ÇEVRE VE AHLAK Çevre Kavramı İnsanlar ve diğer varlıkların yaşamları boyunca yaşamsal faaliyet ve ilişkilerini sürdürdükleri, etkileşim içinde bulundukları fiziksel, biyolojik, sosyal, ekonomik ve kültürel ortamdır. 2 Ahlak Kavramı: Ahlak olgusu insanı diğer canlı varlıklardan ayıran en önemli unsurlardan birisidir. Hem bir duygu olarak, hem de iradi-bilinçli bir davranış olarak ahlaki eylem, insana özgü bir tutumdur. Ahlak bilindiği üzere çok genel bir ifadeyle “neyi, niçin ve nasıl yapmalıyız?” sorularına cevap arayan bir ilim sahasıdır. Çevre Sorunlarının Sebebi : İnsan ve Davranışları Çevre sorunları nedir? Çevre sorunları, canlıların davranış ve yaşam şekillerinde olumsuzluklar meydana getiren faktörlerin tümüdür. Hava-su-toprak kirliliği, hayvan ve bitki türlerinin ortadan kalkması ve kimyasal-nükleer atıklar bunlardan bazılarıdır. Deprem, heyelan, sel, kasırga, çığ, hortum, tsunami gibi büyük ölçüde yıkıcı olaylar ise birer “doğal afet” olarak adlandırılmaktadır. Çevre felaketleri; doğadaki çeşitli unsurlara insan eliyle verilen zarara bağlı olarak gelişen olumsuzluklardır. İklim değişiklikleri, küresel ısınma, ozon tabakasının delinmesi gibi yeryüzündeki tüm canlı yaşamını olumsuz etkileyen yerküredeki köklü değişimler buna dâhildir. Doğal tehlikeler insanın kırılgan tutumuyla afete dönüşürken, çevre felaketleri insanın bizatihi kendi eliyle verdiği zararlardan kaynaklanmaktadır. Çevre Sorunları Süreci İnsanoğlu var olduğundan beri sürekli bir şeyler üretip aynı zamanda tüketmektedir. Tarım toplumlarında insanlar ihtiyaçları kadar üretirken, sanayileşmeyle birlikte üretim artmış, tüketim ise gereksinimleri gidermekten ziyade sembol ve gösterge haline dönüşmüştür. Sanayi inkılabı ve aydınlanma düşüncesi ile birlikte insanın tabiata olan bakışı değişmiş, tabiat insanın ihtiyaçlarını gideren bir dost olmaktan çıkarak onun güç ve kudret sahibi olması için artık bir araç haline dönüşmüştür. Çevre Sorunları Süreci İnsanın üretim ve tüketimle ilgili düşünce ve davranışlarını etkilemiştir. Sanayi toplumu ile birlikte ciddi çevre sorunları ve yeni risk çeşitleri ortaya çıkmıştır. Dünyadaki endüstrileşme ile birlikte insanoğlunun ulaştığı refah seviyesi bugün herkesin şikâyette bulunduğu çevre sorunlarını da beraberinde getirmiştir. Şu bir gerçek ki gereğinden çok tüketen yani israf eden daha çok atık madde çıkarmakta, çevreyi daha fazla kirletmektedir. Çoğu endüstrileşmiş ülke giderek daha fazla zenginleşmekte ve onların "enerji" ve "yenilenmeyen" kaynak tüketimi her zamankinden daha büyük bir hızla artmaktadır. Bütün bu sorunların kaynağında ne vardır? Bunları kim ortaya çıkarmaktadır ve neden kaynaklanmaktadır? Hiç şüphesiz ki bu sorunların kaynağında insan vardır. İnsan kendi eliyle ve eylemleriyle hem karada, hem denizde, hem de havada düzeni bozarak yeryüzünü fesada uğratmakta, ekili - dikili alanları olanları tahrip edip, nesilleri bozmaktadır. Çevreyi kirletip tahrip etmeye neden olan birçok maddi ve manevi unsurlar vardır : Cehalet, düşmanlık, ilgisizlik, bencillik ve israftır. Çevre kirliliği ve ekolojik dengenin bozulmasında temel sebep, olarak kapitalizmin açığa çıkarmış olduğu tüketim çılgınlığı ve doğal kaynakların tahrip edilmesi olarak görülmektedir Ekonomik canlılığın devamını sağlamak için sürekli üretim-tüketim döngüsü korunmak istemektedir. Reklâmlar yoluyla kitlelere sürekli yeni ihtiyaçların ortaya çıktığı hissi uyandırılır ve yeni harcama kalemleri oluşturulur. Halka hissettirilen ihtiyaçlar rekabetçi üretim süreçleriyle hızla karşılanmaya çalışılır. Bu kısır-döngü tekrarlandıkça daha fazla üretim, daha fazla tüketim sürekli teşvik edilir. Bu hıza tabii kaynaklar yetersiz kalır, dayanamaz olur. Tüketim, çevre sorunları ve nüfus artışı üçgeni içinde yer alan nüfusun, israf ve tüketim çılgınlığının, çevre sorunları ve kirliliğinin neresinde ve ne kadar yer almaktadır? Nüfus artışı, kemiyeti ifade eden bir nüfus artışı mıdır? Yoksa keyfiyeti ifade eden bir nüfus artışı mıdır? Afrikalı biri mi çevreyi daha çok kirletmektedir? Yoksa Avrupalı, Amerikalı biri mi? İsraf ve tüketim çılgınlığı gelişmiş ülkeler de mi daha çok, yoksa geri kalmış ülkeler de mi? ÇEVRE SORUNLARININ ÇÖZÜMÜ Çevre Sorunlarının Çözümü İçin Hukukî Yaklaşım İnsan ve doğa ilişkisi birbirinden bağımsız bir ilişki değil, iç içe bir birlikteliktir. Doğa olmadan yaşamın değil devamı, bizatihi kendisi mümkün değildir. Doğanın korunması için ulusal ve uluslar arası yasal düzenlemeler, ilke ve kurallar konulmaya başlanmıştır. Çevre hukuku diyebileceğimiz bu alan oldukça genç bir hukuk dalıdır. Ne var ki hukuki düzenlemeler çevreyi korumaya yetmeyecektir. Bir fiilin hukuken bir anlam kazanabilmesi için icra edilmesi gerekir. Hukuk eylem icra edildikten sonra devreye girer ve kanunilik ilkesi gereği önceden belirlenen cezai yaptırımın uygulanması söz konusu olur. Çevrenin korunması için ahlaken donanımlı bireyler yetiştirilmedikçe, çevrenin insanda ahlaki bir değer olarak yer etmesi sağlanmadıkça, hukukun öngördüğü yaptırımı göze alan ya da mevzuattaki boşluğu yakalayan, ya da an itibariyle hukukun tespit edemediği insan çevreye zarar vermeye devam edecektir. Çevre Sorunlarının Çözümüne Ahlâkî Yaklaşım Çevre sorunlarının başlıca aktörü insan olmakla beraber söz konusu sorunları en fazla hisseden ve sonuçlarından en fazla etkilenen de insan olmaktadır. Teknoloji kirliliği, enformasyon kirliliği, yerel kültürlerin yok oluşu, fakirlik ve sefaletin artan yükselişi, varlıklı olanlarla fakir olanlar arasındaki farkın gittikçe büyümesi, artan silahlanma oranları, kirli bilim, toprağın verimliliğindeki düşüş ve artan çölleşme oranları, yerel kültürlerin hızla yok oluşu vb. bir çok problem, tüm farklılıklarına rağmen insan ve ahlak sorununun sonucudurlar. Ahlaki hayat sürekli akan bir su gibi, yeni durumlar, fırsatlar ve yetenekler ortaya çıkarmakta, küçük ve büyük olduğuna bakmaksızın sürekli karar vermemizi gerektirmektedir. İnsanın çevreye nasıl bir statü verdiği sorusu, insanın çevreyle kurduğu ahlaki ilişkinin belirlenmesinde merkezi düzeyde bir öneme sahiptir. Çevreye niteliksel olarak nasıl bir değer atfettiğimiz çok önemlidir. Çevrenin araçsal bir değere mi, yoksa araçsal olmayan içsel bir değere mi sahip olduğu sorusuna verilen cevap bizim çevreyle kurduğumuz ilişkinin doğasını belirlemektedir. Doğa ve insan arasında karşılıklı ve bütünleyici bir ilişki vardır. İnsan doğaya, doğa insana feda edilemez. İkisi birbiri uğruna yok olmaz, ancak birbirleri içinde var olurlar. Canlılar topluluğu içinde benim yerim nedir? İnsanın, çevreyle işbirliği içinde olması ve ona karşı özel sorumlulukları olduğunu unutmaması gerekir. Ahlak, insanı aşmakta ve insanın ötesindeki varlıkları da kapsamaktadır. Bütün canlı organizmalara ve yapılara karşı insan, sorumluluk ve ahlakla donanmalıdır. Çevre krizini çözecek veya derinleştirecek olan insani veya gayri-insanî davranışlarımızdır. Çevre konusunda duygularımızın ve maneviyatımızın yeniden inşa edilmesi gerekmektedir. Gelecek nesillere karşı sorumluluğumuz, onlara insani ihtiyaçlarını ve hayatlarını devam ettirebilecekleri bir çevre bırakmaktır. İnsanın ötesine giden ve ahlaki duruşu bütün canlılara teşmil eden bir ahlaka ihtiyaç vardır. Bu sebeple insanın çevreye ve içinde yaşayanlara saygı ile yaklaşması gerekmektedir. Çevre sorunlarının temelinde insanın inanç ve düşünce dünyasındaki değişim yer almaktadır. Çevre sorunlarına sadece teknolojik çözümler aramak yeterli değildir. Kirliliği önlemede toplumların inanç ve düşünceleri de dikkate alınmalı, bu doğrultuda çevre sorunlarının çözümüne yönelik çalışmalar yapılmalı ve projeler geliştirilmelidir. Bireylerin ve toplumların inanç dünyasını ve değer yargılarını göz önünde bulundurarak tüketim kültüründen uzaklaşması için bu değerlerin harekete geçirilmesi gerekmektedir. Teşekkür ederiz…