T.C Sağlık Bakanlığı Haydarpaşa Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi Psikiyatri Kliniği Klinik Şefi: Uz. Dr. Mecit Çalışkan “ALZHEİMER TİPİ DEMANS HASTALARINA BAKIM VERENLERDE TÜKENMİŞLİK VE ANKSİYETE” UZMANLIK TEZİ Dr. Murat ALTIN İstanbul 2006 Uzmanlık eğitimim boyunca bilgi ve deneyimlerinden yararlandığım ve asistanı olmaktan onur ve mutluluk duyduğum klinik şefim Uzm. Dr. Mecit ÇALIŞKAN’ a , Kliniklerinde rotasyon yaptığım ve eğitimime katkısı olan tüm klinik şeflerine , Eğitimimde ve tezimin oluşturulmasında bana bilgi ve deneyimlerini aktaran , her konuda desteğini esirgemeyen tez danışmanım Uzm. Dr. Figen ATALAY’ a, Eğitimimde ve tezimin hazırlanmasında katkılarından dolayı Uzm. Dr. Hakan ATALAY’ a Eğitimim süresince mesleki bilgi ve tecrübesinden yararlanma fırsatı bulduğum şef yardımcısı Uzm. Dr. Mehmet ÜÇIŞIK ve servisimizin tüm uzmanlarına, Eğitimim süresince edindiğim bilgilerin olgunlaşmasında desteğini gördüğüm ve mesleki olarak ufkumun açılmasındaki katkılarından dolayı Doç. Dr. Mustafa BİLİCİ’ye Asistanlığım süresince göstermiş olduğu destek ve sabrından dolayı sevgili dostum Dr. Gamze ERGİL’e Birlikte çalışmaktan her zaman onur ve mutluluk duyduğum kliniğimizdeki değerli asistan doktor arkadaşlarıma ve kliniğimizin psikolog, hemşire ve personeline, Bana vakit ayırarak çalışmama katılan bütün hastalarıma, Beni her zaman destekleyip yanımda olan aileme TEŞEKKÜR EDİYORUM İÇİNDEKİLER GİRİŞ VE AMAÇ……………………………………………………………………………. 1 GENEL BİLGİLER………………………………………………………………………… 4 1) ALZHEİMER HASTALIĞI……………………………………………………… 4 Tarihçe……………………………………………………………………… 4 Epidemiyoloji………………………………………………………………. 5 Etiyoloji……………………………………………………………………... 6 Nöropatoloji………………………………………………………………… 11 Alzheimer Hastalığında Klinik …………………………………………… 13 Tanı Ölçütleri………………………………………………………………. 21 2) ALZHEİMER HASTALIGINDA İZLENEN DAVRANIŞSAL VE PSİKOLOJİK SEMPTOMLAR…………………………………………………… 25 Duygudurum bozuklukları……………………………………………………………… 26 Psikotik Semptomlar…………………………………………………………………… 28 Davranışsal Semptomlar………………………………………………………………. 34 3) ALZHEİMER HASTALARINA BAKIM VERENLERDE TÜKENMİŞLİK….. 38 4) YAŞLILARDA DEPRESYON………………………………………………….. 41 YÖNTEM VE GEREÇLER……………………………………………………………….. 50 BULGULAR……………………………………………………………………………….. 60 TARTIŞMA………………………………………………………………………………… 80 SONUÇ VE ÖNERİLER…………………………………………………………………. 85 ÖZET……………………………………………………………………………………… 87 KAYNAKLAR……………………………………………………………………………. 89 ÖLÇEKLER Tablo No: Tablo 1 Tablo 2 Tablo 3 Tablo 4 Tablo 5 Tablo 6 Tablo 7 Tablo 8a Tablo 8b Tablo 9 Tablo 10 Tablo 11 Tablo 12 Tablo 13 Tablo 14 Tablo 15 Tablo 16 Tablo 17 Tablo 18 Tablo 19 Tablo 20 Tablo 21 Tablo 22 Tablo 23 Tablo 24 Tablonun Adı Epidemiyolojik çalışmalarda verilen prevalans oranları EURODERM Alzheimer hastalığı prevalans oranları Alzheimer Hastalığında Genetik Faktörler Ölçeklerin geçerlilik katsayıları Hasta grupları yaş ve cinsiyet dağılımları Hastaların diğer sosyodemografik özellikleri Bakım verenlerin sosyodemografi özellikleri Alzheimer hastalarının CDR ölçeğine göre evreleri. Alzheimer Haslarının GDS ölçeklerinin sonuçları Davranışsal ve psikolojik semptomlar (BEHAVE-AD ölçek sonuçları) Hastaların günlük işlevselliklerinin değerlendirilmesi Depresyon hastalarının SMMT ve GDÖ değerlendirilmesi Alzheimer hastaları ve depresyon hastalarının SMMT ve GDÖ puanları karşılaştırması Hastalara bakım verenlerin Maslach Tükenmişlik Ölçeği (MTÖ), Durumluk ve Sürekli Kaygı Envanteri Formu (STAI-I, STAII), Zorluklarını Değerlendirme Aracı (MBRC) karşılaştırılması Alzheimer hastalılarının klinik durumlarını, hastalığın evresini ve şiddetinin bakım verenlerdeki tükenmişliği, anksiyeteyi ve karşılaştıkları zorluklara olan etkisi Davranışsal ve psikolojik semptomlarının Zorluklarını Değerlendirme Aracı (MBRC) karşılaştırılması Davranışsal ve psikolojik semptomlarının Maslach Tükenmişlik Ölçeği ile karşılaştırılması Davranışsal ve psikolojik semptomlarının Durumluk ve Sürekli Kaygı Envanteri Formu (STAI-I, STAII) ile karşılaştırılması Alzheimer hastalarının günlük işlevselliklerindeki performansları ile bakım verenlerdeki tükenmişliğe, anksiyeteye ve karşılaştıkları zorluklara etkisi Bakım verenlerin yakınlık dereceleri Alzheimer hastalarının bakım verenlerinin yakınlık derecesinin tükenmişliğe, anksiyeteye ve karşılaştıkları zorluklara olan etkisi. Depresyon hastalarının bakım verenlerinin yakınlık derecesinin tükenmişliğe, anksiyeteye ve karşılaştıkları zorluklara olan etkisi. Alzheimer hastalarının ve bakım verenlerinin yaşlarının bakım verenlerdeki tükenmişliğe, anksiyeteye ve karşılaştıkları zorluklara olan etkisi. Depresyon hastalarının ve bakım verenlerinin yaşlarının bakım verenlerdeki tükenmişliğe, anksiyeteye ve karşılaştıkları zorluklara olan etkisi. Alzheimer ve depresyon hastalarının hastalı sürelerinin bakım verenlerdeki tükenmişliğe, anksiyeteye ve karşılaştıkları zorluklara olan etkisi. Sayfa No 5 6 7 59 60 62 63 65 65 66 66 67 67 69 72 73 74 74 76 76 77 78 78 79 79 GİRİŞ VE AMAÇ Tıp alanındaki teknolojik ilerlemeler ve sağlık hizmetlerinin yaygınlaşmasıyla doğum ve ölüm hızları düşerek ortalama insan ömrü uzamış, yaşlı nüfus artmıştır. Yirminci yüzyılın başında yaşam beklentisi Amerika Birleşik devletlerinde erkekler ve kadınlar için sırasıyla 46,3 ve 48,3 iken, bu yaşlar 2000 yılında sırasıyla 73,5 ve 80,4’e çıkmıştır. Bu ülkede 65 yaşını geçen nüfus oranı 1900’larda tüm nüfusun yalnızca %4,1’i iken, bu oran 2000’de %12,8 olmuştur. Amerika'da 65 yaşını geçen kişi sayısının 2030 yılında 70,2 milyon olacağı tahmin edilmektedir ve bu sayı toplam Amerikan nüfusunun %20,1’ini oluşturmaktadır. (1) Ülkemiz için 65 yaş üstü nüfusun, toplam nüfus içindeki oranı 1935'te %3,9 iken bugün bu oranın %4,5, 2030 yılında ise %6 olmasının beklendiği bildirilmektedir. (2) Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre, önümüzdeki yıllarda gelişmekte olan ülkelerin nüfuslarında %95 oranında bir artış beklenirken, yaşlı nüfus için bu artışın %240 oranında olacağı tahmin edilmektedir.(3) Yaşlı nüfustaki bu artış demansı sık görülen bir bozukluk haline getirmektedir. Tüm dünyada yaklaşık 18 milyon kişi demanstan etkilenmektedir. Nüfus özellikleri ve değişimleri göz önüne alındığında 2025 yılında 2 katına çıkarak yaklaşık 34 milyon insanı etkileyeceği öngörülmektedir. Hastalığın 65 yaşından sonra prevalansı değişmez şekilde her 5 yılda ikiye katlanmaktadır.(4) Demans sözcüğü latince olup, kişinin aklının yitirilmesi anlamına gelmektedir. Sözcük bir sendroma karşılık olarak kullanılmaktadır ve açık bir bilinç düzeyinde başta bellek olmak üzere zihinsel ve sosyal yeteneklerin kişinin günlük yaşam aktivitelerini etkileyecek derecede yıkılması şeklinde tanımlanabilir(5). Demans; bilinç düzeyinde bir değişme olmaksızın bilişsellikteki azalmadır. Yıkım sürekli ve değişmezdir. Amerikan Psikiyatri Birliği Mental Bozuklukların Tanısal ve Sayımsal El Kitabı (DSM-IV)’nda demans, bilinçte bozulma olmaksızın bellek yıkımını da içeren birçok bilişsel bozukluğun bulunması şeklinde tanımlanır. Demansta etkilenen bilişsel işlevler genel zekâ, öğrenme ve bellek, dil, problem çözme, yönelim, algı, dikkat, 1 yargılama ve sosyal yeteneklerdir. Kişilik de etkilenir. (6) Görülen odur ki, 1970’lerin ortalarından günümüze kadar Amerika Birleşik Devletlerinde yaşayan 65 yaş ve üstü insanların %4 ile %5’i bakım evlerinde kalmıştır (1,7) ve 65 yaş ve üstünde olanların yaklaşık %25-50’si hayatlarının bir döneminde bakım evine girmektedirler. (8-9-10) Amerika Birleşik Devletlerinde 65 yaş üstü insan popülasyonunda ve bakım evlerinde kalış oranlarında dramatik bir artış vardır.(11) Alzheimer hastalarının Amerika Birleşik Devletlerindeki yıllık maliyetleri 2002 yılında 100 milyar dolardır. Bu rakamın 61 milyarını doları Alzheimer hastalarına profesyonel bakım verenlerin ücretleri ve bakım evi giderleri oluşturmaktadır. Alzheimer hastalarına evde bakım verenlerin oluşan iş gücü kaybı ise 2002 verileriyle yıllık 10,2 milyar dolardır. (12) Ülkemizde Alzheimer hastalığının epidemiyolojik çalışmaları yetersizdir. Klinik gözlemler, hastaların çoğunun birinci derece yakınları (eşi, çocukları) ile beraber kaldığını ve evde bakıldığını göstermektedir. Kronik bir hastalık olarak Alzheimer hastalığının yıkım süreci 8–10 yıl arası sürer; bu dönemde hastalar yüksek bir bakım seviyesi gerektirir ve bu sıkıntı verici süreçte gözetime ihtiyaç duyarlar. Alzheimer hastalarına bakım verenlerde bu yıkıcı süreç ailesel ilişkiler, arkadaşlıklar, iş yaşantısı, fiziksel ve psikolojik iyilik gibi hayatlarının her alanını etkiler. (5) Bakım verenlerde tükenmişlik; Alzheimer hastasına bakım verenlerin yakın çevresinde ortaya çıkan fiziksel, psikolojik, emosyonel, sosyal ve mali problemler olarak tanımlanabilir. Alzheimer hastalarıyla geçirilen zamanın sonucu olarak bakım veren kişilerde yorgunluk, sosyal izolasyon ve ilişkilerde bozukluk gözlemlenmiştir. (5) Aynı yaştaki kontrol grupları ile karşılaştırıldıklarında Alzheimer hastalarına bakım verenlerde diğerlerine nazaran oldukça fazla fiziksel ve psikolojik morbidite görülmektedir. (13,14) Burwill ve arkadaşlarının yaptığı bir çalışmada psikiyatrik semptom prevalansı Alzheimer hastalarına bakım verenlerde %52 bulunurken, genel popülasyonda %15-20 bulunmuştur. (15) Gonzales ve arkadaşlarının yaptığı bir çalışmada Alzheimer hastalarına bakım verenlerde hastalığın teşhisinden sonraki 1 yıl içinde %50’den daha fazla oranda yeni tanı konmuş orta-ciddi düzeyde 2 depresyon tespit edilmiştir. (16) Dura ve arkadaşlarının yaptığı bir çalışmada da Alzheimer hastalarına bakım verenlerde %24 oranında depresyon, %10 oranında tespit edilmiştir.(17) Alzheimer hastalarının hayat kaliteleri, hastalıkta ortaya çıkan davranışsal ve psikolojik semptomlar bakım verenlerin tükenmişliklerini artırır ve hastaların günlük aktivitelerdeki performansları bakım verenlerde ortaya çıkan streste belirleyicidir.(14,18) Alzheimer hastalarının yaşam kaliteleri de hastalıklarının şiddeti ile ilişkilidir. Hastaların hayat kalitelerindeki gerileme Standardize Mini Mental Test (SMMT) ile ölçülen bilişsel bozulma ile ilişkili bulunmuştur. (19,20) Bakım verenlerde görülen tükenmişlik ve psikiyatrik morbidite etnik ve kültürel yapıya göre de değişir. (21) Bu çalışmanın da amacı; Alzheimer hastalarına bakım verenler ile Alzheimer hastası olmayan Majör Depresif Bozukluk tanısı alan yaşlı hastalara bakım verenleri tükenmişlik ve anksiyete açısından karşılaştırmak; Alzheimer hastalığının şiddetinin ve Alzheimer hastalığında ortaya çıkan davranışsal ve psikolojik semptomların hastalara bakım verenlerdeki tükenmişlik ve anksiyete düzeylerine etkisini araştırmaktır. 3 GENEL BİLGİLER ALZHEİMER HASTALIĞI 65 yaş üstü hastalarda demansın en önemli nedenleri; Alzheimer hastalığı(yaklaşık %60), vasküler demans (%15) ve vasküler-Alzheimer hastalığı bir arada bulunmasıdır. (%10). Diğer hastalıklar demans sebelerinin %10’unu oluşturur: Levy cisimcikli demans, Pick hastalığı, fronto temporal demanslar, normal basınçlı hidrosefali, alkolik demans, enfeksiyon hastalıkları (HIV, sifiliz) ve Parkinson hastalığına bağlı demans gibi. Demans kliniği gözlenen hastaların yaklaşık yüzde %5’inde demans tablosu metabolik anomaliler (ör: hipotirodizm), beslenme bozuklukları (ör: vitamin B12 eksikliği, folat eksikliği) veya depresyon gibi geri dönebilen sebeblere bağlıdır. (6) Aşağıda Alzheimer hastalığı ve yaşlılık depresyonuyla ilgili genel bilgiler özetlenmeye çalışılmıştır. ALZHEİMER HASTALIĞI Alzheimer hastalığı (AD), bilişsel işlevlerde bozulma, günlük yaşam aktivitelerinde azalma ve davranışsal ve psikolojik bozukluklarla sonuçlanan ilerleyici bir nörodejeneratif hastalıktır. (8) Geri dönüşsüz ve ilerleyici bilişsel yıkımın yol açtığı klinikle, hastanın ve hasta yakınlarının uyumu ve idame edilmesi oldukça güçtür. (22) Tarihçe: Dr. Alois Alzheimer’ın 1907’de ilk olgusu 51 yaşındaki Auguste D.’yi yayınlamasından sonra hastalığa “Alzheimer” adını klinik şefi Dr. Emil Kraepelin vermiştir. Alzheimer’in bu ilk olgusunda hastanın kocası ile ilgili aşırı kıskançlık hezeyanları bulunmaktaydı. Daha sonra bellek başta olmak üzere yüksek beyin fonksiyonlarında bozukluk saptanmıştı. (23) Hastanın otopsisinde gümüş boyası ile anormal boyanma örneği, yani senil plaklar, distrofik nöritler, nörofibriler tanglelar 4 (yoğun perikaryal boyanma şeklinde görülür) ve serebral kortekste belirgin yaygın atrofi ve hücre kaybı gözlenmiştir. 1960'lara kadar çok nadir bir hastalık olduğu ve sadece presenil yaş grubunda görüldüğü düşünülmüştür (22) Epidemiyoloji Alzhimer hastalığı ile ilgili değişik ülkelerde birçok yapılmış epidemiyolojik çalışma vardır. Bu çalışmalar tablo 1’de özetlenmiştir. Çalışmalarda Alzheimer hastalığı prevalansı %3.6 ile %23 arasında değişmektedir. Bu fark çalışmalarda metodolojik farklar olmasından, farklı tanısal kriterlerin uygulanmasından kaynaklanmaktadır. Genel olarak Alzheimer hastalığı prevalansı 65 yaş üstü kişilerde %3–5 iken 85 yaş üstü kişilerde %50’dir. (24) Yapılan prevalans Çalışmaları Yıl 1990 Yazar Livingstone ve ark.(25) Ülke Yaş Prevalans % İngiltere 65+ 6.1 1991 Dartigues ve ark.(26) Fransa 65+ 3.6 1989 Evans ve ark. (27) ABD 65+ 10.3 1991 Folstein ve ark.(28) ABD 65+ 4.5 Kanada 65+ 8.0 Canada Sağlık ve 1994 Yaşlanma Çalışması(29) 1991 Heeren ve ark. (30) Hollanda 85+ 23.0 1989 O’Connor ve ark.(31) İngiltere 75+ 10.5 1991 Aronson ve ark.(32) ABD 75+ 22.8 1995 Hendrie ve ark.(33) ABD 65+ 8.24 1996 White ve ark.(34) ABD 71+ 7.6 1996 Graves ve ark.(35) ABD 65+ 6.3 1999 Yamada ve ark.(36) Japonya 65+ 2.0 2000 Lobo ve ark.(37) 65+ 6.4 1990 Zhang ve ark(38) 65+ 4.6 Avrupa çok merkezli Çin Tablo 1: Epidemiyolojik çalışmalarda verilen prevalans oranları 5 Avrupa ülkeleri çapında yapılan EURODERM projesi kapsamında standardize tanı kriterleri ve epidemiyolojik yöntemler kullanılarak Alzheimer hastalığındaki prevalans sonuçları elde edilmiştir. Bu sonuçlar tablo 2’de verilmiştir. (39) Yaş dağılımı % 60-69 0.3 70-79 3 80-89 20 Tablo 2:EURODERM Alzheimer hastalığı prevalans oranları İngiltere Alzheimer cemiyetinin bilgilerine göre Alzheimer hastalığının İngiltere’deki prevalansı yaklaşık %1’dir ve günümüzde 775,000 üzerinde demans olgusu vardır. 2010 yılında demansı olan yaklaşık 840.000 kişi olacaktır ve bu sayının 2050 yılında 1,5 milyon kişiyi aşması öngörülmektedir. (40) Etyoloji Alzheimer hastalığının etyolojisi bilinmemektedir. Hastalığın etyolojisinde genetik ve çevresel faktörler etkili olmaktadır. (23) Genetik: Alzheimer hastalığı genetik olarak karmaşık ve heterojen bir gruptur. Alzheimer hastalığında genetik faktörler büyük oranda hastalığın gelişimi için çevresel faktörlere bir yatkınlık zemini yaratacak şekilde birer risk faktörü niteliğindedirler. Monozigot ikizlerde yapılan çalışmalara göre, ikizlerden birinde Alzheimer hastalığı belirtileri görüldüğünde, diğer ikizde hastalığın görülme olasılığı yaklaşık %40’tır. Ancak diğer ikizde Alzheimer hastalığının başlaması daha uzun bir dönemden sonra olur. Bu ve buna benzer çalışmalar Alzheimer hastalığında hem çevresel hem de genetik faktörlerin rol oynadığını gösterir. (5) 6 Otozomal dominant geçişten sorumlu olan şimdiye kadar 3 ayrı gen bulunmuştur: amiloid prekürsör protein (APP) geni (21. kromozom), presenilin 1 geni (14. kromozom) ve presenilin 2 geni (1. kromozom). Bu genlerin kodladığı 3 protein de normal işlevleri çok iyi bilinmeyen, nöronal plastisitede rol oynadıkları yönünde varsayımlar ileri sürülen transmembran proteinlerdir. (41) Alzheimer hastalığı daha genç bireylerde de görülebilir (40–60 yaş arası) ve bu kişiler tüm hastaların yaklaşık %5’ni oluşturur. Bu kişilerin çoğunda belirgin bir aile öyküsü vardır ve bilinen bir genetik mutasyon bulunabilir. (42) 3 gen defektinin ailelerde erken başlangıçlı Alzheimer hastalığına neden olduğu bilinir: kromozom 14’teki presenilin 1 (PS–1), kromozom 1’deki presenilin 2 (PS–2) ve kromozom 21’deki amiloid-b protein prekürsörü. (41, 43, 44) Erken başlangıçlı Alzheimer hastalığı ile ilgili en sık mutasyon kromozom 14’de PS–1 geninde bulunmuştur. Bu durum erken başlangıçlı tüm Alzheimer hastalarının yaklaşık %50’sinin nedenini açıklar. Bu mutasyonla Alzheimer hastalığı 40–50 yaş dolaylarında başlar. Kromozom 1’deki presenil 2 genindeki homolog proteindeki mutasyon birkaç ailede bulunmuştur. (43) Amiloid prekürsör protein ile ilgili gen 21 no’lu kromozomun uzun kolundadır. Değişim süreci boyunca 4 değişik amiloid prekürsör proteini vardır. Senil plakların temel yapısını oluşturan R/A4 proteini amiloid prekürsör proteinin parçalanması sonucu ortaya çıkan bir 42-aminoasit peptidtir. Down sendromunda (trisomi21) amiloid preskürsör protein geninin üç kopyası vardır ve hastalıkta bu proteinin kodon717’de mutasyona uğraması sonucu B/A4 proteininin (Ab Protein) aşırı birikmesi oluşur. Tabi anormal amiloid prekürsör proteininin gelişmesinin Alzheimer hastalığının birincil nitelikteki nedeni olup olmadığı bilinmemektedir. (45) Geç başlangıçlı Alzheimer hastalığı ile ilişkili olduğu kesin olarak kanıtlanmış tek gen 19 kromozomda kodlanan, kolestrol taşıyan bir enzim olan apolipoprotein E’nin e4 alellidir (Apo-E4). (15–16) Apo E’nin Alzheimer hastalığındaki önemi, Alzheimer hastalığını karakterize eden senil plaklar ve nörofibriler yumaklarda da bulunmasıdır. Apo E beyinde lipaz aktivitesini bozarsa maruz kalan beyin bölgelerinde kolesterol ve lipid transportunu değiştirebilir. Defektif reinnervasyon ve 7 yetersiz sinaptik plastisite oluşur. Alzheimer hastalığın’da neokorteks incelendiğinde presinaptik terminal dansitede %45 azalma ve frontal, temporal bölgelerde kortekste önemli ölçüde sinaptik kayıp ortaya konmuştur. Apo-E4 allel sıklığı Avrupa’da Alzheimer hastalığı için %20, kontroller icin %15 bulunmuştur. Siyah ırk icin Apo-E4 allel sıkılığı %30 olarak bildirilmiştir. Apo-E4 allelinin normal yaşlı erkeklerde bilişsel fonksiyonlarda azalma ile birlikte olduğu ileri sürülmüştür. Apo E–4 allel sıklığı normal popülasyon için %20 iken, Alzheimer hastalığı için %40’tır. (46) Hastaların %95’inden fazlasında hastalık otozomal dominant geçiş göstermez. Ancak bu hastaların bazıları Alzheimer hastalığı sıklığının genel nüfustan daha yüksek olduğu ailelerden gelir. Bu hastaların Alzheimer hastalığının dominant olmayan, ancak ailevi bir şekle sahip olduğu kabul edilir. Otozomal geçiş göstermeyen ve genellikle 65 yaşından sonra başlayan bu sporadik şekilde ortaya çıkan hastalığa neden mutasyon bulunmamakla beraber çok sayıda risk faktörleri tanımlanmıştır. (41) Aşağıdaki tablo3’de Alzheimer hastalığındaki genetik faktörler özetlenmiştir. Gen Kromozom Mekanizma Etki APP 21 Mutasyon/Trisomi Ab üretiminde artış Presenilin 1 14 Mutasyon Ab üretiminde artış Presenilin 2 1 Mutasyon Ab üretiminde artış APOE 19 Polimorfizm Ab klirensinde bozulma, t hiperfosforilizasyonu, nöral plastisitede bozulma a2-MG 12 Polimorfizm Ab klirensinde bozulma Tablo 3: Alzheimer Hastalığında Genetik Faktörler 8 Kolinerjik Bozukluklar Asetilkolin normal bellek işlevlerinde temel bir role sahiptir. Alzheimer hastalığında asetilkolin sentezinde bir yetersizlik söz konusudur. Kolin asetil tranferaz azalmıştır. Bu enzin aktivitesindeki azalma kolinerjik nöronlarda ciddi bir bozukluğun işaretidir. Bu bozukluğa koşut olarak kortikal kolinerjik inervasyonda da azalma olur. Bu bozukluklar bazal ön beyinde özellikle de meynert nükleus bazaliste hücre gövdelerinde kayıpla beraberdir. Amigdala, hipokampus ve kortikal kolinerjik nöronlarda kayıp vardır. Kolinerjik yetersizlikle bilişsel bozukluklar arasında pozitif bir ilişki vardır. Alzheimer hastalarının postmortem incelemelerinde olguların beyinlerinde kolinerjik hücreler sayı ve boyut bakımından ileri derecede küçülmüştür. Bazal ön beyin alanlarında kolinerjik nöronlar ileri derecede tahrip olmuştur. Alzheimer hastalığında kreatin, fosfokreatin artmakta,; N asetil bileşikleri azalmaktadır. Gri madde kolin konsantrasyonu artışı normal yaşlılara göre daha fazla olmaktadır. Bu değişikliklerle bilişsel bozulma arasında pozitif bir ilişki vardır. (47) Glutamat: Beyinde yaygın olarak bulunan eksitatör özellik gösteren, amino asit yapısında bir nörotransmitterdir. Hipokampus ve kortikal asosiyasyon alanlarında yaygın olarak bulunur. Glutaminerjik uyarı ile hücre içine fazla miktarda kalsiyum ve su girer. Bu durumda proteazlar aktive olur. Hücrede şişme ve otoliz meydana gelir. Bu toksik etkinin Alzheimer hastalığındaki nörofibriler yumakların oluşumuna katkıda bulunduğuna inanılmaktadır. (48) Hipokampusun yakın bellekte ve buna bağlı olarak da yeni bilgileri öğrenmede rolü vardır. Hayvan deneylerinde iki taraflı lezyonlarında yeni bilgileri öğrenme bozulur. Bu durumda uzak bellek sağlam kalır. Bu durum Alzheimer hastalığının başlangıç evresine uymaktadır. Hipokampusun bellek işlevlerinde uzun süreli potensiyalizasyon olarak adlandırılan bir görevi vardır ve Alzheimer hastalarında bu işlev bozulur. Ayrıca Alzheimer hastalarında glutaminerjik nöronlarda, glutaminerjik reseptörlerde ve kortikal asosiyasyon liflerinde azalma görülür. Bu azalma frontal loblar ve hipokampusta daha belirgindir. (49) 9 Noradrenalin: Alzheimer hastalığında noradrenalin ve metabolitleri normal veya azalmış olarak bulunmaktadır. Özellikle depresif belirtilerin eşlik ettiği olgularda bu bozukluklar daha belirgin olmaktadır. (50) Serotonin: Bazı Alzheimer olgularında dorsal raphe çekirdeğinde nöronal kayıp vardır. Ayrıca serotonin ve 5 hidroksi indol asetik asit düzeyleri superior frontal ve inferior temporal bölgelerde azalmaktadır. Serotonin dönüşümünde artmaktadır. (50) Çevresel Risk Faktörleri: Çok sayıda çevresel risk faktörü Alzheimer hastalığı patogenezinde rol oynar. Ancak hangilerinin gerçek risk etkeni olduğuna dair fikir ayrılıkları vardır • Yaş: En güçlü kanıt ilerlemiş yaş için mevcuttur. Hastalığın görülme sıklığı 60 yaşından önce nadirken, 85 yaş ve üzerindeki yaşlarda yaklaşık %50’ye yükselir. Alzheimer hastalığı riski her 5 yılda bir 65 yaşından önce 5 kat, 75 yaşından önce 3 kat ve 85 yaşından önce 1.5 kat artar. (51) • Cinsiyet: Kadınlarda hastalığın erkeklerden daha fazla olduğu bilinmektedir. Baltimore Uzunlamasına Yaşlanma Çalışmasında kadınlardaki Alzheimer hastalığı insidans oranlarının erkeklerden daha yüksek olma eğiliminde olduğu bulunmuştur.(%1.43/yıl oranına karşın %1.12/yıl) Aynı çalışmada lojistik regresyon sonuçları eğitim ve yaş düzeltildikten sonra incelendiğinde kadınlarda Alzheimer hastalığı geliştirme oranı erkelerden %10 fazla bulunmuştur. (52) Miech ve ark.’larının yaptığı Cache Bölge Çalışmasında değişik yaş gruplarında cinsiyet dağılımını farklı bulmuşlardır. Cinsiyetler arasında 80 yaş ve altı grupta küçük ama anlamlı bir fark varken, 85 yaş ve üstü grupta kadınlarda Alheimer hastalığı insidansı belirgin yüksek bulunmuştur. (53) Genel olarak kabul gören kadın erkek oranı 2/1’dir . (51) 10 • Ailede demans öyküsü olması: Alzheimer hastalığı olan birinin çocukları, kardeşleri, hastalıktan etkilenmiş bir yakını olmayan birine göre 3 – 4 kat daha fazla etkilenir. (54) • Düşük eğitim düzeyi: Alzheimer hastalığı insidansı düşük eğitim seviyesi olanlarda daha yüksek eğitim seviyesinda olanlardan 1,5 kat fazla bulunmuştur. (52,55) • Uzun süreli alkol kullanımı (56,57) • Kardiyo vasküler hastalık ve risk faktörleri (58,60,61) • Down sendromu olmak: Erişkin yaşlara kadar yaşayabilenlerde, muhtemelen genetik bozukluğa bağlı olarak Alzheimer hastalığı gelişim riski yüksektir. (Down sendromu olanların %90’ında 30 yaşında iken amiloid plaklar, nörofibriler yumaklar ve kolinerjik eksiklikler vardır. (54) Nöropatoloji: Alzheimer hastalığının kesin tanısı nöropatolojik inceleme ile konabilir. Hastaların beyinlerinin makroskopik incelemesinde tüm beyinde atrofi, sulkuslarda genişleme, giruslarda küçülme (en belirgin frontotemporal alanlarda ve parahipokampal girusta) ve doku kaybına bağlı olarak ventrikül genişlemesi gözlenir. Mikroskobik bulgular arasında hücre içine yerleşmiş nörofibriler yumaklar (NFY), hücre dışı yerleşimli senil amiloid plaklar (SP), granülovaküoler dejenereasyon, nöron ve dolayısıyla sinaps kaybı ve amiloid anjiopatiler vardır. Nörofibriler yumaklar Alzheimer hastalarında karakteristik bulgulardan biridir. Ancak hastalığa özgü değildir. Diğer dejeneratif demans hastalarında da bulunmuştur. Yumaklar çift sarmal iplikçiklerden (filament) oluşur. NFY’lar tau proteinlerinden oluşur. Tau 17. kromozomda bulunan bir gen tarafından kodlanan düşük molekül ağırlıklı bir proteindir. Bunlar hücre gövdesinde bulunur ve dentritler içine kadar uzanır. Tau 11 proteinin anormal fosforilizasyonu çift sarmal iplikçiklere (liflere), onların birikimi de nörofibriler yumaklara yol açar. NFY’lar hücre iskeletinde değişikliğe, aksonel taşımanın bozulmasına ve nöronal işlevlerde bozukluğa yol açarlar. NFY’lerin çoğu uzun yıllar süren bir sürecin sonunda nöronların ölümlerini tetikler. Alzheimer hastalığında döneme bağlı nöropatolojik değişiklikler oluşur. Konu ile ilgili olarak bir model ileri sürülmüştür. Bu modelde NFY’lerin başlangıçta özellikle entorhinal bölgede lokalize olduğunu, sonra paralimbik bölgeye ve hipokampusa ve son olarak da isokartikal bölgeye (neokorteks) uzandığı bildirilmektedir. Entorhinal dönem, epizodik bellekte defisitle karakterizedir. Limbik dönemde sözel yetenekler, görselalansal işlevler bozulur. Primer bellek ise isokortikal bölgenin tutulmasıyla bozulur. (61) Senil amiloid plaklar (nöritik plaklar) hücre dışında bulunup, 21 kromozomda kodlanan amiloid beta prekürsör protein (APP)’den kaynaklanan 40–42 aminoasitlik santral yerleşimli beta-amiloid peptid çekirdeği içerir. APP metabolizması genetik kontrol altındadır 1, 14 ve 21 kromozomlardaki presenilin genleri amiloid depolanmasını artırmaktadır. İlk birikim NFY’lerin tersine limbik sistemde değil, neokortekste ve gevşek (diffuse) plaklar şeklindedir. Diffüz plaklar yuvarlak veya amorf şekildedir. Sınırları belirgin değildir. Bu plaklarda aktive mikroglia ve astrositler yoktur, akson ve dentritlerde ise çok az değişiklik vardır. Bu plaklardaki amiloid henüz lokal nörotoksik etkilere sahip olduğu düşünülen beta-kıvrımlı transforme olmuş amiloid değildir. Gevşek plaklarda amiloid birikimi bir yandan oksidatif gerilim ve serbest radikallerin oluşumu ve bunların etkisiyle, diğer yandan gliozis ve mikroglial aktivasyon ile meydana gelecek olan inflammatuar değişikliklerin sonucunda amiloid birikimi çözünmez fibriler forma (beta-kıvrımlı) dönüşür. Daha sonra mikroglia aktive olur ve amiloidin şişmiş dejenere nöritlerle çevrelendiği “nöritik plak” oluşur. Nöritik plaklar keskin sınırlı ve yuvarlaktırlar. Klasik bir plakta ortada amiloid çekirdek, etrafında küçük mikroglia hücresi, düzinelerce dejenere nörit ve sinaps ve astrosit uzantılar vardır. Bu plaklar da dejenere akson ve dentritler de bulunur. Alzheimer hastalığında hastalığın bütün evrelerinde erken, matüre ve eski plaklar birlikte görülmesi SP’larda bir turn-over olduğunu göstermektedir. Bu nedenle birim alana düşen plak dansitesi aynı olabilir. SP’lar en fazla korteksin 2. ve 3. tabakasında, en az 1. tabakasında görülür. (61) 12 Alzheimer hastalığında SP sayısı ve yoğunluğu aynı yaştaki normal kişilere göre çok daha fazladır ancak amiloid plak sayısı ve yoğunluğu ile demansın ağırlığı arasında bir ilişki yoktur. Buna karşın NFY normal serebral yaşlanmada da entorhinal kortekste az sayıda bulunur. Yoğunluk demansın ağırlığı ile paraleldir. (62) Alzheimer Hastalığında Klinik Alzheimer hastalığının kliniğinden önce yaşa bağlı kognitif azalma ve hafif kognitif bozukluk (HKB) kavramlarına değinilecektir. Yaşa bağlı kognitif azalmada; 50 yaşın üstündeki bireylerde epizodik bellek performansında bir azalma vardır. Epizodik bellek kişisel olarak yaşanmış zamanı ve yeri belli spesifik olayları içerir. Bireylerde, tanıştırıldıktan sonra kişilerin isimlerini hatırlamada güçlük çekme, eşyaların yerini bulamama, satın alınacak çok sayıda eşyayı veya yapılacak çok sayıda işi, telefon numaralarını veya posta kodlarını hatırlamada güçlük çekme ve bilgiyi hemen veya dikkatin dağıtılmasından sonra hatırlamada güçlük çekme gibi günlük sorunlara yol açan bellek kaybına ait yakınmalar vardır. Normal yaşlanmada epizodik bellekten daha az olmak üzere diğer kognitif fonksiyonlarda da defisitler görülür. Bu defisitler sözel akıcılıkta, isimlendirme ve kelime bulmada azalma gibi lisan alanında olduğu gibi, özellikle 80 yaşından sonra görsel-alansal yeteneklerde ve yönetsel işlevlerde bozukluk (tasarlama, organize etme, sıraya koyma, soyutlama gibi) şeklinde görülür. Oysa implisit bellek ve okuma yeteneği korunmuştur. Wechsler Bellek Ölçeği’nin Mantıksal Bellek alt testi gibi bellek testlerinde genç erişkinler için gösterilmiş olan ortalamaların en az 1 standart sapma altında performans gösterme, entelektüel işlevlerde yeterli olma ve SMMT’de en az 24 puan alma ölçütleri ile tanımlanmıştır. (63) 13 Hafif Kognitif Bozukluk (HKB): Son yıllarda yapılan çalışmalar, yaşa bağlı normal kognitif değişikliklerle Alzheimer hastalığı arasında bir geçiş döneminin olduğunu göstermiştir Hafif kognitif bozukluk, normal yaşlanma ile Alzheimer hastalığı arasındaki klinik durumu tanımlar. Bu kişilerde yaşına göre umulandan daha fazla unutkanlık vardır, fakat Alzheimer hastalığı tanı kriterlerini karşılamaz. Bugün HKB’si olan kişilerin yüksek oranda Alzheimer hastalığına yakalanma riski taşıdığına inanılmaktadır. (64) Klinik olarak HKB, tipik olarak bellek gibi bir veya birden fazla kognitif alandaki bozukluğu veya kişinin yaşına veya eğitimine göre umulandan daha fazla kognitif yeteneklerde genel olarak hafif yıkımı tanımlar, fakat bu bozukluk demans tanısı koyduracak derecede kişinin günlük yaşam aktivitelerini etkilemez. (64) HKB için klinik kriterler şunlardır (65): 1. Hasta yakını tarafından da doğrulanan bellek bozukluğu yakınması, 2. Yaşa ve eğitime göre objektif bellek bozukluğu, 3. Genel kognitif fonksiyonların geniş oranda korunmuş olması, 4. Günlük yaşam aktivitelerinin büyük miktarda sağlam olması, 5. Demans bulunmaması. Klinik perspektif açısından en az üç tip tablo vardır. Birinci tip yukarıda sözü edilen “amnestik HKB”dir. Burada belirgin bellek bozukluğu vardır ve Alzheimer hastalığına dönüşme riski ve potansiyeli taşır. İkinci tip “multipl alanda HKB”dir. Burada birden çok kognitif alanda (bellek, lisan, dikkat, görsel-mekansal beceriler, yürütücü işlevler gibi), demans oluşturacak kadar şiddette olmayan, hafif bozukluk vardır. Bu tipteki kişiler normal yaşlanmayı temsil edebildikleri gibi, ileride Alzheimer hastalığına veya vasküler demansa dönüşebilirler. Üçüncü tip “bellek dışında tek alanda HKB”dir. Burada bellek dışında lisan, yürütücü fonksiyonlar gibi tek bir kognitif alanda bozukluk olup, diğer kognitif fonksiyonlar korunmuştur, fakat demans oluşturacak derecede günlük yaşam aktiviteleri bozulmamıştır. Bu tipteki kişiler ileride 14 frontotemporal demans, primer progresif afazi veya Lewy cisimcikli demansa dönüşebilirler. (64) Alzheimer hastalının kliniğini daha iyi anlayabilmek için bu hastalığın beyinde hangi bölgelerden başlayarak nerelere doğru yayıldığına kısaca göz atmak hastalık da oluşacak kognitif işlev bozukluklarını anlamakta yardımcı olacaktır. Hastalık da dejeneratif sürecin başlandığı ve daha sonra yayıldığı bölgeler: 1. Hipokampuslar, Entorinal korteks 2. Asosiyasyon korteksleri Arkada: Temporo-Parietal Asosiasyon korteksi Önde: Frontol Asosiasyon Korteksi (Prefrontal korteks) Alzheimer hastalığında dejeneratif süreç ilk olarak Hipokampuslar ve Entorinal korteksi tutar. Beynin bu bölgeleri bellek işlevinin altyapısını oluşturdukları için de ilk bozulan işlev bellek olur. Daha sonra, hastalığın ilerlemesi ile dejenerasyon ön ve arka multinodal asosiasyon kortekslerine doğru yayılır. Arka asosiasyon korteksi, yani temporo-pariatal korteks, karmaşık görsel-mekansal becerilere, ön prefrontal asosiasyon korteksi de karmaşık dikkate ve yönetici işlevlere aracılık ettiği için, hastalığın ilerlemesi ile birlikte bu becerilerde ve işlevlerde gidecek artan bozulmalarla karşılaşırız. (64) Bugünkü kanıtlar Alzheimer hastalığına bağlı patolojik değişikliklerin klinik bulgular ortaya çıkmadan 15–20 yıl önce başladığına işaret etmektedir. Alzheimer hastalığı klinik olarak; 1. Presemptomatik dönem, 2. Preklinik dönem, 3. Erken “şüpheli” Alzheimer hastalığı, 4. Hafif Alzheimer hastalığı, 5. Orta dönem Alzheimer hastalığı, 6. Ağır (şiddetli) dönem Alzheimer hastalığı, olarak altı gruba ayrılabilir (Şekil 1) (67) (Şekil 1). 15 Şekil 1: Alzheimer hastalığının klinik evreleri. Presemptomatik evrede, beyinde yavaş ilerleyen bir patolojik süreç vardır. Ancak mental veya davranışsal semptomlar, günlük aktivitelerde bozulma, performanstaki azalma yönünden, duyarlı testler kullanıldığında bile, nörofizyoljik testlerde bir bozukluk yoktur.(34) Böyle bir evrenin varlığı antemortem değerlendirmede gözlenebilen ya da ölçülebilen herhangi bir klinik kayıp yokken karakteristik Alzheimer lezyonlarının gösterildiği bir dizi patoloji serisi ile desteklenmektedir. (68, 69, 70) Preklinik evrede, özellikle hafızada kolaylıkla fark edilmeyen kayıplar kognitif performanstaki testler ile saptanabilir. Ancak bu kayıplar günlük aktivitelerde herhangi bir aksama ile ilişkili değildir. (71,72) Alzheimer hastalığının klinik belirtilerinin başında amnezi, afazi, apraksi ve agnozi gelmektedir. (5) 16 Amnezi: Alzheimer hastalığında ilk semptom çoğu kez yeni bilgileri öğrenme yeteneğinin kaybıdır (amnezi). Epizodik belleğin kaybı Alzheimer hastalığındaki ana belirtidir. Epizodik bellek özellikle hipokampusla ilgilidir. Başlangıçta hasta unutkan olur, aynı şeyleri tekrarlar, eşyalarını kaybeder. Randevularını unutur. Sonunda epizodik belleğin depo edilmesi ve hatırlanması ileri derecede yıkılır. Bellekteki bozulma seçici bir şekilde yakın zamandaki olaylarla ilgilidir. (5) Hasta yaşamın erken dönemleri ile ilgili yaşanmış olayları ve emosyonel yükü fazla olan yakın zaman olaylarını hatırlayabilir. Başlangıçta en belirgin sorun sistemli hatırlamaya özgündür. Hastaya ipuçları ve çoktan seçmeli sorularla ilgili ipuçları verildiğinde hatırlama kolaylaşır. (5) Semantik bellek oluşmuş sosyal olaylar ve genel bilgi ile ilgilidir. Alzheimer hastalığının erken döneminde epizodik bellek kadar belirgin şekilde yıkılmaz. Hastalık ilerledikçe semantik bellekte de yıkım başlar. Semantik bellekte tarihi gerçeklerin veya isimlerin hatırlanmasında yıkım oluşur. Semantik bellek özellikle sol anterior temporal neokorteksin fonksiyon yapmamasına bağlıdır. Alzheimer hastalığında bu alanda belirgin değişiklikler oluşur. (5) Afazi: Alzheimer hastalarında sık rastlanan bir bozukluktur. Spontan konuşmada kelime bulmada zorluk ve objeleri isimlendirme yeteneğinde bozukluk ilk görülen dil bozukluklarıdır. Patolojik bozukluklar Wernicke alanının ön yüzüne yayılır ve Wernicke afazisi görülür. Hastalık ilerledikçe hastaların sözcük bulma ve konuşma becerilerilerindeki kayıplar mutizm boyutuna ulaşır. (5) 17 Apraksi: Apraksi; sonradan öğrenilen, pratik olarak yapılan ve motor beceri gerektiren hareketleri uygulama becerisinin bozulmasıdır. (5) Apraksi genellikle hastada bir şekli kopya etmesi sırasında (örneğin kesişen altıgen veya üç boyutlu cisimler çizme) veya birbiri ardı sıra yapılması gereken bir iş istendiğinde ortaya çıkar. Hastalığın erken döneminde anamnezden hastanın teknik yada yeni öğrenilmiş bilgi gerektiren karmaşık becerileri yapamadığı öğrenilir (yeni adresleri bulamazlar, araba kullanmada riskler artar). Hastalık ilerledikçe elbiselerini belli bir sırada giyemediği; bıçak ve çatal kullanarak doğru şekilde yemek yiyemediği öğrenilir. Sol parietal fonksiyon bozukluğu apraksi nedenidir. (5) Agnozi: Agnozide hastanın bedeninin çeşitli bölümlerini tanıyamadığı görülür. Agnozinin özel şekli olan Gerstman sendromunda parmak agnozisi, sağ-sol dizoryantasyonu, akalküli (basit hesapları yapamama) ve agrafi (yazı yazamama) bulunur. Yüzleri tanıyamama (prosopagnazi) hastada yakınlarının gerçek olmadığı, yakınlarının kopyaları ile yer değiştirdiği inancına yol açar. (Capgras sendromu). (5) Diğer belirtiler arasında soyut kavramları kullanma becerisinde bozulma vardır. Hasta günlük mali ve mesleki sorunları çözmede yetersiz kalır. Karar verme yetisinde ve yargılamada bozukluk görülür. (5) Hafif (erken) dönem Alzheimer Hastalığı: Hastalığın başlangıç semptomları sinsi biçimde başlar ve sıklıkla hastalığın başlangıç zamanı kesin olarak söylenemez. Hastalar hekime başvurmadan önce belirsiz bir kognitif bozukluk yıllarca ilerler. Erken evrede en önemli özellik bellek bozukluğudur. Karakteristik unutkanlık kendini sorunların ve konuşulanların tekrarlanması, eşyaların kendi başına bulunamayacak şekilde yanlış yerlere 18 konulması ve konuşmaların hatırlanamaması şeklinde gösterir. Yeni öğrenilen bilginin kaydında veri geri çağrılmasındaki bozukluk yakın dönem olaylarının veya yeni tanışılan insanların isimlerinin hatırlanamaması ile sonuçlanır. Buna karşın daha geçmişte edinilmiş bilgiler rahatlıkla hatırlanabilir. Unutkanlık arttıkça diğer kognitif aktivitelerdeki bozulma belirtileri aşikâr hale gelmeye başlar. Hafif mekan ve zaman oryantasyon kusuru genellikle vardır ve hasta iyi bildiği yerleri bulmak için bile yönlendirmelere veya tarihi söyleyebilmek için bazı hatırlatmalara ihtiyaç duyabilir. Muhakeme etme ve problem çözme de bozulmuştur; sıklıkla iç görü kaybolur ve yeni öğrendiği veya karmaşık işlerde zorlanır. Hasta yavaş yavaş motorlu taşıt kullanma, banka hesaplarını düzenleme, alet edevat kullanma gibi günlük aktivitelerde giderek daha az verimli hale gelir. Muhakemenin bozulması uygunsuz mali kararlar alınması veya daha fazla talepkar olma ile anlaşılabilir. Dil bozuklukları, kelime bulma güçlüğü duraklayarak konuşma, oral veya yazılı ifadenin azalmasını içerir. Girişkenliğin kaybı ve ilgisizlik gibi kişilik değişiklikleri sıklıkla görülür ve bazen de hastalığın habercileridir. Sosyal topluluklar içinde hasta daha “sakin” veya içine kapalı bir duruma gelebilir. Hafif demansli hastalar genellikle kişisel bakımlarını (örn; giyinme, yıkanma, kendine çekin düzen verme ve tuvalet) yardıma ihtiyaç duymadan kendileri yerine getirirler ve sıklıkla günlük hayattaki oy verme, dini vecibeleri yerine getirme, araba kullanma, yemek yapma, arkadaşları ve ailesi ile sosyal aktivitelerde bulunma gibi birçok faaliyetlerle meşguliyetlerini (alışılagelen düzeylerde olmasa da) sürdürebilirler. Hafif derece Alzheimer hastalarında nörolojik fonksiyonları genellikle normaldir, nadiren psikiyatrik bozukluklar bulunur ve sıradan bir bakışla normal olarak görülürler. (75) Mini mental test skorları genellikle 20–25 arası değişir. Kompüterize tomografileri ve manyetik rezonans görüntülemeleri genellikle normaldir. (5) Orta Dönem Alzheimer Hastalığı (Süre 2–5 sene) Tipik olarak hastalığın başlangıcından 4 ile 7 yıl sonra hasta orta evreye ilerler ve giderek artan bir şekilde başkalarına bağımlı bir hale gelirler. Yeni öğrenilen bilgi hızlıca unutulmaktadır. Eski olayları hatırlayabilse de sıklıkla aşikar kusurlar saptanır. Örneğin hastalar yıllar önce ölmüş birisinden sanki halen yaşıyormuş gibi bahsedebilir. Hasta yaşayan akrabalarının yakınlık derecelerini ve kimliklerini karıştırabilir. İyi bildiği çevrede bile kaybolabilir. Muhakeme etme ve problem çözme belirgin olarak bozulmuştur. Bu evrede araba kullanma ve diğer karmaşık aktiviteler 19 terk edilmiştir. Sosyal zarafette azalma izlenir. Eşlik edip yönlendirmeksizin temiz sayılabilecek düzeyde bulaşık yıkamak veya kıyafet değiştirmek gibi basit işler dahi başarılamaz. Dil işlevleri daha da kötüleşir. Tamamlanamayan ve boşluklar içeren cümlelerle konuşur, yazılı ve sözel dilin anlaşılması zorlaşır. Her hastada görülmese de yıkıcı davranışlar genellikle orta derece Alzheimer hastalarında ortaya çıkar. Ajitasyon huzursuzluk (yerinde duramama, dâhil), gece gündüz disoryantasyonu, uyku bozuklukları, sözle ve fiziki saldırganlıklar, aşırı şüphecilik, hezeyanlar(örn: koyduğu yeri hatırlayamadığı nesnenin çalındığı gibi yanlış inanışlar) ve halüsinasyonlar hasta yakınları için sıkıntı vericidir ve bir kuruma yatışı gerektirebilir. Kendine uygun giysiler seçmemesi (dışkılamış olsa bile devamlı aynı elbiseleri giyme isteği), yıkanma ve kendine çeki düzen vermeyi ihmal etmesi ve uygun sofra adabını gösterememesi endişesiyle kendine bakım işlerinde sıklıkla gözetim gerekir. (75) Mini mental test skorları 12–20 arasında değişir. Kompüterize tomografileri ve manyetik rezonans görüntülemeleri normal veya hafif atrofiktir. (5) Ağır (geç) dönem Alzheimer hastalığı (Süre: 2–4) Alzheimer hastalığının geç evresi hastanın neredeyse en temel işlevlerde bile tamamen bakıcısına bağımlı hale gelmesi ile karakterizedir. Sadece bellek parçacıkları kalır. Eş ve çocuklarını emosyonel olarak tanımlayabilir ama kimliğin kesin olarak belirlenmesi (yani akrabalık derecesi ve isimler) mümkün değildir. Konuşma kısa cümleler veya kelimelerin tekrar şeklinde kısıtlanır ve hastanın anlaması sadece basit sözcüklerle sınırlı kalır. Bu evrede sorun yaratan davranışlar (örn: çığlık atma) halen görülebilse de hastanın kişiliğinin tüm diğer özellikleri gibi er geç kaybolur. Ekstrapiramidal fonksiyon bozuklukları (56), jeneralize tonik-klonik nöbetler (57) ve düşmeler gibi motor komplikasyonlar ortaya çıkabilir. Üriner ve fekal inkontinans mevcuttur. Terminal evrede hasta tamamen yatağa bağımlı ve hiç birşeyi anlamaz durumdadır. Disfaji ve kilo kaybı sıktır. Ölüm sıklıkla pulmoner emboli, pnomoni, ürosepsis, aspirasyon veya beslenememe gibi uzun süre yatağa bağımlı olmaktan ötürü ortaya çıkan komplikasyonlar nedeniyle olur. (75) 20 Tanı Kriterleri Alzheimer hastalığının klinik tanısı için yayınlanmış olan ve bugün yaygın biçimde Ulusal ve Nörolojik ve İletişim Hastalıkları Enstitüsü ve İnme-Alzheimer Hastalığı ve İlişkili Hastalıklar Derneği (NINCDS-ADRDA) (National Institute of Neurological and Communicative Disorders and Stroke-Alzheimer’s Disease and Related Disorders Association) (73) ve Amerikan Psikiyatri Birliği Mental Bozuklukların Tanısal ve Sayımsal El Kitabı (DSM-IV) tanı kriterleri kullanılmaktadır. (74) NINCDS-ADRDA Alzheimer Hastalığının Klinik Tanı Kriterleri I. MUHTEMEL Alzheimer Hastalığı klinik tanı kriterleri şunları içerir: • Klinik muayene ile saptanan, Mini-Mental Test, Blessed Demans Ölçeği ya da benzer bir test ile dokümante edilen ve nöropsikolojik testlerle de doğrulanan demans tablosu; • İki ya da daha fazla bilişsel süreçte bozulma; • Bilinç bozukluğu yok. • Başlangıç 40-90 yaşları arasında, büyük sıklıkla da 65 yaşından sonra; • Bellek ya da diğer bilişsel süreçlerde ilerleyici bozukluğa yol açabilecek sistemik ya da beyne ait başka bir hastalık yok. II. MUHTEMEL Alzheimer Hastalığı tanısı şunlarla desteklenir: • Dil (afazi), motor yetenekler (apraksi) ve algı (agnozi) gibi özgül bilişsel işlevlerde ilerleyici bozulma; • Günlük yaşam aktivitelerinde bozulma ve davranış biçiminde değişme; • Ailede benzer bozukluk öyküsü (özellikle patolojik olara kanıtlanmışsa); • Laboratuarda: o Standart tekniklerle normal lomber ponksiyon, o EEG’nin normal olması yada yavaş dalga aktivitesinde artış gibi non-spesifik değişiklikler, 21 o Bilgisayarlı Tomografide (BT) serebral atrofiye ilişkin bulgular ve seri incelemelerde bu bulguların ilerleyişi. III. Alzheimer hastalığı dışındaki nedenler dışlandıktan sonra, MUHTEMEL Alzheimer Hastalığı tanısı ile uyumlu olabilecek diğer klinik özellikler şunlardır: • Hastalığın seyrinde platolar; • Depresyon, uykusuzluk, inkontinans, hezeyan, illüzyon ve halusinasyonlar, verbal, emosyonel ya da fiziksel katastrofik patlamalar, cinsel bozukluklar ve kilo kaybı gibi eşlikçi bulgular; • Bazı hastalarda, özellikle hastalığın ileri dönemlerinde, kas tonusunda artış, myoklonus ya da yürüme güçlüğü gibi diğer nörolojik bozukluklar; • Hastalığın ileri evresinde nöbetler; • Yaş için normal BT. IV. MUHTEMEL Alzheimer Hastalığı tanısını belirsizleştiren ya da ihtimal dışına çıkaran özellikler şunlardır: • İnme tarzında ani başlangıç; • Hemiparezi, duysal kayıp, görme alanı defektleri ve inkoordinasyon gibi fokal nörolojik bulguların hastalığın erken evrelerinde bulunması; • Nöbetler ya da yürüyüş bozukluklarının, daha başlangıçta ya da hastalığın çok erken evrelerinde bulunması; V. MÜMKÜN Alzheimer Hastalığı tanı kriterleri şunlardır: • Demansa neden olabilecek diğer nörolojik, psikiyatrik ya da sistemik bozukluklar olmaksızın, başlangıç, presentasyon ya da klinik seyirde varyasyonların bulunması durumunda konulabilir; • Demansa neden olabilecek, ancak demansın nedeni gibi görünmeyen ikinci bir sistemik ya da beyin hastalığının bulunması durumunda konulabilir; 22 • Diğer belirlenebilir nedenlerinin dışlandığı, tek ve yavaş ilerleyici bir bilişsel bozukluğun bulunması durumunda, araştırma çalışması amaçlı olarak kullanılabilir. VI. KESİN Alzheimer Hastalığı tanısı kriterleri şunlardır: Biyopsi ya da otopsiyle elde edilen histopatolojik kanıtlar. DSM-IV Alzheimer Tipi Demans İçin Tanı Kriterleri A. Birden fazla bilişsel alanı içeren bozukluk kendini aşağıdaki iki maddeyi de kapsayacak şeklinde gösterir : 1. Bellek bozukluğu (yeni bir bilgi öğrenme ve öğrenilmiş eski bir bilgiyi hatırlama yeteneğinin bozulması) 2. Aşağıda sıralanan bilişsel bozuklardan en az biri: a. Afazi (dil bozukluğu) b. Apraksi (motor işlevlerin normal olmasına karşın belirli motor eylemlerin yerine getirilmesi yeteneğinde bozulma) c. Agnozi (duysal işlevlerin salim olmasına karşın nesneleri tanımakta güçlük) d. Yürütücü işlevlerde bozulma (planlama, organize etme, sıralama, soyutlama) B. A1 ve A2 kriterlerinde tanımlanan bilişsel bozukluklar toplumsal ve mesleki işlevselliği ciddi biçimde bozmakta ve eski işlevsellik düzeyine göre anlamlı bir gerilemeyi temsil etmektedir. C. Seyir, sinsi başlangıç ve yavaş ilerleyici kognitif yıkım özelliklerindedir. 23 D. A1 ve A2 kriterlerinde tanımlanan bilişsel bozukluklar aşağıda sıralanan nedenlerden herhangi birine bağlı değildir: 1. Bellek ve diğer bilişsel işlevlerde ilerleyici bozulmaya neden olabilecek merkez sinir sistemine ait diğer durumlar (örn. serebrovasküler hastalık, Parkinson hastalığı, Huntington hastalığı, subdural hematom, normal basınçlı hidrosefali, beyin tümörü) 2. Demansa neden olabileceği bilinen sistemik durumlar (örn. Hipotiroidizm, B12 vitamini ya da folik asid eksikliği, niasin eksikliği, hiperkalsemi, nörosifilis, HIV enfeksiyonu) 3. İlaçlar ve madde kullanımı ile ilgili durumlar E. Bozukluklar delirium seyri dışında ortaya çıkmıştır. F. Bozukluk başka bir Eksen I hastalığı ile açıklanabilir nitelikte değildir. 24 ALZHEİMER HASTALIGINDA İZLENEN DAVRANIŞSAL VE PSİKOLOJİK SEMPTOMLAR “Davranışsal ve psikolojik semptomlar” deyimi Alzheimer hastalarında ortaya çıkan, verbal ve fiziksel agresyonu, ajtasyonu, psikotik semptomları (hallüsinasyon ve delüzyon) içeren kognitif olmayan semptom spektrumunu açıklayan bir terimdir. (76) Davranışsal ve psikolojik semptomlar Alzheimer'li hastaların birçoğunda görülür ve yakınlarına fazlasıyla rahatsızlık verir. Alzheimer hastalarında davranış bozuklukları genellikle başkaları tarafından gözlenebilen, genellikle dışa dönük davranışlardır. Hasta bu değişikliklerden şikâyet etmeyebilir, hatta bu semptomları kendi tanımlayabilir. Kişilik değişiklikleri demansın en erken belirtileri olabilir. Hastalar başlangıçta anhedoni, irritabilite, dikkat bozuklukları gösterirler. Apatik görünüm içinde, yakınları ile duygusal bağlantıları kopmuştur. (77) 2000 yılında yayınlanan Cache Bölge Çalışmasında psikopatoloji nokta prevalansı %60, yaşam boyu psikopatoloji riski ise %100’e yakın bulunmuştur. (78) 2004 yılında yapılan bir toplum taramasında demans hastalarının %81’inde son bir ayda davranışsal ve psikolojik semptomlar tespit edilmiştir. Bu hastalarda en sık apati (%56.7) görülmüştür. Bunu agitasyon/agresyon (%35), irritabilite (%31,7) ve anormal motor davranışlar (%31,7) izlemiştir. (79) Mega ve ark.’larının yaptığı çalışmada Alzheimer hastalarının %88’inde davranışsal ve psikolojik semptomlar bulmuşlardır. Bu çalışmada hastalarda en sık karşılaşılan davranış semptomu apati olarak (%72) bulunmuştur. Bunu ajitasyon (%60), anksiyete (%48), irritabilite (%42), disfori ve anormal davranışlar izlemiştir. (80) Demansta davranışsal ve psikolojik semptomlar oldukça heterojendir ve kişiler arasında çok belirgin farklılıklar vardır. Aynı kişide zaman içinde değişebilirler. Devanand ve ark.’ları yaptıkları bir çalışmada affektif semptomlann aylar ve yıllar boyunca oldukça belirgin dalgalanma gösterdiğini, psikotik semptomların bir dereceye kadar az görüldüğünü ve ajitasyonun hastalık ilerledikçe artma meyilinde olduğunu vurgulamışlardır. (81) Hastalığın erken dönemlerinde depresyon ve 25 anksiyete semptomları belirgindir. Çevreden çekilme ve girişkenlikte azalmanın depresyon belirtileri olarak yorumlanabileceğini ancak bu semptomları apati olarak değerlendirmenin daha doğru olacağını kabul etmek gerekir. Hastalığın orta döneminde sıklıkla paranoid yapıda olmak üzere hezeyanlar, huzursuzluk, bir aşağı bir yukarı gezinme ve ajitasyon belirgindir. Hastalığın ileri durumlarında hastalar sosyal olarak kabul edilemeyecek bir disinhibisyon, amaçsız, tekrarlayıcı davranışlar veya belirgin apati gösterirler. (82) Davranış ve psikolojik semptomların etyolojsinde eksojen faktörlerden söz edilebilir. Bu başlık altında çevre faktörleri (bakıcıların tutum ve davranışları, uygunsuz duyusal uyarılar) vardır. Ayrıca sistemik hastalıklar, komorbid bozukluklar (dehidratasyon, sıvı-elektrolit denge bozuklukları, enfeksiyonlar), hastanın kullandığı ilaçlar (antikolinerjikler, benzodiazepinler, trisiklikler, antihistaminikler) vardır. Endojen nedenler ise beyindeki nöropatolojik değişikliklerdir. (5) Duygudurum bozuklukları Alzheimer hastalarında çeşitli duygudurum bozuklukları görülür. Bunlar anksiyete, major depresyon, emosyonel labilite ve patolojik emosyondan oluşan primer duygudurum bozuklukları ve depresyon, anksiyete, fobi ve irritabilite gibi sekonder durumlar veya koşullara reaksiyonları içerir. (75) Major depresyon disforik duygudurumun hâkim olduğu, benlik değerlendirmesinde değersizliğe doğru kayma, suçluluk veya acizlik hisleri ve genel bir kötümserlikle karakterize bir sendromdur. Bunlara iştah ve cinsel dürtüde azalma, uyku bozuklukları ve anormal aktivite davranışları gibi motivasyonel davranış, bozuklukları eşlik eder.(83) Alzheimer hastaların %30 ila %50'sinde major depresif sendrom ortaya çıkar. (84,85) Ailesinde depresyon hikayesi olan Alzheimer hastalarında risk daha fazladır. (86,87,88) Ayrıca daha önce depresyon öyküsü, kadın cinsiyet ve hastalığın erken yaşlarda başlamasıda diğer risk faktörleri olabilirler. (89,90) Depresif sendrom hastalığın çok sıklıkla ilk 3 yılında olmak üzere genellikle erken evrelerinde izlenir.(91) Alzheimer hastaları depresif duygu durumda iken otimik duygudurumu olan hastalara göre daha fazla hastane ve bakımevlerine yatmakta ve mortalite oranları daha yüksek olmaktadır. İşlevsellikte azalma ve yeti yitiminde artış görülmektedir.(92,93) Otopsi incelemelerinde depresyonu olan 26 Alzheimer hastalarında seyri sırasında depresyon izlenmeyen hastalara oranla locus çevresindeki adrenerjik , dorsal raphe nükleusundaki serotonerjik (94) ve substansiya nigradaki dopaminerjik noronlarda (95) azalma daha fazladır. Ayrıca Alzheimerli hastalarda gittikçe artan kolinerjik defisit depresyonun ileri evrelerde ortaya çıkmasını engellemektedir. (96) Alzheimer hastalarında diş çevre şartlarına veya hezeyanlar ya da kronik ağrı gibi anormal yaşantılarına tepki olarak reaktif disfori gelişebilir. Bu reaksiyonun şekli çeşitli tiplerde olabilir ve hastalığın seyri sırasında değişkenlik gösterdiği görünmektedir. Hastalığın erken dönemlerinde Alzheimer hastası, kaybedilen yeteneklerinin farkındalığını ortaya çıkardığı, sevilen bir kişinin ölümünün ardından hissedilen emosyona benzeyen dalgalanan bir tarzda hüzün ve ağlama şeklinde keder reaksiyonu yaşantılayıp ifade edebilir. Hastalar ayrıca kapasitelerindeki süre giden azalmayı algıladıklarında ve bu kaybın yerine konamadığını gördüklerinde demoralize olabilirler. (75) Anksiyete, irritabilite ve huzursuz hareketlilik birçok hastada daha geç ortaya çıkar. Kognitif yıkım ne kadar fazla ise hastanın bu semptomları göstermesi daha fazla olasıdır. Bu semptomlar grubu tek başına primer sendrom olarak görülebilir veya majör depresyon, mani, hezeyan ve halüsinasyonlara sekonder de olabilir. Ajitasyon terimi yukarıda söz edilenleri de içeren birçok duygudurum halini tarif eder. Hastalar fazla girişken, gürültücü, agresif, bazen hiperseksüel, fazla kendinden emin ve sıklıkla hastalığın erken evrelerine göre daha az uyku uyuyan kişilerdir. Her ne kadar bazen şarki söyleyen ve dans eden hastaların duygudurumları neşeli olsa da, kuralları zorlanmasından sonra irritabilite ve öfke görülmesi kural gibidir. Hastalar gayet iyi olduklarını, kendi başlarına dışarı çıkmak istediklerini ve herhangi birisinin yönlendirmesi için bir gerek görmediklerini söylerler. Alzheimer hastalarında mani prevalansı % 3 olarak bildirilmiştir. (97) Kayıplarını algılayamadıklarından dolayı bir tür anosognoziden muzdarip durumdadırlar. Oryantasyonları tümüyle bozuk olmasına karşın sıklıkla kaldıkları yerden çıkarak amaçsızca gezinirler. Bazı hastalarda anksiyete bir şeylerin kayıp olduğu endişesine sekonderdir ve bu hastalar devamlı yürüyerek çekmece ve dolapları karıştırırlar. Bazı hastalarda anksiyete, evin içinde devamlı takip ettikleri bir yakın tanıdık bakıcılarının izini kaçırma korkusuna sekonder olarak görülmektedir. (98) 27 Psikotik Semptomlar Alzheimer hastalığı olan bir hastada ilk olarak psikotik semptomların tanımladığı 1907 yılından beri, psikoz bu hastalıkta görülen majör bir klinik sendrom olarak bilinmektedir. Alzheimer hastalığında görülen psikotik semptomların sonuçları, etkilenen bireyler, bu bireylere bakanlar ve genelolarak toplum için acı verici ve maliyetli olabilmektedir. Psikotik semptomlar bu hastalara bakanların sıkıntısını arttırır (99, 100, 101) ve işlevsel yıkım ve hastaneye yatışın önemli bir habercisidir. (102,103, 104,105) Psikoz ortaya çıkmayan Alzheimer hastaları ile karşılaştırıldığında, Alzheimer hastalığı ve psikotik semptomları olan hastaların genel sağlığı daha bozuktur (106)ve diğer psikiyatrik ve davranışsal problemlere daha yatkındırlar. (107,108) Psikotik hastalar, ajitasyon (109,110) , sözel ve fiziksel saldırganlık (107,111) ve anksiyete (112) gibi problemli davranışları daha sık göstermeye eğilimlidir. Alzheimer hastalığında psikozun kalıcılığı bir bireyin bir semptomu iki veya daha fazla değerlendirmede yaşayıp yaşamadığı ile tanımlanır. Bir çalışmada vakalar bir yıl içinde üçer ay arayla değerlendirilmiş ve %57'sinde en az iki kere psikotik semptomlar saptanmıştır. (109) Vakaların başlangıçta ve bir yıl sonra değerlendirildiği bir başka çalışmada, benzer bir biçimde yüksek kalıcılık oranları bulunmuştur: sanrılar için %44, görsel varsanılar için %26, işitsel varsanılar için %45 (107) Psikotik semptomlar için risk faktörleri: Sosyodemografik Özellikler: Yaş,cinsiyet ve eğitim düzeyinin hezeyan ve halüsinasyon için olası risk faktörleri olduğuna dair çalışmalar vardır. Bazı çalışmalarda psikozun ileri yaşla ilişkili (113,114,115) ve kadın cinsiyetle ilişkili (116) olduğu bulunmuştur. Buna karşın Gormley ve Rizvan erkeklerin kadınlara nazaran psikotik semptomlara daha yatkın olduğunu bulmuştur. (117) Diğer analizler ise cinsiyet (113) , eğitim seviyesi (115) ve ya Alzheimer hastalığının başlama yaşı ile psikotik semptomlar arasında bir ilişki bulamamışlardır. (117) 28 Bilişsel Bozukluk: Bazı çalışmalarda psikozun ortaya çıkması ile bilişsel bozukluk şiddeti arasında bir ilişki bulunmuştur. (116, 118, 119, 120) Buna karşın bazı çalışmalarda da böyle bir ilişki bulunamamıştır.(98, 113, 121, 129) Hezeyanlar tutarlı bir şekilde bilişsel zayıflama ile ilişkili bulunmuştur.(122, 123, 124) Alzheimer hastalarında görülen halüsinasyonlar ile bilişsel zayıflama arasında bir ilişki(109,125,126,127) bulunmasına karşın bu bulgu çalışmalar arasında tutarlı değildir. (98,128) Hastaların Standardize mini mental test skorlarına göre bakıldığında hafif orta ve ileri bilişsel bozukluğu olanlar şeklinde sınıflandırıldığında, benzer bir örüntü gözlenmiştir. Hafif bilişsel bozukluğu olan bireylerde (SMMT 21–25) psikozun median yaygınlığı %25,5(aralık=%3,1-%50), orta derecede bilişsel bozukluğu olanlarda (SMMT 20–11) %37 (aralık=%18,8-%56), bilişsel yetileri ileri derecede bozuk olanlarda ise (SMMT 10'un altında) %49 olarak saptanmıştır. (aralık=%21,9-%79). Hezeyanların yaygınlığının median değerleri hafif bilişsel bozukluğu olanlarda %23,5 (aralık=%11-50), orta derecede bilişsel bozukluğu olanlarda %46 (aralık=%13-67) ve bilişsel yetileri ileri derecede bozuk olanlarda %33 (aralık=%23-57) olarak bildirilmiştir. VHalüsinasyonların median yaygınlığı hafif bilişsel bozukluğu olanlarda %11,4 (aralık=%9-33) iken orta derecede bilişsel bozukluğu olanlarda %19'a (aralık=%13-48) ve ileri derecede bilişsel bozukluğu olanlarda %28'e (aralık=%16-44) yükselmiştir. Diğer psikotik semptomlar (iki çalışmada bildirildiği üzere) hafif bilişsel bozukluğu olanların %5,9 ve %16,7’sinde orta derecede bilişsel bozukluğu olanların %43,5'inde ve ileri derecede bilişsel bozukluğu olanların %41,7sinde bildirilmiştir. (112) Hastalığın evresi: Psikotik semptomların hastalığın çok hafif dönemlerinde ve çok ağır dönemlerinde nadir olduğu düşünülmüştür.(105,122) Hezeyanlar daha çok orta dönemde görülmüştür.(124,128) Halüsinasyonlar Alzheimer hastalığının erken evrelerinde nadirken ileri evrelerinde daha belirgin olarak görülmüştür.(128) Yapılan çalışmaların bazılarında hastalık süresi ile psikotik semptomlar arasında bir ilişki bulunmuş. (98, 105, 117) olmasına karşın bazı çalışmalarda da böyle bir ilişki gösterilmemiştir. (110, 121, 122,129) 29 Psikotik semptomların Epidemiyolojisi: Ropacki ve ark.’larının 55 çalışmalık bir gözden geçirme çalışmasında Alzheimer hastalığı olan hastalarda ortalama psikotik semptomların (halüsinasyon ve varsanılar) median prevalansı %41,1'dir. (Aralık=%12,2-%74,1) Aynı çalışmada hastaların % 7,8 ila %20,81'inde (median %13) hem hezeyan hem de halüsinasyon ortaya çıkmıştır.. Hezeyan veya halüsinasyon olarak sınıflanmayan psikotik semptomlar, Alzheimer hastalarında %3,6 ila %38,9 oranında bildirilmiştir. (median=%25,6) (112) Paulsen ve ark. (130) bir yıllık insidansı %20 olarak bildirmiştir. Levy ve arkadaşları (108) bir yılsonunda %25'lik benzer bir insidans bildirmiştir. İki yıllık bir periyodda Paulsen ve arkadaşları (130) insidansı %36,1 olarak bildirmişlerdir. Caligiuri ve ark.'nın nöromotor anomaliler ve psikoz riskini ele alan çalışmasında ise iki yıl içinde vakaların %32,5'inin psikotik semptomlar geliştirdiği bildirilmiştir. (131) Psikotik semptomların Kliniğe Etkileri: Psikoz, Alzheimer hastalığındaki bilişsel ve fonksiyonel kapasitedeki hızlı azalmayla ilişkilendirilmiştir. (132,133) Hezeyanlı hastaların daha agresif oldukları ve daha ciddi amaçsız gezmeler, amaçsız aktiviteleri, uygunsuz aktiviteleri hezeyanları olmayan hastalara nazaran daha fazla gösterdikleri gözlemlenmiştir. 105,116,134,135,136,137) Alzheimer hastalarındaki hezeyanlar ile fonksiyonel kayıp(138,139), daha fazla asosyal davranışlar(107), genel sağlık durumunda kötüleşme (105) ve ciddi depresyon (105-140) arasında ilişki bulunmuştur. Alzheimer hastalığındaki halüsinasyonlar ile sözel patlamalar(126) , agresif davranışlar(141), fonksiyonel gerileme (138), asosyal davranışlar (107) arasında ilişki bulunmuştur. Hezeyanlar Hezeyan Alzheimer hastalığında en sık görülen psikotik semptomdur. Hezeyan çok sıklıkla hastaları doktorlara getiren nedendir. (134) Hezeyanların median prevalansı %36 olarak bulunmuştur.(aralık=%9,3-%63).(112) En sık persekütif hezeyanlar görülür.(%7-%40) (122,135) Diğer sık görülen hezeyanlar paranoid hezeyanlar 30 (%14.5-%46) (134), kıskançlık hezeyanları (%1.1-%26)(122,125) referans hezeyanları(%2-%18.7) (122,135) ve somatik hezeyanlarıdır. (%1.3-%3,3)(107) Bildirilen sanrılar arasında en sık görüleni, hırsızlık yapıldığına dair sanrılardır Hastalar günlük eşyalarını nereye koyduklarını tam olarak hatırlayamazlar. Hezeyan çok şiddetli ise, hastalar başkalarının eve girdiklerini eşyalarını sakladıklarını veya çaldıklarına inanırlar.(%50,9). (130) Bir diğer sık izlenen hezeyan tipi hastanın karısını, annesi veya çocuklarını kardeşleri sanması veya bu aile fertlerini hiç tanıyamaması gibi misidentifikasyondur.(122) Diğer sık hezeyanlar yaşadıkları evin kendi evleri olmadığı ve evlerine dönmeleri gerektiği ile evde başka kişilerin yaşadıklarına inanmadır (hayalet pansiyonerler). Aynı zamanda bu semptom misidentifikasyon olarak sınıflandırılabilir. Bu yanlış inanışın oluşmasına tesir eden başlıca faktör hastanın artık evini hatırlayamaması veya tanıyamamasıdır. Hezeyan haline gelen bu semptom, bazı demans hastalannda, eski eve gitmek eylemine, evini terketme girişimlerine yol açar. Bu nedenle hasta sürekli ev içinde bir aşağı bir yukarı dolaşmaya başlar. (142) Terkedilme hezeyanları: Demans hastası sıklıkla terkedileceğine veya bir kuruma yatınlacağına inanır. Hakkında kuruma yatınlması için bir takım komplolar yapıldığını düşünür. Demans tablosu ilerledikçe, entellektüel fonksiyon azalsa da hastalar durumları konusunda bir dereceye kadar içgörüleri vardır. Hasta bir yük olmaya başladığını farkına vardığında bu terkedilme hezeyanları ortayaçıkmaya başlar. (142) Daha nadir olarak Alzheimer hastaları eşlerinin sadakatsiz olduğuna inanırlar. (Alzheimer'in orijinal olarak tanımladığı hasta kıskançlık hezeyanı göstermiştir). (75) Televizyon karakterlerinin gerçek olduğuna ve odada bulunduklarına veya diğer bir fiziksel hastalıklarının olduğuna (somatik hezeyan) inanabilirler. (142) 31 Alzheimer hastalarının hezeyanları şizofrenik hastaların yaşantıladıklarından daha az detaylı olmaya meyillidir. Alzheimer hastasında hezeyanlar, duygudurum bozukluğuna (depresyonda ölmeyi hak ettiğine veya kabahatlerinden dolayı suçlu olduğuna inanır) veya halüsinasyonlara (örn: hasta çimler üstünde yatan birisini görür ve evinin soyulacağına inanır) hem primer hem de sekonder olabilir. Hezeyanlar konfabulasyonlardan ayrılmalıdır. Konfobulasyonlar sıklıkla Korsakoff amnezisi gibi ciddi bellek bozukluğu olan hastalarda saptanan tutarsız, geçici, yanlış ifadelerdir. Hezeyanlardan ayrımı, gösterilen inancın düzeyi (konfabulasyonlar değiştirilebilirken hezeyanlar daha sabittir) ve geçici olma özellikleri ile yapılır. Hezeyanlar daha tekrarlayıcıyken aynı konfabulasyon nadiren tekrar eder. Hezeyanlar aşırı değer atfedilen düşünceler veya obsesyonlar gibi diğer anormal düşüncelerden de ayrılabilir. Wernicke tarafından ilk kez kullanılan terim olan aşırı değer atfedilen düşünceler, zihinde fazla meşguliyet yaratan ve affekt yüklü ama kişiye özgü veya ille de yanlış olmaları gerekmeyen düşüncelerdir. Aşırı meşguliyet yaratan hobi veya fazlasıyla güçlü dini inançlar aşırı değer atfedilen düşünceler olabilir. Obsesyon hasta tarafından istenmeyen ve direnç gösterilen, tekrarlayıcı karışan düşüncelerdir. Obsesyonlara kompulsiyonlar, hastanın yapmamak için direnç gösterdiği ama eninde sonunda yapmak zorunda kaldığı el yıkama gibi tekrarlayıcı hareketler eşlik edebilir. Çamaşırların katlanıp tekrar serilmesi veya elbise dolabını altüst etme gibi tekrarlayıcı davranışlar Alzheimer hastalarında sık izlenmesine rağmen kompulsiyon olarak karakterize edilmezler. Bu açıdan Alzheimer hastalığı, Huntington hastalığı veya Parkinson hastalığı gibi kompulsiyonların sık izlendiği subkortikal demanslardan farklıdır. (75) Alzheimer hastalığında hezeyanlar demansın hafif veya orta derecede olduğu, hastalığın erken ve orta evresinde ortaya çıkar (demansın başlangıcından ortalama 2–4 yıl sonra) ve demansın ağır olduğu dönemde ortadan kaybolur. Hezeyanlar özellikle hastanın hezeyanı dahilinde hareket etmesini engellemeye çalışan hasta yakını ile etkileşim bağlamında agresif davranışlara yol açar. (128) Psikotik semptomları sadece hezeyan olan (halüsinasyon olmadan) olan Alzheimer hastalarında psikotik semptomları olmayan hastalara göre dikkatin görece olarak daha iyi korunduğu, buna karşılık dilsel işlevlerin (isimlendirme) daha bozuk olduğu görülmüştür. Ek olarak, hezeyanlı hastaların manyetik rezonans kesitlerinde subkortikal bozuklukların 32 daha belirgin olarak sol tarafta dağılmış olarak bulunduğu, hezeyanı olmayan hastalarda bu lezyonların iki taraflı simetrik olarak dağıldığı görülmüştür. Ayrıca bu lezyonların yerleşimlerinin analizi sonucu hezeyanlı hastalarda bitemporal, hezeyanı olmayan hastalarda bifrontal yerleşimin baskın olduğu görülmüştür. (143,144) Halüsinasyonlar Halüsinasyonlar Alzheimer hastalarında hezeyanlar kadar sık görülmez. Halüsinasyonların median prevalansı %18 bulunmuştur. (aralık=%4-%41). En sık görsel halüsinasyon görülmüştür. Görsel halüsinasyon median prevalansı %18,7 bulunmuş. (aralık %4-59) İşitsel halüsinasyonların median prevalansı %9.2 bulunmuştur. (aralık %1-%29) Diğer halüsinasyon tiplerinin median prevalansı %4 olarak bulunmuştur. (aralık %0.4-%8) (112) Alzheimer hastalarındaki halüsinasyonlar kognisyonda hızlı bozulma ve genellikle daha hızlı kötüleşen bir hastalık seyriyle ilişkilendirilmiştir. Halüsine olmayan hastalara göre halüsine hastalarda işlevsel yetiler daha ağır düzeyde etkilenmiştir. Beklenildigi gibi hallusinasyonu olan hastalarda olmayanlara göre daha yüksek oranda davranış bozuklukları olur. Bu davranışsal bozukluklar halüsinasyonlara sekonder olabilir. Halüsinasyonlar sagirlık veya katarakta bağlı görme azalması gibi periferik duyusal kaybı olan Alzheimer hastalarında daha sık ortaya çıkar.(75) Hafif veya ileri derecede demans vakalarından çok, orta derecede demans vakalarında görülür. (128) Alzheimer hastalarında hastalığın ortalarına doğru yanlış identifikasyonlar da görülür. Hastalar aynadaki kendi imajlarını başka birisi olarak algılayıp onunla konuşurlar. Evde aile bireylerinin dışında başka insanların olduğuna inanırlar. Bildik yüzleri tanıyamazlar. Bildik kişinin diğer özelliklerini tanıma yeteneği sağlam kalabilir. Hastalar bildik kişilerin sahteleri ile yer değiştirdiğine inanırlar. Televizyondaki insanlarla konuşurlar.(142) 33 Davranışsal Semptomlar Davranış bozuklukları hastaya bakanlar üzerinde büyük bir yüktür. Hastaların uzun süre kalacakları bir kuruma sevk edilmesine neden olurlar. Aynı oranda bulunabilen tıbbi hastalıklar bu semptomları artırırlar. Sık görülen davranışsal semptomlar fiziksel agresyon, amaçsız dolanıp durma, huzursuzluk, ajitasyon, disinhibisyon, bağırma, ağlama, küfretme, dürtü eksikliği, sürekli soru sormalarıdır. (142) Çalışmalar bakım evinde kalan yaşlıların %42 ile %62' sinde ve demans polikliniklerine başvuranlann en az %50' sinde başta agresyon, ajitasyon, öfke nöbetleri olmak üzere davranış bozukluklarının bulunduğunu göstermiştir.(76) Davranış bozukluklarının prevelans ve şiddeti, ağır demanslı hastalarda daha fazla görülmüştür. (77,117) Öğrenilmiş Davranışlar: Öğrenilmiş davranışlar konuşma yeteneği, yazma,hesap yapma, giyinme, yıkanma ve tuvalet yapma gibi sosyal olarak uygun davranışlardır ve Alzheimerli hastalarda kaybedilirler. Öğrenilmiş davranışların bozulması kognitif semptomların başlangıçından 2-3 yıl sonra ortaya çıkmakta ve nöropatolojik değişikliklerin parietal loblara yayılması ile eşzamanlı olduğu düşünülmektedir. (75) Alzheimer hastalığında bozulan kompleks davranışlar günlük yaşam aktiviteleri olarak da tanımlanabilir. Günlük yaşamdaki entrümantel aktiviteler, otomobil kullanma, vasiyetname yazma veya klinik prosedürlere rıza gösterme gibi belirli işlerin yerine getirilmesindeki yeterliliği göstermektedir. Hesaplama, değişiklik yapma ve günlük işleri planlama hastalığın erken evresinde bozulmaya başlar. Dil işlevlerine bağlı davranışlar biraz daha geç bozulur ve böylece alışılan sohbetleri aksatmaya başlar. Hastanın apraksisi arttıkça giyinme, yıkanma ve tuvalet sorunlu hale gelir. İnkontinas görülür. (75) 34 Uyku: Alzheimer hastalığında uyku bozukluğunun prevelansı kapsamlı olarak calışılmamıştır. Johns Hopkins Üniversitesi ADRC serisindeki 108 hastanın %23'inde 2 ila 5 kez arasında gece uyanmasi ve %11'inde erken uyanma bildirilmiştir. Bu hastaların %8'inin uykuya dalmalarının sorunlu oldugu ve gece uyku ilaci aldikları saptanmiştir. Uyku sorunlarının günlük davranış bozuklukları ile korele oldukları ama demans siddeti veya kognitif ve işlevsel ölçümlerle ilgili olmadikları bulunmuştur. (145) Alzheimer hastalarında uyku sırasında elektroensefalogramla yapılan psikofizyolojik çalışmalar da yavaş-dalga uykusunda azalma (146), REM uykusunda anormal yavas dalgalar (147,148), anormal K kompleksleri (147)ve kan oksijen desaturasyonunda artış olmaksızın solunum bozuklukları (149) gösterilmiştir. Cinsel Davranışlar Hastalığın erken döneminde cinsel aktiviteye ilgi azalır ve empotans sıktır. Anekdotal olarak, az sayıda kadın kocalarının cinsel isteklerinin eskisi gibi olduğunu söyler ama cinsel ilişki sırasında "sakar" veya dengesizlerdir (cinsel apraksi?). (75) Burns ve arkadaşları kendi hasta gruplarında %7 oranında cinsel disinhibisyon bildirmişlerdir. Bazi calışmacılar bakimevinde yatan erkek hastaların %20-30'unda kadın bakıcılarla ilişkili sorun olusturan cinsel davranışlar bildirmişlerdir. (120) Yeme-içme Davranışları: Kilo kaybı ağır demanslı hastalarda her ne kadar sık bildirilirse de Alzheimer hastalığındaki yeme içme davranışları çok fazla incelenmemiştir. Iijima, Alzheimer hastalarında şekerli gıdalara karşı bir istek artışı olduğunu bildirmiştir. (150) Suski ve Nelson, uzun süreli bakım kuruluşlarında kalan Alzheimer hastası kadın hastalarda beslenmeyi incelemiş ve besinlerin büyük bölümünün gün ortası öğününde alındığını ve bir hastanın ortalama sadece 1.558 kkal/gün aldığını belirtmişlerdir. Bu yazarlar kalori 35 alımındaki azalmanın besin ve sofra aygıtlarının kullanımında beceriksizliğe yol acan apraksi ile ilişkili olduğunu önermişlerdir.(151) Burns ve arkadaşları, kendi 172 Alzheimer hastalı serilerinin %10'unda yeme krizleri (binge eating) oldugu ve %6'sında 3. ventrikül genişlemesi ile korele olmaya eğilimli hiper-oralite bulunduğunu bildirmiştir. (120) Agresyon: Ajitasyon belirgin bir neden olmadan, konfüzyon, tıbbi durum veya sosyal, çevresel bozuklukla açıklanmayan, ortama uygun olmayan sözel, vokal veya motor aktivitedir. Agresyon ise kişinin çevresindekilere, kendine ve objelere yönlendirdiği düşmanca davranışlardır. Agresyon sözel, fiziksel ve cinsel olabilir. Demansta ajitasyon ve agresyonu başlatan en sık nedenler arasında deliryum (ilaçlar, enfeksiyon), akut/kronik tıbbi sorun (ağrı), psikoz, duygudurum bozukluğu (ajite depresyon), anksiyete bozukluğu, psikososyal çevresel değişiklikler vardır. Demans ilerledikçe davranış bozukluklarının görülme olasılığı artar. (142) Alzheimer hastalarının %20 ila %57 sinde agresyon ortaya çıkmaktadır. (125,152) Hamel ve arkadaşları agresif hastaların çoğunlukla premorbid olarak da agresyonların bulunduğunu ve agresif olmayan hastalara göre bakiciları ile daha sorunlu ilişkileri oldugunu saptamiştir. Sözel veya fiziksel agresif davranışlar, sıklıkla ağlama, küfretme, kaçma veya vurma gibi birtakim davranışların eşlik ettiği, hastarın iradesine karşı kısıtlanması veya katastrofik reaksiyonlar dolayısıyla oldugu gibi (bir işteki başansizlığa verilen aşırı emosyonel tepki) çevresel uyaranlardan da kaynaklanabilir. Bircok hastada agresyon hasta yakını ile ilişki bağlarında ortaya çıkmaktadır. (duruma özgü agresyon) ama bazı durumlarda aşikar nedensel uyaran olmadan daha spontan biçimde çıkabilmiştir.(152) Deutsch ve arkadaslan hezeyanlı hastaların saldırıya uğradığını sandığında korkmasında olduğu gibi agresyonun hezeyanların varlığı ile alakalı olduğunu bildirmiştir. Agnozili hastaların bakıcısını tanıyamaması ve onun davetsiz misafir olduğuna inanması durumunda olduğu gibi kognitif bozukluğun bazı özellikleri agresyona yol açabilir.(135) Hamel ve arkadaşları agresif hastaların daha ciddi bellek sorunları olduğunu bildirmiştir. Ayrıca agresyonun toplum içinde yaşayan Alzheimer 36 hastalarının bakımevlerine yatışlarında önemli bir belirleyici olduğunu bildirmiştir. (152) Agresyonun nöropatolojik korelasyonu iyi bilinmemektedir. (48) Burns ve arkadaşları agresif hareketler ve temporal atrofi arasında korelasyon bulmuştur. (93) Bylsma ve arkadaşları hezeyanların varlığı ve temporal lob beyaz madde bozuklukları arasında ilişki bulmuştur.(128) Tekrarlayıcı davranışlar Alzheimer hastaları birçok hasta davranışı tamamlamadan yaptıklarından tatmin oluyormuş ya da tamamlayabiliyormuş gibi eylemlerini tekrar ederler. Örneğin bazı hastalar kalkıp yürümeye başlar ve dinlenmek istemezler. Yürümeleri gerektiğine inanırlar. Nereye gittikleri sorulduğunda akıllarında sıklıkla özel bir yer yoktur. Diğer bazı hastalar sürekli olarak ellerini çırpar. Bazıları çamaşırlarını tekrar tekrar katlarlar veya çekmecenin içindekileri defalarca düzeltirler. Hastalar bu tür davranışlarla sürekli olarak meşgul olurlar ve rasgele bir gözlemle bu davranışlarının bir amacı varmış gibi durabilse de bu amacın ne olduğunu telaffuz edemezler. Bu davranışlar akatiziden. kompulsiyonlardan, hastanın davranışı tekrar tekrar yapması için emir veren hallusinasyon gibi zihinsel yaşantılamalardan ayrılmalıdır. Müdahale teşebbüsü ve bu eylemleri yapmasını fiziksel olarak engellemek hastada şiddete yol açabilir. Alzheimer hastalarının tekrarlayıcı davranışları perseverasyon değildir. Perseverasyon bir önceki davranişın çok hızlı bir biçimde aynısının yapılmasına karşılık gelir. Perseveratif cevaplar travmatik frontal lob veya bazal ganglion lezyonlu hastalarda sık izlenir ama bu hastalardaki davranışlar Azlheimer hastalarında izlenen tekrarlayıcı davranışlar gibi maksat içermez. (75) 37 ALZHEİMER HASTALARINA BAKIM VERENLERDE TÜKENMİŞLİK Alzheimer hastalığı bilişsel alanda, fonksiyonellik ve davranışlarda zayıflamaya yol açan progresif bir hastalıktır. Kronik bir hastalık olarak Alzheimer hastalığının yıkıcı süreci 8 ila 10 yıl arası sürer; bu dönemde hastalar yüksek bir bakım seviyesi gerektirir ve bu sıkıntı verici süreçte hastalar gözetime ihtiyaç duyarlar. Alzheimer hastalarına bakım verenlerde bu yıkıcı süreç ailesel ilişkiler, arkadaşlıklar, iş yaşantısı, fiziksel ve psikolojik iyilik gibi hayatlarının her alanını etkiler. (153) Bu tükenmişlik Alzheimer hastalarına bakım veren zaten yaşlı olan eşlerinde veya hastadan daha genç yaştaki ailelerinde ortaya çıkar. (153) Hastalık ilerledikçe bakım maliyeti artar ve hastanın ihtiyaçlarını görmesi için bile tam bir desteğe ihtiyaç duyar. (155) Bakım verenlerde tükenmişlik; Alzheimer hastasına bakım veren yakın çevresinde ortaya çıkan fiziksel, psikolojik, emosyonel, sosyal ve mali problemler olarak tanımlanabilir. (156)Tükenmişliği hastaların bakımı için harcanan zaman ciddi biçimde etkiler. Yapılan çalışmalarda demans hastalarına evde bakım verenlerin bu hastaların bakımı için günlük ortalama 10 saat harcadığını göstermiştir. Ve bu süre hastalığın şiddeti arttıkça artmaktadır. (157,158) Bakım verenlerin tükenmişliği ile kendilerini iyi hissetmeleri arasında negatif bir korelasyon vardır ve hastaneye başvuruları artmıştır. (159)Alzheimer hastalarıyla geçirilen zamanın sonucu olarak bakım veren kişilerde yorgunluk, sosyal izolasyon ve ilişkilerde bozukluk gözlemlenmiştir. (160) Alzheimer hastalığı hastaların hayat kalitesini belirgin düşürmesinin yanı sıra hastalara bakım verenlerin zaman, sağlık ve mali durumlarında belirgin bedellere neden olmaktadır. Yapılan toplum taramalarında Alzheimer hastalarına bakım verenler çoğunlukla hasta ile birlikte yaşamaktadır ve hastanın eşi veya akrabalarıdır.(Şekil 2) (161) Diğer çalışmalar Alzheimer hastalarının üçte ikisinin evde 38 aile üyeleri tarafından bakıldığını göstermiştir ve bu verilen bakım hastalığın evresine göre toplam bakım ihtiyacının %43 ila %80’nini oluşturmaktadır. (13,153) Dayı ve amca; 9% Eşi; 9% Diğer akraba ; 8% Kayınebeveyn; 10% Büyükbaba; 11% Anne; 31% Baba; 11% Şekil 2: Evde bakım alan Alzheimer hastalarının demografik özellikleri (Alzheimer Hastalığı birliği ) Aynı yaştaki kontrol grupları ile karşılaştırıldıklarında Alzheimer hastalarına bakım verenler diğerlerine nazaran oldukça fazla fiziksel ve psikolojik morbidite göstermişlerdir. (13-14) Burwill ve arkadaşlarının yaptığı bir çalışmada psikiyatrik semptom prevalansı Alzheimer hastalarına bakım verenlerde %52 bulunurken, genel popülsyonda %15-20 bulunmuştur. (15) Gonzales ve arkadaşlarının yaptığı bir çalışmada Alzheimer hastalarına bakım verenlerde hastalığın teşhisinden sonraki 1 yıl içinde %50’den daha fazla oranda yeni tanı konmuş orta-ciddi düzeyde depresyon tespit edilmiştir. (16) Dura ve arkadaşlarının yaptığı bir çalışmada Alzheimer hastalarına bakım verenlerde depresyon %24, ankisiyete %10 oranında tespit edilmiştir. (17) Sivrioğlu’nun yaptığı çalışmada Alzheimer hastalarına bakım verenlerde depresyon skorları yüksek bulunmuştur. (162) 39 Alzheimer hastalarının hayat kaliteleri, hastalıkta ortaya çıkan davranışsal ve psikolojik semptomlar bakım verenlerin tükenmişliklerini artırır(14) ve hastaların günlük aktivitelerdeki performansları bakım verenlerde ortaya çıkan streste belirleyicidir. (163) Alzheimer hastalarının yaşam kaliteleri de hastalıklarının şiddeti ile ilişkilidir. Hastaların hayat kalitelerindeki gerileme SMMT ile ölçülen bilişsel bozulma ile ilişkili bulunmuştur. (164,165) Bakım verenlerde görülen tükenmişlik ve psikiyatrik morbidite etnik ve kültürel yapıya göre de değişir. (166) Thomas ve arkadaşlarının Fransa’da yaptığı çalışmada bakım verenlerin hayat kaliteleri ile Alzheimer hastalarının günlük işlevlerdeki performansı, hastalığın süresi ve ciddi davranışsal problemler arasında anlamlı bir ilişki bulmuşlardır.(167) Riello ve arkadaşlarının İtalya’da hezeyanlı Alzheimer hastaları ve bakım verenlerinde yaptıkları çalışmada, hezeyanları olan Alzheimer hastalarına bakım verenlerde stres oranı %64 çıkarken, hezeyanları olmayan Alzheimer hastalarına bakım verenlerde bu oran %33 bulunmuştur.(168) Coen ve arkadaşlarının İrlanda’da yaptıkları çalışmada hastaların davranışsal semptomlarının bakım verenlerde tükenmişliği arttığını göstermişlerdir.(169) Pang ve arkadaşlarının Amerika ve Çin’de yaptıkları çok merkezli bir çalışmada her iki toplumda da Alzheimer hastalarında ortaya çıkan depresyonun, davranışsal semptomların, uyku bozuklarının ve apatinin Alzheimer hastalarına bakım verenlerdeki tükenmişliği hem Amerika Birleşik Devletlerindeki hem Çin’de ki bakım verenlerde arttırdığını bulmuşlardır. Depresyon ve apatinin Çin’deki bakım verenleri Amerika Birleşik Devletlerindeki bakım verenlerden daha az etkilediğini göstermişlerdir.(170) 40 YAŞLILARDA DEPRESYON Dünya Sağlık Örgütü’ne göre depresyon fiziksel, duygusal, toplumsal ve ekonomik sorunlara yol açan hastalıklar arasında dördüncü sırada yer almaktadır. Sıklığı ve süresi yaşla giderek artan bu bozukluk yineleyici bir hastalıktır ve uzun süreli tedavisi gerekir. Toplumsal ve mesleki işlevsellik üzerindeki etkileri çok önemli olmakla birlikte gerektiğinden az vurgulanmaktadır. Yoğunlaşamama ve dikkat eksikliği depresyonun öncül belirtilerindendir. Zihin süreçlerinde genel olarak yavaşlamanın yanında kısa süreli bellek, öğrenme, istemli dikkat, amaca yönelik işlevler gibi yüksek bilişsel işlevlerde önemli ancak geri dönüşlü bozukluklara yol açmaktadır. Bazen de depresyon demansın öncü belirtisi olabilmektedir. Demansla birlikte olabilmesi ve demansın öncü belirtisi olabilmesi nedeniyle de yaşlılarda özel bir önem taşımaktadır (171). Depresyon yaşlılık döneminin önemli bir sağlık sorunudur ve bu yaş grubunda en sık rastlanan ruhsal sorundur. Önemli yeti yitimlerine neden olur, yaşam kalitesini önemli ölçüde azaltır, beden hastalığının gidişini olumsuz yönde etkiler, intihar ve beden hastalıklarına bağlı ölümleri artırır ve sağlık, bakım gibi hizmetlerin kullanımını ve maliyetini artırır. Depresif yakınmaları olan yaşlı bireyler pratisyen hekimlere depresif yakınmaları olmayan bireylere göre 2–3 kat daha fazla başvururlar. (172,173) Wada ve arkadaşlarının depresiflerde yaşam kalitesini araştırdıkları çalışmalarında, depresif yaşlılarda yaşam kalitesini depresif olmayan yaşlılardan anlamlı derecede düşük bulmuşlardır.(174) Yaşlılardaki depresyon, yaşlanmanın doğal sonucu ya da toplum uyumsuzluğu olarak da değerlendirilir. Bilişsel yetersizlik eklenmedikçe ya da intihara yol açmadıkça tanınmadan ve tedavi edilmeden doğal seyrine terk edilir. (175). Yaşlı bireylerdeki depresyonun erken tanınması ve tedavisinin başlanması onların yaşam kalitesini, günlük aktivitelerdeki bağımsızlık seviyesini artırır ve erken ölümleri önler. (173,176) Steffens ve arkadaşları yaşlılarda majör depresyonun nokta yaygınlığını kadınlarda %4,4, erkeklerde %2,7 olarak bulmuşlardır. Diğer depresif durumların sıklığı ise %1,6’dır. Yaşam boyu depresyon sıklığı kadınlarda %20.4, erkeklerde %9.6’dır.(172) Ülkemizde yapılan bir çalışmada Demet ve arkadaşları huzurevinde kalan yaşlılarda depresyon sıklığını %36 olarak bulmuşlardır.(177) Depresyon 41 sıklığının karşılaştırıldığı diğer çalışmalarda ise, huzurevinde yaşayan yaşlılarda Aksüllü ve Doğan depresyon yaygınlığını %69(178), Maral ise %48 olarak tespit etmiş, bu oranlar evde yaşayanlarda %28 ve %24 olarak tespit edilmiştir.(179) Yaşlılardaki depresyon oranı yaşlının yaşadığı yere göre değişmektedir. Toplumda saptanan oranlar %1-5 arasındadır. Tıbbi ve cerrahi nedenlerle hastaneye yatmış yaşlılar arasında bu oran %12 civarındadır. Yaşlı bakım evlerinde kalan, bilişsel açıdan sağlam, süreğen beden hastalığı olan yaşlılar arasında ise bu oran %20-25’e kadar çıkmaktadır (180). Etiyoloji Yaşlılar depresyonun ortaya çıkısı açısından pek çok risk ile karşı karşıyadır. Bunlar; beden hastalıkları, kullanılan ilaçlar, nörobiyolojik etkenler, psikososyal etkenler ve diğer psikiyatrik bozukluklardır. Yaşlı depresyonları genetik etkenlere gençlerde görülen depresyondan daha az bağlanmaktadır.(181-184) Beden hastalıkları: Yaşlanmayla birlikte kanser, kalp hastalıkları, Parkinson hastalığı, Alzheimer hastalığı, serebrovasküler hastalıklar, artrit gibi hastalıkların sıklığında artış olur (183,186). Beden hastalığının varlığı hem doğrudan hem de dolaylı olarak depresif bozukluk nedenidir. Yeni bir hastalığın teşhisi sıklıkla depresif bir atağı başlatabilir. Süreğen hastalıklar ise sürekli ağrının eşlik etmesi, başkalarına bağımlı hale gelme, günlük yaşam kısıtlılıklarına neden olma ve yaşam kalitesini düşürme gibi nedenlerle depresyona yol açar. Klinik deneyimler beden hastalığının ciddiyeti ya da yaşamı tehdit ediciliğinden ziyade yarattığı kayıpların depresif duygu durumu ile daha ilintili olduğunu göstermektedir. Beden hastalıkları genellikle kendine bakım ve yeterlilikte kayba neden olmaktadır. Ayrıca hastalarda hastalığın artacağı ve düşkün olacağı korkusu da söz konusudur. Yaşlılarda uykusuzluk ve kronik ağrı da sıklıkla depresyonu tetikler. Yaşlılarda beden sağlığı ile depresif mizaç arasındaki ilişki iki yönlüdür. Birinin varlığı diğerinin gidişatını kötü etkiler (181). Yapılan çalışmalarda depresyonu olan ve bedensel hastalığı bulunan yaşlı hastalardaki beden hastalıklarının sayı ve şiddetinin depresyonu olmayanlara göre anlamlı düzeyde yüksek olduğu saptanmıştır.(185) 42 Yaşlılarda sık görülen ve depresyona yol açan hastalıklar: 1. Kanserler; akciğer, pankreas, meme, prostat, kolon kanserleri, 2. Merkezi sinir sistemi hastalıkları; Parkinson, demanslar, serobrovasküler olaylar, multipl skleroz, nörodejeneratif hastalıklar, 3. Dolaşım sistemi hastalıkları; konjestif kalp yetmezliği, aritmiler, hipertansiyon, miyokard enfaktüsü, 4. Solunum sistemi hastalıkları; kronik obstrüktif akciğer hastalığı, 5. Endokrin hastalıklar; adrenal ve tiroid işlev bozuklukları, diyabet, 6. Enfeksiyonlar; ensefalit, menenjit, tüberküloz, hepatit, 7. Beslenme bozuklukları; folik asit ve B12 vitamin eksiklikleri elektrolit bozuklukları, 8. Diğer kronik hastalıklar; kronik böbrek yetmezliği, 9. Kronik karaciğer hastalığı, romatolojik hastalıklar (180,181,183,185,186) Kullanılan ilaçlar: Yaşlılarda en yaygın sağlık sorunu kaynaklarından biri de çok sayıda ilaç kullanımıdır. Pek çok ilaç yan etki olarak mizacı etkiler. Çoklu ilaç kullanımı ile yan etkilerde, ilaç etkileşimlerinde ve tedavi uyumsuzluğunda artma olur. Bunlar bir yandan da mizacı olumsuz etkilerler. Ancak genellikle bir çok beden hastalığının bir arada bulunduğu yaşlılarda her zaman çoklu ilaç kullanımı engellenemez. Temel ilke olası en düşük dozların uygulanmasıdır. Yaşlılarda sık kullanılan ve depresyona neden olan ilaçlar: digoksin, antihipertansifler (beta blokerler, klonidin, alfa-metil dopa, rezerpin, hidralazin), antineoplastikler, steroidler, immünomodülatörler, merkezi sinir sistem depresanları (benzodiazepinler, barbitüratlar, alkol vs,), bazı antipsikotikler, L-dopa, indometazin’dir. (180, 181,187) 43 Nörobiyolojik etkenler: Yaşlanan beyinde depresyona yatkınlığın arttığı bildirilmektedir. Bilişsel işlevlerde azalma depresyona yol açmakta ve iyileşme sürecini geciktirmektedir. Nörotransmiter işlevinin yaşa bağlı olarak azaldığı, 80 yaşında 60 yaşındakinin yarı düzeyine düştüğü bildirilmiştir (181). Nöroendokrin düzenleme yaşlılarda bozulur ve depresyon oluşumunda rol oynar. Depresif hastalarda hipotalamik-pituiter-adrenal aksta (HPA) aşırı faaliyet yönünde düzensizlik vardır. Deksametazon Supresyon Testine (DST) cevap alınamamaktadır. Tiroid fonksiyonlarında hipoaktivite ve hiperaktivite de depresyonla ilişkilidir (182). Damarsal bozuklukların yaşlılarda depresyon oluşumunda önemli katkıları vardır. İnme sonrası değerlendirmede hastaların yaklaşık %30’unda depresyon görülmektedir. Deprese hastalarda yüksek oranda sessiz iskemiler tespit edilmiştir. Yine hipertansiyon da, depresyon için risktir. Bu bulgular doğrultusunda “vasküler depresyon” tanımı öne sürülmüştür (182,186). Psikososyal etkenler: Yapılan değişik çalışmalarda kadın cinsiyet, ileri yaş, yas, günlük yaşam uğraşlarında başkalarına bağımlı olma, yalnız yaşıyor olma, dul ve/veya boşanmış olma, emeklilik, toplum desteği azlığı, aile ilişkilerinde bozukluk, düşük gelir ve eğitim düzeyi, bilişsel bozukluğu olma, kötü sağlık durumu, daha önce depresyon atağı geçirme, daha önce intihar girişimlerinin varlığı, aile öyküsünün olması yaşlılık dönemi depresyonları için önemli risklerdir. (173,176,181,185,187,188,189, 190,191,195) Depresyon kadınlarda daha sık görülen bir rahatsızlıktır. Zunzunegui ve arkadaşları 65 yaş üstü yaşlılarda yaptığı çalışmalarında, kadınlardaki depresyon oranını %46, erkeklerde ise %20 bulmuşlardır.(192) Kadınlardaki depresif durumların her zaman erkeklerden fazla olduğu ve yaş grupları arasında kadınlarda fazla değişiklik olmazken, erkeklerde ilerleyen yaşla birlikte depresif belirtilerde artış 44 olduğunu bildirmişlerdir. Bu durum, kadınların ortalama yaşam sürelerinin daha uzun olmasından dolayı kadın nüfusun erkek nüfusa oranın artmış olmasıyla da ilişkili olabilir. (172, 189,190) Depresyona yatkınlığı artıran bir diğer etken, sevilen kişilerin kaybı ve buna bağlı yaşanan yastır. Özellikle eşin yitirilmesi durumlarında depresif belirtiler sıklıkla gelişebilmektedir. Eşin yitirilmesinden sonraki özellikle iki yıl belirgin depresif özellikler gözlenebileceği, iki yılın sonunda yasta olan yaşlı bireylerin %14’ünün majör depresyona girebilecekleri vurgulanmaktadır. Majör depresyona girmeyip depresif belirti gösteren yastaki yaşlı bireylerin büyük bir kısmında da yaşam kaliteleri ciddi bir şekilde etkilenmekte ve yeti yitimi görülebilmektedir. (185,187) Başka bir yaşlıya (örneğin eşine, kardeşine) bakıcılık yapmak da yaşlılarda depresyon riskini artırır. Alzheimer hastası olan eşlerine bakmak zorunda olan yaşlılarda depresyon sıklığının %50’ye varan oranlarda olduğu bildirilmektedir. Yaşlı bakıcılarda, baktıkları kişi davranış bozukluğu olan ajite biri ise depresyon daha sık görünmektedir. Bakıcılık uzun dönemde tükenmişliğe yol açar. Ancak her olguda depresyon gelişmediği de bilinmelidir çünkü bir açıdan bakıcılık, özellikle de sevilen birisine bakmak, iyi bir yaşam desteği sayılır (181). Cole ve Dendukuri yaşlı toplumda depresyon için risk etkenlerini tanımlamak için 20 prospektif çalışmayı gözden geçirmişlerdir. Önceden depresyon geçirme, yas, kadın cinsiyet, yeti yitimi ve uyku bozukluğunu anlamlı riskler olarak bulmuşlardır. (193) Klinik Yaşlılık depresyonları gençlerdeki depresyona benzemekle birlikte, bazı özellikleri ile farklılık gösterir; depresif duygudurumuna az rastlanırken, bilişsel belirtiler daha sık görülür. Aile öyküsü fazla değildir. Yaşlıların duygu ve düşüncelerini ifade etmeleri yetersizdir. Kilo kaybı, beden yakınmaları ve beden hastalık birlikteliği fazladır ve ölüm oranı yüksektir. Yaşlılarda görülen depresyon bazı bedensel hastalıklarının öncü belirtisi olabilir. Serebral atrofi ve derin beyaz madde değişiklikleri sıktır. Demansa benzer durumlar görülür. Bütün bu özelliklerle yaşlı 45 depresyonları gençlerde görülen depresyondan ayrılır. (171,173) Stage ve arkadaşları’nın yaşlı ve gençlerle yaptıkları karşılaştırmalı çalışmalarında ise; depresyon belirti ve şiddetinde iki yaş grubu arasında anlamlı farklılıklar bulmamışlardır. Ek olarak, psikomotor aktivite artışı ve ajitasyonu yaşlı hastalarda sık bulurken, çökkünlüğü genç hastalarda daha sık bulmuşlardır. (194) Depresyonun tipik işareti olan depresif duygudurumu yaşlılarda daha az görülür. İştah kaybı, uyku şikayetleri, ilgi ve enerji kaybı gibi belirtiler ise daha sıktır. Beden yakınmaları ve uğraşları artar.(173) Yaşlı hastaların depresyonunda duygu durumundaki değişikliklerden kaynaklanan yakınmalar bedensel yakınmalarla yer değiştirmiştir. (171,185,195). Somatik yakınmalar yaşlılarda gençlere göre daha sık olarak depresyon dışı nedenlere bağlı olabilir; somatik yakınmaların bu yaş grubunda depresyon tanısı açısından daha az değer taşıdığı bilinmelidir. Örneğin uyku bozuklukları, cinsel işlevde azalma, kabızlık, iştah problemleri, eklem ağrıları psikiyatrik açıdan sağlıklı yaşlılarda da sık rastlanan belirtilerdir. (196,197) Depresyondaki Geçmişteki gerçek yaşlı ve umutsuzluk hayal ürünü duyguları, değersizlik başarısızlıklardan, fikirleri hatalardan taşır. ya da düşüncesizliklerinden dolayı kendini suçlar. Kendilerine göre, şu anki durumları ve gelecekleri umutsuzdur (180). Forsell ve arkadaşları yaşlı hastalardaki depresif belirtileri iki gruba ayırmışlardır. Birinci grup disfori, iştahsızlık, suçluluk duygusu, ölme isteği ya da ölüm düşüncelerinin daha fazla olduğu duygudurumu bozukluğu tipidir. İkinci grup ise ilginin kaybedilmesi, psikomotor değişiklikler, enerji kaybı, düşünceleri yoğunlaştırmada zorluk çekmenin daha fazla olduğu yönelme bozukluğu tipidir. Yaşlı kadınlarda duygudurumu bozuklukları alt tipi daha fazla görülürken, erkeklerde yönelme bozukluğu tipi daha fazladır.(198) Yaşlılık depresyonu psikotik özellikler gösterebilir. Hastanede yatmakta olan yaşlı depresif hastalarda psikotik depresyon sıklığı %30-45 arasında bildirilmektedir. Bu hastalarda daha çok hezeyanlar bulunur. Halüsinasyonlar ise daha az görülmektedir. Suçluluk, bedensel ve nihilistlik hezeyanlar, hipokondriyak yakınmalar olabilir. Bazen kötülük görme ve kıskançlık hezeyanları da tabloya eklenebilir. İşitme 46 halüsinasyonları olabilir. Görme halüsinasyonlarının varlığı başka tanıları düşündürmelidir. Bu hastalarda intihar riski daha yüksektir. Psikotik depresyon, hezeyanların daha sistematize olması ve duygudurumuyla uyumlu olması ile demansta görülen hezeyanlardan ayrılır. (173,181) Yaşlılıkta görülen depresyon ile intihar arasında önemli bir ilişki bulunmuş ve intihar oranları yüksek tespit edilmiştir. (199) Depresyon, yaşlılarda intihar için birincil etkendir. Yaşlı depresyonlarında gençlerdeki depresyonlara göre eşlik eden madde kullanım bozukluğu veya kişilik bozukluğu olmaksızın daha fazla intihara bağlı ölümler görülür. Yaşlı intiharlarının %76’sında teşhis edilebilir bir psikopatoloji olduğu ve bunların %54’ünde majör depresyon, %11’inde ise minör depresyon bulunduğu bildirilmiştir. İntihar girişimlerinin çoğu ilk depresif atakta olmaktadır. Yaşlılarda intihar ve cinsiyet üzerine yapılan çalışmalarda; yaşlı erkeklerde kadınlardan daha fazla intihar girişimi tespit edilmiştir. Çalışma raporları, 60 yaş ve üzeri yaşlılardaki intihar girişimlerinin %50’ye yakınının ölümünden önceki bir ay içinde, %26’sının ölümden önceki bir hafta içinde, %7’sinin ölümden önceki bir gün içinde hekimleri tarafından görüldüğünü göstermektedir. Fakat bu görüşmelerin yarıdan fazlası bedensel şikayetleri içindi. (199,200) Deprese yaşlıların büyük çoğunluğunda bellek ve konsantrasyon testlerinde performans düşüklüğü izlenmiştir. Depresyonun ağırlığı arttıkça, psikomotor testlerde bozulma ve bilişsel bozulmanın daha da arttığı gözlemlenmiştir. Depresyon ve bilişsel bozulma çok sıklıkla birlikte bulunmuştur. Bu sıklık 70 yaşından sonra her 5 yılda iki kat artmaktadır. Bilişsel bozulmanın depresyona ikincil olabildiği gibi, sıklıkla altta yatan bir demansiyel bozukluğun belirtisi de olabileceği belirtilmiştir. Deprese yaşlı bireylerde demans kriterini karşılamayan hafif bilişsel bozukluklar (mild cognitive impairment) ve dikkat, planlama, soyutlama, problem çözme, yaratıcılık, karar verme gibi yönetici işlevlerde bozulmalar olabilir.(171,201) Diğer psikiyatrik bozukluklarla birlikteliği Yaşlı depresyonlarına, sıklıkla alkol kullanım bozukluğu, anksiyete bozukluğu, kişilik bozukluğu eşlik edebilir. Yaşlı depresyon hastalarında alkol kullanım bozukluğu 3–4 kat daha fazladır. Depresyon ve alkol kullanım bozukluğu birbirlerinin oluşmasına 47 yatkınlık sağlar. Yaşlılarda anksiyete bozukluğu ile ilgili sınırlı sayıdaki verilere göre, yaşlı depresyon hastalarında panik bozukluk ve obsesif-kompulsif bozukluk sıklığı az olmakla birlikte, yaygın anksiyete bozukluğuna daha sık rastlanır. Yaşlı depresyonlarına %10–30 arasında kişilik bozukluğu eşlik eder. Çekingen, bağımlı, obsesif-kompulsif kişilik yapılarını içeren C kümesi kişilik bozuklukları daha sık görülmektedir. Sınırda, narsistik, histirionik, antisosyal kişilik yapılarını içeren B kümesi kişilik bozuklukları yaşlı depresyon hastalarında nadirdir. Yaşlı depresyonlarına alkol kullanım bozukluğu, anksiyete bozukluğu, kişilik bozukluğu eklendiğinde depresyonun seyrini olumsuz yönde etkiler (202). Sonlanım Murphy yaşlı depresyonlarının seyrini araştırmıştır. Hastaların %35’inin bir yıl sonra iyileştiğini, %19’unun tekrarladığını, %29’unun hastalığının devam ettiğini, %3’ünde ise demans geliştiğini, %14’ünün öldüğünü bildirmiştir. (203) Yaşlı depresyonlarının seyrini etkileyen etkenler; hastalık öncesi işlevselliğin kötü olması, bedensel hastalıkların, bilişsel bozuklukların, yeti yitiminin, melankolik ve psikotik özelliklerin olması, ilk atağın yaşlılıkta başlaması, şikayetlerin en az iki yıldır sürüyor olması, sosyal destek eksikliği, eşini kaybetme, alkol alışkanlığı, kötü beslenme, uğraş azlığı, ekonomik sıkıntılar, konut ve bakım sorunlarının olmasıdır. (187,203,204) Yaşlılarda depresyon ölüm oranını artırır. Ancak ölüm nedeni doğrudan depresyonla ilişkilendirilemez. Depresyonun, eşlik eden bedensel hastalıkların seyrini olumsuz etkileyerek ölüme neden olabileceği öne sürülmüştür. Araştırmalar, depresyonun eşlik ettiği bedensel hastalıklarda sonlanışın daha kötü olduğunu göstermektedir (181). Yaşlılar özkıyımın en yüksek olduğu yaş grubunu oluşturur (Tamam ve Öner 2001). Bakımevinde kalan depresyonlu yaşlılarda ölüm oranları depresyonu olmayan yaşlılara göre üç kat daha fazla bulunmuştur. Bu depresyonlu yaşlılarda artmış ölümlerin en büyük neden intiharlar olarak bildirilmiştir. (184). 48 Yaşlı Depresyon Hastalarına Bakım Verenlerde Tükenmişlik Literatürde bu konuda yapılmış çok az çalışma vardır. Rosenvige ve arkadaşları yaptıkları çalışmada gündüz hastanesine başvuran yaşlı depresif hastaların yakınlarında eşik değeri üstünde bir stres bulmuşlardır. (234) Leinonen ve arkadaşlarının da yaptığı çalışmada 60 yaş üstü depresyon hastalarına bakım verenlerde Alzheimer hastalarına bakım verenler kadar olmasa da belirgin tükenmişlik tespit edilmiştir. (226) 49 YÖNTEM VE GEREÇLER ÖRNEKLEM Olgu Grubu: Çalışmaya; Haydarpaşa Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi Psikiyatri Birimi, Geropsikiyatri Polikliniği’ne Şubat 2006 – Mayıs 2006 tarihleri arasında başvuran hastalar arasından yanında hasta hakkında bilgi verebilecek ve uygulanacak testleri alabilecek bakım verenleri bulunan, çalışmaya dâhil olma kriterlerine uyan hastalar ve bunların bakım verenleri çalışmaya dâhil edildi. Çalışmaya klinik görüşme (SCID-I) ile DSM-IV’ göre Alzheimer hastalığı tanısı almış 50 hasta ve M. Depresif Bozukluk tanısı almış ve demans tanısı dışlanmış 40 hasta çalışmaya dâhil edildi. Çalışmaya alınan Alzheimer hastalarına bakım veren 50 kişi ve M. Depresif Bozukluk hastalarına bakım veren 40 kişi olmak üzere çalışmaya toplam 180 kişi dâhil edilmiştir. Görüşmeler, olgular bilgilendirilerek ve yazılı rızaları alınarak yapılmıştır. SCID-I uygulanarak Alzheimer hastalığı tanısı aldığı belirlenen hastalara, klinik durumlarını, hastalığın evresini ve şiddetini belirlemek için Klinik Demans Derecelendirme Ölçeği (KDDÖ), Standardize Mini Mental Test, Global Bozulma Ölçeği (GBÖ) uygulanmıştır. Hastaların davranışsal ve psikolojik semptomlarını tespit etmek ve derecesini ölçmek için ise Alzheimer Hastalığında Davranış Patolojisi Ölçeği (Behavioral Pathology in Alzheimer's Disease Rating Scale BEHAVE-AD) uygulanmıştır. Hastaların günlük işlevselliklerinin etkilenmesini değerlendirmek için; İşlevsel Aktiviteler Anketi (İİA), Fonksiyonel Beceri Evrelendirmesi Testi (FBET), Günlük Yaşam Aktiviteleri (GYA) ve Günlük Yaşam Aktiviteleri/Enstrümantal (EGYA) uygulanmıştır. Hastaların depresyonlarının değerlendirilmesi amacıyla hastalara Geriyatrik Depresyon Ölçeği (GDÖ) uygulanmıştır. 50 SCID-I uygulanarak M. Depresif Bozukluk tanısı alan hastalara demansın dışlanması amacıyla SMMT uygulanmıştır. Ayrıca bu hastalara depresyon şiddeti belirlemek amacıyla GDÖ uygulanmıştır. Hastalara bakım verenlerin tükenmişliklerini değerlendirmek amacıyla Maslach Tükenmişlik Ölçeği (MTÖ) uygulanmıştır. Çalışmaya alınan bakım verenlerin anksiyetesinin hastalık ile ilişkisini göstermek amacıyla Durumluk ve Sürekli Kaygı Envanteri Formu (STAI-I, STAII) uygulanmıştır. Bakım verenlerin karşılaştıkları zorlukları değerlendirmek amacıyla bakım verenlerin zorluklarını değerlendirme aracı (MBRC) uygulanmıştır. Çalışmaya Dahil Olma Kriterleri : 1. 60 yaş üstü Alzheimer tipi demans tanısı almış olmak. (Komorbid M. Depresif Bozukluk tanısı almış olabilir) 2. 60 yaş üstü Alzheimer tanısı almamış, M. Depresif Bozukluk tanısı almış olanlar. 3. 60 yaş üstü Alzheimer tipi demans, M. Depresif Bozukluk Bozukluğu tanısı almış bir hastaya, hastanın veya kendi evinde beraber yaşayarak, bakım verenler. Çalışmadan Dışlanma Kriterleri 1. 60 yaşın altı olanlar 2. Alzheimer demans dışında kalan diğer demans tipleri hastası olmak 3. Alzheimer tipi demans, M. Depresif Bozukluk tanısı almış olsa bile herhangi bir nedenle (örn: geçirilmiş Serebrovasküler olay) belirgin yeti kaybı olanlar 4. Hem hastalar hem de bakım verenlerinde şizofreni ve iki uçlu mizaç bozukluğu tanısı olması 5. Malignite 51 GEREÇLER Sosyodemografik Veri Formları: Olguların yaşı, cinsiyeti, eğitim düzeyi, mesleği, medeni durumu, çocuk sayısı, sosyoekonomik düzeyi, hastalığın başlangıç zamanı, görmekte olduğu tedavi, kiminle kaldığı, nerede yaşadığı, bakıcı ile ne zamandır beraber olduğu, bakıcısı ile akrabalık derecesi, fiziksel hastalık öyküsü ve fiziksel hastalıklar için kullandığı tedavileri bu form ile değerlendirilmiştir. Bakım verenlerin yaşı, cinsiyeti, eğitim düzeyi, mesleği, medeni durumu, çocuk sayısı, sosyoekonomik düzeyi, yakınlık derecesi ayrı bir sosyodemografik veri formu ile değerlendirilmiştir. SCID-I (Klinik Versiyon) : Amerikan Psikiyatri Birliği tarafından, 1994 yılında DSM-IV Eksen-I bozuklukları için yapılandırılmış bir klinik görüşme ve major DSM-IV Eksen-I tanılarının konması için geliştirilmiş, yarı yapılandırılmış klinik görüşme ölçeğidir. (205) Hem psikiyatri hem de genel tıp hastalarına uygulanabilir. Dil ve tanı kapsamı ile çoğunlukla erişkinler için kullanımı uygundur. Altı modülden oluşmaktadır. Türkiye için uyarlama ve güvenilirlik çalışmaları; Dr. Aytül Özkürkçügil, Dr. Ömer Aydemir, Dr. Mustafa Yıldız ve Dr. Ertuğrul Köroğlu tarafından yapılmıştır. (206) Standardize Mini Mental Test Mini (Mental State Examination)-(SMMT) : Standardize Mini Mental Test ilk kez Folstein ve arkadaşları tarafından yayınlanmıştır (207). Test global olarak bilişsel düzeyin saptanmasında kullanılabilecek, kısa, kullanışlı ve standardize bir metottur. Mini Mental Test, kısa bir eğitim almış hekim, hemşire ve psikologlarca 10 dakika gibi bir süre içinde, poliklinik koşulları ya da yatak başında uygulanabilir bir testtir. Yönelim, kayıt hafızası, dikkat ve hesaplama, hatırlama ve lisan olmak üzere beş ana başlık altında toplanmış on bir maddeden oluşmakta ve toplam puan olan 30 üzerinden değerlendirilmektedir. Türkçe geçerlik ve güvenirlik çalışması Güngen ve ark. tarafından yapılmıştır.(208) 52 Geçerlik ve güvenirlik çalışmasında 23/24 eşik değeri SMMT’in Türk yaşlılarında hafif demansın tanısında oldukça yüksek duyarlık ve özgüllüğe sahip olduğu bulunmuş. Uygulayıcılar arası güvenilirlik incelemesinde r:0,99, kappa değeri ise 0,92 olarak elde edilmiş. Klinik Demans Derecelendirme Ölçeği (KDDÖ) (Clinical Dementia Rating Scale CDR) Hughes ve ark. Tarafından 1982 yılında geliştirilmiştir. (209) Alzheimer hastalarında işlevsel yıkımı değerlendirmek amacıyla geliştirilmiştir. Ölçek hasta ve hasta yakınları ile görüşmeden sonra klinisyen tarafında doldurulur. Bellek, yönelim, yargılama ve problem çözümü, toplumsal etkinlikler, ev ve hobiler ve kişisel bakım alanında yapılmaktadır. Daha sonra bu kategorilerde hastalar 4 evreye göre değerlendirilir: 0 (hiç yıkım yok), 0,5 (hafif kognitif yetmezlik), 1 (hafif demans), 2 (orta düzeyde demans), 3 (ciddi demans) gösterir. Bellek, yönelim, yargılama ve problem çözümü, toplumsal etkinlikler, ev ve hobiler ve kişisel bakım alanlarında hastanın hangi evrede olduğu belirlendikten sonra klinisyen KDDÖ’a göre hastalığın evresini belirler. Kategoriler arasında farklı evreler çıkarsa bellek evresine göre KDDÖ evresi belirlenir. Alzheimer Hastalığında Davranış Patolojisi Ölçeği (Behavioral Pathology in Alzheimer's Disease Rating Scale BEHAVE-AD): Reisberg ve ark. tarafından geliştirilmiştir. (210) Bu ölçek davranış semptomlarının yedi kategorisini gözden geçirir. Ölçek için gerekli bilgi hastaların bakım verenlerinden ve klinik gözlemlerden gelir ve klinisyen tarafından doldurulur. Yedi kategori Paranoid ve hezeyanlı fikirler, halüsinasyonlar, aktivite rahatsızlıkları, saldırganlık, günlük ritim bozuklukları, affektif rahatsızlıklar, anksiyete ve fobileri içerir. Sorular semptom şiddetine göre 0–3 puan arasında puanlanır. Paranoid ve hezeyanlı fikirler bölümünde 7 (toplam puan 21), halüsinasyonlar bölümünde 5 (toplam puan 15), aktivite bozuklukları bölümünde 2 (toplam 6 puan), saldırganlık bölümünde 3 (toplam 9 puan), dirunal ritm bozuklukları bölümünde 1 (toplam 3 puan), affektif bozukluklar bölümünde 2 (toplam 6 puan), anksiyete ve fobiler bölümünde 4 (toplam 12 puan) soru ile değerlendirme yapılır. Genel değerlendirme bölümde de 53 bu semptomların bakıcıya oluşturduğu tehlike 0–3 puan arasında (0=yok, 1=hafif, 2=orta, 3=ileri derecede) bir puan alır. Ölçeketen alınan toplam puan toplam 0–78 arasında değişir. Global Bozulma Ölçeği (Global Deterioration Scale-GDS) Reisberg ve ark. tarafından geliştirilmiş, demansın düzeyini ölçmek amacıyla geliştirilmiş 7 dereceli bir ölçektir.(211) Alzheimer hastalarını belirleme amacıyla kullanılmaktadır. Ölçek 7 düzey sınıflamasını içermektedir. GDS basamakları şunlardır: 1. Düzey: Bilişsel yıkım yok. Normal bilişsel işlevsellik. 2. Düzey: Çok hafif bilişsel yıkım. Belirgin objektif yıkım yok ancak unutmaya yönelik subjektif yakınmalar var, bu da yaş için normal. 3. Düzey: Hafif bilişsel yıkım. İlk objektif yakınmalar Alzheimer hastalığı başlangıcı belirtisi olabilir. Bu düzeydeki yıkımlar kelime bulmada güçlük, tanıdık olmayan yerlerde kaybolma, sosyal ve iş yaşamında performansın azalmasıdır. 4. Düzey: Orta düzeyde bilişsel yıkım. Belirgin bilişsel yıkım. Yıkım son olayları hatırlamada güçlük, konsantrasyon güçlüğü, yalnız başına seyahat edememe, para hesabı yapamama. 5. Düzey: Orta düzeyde ciddi yıkım. Bu erken demans döneminde hastalar artık kendilerini idare edemezler ve belirgin bilişsel ve bellek bozukluğu gösterirler. Kişisel bilgi ve öykü genellikle yitirilmiştir ve çeşitli alanlarda yardıma gereksinim vardır örneğin kıyafet seçimi. 6. Düzey: Ciddi bilişsel yıkım. Orta düzeyde demansta hastalar bütünüyle bakıma muhtaçtır. Bilişsel ve işlevsel yıkım ciddi boyuttadır. Aile üyelerinin isimleri genellikle unutulur, diurnal ritim bozulmuştur, halüsinasyonlar ve hezeyanlar vardır. 54 7. Düzey: Çok ciddi bilişsel yıkım: Geç demansta bütün sözel ve psikomotor yetenekler kaybedilmiştir. Günlük Yaşam Aktiviteleri (GYA) ve Enstrümantal Günlük Yaşam Aktiviteleri (EGYA) (Activity of Daily Living(ADL)-Instrumental Activity of Daily Living (IADL)) : Günlük yaşam aktiviteleri ölçeği Katz ve ark. tarafından geliştirilmiştir. (212) Ölçekte 8 soru yer almaktadır. Bu sorular yeme-içme, giyinme-soyunma, taranmatıraş olma, yürüme, yatağa gitme-kalma, tuvalet ihtiyacını görme, alışveriş-dolaşma ve inkontinastır. İnkontinas dışındaki sorular normal ise 0, hafif bozuk ise 1, tam bozuksa 2 olarak puanlanır. İnkontinas yoksa 0, haftada bir veya iki kez ise 1, haftada 3’ten fazlaysa 2 olarak puanlanır. Toplam puan 0 (normal) ile 16 arası değişir. İşlevsellik azaldıkça puan artar. Enstrümantal günlük yaşam aktiviteleri ölçeği Lawton ve Brody tarafından geliştirilmiştir. (213) 7 sorudan oluşur. Bu sorular telefon kullanabilme, araba-taksi vs.. yolculuk etme, gıda ve giysi alışverişi,yemek hazırlama, ev işleri, ilaçlarını tanıma ve kullanabilme, para ile ilgili işleri yapabilmedir. Sorular normal ise 0, hafif bozuk ise 1, tam bozuksa 2 olarak puanlanır. Toplam puan 0 (normal) ile 14 arası değişir. İşlevsellik azaldıkça puan artar. Her 2 ölçekte, ölçek için gerekli bilgi hastaların eşlerinden, bakım verenlerinden, hastanın kendisinden ve klinik gözlemden gelir. Hastaların bakım verenleri veya klinik görüşmede klinisyen tarafından doldurulabilir. Fonksiyonel Beceri Evrelendirmesi Testi (FBET) (Functional Assessment Staging of Alzheimer’s Disease. (FAST) : Reisber ve ark. tarafından geliştirilmiştir. (214) Alzheimer hastalığının progresyonunu fonksiyonel beceriler ve kayıplar açısından 7 ana başlık altında 16 evreye ayırmıştır. ( Evre 6; 6a, 6b, 6c, 6d, 6e ve evre 7; 7a, 7b, 7c, 7d, 7e, 7f olarak alt evrelere ayrılmıştır. 55 Evre1: Fonksiyonel veya bilişsel herhangi kaybı olmayan normal yetişkin. Evre 2: Bu evrede eşyaların yerlerini unutma, isimleri unutma ve günlük yaşama ait subjektif şikâyetler vardır. Yaşlı erişkin fonksiyonel azalmasının farkındadır. Bu evre hastalığın gidişatından çok normal yaşlanmayı ifade eder. Evre 3: Alzheimer hastalığının erken evresi olarak tanımlanır. Karakteristik özelliği ısrarlı bir iş gücü kaybı olmasıdır. İnkâr Alzheimer hastalığının erken evre özelliği haline gelir ve hafıza kayıpları ancak dikkatli bir inceleme ile tespit edilebilir. Bu evrede tanıdık olmayan yerlere giderken kaybolma, çevresindekiler tarafından fark edilen düşük performans, isim ve kelime bulmada zorluklar, okunan bir şeyden bilgi vermede zorluklar gibi semptomlar görülür. Evre 4: Hafif derece Alzheimer hastalığı: Misafirler için yemek organize etmek veya hesapları tutmak gibi karmaşık işler için yardıma ihtiyaç duymaya başlarlar. Hayatları ile ilgili ayrıntıları ve olayları hatırlamada güçlük gösterirler. Konsantre olma ve yolculuk etmede güçlükleri vardır. Genellikle tanıdık yüzleri hatırlama, tanıdık yerlere yolculuk etme, yer ve zaman oryantasyonlarında bir problem yoktur. Evre 5: Orta derece Alzheimer hastalığı: Bu evredeki hastalar yardımsız yapamazlar. Ortama uygun elbise seçimi için yardıma ihtiyaç duyarlar. Bazen zaman oryantasyonları bozulur, görüşmede hayatları ile ilgili önemli bilgiyi hatırlayama bilirler. Kendileri, aileleri ve diğer insanlar hakkındaki temel bilgileri halen hatırlıyorlardır. Evre 6: Orta-ileri derece Alzheimer hastalığı: Hastalar bu evrede kendileri ve çevresindekiler hakkında belirgin miktarda bilgiyi unutmaya başlarlar. Eşlerinin adlarını unuturlar, giyinirken, banyo yaparken, tuvalete girerken yardıma ihtiyaç duyarlar. Üriner inkontinans ve uyku düzeni bozuklukları bu evrenin özellikleridir. 56 Evre 7: İleri evre Alzheimer hastalığı: Konuşma 6–7 kelime ile sınırlıdır ve anlaşılabilir kelime haznesi bir-iki kelimedir. Yürüme, kendi başına yağa kalkma, gülme ve başını dik tutma kabiliyetlerini kaybetmişlerdir. İşlevsel Aktiviteler Anketi (İAA) (Functional Activities Questionnaire(FAQ)) Pfeffer ve ark. tarafından geliştirilmiştir.(215) Ölçek günlük olarak yapılan işlevsel becerilerle ilgili, bilgi verene dayanan bir ölçektir. Bilgi veren kişinler karmaşık ve yüksek düzeyde aktiviteler (örn: çek yazmak, dengeli bir öğün yemek hazırlamak, günlük olayları takıp gibi.) konusunda hedef kişinin performansını değerlendirir. Belirlenen performans düzeyleri bağımlılıktan bağımsızlığa doğru bir yelpazede yer alır ve şöyle değerlendirilir: Bağımlı:3,Yardım gerektirir: 2,Güçlükleri var ama kendi başına becerir:1, Normal: 0. Anketten hasta toplam 0 (normal) ile 30 (tam bağımlı) puan alır. Geriatrik Depresyon Ölçeği (GDÖ) (Geriatric Depression Scale) : Bu ölçek Yesavage tarafından hastalarda depresyonun değerlendirilmesi amacıyla özel olarak geliştirilmiştir.(216) tarafından doldurulabilir. Ölçek hem hasta hem de hasta yakını Türkçe geçerlik ve güvenirlik çalışması Sağduyu ve ark. tarafından yapılmıştır.(217) Test-tekrar test güvenirliğinin yüksek (r = 0.87), iç tutarlılığının yeterli düzeyde olduğu belirlendi (Cronbach alpha katsayısı = 0.72). Hamilton depresyon ölçeği ile yüksek korelasyon içinde, depresyonu olan yaşlıları ayırt edebildiği; kesme noktası 13 ile 14 puanlar arasından geçtiğinde duyarlılığının 0.90, özgüllüğünün 0.97 olduğu bulunmuş. Maslach Tükenmişlik Ölçeği (MTÖ): Christina Maslach ve ark. tarafından geliştirilmiştir. (218) 22 söylemden oluşan, 5'li likert tipi bir özbildirim ölçeğidir. Ölçeğin duygusal tükenme, kişisel başarı ve duyarsızlaşma alt boyutları vardır. Duygusal tükenme ve duyarsızlaşma alt boyutları olumsuz, kişisel başarı alt boyutu olumlu söylemler içermektedir. Duygusal tükenme 57 alt boyutunun Cronbach alfa katsayısı 0.83, kişisel başarı alt boyutunun 0.72, duyarsızlaşma alt boyutununki ise 0.65'dir. Ülkemizde geçerlik ve güvenirlik çalışması Ergin tarafından yapılmıştır.(219) Ölçeğin özgün biçimindeki 7 basamaklı yanıt seçeneklerinin uygun olmadığı belirlenerek, uyarlama çalışmasında basamak sayısı 5'e indirilmiştir Durumluk ve Sürekli Kaygı Envanteri Formu (STAI-I, STAII): Spielberger ve arkadaşları (1970) tarafından geliştirilmiştir.(220) Bu ölçek Likert tipinde olup “Hiç” ile “Tamamıyla” arasında değişen dört derecelik bir ölçektir. Envanterin Türkiye’deki geçerlilik ve güvenirliliği N. Öner tarafından 1977 yılında yapılmıştır.(221) Durumluk - Sürekli Kaygı Envanterlerinde iki tür ifade vardır. Doğrudan ifadeler olumsuz duyguları, tersine dönmüş ifadeler ise olumlu duyguları dile getirir. Durumluk Kaygı Envanterindeki tersine dönmüş ifadeler 1,2,5,8,10,11,15,16,19 ve 20. maddelerdir. Sürekli Kaygı Envanterindeki tersine dönmüş ifadeler ise 21,26,27,30,33,36 ve 39 uncu maddeleri oluşturur. Doğrudan ve tersine dönmüş ifadelerin ayrı ayrı toplam ağırlıkları bulunduktan sonra doğrudan ifadeler için elde edilen toplam ağırlık puanından ters ifadelerin toplam ağırlık puanı çıkarılır. Bu sayıya önceden saptanmış ve değişmeyen bir değer eklenir. Durumluk Kaygı Envanteri için bu değişmeyen değer 50, Sürekli Kaygı Envanteri için 35’dir. En son elde edilen değer bireyin kaygı puanıdır. Durumluk Kaygı Ölçeği (DKÖ), ani değişiklik gösteren heyecansal reaksiyonları değerlendirmede oldukça duyarlı bir araçtır. Envanterin ikinci bölümünde yer alan yine 20 maddeden oluşan Sürekli Kaygı Ölçeği (SKÖ), kişinin genelde, yaşama eğilimi gösterdiği kaygının sürekliliğini ölçmeyi amaçlamaktadır. Skorlar 20 (düşük anksiyete) ile 80 (yüksek anksiyete) arasındadır. Bakım verenlerin zorluklarını değerlendirme aracı (BVZDA) (Montague Burton Resource Centre Caregiver Strain Instrument (MBRC)): Değerlendirme aracında toplam 19 soru bulunmaktadır. İlk 14 soru bakım verenin karşılaştığı duygusal zorluklar ile ilgili. 4'li likert tipi bir özbildirim ölçeği. 3 puan tamamen katılıyorum, 2 puan katılıyorum, 1 puan katılmıyorum, 0 ise kesinlikle katılmıyorum. Hastanın zorlanması ile test toplan puanı artmaktadır. 58 15–19 sorular ise bakım verenlerin aktivite kısıtlamasını gösteriyor. Bakım veren 5 aktiviteye katılımındaki değişime puan veriyor. 2 puan daha sıklıkla katılıyorum, 1 aynı, 0 katılmıyorum. İstatistiksel Yöntem: Bu çalışmada istatistiksel analizler GraphPad Prisma V.3 paket programı ile yapılmıştır. Verilerin değerlendirilmesinde tanımlayıcı istatistiksel metotların (ortalama,standart sapma) yanı sıra ikili grupların karşılaştırmasında bağımsız t testi , nitel verilerin karşılaştırmalarında ki-kare testi, değişkenlerin birbirleri ile olan ilişkilerini belirlemede Pearson korelasyon testi kullanılmıştır. Sonuçlar, anlamlılık p<0,05 düzeyinde değerlendirilmiştir. Ölçeklerin öncelikle geçerlilik katsayıları (α- Cronbach) hesaplanmış, tümünün 0,70 in üzerinde olduğu gözlenmiş ve çalışmaya başlanmıştır.(Tablo 4) α-Cronbach SMMT GDS (GBÖ) KDDÖ İAA (FAQ) FEBT GYA EGYA DPÖ GDÖ BEHAV-AD MBRC MBI (Duygusal Tükenme) MBI (Kişisel Başarı) MBI (Duyarsızlaşma) STAI (Durumluk Kaygı Puanı) STAI (Sürekli Kaygı Puanı) Tablo 4: Ölçeklerin geçerlilik katsayıları 0,83 0,81 0,79 0,85 0,84 0,84 0,86 0,84 0,95 0,89 0,80 0,91 0,79 0,81 0,92 0,85 59 BULGULAR Çalışmaya; Haydarpaşa Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi Psikiyatri Birimi, Geropsikiyatri Polikliniği’ne Şubat 2006 – Mayıs 2006 tarihleri arasında başvuran hastalar arasından yanında hasta hakkında bilgi verebilecek ve uygulanacak testleri alabilecek bakım verenleri bulunan, çalışmaya dâhil olma kriterlerine uyan hastalar ve bunların bakım verenleri olmak üzere 50 hasta ve M. Depresif Bozukluk tanısı almış ve demans tanısı dışlanmış 40 hasta çalışmaya dâhil edildi. Çalışmaya alınan Alzheimer hastalarına bakım veren 50 kişi ve M. Depresif Bozukluk hastalarına bakım veren 40 kişi olmak üzere çalışmaya toplam 180 kişi dâhil edilmiştir. Çalışmaya katılan Alzheimer hastalarının yaş ortalaması 75,82±6,99, depreyon hastalarının yaş ortlaması 70,12±6,91 bulunmuştur. Çalışmaya alınan hastaların cinsiyet dağılımları arasında istatistiksel farklılık gözlenmemiştir (χ²:0,32 p=0,568). Yaş ve cinsiyet dağılımı tablo 5’deki gibidir. Alzheimer Depresyon Grubu Grubu t:3,86 75,82±6,99 Yaş Cinsiyet 70,12±6,91 p=0,0001 Erkek 23 46% 16 40,0% χ²:0,32 Kadın 27 54% 24 60,0% p=0,568 Tablo 5: Hasta grupları yaş ve cinsiyet dağılımları 60 Yaş 76 74 72 70 75,82 70,12 68 66 Alzheimer Grubu Depresyon Grubu Şekil 2: Hasta grupları yaş dağılımları Cinsiyet Dağılımı Erkek Kadın 60% 50% 40% 30% 20% 10% 0% Alzheimer Grubu Depresyon Grubu Şekil 3: Hasta grupları cinsiyet dağılımları 61 Çalışmaya katılan hastaların diğer sosyodemografik verileri tablo 6’de verilmiştir. Eğitim Medeni durum Sosyo Ekonomik Düzey Alzheimer Grubu 15 30% 30 60% 3 6% 2 4% 22 44% 26 52% 2 4% 8 16% 38 76% 4 8% Okur-Yazar İlköğretim Lise Üniversite Evli Dul Boşanmış Düşük Orta Yüksek Depresyon Grubu 19 47,5% 14 35,0% 4 10,0% 3 7,5% 27 67,5% 12 30,0% 1 2,5% 7 17,5% 27 67,5% 6 15,0% χ²:5,59 p=0,133 χ²:4,95 p=0,084 χ²:1,23 p=0,540 Çocuk 4,08±2,26 3,7±2,2 sayısı Tablo 6: Hastaların diğer sosyodemografik özellikleri 80% 70% 60% 50% 40% 30% 20% Eğitim Medeni durum Alzheimer Grubu Yüksek Orta Düşük Boşanmış Dul Evli Üniversite Lise İlköğretim 0% OkurYazar 10% Sosyo Ekonomik Depresyon Grubu Şekil 4: Hasta grupları sosyodemografik özellikler 62 Alzheimer ve Depresyon hastalarının çocuk sayısı(t:0,80 p=0,424), eğitim düzeyi dağılımları (χ²:5,59 p=0,133), medeni durum dağılımları (χ²:4,95 p=0,084), sosyo ekonomik düzey dağılımları (χ²:1,23 p=0,540) arasında istatistiksel farklılık gözlenmemiştir. Bakım verenlerin sosyodemografik özellikleri tablo 7 ’de verilmiştir. Alzheimer ve Depresyon hastalarına bakım veren gruplarının yaş (t:-0,18 p=0,859), cinsiyet dağılımları (χ²:1,23 p=0,540), eğitim dağılımları (χ²:0,93 p=0,817) , medeni durum (χ²:5,44 p=0,142) ve sosyo ekonomik düzey dağılımları (χ²:2,48 p=0,479) arasında istatistiksel farklılık gözlenmemiştir. Erkek Alzheimer Hastaları Bakım veren 48,76±11,31 7 14% Kadın Okur-Yazar İlköğretim Lise Üniversite Evli Bekar Dul Boşanmış Düşük Orta Yüksek 43 3 28 7 12 40 2 4 4 4 34 12 Yaş Cinsiyet Eğitim Medeni Durum Sosoyo Ekonomik Düzey 86% 6% 56% 14% 24% 80% 4% 8% 8% 8% 68% 24% Depresyon Hastaları Bakım veren 49,25±14,94 10 25,0% 30 2 19 8 11 32 6 1 1 1 28 11 75,0% 5,0% 47,5% 20,0% 27,5% 80,0% 15,0% 2,5% 2,5% 2,5% 70,0% 27,5% Çocuk 2,28±1,53 1,9±1,68 Sayısı Tablo 7: Bakım verenlerin sosyodemografi özellikleri t:-0,18 p=0,859 χ²:1,75 p=0,185 χ²:0,93 p=0,817 χ²:5,44 p=0,142 χ²:2,48 p=0,479 t:1,12 p=0,264 63 Yaş 49,4 49,2 49 48,8 48,6 48,4 49,25 48,76 Alzheimer Grubu Bak.Ver. Depresyon Grubu Bak.Ver. Şekil 5: Bakım verenlerin yaş dağılımları Erkek Kadın Cinsiyet Dağılımı %86 90% %75 80% 70% 60% 50% %25 40% 30% %14 20% 10% 0% Alzheimer Grubu Bak. Ver. Depresyon Grubu Bak. Ver. Şekil6: Bakım verenlerin cinsiyet dağılımı 64 Alzheimer hastalarının klinik durumlarını, hastalığın evresini ve şiddetini belirlemek için Klinik Demans Derecelendirme Ölçeği (KDDÖ), Standardize Mini Mental Test, Global Bozulma Ölçeği (GBÖ) uygulanmıştır. Çalışmaya alınan Alzheimer hastalarının hastalık şiddetleri hafiften ağıra kadar değişmektedir. Ortalama olarak orta derece bulunmuştur. (SMMT ortalaması 12,94±6,6 ) Yine hastaların KDDÖ ve GBÖ evreleri de başlangıç evresinden ileri evreye kadar değişmektedir. Hastaların KDDÖ evreleri ortalaması 1,59±0,87; GBÖ (GDS) ölçeğine göre ortalama evreleri 4,94±1,49 olarak bulunmuştur ve bu sonuçlar çalışmaya katılan Alzheimer hastalarının ortalama olarak orta evrede olduğu görülmektedir. Ölçek sonuçları tablo 8a ve 8b’de özetlenmiştir. Hasta Sayısı Yüzde (%) Evre 0,5 9 18 Evre 1 16 32 Evre 2 16 32 Evre 3 9 18 KDDÖ Evre Tablo 8a: Alzheimer hastalarının KDDÖ ölçeğine göre evreleri. (Evre 0,5–1: Hafif-Başlangıç Evresi; 2: Orta derece; Evre 3 İleri-ağır evre.) Hasta Sayısı 2 Yüzde (%) 4 Evre 3 7 14 Evre 4 14 28 Evre 5 5 10 Evre 6 13 26 GDÖ (GDS) Evre Evre 2 9 Evre 7 Tablo 8b: Alzheimer Haslarının GDS ölçeklerinin sonuçları 18 65 Alzheimer hastalarının davranışsal ve psikolojik semptomlarını tespit etmek ve derecesini ölçmek için ise Alzheimer Hastalığında Davranış Patolojisi Ölçeği (Behavioral Pathology in Alzheimer's Disease Rating Scale BEHAVE-AD) uygulanmıştır. BEHAVE-AD ölçek kategori skorları ve tüm kategorilerden alınan toplam skor tablo 9’de özetlenmiştir. BEHAVE-AD Paranoid ve Hezeyanlı Fikirler (0–21) 3,12±4,66 BEHAVE-AD Halüsinayonlar (0–15) 1,68±2,61 BEHAVE-AD Aktivite Bozuklukları (0–6) 1,7±2,26 BEHAVE-AD Saldırganlık (0–9) 1,86±2,82 BEHAVE-AD Diürnal Ritim Bozuklukları (0–3) 1,06±1,33 BEHAVE-AD Afektif Bozukluklar (0–6) 1,06±1,83 BEHAVE-AD Anksiyete ve Fobiler (0–12) 2,02±2,6 (0–72) 12,5±11,42 BEHAVE-AD Toplam Puan Tablo 9: Davranışsal ve psikolojik semptomlar (BEHAVE-AD ölçek sonuçları) Orta kolon ölçek minimum ve maksimum puanlarını göstermektedir. Hastaların günlük işlevselliklerinin etkilenmesini değerlendirmek için; İşlevsel Aktiviteler Anketi (İİA), Fonksiyonel Beceri Evrelendirmesi Testi (FBET) Günlük Yaşam Aktiviteleri (GYA) ve Günlük Yaşam Aktiviteleri/Enstrümantal (EGYA) uygulanmıştır. Hastaların günlük işlevsellikleri orta düzeyde bulunmuştur. Bu düzeydeki hastaların genel olarak günlük işlevsellikleri için yardıma ihtiyaç duyarlar. Hastaların günlük işlevselliklerinin değerlendirilmesi tablo 10’de özetlenmiştir. 20,5±9,55 İAA (FAQ) 4,96±1,47 FBET (FAST) İşlevsellik 5,12±5,02 GYA 9,9±4,75 EGYA Tablo 10: Hastaların günlük işlevselliklerinin değerlendirilmesi 66 Alzheimer hastalarının depresyonlarının değerlendirilmesi amacıyla hastalara Geriyatrik Depresyon Ölçeği (GDÖ) uygulanmıştır. Alzheimer hastalarının GDÖ ortalama puanı 5,94±5,86 olarak bulunmuştur. Bu sonuç çalışmaya katılan Alzheimer hastalarında eşlik eden bir depresyonun olmadığını yönündedir. Depresyon hastalarının SMMT ortalaması 24,83 olarak bulunmuştur. Bu sonuç Türkçe geçerlilik güvenilirlik çalışmasındaki eşik değerinin ( eşik değeri: 23/24) üstündedir. Depresyon hastalarının SMMT ortalaması 16,13 olarak bulunmuştur. Sonuçlar tablo 11’da özetlenmiştir. Depresyon Grubu 24,83±3,27 SMMT 16,13±5,32 GDÖ Tablo 11: Depresyon hastalarının SMMT ve GDÖ değerlendirilmesi Alzheimer hastaları ve depresyon hastalarının SMMT ve GDÖ puanları karşılaştırılmıştır. (Tablo 12). Alzheimer hastalarının SMMT puan ortalamaları Depresyon hastalarından istatistiksel olarak anlamlı derecede düşük bulunmuştur (t:10,41 p=0,0001). Alzheimer hastalarının GDÖ puan ortalamaları Depresyon hastalarından istatistiksel olarak anlamlı derecede yüksek bulunmuştur (t:-8,53 p=0,0001). Alzheimer Grubu Depresyon Grubu t p SMMT 12,94±6,6 24,83±3,27 -10,41 0,0001 GDÖ 5,94±5,86 16,13±5,32 -8,53 0,0001 Tablo 12: Alzheimer hastaları ve depresyon hastalarının SMMT ve GDÖ puanları karşılaştırması 67 Alzheimer Grubu Depresyon Grubu 25 * 20 15 * 10 5 0 SMMT GDÖ Şekil 7: Alzheimer hastaları ve depresyon hastalarının SMMT ve GDÖ puanları karşılaştırması(* p=0,0001) Hastalara bakım verenlere Maslach Tükenmişlik Ölçeği (MTÖ), Durumluk ve Sürekli Kaygı Envanteri Formu (STAI-I, STAII), Zorluklarını Değerlendirme Aracı (MBRC) uygulanmıştır. Her iki grubun bakım verenlerinin karşılaştırılması tablo 13’de özetlenmiştir. Alzheimer hastalarına bakım verenlerin MBRC puan ortalamaları Depresyon grubundan istatistiksel olarak anlamlı derecede yüksek bulunmuştur (t:3,51 p=0,0001). Alzheimer ve Depresyon hastalarına bakım veren gruplarının MBRC-Aktivite Kısıtlanma Skorları puan ortalamaları arasında istatistiksel farklılık gözlenmemiştir (t:-0,94 p=0,351). 68 Alzheimer hastalarına bakım verenlerin MTÖ (Duygusal Tükenme) puan ortalamaları Depresyon hastalarına bakım verenlerden istatistiksel olarak anlamlı derecede yüksek bulunmuştur (t:4,22 p=0,0001). Alzheimer hastalarına bakım veren grubunun MTÖ (Kişisel Başarı) puan ortalamaları Depresyon hastalarına bakım veren grubundan istatistiksel olarak anlamlı derecede düşük bulunmuştur (t:4,22 p=0,0001). Alzheimer ve Depresyon hastalarına bakım veren gruplarının MTÖ (Duyarsızlaşma) puan ortalamaları arasında istatistiksel farklılık gözlenmemiştir (t:155 p=0,125). Alzheimer hastalarına bakım veren grubunun Durumluk Kaygı Envanteri puan ortalamaları (STAI-I) Depresyon hastalarına bakım veren grubundan istatistiksel olarak anlamlı derecede yüksek bulunmuştur (t:2,01 p=0,041). Alzheimer ve Depresyon hastalarına bakım veren gruplarının Sürekli Kaygı Envanteri (STAI-II) puan ortalamaları arasında istatistiksel farklılık gözlenmemiştir (t:1,60 p=0,114). Alzheimer Bakım veren Grubu 21,84±6,25 Depresyon Bakım veren Grubu 16,35±8,57 t p MBRC 3,51 0,001 MBRC (Aktivite Kısıtlanma 3,84±2,62 4,32±2,19 -0,94 0,351 Skoru) MTÖ (Duygusal Tükenme) 19,04±7,58 12,78±6,2 4,22 0,0001 MTÖ (Kişisel Başarı) 17,36±5,84 20,18±5,47 -2,34 0,022 5,62±3,64 4,53±2,9 1,55 0,125 MTÖ (Duyarsızlaşma) STAI (Durumluk Kaygı Puanı) 46,98±11,17 42,2±11,15 2,01 0,041 48,34±9,14 45,33±8,58 1,60 0,114 STAI (Sürekli Kaygı Puanı) Tablo 13: Hastalara bakım verenlerin Maslach Tükenmişlik Ölçeği (MTÖ), Durumluk ve Sürekli Kaygı Envanteri Formu (STAI-I, STAII), Zorluklarını Değerlendirme Aracı (MBRC) karşılaştırılması 69 Alzheimer Grubu Yakını Depresyon Grubu Yakını * 25 20 15 10 5 0 MBRC MBRC (Aktivite Kısıtlanma Skoru) Şekil 8: Alzheimer ve Depresyon hastalarına bakım veren gruplarının MBRC ve MBRC-Aktivite Kısıtlanma Skorları karşılaştırması (*=p<0,05) Alzheimer Grubu Yakını Depresyon Grubu Yakını 25 20 * * 15 10 5 0 MTÖ (Duygusal Tükenme) MTÖ (Kişisel Başarı) MTÖ (Duyarsızlaşma) Şekil 9: Alzheimer ve Depresyon hastalarına bakım veren gruplarının MTÖ karşılaştırması (*=p<0,05) 70 Alzheimer Grubu Yakını 49 48 47 Depresyon Grubu Yakını * 46 45 44 43 42 41 40 39 STAI-I (Durumluk Kaygı) STAI-II (Sürekli Kaygı) Şekil 10: Alzheimer ve Depresyon hastalarına bakım veren gruplarının Durumluluk Kaygı Envanteri (STAI-I) ve Sürekli Kaygı Envanteri (STAI-II) karşılaştırması (*=p<0,05) Alzheimer hastalılarının klinik durumlarını, hastalığın evresini ve şiddetinin bakım verenlerdeki tükenmişliğe, anksiyeteye ve karşılaştıkları zorluklara olan etkisine bakıldı. Sonuçlar tablo 14’de özetlenmiştir. Alzheimer hastalarının SMMT puanları ile Alzheimer hastalarına bakım veren grubunun MTÖ-Duygusal Tükenme (MTÖ-DT) puanları arasında istatistiksel olarak negatif yönde anlamlı korelasyon bulunmuştur. (r=-0,37 p=0,009). Alzheimer hastalarının SMMT puanları ile Alzheimer hastalarına bakım veren grubunun MTÖDuyarsızlaşma (MTÖ-DUY) puanları arasında anlamlı korelasyon bulunmuştur. istatistiksel olarak pozitif yönde (r=-0,44 p=0,001). Alzheimer hastalarının SMMT puanları ile Alzheimer hastalarına bakım veren grubunun Durumluk Kaygı Envanteri Formu (STAI-I) puanları arasında istatistiksel olarak negatif yönde anlamlı korelasyon bulunmuştur. (r=-0,37 p=0,008). 71 Alzheimer hastalarının GBÖ puanları ile Alzheimer hastalarına bakım veren grubunun Zorluklarını Değerlendirme Aracı (MBRC) (r=0,37 p=0,009), MTÖDuygusal Tükenme (MTÖ-DT) (r=0,45 p=0,001), MTÖ-Duyarsızlaşma (MTÖ-DUY) (r=0,49; p=0,0001), Durumluk Kaygı Envanteri Formu (STAI-I) (r=0,53; p=0,0001) puanları arasında istatistiksel olarak pozitif yönde anlamlı korelasyon bulunmuştur. Alzheimer hastalarının KDDÖ evreleri ile Alzheimer hastalarına bakım veren grubunun Zorluklarını Değerlendirme Aracı (MBRC) (r=0,43; p=0,002), MTÖDuygusal Tükenme puanları (MTÖ-DT) (r=0,46 p=0,001), MTÖ-Duyarsızlaşma (MTÖ-DUY) (r=0,51 p=0,0001), Durumluk Kaygı Envanteri Formu (STAI-I) (r=0,55 p=0,0001) puanları arasında istatistiksel olarak pozitif yönde anlamlı korelasyon bulunmuştur. r p r GBÖ(GDS) p r KDDÖ p SMMT MBRC MBRC (AKT) MTÖ (DT) MTÖ (KB) MTÖ (DUY) STAI-I STAI -II -0,25 0,077 0,37 0,009 0,43 0,15 0,316 -0,03 0,844 -0,10 -0,37 0,009 0,45 0,001 0,46 -0,07 -0,44 0,614 0,001 -0,07 0,49 0,629 0,0001 -0,07 0,51 -0,37 0,008 0,53 0,0001 0,55 -0,13 0,36 0,16 0,261 0,12 0,002 0,484 0,001 0,624 0,0001 0,0001 0,413 Tablo 14: Alzheimer hastalılarının klinik durumlarını, hastalığın evresini ve şiddetinin bakım verenlerdeki tükenmişliği, anksiyeteyi ve karşılaştıkları zorluklara olan etkisi Alzheimer hastalarında ortaya çıkan davranışsal ve psikolojik semptomlarının bakım verenlerdeki tükenmişliğe, anksiyeteye ve karşılaştıkları zorluklara olan etkisine bakıldı. Sonuçlar tablo 15,tablo 16 ve tablo 17’te özetlenmiştir. Alzheimer hastalarının BEHAVE-AD halüsinayonlar (r=0,40; paranoid p=0,004) , ve hezeyanlı aktivite fikirler bozuklukları (r=0,36; (r=0,34; p=0,01), p=0,017), saldırganlık (r=0,29; p=0,042), diürnal ritim bozuklukları (r=0,44; p=0,002), toplam (r=0,47; p=0,001) puanları ile Alzheimer hastalarına bakım veren grubunun MTÖ72 Duygusal Tükenme puanları(MTÖ-DT) puanları arasında istatistiksel olarak pozitif yönde anlamlı korelasyon bulunmuştur. Alzheimer hastalarının BEHAVE-AD paranoid ve hezeyanlı fikirler (r=0,29; p=0,038), halüsinayonlar (r=0,49; p=0,0001) , aktivite bozuklukları (r=0,47; p=0,001), saldırganlık (r=0,25; p=0,083), diürnal ritim bozuklukları (r=0,49; p=0,0001), toplam puanları (r=0,48; p=0,0001) ile Alzheimer hastalarına bakım veren grubunun MTÖ-Duyarsızlaşma (MTÖ-DUY) puanları arasında istatistiksel olarak pozitif yönde anlamlı korelasyon bulunmuştur. Alzheimer hastalarının BEHAVE-AD paranoid ve hezeyanlı fikirler (r=0,40; p=0,004), halüsinayonlar (r=0,44; p=0,001) , aktivite bozuklukları (r=0,44; p=0,0001), diürnal ritim bozuklukları (r=0,61; p=0,0001), toplam (r=0,51; p=0,0001) puanları ile Alzheimer hastalarına bakım veren grubunun Durumluk Kaygı Envanteri Formu (STAI-I) puanları arasında istatistiksel olarak pozitif yönde anlamlı korelasyon bulunmuştur. BEHAVE-AD BEHAVE-AD Paranoid ve Hezeyanlı Fikirler BEHAVE-AD Halüsinayonlar BEHAVE-AD Aktivite Bozuklukları BEHAVE-AD Saldırganlık BEHAVE-AD Diürnal Ritim Bozuklukları BEHAVE-AD Afektif Bozukluklar BEHAVE-AD Anksiyete ve Fobiler BEHAVE-AD Toplam Puan r p r p r p r p r p r p r p r p MBRC 0,22 0,133 0,32 0,025 0,45 0,001 0,27 0,062 0,38 0,006 0,18 0,214 0,19 0,181 0,43 0,002 MBRC (AKS) -0,05 0,721 -0,14 0,337 -0,06 0,697 -0,11 0,467 -0,09 0,558 0,17 0,233 0,23 0,102 -0,02 0,895 Tablo 15: Davranışsal ve psikolojik semptomlarının Zorluklarını Değerlendirme Aracı (MBRC) karşılaştırılması 73 MTÖ MTÖ MTÖ (DT) (KB) (DUY) -0,09 BEHAVE-AD r 0,36 0,29 Paranoid ve Hezeyanlı Fikirler 0,521 p 0,01 0,038 -0,08 BEHAVE-AD r 0,40 0,49 Halüsinayonlar 0,56 p 0,004 0,0001 0,17 BEHAVE-AD r 0,34 0,47 Aktivite Bozuklukları 0,245 p 0,017 0,001 0,08 BEHAVE-AD r 0,29 0,25 Saldırganlık 0,581 p 0,042 0,083 -0,12 BEHAVE-AD r 0,44 0,49 Diürnal Ritim Bozuklukları 0,424 p 0,002 0,0001 0,16 -0,20 0,15 BEHAVE-AD r Afektif Bozukluklar 0,281 0,16 0,287 p 0,07 0,15 0,06 BEHAVE-AD r Anksiyete ve Fobiler 0,642 0,303 0,694 p -0,02 r 0,47 0,48 BEHAVE-AD Toplam Puan 0,909 p 0,001 0,0001 Tablo 16: Davranışsal ve psikolojik semptomlarının Maslach Tükenmişlik Ölçeği ile BEHAVE-AD karşılaştırılması STAI 1 STAI 2 -0,21 r 0,40 0,137 p 0,004 -0,02 r 0,44 0,894 p 0,001 0,00 r 0,44 0,995 p 0,001 0,18 -0,07 r 0,221 0,613 p 0,02 r 0,61 0,881 p 0,0001 0,10 -0,12 r 0,507 0,414 p 0,11 -0,02 r 0,439 0,885 p -0,13 r 0,51 BEHAVE-AD Toplam Puan 0,895 p 0,002 Tablo 17: Davranışsal ve psikolojik semptomlarının Durumluk ve Sürekli Kaygı BEHAVE-AD BEHAVE-AD Paranoid ve Hezeyanlı Fikirler BEHAVE-AD Halüsinayonlar BEHAVE-AD Aktivite Bozuklukları BEHAVE-AD Saldırganlık BEHAVE-AD Diürnal Ritim Bozuklukları BEHAVE-AD Afektif Bozukluklar BEHAVE-AD Anksiyete ve Fobiler Envanteri Formu (STAI-I, STAII) ile karşılaştırılması 74 Alzheimer hastalarının günlük işlevselliklerindeki performansları ile bakım verenlerdeki tükenmişliğe, anksiyeteye ve karşılaştıkları zorluklara olan etkisine bakıldı. Sonuçlar tablo 18’da özetlenmiştir. Alzheimer hastalarının İşlevsel Aktiviteler Anketi (İAA)(FAQ) (r=0,42; p=0,002), Fonksiyonel Beceri Evrelendirmesi Testi (FEBT) (FAST) (r=0,38; p=0,007), Günlük Yaşam Aktiviteleri (GYA)(ADL) (r=0,28; p=0,049) ve Enstrümantal Günlük Yaşam Aktiviteleri (EGYA) (EADL) (r=0,30; p=0,033) puanları ile Alzheimer hastalarına bakım veren grubunun MTÖ-Duygusal Tükenme (MTÖ-DT) puanları arasında istatistiksel olarak pozitif yönde anlamlı korelasyon bulunmuştur. Alzheimer hastalarının İşlevsel Aktiviteler Anketi (İAA)(FAQ) (r=0,46; p=0,001), Fonksiyonel Beceri Evrelendirmesi Testi (FEBT) (FAST) (r=0,46; p=0,001), Günlük Yaşam Aktiviteleri (GYA)(ADL) (r=0,39; p=0,005) ve Enstrümantal Günlük Yaşam Aktiviteleri (EGYA) (EADL) (r=0,41; p=0,003) puanları ile Alzheimer hastalarına bakım veren grubunun MTÖ-Duyarsızlaşma (MTÖ-DUY) puanları arasında istatistiksel olarak pozitif yönde anlamlı korelasyon bulunmuştur. Alzheimer hastalarının İşlevsel Aktiviteler Anketi (İAA)(FAQ) (r=0,59; p=0,0001), Fonksiyonel Beceri Evrelendirmesi Testi (FEBT) (FAST) (r=0,57; p=0,0001), Günlük Yaşam Aktiviteleri (GYA)(ADL) (r=0,50; p=0,0001) ve Enstrümantal Günlük Yaşam Aktiviteleri (EGYA) (EADL) (r=0,50; p=0,0001) puanları ile Alzheimer hastalarına bakım veren grubunun Durumluk Kaygı Envanteri Formu (STAI-I) puanları arasında istatistiksel olarak anlamlı korelasyon bulunmuştur. 75 MBRC MTÖ MTÖ MTÖ STAI 1 STAI 2 (AKS) (DT) (KB) (DUY) 0,13 -0,08 0,24 0,42 0,46 0,53 0,59 0,373 0,002 0,001 0,561 0,0001 0,0001 0,095 0,09 -0,06 0,21 0,38 0,46 0,49 0,57 0,542 0,691 0,154 0,007 0,001 0,0001 0,0001 -0,07 -0,09 0,19 0,28 0,39 0,45 0,50 0,623 0,049 0,005 0,551 0,001 0,0001 0,178 0,11 -0,12 0,23 0,30 0,41 0,37 0,50 0,446 0,033 0,003 0,389 0,009 0,0001 0,116 hastalarının günlük işlevselliklerindeki performansları ile bakım MBRC r p r FEBT(FAST) p r GYA(ADL) p r EGYA(EADL) p Tablo 18: Alzheimer İAA (FAQ) verenlerdeki tükenmişliğe, anksiyeteye ve karşılaştıkları zorluklara etkisi Bakım verenlerin hastalara olan yakınlık dereceleri tablo 19de özetlenmiştir. Esi Oğlu Gelini Kızı Bakıcı Alzheimer Hasta Yakınları Depresyon Hasta Yakınları Hasta Sayısı Yüzde (%) Hasta Sayısı Yüzde (%) 11 7 6 24 2 21,6 13,7 11,8 47,1 3,9 13 5 3 18 26 10 6 36 1 2 Yeğen Tablo 19: Bakım verenlerin yakınlık dereceleri 76 Hastaların bakım verenlerin hastalar ile yakınlık derecelerinin, hastaların ve bakım verenlerin yaşlarının ve hastalık süresinin bakım verenlerdeki tükenmişliğe, anksiyeteye ve karşılaştıkları zorluklara olan etkisine bakıldı ve istatistiksel olarak anlamlı bir korelasyon görülmedi. Sonuçlar tablo 20, 21, 22, 23, ve 24’de özetlenmişlerdir. MBRC MBRC (Aktivite Kısıtlanma Skoru) STAI (Durumluk Kaygı Puanı) STAI (Sürekli Kaygı Puanı) MTÖ (Duygusal Tükenme) MTÖ (Duyarsızlaşma) Yakınlık Derecesi Hasta Sayısı Ortalama SD Bakıcı Eşi Gelini Kızı Oğlu Bakıcı Eşi Gelini Kızı Oğlu Bakıcı Eşi Gelini Kızı Oğlu Bakıcı Eşi Gelini Kızı Oğlu Bakıcı Eşi Gelini Kızı Oğlu Bakıcı Eşi Gelini Kızı Oğlu 2 11 6 24 7 2 11 6 24 7 2 11 6 24 7 2 11 6 24 7 2 11 6 24 7 2 11 6 24 7 21,00 18,82 21,00 23,08 23,29 2,00 3,45 3,17 4,33 3,86 40,0000 46,2727 49,3333 45,2083 53,4286 49,5000 45,5455 52,3333 46,5417 55,1429 14,0000 18,7273 19,1667 18,5417 22,5714 2,5000 5,7273 4,5000 5,5000 7,7143 2,83 7,15 2,97 6,51 6,02 ,00 1,97 1,83 2,96 3,24 1,4142 12,3862 11,4310 10,8987 10,7216 ,7071 7,8405 9,5638 9,3715 8,3152 7,0711 9,6653 7,5476 6,3860 8,7532 3,5355 3,2891 3,7283 3,8448 3,1472 F p 1,011 0,412 0,597 0,667 1,007 0,414 1,879 0,131 0,613 0,656 1,11 0,364 Tablo 20: Alzheimer hastalarının bakım verenlerinin yakınlık derecesinin tükenmişliğe, anksiyeteye ve karşılaştıkları zorluklara olan etkisi. İstatistiksel bir korelasyon tespit edilmemiştir. 77 MBRC MBRC (Aktivite Kısıtlanma Skoru) STAI (Durumluk Kaygı Puanı) STAI (Sürekli Kaygı Puanı) MTÖ (Duygusal Tükenme) MTÖ (Duyarsızlaşma) Yakınlık Derecesi Hasta Sayısı Ortalama SD Eşi Gelini Kızı Oğlu Eşi Gelini Kızı Oğlu Eşi Gelini Kızı Oğlu Eşi Gelini Kızı Oğlu Eşi Gelini Kızı Oğlu Eşi Gelini Kızı Oğlu 14 5 16 4 14 5 16 4 14 5 16 4 14 5 16 4 14 5 16 4 14 5 16 4 16,57 16,40 15,81 20,00 3,29 3,60 4,94 4,75 43,4286 43,8000 40,5625 36,5000 45,0714 47,2000 44,0625 43,0000 13,2857 13,2000 12,0625 12,7500 4,7143 4,6000 4,6875 3,2500 10,92 6,27 6,40 11,52 1,54 1,34 2,21 1,50 13,0897 11,8617 8,1973 9,5743 8,8706 10,3053 5,8477 9,6954 5,9798 8,4971 6,9135 1,7078 3,0237 4,5607 2,6260 2,2174 F p 0,242 0,867 2,312 0,093 0,551 0,651 0,267 0,849 0,099 0,96 0,271 0,846 Tablo 21: Depresyon hastalarının bakım verenlerinin yakınlık derecesinin tükenmişliğe, anksiyeteye ve karşılaştıkları zorluklara olan etkisi. İstatistiksel bir korelasyon tespit edilmemiştir. MBRC MBRC (Aktivite Kısıtlanma Skoru) MTÖ (Duygusal Tükenme) MTÖ (Duyarsızlaşma) MTÖ (Kişisel Başarı) STAI (Durumluk Kaygı Puanı) STAI (Sürekli Kaygı Puanı) r p r p r p r p r p r p r p Hasta Yaşı Bakıcı Yaşı 0,236 0,099 0,06 0,681 0,11 0,447 0,037 0,796 0,178 0,217 0,15 0,297 -0,026 0,857 -0,102 0,486 0,045 0,758 -0,137 0,348 -0,162 0,265 -0,004 0,976 -0,101 0,49 -0,367 0,009 Tablo 22: Alzheimer hastalarının ve bakım verenlerinin yaşlarının bakım verenlerdeki tükenmişliğe, anksiyeteye ve karşılaştıkları zorluklara olan etkisi. İstatistiksel bir korelasyon tespit edilmemiştir. 78 r p r p r p r p r p r p r p MBRC MBRC (Aktivite Kısıtlanma Skoru) MTÖ (Duygusal Tükenme) MTÖ (Duyarsızlaşma) MTÖ (Kişisel Başarı) STAI (Durumluk Kaygı Puanı) STAI (Sürekli Kaygı Puanı) -0,116 0,474 -0,077 0,635 0,02 0,9 0,121 0,458 0,16 0,325 0,329 0,038 0,2 0,216 -0,275 0,085 -0,353 0,025 0,006 0,97 -0,073 0,655 -0,026 0,875 0,203 0,209 0,147 0,364 Tablo 23: Depresyon hastalarının ve bakım verenlerinin yaşlarının bakım verenlerdeki tükenmişliğe, anksiyeteye ve karşılaştıkları zorluklara olan etkisi. İstatistiksel bir korelasyon tespit edilmemiştir. Hastalık başlangıç Hastalık başlangıç zamanı zamanı (Alzheimer) (Depresyon) MBRC MBRC (Aktivite Kısıtlanma Skoru) MTÖ (Duygusal Tükenme) MTÖ (Duyarsızlaşma) MTÖ (Kişisel Başarı) STAI (Durumluk Kaygı Puanı) STAI (Sürekli Kaygı Puanı) r p r p r p r p r p r p r p 0,021 0,885 0,016 0,913 -0,038 0,791 -0,079 0,584 0,11 0,448 0,055 0,707 -0,068 0,639 -0,238 0,145 -0,021 0,901 -0,069 0,677 -0,088 0,595 -0,004 0,981 -0,104 0,529 -0,143 0,384 Tablo 24: Alzheimer ve depresyon hastalarının hastalı sürelerinin bakım verenlerdeki tükenmişliğe, anksiyeteye ve karşılaştıkları zorluklara olan etkisi. İstatistiksel bir korelasyon tespit edilmemiştir. 79 TARTIŞMA Bizim çalışmamız ülkemizde bu alanda yapılan ilk çalışmadır. Çalışmamız ile Alzheimer hastalarına bakım verenlerin tükenmişlikleri ile anksiyetelerini etkileyen faktörleri inceledik. Çalışmamızda hastalığın şiddeti, evresi, hastalıkta oluşan bilişsel kayıp, davranışsal ve psikolojik semptomlar, işlevsellik kaybı gibi hastalığa bağlı faktörler ve bakım verenin yakınlık derecesi, yaşı gibi hastalıktan bağımsız faktörler incelenmiştir. Çalışmamızda Alzheimer hastalarına bakım verenlerin %86’sının, depresyon hastalarına bakım verenlerin %75’inin kadın olduğu bulunmuştur. Benzer şekilde Sivrioğlu’nun Alzheimer hastalarına bakım verenlerde depresyon düzeyi üzerine yaptığı çalışmasında bakım verenlerin %70’ini kadın olarak bulmuştur. (162) Dünyanın çeşitli ülkelerin farklı veriler mevcuttur. Avrupa çapında 11 ülkede yapılan ve Alzheimer hastaları ile birlikte yaşayıp bakım veren eşlerin tükenmişliklerini inceleyen EUROCARE çalışmasında; 9 ülkede bakım verenlerin %50’den fazlasının kadın olduğu bulunmuştur. Buna karşın 4 ülkede tam tersi bir sonuç bulunmuştur.(222) İtalya’da Rinaldi ve arkadaşlarının yaptığı çok merkezli bir çalışmada Alzheimer hastalarına bakım verenlerin %75’nin kadın olduğu bulunmuştur (223). Pang ve arkadaşlarının Çin, Tayvan ve A.B.D’de yaptıkları çok merkezli bir çalışmada Tayvan ve A.B.D’de bakım verenlerin kadın/erkek oranı 2/1 iken, Çin’de 1/1 oranında bulunmuştur (170). Berger ve arkadaşlarının Almanya’da yaptıkları bir çalışmada ise bakım verenlerin %69’u kadın olarak bulunmuş. (224) Ülkeler arasında farklar olmasına karşın ülkemizde birçok dünya ülkesine benzer bir şekilde Alzheimer hastalarına daha çok kadınların baktıkları görülmektedir. Bakım verenlerin yakınlık dereceleri ülkelere göre farklık göstermektedir. Rinaldi ve arkadaşlarının yaptığı çalışmada bakım verenlerin çoğunluğunun hastaların çocukları olduğunu, ikinci sırada eşlerinin geldiğini bulmuşlardır.(223) Pang ve arkadaşları Tayvan’da hastalara daha çok eşlerinin, A.B.D ve Çin’de ise daha çok çocuklarının baktıklarını bulmuşlardır. (170) Yumiko ve arkadaşlarının Japonya’da yaptığı çalışmada ise eş, kız ve gelinlerin birbirine yakın oranlarda bakım verdiklerini göstermişlerdir (225). Berger ve arkadaşlarının yaptığı çalışmada ise bakım verenlerin büyük bir çoğunluğunun eşleri olduğunu göstermiştir. (224) Bizim 80 çalışmamızda %50’ye yakın bir oranda hastalara çocuklarının, özellikle de kız çocuklarının bakım verdiği bulunmuştur. Daha sonra eşleri ve gelinleri gelmektedir. Sadece 2 hastanın bakımını hastanın akrabası olmayan bir bakıcının üstlendiği görülmüştür. Bu sonuçlar da 65 yaş üstü yaşlı hastaların bakım yüklerinin ülkemizde çok büyük oranda ailelerinin üzerinde olduğunu göstermektedir. Çalışmamızda bakım verenlerin karşılaştıkları zorluk, tükenmişlik ve yaşadıkları anksiyete ile yakınlık dereceleri arasında anlamlı istatiksel bir fark bulunmamıştır. Yumiko ve arkadaşlarının yaptıkları çalışmada da benzer bir şekilde yakınlık derecesi ile tükenmişlik arasında bir ilişki tespit edilmemiştir. Sivrioğlunun yaptığı çalışmada bakım verenlerde ortaya çıkan depresyonda eş ve çocuklarda yakınlık derecesi etkili olmazken gelinlerde anlamlı bir etkisi olduğu görülmüştür. (162) Buna karşın Coen ve arkadaşlarını yaptıkları çalışmada Alzheimer hastalarına bakım veren eşler ve erkek çocuklarda benzer oranlarda yüksek ve düşük düzeyde tükenmişlik bulmalarına karşın, bakım veren kız çocuklarında anlamlı derecede yüksek tükenmişlik bulmuşlardır. (169) Rinaldi ve arkadaşlarının yaptığı çalışmada ise bakım verenin eşi ve ya kızı olması tükenmişlik ve stres riskini 6 kat artırdığını bulmuşlardır (223). Çalışmalar arasındaki bu farklılığın aile yapısı ve aile içi rollerin kültürel farlılığından kaynaklandığını düşünüyoruz. Literatürde Alzheimer hastalarının bakım verenleri ile depresyon hastalarının bakım verenleri arasında karşılaştırma yapan çok az çalışma vardır. Leinonen ve arkadaşlarının Finlandiya’da bu iki grup hastaya bakım veren eşlerin karşılaştırıldığı çalışmada Alzheimer hastalarına bakım veren grupta tükenmişliğin ve stresin istatistiksel olarak anlamlı oranda daha yüksek olduğu bulunmuştur (226). Bizim çalışmamız da bu yapılan çalışma ile uyumludur. Çalışmamızda Alzheimer hastalarına bakım verenlerde MTÖ-Duygusal tükenme alt ölçeği, depresyon hastalarına bakım verenlerden anlamlı derecede yüksekken, MTÖ-Duyarsızlaşma alt ölçekleri arasında böyle bir fark olmadığı ve duyarsızlaşma sonuçlarının her iki gurupta da duygusal tükenmişliğin çok altında olduğu gözlenmiştir. Bu sonuçlar Alzheimer hastalığının bakım verenlerde duygusal anlamda bir tükenmişlik yarattığını ama bakım verenlerin hastalara olan ailevi bağları sebebiyle duyarsızlaşmadığını düşündürmektedir. Ayrıca MTÖ’nin olumlu göstergesi olan kişisel başarı puanının 81 depresyon hastalarına bakım verenlerde Alzheimer hastalarına bakım verenlere oranla anlamlı derecede yüksek çıkması Alzheimer hastalığındaki önlenemez ilerleyişin bakıcı üzerinde yaptığı olumsuz etkinin bir sonucu olduğu düşünülebilir. Çalışmamızda Alzheimer ve depresif hastalara bakım veren gruplar arasında süreklilik kaygı puanları arasında fark bulunmazken, Alzheimer hastalarına bakım verenlerde durumluluk kaygı puanlarının depresyon hastalarına bakım verenlere göre anlamlı derecede yüksek bulunmuş olması, bu hastalığın bakım veren kişilerde yoğun anksiyeteye neden olduğu klinik gözlemimizi doğrulayan bir sonuçtur. Çalışmamızda Alzheimer hastalarındaki bilişsel kayıp ile bakım verenlerin duygusal tükenmişlikleri ve anksiyeteleri arasında anlamlı bir korelasyon bulunmuştur. Aynı şekilde Andrieu ve arkadaşları da bakım verenlerdeki yüksek tükenmişlikle hastaların bilişsel kayıpları arasında anlamlı bir ilişki bulmuşlardır (227). Caro ve arkadaşları Alzheimer hastalarında hafif bir bilişsel kaybın bağımsız yaşama yetisinde kayıp riskini artırdığını ve bunun da bakım verenlerdeki yüksek tükenmişlikle ilişkili olduğunu göstermişlerdir (228). Thomas ve arkadaşlarının yaptığı PIXEL çalışmasında bakım verenlerin hayat kalitelerinin SMMT puanı ile negatif bir krelasyon gösterdiğini bulmuşlardır. (167) Diğer bir taraftan Berger ve arkadaşlarının yaptığı uzunlamasına izlem çalışmasında SMMT Alzheimer hastalarına bakım verenlerde sadece 24. ayda anlamlı bir etkisi olduğunu, 3, 6, 12 ve 18. aylarda anlamlı bir etkisinin olmadığını göstermişlerdir (224). Ayrıca bakım verenlerde hastalık şiddeti artmasına karşın tükenmişlik ölçeğinde buna korele bir gerileme görmemişlerdir. Rinaldi ve arkadaşlarının yaptığı çalışmada Alzheimer hastalarının kognitif düzeyleri ile bakım verenlerin tükenmişliği arasında bir ilişki bulunamamıştır (226). Coen ve arkadaşları da yaptıkları çalışmada bilişsel fonksiyon kaybı ile bakım verenlerin tükenmişlikleri arasında bir anlamlı bir ilişki bulamamışlardır (169). Bédard ve arkadaşları yaptıkları gözden geçirme çalışmasında önceki çalışmaların %12’sinde Alzheimer hastalığında ki bilişsel bozulma ile bakım verenlerin tükenmişlikleri arasında bir ilişki saptamıştır (229). Bilişsel kayıp ile bakım verenlerin tükenmişlikleri arasında ilişki bulan çalışmalar da hastaların SMMT puanlarının, bulmayan çalışmalara nazaran daha düşük olduğunu görmekteyiz. Bu sonuç literatürler arasında böyle bir farkı açıklayabilir. Nitekim çalışmamız; literatürle karşılaştırıldığında SMMT puanları açısından nispeten düşük skorlar olan çalışmalar 82 arasında yer almaktadır. Hastalıkta bilişsel kayıpla arttıkça hastaların bakıcıya olan ihtiyacının arttığını ve bu şekilde tükenmişliği ve anksiyeteyi arttırdığını düşünmekteyiz. Çalışmamızda GBÖ ve KDDÖ ölçeklerine göre hastalık evrelerindeki artışla bakım verenlerin karşılaştıkları zorluklar, tükenmişlik ve anksiyete arasında pozitif yönde anlamlı bir korelasyon gözlenmiştir. Bu bulgumuz literatürdeki diğer çalışmalar ile uyumludur. Berger ve arkadaşlarının yaptığı uzunlamasına çalışmada GBÖ ile hastalığın şiddetini değerlendirilmiştir ve bakım verenlerin depresyonu ve tükenmişliği arasında güçlü bir korelasyon bulunmuştur. (224) Pang ve arkadaşları KDDÖ evresinin ilerlemesi ile bakım verenlerin stresi arasında pozitif yönde bir korelasyon bulmuşlardır. (170) Davranışsal ve psikolojik semptomların Alzheimer hastalarına bakım verenlerde tükenmişliği artırmakta ve hayat kalitesini düşürmektedir. (19, 167, 169, 170, 224) Çalışmamızda Alzheimer hastalığında ortaya çıkan davranışsal ve psikolojik semptomları değerlendirmek için BEHAVE-AD uygulanmıştır. Sonuçta BEHAVE-AD toplam skorunun Alzheimer hastalarına bakım verenlerin karşılaştıkları zorluklar, duygusal tükenmişlik, duyarsızlaşma ve anksiyete üzerine olumsuz bir etkisi olduğu görülmüştür ve bu bulgu literatür ile uyumludur. Davranışsal ve psikolojik semptomlardan psikotik semptomlar, aktivite bozuklukları ve diurnal ritm bozuklarının bakım verenlerin karşılaştıkları zorlukları, tükenmeyi ve anksiyeteyi olumsuz yönde anlamlı derece etkilediği görülmüştür. Bu bulgumuz daha önce yapılmış çalışmalar ile uyumludur. Hem Berger ve arkadaşlarının yaptığı uzunlamasına çalışmada hem de Rinaldi ve arkadaşlarının İtalya’da yaptığı çok merkezli çalışmada psikotik semptomların, davranışsal problemlerin ve diurnal ritm bozukluklarının bakım verenlerin tükenmişliklerini anlamlı derecede arttırdığı görülmüştür. Berger ve arkadaşlarının yaptığı çalışmada afektif bozuklukların tükenmişlik üzerine etkisi olmadığını bulunmuştur. (224) Bizde çalışmamızda afektif bozuklukların tükenmişlik ve anksiyete üzerinde anlamlı bir etkisi olmadığını gördük. Buna karşın literatürde Alzheimer hastalarında ortaya çıkan depresyonun bakım verenlerin tükenmişliğini anlamlı olarak arttırdığını ve hayat kalitesini anlamlı derecede 83 azalttığını gösteren çalışmalar da mevcuttur. (167, 170, 230) Çalışmamıza katılan Alzheimer hastalarının depresyon puan ortalamaları bu çalışmalardaki ortalama depresyon puanları ile karşılaştırıldığında belirgin olarak düşüktü. Bu farklılığın çalışmalar arasındaki çelişkiyi kısmen açıkladığını düşünmekteyiz. Alzheimer hastalarının fonksiyonel kapasitesinin bakım verenlerin tükenmişliklerine olan etkisi hakkındaki bilgiler çeşitlidir. Çalışmamızda GYA ve EGYA ölçekleri ile ölçülen fonksiyonel kapasite bakım verenlerin tükenmişliğini olumsuz yönde anlamlı derecede etkilemiştir ve bu durum literatürdeki bazı çalışmalar ile uyumludur. (224, 226, 231) Yapılmış bazı çalışmalarda ise GYA ve IGYA kullanılarak fonksiyonel kapasite değerlendirilmiş ve fonksiyonel kapasitenin bakım verenlerin tükenmişliğine anlamlı bir etkisinin olmadığı bulunmuştur.(169, 223, 232, 233) Bu çalışmalar gözden geçirildiğinde GYA ve IGYA puanlarının bizim çalışmamızdaki puanlardan belirgin derecede düşük olduğunu görmekteyiz. Örneğin Rinaldi ve arkadaşlarının yaptığı çalışmada EGYA puan ortalaması 1,9 iken, bizim çalışmamızda EGYA puan ortalaması 9,9 olarak bulunmuştur. Bu sonuçlara göre Alzheimer hastalarında fonksiyonel kapasite azaldıkça bakım verenlerdeki tükenmişlik artmaktadır. Bu durumun, işlevsellik kaybı ile birlikte hastaların bakım verenlerine olan bağımlılıkları artması ile bakım verenin iş yükünün artışının bir sonucu olduğunu düşüyoruz. 84 SONUÇ VE ÖNERİLER Alzheimer hastalığı bilişsel yıkımla giden, hastanın işlevselliğini etkileyerek başkalarına olan bağımlılığını artıran bir hastalıktır. Dünyada ve ülkemizde yaşlı insan popülasyonu giderek artmaktadır ve bunun bir sonucu olarak Alzheimer hastalığının prevalansı hastalığının, bu artmaktadır. hastalara Yapılan bakım klinik verenlerde araştırmalar tükenmişlik Alzheimer oluşturduğunu göstermektedir. Hastalıkta ortaya çıkan psikolojik ve davranışsal semptomlar bakım verenlerdeki tükenmişliği artırmaktadır. Diğer taraftan hastalıkta ortaya çıkan tükenmişlik ve bunu etkileyen faktörler kültürel yapıya göre değişiklik göstermektedir. Bizim çalışmamız ülkemizde bu alanda yapılan ilk çalışmadır. Çalışmamız ile Alzheimer hastalarına bakım verenlerin tükenmişlikleri ile anksiyetelerini etkileyen faktörleri inceledik. Değişik ülkelerde yapılan çalışmalar ve bizim yaptığımız çalışma sonucunda hastalığın evresinin ilerlemesinin, Alzheimer hastalarına bakım verenlerin tükenmişliğini ve anksiyetesini arttırdığı bulunmuştur. Bu çalışmanın sonucuna göre hastalıkta ortaya çıkan psikolojik ve davranışsal semptomlardan özellikle halüsinasyon, hezeyan gibi psikotik bulgular, amaçsız dolanıp durma, huzursuzluk gibi davranışsal semptomlar ve diurnal ritm bozukluklarının, bakım verendeki tükenmişlik ve anksiyeteyi, hastada ki afektif bozukluklar ve anksiyeteye oranla anlamlı derecede arttırdığı görülmüştür. Bunun yanı sıra diğer bazı ülkelerde yapılan araştırmalardan farklı olarak çalışmamızda hastalıktaki bilişsel kayıpların ve işlevsellik azalmasının da tükenmişlik ve anksiyeteyi arttırdığını bulduk. Bu sonuçlar neticesinde Alzheimer hastalarının tedavisinde hastalığın ilerlemesini engellemenin yanı sıra hastalıkta oluşan psikotik problemlerin, uyku düzensizliklerinin ve davranış bozuklarının semptomatik tedavisinin de bakım verenlerin tükenmişliğini ve anksiyetesini önlemede önemli olduğunu düşünüyoruz. Klinisyenin tedavi hedeflerini belirlerken bu durumların da mutlaka dikkate alınması hem hasta hem de ailesinin yaşam kalitesi için önemlidir. Hastaların tedavisinde 85 hastaların işlevselliklerini koruyacak ve geliştirecek yöntemlerin geliştirilmesi ve uygulanması bakım verenlerin de tükenmişliklerini azaltabilecektir. Alzheimer hastasının tedavisi sırasında hastaya bakım verenlerde oluşan anksiyetinin tedavisini de klinisyenin göz önünde bulundurması gerektiğini düşünmekteyiz. Çalışmamızda Alzheimer hastalarına bakım verenler sadece depresyon tanısı almış 60 yaş üstü hastalar ile karşılaştırılmıştır. Alzheimer hastalarının bakım verenlerin tükenmişliklerinin diğer psikiyatrik tanısı olan 60 yaş üstü hastalara bakım verenlerden daha fazla olabileceğini düşünmekteyiz. Bu çalışmaya diğer psikiyatrik tanısı olan 60 yaş üstü hastaların ve bakım verenlerinin alınmamış olmaması bu çalışmayı sınırlandıran bir etkendir. Ülkemizde Alzheimer hastalarına bakım verenlerin büyük bir kısmının kendi aile fertleri ve özellikle ailenin kadın fertleri olduğu bu çalışma ile de gösterilmiştir. Bu hastaların ve bu hastalara verilen bakımın yarattığı toplam iş gücü kaybı, bakım verenlerin tedavi ihtiyaçları gibi konularda ki çalışmalar ne yazık ki ülkemizde yok denecek kadar azdır. Sadece bir hastalık olmayıp yaşadığı çevreye olan etkisi ile toplumsal bir sorun haline gelmeye başlayan Alzheimer hastalığı ile ilgili yapılacak geniş kapsamlı çalışmalara ihtiyaç vardır. 86 ÖZET Tıp alanındaki teknolojik ilerlemeler ve sağlık hizmetlerinin yaygınlaşmasıyla doğum ve ölüm hızları düşerek ortalama insan ömrü uzamış, yaşlı nüfus artmıştır. Klinik gözlemler yaşlı hastaların çoğunun birinci derece yakınları (eşi, çocukları) ile beraber kaldığını ve evde bakıldığını göstermektedir. Bakım verenlerde tükenmişlik; Alzheimer hastasına bakım verenlerin yakın çevresinde ortaya çıkan fiziksel, psikolojik, emosyonel, sosyal ve mali problemler olarak tanımlanabilir. Alzheimer hastalarıyla geçirilen zamanın sonucu olarak bakım veren kişilerde yorgunluk, sosyal izolasyon ve ilişkilerde bozukluk gözlemlenmiştir. Bu çalışmanın da amacı; Alzheimer hastalarına bakım verenler ile Alzheimer hastası olmayan Majör Depresif Bozukluk tanısı alan yaşlı hastalara bakım verenleri tükenmişlik ve anksiyete açısından karşılaştırmak; Alzheimer hastalığının şiddetinin ve Alzheimer hastalığında ortaya çıkan davranışsal ve psikolojik semptomların hastalara bakım verenlerdeki tükenmişlik ve anksiyete düzeylerine etkisini araştırmaktır. Çalışmaya; Haydarpaşa Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi Psikiyatri Birimi, Geropsikiyatri Polikliniği’ne Şubat 2006 – Mayıs 2006 tarihleri arasında başvuran hastalar ve bunların bakım verenleri dâhil edilmiştir. Çalışmaya toplam 180 kişi dâhil edilmiştir. SCID-I uygulanarak Alzheimer hastalığı tanısı aldığı belirlenen hastalara, Klinik Demans Derecelendirme Ölçeği (KDDÖ), Standardize Mini Mental Test, Global Bozulma Ölçeği (GBÖ), Alzheimer Hastalığında Davranış Patolojisi Ölçeği (Behavioral Pathology in Alzheimer's Disease Rating Scale BEHAVE-AD), İşlevsel Aktiviteler Anketi (İİA), Fonksiyonel Beceri Evrelendirmesi Testi (FBET), Günlük Yaşam Aktiviteleri (GYA), Günlük Yaşam Aktiviteleri/Enstrümantal (EGYA), Geriyatrik Depresyon Ölçeği (GDÖ) uygulanmıştır. SCID-I uygulanarak M. Depresif Bozukluk tanısı alan hastalara demansın dışlanması amacıyla SMMT, depresyon şiddeti belirlemek amacıyla GDÖ uygulanmıştır. Hastalara bakım verenlerin tükenmişliklerini değerlendirmek amacıyla Maslach Tükenmişlik Ölçeği (MTÖ) uygulanmıştır. Çalışmaya alınan bakım verenlere Durumluk ve Sürekli Kaygı Envanteri Formu (STAI-I, STAII), bakım verenlerin zorluklarını değerlendirme aracı (MBRC) uygulanmıştır. 87 Bu çalışmanın sonucunda Alzheimer hastalığının bakım verenlerde tükenmişliği ve anksiyeteyi, M. Depresif Bozukluğu olan hastalara bakım verenlere oranla anlamlı derecede daha fazla arttırdığı bulunmuştur. Alzheimer hastalığının evresi, şiddeti ve buna bağlı gelişen işlevsellik kaybının hastalara bakım verenlerin tükenmişliğini ve anksiyetesini arttırdığı bulunmuştur. Ayrıca hastalıkta ortaya çıkan psikolojik ve davranışsal semptomlardan özellikle halüsinasyon, hezeyan gibi psikotik bulgular, amaçsız dolanıp durma, huzursuzluk gibi davranışsal semptomlar ve diurnal ritm bozukluklarının, bakım verendeki tükenmişlik ve anksiyeteyi, hastada ki afektif bozukluklar ve anksiyeteye oranla anlamlı derecede arttırdığı görülmüştür. 88 KAYNAKLAR 1. Current Population Reports & Special Studies (1996) Sixty-five and over in the United States (P23–190) U.S. Government Printing Office, Washington, DC. 2. Tuncer E (2000). Geropsikiyatri. I Sayıl (ed): Ruh Sağlığı ve Hastalıkları’nda. Birinci baskı, ANTIP Yayınları Ankara, , s.595-606 3. Soygür H (2000). Bakımevlerinde yaşlı bakımı ve psikolojik değerlendirme. Demans Dizisi; 2:32-40. 4. Lehr U (1994). Yaşlanmanın Psikolojisi. İstanbul, Bilimsel ve Teknik Yayınları Çeviri Vakfı, ,s.47. 5. E Eker (2005) Alzheimer Hastalığı Ve Diğer Demanslar Türkiye Klinikleri Dahili Tıp Bilimleri Dergisi Psikiyatri 1(29):3-16 6. Kaplan & Sadock (2005) Klinik Psikiyatri ( Özel Psikiyatri 9. Baskı) 7. Strahan G. W (1997) An overview of nursing homes and their current residents: Data from the 1995 National Nursing Home Survey National Center for Health Statistics (Vital and Health Statistics, Advance Data No. 280. DHHS Pub. No. [PHS] 97-1250 7-0122, 1/97) 8. Kemper P., Murtaugh C. M., (1991). Lifetime use of nursing home care. New England Journal of Medicine 324:595-600 9. McConnel C. E., (1985). A note on the lifetime risk of nursing home residency. The Gerontologist 24:193-198 10. Murtaugh C., Kemper P., Spillman B., (1990). The risk of nursing home use in later life. Medical Care 28:952-962 89 11. Schneider E. L., Guralnik J. M., (1990). The aging of America—impact on health care costs. Journal of the American Medical Association 263:2335-2340. 12. Ross Koppel, Ph.D.(2002) Alzheimer’s Disease: The Costs to U.S. Businesses in Alzheimer’s Association 13. Dunkin JJ, Anderson-Hanley C (1998). Dementia caregiver burden: a review of the literature and guidelines for assessment and intervention. Neurology. Jul;51(1 Suppl 1):S53-60; discussion S65-7. 14. Burns A (2000) The burden of Alzheimer's disease Int J Neuropsychopharmacol. Jul;3(7):31-38. 15. Burvill PW, Knuiman MW (1983) Which version of the General Health Questionnaire should be used in community studies? Aust N Z J Psychiatry. Sep;17(3):237-42. 16. Gonzalez-Salvador MT, Arango C, Lyketsos CG, Barba AC (1999) The stress and psychological morbidity of the Alzheimer patient caregiver. Int J Geriatr Psychiatry. Sep;14(9):701-10 17. Dura JR, Stukenberg KW, Kiecolt-Glaser (1991). JK Anxiety and depressive disorders in adult children caring for demented parents Psychol Aging. Sep;6(3):467-73. 18. Borson S, Scanlan J, Brush M, Vitaliano P, Dokmak A (2000) The mini-cog: a cognitive 'vital signs' measure for dementia screening in multi-lingual elderly. Int J Geriatr Psychiatry. Nov;15(11):1021-7 19. Karlawish JH, Casarett DJ (2001) The relationship between caregivers' global ratings of Alzheimer's disease patients' quality of life, disease severity, and the caregiving experience J Am Geriatr Soc. 2001 Aug;49(8):1066 90 20. Wlodarczyk JH, Brodaty H, Hawthorne G (2004). The relationship between quality of life, Mini-Mental State Examination, and the Instrumental Activities of Daily Living in patients with Alzheimer's disease. Arch Gerontol Geriatr. JulAug;39(1):25-33 21. Janevic MR, Connell CM (2001) Racial, ethnic, and cultural differences in the dementia caregiving experience: recent findings. Gerontologist; 41: 334-47. 22. Prof. Dr. İlkin İÇELLİ (2001) Demans ve Komorbid Durumları, Psikiyatri Dünyası 5:49-54 23. Selekler K (2003) Alzheimer Hastalığı: patoloji, klinik, tanı ve ayırıcı tanı. Modern Tıp Semineri.26. Alheimer ve diğer demanslar. Ed. Kaynak Selekler. Ankara: Güneş Kitabevi Ltd. Şti 24. Hugh C. Hendrie (1998) Epidemiology of Dementia and Alzheimer's Disease Am J Geriatr Psychiatry 6:S3-S18, May 25. Livingston G, Sax K, Willison J, et al (1990) The Gospel Oak Study, Stage II: the diagnosis of dementia in the community. Psychol Med 20:881–891 26. Dartigues JF, Gagnon M, Michel P (1991) The PAQUID research program on the epidemiology of dementia: methods and initial results. Rev Neurol (Paris); 147:225–230 27. Evans DA, Funkenstein HH, Albert MS (1989). Prevalence of Alzheimer's disease in a community population of older persons. Higher than previously reported. JAMA; 262:2551–2556 28. Folstein MF, Bassett SS, Anthony JC (1991). Dementia: case ascertainment in a community survey. J Gerontol; 46:M132–M138 91 29. Canadian Study of Health and Aging: Study methods and prevalence of dementia. Can Med Assoc J 1994; 150:899–913 30. Heeren TJ, Lagaay AM, Hijmans W (1991) Prevalence of dementia in the "oldest old" of a Dutch community. J Am Geriatr Soc; 35:755–759 31. O'Connor DW, Pollitt PA, Hyde JB (1989). The prevalence of dementia as measured by the Cambridge Mental Disorders of the Elderly Examination. Acta Psychiatr Scand; 79:190–198 32. Aronson MK, Ooi WL, Geva DL (1991). Dementia: age-dependent incidence, prevalence, and mortality in the old old. Arch Intern Med; 151:989–992 33. Hendrie HC, Osuntokun BO, Hall KS (1995). Prevalence of Alzheimer's disease and dementia in two communities: Nigerian Africans and African Americans. Am J Psychiatry; 152:1485–1492 34. White L, Petrovitch H, Ross W (1996) Prevalence of dementia in older Japanese-American men in Hawaii: the Honolulu-Asi Aging Study. JAMA; 276:955–960 35. Graves AB, Larson EB, Edland SD (1996) Prevalence of dementia and its subtypes in the Japanese American population of King County, Washington State: the Kame Project. Am J Epidemiol; 144:760–771 36. Yamada M, Sasaki H, Mimori Y, Kasagi F, Sudoh S, Ikeda J, Hosoda Y, Nakamura S, Kodama K (1999) Prevalence and risks of dementia in the Japanese population: RERF's adult health study Hiroshima subjects. Radiation Effects Research Foundation. J Am Geriatr Soc. Feb;47(2):189-95. 37. Lobo A, Launer LJ, Fratiglioni L, Andersen K ve arkadaşları (2000).Prevalence of dementia and major subtypes in Europe: A collaborative study of populationbased cohorts. Neurologic Diseases in the Elderly Research Group. Neurology. ;54(11 Suppl 5):S4–9. 92 38. Zhang MY, Katzman R, Salmon D ve arkadaşları (1990). The prevalence of dementia and Alzheimer's disease in Shanghai, China: impact of age, gender, and education. Ann Neurol.;27(4):428-37. 39. Rocca WA, Hofman A, Brayne C ve arkadaşları (1991) Frequency and distribution of Alzheimer's disease in Europe: a collaborative study of 1980-1990 prevalence findings. The EURODEM-Prevalence Research Group. Ann Neurol.;30(3):381-90 40. Alzheimer’s Society Website http://www.alzheimers.org.uk 41. Schellenberg GD (1995) Genetic dissection of Alzheimer disease, a heterogeneous disorder. Proc Natl Acad Sci U S A.;92(19):8552-9. 42. O’Brien JT, Ballard CG (2001) Drugs for Alzheimer’s Disease. BMJ;323:123–4 43. Cruts, M, Van Duijn C. M, Backhovens H ve arkadaşları (1998). Estimation of the genetic contribution of presenilin-1 and -2 mutations in a populationbased study of presenile Alzheimer disease, Hum Mol Genet 7, 43- 51. 44. Uz. Dr. Şerefnur Öztürk (1999) Apolipoprotein E ve Alzheimer Hastalığı,Demans Dizisi;1:62-67, 45. Sherrington R, Froelich S, Sorbi S (1996) Alzheimer's disease associated with mutations in presenilin 2 is rare and variably penetrant. Hum Mol Genet.;5(7):985-8. 46. Blacker D, Bertram L, Sauders A (2003). Results of a high-resolution genome screen of 437 Alzheimer’s disease families. Hum Mol Genet 12: 23–32 47. Cummings JL and Kaufer D (1996) Neuropsychiatric aspects of Alzheimer's disease: the cholinergic hypothesis revisited. Neurology 47: 876-883 93 48. Hynd MR, Scott HL, Dodd PR (2004) Glutamate-mediated excitotoxicity and neurodegeneration in Alzheimer's disease. Neurochem Int. ;45(5):583-95 49. Francis PT (2003) Glutamatergic systems in Alzheimer's disease. Int J Geriatr Psychiatry.;18(Suppl 1):S15-21. 50. Prof. Dr. Nevzat Yüksel.(2001) Ruhsal Hastalıklar Yenilenmiş 2. Baskı. Çizgi Yayınevi ISBN: 975-7527-69-6 51. Sujuan Gao, PhD; Hugh C. Hendrie, MB, ChB; Kathleen S. Hall, PhD; Siu Hui, PhD (1998) The Relationships Between Age, Sex, and the Incidence of Dementia and Alzheimer Disease Arch Gen Psychiatry. ;55:809-815. 52. Kawas, C., Gray, S., Brookmeyer, Fozard, J., & Zonderman, A. (2000) ‘Agespecific incidence rates of Alzheimer’s disease: The Baltimore Longitudinal Study’ Neurology, 54, 2072-2077. 53. Miech, R.A., Breitner, J.C.S., Zandi, P.P., Khachaturian, A.S., Anthony, J.C., & Mayer, L.(2002) Incidence of AD may decline in the early 90s for men, later for women: The Cache County study. Neurology.;58(2):209-18. 54. Clark R (2005) Genel Bakış-Alzheimer Hastalığı. Best Medicine Alzheimer Hastalığı Ed.: Kassianos G. Benbow CSF Medikal Communicatons Ltd Çeviri Edi: Dursun A. Syf: 1-13 55. Ganguli M, Dodge HH, Chen P, Belle S, DeKosky ST (2000) Ten-year incidence of dementia in a rural elderly US community population: the MoVIES Project. Neurology.;54(5):1109–16. 56. Tyas SL (2001) Alcohol use and the risk of developing Alzheimer's disease.Alcohol Res Health.;25(4): 299–306 57. Teri, L.; Hughes, J.P, Larson, E.B (1990)Cognitive deterioration in Alzheimer’s disease: Behavioral and health factors. Journal of Gerontology 45:P58–P63, 94 58. Kivipelto M, Helkala EL, Laakso MP ve arkadaşları (2001). Midlife vascular risk factors and Alzheimer's disease in later life: longitudinal, population based study. BMJ.;322(7300):1447-51. 59. Forette F, Seux M-L, Staessen JA, (1998) Prevention of dementia in randomised double-blind placebo-controlled systolic hypertension in Europe (Syst-Eur) trial. Lancet.;352:1347–1351 60. Doll R, Peto R, Boreham J, Sutherland I (2000) Smoking and dementia in male British doctors: prospective study. BMJ. ;320(7242):1097–102 61. Mesulam M. (2004) Davranışsal ve Kognitif Nörolojinin ilkeleri Çeviri Editörü I.Hakan Gürvit Oxfort University Pres. Inc. Yelkovan Yayıncılık 62. Prof. Dr. Sevin Balkan (2003). Alzheimer Hastalığı Moleküler Patogenezi, Beyin ve Nöropsikoloji: Temel ve Klinik Bilimler ISBN: 975–92384–2-X Editör: Prof. Dr. Sirel Karataş Çizgi yayınevi. Ankara 63. Gımzalı A, Yazgan Ç (2004) Hafif Bilişsel Bozulma; Türk Psikiyatri Dergisi; 15(4):309–316 64. Selekler K (2004) Alzheimer hastalığının öncesi hafif kognitif bozukluk; Hacettepe Tıp Dergisi; 35: 199–206 65. Petersen RC, Smith GE, Waring SC ve arkadaşları (1999) Mild cognitive impairment: clinical characterization and outcome. Arch Neurol,56: 303–308 66. Prof. Dr. Öget Öktem(2003). Alzheimer hastalığının erken, orta ve ileri dönemlerinde genel kognitif profil. Beyin ve Nöropsikoloji: Temel ve Klinik Bilimler ISBN: 975–92384–2-X Editör: Prof. Dr. Sirel Karataş Çizgi yayınevi. Ankara 95 67. Daffner KR, Scinto LFM (2000). Alzheimer hastalığının erken tanısı. In: Scinto LFM, Daffner KR (eds). Çeviri editörü: Ertaş M. Alzheimer hastalığının erken tanısı. Totowa, New Jersey: Humana Yayıncılık; 1–27. 68. Ellis RJ, Olichney JM, Thal LJ ve arkadaşları (1996).Cerebral amyloid angiopathy in the brains of patients with Alzheimer's disease: the CERAD experience, Part XV. Neurology.;46(6):1592–6. 69. Hubbard BM, Fenton GW, Anderson JM (1990) A quantitative histological study of early clinical and preclinical Alzheimer's disease. Neuropathol Appl Neurobiol.;16(2):111–21 70. Katzman R, Terry R, DeTeresa R ve arkadaşları (1988). Clinical, pathological, and neurochemical changes in dementia: a subgroup with preserved mental status and numerous neocortical plaques Ann Neurol.;23(2):138–44. 71. Hughes CP, Berg L, Danziger WL, Coben LA, Martin RL.(1982) A new clinical scale for the staging of dementia. Br J Psychiatry.;140:566–72. 72. McKeel DW Jr, Morris JC, , Storandt M ve arkadaşları Very mild Alzheimer's disease: informant-based clinical, psychometric, and pathologic distinction from normal aging. Neurology.;41(4):469–78. 73. McKhann G, Drachman D, Folstein M, Katzman R, Price D, Stadlan EM (1984). Clinical diagnosis of Alzheimer's disease: report of the NINCDS-ADRDA Work Group under the auspices of Department of Health and Human Services Task Force on Alzheimer's Disease. Neurology.;34(7):939–44. 74. Amerikan Psikiyatri Birliği (1994) Mental Bozuklukların Tanısal ve Sayımsal El Kitabı, dördüncü baskı (DSM-IV). (Çev. Ed.: E.Köroğlu) Hekimler Yayın Birliği, Ankara 75. Terry R.D., Katzman R., Bick K.L., Sisodia S.S. (1999): Alzheimer Disease. Philadelphia, Lippincott Williams & Wilkins, (2nd edition). Çev edi: Doç. Dr İ. Hakan Gürvit Yelkovan yayıncılık syf: 11–25 96 76. Cohen-Mansfield J, Billig N (1998). Agitated behaviours in the elderly. I: a conceptual review. J Am Geriatr Soc 1998;36: 7–12. 77. Cummings J, Victoroff. J (1990). Non-cognitive neuropsychiatric syndromes in Alzheimer Disease. Nueuropsychiatry, Neuropsychology and Behavioral Neurology 1990;3: 140–58 78. Lyketsos CG, Steinberg M, Tschanz JTve arkadaşları (2000)Mental and behavioral disturbances in dementia: findings from the Cache County Study on Memory in Aging. Am J Psychiatry;157(5):708–14. 79. Ikeda M, Fukuhara R, Shigenobu K ve arkadaşları (2004) Dementia associated mental and behavioural disturbances in elderly people in the community: findings from the first Nakayama study. J Neurol Neurosurg Psychiatry. ;75(1):146–8.a 80. MS Mega, JL Cummings, T Fiorello (2002). The spectrum of behavioral changes in Alzheimer's disease. Neurology, Vol 46, Issue 1 130–135 81. Devanand DP, Jacobs DM, Tmg MX. (1997) The course of psychopathologic features in mild to moderate Alzheimer's disease. Arch Gen PsychialIy;54: 257– 63. 82. Eker E, Ertan T. (2000) Behavioral and psychopathology of symptoms of dementia in Eastern and SSoutheastern Europe and the Middle East. International Psychogeriatrics;12,(Suppl) 409–15. 83. Lopez OL, Boller F, Becker JT, Miller M, Reynolds CF 3rd (1990). Alzheimer's disease and depression: neuropsychological impairment and progression of the illness. Am J Psychiatry.;147(7):855–60 97 84. Jason T. Olin, Ph.D., Ira R. Katz, M.D., Ph.D., Barnett S. Meyers, M.D ve arkadaşları (2002). Provisional Diagnostic Criteria for Depression of Alzheimer Disease. 2002 April Am J Geriatr Psychiatry 10: 129–141 85. William W. Eaton, PhD; Karen Neufeld, MD; Li-Shiun Chen, MD; Guojun Cai, MDA (2000). Comparison of Self-report and Clinical Diagnostic Interviews for DepressionArch Gen Psychiatry. ;57: 217–222 86. Pearlson GD, Ross CA, Lohr WD, Rovner BW, Chase GA, Folstein MF (1990) Association between family history of affective disorder and the depressive syndrome of Alzheimer's disease. Am J Psychiatry;147(4):452-6 87. Strauss ME, Ogrocki PK (1996) Confirmation of an association between family history of affective disorder and the depressive syndrome in Alzheimer's disease. Am J Psychiatry;153(10):1340–2 88. Heun R, Papassotiropoulos A, Jessen F, Maier W, Breitner JC (2001) A family study of Alzheimer disease and early- and late-onset depression in elderly patients. Arch Gen Psychiatry.;58(2):190–6 89. Harword DG, Barker WW, Ownby RL, Duara R.(1999) Assosiation betwwen premorbid history of depression and current depression in Alzheimer’s Disease. J. Geriatr Psychiatry 12: 72–75 90. Holtzer R, Scarmeas N, Wegesin DJ ve arkadaşları (2005). Depressive symptoms in Alzheimer's disease: natural course and temporal relation to function and cognitive status. J Am Geriatr Soc. 2005 Dec;53(12):2083–9. 91. Aartjan T. F. Beekman, MD, PhD; Sandra W. Geerlings; Dorly J. H. Deeg, PhD ve arkadaşları (2002) The Natural History of Late-Life Depression Arch Gen Psychiatry. ;59: 605–611 98 92. Brenda W. J. H. Penninx, PhD; Sandra W. Geerlings ve arkadaşları (1999) Minor and Major Depression and the Risk of Death in Older PersonsArch Gen Psychiatry. 1999;56: 889–895. 93. Penninx BW, Guralnik JM, Ferrucci L ve arkadaşları (1998) Depressive symptoms and physical decline in community-dwelling older persons. JAMA. ;279:1720-1726 94. Hendricksen M, Thomas AJ, Ferrier IN, Ince P, O'Brien JT (2004). Neuropathological study of the dorsal raphe nuclei in late-life depression and Alzheimer's disease with and without depression. Am J Psychiatry.; 161(6):1096–102. 95. Zubenko GS (2000). Neurobiology of major depression in Alzheimer’s disease. Int Psychogeriatr 2000; 12: 217–230 96. George S. Zubenko, M.D., Ph.D., Wendy N. Zubenko, Ed.D., R.N., C.S., Susan McPherson, Ph.D ve arkadaşları (2003). Collaborative Study of the Emergence and Clinical Features of the Major Depressive Syndrome of Alzheimer’s Disease Am J Psychiatry 160:857-866 97. Lyketsos CG, Corazzini K, Steele C (1995) Mania in Alzheimer's disease J Neuropsychiatry Clin Neurosci.;7(3):350-2 98. Migliorelli R, Petracca G, Teson A, Sabe L, Leiguarda R, Starkstein SE (1995) Neuropsychiatric and neuropsychological correlates of delusions in Alzheimer's disease. Psychol Med; 25: 505–513 99. Donaldson C, Tarrier N, Burns A (1998). Determinants of carer stress in Alzheimer’s disease. Int J Geriatr Psychiatry; 13:248–256 99 100. Kaufer DI, Cummings JL, Christine D, Bray T ve arkadaşları (1998) Assessing the impact of neuropsychiatric symptoms in Alzheimer’s disease:the Neuropsychiatry Inventory Caregiver Distress Scale. J Am Geriatr Soc; 46:210– 215 101. Cummings JL, Diaz C, Levy ML, Binetti G, Litvan II (1996). Neuropsychiatric syndromes in neurodegenerative diseases: frequency and significance. Semin Clin Neuropsychiatry; 1:241–247 102. Lopez OL, Wisniewski SR, Becker JT, Boller F, DeKosky ST (1999). Psychiatric medication and abnormal behavior as predictors of progression in probable Alzheimer disease. Arch Neurol;56:1266–1272 103. Magni E, Binetti G, Bianchetti A, Trabucchi M (1996). Risk of mortality and institutionalization in demented patients with delusions. J Geriatr Psychiatry Neurol 104. Rabins PV, Mace NL, Lucas MJ (1982) The impact of dementia on the family. JAMA; 248:333–335 105. Bassiony MM, Steinberg MS, Warren A, Rosenblatt A, Baker AS, Lyketsos CG (2000). Delusions and hallucinations in Alzheimer’s disease: prevalence and clinical correlates. Int J Geriatr Psychiatry; 15:99–107 106. Devanand DP, Jacobs DM, Tang MX ve arkadaşları (1997). The course of psychopathologic features in mild to moderate Alzheimer disease. Arch Gen Psychiatry; 54: 257–263 107. Kotrla KJ, Chacko RC, Harper RG, Doody R (1995). Clinical variables associated with psychosis in Alzheimer’s disease. Am J Psychiatry; 152:1377– 1379 100 108. Levy ML, Cummings JL, Fairbanks LA, Bravi D, Calvani M, Carta A (1996) Longitudinal assessment of symptoms of depression, agitation, and psychosis in 181 patients with Alzheimer’s disease. Am J Psychiatry; 153:1438–1443 109. Gilley DW, Whalen ME, Wilson RS, Bennett DA (1991). Hallucinations and associated factors in Alzheimer’s disease. J Neuropsychiatry Clin Neurosci ; 3:371–376 110. Doody RS, Massman P, Mahurin R, Law S (1995). Positive and negative neuropsychiatric features in Alzheimer’s disease. J Neuropsychiatry Clin Neurosci; 7:54–60 111. Schneider LS, Katz IR, Park S, Napolitano J, Martinez RA, Azen SP (2003). Psychosis of Alzheimer disease: validity of the construct and response to risperidone. Am J Geriatr Psychiatry; 11: 414–425 112. Ropacki Susan A. Dilip V. Jeste,(2005) Epidemiology of and Risk Factors for Psychosis of Alzheimer’s Disease: A Review of 55 Studies Published From 1990 to 2003 Am J Psychiatry; 162:2022–2030 113. Nambudiri DE, Teusink JP, Fensterheim L, Young RC (1997). Age and psychosis in degenerative dementia. Int J Geriatr Psychiatry 1997; 12:11–14 114. Sala SD, Francescani A, Muggia S, Spinnler H (1998). Variables linked to psychotic symptoms in Alzheimer's disease. Eur J Neurol 1998; 5:553–560 115. Hirono N, Mori E, Yasuda M, Ikejiri Y, ve arkadaşları (1998).Factors associated with psychotic symptoms in Alzheimer's disease. J Neurol Neurosurg Psychiatry; 64:648–652 116. Gormley N, Rizwan MR (1998). Prevalence and clinical correlates of psychotic symptoms in Alzheimer's disease. Int J Geriatr Psychiatry; 13:410–414 101 117. Patterson MB, Schnell AH, Martin RJ (1990). Assessment of behavioral and affective symptoms in Alzheimer's disease. J Geriatr Psychiatry Neurol; 3:21–30 118. Rubin E, Kinscherf DA, Merris JG (1993). Psychopathology in younger versus older persons with very mild and mild dementia of the Alzheimer's type. Am J Psychiatry; 150:639–642 119. Jost BC, Grossberg GT (1996). The evolution of psychiatric symptoms in Alzheimer's disease: a natural history study. J Am Geriatr Soc; 44:1078–1081 120. Burns A, Jacoby R, Levy R (1990). Psychiatric phenomena in Alzheimer's disease. Br J Psychiatry; 157: 72–94 121. Binetti G, Padovani A, Magni E ve arkadaşları (1995). Delusions and dementia: clinical and CT correlates. Acta Neurol Scand ; 91:271–275 122. Forstl H, Besthorn C, Geiger-Kabisch ve arkadaşları (1993). Psychotic features and the course of Alzheimer's disease: relationship to cognitive, electroencephalographic and computerized tomography findings. Acta Psychiatr Scand; 87:395–399 123. Drevets WC, Rubin EH (1989). Psychotic symptoms and the longitudinal course of Alzheimer's disease. Biol Psychiatry ; 25:39–48[ 124. Cooper JK, Mungas D, Verma M, Weiler PG (1991). Psychotic symptoms in Alzheimer's disease. Int J Geriatr Psychiatry ; 6:721–726 125. Forstl H, Burns A, Levy R, Cairns N (1994). Neuropathological correlates of psychotic phenomena in confirmed Alzheimer's disease. Br J Psychiatry ; 165: 53–59 126. Lerner AJ, Koss E, Patterson MB, Ownby RL ve arkadaşları (1994). Concomitants of visual hallucinations in Alzheimer's disease. Neurology ; 44(3, part 1):523–527 102 127. Wilson RS, Gilley DW, Bennett DA (2000). Hallucinations, delusions, and cognitive decline in Alzheimer's disease. J Neurol Neurosurg Psychiatry ; 69:172–177 128. Bylsma FW., Folstein MF,Devenand DP (1994). Delusions and patterns of cogniive impairment . Neuropsychiatr Neuropsychology Behav.Neurology ;7: 98103 129. Rosen J, Zubenko GS (1991). Emergence of psychosis and depression in the longitudinal evaluation of Alzheimer's disease. Biol Psychiatry; 29:224–232 130. Paulsen JS, Salmon DP, Thal LJ ve arkadaşları (2000). Incidence of and risk factors for hallucinations and delusions in patients with probable AD. Neurology ; 54:1965–1971 131. Caligiuri MP, Peavy G, Salmon DP ve arkadaşları (2003). Neuromotor abnormalities and risk for psychosis in Alzheimer’s disease. Neurology ; 61:954–958 132. Stern Y, Albert M, Brandt J ve arkadaşları (1994) Utility of extrapyramidal signs and psychosis as predictors of cognitive and functional decline, nursing home admission, and death in Alzheimer’s disease: prospective analyses from the Predictors Study. Neurology ; 44:2300–2307 133. Weiner MF, Vega G, Risser RC ve arkadaşları (1999) Apolipoprotein E epsilon 4, other risk factors, and course of Alzheimer’s disease. Biol Psychiatry; 45:633–638 134. Flynn FG, Cummings JL, Gornbein J (1991). Delusions in dementia syndromes: investigation of behavioral and neuropsychological correlates. J Neuropsychiatry Clin Neurosci; 3:364–370 103 135. Deutsch LH, Bylsma FW, Rovner BW, Steele C, Folstein MF (1991). Psychosis and physical aggression in probable Alzheimer's disease. Am J Psychiatry. ;148(9):1159–63 136. Lyketsos CG, Baker L, Warren A ve arkadaşları (1997). Depression, delusions, and hallucinations in Alzheimer’s disease: no relationship to apolipoprotein E genotype. J Neuropsychiatry Clin Neurosci; 9:64–67 137. Chemerinski E, Petracca G, Teson A ve arkadaşları (1998). Prevalence and correlates of aggressive behavior in Alzheimer’s disease. J Neuropsychiatry Clin Neurosci; 10:421–425 138. Haupt M, Romero B, Kurz A (1996). Delusions and hallucinations in Alzheimer's disease: results from a two-year longitudinal study. Int J Geriatr Psychiatry ; 11:965–972 139. Payne JL, Lyketsos CG, Steele C (1998).The relationship of cognitive and functional impairment to depressive features in Alzheimer’s disease and other dementias. J Neuropsychiatry Clin Neurosci ; 10:440–447 140. Cummings JL, Ross W, Absher J, Gornbein J, Hadjiaghai L (1995). Depressive symptoms in Alzheimer disease: assessment and determinants. Alzheimer Dis Assoc Disord ; 9:87–93 141. Aarsland D, Cummings JL, Yener G, Miller B (1996). Relationship of aggressive behavior to other neuropsychiatric symptoms in patients with Alzheimer’s disease. Am J Psychiatry ; 153:243–247 142. Eker E (2005). Demansta Davranış ve Psikolojik Semptomlar Turkiye Klinikleri J. Int Med Sci; 1(29):17–25 143. Ross ED (1993). Acute agitation and other behaviors associated with Wernicke aphasia and possible nuerological bases Neuropsychiatr Neuropsychology Behav.Neurology ; 6: 9-18 104 144. Ballard CG, O’Brien JT, Swann AG ve arkadaşları (2001) The natural history of psychosis and depression in dementiawith Lewy bodies and Alzheimer’s disease: persistence andnew cases over 1 year of follow-up. J Clin Psychiatry ; 62:46–49 145. Rebok GW, Rovner BW, Folstein MF. (1991). Sleep disturbance and Alzheimer's disease: relationship to behavioral problems. Aging (Milano). Jun;3(2):193-6 146. Prinz PN, Moe KE, Larsen LH (1992). EEG markers of early Alzheimer’s disease in computer selected tonic REM sleep. Electroencephalogram Clin Neurophysiol; 83: 36-43 147. Hoch CC, Reynolds CF III (1989). Electroencephelografik sleep in late-life neuropsychiatric disorders. Int Pschogeriatr ; 1:51-62 148. Prinz PN, Moe KE, Vitiello MV, Marks AL, Larsen LH.(1992). Entrined body temprature rhythms are simimilar in mild Alzheimer’s disease, geriatric onset depression and normal aging. J. Geriatr Psychiatry Neurol ; 5;65-71 149. Hoch CC,Reynolds CF III, Nebes RD ve arkadaşları (1989). Clinical significance of sleep disordered breathing in Alheimer’s disease J. Am. Geriart Soc. ; 37: 38144 150. Iijima S. (1991). Prevention and treatment of dementia: what should we do today? Nippon Ronen Igakkai Zasshi ; 28:465-469 151. Suski NS, Nielson CC. (1989). Factor affecting food intake of women with Alzheimer’s type dementia in long-term care J. Am Diet Assoc.;89:1770-1773 152. Hamel M, Gold DP, Andres D, Reis M, Dastoor D (1990). Predictors and consequences of aggressive behavior by community-based dementia patients. Gerontologist ; 30: 206-211 105 153. Gauthier S (1999) Managing expectations in the long-term treatment of Alzheimer's disease. Gerontology. ;45 Suppl 1: 33–8. 154. Stone R, Cafferata GL, Sangl J. (1987). Caregivers of the frail elderly: a national profile. Gerontologist. Oct;27(5): 616–26. 155. Hux MJ, O'Brien BJ, Iskedjian M, Goeree R, Gagnon M, Gauthier S (1999). Relation between severity of Alzheimer's disease and costs of caring. CMAJ. Nov 30;161(11):1390, 1392. 156. George LK, Gwyther LP (1986). Caregiver well-being: a multidimensional examination of family caregivers of demented adults. Gerontologist. ;26(3):2539 157. Moss MS, Lawton MP, Kleban MH, Duhamel L. (1993). Time use of caregivers of impaired elders before and after institutionalization. J Gerontol. May;48(3): S102–11. 158. Max W, Webber P, Fox P (1995). Alzheimer's disease. The unpaid burden of caring. J Aging Health. ;7(2):179–99. 159. Whitehouse PJ, Winblad B, Shostak D ve arkadaşları (1998). First International Pharmacoeconomic Conference on Alzheimer's Disease: report and summary. Alzheimer Dis Assoc Disord. ;12(4):266–80 160. Clipp EC, Moore MJ. (1995) Caregiver time use: an outcome measure in clinical trial research on Alzheimer's disease. Clin Pharmacol Ther. Aug;58(2):228–36. 161. Alzheimer’s Association. Who cares for the carer? Families carinf for persons with Alzheimer Disease Alzheimer’s Association & National Alliance for Caregiving 1999:1–37 106 162. Sivrioğlu E. Yusuf (2004) Alzheimer hastalarına Bakım Verenlerde sosyodemografik özellikler ve Bakım Verme Biçiminin Depresyon Düzeyine Etkisi Yeni Symposium 42 (2): 55–59, Yeni Symposium 42 (2): 55–59, 2004 163. Borson S, Scanlan J, Brush M, Vitaliano P, Dokmak A. (2000)The mini-cog: a cognitive 'vital signs' measure for dementia screening in multi-lingual elderly. Int J Geriatr Psychiatry. Nov;15(11):1021–7 164. Karlawish JH, Casarett DJ (2001). The relationship between caregivers' global ratings of Alzheimer's disease patients' quality of life, disease severity, and the caregiving experience J Am Geriatr Soc.;49(8):1066–70 165. Wlodarczyk JH, Brodaty H, Hawthorne G (2004). The relationship between quality of life, Mini-Mental State Examination, and the Instrumental Activities of Daily Living in patients with Alzheimer's disease. Arch Gerontol Geriatr;39(1):25–33 166. Janevic MR, Connell CM (2001) Racial, ethnic, and cultural differences in the dementia caregiving experience: recent findings. Gerontologist; 41: 334–47. 167. Thomas P, Lalloue F, Preux PM ve arkadaşları (2006) Dementia patients caregivers quality of life: the PIXEL study. Int J Geriatr Psychiatry.;21(1):50–6. 168. Riello R, Geroldi C, Zanetti O, Frisoni GB (2002). Caregiver's distress is associated with delusions in Alzheimer's patients. Behav Med.; 28(3):92-8. 169. Coen RF, Swanwick GR, O'Boyle CA, Coakley D (1997). Behaviour disturbance and other predictors of carer burden in Alzheimer's disease. Int J Geriatr Psychiatry.;12(3):331-6. 170. Pang FC, Chow TW, Cummings JL ve arkadaşları (2002) Effect of neuropsychiatric symptoms of Alzheimer's disease on Chinese and American caregivers. Int J Geriatr Psychiatry.;17(1):29-34. 107 171. Yüksel N (2002) Demans ve depresyon: klinik ve nöropsikolojik özellikler. Türk Nöroloji Dergisi, 8: 71-84. 172. Steffens DC, Skoog I, Norton MC ve arkadaşları (2000) Prevalence of depression and its treatment in an elderly population: the Cache County study. Arch Gen Psychiatry, 57: 601-607. 173. Serby M, Yu M (2003) Overview: depression in the elderly. Mt Sinai J Med, 70: 38-44. 174. Wada T, Ishine M, Sakagami T, Okumiya K (2004) Depression in Japanese community-dwelling elederly-prevalence and association with ADL and QOL. Arch Gerontol Geriatr, 39: 15-23. 175. Aşkın R (1999) Depresyon el kitabı. 2. baskı. Konya, 124-131. 176. Kennedy GJ, Kelman HR, Thomas C, Wisniewski W, Metz H, Bijur PE (1989) Hierarchy of characteristics associated with depressive symptoms in an urban elderly sample. Am J Psychiatry, 146: 220-225. 177. Demet MM, Taşkın EO, Karaca N, İçelli İ (2002) Manisa Huzurevlerinde Kalan Yaşlılarda Depresyon Belirtilerinin Yaygınlığı ve İlişkili Risk Etkenleri. Türk Psikiyatri Dergisi, 13: 290-299. 178. Aksüllü N, Doğan S (2004) Huzurevinde ve evde yaşayan yaşlılarda algılanan sosyal destek etkenleri ile depresyon arasındaki ilişki. Anadolu Psikiyatri Dergisi, 5: 76-84. 179. Maral I, Aslan S, İlhan MN, Yıldırım A, Candansayar S, Bumin MA (2001) Depresyon yaygınlığı ve risk etkenleri: huzurevinde ve evde yaşayan yaşlılarda karşılaştırmalı bir çalışma. Türk Psikiyatri Dergisi, 12: 251-259. 108 180. Eker E (1998) Yaşlılık dönemi depresyonları. Psikiyatri Dünyası, 2: 45-51. 181. Özmenler KN (2001) Yaşlılık çağı depresyonları. Duygudurum Dizisi, 3: 109115. 182. Tiemeier H (2003) Biological risk factors for late life depression. Eur J Epidemiol, 18: 745-750. 183. Krishnan KR (2002) Biological risk factors in late life depression. Biol Psychiatr, 52: 185-192. 184. Gottfries CG (2001) Late life depression. Eur Arch Psychiatry Clin Neurosci, 51 Suppl 2: II57-61. 185. Tamam L, Öner S (2001) Yaşlılık çağı depresyoları. Demans Dergisi, 1: 50-60. 186. Krishnan KR, Delong M, Kraemer H, Carney R, Spiegel D, Gordon C, et al (2002) Comorbidity of depression with other medical diseases in the elderly. Biol Psychiatry, 52: 559-588. 187. Kaya B (1999) Yaşlılık ve Depresyon I: tanı ve değerlendirme. Türk Geriatri Dergisi, 2: 76-82. 188. Murrell SA, Himmelfarb S, Wright K (1983) Prevalence of depression and its correlates in older adults. Am J Epidemiol, 117: 173-185. 189. Güz H, Çolak EG (2002) Yaşlılarda görülen psikiyatrik bozukluklar. T Klin Psikiyatri, 3: 63-74. 190. Blazer D, Burchett B, Service C, George LK (1991) The association of age and depression among the elderly: an epidemiologic exploration. J Gerontol, 46: M210-215. 109 191. Gren BH, Copeland JR,Dewey ME ve arkadaşları (1992). Risk factors for depression in elderly people: a prospective study. Acta Psychiatr Scand, 86: 213-217. 192. Zunzunegui MV, Beland F, Llacer A, Leon V (1998) Gender differences in depressive symptoms among Spanish elderly. Psychiatry Psychiatr Epidemiol, 33: 195-205. 193. Cole MG, Dendukuri N (2003) Risk factors for depression among elderly community subjects: a systematic review and meta-analysis. Am J Psychiatry, 160: 1147-1156. 194. Stage KB, Bech P, Kragh-Sorensen P, Nair NP, Katona C (2001) Differences in symptomatology and diagnostic profile in younger and elderly depressed inpatients. J Affect Disord, 64: 239-248. 195. Yüksel N (1998) Yaşlılık çağı depresyonları. Türk Geriatri Dergisi, 1: 19-23. 196. Ertan T, Eker E, Şar V (1997) Geriatrik depresyon ölçeğinin Türk yaşlı nüfusunda geçerlilik ve güvenirliği. Nöropsikiyatri Arşivi, 34: 62-71. 197. Sağduyu A (1997) Yaşlılar İçin Depresyon Ölçeği: Hamilton Depresyon Ölçeği ile Karşılaştırmalı Güvenirlik ve Geçerlik Çalışması. Türk Psikiyatri Dergisi,8:3-8. 198. Forsell Y, Jorm AF, Winblad B (1994) Association of age, sex, cognitive dysfunction, and disability with major depressive symptoms in an elderly sample. Am J Psychiatry, 151: 1600-1 199. Miyabayashi I (2002) Depression and suicidal beharior in the elderly: a literature review. Yonogo Acta Medica, 45: 69-73. 200. Szanto K, Prigerson HG, Reynolds III CF (2001) Suicide in the elderly. Clinical Neuroscience Research, 1: 366-376. 110 201. Murphy CF, Alexopoulos GS (2004) Cognition and late life depression. Primary Psychiatry, 11: 54-58. 202. Devanand DP (2002) Comorbid psychiatric disorders in late life depression. Biol Psychiatry, 52(3): 236-42. 203. Murphy E (1983) The prognosis of depression in old age. Br J Psychiatry, 142: 111-9 204. NIH consensus conference (1992) Diagnosis and treatment of depression in late life. JAMA, 268(8): 1018-24. 205. First MB, Spitzer RL, Gibbon M ve ark. (1997) Structured Clinical Interview for DSM-IV Axis I Disorders (SCID-I), Clinical Version. Washington D. C., American Psychiatric Press, Inc 206. Çorapçıoğlu A, Aydemir Ö, Yıldız M ve ark. (1999) DSM-IV Eksen I Bozuklukları (SCID-I) İçin Yapılandırılmış Klinik Görüşme, Klinik Versiyon. Ankara, Hekimler Yayın Birliği. 207. Folstein MF, Folstein SE, McHugh PR (1975) Mini-mental state. J Psychiat Research, 12:189-198. 208. C Güngen, T Ertan, E Eker, R Yaşar, F Engin Standardize Mini Mental Test'in Türk toplumunda hafif demans tanısında geçerlik ve güvenilirliği Türk Psikiyatri Dergisi 2002;13(4):273-281 209. Hughes CP, Berg L, Danziger WL ve ark. (1982) A new clinical scale for the staging of dementia. Br J Psychiatry 140: 566-572. 210. Reisberg B, Auer SR, Monteiro IM (1986) Behavioral pathology in Alzheimer's disease (BEHAVE-AD) rating scale. Int Psychogeriat, 8(3):301-307. 111 211. Reisberg B, Ferris SH, deLeon MJ ve ark. (1982) The global deterioration scale for assessemnt of primary degenerative dementia. Am J Psychiatry, 139:11361139. 212. Katz S, Ford AB, Moskowitz RW ve arkadaşları (1963). Studies of illness in the aged: the Index of ADL: a standardized measure of biological and psychosocial function. JAMA;185:914–919.[ 213. Lawton MP, Brody EM (1969) Assessment of older people: self-maintaining and instrumental activities of daily living. Gerontologist.;9:179-186 214. Reisberg B. Functional assessment staging (FAST) (1988). Psychopharmacol Bull.;24(4):653–9. 215. Pfeffer RI, Kurosaki TT, Chance JM ve arkadaşları (1984). Use of the Mental Function Index in older adults: reliability, validity, and measurement of change over time. Am J Epidemiol ; 120:922-935. 216. Yesavage, J.A., Brink, T.L., Rose, T.L ve arkadaşları (1983). Development and Validation of a Geriatric Depression Screening Scale: A Preliminary Report. Journal of Psychiatric Research, 17, 37–49. 217. Sağduyu A (1997) Yaşlılar İçin Depresyon Ölçeği: Hamilton Depresyon Ölçeği ile Karşılaştırmalı Güvenirlik ve Geçerlik Çalışması. Türk Psikiyatri Dergisi,8:3-8. 218. Maslach C, Jackson SE. (1981) The measurement of experienced burnout. Journal of Occupational Behavior; 2: 99–113. 219. Ergin, C. (1996). “Maslach Tükenmişlik Ölçeğinin Türkiye Sağlık Personeli Normları” 3P Dergisi, 4: 1. 220. Spielberger CD, Gorsuch RL & Lushene RE (1983). Manual for the State-Trait Anxiety Inventory. Consulting Psychologist Press, Palo Alto, CA, USA. 112 221. Öner N, Le Compte A (1983) Durumluk Sürekli Kaygı Envanteri El Kitabı, İstanbul, Boğaziçi Üniversitesi Yayınları. 222. Schneider J, Murray J, Banerjee S, Mann A. (1999) EUROCARE: a crossnational study of co-resident spouse carers for people with Alzheimer's disease: I--Factors associated with carer burden. Int J Geriatr Psychiatry.;14(8):651–61. 223. Rinaldi P, Spazzafumo L, Mastriforti R, (2005) Study Group on Brain Aging of the Italian Society of Gerontology and Geriatrics. Predictors of high level of burden and distress in caregivers of demented patients: results of an Italian multicenter study. Int J Geriatr Psychiatry.;20(2):168–74. 224. Berger G, Bernhardt T, Weimer E ve arkadaşları (2005) Longitudinal study on the relationship between symptomatology of dementia and levels of subjective burden and depression among family caregivers in memory clinic patients. J Geriatr Psychiatry Neurol.;18(3):119–28. 225. Arai Y, Kumamoto K, Washio M, Ueda T, Miura H, Kudo K(2004). Factors related to feelings of burden among caregivers looking after impaired elderly in Japan under the Long-Term Care insurance system. Psychiatry Clin Neurosci. ;58(4):396–402 226. Leinonen E, Korpisammal L, Pulkkinen LM, Pukuri T (2001) The comparison of burden between caregiving spouses of depressive and demented patients. Int J Geriatr Psychiatry.;16(4):387–93 227. Andrieu S, Balardy L, Gillette-Guyonnet S, Bocquet H, (2003) Burden experienced by informal caregivers assisting Alzheimer's patients in the REAL.FR study] Rev Med Interne.;24 Suppl 3:351s-359s. 228. Caro J, Ward A, Ishak K, Migliaccio-Walle K (2002)To what degree does cognitive impairment in Alzheimer's disease predict dependence of patients on caregivers? BMC Neurol.19;2: 6 113 229. Bedard M, Pedlar D, Martin NJ, Malott O (2000) Stones MJ Burden in caregivers of cognitively impaired older adults living in the community: methodological issues and determinants. Int Psychogeriatr.;12(3):307-32. 230. Takechi H, Yamada H, Sugihara Y, Kita T (2006) Behavioral and psychological symptoms, cognitive impairment and caregiver burden related to Alzheimer's disease patients treated in an outpatient memory clinic Nippon Ronen Igakkai Zasshi. ;43(2):207-16 231. Harper S, Lund DA. (1990) Wives husbands, and daughters caring for institutionalized and noninstitutionalized dementia patients: toward a model of caregiver burden. Int J Aging Hum Dev.;30(4):241-62. 232. Clyburn LD, Stones MJ, Hadjistavropoulos T, Tuokko H.(2000). Predicting caregiver burden and depression in Alzheimer's disease J Gerontol B Psychol Sci Soc Sci.;55(1):S2-13 233. Pinquart M, Sorensen S.(2003) Differences between caregivers and noncaregivers in psychological health and physical health: a meta-analysis. Psychol Aging.;18(2):250-67. 234. Rosenvinge H, Jones D, Judge E, Martin A (1998) Demented and chronic depressed patients attending a day hospital: stress experienced by carers. Int J Geriatr Psychiatry.;13(1):8-11. 114