Hacı İlbey - Somuncu Baba Dergisi

advertisement
TARİH / Resul KESENCELİ
Osmanlı’da Dâhi Bir Komutan:
Hacı İlbey
“Hâlbuki Padişah Murat Hüdavendigar uğranılan bu baskından
habersiz, Anadolu’da orduyu toplamış, Rumeli yolunu emin bir
hale getirmek için Venediklilerin elinde bulunan Biga Kale’sini
kuşatmıştı. Biga Kalesi’ni kuşatmada devam etmesinin daha uygun
olacağını düşünüyordu. Bu durum karşısında Lala Şahin Paşa ne
pahasına olursa olsun Edirne’yi savunacaktı. Lakin başka çareler
de lazımdı; bu çareyi o sıralarda Rumeli’de sancak beyi olan ünlü
komutan Hacı İlbey’de görüyordu.”
O
“Hacı İlbey kuvvetleri
plan gereği hep
birlikte ordugâh
yakınlarından, büyük
ateş yığınlarının
korkunç aydınlığı
içinde dört yönden
ve birden bire,
mehterlerin kopardığı
vaveyla arasında
‘Allah Allah’ sesleri ile
düşman içine daldılar.”
48 EYLÜL 2014
smanlıların Rumeli’ye ayak basmaları,
Avrupa devletlerini, Osmanlılara karşı
birleştirmiş ve büyük devletlerden kurulu bir Haçlı Ordusu’nun hazırlanmasına yol
açmıştır. Papa V. Urban’ın tertip ve teşvikiyle o
zaman Avrupa’nın en büyük devletlerinden biri
olan Macaristan Krallığı’nın etrafında, Sırbistan
Krallığı, Bosna Krallığı, Eflak, Boğdan, Balkan
devletleri toplandı. Bu Haçlı Ordusu’nun başkomutanı da Macaristan Kralı V. Layoş oldu. Bu
Haçlı Ordusu’nun sayı olarak kuvveti; 60.000
civarındaydı. Haçlılar, Osmanlıların ellerinde
bulunan Filibe’yi almışlar, Meriç Nehri’nin güneyindeki bütün kuvvetleriyle Osmanlı topraklarına girmişler, Edirne yakınlarına kadar sokularak daha sonraları Sırp Sındığı adı verilen
Çirmen’de ordugâh kurmuşlardı. Düşman ordularının beklenmeyen bu hareketi Osmanlıları
gafil avlamıştı. Çünkü Osmanlılar bu ittifaktan
habersiz kendi iç işleriyle uğraşıyorlardı. Ordu
hazır değildi. Rumeli’de bulunan komutanlar,
Edirne’nin elden çıkmasını, Bolayır’a kadar geri
atılma felaketine uğrayacaklarını gözlerinin
önüne getirerek üzülüyorlardı. Haçlı İttifakının
amacı; Osmanlıları Rumeli’den atmak, Çanakkale Boğazı’nı tekrar ele geçirmek, İstanbul’u
kuşatılma tehlikesinden kurtarmak, elden çıkan
bütün toprakları geri almaktı. Haçlılar yığınaklarını Sofya’da yapmışlar, sonra Meriç vadisine
inmişler, 1364 yılının yaz ayında Edirne yakınlarına kadar sokulabilmişlerdi. Başarılarından o
kadar ümitli idiler ki, hiç bir emniyet tedbirine
lüzum görmeden Çirmen’de ordugâha geçmişler, eğlenerek vakit geçiriyorlardı.
Haçlıların Edirne’ye doğru yürüdüklerini çok
geç haber alan Beylerbeyi Lala Şahin Paşa; şimdiye kadar Rumeli’de ele geçen yerlerin mevcut
kuvvetlerle savunmasının mümkün olamayacağına karar verdi. Şimdiye kadar kazandığı zaferlere gölge düşürmemek için de, Anadolu’dan
kuvvet istemek zorunda kaldı. Hâlbuki Padişah
Murat Hüdavendigar uğranılan bu baskından
habersiz, Anadolu’da orduyu toplamış, Rumeli
yolunu emin bir hale getirmek için Venediklilerin elinde bulunan Biga Kale’sini kuşatmıştı.
Haçlıların bu kadar çabuk Edirne yakınlarına
geleceğine inanamamıştı. Biga Kalesi’ni kuşatmada devam etmesinin daha uygun olacağını
düşünüyordu. Bu durum karşısında Lala Şahin
Paşa ne pahasına olursa olsun Edirne’yi savunacaktı. Lakin başka çareler de lazımdı; bu çareyi o sıralarda Rumeli’de sancak beyi olan ünlü
komutan Hacı İlbey’de görüyordu.
Dâhi Komutana Önemli Görev
Hacı İlbey’e düşmanın son durumunu keşfetme görevi verdi. Bulduğu bu çare ile düşmanın son durumunu, kuvvetini ve neler yapabileceğini öğrenecekti. Düşman kuvvetleri
farkına varır ve karşı koyarsa, oyalayıcı savaşlar
vererek, onları geciktirecek ve aynı zamanda
büyük kuvvetlerini öğrenecekti. Hacı İlbey’in
kuvvetleri Osmanlıların kurdukları daimi ordu
yerine tam oturmadığı sıralardaydı. Gazi-der-
somuncubaba 49
viş adı verilen gönüllü birliklerden oluşuyordu.
Bu kuvvetler atlı idiler. Bu güne kadar yapılan
bütün savaşlarda görev almışlar, yetişmiş, başarılı, kudretli savaşçılardı. Lala Şahin Paşa ise
her haberi günü gününe I. Murat’a iletiyordu.
Tehlikenin büyüklüğünü anlatıyor ve yardım
istiyordu. I. Murat ise; düşmanın bu kadar çabuk ve kesin hareketine ihtimal vermiyor, Lala
Şahin Paşa’nın durumu abarttığını sanıyordu.
Rumeli’nin ve bilhassa Çanakkale Boğazı’nın
emniyeti için Biga Kalesi’nin de ele geçirilmesini tercih ediyordu. İşte böyle bir durumda
iken, Hacı İlbey’in düşmanı yakından keşif etme
teklifini uygun ve yegâne çare olarak gördü.
10.000 kadar kuvvetiyle Hacı İlbey’i keşif görevine memur etti.
Sırp Sındığı Harekâtı (1364)
Hacı İlbey’in Akıncıları, Edirne’de, Meriç’in batısından Meriç vadisi boyunca kuzey batıya doğru yürüyüşe geçirildi. Yürüyüş sessizlik içinde
akşama kadar devam etti. Gruba yakın Çirmen’e
yaklaşıldı. Bu sırada Çirmen bölgesine sürülen
keşif kollarından haberler gelmeğe başladı. İnanılmaz haberlerdi. Düşman kuvvetleri hiç bir
emniyet tedbiri almadan ordugâha yerleşmişlerdi. Müttefik devletlere mensup ordu birlikleri,
Sırbistan, Bulgaristan, Macaristan, Ulahlar, Bosnalılar, Eflak ve Romenler birbirlerini tanımakla
meşgul. Birbirlerine gösteriş yarışmasında idiler.
Düşmanlarını unutmuşlardı. Edirne’yi alacaklarından, Osmanlıları Rumeli’den atacaklarına o
kadar inanmışlardı ki, adeta Osmanlı varlığını
unutmuşlar, savaşa değil pikniğe çıkmışçasına
mutlu ve gevşektiler.
Düşmanın bu durumunu gören keşif kolları,
vakit kaybetmeden öğrendiklerini komutanları
Hacı İlbey’e ulaştırdılar. Hacı İlbey; komutanlarıyla durumu gözden geçirdi. Haberleri değerlendirdi. Bu, ele geçirilmesi nadir bir fırsattı. Bu
güne kadar yaptıkları savaşlarda bu gibi fırsatlardan nasıl faydalanacaklarını gayet güzel öğrenmişlerdi. Birçok düşman kalesi ya içten ya
dıştan kurnazlıkla kurulan tuzaklarla fethedilmişti. Bu seferki düşmanın vurdumduymazlığı
50 EYLÜL 2014
affedilmeyecekti. Hacı İlbey durum muhakemesi yaptı: Kendi kuvvetlerinin azlığını düşmanın
uykusundan faydalanarak ortadan kaldıracak,
düşmana bir gece baskını yapacaktı. Zaten
bugüne kadar böyle baskınlar yaparak birçok
savaşlar kazanmışlardı. Gece karanlığından faydalanarak ve düşmanı uykuda yakalayarak bir
baskınla düşmanı yok etme kararı alındı.
Harekât Planı
Hacı İlbey, akıncı kuvvetlerini, dört gruba
ayıracaktı. Her grubun başına güvenilir bir komutan verecek, dördüncü gruba kendisi komuta edecekti. Gruplar; gün iyice kararıncaya
kadar, ağaçlık bir bölgede gizlenecekler, saldırı
zamanına kadar gizliliğe devam edeceklerdi.
Her ne bahasına olursa olsun, varlıklarını düşmana sezdirmeyeceklerdi. Düşman ordugâhına
hiç bir insanın dışarıdan girmesine izin verilmeyecek, düşman ordugâhından çıkan olursa,
derhal yakalanacak, geriye ordugâhlarına dönmelerine imkân verilmeyecekti. Gruplar birbirleriyle aralıksız bağlantı kuracaklar, hep birlikte
saldırıya geçeceklerdi. Gururlarından hiç bir
emniyete dahi lüzum görmeyen, içki içen, raks
eden, eğlenceden başka bir şey düşünmeyen
bu sarhoş kitlesine, amansız saldırılacak, kısa
sürede zafer kazanılacaktı. Hacı İlbey üç numaralı grupla beraber bulunacak, saldırı işareti bu
grupta yakılacak büyük bir ateş yığınıyla bildirilecek, bunu gören gruplar aynı zamanda yer
yer hazırladıkları odun yığınlarını tutuşturarak
saldırıya geçeceklerdi. Saldırı başlar başlamaz,
her taraftan kösler, davullar, nakkareler ve mehteran vaveylaya başlayacak, müthiş bir gürültü
çıkarılacak aynı zamanda ‘Allah Allah’ sesleri
arasında saldırı başlayacaktı. Hedef ordugâhın
merkezi olacaktı. Kuzeyden, kuzey batıdan,
güney batıdan ve batıdan olmak üzere dört
yönden saldırılacaktı. Saldırıya sabaha karşı
fecre bir kaç saat kala başlanacaktı. Düşmanın
silahlanmasına zaman ve meydan verilmeden
kılıçtan geçirilecek, imha edileceklerdi. İşaret
ve parola ‘Allah Allah’ sedaları olacak. Düşman
ordugâhında karışıklık ve panik çıktığı görülün-
ce, her grup kendi geldiği yönde biraz gerileyecek, başıboş düşman yığınlarına durmadan ok
yağdırılacaktı. Düşmanın bulunduğu ordugâhın
yalnız Meriç Nehri yönü açık bırakılacak, diğer
yönler tamamen kapatılmış olacak, bu yönlere
doğru gelenler olursa işleri bitirilecekti. Hacı
İlbey bu harekât planını çok mükemmel bir şekilde hazırlamıştı.
Seher Vaktinde Baskın
Her şeyden habersiz, kendi âlemindeki düşmanın sarhoş askerleri, çoktan sızmış, derin
uykularında belki de zafer rüyaları görüyorlardı. O günün açılmasına iki saat kala, Hacı İlbey
kuvvetleri plan gereği hep birlikte ordugâh
yakınlarından, büyük ateş yığınlarının korkunç
aydınlığı içinde dört yönden ve birden bire,
mehterlerin kopardığı vaveyla arasında ‘Allah
Allah’ sesleri ile düşman içine daldılar. Haçlılar,
şarabın ve sarhoşluğun tesiriyle, bitkin ve sızmış derin uyku halinde iken ne olduğunu anlayamadan bu baskın başladı.
Silahlarına sarılmayı atlarına binmeyi bırak, ayağa bile kalkamayan, yerlerde sürünen
ve ansızın baskına uğrayanların feryatları arasında ne yapacaklarını bilemeyen bu mağrur
sarhoş sürüsü yenilgiyi kısa sürede hak etmişti. Ordugâhlarında daha birbirlerini iyi tanımadan bu hale düşmeleri onlar için çok elimdi.
Birbirlerinin dillerini bilmeyen ayrı ırktan olan
bu insan seli, Osmanlı Ordusu’nun saldırısına
uğradıklarını sanarak birbirlerine girmişlerdi.
Osmanlı zannıyla birbirlerini öldürüyorlardı.
Çaresizlik içinde Meriç Nehri yönüne
doğru kaçanlar da ırmağa düşmüşler,
çoğu boğulmuştu. Osmanlı kuvvetlerinin baskın saldırıları sabaha kadar
sürdü. Ortalık aydınlanmaya başladığı
zaman şurada burada şaşkın, ne yapacağını bilmez düşman kuvvetleri de yok
edildiler. Düşman ordugâhı her şeyi ile
Hacı İlbey kuvvetlerinin eline geçti. Bu
baskında Hacı İlbey’in kuvvetlerinin
kayıpları, düşmana göre hiç denecek
kadar azdı. Düşman kuvvetlerinin çoğu
kılıçtan geçirilmiş imha edilmişti. Bu badireden
yalnızca başkomutanları Macar kralı V. Layoş
ile Ulah Mirçe büyük bir şans eseri sağ olarak
kurtulabilmişti. Bosna, Sırp ve Bulgar kralları, birçok prens ölüler arasında kalmışlardı. Bu
savaşa Osmanlı tarihlerinde “Sırplar’ın mağlûp
edildiği yer” anlamına gelen Sırp Sındığı denilmektedir. Hacı İlbey baskını; bütün Avrupa’nın
kolunu kanadını kırmış, onlarda moral bırakmamış, Osmanlılar ise 25 yıl rahat ve huzur içinde
yaşamalarını ve bir manada gelişmelerini sağlamıştır. Hacı İlbey’in, bu savaş tipi, karakteristik bir süvari baskını idi. Böyle çok iyi planlanmış bir baskın ile kendisinden kat kat üstün bir
düşman ordusunun yok edilmesi ve böyle kati
bir sonuç alınması, dünya harp tarihinde ender
rastlanacak bir olaydır. Böyle bir baskını hazırlama ve uygulama cüreti ancak; akıllı, tecrübeli,
vuruşmada ustalaşmış, savaş alanında doğmuş
ve zaferlerle büyümüş bir Türk komutanına;
Hacı İlbey’e nasip olmuştur.
Dipnot
1. Âşıkpaşazade, Tevarih-i Ali Osman, s. 50-55.
2. Halil İnalcık, “Hacı İlbeyi”, TA, XVIII, 279.
3. Hoca Sâdeddin Efendi, Tâcü’t-Tevârîh, C. I, 57-80.
4. İbn Kemal, Tevârih-i Âli Osman, C.II, 110-198.
5. İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, C. I, 124-168,
568-570.
6. İsmail Hami Danişmend, İzahlı Osmanlı Tarihi Kronolojisi, C. I, 27-43.
7. Joseph Von Hammer, Osmanlı Devleti Tarihi, C. I, 191195, 212-214.
8. Mehmet Neşri, Cihannümâ, C.I, 165-199.
9. Solakzâde Mehmet Efendi, Solakzade Târihi, s. 22-32.
somuncubaba 51
Download