nationalism Studies Program, Budapest.
Krieger, V. (1993). Deutsche Präzens in Kasachstan zur Zarenzeit.
Osteuropa- Institut München.
Lee, R. (2003). The demographic transition: Three centuries of fundamental
change. Journal of Economic Perspectives, Volume 17, Number 4.
Martin, T. (2002). An affirmative action empire: Nations and nationalism in
the Soviet Union. 1923-1939, London: Cornell University Press.
Mukhina, I. (2007). The Germans of The Soviet Union. New York.
Routledge Press.
Neutatz, D. (1994). Deutsche Bauern in den Steppen Rußlands. Die Wolgaund Schwarzmeerdeutschen von der Ansiedlung bis zur Deportation.
Mit einem vergleichenden Blick auf die Donauschwaben. In:
Deutsche im Osten. Geschichte, Kultur, Erinnerungen. Hg. v.
Deutschen Historischen Museum. Berlin, München 1994, S. 129148.
Oltmer, J. (2014). Heimkehr? Volksdeutsche fremder Staatsangehörigkeit
aus Ost- Ostmittel- und Südosteuropa im deutschen Keiserreich
und in der Weimarer Republik. Europäische Geschichte Online. 09
Aralık 2014 tarihinde www.ieg-ego.eu. adresinden alınmıştır.
Özcan, V. (2004). Germany: Immigration in transition. Migration
Information Source.
12
Aralık
2014
tarihinde
www.migrationinformation.org. adresinden alınmıştır.
Peyrouse, S. (2009). Business and trade relationships between the EU and
Central Asia. EU-Centalasia Monitoring, Working Paper 01.
Pohl, O. (2009). Volk auf dem Weg: Transnational migration of the
Russian- Germans from 1763 to the present day. American
University of Central Asia Studies in Ethnicity and Nationalism:
Vol. 9, No. 2.
Pohl, O. (2014). Colonialism in one Country: The deported peoples in the
USSR as an example of internal colonialism. Journal of Race,
Ethnicity and Religion. Volume 5, Issue 7. Sopher Press.
Safran, W. (1991). Diasporas in modern societies: Myths of Homeland and
Return. University of Colorado.
Savunma Bilimleri Dergisi, Mayıs 2015, 14 (1), 119-143.
| 139
Schmaltz, J. E. (2014). Carrots and sticks and demonstrations: Yuri
Andropov’s Failed Autonomy Plan for Soviet Kazakhstan’s
Germans, 1976-1980. The Eurasia Society Journal of Great Britain
and Europe, Vol.3.No.1.
Sunderland, W. (2004). Taming the wild field, colonization and Empire on
the Russian Steppe. Cornell University Press.
Türk, F. (2010). Boris Yeltsin döneminde Rus-Alman ilişkileri. Fırat
Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi Cilt:20, Sayı:1.
Yiğit, A. (2001). Kazakistan’ın değişen etnik yapısı. Fırat Üniversitesi
Sosyal Bilimler Dergisi Cilt:10, Sayı:2.
Weber,
M. (2009). Deutsche Minderheiten in der europäischen
Siedlungsgeschichten, Aussiedler–und Minderheitenpolitik in
Deutschland. Oldenburg Verlag München.
Üstüntaş
140 |
Extended Summary
Volga Germans: Migrations, Deportation in 250 Years
Period And The Impacts of German Dıaspora on
Kazakhstan-Germany Relation
Introduction
The Ottoman Empire’s struggle for many years against Austria in
central Europe weakened the empire in the north against Russia. Fighting
with Russia remained on the Crimean Khanate, which its forces was also
used for the central European power struggle. The Ottoman Empire and
Crimean Khanate lost their forces as of 1683 until Karlowitz agreement in
1699. Thus Habsburgs made headway to the Balkans and Russians to the
Crimea and to the Black Sea (Inalcik, 2014 p. 12, 13). Consequently in XVI
century Russians eliminated the Kazan Khanate and began to settle on the
Volga river region. In the XVIII century descended further to the south and
ceased Crimean Khanate in 1783. Thus, the Russians had a very extensive
land in the Volga region and in the north of Black Sea. Russia's population
was insufficient to control and spoil the land. Therefore Russia invited the
Germans from Europe.
Start of Migration to the Russian Soil in XVIII Century
In 1762 German-born Catherine II (1762-1796) was Czarina in the
Russian throne. She issued a manifesto known as "Foreigners can freely
move to Russia” (1762) and invited the Germans to the country (Rose,
2002, Gredinger, 2010).
Czarina promised; land, a 30 year tax exemption, a permanent
exemption from military service as, religious freedom within their own
communities, credits to use at the beginning and freedom in their own
management, to people who settled in the country (Pohl, 2009). This
proposal made migration attractive, because of the Europe's fragmented
structure and the chaotic situation in Germany.
The Developments in the XIX. Century
Migration, continued during the XIX century. Tsar Alexander I,
grandson of Catherine II, invited new immigrants in 1804. Europe was in
turmoil under Napoleonic Wars (1804-1815). German people had responded
to this invitation positively with the same motives as mentioned earlier.
Savunma Bilimleri Dergisi, Mayıs 2015, 14 (1), 119-143.
| 141
Within this wave of immigration, Germans migrated to the boundaries of
present-day Ukraine Volhinya and Baseraby. Thus, starting in 1763 until the
1880s the German migrations to the territory of Russia took about a hundred
years. As German population increased, territory for each immigrants has
significantly decreased. As a result Germans started to move from Volga
and the Black Sea region to Turkestan and Georgia, which has been
occupied by the Russians and founded there sub-colonies (Krieger, 1993).
World War I and the Interwar Period
After establishment of the Union of Soviet Socialist Republics,
Volga German Autonomous Region has been announced in 1918 . On 6th
January 1924, Volga German Autonomous Region took the name
Autonomous Republic of the Volga Germans (Pohl, 2009).
Due to the civil war and famine that occurred in 1921 in Russia,
many Germans were forced to emigrate from Russia. Weimar Republic,
governing Germany at that time, did not accept the permanent settlement of
their compatriots in Germany. Therefore, the majority of Germans
emigrated to the United States, Canada and Brazil (Oltmer, 2006). Due to
drought, hunger and the collectivization policy applied by Stalin in
1932/1933, 11 million people have lost their lives in Russia, of which
350.000 were German. During Stalin's terror policy implemented in years
1937/1938 thousands of German was announced "public enemy", "agent",
as in other Soviet peoples and was quickly tried in the Troika and were
killed (Eisfeld, 2012). The Germans were richer than the other nations and
therefore they were exposed to more class based repression than the other
nations. This class based repression in 30’s turned into an ethnic-based
structure in 40’s (Kinville, 2013).
World War II and the Cold War Period
Stalin had seen all the people, which remaining in German occupied
territories, as collaborators and decided to punish them. With the Supreme
Soviet Circular, dated 28 August 1941, the Germans living in the European
part of Russia, in Crimea and in the Volga region were deported to Siberia,
Kazakhstan and the Altai region. This deportations continued between 1941
and 1945. Approximately 1.1 million Russian Germans were subjected to
deportation. In these deportations 300.000 people died because of road
conditions, starvations, diseases and forced labor conditions (Gredinger,
2010). The number of deported Kazakhstan Germans were determined
407,000 (Eisfeld, 2003).
Üstüntaş
142 |
Collapse of the Soviet Union and Migration to the Homeland
After 1985 the abroad travel ban of the USSR citizens was lifted.
Than mass migration to Germany accelerated. Thus, the number of
immigrants which was 753,000 in 1986 decreased to 147,000 thousand in
1990 (Krieger, 2006). During this period, from the USSR and the newly
established Republics 2.4 million Russian Germans emigrated to Germany.
Those people, who migrated to Germany met up with many social and
economic problems. Their most important obstacle was the language that
they don’t know. They spoke Russian and therefore they are being
perceived as "Russian" by the German society (Waffenschmidt, 1999).
Germany-Kazakhstan Relations
The German presence in Kazakhstan began in the 1850s. The first
Germans, who came to this region, were servants, soldiers and scientists. At
the end of the XIX and at beginning of the XXth century, in consequence of
land shortage and drought, Volga Germans and the Germans in north of the
Black Sea, took part of invasion in Central Asia in coordination with the
Russian policy. They migrated to Kazakhstan along with hundreds of
thousands of Russian and Ukrainian farmers (Krieger, 1993).
Due to the economic hardship and war conditions in Kazakhstan,
different peoples driven Kazakhstan from the Finns, Koreans, Turks have
lived up great challenges in this period (Valiant, 2001). After the collapse of
the USSR about 800.000 German in Kazakhstan emigrated to Germany.
Currently there are 180.000 German diaspora in Kazakhstan (Ausweartiges
Amt).
The German diaspora in Kazakhstan has positive impact on bilateral
relations. This argument is expressed in both of in contact with senior
government officials and academic studies (Peyrouse, 2009). Germany, as
world's fourth economy and EU's biggest driving force, its relations with
Kazakhstan indirectly influenced by the historical events, has good
economic relation with Kazakhstan. The German diaspora has served as a
catalyst for the development of these economic relations (Hecker, 1998). As
a result, Germany is the most important trade partner in the EU for
Kazakhstan. Kazakhstan has become the most important trade partner of
Germany in Central Asia. In 2013 trade volume between two countries was
6.5 billion euros. The 4.3 billion euros is the export of Kazakhstan
(Auswaertiges Amt).
Savunma Bilimleri Dergisi, Mayıs 2015, 14 (1), 119-143.
| 143
Conclusion
Due to socio-economic condition in Europa and Russia began a
migration process in 250 years ago. Effects of this migration continue today.
After collapse of USSR 2.4 million Russian Germans emigrated to Germany
from the USSR and the newly established Republics. Those people, who
migrated to Germany met up with many social and economic problems.
Today the German diaspora, remained in Kazakhstan, plays a significant
role in the Germany-Kazakhstan relations. In a multi-dimensional relation
German diaspora is one parameter.
Download