4 T.C ERCİYES ÜNİVERSİTESİ ECZACILIK FAKÜLTESİ KAHRAMANMARAŞ’TA HALK ARASINDA KULLANILAN BİTKİLER Hazırlayan Ecz. Ayşe Kübra KARABOĞA Danışman Prof. Dr. Müberra KOŞAR Farmakognozi Anabilim Dalı Bitirme Ödevi Mayıs 2012 KAYSERİ 5 6 T.C ERCİYES ÜNİVERSİTESİ ECZACILIK FAKÜLTESİ KAHRAMANMARAŞ’TA HALK ARASINDA KULLANILAN BİTKİLER Hazırlayan Ecz. Ayşe Kübra KARABOĞA Danışman Prof. Dr. Müberra KOŞAR Farmakognozi Anabilim Dalı Bitirme Ödevi Mayıs 2012 KAYSERİ i BİLİMSEL ETİĞE UYGUNLUK Bu çalışmadaki tüm bilgilerin, akademik ve etik kurallara uygun bir şekilde elde edildiğini beyan ederim. Aynı zamanda bu kurallar ve davranışların gerektirdiği gibi, bu çalışmanın özünde olmayan tüm materyal ve sonuçları tam olarak aktardığımı ve referans gösterdiğimi belirtirim. Ayşe Kübra KARABOĞA ii “KAHRAMANMARAŞ’TA HALK ARASINDA KULLANILAN BİTKİLER” adlı Bitirme Ödevi Erciyes Üniversitesi Lisansüstü Tez Önerisi ve Tez Yazma Yönergesi’ne uygun olarak hazırlanmış ve FARMAKOGNOZİ Anabilim Dalında Bitirme Ödevi olarak kabul edilmiştir. Tezi Hazırlayan Danışman Ecz. Ayşe Kübra KARABOĞA Prof.Dr. Müberra KOŞAR Farmakognozi Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Müberra KOŞAR ONAY: Bu tezin kabulü Eczacılık Fakültesi Dekanlığı’nın ………....… tarih ve ………..…… sayılı kararı ile onaylanmıştır. ………. /……../ ……… Prof.Dr. Müberra KOŞAR Dekan iii TEŞEKKÜR Bitirme ödevimin tüm aşamalarında ilgisini, desteğini esirgemeyen, çalışmalarımı yönlendiren, tecrübelerinden yararlandığım tez danışmanım ve değerli hocam Prof. Dr. Müberra KOŞAR’a çok teşekkür ederim. Çalışma alanıyla ilgili kaynaklara ulaşmamı sağlayıp, yardımlarını esirgemeyen Öğr. Gör. Dr. Ayşe BALDEMİR ve Yard. Doç. Dr. Perihan GÜRBÜZ’e teşekkür ederim. Mülakatları yaptığım Kahramanmaraş’ta geçirdiğim süre boyunca bana her türlü yardımı sağlayan Güldane KARABOĞA’ya ve çalışmalarım esnasında bana her zaman yardımcı olup yanımda olan Fatma Gül DELİMUSTAFAOĞLU’na, tezimin biçimlendirilmesinde olumlu katkılarından dolayı Ayşe YILMAZ’a ve çalışmama yardımcı olan herkese çok teşekkür ederim. Bu çalışmanın ortaya çıkmasına vesile olan, sıcak ve sevecen tavırlarıyla benimle bilgilerini paylaşmaktan çekinmeyen bölge insanlarına teşekkür ederim. Eğitim hayatıma olumlu katkısı olan tüm hocalarıma teşekkür ederim. Hayatım boyunca her türlü konuda bana destek olan ve fikirlerine her zaman danıştığım sevgili anneme, tecrübesinden her zaman faydalandığım sevgili babama ve kardeşime en içten teşekkürlerimi sunarım. Ayşe Kübra KARABOĞA Kayseri, Mayıs 2012 iv KAHRAMANMARAŞ’TA HALK TARAFINDAN KULLANILAN BİTKİLER Ayşe Kübra KARABOĞA Erciyes Üniversitesi, Eczacılık Fakültesi Bitirme Ödevi, Mayıs 2012 Danışmanı: Prof. Dr. Müberra KOŞAR ÖZET Bitkiler insanlığın başlangıcından bu yana tedavi amaçlı kullanılagelmektedir. Tıbbi bitkiler ile tedavi bir kültür ve gelenek varlığına dayanır. Bu nedenle halk ilacı olarak kullanılan bitkiler üzerindeki araştırmalar önem kazanmaktadır. Bitkisel kökenli droglar kimyasal dönemin başlayıp ilerlemesiyle önceki değerini kaybetse de farmakolojik tedavinin büyük bir kısmını oluşturmaya devam etmektedir. Özellikle son yıllarda sentetik ilaçların amaçlanan etkiyi istenilen ölçüde sağlayamaması, çeşitli yan etkilerinin doğal kaynaklılara göre fazla olması insanların yeniden doğala yönelişini ve bitkisel tedavi yöntemlerine olan ilgisini giderek artırmaktadır. Dünyanın her tarafında gözlenen bu gelişme, zengin bir floraya sahip Türkiye için de geçerlidir. Oldukça geniş bir bitkisel tedavi kültürüne sahip illerden biri olan Kahramanmaraş, bitkilerle tedavi bilgisinin geliştirilmesi, bu bilgilerle araştırma yapılması açısından önemli bir kaynaktır. Kahramanmaraş ilinin farklı medeniyetlere ev sahipliği yapması ve üç farklı iklim tipi arasında “Bozulmuş Akdeniz İklimi”ne daha yakın bir iklim özelliği göstermesinden dolayı kendisine özgü yüksek çeşitlilikte bitki örtüsüne sahip olması nedeniyle, bölgede oldukça zengin, geleneksel bitkisel tedavi kültürü gelişmiştir. Bu çalışmanın amacı Kahramanmaraş ilindeki bitkisel tedavi yöntemlerinin kaybolmadan, değerlendirilip, kayıt altına alınması ve tedavi amacıyla kullanılan bitkilerin literatürde var olan bilimsel verilerce desteklenip desteklenmediğinin ortaya konulmasıdır. Çalışma kapsamında Kahramanmaraş ilinde halkın geleneksel olarak ilaç hazırlamada kullandığı bitkiler, bu bitkilerin kullanılış nedenleri ve hazırladıkları ilaçların uygulanış şekilleri araştırılmıştır. Yöre halkı ile yapılan anketler sonucu elde edilen bilgiler raporlanmış ve kullanılan bitkiler üzerinde yapılmış bilimsel çalışmalar araştırılmıştır. Anahtar kelimeler: Kahramanmaraş, halk ilacı, bitkisel tedavi, etnofarmakognozi. v TRADITIONALLY USED OF MEDICINAL PLANTS IN KAHRAMANMARAŞ Ayşe Kübra KARABOĞA Erciyes University, Faculty of Pharmacy Graduation Project, May 2012 Adviser: Prof. Dr. Müberra KOŞAR ABSTRACT Plants have been used for therapeutic effects since ancient times. Therapy with medicinal plants is based on the culture and tradition. For this reason, the research on traditional medicinal plants is come into prominence. Plant-based drugs lost previous value during chemical era but they are big part of the pharmacological treatment. Especially in recent years, not providing the desired degree of intended impact of synthetic drugs and having higher various side effects than the natural sources gradually increases re-orientation of people to natural treatment and the interest in herbal therapies. This development observed on all over the world is also valid for Turkey, which has a rich flora. Kahramanmaras is one of the city which has a quite wide range of herbal treatment in Turkey. Kahramanmaras region is an important source for the development of the treatment knowledge with plants and research on this information. Kahramanmaras province hosted different civilizations in past and has "Degraded Mediterranean Climate" with three different climate features. Due to this feature the province has got its own unique high diversity of flora and therefore in this region there is very rich, traditional herbal medicine culture. The purpose of this study is to prepare a report which includes the herbal treatment procedures in Kahramanmaras before these procedures have lost and the comparison of this obtained knowledge with the knowledge existing in the literature. In this study, the plants used by the people for the preparation of traditional medicines in the province of Kahramanmaras, the effects of plants and preparation of the traditional products from these plants were investigated. The public surveys from the local people are reported and the results of surveys comparison with scientific research of these plants. Key words: Kahramanmaras, traditional medicine, herbal therapy, etnopharmacognosy. vi İÇİNDEKİLER Sayfa BİLİMSEL ETİĞE UYGUNLUK ………………………………………… i KABUL ve ONAY SAYFASI ……………………………………………… ii TEŞEKKÜR ………………………………………………………………… iii ÖZET ………………………………………………………………………... iv ABSTRACT ………………………………………………………………… v İÇİNDEKİLER …………………………………………………………….. vi KISALTMALAR …………………………………………………………… viii 1. GİRİŞ ve AMAÇ ………………………………………………………… 1 2. GENEL BİLGİLER …………………………………………………….. 3 2.1. KAHRAMANMARAŞ ………………………………………………….. 3 3. ANKETTE KULLANILAN BİTKİLER ………………………………. 13 3.1. Malva sylvestris L. ……………………………………………………… 13 3.2. Cupressus sempervirens L. ……………………………………………... 16 3.3. Solanum tuberosum L. ………………………………………………….. 17 3.4. Zingiber officinale Roscoe ……………………………………………... 20 3.5. Morus sp. ……………………………………………………………….. 23 3.6. Sideritis sp. ……………………………………………………………… 26 3.7. Cassia sp. ……………………………………………………………….. 27 3.8. Ziziphora taurica Bieb. subsp. taurica ………………………………….. 29 3.9. Nigella sativa L. …………………………………………………………. 31 3.10. Olea europa L. ………………………………………………………… 33 3.11. Allium cepa L. …………………………………………………………. 38 3.12. Althaea officinalis L. ………………………………………………….. 40 vii 3.13. Petroselinum crispum Mill. ……………………………………………. 42 3.14. Vitis vinifera sp. ……………………………………………………….. 43 3.15. Thymbra spicata L. ……………………………………………………. 46 3.16. Piper nigrum L. ………………………………………………………... 47 3.17. Cinnamomum sp. ……………………………………………………… 50 3.18. Terminalia sp. …………………………………………………………. 52 3.19. Liquidambar orientalis Mill. ………………………………………….. 54 3.20. Abies cilicica Ant. & Kotschy Carriére ……………………………….. 56 3.21. Fumaria officinalis L. …………………………………………………. 57 3.22. Capparis sp. …………………………………………………………… 58 3.23. Linum usitatissimum L. ………………………………………………... 60 3.24. Peganum harmala L. ………………………………………………….. 64 3.25. Tribulus terrestris L. …………………………………………………... 65 3.26. Avena sativa L. ………………………………………………………… 67 3.27. Panax ginseng L. ……………………………………………………… 68 4. TARTIŞMA VE SONUÇ ………………………………………………... 73 5. KAYNAKLAR …………………………………………………………… 76 EKLER ……………………………………………………………………… 87 ÖZ GEÇMİŞ ………………………………………………………………... 122 viii KISALTMALAR km : Kilometre C0 : Derece cm : Santimetre mm : Milimetre Prof : Profesör Dr : Doktor Sp. : Species g : Gram mg : Miligram INR : International Normalized Ratio cAMP : Siklik Adenozin Monofosfat NO : Nitrik Oksit DNA : Deoksiribonükleik Asit mRNA : Mesajcı Ribonükleik Asit IL–10 : İnterlökin–10 MAO : Monoamin Oksidaz COX–2 : Siklooksijenaz–2 HIV : Human Immunodeficiency Virus BHT : Bütüllendirilmiş Hidroksi Toluen TNF : Tümör Nekrozis Faktör LDL : Low-Density Lipoprotein ET–1 : Endotelin–1 HPTLC : Yüksek performanslı likit kromatografi IL–1β : İnterlökin–1β LECS : Capparis spinosa’nın liyofilize metanolik ekstresi ix MDA : Malondialdehit Cal : Kalori HT : Hipertansiyon SF : Serum Fizyolojik yy. : Yüzyıl Hb : Hemoglobin PGE2 : Prostaglandin LOX : Lipooksijenaz PSA : Prostat Spesifik Antijen DHEA : Dehidroepiandrosteron E2 1. GİRİŞ ve AMAÇ Tarih boyunca insanlar bitkilerle iç içe olmuş ve bitkileri birçok amaçla yaşamlarını sürdürebilmek için kullanmışlardır. Anadolu insanının bitkileri tedavi amacıyla Paleolitik çağdan beri (M.Ö. 50.000 yılları) kullandığı bilinmektedir. Bitkilerden gıda, baharat, boyar madde, süs bitkisi ve avcılık, barınma, korunma gibi gereksinim duyulan pek çok alanda yararlanmalarının yanında tıbbi amaçla da kullanmışlar ve kullanmaktadırlar. Tüm dünyada olduğu gibi, ülkemizde de bitkileri bazen tedavi amaçlı bazen de daha sağlıklı olmak için kullananların sayısı her geçen gün artmaktadır. Son zamanlarda ilaçlarla tedaviden istenilen sonucun alınamaması, sentetik ilaçların pahalı oluşu, birçok yan etkiye sahip olması, ilaca karşı bir önyargının olması, hastaların bitkisel ilaçları güvenlik ve tolerans açısından tercih etmesi ve bitkisel drogların birkaç etkiye birden sahip olabilmeleri, binlerce yıldır insanların yaptığı gibi bitkilere büyük ölçüde yöneliş sağlamaktadır. Bitkilerden tedavi amacıyla yararlanma özellikle kent merkezlerinde oldukça önem kazanmış ve ilgi görür duruma gelmiştir. Kırsal kesimde tedavi amacıyla kullanılacak bitkiler çoğu zaman çevrede yetişen ve yetiştirilen bitkilerden sağlanırken kentlerde; kırsal kesimde yetiştirilmiş olan veya yetiştirildikten sonra kurutulup şehir pazarlarında veya elden, büyük çoğunlukla aktarlardan temin edilir. Günümüzde gerekli eğitimi görmemiş kişiler tarafından verilen bilgilerin ve çeviri veya derleme şeklinde hazırlanan yayınların çoğu bilimsel bir değer taşımamaktadır. Bu nedenle bitkisel droglar kontrolsüz bir şekilde kullanılmakta ve satılmaktadır. Yanlış bitki kullanımı istenmeyen durumlara yol açabilir. Bu nedenle aktarlarda veya halk pazarlarında kullanıma sunulan, özellikle tedavi amacıyla kullanılan bitkilerin bilimsel yönden incelenmesi bilhassa ülkemiz ve halk sağlığı için ayrı bir önem taşımaktadır. 2 Ülkemiz üç farklı fitocoğrafik bölgenin (İran-Turan, Akdeniz, Avrupa-Sibirya) kesişme bölgesinde bulunması nedeniyle olağanüstü zengin ve çeşitli bir floraya sahiptir. Ayrıca ülkemizde endemizm oranı da oldukça yüksektir. Bu çalışmada, Akdeniz ile İran-Turan fitocoğrafya bölgelerinin geçiş kuşağında bulunan Kahramanmaraş ilinde, halkın geleneksel olarak ilaç hazırlamada kullandığı bitkiler, bu bitkilerin kullanılış nedenleri ve hazırladıkları ilaçların uygulanış şekilleri araştırılmıştır. Doğrudan yerli halk ile yapılan anketler sonucu elde edilen bilgiler raporlanarak ve anket yapılan kişilerden toplanan bitkisel materyalin teşhisi ile sınıflandırılması yapılmış, yöresel isimleri, kullanım yerleri ve miktarları hakkında bilgiler verilmiştir. Bu çalışmanın amacı, Kahramanmaraş ilindeki bitkisel tedavide kullanılan bitkilerin halk tarafından kullanım amacının literatürde yer alan bilgiler doğrultusunda açıklanabilirliğini göstermek, tedavi alanında yeni, farklı, yararlı sonuçların ortaya çıkmasını sağlamak, böylece yeni araştırmalara ışık tutmaktır. 2. GENEL BİLGİLER 2.1.KAHRAMANMARAŞ Kahramanmaraş Türkiye’nin güneyinde Akdeniz Bölgesi’nde, engebeli bir alanın üzerinde kurulmuştur (1). Üç ayrı coğrafi bölgenin (Akdeniz Bölgesi, Doğu Anadolu Bölgesi, Güneydoğu Anadolu Bölgesi) birbirine en çok yaklaştığı alanda, 37–38 kuzey paralelleri ile 36–37 doğu meridyenleri arasında yer alır. İlin alanı 14.346 km²’dir ve ilin nüfusu 1.044.816’dır (2,3). Kahramanmaraş ili; kuzeydoğusunda Malatya, doğusunda Adıyaman, güneydoğusunda Gaziantep, güneybatı/batısında Adana, kuzeybatısında Kayseri, kuzeyinde ise Sivas il hudutları ile çevrilidir (4). Coğrafi konum ve diğer faktörlerin de etkisi ile üç farklı iklim tipi arasında “Bozulmuş Akdeniz İklimi”ne daha yakın bir iklim özelliği gösterir. Kahramanmaraş 4 merkezde görülen iklimin aksine kuzeye doğru gidildikçe yükseltiye bağlı olarak tamamen karasal iklim özellikleri görülür. İlde yazlar sıcak, kışlar soğuk geçer. Yıllık ortalama sıcaklık değeri 16.5°C’dir ve yıllık ortalama sıcaklıklar güneyden kuzeye, batıdan doğuya doğru yükseltiye bağlı olarak karasallığında etkisi ile bariz bir şekilde azalma göstermektedir (2). Aylık ortalama sıcaklığın en soğuk olduğu ay 4.8°C ile ocaktır, en sıcak olduğu ay ise 28.4°C ortalama ile ağustostur. Aylık ortalama sıcaklıklar ocak ayından ağustos ayına kadar artmakta, daha sonraki dönemde ocak ayına kadar düşmektedir. Kahramanmaraş’ta yıllık ortalama yağış 713.0 mm olarak hesaplanmıştır (5). Buharlaşma 1530 mm, rüzgar hızı 2.6 m/s’dir (1). Kahramanmaraş’ın Tarihi Maraş adının nereden geldiği ve anlamının ne olduğuna dair birkaç görüş ileri sürülmektedir. Tarihçi Herodot, Maraş şehrini Hitit komutanlarından Maraj adlı bir askerin kurmasından dolayı şehre Maraj adı verildiğini belirtmektedir. Şehrin adı, Hititlerden kalan yazıtlarda Maraj ve Markasi şeklinde geçmektedir (6). Maraş kentinin eski ve köklü bir yerleşim yeri olduğunun en önemli göstergelerinden biri olan; bir kısmı Türkiye'nin değişik müzelerinde, bir kısmı da Kahramanmaraş müzesinde bulunan kültürel kalıntılardır (6). Halen İstanbul Eski Şark Eserleri Müzesi'nde sergilenen Maraş Aslan'ı nadide eserlerin başında gelir. Bazalt'tan yapılmış bu Aslan, kayıtlara göre Maraş Kalesi'nde bulunmuştur. Sanatsal özellikleri ile bu Aslan, tam bir Hitit eseridir (6). Maraş'ta bulunmuş olan en zengin arkeolojik malzemelerin mezar taşları olduğu görülmektedir. Maraş'ta bulunmuş olduğu halde dışarıdaki müzelerde sergilenen birkaç önemli eserden birisi, Paris Louvre Müze'sinde, birisi İstanbul Arkeoloji Müze'sinde sergilenmektedir (6). Öteden beri kesintisiz bir yerleşim merkezi olan ve her dönemde önemini koruyan, Gurgum Krallığı’na başkentlik yapmış olan Maraş, bu önemini belki de coğrafi konumundan almakta idi. Sırtını bir yandan Toroslar'a veren, önünde, içerisinden nehirlerin, çayların aktığı mümbit alüvyon bir ovanın bulunması, doğudan batıdan, güneyden gelen yolların kavşağında yer alması Maraş'ı geçmişten bu yana devamlı önemli kılmıştır (6). Hititler dönemi ( M.Ö. 2000 – 1200 ) 5 Hititler, M.Ö. 2000–1200 yılları arasında Anadolu'da hâkimiyet sürdükleri dönemde Maraş bölgesinde de egemen olmuşlardır. Elbistan'ın Karahöyük harabelerinde yapılan kazılarda; Hititler’e ait anıtsal yapılara rastlanmıştır. Elde edilen eserlerin üzerinde Hitit figürleri görülmektedir (6). Asurlular Dönemi ( M.Ö. 720 – 612 ) M.Ö. VIII. yy. sonlarında Asur krallarından Sargon II. zamanında (M.Ö.721–705) Gurgum şehir devleti yıkılmış ve Maraş bölgesi Asurlulara bağlanmıştır. Asurlular zamanında Maraş, ticaret yolları üzerinde bulunması sebebiyle önemini korumuştur. Kapadokya-Mezopotamya ticareti Maraş üzerinden sağlanmıştır (6). Persler Dönemi ( M.Ö. 612 – 550) M.Ö.612 yılında Med Devleti’nin kralı Keyaksases, güney komşusu Babiller’in de yardımı ile Asur başkenti Ninova'yı ele geçirmiş ve bu devlete son vermiştir. Bir süre sonra da Güneybatı İran'da Ahameniş soyundan gelen II. Kiros, Medleri ortadan kaldırarak M.Ö.550’de İran'da Pers İmparatorluğu'nu kurmuştur. Anadolu'yu istilaya başlayan II. Kiros, Lidya kralını mağlup ederek diğer Anadolu şehirleri gibi Maraş'ı da topraklarına katmıştır (6). Makedonyalılar Dönemi ( M.Ö. 333 – 64 ) Makedonya İmparatoru Büyük İskender M.Ö.333 yılında Pers İmparatoru III. Darius’u Issos'da (Ayas-İskenderun) yenerek bu devleti yıkmış ve Maraş'ı da ele geçirmiştir. Böylece Maraş şehri Helenizm uygarlığına bağlanmıştır. İskender ölünce Makedonya İmparatorluğu, onun generalleri arasında paylaşılmış ve Maraş şehri de İskender'in generallerinden Selefkus'un payına düşmüştür. Afşin, Göksun ve Maraş'ın geniş ovalarında bu dönemlere ait sikke, sütun başları ve heykeller bulundu (6). Büyük Roma İmparatorluğu dönemi ( M.Ö. 64 - M.S. 395 ) M.Ö.192 yılında Romalılar, Anadolu'ya girerek Toroslara kadar Batı ve İç Anadolu'yu Selefkuslar'ın elinden alarak kendilerine bağladılar. Roma İmparatorluğu döneminde Maraş şehrinin adı Roma generali Caligula'nın onuruna Germenicia veya Germenika olarak değiştirilmiştir. Maraş Roma İmparatorluğu döneminde oldukça gelişmiştir. Hititlerden kalan Maraş Kalesi, Roma İmparatorluğu zamanında tamir edilmiştir. Maraş merkeze bağlı Göllü Köyü'nün 2 km. batısındaki Roma Nekropolü son derece önemlidir. Pazarcık ilçesine bağlı Evri ve Tilkiler Köyü'nün çevresinde tek parça kayalara oyulmuş büyük çaptaki su sarnıçları da birer Roma eseridir (6). 6 Bölgenin Müslümanlar Tarafından Fethi Müslümanlar tarafından fethiyle ilgili rivayetler belirsizlik gösterdiğinden net bir tarih ortaya koymak oldukça zordur. Şam bölgesinin fethi ile ilgili bilgileri en güvenilir ravilerden derleyen Belazurı'ye göre; Şam bölgesi orduları genel komutanı Ebu Ubeyde b. Cerrah, Kuzey Suriye'deki Menbiç'te bulunduğu sırada (638) Halid b. Velid'i Maraş'ın fethiyle görevlendirmiştir. O da şehrin kalesini kuşatmış, halkın şehri terk etmesi şartıyla, savaşsız (sulh yoluyla) olarak kale muhafızlarından teslim almıştır (6). Selçuklular Dönemi 1075'de İznik'i ele geçirerek Anadolu'da, Büyük Selçuklulara bağlı bir devlet kuran Süleyman Şah, Maraş ve Elbistan bölgesi fethederek Anadolu Selçuklu Devleti'ne bağlamıştır. Bu tarihten 1097 yılına kadar Türklerin elinde kalan Maraş, Haçlı istilasına uğramıştır. Elbistan'ı da ele geçiren Haçlılar tarafından burada da bir Haçlı Prensliği kurulmuştur (6). Türklerle Haçlılar arasında sık sık el değiştiren Maraş şehrine 1136 tarihinde Danişmendliler hakim olmuştur. 1103 yılında Anadolu Selçuklu Sultanı I.Kılıçarslan, Danişmend Gâzi'yi mağlup ederek Maraş'ı Anadolu Selçukluları’na bağlamıştır (6). 1243 yılında Anadolu Selçuklu Devleti, Moğollara Kösedağ Savaşı'nda yenilerek onların hakimiyetine girmiştir. Moğol hakimiyeti döneminde diğer Anadolu şehirleri gibi Maraş'ta da asayiş ve düzen bozulmuştur. Moğolların akınları sebebiyle Maraş'taki Selçuklu idaresi çökmüş ve 1259 yılında Maraş Valisi İmadeddin şehri terk edince Kilikya Ermenileri Maraş'ı ele geçirmiştir (6). 1296 yılına kadar Kilikya Ermeni Prensliği‘nin elinde kalan Maraş, Mısır Türk Memlukleri tarafından fethedilmiştir. 1337 yılında Maraş ve Elbistan'da kurulan Dulkadiroğulları Beyliği kuruluncaya kadar Memluklerin Halep Valiliği'ne bağlı kalmıştır (6). Dulkadiroğlu Beyliği Dönemi Mısır ve Suriye'ye sahip olan Memluk Sultanı en - Nasır Muhammed b. Kalavun, Suriye sınırlarının güvenliğini sağlamak amacıyla Dulkadirli ailesinden Zeyneddin Karaca'ya hilat ve hediyeler vererek onu 1337'de Elbistan naipliğine atamıştır. Böylece Dulkadir Beyliği kurulmuştur (6). 7 Safevi hükümdarı Şah İsmail Anadolu'yu ele geçirmek istiyordu. Dulkadir topraklarına giren Şah İsmail 1507 yılında Elbistan'ı almış ve burayı baştanbaşa tahrip ederek Maraş'ı da ele geçirmiştir. Şah İsmail'in çekilmesinden sonra Alaüddevle Bey Maraş ve Elbistan'ı yeniden ele geçirmiştir. Ancak Elbistan öyle tahrip edilmiştir ki bu yüzden başkenti Maraş'a taşınmıştır (6). Yavuz Sultan Selim 1514 yılında kazanılan Çaldıran zaferinden sonra Dulkadir Beyliğini ortadan kaldırmak için harekete geçmiştir. Yaklaşık 180 yıl devam eden Dulkadiroğulları Beyliği, Osmanlıların, Anadolu'da sınırlarına kattıkları son beyliktir. Dulkadiroğulları Beyliği; Kırşehir-Bozok-Kayseri-Pınarbaşı, Elbistan, Harput-MaraşKadirli-Antep gibi geniş bir alanda hakimiyet sürmüştür. Sözü edilen bu şehirlerde Dulkadiroğulları’ndan kalma birçok cami, kale, medrese, mescit vs. eserlere rastlanmaktadır (6). Osmanlı Dönemi Dulkadiroğulları döneminde Maraş ve Elbistan, beyliğin önemli merkezlerindendir. Bu yüzden bu iki şehirde önemli siyasi, ekonomik ve kültürel gelişmeler olmuştur. Ancak Maraş ve Elbistan, Osmanlı topraklarına katıldıktan sonra diğer Anadolu şehirlerinden biri haline geldi ve eski stratejik önemini kaybetmiştir. Kanuni döneminde Maraş bölgesinde birçok isyan hareketleri görülmüş ve Celâli İsyanları olarak adlandırılan bu ayaklanmalar bölgenin tahrip olmasına neden olmuştur. Bu yüzden yıkılan ve harap hale gelen Maraş Kalesi, Kanuni zamanında önemli bir onarım geçirmiştir (6). 1570 yılında, Osmanlı ordusunun Kıbrıs seferine Maraş Beylerbeyi Mustafa Paşa da katılmıştır. Mustafa Paşa, Maraş'tan topladığı askerler ve 500 süvari ile Magosa istikametine gönderilmiştir. Kıbrıs'ın fethi için Maraş'tan götürülen askerler önemli başarılar kazanılmış ve Kıbrıs'ın fethinden sonra Anadolu’nun diğer şehirlerden olduğu gibi Maraş'tan da Türkler adaya yerleştirilmiştir. Anadolu'dan Kıbrıs'a yerleşen Türkler ikamet ettikleri yerlere, geldikleri yerlerin adlarını vermiştir. Adaya ilk çıkan Maraşlı göçmenler, Magosa Limanı'nın hemen güneyine yerleşerek bugünkü Maraş şehrine isimlerini vermişlerdir (6). Fransızların Maraş'a Gelişi ve İşgali Osmanlı Devleti, müttefikleri Almanya, Avusturya-Macaristan İmparatorluğu ve Bulgaristan'ın I. Dünya Savaşı'ndan çekilmeleri sonucunda, tek başına İtilaf Devletlerine karşı koyamayacağını anlayarak ateşkes istemek zorunda kalmıştır. Bunun 8 üzerine Osmanlı Devleti ve İtilaf Devletleri arasında 30 Ekim 1918'de Mondros Ateşkes Antlaşması imzalanmıştır. Mondros Ateşkes Antlaşması'nın yedinci maddesi, İtilaf Devletlerine, güvenlikleri gereğince, gerekli gördükleri stratejik yerleri işgal etme hakkını tanımıştır. Bu madde gereğince Adana, Maraş, Urfa, Antep ve Antakya yöresi İngilizler tarafından işgal edilmiştir. Suriye üzerinden bu bölgeleri işgale başlayan İngiliz askerleri, buradaki Ermenileri de bölgeye gelmeye teşvik etmiştir. Daha sonra İngilizlerle Fransızlar arasında yapılan anlaşma sonucunda; Suriye ile Adana, Maraş, Urfa, Antep ve Antakya yöreleri Fransız işgaline bırakılmıştır (6). Sütçü İmam Olayı 31 Ekim 1919 günü, bir grup Fransız askeri ve Ermeni, kışlalarına dönüyorlardı. O sırada Uzunoluk Hamamı'ndan çıkıp evlerine gitmekte olan kadınları gören işgalcilerden biri onlara yaklaşarak; “Burası artık Türklerin değildir. Fransız memleketinde böyle gezilmez” dedi. Bu sözlere önem vermeyen kadınlara güçlerini göstermek isteyen Fransız askerler sataşmaya başladılar. Kadınlardan biri olayın etkisiyle bayılınca diğer kadınlar da feryada başladılar. Hamamın yakınındaki Kel Hacı'nın kahvesinde bulunan Maraşlılar olay yerine gelerek Ermenileri uyardılar. Fakat Bunları dinleyen olmadı. Bunun üzerine Çakmakçı Said ve Gaffar Kabuloğlu Osman, hanımları işgalcilerin elinden almak isterken dipçik ve kurşunla ağır yaralandılar. Bu sırada yan tarafta küçük bir dükkanda süt satan ve olayları soğukkanlılıkla seyreden Sütçü Hacı İmam, Karadağ tabancasını alarak olay yerine geldi. Silahını, kadınlara sataşan ve Çakmakçı Said'i yaralayan Ermeni'nin üzerine doğrultarak ateşledi. Kurşun isabet eden Ermeni yere düştü diğerleri ise kaçtılar. Maraş'ta düşmana sıkılan bu ilk kurşun ile Türk milletinin işgalcilere ve Ermenilere, yaptıklarının yanlarına kalmayacağı gösterildi. Olay yerine Fransız askerleri geldi. Bu esnada Sütçü İmam, Nalbant Bekir'den aldığı bir atla Bertiz'in Ağabeyli köyünde bulunan Beyazıt oğlu Muharrem Bey'in yanına gitti. Ermenilerin ve Fransızların bütün çabalarına rağmen Sütçü İmam bulunamadı (6). Bayrak Olayı 27 Kasım 1919 gecesi Ermenilerin ileri gelenlerinden Hırlakyan'ın evinde bir balo tertiplenir. Hırlakyan Ailesini şereflendirmek düşüncesiyle Guvernör Andre, Agop Hırlakyan'ın iki torunundan Osep'in kızı müstakbel Ermenistan Prensesi diye adlandırılan Helena'yı dansa davet eder. Genç kız; “Sizinle dans etmemekten üzgünüm, 9 çünkü kendimi hala esaret ve zillet içinde yaşayan bir kadın olarak görüyorum. Kalesinde Türk Bayrağı dalgalanan bir memlekette, Fransızların hakim oldukları ve bizim emniyet ve hürriyet içinde yaşadığımızı nasıl düşünebiliyorsunuz?" diyerek, Guvernör Andrenin teklifini red eder. Bunun üzerine askerlerine emir veren Komutan, Kalede ki Türk Bayrağı'nı indirtir (6). Bir Milletin İstiklaline son verilmesi anlamına gelen Bayrağının indirilmesi karşısında Maraşlılar sessiz kalmazlar ve halk Cuma namazı vakti Ulu Cami'de toplanır. Maraşlılar topluca Kaleye hücum ederek, indirilen bayrağı yeniden Kale burçlarına diker (6). Bayrak olayının ardından şehir adım adım savaşa sürüklenir. Aslanbey Başkanlığında kurulan Müdafa-i Hukuk Cemiyeti, her mahallede kurularak faaliyete geçer. Bir taraftan da Gazi Mustafa Kemal Atatürk ile temasa geçerek direniş hazırlığına başlanır (6). Maraş’ın Kurtuluşu Tüm yokluklara rağmen 22 gün 22 gece büyük özveri ile sürdürülen savaş, Türk'ün vatanı ve bayrağı uğruna ölümü hiçe saymasının ve yenilmezliğinin ifadesi olan bir kahramanlık örneğidir. Kurtuluş savaşımızın ilk zaferi olarak tarihe geçen bu mücadele daha sonra ülkenin diğer şehir ve yörelerine de örnek olması bakımından son derece önemlidir (6). İstiklal Madalyası ve Kahramanlık Ünvanı Verilmesi Maraş'ın Kurtuluş Savaşında şehir halkı ile birlikte topyekûn direniş göstermesi ve çevre vilayetlerinin de yardımına koşması büyük takdir toplar ve Kurtuluş Savaşı sonrasında Maraş'a bir yazı gönderilerek Milli Mücadeleye katılanların listesi istenir. Şehrin ileri gelen yöneticileri toplanır, bir durum tespiti yapar. Sonunda Ankara'ya "Maraş'ta Milli Mücadeleye katılmayan tek fert bile yoktur" cevabı verilir. Bunun üzerine 5 Nisan 1925 yılında toplanan Türkiye Büyük Millet Meclisi İstiklal Madalyası'nın Maraş'ta fertlere değil, şehir halkına verilmesi kararlaştırılır. Maraş'a bir adet Kırmızı Şeritli İstiklal Madalyası ile ödüllendirilir. Maraş şehri yine Milli Mücadeledeki fedakârlığından ötürü TBMM tarafından 7 Şubat 1973 tarihinde de "Kahramanlık" payesiyle de ödüllendirilir (7). 10 KAHRAMANMARAŞ’IN GÜNÜMÜZE UZANAN ZENGİNLİKLERİ KIRMIZIBİBER Kırmızıbiber, Solanaceae familyasına ait olan Capsicum annuum L. türüne dahil bir sebzenin kurutularak öğütülmesi sonucu elde edilen, yemeklere lezzet ve acılık vermek amacıyla kullanılan bir baharattır. Türk Gıda Kodeksine göre kırmızı pul biber; Capsicum cinsine giren bitkilerin tam olgunlaşmış meyvelerinin tekniğine uygun olarak kurutulup, sapları alındıktan sonra yarı öğütülerek pul haline getirilmiş, belirli oranlarda yemeklik bitkisel sıvı yağ ve yemeklik tuz karıştırılarak su ile tavlanmış haline denir (8). Dünya kırmızıbiber üretimi 2.8 milyon ton olup bunun % 44.0’ü Hindistan, % 9.5’i Çin ve % 5.6’sı ise Bangladeş tarafından üretilmektedir. Türkiye üretim açısından % 0.6 ile 20. sırada yer almaktadır. Ülkemizde kırmızıbiber üretimi yıllar itibariyle değişmekle birlikte yaklaşık olarak % 25’i Kahramanmaraş ilinde gerçekleşmiştir. Bu bölgede kırmızıbiber yetiştiriciliği, çoğunlukla kuru kırmızıbiber üretimi amacıyla yapılmakta olup, elde edilen ürünler baharat ürünü olarak pul ve toz biber üretiminde kullanılmaktadır. Kahramanmaraş ile özdeşleşmiş ve ilin sembol ürünlerinden olan kırmızıbiber, üretim ve işleme aşamasında yoğun işgücü talep ederek il ve ülke istihdamına katkı sağlamasının yanı sıra kırmızıbiber işleyen tarıma dayalı sanayi işletmelerinde hammadde olarak kullanılması ile de il ve ülke ekonomisine katkı sağlamaktadır (8). 100 g kırmızıbiber, 318 cal enerji değerine sahiptir. Yapısında organik ve inorganik minerallerin yanı sıra A, B ve C vitaminleri taşır (6). Acı madde olarak kapsaisin taşır. Dahilen iştah açıcı, idrar artırıcı ve uyarıcı, haricen ise kızartıcı ve kan toplayıcı olarak etkilidir. Baharat olarak ve pastırma üzerine sürülen çemenin hazırlanmasında da geniş miktarda kullanılmaktadır (9). KAHRAMANMARAŞ DONDURMASI Kahramanmaraş dondurması, Maraş coğrafyasına özgü kekik, keven, sümbül ve çiğdem gibi çiçeklerle beslenen keçilerin sütleri ve Ahir Dağının topraklarından baharla beraber yeşeren yabani orkide çiçeklerinin yumru köklerinden elde edilen salep kullanılır (6). Salep; Orchidacae familyasındaki türlerin yumrulu köklerinden su, süt veya ayran ile kaynatılıp, kurutulup, toz haline getirilmesinden elde edilir. Salepte elde edildiği türe bağlı olarak % 11,6–55,4 oranında glikomannan bulunur. Maraş dondurması üretiminde 11 kullanılan salep özeldir. Çünkü Toros ve Amanos Dağları’nın 1000–1200 rakımlı belirli kesimlerinde bulunan bazı yabani orkide türlerinin yumrularından özel islemlerle elde edilen bu salep, ürünün kendine özgü tekstür (yapısıyla ilgili fiziksel özellikleri), lezzet (tat ve koku) ve aromasını veren bilesikleri yeterli düzeyde içerir (10). Osmanlı Saraylarına ve asil konaklarına yabani orkide (Salep) satan Maraşlı Osman Ağa isimli şahsın, bir gün satış bitiminde artan salebi şeker ve süt karışımı olarak kara gömmesi ve ertesi gün baktığında, salebin kıvamındaki değişikliği fark etmesi sonucu bulunduğu düşünülmektedir. Süt, şeker ve salep karışımının kazandığı yoğunluk, sakız gibi uzaması ve sahip olduğu farklı lezzetin insanlarca beğenilmesi ile Salepli Karsambaç olarak ünlenmiştir. III kuşak sonrasında Maraş Dondurması olarak tanınmaya başlamıştır (6). Kahramanmaraş Dondurması’nın en büyük özelliği üretiminde kullanılan sütün keçi sütü olmasıdır. 90° sıcaklıkta kaynatılan sütler, mikroorganizmalardan arındırılır. Sonrasında bu süte önce salep, ardından şeker katılarak karıştırılır. 6–8 saat dinlendirilir ve -6 derecede soğutulduktan sonra tüketime sunulur. Günümüzde 50 farklı tat ve çeşitte Kahramanmaraş dövme dondurması üretilebilmektedir (6). 100 g sade dondurmada, 135 mg kalsiyum, 115 mg fosfor, 100 mg sodyum, 160 mg potasyum, 0,1 mg demir mineralleri bulunur. Ayrıca 130 mg A vitamini, 0,21 mg E vitamini 0,25 mg B vitamini ve 0,13 mg diğer vitaminleri içerdiği tespit edilmiştir (6). KAHRAMANMARAŞ TARHANASI Geleneksel olarak Türk toplumunda tüketilen tarhananın tarihsel geçmişi vardır. Kahramanmaraş Tarhanası ülkemizde bilinen tarhanadan farklıdır. Şekli, yapımı ve tadı kendine özgü yöresel özellik göstermektedir. Bu özellikleri nedeniyle coğrafi işaretli ürünler kapsamına alınma çalışmaları devam etmektedir. Kahramanmaraş Tarhanası’nın üretimdeki çeşitliği ile birlikte farklı tüketim biçimleri de gelişmiş durumdadır. Kahramanmaraş Tarhanası; çorba yapılarak, yaş olarak, yarı kuru halde (firik), çerez olarak, sıcak et suyuna ıslanarak, yağda soğanla birlikte ya da soğansız kızartılarak, saç üzerinde gevretilerek vb. değişik şekillerde tüketilmektedir. Kahramanmaraş Tarhana’sı daha yapımı aşamalarında tüketilmeye başlanmaktadır. İlk olarak pişmiş döğme, sonrasında yoğurtla karıştırılmış katma aş olarak yenmektedir. Serilirken yaş olarak ve kuruma aşamasında firik denilen yarı kurumuş halde tüketilmektedir. Tarhana yapımı nisan eylül aylarını kapsadığı için firikte yalnız bu aylarda tüketilmektedir. Tarhana çiğe 12 daha ince serilerek cips gibi de yenmekte ve fındık, ceviz, badem gibi kuruyemişlerle birlikte tüketildiğinde ayrı bir zevk ve tat vermektedir. Bir de Kahramanmaraş yöresinde pek tüketilmeyen un tarhanası vardır. Günümüzde modern fabrikalarda üretimine başlanan Kahramanmaraş Tarhanası; sade, kırmızıbiberli, Antep fıstıklı, kuşburnulu, cevizli, baharatlı, cips tarhana, firik, çerezlik tarhana, kızarmış tarhana gibi değişik şekillerde satışa sunulmaktadır (11). Kahramanmaraş tarhanasının yapımına, tarhana yapılacak en uygun buğdayın seçilerek değirmende dövme (yarma) haline getirilmesi ile başlanır. Dövme, 4 saç ayağı üzerine konulan, 3/2 su dolu masere (muhasara) adlı kazanının içerisine dökülür ve normal pilav gibi pişirilmeye başlanır. Tamamen piştikten sonra ateşten alınarak karıştırılmaya devam edilir. Kazanın üzerine sini konulur ve pişmiş dövme aşı kendi buharı ile dinlenmeye bırakılır. Dinlenen dövme ıslak bir bez içinde soğumaya alınır. Soğutulmasının ardından iyice yoğrulur. 1 kg dövmeye yaklaşık olarak 1,5–3 kg yağlı, az ekşi yoğurt eklenerek karıştırılır. Kullanılan yoğurdun yağlı ve az ekşi oluşu tarhananın lezzetli ve gevrek olmasını sağlar. Bunun yanı sıra yoğurtla birlikte kekik, çörek otu vb. baharatlar da eklenir. Bu işlemlerin ardından gecenin 3’ü ile 4’ü arasında çiğ adı verilen özel bir sergi üzerine ince ince serilir. 2–3 gün sonra sabaha karşı çiğlerden çıkartılır (6). Kahramanmaraş tarhanasını diğer yöresel tarhanalardan ayıran en önemli fark, Temmuz-Ağustos aylarındaki uygun hava şartlarında yapılmasıdır. Bu aylar içinde, Kahramanmaraş’tan başka hiçbir yörede bulunmayan firik (tarhananın tam olarak kurumadan önceki hali) elde edilir (6). 3. ANKETTE KULLANILAN BİTKİLER 3.1. Malva sylvestris L. Familyası : Malvaceae Türkçe Adı : Ebegümeci Diğer İsimleri : Kömeç, Ebemgümeci, Ebe kömeci, Gömeç, Gömeçotu İngilizce Adı : Mallow, High mallow Yetiştiği Bölge : Avrupa, Kuzey Afrika, Güneybatı Asya, Anadolu’da yaygın bir türdür (13). Genel özellikleri : 20–50 cm boyunda, tek, 2 ya da çok yıllık otsu bir bitkidir (12). Yeşil renkli, tüylü ve uzun yapraklardır. Yaprak lobları sivridir. Çiçekleri mor renkli, büyük ve 5 parçalıdır. (9). Kullanılan kısımları : Malva sylvestris’in ayrı ayrı kurutulmuş çiçek ve yapraklarından, bütün halde veya toz edilmiş olarak elde edilen iki farklı drogtur. Ayrıca çiçekli dönemde toplanan toprak üstü kısımları taze olarak kullanılmaktadır (13). Bileşimi : Yaprakları; flavonoitler (hipoletin–3-O-glikozit, gosipetin–3-O- glikozit) ve flavonoit sülfatlar, polisakkaritler, tanenler, 6–8% müsilaj, çiçekleri; antosiyaninler (malvin, malvidin, delfinidin), polisakkaritler, 10% müsilaj ve flavonoitler içermektedir (14, 15, 16). 14 Etki ve Kullanılışı : Anadolu’da bu ilginç isimle tanınan bitki belki de bir zamanlar ebeler için mesleki bir önem taşıyordu; çünkü doğum kontrol amaçlı kullanılıyordu. Ebegümecinin Latince ismi yumuşak anlamına gelen malva’dır. Ebegümecinin hem yaprakları hem de kişide bıraktığı etki gerçekten de çok yumuşaktır. Eski çağlarda eczacılar bu bitkinin mucizelerini keşfetmiş ve onu tedavilerde kullanmışlardır. MS 1. yüzyılda yaşamış Pilinus’un notlarında, ebegümecinden günde bir kaşık yemenin insanı hayat boyu tüm hastalıklardan koruyacağı belirtilmiştir. Romalılar da bu bitkiden pek çok tedavide faydalanmışlardır. Ünlü matematikçi Pisagor’un öğrencileri sürekli güneş yönüne bakan ebegümeci bitkisini “kutsal bitki” olarak kabul etmişlerdi (17). Yunanlı, Romalı, ve Arap hekimlerce kullanılmıştır. 5000 yıl önce Çin’de sindirim rahatsızlıklarında ve balgam söktürücü olarak kullanılmaktaydı. İbn-i Sina’da (980– 1037) merhem olarak yaralarda kullanıldığından bahsetmektedir (16). Dioskorides, bitkinin saplarının bağırsak ve mesane hastalıkları için etkili olduğunu, yaprakların ise göz ülserinde kullanıldığını, ayrıca suyla kaynatılan yaprakların yağla birlikte streptokokların neden olduğu deri enfeksiyonlarında uygulanabileceğini bildirmiştir. Yaprak dekoksiyonunun rahim banyosu hazırlamada ve örümcek sokmalarında zehirin akıtılmasında kullanıldığı kaydedilmiştir (13). Memleketimizin kırsal bölgelerinde, taze ebegümeci dalı çocuk düşürücü olarak kullanılmaktadır. Yaprakları alınmış olan taze dal rahim içine sokulur. Ebegümeci dalı yumuşak lifli olduğundan rahmi delmez. Meydana gelen mekanik etki ve oluşan enfeksiyon nedeniyle gebelik önlenebilir. Özel bir etkisi bulunmamaktadır. Bu husus sıçanlar üzerinde yapılan deneyler ile gösterilmiştir. Ebegümeci dalının rahme konması ile meydana gelen enfeksiyon bazen kullanan şahsın hayatını tehlikeye sokacak bir nitelik kazanır. Bu nedenle ebegümeci dalı ile çocuk düşürmeye teşebbüs edilmemesi tavsiye edilir (9). Taze yapraklarından elde edilen lapa dişeti enfeksiyonlarının ağrılarını dindirmek üzere kullanılır (18). Taşıdığı müsilaj nedeniyle koruyucu ve yumuşatıcı bir etkiye sahiptir. Solunum ve sindirim sistemi tahrişleri ve iltihaplarında koruyucu olarak çok kullanılır. Taze yapraklarından hazırlanan lapa, cilt üzerindeki çıban ve yaraların ağrılarını dindirmek için, tülbent arasında deri üzerine konur (9). Öksürük, bronşit, ağız ve farinks inflamasyonunda yaprak ve çiçeklerin kullanımı kayıtlıdır (14,15). M. sylvestris ekstresinin in vitro anti-aging aktivitesi trans-retinoik asitle (RA) foto yaşlanma ve kırışıklıklar için köklü bir topikal tedaviyle karşılaştırılmıştır. Araştırmacılar M. sylvestris ekstresinin DNA’dan RNA yazılımı üzerine etki çalışmasına olanak sağlayan 15 düşük yoğunluklu DNA çip yöntemi geliştirmişlerdir. Elde edilen gen ekspresyon profilleri bu bileşiğin anti-aging özelliğe sahip olduğunu göstermiştir (19). M. sylvestris’in toprak üstü kısımlarından hazırlanan sulu metanollü ekstrenin gallik asite karşı toplam fenolik madde miktarı 4.5 mg/g olarak bulunmuştur. Çalışmada bitkiden hazırlanan ekstrenin antioksidan kapasitesi ölçülmüştür. Koruma faktörü (protection factor) PF=1.5 olarak tespit edilmiştir. M. sylvestris’in antioksidan aktivitesinin yüksek olması taşıdığı gallik asit, ferulik asit ve p-hidroksibenzoik asit gibi fenolik maddelere bağlanmıştır. Ubikinon, β-karoten ve tokoferol ile M. sylvestris’in de içinde olduğu bazı bitki ekstrelerinden hazırlanan bir kozmetik preparatın deride melanin inhibisyonunu sağladığı ve dolayısıyla derinin çillenmesini, dispigmentasyonunu ve hiperpigmentasyonunu da azaltabileceği belirtilmiştir (13). Yan Etkiler : Belirlenen terapötik dozda herhangi bir yan etki bilinmemektedir (14). Kontrendikasyonları: Herhangi bir kontrendikasyonu bilinmemektedir (13). Dozu : Öksürük, bronşit, ağız ve boğaz enfeksiyonlarında kullanılan çiçeklerinden hazırlanan çay; 1.5–2 g doğranmış bitki 1 bardak soğuk suya ilave edilir, kaynayınca alınır veya kaynamış su bitkinin üzerine dökülüp 10 dakika demlenir. Sonra süzülür. Günde 2–3 kez birer bardak kullanılmalıdır. Günlük doz 5 g’dır. Eğer varsa taze çiçekler tercih edilir. Yapraklarından hazırlanan çay; 150 mL kaynamış suda 3–5 g bitki 10–15 dakika demlenir veya bitkiyi soğuk suya konur ve arada karıştırarak 2–3 saat bekletilir. Günde 1–2 kez 1 bardak kullanılmalıdır. Günlük doz 5 g’dır. Akut stomatit (daha az şiddetli ağrının eşlik ettiği) ve farenjitte yapraklarından hazırlanan ağız yıkama çayı veya gargara; 2–3 çay kaşığı bitki infüzyon olarak150 mL suda hazırlanır, süzülür ve gargara olarak kullanılır. Akut proktitiste çiçeklerden hazırlanan irigasyon çözeltisi klinik değeri tedaviye ek olarak kullanılmasıdır. İnfüzyon için 2–3 çay kaşığı bitki kullanılır, süzülür ve irigasyon çözeltisi olarak kullanılır (15). Kullanım Süresi :- İlaç Etkileşmeleri : Herhangi bir kayıt bulunmamaktadır (13). 16 3.2. Cupressus sempervirens L. Familyası : Cupressaceae Türkçe Adı : Servi Diğer isimleri : Selvi İngilizce Adı : Cypress Yetiştiği Bölge : Bir Akdeniz bitkisidir. Batı ve Güney Anadolu’nun sahil kesiminde yetişir (12). Genel özellikleri : Bu tür, dalları dört köşeli olan ve kışın yaprak dökmeyen bir ağaçtır (9). Yaprakları koyu yeşil renkli, pul biçiminde ve küçüktür. Her zaman yeşil kalan bu ağacın dişi kozalakları 2.5–3.5 cm çapında küreye benzer şekilde olup tek başına bulunur. Rengi gençken sarımsı kahverengidir sonradan griye döner (12). Reçine kokulu ve buruk lezzetlidir (9). Dalların yatay (C. sempervirens var. horizontalis) ve dik (C. sempervirens var. pyramidalis) olmasına göre 2 varyeteye ayrılır (12). Kullanılan kısımları : Kozalakları Bileşimi : Tanen ve uçucu yağ (9). Uçucu yağ %75.7 monoterpen hidrokarbonlar; α-pinen(%60.5), sedrol(%8.3) (20). Etki ve Kullanılışı : Batı’da ölüm ve yasın simgesel karşılığı olan servi ağacının bedeni koruduğuna inanılır, Doğu’da ise servi dayanıklılık ve ölümsüzlük sembolüdür. Çinli simyacı Ko Hung, servi ağacının özüyle ayaklarını ovan bir kişinin su üzerinde yürüyebileceğini, hatta tüm vücudunu servi özüyle ovan kişinin görünmez olabileceğini iddia eder. Türk kültüründe genellikle mezarlıklara dikilen servi ağacı ebediyetin sembolüdür (17). Eskiden astrenjan olarak kullanılmış, bugün ven dolaşım bozukluklarında, özellikle hemoroit ve varis ilaçlarında yer almakta; aktivitesi flavonoitler ve prosiyanidollerden 17 ileri gelmektedir. Bu bitkinin genç dallarından elde edilen uçucu yağ Oleum Cupressi antiseptik ve antispazmotik etkilidir, boğmacalı hastaların odalarına, elbise ve çamaşırlarına püskürtülür (12). C. sempervirens uçucu yağının kimyasal kompozisyonunun ve antimikrobiyal etkisinin araştırıldığı bir çalışmada; sonuçlar C. sempervirens uçucu yağının insanlar, enfeksiyöz hastalıklar ve gıda korumasında kullanılabilecek antimikrobiyal özellikler taşıdığını göstermiştir (20). Yan etkileri : Cupressus türlerine, bileşenlerine veya Cupressaceae familyasının üyelerine karşı bilinen alerji veya hipersensitivitesi olan bireyler kaçınmalıdır. Özellikle astımlı çocuklarda ve alerjik rinitli bireylerde serviye karşı alerji not edilmiştir. Akut karaciğer yetmezliği konjunktivit, böbrek yetmezliği, solunum semptomları, kan bozuklukları (otoimmün hemolitik anemi ve trombositopeni) rapor edilmiştir (21). Kontrendikasyonları: Dozu : Dahilen dekoksiyon (%2–3) yemekler arasında bir fincan içilir. Basura karşı servi kozalağı hulasası ile hazırlanmış merhem veya supozituvarlar kullanılır veya servi kozalağı dekoksiyonu ile basur memelerine pansuman yapılır. Kokulu ayak terlemelerine karşı, ayaklar servi kozalağı dekoksiyonu (%5) ile yıkanır ve ayaklar bir müddet bu dekoksiyon içinde tutulur. On yaşından büyük çocukların gece işemelerini kesmek için, altı gün süreyle öğle ve akşam yemeklerinde çocuğa 30–40 damla servi kozalağı tentürü, bir fincan suya damlatarak içirilir (9). İlaç Etkileşmeler : Servi; warfarin veya heparin gibi antikoagülanlar, klopidogrel gibi antiplatelet ilaçlar, aspirin, ibuprofen ve naproksen gibi NSAİİ kullananlarda kanama riskini artırabilir. İmmün sistemi güçlendirebildiğinden dolayı, immün sistemi stimüle eden veya baskılayan bitki ve takviyelerle dikkatli kullanılmalıdır. 3.3. Solanum tuberosum L. 18 Familyası : Solanaceae Türkçe Adı : Patates Diğer isimleri :- İngilizce Adı : Potato Yetiştiği Bölge : Solanum tuberosum (Solanaceae), Amerika dışında yalnızca birkaç yüzyıldır bilinmektedir. İspanyol kâşifler Kızılderililer tarafından Colombia ile Chile arasındaki Andes boyunca patateslerin yetiştirildiğini bulmuşlardır. Yabani patatesin 1300 yıl önce Chile’de yenildiğini ve en az 7000 yıldır kültürü yapıldığını gösteren arkeolojik kanıt vardır (22). Türkiye’de hemen hemen her ilde patates üretimi yapılmaktadır. Ülkemizde üretimin yoğun olarak yapıldığı iller sırasıyla Niğde, Nevşehir, İzmir, Bolu ve Afyon’ dur (23). Genel özellikleri : Terminal yumrular taşıyan yer altı stolonları ile çok yıllık bitki. Gövde dallı, dik, 30–100 cm. Çiçek sapları boğumlu. Korolla beyaz ve mor kültürü yapılmaktadır (24). Kullanılan kısımları : Yumrusu ve elde edilen nişastası (25). Bileşimi : Protein, yağ, karbonhidrat, kalsiyum, fosfor, demir, vitamin A, tiamin, riboflavin, niasin, askorbik asit (26). Glikoalkaloitler (α-chaconine, α-solanine) (27), klorojenik asit (27, 28), patatin (29). Etki ve Kullanılışı Rongo-Maui : Yeni Zelanda’da yaşayan Maori’lerin mitolojik kahramanı patatesi tanrılardan çalarak insanlara vermişti. Rongo-Maui’nin gökyüzünde ikamet eden kardeşi Whanaui patatesi sadece kendisi için saklıyordu. Maui gökyüzüne çıkarak kardeşinin sakladığı patatesi çaldı ve bu patatesle karısını dölledi. Bir süre sonra kadın suyun akıntısına doğum yaptı. Bu suyun suladığı araziler boylu boyunca patates tarlasına dönüştü. Böylece Maui sayesinde patates insanların da yararlanabileceği önemli bir besin oldu. Tarım kültürlerinin pek çoğunda tahıl-ruhu inanışı yaygındır. Patatesin içinde tahıl-ruhu taşıdığına dair inançtan ötürü Litvanya’da taze patates yerken sofrada oturan herkes birbirinin saçını çekerdi. Böylece patatesin içindeki ruhun yiyen kişiye zarar vermesinin önüne geçileceğine inanılırdı (17). Patatesin antioksidan aktivitesi brokoli, soğan, havuç ve kırmızıbiber ile karşılaştırıldığında brokoli hariç hepsinden yüksek bulunmuştur. Antioksidan aktivite gösteren patatin’in suda çözünür majör bir bileşik olduğu ortaya çıkmıştır (29). 19 Farelerde etanol ve indometazin ile indüklenen gastrik ülser modellerine karşı patates yumruları ve nişastasının inhibitör aktivitesi ilk kez değerlendirilmiştir. Patates yumrularının antiülserojenik aktivitesini tanımlamak amacıyla yapılan bir çalışmada Solanum tuberosum L. Cv. superior (white skin ve taze patates) ve iki yeni türü (Bora valley ve Gogu valley) içeren patates yumrularından çiğ patates suyu hazırlanmıştır ve her bir patates suyundan filtreleme ve kurutma suretiyle nişasta elde edilmiştir. Farelerde oral uygulamaya bağlı olarak çiğ patates suyu daha fazla veya daha az inhibitör aktivite göstermiştir. Nişasta daha yüksek ve doz bağımlı aktivite göstermiştir. Bu sonuç çiğ patates suyunda aktif içeriğin nişasta olabileceğini göstermiştir. Özellikle yeni patates türü referans ilaç olarak kullanılan omeprazol (proton pompa inhibitörü); etanol ve indometazin ile indüklenen ülser oluşumuna karşı 20 mg/kg’da %74.4 ve %75.6 inhibisyon gösterirken özellikle yeni patates türü mor renkli “Bora valley” en yüksek inhibitör aktivite (500 mg/kg’da ülser indeksinin %62.4 ve %37.1 inhibisyonu) göstermiştir. Ülser indeksi, ülser alanının toplam mide alanına oranıdır. Mevcut çalışma, çiğ patates suyu ve nişastasının antiülserojenitesinin ilk kanıtıdır. Gıda bileşenleri şeklinde değerlendirilerek bunlar antiülserojenik nutasötikler olarak güvenlice kullanılabilir. Patates yumruları ve bunların bileşenlerinin çeşitli farmakolojik aktiviteleri tanımlanmıştır. Örneğin patates ekstresi antikanser aktivite sergilemiştir. Patates yemek kolestrol metabolizmasını olumlu yönde etkiler. Patates nişastası postprandiyal glisemi ve enerji tüketimi üzerinde faydalı etkiler gösterdiği ve aynı zamanda kolonik ve inflamatuar barsak hastalıklarını iyileştirdiği rapor edilmiştir (25). Solanum türleri anlamlı bir koruyucu, tedavi edici ve duodenal anti-ülser etkiye sahiptir (30). Patates nişastası (Amylum Solani); Solanum tuberosum L. türünün yumrularından elde edilir. Nişasta bir gıda maddesidir. Eczacılık endüstrisinde dolgu maddesi olarak kullanılır. Dekstrin, glikoz ve amil alkol eldesinde bir ilkel maddedir (9). Yan Etkiler : Kontrendikasyonları: Dozu : İlaç Etkileşmeleri : Preoperatif patates ve diğer glikoalkaloit içeren gıda tüketiminin süksinilkolinin oluşturduğu nöromusküler blok ve anestezi derlenmesine etkisi araştırılmıştır. Glikoalkaloitler asetilkolinesteraz ve butirilkolinestarazı inhibe etmektedir. Bunun sonucunda bazı ilaçların etki süresinde uzama olmaktadır. İlacın blok 20 etkisinin sonlanma süresi, hastaların uyanma süresi ve derlenme süreleri çalışma grubunda anlamlı olarak uzun bulunmuştur. Bu nedenle cerrahi girişim planlanan hastaların preoperatif diyetinin özellikle patates içermemesi göz önünde bulundurulmalıdır (31). 3.4.Zingiber officinale Roscoe Familyası : Zingiberaceae Türkçe Adı : Zencefil Diğer isimleri : Zencebil İngilizce Adı : Ginger Yetiştiği Bölge : Güneydoğu Asya’da doğal olarak yetişir. Nijerya, Hindistan, Tayvan ve Jamaika’da kültürü yapılmaktadır (13). Genel özellikleri : Zingiber officinale Roscoe türünün rizomlarıdır. Bu tür 100 cm kadar yükseklikte, kamış görünüşünde, çok yıllık, otsu bir bitkidir. Yaprak mızrak biçiminde, sivri uçlu, tarçın kokuludur. Çiçeklerin birçoğu bir arada ve sarı renklidir (9). Kullanılan kısımları : Rizomları Bileşimi : Zencefil rizomları %4.7–7.5 oranında oleorezin taşımaktadır. Uçucu olmayan kısmında; gingeroller ([6]-gingerol, [8]-gingerol, [10]-gingerol), dehidrastasyon ürünleri, şogaoller ([6]-şogaol, [10]-şogaol), sabit yağlar, mumlar bulunmaktadır. %1–3.3 oranında uçucu yağ içermektedir. Bu uçucu yağın %30-70'ini seskiterpenler oluşturmaktadır. Seskiterpenlerden; β-bisabolen, (-) zingiberen, βseskifellandren (+)-ar-curcumen, monoterpenlerden de geranial ve neral bulunmaktadır. Diğer bileşikler; karbonhidratlar, nişaşta (%40–60), proteinler (%9-10), lipitler (6-10), lesitin, vitaminler ( niacin, vit A), mineraller, aminoasitler içermektedir (32). 21 Etki ve Kullanılışı : Yeni Britanya’da rüzgara hükmetmek, yönünü tayin etmek için büyücüler özel bir ayin düzenlerlerdi. Öncelikle havaya yanmış kireç serper daha sonra da ellerindeki zencefil dallarını sallar, havaya atar ve tekrar yakalarlardı. Yanmış kireç tozlarının en yoğun olarak düştüğü yerde zencefil dallarından ateş yakarlardı. Bir yandan özel şarkılar söyleyip bir yandan ateşin etrafında dönerlerdi. En sonunda ise ateşten geriye kalan zencefil küllerini toplar ve suya serperlerdi. Zencefil, kutsal ağacı temsil eder ve onun dumanı büyücülerin mesajını tanrıya iletirdi (17). IV. Sultan avcı Mehmet’in (1641–1692) hekim başılarından Nasrullah oğlu Salih XVII. yy da yazdığı Gayetülbeyan Fi Tedbiri Bedenil adlı kitabında da zencefil içeren formülasyonlara yer vermektedir (32). “Curry powder” tipindeki birçok baharat karışımının terkibine girer (9). Zencefil antiemetik aktiviteye sahiptir (15,33). 1489 vaka üzerinde, deniz tutmasının önlenmesinde reçeteli ve reçetesiz verilen yedi ilacın etkileri karşılaştırılmış ve zencefilin test edilen diğer antiemetik ilaçlar (sinnarizin, sinnarizin ile domperidon, siklizin, dimenhidrinat ile kafein, meklozin ile kafein ve skopolamin) kadar etkili olduğu gösterilmiştir. 27 hamile üzerinde yapılan çift körlü çapraz bir çalışmada, zencefil tozunun (250 mg, 4 kez/gün) oral alımının, hamilelikteki sabah hastalığı olarak da bilinen Hyperemesis gravidarum’un belirtilerinin iyileştirilmesinde plasebodan daha fazla etkili olduğu görülmüştür (13). 1 g toz zencefil kullanan denizcilerde bulantının azaldığı saptanmıştır (32). Mide özsuları ve tükürük akışını stimüle eder ve intestinal peristaltizmi artırır (15). Zencefilin gastrointestinal motilite üzerine olan etkileri; 6, 8 veya 10-gingerollerin antiseratoninerjik aktivitelerinden kaynaklanmaktadır (13). Antibakteriyel, antifungal, nematosidal, molluskasidal, ve antiplatelet etkileri olduğu bilinmektedir (15). Zencefilin sulu etanollü ekstresi Pseudomonas aeruginosa, Salmonella typhimurium, Escherichia coli ve Candida albicans’a karşı doza bağımlı antimikrobiyal aktivite göstermiştir (13). İştahsızlık, anoreksiya, taşıt tutması, dispeptik şikayetlerinde kullanılır (15). Soğuk algınlığı ve gripte, migren ağrılarında ve narkotik antagonist etkilerinden dolayı kullanılır (34). İmmunomodülatör, antitümörijenik, antiinflamatuar, antiapoptic, antihiperglisemik, antilipidemik aktiviteleri vardır. Zencefil ham ekstresinin anestezi altındaki sıçanların arteriyel kan basıncında doz bağımlı düşüşü (0.3–3 mg/kg) indüklediği rapor edilmiştir (33). 6-gingerol, 6-paradol, fenolik 1,3- diketonlar, zingeron gibi bazı bileşenlerin lipit peroksidasyonuna karşı koruyucu oldukları gösterilmiştir. İn vivo çalışmalar, zencefil ekstresinin oral uygulanmasının 22 sıçanlardaki pençe ödemini azalttığını göstermiştir. Ekstrenin etkinliği asetilsalisilik asitin etkinliği ile karşılaştırılabilir durumdadir. 6-şogaoller, sıçanlardaki karrageninle indüklenmiş pençe ödemini siklooksijenaz aktivitesini inhibe ederek önlemiştir (13). Haricen kontüzyon ve artrit ağrısında kompres yapılarak uygulanır. Zencefil sargısı kronik eklem ağrılarında, romatizmada, gutta, sırt ağrısı, omuz ağrısı, kas tutulması, omuz-kol akut sendromu, eklemleri de tutan psöriazis, kronik bronşit, ekskresyonun artırılmasında endikedir. Zencefil sargısı tüm vücudu ısıtır, soluk egzersizlerini artırır, idrarı artırır, eklem hareketlerini düzeltir, ağrıları azaltır. (15) Yan etkileri : Duyarlı hastalarda parmak ucu kontakt dermatiti oluşturduğu bildirilmiştir (34). 6 gramdan fazla zencefilin, midede irritasyona sebep olabileceği bildirilmiştir (13). Disgözi (tat alma duyusunda değişiklik) de yapabilmektedir (35). Kontrendikasyonları: Safra taşı olan kişilerde doktor tavsiyesiyle kullanılmalıdır (13). Zencefil sargı arteriyel HT ve şizofrenide kontrendikedir (15). Dozu : Dahilen kullanımda günlük dozu 2–5 g kuru ya da taze rizomdur. Anoreksiya, taşıt tutması, dispeptik şikayetler için: Çayı 0.5–1 g dilimlenmiş veya kabaca toz haline getirilen kuru veya taze rizomu ağzı kapalı cezvede 15 dakika hafif ateşte kaynatılarak, sonra çay süzgecinden geçirilerek hazırlanır. İştahsızlık ve yetersiz peristaltizmde zencefil çayı veya zencefil tentürü (1:5): ½-1 bardak suya 10–20 damla damlatılarak yemeklerden 15–30 dakika önce alınması tavsiye edilir (15). 6 yaş üstü çocuklar ve erişkinlerdeki araç tutmasında; toz edilmiş bitki materyali ya da ekstresi 0.5–2 defa/gün alınır (13). Zencefil sargı; zencefil rizomu (taze kabaca parçalanmış veya toz edilmiş) kaseye konulur, yaklaşık 500 ml sıcak su (80 °C) ilave edilir ve 2–5 dakika bekletilir. Pamuk bezin tamamı ıslanana kadar kaseye batırılıp fazlası sıkılır. Belkemiğine sıcak ve ıslak bez yerleştirilip flanel bezle üzeri kapatılır. Hasta yatağa yatırılıp omuzları iyice kapatılır. Sıcak su şişesi yatak örtüsünün altına, ayaklarına yakın yere koyulur ve karanlık odada tam olarak sessiz ve sakin bir ortam olması sağlanır. Tedavi süresi 20– 40 dakikadır. Uygulama sonrası kompres uzaklaştırılır ve tedavi edilecek bölgeye nötral yağ uygulanır. Daha sonra hasta flanel bezle tekrar sarılıp 30 dakika dinlendirilir. Günde 1 kez uygulanır. Bu tedavinin sabahları yapılması önerilir. Genellikle 5 gün uygulanmasını takiben 2 gün ara verilmesi tavsiye edilir. Ardından 5 gün daha uygulanabilir. Hastalığın görülme sıklığı ve şiddetine göre tedavi belirlenir (15). 23 İlaç Etkileşmeler : Zencefil, sülfaguanidinin absorbsiyonunu artırabilir. Zencefilin etkili bir tromboksan sentetaz inhibitörü olması ve prostasiklin agonisti gibi davranması nedeniyle kanama zamanını artırabileceği düşünülmüş ancak yapılan çalışmalarda kan koagülasyonunda warfarinle indüklenmiş değişikliklere bir etkisinin olmadığı, warfarinle etkileşmediği bulunmuştur (13). 3.5. Morus sp. Familyası : Moraceae Türkçe Adı : Morus nigra: Kara dut, Morus alba: Beyaz dut Diğer isimleri : Kara dut; urmu dut, urum dut İngilizce Adı : Kara dut: Mulberry, Beyaz dut: White Mulberry Yetiştiği Bölge : Vatanı Türkistan olan dut, batıda İran, Irak, Türkiye, Akdeniz ülkelerinden Avrupa’ya ve doğuda Çin’e kadar çok geniş bir alana yayılmıştır. (36). Genel özellikleri : Morus nigra 10-15m boyunda kalın dallı geniş tepeli bir ağaçtır. Yapraklarını döken bir ağaçtır. Yapraklar geniş yumurta biçiminde 6–12 cm boyundadır (36). Meyvalar 2–3 cm uzunlukta, kırmızımtırak siyah renkli ve ekşi lezzetlidir (9). Morus alba 15 m kadar boy yapabilen, kalın dallı, geniş tepeli bir ağaçtır. Tepe çapı 6-8 m`dır. Hızlı büyüme özelliğine sahiptir. Ağaçların çoğu anavatanlarından götürülüp adaptasyonu yapılarak yetiştirildiği bölgenin tabii bitkisi haline gelmiştir. Ak Dut’un anavatanı Çin’dir (37). Kullanılan kısımları : Meyveleri, yaprakları, kök ve gövde kabukları (13). Bileşimi : Meyve bileşiminde şekerler, organik asitler (malik asit, sitrik asit, tartarik asit, oksalik asit, fumarik asit), flavonoitler (isoquercitin) ve boyar maddeler bulunmaktadır (13, 36). Meyvelerden petunidin, siyanidin ve pelargonidin 24 izole edilmiştir. Meyvelerden mineral element olarak N, P, K, Ca, Mg, Na, Fe, Cu, Mn, Zn; yağ asidi olarak miristik asit, palmitik asit, stearik asit, behenik asit, oleik asit bulunmaktadır. Morus nigra yapraklarındaki genel etken madde grubu flavonoitlerdir. M. nigra kök kabuklarında bulunan başlıca prenilflavonoit olarak morusin bulunmaktadır (13). Etki ve Kullanılışı : Bir zamanlar Babylonya’da birbirini çok seven iki aşık yaşardı. Thisbe ve Pyramos adındaki bu aşıklar ailelerinin ilişkilerine karşı oluşu yüzünden gizlice buluşurlardı. Yine böyle bir zamanda genç aşıklar şehrin dışındaki bir kaynağın kenarında buluşmak üzere sözleştiler. Buluşma yerine ilk Thisbe geldi ve kaynağın yanındaki dut ağacının gölgesinde beklemeye koyuldu. Ancak tam o sırada ağzı kanlar içinde bir aslan su içmek için kaynağa doğru geliyordu. Thisbe aslanı görünce hemen yerinden fırladı ve korku içinde oradan kaçarak uzaklaştı. Thisbe aslandan kaçarken eşarbı üzerinden düşerek yere uçtu. Aslan bir hamlede eşarbı kaptı ve parçaladı. O anda buluşma yerine sevinç içinde yaklaşmakta olan Pyramos aslanın kanlar içindeki ağzında sevgilisinin parçalanmış eşarbını görünce, aslanın Thisbe’yi yediğini düşündü ve hiç düşünmeksizin bıçağı çekerek oracıkta canına kıydı. Saklandığı yerden koşarak yetişen Thisbe, Pyramos’un öldüğünü görünce sevgilisinin bedenine saplı bıçağı çıkarttı ve kendi bedenine sapladı. İki sevgili kanlar içinde akan suyun kenarına cansız seriliverdiler. O anda kaynağın kenarındaki dut ağacının bembeyaz meyveleri iki aşığın süzülen kanlarıyla kırmızıya dönüştü. Karadut işte böyle meydana geldi. Çin ve Japon mitolojisinde de sıkça söz edilen on adet kutsal adadan birinin adı “eğilmiş dut ağacı ülkesi” anlamına gelen Fu-Sang’dır. Burada yetişen dut ağaçlarının öyle çok meyvesi olurmuş ki meyvelerin ağırlığından dallar yere kadar sarkarmış. Bu ağaçlar dokuz bin yılda bir kutsal meyvelerini vermekteymiş. Adanın azizleri bu meyvelerden yiyerek azizliklerini devam ettirirlermiş. Azizler bu dutlardan yiyince kutsal kuşlar gibi uçabilme yetisi de kazanırlarmış. Dut ağacı, Türk kültüründe evin saadeti, mutluluğu ve bereketinin sembolüdür. Dut ağacı evin ruhudur ve bir evin temelini atmadan önce ‘duygulu bir ağaç’ dikme geleneği vardır. Dut duygulu ağaçlar arasında sayılırdı (17). Meyvelerden hazırlanan şurup gargara halinde ağız ve boğaz hastalıklarına (çocuklarda sık rastlanan pamukçukta çok kullanılır) karşı kullanılmaktadır. Kara Dut kökü veya kök kabuğu (Cortex Mori radicis) müsil ve tenya düşürücü etkilere sahiptir. Yapraklar şeker hastalığına karşı kullanılır (9). Bileşiminde bulunan papyriflavonal A, kuraridin, saphoraflavanon D ve saphoraiso flavanon A iyi bir antifungal ve güçlü antimikrobiyal 25 aktivite göstermektedir. Candida türlerinden özellikle C. albicans üzerinde antifungal aktivite göstermektedir. Yapısında bulunan 2-arilbenzofurans metisilin dirençli stafilokoklar üzerinde antimikrobiyal etki göstermektedir. Kara dut meyvelerinden elde edilen morin flavanoit yapısında bir maddedir ve bu maddenin makrofajlar üzerinde antiinflamatuar aktivitesi belirlenmiştir. Meyvelerinden elde edilen cyclosporin (CsA) maddesi ise otoimmün hastalıkların tedavisinde ve organ transplantasyonu sırasında potansiyel immunsupresif ajan olarak kullanılabilir. Morus genusuna ait türlerin (Morus alba L., Morus nigra L.) anti-HIV, antioksidan, antihipotansif ve sitotoksik aktivitesi bilinmektedir. Bu türler flavonoitler açısından zengindir ve potansiyel olarak Herpes simplex virus, rhinovirus, rotavirus ve HIV üzerinde antiviral aktiviteleri mevcuttur. Bitkinin kök kabuklarından elde edilen etil asetat fraksiyonundaki kuwanin G maddesi ağız patojeni olan Streptecoccus mutans üzerinde güçlü antibakteriyel özelliğe sahip olarak bulunmuştur. Yine aynı molekülün oral-karsinojenik ağız patojenleri S.sobrinus, S.sanguis ve peridontal patojen P. gingivalis üzerine antimikrobiyal aktivitesi belirlenmiştir (36). M. nigra yapraklarının orta dereceli antioksidan etkili olduğu bulunmuştur. M. nigra meyveleri yüksek antioksidan etkiye ve meyve ekstresinin biyomembranlar ve biyomoleküllerdeki peroksidatif hasara karşı koruyucu etkiye sahip olduğu gösterilmiştir. M. nigra yaprak, meyve, gövde kabuğu ve kök kabuğunun hipoglisemik aktivitesi farelerde incelenmiştir. 500 mg/kg yapraklarının ve kabuğunun tek bir oral dozunun diyabetik farelerde alloksanla indüklenen kan şekerini düşürdüğü görülmüştür. M. nigra kök kabuklarında bulunan başlıca prenilflavonoit olan morusin’in antinosiseptif etkileri farelerdeki klasik ağrı modellerinde incelenmiş ve umut verici etkiye sahip olduğu bulunmuştur (13). Bir çalışmada M. alba yapraklarından izole edilen mulberroside F’in cilt beyazlatma ajanı olarak kullanılabileceği önerilmiştir (38). Yan etkileri : Uygun terapötik dozlar için tehlikeli ve/veya yan etkileri bilinmemektedir (13). Kontrendikasyonları: Herhangi bir kayıt bulunmamaktadır (13). Dozu : Tenya düşürücü olarak 15 g kök kabuğu 250 g suda kaynatılır, süzülür ve sabahları aç karnına içilir. Bu kullanmaya birkaç gün devam edilmelidir. Müshil tesir için 5–10 g kök kabuğu yarım litre suda kaynatılır, süzülür. Sıvı kısmı bal ile tatlandırılır ve içilir. Karadut şurubu hazırlanışı: 500 g taze karadut meyvesi 500 g toz şeker ile birlikte bir taşım kaynatılır ve sıcak iken bezden süzülür.(9). M. alba L. (Beyaz 26 dut) türünün yapraklarından hazırlanan infüzyon (%5) ateş düşürücü ve idrar arttırıcı etkilere sahiptir (9). İlaç Etkileşmeler : Herhangi bir kayıt bulunmamaktadır (13). 3.6. Sideritis sp. Familyası : Labiatae (Lamiaceae) Türkçe Adı : Dağçayı Diğer isimleri : Adaçayı, yayla çayı İngilizce Adı : Ironwort, mountain tea and shepherd's tea Yetiştiği Bölge : Batı ve Güney Anadolu’da yetişir (12). Genel özellikleri : Otsu bitki veya çalı formundadır, salgı tüyleri taşır ve uçucu yağ içerir (12). Kullanılan kısımları : Çiçekleri ve yaprakları kullanılmaktadır (9). Bileşimi : Uçucu yağ, diterpenoit, yağ asidi, kumarin ve flavonoit grubu bileşiklerin varlıkları rapor edilmiştir (39). Tanen ve acı madde taşımaktadır (9). Etki ve Kullanılışı : Uyarıcı, gaz söktürücü, iştah açıcı ve mide ağrılarını kesici özelliklere sahiptir (9). Bu türlerin antispazmodik, antifeedant (böceklerde iştah önleyici), karminatif, analjezik, sinir sistemi stimulanı, sedatif, antitussif ve antikonvülzan etkilere sahip olduğu kayıtlıdır. Yapılan bir çalışmada rapor edilen sonuçlar ve edinilen literatür bilgilerinin ışığında; yüksek toplam fenol içeriğine sahip üç Sideritis türününde (S. cilicica Boiss.&Bal., S. scardica Griseb., S. germanicopolitana Bornm. ssp. germanicopolitana) serbest radikal süpürücü etki gösterdiği, bu üç türden birinin ise (S. germanicopolitana Bornm. ssp. 27 germanicopolitana) lipit peroksidasyonuna karşı etki gösterdiği belirlenmiştir. Bu üç türün dışında kalan türlerin ise sentetik bir antioksidan olan BHT ye yakın veya ondan daha düşük bir aktivite göstermesi ve YBSK analizleri sonucunda flavonoit türevi bileşiklerin, ekstrelerin büyük çoğunluğunu oluşturduğunun belirlenmesi flavonoit tipi bileşiklerin serbest radikal ve lipit peroksidasyon etki ile ilişkili bileşikler olduğunu destekler durumdadır (39). Kontrendikasyonları: Yan etkileri : Kontrendikasyonları: Dozu : İnfüzyonun (%1–5) hazırlanması; bir bardak sıcak su içine çiçekli bir dal veya birkaç yaprak atılır, bardaktaki suyun rengi sarımsı oluncaya kadar beklenilir ve atılan drog parçası dışarı alınır. Elde edilen infüzyon biraz şeker ile tatlandırılarak içilir (9). İlaç Etkileşmeler :- 3.7. Cassia sp. Familyası : Fabaceae (Leguminosae) Türkçe Adı : Sinameki Diğer isimleri : Yaprak sinameki İngilizce Adı : Senna Yetiştiği Bölge : Kuzeydoğu Afrika ve Arabistan bölgesinin yarı çöl ve dağlarında yabani olarak yetişmektedir. C. acutifolia Del. Sudan ve Kartum bölgesinde yabani olarak yetişir. Bu türden elde edilen drog İskenderiye sinamekisi (Folium Sennae alexandrinae) ismini alır. C. angustifolia Vahl. Arabistan ve Somali’de yabani olarak 28 bulunur. Bu türden elde edilen drog Hindistan sinamekisi (F. Sennae Tinnevelly) ismini alır (9, 34). II. Dünya savaşı sonrası A.B.D. Kaliforniya’da kültürü yapılmıştır. Bitki sıcaklığı 10°C altına düşmeyen bölgelerde yetişebilmektedir (34). Genel özellikleri : Genellikle 60–100 cm yükseklikte, sarı çiçekli, çift tüysü yapraklı ve çalı görünüşünde ağaççıklardır (9). Kullanılan kısımları : Yaprakları Bileşimi : Sinameki yaprakları %2.5–3.5 antrasen türevleri (başlıca sennozit A, A1 ve B, daha az C ve D); naftalen türevleri taşır (13). Antrasen türevlerinin miktarı %2–3 arasındadır (9). Az miktarlarda aloe-emodin ve rein 8-glikozit, müsilaj, flavonoitler ve naftalen prekürsörleri içerir (34). Etki ve Kullanılışı : Etkisi kalın barsaklar üzerine olan müshildir ve kabızlığa karşı kullanılır (9,34). Sinamekinin etkisi esas olarak hidroksiantrasen glikozitlerinden, özellikle A ve B sennozitlerinden kaynaklanır. β-glikozidik sennozitler intestinal sistemde absorbe olmayıp kalın barsakta bulunan bakteriler tarafından aktif metabolitlerine (rein-antron) dönüştürülürler. Agikonları ise üst sindirim sisteminde absorbe olurlar (34). Yan etkileri : Tıbbi dozlarda, karın ağrısı yapmasına karşılık, mide bulantısı ve kusma yapmaz. Daha yüksek miktarlarda (10 g) bulantı ve kusma yapar (9). Kolit ve kramp gibi hafif karın ağrılarına sebep olur. Uzun süre veya aşırı doz kullanımı, su kaybı ve elektrolit dengesizliğine neden olabilir. Uzun süre laksatif kullanımı elektrolit bozuklukları, metabolik asidozis veya alkalozis, malabsorbsiyon, kilo kaybı, albüminüri ve hematüriye neden olabilir. Yaşlı hastalarda stimülant laksatiflerin tekrarlayan kullanımı halsizlik ve ortostatik hipotansiyonu kötüleştirebilir. Kronik kötüye kullanım sonrasında bir hepatitli vaka tanımlanmıştır (34). Kontrendikasyonları: İnflamatuar barsak hastalıklarında, barsak tembelliği ve tıkanıklıklarında, orijini belli olmayan karın ağrılarında, elektrolit eksikliğinde ve apantisit sorunu olanlarda kullanılmamalıdır. Hamilelik ve emzirme süresince ve 12 yaşından küçük çocuklarda kullanılmamalıdır (14). Dozu : Kabaca toz edilmiş bitki parçaları, toz veya kuru ekstresi, dekoksiyon, soğuk maserasyon ya da eliksiri, sıvı ya da katı formları, her gün 0.6–2.0 g dozda oral yoldan kullanılarak tedavi sağlanır. Sürekli yumuşak dışkı için doğru doz, verilebilecek en az 29 dozdur. Kuru yaprak: 0.6–2.0 g dozda kullanılır. İnfüzyon veya dekoksiyon: 0.6–2.0 g drog 150 ml sıcak suda 10–30 dakika bekletilir. Soğuk maserasyon: 0.6–2.0 g drog 150 ml soğuk suda 10–12 saat bekletilir ve süzülür. Sıvı ekstre: 1:1 (g/ml), 0.6–2.0 ml dozda kullanılır. Kuru, sulu alkollü ekstre: 0.25–0.55 g dozda kullanılır. Sinameki yaprakları toz halinde yetişkin ve 10 yaş üzeri çocuklarda, bir defada 0.5–1 g/gün dozda (10–30 mg arasında sennozit B içerir) ve gece yatmadan önce alınmalıdır. 2 yaşın altındaki çocuklarda kesinlikle kullanılmamalıdır. Yaşlı hastalarda normal dozun yarısı alınmalıdır. Sinameki yapraklarının iki haftadan daha fazla kullanımı doktor kontrolü altında yapılmalıdır. Kronik kullanımı Pseudomelonosis coli’ye yol açabilir (13). İlaç Etkileşmeler : İntestinal geçiş süresinin azalması oral alınan ilaçların absorbsiyonunu azaltabilir (34). Sinameki alımı sonucu oluşan potasyum kaybının artması- kardiyotonik glikozitlerin (Digitalis, Strophantus) etkilerini artırır. Uzun süreli laksatif kullanımı sonucunda oluşan hipokalemi potasyum kanallarını etkileyerek, sinüs ritmini değiştiren kinidin gibi antiaritmik ilaçların etkisini artırabilir. Tiyazit grubu diüretikler, adrenokortikosteroitler ve meyan kökü gibi hipokalemiye neden olan ilaç ve bitkilerle kullanılması elektrolit dengesizliğini artırabilir (13). 3.8. Ziziphora taurica Bieb. Subsp. taurica Familyası : Lamiaceae Türkçe Adı : Nane ruhu Diğer isimleri : Dağ reyhanı İngilizce Adı : Mint spirit Yetiştiği Bölge : Anadolu’da yaygın türlerdir. Kurak sırtlar ve yol kenarlarında yetişirler (9). 30 Genel özellikleri : Bir yıllık, kuvvetli kokulu ve otsu bitkilerdir. Çiçekler iki dudaklı, morumsu kırmızı renklidir. Yapraklar kısa saplı, dar uzun, derimsi ve tüylüdür (9). Kullanılan kısımları : Toprak üstü kısmı Bileşimi : Pulejon, terpinen–4-ol, cis-karveol, trans-karveol, ve verbenon (40), karyofillen oksit (26.16%), β-karyofillen (24.80%), germakren-D (7.92%) (41). Etki ve Kullanılışı : Çay şeklinde (9), infüzyonları karın ağrısı gibi gastrointestinal semptomları tedavi etmede oldukça sık kullanılmaktadır. Yara iyileştirici özelliğinden dolayı harici olarak da kullanılmaktadır. Z. tenuior, Z. taurica subsp.taurica ve Z. taurica subsp. cleonioides’ ten elde edilen uçucu yağlar üzerine yapılan bir araştırmada bu üç Ziziphora türüne ait yağların akut letal toksisiteleri çalışılmış ve fareler üzerinde yüzme performansında düşüşe neden oldukları dolayısıyla merkezi sinir sistemi depresan aktivitesi gösterdikleri, bu nedenle de halk arasında antistres ve merkezi sinir sistemi depresyonlarına karşı kullanıldıkları bulgularına ulaşılmıştır (42). (+)-Pulejonun ketonlar arasında asetilkolinesteraz aktivitesinin potent inhibitörü olduğu iyi doküman edilmiştir. Pulejon lipooksijenaz üzerinde inhibitör aktivitesi göstermemiştir (43). Yan etkileri : Çalışmalar pulejonun metabolitlerinin toksisiteden sorumlu olduğunu göstermiştir. Pulejon toksisitesiyle en yakın ilişkisi olan hedef organ karaciğerdir. Pulejonun glutatyon ile doğrudan konjugasyonu pulejonun glutatyon-tüketme etkisini kısmen açıklayabilir. Pulejonun tek bir 150 mg/kg i.p. dozu ratların karaciğerinde olduğu gibi plazmalaronda da glutatyonu tükettiği ve toksisitede önemli bir rol oynadığı gösterilmiştir. Pulejonun glutatyon üzerindeki etkisi antioksidan dengesini negatif olarak etkilemesidir (43). Kontrendikasyonları: Dozu : İnfüzyon halinde (%2) dahilen midevi, haricen yara iyi edici olarak kullanılmaktadır (9). İlaç Etkileşmeler :- 31 3.9. Nigella sativa L. Familyası : Ranuculace Türkçe Adı : Çörek otu Diğer isimleri : Çöreotu, ekilen çörek otu, kara çörek otu, siyah kimyon (9). Ortadoğu ülkeleri arasında birçok hastalığın şifası olduğu için “Habbat Al Barakah” ya da “Kutsanmış Tohum” olarak da bilinir. İngilizce Adı : Black cumin Yetiştiği Bölge : Dünya’da genellikle Batı Asya, Ortadoğu ve Avrupa’da, Türkiye’de Konya yöresinde yetişmektedir (44). Genel özellikleri : Yaklaşık olarak 20–30 cm yüksekliğe erişebilen, otsu, yaz aylarında (Haziran-Temmuz) mavi, yeşil renkli çiçekler açan, güzel kokulu bir bitkidir (44). Kullanılan kısımları : Tohumları Bileşimi : Uçucu yağ (%0,38–0,49), sabit yağ (%30–40), protein (%20– 30), saponin, melantin ve tanen içerirler (45). Alkaloitler; nigellisin, nigellimin, nigellidin izole edilmiştir. Farmakolojik olarak, timokinon, ditimokinon, timohidrokinon ve timol, uçucu yağdaki aktif bileşenlerdir. Tohumlarda ayrıca; ham lif, mineraller, askorbik asit, tiamin, niasin, piridoksin ve folik asit de belirlenmiştir (13). Etki ve Kullanılışı : Çörek otunun Tutankamon’un mezar buluntuları arasında olması bir yana Hipokrat, Dioskorides ve İbn-i Sina tarafından tedavi amacıyla kullanıldığı bilinmektedir. Bu bitkiden elde edilen yağın Mısır kraliçesi Cleopatra tarafından da sağlık ve güzellik sağlaması amacıyla kullanıldığı bilinmektedir. İslam Peygamber’i Hz. Muhammed’in (s.a.v) “Şu kara taneyi (çörek otu) kullanın, ölümden başka her şeye devadır.” Hadisi çörek otunun inançlı bir biçimde ve kitlesel olarak kullanılmasını 32 etkilemesi açısından anlamlıdır. Arap/Yunan tıbbında da sağlığı yükseltmede, yüksek ateşi düşürmede, soğuk algınlığında, baş ağrısını gidermede, romatizmal ve çeşitli mikrobik enfeksiyonlarda, barsak parazitlerini düşürmede kullanılmıştır. Çörek otu tohumu taneleri hipertansif/hipotansif etkileri iyi bilindiğinden tansiyonun düzenlenmesinde, yağ metabolizması üzerine olan etkileri nedeniyle kan lipid seviyesinin düzenlenmesinde etkili olmaktadır (44). Çörek otu uçucu yağının antioksidan aktivitesinin araştırıldığı bir çalışmada timokinon ve karvakrol, t-anethole ve 4-terpineol anlamlı radikal süpürücü etki göstermiştir (46). Hastalık ve kimyasallarla indüklenen nefrotoksitite ve hepatotoksititeye karşı koruyucu etkisi olduğu bildirilmiştir. Tohumları/yağı antiinflamatuar, analjezik, antipiretik antineoplastik aktiviteye sahiptir. Yağı kan basıncını düşürür ve respirasyonu artırır. 12 haftaya kadar tohum ekstraktıyla farelerin tedavisi, PCV ve Hb’in artışını içeren hemogramdaki değişiklikler ile kolesterol, trigliserit ve glikozun plazma konsantrasyonlarındaki azalma rapor edilmiştir (47). Çörek otunun çeşitli kanser hücrelerine karşı sitotoksik etkili olduğu, hücresel aktivasyonu ve tümöre özel antikorların üretimini artırdığı bildirilmiştir. Ayrıca, çörek otu ekstresinin sağlıklı hücrelere zehir etkisi yapmayıp, tersine olumlu etkisi olduğuna ilişkin bulgular vardır. Tohum özsuyu ve tohum yağının antiviral ve antimikrobiyal etkisinin olduğu bildirilmiştir. İnsanlar üzerinde yapılan bir çalışmada çörek otu tohumunun CD4+/CD8+ oranı ile NK hücre aktivitesini artırdığı tespit edilmiştir. Çörek otu tohum ekstresinin immun sistem ile ilgili hücrelerin sayılarında artışa neden olduğu bildirilmiştir. Nigella sativa protein ekstraktlarının allojenik hücrelerle veya herhangi bir stümilatör olmaksızın kültürde insan lenfositlerinden IL-3’ün üretimini artırdığı bildirilmiştir. N. sativa proteinlerinin IL1b’yi artırdığı tespit edilmiştir ki, bu durum makrofajlar üzerinde de bir etkisinin olabileceğini düşündürmektedir. Çörek otu tohumunun insanlarda hücresel bağışıklık sisteminin T lenfosit alt grupları ve toplam lökosit sayısı üzerine etkisinin araştırıldığı bir çalışmada, insanlarda çörek otu tohumunun günlük 30 mg/kg oral kullanımının bağışıklık sistemini aktive edebileceği, ancak bu konuyu netleştirebilmek için daha fazla çalışma yapılması gerektiği bildirilmiştir (45). Sodyum nitrit ya da gıda boyaları gibi besin katkı maddelerinin meydana getirdiği kalp bozukluklarına karşı çörekotu tohumu ve/veya balının belirgin bir koruma sağladığı erkek sıçanlar üzerinde yapılan bir çalışma ile gösterilmiştir (13). Yapılan bir in vitro çalışmaya dayanarak, N. sativa tohumlarının ekstreleri Helicobacter pylori’ye karşı antibakteriyel etkilere sahiptir. Glikoz toleransını 33 iyileştirdiği ve kan glikozunu düşürdüğü diyabetik hayvan modellerinde ve insan çalışmalarında gösterilmiştir. İnsan çalışmalarına dayanarak çörek otu yağının lipit seviyelerini düzenlediği gösterilmiştir. Çeşitli N. sativa ekstreleri, aynı zamanda timokinon gibi bileşenlerin, hayvan çalışmalarında ve in vitro çalışmalarda, gramnegatif ve gram-pozitif izolatların ikisine de karşı antibakteriyel etkiler gösterdiği görülmüştür (21). Yan etkileri : Topikal kullanımını takiben, iki kişide kontakt dermatit vakası bildirilmiştir (47). Kontrendikasyonları: Gebelikte kullanılmamalıdır (13). Dozu : Bir çay kaşığı ezilmiş tohumun kaynamış bir fincan sıcak su içine konulmasıyla hazırlanan çay, günde iki kez tonik olarak içilebilir. İnfüzyon (%2–5) günde 2–3 bardak içilir. Gönüllülerin kullanıldığı klinik bir çalışmada, günde iki kez 1 g çörekotunun oral yoldan alınması ile 2 hafta sonra kan glikoz seviyelerinde azalma gözlenmiştir (13). İlaç Etkileşmeler : Yapılan bir hayvan çalışmasında, yağı çıkarılmış N. sativa’nın sulu ve metanollü ekstreleri potansiyel olarak santral sinir sistemini deprese ederek analjezik aktivite göstermiştir (21). Sodyum valproata bağlı yan etkileri timokinonun azalttığı yapılan bir hayvan çalışmasında gösterilmiştir (21). 3.10.Olea europaea L. Familyası : Oleaceae Türkçe Adı : Zeytin Diğer isimleri :- İngilizce Adı : Olive 34 Yetiştiği Bölge : Olea europaea L. Dünyada geniş yayılım gösteren bir bitkidir. Akdeniz havzasında makilerde doğal olarak yetişmesinin yanı sıra tüm Akdeniz iklimine sahip ülkelerde kültürü yapılmaktadır. Bir teoriye göre, zeytin ağacının anavatanının Suriye ve Güneydoğu Anadolu’yu da içine alan güneybatı Asya ve yukarı Mezopotamya olduğu bildirilmiştir (13). Yayılışı iki yoldan olmuştur. Birincisi Mısır üzerinden Tunus ve Fas’a, diğeri ise Anadolu boyunca Ege adaları, Yunanistan, İtalya ve İspanya’yadır (48). Zeytin ağacının insanlık tarihindeki yeri tam olarak bilinmemekle birlikte yapılan çeşitli arkeolojik çalışmalar, zeytinin tarihi hakkında aydınlatıcı bilgiler vermektedir. Bu konuda eldeki en eski veri, Ege Denizi'nde Santorini adasında yapılan arkeolojik çalışmalara dayanmaktadır. Bu çalışmalarda 39 bin yıllık zeytin yaprağı fosilleri ortaya çıkarılmıştır. Kuzey Afrika'da Sahra bölgesinde gerçekleştirilen arkeolojik araştırmalarda ise M.Ö. 12 bin yılına ait zeytin ağacı bulgularına rastlanmıştır. Kültürel anlamda zeytin yetiştiriciliği M.Ö. 6000 yıllarında başladığı bildirilmektedir. Mısır’da M.Ö. 2600 yıllarına ait zeytin ve zeytinyağı üretimine dayanan sağlam bulgular vardır. Diğer yandan Hatay ve Mardin illerinde zeytinin bilinen en eski kalıntılarına rastlanmıştır. Zeytin küçük Asya’dan (Suriye-İran sınırı) Yunanistan’a M.Ö. 1582 yılında götürülmüştür. Zeytinin yabani formunu iyi bilen Yunanistan’ın ilk yerleşimcileri Doğu Akdeniz’den zeytinyağı üretim teknikleri ve zeytin yetiştiriciliği konularındaki bilgileri öğrenmişlerdir. İtalya’da zeytin tarımı M.Ö. 7. yüzyılda başladığı, buradan da M.Ö. 6. yüzyılda Marsilya’daki yerleşimciler vasıtasıyla Fransa’ya yayıldığı düşünülmektedir. Zeytinin yeni kıtaya yayılması İspanyollar tarafından 16. yüzyılın başlarında olmuştur. Önce Meksika’da başlayan zeytin üretimi buradan Peru, Arjantin ve Şili’ye yayılmıştır. Zeytinin Birleşik Devletlere gelişi 18. yüzyılda Kaliforniya eyaletinde San Diego şehrinin kurucusu olan bir misyoner aracılığı ile olmuştur (49). Genel özellikleri : 10–15 m boyunda, geniş taçlı, gövdesi çoğunlukla boğumlu, dalları dikensiz ağaç veya 2–5 m boyunda, dalları sık ve dikenli olan çalı; yapraklar hemen hemen sapsız, tepelerde koyu yeşil ve tüysüz, alt kısımlarda gümüşümsü gri renkte, çiçekler beyaz renkli, güzel kokuludur. Bitkinin çiçeklenme zamanı Mayıs ayıdır (13). Türkiye florasında tek Olea türü ve bu türün iki varyetesi kayıtlıdır. Bunlar; Olea europaea L. var. europaea Zhukovsky (Aşılı zeytin) ve Olea europaeae L. var. sylvestris (Miller) Lehr. (Delice, Erkek zeytin, Yabani zeytin) (9,13). 35 Kullanılan kısımları : Yaprakları Bileşimi : Yapraklar tanen, uçucu yağ, organik asitler ve rezin taşır (9). Zeytin yaprağı ekstresinde bir sekoiridoit olan oleuropein gibi fenolik maddeler, luteolin gibi flavonoitler, kafeik asit gibi maddeler bulunmaktadır (50). Etki ve Kullanılışı : Yunan Mitolojisinde Attike’nin koruyucu tanrısının seçilişi ilginç bir mitle aktarılır. Attike’nin koruyucu tanrılığına iki aday vardı. Bunlardan biri denizlerin tanrısı güçlü Poseidon, diğeri ise Zeus’un kafasından silahıyla doğan tanrıça Athena’ydı. Poseidon kendisini ispatlamak için üç dişli yabasını bir vuruşla salladı ve Atina akropolisinde bir tuz gölü meydana geldi. Athena ise bu şehre verebileceği daha değerli bir hediyenin bir zeytin ağacı olduğunu düşündü ve Atina’da bir zeytin ağacının topraktan bitmesini sağladı. Bu seçime hakemlik yapan Olympos’un on iki tanrısı Atina için en değerli ve yararlı hediyenin zeytin olduğuna karar verdiler ve Athena’yı seçtiler. Athena, Atinalıların akıl tanrıçası olmuştu. Atikte halkı, zeytin yetiştirmeyi ve zeytinyağını ona borçlu olduklarını düşünüyorlardı (17). Kudüs’te Zeytindağı’nın batı eteklerinde bulunan Cetsimani adında bir zeytinlik vardır. Burası İsa’nın sıkça uğradığı Kidron vadisinin yakınlarındadır. Suyu gür akan çeşmeleri, geniş ve güzel yolları olan bu bahçede tarihi sekiz zeytin ağacı bulunmaktadır ve bölge halkı bu ağaçların Mesih döneminden kaldığına inanırlar. Zahitler bu ağaçlardan topladıkları zeytinlerin çekirdeklerini ipe dizerek tespih yaparlar. Bir inanışa göre İsa Romalı askerlere bu zeytinlikte yakalanmıştır. Pek çok insan sıkıntıya düştüğünde Cetsimani’ye sığınarak dua eder ve burada huzur bulacağına inanır (17). Yapraklar ve gövde kabuğu, infüzyon halinde (%5) iştah açıcı, idrar verici, kabız, ateş düşürücü etkilere sahiptir. Şeker hastalığına karşı da kullanılmaktadır. Haricen cerahatlı yaraların temizlenmesi ve pansumanında kullanılır (9). Akdeniz diyetinde yer alan zeytinyağı ve zeytin yaprağında bulunan fenol bileşenlerinin etkisiyle bu bölgede kalp damar hastalıklarının görülme sıklığı oldukça azdır. Zeytin yaprağından elde edilen ekstrenin kalp damarlarındaki kanın akışını arttırdığı, kanın pıhtılaşmasını düzenlediği, kan dolaşımını rahatlattığı ve bundan dolayı kalp rahatsızlıklarını ve krizlerini önleyici etkiye sahip olduğu aynı zamanda LDL oksidasyonunu engelleyerek kalp-damar hastalıklarının önlenmesinde etkin olduğu ve adrenalin üzerine etki ederek kan basıncını düzenleyici etkisinin olduğu belirlenmiştir. Buna ilaveten, zeytin yaprağı ekstresinin 36 barsaklardaki ritim bozukluklarını azaltıp kas kasılmalarını önlediği bilinmekte ve TNF önleyici etkisinden dolayı alerji tedavisinde kullanımı önerilmektedir. Zeytin yaprağının diyabet üzerine etkileri incelenmiş ve olumlu sonuçlar alınmıştır. Zeytin yaprağı ekstresinin akciğer epitelyum hücrelerinde meydana gelen iltihabi hastalıklar sonucu oluşan serbest kökleri önleyici etkisi tespit edilmiş ve tedavide kullanımı önerilmiştir. Zeytin yaprağı ekstresinin farelerde akut veya kronik etkileri farelerin üreme ve hamilelik dönemleri üzerine veya genetik yapılarına etkileri ayrı ayrı incelenmiş ve belirgin hiçbir toksik etki tespit edilememiştir. Zeytin yaprağının ana bileşeni olan oleuropeinin iltihap giderici, damar sertliğini engelleyici ve kanser önleme özelliklerinin yanında, endojen peptitleri bağlama özelliği ile de güçlü bir antioksidan etkiye sahip olduğu belirtilmektedir. Yakın zamanda fareler üzerinde yapılan çalışmalarda oleuropeinin, antioksidan, kalp hastalıklarını önleyici ve hipolipidemik, hipoglisemik özellikler nedeniyle farmakolojik etkilere sahip olduğu ve metabolizmada bir modülatör olabileceği bildirilmiştir. Zeytin yaprağında bulunan oleonolik asit gibi bazı bileşenler yüksek yağ içeren bir diyetle beslenen farelerin serum glikozunu ve insülin seviyesini düşürmüş ve glikoz toleransını arttırmıştır. Oleuropein, BHT ve E vitamininin indirgeyemediği süperoksit anyonlarını indirgeyebilmekte ve bu nedenle tıp, ilaç ve kozmetikle ilgili alanlar yanında, gıda ürünlerinde de kullanılabilecek doğal bir katkı olma potansiyeli taşımaktadır. Araştırmacılar gıda endüstrisi için antioksidan olarak zeytin yaprağı ekstresinin büyük bir potansiyeli olduğunu ve bunun yanında zeytin yaprağının gıda ürünlerinin raf ömrünü uzatmada kullanılabileceğini göstermişlerdir. Ayrıca, zeytin yaprağı ekstrelerinin antioksidan olarak çok etkili olduğunu ve sentetik antioksidanlar yerine kullanılabileceği bildirilmiştir. Zeytin yaprağı ekstrelerinde bulunan polifenollerin trombosit fonksiyonuna olan etkisini incelemişlerdir. Zeytin yaprağı polifenolleri sigara içmeyen erkeklerde trombosit aktivasyonunu laboratuar ortamında inhibe etmiştir (50). Diyabette oleuropeinin hipoglisemik etkisini açıklamak için, glikozla-uyarılan insülin salınımını etkileme potansiyeli ve periferik glikoz alımını artırıcı etkisinin olduğu şeklinde iki mekanizmanın yanı sıra, diyabet ve komplikasyonlarına karşı antioksidan aktivite gösterdiği de ileri sürülmektedir. Alloksan ile indüklenen diyabetik tavşanlarda oleuropeinin hipoglisemik ve antioksidan etkilerini araştıran çalışmada, tavşanlara 16 hafta boyunca 20 mg/kg vücut ağırlığında oleuropein verildi. Sekizinci haftada önemli ölçüde azalmaya başlayan glikoz düzeyleri, çalışma süresince yüksek glikoz düzeyleri gösteren diyabetik (kontrol) tavşanlar ile 37 karşılaştırıldığında, oleuropeinle tedavi edilen tavşanlarda anlamlı derecede azaldığı bulundu. Zeytin yaprağı ekstresinin diyabetik ratlarda tokluk kan şekeri üzerindeki etkisini araştıran çalışmanın bulguları, luteolin ve oleanolik asitin tokluk kan şekeri artışı üzerinde bir inhibitör etkisi olduğunu göstermektedir. İnsanlarda pişmiş pirinç yüklemesine glisemik yanıtların araştırıldığı bir diğer çalışmada, zeytin yaprağı ekstresinin, kan şekeri düzeylerini, kontrol grubu ile karşılaştırıldığında önemli ölçüde azalttığı ve zeytin yaprağındaki oleuropeinin hücrelere glikoz alımını hızlandırdığı rapor edilmiştir (51). Yan etkileri : Terapötik dozda uygun şekilde kullanıldığında herhangi bir yan etki oluşturmamaktadır (13). Kontrendikasyonları: Dahilen alımında safra taşı olan hastalarda koliği tetikleyebileceği için kullanımı kontrendikedir (13). Dozu : 7–8 g yaprak 150 ml sıcak suyla demlenmek suretiyle infüzyon şeklinde hazırlanarak günde 3–4 kez içilir. Zeytin yaprağının ekstresi günde 580 mg kapsül veya 150 mg tablet olarak alınmalıdır. İki aydan fazla kullanılması tavsiye edilmez (13). İlaç Etkileşmeler : Zeytin yaprağı ekstresi kan basıncını düşüren ilaçların etkisini artırabilir ve teorik olarak antidiyabetik ilaçlarla etkileşip kan glikoz düzeyini etkileyebilir. Ayrıca kan pıhtılaşmasını ve platelet agregasyonu inhibe eden ilaçlarla da etkileşebilir. Bu nedenle zeytin yaprağı ekstresi bu grup ilaçlarla kullanırken dikkatli olunmalıdır. Potansiyel hipoglisemik etkilerinden dolayı diyabet hastaları dikkatli şekilde izlenmelidir. Zeytin yaprağının intraoküler kullanımı gözde irritasyona neden olabilir. Rinit veya bronşiyal astım şeklinde polinozlar bildirilmiştir. (13). Uyarılar ve önlemler : Potansiyel hipoglisemik etkilerinden dolayı diyabet hastaları dikkatli şekilde izlenmelidir. Zeytin yaprağının intraoküler kullanımı gözde irritasyona neden olabilir. Zeytin yaprağı preparatları safra kanalı taşı olan hastalarda, safra sekresyonunu artırarak safra koliği oluşturabilir. Rinit veya bronşiyal astım şeklinde polinozlar bildirilmiştir (13). 38 3.11. Allium cepa L. Familyası : Liliaceae Türkçe Adı : Soğan Diğer isimleri : Ev soğanı İngilizce Adı : White onion Yetiştiği Bölge : Doğal durumu bilinmiyor fakat muhtemelen Orta Asya’da A. oschaninii’den türemiştir (52). Genel özellikleri : Allium cepa L. türünün taze soğanıdır. Bu tür 60–100 cm yükseklikte soğanlı ve otsu bir bitkidir. Yapraklar boru biçiminde içi boş, mavimsi yeşil renkli, çiçekler beyaz veya pembe renkli, birçoğu bir arada, küre biçiminde bir durumda toplanmış, tohumlar siyah renkli, köşeli, küçüktür. Dış görünüş; üzeri zar biçiminde bir kabuk ile kaplı, yakıcı lezzetli ve özel kokulu bir soğandır. Kültür biçimine göre biçimi ve büyüklüğü değişir (9). Kullanılan kısımları : Soğanlar Bileşimi : Karbonhidratlar (sakkaroz, fruktoz, glikoz), yağ, organik asitler, vitaminler (A, B, C) ve kükürt bileşikleri taşır (9,34). Etki ve Kullanılışı : İdrar artırıcı, müshil, kan şekerini düşürücü, hazmettirici, antibakteriyel, yara iyi edici, tansiyon düşürücü, kalp kuvvetlendirici, barsak hareketlerini artırıcı etkisi bulunmaktadır (9). Sindirimsel lipemisi olan hastalara soğan bulbusunun butanol ekstresinin (200 mg) oral uygulaması total serum kolesterol, βlipoprotein kolestrol ve β-lipoprotein ve serum trigliseritleri artışını önlemiştir. Saponin fraksiyonu (50 mg) veya bulbusu (100 mg) da serum kolesterol ve plazma fibrinojen seviyelerini düşürmüştür. Ancak taze soğan ekstresi (50 g) normal bireylerdeki serum kolestrol, fibrinojen veya fibrinolitik aktivite üzerinde önemli etkiler ortaya 39 koymamıştır. Soğan bulbusunun etanol ve metanol ekstrelerinin köpekler ve ratlara intragastrik uygulama sonrasında diüretik aktiviteleri gösterilmiştir (34). Oniki yetişkin kişiyle yapılan bir çalışmada %45 etanolik soğan ekstresinin topikal uygulanması tavşan anti-insan-IgE tarafından indüklenen alerjik deri reaksiyonlarını inhibe etmiştir. (53). Aktif anti-alerjik ve antiinflamatuar bileşenleri flavonoitlerdir (kesretin ve kamferol). Flavonoitler protein kinaz aktivitesini, fosfolipaz A2, siklooksijenaz ve lipooksijenazı inhibe ettiklerinden dolayı antiinflamatuar ajan olarak aktivite gösterirler. Karşılaştırmalı bir çalışmada, soğan bulbusunun sulu ekstresi (%1–3), değişken köken (skar, keloid, embriyonik doku) fibroblastların proliferasyonunu inhibe etmiştir. Diğerlerine kıyasla en güçlü inhibisyonu keloid fibroblastlarda gözlenmiştir (%65–73). Soğan ekstresinden elde edilen protein fraksiyonları anti-mitotik aktivite göstermiştir. Platelet agregasyonunu inhibe edici etkisi in vitro ve in vivo gösterilmiştir (34). Allium cepa insülin seviyelerini artırmaktan çok ekstra pankreatik etkilere sahiptir. Karaciğer, kas vb. dokular üzerinde doğrudan etkisiyle ve glikolizis, glikoneogenezis ve diğer yolların düzenleyici enzimlerinin faaliyetlerini değiştirerek hipoglisemik ajan gibi davranır. Bu nedenle bir diyet takviyesi olarak tip 1 ve /veya tip 2 Diabetes mellitus’ta kullanılabilir (54). Yan etkileri : Rinokonjonktivit ve kontakt dermatit gibi alerjik reaksiyonlar bildirilmiştir (34). Kontrendikasyonları: Alerjik reaksiyonlar yaratabilir. Drogun güvenliği tüm dünyada gıda olarak kullanılması nedeniyledir (34). Dozu : Başka şekilde reçete edilmedikçe günlük doz 50 g taze soğan veya 20 g kurutulmuş drogdur (34). Haricen, çıbanları olgunlaştırmak için, külde pişmiş soğan ezilerek çıbanın üzerine sarılır. Dahilen taze ve çiğ olarak yenir (günde 2–6 baş). Kolaylıkla alınması için şaraplı bir preparat hazırlanır. 300 g soğan başı rendelenir, 600 g şarapta ezilir, üzerine 100 g bal ilave edildikten sonra her gün bir miktar içilir (9). İlaç Etkileşmeler : Rapor edilmemiştir (34). 40 3.12. Althaea officinalis L. Familyası : Malvaceae Türkçe Adı : Hatmi Diğer isimleri : Tıbbi hatmi çiçeği İngilizce Adı : Marshmallow Yetiştiği Bölge : Orta ve Atlantik Avrupa, Akdeniz Bölgesi, Balkan Yarımadası, Ukrayna, Kırım, Güneybatı Sibirya, Kazakistan, Kuzey Amerika’da yayılış göstermektedir. Hatmi türlerine nemli, tuzlu topraklarda, ekilmemiş arazide rastlanır. Kurak toprakta yetişenler ise müsilaj bakımından zengindir (12). Anadolu’da oldukça yaygındır. Sulak yerler, dere kenarları ve tarla kenarlarında bulunur (9). Genel özellikleri : Boyu 60–120 cm, gövdesi dik, sık ve çok tüylü olan çok yıllık bir bitkidir (12). Kullanılan kısımları : Kök, yaprak ve çiçekler Bileşimi : Çiçeklerde; müsilaj, uçucu yağ, sabit yağ, fenolik asitler ve kumarin bileşikleri, flavanoit aglikonları (9,13). Etki ve Kullanılışı : Göğüs yumuşatıcı ve tahrişleri giderici etkilere sahiptir (9). Antiinflamatuar ve immünostimülan etkileri hayvanlarda ve in vitro gösterilmiştir. (15). Demülsent etkilidir. Gastrik mukoza, gastrointestinal sistem ile oral ve faringeal mukozada inflamasyonu önler (13). Hatmi’nin etanollü ekstresi 50, 100 ve 250 µg/ml konsantrasyonlarında, linoleik asit emülsiyon peroksidasyonuna karşı %85.5, %91.2 ve %96.4 oranında güçlü antioksidan aktivite göstermiştir (55). Yapılan bir çalışmada periodontal profilakside A. officinalis ‘in alkol ekstresinin antibakteriyel olarak kullanılabileceği öne sürülmüştür (56). A. officinalis’ten hazırlanan ekstre, UVB ışınlamasını takiben ET–1 tarafından normal olarak stimüle edilebilecek pigmentasyonu 41 inhibe eden faydalı bir içerik olabileceği ve bu nedenle ekstrenin beyazlatıcı özelliğinden yararlanabileceği saptanmıştır (57). Hatmi kökünün müsilajında bulunan ana bileşiklerden birisi olan ramnogalaktofuronan’ın kediler üzerinde antitüssif etkisi araştırılmıştır. Ramnogalaktofuronan’ın öksürük sayısını ve öksürük sıklığını anlamlı olarak azalttığı ve ekspektorasyonu artırdığı bulunmuştur. Gösterilen antitüssif aktivite narkotik etkili kodeinden daha az, narkotik olmayan ilaçlardan ise daha fazla bulunmuştur (58). İran’da akut bronşit ve pnömoni gibi solunum yolu rahatsızlıklarında halk ilacı olarak kullanılan hatmi çiçeklerinden hazırlanan sulu ekstrenin epitelial ve mukozal hücre hasarında etkisi araştırılmıştır. Toplam 20 sıçan üzerinde yapılan bu çalışmada, dört ayrı gruba ayrılan deneklerden sigara grubuna maruz kalan grupta metaplazi oluşumunda artış tespit edilmiştir. Sigara dumanı epitelyal hücrelerde yapısal değişikliklere neden olmuştur. Hatmi çiçeklerinde hazırlanan sulu ekstrenin(100 mg/ml) 1 ml dozda püskürtülerek verilmesi sonucunda, ekstrenin hücresel hasarı önlediği bildirilmiştir. Hatmi kökünden izole edilen PS1 ve PS2 kodlu polisakkaritlerin, immünomodülatör aktivitesi sıçanlarda intraperitoneal olarak araştırılmıştır. Polisakkaritlerin selüler immün yanıtı stimüle etmediği ancak fagositozu stimüle ettiği rapor edilmiştir (13). Yan etkileri : Bilinmiyor (15). Kontrendikasyonları: Bilinmiyor (15). Dozu : Hatmi çiçeği; infüzyon (%5), bal ile tatlandırıldıktan sonra içilir veya gargara yapılır (9). Akut stomatitte ( az ağrılı durumda); infüzyon olarak hazırlanır. Ağız yıkama suyu ve gargara olarak günde 3–6 kere uygulanır. Kuru öksürüğün eşlik ettiği farenjit ve yutkunma probleminde; infüzyon hazırlanır ve günde birkaç kez gargara yapılır (15). Herhangi bir kayıt bulunmamakla beraber, 2 aydan fazla kullanılmamalıdır (13). İlaç Etkileşmeler : Sürekli alınan ilaçların absorbsiyonunu geciktirebilir. Kan şekerini düşüren ilaçların etkisini artırabilir (13). 42 3.13. Petroselinum crispum Mill. Familyası : Umbelliferae (Apiaceae) Türkçe Adı : Maydanoz Diğer isimleri :- İngilizce Adı : Parsley Yetiştiği Bölge : Akdeniz’e özgüdür ve 2000 yıldır kullanılmakta olduğu rapor edilmektedir (21). Genel özellikleri : Bu tür 50–80 cm yükseklikte 2 yıllık, tüysüz, yeşilimtırak renkli çiçekleri olan özel kokulu bir bitkidir (9). Kullanılan kısımları : Toprak üstü kısımları Bileşimi : Uçucu yağ; miristisin (59), flavon glikozitleri (9), furokumarinler; psöralen ve türevleri, izopimpinellin (60). Yapraklar mangan, vitaminler ve kalsiyumdan zengindir (61). Etki ve Kullanılışı : Yunan mitolojisinde maydanozun bir yılan tarafından öldürülen kahraman Akhemoros’un kanından doğduğuna inanılırdı. Bu kahraman anısına düzenlenen oyunlarda kazananların alnına maydanoz yapraklarından yapılan bir taç takılıyordu. Yunanlılar ve Romalılarda maydanoz ölümün ve yeniden doğumun sembolü olarak görülüyordu. Ölen kişinin ihtiyacı olacağı düşünüldüğünden mezarlar üzerine demetler halinde maydanoz dikiliyordu (17). Maydanoz yağından izole edilen miristisin ve diğer fraksiyonların detoksifiye edici enzim sistemi glutatyon-S-transferaz’ın aktvitesini çeşitli fare hedef dokularında artmasını indüklenme yeteneğinin test edildiği bir çalışmada; tümörogenezisi (tümör oluşumunu) inhibe ettiği için miristisinin potansiyel bir kemopreventif ajan olarak değerlendirilebilir (59). Maydanoz yağının antioksidan aktivitesinin değerlendirildiği 43 bir çalışmada; miristisin ve apiolün potansiyel alternatif doğal antioksidan olabileceği belirtilmiştir (62). Yaprakları, kökleri ve tohumları diüretik, histaminin salımını düşüren ve cildi yaşlandıran serbest radikalleri temizleyicidir. Apiol; maydanoz uçucu yağının yaklaşık %21-80’ini oluşturan etkili bir bileşenidir. Maydanozdaki klorobileşenler genellikle antibiyotik, antitümör, antiviral, pestisidal gibi önemli biyolojik etkiler göstermektedir. Aynı zamanda önemli boyutta antiinflamatuar ve hepatotoksik etki sergilemiştir (61). Yan etkileri : Maydanoz ürtiker veya deri inflamasyonuna sebep olabilir. Kan şekeri seviyesini düşürebilir. Kanama riskini artırabilir. Kan basıncının düşmesine sebep olabilir. Maydanoz yağı, uterus kontraksiyonlarına ve düşüğe yol açabildiği için hamile bayanlar maydanoz yağı ve tohumlarından kaçınmalıdır (21). Kontrendikasyonları: Dozu : İnfüzyon (%2–5), günde 2–3 bardak içilir (9). İlaç Etkileşmeler : Kanamanın gözlendiği pek çok vakada Ginkgo biloba’nın maydanoz ile kullanımının kanamayı artırdığı rapor edilmiştir. Birkaç raporda da sarımsak ve Saw palmetto ile birlikte kullanımının kanamayı artırdığı gözlenmiştir (21). 3.14. Vitis vinifera sp. Familyası : Vitaceae Türkçe Adı : Üzüm Diğer isimleri : Asma İngilizce Adı : Grape 44 Yetiştiği Bölge : Güney Avrupa ve Kuzey Asya’ya özgü bir bitkidir. Günümüzde dünyanın tüm ılıman bölgelerinde kültürü yapılmaktadır. Türkiye’de özellikle İzmir ve Manisa, Tekirdağ, Güney Anadolu ve Nevşehir civarlarında yaygın olarak kültürü yapılmaktadır (13). Genel özellikleri : Kültürü yapılan tırmanıcı ve odunlu bir türdür (12). Kullanılan kısımları : Meyve, meyve suyu, tohum, yaprak (63). Bileşimi : Flavonoitler (%4–5); kemferol–3-O-glikozit ve kersetin–3-O- glikozit. Tanenler, proantosiyanidinler, kateşin ve epikateşin monomerleri, resveratrol ve viniferinler gibi stilbenler, tartarik asit, malik asit, süksinik asit, sitrik asit, okzalik asit, fenilakrilik asit türevleri, p-kumarik asit, kafeik asit, feruloilsüksinik asit gibi meyve asitleri taşır. Meyvede oz olarak başlıca glikoz ve fruktoz bulunur. (13). V. vinifera çekirdeği (% 11- 27) sabit yağ, içermektedir. Doymamış yağ asitleri yönünden zengin olup, özellikle linoleik asit oranı yüksektir. V. vinifera çekirdek yağında E vitamini oranı oldukça yüksektir (64). Etki ve Kullanılışı : Alkolik fermantasyon yoluyla şarap ve benzeri alkollü içkilerin hazırlanmasında, etil alkol ve sirke elde etmede yararlanılır (12). Fransa’da kırmızı şarap tüketimi ile kardiyovasküler hastalık sıklığı arasında ters orantı saptanmıştır (Fransız paradoksu). Resveratrol üzüm ve kırmızı şarapta bulunan polifenolik bir bileşiktir. Antiinflamatuar, antioksidan, sitoprotektif, antikanser, kardiyoprotektif etkilerinin bulunduğu bildirilmiştir. Yapılan bir çalışmada resveratrolün hücre sitotoksisitesini ve reaktif oksijen türleri oluşumunu azalttığını, glutatyon düzeyini ve glutatyon peroksidaz, glutatyon redüktaz, γ -glutamil sistein sentetaz protein ekspresyonlarını arttırarak hidrojen peroksitle oluşturulan oksidatif strese karşı in vitro insan koroner arter endotel hücrelerini koruduğu saptanmıştır (65). Resveratrolün prostat kanser hücre kültürü üzerine etkisi de araştırılmış ve insan prostat kanser hücreleri olan LNCaP hücrelerinin proliferasyonunu inhibe ederek apoptozisi indüklediği saptanmıştır. Resveratrol bu etkisini kanserli hücrelerde gösterirken normal prostat hücrelerinde göstermemiştir (13). Resveratrol H. pylori’de sitotoksine ait gen taşıyıcı dizilerin çoğalmasını inhibe etmiştir; bu da bakteriyostatik aktivitesini açıklamaktadır. Resveratrolün yaşlanmayı geciktirici bir gen olan SIRT1’in aktivitesini artırdığı saptanmıştır (13). 45 Hamsterlarda yapılan bir çalışma üzüm çekirdeği proantosiyanidinleri obezite oluşumunu, insülin rezistansını, insülinemiyi ve leptinemiyi önemli ölçüde azaltmış, adinopektin konsantrasyonunu ise artırmıştır (13). Üzüm çekirdeği yağının kızartma yağı olarak uygulanması incelenmiş, bu yağın düşük doymuş yağ içeriği nedeniyle serum kolesterol seviyesini düşürebileceği gösterilmiştir. Rusya’da üzüm çekirdeği yağının biyolojik ve kimyasal yapısının incelendiği bir çalışmada sıçanların yemine % 25 oranında üzüm çekirdeği yağı eklenmiş, uygulama 11 hafta boyunca sürdürülmüştür. Sonuçlar üzüm çekirdeği yağının ayçiçek yağına benzer özellikler taşıdığını ve yemeklik yağ olarak kullanılabileceğini göstermiştir. Bazı yağların etkileri üzerine Çin’de yapılan bir araştırmada, hayvansal ve bitkisel kaynaklı yenilebilir yağlar gözden geçirilmiş ve üzüm çekirdeği yağıyla karşılaştırılmıştır. Üzüm çekirdeği yağının total kolesterolü düşürüp, HDL değerini yükselttiği sonucuna, diğer bir araştırmada üzüm çekirdeği yağının kolesterol düşürücü özelliğinden dolayı özellikle aterosklerotik hastalarda kullanılabileceği sonucuna varılmıştır. Yapılan bir çalışmada üzüm çekirdeği yağının ayçiçek yağı ve zeytinyağına oranla daha yüksek oranda linoleik asit içerdiği belirtilmiştir. Kore’de yapılan bir çalışmada yumurtalıkları alınmış dişi farelerin kan lipit profilleri ve kemik dayanıklılığı üzerinde izoflavonla beraber üzüm çekirdeği yağının etkisini araştırmışlar, yağın gelecekte bu alanda kullanabilmek için potansiyel teşkil ettiğini belirtmişlerdir (64). Damar kapiller yapısını güçlendirerek damar direncini artırır ve varis, hemoroid gibi rahatsızlıklarda damar kuvvetlendirici olarak kullanılır. Ayrıca saç geliştirici etkisi ve karaciğeri koruyucu etkisi olduğu kayıtlıdır (66). Yan etkileri : Klinik deneylerde rapor edilen yan etkilere göre üzüm çekirdeği ekstresi bulantı ve indijesyon (sindirim güçlüğü) gibi gastrointestinal rahatsızlıklara neden olabilir (21). Kronik venöz yetmezliğinde üzüm yapraklarından hazırlanan merhemin uygulanması alerjik deri reaksiyonlarına yol açabilir (15). Kontrendikasyonları: Dozu : Profilaktik olarak 50 mg/gün, tedavi amacıyla; 150–600 mg/gün (63). Kronik venöz yetmezliğinde kırmızı üzüm yapraklarından pomat hazırlanır ve günde birkaç kere gerekli bölgeye nazikçe uygulanır. Antiödemik ve antifilojistik etki gösterir (15). Depresyon ve anksiyete tedavisinde aromaterapinin uygulandığı çalışmalarda farklı yöntemler denenmiştir. Aromaterapi yağlarıyla sırta 10 dakika, sırta ve kollara 5 dakika, 46 kolların ön kısmına 10 dakika, ayaklara 10 dakika, omuzların üst kısmı ve yüze ise 5 dakika süre ile masaj yapılmasının bu tedavi için uygun süreler olduğu sonucuna varılmıştır. Masaj yağında bergamot, limon, adaçayı, lavanta, yasemin gibi uçucu yağlar tercih edilmiş ve taşıyıcı yağ olarak ise üzüm çekirdeği yağının ideal olduğu belirtilmiştir. 4 damla uçucu yağ, 15 ml üzüm çekirdeği yağı içerisinde hastalara tatbik edilmiş ve olumlu sonuçlar alınmıştır (64). Siyah üzüm yaprağı dahilen infüzyon (%5) halinde kabız olarak, taze yapraklar haricen yara iyi edici ve çıban açıcı olarak kullanılmaktadır (9). İlaç Etkileşmeler : İn vitro ve hayvan çalışmalarına göre oligomerik proantosiyanidinler anjiyotensin–1 dönüştürücü enzim aktivitesini non-kompetatif inhibe edebilir (21). Oligomerik proantosiyanidinlerin ksantin oksidazı inhibe edebilmesinde dolayı metotreksat toksisitesine yol açabilir (21). 3.15. Thymbra spicata L. Familyası : Lamiaceae (Labiatae) Türkçe Adı : Kara kekik Diğer isimleri : Zahter, sater, karabaş kekik İngilizce Adı : Black thyme Yetiştiği Bölge : Trakya, Batı ve Güney Anadolu’da bol olarak yetişir (9). Genel özellikleri : Bu tür 50 cm kadar boya erişebilen, tüylü, pembe çiçekli, çalı görünüşünde ve çok yıllık bir bitkidir (9). Kullanılan kısımları : Çiçekli dalları 47 Bileşimi : Uçucu yağda; karvakrol (%75.5), γ-terpinen (%11.6), p-simen (%9.2), mirsen (%1.3), α-terpinen (%1.1), timol (%0.1) bulunmaktadır (67). Etki ve Kullanılışı : İnfüzyon halinde dahilen antiseptik ve uyarıcı olarak, kekik gibi kullanılmaktadır (9,12). T. spicata’nın antibakteriyel aktivitesinin araştırıldığı bir çalışmada; uçucu yağının 1/50 (h/h) konsantrasyonda E. coli üzerinde 36.5 mm, L. monocytogenes üzerinde 33.5 mm, S. aureus üzerinde 35.0 mm, Y. enterocolitica üzerinde 36.0 mm, P. vulgaris üzerinde 56.5’lik inhibisyon zonlarına sahiptir. 1/300 (h/h) konsantrayonda 34.0 mm’lik inhibisyon zonuyla test edilen bakteriler arasında bu konsantrasyona en duyarlı bakterinin B. amyloliquefaciens olduğu görülmüştür. Karvakrol gibi fenolik bileşenlerce zengin T. spicata uçucu yağının yüksek ölçüde antimikrobiyal aktivite sağladığı geniş ölçüde rapor edilmiştir. Ayrıca güçlü antibakteriyel aktivitesinden dolayı doğal gıda koruyucu olarak kullanımı önerilmiştir (67). T. spicata uçucu yağının in vitro ortamda, Phytophtora capsici üzerinde fungisit olan karbendazin ve pentakloronitrobenzenden daha yüksek toksisiteye sahip olduğu rapor edilmiştir. Timol ve karvakrol yüksek ölçüde fungitoksik olarak karakterize edilmiştir. T. spicata uçucu yağının doğal fungusit olarak kullanılabileceği önerilmiştir (68). Yan etkileri : Lamiaceae familyası türlerine çapraz reaksiyonlar gözlenebilir. Lamiaceae üyelerine veya Rosmarinus officinalis’e karşı bilinen bir alerjisi veya hipersensitivitesi olan bireyler kullanmaktan kaçınmalıdır (21). Kontrendikasyonları: Dozu :- İlaç Etkileşmeler :- 3.16. Piper nigrum L. 48 Familyası : Piperaceae Türkçe Adı : Karabiber Diğer isimleri :- İngilizce Adı : Black pepper Yetiştiği Bölge : Vatanı Hindistan’dır. Doğu Hint adalarında geniş miktarda yetiştirilir (9). Genel özellikleri : Bitki bir sarmaşıktır. 6 m kadar büyüyebilir. Sap güçlü ve odunsu, yapraklar parlak ve soluk yeşil renklidir (13). 4–6 mm çapında, küremsi şekilli, üzeri buruşuk ve siyahımsı renkli tanelerdir. Kokusu özel ve aksırtıcı, tadı yakıcı ve acıdır (9). Kullanılan kısımları : Meyveleri (9). Bileşimi : Uçucu yağ (%1.2–2.6), asit amitler (keskin kokulu ve acı maddeler); piperin, piperilin, piperolein A ve B, kumaperin, piperisin, alkamitler; pellitorin, polisakkaritler (%45), sabit yağ (%10), fitosteroller; stigmastan–3,6-dion, lignan; (-)-kübebin (13). Etki ve Kullanılışı : İn vitro çalışmalarda, etken madde piperinin, serbest radikal ve reaktif oksijen türlerini inhibe ederek ve süpürerek oksidatif hasara karşı koruyucu etki gösterdiği ve lipit peroksidasyonunu inhibe ettiği bulunmuştur. Piperinin etkili bir antioksidan olduğu insan LDL’sinin oksidasyonuna karşı koruyucu etki oluşturduğu da gösterilmiştir. P. nigrum’dan izole edilen piperinin, kadmiyumun dalak makrofaj hücrelerinde oluşturduğu immünolojik tehlikeye karşı etkisi araştırıldığı bir çalışmada kadmiyum 6 saat içinde apoptoz oluşturmuş ve makrofaj popülasyonu 18 saat içinde değişmiş, iki sitokinin salınımını da 72 saat içinde gerçekleşmiştir. Piperinin değişik konsantrasyonlarda (1, 10 ve 50 mg/ml) uygulanması, sözü edilen olayları iyileştirmiştir. P. nigrum’un melanosit hücre kültüründe çoğalmayı uyarıcı etkisi araştırıldığı çalışmada sulu ekstre 0.1 mg/ml dozda fare melanosit hücre kültüründe ve melan-a çoğalmasında 8 günde %300 artışa neden olmuş ve bu nedenle de ekstrenin vitiligo tedavisinde yeniden pigment oluşturma ajanı olarak kullanılabileceği düşünülmüştür. P. nigrum’un etanollü ekstresi farelerde oral olarak 2g/kg dozda antikonvülsif, sedatif ve analjezik etki göstermiştir. Piperinin, sıçanlarda karragen nedenli pençe ödemi gibi değişik deneysel modellerde antiinflamatuar etki gösterdiği 49 rapor edilmiştir. Çeşitli baharatların, anestezi uygulanmış sıçanlarda gastrik asit salgısını önemli derecede artırdığı bildirilmiştir. P. nigrum ve piperinin günlük tüketimi hipolipidemik ve antiaterojenik etkisinden dolayı ateroskleroz riskinde azalma meydana getirmiştir. P. nigrum yapraklarının %50 etanollü ekstresi, 2mg/ml dozda, testosteron 5α-redüktaz etkisini %5 oranında inhibe etmiştir. Ayrıca, yaprakların %5’lik metanollü ekstresinin topikal uygulaması da önemli ölçüde antiandrojenik aktivite göstermiştir. P. nigrum’un petrol eterli ekstresinin aktivite kontrollü ekstraksiyon ve fraksiyonlandırma çalışmalarında izole edilen 8Z-N-izobutilikozatrienamid, pellitorin, tarkiyon, pergumidien ve izopiperolein B bileşikleri, Bacillus subtilis, B. sphaericus, Staphylococcus aureus Gram (+) ve Klebsiella aerogenes, Chromobacterium violaceum Gram (-) bakteri suşlarına karşı antibakteriyel etki göstermiştir (13). Yan etkileri : Belirtilen terapötik dozlarda kullanıldığında herhangi bir sağlık riski veya yan etkiye rastlanmamıştır. Daha önce yapılan çalışmalarda insanların günlük tüketimine eşdeğer dozda veya 250 kat fazlası karabiber veya piperin ile beslenme sonucunda, büyüme, organ ağırlığı ve kan bileşimi incelenerek herhangi bir yan etkisi olmadığı gösterilmiştir (13). Kontrendikasyonları: Dozu : Tek seferlik doz: 0.3–0.6 g. Günlük doz; 1.5 g. Homeopatik doz: 5–10 damla, 1 tablet, günde 1–3 defa, 5–10 kürecik, haftada 2 defa deri altından 1 ml enjeksiyon solüsyonu (13). İlaç Etkileşmeler : Piperin fenitoinin farmakokinetiğini değiştirmiş ve piperinle yapılan ön tedavi fenitoinin atılımını geciktirmiştir. Piperinle birlikte uygulama sıçanlarda β -laktam antibiyotikleri, amoksisilin trihidrat ve sefotaksimin biyoyararlanımını artırmaktadır. Diklofenak sodyum ile Trikatu [(Piper nigrum, Piper longum ve Zingiber officinale (1:1:1) karışımı]’nun birlikte alınması diklofenak sodyumun biyoyararlanımını etkilemiştir. Bu uygulama sonucunda Diklofenak sodyumun tmax değerinde bir değişiklik gözlenmezken, Cmax değeri önemli derecede azalmıştır (13). 50 3.17. Cinnamomum sp. Familyası : Lauraceae Türkçe Adı : Tarçın Diğer isimleri : Darçın, tatlı kabuk, boru tarçın, çin tarçını İngilizce Adı : Cinnamon, Cinnamon tree Yetiştiği Bölge : C. cassia Nees. Doğu Çin ve Doğu Hint adalarında yetişir. C. zeylanicum Nees. Hindistan ve Doğu Hint adalarında yetişir (9). Günümüzde Afrika’nın bazı bölgeleri, Endonezya, Güney Amerika, Sri Lanka, Hindistan’ın kıyı bölgesi, Malezya, Madagaskar, Büyük ve Küçük Antiler ile Seyşel adalarında yaygın olarak kültürü yapılmaktadır (13). Genel özellikleri : C. cassia Nees 10–12 m yükseklikte ve kışın yaprakları dökmeyen bir ağaçtır (9). C. zeylanicum Nees her zaman yeşil, bol yapraklı, küçük ya da orta boyda bir ağaçtır. Boyu 6.5–12 m civarındadır. İnce, iri ve sert tüylere sahip olan, birbirini çevreleyen birkaç katmanlı, kalın, yumuşak, mat kahverengi kabukları vardır (13). Kullanılan kısımları : Kurutulmuş gövde ve dal kabukları, kabuk ve yaprak uçucu yağları (13). Bileşimi : Uçucu yağ (%1–2), kumarin, zamk, müsilaj, reçineler, şeker ve prosiyanidin tip A polimerler taşır. Çin tarçını %85–90 sinnamil aldehit taşırken, Seylan tarçınında bu oran %65–70 tir (69). C. zeylanicum kabuk uçucu yağının ana bileşenleri; öjenol, sinnamaldehit, linalol’dür. Etki ve Kullanılışı : Kabız, gaz söktürücü ve antiseptik özelliklere sahiptir (9). Bitkide bulunan prosiyanidin tip A polimerleri, insülin reseptör otofosforilasyonunu geliştirir ve insüline hassasiyeti arttırarak etki gösterir. Bitkinin taşıdığı uçucu yağ 51 içerisindeki fenil propanoit ve fenolik yapıdaki (sinnamil aldehit ve metil öjenol) maddelerin de antidiyabetik etkilerinin bulunduğu bilinmektedir. Bunlar uçucu ve kolay oksitlenen maddeler olduğundan; kabukların dekoksiyon veya infüzyon şeklinde hazırlanarak kullanılması yerine doğrudan kullanılması daha uygundur. Yapılan çalışmalarda toz edilmiş kabukların ekstreden daha etkili olduğu gösterilmiştir. Diğer taraftan klinik çalışmalar, Çin tarçınının Seylan tarçınından daha etkili olduğunu göstermiştir. Bitki ile 2004 yılında yapılan bir ön klinik çalışmada açlık kan şekerini %18–30 oranlarında düşürebildiği gösterilmiştir. Kırk yaş üzerindeki 60 gönüllü hasta ile yapılmış plasebo kontrollü bir çalışmada, gönüllülere ilk 40 gün yemeklerden hemen sonra 1,3 ve 6 gr tarçın tozu verilmiş, sonraki 20 gün plasebo tedavisi uygulanmıştır. Tarçın ile tedavi edilen grubun serum glikoz düzeyleri %18–29 oranında düşmüştür. 79 hasta ile yapılan 4 aylık süren diğer bir klinik çalışmada günde 3 gr tarçın ekstresi uygulanan hastaların açlık kan glikoz seviyelerinde anlamlı azalmalar görülmüştür. Bitkinin taşıdığı maddelerin insülin reseptörlerinin hassasiyetini arttırarak etki gösterdiği düşünülmektedir. Ancak 2006’da yapılan diğer bir çalışma Çin tarçınının 25 postmenopozal kadında, günde 1500 mg dozda plaseboya karşı kan şekerini düşürmediği görülmüştür (69). Tarçının antioksidan aktivitesinin değerlendirildiği bir çalışmada tarçın ekstresinin gıda lezzetinin iyileştirilebilirliğiyle beraber gıda antioksidanı olarak kullanılabileceği gösterilmiştir (70). Antifungal etkileri in vitro gösterilmiş ve insanlarda oral kandidiyazisi inhibe etmiştir. Laboratuar çalışmasına dayalı olarak C. cassia’nın amfoterisin B ile kombinasyonu aditif antifungal etkiler göstermiştir ve amfoterisin B’nin yalnız kullanımına kıyasla daha az toksiktir. Tarçın kabuğu in vitro antiinflamatuar özellikler göstermiştir. C. cassia ekstresi in vitro ortamda insan lemfositlerinin proliferasyonunu belirgin bir şekilde stimüle etmiştir (21). C. zeylanicum’un kuru etanollü ekstresi, ‘sıcak-plaka’ ve ‘asetik asit ile indüklenmiş kıvrılma’ testlerinde doz bağımlı antinosiseptif etki göstermiştir (71). C. zeylanicum kabuk uçucu yağının farelerde intestinal motiliteyi ve stres (veya serotonin) kaynaklı ülseri inhibe ettiği ortaya konmuştur. C. zeylanicum kabuk uçucu yağı, in vitro olarak, 1:400 h/h minimum etkin konsantrasyonda spermisit etki göstermektedir (13). Yan etkileri : Vazomotor merkezini uyardığı için yüksek miktarda taşikardi yapabilir, solunum hızını ve intestinal peristaltizmi arttırabilir. Bazı kişilerde uykusuzluk ve depresyon benzeri etiler gösterebilir (69). Muhtemel kumarin içeriğinden dolayı yüksek miktarlarda tüketimi karaciğerde toksik etkiye neden olabilir. Alerjik hipersensitivite 52 pek çok vakada rapor edilmiştir. Harici uygulama sonrası dermatitis, stomatitis, glossitis, gingivitis ve oral lezyonlar bildirilmiştir. Tarçın kabuğu, normal farelerde uzun dönem kullanım sonrası platelet miktarında anlamlı bir düşmeye neden olmuştur (21). Kontrendikasyonları: Dozu : Çalışmalardan elde edilen sonuçlara göre hipoglisemik etkinin görülebilmesi için günlük en az 1 g toz tarçının kullanılması gerekmektedir. Kan glikoz seviyesine bağlı olarak günlük doz 6 grama çıkartılarak, ya doğrudan yiyeceklere serpiştirilerek veya kapsül (500 mg kabuk tozu taşıyan) halinde kullanılabilir. Ancak günlük doz 6 gramı geçmemelidir (69). Toz 0.05–0.30 g hap halinde günde birkaç defa veya infüzyon (%5) halinde günde 2-3 bardak alınır (9). Aynı zamanda yemekle beraber veya yemekten hemen sonra alınmalıdır (69). İlaç Etkileşmeler : Kumarin içermesinden dolayı antikoagülan ve antiplatelet ilaçlarla etkileşebilir (69). 3.18. Terminalia sp. Familyası : Combretaceae Türkçe Adı : Terminalia chebula; kara halile, Hindistan eriği, Terminalia citrina; sarı halile. Diğer isimleri : Terminalia chebula; küçük halile İngilizce Adı : Kara halile; black myrobalan, sarı halile; yellow myrobalan. 53 Yetiştiği Bölge : Doğu Hindistan’da yetişir (9). Hindistan ve Güney Doğu Asya’nın doğal bitkisi olan Terminalia chebula Retz.’in Tayvan’da geniş olarak kültürü yapılır (72). Genel özellikleri : Kara halile T. chebula Retz. (Myrobalanus chebula Gaertn.) türünün olgunlaşmadan önce toplanıp kurutulmuş meyvesidir. 1–3 cm uzunlukta, iğ biçiminde, siyah renkli, sert ve kokusuz tanelerdir. Sarı halile; T. citrina Roxb. (Myrobalanus citrina Gaertn.) Türünün kurutulmuş meyveleridir. Erik biçiminde 3–5 cm uzunlukta, sarımtırak esmer renkli, sert ve kokusuz tanelerdir (9). Kullanılan kısımları : Olgunlaşmış olan kurutulan meyvesi (72). Bileşimi : T. chebula; casuarinin, chebulanin, chebulinic asit (72), T. citrina; corilagin, punicalagin, 1,3,6-tri-O-galloyl-β-D-glucopyranose, chebulagic asit, 1,2,3,4,6-penta-O-galloyl-β-D-glucopyranose (73). Etki ve Kullanılışı : Yüksek oranda tanen (%20–40) ve müshil etkisi olan bileşikleri taşımaktadır. Bu nedenle alınan miktara bağlı olarak müshil veya kabız etki gösterir. Anadolu’da sarı halile müshil, kara halile ise kabız olarak kullanılmaktadır. Pierre Apery 1886 yılında halile hulasasından, ishale karşı kullanılmak üzere, “Pilules Apery aux Myrobalans” adını verdiği bir müstahzar ilacı sağlık alanına sunmuştur. Bu müstahzar İstanbul’da yapılan ilk bitkisel ilaçlardan biridir. Haricen kullanılan merhemler taşıdıkları tanen nedeniyle antiseptik ve yara kapatıcı etkiye sahiptir (9). T. chebula’nın Retz.’in 6 farklı ekstresi ve 4 saf bileşeni; anti-lipit peroksidasyon, antisüperoksit radikal formasyonu ve serbest radikal süpürücü aktiviteleri için araştırıldığı bir çalışmada tüm test edilen ekstreleri ve saf bileşenleri potansiyel farklı genliklerde antioksidan aktivite sergilemiştir. Sonuçlar chebulinic asitin test edilen ekstreler ve saf bileşenler arasından en güçlü serbest radikal süpürücü etkiye sahiptir. T. chebula’nın antikanser, antidiyabetik, antimutajenik, antibakteriyel, antifungal ve antiviral aktiviteleri içeren çeşitli biyolojik aktiviteleri sergilediği rapor edilmiştir. Metanol ve aseton ekstresi antioksidan aktivite göstermiştir (72). T. chebula meyvesinin hidroalkolik ekstresi, alloksanla indüklenmiş diyabetik farelerde eksizyon ve ölü alan yara modelleri kullanılarak yara iyileştirici aktivitesi değerlendirilmiştir. Ekstreyle tedavi edilen hayvanlar %40 azalma gösteren kontrollerle karşılaştırıldığında yaralı alanda %82 azalma göstermiştir. Yaraları tedavi eden ekstre kontrollerle kıyaslandığında daha hızlı epitelize ettiği bulunmuştur (74). T. chebula’nın suda 54 çözünür fraksiyonunun sistemik ve lokal anafilaksi üzerinde etkilerinin araştırıldığı bir çalışmada, sonuçlar güçlü bir antianafilaktik aktiviteye sahip olabileceğini göstermiştir (75). Yapılan bir çalışmada T. citirina’nın bitki ekstresi sadece total antioksidan aktivitede değil, aynı zamanda Heinz body inhibisyon aktivitesinde de en yüksek olduğu bulunmuştur (76). Terminalia chebula ekstreleri Trichophyton, Candida, Aspergillus türlerinin ve Torulopsis glabrata büyümesini inhibe edebilmektedir (21). Yan etkileri : Kontrendikasyonları: Dozu : Kabız etki için günde 2–4 g toz veya kap halinde alınmalıdır. Haricen yara iyi edici olarak %20 halile tozu taşıyan merhemler kullanılmaktadır. Kara halile infüzyon (%5) halinde dahilen basura karşı, günde 2–3 bardak içilerek kullanılır (9). İlaç Etkileşmeler : Teorik olarak T. chebula ve antidiyabetik ajanların birlikte kullanımı ilave kan şekeri azalmasına sebep olabilir (21). Bildirilen bir vaka raporuna göre, T. chebula içeren bir bitkisel karışım sertralinin terapötik etkinliğinin azalmasından sorumlu olabilir (21). 3.19. Liquidambar orientalis Mill. Familyası : Hamamelidaceae Türkçe Adı : Sığla yağı Diğer isimleri : Sığala yağı, günlük ağ, amber ağ, günnük sakızı, künnük. Günlük, Arapça ‘amber’ Latince ‘sıvı’ kelimelerinin birleşimiyle ‘Liquidambar’ adıyla bilinir (17). İngilizce Adı : Oriental sweetgum 55 Yetiştiği Bölge : Muğla ilinin muhafazalı ve sulak bölgelerinde (Köyceğiz, Marmaris, Fethiye, Milas) küçük topluluklar meydana getirir (9). Yeryüzünde yalnız bu bölgede orman oluşturur; tek tek Antalya’da, Rodos’ta da rastlanır (12). Genel özellikleri : Bu tür 20 m yüksekliğe kadar erişebilen çınar görünüşünde bir ağaçtır (9). Kışın yapraklarını döker (12). Kullanılan kısımları : Gövdesinden elde edilen balsam (9). Bileşimi : Reçine, sinnamik asit (12), uçucu yağ; α-pinen (77%), mirsen (12%), β-pinene (2.5%), β-karyofilen (1.5%), kamfen (1.0%) (77). Etki ve Kullanılışı : Yunan mitolojisinde ikinci hayatı, yeniden doğumu temsil eden efsanevi kuş Pheniks öleceğini anladığında günlük gibi kokulu otlardan kendisine bir yuva yapardı. Pheniks ölmeden önce bu ot yığınını ateşe verir ve geriye kalan küllerden yeni bir Pheniks dünyaya gelirdi. Günlük kutsal törenlerde ve kutsal mekanlarda hoş kokusundan faydalanılan bir tütsü olarak kullanılmaktadır (17). Antiseptik, yara iyi edici, antiparaziter (özellikle uyuza karşı), balgam söktürücü etkilere sahiptir (9). Storax balsamının in vitro şartlarda insan lenfositinin yaşayabilirliği üzerine sitotoksisitesinn ve genotoksisitesinin araştırıldığı bir çalışmada, sonuçlar storax balsamının sitotoksik ve genotoksik etkilerinden dolayı alternatif antibakteriyel ve antipatojenik ajan olarak kullanılabileceği önerilmiştir (78). Storaxın antibakteriyel etkisinin araştırıldığı bir çalışmada, birçok bakteriye karşı farklı konsantrasyonlarda antibakteriyel etki gösterdiği ve storaxa en duyarlı bakterinin Bacillus cereus olduğu böylece sığla storaxının topikal antibakteriyel ajan olarak kullanılabileceği sonucuna varılmıştır (79). Yan etkileri :- Kontrendikasyonları: Dozu : Dahilen hap halinde 0.5–1 g günde birkaç defa alınır. Haricen merhem (%30) halinde kullanılmaktadır (9). İlaç Etkileşmeler :- 56 3.20. Abies cilicica (Ant. Et Kotschy) Carr. Familyası : Pinaceae Türkçe Adı : Köknar Diğer isimleri : Köknar reçinesi, mezde sakızı, mezda, mezdeği, göknar İngilizce Adı : Fir tree Yetiştiği Bölge : Köknar kereste ve reçinesinin kaynağı Suriye ve Anadolu’dur. Köknar ağaçları hala Lübnan’da yetişir. Erken tarihte Mısır’a ithal edilmiştir ve köknar reçinesi Eski Krallık (M.Ö. yaklaşık olarak 2686–2181) mezarlarında bulunmuştur (80). Köknar sakızı hala Kahramanmaraş’ın Andırın bölgesindeki ormanlardan elde edilmektedir (9). Genel özellikleri : Bu tür 30 m kadar yükselebilen ve kışın yaprak dökmeyen bir ağaçtır. Sonbaharda kozalaklar dağılır ve köknar sakızı, kozalak pulları ile birlikte ağaçların altına dökülür. Sakız pullardan ayrılarak toplanır (9). Kullanılan kısımları : Kozalakların üzerinde meydana gelen reçine (9). Bileşimi : Uçucu yağ; α-pinen, β-pinen, mirsen, Δ3-karen, limonen (81). Etki ve Kullanılışı : Tutankamon’un mezarında küçük bir kalsit küp ‘köknar reçinesi’ olarak adlandırılmıştır ve hala küçük bir miktar içermektedir. Antik Mısır’da reçine mumyalama ve tıpta kullanılmıştır. Yağı ve reçinesinin her ikisi de antiseptik, diüretik ve karminatiftir. Köknar reçinesi, ardıç ve tanımlanmamış bir bitkiden yapılan vajinal bir supozituvar doğuma yardım amaçlı kullanılmıştır (80). Haricen antisepitik ve çıban iyi edici olarak, yakı veya merhem halinde kullanılmaktadır. Köknar sakızı çıbandaki iltihabı dışarı çıkartarak çıbanın iyileşmesini sağlar (9). 57 Yan etkileri :- Kontrendikasyonları: Dozu : Antik Mısır’da sert uzuvları yumuşatmak için bir ilacın içeriği; sodyum karbonat I; Lower Egyptian tuzu I; köknar reçinesi I; tatlı biranın posaları bir araya getirilerek hazırlanan ilaç bir bandaj biçiminde uygulanır. (80). Şişkinlik tedavisi için; köknar odununu yeni (temiz) bir çanağın kırılmış tabanı ile birlikte fermente olmuş bitki suyuna doğrayarak bir ilaç hazırlanır. Bandaj olarak kullanılır. Saç büyümesini desteklemek için hazırlanan köknar losyonu; başa köknar yağı ve diğer yağlar eşit miktarlarda sürülür) (80). Barsak parazitleri için de kullanıldığı kayıtlıdır (80). İlaç Etkileşmeler :- 3.21. Fumaria officinalis L. Familyası : Papaveraceae Türkçe Adı : Şahtere otu Diğer isimleri : Tilki kişnişi. Şahtere ismi Farsça “Şah-tara” (sebzelerin şahı) kelimesinden gelir (9). Sedef otu (82). İngilizce Adı : Fumitory herb Yetiştiği Bölge : Fumaria’lar Kuzey yarıkürenin Amerika dışındaki ılıman ve subtropikal iklim bölgelerinde yetişmektedir (82). Avrupa ve Türkiye’de boş tarlalar içinde yetişir (9). Genel özellikleri : Fumaria türü 20–40 cm yükseklikte, parçalı yapraklı, pembe çiçekli, otsu ve çok yıllık bir bitkidir (9). Kullanılan kısımları : Toprak üstü kısımları (82). 58 Bileşimi : Başlıca alkaloitler (fumarin ve diğerleri), az miktarda; tanen, şekerler, organik asitler (fumarik asit ), fenolik maddeler (82). Etki ve Kullanılışı : Dioscorides döneminden beri tedavide kullanılan bir drogdur. İdrar arttırıcı, yatıştırıcı, zayıflatıcı, tansiyon düşürücü etkilere sahiptir. (9). Halk arasında egzema ve sedef hastalığına karşı kullanılmaktadır (82). Yan etkileri :- Kontrendikasyonları: Dozu : İnfüzyon (%5) günde 2–3 bardak içilir (9). İlaç Etkileşmeler :- 3.22. Capparis sp. Familyası : Capparaceae Türkçe Adı : Kapari Diğer isimleri : Kebere, gebre otu, deve dikeni, gevil, bubu, şebellah (83). İngilizce Adı : Caper bush, capers Yetiştiği Bölge : Akdeniz iklimi özellikleri taşıyan yerlerde doğal olarak yetişmektedir (83). Birkaç yüzyıl önce Akdeniz havzasında belirli tür ve varyeteleri yetiştirilmeye başlanan kapari, son otuz yılda öncelikle İspanya ve İtalya’da önemli bir kültür bitkisi haline gelmiştir (84). Kaparinin Türkiye’de Capparis spinosa L. ve Capparis ovata Desf. Olmak olamküzere iki türü ve her iki türe ait altı adet tür bulunmaktadır (83). C. spinosa L. varyeteleri, 2.5m ‘ye kadar boylanabilen çalı karakterinde, daha çok deniz seviyesinde ve 200–300 m rakıma kadar olan yüksekliklerde; C. ovata Desf. varyeteleri ise fazla boylanmayan; yatay olarak gelişen 59 sürgünleri 20-30cm yükselebilen 1500-2000m rakıma kadar olan yüksekliklerde yetişebildiği belirtilmektedir (83). Genel özellikleri : Çok yıllık, çalımsı yapıda, dikenli, yatık veya yarı yatık olarak büyüyen kapari kıraç ve verimsiz arazilerde gelişebilmektedir (83). Kullanılan kısımları : Meyve Bileşimi : %0.3–0.5 rutin ve glikokapparin ihtiva etmektedir (83). Çiçek tomurcuklarının liyofilize metanolik ekstresi (LECS) özellikle flavonoitler (kamferol ve kesretin türevleri) ve hidrosinnamik asitler içerir (85). Tohumların yağ asitleri bileşimi %57 oleik, %21 palmitik, %11 linoleik asit olarak tespit edilmiştir (84). Etki ve Kullanılışı : C. spinosa L. nin sulu ekstresinin metanolik çözülebilir fraksiyonundan izole edilmiş olan p-metoksi benzoik asit karbontetraklorit ve parasetamolün indüklediği in vivo hepatotoksisiteye karşı anlamlı antihepatotoksik aktivite sahip oldu gösterdiği bulunmuştur. Metanol çözülebilir fraksiyonunun HPTLC analizi göstermiştir ki bileşik aktif fraksiyonun %33’ünü (a/a) oluşturur (86). Mevcut in vitro ve in vivo bulgular göstermiştir ki C. spinosa çiçek tomurcuklarının metanolik ekstresi muhtemelen fenolik bileşenlerin varlığından dolayı güçlü antioksidant/serbest radikal temizleyici etkiye sahiptir. Dahası bu polar ekstre UV-B ile indüklenen cilt hasarına karşı mükemmel fotoprotektif etki sağlar. Bu nedenle topikal kozmetik ürünlerinin bir bileşeni olarak önemli uygulamalara sahip olabilir (87). İn vitro kondroprotektif etkilerinin değerlendirildiği bir çalışmada, proinflamatuar sitokin IL–1β tarafından stimüle edilmiş olan insan kondrosit kültürleri üzerindeki LECS’nin etkileri çözümlenmiştir ve LECS’nin IL–1β tarafından indüklenen zararlı etkilerini yok etme yeteneği incelenmiştir. Bu koruma, eklem hastalıklarında çoğunlukla kullanılan indometazin tarafından yok edilenden daha büyükçe gözlenmiştir. LECS’nin kondroprotektif bir etkiye sahip olduğundan olması nedeniyle inflamatuar süreçlerdeki kıkırdak hasarlarının tedavisinde kullanılabilir (85). Talasemi majorlu hastalarda kapari ovatanın antioksidan etkisini araştırmak amacıyla yapılan bir çalışmada 7–30 yaş arasında düzenli transfüzyon ve şelasyon tedavisi alan toplam 40 talasemi major hastası alınmış, rastgele örnekleme yöntemi ile 20 kişi kontrol grubu, 20 kişi de çalışma grubu olarak 2’ye ayrılmıştır. Çalışma grubuna 6 ay süresince kahvaltı ile birlikte <10 yaş hastalarda 1 tatlı kaşığı (12,5 g), >10 yaş hastalarda 1 çorba kaşığı (25 g) kapari marmeladı verilmiştir. Aylık hemogram, biyokimya ve ferritin düzeyleri bakılan 60 hastaların 6 ay sonucunda her iki grubun antioksidan enzim düzeyleri ve MDA düzeylerine bakılmıştır. Sonuç olarak talasemi major hastalarında artmış demir yüküne bağlı olarak oksidatif hasar oluşmaktadır. MDA düzeylerindeki yükseklik bu hasarın en güzel göstergesidir. Bu çalışmada talasemik hastalarda MDA düzeylerinde ve karaciğer fonksiyon testlerinde kapari ile düşüş elde edilmiştir. Kapari gibi bitkiler talasemide oksidatif hasarın ve hepatotoksisitenin azaltılmasında şelatörler ile birlikte rol oynayabilir. (88). Normal ve streptozinle indüklenen diyabetik farelerdeki lipit metabolisması üzerinde Capparis spinosa L.’nin (CS) 20 mg/kg dozda sulu ekstresinin tek veya tekrarlayan oral uygulamalarının etkisini incelenmek amacıyla yapılan bir çalışmada plazma trigliserit seviyelerinde anlamlı düşmeler saptanmıştır. Diğer yandan CS sulu ekstresinin tekrarlayan oral uygulaması diyabetik farelerde tekrarlayan oral uygulamadan 4 gün sonra vücut ağırlığında anlamlı bir düşmeye sebep olmuştur. (89). Yan etkileri : Hardal yağı ile çapraz duyarlılık mümkün olabilir. Islak kompres olarak cilde uygulanması durumunda döküntü rapor edilmiştir (21). Kontrendikasyonları: Dozu : Dekoksiyon veya infüzyon (%1–3) halinde alınır (9). İlaç Etkileşmeler : Kan şeker seviyesini düşürebilir. Diüretik alan hastalarda dikkatli kullanılmalıdır (21). 3.23. Linum usitatissimum L. Familyası : Linaceae Türkçe Adı : Keten tohumu Diğer isimleri : Kirbas tohumu, siyelek, zeyrek tohumu (9). İngilizce Adı : Linseed, flax seed 61 Yetiştiği Bölge : Bitki ılıman ve tropikal bölgelerde yetişir. Anavatanının Avrupa olduğu tahmin edilmektedir. Türkiye’de Karadeniz, Marmara, Ege ve İç Anadolu bölgelerinde bitkinin çok eskiden beri kültürü yapılmaktadır (13). Genel özellikleri : Bu tür 30–60 cm kadar yükseklikte, mavi çiçekli ve bir yıllık kültür bitkisidir. Tohumları 4–6 mm uzunlukta, yumurta biçiminde, yassı, parlak, kırmızımtırak esmer renkli, kokusuz ve yağlı lezzetlidir (9). Kullanılan kısımları : Tohumları Bileşimi : Tohumlarında %3–10 müsilaj, siyanogenetik heterozitler (linamarin, lotaustralin, linustatin, neolinustatin), %30–45 yağ asitleri ( %40–70 linolenik asit, %10–25 linoleik asit, %13–30 oleik asit), proteinler (globulin ve albuminbenzeri bir protein, 69 aminoasitten oluşan ve LUTI=Linum usitatissimum tripsin inhibitörü olarak adlandırılan bir protein, linin ve konlinin), peptitler (siklolinopeptit), lignanlar, steroller (kolesterol, sitosterol, stigmasterol), triaçilgliseroller, tokoferol ve tokotrienoller, fenolik asitler ve glikozitler (klorojenik asit, op-kumarik asit, linusitamarin, linosinnamarin), flavanoitler (orientin, viteksin), pektin, β-glukan, nişasta ve mineraller bulunur (13). Etki ve Kullanılışı : İnfüzyon halinde, sindirim sistemi iltihapları ve tahrişlerine karşı, müshil olarak, haricen lapa halinde yumuşatıcı ve ağrı azaltıcı olarak etkilidir (9). Keten tohumu yağı PGE2, lökotrien, histamin ve bradikinin ile uyarılan inflamasyonu inhibe edici aktiviteye sahiptir. Ayrıca araşidonik asit metabolizmasının hem LOX hem de COX yolaklarını inhibe etme kapasitesi vardır. Bu etkilerinin bir omega–3 yağ asidi olan alfa linolenik asite bağlı olduğu düşünülmektedir. Çünkü alfa linolenik asit vücutta COX ve LOX yoluyla araşidonat metabolizmasını kompetatif olarak inhibe edebilen eikozapentaenoik asite dönüşmektedir (90). Patates dekstroz agarda keten tohumunun fungustatik etkisini araştırmak için yapılan bir araştırmada %15 keten tohumu konsantrasyonu % 0.2 propiyonik asit ile benzer bir küf inhibisyon aktivitesi göstermiştir (91). Keten tohumunda bulunan flavonoller S. aureus’ un RNA sentezini veya P. vulgaris’ in DNA sentezini inhibe edebilme yeteneğine sahiptir. Glikolize flavonlar topoizomeraz IV’ ün selektif inhibitörüdür. Flavonoit yapıları ve antimikrobiyal özellikleri ile ilişkili olarak geniş bir antibakteriyel etki sağlamak ve patojen türevlerini inhibe etmek için farklı keten tohumlarındaki fenilpraponoit türevlerinin karışımı gerekmektedir (92). 62 %52 linolenik asit içeren hidrolize edilmiş keten tohumu yağı metisiline dirençli S. aureus suşunu inaktive edebilmektedir. Bakteriyel, viral, fungal enfeksiyonlarda keten tohumu yağı gibi esansiyel yağ asitlerinden zengin yağlar antibiyotik eşliğinde veya antibiyotik olmadan kullanılabilmektedir. Bu yağlar nontoksiktir ve deri veya mukozadan kolaylıkla emilebilmektedir (93). Keten yağı ve müsilajının etanol ile indüklenen gastrik ülseri olan farelerde antiülser aktivitesi araştırıldığında ise hem yağ hem de müsilajın etanol ile oluşturulan gastrik ülser sayı ve uzunluğunu önemli ölçüde azalttığı, yağın ülser sayısını azaltmada müsilajdan daha etkili olduğu bulunmuştur. Ayrıca ülser şiddetinin azaltılmasında yağın 5mg/kg oral dozunun 50mg/kg ranitidinden daha belirgin olduğu tespit edilmiştir (94). Anne farelerdeki keten tohumu veya yağ takviyesi süt ve yavruların dokusunda alfa linolenik asit miktarını artırmakta ve araşidonik asit miktarını azaltmaktadır. Keten yağındaki yüksek alfa linolenik asit içeriği renoprotektif etkiye katkıda bulunmaktadır (95). Keten tohumundaki müsilaj viskoz solüsyon oluşturarak ince bağırsakta besin absorbsiyonunu ve gastrik boşalmayı geciktirmekte ve %40–55 oranındaki yağ içeriği ile birlikte fonksiyonel kabızlık ve kabızlığın baskın olduğu irritabl bağırsak sendromunda lubrikan laksatif etki göstermektedir. Uzun zincirli yağ asitleriyle beraber safra asitleri kolonik hareketi ve sekresyonu uyarmaktadır (96). Keten tohumunda bulunan lignanlar cilt kanserine karşı koruyucu etkiye sahiptir (97). 8 hafta boyunca keten tohumu yağı eklenmiş diyet ile beslenen ratlar, mısır yağı ve balık yağı ile beslenenler ile karşılaştırıldığında daha küçük tümör, daha düşük tümör ağırlığı ve daha az metastaz olduğu görülmüştür. Tümör büyümesi ve metastazı üzerine linolenik asitin inhibitör bir etki gösterdiği sonucuna varılmıştır (98). Prostat kanseri olan ve ameliyat için bekleyen 25 erkek yaklaşık bir ay boyunca düşük yağlı diyetin bir parçası olarak günde 30 g öğütülmüş keten tohumu tükettiğinde kontrol grubuna göre keten tohumu grubunda hücre proliferasyonunun azaldığı ve apoptozun arttığı görülmüştür. Total testosteron ve serbest androjen indeksi başlangıç ve cerrahi arasında önemli derecede azalırken, total serum spesifik antijen (PSA) değerleri değişmemiştir (99). Keten tohumu ya da keten tohumu yağı açık yara ya da kesilmiş cilde uygulanmamalıdır (100). Yan etkileri : Keten tohumunun laksatif etkisi; diyare, artmış bağırsak hareketleri ve karın bölgesinde rahatsızlığa neden olabilir. Bir çalışma sonucu ağız yoluyla alınan 63 keten tohumu ya da keten tohumu yağının bipolar bozukluğu olan kişilerde mani ya da hipomaniye neden olabildiğini göstermiştir (100). Diyabet hastaları glikoz absorbsiyonunda bir gecikmeye yol açabileceği konusunda uyarılmalıdır (13). Kontrendikasyonları: Oral yoldan yüksek miktarda keten tohumu alınması bağırsak (ileus) hareketlerinin durmasına neden olabilir. Bu nedenle ishal, irritabl bağırsak sendromu, divertikülit veya inflamatuar barsak hastalığı (crohn, ülseratif kolit) olan kişiler olası müshil etkisi nedeniyle keten tohumundan kaçınmalıdır (100). Dozu : Dahilen müshil olarak, yemeklerden önce bir çorba kaşığı tohum tozu, bir bardak su ile alınır. Sindirim sistemi koruyucusu olarak infüzyon (%1–5) halinde kullanılır. Haricen kullanılan keten tohumu tozu yeterli miktar su ile lapa kıvamında pişirilir. Lapa sıcakken tülbent arasında ağrıyan yere sarılır. Öksürük kesmek için lapa göğüs üzerine konulur (9). Dengeli bir diyetteki günlük α -linolenik asit ihtiyacını 5 g (1 çay kaşığı) keten tohumu yağı veya 8 g (1 yemek kaşığı) keten tohumu tozu karşılayabilir (101). Yetişkin (18 yaş üstü); 10 ila 250 gram arasında oral kullanılabilir. Tüm veya öğütülmüş keten tohumu bir sıvı ile karıştırılıp ağız yoluyla alınabilir. Genellikle bu formun 1 çorba kaşığı 6–12 g sıvı ile karıştırılır ve günde 3 defa ağız yoluyla alınır (100). İnflamatuar deri hastalıklarında 125 g toz keten tohumu ve 1 kupa su kullanılarak lapa hazırlanır ve uygun bir örtü ile sarılır. Sinüzitte keten tohumu 1:2 oranında su ile karıştırılır. Karışım lapa için uygun kıvama gelinceye kadar kaynatılır. 1–2 yemek kaşığı lapa keten beze sarılır ve iki sıcak su doldurulmuş şişenin arasına yerleştirilir. 6–8 lapa toplamı yapmak için tekrarlanır. Hastanın dayanabildiği kadar sıcak olacak şekilde nazal ve frontal sinüs bölgelerine uygulanır. Küçük bir havlu veya yün bez ile örtülür. 4–5 dakikada bir taze lapa ile değiştirilir. Tedavi süresi 20–30 dakikadır. Günde 1–3 kez uygulanır. Çıban tedavisinde ise küçük bir keten torbasının üçte biri keten tohumu ile doldurulur. Torba dikilir, sonra kısa bir süre kaynatılır. Tohumlar şişince torba sıkılır ve mümkün olduğunca sıcak bir şekilde etkilenen bölgeye uygulanır (15). 6–12 yaş arası çocuklar için erişken dozunun yarısı kullanılmaktadır. Siyanogenetik heterozitler taşımasına rağmen, 150-300 g’lık toz edilmiş tohumlar tek doz halinde toksik değildir (13). İlaç Etkileşmeler : Keten tohumu teorik olarak kan basıncını düşürenα -linolenik asit içermektedir. Kan basıcını düşüren ilaç kullanan bireyler keten tohumu alırken dikkatli olmalıdır. Keten tohumu ve yağı hayvanlarda kolesterol düzeylerini düşürmüştür ancak insanlarda karışık sonuçlar göstermiştir. Teorik olarak keten tohumu 64 kan lipitlerini (kolesterol ve trigliserit) düşüren ilaçların etkisini artırmaktadır. Keten tohumu diyeti kanser tedavisinde kullanılan tamoksifenin etkisini artırabilir. Keten tohumunun (yağının değil) oral kullanılması diğer ilaçların emilimini azaltabilir. Bunu önlemek için keten tohumu 1 saat önce veya 2 saat sonra alınmalıdır. Keten tohumu ve yağının kanın pıhtılaşma zamanını azaltarak kanama riskini artırabileceği söylenmiştir. Bu sebeple kanama bozukluğu olanlar, kanama riskini artıran ilaç alanlar ve tıbbi, cerrahi veya diş prosedürleri geçirmeyi planlayanlarda dikkatli kullanılması tavsiye edilmektedir (100). 3.24. Peganum harmala L. Familyası : Zygophyllaceae Türkçe Adı : Üzerlik Diğer isimleri : Nazar otu, yabani sedef otu, mahmur çiçeği, hamet, harmel İngilizce Adı : Peganum seed Yetiştiği Bölge : Orta Anadolu’da çok yaygındır (12). Genel özellikleri : 70 cm kadar yükselebilen, tüysüz, parçalı yapraklı, beyaz çiçekli, çok yıllık ve çalı görünüşünde bir bitkidir (9). Kullanılan kısımları : Tohumları (9). Bileşimi : Sabit yağ ve %4–7 oranında alkaloit (harmin, harmalin, harmol ve diğerleri) taşımaktadır (9). Etki ve Kullanılışı : Anadolu’da nazar ve kötülüklere karşı koruyuculuğuna inanılan bir bitkidir. Ateşin üzerine konulan üzerlik otlarından çıkan dumanın kötülükleri kovacağına inanılır. Halk arasında Hz. Ali’nin atını bu otla beslediğine dair bir inanış da bulunmaktadır (17). 65 Harman ve benzer alkaloitler; seratonin antogonisti, hallüsinojen, merkezi sinir sistemi stimülanı, ve kısa süreli MAO inhibitörüdür. 25–50 mg gibi küçük dozlar orta derecede merkezi sinir sistemi stimülasyonu ve 1–2 saat boyunca uyku hali ve rüya görmeye neden olur. 750 mg’a kadar büyük dozlar halüsinojenik etkiler oluşturur ve kişiye bağlı olarak şiddeti değişmektedir (102). Peganum harmala ekstresinin kanserli hücre dizileri üzerinde sitotoksik etkileri rapor edilmiştir. Yapılan bir çalışmada üzerlik tohum ekstresi ve onun β-karbolin alkaloitleri ile insan DNA topoizomeraz I üzerinde in vitro inhibitör aktiviteleri göstermiştir (103). Yan etkileri : Kontrendikasyonları: Dozu : Dahilen infüzyon (%2–5) halinde alınır (9). İlaç Etkileşmeler : Peganum harmala’nın meyve durumları bazı CYP enzimlerinin ekspresyonlarını modüle ettiği için terapötik indeksi dar olan ilaçlarla birlikte uygularken dikkatli olunmalıdır (104). 3.25. Tribulus terrestris L. Familyası : Zygophyllaceae Türkçe Adı : Demirdikeni Diğer isimleri : Deveçökerten, çarıkdikeni, çobançökerten İngilizce Adı : Tribulus Yetiştiği Bölge : Hindistan ve Afrika’da bol miktarda yetişmektedir. Genellikle bahçelerdeki yabani ot olarak bilinmektedir (105). 66 Genel özellikleri : Bu tür bir yıllık otsu bir bitkidir. Toprak üzerinde yatık olarak bulunur. Çiçekler küçük ve açık sarı renklidir. Meyve 10 mm kadar çapında, boynuz şeklinde sivri uçlara sahiptir (9). Kullanılan kısımları : Meyveleri (9). Bileşimi : Steroidal saponinler (protodioskin, psödoprotodioskin, prototribestin, dioscin, tribestin, tribulosin), flavonoit (rutin) taşımaktadır (106). Alkaloit (tribulusterin) taşımaktadır (107). Etki ve Kullanılışı : T. terrestris’den elde edilen protodioskin’in DHEA’ya dönüşümü yoluyla seksüel arzuyu geliştirdiği ve ereksiyonu artırdığı klinik olarak kanıtlanmıştır (108). Bitkinin antifungal aktivitelerini ve etki mekanizmalarını geniş bir şekilde araştırmışlardır. Bu bitkiden izole edilmiş ve tanımlanmış 8 adet steroit yapısındaki glikozitlerin; beş önemli durumdaki hastalık yapıcı insan mayasına karşı inaktif edici özelliğini ortaya koymuşlardır. Bitkinin metanol ve su ile hazırlanan ekstrelerini elde etmişler ve farelerde yaptıkları çalışmalarda KCl ile artırılan kan basıncına karşı bu bitkinin su ve metanol ekstresinin doza bağlı oranlarda vazodilatör etkisi ile kan basıncını düşürdüğünü gözlemlemişlerdir. Su ile elde edilen ekstrenin metanol ile elde edilen ekstreye göre daha fazla oranda damar gevşetici etkisinin olduğunu gözlemlemişlerdir. Bitkinin yapraklarının ve meyvelerinin birlikte bulunduğu şekilde sulu ekstresini elde etmişlerdir. Suyu süzülerek uzaklaştırıldıktan sonra kurutulmuştur. Daha sonra SF ile istenen konsantrasyonlara getirilmiştir. Hazırlanan ekstrelerin farelere ağız yolu ile verilmesi sonucunda kontrol grubuna karşı kıyaslandığında anlamlı oranlarda diüretik etkisinin olduğunu gözlemlemişlerdir (105). Yan etkileri : Tribestan ® erkeklerde luteinleştirici hormon seviyelerini artırabilir (21). Kontrendikasyonları: Dozu : Taş düşürücü, idrar söktürücü ve kuvvet verici olarak (%5) infüzyonu kullanılmaktadır (9). İlaç Etkileşmeler : Kalp kasındaki negatif kronotropik aktivitesinden dolayı beta blokör, kalsiyum kanal blokör etkilerine dahil olabilir (21). 67 3.26. Avena sativa L. Familyası : Gramineae (Poaceae) Türkçe Adı : Yulaf Diğer isimleri :- İngilizce Adı : Oats Yetiştiği Bölge : Bütün Avrupa ve Anadolu’da birçok ırkları yetiştirilmektedir (9). Genel özellikleri : Bu tür 50–150 cm yükseklikte, bir yıllık, otsu bir bitkidir (9). Kullanılan kısımları : Meyvesi (9). Bileşimi : Yulaf, protein ve yağca zengindir. 100g alınabilir porsiyonda %8.3 su, 14.2 g protein, 1.9 g yağ bulunmaktadır (22). Doymamış yağlar ve lipaz, lipooksijenaz gibi lipolitik enzimlerce zengindir. En bol bulunan antioksidanlar vitamin E (tokoller), fitik asit ve avenantramitleri içeren fenolik bileşenlerdir. Flavanoitler ve steroller de mevcuttur (109). Etki ve Kullanılışı : Haricen yulaf lapası çıbanları olgunlaştırmak için kullanılır. Dahilen dekoksiyon (%5) halinde, idrar artırıcı, müshil, kuvvet verici ve yatıştırıcı olarak kullanılır (9). Avena sativa’dan izole edilen antimikrobiyal madde avenasin test edilen 45 mikroorganizmanın 16 sının büyümesi için güçlü bir inhibitördür (58). Antiinflamatuar bileşenlere (örn: Avenantramitler ve bazı hidroksamik asitler) sahip olduğu bulunmuştur. Yulaf kültürlerinde antranilik asit konjugatları içeren avenatramitlerin ve avenalumik asit konjugatlarını içeren avenatramitlerin maksimum minimum oranı sırasıyla 2.0 ve 2.9’dur (110). Yapılan bir çalışmada, yulaf yemekleri, kolesterol içeren diyetlerle beslenen farelerin plazma lipit profillerini olumlu yönde etkilemiştir (111). Yulaftan saflaştırılmış veya sentetik olarak üretilmiş olan fenolik 68 bileşikler, proinflamatuar moleküllerin ve/veya hücre adezyon moleküllerinin etkili bir miktarını azaltmak için kullanımını tanımlayan bir çalışma mevcuttur. (112). Yan etkileri :- Kontrendikasyonları: Geniş yaralarda, kalp yetmezliğinde veya şiddetli hipertansiyonda kullanılmaz (15). Dozu : İnflamatuar deri hastalıklarında yulaf samanı, 4 L kaynayan suya 100 g bitki konur ve oda sıcaklığında soğumaya bırakılır, süzülür ve banyo suyuna ilave edilir (15). İlaç Etkileşmeler :- 3.27. Panax ginseng L. Familyası : Araliaceae Türkçe Adı : Ginseng, Asya ginsengi Diğer isimleri :- İngilizce Adı : Asian ginseng, Chinese ginseng, Korean Ginseng, True ginseng Panacea: Eski yunanca tam iyileşme Yetiştiği Bölge : Uzakdoğu ülkelerinde (Çin, Japonya, Kore) yabani olarak bulunur ve aynı zamanda yetiştirilir (9). Türkiye’de yetişmemektedir (13). Genel özellikleri : Panax türlerinin çoğu 30–50 cm boyunda çok yıllık, otsu bitkilerdir (12). Gövde dik, basit ve dallanmamıştır (34). Kökleri kalın ve dallanmış olduğu için insan vücuduna benzetilmektedir (12). 69 Kullanılan kısımları : Panax ginseng bitkisinin kökleri (Ginseng radix); 4 ila 7 yıllık ginseng bitkisinin kurutulmuş primer kökleri, sekonder kökleri ve saçak köklerinden oluşur (15). Bileşimi : Ginsenozitler, panaksinol ve panaksanlar gibi triterpen saponinler (%0.8–6) ve uçucu yağ (15). Eser miktarda panasen, limonen, terpineol, ökaliptol, alfa-fellandren, sitral ve seskiterpen alkollerden panasinsanol A ve B, ginsenol, poliasetilenler, steroller ayrıca polisakkaritler, nişasta, beta-amilaz, serbest şeker, vitaminler (B1, B2, B12, pantotenik asit, biotin), kolin yağlar ve mineralleri taşır (13). Etki ve Kullanılışı : Uzakdoğu ülkelerinde 2000 yıldan beri tonik ve afrodizyak olarak kullanılmaktadır (12). Köklerinden hazırlanan müstahzarlar gençliği muhafaza edici ve cinsel kudreti arttırıcı olarak geniş ölçüde kullanılmaktadır (9). Asya ginsengi bilinmeyen bir şekilde hayvanların ekzojen toksinlere, fiziksel, kimyasal ve biyolojik stresörlere karşı endojen savunma mekanizmalarını güçlendirerek adaptojenik ya da antistres etkiye sebep olur. Stres modelleri, Asya ginsenginin hayvanların fiziksel ve kimyasal baskıyla başa çıkabilme yeteneğini arttırdığını göstermiştir. Buna ek olarak; ginseng, insanlarda iyileşme süresini kısaltır, koordinasyon ve hafızayı geliştirir. Ginseng bitkinlik, yorgunluk, halsizlik, iyileşme dönemleri, konsantrasyon, zihinsel ve fiziksel performansın azalması durumunda kullanılır. Asya ginsengi belirtilen endikasyonlarda güvenilir etkinliği olan bitkisel bir ilaçtır. Etkinliği ile klinik çalışmalar mevcuttur. Kıyılmış veya öğütülmüş köklerinden evde hazırlanan çaylar kabul edilebilir. Fakat tıbbi kullanım için standardize preparatlar tercih edilmelidir (15). Ratlarda bazı plazma sitokin düzeyleri ile bunlara ait mRNA ekspresyonları üzerine etkilerinin incelendiği çalışmada ginseng uygulaması ile plazma IL–10 ve mRNA ekspresyon düzeylerindeki önemli artışlar dikkate alındığında, bu bitkinin immunomodülasyonda etkili olduğu söylenebilir. Ginseng uygulamasının rat ve tavşanlarda kan basıncını azalttığı, bu etkinin de ginsengdeki aktif bileşenlerin endotelyal hücrelerde NO salınımına neden olmasından kaynaklandığı ileri sürülmektedir. Bir çalışmada ginsenozitlerin süperoksit anyonları gibi oksijen radikalleri tarafından NO yıkımını önlemelerinin dolaylı olarak vazodilatasyona yol açtığı ifade edilmektedir. Ginsenozitlerin yine NO üretimine bağlı olarak kardiyomyosit kontraksiyonu üzerine depresan bir etkiye sahip olduğu vurgulanmaktadır. Bir diğer 70 çalışmada da hipertansiyonlu kişilerde yine muhtemelen NO artışına bağlı olarak vasküler ve endotelyal fonksiyon üzerine yararlı etkiye sahip olduğu belirtilmektedir. Ginsenozitlere bağlı vazodilatasyonun vasküler düz kas hücrelerindeki Ca2+ ile aktive edilen K+ kanalları ile ilgili olduğu bildirilmektedir. Panax ginseng ve Panax quinquefolium’un ratlarda erkek çiftleşme davranışlarını artırdığı bildirilirken bu sonuçlara, Kore ginsenginin erektil disfonksiyonlu 30 hastada olumlu etkiye neden olduğu yolundaki bulgularla destek verilmiştir. Ginsengin bu etkisi korpus kavernozum endotelyal hücrelerinde NO salınımının artırmasına bağlanmakla birlikte, Panax ginseng’in ratlarda serum testosteron seviyelerini arttırdığı da ileri sürülmektedir. Panax ginseng’in uzun süre alımının akciğer, gastrik, karaciğer ve kolorektal kanser insidansında azalmaya yol açtığı ifade edilmektedir. Ginsenozid Rh2’nin sadece hayvanlarda değil insanlarda da göğus, prostat, karaciğer ve barsak kanser türleri dâhil hücre proliferasyonunu baskıladığı ileri sürülmektedir. Ginsenozid Rh1’in fare fibroblast hücre hattında proliferasyonu inhibe ettiği bildirilirken ginsenozid Rb1, Rb2 ve Rc’nin tümör anjiogenezisi ve metastazını önlediği öne sürülmektedir. Ginsengin kansere karşı bahsedilen bu olumlu etkilerinin altında yatan mekanizmaların ve süreçlerin ne olduğu konusunda da çalışmalar mevcuttur. Ginsenozid Rg3’un fare derisi ve insan göğüs epitel hücrelerinde (MCF-10A) TPA indüklü COX–2 ekspresyonunu baskıladığını belirtmektedirler (113). Sıçan testis homojenatına ginseng ekstresi uygulanması DNA ve protein sentezini arttırmıştır. Ginsenozitlerin ana metaboliti olan K’nın deri üzerindeki etkileri araştırılmıştır. Bileşik K, tüysüz fare derisine uygulandığında epidermiste, papiller dermiste hyaluronan miktarını arttırmıştır. Sonuç olarak, bu çalışma insanlarda bileşik K’nın topikal kullanımı ile ciltte kserozis ve kırışıklıklarda düzelme oluşturabileceğini düşündürmektedir. Ginsenozit Rg1 peptit olmayan bir moleküldür ve terapötik anjiyojenezi indükler (13). Ginsenozit saponinleri lipoprotein lipazı harekete geçirerek trigliserit ve kolesterol seviyelerini düşürür. Ginsengin yapısındaki maddeler interferon yapımına yardımcı olurlar, doğal öldürücü hücrelerin artmasını sağlarlar (63). Yan Etkiler : Uzun süreli önerilen dozlarda ginseng kullanımında ciddi bir yan etki tanımlanmamaktadır. Yüksek dozda uzun süre kullanıldığında ginseng suistimal sendromu diye tanımlanan ve hipertansiyon, sinirlilik, irritabilite, diyare, cilt döküntüleri ve uykusuzluk ile karakterize klinik bir tablo tanımlanmıştır. Ancak bu klinik tablonun tanımlandığı araştırmadaki ginsengin kompozisyonu ve dozu net 71 değildir (13). Doz aşımı neticesinde; uykusuzluk, hipertansiyon ve ödeme yol açtığı bildirilmiştir (15). Pre ve post menopozal kadınlarda östrojenik yan etkiler, mastalji ve vajinal kanama ile libido artışı rapor edilmiştir. Bu raporlarda kullanılan ginseng preparatlarının spesifikasyonları tanımlanmamıştır (13). Kan şekerini düşürebileceği için hipoglisemiye neden olabilir. Manik semptoma neden olduğuna dair bir vaka raporu mevcuttur (114). Kontrendikasyonları: Özellikle Kuzey Amerika’daki kafein tüketiminin eşlik ettiği hipertansiyonlu insanlarda kontrendikedir. Ancak bu yargıyı onaylamak için yeterli klinik bulgu ve çalışma yoktur (15). Dozu : Çay; 3 g kesilmiş ve kurutulmuş kökleri 30–40 dakika kaynatın. Süzme işleminden sonra gün boyu tüketmek için buzdolabında saklanabilir. Sadece büyük kök parçaları ve bütün kökleri varsa; hasta kullanmadan önce iri parçaları kesmeli ve ezmelidir. Günlük doz; kuru ekstre için; 1–2 g, standardize ekstresi (%5–10 ginsenozid, birim başına 200 mg) günde 2 kez 1–2 kapsül ya da tablet, çay için; günde 3–4 kez birer fincan kullanılmalıdır (15). Erektil disfonksiyon için bölünmüş 3 doz halinde günlük 900 ile 1800 mg kök toz ekstresi önerilmektedir (13). Antidiyabetik ve antiviral amaçla günde 100–200 mg, kavrama ve öğrenme özelliklerinin geliştirilmesinde günde 400 mg, fiziksel ve psikolojik performans için günde 2 kez 100 mg dozunda kullanılmalıdır (63). Kullanım Süresi: Tedaviye üç ayda bir mola verilerek devam edilmelidir. Bu üç aylık periyotlar sonunda gerekli görüldüğünde yeniden kullanıma başlanabilir (15). İlaç Etkileşmeleri : Antikoagülan ve Antiplatelet İlaçlar: Tromboemboli riskini önlemek için warfarin kullanan 47 yaşındaki bir hastanın günde üç defa Ginsana adlı bir ginseng ürünü kullanmaya başlamasından 2 hafta sonra INR değerinin %50’ye düştüğü, ginseng kullanımı kesildikten sonra ise INR değerinin tekrar hedeflenen aralığa yükseldiği bildirilmiştir. Ancak hayvan deneylerinde ginseng ekstresi ve bileşenlerinin kan viskozitesini azalttığı, antitrombotik etki gösterdiği ve platelet agregasyonunu inhibe ettiği gösterilmiştir. Bu ilaç ile ginseng arasındaki etkileşme raporlarına ilişkin çelişkiye rağmen, warfarin tedavisi gören hastaların bu bitkiyi içeren destekleyici ürün kullanmaları durumunda tromboz riskine ve embolik olaylara karşı yakından takip edilmesi önerilmektedir (114). Trombosit agregasyonunu geri dönüşümsüz inhibe edebileceği için majör cerrahi girişimlerinden en az 7 gün önce kullanımına ara verilmesi gerekmektedir (13). Antidiyabetik ilaçlar: Ginseng hipoglisemik veya 72 antihiperglisemik etki gösterebildiği için oral hipoglisemik ajan veya insülin kullanan diyabet hastaları bu konuda uyarılmalıdır. Antidepresan ilaçlar: MAO inhibitörü antidepresan bir ilaç olan fenelzin ile birlikte kullanıldığında 42 yaşındaki bir kadında uykusuzluk, halusinasyonlar, irritabilite gibi manik semptomlar ve 64 yaşındaki başka bir kadında baş ağrısı ve tremor gözlendiği bildirilmiştir. Ginsengin aktif maddelerinden biri olan ginsenozitler cAMP fosfodiesteraz enzimini inhibe ederek cAMP düzeyini artırırlar. Sergiledikleri bu etki ginseng ürünlerinin tek başına veya MAO inhibitörü ilaçlarla birlikte ortaya çıkardıkları psikoaktif santral olayları açıklayabilir. Ancak etki mekanizmasının tam olarak aydınlatılabilmesi için daha fazla çalışma gerekmektedir. Antihipertansif ilaçlar: Diüretik etkili antihipertansif ilaçlarla birlikte kullanıldığında diüretik rezistansını artırarak furosemidin etkinliğini azalttığı rapor edilmiştir. Kardiyovasküler ilaçlar: Ginseng, kalsiyum kanal blokörlerinin metabolizmasını inhibe edebilir. Ginsengin grip aşıları ile etkileşebileceği rapor edilmiş ancak kanıtlar yetersiz bulunmuştur. Ayrıca konu ile ilgili yapılan klinik çalışmada olumsuz etkileşme görülmediği bildirilmiştir. Alkolik ginseng ekstresinin düşük konsantrasyonda östrojenden sorumlu genlerin ekspresyonunu artırdığı ve östrojenik etkiler oluşturduğu için östrojen analogları veya antagonistleri ile yapılan tedavileri istenmeyen yönde etkilediği bildirilmiştir. Aynı etkileşme sulu ekstrelerde gözlenmemiştir. Opioitlerin analjezik etkisini azaltabileceği belirtilmiştir. Tentürlerin çoğu yüksek oranda alkol içerdiği için metronidazol (Flagyl®) veya disülfiram (Antabus®) ile birlikte alındığında bulantı veya kusmaya neden olabileceği bildirilmiştir (114). Kafein içeren içecekler ve maddelerle kullanımından kaçınılmalıdır (15). 4. TARTIŞMA VE SONUÇ Bitkiler insanlığın başlangıcından bu yana kullanılagelmektedir. İnsanlar bu konuda çeşitli deneyimlerinin ve gözlemlerinin sonucunda yenilebilir ve zehirli bitkileri ve bunların ne şekilde kullanılacağını öğrenmiştir. Türkiye’nin tarihte birçok uygarlığa ev sahipliği yapmış olması ve zengin bir bitki örtüsüne sahip olması bitkisel ilaç hazırlanmasında zengin bir birikiminin olmasını sağlamıştır. Ülkemiz florasındaki türlerin çeşitliliği ve bitkisel tedavi kültürümüzün zenginliği halk ilaçlarını araştırmak için uygun bir zemin yaratmaktadır. Bitkiler ile tedavi bir kültür ve gelenek varlığına dayanır. Bu nedenle halk ilacı olarak kullanılan bitkiler üzerindeki araştırmalar önem kazanmaktadır. Halk tarafından sağlığın korunması amacıyla bitkilerin kullanılışı oldukça fazladır. Ancak günümüzde bitkisel ilaçlarla tedavi çoğu zaman uzman olmayan kişilerce yapılmakta, gerekli eğitimi almamış kişiler tarafından kullanım şekilleri belirtilmekte ve içinde birçok yanlış bilgi içeren, yanlış yönlendiren kitaplar piyasada bulunmakta ve bitkisel droglar kontrolsüz bir şekilde kullanılmakta ve satılmaktadır. Bitkisel ilacın da diğer konvensiyonel ilaçlarda olduğu gibi tedavi ve toksik dozunun olduğu ya da yanlış kullanım sonucunda istenmeyen durumlar oluşturabileceği çoğu kişi tarafından bilinmemektedir. Bu çalışmda, Kahramanmaraş bölgesi halk ilaçları bakımından incelenmiş ve yöre halkı ile yapılan anket çalışmaları sonucunda bölgenin bitkisel ilaç kullanımına önem verdiği sonucuna varılmıştır. Bitkisel ilaç bilgisinin genellikle çevreden, nesilden nesile sözlü aktarıldığı fakat son yönlendirmede büyük paya sahip zamanlarda olduğu televizyonun bitki kullanımını görülmüştür. Bilimsel olmayan kaynaklardan bitkilerle ilgili bazı bilgilerin öğrenilip bunların uygulandığı tespit edilmiştir. Ayrıca günümüzde basın-yayın yoluyla bu konudaki bilgilerin çok yaygın hale geldiği ve böylece bilgilerin geniş halk kitlelerine ulaşması sağlandığı bilinmektedir. Bu bakımdan bazı bilgilerin belirli bir yöreye özgü olup olmadığının saptanması oldukça zordur. 74 Araştırma yöresinde bitkilerle tedavi konusunda edinilen bilgilerin, çoğunlukla nesilden nesile aktarılarak geldiği, ancak bu bilgilerin şimdiki nesil tarafından eskiden olduğu kadar iyi bilinmediği ve bu bilgilere gereken önemin verilmediği belirlenmiştir. Bunun, gelişen modern tedavi yöntemlerinden ve sağlık hizmetlerinden yararlanabilme imkanlarının eskiye göre daha çok ve daha kolay olmasından, ayrıca şimdiki neslin bitkilere çok ilgi duymamasından ileri geldiği düşünülmüştür. Bölgede halk ilacı olarak kullanılan bitkiler genellikle basit yöntemlerle ilaç haline getirilmektedir. Bitkilerin çoğunlukla olduğu gibi tek başına veya karışım halinde kullanıldığı belirlenmiştir. Bitkisel ilaçlarda bitkinin tümü veya çeşitli organları (kök, yaprak, çiçek, meyve, tohum vb.) veya bitkiden sekonder olarak elde edilen bitkisel maddeler (sakız) kullanılmaktadır. Bitkilerden ilaç olarak çeşitli şekillerde (infüzyon, toz, macun, lapa) yararlanılmaktadır. Halk tarafından aktarlara büyük güven duyulmakta olduğu ve karışım halinde kullanılan bitkisel ilaçların da aktarlarda hazırlatıldığı görülmüştür. Bu karışımların hazırlanışında özel reçeteler oluşturulmuş olup ve miktarlar buna göre uygulanmaktadır. Tıbbi bitkilerin Kahramanmaraş’ta hijyenik şartlarda satılmadığı ve bu işin genel olarak bilinçli bir şekilde yapılmadığı gözlenmiştir. Bazı halk ilaçlarının hazırlanışında bal ve şeker kullanıldığı belirlenmiştir. Tedavide doğrudan etkisi bulunmadığı düşünülerek yardımcı madde olarak kabul edilmiştir. Uzun dönem kullanılacak bir bitkinin hazırlanmasına zaman ayrılması ve uğraş gerektirmesi nedeniyle, piyasada bitkisel ilaç adı altında satılan kapsüllerin; ilaç haline getirildiği ve güvenli olduğu düşüncesiyle tüketimi mevcuttur. Hastalıkların çoğuna karşı kullanılan etkili ilaçların yerini, tümüyle tıbbi bitkilerin alması söz konusu olamaz. Ancak bitkilerin taşıdıkları aktif biyolojik maddeler nedeniyle sentetik ilaçlara karşı da birtakım üstünlükler taşıdığı kesindir. Bunların başında da çoklu etkiye sahip olması gelir. Ayrıca bitkilerin günlük diyete eklenebilir olması ve uygun koşul ve dozlarda bitki tüketiminin alışkanlık haline getirilmesi hem profilaksi hem de tedavi sağlaması açısından önemlidir. Tıbbi bitkinin hastaya sunulmasındaki yer ilaçta olduğu gibi eczane olmalı ve eczacı danışmanlığında verilmelidir. Eczacı danışmanlığıyla geçerliliği olmayan 75 bilgilerin, yanlış kullanımının önüne geçilmesi mümkündür. Bitkisel ürünler için tüm denetimler Sağlık Bakanlığı tarafından yapılmalıdır. Geleneksel halk ilaçları bilim alanında çeşitli araştırmaların konusunu oluşturmaktadır. Bunlar ilaç endüstrisinde yeni ilaçların araştırılması için önemli bir kaynak durumundadır. Bitkilerle ilgili halk kültürünün bilimsel olarak saptanmasında etnofarmakognozik araştırmaların rolü çok önemlidir ve yurdumuzun çeşitli yörelerinde bu konuda yapılacak çalışmalara çok gereksinim vardır. Bu araştırmalarla kültürümüzün daha iyi tanınması sağlanacak, bazı geleneksel bilgilerin zamanla yok olması önlenecek ve bitkilerle ilgili bilimsel çalışmalara da ışık tutulmuş olacaktır. Kahramanmaraş’ta gerçekleştirilen bu çalışmada halk ilacı olarak kullanılan bitkiler saptanmış ve bu bitkilerin kullanım amacına yönelik bilimsel olarak desteklenebilirliği araştırılmıştır. Yapılan çalışmada halk arasında kullanılan bitkilerin bilimsel çalışmalarda da benzer şekilde araştırıldığı tespit edilmiştir. Çoğu bitkinin halk kullanımına paralel etkiler gösterdiği bilimsel olarak da ıspatlanmıştır. Bu sonuçlar kapsamında etnofarmakognozik verilerin modern araştırmalara kaynak olması gerektiği ve bunun sonucunda yeni doğal ilaçların bulunma olasılığının varlığı bu çalışmanın çıktısı olarak değerlendirilebilir. 5. KAYNAKLAR 1. Öztürk Y. Orhan H. Kahramanmaraş İlinde Konutsal Su Tüketimine Etki Eden Faktörler, Fen ve Müh. Derg. 2000; 3(1) 2. http://www.kahramanmaras.gov.tr (Aralık 2011) 3. http://tuikapp.tuik.gov.tr/adnksdagitapp/adnks.zul (Aralık 2011) 4. http://www.ksu.edu.tr (Aralık 2011) 5. http://www.dmi.gov.tr ( Aralık 2011) 6. http://www.kahramanmaras.bel.tr/kent-rehberi/kent-tarihi.html (Aralık 2012) 7. http://www.kahramanmarasafad.gov.tr (Aralık 2012) 8. Özcan D. Kahramanmaraş İli Merkez İlçesinde Yaşayan Tüketicilerin Kırmızıbiber Tüketim Alışkanlıkları, Yüksek Lisans Tezi Kahramanmaraş, Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniv. Fen Bilimleri Enstitüsü, 2011 9. Baytop T. Türkiye’de Bitkiler ile Tedavi Geçmişte ve Bugün, (2. baskı) Nobel Tıp Kitabevi, İstanbul, 1999 10. Or F. Kahramanmaraş’ta Üretilen Maraş Usulü Dondurmaların Mikrobiyolojik Kalitelerinin Değerlendirilmesi Üzerine Bir Araştırma, Yüksek Lisans Tezi, Çukurova Üniv. Fen Bilimleri Enstitüsü, Adana, 2009 11. Önem Semerci AB. Kahramanmaraş İl Merkezinde Ailelerin Tarhana Tüketim Yapısı, Yüksek Lisans Tezi, Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniv. Fen Bilimleri Enstitüsü, Kahramanmaraş 2010 12. Tanker N. Koyuncu M. Coşkun M. Farmasotik Botanik, Ankara Üni. Ecz. Fak. Yay. No:93, Ankara, 2007 13. FFD Monografları Medikal&Nobel, Ankara, 2011 Tedavide Kullanılan Bitkiler, (2. Baskı), MN 77 14. PDR for Herbal Medicines, (2 nd Ed), Thomson Medical Economics, Montuale, NJ 2000 15. Kraft K. Hobbs C. Pocket Guide to Herbal Medicine, Thiemen Stuttgart, 2004 16. Özata N, Fitoterapi (Bitkilerle Tedavi) ve Aromaterapi (Uçucu Yağlarla Tedavi), 1. Baskı, Doğan Kitap, İstanbul, 2009 17. Gezgin D, Bitki Mitosları, 2. Baskı, Sel Yayıncılık, İstanbul, 2010 18. Gürsoy OV, Gürsoy UK, Anadolu’da Diş ve Dişeti ile İlgili Hastalıkların Tedavisinde Halk Arasında Yaygın Olarak Kullanılan Bitkiler, Kullanım Şekilleri ve Bitkisel Özellikleri, Cumhuriyet Üniv. Diş Hekimliği Fak. Derg. 2004, Cilt:7, Sayı:1 19. Talbourdet S, Sadick NS, Lazou K, Bomet-Duquennoy M, Kurfurst R, Neveu M, Heusele C, Andre P, Schnebert S, Droelos ZD, Perrier E, Modulation of Gene Expression as a New Skin Anti-Aging Strategy, J. Drugs Derm. 2007; 6: 25–33 20. Mazari K, Bendimerad N, Bekhechi C, Fernandez X, Chemical Composition and Antimicrobial Activity of Essential Oils Isolated from Algerian Juniperus phoenica L. and Cupressus sempensirens L, J Medicinal Plants Research 2010; 4(10): 959–964 21. http://www.wellnesstimes.com/ (Nisan 2012) 22. Simpson BB, Ogorzaly MC. Economic Botany: Plants in Our World, (3 rd edi), McGraw-Hill Higher Education 23. Yılmaz H, Demircan V, Erel G, Bazı Önemli Patates Üretici İllerde Patates Üretim Maliyeti ve Gelirinin Karşılaştırmalı Olarak İncelenmesi, Süleyman Demirel Üniv. Ziraat Fak. Derg. 2006; 1(1): 22–32 24. Davis PH, Edmondson JR, Mill RR, Sc B, Paris BS, Sc M. Flora of Turkey and The East Aegean Island, Edinburgh University Press, 1978: Volume 6; 442 25. Lee JG, Jin JH, Lim HT, Chai HD, Kim HP, Inhibition of Experimental Gastric by Potato Tuber and the Starch, Natural Product Sciences. 2009; 15(3): 134–138 26. Şenol S, Türkiye Ziraatında Patatesin Önemi, Yeri ve Gelişme İmkanları, Atatürk Üniv. Ziraat Fak. Derg. 1970; 1(3) 78 27. Freidman M, Analysis of Biologically Active Compound in Potatoes (Solanum tuberosum), Tomatoes (Lycopersicon esculentum) and Jimson Weed (Datura stramonium) Seeds, Journal of Cromatography A, 2004; 1054(1–2): 143–155 28. Yılmaz İ, Antioksidan İçeren Bazı Gıdalar ve Oksidatif Stres, İnönü Üniv. Tıp Fak. Derg. Derleme. 2010; 17(2): 143–153 29. Al-Saikhan MS, Howard LR, Miller Jr. JC, Antioxidant Activity and Total Phenolics in Different Genotypes of Potato (Solanum Tuberosum L.), Journal of Food Science 1995; 60(2): 341–343 30. Antonio JM, Gracioso JS, Lopez LC, Oliveira F, Souza Brito ARM. Antiulserogenic Activity of Ethanol Extract of Solanum Variable, J. Ethnopharmacol. 2004; 93(1): 83–88 31. Göksu H, Preoperatif Glikoalkoloid İçeren Gıda Tüketiminin Süksinilkolin’in Oluşturduğu Nöromusküler Blok ve Anestezi Denemesine Etkisi, Fırat Üniv. Tıp Fak. Anesteziyoloji ve Reanimasyon Anabilim Dalı, 2007 32. Konuklugil B, Özçelik G, The Importance of Ginger (Zingiber officinalis), Throughout the History and Its Present Use, OTAM. 2004; 16: 173–189 33. Ali BH. Blundel G. Tanira MO. Nemmar A. Some Phytochemical, Pharmological and Toxicological Properties of Ginger (Zingiber officinale Roscoe): A review of recent research, Food and Chemical Toxicology, 2008; 46(2): 409-420 34. WHO Monographs on Selected Medicinal Plants, Volume 1, World Health Organization, Geneva, 1999 35. The Merck Manual of Diagnosis and Therapy, (18 th ed), Yüce Yayım, İstanbul, 2008 36. Yiğit N, Yiğit D, Özgen U, Aktaş AE, Karadut’un (Morus nigra) Antikandidal Aktivitesi, Türk Mikrobiyoloji Cemiyeti Derg. 2007; 37(3): 169–173 37. Gündüz G, Yıldırım N, Şirin G, Onat SM, Same Anatomical, Chemical, Physical and Mechanic Properties of White Mulberry (Morus alba L.) Tree, Düzce Üniv. Ormancılık Derg. 2009; 5(1): 150–169 79 38. Lee SH, Choi SY, Kim H, Hwang JS, Lee BG, Mullberroside F Isolated from the Leaves of Morus alba Inhibits Melanin Biosynthesis, Biol Pharm Bull. 2002; 25(8): 1045–1048 39. Tunaller Z, Öztürk N, Koşar M, Başer KHC, Duman H, Kırımer N, Bazı Sideritis Türlerinin Antioksidan Etki ve Fenolik Bileşikler Yönünden İncelenmesi, 4. Bitkisel İlaç Hammaddeleri Toplantısı, Bildiriler, Eskişehir, 29–31 Mayıs 2002 40. Ozel M Z, Göğüş F, Hamilton J F, Lewis A C. Analysis of Volatile Components from Ziziphora taurica subsp. taurica by Steam Distillation, Superheated-Water Extraction and Direct Thermal Desorption with GCxGC-TOFMS, Analytica Chimica Acta 2006; 566 (2): 172–177 41. Konyalıoğlu S, Ozturk B; Meral G. Comparison of Chemical Compositions and Antioxidant Activities of the Essential Oils of Two Ziziphora Taxa from Anatolia, Pharmaceutical Biology (Formerly International Journal of Pharmacognosy) 2006; 44(2): 121–126 42. Deniz G. Türkiye’de Yetişen Ziziphora L. (Lamiaceae) Taksonlarının Moleküler Sistematiği, Yüksek Lisans Tezi, Balıkesir Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Balıkesir; 2007 43. Betül Demirci B, Temel H E, Portakal T, Kırmızıbekmez H, Demirci F, Başer K H. Inhibitory effect of Calamintha nepeta subsp. glandulosa essential oil on lipoxygenase, Turk J Biochem 2011; 36 (4): 290–295 44. Gün M. Kutsal Tohum (Nigella sativa): Çörek Otunun İyileştirici Etkisine İlişkin Bazı Bilgiler, Lokman Hekim Journal 2012; 2(1): 43–46 45. Kaya MS; Kara M, Özbek H. Çörek Otu (Nigella sativa) Tohumunun İnsan Hücresel Bağışıklık Sisteminin CD3+, CD4+, CD8+ Hücreleri ve Toplam Lökosit Sayıları Üzerine Etkileri, Genel Tıp Derg. 2003; 13(3): 109–112 46. Burits M, Bucar F. Antioxidant activity of Nigella sativa essential oil, Phytother Res. 2000; 14(5): 323–8 47. Ali BH, Blunden G. Pharmacological and toxicological properties of Nigella sativa, Phytother Res. 2003; 17(4): 299–305. 80 48. Duran M, Zeytin/Zeytinyağı Sektör Raporu, Dış Ticaret Uygulama Serisi, Temmuz, 2006 49. Öztürk F, Yalçın M, Dıraman H, Türkiye Zeytinyağı Ekonomisine Genel Bir Bakış, Gıda Teknolojileri Elektronik Derg. 2009; 4(2): 35–51 50. Harp F. Gemlik, Domat, Adana Toprağı ve Adana Yerli Zeytin Yapraklarının Antioksidan Etkilerinin Belirlenmesi, Yüksek Lisans Tezi, Çukurova Üniv. Adana, 2011 51. Armutcu F, Akyol S, Hasgül R, Yiğitoğlu MR. Zeytin Yaprağının Biyolojik Etkileri ve Tıpta Kullanımı, Spatula DD. Rewiev Article 2011; 1(3): 159–165 52. Davis PH, Mill RR, Tan K. Flora of Turkey and The East Aegean Island, Edinburgh University Press, 1984: Volume 8; 118 53. Dorsch W. Ring J. Suppression of Immediate and Late Anti-lgE-Induced Skin Reactions by Topically Applied Alcohol/Onion Extract, Allengy, 1984;39 (1):43–9 54. Imad M. Taj Eldin, Elhadi M. Ahmed, Abd Elwahab H.M. Preliminary Study of the Clinical Hypoglycemic Effects of Allium cepa (Red onion) in Type 1 and Type 2 Diabetic Patients, Environmental Health Insights, 2010; 4: 71–77 S 55. Elmastaş M, Öztürk L, Gökçe I, Erenler R, Aboul-Enein HY. Determination of Antioxidant Activity of Marshmallow Flower (Althaea officinalis L.), Analytical Letters 2004; 37: 859–1869 56. Iauk L, Lo Bue AM, Milazzo I, Rapisarda A, Blandino G. Antibacterial activity of medicinal plant extracts against periodontopathic bacteria, Phytother Res. 2003; 17(6): 599–604 57. Kobayashi A, Hachiya A, Ohuchi A, Kitahara T, Takema Y. Inhibitory Mechanism of an Extract of Althaea officinalis L. on Endothelin–1-Induced Melanocyte Activation, Biol. Pharm. Bull. 2002; 25(2): 229–234 58. Maizel JV, Burkhardt HJ, Mitchell HK. Avenacin, an Antimicrobial Substance Isolated from Avena Satıva. I. Isolation and Antimicrobial Activity, Biochemistry. 1964; 3(3): 424–426 59. Zheng GQ, Kenney PM, Lam LKT. Myristicin: A Potential Cancer Chemopreventive Agant from Parsley Leaf Oil, J Agric Food Chem. 1992; 40: 107–110 81 60. Monderfeld MM, Schafer HW, Davidson PM, Zottola EA, Isolation and Identification of Antimicrobial Furocoumarins from Parsley, J Food Protection, 1997; 60(1): 72–77(6) 61. Bahnas MS, Ragab MS, Asker NEA, Emam RMS, Effects of Using Parsley or Its By-Product With or Without Enzym Supplementation on Performance of Growing Japanese Quails, Egypt. Poult. Sci. 2009; 29(1): 241–262 62. Zhang H, Chen F, Wang X, Yao HY, Evaluation of Antioxidant Activity of Parsley, (Petroselinum crispum)Essential Oil and Identification of Its Antioxidant Constituents, Food Research International. 2006; 39(8): 833–839 63. Sezik E, Yeşilada E, Demirezer Ö, Hızlandırılmış Fitoterapi Meslek İçi Eğitim Programı Ders Notları, Türk Eczacılar Birliği Eczacılık Akademisi, 2004 64. Demiryürek İ, Vitis vinifera L. Çekirdek Yağının Fitoterapide Değerlendirilmesi, Tezsiz Yüksek Lisans Dönem Projesi, Ankara Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Farmakognozi Anabilim Dalı, Ankara, 2006 65. Sayın O, Resveratrolün İn Vitro Hidrojen Peroksit ile İndüklenen İnsan Koroner Arter Endotel Hücre Hasarına Olası Etkisinin İncelenmesi, Doktora Tezi, Dokuz Eylül Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü, İzmir, 2010 66. Çetinkaya Ç. Türkiye Florasında Yer Alan ve Adlarını Klasik Yunan ve Roma Mitolojilerinden Alan Bitkilerin Morfolojik Özellikleri ve Tedavi Potansiyelleri, Yüksek Lisans Tezi, Ege Üniv. Sağlık Bilimleri Enstitüsü, İzmir, 2011 67. Baydar H, Sağdıç O, Özkan G, Karadoğan T. Antibacterial Activity and Composition of Essential Oils from Origanum, Thymbra and Satureja Species with Commercial Importance in Turkey, Food Control 2004; 15: 169–172 68. Müler-Riebau F, Berger B, Yegen O. Chemical Composition and Fungitoxic Properties to Phytopathogenic Fungi of Essential Oils of Selected Aromatic Plants Growing Wild in Turkey, J, Agric. Food Chem. 1995; 43: 2262–2266 69. http://www.teb.org.tr/images/upld2/ecza_akademi/makale/20110325013735diya bet_tedav_kul_bitk_urunler.pdf (Mart 2012) 82 70. Mancini-Filho J, Van-Koiij A, Mancini DA, Cozzolino FF, Torres RP. Antioxidant activity of cinnamon (Cinnamomum zeylanicum, Breyne) extracts, Boll Chim Farm. 1998; 137(11): 443–7 71. Atta AH, Alkofahi A. Anti-nociceptive and anti-inflammatory effects of some Jordanian medicinal plant extracts, J Ethnopharmacol. 1998; 60(2): 117–124 72. Cheng HY, Lin TC, Yu KH, Yang CM, Lin CC, Antioxidant and Free Radical Scavenging Activities of Therminalia Chebula, Biol. Pharm. Bull. 2003; 26(9): 1331– 1335 73. Burapadaja S, Bunchoo A. Antimicrobial Activity of Tannins from Terminalia citrina, Planta Med 1995; 61(4): 365–366 DOI: 10.1055/s–2006–958103 74. Singh MP, Sharma C. S, Wound Healing Activity of Terminalia Chebula in Experimentally Induceddiabetic Rats, International Journal of Pharm Tech Research 2009; 1(4): 1267–1270 75. Shin TY, Jeang HJ, Kim DK, Kim SH, Lee SK, Kim DK, Chae BS, Kim JH, Kang HW, Lee CM, Lee KC, Park ST, Lee EJ, Lim JP, Kim HM, Lee YM. Inhibitory Action of Water Soluble Fraction of Terminalia chebula on Systemic and Local Anaphylaxis J Ethnopharmacol. 2001; 74(2): 133–140 76. Palasuwan A, Soogarun S, Lertlum T, Pradniwat P, Wiwanitkit V. Inhibition of Heinz Body Induction in an In Vitro Model and Total Antioxidant Activity of Medicinal Thai Plants, Asian Pacific Journal of Cancer Prevention. 2005; 6: 458–463 77. Duru ME, Cakir A, Harmandar M. Composition of the volatile oils isolated from the leaves of Liquidambar orientalis Mill. var. orientalis and L. orientalis var. integriloba from Turkey, Flavour Frag. J. 2002; 17: 95–98 78. Karadeniz B, Ulker Z, Alpsoy L. Genotoxic and cytotoxic effects of storax in vitro, Toxicol Ind Health, 2011; DOI: 10.1177/0748233711428642 79. Sağdıç O, Özkan G, Özcan M, Özçelik S. A Study on Inhibitory Effects of Sığla Tree (Liquidambar orientalis Mill. var. orientalis) Storax Against Several Bacteria, Phytother. Res. 2005; 19: 549–551 80. 1999 Manniche L. An Ancient Egyptian Herbal, University Of Texas Pres, Austin, 83 81. Dayisoylu KS, Alma MH. Chemical analysis of essential oils from cone’s rosin of Cilician fir (Abies cilicica subsp. cilicica), African Journal of Biotechnology 2009; 8 (15): 3502–3505 82. Şener B. Türkiye’de Yetişen Fumaria L. Türleri ve Bu Türlerin Alkaloitleri Üzerinde Araştırmalar, J Fac Pharm. 1982; 12(83): 83–104 83. https://documents.anadolu.edu.tr/bihat/e-kitap/ykanpdf.pdf (Mart 2012) 84. Özcan M, Ham ve Salamura Kapari (Capparis spp.) Meyvelerinin Fiziksel, Kimyasal Özellikleri ve Yağ Asitleri Bileşimi, Tr. J. of Agriculture and Forestry, 1999; 23 Ek 3, 771–776 85. Panico AM, Cardile V, Garufi F, Puglia C, Bonina F, Ronsisvalle G. Protective Effect of Capparis spinosa on Chondrocytes, Life Sci. 2005; 77(20): 2479–88 86. Gadgoli C, Mishra SH. Antihepatotoxic Activity of p-Methoxy Benzoic Acid from Capparis spinosa, J Ethnopharmacol. 1999; 66(2): 187–92 87. Bonina F, Puglia C, Ventura D, Aquino R, Tortora S, Sacchi A, Saija A, Tomaino A, Pellegrino ML, de Caprariis P. In vitro Antioxidant and In Vivo Photoprotective Effects of a Lyophilized Extract of Capparis spinosa L. Buds, J Cosmet Sci. 2002; 53(6): 321–35 88. Duman H. Talasemi Majör Hastalarında Kapari Ovatanın Antioksidan Etkisinin Araştırılması, Uzmanlık Tezi, Süleyman Demirel Üniv. Tıp Fak. Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı, Isparta;2009 89. Eddouks M, Lemhadri A, Michel JB. Hypolipidemic Activity of Aqueous Extract of Capparis spinosa L. in Normal and Diabetic Rats, J Ethnopharmacol. 2005; 98(3): 345–350 90. Kaithwas G, Mukherjee A, Chaurasia AK, Majumdar DK. Antiinflamatory, Analgesic and Antipyretic Activities Of Linum Usitatissimum L. (flaxseed/linseed oil), Indian Journal Of Experimental Biology 2011; 49: 932–938 91. Xu Y, Hall III C, Wolf-Hall C, Manthey F. Fungistatic Activity of Flaxseed in Potato Dextrose Agar and a Fresh Noodle System, International Journal of Food Microbiology 2008; 121: 262–267 84 92. Czemplik M, Żuk M, Kulma A, Kuc S, Szopa J. GM Flax As a Source of Effective Antimicrobial Compounds. Science against Microbial Pathogens: Communicating Current Research and Technological Advances 2011; 2: 1216–1224 93. Kentville NS, Antibiotic-like Action of Essential Fatty Acids, Can Med Assoc J 1985; 132 94. Dugani A, Auzzi A, Naas F, Megwez S. Effects of the oil and mucilage from flaxseed (Linum usitatissimum) on gastric lesions induced by ethanol in rats. Libyan J Med 2008; 3(4): 15–19 95. Sankaran D, Bankovic-Calic N, Peng CY-C, et al.Dietary flax oil during pregnancy and lactation retards disease progression in rat offspring with inherited kidney disease. Pediatr. Res 2006;60: 729–733 96. Tarpila A, Wennberg T, Tarpila S. Flaxseed As a Functşonal Food, Current Topics in Nutraceutical Research 2005; 3 (3):167–188 97. Moghaddasi MS, Linseed and Usages in Humanlife. Advances in Environmental Biology 2011; 5(6): 1380–1392 98. Fritsch KL, Johnston PV. Effect of Dietary α -Linolenic Acid on Growth, Metastasis, Fatty Acid Profile and Prostaglandin Production of Two Murine Mammary Adenocarcinomas, J Nutr. 1990; 120: 1601–1609 99. Demark-Wahnefried W, Price DT, Polascik TJ. Pilot Study of Dietary Fat Restriction and Flaxseed Supplementation in Men with Prostate Cancer Before Surgery: Exploring the Effects on Hormonal Levels, Prostate-Specific Antigen, and Histopathologic Features. Urology 2001; 58(1): 47–52 100. http://www.mayoclinic.com/health/flaxseed/NS_patient flaxseed/DSECTION=dosing (Şubat 2011) 101. http://www.flaxcouncil.ca/english/index.jsp (Şubat 2012) 102. https://documents.anadolu.edu.tr/bihat/e-kitap/mkartalpdf.pdf (Nisan 2012) 103. huAn In Vitro Evaluation of Human DNA Topoisomerase I Inhibition by Peganum harmala L. Seeds Extract and Its b-Carboline Alkaloids, J Pharm Pharmaceut Sci 2002; 5(1): 19–23 85 104. El Gendy MA, El-Kadi AO. Peganum harmala L. differentially modulates cytochrome P450 gene expression in human hepatoma HepG2 cells, Drug Metab Lett. 2009; 3(4): 212–6 105. Umay A. Lavendula stoechas, Melissa officinalis ve Tribulus terrestris Bitkilerinin Kimyasal İçeriklerinin Araştırılması, Yüksek Lisans Tezi, Çukurova Üniv. Fen Bilimleri Enstitüsü, Adana, 2007 106. Dincheu D, Janda B, Evstatieva L, Oleszek W, Aslani MR, Kostova I, Distribution of Steroidal Saponins in Tribulus terrestris from Different Geographical Regions, Phytochemistry. 2008; 69(1): 176–186 107. Bremner JB, Sengpracha W, Southwell I, Bourke C, Skelton B. W, White AH. A Revised Structure for The Alkaloids, Tribulusterine, from Tribulus terrestris L., Australian Journal of Chemistry. 2004; 57(3): 273–276 108. Adimoelja A, Phytochemicals and The Breakthrough of Traditional Herbs in The Management of Sexual Dysfunctions, International J Andrology 2000; 23(52): 82– 84 109. Ryan D, Kendall M, Robars K. Boactivity of Oats as it Relates to Cardiovascular Disease, Nutrition Research Reviews. 2007; 20: 147–162 110. Pihlava JM, Reinikainen P, Hietaniemi, Kaukovirta-Norja A, The Content of Phenolics in Barley, Oats, Rye and Wheat Cultivars, NJC Reports 2010; 6(2): 101–102 111. Czerwinski J, Bartnikowska E, Leontowicz H, Large E, Leontowicz M, Katrich E, Traklztenberg S, Garinstein S, Oat (Avena sativa L.) and Amaranth (Amaranthus hypochondriacus) Meals Positevely Affect Plasma Lipid Profile in Rats Fed Cholesterol-Containing Diets, The Journal of Nutritional Biochemistry 2004; 15(10): 622–629 112. Meydani M. Therapeutic Avenathramide Compounds, United States Patent Application Publication, US, 2005 113. Uluışık D. Ginseng ve Ekinezyanın Baharda Bazı Plazma Sitokin Düzeyleri ile Bunlara Ait mRNA Ekspresyonları Üzerine Etkileri, Doktora Tezi, Selçuk Üniv. Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Konya, 2010 86 114. Aşçı A, Baydar T, Şahin G. Yaşlılarda Herbal Preparatların Kullanımının ve Etkileşmelerinin Toksikolojik Açıdan Değerlendirilmesi, Turkish Journal of Geriatrics 2007; 10(4): 203–214 87 EKLER EK 1. EBEGÜMECİ Adı ve Soyadı: Hürü Kocaman Meslek: Ev Hanımı Öğrenim Durumu : İlkokul Yaş : 40 1. Kullandığınız bir bitki var mı? “Kömeç” 2. Bitkinin hangi kısımlarını kullanıyorsunuz? “Yapraklarını kullanıyorum.” 3. Bitkiyi nasıl hazırlıyorsunuz? “Bitkiyi bahçeden toplayıp yıkıyorum. Köklerini ayırıp doğradıktan sonra tavaya atıyorum. Pişerken biraz su ilave ediyorum. Haşlandıktan sonra yağ ilave ediyorum.” Kömeç bahçeden toplanır ve yıkanır Kömeç ayıklanır ve pişirilir 4. Bitkiyi nasıl temin ediyorsunuz? “Evimin bahçesinden topluyorum.” 5. Hazırladığınız bitkiyi hangi yolla kullanıyorsunuz? 88 “Yiyerek kullanıyorum. Bazen yemeğin içine de koyuyorum.” 6. Bitkiyi hangi rahatsızlığınız için kullanıyorsunuz? “Midemde sarkma vardı. İltihaplanıyordu ve çok ağrıyordu. Midemdeki rahatsızlıklarımın geçmesi için kullanıyorum.” 7. Etkisini kaç günde ve nasıl hissediyorsunuz? “Bir hafta boyunca her gün sabah yedim. Yedikten sonra midem rahatladı ve bir hafta sonra ağrımın geçtiğini fark ettim.” 8. Olumlu başka bir etkisini gördünüz mü? “Başka yiyenlerde gördüm. Kadınlarda rahimlerindeki iltihap yok oluyormuş.” 9. Herhangi bir yan etkisiyle karşılaştınız mı? “Hayır.” 10. Bitkilerle veya ilaçlarla birlikte kullanıyor musunuz? “Hayır kullanmıyorum.” 11. Bu bilgiye nereden ulaştınız? “Köydeki yaşlılardan öğrendim.” 89 EK 2. SELVİ KOZALAĞI Adı ve Soyadı: Mehmet Kahveci Meslek: Devlet Memuru Öğrenim Durumu: Ortaokul Yaş : 51 1.Kullandığınız bir bitki var mı? “Selvi” 2.Bitkinin hangi kısımlarını kullanıyorsunuz? “Kozalağını kullanıyorum.” Selvi kozalağı 3.Bitkiyi nasıl hazırlıyorsunuz? “1 litre suya yıkadığım 15 kozalağı atıp, 5 dakika kaynatıyorum. Daha sonra süzüp soğuk ya da ılık içiyorum.” 4.Bitkiyi nasıl temin ediyorsunuz? “Bahçedeki ağaçlardan topluyorum.” 5.Hazırladığınız bitkiyi hangi yolla kullanıyorsunuz? “İçerek kullanıyorum.” 6.Bitkiyi hangi rahatsızlığınız için kullanıyorsunuz? “Peptik ülser hastalığımın tedavisi için kullanıyorum.” 7.Etkisini kaç günde ve nasıl hissediyorsunuz? “1 ay boyunca, her gün sabah aç karnına içtim. Ağrımın geçtiğini hissettim. Midemdeki yanma geçti. Gaz sıkıntımı da ortadan kaldırdı. İçmeyi bıraktığımda da hastalığım tekrarlamadı.” 8.Olumlu başka bir etkisini gördünüz mü? “Hayır, görmedim.” 9.Herhangi bir yan etkisiyle karşılaştınız mı? “Hayır.” 90 10.Bitkilerle veya ilaçlarla birlikte kullanıyor musunuz? “Evet, kullanıyorum.” Bitkilerle birlikte kullanıyorum: İlaçlarla birlikte kullanıyorum: 2–3 patatesin robotta suyunu çıkarıp, - beraberinde kullandım. 11. Bu bilgiye nereden ulaştınız? “Arkadaşımın babası kullanmış, arkadaşımdan öğrendim.” 91 EK 3. ZENCEFİL Adı ve Soyadı : Ali İhsan Şerefoğlu Meslek : Eczacı Öğrenim durumu : Üniversite Yaş : 67 1.Kullandığınız bir bitki var mı? “Zencefil” 2.Bitkinin hangi kısımlarını kullanıyorsunuz? “Rizomunu kullanıyorum.” Zencefil rizomu 3.Bitkiyi nasıl hazırlıyorsunuz? “Zencefil rizomunu önce soyuyorum. Sonra küçük küçük doğruyorum. Bir tatlı kaşığı zencefil ile bir tatlı kaşığı balı karıştırıyorum.” 4.Bitkiyi nasıl temin ediyorsunuz? “Alışveriş merkezinden alıyorum. Arıcılardan doğal bal alıyorum.” 5.Hazırladığınız bitkiyi hangi yolla kullanıyorsunuz? “Yiyerek kullanıyorum.” 6.Bitkiyi hangi rahatsızlığınız için kullanıyorsunuz? “Nezle, grip, faranjit, stomatit, gingivit tedavisinde kullanıyorum.” 7.Etkisini kaç günde ve nasıl hissediyorsunuz? “Etkisini anında hissediyorum. Rahatlama sağlıyor. Rahatsızlığımda en az yedi on gün kullanıyorum.” 8.Olumlu başka bir etkisini gördünüz mü? “Hayır.” 9.Herhangi bir yan etkisiyle karşılaştınız mı? “Hayır karşılaşmadım.” 10.Bitkilerle veya ilaçlarla birlikte kullanıyor musunuz? 92 Bitkilerle birlikte kullanıyorum: İlaçlarla birlikte kullanıyorum: “Urmu dut suyunu içiyorum veya -“Metoprolol pamuğu suyuna batırıp ağız içine -Pentaeritritol tetranitrat + sürüyorum.” 11. Bu bilgiye nereden ulaştınız? “Eczaneye gelen hastalarımdan öğrendim.” Meprobamat “ 93 EK 4. ADAÇAYI Adı ve Soyadı : Merve Özkekik Öğrenim Durumu : Üniversite Meslek : İhale Bölüm Çalışanı Yaş : 31 1.Kullandığınız bir bitki var mı? “Evet, var; Adaçayı” Kurutulmuş Adaçayı 2.Bitkinin hangi kısımlarını kullanıyorsunuz? “Çiçek kısımlarını kullanıyorum.” 3.Bitkiyi nasıl hazırlıyorsunuz? “Bir tatlı kaşığı adaçayını 1 su bardağı kaynamış suya koyup 10 dk. demliyorum, süzüp bardağa alıyorum.” Kaynamış suyla adaçayı hazırlanır 4.Bitkiyi nasıl temin ediyorsunuz? “Aktardan alıyorum.” 5.Hazırladığınız bitkiyi hangi yolla kullanıyorsunuz? 94 “İçerek kullanıyorum.” 6.Bitkiyi hangi rahatsızlığınız için kullanıyorsunuz? “Grip, soğuk algınlığı, stres durumlarında kullanıyorum.” 7.Etkisini kaç günde ve nasıl hissediyorsunuz? “1–2 gün boyunca günde 2–3 bardak çay içiyorum. İçtikten bir müddet sonra rahatlıyorum.” 8.Olumlu başka bir etkisini gördünüz mü? “Sindirim sistemimi rahatlattığını hissediyorum.” 9.Herhangi bir yan etkisiyle karşılaştınız mı? “Hayır karşılaşmadım.” 10.Bitkilerle veya ilaçlarla birlikte kullanıyor musunuz? Bitkilerle birlikte kullanıyorum: İlaçlarla birlikte kullanıyorum: “Yeşil çayla birlikte kullanıyorum, yeşil çay dinçlik verip sorunlarıma iyi geliyor.” 11. Bu bilgiye nereden ulaştınız? “İnternetten araştırarak öğrendim.” mide - 95 EK 5. SİNAMEKİ Adı ve Soyadı : Hüseyin Çınarlıdere Öğrenim Durumu : İlkokul Meslek : Şoför Yaş : 45 1.Kullandığınız bir bitki var mı? “Sinameki” Kurutulmuş sinameki yaprakları 2.Bitkinin hangi kısımlarını kullanıyorsunuz? “Bitkinin yapraklarını kullanıyorum.” 3.Bitkiyi nasıl hazırlıyorsunuz? “Bir tatlı kaşığı sinamekiyi 1 su bardağı kaynamış suda 7-8 dk. Demleyip süzüyorum.” Sinameki çayı hazırlanır 4.Bitkiyi nasıl temin ediyorsunuz? “Aktardan alıyorum.” 5.Hazırladığınız bitkiyi hangi yolla kullanıyorsunuz? 96 “İçerek kullanıyorum.” 6.Bitkiyi hangi rahatsızlığınız için kullanıyorsunuz? “Hazımsızlık, şişkinlik, kabızlık durumlarında kullanıyorum.” 7.Etkisini kaç günde ve nasıl hissediyorsunuz? “Sıkıntım olduğunda aç karnına günde 1 su bardağı içiyorum.” 8.Olumlu başka bir etkisini gördünüz mü? “Hayır, görmedim” 9.Herhangi bir yan etkisiyle karşılaştınız mı? “Hayır, karşılaşmadım.” 10.Bitkilerle veya ilaçlarla birlikte kullanıyor musunuz? Bitkilerle birlikte kullanıyorum: İlaçlarla birlikte kullanıyorum: - - Glifor (Metformin) - Glifix (Pioglitazon) 11. Bu bilgiye nereden ulaştınız? “Arkadaşlarımdan öğrendim.” 97 EK 6. NANE RUHU Adı ve Soyadı : Fatma Tartıcı Meslek : Ev hanımı Öğrenim Durumu : İlkokul Yaş : 37 1.Kullandığınız bir bitki var mı? “Nane ruhu” Kurutulmuş nane ruhu 2.Bitkinin hangi kısımlarını kullanıyorsunuz? “Bitkinin saplarını, çiçeklerini, yapraklarını karışık olarak kullanıyorum.” 3.Bitkiyi nasıl hazırlıyorsunuz? “Bir çay kaşığından daha az nane ruhunu bir su bardağı kaynamış suya atıyorum. 3–5 dakika üzeri kapalı olarak demleyip süzüyorum.” 4.Bitkiyi nasıl temin ediyorsunuz? “Kozludere’ de bağdan topluyorum.” 5.Hazırladığınız bitkiyi hangi yolla kullanıyorsunuz? “İçerek kullanıyorum.” 6.Bitkiyi hangi rahatsızlığınız için kullanıyorsunuz? “Mide üşütmesinde, karın ağrısında, şişkinlikte kullanıyorum.” 7.Etkisini kaç günde ve nasıl hissediyorsunuz? “Etkisini hemen hissediyorum. Karın ağrım geçiyor, şişkinliğimi gideriyor ve adet sancımı da geçiriyor.” 8.Olumlu başka bir etkisini gördünüz mü? “Babam şeker hastasıdır. Nane ruhunu içtikçe yaralarının çabuk iyileştiğini fark ettik.” 9.Herhangi bir yan etkisiyle karşılaştınız mı? “Hayır, karşılaşmadım.” 10.Bitkilerle veya ilaçlarla birlikte kullanıyor musunuz? “Hayır, kullanmıyorum.” 98 11. Bu bilgiye nereden ulaştınız? “Küçüklüğümde bağ ortamından ve babaannemden görüp öğrendim.” 99 EK 7. ÇÖREK OTU Adı ve Soyadı : Emine Saraç Meslek : Ev hanımı Öğrenim Durumu : - Yaş : 63 1.Kullandığınız bir bitki var mı? “Çörek otu” 2.Bitkinin hangi kısımlarını kullanıyorsunuz? “Tohumlarını kullanıyorum.” 3.Bitkiyi nasıl hazırlıyorsunuz? “Birkaç yemek kaşığı çörek otu tohumunu bir avuç soyulmuş küçük soğanlarla birlikte bir miktar kaynamış suya atıyorum. Soğan pişince altını söndürüyorum.” 4.Bitkiyi nasıl temin ediyorsunuz? “Çörek otu tohumunu aktardan alıyorum.” 5.Hazırladığınız bitkiyi hangi yolla kullanıyorsunuz? “Soğanı ve çörek otu tohumunu yiyerek kullanıyorum.” 6.Bitkiyi hangi rahatsızlığınız için kullanıyorsunuz? “Safra kesesi iltihabım için kullandım. Safra kesemin alınması için ameliyat olmam gerekiyordu. Ben de çörek otunu bu şekilde hazırladım çünkü barsak ve diğer yerlerde ki oluşan iltihaplar içinde yapılıp kullanılıyor.” 7.Etkisini kaç günde ve nasıl hissediyorsunuz? “Günde bir kere yiyerek 2–3 gün kullandım. Sancımı birden kesti ve ağrım kalmadı. Doktora gittiğimde iltihabın kuruyup kalmadığını söyledi. İlaçlarımın etkisini görmemiştim ama bu çok hızlı etki etti.” 8.Olumlu başka bir etkisini gördünüz mü? “Başka kişilerden de farklı iltihaplara iyi geldiğini gördüm.” 9.Herhangi bir yan etkisiyle karşılaştınız mı? “Hayır, karşılaşmadım.” 10.Bitkilerle veya ilaçlarla birlikte kullanıyor musunuz? “Hayır, kullanmıyorum.” 11. Bu bilgiye nereden ulaştınız? “Kastamonulu bir arkadaşımdan öğrendim.” 100 EK 8. ZEYTİN YAPRAĞI Adı ve Soyadı : Meryem Kuloğlu Öğrenim Durumu : Önlisans Meslek : Hemşire (Emekli) Yaş : 56 1.Kullandığınız bir bitki var mı? “Zeytin ağacı” Zeytin yaprakları 2.Bitkinin hangi kısımlarını kullanıyorsunuz? “Yapraklarını kullanıyorum.” 3.Bitkiyi nasıl hazırlıyorsunuz? “10–15 zeytin yaprağını cezveye koyup bir bardak su ilave ediyorum. Beş dakika kaynatıyorum. Bir süre dinlendirip süzüyorum.” Zeytin yaprağı çayı hazırlanır. 4.Bitkiyi nasıl temin ediyorsunuz? “Bahçedeki zeytin ağaçlarından topluyorum.” 101 5.Hazırladığınız bitkiyi hangi yolla kullanıyorsunuz? “İçerek kullanıyorum.” 6.Bitkiyi hangi rahatsızlığınız için kullanıyorsunuz? “Şekerim yükseldiği zaman akşamları içiyorum. Sabah şekerim yaklaşık 50 mg düşmüş oluyor. Histerektomiden önce şekerimin düşmesi için akşam içmiştim ve sabaha düşmüştü.” 7.Etkisini kaç günde ve nasıl hissediyorsunuz? “İçtikten sonraki sabah hissediyorum. Şekerim yükseldiğinde başım uyuşur, bayılacak gibi olurum. Yükseldiğinde ortaya çıkan sıkıntılarımı yok ediyor.” 8.Olumlu başka bir etkisini gördünüz mü? “Sinirlerimi yatıştırdığını hissediyorum.” 9.Herhangi bir yan etkisiyle karşılaştınız mı? “Hayır karşılaşmadım.” 10.Bitkilerle veya ilaçlarla birlikte kullanıyor musunuz? Bitkilerle birlikte kullanıyorum: - 12. Bu bilgiye nereden ulaştınız? “Televizyondan öğrendim.” İlaçlarla birlikte kullanıyorum: - Diamicron (Gliklazid) 102 EK 9. SOĞAN Adı ve Soyadı : Hacer Kahveci Öğrenim Durumu : Ortaokul Meslek : Ev Hanımı Yaş : 44 1.Kullandığınız bir bitki var mı? “Soğan” Kullanılan soğanın hazırlanması 2.Bitkinin hangi kısımlarını kullanıyorsunuz? “Kuru soğanın kendisini kullanıyorum.” 3.Bitkiyi nasıl hazırlıyorsunuz? “Bir adet orta boy kahverengi kabuklu soğanın kabuğunu soyup dörde bölüyorum. Kaynamış bir buçuk bardak suya atıp beş dakika kaynatıyorum. Ocaktan alıp tencerenin kapağı kapalı olarak yaklaşık on dakika kadar ılımaya bırakıyorum. Suyunu süzerek bardağa alıyorum.” Kuru soğan kaynatılarak süzülür. 4.Bitkiyi nasıl temin ediyorsunuz? “Marketten alıyorum.” 103 5.Hazırladığınız bitkiyi hangi yolla kullanıyorsunuz? “İçerek kullanıyorum.” 6.Bitkiyi hangi rahatsızlığınız için kullanıyorsunuz? “Polikistik over için kullanıyorum.” 7.Etkisini kaç günde ve nasıl hissediyorsunuz? “İlk seferinde adetten 15 gün önce başlayıp 15 gün boyunca sabah akşam içtim. Sonraki iki ayda adetten 7 gün önce başlayıp 7 gün sabah akşam içtim. Adet düzensizliğim düzeldi. Doktor kontrolümde kistlerimin küçüldüğünü öğrendim.” 8.Olumlu başka bir etkisini gördünüz mü? “Zayıfladığımı fark ettim.” 9.Herhangi bir yan etkisiyle karşılaştınız mı? “Sivilcelenme yaşadım ama kür bittikten sonra düzeldi.” 10.Bitkilerle veya ilaçlarla birlikte kullanıyor musunuz? “Hayır, kullanmıyorum.” 11. Bu bilgiye nereden ulaştınız? “Televizyondan öğrendim.” 104 EK 10. GÜLHATMİ Adı ve Soyadı : Ayşe Kayhan Öğrenim Durumu : - Meslek : Ev Hanımı Yaş : 50 1.Kullandığınız bir bitki var mı? “Küllük” 2.Bitkinin hangi kısımlarını kullanıyorsunuz? “Çiçeklerini kullanıyorum.” 3.Bitkiyi nasıl hazırlıyorsunuz? “2–3 bardak su kaynatılır. 4–5 adet taze veya kurutulmuş çiçek kaynamış suya atılır. 3 dakika bekletilip sonra süzülür. İstenirse şeker ya da bal katılır.” Gülhatmi çiçeği ve kurutulmuş hali 4.Bitkiyi nasıl temin ediyorsunuz? “Bahçemden topluyorum.” 5.Hazırladığınız bitkiyi hangi yolla kullanıyorsunuz? “Çay şeklinde içerek kullanıyorum.” 6.Bitkiyi hangi rahatsızlığınız için kullanıyorsunuz? “Bronşit ve öksürük için kullanıyorum.” 7.Etkisini kaç günde ve nasıl hissediyorsunuz? “En az 1 hafta 10 gün kullandıktan sonra etkisini boğazımda ve göğsümde rahatlama ve yumuşama şeklinde hissediyorum.” 8.Olumlu başka bir etkisini gördünüz mü? “Bronşit veya öksürüğüm için kullandığımdan hiç dikkat etmedim.” 9.Herhangi bir yan etkisiyle karşılaştınız mı? “Hayır, karşılaşmadım.” 105 10.Bitkilerle veya ilaçlarla birlikte kullanıyor musunuz? Bitkilerle birlikte kullanıyorum: İlaçlarla birlikte kullanıyorum: 11.Bu bilgiye nereden ulaştınız? “30 yıl kadar önce arkadaşımdan öğrenmiştim.” Dostinex (Kabergolin) 106 EK 11. DUT YAPRAĞI Adı ve Soyadı: Ahmet Kayhan Öğrenim Durumu : İlkokul Meslek : Emekli, Çiftçi Yaş : 60 1.Kullandığınız bir bitki var mı? “Dut” 2.Bitkinin hangi kısımlarını kullanıyorsunuz? “Yapraklarını kullanıyorum.” Dut yaprakları 3.Bitkiyi nasıl hazırlıyorsunuz? “Birkaç dut yaprağını topluyorum. Havanda tokmakla döverek ezip, lapa haline getiriyorum.” Dut yaprakları havanda dövülür 4.Bitkiyi nasıl temin ediyorsunuz? “Bahçedeki dut ağacından topluyorum.” 5.Hazırladığınız bitkiyi hangi yolla kullanıyorsunuz? “Akrebin soktuğu yerin üzerine lapa halinde bağlıyorum.” 107 6.Bitkiyi hangi rahatsızlığınız için kullanıyorsunuz? “Akrep sokmasında kullanıyorum.” 7.Etkisini kaç günde ve nasıl hissediyorsunuz? “Bağladıktan sonra etkisini hemen hissediyorum. Ağrısını, sancısını alıyor. Ateşim çıkmıyor. Hastaneye gitmeme gerek kalmıyor.” 8.Olumlu başka bir etkisini gördünüz mü? “Hayır, görmedim.” 9.Herhangi bir yan etkisiyle karşılaştınız mı? “Hayır, karşılaşmadım.” 10.Bitkilerle veya ilaçlarla birlikte kullanıyor musunuz? “Hayır, kullanmıyorum.” 11. Bu bilgiye nereden ulaştınız? “Köyün büyüğünden öğrendim.” 108 EK 12. MAYDANOZ Adı ve Soyadı : Gülden Karaboğa Meslek : Ev Hanımı Öğrenim Durumu : İlkokul Yaş : 45 1.Kullandığınız bir bitki var mı? “Maydanoz” 2.Bitkinin hangi kısımlarını kullanıyorsunuz? “Yapraklarını ve saplarını birlikte kullanıyorum.” 3.Bitkiyi nasıl hazırlıyorsunuz? “Bir buçuk bardak kaynamış suya 4–5 dal maydanozu yıkadıktan sonra atıyorum. 7 dakika kaynatıyorum. Sonra süzüp ılıkken içiyorum.” Maydanoz suyunun hazırlanması, Maydanoz suyunun süzülmesi 4.Bitkiyi nasıl temin ediyorsunuz? “Bakkaldan alıyorum.” 5.Hazırladığınız bitkiyi hangi yolla kullanıyorsunuz? “İçerek kullanıyorum.” 6.Bitkiyi hangi rahatsızlığınız için kullanıyorsunuz? “Adet sancımı geçiriyor. Adet düzensizliğime karşı kullanıyorum. Kistimi geçirdi.” 7.Etkisini kaç günde ve nasıl hissediyorsunuz? “15 gün boyunca sabah, öğle, akşam aç karnına tükettim. Adet sancımı anında kesti. Doktora gittiğimde kistimin geçmiş olduğunu söyledi.” 8.Olumlu başka bir etkisini gördünüz mü? “İdrar yollarını rahatlattığını hissettim. Kolesterolüm çok yüksekti. Maydanoz suyunu içtikten yaklaşık 15–20 gün sonra doktora gittim. Kolesterolüm düşmüş, normal değerlere gelmiş.” 109 9.Herhangi bir yan etkisiyle karşılaştınız mı? “Hayır, görmedim.” 10.Bitkilerle veya ilaçlarla birlikte kullanıyor musunuz? “Hayır, kullanmıyorum.” 11.Bu bilgiye nereden ulaştınız? “Arkadaşımdan öğrendim.” 110 EK 13. ÜZÜM Adı ve Soyadı : Ali Karaboğa Öğrenim Durumu : - Meslek : Çiftçi (Emekli İşçi) Yaş : 86 1.Kullandığınız bir bitki var mı? “Üzüm (Bertiz Kabarcık Üzümü)” Kabarcık üzümü Kabarcık tehi 2.Bitkinin hangi kısımlarını kullanıyorsunuz? “Teh (salkımda kuru olan üzüm taneleri) olarak kullanıyorum.” 3.Bitkiyi nasıl hazırlıyorsunuz? “İhtiyaca göre, kuru taneleri ayrılıp havanda dövülür. Birkaç damla zeytinyağı damlatılır.” Teh havanda dövülür 4.Bitkiyi nasıl temin ediyorsunuz? “Bağımızdan topluyoruz.” 5.Hazırladığınız bitkiyi hangi yolla kullanıyorsunuz? “ İncinen yere lapa halinde bağlayarak kullanıyorum.” 111 Hazırlanan teh lapası 6.Bitkiyi hangi rahatsızlığınız için kullanıyorsunuz? “İncinen, burkulan, ezilen, ağrıyan yerlere, ağrısının giderilmesi için kullanıyorum.” 7.Etkisini kaç günde ve nasıl hissediyorsunuz? “Akşamdan bağlayınca ağrısı geçiyor.” 8.Olumlu başka bir etkisini gördünüz mü? “Morluğun daha hızlı geçtiğini gördüm.” 9.Herhangi bir yan etkisiyle karşılaştınız mı? “Hayır, karşılaşmadım.” 10.Bitkilerle veya ilaçlarla birlikte kullanıyor musunuz? “Hayır, kullanmıyorum.” 11. Bu bilgiye nereden ulaştınız? “Eşim, annesinden öğrenmiş.” 112 EK 14. ZAHTER Adı ve Soyadı : Hatice Akarlar Meslek : Ev hanımı Öğrenim Durumu : - Yaş : 59 1.Kullandığınız bir bitki var mı? “Kekik” Kekik 2.Bitkinin hangi kısımlarını kullanıyorsunuz? “Çiçeklerini kullanıyorum.” 3.Bitkiyi nasıl hazırlıyorsunuz? “3 bardak suyu kaynatıyorum. 1 tatlı kaşığı alıp, kaynayan suya atıyorum. Bir taşımlık kaynatıp, 5 dk. beklettikten sonra süzüyorum.” 4.Bitkiyi nasıl temin ediyorsunuz? “Bağdan topluyorum.” 5.Hazırladığınız bitkiyi hangi yolla kullanıyorsunuz? “İçerek kullanıyorum.” 6.Bitkiyi hangi rahatsızlığınız için kullanıyorsunuz? “Karnım ağrıdığında, mide rahatsızlıklarımda, bulantım olduğu zaman ve yemekten sonra rahatlama amacıyla kullanıyorum.” 7.Etkisini kaç günde ve nasıl hissediyorsunuz? “İhtiyaç duydukça içiyorum. Etkisini içtikten bir süre sonra rahatlama olarak görüyorum.” 8.Olumlu başka bir etkisini gördünüz mü? “Rahmimdeki myomdan dolayı papatya ve ısırgan otuyla karıştırıp 15 gün içtikten sonra kontrole gittim. Doktor 2 cm küşülmüş olduğunu söyledi.” 9.Herhangi bir yan etkisiyle karşılaştınız mı? 113 “Karışımı fazla içtiğimde her yerim kaşındı.” 10.Bitkilerle veya ilaçlarla birlikte kullanıyor musunuz? “Hayır, kullanmıyorum.” 11. Bu bilgiye nereden ulaştınız? “Arkadaşımdan öğrendim.” 114 EK 15. KARIŞIM–1 Adı ve Soyadı : Kenan Özeroğlu Öğrenim Durumu : Üniversite Meslek : Emekli Memur Yaş : 58 1.Kullandığınız bir bitki var mı? “Karabiber, Zencefil, Tarçın, Bal” 2.Bitkinin hangi kısımlarını kullanıyorsunuz? “Toz halinde kullanıyorum.” 3.Bitkiyi nasıl hazırlıyorsunuz?“” “Aktarda hazırlatıyorum.” 4.Bitkiyi nasıl temin ediyorsunuz? “Aktardan alıyorum.” 5.Hazırladığınız bitkiyi hangi yolla kullanıyorsunuz? “Yiyerek kullanıyorum.” 6.Bitkiyi hangi rahatsızlığınız için kullanıyorsunuz? “Her hafta tekrarlayan farenjit ve tonsillit için kullanıyorum.” 7.Etkisini kaç günde ve nasıl hissediyorsunuz? “Yaklaşık 3–4 gün, şiddetine göre günde 2–3 kere kullanıyorum. Anında rahatlama sağlıyor. Kronik hale gelen farenjitim daha az tekrarlıyor.” 8.Olumlu başka bir etkisini gördünüz mü? “Soğuk algınlığına da iyi geldiğini hissettim. Daha az grip olduğumu fark ettim.” 9.Herhangi bir yan etkisiyle karşılaştınız mı? “Şekerim de biraz yükselme oldu.” 10.Bitkilerle veya ilaçlarla birlikte kullanıyor musunuz? “Evet kullanıyorum.” Bitkilerle birlikte kullanıyorum: 11. Bu bilgiye nereden ulaştınız? “Aktardan öğrendim.” İlaçlarla birlikte kullanıyorum: Diaformin (Metformin) 115 EK 16. KARIŞIM–2 Adı ve Soyadı : Mustafa Mutlu Meslek: Emekli memur- Emlakçı Öğrenim Durumu : Üniversite Yaş : 53 1.Kullandığınız bir bitki var mı? “Çörek otu- 50 gr. Kara Halile (Hindistan Eriği)-50 gr. Sarı Halile–50 gr. Künnük (Günlük sakızı)-50 gr. Mezde sakızı–100 gr. Süzme kara kovan bal 1.5 kg. Şahtere Kapari yaprakları” 2.Bitkinin hangi kısımlarını kullanıyorsunuz? Sarı helile ve kara helile Künnük sakızı ve mezde sakızı Kurutulmuş şahtere otu Kapari yaprakları 3.Bitkiyi nasıl hazırlıyorsunuz? “Mezde ve künnük sakızı buzdolabında dondurulup dövülür. Çörek otu tohumu, kara halile, sarı halile dövüldükten sonra balla karıştır. Şahtere otundan bir tutam alınıp bir bardak kaynamış suda 3–4 dakika demlenip süzülerek içilir. 116 Kaparinin yeşil dalları gölgede kurutulur. Her gün sabahları banyodan sonra baştan aşağı yaralı bölgelere 6–7 dakika kaynatılıp süzülmüş suyu dökülür.’’ 4.Bitkiyi nasıl temin ediyorsunuz? “Aktardan alıyorum.” 5.Hazırladığınız bitkiyi hangi yolla kullanıyorsunuz? “Karışımı yiyerek kullanıyorum. Şahtere otunun çayını içiyorum. Kapari yapraklarından hazırladığım suyu her gün yaralı bölgeleri yıkıyorum.’’ 6.Bitkiyi hangi rahatsızlığınız için kullanıyorsunuz? “Sedef hastalığı için kullanıyorum.” 7.Etkisini kaç günde ve nasıl hissediyorsunuz? “Her gün sabah akşam aç karnına 1 tatlı kaşığı yiyorum. Karışımı yaklaşık 2 ay kadar kullandıktan sonra cildim tamamen pürüzsüz hale gelip normal haline döndü ve kaşıntım da kalmadı. Ancak dikkat etmeyip acı ve ekşi bol yiyince cildimde tekrar yaralarım oluşuyor.” 8.Olumlu başka bir etkisini gördünüz mü? “Fark etmedim.” 9.Herhangi bir yan etkisiyle karşılaştınız mı? “Hayır karşılaşmadım.” 10.Bitkilerle veya ilaçlarla birlikte kullanıyor musunuz? “Hayır, kullanmıyorum.” 11. Bu bilgiye nereden ulaştınız? “Aktardan öğrendim.” 117 EK 17. KARIŞIM–3 Adı ve Soyadı: Güldane Gözüakça Meslek : Ev Hanımı Öğrenim Durumu : - Yaş : 64 1.Kullandığınız bir bitki var mı? “Keten tohumu, çörek otu, zencefil, üzerlik tohumu, bolat şekeri.” Keten tohumu Çörek otu Zencefil tozu Üzerlik tohumu Bolat şekeri 2.Bitkinin hangi kısımlarını kullanıyorsunuz? “Zencefil dışında tohumlarını kullanıyorum. Zencefilin kökünü ise çekilmiş kullanıyorum.” 118 3.Bitkiyi nasıl hazırlıyorsunuz? “Her birinden çekilmiş olarak yüz gram alıyorum. Çukur bir kaba koyup karıştırıyorum. Bolat şekerini havanda dövdükten sonra karışıma ilave edip, karıştırıyorum. Kavanoza koyuyorum.” Bolat şekeri havanda dövülür Karışım hazırlanır Kavanoza koyulur 4.Bitkiyi nasıl temin ediyorsunuz? “Aktardan alıyorum. Bolat şekerini de şekerciden alıyorum.” 5.Hazırladığınız bitkiyi hangi yolla kullanıyorsunuz? “Aç karnına sabah ve akşam bir tatlı kaşığı karışımı yiyerek kullanıyorum.” 6.Bitkiyi hangi rahatsızlığınız için kullanıyorsunuz? “Bronşit astım için kullanıyorum.” 119 7.Etkisini kaç günde ve nasıl hissediyorsunuz? “Yıllardır her gün kullanıyorum. Rahat nefes aldığımı, balgamı rahat çıkarabildiğimi ve rahat nefes alınca da ağrımın olmadığını, göğsümün yumuşadığını fark ettim. İlacımı sabah akşam bir puf sıkarken artık üç dört güne eğer gerekirse bir sıkıyorum. Bir yıldır kullanamadığım halde hastalığım tekrarlamadı.” 8.Olumlu başka bir etkisini gördünüz mü? “Bolat şekerini zencefilin acılığını gidermek için kullanıyordum ama bronşlarımı da açıyor. Eskiden hep araba tutardı artık araba tutmuyor. Rahat kilo verip, zayıfladım. Eskiden tansiyonum devamlı düşüyordu, tansiyonum düzeldi. “ 9.Herhangi bir yan etkisiyle karşılaştınız mı? “Hayır karşılaşmadım.” 10.Bitkilerle veya ilaçlarla birlikte kullanıyor musunuz? Bitkilerle birlikte kullanıyorum: İlaçlarla birlikte kullanıyorum: “Her gün çay demlerken çayın içerisine - “Miflonide aerolizer beş altı tane kiraz sapı ve üç dört tane Miflonide 200 mcg (Budesonide) kurutulmuş kuşburnu atıyorum.” - Ventofer inhaler kapsül 12 mcg (Formoterol fumarat)” 11. Bu bilgiye nereden ulaştınız? “Yıllar öncesinden beri eski yaşlılarımız keten tohumu, çörek otu ve zencefilin hep çok iyi geldiğini söylerlerdi. Kiraz sapı ve kuşburnunu da televizyon programından öğrendim.” 120 EK 18. PREPARAT–1 Adı ve Soyadı : İbrahim Özlü (Kullanan : Cennet Özlü) Meslek : Medikalci (Ev Hanımı) Öğrenim Durumu : Lise (-) Yaş : 39 (80) 1.Kullandığınız bir bitki var mı? “Clavis – Panax” (Preparat) Kapsül içeriği: Çoban çökerten Yulaf Panax ginseng ekstresi” Clavis Panax Preparatı 2.Bitkinin hangi kısımlarını kullanıyorsunuz? 3.Bitkiyi nasıl hazırlıyorsunuz? 4.Bitkiyi nasıl temin ediyorsunuz? “Eczanelerde bulamadığım için sipariş hattını arıyorum.” 5.Hazırladığınız bitkiyi hangi yolla kullanıyorsunuz? “Bir bardak su ile yutuyor.” 6.Bitkiyi hangi rahatsızlığınız için kullanıyorsunuz? “Annem kalp krizi geçiriyormuş. Hastaneye kaldırıldı anjiyodan sonra yoğun bakıma kaldırdılar. 2 -3 gün sonra kalp yetmezliği başladı. 10 metre bile yürüyemiyordu. Devamlı nefes nefese kalıyordu. Her gün dilaltı kullanmak zorunda kalıyordu. Çok zor bir durumdaydı.” 7.Etkisini kaç günde ve nasıl hissediyorsunuz? “Günde 3 kere tok karnına birer kapsül aldı. 3 kutu kullandı. 6. kutuya tamamlayacak. 2. kutunun sonlarında kalp ağrılarının azaldığını, rahat nefes aldığını fark ettik. 3. kutunun sonunda daha uzun yürüyebildiğini, merdiven bile çıkabildiğini fark ettik. 2. kutu bittikten sonra doktoruna gittik. Test sonuçları arasında olumlu yönde çok büyük bir fark gördüğünü söyledi.” 8.Olumlu başka bir etkisini gördünüz mü? 121 “Arkadaşımın iktidarsızlık sorunu için 3 kutu kullandı ve sıkıntısının kalmadığını söyledi. Tansiyonu bir anda çıktığı için kısmi felç geçirip 1 yıldır yürüyemeyen tanıdığım biri 3 ay kullanınca yürümeye başladı.” 9.Herhangi bir yan etkisiyle karşılaştınız mı? “Aç karnına alındığında annemde midede ekşime, yanma yapıyor.” 10.Bitkilerle veya ilaçlarla birlikte kullanıyor musunuz? “Evet, kullanıyor.” Bitkilerle birlikte kullanıyorum: - İlaçlarla birlikte kullanıyorum: Coraspin 300 (Aspirin) Dilaltına artık ihtiyaç duymuyor. 11. Bu bilgiye nereden ulaştınız? “Tesadüfen televizyonda tanıtımını izleyerek öğrendim.” 122 ÖZ GEÇMİŞ KİŞİSEL BİLGİLER Adı, Soyadı : Ayşe Kübra KARABOĞA Uyruğu : Türkiye (TC) Doğum Tarihi ve Yeri: 12 Eylül 1988, Kayseri Medeni Durumu : Bekâr İLETİŞİM E-mail Tel Yazışma Adresi : aysekubrakaraboga@hotmail.com : +90 554 867 00 77 : Erciyes Üni. Eczacılık Fak. 38039 Talas/KAYSERİ EĞİTİM Derece Lisans Lise Kurum Erciyes Üniversitesi Eczacılık Fakültesi Nuh Mehmet Küçükçalık Anadolu Lisesi Mezuniyet Tarihi 2012 2006