İSLAM’DA AFFEDİCİ OLMAK (I) “Allah Affedicidir Affedenleri de Sever” Kurban Bayramından bir hafta önce sizlerle paylaşmış bulunduğum affetmek SLÂYT’I ile bağlantılı olarak, İslam’da Affedici Olmak isimli makalemi İnşaallahu Teâlâ sizlerle paylaşacağım. İnsan nefsi ve şeytanın teşvikiyle günah işlemeye yatkın bir varlık olarak yaratılmıştır. Aklına, vicdanına ve nefsine uyan her insan günah işler. Bir kulun işlemiş olduğu günahlara karşılık, affetmek ve tevbe etmek vaciptir. Yani farz gibi (kitap, sünnet, icmal ile sabittir.) Tevbe etmenin şartı günah olan her şeyi terk etmektir. İşlemiş olduğumuz günahtan dolayı pişmanlık duymak ve günahın tekrarlanmaması hususunda azim ve gayret göstermelidir. Eğer günah kul hakkıyla ilgili ise bize hakkı geçen kimse ile mutlaka helalleşmek şarttır. Cenab-ı Hakk (Celle Celalüh)’ın kulunu affetmesini ve tevbe etmesini sevdiğini, ayrıca tevbelerini kabul edeceğine dair ayeti kerimeler ve hadis-i şerifler vardır. Dini vecibelerimi öğrendiğim kadarıyla yerine getirmeye ve İslam’ı daha iyi öğrenmeye karar verdiğimde en çok dikkatimi çeken konulardan biri de, Kuran-ı Kerim’in önemle üzerinde durduğu ve detaylı olarak anlattığı “affedicilik” konusu olmuştur. Hepimizin bildiği gibi, dinin tam olarak yaşanmadığı toplumlarda, yapılan hiçbir hata affedilmez ve müsamaha kabul etmez. Bugün görülüyor ki, âlim (ilim sahibi) kimseler hep birbirlerinin aleyhinde konuşuyor, biri bir diğerini yerden yere vuruyor. Ufak bir hatası varsa da, dağlar kadar büyültülüyor. Bugün hatasız kul düşünmemiz mümkün değildir. Ancak hataları ne kadar aza indirirsek, o kadar değerimiz artar. Yoksa hatanın büyüklüğüne göre, hata yapan kişiye olan bakış açısı değişir, ona verilen değer azalır, fikirlerine hürmet edilmez; adeta diğer insanlar arasında küçük görülür. Toplumumuzun bir başka ana özelliği de intikamdır. Böyle toplumlarda geçerli olan kriterler şahsi çıkar ve menfaatler olduğu için herkes kendi aleyhinde gördüğü her hareketin intikamını şu ya da bu şekilde almaya çalışır. Bu yolda her biri kendi metodlarını uygular ve yapacağı her hareketi en doğal hakkı sayar. Biraz önce de belirttiğim gibi, “Orman Kanunu”nu andıran bu sistem, ancak cahil insanların oluşturduğu bir toplumda geçerli olabilir. İslam’ı şuurun tam olarak geliştiği bir toplumda böyle bir ahlaki yapı olması imkânsızdır. Bilakis İslam dini, asırlardır müsamaha ve merhametli yapısıyla tanınmış, Müslümanlar her zaman dönemlerinin en adil, en şefkatli kişileri olmuşlardır. Hatta İslamiyet’in bu özelliği yüzyıllarca çeşitli toplumların birarada yönetilmesinde önemli rol oynamıştır. Âlim (ilim sahibi) kişilerden öğrendiğimiz veçhile, gıybet etmeyin, başka-larını arkalarından çekiştirmeyin, söz ve öğretilerine karşı görüyoruz ki, bizatihi kendileri bizlere öğrettiklerinin tam aksini yapıyorlar. Burada hiç unutamayacağım bir olayı sizlerle paylaşmak istiyorum. Devlet memuriyetine başladığım yıllarda çalışma büromda bir Şefim vardı o anlatırdı: “1940 yıllarda Erzincan depreminin birinci yılları. Babası dermiş ki, oğlum çarşıya çıkıyorum etrafa bakıyorum benden iyi kimse yok. Eve dönüp de kitabın başına oturduğumda bakıyorum ki, benden aşağı kimse yok.” Şimdi gelin bu durumu birlikte bir yorumlayalım. Bugün ben de: Kur’an-ı Kerim’den okuduğumu ve Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Efendimiz’in hadislerinden öğrendiğimi, anlamaya, anladığımı özümsemeye ve özümsediğimi yaşamaya, yaşadığımı da dilimin döndüğünce çevreme, yakın, eş ve doslarıma anlatmaya çalışarak, dinimizin affedicilik dini olduğunu vurgulamak istiyorum. Bu da seçkin ahlaka ulaşmak için olayları Kur’an-ı kerim doğrultusunda düşünerek yorum-lamak demektir. Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Efendimiz: “Kim merhamet etmezse merhamet olunmaz” buyurmuşlardır. Şunu çok iyi bilmek gerekir ki; Hiç bir Müslüman bilerek Allah (Celle Celalüh) ’un huzurunda kendini kötü duruma düşürecek ve ahirette kendisi için utanç kaynağı olacak bir hata işlemeyi istemez. Hatanın özelliği bilmeyerek, cahillikten veya unutkanlıktan kaynaklanmaktadır ki bu konuda Cenab-ı Allah (Celle Celalühü) bizlere Kur’an-ı keriminde: “Peygamber, Rabb’inden kendisine gönderilen her şeye gönülden iman etmiştir, ona tâbi olan mü’minler de... Onların hepsi de, Allah’a, meleklerine, kitaplarına ve peygamberlerine inanırlar. Bütün Peygamberlerin aynı kaynaktan geldiğini, aynı mesajı taşıdığını bilerek, “Biz onlar arasında hiçbir ayrım gözetmeyiz.” derler. En çetin ve dayanılmaz imtihanlarda, en ağır şartlarda bile: “Çağrını işittik ve tüm kalbimizle emrine boyun eğdik; fakat yine de lâyık olduğun itaati sana gösteremedik, bağışla bizi ey Rabb’imiz; dönüşümüz elbet Sanadır!” dediler. İlâhî hükümlere itaat konusunda son derece duyarlı ve dikkatli olan mü’minler, “içinizdekileri açığa vursanız da, gizleseniz de, Allah sizi ondan hesaba çeker.” ayetinin omuzlarına yüklediği görevi yerine getirememe korkusuyla, telaş içerisinde Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Efendimiz huzuruna çıkmış ve acziyetlerini, endişelerini dile getirerek, gözleri yaşlı bir hâlde Rabb’lerine el açıp dua edip, yakarmışlardı. Bunun üzerine, hem dualarının kabul edildiğini bildirerek yüreklerine su serpen, hem de kıyamete kadar gelecek mü’minleri ilâhî rahmet ve yardım ile müjdeleyen şu mübarek ayetler nazil oldu: “Allah hiç kimseye, gücünün üstünde bir sorumluluk yüklemez. İnsanın kendi özgür iradesiyle, bilerek ve isteyerek yaptığı iyilikler kendi lehine, bilerek ve isteyerek işlediği kötülükler de kendi aleyhinedir, işte, sizin kabul edilen dualarınız: “Ey Rabb’imiz, eğer unutur veya yanılır isek, istemeden, bilmeden işlediğimiz günahlardan dolayı bizi sorumlu tutma!” “Ey Rabb’imiz! Bizden önceki ümmetlere isyankârlıklarından dolayı yüklediğin gibi, bize de ağır görev ve yükümlülükler verme!” “Ey Rabb’imiz, güç yetiremeyeceğimiz sorumluluğu bize yükleme! İnsanın dayanma gücünü esasen aşmasa bile, bizim eksikliğimizden ve irâdemizin zayıflığından kaynaklanan sebeplerle, başarmakta zorlanacağımız, altından kalkamayacağımız ağır sorumluluklarla, dehşet verici belâ ve imtihanlarla yüz yüze getirme bizi, ya Rab! Günahlarımızı bağışla, bizi affet, bize merhamet eyle! Sensin bizim Mevla’mız, efendimiz, gerçek dostumuz! O hâlde, senin ayetlerini inkâr eden kâfir topluma karşı bize yardım eyle, ya Rab!” buyurarak, bizleri aydınlatmaktadır. (Bakara: 2/285-286) Devamı İnşallah gelecek Haftaya! Bu duygu ve düşüncelerle birlikte; Müşerref olduğumuz Cum’anızı en kalbî duygularımla tebrik eder, Âlem-i İslam’ın kurtuluşuna, birlik ve beraberliğine vesile olması temennisiyle…, Cenab-ı Allah’tan iki cihan saadetleri niyaz ediyorum. 24.10.2014 Hüseyin BULUT Adres : Aziziye Mah. Mevlana Çarşısı Kat:2 No: 205 42020 Karatay/KONYA Telefon : 0332-353 21 62 Faks: 0332-353 84 09 GSM: 0532-666 17 29 Web : www.cagdasaile.com, E-Mail : cagdasaile@mynet.com, hbulut42@hotmail.com