Cep Telefonları, Baz İstasyonları ve Sağlığımız Zamanımız teknoloji çağı olarak adlandırılmaktadır. Işık hızında iletişim artık hayal olmaktan çıkmak üzeredir. Hayatımızı kolaylaştıran bilgisayarlara, faks makinelerine ve taşınabilir telefonlara teşekkür borçluyuz. Teknoloji sadece şehirlerde değil, artık köylerimize kadar girdi. 1990’lar ve öncesini düşündüğümüzde artık mikrofırınlar sayesinde yemek zamanını düşürdük, röntgen ve MR cihazları sayesinde vücudumuzun içini dahi görebilmekteyiz. Peki tüm bunlar ne anlama geliyor? Çevremiz artık 100 yıl öncesine göre hiç olmadığı kadar elektromagnetik sahalarla ve radyo-frekans radyasyonları ile doldu. Bugün dünyada 200 milyona yakın insanın cep telefonu kullandığı ve bu sayının üzerine 450 milyon yeni kullanınıcının da 2011 yılına kadar katılacağını göstermekte. Etrafımızda bize varlığını hissettirmeden artış gösteren elektromagnetik sahalar ne anlama gelmekte? Her ne kadar kullanılan sistemler frekans bazında birbirlerinden ayrı olsa da, telefonun baz istasyonu ile iletişiminde ki prensipler aynıdır. Telefon sesi 800 mHz’den 1900 mHz’e değişen frekansta radyo dalgaları üzerinden impulslara çevrilir. Radyo frekans radyasyonu (ışınımı) elektromagnetik radyasyon çeşitlerinden biridir. Elektromagnetik radyasyon elektrik dalgalarının ve magnetik enerjinin boşlukta beraberce hareket ettiği dalgalardan oluşur. Bu dalgalar elektrik yüklerinin hareketinden oluşur. Örneğin, yükün verici radyo antenine hareketi, bu antenden yayılan elektromagnetik dalgalar yaratır, böylece alıcı anten tarafından toplanır. Çok Düşük Frekanslı Elektromagnetik Sahalar Nedir? Bu tür sahalar AC elektrik akımı ile sağlanır. Bunlar saniyede 50 ile 60 defa dönen atılımlardır (sinyal frekansı ya da Hertz olarak ta bilinirler). Bu frekansta elektromagnetik sahalar çok düşük frekans olarak bilinirler. Görünmezler ve kokusuzdurlar, elektriği saran tüm hatlar üzerinde bulunurlar. Bizler bunlarla sürekli etkileşim halindeyizdir; örneğin elektrikli ev eşyaları, bilgisayarlar ve elektrik hatları gibi. Elektromagnetik sahalar iki unsurdan oluşur; elektrik ve magnetik sahalar. Voltaj elektrik sahalarını oluşturur. Bu sahalar kendi kaynaklarında çok güçlüdürler ve birçok unsur tarafından da engellenirler; örneğin duvarlar ve ağaçlar gibi. Magnetik sahalar uzaklık ile azalır fakat sonuç aynıdır. Akım magnetik sahaları üretir bu da demir metaller hariç tüm engelleyici objeleri geçebilir. Elektromagnetik Sahalar Hakkında Bilmemiz Gerekenler Günümüz teknolojisinin hızla ilerlediği bir gerçek olmakla beraber bu ilerlemenin de bir fiyatının olduğu göz ardı edilmemelidir. Bu fiyat acaba sağlığımız olabilir mi? Birçok bilimsel çalışma elektromagnetik sahalar ile hastalıklar arasında olabilecek ilişkileri ortaya koymaktadır. Çalışmalar magnetik sahaların hücreler üzerindeki etkileri konusunda yoğunlaşmaktadır. Ortaya çıkan net bir sonuç vardır ki yüksek gerilim hatlarının ya da baz istasyonlarının yakınında bulunan (ikamet eden ya da çalışan) insanlarda beyin ve meme kanserlerinin görülme oranı diğer bölgelerde oturanlara oranla yüksektir. Bu tür magnetik sahaların yapabileceği etkileri göstermesi açısından bir cep telefonu kullanıcıları olarak bizlerinde bilmesi gereken bazı gerçekler vardır. Son araştırmalar yüksek oranda radyo-frekans radyasyonunun hücre seviyesinde DNA (genetik materyal) bandlarında kırılımlara neden olduğunu göstermiştir. DNA vücut içinden ve dışından kaynaklı faktörlerce sürekli hasara uğramakta ancak bu hasarlar tamir edici enzimler sayesinde düzeltilmektedir. Zarar ve tamir arasındaki bir dengesizlik sonuçta DNA hasarının birikimine sebep olacaktır, bu da hücre ölümüne, yaşlanmaya ya da kansere yol açar. Gerek WHO (Dünya Sağlık Örgütü) ve gerekse FDA ( Amerikan Gıda ve İlaç Yönetimi) bu konular üzerinde dikkatli incelemeler yapmakta ve insanları uyarmaktadır. Bu uyarılar içerisinde mümkün olduğunca az cep telefonu kullanımı vardır. Ayrıca cep telefonu kullanımı esnasında baştan uzak tutulması önerilmektedir. Elektromagnetik Alanlar ve Melatonin Beynimizin ortasında bulunan ufak bir endokrin bez melatonin adı verilen bir hormon salar. Bu bez tüm memeli hayvanlarda dış ortam ile iç ortam arasındaki ilişkiyi sağlar. Bir anlamda 3. göz olarakta nitelenen pineal bezi, melatonin salınışını karanlıkta gerçekleştirir. Gündüz hormon salınışı yoktur. Böylece canlı gece ile gündüz arasındaki farkı ayırt ederek, aktivitesini buna göre düzenler. Pineal bezinin içerisinde iç kulağımızda da bulunan ve kalsit adı verilen kristaller de mevcuttur. Bu kristallerin magnetik etkilere karşı (piezoelektrik) hassasiyeti vardır. Bu kristallerin aşırı yoğun bir magnetik etkiye maruz kalması durumunda, pineal bezin düzenli çalışmasına etki edebileceği düşünülmektedir. Cep telefonlarından ya da baz istasyonlarından yayılan elektromagnetik sahalar dişlere, çenelere, gözlere, kafatasına, beyne, hipotalamusa ve pineal bezine önemli derecede etki etmektedir. Pineal bezi tüm canlılarda üreme sistemine, büyümeye, vücut sıcaklığına, kan basıncına, motor aktiviteye, uykuya, tümör oluşumuna ve büyümesine, ruh haline etki eder. Üretip saldığı melatonin ve serotonin hormonları vücuttaki tüm biyolojik döngüleri etkiler. Yine bilimsel bir dergide yayınlanan çalışmada cep telefonlarını ceplerinde ya da kemerlerinde taşıyan erkeklerin sperm kalitesinde bozukluklar olabileceği saptanmıştır. Konuşma anında (özellikle uzun süreli konuşmalarda) cep telefonu elektromagnetik dalgaları emmekte ve serbest radikal oluşumunu hızlandırmaktadır. Serbest radikaller hücrelerde biriktikce DNA kırıklıklarına sebebiyet vermekte ve etkilediği dokuya göre kalp hastalıklarından kansere, sperm hareket ve kalitesine kadar birçok problemlere neden olabilmektedir. Avrupa ve Amerika’da yapılan son çalışmalar cep telefonlarından ve özellikle baz istasyonundan yayılan radyasyonun uykusuzluğa, baş ağrısına, zihin karışıklığına neden olduğu gibi vücudun ihtiyacı olan derin uyku miktarını etkileyebileceği gösterilmiştir. Sonuç Melatonin hormonunun düzenli bir şekilde gece salınması ve tüm organlarımızda gerek serbest radikallerin temizlenmesi düzeyinde ve gerekse hücre içi fizyolojik döngülerin düzenlenmesi aşamasında verdiği katkılar son derece önemlidir. Bu hormonun salınmasını etkileyecek her türlü faktör bizlere negatif yönden geri dönecektir. Melatonin hormonunun gün batımından hemen önce salınmaya başladığını ve gece boyunca da kanda kaldığını bildiğimize göre, bu hormonun kanda kalış süresini etkileyecek her türlü unsurlardan (gece cep telefonu ile konuşmak, ya da baz istasyonu olan bölgelerde oturmak gibi) kaçınmamız şarttır. Teknolojinin yaşamımızı kolaylaştırdığı bir gerçek olmakla beraber bunun yaşamımızı kısaltması anlamına da gelebileceğini unutmamamız ve önlemlerimizi buna göre almamız kaçınılmaz olmaktadır.