-Lösemi ve Lenfoma’yı yaygın olarak duymamıza karşın “Multiple Myeloma” için aynı şey söylenebilir mi; miyelomayı tanıtır mısınız, nasıl bir hastalıktır? Aslında MM da nadir gözükmemektedir, ancak halk arasında daha az bilinmektedir. Zira MM tüm kanserlerin %1-2’sini, hematolojik kanserlerin de %10’unu oluşturmaktadır. MM kemik iliğinde bulunan plazma hücrelerinden kaynaklanan bir kemik iliği kanseri tipidir. Plazma hücreleri bağışıklık sistemimizin bir parçasıdır. Normal plazma hücreleri enfeksiyonlarla savaşmak için antikorlar üretirler. MM’da ise plazma hücrelerinin DNA’sı hasarlanarak kanserli hale geçer. Bu anormal plazma hücreleri paraprotein olarak bilinen anormal bir antikor tipi üretir. MM ile ilgili tıbbi problemlerin çoğu kemik iliğinde biriken plazma hücreleri ile bunların salgıladığı paraprotein nedeniyle ortaya çıkar. -Erken tanı ya da yanlış tedavi ile kaybedilen zaman, diğer kanser türlerindeki gibi hayati önem arz ediyor mu? Miyelomada erken tanıyı kolaylaştıran belirtiler, hastanın vücudunda görebildiği/hissedebildiği değişiklikler nelerdir? Geç teşhis, MM’da da tedavi sürecini uzatmakta, geciktirmekte ve hastalarda problemlerin daha da artmasına ve önüne geçilemeyecek hale gelmesine sebep olabilir. Bu nedenle belirtilerine de dikkat etmek gerekir. MM’nın en sık görülen belirtileri arasında; * normal kemik iliği görevinin bozularak gelişen kansızlık, halsizlik, çabuk yorulma ve trombosit düşüklüğü nedeniyle cilt ve mukozalarda kanamalar, * normal bağışıklık sisteminin baskılanması nedeniyle idrar, akciğer ve diğer vücut bölgelerinde sık enfeksiyon, * plazma hücrelerinin salgıladıkları maddeler nedeniyle hareketle artan kemik ağrıları ve kemik kırıkları, * kemik olayları nedeniyle salgılanan kalsiyum nedeniyle çok susama, sık idrara çıkma, kabızlık, * paraproteine bağlı olarak el ve/veya ayaklarda uyuşukluk, karıncalanma, yanma ve ağrı, * yine paraproteine bağlı olarak gelişen ‘hiperviskozite’ (kan yoğunlaşması) nedeniyle baş ağrısı, görme ve işitme bozuklukları, uykuya eğilim, nefes darlığı vardır. -Miyeloma, tedavi edilebilir bir hastalık mıdır; günümüzde dünyada ve ülkemizde, laboratuvar ve klinik alandaki yeni yöntemler, yaklaşımlar ile tedavi süreci nasıl seyretmektedir? MM teşhisi zor bir hastalık değildir. Bazen normal kan testlerinde de hastalıktan şüphelenilebilir. Daha sıklıkla kemik kırığı nedeniyle çekilen bir film sonrası MM’dan şüphelenir. Genellikle hastalar başka şikâyetleri olduğu için doktora gider. İlave olarak yapılacak özel kan ve idrar testleri ile kemik iliği incelemesi ve bazı görüntüleme tetkikleriyle tanı konulur. Seçilecek tedavi asıl olarak hastalığın ne kadar ilerlemiş olduğuna ve hastadaki bulgulara bağlıdır. Eğer hastada belirtisiz MM varsa (asemptomatik myeloma) hemen tedaviye ihtiyaç olmayabilir. Eğer bulgular varsa kanser tedavisi almak gerekir. Kemoterapi sonrasında hastalık kontrol altına alındığı takdirde kök hücre nakli de tedavi planının bir parçası olmaktadır. Kanseri remisyonda tutmaya yardım etmek için kişilere kemoterapi verilebilir ancak myelomada nadiren kür (şifa) sağlanabilmektedir. Bu nedenle MM tedavisinde amaçlar; * plazma hücrelerinin üremesini yavaşlatmak, * hastadaki kemik ağrılarını, hiperviskozite (kan yoğunlaşması) bulgularını, yorgunluk bulgularını gidermek, * uzun süreli hastalıksız dönemler elde etmeye çalışmak şeklindedir. -Kök hücre nakli, hastalar için bir umut ışığı mıdır? MM’lı hastalarda birçok tedavi seçeneği vardır. Seçenekler; belirtisiz MM’da gözlem altında bekleme ve destek tedavisi, diğerlerinde ise hastalığın ilerlemesini engellemek ve remisyon sağlamak amacıyla kemoterapi ve yüksek dozda kemoterapi verebilmek üzere kök hücre naklidir. Ağrılı kemik hastalığını tedavi etmek için radyasyon tedavisi ve kemik güçlendirici tedavi kullanılmaktadır. Görüldüğü gibi, MM’da kök hücre nakli hastaya yüksek dozda kemoterapi verebilmek üzere kullanılır. Genel olarak otolog kök hücre nakli, MM’da kemoterapilerin tamamlanması sonrası tüm myeloma hastalarına ilave bir problem olmadığı sürece uygulanması gereken bir tedavi seçeneğidir. Otolog kök hücre nakli de kür (şifa) sağlayabilen bir tedavi değildir. Diğer tedavilere göre daha uzun hastalıksız dönemler sağlar. -Otolog nakil öncesi, kök hücre toplama nasıl bir süreci kapsamaktadır; hastalar için endişe verici, zorlu ve ağrılı bir işlem midir? Öncelikle, otolog kök hücre naklinin amacından bahsetmek gerekirse; melfalan adındaki kemoterapi ilacı yüksek dozda MM’da etkili bir tedavidir, ancak bu ilaç yüksek dozda uygulandığında normal kök hücrelere de zarar vermektedir. Bu nedenle, yüksek dozda melfalan uygulamadan önce kemik iliğinde bulunan sağlıklı kök hücrelerin zarar görmesini engellemek üzere bu hücrelerin daha önceden toplanması ve dondurularak saklanması gerekir. Yüksek dozda melfalan uygulandıktan sonra bu hücrelerin tekrar hastaya damar yolu ile verilerek, kan hücrelerinin üremesi sağlanır. Böylece, hastaya yüksek dozda melfalan uygulanmış ve sağlıklı kök hücreler de bu ilacın zararlı etkilerinden korunmuş olacaktır. Tüm bu işlemler ‘otolog kök hücre nakli’ olarak bilinir. Otolog kök hücre naklinin basamaklarından birisi de kök hücrelerin toplanmasıdır. Kök hücre toplama işlemine geçilmeden önce tüm bu işlemlerin yapılacağı bir kateterin hastanın ana toplardamarına yerleştirilmesi gerekir. Bu işlem uzman bir ekip tarafından sedasyon altında yapılmaktadır. Aslında kan kök hücreleri, kemik iliğinde yerleşmişlerdir. Bu hücrelerin kana göç etmelerini sağlamak üzere tek başına veya bir kemoterapi ilacı ile birlikte büyüme faktörleri hastaya cilt altı 4 gün boyunca uygulanır. Beşinci günde kök hücrelerin damar içerisinde yeterli derecede arttığı tespit edildikten sonra hücre toplanması için, hasta kateteri vasıtasıyla hücre toplama cihazına bağlanır ve yaklaşık 2,5-3 saat süren bir işlemle kök hücreler torba içerisine toplanır. Sonra, hücreler kullanılıncaya kadar -196°C’da sıvı azot içerisinde dondurulur. -Kök hücrenin hematoloji dışında kullanım alanları var mıdır? Tıbbın hangi dallarında bu yöntemden yararlanılmaktadır? Kök hücreler, kan kök hücrelerinin kemik iliğinde bulunduğu gibi hemen çoğu doku içerisinde de bulunmaktadır (embriyonik kök hücre veya erişkin kök hücrelerden nöral, hepatik, mezankimal, diş kök hücreleri vb). Bu hücrelerin en önemli özelliği, kendi kendilerini yenilemeleri ve bulundukları dokulara farklılaşabilmeleridir. Bu özelliklerinden hareketle, kök hücreler doku tamirinde ve bağışıklık sistemi düzenleyici olarak kullanılabilir. Deneysel olarak ve Sağlık Bakanlığı’nın denetiminde halen kemik kayıplarında, kıkırdak tamirinde, hasarlı kalp kası onarımında, yanık tedavisinde, diyabet tedavisinde, iltihabi barsak hastalıklarında kök hücreler kullanılabilmektedir. - Hastalığın dünyadaki dağılımı; ülkemizde yaş ve cinsiyet bakımından hastalığa yakalanma sıklığı ne orandadır? Bu alandaki istatistiksel verileri bizlerle paylaşır mısınız? Birçok MM hastası 50 yaş üzerindedir. Kırk yaş altındaki şahıslarda sık rastlanmaz. Amerika’da Non-Hodgkin lenfoma’dan sonra en sık 2. kanserdir ve tüm kanserlerin %1-2’sini, hematolojik kanserlerin de %10’unu oluşturmaktadır. Erkeklerde biraz daha fazla gözlenmektedir. Amerika’da 2012 yılında 21.700 yeni MM vakası teşhis edilmiştir. -Bir sabah uyandığımızda, kemik iliğimizdeki plazma hücrelerinin “Ben bugün anormal çoğalmak istiyorum” demesiyle özetlenebilecek miyelomadan ve diğer kanser türlerinden korunmak için nasıl bir yaşam çizgisi belirlemeli, nelere dikkat etmeliyiz? Aslında anormal çoğalma isteği direkt olarak plazma hücrelerinin kendisinden kaynaklanmaz. Plazma hücrelerinin DNA yapılarının değişerek, kanser özelliğini kazanması bir seri moleküler ve genetik faktörlerin bir araya gelmesini gerektirir. Bu nedenle korunmaktan ziyade kişinin kendi vücudunu tanıması, vücudundaki değişiklerin erken olarak farkına varması önemlidir. Her şeyden önce MM’nın gerçek nedenleri bilinmemektedir. Ancak bazı risk faktörlerinin akılda bulundurulması gerekir. Bunlar arasında, * 65 yaş üstü olmak (%71 vaka 65 yaş üstüdür), * Erkek cinsiyet, * Irk (Afrika kökenli Amerikalılarda daha sıktır), * Aile öyküsü, * Bazı kimyasal maddelere maruziyet, virüsler, beslenme özelliğinin risk faktörü olup olmadığı bulunamamıştır.